TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 38’inci Birleşim

                                                                                        15 Aralık 2011 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S.Sayısı: 88)

 

A) ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) GELİR BÜTÇESİ

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün “açıklama hakkı” başlıklı 69’uncu maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, belediyelere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1061)

2.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, 2009 yerel seçimlerinden bu yana Gaziantep’teki belediyelere aktarılan kaynak miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/1105)

3.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen’in, kamuoyunda N.Ç. davası olarak bilinen davanın sanıklarından iki kamu görevlisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/1109)

4.- İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, Simav depremi mağdurlarının sorunlarının çözümüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı   (7/1156)

5.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu’da TOKİ tarafından yapılan toplu konutların yerine ve çevreye verdiği zarara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1201)

6.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da olası bir deprem için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1218)

7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, dış ticaret açığına ve alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1225)

8.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, cari açığa ve cari açığın GSYH’ye oranına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1226)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığın resmi internet sitesine yapılan saldırıya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/1336)

10.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’ün bazı mahallelerindeki tapu ve yapı ruhsatı sorununa ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1486)

11.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, yapı denetim firmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/1487)

15 Aralık 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 11.04

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)

---0---

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN - Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün bir tur görüşme yapacağız.

On ikinci turda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçeleri ile Gelir Bütçesi yer almaktadır.

IV.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S.Sayısı: 88) (x)

 

A) ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) GELİR BÜTÇESİ

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.

Bilgilerinize sunulur.

Şimdi, Gelir ve Finansman başlıklı 2’nci maddeyi okutuyorum:

 

Gelir ve finansman

MADDE 2 - (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 322.884.924.000 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 6.090.992.350 Türk Lirası öz gelir, 33.378.311.650 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 39.469.304.000 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 2.027.897.000 Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 68.600.000 Türk Lirası olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on ikinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Gruba adına; Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan, Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına; İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel, Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına; Bingöl Milletvekili Eşref Taş, İzmir Milletvekili Aydın Şengül, Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım, Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya, Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz, İstanbul Milletvekili Ahmet Baha Öğütken, Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu, Sakarya Milletvekili Şaban Dişli.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına; Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz, Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen.

Şahısları adına: Lehine, İstanbul Milletvekili Erol Kaya; aleyhine, Sayın Mustafa Kalaycı.

Şimdi ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Soydan.

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SERDAR SOYDAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

 “Deli sevdalar başımda,

Sevdalı yürek peşinde,

Çektiler darağacına,

Daha gencecik yaşında.

Ankara adı kara,

Bu yara başka yara,

On yedi yaşındaydı

Kıyılır mı Erdal’a?” (CHP sıralarından alkışlar)

12 Eylülün faşist darbecileri tarafından on yedi yaşında darağacına götürülen Erdal Eren’i saygıyla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun, beslendiğimiz toprakların sorumlusu olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesini, yaptıklarını, yapamadıklarını ve öngörülerini konuşacağız. Unutulmamalıdır ki çevre, bireylerin kullanımına sunulmuş sınırsız bir kaynak değildir. İnsanlığın bütününe sunulan ve gelecek kuşaklara bırakılacak önemli bir değerdir. Hızla artan dünya nüfusu, plansız sanayileşme ve sağlıksız kentleşme, nükleer denemeler, bölgesel savaşlar, verimi artırmak amacıyla kullanılan tarım ilaçları, yapay gübreler ve kimyasal maddelerin kullanımı çevre sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bozulan doğal hayat, kirlenen hava, su ve toprak canlıların yaşamını olumsuz yönde etkileyecek boyutlara ulaşmaktadır.

Çevre sorunlarının önemli kaynaklarından biri, hızlı nüfus artışıdır. Türkiye, OECD ülkeleri arasında en yüksek nüfus artış oranına sahip ülkelerden birisidir. Birleşmiş Milletlerin yaptığı nüfus tahminlerine göre Türkiye nüfusunun 2025 yılında 92 milyona yükselmesi bekleniyor. Bugün her aileye 3 çocuk tavsiyesinde bulunan anlayış, 2025 yılında 100 milyona yaklaşan nüfusun çevre sorunlarını nasıl çözecektir? Bunu bilmek hepimizin hakkıdır. Bugün 74 milyona sağlayamadığımız temiz hava, su ve toprağı 100 milyona yaklaşan nüfusa nasıl sağlayacağız?

Değerli arkadaşlar, hızlı nüfus artışı beraberinde plansız kentleşmeyi getirmektedir. Artan nüfusun yaşam alanı ihtiyacının giderilmesi için oluşturulan kentsel yaşam alanları kentsel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İnsanların en temel ihtiyacı olan barınma ihtiyacını karşılamak, çarpık kentleşmeyi engellemek, modern yaşam alanlarının oluşumunda önder ve örnek olması amacıyla kurulan TOKİ, misyonunu ne yazık ki gerçekleştirmekten çok uzak kalmıştır. Düşük ve orta gelirdeki ailelere ucuz ve çağdaş konutlar yaratmak için yola çıkan TOKİ, AKP İktidarı döneminde, büyük şehirlerde lüks konutlar yapan, devletin kıymetli arazileri üzerinde rant yaratan ve bu rantı önceden belirlenmiş yandaş firmalara aktaran bir kurum hâline getirilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bünyesinde hizmet vermesi beklenen TOKİ, Şehircilik Bakanlığının etki alanından çıkarılmıştır. Sanırım Sayın Başbakan, şehircilik konusunda, yıllarca TOKİ Başkanlığı yapan Sayın Bakanına yeteri kadar güvenememiştir.

Değerli arkadaşlar, plansız kentleşme, kanalizasyon gibi altyapı sorunlarının ve katı atıkların toplanması ve depolanması sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Çarpık kentleşme plansız endüstrileşmeyi ortaya çıkarmıştır. Yeterli altyapı ve organizasyonu oluşturulmamış endüstri ve sanayi alanları önemli çevre kirliliklerinin yaşanmasına neden olmaktadır. Ülkemizde, özellikle büyük şehirlerde kalitesiz yakıt kullanımından ve yoğun şehir içi trafiği hava kirliliğini büyük boyutlara ulaştırmaktadır. Doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte hava kirliliğinin azalması gerekiyordu fakat AKP Hükûmetinin siyasi rant elde etmek amacıyla dağıttığı kalitesiz kömürler, yine AKP Hükûmetinin doğal gaza yaptığı yüksek zamlar doğal gaz kullanımının yaygınlaşmasını engellemiştir. Bu da hava kirliliğinin artarak devam etmesine neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, şimdi söyleyeceklerime önemle dikkat etmenizi istiyorum: Ankara’da yaşayan, nefes alan her canlı yavaş yavaş zehirlenmektedir. Ankaralıların, özellikle de çocukların, yaşlıların sağlığı ciddi tehdit altındadır. Ankara’da soluduğumuz hava son üç ayda toplam yirmi yedi gün sınır değerlerini aşmış,beş gün ise ne yazık ki uyarı eşiğinin üzerinde çıkmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesi, Çevre Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığının bu ölçüm değerlerinden haberi var mıdır? Varsa uyarı neden yapılmamıştır? Bugün bu kürsüden Ankara’da soluduğumuz zehirli havanın sorumlularını uyarıyor ve tarihsel bir sorumlulukla baş başa bırakıyorum. Başkentte yaşayanları, kendinizi ve çocuklarınızı zehirlemekten vazgeçin, kirli havaya ne pahasına olursa olsun dur deyin.

Değerli arkadaşlar, kirli havanın en önemli nedenlerinden birisi olan Ankara’nın ulaşım sorunu, çağdaş metro hatlarıyla hâlâ çözülememiştir. Bunun en büyük sorumlusu ise on yedi yıldır aralıksız görev yapan Büyükşehir Belediye Başkanı ve on yıldır kesintisiz görev yapan Ulaştırma Bakanıdır yani kısacası tek başına AKP İktidarıdır.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli konuya değinmek istiyorum. Küresel ısınmayı önlemek için karbon salımlarının sınırlandırılmasının büyük önem arz ettiği bir dönemde Türkiye, toplam karbondioksit salımında Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırdığımızda yıllık 215,9 milyon tonla 7’nci sırada, sanayi sektörü salımlarında ise ilk sırada yer almaktadır.

Yaşamsal önemi olan su kaynaklarımız giderek azalmaktadır. Yirmi yıl önce kişi başına 4 bin metreküp su düşerken, bugün 1.400 metreküp su düşmektedir. Artık, ülkemiz su yoksulu ülkeler arasında yer almaktadır.

Ülkemizde biyoçeşitlilik çeşitli şekillerde toprağın bozulması ve doğal kaynakların yok olmaya başlaması yüzünden tehdit altındadır. Korunan alanın tüm alanlara oranı sadece yüzde 1’dir. Erozyon sonucunda her yıl ülkemizde 1,4 milyar ton verimli toprak kaybedilmektedir. Her yıl yaklaşık 100 bin dönüm orman yanarak, yaklaşık 7 bin dönüm orman ise tarla açma ve yerleşme sebebiyle yok olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin dört bir yanında yaşanan çevre sorunlarına kısaca değinmek ve Hükûmeti uyarmak istiyorum. Öncelikle doğu ve güneydoğu illerimizde yetersiz olan kanalizasyon altyapısının çözülmesi, atık su ve arıtma tesisi eksiklerinin tamamlanması, Artvin Çoruh Nehri’nin atık sulardan ve katı atıklardan kurtulması, Adana’da Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin evsel katı atıklardan korunması gerekmektedir. Kahramanmaraş’ta başta Elbistan Termik Santralinden kaynaklanan, Adıyaman ilimizde yoğun bir şekilde kalitesiz kömür kullanımından kaynaklanan hava kirliliğinin hiç vakit kaybeden önüne geçilmelidir. Edirne’de Ergene Nehri’nin bir atık kanal hâlinden çıkarılması için gerekli tedbirlerin süratle alınması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, son olarak Çanakkale ilimiz ve çevresine değinmek istiyorum. Çanakkale’de çok küçük bir coğrafyada üretim yapan termik santraller ve Kazdağları’nda yapılan maden arama çalışmaları ve plansız sanayileşme bölgenin havasını, suyunu ve toprağını tehdit eder boyutlara gelmiştir. Çanakkale ilimiz, yüz binlerin vatan toprağı uğruna kanlarını döktüğü kutsal topraklarımız her geçen gün artan bir çevre tehdidiyle karşı karşıyadır. Çanakkale’nin suyuna, toprağına, havasına zararlı toz bulutları, kimyasal atıklar ve siyanür bulaştırmayalım.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak, HES’lerde can suyunu kesmeyelim, Karadeniz’i perişan etmeyelim, tarım alanlarına ve yerleşim yerlerine yakın yerlere dünyanın terk ettiği teknolojilerle ve kalitesiz kömürle üretim yapan termik santraller kurmayalım. Enerjide yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanalım, kayıp ve kaçakların önüne geçelim. AB ülkelerinin, dünyanın tartıştığı ve tam bir fikir birliği sağlayamadığı nükleer santrallere ihtiyaç duymayalım ve sürdürülebilir kalkınma anlayışı çerçevesinde şekillenen iklim değişikliği politikalarını, insan-çevre ilişkisini bütün bir yaklaşımla ele alarak toplumların çevreyle uyumlu bir şekilde kalkınması gerektiğini yaşama geçirelim.

Doğal kaynakların çevresel ve sosyoekonomik olarak günümüz ve gelecek nesillere sağlıklı yaşam koşulları sağlayacak şekilde değerlendirilmesi gereği anlayışının hâkim olması dileğiyle Çanakkale’de ve ülkemizin dört bir köşesinde duyarlı çevre gönüllülerine, sivil toplum örgütlerine ve konuya objektif yaklaşan tüm basın mensuplarına sonsuz teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, unutmayınız ki Yüce Allah nasıl ki kullarının cezasını anında vermiyorsa, doğa da öyledir; sabırla bekler ve bir gün tokadını öylesine ansızın vurur ki insanoğlu nereden geldiğini anlayamaz bile.

Dünya, insan olmadan yaşayabilir ama insan, doğa olmadan yaşayamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Soydan.

Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt.

Buyurunuz Sayın Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

22 Ocak 2002’de yayınlanan 4734 sayılı Kanun’un Kamu İhale Kurumu kurulmasına dair 53’üncü maddesi, geçici 1 ve geçici 5’inci maddeleri yayımı tarihinden, diğerleri de 1/1/2003 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Kanunun temel gerekçesi, 83 tarih ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun, günümüzün değişen ve gelişen ihtiyaçlarına cevap veremediği, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkları gidermede yetersiz kaldığı, bütün kamu kurumlarını kapsamadığı, Avrupa Birliği ve uluslararası ihale uygulamalarına paralellik göstermediği görüldüğünden, kamu ihaleleriyle ilgili geniş kapsamlı yeni bir kanun hazırlanması olarak ortaya konulmuştur ve bu amaçla da kamu hukukuna tabi olan veya kamunun denetimi altında bulunan veyahut kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacağı ihalelerde uygulanacak usul ve esasları belirlemektir.

Temel ilkeler ise saydamlık, rekabet, eşit muamele, güvenlik, gizlilik, kamuoyu denetimi, ihtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında karşılanması, kaynakların verimli kullanılmasıdır. Bu amaçla ve bu ilkelerle çalışmak üzere Kamu İhale Kurumu kurulmuştur.

Başlangıçta bağımsız, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurumdu. Kurul üyeleri, çeşitli kurumlardan önerilen kişilerden Bakanlar Kurulunca atanmasıyla oluşturuluyordu ancak tüm teşkilatı düzenleyen kanun hükmünde kararnamelerle Kamu İhale Kurumu da tekrar düzenlenmiş ve 661 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 57’nci maddesiyle, 4734 sayılı Kanun’un 53’üncü maddesi değiştirilmiştir. Kurul üye sayısı 10’dan 9’a indirilmiş ve tüm kurul üyelerinin Maliye Bakanının önerisiyle Bakanlar Kurulunca atanması gerçekleştirilmiştir. Böylece, Kamu İhale Kurumu bağımsızlığını, özerkliğini yitirmiş, tamamen Maliye Bakanlığına bağlı bir kurum olmuştur ve bu kurumla ilgili yasa sürekli değiştirilmiştir. Şimdi size bu değişikliklerin gerekçelerini anlatmaya çalışacağım.

3 Kasım 2002’de iktidar olan AKP, öyle her ihalenin bağımsız, idari ve mali özerkliği olan bir kurum tarafından yapılmasını istememiş olsa gerek ki yasayı ve dolayısıyla Kurumu arkadan dolanmaya başlamıştır. Sırayla değişiklikler başlamış, ayda bir, üç ayda bir yeni istisna eklenerek yeni yasa, yeni yapılan işlerin tümünün, 4734 sayılı Kanun’un uygulanmayacağı hâle getirmiştir, sanki yeni ihalelerin şeffaflığa, saydamlığa, eşit muameleye ihtiyacı yokmuş gibi.

Oysa istisnalar çoğaldıkça istismarlar da çoğalmaya başlamıştır. Neredeyse 4734’e tabi ihale kalmamıştır. Böyle olunca, Avrupa İlerleme Raporu eleştirmeye başlamıştır. En son bu yılki raporda da Beşinci Fasıl’da eleştirilmiş ve kamu ihalelerinin Avrupa Birliği standartlarına uygun olmadığı yolunda görüş bildirmiştir.

Bu eleştirileri sadece Cumhuriyet Halk Partisi mi yapıyor yoksa gerçekten ilgili kurumlar da yapıyor mu diye baktığımız zaman: Devlet Denetleme Kurulu, 2006, 2007, 2008 yılları faaliyet ve işlemleri denetlemiş ve belli tespitler yapmıştır. 17/2/2010 tarih ve 9 sayılı, üç yüz altmış yedi sayfalık bir rapor düzenlemiştir. Bu rapora göre:

1) İstanbul Büyükşehir Belediyesinde iş yapılıp bittikten sonra ihale yapılmıştır.

2) Türkiye Kömür İşletmeleri ihalesiz olarak kömür madeni kiralamıştır.

3) Tarım Bakanlığı et ithalatlarında yasa ve kurallarla uyulmamıştır.

4) İstanbul Büyükşehir Belediyesinin otobüs alım ihalesi tamamıyla kanuna aykırıdır.

5) Toprak Mahsulleri Ofisi deniz taşıma ihaleleri tamamen kanunun dışına çıkarak gerçekleştirilmiştir.

Kamu İhale Kurumu gerçekten objektif ve tarafsız, bağımsız bir kurum olarak olaylara bakıyor mu? O konuda da Denetleme Kurulu raporunda “hayır” cevabı var. Merkezî hükûmet kuruluşları özellikle Cumhuriyet Halk Partili belediyelerle ilgili ayrımcılık yapmaktadır. Bu durumun en somut örneği KİK tarafından sürekli iptal edilerek tamamlatılamayan İzmir metrosu ihalesidir, ancak çok uzun bir süre geçtikten sonra gerçekleşti. Bu defa, KİK’in kararlarında ayrımcılık yapıldığı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından da tespit edilmiş ve şöyle denmiştir: “Kurul kararları üzerinde yapılan incelemede bazı kararların usul kurallarına uyulmadan alındığı, aynı somut olaylara dayandığı hâlde birbiriyle çeliştiği ve aynı kavramın farklı tarzda ve farklı hukuki sonuç doğuracak şekilde tanımlandığı tespit edilmiştir. Bu itibarla, kurul kararlarında hukuka uygunluğu ve tarafsızlığı sağlayacak nitelikli istikrar sağlanmalıdır.”

Yine, bu tespitlerden birisi, KİK kayıtlarının eksik ve yanlış olduğu çalışmanın önceki bölümlerinde de belirtilmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bu yanlışlığın kasıtlı olduğunu tespit etmiştir.

Örneklere devam edecek olursak: Sivrihisar-Eskişehir-Bozüyük kara yolu çerçevesinde yapılan ihale devam ederken ihale bedeli yüzde 40 artırılmış ve bu artıştan sonra bu ihaleyle hiçbir alakası olmadığı hâlde Eskişehir-Sarıcakaya il yolu buraya eklenmiş, aynı müteahhide yaptırılmış, ihalesiz olarak verilmiştir. Havaalanı önündeki bat çık ve köprü, yine aynı çerçeve içerisinde ihalesiz olarak aynı firma tarafından devam ettirilmiştir.

Kamu İhale Kurumunu ve yasayı arkadan dolanan en önemli özellik Devlet Malzeme Ofisi ve TOKİ’de görülmektedir. Devlet Malzeme Ofisi güya özelleştirme sözcüğü ağzından düşmeyen, “Sermayenin milliyeti olmaz.” diyen ve kamuoyunun, demokrat çevrelerin tüm karşı duruşuna karşın Telekom’u, TÜPRAŞ’ı ve ERDEMİR gibi ülke güvenliği için son derece önemli kuruluşları satan AKP düşünüş tarzı acaba neden, sermayesinin tamamı devlete ait olan Devlet Malzeme Ofisini daha canlı tutmayı, kullanmayı, onu sömürmeyi ve AKP’li belediyelerin oyunlarına alet etmeyi istemektedir?

Yine, TOKİ, tümüyle, eskiden sadece toplu konutla ilgili olan alanlarda yasanın dışındayken şimdi tamamıyla tüm projelerini bu yasa kapsamına almıştır. Dolayısıyla, Türkiye’de yapılan ihalelerin yüzde 31’i bu yasanın dışında değerlendirilerek 100 milyar TL’nin üstünde bir kısım denetimsiz olarak gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Şimdi, biz bunları yeni mi söylüyoruz? Hayır. Seçim bildirgemizde de söylemişiz, “Kamu İhale Yasası AB standartları temelinde yeniden düzenlenecek.” demişiz ve geçen yılki bütçe konuşmalarında Sayın Oğuz Oyan da aynı eleştirileri yapmış ancak dikkate alınmamıştır ve Cumhuriyet Halk Partisi parti programında, kamu ihale sisteminin kamu yararını gözeten, eşitlik, adalet ve saydamlık ilkeleri çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

AKP İktidarı kamu ihalelerini şeffaflıktan ve denetimden kaçırarak bir rant dağıtma aracı hâline getirmiştir. Kamu ihaleleri yandaş kuruluşlara dağıtılmakta ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAZIM KURT (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kurt.

Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

Buyurunuz Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özelleştirme İdaresi bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii, Hükûmet sıraları boş. Yok bir hükûmet.

Şimdi, Bülent Bey’in burada olmasını dilerdim çünkü Abdullah Bey bir kanunu veto edince diyor ki: “Hiçbir milletvekili cesaret edip bunu getiremez.” Arkasından Tayyip Bey de diyor ki: “En büyük Abdullah değil, en büyük Tayyip. Sen nereden çıkardın bunu ortaya?”

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Ne zaman diyor?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun üzerine de Bülent Bey bir beyanat veriyor, “Ya, ben bunu demekle affedilmez bir hata işledim.” diyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Senaryo yazma. Senaryo yazma.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu biraz tükürdüğünü yalamaya benzeyen çok bir olay.

Ben aslında Bülent Bey burada olsaydı bir büyük olarak kendisine tavsiye edecektim. Telafisi imkânsız bir hata işleyen kişi bu makamda oturmaz. Ben inanıyorum ki Bülent Bey bu basiretli hareketi gösterecektir, adımı atacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü devletin bu makamları böyle telafisi imkânsız hatalar işlemeye elverişli makamlar değildir Bülent Bey. Zaman zaman kendini acındırmak için ağlıyorsun ama o iş ağlamalara benzemez. Hemen bu onurlu davranışı göster ve istifa et.

 

Değerli arkadaşlarım, tabii, kaç senedir bu özelleştirmeyle ilgili olayların üzerinde duruyoruz. Şimdi, AKP zamanında… Tabii ki özelleştirmenin asıl amacı ne idi? Zararlı tesislerin devleti zarara sokmaması, bunların elden çıkarılması, dolayısıyla devletin birtakım haksız zarardan kurtarılmasıydı ama AKP ile beraber bu iş değişti. Nasıl değişti? AKP zamanında kârlı tesisler satılmaya başlandı.

Ayrıca da, arkadaşlar, bu özelleştirme yoluyla satılan tesislerin değer tespitleri nasıl yapılıyor bilinmiyor. Bu, Özelleştirme İdaresinin o kozmik odasında belli. AKP zamanında 2005 yılında 4046 sayılı Kanun’un 18’inci maddesinin (c) fıkrası değiştirildi. Diyor ki: “Değer tespitleri ancak özelleştirilen kuruluşu, düzenlenen sözleşmede alan kişinin bütün mükellefiyetlerini yerine getirdikten sonra açıklanır.” Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani, siz bir şeyi özelleştireceksiniz, nasıl değer tespit ettiğinizi saklayacaksınız, ondan sonra da bunu sonra ortaya koyacaksınız. Bu tamamen hırsızlığa çanak tutmaktır, hırsızlığa gerekçe hazırlamaktır, devletin malını yandaşlarınıza sıfır fiyatla vermenizdir.

İşte, özelleştirmeyle en kârlı yerleri satıyorsunuz, orada çalışan işçileri de açlığa mahkûm ediyorsunuz, 4/C’ye mahkûm ediyorsunuz. Dolayısıyla bu bir vahşettir, bu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hem ekonomisini tahrip eden bir davranıştır; hem işçileri yok eden, ekmeğe muhtaç eden, gerçekten affedilmez bir hatadır değerli arkadaşlar.

Tabii, bizim, aslında özelleştirmeyi… Tayyip Bey’in 1994 yılından bu devlet mallarına böyle sevgisi devam ediyor. Kendisi 94 yılında İstanbul Belediye Başkanı olduğu zaman orada İstanbul Belediyesi 5 milyon dolarlık bir BRT, belediyede bir televizyon tesisleri kurulmuştu. Sonra, hemen, Belediye Başkanı olur olmaz bunu, 5 milyon dolarlık bir tesisi Dünya yayınlarına 200 bin liraya ve kırk dokuz yıllık kiraya verdi. Ondan sonra, bunu alan şirket de bunun ismini değiştirdi, Kanal 7 yaptı. Kanal 7’nin kurduğu dolaylı bir şirkete de İstanbul Belediyesinde bir seneliğine bazı reklam ihalelerini verdi, 1 milyon 750 bin dolar da para verdi. Yani aslında o kadar çok kirli, o kadar çok kapalı şey var ki değerli milletvekilleri, tabii, on dakikalık zaman içinde bunları açıklamak çok zor.

AKP zamanında özelleştirilen en önemli kurumlardan… Tabii, çok şey özelleştirildi de, 32 milyar dolarlık bir özelleştirme yapıldı. Bunu kârları ve temettüleriyle beraber dikkate aldığınız zaman aşağı yukarı 40-50 milyar dolar ediyor.

Şimdi, Telekomu özelleştirir özelleştirmez bir kanun çıkardınız. Bu Telekomun hasılatının yüzde 15’i hazineye gidiyordu, bunu çıkardınız, bu hazine hissesini kaldırdınız. 2005’le 2010 arasında Telekom’un hasılatı aşağı yukarı 48 katrilyon 500 trilyon liradır. Bunun yüzde 15’ini şey ettiğiniz zaman 7,2 katrilyon liralık, devletin, hazinenin alması gereken şeye set çektiniz.

Hemen arkasından kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’yi indirdiniz. Burada Telekom’un hissesine düşen, aşağı yukarı, ödenmeyen kurumlar vergisi 2 katrilyon lira civarında bir para.

Bankaların büyük bir kısmını özel, yabancı şirketlere devrettiniz, devredildi sizin zamanınızda. Kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirmek suretiyle burada devletin kaybı 5-6 katrilyon lira.

Şimdi, değerli milletvekilleri, millî bir hükûmet evvela kendi devletinin menfaatlerini düşünür. Ama maalesef, AKP İktidarı zamanında bunlar ne yaptılar? Tuttular, hep yabancıların kazançlarını düşündüler. Yani, getirirsin bir vergiyi de, kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirirsin ama kime indirirsin? Türkiye’de çalışan Türk tabiyetindeki kurumlara veya belirli şeylere yaparsın.

Dolayısıyla, bunlar tabii uzun uzadıya da açıklanabilir.

Bakın, tuttunuz, altı tane, blok, şeker fabrikasını özelleştirmeye çıkarıyorsunuz. Ama bu şeker fabrikalarının verileceği kişi belli. Daha önce Seydişehir alüminyum tesislerini vermişsiniz. 5-6 milyar dolarlık bir tesisi 290 milyon dolara verdiniz arkadaşlar. Bir de o da yetmiyormuş gibi Oymapınar Barajı’nı da buna bağışta bulundunuz, orada da elektrik satıyor. Yani bu, dünyada hiçbir yerde, sorumluluk taşıyan hiçbir iktidarın devlet mallarını böyle peşkeş çekmesi diye bir şey yok. Bu, ahlak kurallarına da aykırıdır, dine de aykırıdır, edebe de aykırıdır, her şeye aykırıdır ama nedense Türkiye’ye gelince bu konular hep unutuluyor. Dolayısıyla, devletin malı mıdır; gitsin efendim!

Şimdi, eskiden bu özelleştirmelerle ilgili yargının verdiği kararlar var biliyorsunuz. Tayyip Bey bu kararlara diyordu ki: “Bu yargının verdiği kararlar benim ciğerimi kanatıyor.” Ya, Tayyip Bey, niye senin ciğerini kanatıyor kardeşim? Yani orada bir özelleştirme yapılıyor, bunun birkaç tanesi iptal edildi, devletin buradaki kârı 3 milyar, 5 milyar dolar. Şimdi, anlaşılıyor ki Tayyip Bey diyor ki: “Ya, niye 3 milyar, 5 milyar dolar devletin kesesinde kalsın? Benim taraftarımın kesesinde kalması lazım. Benim taraftarımın kesesinde kalmazsa benim ciğerim kanar.” Tabii, mantık bu.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, sonra bu Özelleştirme İdaresinde Yargıtayın bu yaptığı iptalleri de önlemek için, yargı denetimiyle ilgili, Anayasa’da gittiniz değişiklik yaptınız ve Anayasa’da yerindelik denetimini kaldırdınız. Yani size göre siz her şeyi en iyi şey ediyorsunuz ama tarafsız olması gereken yargı bir karar şey ederse o yargının verdiği kararı yerindelik olarak kabul etmiyorsunuz. Dolayısıyla, onun da yetkisini kaldırdınız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, AKP zamanında yapılan özelleştirmede, hazine arazilerinin satılmasında o kadar büyük keyfîlikler, o kadar büyük kayırmalar var ki bunların hangisini anlatalım? Gidelim inceleyelim, deniz kıyısında yandaşlarına verdikleri malların, o deniz kıyısındaki arsaların ne kadar düşük fiyatlarla verildiğini.

İşte, ATV ve Sabah’ın pazarlığında Tayyip Bey’in nasıl rol oynadığını biliyoruz. Yine, işte, biliyorsunuz, Ceyhan’da kurulması gereken bir rafineride, Tayyip Bey Aydın Doğan’la yaptığı konuşmalarda “Efendim, ben onu bizim Çalık’a söz verdim.” diyor.

Bizim Çalık’a verilen işlerin sonu bir türlü gelmiyor. Yahu, kardeşim, bu bizim Çalık vatandaş da peki ötekiler bu memleketin vatandaşı değil midir? Mesela bakın, Mustafakemalpaşa’da Kızkayası ve Devecikonağı barajlarının lisansı, yine Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararıyla Çalık’a veriliyor.

Yahu, böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Devlet bir aşiret devleti değil ki, bu devlet bir hukuk devleti. Eğer siz hakikaten hukuk devletine inanıyorsanız, kabul ediyorsanız bunları ihaleye çıkarırsınız, bunlara herkes girer, bunlardan isteyen ihaleyi alır. Ama o kadar sizin devri iktidarınızda devlet çürütüldü ki… Sizin amacınız, devletin bütün kurumlarını, mal varlıklarını yandaşlarımıza verelim, işte bir tek biz patron olalım, öteki vatandaşlar zaten köle olsun, bunlar sadakaya muhtaç olsun, biz getirelim size her sene, bu işçilere, fakir fukaraya bir para verelim, dolayısıyla bunlar da şey etsin.

Dün Abdullah Bey gidiyor İstanbul Üniversitesine, profesörü Abdullah Bey’in yanına sokmuyorlar arkadaşlar. Bu profesör kim? Daha önce rektörü şikâyet ediyor. Bunun üzerine rektör de bunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - …tutuyor, akıl hastanesine sevk ediyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı, biraz önce Sayın Genel Başkanımızdan bahsederken, kirli ilişkiler içerisinde bulunduğunu, BRT ile ilgili kirli ilişkiler içerisinde bulunduğunu ve AK PARTİ İktidarı döneminde milletin mallarının yandaşlara verildiğini ifade etti, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

 

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çok değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum

Elinde bir fenerle gezen bir kişi var, ona tavsiyem önce kendi kirli geçmişini aydınlat. Otuz yıldan fazla bir süredir sen milletvekilliği yapıyorsun ve sadece devlet memurluğu yapmışsın. Elimdeki mevcut listeye göre çocuklarının ve senin üzerindeki gayrimenkul sayısı 30’ün üzerinde ve en kıymetli yerlerde. Danışma Meclisi üyeliği yaptığın dönemde ve gazetelerde de geçen, köşe yazılarında da ifade edilen, Plan ve Bütçe Komisyonunda da dile getirilen, teröristlerin ve eroin kaçakçılarının savunuculuğunu yaptığın kayıtlarda mevcut.

1) Uzun yıllardır devlet memurluğundan başka hiçbir şey yapmayan birisinin, bu şekilde mal varlığının nasıl olacağıyla ilgili açıklama yapması gerekir ve çocuklarının üzerinde büyük bir kısmı da. Çocuğunun biri burada, Mecliste çalışıyor. Eğer aldığı maaş bunları almaya yeterse hesabını vermesi lazım. Yetmez, sen bağışladıysan intikal vergisini vermesi gerekir.

2) 2007 yılında -seçim bittikten sonra- milletvekili seçildin, milletvekili seçilir seçilmez İsrail asıllı bir Alman sermayedarla ortak oldun. 5084 sayılı Kanun gereğince Aksaray’da bedava arsa aldın. Sana nüfuzun gereğince hisse verdiler. Ne yapacaksın? Samandan duvar yapacaksın diye. Bunların hepsi yalan mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hepsi yalan!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sen önce o fenerle kirli geçmişini temizle. (CHP sıralarından gürültüler)

3) BRT ile ilgili durum: Sayın Tayyip Erdoğan Belediye Başkanı olduğu dönemden önce tüm belediyelerin televizyonu vardı ama ne zaman ki Tayyip Erdoğan ve arkadaşları belediye başkanı olduktan sonra bu belediyelerin televizyon kurmalarını yasaklayan bir kanun çıkarıldı. Tıpkı Kayseri Belediyesinde olduğu gibi, Ankara Belediyesi, İstanbul Belediyesinde olduğu gibi bunlar devredilmek, kapatılmak mecburiyetinde kalınmıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kimlere devredildi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunları bilmeden farklı bir şekilde ortaya koymak, yakışık almaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataştı, müsaade ederseniz, ama biraz da bir zaman verin ki, ben çünkü buna ayrı bir cevap vereyim, yani çünkü çok…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç, iki dakika süre.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama iki dakika olmaz ki Sayın Başkan.

BAŞKAN – İktisatlı kullanırsanız…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aslında seninle ilgili iki saat konuşulacak belge var ama iki dakikada ancak bu oluyor.

BAŞKAN - Buyurunuz.

 

2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, değerli milletvekilleri, iktidar AKP’de, on senedir AKP’dedir. Benimle ilgili gayrimeşru bir şey biliyorlarsa yapmıyorlarsa en şerefsiz insanlardır! Şerefli insanlar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ zamanında bir şey yapamadın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, maliyenin kontrolü sende, her türlü anahtar sende, gidiyorsun benim servet beyannamemi de alıyorsun Mecliste açıyorsun, konuşuyorsun burada, bu yetkilerin de var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 30’dan fazla mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Namuslu ve şerefli bir insan iftira atmaz, getirirsiniz, açıklarsınız.

Sana bir tavsiyem var: Bakın, inceleme elemanlarını çağırtalım, Mustafa Elitaş’la Kamer Genç’in hesaplarını inceletelim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İnceletelim.

KAMER GENÇ (Devamla) – …eğer bir tane yasa dışı bir mal varlığım varsa, şeref sözü veriyorum, bunu hazineye bağışlarız. Sen de var mısın?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Varım!

KAMER GENÇ (Devamla) – Geri çekilen namussuz mudur, alçak mıdır, şerefsiz midir? (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Düzgün konuş, düzgün konuş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “namus” lafını ağzına almasın, “namus” lafını.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, onun için, arkadaşlar, ben Mustafa’ya bunu teklif ediyorum. Mustafa Elitaş, senin de hesaplarını inceleyeceğiz, benim de hesaplarımı inceleyeceğiz, hangi mal aldığımızı şey edeceğiz.

Arkadaşlarım, bakın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen Lehman Brothers’ın hesabını ver.

KAMER GENÇ (Devamla) – …benim aldığım mal varlıklarım ortadadır. Ben 1972’de bir tarla aldım Dikmen’de, imar geçti, altı tane parsel meydana geldi, daire karşılığı verdik, onları da şimdi kiraya veriyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bursa’dakinin hesabı mı, Bursa’dakinin?

KAMER GENÇ (Devamla) – Maalesef, kiracı oturuyor, sizin getirdiğiniz muhtaç durum dolayısıyla insanlar kiralarını ödemiyor, bırakıp, tahrip edip gidiyor.

Benim, fabrika konusunda da: Ben Aksaray’da -geçmişte de demiştim- bir şirkete yüzde 5 ortak oldum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Niye Tunceli’de yapmadın o fabrikayı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Baktım ki sizin getirdiğiniz şeyde zarar ettik, ayrıldık, hem bir sene önce ayrıldık…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Kaç lira verdin ortaklık için?

KAMER GENÇ (Devamla) – …ve efendim, 12,5 milyar liraya hisseyi devraldım, aynı miktarda tekrar devrettim, onlar kayıtlarda da var. Şerefli insanlar iftira atmaz ama Tayyip Erdoğan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Aynısını sana iade ediyorum!

KAMER GENÇ (Devamla) – …İstanbul Belediye Başkanı olduğu zaman gecekonduda oturuyordu, şimdi dünyanın en zengin adamı. Şerefiniz varsa Tayyip Erdoğan’ın mal varlığını inceleyelim. Var mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Varız, varız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şerefli olan insanlar getirsin, Tayyip Erdoğan’ın mal varlıklarını inceleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sizin bakanlarınızın mal varlıklarını inceleyelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, bunlar iftirayla olmaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bunlara tavsiye ediyorum…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, söylediniz yeterince kürsüden. Bir de kişilerin şerefleriyle ilgili bu kadar söz söylemeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) – …buyursunlar mal varlığımı inceletsinler. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, şerefle, haysiyetle… Bu milleti idare eden insanları, şerefle, haysiyetle ağzına alıp onları eleştiren bazı insanın ağzına “şeref”, “haysiyet” kelimesi yakışmıyor, bunu ifade etmek isterim.

 

IV.-  KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S.Sayısı: 88) (Devam) 

 

A) ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1.- Maliye Bakanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KAMU İHALE KURUMU (Devam)

1.- Kamu İhale Kurumu  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

 

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Maliye Bakanlığı çok önemli bir bakanlık, çok önemli bir işlevi var, devletin egemenliğini temsil eden bakanlık. Devletler resmen kurulmadan önce çalışmaya başlayan bir bakanlıktır Maliye Bakanlığı, bu kadar önemlidir. Benim Mülkiyeden Hocam rahmetli Bedri Gürsoy -ki kendisi bir süre de Maliye Bakanlığı yapmıştı- şöyle derdi, hiç unutmuyorum: “Maliye Bakanları az konuşur, bütün Bakanlar Kurulu üyeleri, diğer bakanlar onun ağzının içine bakarlar ama konuştuğu zaman her tarafı titretir, çok önemlidir, çok önemli mesajlar verir ve tabii ki Maliye Bakanlığı kadroları da aynı şekilde öyle önemlidir ve Maliye Bakanlığı hem bütün dünyayı hem Türkiye devlet sisteminin nasıl işlediğini, kamuoyunu, ekonomik sistemi çok iyi bilmek zorundadır.” Hakikaten öyledir. Bu, bütün dünya için geçerlidir, Türkiye için de geçerlidir ama son zamanlarda Türkiye’ye baktığımız zaman, Maliye Bakanlığında bu insicamın kaybolduğunu görüyorum maalesef çünkü Maliye Bakanlığında bazı yanlışlıklar söz konusu oldu. Maliye Bakanlığı değişmesi gereken bir bakanlık mıydı? Evet, birçok konunun değişmesi gerekiyordu ama Maliye Bakanlığında değişmesi gerekenler değil, maalesef gelenekler, geleneksel kadrolar değişti, değişmesi gereken yerlerde, noktalarda değişiklikler söz konusu olmadı. Ben bunun sorumlusu olarak da Sayın Bakan ve kadrosunu görmüyorum. Ben bunun sorumlusu olarak da İktidarın anlayışını görüyorum, Sayın Başbakanın devleti çok iyi tanımamasını görüyorum. Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken devletle ilgili de ve genel ekonomiyle ilgili de bir değerlendirme yapmak lazım.

Değerli arkadaşlarım, son on-on beş yıldır dünya en çok dövizin olduğu, likidin olduğu, nakdin olduğu dönemini yaşamıştır, dünya tarihinde böyle bir dönem söz konusu değildir. Böyle bir dönemde tabii, Türkiye de bundan nasibini almıştır, çok fazla döviz imkânları söz konusu olmuştur, Türkiye de bol bol borçlanmıştır. Cumhuriyet tarihinde en fazla borç aldığımız dönem bu dönem olmuştur, en fazla miktar olarak borç aldığımız dönem bu dönemdir.

Diyeceksiniz ki millî gelire göre kamu borcu oran olarak azaldı. Evet, azaldı ama miktar olarak çok fazla borçlandık bu dönemde. Ayrıca, bu dönemde özel sektör çok fazla borçlandı, bu dönemde ilave olarak hane halkı çok fazla borçlandı. Vatandaşın, hane halkının her harcadığı 100 lira içerisinde 2002’ye göre 9 kat daha fazla borç söz konusudur, borçla harcama söz konusudur. Bunları unutmamamız lazım ve şöyle bir durum söz konusu: 2002 yılında Türkiye'nin sorunları neydi? Bakıyorsunuz, neydi en önemli sorun, kayıt dışılık mı? Bugün kayıt dışılık çok daha fazladır. Gelir dağılımı mı? Evet, gelir dağılımı yine aynı şekilde sorun olmaya devam etmektedir. Enerjide dışa bağımlılık mı? Evet, aynı şekilde dışa bağımlılığımız artmıştır. Ne var başka? Sosyal güvenlik ve vergi reformları. Sosyal güvenlikteki sorun devam ediyor, vergi reformunu yapamadık. İşsizlik, artarak devam ediyor. Dış ticaret açığı sorunu büyüyor ve bütün bunlara ilave olarak da bu dönemde ilave bir sorun türettik, o da cari açıktır.

Şimdi bunları ne için söylüyorum? Bunları özellikle ekonomimizin kötü olduğunu değil ama bazı sorunları çözemediğimizi, çözmemiz gerektiğini anlatmak için söylüyorum değerli arkadaşlar. Bunları -hep beraber sorumluluğumuz var iktidarı ve muhalefetiyle, tabii ki iktidara çok daha fazla düşüyor- birlikte çözmemiz gerekiyor. Bunları tespit etmemiz gerekir ki birlikte de çözebilelim. Onun için özellikle söylüyorum.

Türkiye'nin borçlanmasının, bakın, bu kadar dövizin bol olduğu bir dönemde borçlanmasının bir mahzuru yok, borçlansın ama bu borcun, borçlanmanın tüketime değil yatırıma gitmesi gerekirdi. Çok büyük bir fırsat kaçırılmıştır, bu tespiti yapmak için söylüyorum. Bu kadar borçlanmayla, bu kadar nakit imkânlarının olduğu bir dönemde, Türkiye'nin yapısal sorunlarını, biraz önce saydığım yapısal sorunlarını giderebilmesi gerekirdi. Bunu özellikle bunun için söylüyorum. Bunu bilmemiz lazım, bu tespiti yapmamız lazım.

Benim çocukluğumda mahallemizde bir iş adamı vardı. Birdenbire çok harcamaya başladı, uçaklara binmeye, yurt dışına seyahat etmeye başladı. Ondan sonra, iki sene sonra da birdenbire iflas etti ve şehri terk etti. Meğer borçlanmış ama bu borcunu yatırıma dönüştürememiş, borcunu ödeyecek bir yatırıma dönüştürememiş. Türkiye'nin de böyle olmaması lazım. Bu tespiti yapmak için söylüyorum.

Şimdi diyeceksiniz ki “Yabancılar bile bizi takdir ediyor.”

Değerli arkadaşlarım, yabancılar Türkiye ekonomisinin potansiyelini takdir ediyor. Doğrudur, Türkiye ekonomisinin çok büyük bir potansiyeli var. Türk girişimcisi müthiştir, çok dinamiktir, bunu da anlıyoruz ama Türkiye ekonomisi çarpık vaziyettedir, temel sorunları vardır, yapısal sorunları vardır ve biz bunları gidermek zorundayız. Bu dönemde giderilememiştir. Benim özellikle söylemek istediğim budur.

Değerli arkadaşlarım, bütçeyle ilgili olarak, bu dönemde OVP ve OVPM’yle ilgili gecikmeleri Plan ve Bütçe Komisyonunda yeterince konuştuk ama burada özellikle belirtmek istiyorum. Bakın, onaylayacağımız konulardan bir tanesi de 2010 yılının kesin hesabıdır. 2010 yılında sizin izin vermediğiniz, bakın, bu yüce Meclisin izin vermediği ödenek üstü harcama tutarı nedir biliyor musunuz? 15 milyar lira. Bu çok önemli bir konu. Yasama organı olarak bütçe hakkımıza sahip çıkmamız lazım hep beraber. Bu çok önemlidir. Bakın, tekrar söylüyorum, bütçe hakkımıza sahip çıkmamız lazım, bunun farkında olmamız lazım. Avrupa Birliğinde geçenlerde yapılan Liderler Zirvesinde alınan kararlarda –bu, İngiltere’nin dışlandığı kararlarda- en önemli konu nedir biliyor musunuz? “Bundan sonra, Avrupa Birliğine üye olan ülkelerin bütçeleri açık vermeyecek. En fazla millî gelirin yüzde yarımı kadar açık verilecektir. Bunu geçmeyecektir ve bunu AB Komisyonu denetleyecektir.” diyor. Biz kriz çıktıktan sonra mı bu denetimi yapacağız? Bu yüce Meclisin bu denetimi şimdiden yapması lazım, bütçe hakkına, kendi hakkına, yetkisine sahip çıkması lazım değerli arkadaşlarım. Bunun farkında olmamız, fevkinde olmamız lazım.

Diğer taraftan, bakın, 2011 yılı içerisinde bir af söz konusuydu. En az galiba 5,5 milyar liralık bir gelir söz konusu oldu. Bütçe içerisinde yer alıyor mu? Hazineye finans olarak aktarılıyor, ondan sonra da “Bütçe açığı azaldı.” deniyor. Bunları bilmeniz lazım.

Bakın, geçenlerde bedelli askerlik yasası çıkardık. Bütçede yer almıyor, bütçe kalemleri arasında yok. Yine Hazineye irat kaydedilecek, “Bütçe açığı azaldı.” denecek. Bunları fark edin. Bilmeniz lazım bütün bunları. Uygulamada bunlar çok önemli konular.

Sayın Bakanın gelir politikaları ve uygulamalarıyla ilgili hedefleri iki temel eksene oturttuğunu görüyorum sunumunda. Şöyle diyor: “Vergi yönetiminde vergi idari yapısında iyileştirmeler, idari kapasitenin artırılması. İki: Vergi mevzuatında iyileştirmeler ve vergi yükünün azaltılması.”

Şimdi, bunlar somut değil, soyut ifadeler, güzel hedefler ama ben bunlardan neler anlamam gerektiğini somut olarak şöyle görüyorum:

Bir: İş dünyası üretim yapmaya, yatırımlarını artırmaya, ARGE harcamalarını ve inovasyonu artırmaya yönelik olarak teşvik edilecektir.

İstihdam üzerindeki vergi yükü sıfırlanacaktır. Bakın, bunlar çok somut hedefler.

Otomotivde, akaryakıtta, temel gıda maddeleri üzerinde bulunan vergi yükleri azaltılacaktır.

Vergi daireleri ön plana çıkarılacak. Bakın, ilk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde vergi dairesi müdürleri eylem yaptılar, sıkıntıdalar. Vergi dairelerinin ön plana çıkarılması lazım ve çok yetkilendirilmesi ve başında doçent seviyesinde, yabancı dil bilen kişilerin olması lazım. Vergi idaresinde reform şart artık.

İnceleme elemanlarının yaptıkları işlerden sorumlu olması lazım.

Değerli arkadaşlar, 2012 bütçesinde gelir vergisi ve kurumlar vergisi toplam 61 milyar lira, geri kalan 217 milyar lira harcama üzerinden, servet üzerinden alınan vergiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – 2012 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel. (BDP sıralarından alkışlar)

Sayın Tuncel, süreniz on beş dakikadır.

BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hakkında görüş belirtmek üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesini görüşmeden önce bir kez daha… Aslında, kanun hükmünde kararnameyle korsan bir şekilde oluşturulmuş bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. Dolayısıyla, bu Bakanlığa aslında bütçe ayırmak iyi mi değil m? Çok da iyi bir noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Yani aslında… Biraz sonra analizlerini yapacağım, neden bu Bakanlığın Türkiye’de özellikle ekolojik dengeyi bozma, insan yaşamını bozma üzerinden bir yaklaşımı olduğunu… Dolayısıyla, böyle bir bakanlığın, asli görevi yerine, gerçekten, rant oluşturacak, Türkiye’de dereleri, bütün yaşam alanlarını ranta dönüştürecek bir bakanlığa dönüştürüldüğü ortada. İsminden de belli. Çevre ile şehirciliği yan yana koyarsanız, buna da eski TOKİ Başkanını getirip Bakan yaparsanız… Aslında tablo ortada, hiç konuşmaya bile gerek yok. Dolayısıyla, bu meselenin, çevreyi nasıl rant alanına dönüştürürüz, nasıl yeni binalar yaparız, “kentsel dönüşüm” adı altında nasıl yeni rant alanları açarız, “2/B” adı altında ormanlarımızı nasıl talan ederizin bakanlığıdır. Dolayısıyla, kanaatimizce, bu Bakanlığa bütçe ayırmak Türkiye halklarına büyük bir zarardır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde kısa vadede en büyük rant ve buna paralel olarak politik çıkar, özellikle doğal alanlarda arazinin arsaya dönüştürülmesi ve sonra imar planı uygulamaları ile elde edilen arsa ve yapılaşma rantının bölüşümünden kaynaklanmaktadır. Bu defa TOKİ ve Tapu Kadastroyu bünyesine alan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kanun hükmünde kararnameler ile tepeden inme plan, proje ve hatta inşat ruhsatı, yapı kullanma izin belgesi verme yetkileri ile donatılarak büyük inşaat projelerinin daha çabuk ve engelsiz yürütülmesi sağlanmıştır.

Hükûmet, Çevre ve Şehircilik Bakanlığını oluşturarak özellikle kıyı alanlarında, meralarda, ormanlarda, sulak alanlarda, doğal ve arkeolojik sit alanlarında dilediği gibi inşaat yapılmasını önleyen  yasal mevzuatı tek elde toplayıp, bağımsız kurulları baypas etmiştir. O yüzden de aslında bunun bir rant Bakanlığı olduğunu söylememiz çok da  yabana atılır bir şey değildir. Daha önce Çevre ve Orman Bakanlığı üzerinden en azından ekolojik dengeyi kısmen koruyan bu şeyi, Çevre ve Orman Bakanlığı değiştirilmiş, şimdi tamamen rantsal alana dönüştürmüştür.  Böylece uluslararası inşaat firmalarına, HES ve nükleer enerji pazarlamacılarına büyük projelerin önü açılmıştır.

Bu kararname ile hükûmetin seçim öncesinde rafa kaldırdığı, çevre örgütleri tarafından karşı çıkılan, bunun için eylemler yapılan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu hükümleri yürürlüğe konulmuştur. Çünkü kanun hükmünde kararnamede bu yasayı beklemeden Biyoçeşitlilik Yasası’ndaki bazı maddeler bu kanun hükmünde kararnameyle bu Bakanlığın görevi altına alınmıştır.

Maliye Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve 2863 sayılı Kanun’da çok önemli değişiklikler yapılarak rantın önündeki engeller kaldırılmış, bu Kanun, kanun hükmünde kararnameyle özellikle devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu arazileri, arsaları, binaları çok kısa süre içerisinde inşaat sektörüne pazarlanabilecektir.

Kanun Hükmünde Kararname incelendiğinde Bakanlığın havza koruma planları yapmak yetkisinin kaldırıldığı görülmektedir. Ayrıca Bakanlık görevlerini belirleyen 2’nci maddede çevre düzeni planlarının yapılması yazılı değilken 7’nci maddede bu görevin ilgili genel müdürlüğe verildiği görülmektedir. Çevre düzeni planları havza bazında yapılması gereken ve ilk amacı da çevresel veya ekolojik koruma olması gereken planlardır. Dolayısıyla, bir çevre bakanlığının asli görevinin bu Bakanlıkta çıkartılmış olması bu  Bakanlığın hangi amaçla kurulduğunu çok net göstermektedir bize. Yine kararnameyle eklenen fıkra ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yani ormanlar, meralar, sulak alanlar ve kıyılar gibi ekolojik açıdan diğer alanlara göre gerek ulusal ve gerekse uluslararası hukuk ile daha iyi korunan alanlara el atılmak istendiği açıktır. Yine aynı maddeye eklenen bir diğer fıkra ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bu tip alanlarda kentsel dönüşümler ve en üst imar planından inşaat sonrası son aşama olan kat mülkiyetine geçişe kadar her işlemin yapılma yetkisi Bakanlığa verilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile kurulan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kapatılmış ve 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de belirtilen iş ve işlemler, Bakan tarafından uygun görülen Çevre ve Şehircilik Bakanlığının birimlerince yürütüleceği hükmüne bağlanmıştır. Bu, çevre ve doğal varlıkların korunmasına yönelik en büyük darbedir. Bu bölgelerin rantsal talana açılacağı açıktır.

Unutulmaması gereken bir konu da ülkemizde korunan alanların toplam ülke yüz ölçümüne oranı sadece yüzde 4’tür. Dünya ortalaması, sevgili arkadaşlar, yüzde 12’nin üzerindedir. Öyle anlaşılıyor ki bu yüzde 4 oran bile AKP Hükûmetine fazla gelmiştir ki AKP Hükûmeti, yeni alanları da rant alanı olarak açmak istemiştir. 

Sayın milletvekilleri, küresel iklim değişikliğinin dünyanın başına nasıl bela olduğunu, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin dünyanın küresel iklim değişikliği konusunda tedbirler almaya zorlandığını, dolayısıyla bunun ekonomik krizden daha büyük krizlere neden olduğu herkesin malumu. Bütün dünya bu konuda çalışmalar yürütüyor ama biz ne yapıyoruz bu konuda? Ekolojik dengeyi bozacak planlara, projelere, bakanlıklara yol açıyoruz. Dolayısıyla, bu ciddi bir problem Türkiye halkları açısından. Demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü bir perspektife sahip olmayan bir yaklaşım, olsa olsa insanlığa ancak kaos getirir, insanlığın yaşamını yaşanmaz hâle getirir. “Ekoloji” deyince sadece aklımıza çoğu zaman şöyle bir şey geliyor: Çevrenin korunması. Oysa ekoloji yaşamın kendisidir. Dolayısıyla, bunlar olmadığı sürece Türkiye’de ciddi anlamda sorunlar yaşanacaktır.

Bakın, dikkat ederseniz, son dönemlerde özellikle HES’lere karşı çok ciddi bir toplumsal muhalefet var. İnsanlar kendi derelerine HES yapılmasını istemiyor ve bunun karşısında da itiraz ediyor. Onlar aslında bunu yaparken sadece işte, hidroelektrik santrallere karşı olmaları ekolojik dengeyi bozduğu için değil, itiraz ettikleri nokta yaşam alanlarının elinden alınmasıyla alakalıdır çünkü hidroelektrik santrali kurduğunuz yerde o insanların evini başına yıkıyorsunuz, o insanları zorunlu olarak göçe tabi tutuyorsunuz. Kendi bulunduğu doğal yaşam alanından koparıp başka alanlara, hatta o işte TOKİ’nin yaptığı, çok övündüğü kocaman kocaman binalara sıkıştırıyorsunuz ve kendi yaşamından uzaklaşıyor. O yüzden insanlar itiraz ediyor yani kendi yaşam alanı elinden alındığı için itiraz ediyor. Tabii, diğer boyutu da HES’lerle birlikte aslında işte derelerimiz tahrip ediliyor, orada insan yaşamı sadece orayı değil, bütün Türkiye’yi hatta bütün dünyayı etkileyecek ekolojik tahribatlara neden oluyor.

Şimdi bu küresel iklim değişikliği konusunda biliyorsunuz dünya da tedbirler aldı, biz de geçen dönem burada Kyoto Protokolü’nü imzaladık. Onu da bütün siyasi parti grupları da alkışladı, iyi bir şey ama bu protokolün süresi doluyor sevgili arkadaşlar, 2012’de bu protokolün süresi doluyor ve bugüne kadar Hükûmet altına imza attığı bu konuda hiçbir yükümlülüğünü yerine getiremedi. Geçenlerde Güney Afrika’nın Durban kentinde Birleşmiş Milletler İkilim Değişikliği Çerçeve Toplantısı yapıldı ve bu çerçeve toplantısında dört tane sonuç belgesi çıktı yani ortaklaşılamadı. Bu anlamda çok ciddi sorunlar var ve Türkiye bu konuda hâlâ Türkiye kamuoyunu ikna edecek çok ciddi adımlar atabilmiş değil.

Sayın Milletvekilleri, bilim ve fen bakımından “nitelik kaybetmiş orman” olarak nitelendirilen oysa bizzat insan eliyle ormanların tahrip edilmesi şeklinde ortaya çıkan 2/B arazileri, 1961 Anayasası ile hayatımıza girmiştir. 1983-2010 yılları arasında 384 bin hektar orman alanı kaybedilmiştir.  Ormanlara ilişkin sorunları çözmek amacıyla düşünülen 2/B, hem ormanlarımızın tahrip olmasına neden olan bir kansere hem de kırk bir yıldır çözülmeyen bir sorun yumağına dönüşmüştür.

Şimdi, biraz önce küresel iklim değişikliğinden bahsettik. Bu konu da ciddi bir sorun. Yani bu kadar ciddi kuraklık, iklim değişikliği varken ve buraya TBMM’ye sunulmuş Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü tarafından sunulan İklim Değişikliği ve Kuraklık Analizi var. Burada iki tespit var, arkadaşlar bakabilir. Bir tanesi Türkiye’deki ısınmanın temel nedeninin hızlı şehircilik olduğuna yönelik. İkincisi de alınması gereken önlemler konusunda -sonuna doğru- “Ağaçlandırmaya büyük önem verilmelidir. Hızlı yetişen, yangına ve susuzluğa dayanıklı, çok uzun süreli yeşil kalabilen ağaçlarla boş alanlar ağaçlandırılmalıdır.” diye bir öneride bulunmuş. Ama biz ne yapıyoruz? 2/B uygulamasıyla zaten var olan ormanları da kentsel dönüşüm alanlarına dönüştürmek için ormanları şey yapıyoruz. Yani bu, aslında, geleceğimizin, çocuklarımızın, halkımızın nefesini kesmekten başka bir şey değildir. Dolayısıyla, bu 2/B uygulamasından bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki AKP Hükûmeti bunu önüne temel bir proje olarak koymuştur.

2/B konusu geçmişte defalarca Anayasa Mahkemesinden dönmüştür ve en son 2003 yılında yapılan iki anayasa değişikliği girişimi, onuncu Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderilmiştir.

Çevre örgütleri, 2003 yılından beri 2/B arazileri adı altında ormanların satılmasının önüne geçmek için mücadele etmektedir. Oysa AKP Hükûmetinin bu son 2/B’yle ilgili çıkarmış olduğu kanunla birlikte ormanların talan edilmesi, inşaat sektörüne yeni arazilerin kazandırılması, dolayısıyla ormanlarımızla birlikte aslında Türkiye’nin biyolojik çeşitliliğinin yok edilmesinin de önü açılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Şehircilik ve Çevre Bakanlığının programı incelendiğinde öne çıkan politikaların yapılaşma olduğu görülmektedir. Bunu gösteren en önemli gösterge ise Van depremi sırasında ve sonrasında izlenen politikalar olmuştur. Eski TOKİ Başkanı Sayın Bayraktar Van’a gittiğinde “Yeni ve modern bir Van kuracağız.” diyerek yeni yapılaşma ve inşaatların peşinde olduğunu açıkça dile getirmiştir. Depremin yol açtığı insani ve çevresel yıkımları onarmayı tamamlamadan ilan edilen kentsel dönüşüm projeleri, TOKİ aracılığı ile Van ve diğer birçok kent için inşaat sektörünü harekete geçiren bir gerekçe olmuştur.

Bugün Batı metropollerinde iflas etmiş bir sosyal konut politikasının ürünü olan toplu konut projeleri, TOKİ tarafından Türkiye’ye yeni icat edilmiş bir proje olarak sunulmaktadır. Oysa bu konutlar, özellikle insan yaşamı için gerekli olan sosyal bir çevreyi sağlamada başarısız olmuştur. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan bu şeyler, toplum içerisinde aslında ayrıştırıcı, ötekileştirici bir projedir de aynı zamanda. Çünkü insanların yaşamına göre, sınıflarına göre bir kentleşme yaklaşımı içerisindedir. Dolayısıyla, kentsel dönüşüm projesi insani değil, gayriinsani bir projedir ve aslında bu projeden vazgeçmek insanlık açısından önemli bir kazanım olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin diğer bir kanayan yarası, Türkiye'nin her yerinde yapılan -biraz önce söylediğim- HES’ler. HES’lerle Türkiye'nin elektrik ihtiyacının karşılanacağı söyleniyor. Oysa mevcut kullanılan doğal gaz ve elektrik enerjisinin taşındığı boru ve kablolardaki yüzde 20’leri bulan enerji kaybı giderilirse -2.700 HES projesinden elde edilecek enerjiyle- bu ortadan kaldırılacaktır. Dolayısıyla, doğamız tahrip edilmeden, ekolojik denge bozulmadan da biz enerji elde edebiliriz.

Bu tabii, özel bir politika, mesele sadece enerji elde etmek değil, mesele gerçekten yeni rant alanları açmak. Bu konuda biliyorsunuz çok çeşitli mücadeleler var ve bu mücadeleler yerelde kazanılmış durumda. Rize Hara köyünde, Sinop Gerze’de, Trabzon Solaklı Vadisi’nde, Erzurum Tortum’da halkımız direnmektedir. Biraz önce söylediğim gibi, sadece ekolojik dengeyi bozmaya değil, zorunlu göçe hayır demek için burada direniyor. Biz buradan Hükûmete öneriyoruz, “Bir an önce bu HES politikalarından vazgeçin ve insanların doğal ekolojik yaşam alanlarından sürgün edilmesine karşı durun.” diyoruz.

Sayın milletvekilleri, yine bu konuda diğer bir konu güvenlik barajları. Aslında bir yanda Karadeniz’de derelerimizi tahrip ederken, gasp ederken Kürtlerin yoğun yaşadığı bölge, Şırnak-Hakkâri arasına da on bir tane güvenlik barajı yapılacaktır. Bunun da doğayı ne kadar tahrip ettiğini, aslında meselenin güvenlik barajlarıyla çözülmeyeceğini, hep söylediğimiz gibi Kürt sorunu konusunda daha ciddi, gerçekten barışçıl, demokratik bir adımın atılmasını, dolayısıyla nefesimizi daraltacak, yaşanacak alan bırakmayacak bir projeye izin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Sonuçta bu coğrafya hepimizin, yani Şırnak’ta güvenlik barajı yapıyorsanız, oranın ekolojisini tahrip ediyorsanız Ankara’dakiler bundan etkilenmiyor değil, birebir etkileniyor, bunun görülmesi gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, zamanımız azaldı, bu konuda bir şey daha ifade etmek istiyorum: Tabii, Türkiye yeni bir anayasa tartışmasında. Anayasa yapılır mı, yapılmaz mı yoksa AKP kendi istediği bir anayasayı mı yapar? Umarım halklarımızın istediği bir anayasa olur ama bu anayasa yapım sürecinde özellikle “Ekolojik Anayasa Girişimi.” diye bir girişim var ve bu girişimin anayasanın aynı zamanda ekolojik olarak ele alınması, doğanın bir hak öznesi olarak ele alınması gerektiği üzerinde ciddi önerileri var. Bu önerilerin, bu Parlamentoda da dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz insanlar olarak doğanın hâkimi değiliz, doğa olmadığında aslında biz bir hiçiz. O zaman doğayı gerçekten yaşanabilir bir noktada, nefes alabileceğimiz bir noktada korumak durumundayız. Eğer onu koruyamazsak yarın yaşayacak bir coğrafyamız olmazsa istediğiniz kadar kanun istediğiniz kadar yasa çıkartın istediğiniz kadar HES projesi yapın hiçbir anlamı olmayacaktır. Bizim nefes alacak bir doğaya ihtiyacımız var. Dolayısıyla, anayasada doğanın bir hak öznesi olarak tanımlanması önemlidir. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak da bunu önemsiyoruz.

Hepinize selamlar. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tuncel.

Muş Milletvekili Demir Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik.

Süreniz on beş dakika.

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Maliye Bakanlığı bütçesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce bütçe, bir ülkede ya da bir devlette gelirin dağıtımı amacıyla başvurulan önemli araçlardan biridir. Dağıtım aşamasına geçmeden önce de çeşitli gelir kaynakları üzerinde toplanan gelirlerin merkezileştirildikten sonra  dağıtımı esasına dayanır.

Burada uluslararası evrensel hukuk çerçevesinde bağlı bulunması gereken bir kısım kriterlere rağmen, ülkemiz 2012 bütçesi genelinde olduğu gibi, Maliye Bakanlığı bütçesinde de bu kriterlerin ötesinde daha çok bize özgü, bizim özgünlüklerimizi esas alan bir anlayış, bir çerçeveyle hazırlanan bir bütçeyle karşılaştığımızı söyleyebilirim.

Birincisi: Bütçemiz insan odaklı değil.

İkincisi: Rasyonel değil, istihdam ve üretim odaklı değil, tüketim, borçlanma esasına dayalı, cari harcama odaklı, bürokratik ve merkeziyetçidir. Bu özellikleriyle geçmişten bugüne yapılan bütçelerin rutin bir tekrarından öte bir anlam ifade etmiyor diye düşünüyorum. Keza toplum dinamiklerinin kendisi dışında, oval masalarda, kapalı odalarda, elektronik ortamlarda hazırlanan toplum gerçekliğiyle örtüşmeyen, onu dikkate almayan da bir özelliği var.

Hâlbuki bütçeler öncelikle sürdürülebilir olmalıdır yani toplumun değişim dinamiklerini harekete geçiren, besleyen, destekleyen ve katkı sunan olmalıydı.

İki: Verimli olmalı yani yeniden üretimi yaşamın, hayatın, üretimin kendisini bizatihi destekleyen, teşvik eden olmalı.

Üç: Hesap verir olmalı. Bu anlamıyla her şeyden önce yüce Meclisin denetim mekanizmasına açık olduğu kadar toplumun çeşitli örgütsel yapılarını da sürece katan, bu anlamıyla da katılımcı olması esasına dayalı olması gerekiyordu.

Katılımcılık günümüz dünyasının önemli bir argümanı olmaya başladığı bu süreçte, bütçelerin kendisi de onların hazırlanması ve topluma yansıtılıp yürütülmesi aşamasında da katılımcılık önemsenmeliydi. Bırakın toplumun öteki kesimi yani burada siyasal temsiliyetini yapamayan siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, muhalefet bile geçen altı aylık süre zarfında yani 12 Haziran 2011 seçimlerinden bu yana bu sürece aktif katılamamıştır. Gerek Barış ve Demokrasi Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin uzun süreli Meclise katılmaması gerekse Meclisin tatili ve 1 Ekim sonrası oluşturulan komisyonlarda da alelacele bu ve benzeri çalışmalara çok aktif katılamayışımızın sıkıntılarını dile getirmek mümkün.

Keza şeffaf olmalı yani topluma, kesimlere, bireylere açık, o anlamıyla da izlenebilir, takip edilebilir bir özellikte olmalı.

Adalet duygusuna hitap edebilmeli, adil olmalı, adaletli olmalı.

Hâlbuki bütçemizin genelinde de görebildiğimiz, izleyebildiğimiz kadarıyla, gayrisafi millî hasılamızın yüzde 80’inden yararlanan ya da yüzde 80’ini kullanabilme inisiyatifine sahip azınlığa rağmen, gayrisafi millî hasılanın yüzde 20’lik payını alan çoğunluğu esas alan bir bütçe değil. Yani yoksulu dikkate alan, onun yaşamının idamesi için yeni koşulları, yeni üretim araçlarını harekete geçiren değil, merkezileştirilmiş bütçeyle kazananın daha kazanacağı, yani zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olabilme riski ve durumuyla karşı karşıya kalabileceğimiz bir bütçe.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doksan yıllık cumhuriyet tarihimizde de izlendiğine bir benzer ve paralel noktada bugünün bütçesi, emekliyi, asgari ücretle geçimini sürdürmek zorunda olan çalışanı, memuru ya da bir bütün olarak işçi sınıfını esas alan, onun temel insani taleplerini karşılamaya dönük bir algı, bir anlayıştan çok, mevcut, var olan üretim araçları mülkiyeti üzerinden zenginin daha zengin olmasına, dolayısıyla da palazlanarak hâkimiyet ve hegemonik ilişki geliştirmesine yol açan bir algı, bir anlayışa sahip. Bu tehlikedir, bu risktir. Hele hele yapısal krizden her gün yeniden yeniden krizi yaşayan kapitalist üretim ilişkileri dünya ve küresel boyutta bunca risk arz etmeye başladığı bir dönemde, ülkemizde de kesimler ve toplumlar arasındaki makasın büyümesi, zenginle yoksul arasındaki bu uçurumun derinleşmesi yeni siyasal krizlerin de olabileceği ihtimali ve olasılığını her geçen gün gündemimize getirmektedir.

Keza, bütçe yerindenlik ilkesine bağlı, özerk olmalı, özerk ve özgün kurumsal yapıları besleyen, destekleyen boyutta olmalıdır. Hâlbuki, ülkemizde bu özelliklerden uzak bir bütçe olduğu gibi de anlayışımız ve merkezî yapımız buna da çok elvermiyor.

2.900 civarındaki belediyemiz, bütçemizin yüzde 6’sından, genel bütçenin yüzde 6’sından faydalanacak kadar bir açmazı yaşamaktadır. Mali özerkliğe sahip olmadıkları gibi genel bütçeden bu denli küçük payla beslenen belediyeler, il genel meclisleri her gün toplumla yeniden temas hâlinde olan, ilişkide olan, onların hizmetlerini üretmekle mükellef olan kurumlar olması noktasında da açmazdalar, üretimden yoksun, hizmetten yoksun bir toplum gerçekliğiyle her gün bizi karşı karşıya bırakmaktadırlar. Bu, bir çelişki. Düşününüz ki, canlı olan, dinamik olan, toplumla her gün temas içinde olan, ilişkide olan belediyelerdir, il genel meclisleridir, muhtarlıklardır. Siz bunları özerk ve özgün bir maliyeye kavuşturamadığınız, idari noktada da özerkliğe kavuşturamadığınız sürece, onları besleyemediğiniz ölçüde toplumu da besleyemez, toplumun da değişim dinamiği noktasındaki rolünü oynamasına da fırsat vermemiş olursunuz. Bu da bizim, tarihsel döngü içerisinde geri kalmamıza, mevcut, var olan değişimci ruha rağmen de bu kurumlar başta olmak üzere, toplumun sivil toplum örgütlüğü gerçeğini esas almadığımızda da onu değişiminden yoksun bırakmaya kendimizi sürüklemiş oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışların gereği olarak hazırlanan bütçede şunları görmek mümkün: Birincisi: Dediğim gibi, bütçe cari harcamaları esas alan bir anlayışın eseri olarak öncelikle Bakanlığın, Bakanlığa bağlı kurumların personel giderlerini karşılayan, istihdam ve üretimi yerine getiren bir algıdan çok cari harcamalarla mevcudu koruyan, mevcudu idare edip, yarınlara taşıyabilme fırsatını elde etmeye hizmet eden bir algıyla hazırlanmıştır.

Bununla yetinilse yine anlaşılır bir durumdur ama aynı bütçenin geri kalan kısmı yüksek teknoloji ithalatına, ağır makineli silahların satın alınmasına, ithalatına dönük bir bütçeye de dönüştürüldüğünde geri kalanıyla siz, toplumun ihtiyacı olan eğitimi de, sağlığı da, yaşamsal alanları da yaratamazsınız, oluşturamazsınız.

Düşününüz ki, Van depremi olalı beri üç ay geçmiş olmasına rağmen, Başbakanımızın ve bakanlarımızın ilk günkü mesajlarının üzerinden üç ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ insanlar çadırlarda yaşamaya kışın eksi 20-25 derecesine rağmen mahkûmsa ve hasar, ağır hasarlı bina olmalarından kaynaklı yüz binlerce insan bölgesinden göçertilip metropollerde açlık, yoksulluk durumuyla karşı karşıya bıraktırılmışsa, hele hele Erciş’te açık cezaevi mahkûmları harcanan elektrik katkı payı noktasında bir kısım parasal ödemelere mahkûm bırakılmışsa, bu, büyük devlet olmanın, güçlü ekonomi sahibi bir ülke olmanın çok da götürebileceği, kaldırabileceği bir iş olmasa gerek.

O nedenle ekonominin güçlü olduğu ülkemizde, bu ekonominin… Birincisi: Vergilendirilmesi ve kaynaklarının oluşturulmasında devlet, insanına, vatandaşına, toplumuna karşı adil olmalı, eşitlikçi olmalı yani çok kazanandan çok vergi, az kazanandan az vergi, hiç kazanmayan da onun yaşamını idame ettirmesine hizmet edecek tarzda bir katkı, yaşamını sürdürebilmesine yarayacak olanakları, imkânları yaratmaya dönük olmalı. Hâlbuki bütçemizin vergisini yine emekçiler, yine ezilenler, yine yoksullar oluşturuyor. Gayrisafi millî hasılanın yüzde 80’ini götüren yüzde 20’lik zengin kesim bu vergilendirme diliminin kollanan, korunan ve makbul vatandaşı pozisyonundayken asgari ücretle geçinen, asgari ücret düzeyindeki emekli maaşıyla geçinmek durumunda kalan çalışanlarımızsa en yüksek vergiyi, peşinen, maaşı almadan, maaşından kesilerek ödemek durumundadır ve bunun, her gün, yeniden, böylesi bir faaliyete yol açtığı unutulmamalı ama aynı zamanda, vergisini veremeyen bu zenginlerimizin, dönemsel noktada, aflarla yeniden onurlandırıldığı gerçeği biz asgari ücretle geçinen toplumun bir yarısının yüreğini acıttığı gerçeğiyle de bizi karşı karşıya bıraktırır.

Bu, adilane ve adaletin dağıtılmasından yoksun olan bütçe, doğası gereği, sermayenin merkezîleşmesine ve merkezî sermaye üzerinden yapılan hiyerarşik ilişkiyle de toplumu hiçleştiren, toplumun temel taleplerini esas almayan, devletin bekası esası ve anlayışıyla da hareket eden bir algıyla, yarınların kaygısı ve kuşkusuyla soruna yaklaşarak sorunu çözüme kavuşturmaya çalıştıkları yine bir başka gerçektir.

Bugün, yine, tartıştığımız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinde de, Bayındırlık İskân Bakanlığı bütçesinde de bunları görmek mümkün. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasında ve ülkesinde artık kırla kent, şehirle kırsal arasındaki denge, her geçen gün, olumsuz noktada, şehir lehine değişmektedir, kentleşme lehine değişmektedir. Bugün, nüfusumuzun yüzde 25’i, 30’u kırsalda yaşarken yüzde 75-80’i kentte yaşama durumuyla karşı karşıyadır. Nedenleri, gerekçeleri ekonomiktir, siyasaldır, sosyaldir. Gerekçeleri her ne olursa olsun göçertilen, göçen, kırsaldan kente yerleşmek durumunda kalan vatandaşlar, iktidarın karargâhı noktasındaki kentte özgürlüklerini yitiren olmamalı. Bu iktidar odaklarına karşın özgürlüklerini koruyan, geliştiren bir perspektif, bir anlayışla devlet de, Hükûmet de yaklaşmalı, ilgili bakanlar da buna dönük bütçeleri ve kaynaklarını seferber ederek hizmet üretebilmelidirler. Tez elden hareket etmeli. Van gibi tarih, kültür ve doğa merkezi bir şehir bugün harabeye dönmüşse, bugün göçülmesi, gidilmesi gereken bir noktaya gelmişse tez elden muhalefetiyle iktidarıyla biz buraya çare olabilecek yeni bir anlayış, yeni bir algıyla orayı var edebilmeliyiz. Urartulara mekânlık eden, Med devletinin yaşamsal alanı konumunda olan….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

DEMİR ÇELİK (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan.

Sayın Aydoğan, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi adına gelir bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün milletvekili arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe yapım süreci bir ülkenin temel demokrasi aynasıdır, çünkü bütçe yapımı egemenlik hakkının en açık şekilde kullanıldığı süreçlerdir. Bu süreç “giderlerin önceliği” ilkesi çerçevesinde uygulanıyor, bunu zaten hepimiz biliyoruz. Eğer iktidarda demokratik bir kültür ve anlayışı benimseyen, sosyal ve siyasal süreçlerde halkın yanında olmayı, halk temelli bir algıyı önceleyen bir hükûmet varsa o bütçe dağılımı büyük oranda kamu yatırımları, sosyal politika uygulamaları, bilim ve teknoloji yatırımları gibi alanlara akacaktır, ancak pratikte bütçe dağıtımının, siyasal iktidar veya egemen gücün ideolojik ve politik önceliğine göre olduğunu biliyoruz. Durum böyle olunca da militarist olan ve demokrasi kültürü zayıf olan hükûmetler, bütçeyi muhalefeti bastırmak için, asker ve polis harcamaları başta olmak üzere, halkın büyük bir bölümünün çıkarlarını göz ardı ederek iktidar ortaklarının ve yandaşlarının hizmetine aktarmaktadır. Türkiye’de de bu zamana kadar yapılan bütçelerin bu mantaliteden farklı yapıldığını söylemek maalesef mümkün değildir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir açıklar mısınız hangi yandaşlar?

NURSEL AYDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerek bütçenin geneli üzerinde gerekse de maddeler üzerinde yapılan görüşmelerde açığa çıkan gerçek, AKP Hükûmetinin 2012 bütçesinin geçmiş bütçelerden farklı bir niteliğe sahip olmadığıdır. AKP Hükûmeti, kendinden önceki hükûmetlerin temel yaklaşımını kısmen revize ederek, militarist, halkın büyük çoğunluğunun çıkarını gözetmeyen, yoksuldan alıp zengine veren, güvenlik ve demokrasi ikileminde baskın bir biçimde güvenlik tarafını tercih eden bir bütçe yapmıştır. Bunun verileri arkadaşlarımız tarafından çeşitli konuşmalarda zaten defalarca ifade edildi.

Değerli milletvekilleri, elbette ki bütçe oluşturulurken gelirlerin nereden ve hangi kaynaklardan alınacağı önemli bir konudur. Türkiye halkı, maalesef, cumhuriyet tarihi boyunca büyük bir vergi yüküyle karşı karşıya kalmıştır. Örneğin, 1923 ve 1929 yılları arasında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 67,3’tür. Takip eden dönemlerde yani 1980’e kadar yüzde 55’in altına düşmemiş, 1980 ve 1989 yılları arasında da yüzde 45’lere kadar inmişse de 2000 ve 2008 yılları arasında yeniden yüzde 65’lerin üzerine çıkmıştır. Bugün bu oran yüzde 70’lere yakındır arkadaşlar.

Aynı zamanda doğrudan vergi gelirleri yoluyla emekçilerden, ücretlilerden alınan vergileri de işin içine koyduğumuzda, Türkiye’de verginin sadece emekçilerden ve yoksul halktan alınıyor denmesi abartı olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti, bu ülkenin geleceğine dair en fazla söz söyleyen ama az icraat yapmış hükûmetlerden biridir. Buna rağmen nasıl yüzde 50 oy aldığı elbette ki ilk akla gelecek sorudur. Dikkat ederseniz, AKP’ye yönelik eleştirilerde AKP sıralarındaki milletvekili arkadaşlarımız “Madem bu kadar eleştiriyorsunuz, biz nasıl yüzde 50 oy alıyoruz?” diye soru yöneltiyorlar. Tabii ki bunun da bir cevabı var değerli arkadaşlar; AKP, kurulduğu ve iktidara geldiği günden bu yana, adalet, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi sol söylemleri dillendirmiş; statükoya, askerî vesayete karşı mücadele edeceğini iddia ederek halktan oy istemiştir. Ne yazık ki, solun kendisini bir seçenek hâline getirememesi, güçlü bir muhalefetle karşılaşmaması nedeniyle dokuz yıldır iktidardadır. Bu sol ve gerçek demokrasi seçeneği güçlendiğinde AKP’nin oylarında önemli oranda bir düşüşün olacağından hepimiz emin olabiliriz.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılı da bütün yıllar gibi dolaylı vergi yılı olacak. Yine yoksullardan, tüketicinin sırtından temel tüketim maddeleri üzerinden bol bol vergi alınarak bir bütçe oluşturulacak. Yine varlıklı kesimin servetine dokunulmayacak. Hatta, geçtiğimiz yıllarda kurumlar vergisinin yüzde 35’ten yüzde 20’ye çekilmesi gibi sermaye odakları Hükûmetten vergi indirimi talep edecek. Bu Hükûmet de, iktidarını güçlendirmek ve elbette ki süreklileştirmek için bu talebe evet diyecek ve oluşturulacak bütçenin yükü yine yoksulların sırtına yüklenecek.

Değerli arkadaşlar, 2003 yılını hepimiz hatırlıyoruz; dönemin Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan’ın vergi adaletiyle ilgili yaptığı bir konuşma var, sanırım bütçe konuşmasında da olabilir. Diyor ki: “Biz, vergi adaleti sağlamak istiyoruz, verginin adil, oranların da makul olmasını istiyoruz ancak dolaysız vergiler yüzde 30’lara kadar düşmüş, buna karşılık dolaylı vergiler yüzde 70’lere çıkmış, dolaylı vergilerin yüzde 70’lere çıktığı bir ülkede vergi adaletinden bahsetmek mümkün değildir. Bu çarpık yapıyı düzeltmek zorundayız. Bu yapı değişmedikçe de hedefe ulaşmanın çok zor olduğunu, bu nedenle de gerçekleştireceğimiz vergi düzenlemeleri ile de öncelikle bu yapıyı ortadan kaldırmayı düşünüyoruz.” Sayın Unakıtan’ın 2003 yılındaki bütçeyle ilgili düşünceleri.

Evet, bu sözler Unakıtan’a ait ve aradan dokuz yıl geçti değerli arkadaşlar, 2012 bütçesinde dolaylı vergilerin oranı ne yazık ki yüzde 67’lerde; dünyada böylesine vergi adaletsizliğinin olduğu ülke sayısı tahmin ediyorum son derece azdır. Yani bu örnekleri çoğaltmak mümkün arkadaşlar. AKP’nin dokuz yıllık tarihi, halka verdiği sözlerin ve sonradan bunların gerçekleştirilmediğiyle ilgili bir tarihtir. Daha adaletli bir ekonomi için verilen karşılıksız çekler başta olmak üzere, her alanda verilen demokratikleşme vaatleri bugün görmezden gelinmektedir. Öğrencilere bir yığın sözler verildi, başta YÖK’ün kaldırılması üzerine ama bugün ne yazık ki YÖK, kaldırılmak yerine AKP’nin bir kurumu hâline getirildi. “Demokratik  tepki zeminleri genişletilecek.” dendi, parasız eğitim isteyen öğrenciler aylarca cezaevinde tutuldu, hâlen de 500’e yakın öğrenci cezaevindedir. İççilere, memurlara ve kimliğini ve ana dilini isteyen Kürtlere gaz bombaları reva görüldü ne yazık ki. Alevilere de bir yığın sözler verildi ama hâlen cemevlerinin statüsüyle ilgili bir gelişme yok. Hrant Dink katledildi, davanın gelişim sürecini hep birlikte izliyoruz. Sendikacılar, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler çeşitli neden ve gerekçelerle tutuklanıp cezaevlerine atıldı. İleri demokrasinin bizim ülkemiz açısından karşılığı bunlardır herhâlde diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 2008 yılına kadar IMF’nin kararlarını uygulayan bir ülkeydi. 2008’de IMF’yle yollarını ayırdığını iddia etse de, aslında bu yol bir yol ayrılığı değil, tam aksine, şaşmaz bir yoldaşlık ve bütünleşmedir. IMF’nin çizdiği rotaya Türkiye başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin birçoğu girdi. 90’lı yıllardaki krizle birlikte devleti yeniden göreve çağıran piyasacı akıl devletlere artık kalkınmacı değil düzenleyici bir rol biçti. İşte, AKP Hükûmetinin yeni misyonu da bu düzenleyici hükûmet rolüdür arkadaşlar. Aslında IMF şu anda bizim ülkemizde olmasa da IMF’den daha IMF’ci bürokratlarımızın olduğunu söyleyebiliriz.

Evet, izlenen neoliberal politikalar sonucu artık ülkede yoksulluk artmakla kalmamış, kronikleşmeye dönüşmüştür. Arkadaşlar, neoliberal politikalar izlendiği süre içerisinde de bunun değişimi mümkün değildir ve Dünya Bankasının hazırladığı yoksulluğu yönetme programları da bu çerçevede devam etmektedir. Evet, işte hâl bu iken değerli arkadaşlar, AKP Türkiye’deki insanların, halkların gözünün içine baka baka “Biz IMF’den bağımsızız.” diyebiliyor. Ortadaki gerçekler ne yazık ki budur. IMF politikalarından kaynaklı, ne yazık ki, halkı yoksullaştırarak yüzde 50 oy alma politikası devam etmektedir ve vatandaşın temel hakları sadakaya tahvil edilmeye de devam edilmektedir.

Sürem bitti herhâlde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURSEL AYDOĞAN (Devamla) - Ben bu duygularla selamlıyorum bütün arkadaşları. Halkın vergilerinin halk için kullanıldığı bir Türkiye özlemiyle tekrar selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Eşref Taş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Taş, süreniz beş dakikadır.

Buyurunuz.

AK PARTİ GRUBU ADINA EŞREF TAŞ (Bingöl) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygı ve hürmetlerimi sunarım.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bilindiği gibi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, hava kalitesinin korunması, gürültü ve titreşimin azaltılması, atık ve kimyasalların yönetimine ilişkin hedef, politika ve ölçütleri belirleyerek uygulattıran, yer altı ve yer üstü sularının, denizlerin ve toprağın korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesine ilişkin usul ve esasları tespit eden, iklim değişikliği ve ozon tabakası konusundaki çalışmaları koordine eden, eylem planları hazırlayan ve uygulayan hizmet birimleriyle ilgili bu yeni yapılanma fevkalade isabetli olmuştur.

Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde de belirtildiği gibi, herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.

Değerli milletvekilleri “Kirliliği kaynağında çözmek esastır.” ilkesinden hareketle, hava kirliliğinin önlenmesi ve solunabilir temiz bir hava için sanayi, ısınma ve motorlu taşıt gibi kirlilik kaynaklarına yönelik gerek yasal düzenlemelerin yapılması gerekse eylem planlarının hazırlanması ve uygulamada etkinliğin artırılması, Bakanlığımızın en önemli hedefleri arasında yer almaktadır.

Halkın hava kalitesi konusunda bilgilendirilmesi için “Herkes soluduğu havayı bilecek.” sloganıyla yola çıkarak, hava kalitesi ölçüm sonuçları, Bakanlığımızın “Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı” aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmaktadır.

Bakanlık olarak, 2009-2020 Çevresel Gürültü Eylem Planı’nın uygulanmasıyla birlikte, insanlarımızın gürültüden uzak, sessiz ve sakin, daha huzurlu, daha sağlıklı, kaliteli bir çevrede yaşamalarını AK PARTİ Hükûmeti olarak gaye edinmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, iklim değişikliği ile mücadele alanında, günümüz dünyasında, yeni ekonomi ve kalkınma anlayışları gelişmeye başlamıştır. “Düşük Karbonlu Kalkınma” diye adlandırılan bu model ile çevre dostu yeni enerji kaynaklarının enerji piyasasına teşviklerle arz edilmesi öngörülmektedir.

Bakanlığımızca katı atık meselesinin çözümünde, mahalli idare birlikleri vasıtasıyla, daha fazla nüfusun faydalanabileceği katı atık bertaraf tesislerinin hayata geçirilmiş olması önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

Bu çerçevede, şu ana dek ülke genelinde mevcut 756 belediyede 46 milyonluk nüfusa hizmet verilmekte iken 2012 yılında 1.025 belediyede 46 milyon nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmektedir.

Bu kapsamda, Bingöl ilimizde toplam 94.800 metrekarelik alan içerisinde 30.547 metrekarelik bir lotluk alanda yapılmakta olan katı atık bertaraf tesisi 2012 yılında tamamlanarak Bingöl merkez, ilçeler ve beldelerinin tamamının ihtiyacını karşılayacağı öngörülmektedir.

Yine, 2011 yılı içerisinde yürürlüğe giren SUKAP projesi kapsamında Bingöl’ün kanalizasyon ve yağmur suyu ihalesi yapılmıştır. Bu ihalenin kapsamında Metan-Mirzan’ın kırk yıl önce yapılan hatlarını yeniliyoruz.

Ayrıca, şehirde dört tane yeni depo ve şehrin bütün içme suyu şebekesi yeniden yapılacak ve yaklaşık 245 kilometre isale hattı ve şebeke hattı yapılmış olacak, 2013 yılı sonu itibarıyla bu altyapı sorunu giderilmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, İktidarımız döneminde ekolojik dengenin korunması için çeşitli girişimler yapılmış ancak zaman darlığı dolayısıyla kısaca bahsedeceğim.

Ekolojik dengenin korunması, hava, su, toprak kalitesinin korunması, kirlenmiş olan çevrenin iyileştirilmesi, gürültü kirliliğinin önlenmesi, çevre denetimi gibi konularda İktidarımız önemli çalışmalarda bulunmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taş.

EŞREF TAŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İzmir Milletvekili Aydın Şengül.

Buyurun Sayın Şengül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ŞENGÜL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, toplumun geleceği kendi iç dinamiklerine dayanan sağlıklı nesillerin yetişmesine bağlıdır. Şehirler insan topluluklarının evi, yuvası, yaşam alanıdır. Şehirlerin yapısı, ruhu insanı etkiler, insanlara şekil verir. Şehirler iyi tasarlanırsa içinde yaşayan insanlar mutlu olur. Eğer şehirler iyi tasarlanmazsa içinde yaşayan insanlar mutsuz ve karamsar olur.

Ülkemizde şu anda gündemde olan stratejik konulardan birisi hepimizin bildiği gibi çarpık kentleşme ve bölgelerin dönüşüm ve yenilenmesidir. Esasen, kentsel dönüşüme ihtiyaç duymamıza neden olan en önemli süreç içerisinde bulunduğumuz ulusal ölçekte bir planlama stratejimizin bulunmamasıdır. İlk kez 1960’larda benimsenen plan fikri 1980’lerde sosyal ve fiziksel plan alanından tümüyle terk edilerek yerini tesadüfiliğe, keyfîliğe, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.”e bırakmıştır.

Değerli arkadaşlar, planlamanın yalnızca yerel yönetimlere bırakılması görünüşte daha demokratikti ancak yerel yönetimlerdeki kadro ve bilgi eksikliği ve aynı zamanda öngörüsüzlük planlama alanındaki başarısızlığı göstermekte gecikmedi. Nüfusu 2 bine ulaşan köy ve kasabaları belediye ilan ettik. Tüm planlama yetkilerini bu belediyelere verdik. Maalesef hepimizin de, böyle, geçmişe baktığında gördüğümüz gibi planlar kâğıt üzerinde kaldı, hiçbir zaman uygulanamadı, doğa tahrip edildi, birçok insanlara peşkeş çekildi. Hepinizin bildiği gibi hızlı nüfus artışı, kırdan kente göç, kentlerimizde hızlı bir kentleşme süreci doğurdu. Bu kentleşme sonucunda kentlerimizin çeperinde hızlı gecekondulaşmalar oluşmaya başladı. Zira, kent çeperlerinde yer seçen bu gecekondu alanları kentlerin gelişim alanlarını tıkayarak kentin sağlıklı büyümesini ve gelişmesini engellemekte. Ayrıca, sit alanlarını, orman alanlarını, tarım alanlarını, su havzalarını, yeşil alanları, tarihî dokuyu, kısacası doğayı tahrip etti.

Değerli arkadaşlar, kanser hücrelerini oluşturduk şehrimizin çeperlerinde. Şimdi, günümüzde bu kanser dokularından kurtulmamız gerekiyor, şehirlerimizin önünü açmamız gerekiyor. Hemen kentsel dönüşüm gündeme geldiğinde herkes net bir şekilde, irdelemeden, arka planına bakmadan “Kentsel dönüşüm rantı doğurur, AK PARTİ Çevre ve Şehircilik Bakanlığını kurdu, kentsel dönüşüm yapacak, belli insanlara rant sağlayacak.” gibi yaklaşımlarda bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, soruyorum: Bu sağlıksız yapılaşmanın, bu gecekondulaşmanın oluşmasında geçmişte herkesin payı oldu. Biz, geçmişte kimseyi suçlamak istemiyoruz. Bugün bu sorun elimizde, bunu çözmemiz gerekiyor. Bize öneri sunun. Bu insanları o sağlıksız bölgelerde yaşamaya mahkûm mu edelim? Onların günahı ne? Sonuçta, o bölgelerde yaşayan insanlar huzursuz, mutsuz, beklentilerini karşılayamadığı, devletine ve milletine küskün ve sağlıklı nesiller yetiştiremiyoruz.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Nasıl sosyal politikalar, ekonomi, millî eğitim politikası, sağlık politikası ne kadar önemliyse, çevre ve şehircilik politikası o kadar önemlidir.

Burada, geçmişte, sağlıksız yapılaşmış olan kentlerimizin acil bir şekilde tedavi edilmesi gerekiyor. Bunun tedavi şekli de kentsel dönüşümdür. Evet, bu kentsel dönüşümde dikkat etmemiz gereken önemli bir iki husus var. Bu kentsel dönüşümü yaparken sadece fiziksel dönüşümü yapmayacağız. Burada sosyal dönüşüm de çok önemli. İnsanlar köylerinden, kırlardan kente göç ederken hâlâ o köydeki yaşam şeklini şehirde yaşamaya çalışıyor. O eğitimi, o dönüşümü devletimiz, devletimizin kurumlarıyla iş birliği içerisinde o insanlara sağlamamız gerekiyor. İnsanları, o belki küçük bahçeli evlerinden apartman dairelerine geçirdiğimizde o psikolojiye hazır duruma getirmemiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYDIN ŞENGÜL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beş dakikada bu kadar anlatabildim.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şengül.

Sayın milletvekilleri, saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 13.03

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki on ikinci tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım’a ait.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA H. HAMİ YILDIRIM (Burdur) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2012 yılı bütçe kanunu tasarısı on ikinci tur görüşmeleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1847 yılında “Defterhanei Amire Kalemi” adıyla kurulan, bugünkü anlamdaki ilk müstakil tapu teşkilatı 1924 yılında Tapu Genel Müdürlüğü hâline dönüşmüş ve 1925 yılından itibaren de bu yapıya kadastro teşkilatı katılmıştır. Gayrimenkul mülkiyeti ve ilişkili hakların tesisi, muhafazası, mülkiyet sınırlarının arazi ve harita üzerinde konumlandırılması görevi ülkemizde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu millete hizmet bir şereftir. Bu bir bayrak yarışıdır. Biz biliyoruz ki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü günümüze, ülkemizin en önemli ve en güvenilir kurumları arasında yer alarak gelmiştir. Bu anlamda, tabii ki emeği geçen bütün geçmiş hükûmetlerimizi, bakanlarımızı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yönetici ve çalışanlarını şükranla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde de proje temelli, şeffaf, hesap verebilen, vatandaş odaklı ve bürokratik işlemleri en aza indiren bir çalışma anlayışı yerleşmiştir. Bu dönemde Genel Müdürlük TAKBİS’ten Harita Bilgi Bankasına, TARBİS’ten TUSAGA Aktif Projesi’ne kadar pek çok projeyi hayata geçirmiş, bu yönüyle bir taraftan görev alanlarındaki etkinliğini ve hizmet üretme kapasitesini ve hızını artırırken, diğer taraftan da e-devlet uygulamalarında temel kurumlarımızdan biri hâline gelmiştir.

Bugün ülke genelinde yapılan tapu işlemlerinin yüzde 80’i, yaklaşık bin üç yüz çeşit işlem elektronik ortamda yapılmaktadır. Yöneticiye dayalı bölgesel uygulama farklılıklarının önüne geçilmiş, uygulama birliği sağlanmıştır. Mülkiyete konu yerler itibarıyla ülkemiz kadastrosunun yüzde 99,2’si bitirilmiştir. 2003 yılına kadar tamamlanan 39.654 birime son on yılda 12.782 birim eklenmiştir. Bir başka deyişle, AK PARTİ öncesi mevcut hızıyla otuz beş yılda tamamlanabilecek kadastro çalışmaları on yılda bitirilmiştir.

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti genelinde 146 adet TUSAGA Aktif istasyonu kurulmuş, yirmi dört saat gerçek zamanlı ölçüm yapmaya, coğrafi konumu santimetre duyarlılığında belirlemeye imkân tanıyan bir yapı oluşturulmuştur. Sadece bu uygulamadan hareketle harita yapım işlerinde sağlanan yıllık tasarruf miktarı 75 milyon Türk lirasıdır.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bugün görev alanına giren doğrudan hizmet verdiği kişi ve kurumların ötesinde meteorolojiden ulaştırmaya, denizciliğe, navigasyona, yer kabuğu hareketlerinin izlenmesinden kent bilgi sistemlerine, vergi kayıplarının önlenmesinden sosyal yardımlaşma faaliyetlerine, askerî faaliyetlerden kentsel altyapı sistemlerine, çiftçi kayıt sisteminden UYAP uygulamalarına kadar pek çok farklı sektöre ve çalışma alanına da çevrimiçi yani anlık, on-line veri üretmektedir. Müdürlüklerde çevrimiçi randevu, numaratörlü başvuru ve kısa mesaj bilgilendirme sistemi uygulamaya konulmuş, vatandaş ile işlemi yapan personelin irtibatı kesilmiştir. Günümüz itibarıyla teşkilatın verdiği hizmetlerden memnuniyet düzeyi yüzde 94 mertebesine ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyetinin kurumları çalışmakta, bu memleketin insanlarına hak ettiği hizmeti sunma, hak ettiği değeri verme çabasını en üst seviyede devam ettirmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılarımı sunar, 2012 yılı bütçesinin Bakanlığımıza, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı mali bütçesinin görüşülmesi esnasında AK PARTİ Grubu adına Maliye Bakanlığı üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

21’inci yüzyılın en önemli değeri olan bilgi toplumuna dönüşmenin temelini oluşturan e-devlet anlayışı toplumun tüm kesimlerinin dâhil olduğu köklü bir dönüşümü ifade etmektedir. E-devlet hizmetlerinin yaygınlaşmasına yönelik çalışmalar, hükûmetlerimiz döneminde kararlılıkla sürdürülmektedir. Vatandaşlarımızın hemen her gün ihtiyaç duyduğu nüfus, adalet, sağlık, eğitim ve vergi gibi hizmetlere ulaşması artık çok kolaylaşmıştır.

Bugün, her bir mükellefimizin ticari ve mali bilgileri bilgisayar ortamında saklanmakta ve istenilen beyannameler ve vergilerle ilgili mükellefiyetler, vatandaşlarımız tarafından daireye gitmeden yerine getirilmektedir. Artık, vatandaşlarımız ister iş yerinden isterse evinden bilgisayar başında vergi beyannamelerini doldurabilmekte ve tahakkuk eden vergilerini kredi kartıyla ödeme yapabilmektedirler. Bu gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması, bir yandan vatandaşlarımızın memnuniyetini artırırken bir yandan ülkemizin kaynaklarının daha verimli kullanılmasına imkân vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küreselleşen dünya ve ekonomide Türkiye’nin yakaladığı yüksek büyüme, Türkiye ekonomisini klasik vergilendirme araçlarıyla kavranamayacak boyutlara taşımıştır. Bu durum, idarenin mükelleflerle olan ilişkisini kökten değiştirecek yeniden yapılanma çalışmalarına hız verilmesini ve Türk vergi sistemine teknolojinin yoğun olarak kullanılmasını zorunlu kılmaktadır.

Gelişen bilgi ve bilişim teknolojilerini en iyi şekilde kullanmayı hedef edinen Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı, çeşitli e-devlet projeleri yürütmektedir. Bunların başında e-denetim projeleri gelmektedir. Bilindiği üzere, vergi sistemlerinin en önemli sorunlarının başında vergi denetimlerinin yeterli düzeyde yapılamaması gelmekteydi. Devlet açısından bu durum büyük bir hazine kaybına neden olurken, vatandaş tarafından bakıldığında, kanunlara uyan mükellefler aleyhine haksız rekabete sebep olmaktadır.

Vergi incelemeleri uzman personel tarafından kapsamlı ve yoğun çalışmalar gerektiren, uzun zaman alan faaliyetlerdir. Denetim sistemimizde var olan hesap uzmanı, gelirler kontrolörü, maliye müfettişi, vergi denetmeni kadroları “vergi müfettişi” unvanıyla Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı bünyesinde tek çatı altında toplanmıştır.

Yapılan bu düzenlemeyle hem mükellefler rahat etmiş hem de denetim ve koordinasyonun planlı olarak tek elden yürütülmesi sağlanmıştır. Vergi kayıp ve kaçağının kurulan bu sistemle önlenmesi, kamu alacağının en hızlı şekilde hazineye intikal ettirilmesi noktasında e-denetim faaliyetleri büyük önem taşımaktadır.

Şimdi, Maliye Bakanlığı tarafından yürütülen ve e denetim altyapısını oluşturan bazı uygulamalara burada kısaca değinmek istiyorum. Elektronik fatura uygulaması kullanıcı sayısı sürekli olarak artmaktadır. E-beyanname uygulaması çerçevesinde beyannamelerin artık yüzde 99’u elektronik ortamda alınmaktadır. E-defter ve e-arşiv uygulamaları ile hem mükellefin hem de idarenin evrak ve iş yükünün azaltılması hedeflenmektedir. E-teftiş uygulaması ile tüm vergi dairelerinin iş ve işlemlerinin uzaktan denetimi yapılmaktadır. Bandrollü ürün izleme sistemiyle denetim ve kontrollerde kolaylık sağlanmaktadır.

Bakanlığımızın bilişim çağının yakalanması ve ülkemizin teknolojik altyapısının hazırlanması konusunda yapmış olduğu çalışmaları takdirle karşılıyorum. Hükûmetlerimizin de büyük desteğiyle, tüm tarafların özverisiyle bu uygulamaların kararlılıkla devam etmesi gerekliliğini bir kez daha dile getirmek istiyorum.

2012 yılı bütçemizin hazırlanmasında Plan ve Bütçe Komisyonunda birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza, Maliye Bakanımıza, Maliye Bakanlığımız bürokratlarına, diğer tüm bakanlıklarımıza ve bürokratlarına teşekkür ediyorum. Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öksüzkaya.

Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Demiröz.

AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir İdaresi Başkanlığının 2012 yılı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ben sözlerime başlamadan önce, bütçenin yapımında emeği geçen tüm bürokrat arkadaşlara, memur arkadaşlara ve Plan ve Bütçe Komisyonunda bu bütçenin bu hâle gelmesinde emeği geçen AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarımın yanında, bizimle birlikte aynı şekilde emek veren, seviyeli eleştiri yapan, katkıda bulunan CHP, MHP ve BDP’li milletvekili arkadaşlarıma da grubum adına teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; size, örnek bir kurumdan bahsedeceğim. Gelir İdaresi Başkanlığı, 2005 yılında kanunla kurulmuş, ülkenin ve günün gerçeklerine uygun, uluslararası standartları içeren bir kurum. Kurumun görevi zor. Maliye Bakanımız açıkladı, bütçe gelirlerimiz 329 milyar lira, bunun 277 milyar lirası vergilerden oluşuyor. Bu 277 milyar liranın tarh, tahakkuk, tahsilat aşamasında görev yapan bu kurum 4 milyon 250 bin mükellefe -gerçek ve tüzel kişi- hizmet veriyor. Bu hizmetleri verirken sadece şu andaki personeli 38 bin kişi. Bir personele 100 binin üzerinde mükellef sayısı düşüyor ve bunu taşra teşkilatıyla, merkez teşkilatıyla, bin küsur vergi dairesi ve mal müdürlüğü vasıtasıyla yapıyor. Bütçesi 1,9 milyar lira. Bunun 1,6 milyar lirasını personel harcamaları ile sosyal güvenlik destek primlerine veriyor, geriye kalanını da mal alım, satım hizmetlerinde kullanıyor. 100 liralık bir vergi için sadece 65 kuruş harcaması var. Bir araştırma yaptım; bunu nasıl gerçekleştiriyor, bu gönüllü vergi uyumunu nasıl sağlıyor? Efendim, çalışanlarının yüzde 70’inin üstü lisans, ön lisans veya yüksek lisans seviyesinde bu kurumun, örnek bir kurum ve çalışanların çoğu –yüzde 70’ten, 75’ten fazlası- on yıl, on beş yıllık çalışanlar. En önemli tespitim de çalışanların yüzde 37’sini bayanlar teşkil ediyor. Bir kurumda, bir işte bayanların eli değdi mi başarı mutlaka gelir, buna inancım tam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buradan hareketle, şu Mecliste de bir gün 35-40 bayan doldurabilirsek, bir 200 milletvekili taşıyabilirsek, bu Meclisin daha verimli, daha seviyeli, daha kaliteli bir görev yapacağına sonsuz şekilde güveniyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buradan bir şekilde Bakanıma sesleniyorum: Bu taşra teşkilatında çalışan arkadaşlarımızın, fedakâr, özverili arkadaşlarımın özlük haklarını  “Eşit işe eşit ücret” prensibinden hareketle, her yerde dile getiriyorsunuz, onların haklarını vereceğinize eminim ve buna inancım tamdır, size teşekkür ediyorum.

Sözlerimi tamamlamadan önce, ikinci bir husus olarak da 3568 sayılı Yasa’yla –ki ben de mensubuyum- serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavirleri anmak istiyorum. Bu Kanun 1989 yılında çıktı, Allah razı olsun, şu anda eşdeğer meslek kuruluşlarına göre, mensuplarına göre hem seviye olarak hem kurumsal yapı olarak gerçekten iyi bir noktadayız, buna şükrediyoruz ancak sorunlarımız var. Bakanımızın her yerde “Bizim ortak paydamız.” dediği bu meslek mensuplarının tahsilat sorunu var. Bu arkadaşlarımız, gayretlerinin karşılığında ücretlerini alamamaktalar. Bununla ilgili bir çalışma yapılması gerekiyor. Gelir İdaresi Başkanlığının bu konuda biraz daha gayret etmesini, noterler gibi bir ücret tahsilatı olabilir, yapı denetim gibi odaların aracılık yaptığı bir ücret tahsilatı olabilir veya beyannamelere koyalım. Bu bir kamu alacağı değil, bir vergi, harç alacağı değil ama ecri misil de bir vergi alacağı değil, kamu alacağı gerçi, bir şekilde bu tahsilatlarına yardımcı olalım.

Ben, Gelir İdaresi Başkanlığının bundan sonra hem vergiyi adil olarak ve basitleştireceğini, daha önce yapmış olduğu kurumlar vergisini sadeleştirdiği gibi Gelir Vergisi, Vergi Usul Kanunlarını sadeleştirerek tekrar yazılacağını, tebliğlerin birleştirileceğini ümit ediyorum ve vergiyi tabana yayma açısından, vergi kayıp kaçağı açısından gayretler sarf edeceğini umuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemiz hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demiröz.

İstanbul Milletvekili Ahmet Baha Öğütken. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öğütken.

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Kamu İhale Kurumu bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime geçmeden önce, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak 2012 yılı bütçesinin vatanımıza, milletimize hayırlı ve bereketli olmasını dilerim.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’yla kurulmuş olan Kamu İhale Kurumu görevini yerine getirirken bağımsız, tarafsız, saydam, rekabeti artıran, hiçbir ayrım gözetmeksizin herkese eşit davranan, güvenilir ve kamu denetimine açık, kamu kaynaklarını etkin ve verimli kullanmayı amaçlayan, katılımcı, uzlaşmacı ve hizmet odaklı bir kurumdur. Kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uygulayacakları esasları ve usulleri belirleyen 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve bu Kanun’a göre yapılan ihalelere ilişkin sözleşmelerin düzenlenmesi, uygulanması ile esas ve usulleri belirleyen 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu ışığında kaynaklarımızın hakkaniyetli kullanılmasının garantörüdür.

Meclisimizin değerli üyeleri, 2010 yılında 69 milyar 284 milyon Türk lirası kamu alımı gerçekleşmiştir. Bu rakam toplam bütçemizin yüzde 24’üne, gayrisafi millî hasılamızın ise yüzde 6’sına eşittir. Bu durum kamu alımlarının şeffaf, güvenilir, etkin ve verimli yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Hükümetimiz, uluslararası standartlara uygun ve süreci iyi tasarlayıp yönetecek yeni bir kurumsal yapı oluşturmuştur. Ayrıca, yolsuzluğun temel sebebi olan kapalı ihale sistemi ortadan kaldırılmış, saydam ve kamu denetimini esas alan bir sistem oluşturulmuştur.

Kurum, ihale işlerini Kanun’a uygun olarak yapar. Diğer yandan, ihale süreçleriyle ilgili şikâyetleri en kısa süreçte inceler ve neticelendirir. Buna örnek olarak, 2010 yılında açılan 133.341 ihaleden sadece 4.281’inin şikâyet başvurusu yapılmıştır. Bu şikâyetlerden yüzde 75’i otuz gün geçmeden cevaplandırılmıştır. Yine, bu şikâyetlerin sadece 636’sı yargıya intikal etmiştir. Geriye kalan 3.645 konu ise yargıya gerek kalmadan çözümlenmiştir. Tüm bu veriler Kurumun uzlaştırıcı ve hizmet odaklı olduğunu ortaya koymaktadır.

Yine, Kurum tüm bu bilgileri içeren istatistikleri kamu ile paylaşmaktadır. Böylece Kurum güvenilir bir yapıya kavuşmuştur. Çok kısa bir zaman diliminde, sadece 251 personelle böyle önemli bir yükün altından layıkıyla kalkan Kurum, halkımızın vergilerinin en etkin şekilde halkımıza dönmesini sağlamaktadır.

Değerli milletvekillerimiz, hayatımızın her alanını kolaylaştıran İnternet teknolojisi kamu ihale işlerinde de kullanılmaya başlanmıştır. Eylül 2010 tarihinde Elektronik Kamu Alımları Platformu (EKAP) hizmete başlamıştır. EKAP sayesinde kamu alımlarında yüzde 20’ye varan tasarruf sağlanmıştır. Üç aşamalı olarak devreye giren EKAP sayesinde kurumlar ihale dokümanlarını EKAP üzerinden hazırlamaya başlamışlardır. İhale ilanlarına hızlı erişim sağlanarak ihale süreci kırk günden yirmi sekiz güne indirilmiştir. Yine, ihale dokümanlarının mevzuata uygunluğu otomatik denetlenip hata en az seviyeye indirilmiştir. Kriterlere göre ihale ilanları arama imkânları sağlanmıştır. İhale fırsatları e-posta yoluyla bildirilir hâle gelmiştir. İhale dokümanları elektronik imzayla indirilebilir hâle gelmiş, böylece ücret ödemesi ortadan kaldırılmıştır. Gelir İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu sistemi üzerinden vergi borcu, bilanço, gelir tablosu ve sosyal güvenlik prim borçları sorgulanabilir hâle gelmiştir. Bu sayede bürokratik süreç hızlanmıştır. Sonuç olarak, neredeyse tüm ihale süreçleri kâğıtsız olarak, elektronik ortamda yapılabilir bir hâle gelmiştir. Çağdaş, şeffaf, kolay ulaşılabilir, denetlenebilir, etkin bir yapı, bir gurur tablosu ortaya çıkmıştır.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – İstisnalar… İstisnalardan da bir bahset.

AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (Devamla) – “Hizmet” parolasıyla yola çıkmış, mafyaya, hortumcuya, peşkeşçiye göz açtırmayan, halkımızın alın teriyle kazanıp devletine verdiği her kuruşun yine halkımıza ulaşmasını sağlayan yapıya Hükûmetimiz sayesinde kavuşulmuştur. Bundan dolayı Sayın Maliye Bakanımıza ve Bakanlık mensuplarımıza yapmış oldukları ve yapacakları yeniliklerden ve başarılı çalışmalardan ötürü teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğütken.

Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yavilioğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, her ekonomi politikasının kendi özel şartları ve gerekçeleri olagelmiştir. Türkiye’de de 24 Ocak kararlarıyla birlikte ekonomi alanında sistematik bir değişim olmuştur, farklı bir eksene geçilmiştir. İzlenen politikalarla özelleştirme uygulamaları bu politikaların bir aracı olarak kullanılmıştır. Kullanıldığı yıldan beri de özelleştirmeler sürekli olarak tartışılmıştır. Tartışılma nedenleri dünyadaki gerekçelerinden farklı değildir. Türkiye’deki gerekçeler dünyadaki gerekçelerle uygunluk göstermektedir.

Bunlardan Türkiye’yle alakalı olan sadece bir tanesiyle ilgili örnek vermek istiyorum: Özelleştirilen şirketlerin kamuya olan yükleri. Gerçekten özelleştirilen şirketler kamuya ciddi manada yük olmuş mudur, olmamış mıdır? Bunun tespitini 1985-2001 yılları arasında Özelleştirme İdaresine bağlı olan kuruluşlara çeşitli gerekçelerle verilen finansmanla mukayese etmemiz mümkündür. 1995-2011 yılları arasında -kayıtlar böyle tutulduğu için, Özelleştirme İdaresinin kurulduktan itibaren bu kayıtların tutulması nedeniyle- özelleştirme programındaki şirketlerden elde edilen toplam kâr 4 milyar 400 milyon dolardır. Fakat bu şirketlerin finansman açıkları ve borçları nedeniyle ödenen toplam tutar 13 milyar 700 milyon dolardır yani finansman açıkları ve borçlar için ödenen miktar elde edilen kârların yaklaşık 3 katıdır. Tabii, bir de bu şirketlerin özelleştirildikten sonraki ekonomik durumlarına bakmak lazım, performanslarına bakmak lazım ki “Biz bu işi iyi mi yaptık veya keşke bunu yapmasa mıydık?” demenin sonuçlarını, bu sonuçları bu verilerden elde edebiliriz.

Bununla ilgili bir çalışma yapıldı değerli arkadaşlar. Bir kez özelleştirilen şirketlerden 77’sinden 69’unun üretime devam ettiği görüldü. Hani bunlar kapatılıyor, “Bu şirketler kapatılıyor.” deniliyor fakat 77 şirketin -bir kısmı dışarıda bırakıldı- 77 şirketin 69’u üretime devam ediyor. 8’inde, bir kısmında tasfiye var, bir kısmı da tasfiye sürecinde ama 69’unda üretim hâlen devam ediyor. Bu 65 şirkette, 77 şirketin 65’inde de ciddi manada yatırım var. 65 şirketin yapmış olduğu yatırım tutarı 12 milyar 422 milyon dolar, 12 milyar 422 milyon dolarlık bir yatırım yapılmıştır. Bunun ekonomi için çok önemli olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Yine, 31 şirkette kapasite artırılmıştır yani daha fazla üretim gerçekleştirilmiştir. Yine, bunların bilançolarına baktığımızda, yüzde 80’inin net kâr elde ettiklerini görüyoruz. Bunlar katma değerdir değerli arkadaşlar. Bunun, katma değerin devlet tarafından veya özel sektör tarafından yapılıyor olması hiç de önemli değildir. Önemli olan, bu ülkede katma değerin oluşturulmasıdır.

Başka bir konu: Yine, özelleştirilen şirketler aracılığıyla Türkiye’ye gelen yabancı sermaye. Türkiye’ye 1986’dan itibaren, yapılan özelleştirmeler aracılığıyla, 10 milyar 701 milyon dolarlık bir kaynak girişi sağlanmıştır. Bütün bunlar, özelleştirme politikalarıyla elde edilen sonuçların oldukça önemli olduğunu gösteriyor.

Tabii, bu başarılar, sadece 2003 sonrası AK PARTİ dönemine de ait değildir. Nihayetinde 1980 sonrasında özelleştirmeler, CHP, MHP, DSP, bütün partilerimizin parti programlarında vardı ve uygulamada da vardı. Bu başarılar, başından itibaren, hepimizin başarısıdır diye düşünüyorum ama burada bir fark var tabii, o da AK PARTİ döneminde özelleştirmelerin yüzde 78’inin yapılmış olması. Özelleştirmelerin yüzde 78’i AK PARTİ döneminde yapıldı ve elde edilen –şu da çok önemli, ciddi manada eleştiri konusu olmuştu- gelirlerimizin yüzde 64’ü hazineye, yüzde 28’i de özelleştirme programındaki şirketlerin finansman açıkları ve borçları için ödendi. Bu sonuç, bizlerin yapmış olduğu işlerin ekonomi politikalarının iyi olduğunu gösteriyor.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yavilioğlu.

Sakarya Milletvekili Şaban Dişli… Yok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Durmaz.

Süreniz on beş dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

4 Temmuz 2011 tarih ve 27984 sayılı mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle eski Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuştur. 8 Haziran 2011 tarihinde 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Bayındırlık Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığıyla birleştirilmiş, aradan yirmi gün geçtikten sonra 644 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle tekrar ayrılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulmuştur. Bu da yetmemiş bu düzenlemeden yaklaşık kırk beş gün sonra aynı konuda 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. Bu durum Meclis iradesi baypas edilerek yapılan düzenlemenin ne kadar hazırlıksız ve çalakalem yapıldığına, tabiri caizse merdiven altı bir çalışmanın ürünü olduğuna en önemli kanıttır. Bakanlığın görev ve yetkilerini düzenleyen 648 sayılı Kararname’ye bir bütün olarak bakıldığında Kararname’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığının aslen yerel yönetimlere ait olan plan yapma, yaptırma, onaylama yetkilerinin yanı sıra proje onayı, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izin belgesi verilmesi gibi görev ve yetkiler ile parsel ölçeğinde ve ayrıcalıklı biçimde dilediğince el koyma yetkisini tanımladığı görülmektedir. Bu yanıyla 648 sayılı Kararname Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve ülkemizde kent planlama konusunda bugüne kadar genel kabul görmüş tüm ilkelere aykırıdır.

Yine Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin (ç) bendinde yapılan düzenlemeyle, mülkiyeti kamuya ait araziler üzerinde yapılacak her tür yapıya ilişkin her tür ve ölçekte çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planlarını ve değişikliklerini, parselasyon planlarını ve değişikliklerini resen yapmak, yaptırmak, onaylamak ve iki ay içinde yetkili idarelerce ruhsatlandırma yapılmaması hâlinde resen ruhsat ve yapı kullanma izni verme yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığına verilmiştir.

Bu düzenleme, bir yandan yerel yönetimlerin yetkilerine ayrımsız ve dilediğince el konulması anlamına gelirken, diğer yandan kentlerin plan bütünlüğünden ayrışık biçimde parsel ölçeğinde plan kararı üretilmesi ve yapılaşma kararı verilmesi, kentlerin planlarında var olan dengenin ve bütünlüğün bozulması anlamına gelecektir. Kamu mülklerine yönelik ayrımcılık getiren bu düzenleme, Anayasa’nın eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine, kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına aykırı nitelikler taşımaktadır.

644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesine eklenen yeni (h) bendi, özel sektörün kamuya ait taşınmazlar üzerinde yapacakları yatırımlara ait yapılara ilişkin ilgili belediyece onaylanmayan harita, her ölçekte plan, parselasyon planlarını yapmak, onaylamak yetkisi Bakanlığa verilmiştir. İlgili belediyece, yatırımcının başvurusu üzerine üç ay içerisinde söz konusu işlerin yapılması, aksi takdirde bu yetkinin de Bakanlığa geçeceği belirtilmiştir.

Sayılan işlemlerin hazırlanışına ait kanuni süreçlerin üç aydan fazla süreceği göz ardı edilmiştir. Örneğin, çevre düzeni planı, nazım uygulama imar planları belediye meclisinde en az 2 kere görüşülecek, komisyonda tartışılacak, 3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca otuz gün askıda kalacak, itiraz olursa değerlendirilecek, hele bir de büyükşehir ilçe belediyesine ait bir plan ise söz konusu olan, aynı usullerde bir de büyükşehir belediye meclisince görüşülecektir. Bu da neresinden bakarsanız bakın dört ila sekiz aylık bir süreye tekabül etmektedir. Yani bu tam bir Deli Dumrul yasası, “Nasılsa bu süreyi tamamlayamayacak, bu süreç işletildiğinde biz bu plana el koyacağız.” demektir bu.

Ayrıca, bu yatırım yapılarına ait ruhsat ve yapı kullanma izinleri de üç aylık süre içerisinde ilgili belediyece verilmediği takdirde Bakanlık tarafından verilecektir. Bu durum, yatırımlara ait yapıların büyüklüğü göz önüne alındığında belediyeleri ciddi anlamda harç ve diğer gelirlerden mahrum bırakacak niteliktedir. Yapılan bu düzenleme ülke genelinde tüm parsellerde ayrıcalıklı plan onama ve ruhsat verme yetkisi getirmektedir.

Yine, Kanun Hükmünde Kararname’nin 7’nci maddesine eklenen (e) ve (h) bentleri ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 73’üncü maddesiyle belediyelere verilen kentsel dönüşüm ve iyileştirme çalışmalarına dair yetki Bakanlığa da verilmiş, çifte yetkilendirme ile belediyelerin yetki alanları daraltılmıştır. Böylece 5393 sayılı Belediye Kanunu’ndan gelen harçlar ve benzeri gelirlerden belediyeler mahrum kalacağından hem hizmet hem de gelir kaybına uğrayacaktır.

Yukarıda izaha çalıştığımız değişikliklerin tamamı, hükûmet programının aksine, zaten finansman sıkıntısı çeken belediyelerin gelirlerinde ciddi bir düşüşe yol açacakken AKP’li yetkililerin her fırsatta belediye gelirlerini artırdıklarını söylemelerinin de hiçbir değeri ve anlamı kalmayacaktır.

AKP Hükûmeti kanun hükmünde kararnameyle belediyelerin yetkilerini gasbetmiştir. Bir yandan belediyelerin denetimini hukukilik denetimiyle sınırlandıran AKP, bu kararnameyle İçişleri Bakanlığının zaten sınırlandırılmış olan denetimine Çevre ve Şehircilik Bakanlığını da ortak etmiştir. Bu durumda geriye sadece belediyelerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlanması kalmıştır.

648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile köylerde yapılacak okul, cami ve benzeri kamusal yapıların imar planı yapılmaksızın yapılabilmelerinin önü açılmış, köylerdeki yapılaşmalarda proje ve yapı ruhsatı aranması koşulu kaldırılmış, köyler yapı denetim sistemi dışında bırakılmıştır. Yapılan bu düzenleme, köylerde yaşayan halkın can güvenliğinin tümüyle gözden çıkarıldığını, okula, eğitime koşan çocuklarımızın, camide ibadet eden vatandaşlarımızın, Allah korusun, toplu ölümüne davetiye çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yerleşme ve yapılaşmaları düzenlemek ve denetlemek amacıyla birçok yasa ve yönetmelik çıkarılmasına rağmen yerleşme ve yapılaşmaların iyi denetlenmediği acı bir gerçektir. Bu durumu ağır sosyal ve ekonomik faturalar ödeyerek hemen her depremden sonra gözlemlemekteyiz.

17 Ağustos İzmit Körfezi ve 12 Kasım Düzce depremlerinin akabinde yaşanan çok ciddi can ve mal kayıpları sonucunda somut adımlar atılması gereği anlaşılmış, Yapı Denetimi Kanunu ve uygulama yönetmelikleri hazırlanmıştır. Mevcut yasal düzenlemeler yapım işleminin denetimini “Fennî mesul.” adı verilen serbest mühendis ve mimarlara bırakmış olup yapı denetim firmaları işveren konumundaki müteahhidi denetlemektedirler. Yapı denetim firmalarının serbest piyasadan iş alma kaygısı taşımaları, yapılan denetimin kalitesini tartışmalı hâle getirmektedir. Müteahhit, bir sonraki işinde denetim açısından taviz alabildiği yapı denetimi firmasını tercih etmektedir. Uygulamada yaşanan sıkıntılarla eksiklikleri ortaya çıkan yapı denetim sisteminin yeniden gözden geçirilmesi ve ihtiyaca cevap verecek şekilde revize edilmesi gerçeği de gözler önündedir.

1999 depreminden sonra, muhtemel depremlere dayanıklı yapılar inşa edilmesi ve deprem sonrasında yaraların çabucak sarılarak bir an önce toparlanmaya kaynak teşkil etmesi amacıyla vatandaşlarımızdan deprem vergisi toplanmasına karar verilmiştir. Bu deprem vergisi hâlen yürürlüktedir. AKP hükûmetlerinin eski Maliye Bakanı Sayın Unakıtan “Bu deprem vergileri ile IMF’ye olan borçları ödedik.” derken Sayın Bakan Şimşek ise yol ve hastane yaptıklarını açıklamışlardır. Yüzde 96’sı deprem kuşağında yer alan ülkemizde deprem için toplanan paralar anlaşılan o ki deprem dışında her şeye harcanmış.

Değerli milletvekilleri, 23 Ekim 2011 tarihinde Van ilimizde gerçekleşen deprem ülke olarak hepimizi derinden üzmüştür. Van ilimizde meydana gelen depremde de görülmüştür ki alınması gereken önlemlerin alınmaması yani insan eliyle yapılan hatalar nedeniyle doğa olayı bir afete dönüşmüştür. Bugün de hâlâ depremin yaraları tam olarak sarılabilmiş değil. Bugün yaptığım telefon görüşmelerinden de aldığım bilgiler Van’da kalanın bir pişman, Van’dan ayrılanın ise bin pişman olduğu yönündedir. Hâlen iş, aş ve barınma sorunları yoğun bir şekilde hissedilmektedir.

Değerli milletvekilleri, deprem konusuna girmişken üzüldüğüm bir gelişmeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, geçtiğimiz günlerde Van depreminde sorumluluğunun tespiti amacıyla kendisi hakkında verilen gensoruya ilişkin konuşmasında yaptırdıkları bir araştırmada vatandaşların yüzde 75’inin depremin ardından yapılan çalışmaları başarılı bulduklarını ifadeyle “Muhalefet bilmiyor ama millet biliyor.” demiştir. Üstelik Sayın Başbakanın “Çadır konusunda başarısız olduk.” şeklindeki samimi itiraflarına rağmen başarılarını başka illerde yapılan anketlerle açıklamıştır. Keşke Sayın Bakan, coplattığı, biber gazı sıktırdığı Vanlı kardeşlerimizle bir anket çalışması yaptırsaydı da sonucunu hepimiz takdir etseydik. Anlaşılıyor ki Sayın Atalay’ın çadır deyince aklı karışıyor. Başarılı olduğu bir çadır uygulaması var ama bu Vanlı depremzedelerin çadırları değil Habur’da “Pişman değilim.” diyen teröristler için kurdurduğu çadırlardır. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yıllar çok çabuk geçti. Deprem konusunda hiçbir şey yapmadı bu Hükûmet. Doğru dürüst çadır stoku bile yok. İlk defa çadır kuyruğunda insanlar coplandı, biber gazı sıkıldı, çadırlar yağmalandı. Üstelik ülkenin her tarafından gelen yardımlar da maalesef yaktırıldı. Sayın Bakan, siz bırakın kalıcı konutu, daha konteyner yetiştiremediniz, onu da bırakın, kışlık çadır  yetiştiremediniz. İnsanlarımız yazlık çadırlarda ya donuyor ya da yanarak ölüyor. Kısacası, siz krizi yönetmek bir yana varlığınızla ve yanlış kararlarınızla bizatihi krizin sebebi oldunuz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın sorumluluk alanında olan Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde neler oluyor diye baktığımızda, teşkilatın görevleri hakkında çıkarılan 6083 sayılı Kanun’la personel arasında ayrımcılığa ve özlük haklarında kayıplara neden olunduğu görülmektedir.

Yıllarca önemli hizmetlerde bulunmuş tecrübeli şube müdürlüğü, mühendislik ve şeflik kadroları iptal edilmiş, merkez teşkilatında çalışan teknisyenlerin tamamı sürgün edilmiştir. Yüz altmış dört yıllık tecrübesi ve birikimiyle stratejik önemde olan bu kurumda, kadastro hizmetlerinin lisanslı ölçme bürolarına devredilmesi suretiyle hizmetin piyasalaştırılması, bu alanda da yeni yandaş zenginlerin türetilmek istendiği endişesini beraberinde getirmiştir. Örneğin kamuda bir aplikasyon işlemi 193 lira iken, bu işlem lisanslı ölçme bürolarında 395 liraya yapılmaktadır.

Ayrıca, teşkilatın önemli hizmetlerinden birisi olan harita üretimi birimindeki vardiya sistemi kaldırılmış, bu işi yapan kıymetlendirme teknisyenleri sürgün edilmek suretiyle, bu işler yandaş müteahhitlere verilerek kamu kaynaklarının peşkeş çekildiğine dair endişeler artmıştır. Çok büyük meblağların aktarılarak kurum zararına sebebiyet veren bu uygulamalardan derhâl vazgeçilmeli ve bu uygulamalar kurumun kendi personeline yaptırılmalıdır.

Kötü kokuların geldiği bir diğer konu da kısa adı TAKBİS olan Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi’yle ilgilidir. 57’nci Hükûmet tarafından başlatılan ve HAVELSAN tarafından yürütülen, AKP Hükûmeti tarafından da e-Devlet Ödülü’yle ödüllendirilen TAKBİS Projesi’nin işletiminin HAVELSAN’dan alınarak fahiş fiyatlarla Türksat’a verildiği duyumları alınmaktadır. Söz konusu projenin hangi gerekçelerle HAVELSAN’dan alınmak istendiği, arada fahiş ücret farklarının bulunup bulunmadığı gibi hususların Sayın Bakan tarafından en kısa sürede açıklanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da söylediğim gibi, AKP hükûmetlerince yapılan düzenlemelerin ne kadar özensiz ve çalakalem yapıldığına ilişkin bir örnek de Tapu Kanunu’dur. Söz konusu kanunda “tapu sicil müdürü” unvanları “tapu müdürü” olarak değiştirilmiş ama müdür yardımcılarının unvanlarının değiştirilmesi unutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Türk siyasi tarihine ikinci Van depreminde 40 vatandaşımızın hayatını kaybetmesinin siyasi sorumlusu olarak geçmiştir. Sayın Başbakan da sorumlu herkesten hesap sorulacağını ifade etmiştir. Sayın Bakandan başlamasını tavsiye ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Durmaz.

Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi, partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet son derece sakat bir yetki kanunuyla bugüne kadar 35 adet kanun hükmünde kararname çıkardı. Bu kapsamda, 2 Kasımda da 659 ve 666 sayılı kararnameler çıkarıldı. Bu kararnameler, güya, aynı veya benzer kadrolarda görev yapan kamu görevlileri arasındaki ücret dengesizliğini gidermeyi amaçlıyordu. Gelin görün ki, bu kararnameler devletin kurumlarının altını üstüne getirdi. Çok sayıda bürokrat havuza gönderilirken, kimisi tenzili rütbeyle, bir kısmı da terfiyle çeşitli uzmanlık kadrolarına atandı.

“Eşit işe eşit ücret.” diyerek çıkarılan bu kararnameler ücret dengesini aşırı bir şekilde bozmuştur. Statü ve mali kayıplara, mağduriyete, karmaşaya, iş barışının ve kurum içi dengenin daha da bozulmasına neden olmuştur. Hukuk, adalet, eşitlik ilkeleri yerle bir olmuştur.

Değerli arkadaşlar, fizikte bir kural vardır, sıkışırsa patlar. Kamu personeli, maliye personeli patlamıştır; artık, binlerce maliyeci, müdür, denetim elemanı, uzman, memur ayaktadır. Maliye Bakanlığının önünde her gün bir eylem vardır. Kamu personeline bu kararnamelerle çok ayıp edilmiştir. Uzmanlar merkez ve taşrada istihdam edilmelerine göre ayrıştırılmışlar. Devlet muhasebe uzmanı, devlet gelir uzmanı, devlet malları uzmanı, devlet gelir politikaları uzmanı, MASAK uzmanı, maliye uzmanı olarak atanmışlardır; buraya kadar güzel. Unvanları eşitlendi, maaşları arttı. Ancak son derece yanlış ve haksız biçimde merkezi denetim elemanları olan muhasebat kontrolörleri ve millî emlak kontrolörleri merkezde maliye uzmanı olarak atandılar; muhasebe uzmanı, millî emlak uzmanı ve muhasebe denetmeni ile millî emlak denetmenleri ise taşra defterdarlık uzmanı olarak atanmışlardır. Bu düzenlemelerle, maliye uzmanları ile defterdarlık uzmanları arasında bugüne kadar çok cüzi miktarda olan maaş, emekli aylığı ve emekli ikramiyesi farkı arasındaki… Burada rakam telaffuz etmek istemiyorum ancak çok ciddi şekilde bir maaş farkı meydana gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, burada can alıcı nokta, bu uzmanlar mesleğe alınma, atanma ve yetiştirilme esasları ile mali hakları yönünden aynı durumda idiler. Hatta bir dönem aynı sınavla mesleğe alındılar ve birçoğu da merkezde birlikte hatta aynı odalarda çalışıyorlardı. Bunlar, şimdi farklı statü ve mali hükümlere tabi tutulmuşlardır. Oysa bu uzmanların çalıştığı teşkilat yapısında ve görevlerinde denetim elemanları hariç hiçbir değişiklik olmamıştır. Yapılan haksızlık bununla da kalmamış, Maliye dışındaki bazı kurumların taşra teşkilatında çalışan uzmanlara farklı ek gösterge ve tazminat verilmiştir. İki farklı durum oluşmuş, istikrar daha da bozulmuştur. Zaten denetim birimlerinin de uzmanlığa atanması da ayrı bir garabet teşkil etmektedir.

Şimdi “Yeniden yapılanma” dediniz; Gelir İdaresini ortada bıraktınız. Vergi dairesi müdürleri, vergi dairesi personeli, mağduriyetleri nedeniyle feryat etmektedirler. Vergiyi tarh, tahakkuk ve tahsil eden, uzlaşma komisyonu başkanlığı yapan, vergi ve idare mahkemelerinde hazineyi temsil eden, savunma yapan, vergi incelemesi yapan, tahsilat, ödeme ve vergi iadesi işlemlerini gerçekleştiren, icra dairesi görevini yapan, her imzadan sorumlu ve yetkili olan vergi dairesi müdürlerinin ve vergi dairesi çalışanlarının bu kadar adaletsizliğe ve haksızlığa artık tahammülleri kalmamıştır. Yaptıkları görevin önemi, riski, sorumluluğu, yoğunluğu, kıyas edilemeyecek kadar fazladır. Makamları var, makam tazminatları yok; denetim ve vergi incelemesi yapıyorlar ancak mahiyetindeki gelir uzmanı denetim tazminatı alırken bunlar alamıyorlar; mali riskleri var, görev tazminatları yok yani özetle, sevenleri yok, sövenleri çok bir görev yapıyorlar maalesef.

Sayın Başbakan, Muhterem Hükûmet; bu feryatları lütfen duyunuz, bindiğiniz dalı kesmeyiniz, insanları, çalışanları ezmeyiniz. Eğer fedakârca çalışan bu insanlar iyi çalışmasa, sizler o yüksek makamlarda oturamazsınız. Maliye Bakanlığının omurgası ve can damarı olan taşrayı hiç yerine koymayınız ve sorunlarına, lütfen, kayıtsız kalmayınız.

Değerli milletvekilleri, yapılan son vergi zamlarıyla literatürümüze yeni kavramlar kazandırıldı ve “güncelleme” denildi. O kadar farklı bir propaganda bombardımanı yapıldı ki zamlar için vatandaşlar neredeyse kutlama yapacaktı. Bu güncelleme nispi oran artışıyla yapılmaz. Bugüne kadar, maktu oran artışı suretiyle yapılırdı ama şimdi, artık, hem maktu hem nispi güncellemeler yapılıyor yani zamlar getiriliyor. Bazı taşıtlarda yüzde 68’den 80’e çıkarıldı. Cep telefonu ithalatında ÖTV hem maktu hem nispi artırıldı ve bu oranlar da enflasyona göre ciddi oranda yüksektirler. Üstelik sormak lazım: Madem yıl içinde bütçenin fazla vermesiyle övünüyorsunuz, o zaman bu zamlar niye? Neden halktan fazla vergi alıyorsunuz? 13 Ekimde Bakanlar Kurulu kararıyla hafif ticari ve ticari araçlarda ÖTV artışı yapıldı. Otomotiv sektöründe ÖTV artışı yapılmayan binek otomobillerin yani 1600 cc altındaki otomobillerin neredeyse tamamına yakını ithaldir. Bu ithal otomobillere ÖTV artışı yapılmadı oysa hafif ticari araçların çoğu ülkemizde üretilmektedir ve bu ticari araçlar da ülkemizdeki yerli üretimde ve iktisadi faaliyetlerde kullanılmaktadır. Cari açığın ana nedeni olan dış ticaret açığını kapatmak için üretimi artırmak, üretimi desteklemek gerekmiyor mu? Mesela sigara kaçağını, akaryakıt kaçağını önlemek gerekmiyor mu? Üretimi böyle mi artırıp destekleyeceksiniz? Cari açığı yerli üretimin vergisini artırarak mı kapayacaksınız? Lüks binek araçların ÖTV’sine zam yaptığınızı söylemek halkı yanıltmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Cari açığı önlemek için önce yerli üretimi teşvik ediniz. Sigaraya yapılan vergi zammından sonra, yaklaşık on beş gün sonra özel tüketim vergisi 2012 yılının sonuna kadar yüzde 69’dan yüzde 65’e indirildi. Sonradan sigaraya vergi zammının enflasyonu 2 puan artıracağı tespit edildi ve bu durum enflasyon hedefinin de aşılması anlamına geldiğinden ücretlilere ek enflasyon zammı yapmamak için sigaradaki ÖTV yüzde 65’e çekildi. Hükûmet memura zam yapmaktansa sigara firmalarını kollamayı yeğlemiştir.

Değerli arkadaşlar, bu anlattığım sigaranın enflasyon boyutudur. Bir de sigaranın kaçakçılık boyutu var, bu fevkalade önemlidir ve çok Değerli Maliye Bakanı ilan etti, vatandaşlara dedi ki: “Kaçak sigara içmeyin, parası teröre gidiyor.” Çok doğru bir uyarıdır. Ben de buradan bütün vatandaşlarımıza bir uyarıda bulunmak istiyorum: Sadece kaçak sigara değil, kaçak nitelikte bütün tüketim malları bakımından, kayıt dışı veya kaçak mal tüketmeyiniz diyorum.

Fakat değerli arkadaşlar, Türkiye, kaçak sigara ve mal tüketimi konusunda yeni bir fiyat ve vergi politikası uygulamak zorundadır. Hükûmet olarak hem sigara kaçakçılığının terör örgütüyle bağlantılı olduğunu söyleyeceksiniz hem Türkiye’de en düşük sigara fiyatı 3 dolar iken komşularımızda 1 dolar olduğunu ilave edeceksiniz hem de sigaraya vergi zamlarını bindireceksiniz. Örneğin, ortalama 8 lira fiyatı olan bir yasal sigara 4,57 dolar yapıyor ve bu 4,57 doların 3,70 doları vergi tutmaktadır. ÖTV+KDV, bu sigara fiyatının neredeyse yüzde 84’üne ulaşmıştır.

Hükûmet sigara kaçakçılığıyla mücadele planını yapadursun, değerli arkadaşlar, kaçak sigaralar başkentin göbeğinde pervasızca satılıyor. Siz hangi mücadeleden bahsediyorsunuz? Buradan çıkalım, Meclise, Maliye Bakanlığına, Başbakanlığa 300-400 metre mesafede istediğiniz kaçak sigarayı piyasa fiyatının yarısına bulmanız mümkündür. Her sokak başında tezgâh açılmış, kaçak sigara satılıyor ve kaçak sigaralar neredeyse bakkala, büfeye girmiş.

Değerli arkadaşlar, ben de merak ettim “Acaba bu kadar söylenenler, yazılanlar, çizilenler doğru mudur?” diyerek iki gün evvel rastgele gittim, 300-400 metre mesafede kaçak sigaraları elimle koymuş gibi buldum. Şimdi bu kadar eylem planına, mücadeleye, laflara, verilen sözlere bakıyoruz; ee, bu nasıl mücadeledir? Türkiye, kaçakçılıkla mücadelede yol geçen hanına dönmüştür.

Bütün vatandaşlarımıza tekrar sesleniyorum; kaçak sigara veya kaçak akaryakıt kullanmayınız, kayıt dışı mal tüketmeyiniz; devlete gidecek paralar terör baronlarına gitmektedir, kurşun olarak da Türk milletine geri dönmektedir. Fakat, aynı zamanda Hükûmete de bir çağrıda bulunmak istiyorum; yaptığınız düzenlemeler, çıkardığınız kanunlar hayatın gerçeklerine ve eşyanın tabiatına uygun değildir. Hükûmet, önce doğru, düzgün gerçekçi bir fiyat ve vergi politikası uygulamalıdır. Hükûmet, devlet otoritesini kaçakçılığı önleyerek göstermelidir. Siz, başkentin göbeğinde dahi bu sigara kaçağını önleyemiyorsanız, söylediğiniz sözlerin hiçbirinin bir geçerliliği yoktur.

Şimdi Hükûmet, sigara, akaryakıt kaçakçılığında terör örgütünün rolünü işaret ediyor, aciz kalıyor ancak yine dikkatinizi çekmek istiyorum, kırmızı halıyla karşılanan Barzani’nin sigara, akaryakıt kaçakçılığındaki rolünden hiç bahsetmiyor. Sigara kaçakçılığında Barzani-PKK ortaklığının bir yılda kazandığı paranın 2 milyar dolara yaklaştığı tahmin ediliyor. Sigaraya, petrole zam yapıyorsunuz, ne hikmetse en çok PKK, Barzani seviniyor ve kârlı çıkıyor.

Siz, Hükûmet olarak kaçakçılığı âdeta teşvik ediyorsunuz. Bu durum sadece sigarada değil, akaryakıtta, daha sonra otomobil ve cep telefonu fiyatlarında da aynı şekildedir. İşte, cari açığı önleyecekseniz, önce, gelin, devletin otoritesini, iyi bir fiyat ve vergi politikasıyla ve diğer tedbirlerle bu kaçakçılıkları önleyerek başlayın. Zaten sigarada piyasa yabancı firmaların eline düştü, yabancı firmalar egemen oldu, bari kaçağı önleyin de vergisinden olmayalım.

Değerli arkadaşlar, bu kaçak sigaranın fiyatlarını da araştırdım; yarı yarıya Ankara’da, Antep’te, Diyarbakır’da ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde çok yaygın bir şekilde satılmaktadır.

Muhterem arkadaşlar, dokuz yılda bütçe açığı düşürüldü ancak bütçe açığının azalmasında ithalden alınan katma değer vergisi gelirleri ile tüketimden alınan vergi gelirleri ve vatandaşların bankalara olan kredi borçlarından kaynaklanan ve bankacılık sistemi kanalıyla vergi gelirlerine yansıyan gelirler büyük rol oynamaktadır. Cari açık ve kamu işletmelerinin satılması, iç üretimin azalarak ithalata bağımlılığın kronik hâle gelmesi bütçe açığından katbekat daha fazla bir sorun teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle 2012 bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Belen.

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 bütçe kanunu, Özelleştirme İdaresi ve Kamu İhale Kurumu bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve yüce Türk milletini saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere, Milliyetçi Hareket Partisinin de ortağı olduğu 57’nci Hükûmet 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhalesi Sözleşmeleri Kanunu’nu 2002 yılında kabul etmiş, Kanun’un 53’üncü maddesi ile geçici 1’inci ve 5’inci maddeleri yayımı tarihinde, diğer maddeleri 1 Ocak 2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun yayımlandığında ve 53’üncü maddeyle kurulun oluşturulduğu tarihte 57’nci Hükûmet iktidarı vardı. 2002 seçimleriyle AKP tarafından oluşturulan 58’inci Hükûmetin ilk çalışması yürürlüğe girmek üzere olan 4734 sayılı Kanun’un uygulanmasının ne kadar zor olduğu, ihale yapmayı zorlaştırdığı, Kanun’un hükümlerinin hükûmetlerin hızına uymadığı, belediyelerin iş yapamayacağı şeklindeki açıklamalarıyla, basın yoluyla kamuoyu oluşturularak bunun sonucunda Kanun’un yürürlük tarihinin en az bir yıl ertelenmesini sağlamaktı ancak o günkü şartlar ve uluslararası kuruluşların direnç göstermesiyle mecburen Kanun’un yürürlüğe girmesine rıza gösterilmiştir. O tarihlerde kimse Hükûmetin bu tavrına pek anlam verememiş ancak ilerleyen dönemlerde uygulamaları görünce gerçek niyetin ne olduğu anlaşılabilmiştir.

Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce Ankara Büyükşehir Belediyesi gibi uyanık idareler “Kanun’un yürürlük tarihinden önce ilana çıkarılan ihaleler eski usule göre tamamlanır.” hükmünü kullanarak yüzlerce ihaleyi bir anda, Kanun’un yürürlük tarihinden önce ilan etmişler, Kamu İhale Kanunu’ndan kaçarak bildikleri yöntemle ihale yapmışlardır.

Sayın milletvekilleri, AKP Hükûmetiyle Kamu İhale Kanunu’nun mücadelesi Kasım 2002 tarihinden bugüne kadar devam etmektedir. İş yapamayınca “Kanun’un uygulanması çok zordur, şikâyet süresi çok uzundur.” gibi mazeretlerle Kanun’u ve kurumu suçlamak en sık kullanılan bir yöntemdir ancak esas niyet, istedikleri ihaleyi istediklerine vererek kendi yandaş sermayelerini oluşturmaktır.

Bu serüven ve mücadelenin seyri dikkatlice takip edildiğinde Kanun’un başına gelmeyenin kalmadığı, istedikleri sonucu elde edebilmek için tam 20 kez değişiklikler yapıldığı görülmüş, her seferinde istisna getirilmek suretiyle Kanun’un 3’üncü maddesini oluşturan “İstisnalar” bölümünde (r) bendine kadar gelinerek âdeta ihale yapmak istisna hâline getirilmiştir.

Bu hızla gidilirse, alfabetik harfler AKP Hükûmetine yetmeyecektir. Spordan kültüre, fakirlere kömür dağıtılmasından tanık korumasına, Devlet Malzeme Ofisinin alımlarına kadar akla hayale gelmeyecek her alana istisna getirmek suretiyle istedikleri gibi sorgusuz, sualsiz ihale yapabilmenin yollarını açmışlardır.

Bu Kanun’un başına gelenler herhâlde başka hiçbir kanunun başına gelmemiştir.

Kurulduğu tarihten itibaren yazılı ve görsel medyada yer alan ihale yolsuzluklarını resen, gelen itiraz ve şikâyetleri dosyanın tamamı üzerinden inceleyen Kamu İhale Kurumunun bu yetkileri elinden alınarak, sadece şikâyetle ilgili sınırlı inceleme yapılması sağlanarak kurum etkisiz hâle getirilmiştir.

Son kanun hükmünde kararname ile Kanun’un yapısını ve işleyişini düzenleyen 53’üncü maddesinde önemli değişiklikler yapılmış, 53’üncü maddenin yeni hâlinde, Kurumun karar organı Maliye Bakanının teklifi ile Bakanlar Kurulunca, bürokratlardan atanan 9 üyeden oluşmaktadır. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır. Eski hâlinde, Bakanlar Kurulunca atanan 10 üyeden oluşan Kurulun 6 üyesi Bakanlık kontenjanı, 2'si Odalar ve Borsalar Birliği ve Türkiye İşveren Sendikası ile 1’er üye Danıştay ve Sayıştay kontenjanlarından oluşuyordu.

53’üncü maddenin eski hâliyle Kanun’un Kuruma ve Kurula getirmek istediği idari ve mali özerklik, kararlarında şeffaf ve siyasi otoritenin baskısından uzak, sektörün hem idare hem istekli tarafını tanıyan, onların sıkıntılarını da kurulda dile getirebilen bir yapıda olduğu muhakkaktır.

Yapılan değişiklikle Kamu İhale Kurumu ve özellikle Kurul tamamen Hükûmetin kontrolüne ve etki alanına sokulmuş, siyasi iktidarın güdümünde, aynı zamanda Maliye Bakanlığına bağlı sıradan bir daire hâline getirilmiştir.

57’nci Hükûmet tarafından çıkarılan Kamu İhale Kanunu’nun sadece adı kalmış ihale konusunda otorite olması beklenilen, piyasayı düzenleyici olması beklenen Kurum, verdiği kararlarla kimsesizlerin umudu olmaktan çıkmış, hak arayanların hakkını koruyacak yapıdan tamamen uzaklaştırılarak etkisiz, verimsiz ve karmaşık hâle getirilerek sektördeki insanların kuruma kızgınlıkla ve şüpheyle bakar hâle gelmesi sağlanmıştır.

Kanuna göre boşalan üyeliklere bir ay içerisinde atama yapılması gerekirken Kurum Başkanlığı ve bir üyelik kadrosuna sekiz ayı aşkın süredir Hükûmet tarafından bir atama yapılmamıştır. İşçi, memur, emekli, çiftçi ve esnafa kaynak yetersizliğinden dolayı gerekli desteği vermeyen AKP Hükûmeti, Kamu İhale Kurumunun aylık 200 bin lira civarında bedelle bina kiralamasına göz yummuştur.

Gelelim Özelleştirme İdaresi Başkanlığına.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de özelleştirme uygulamaları ilk defa 2983 sayılı Kanun ile 1984 yılında başlamış ve bugüne kadar devam etmiştir. Yapılması gerektiğine inandığımız özelleştirmeler olduğu gibi doğuracağı sonuçları önceden belli olan bazı özelleştirmelere de karşı çıktığımız aşikârdır. Devletin ekonomide bir oyuncu olarak değil bir denetçi olması gerektiği anlayışına katılmakla beraber, cumhuriyetimizin ilk yıllarında üretim ve sanayileşmenin can damarları olan fakat şimdilerde birer kambur olarak görülen KİT’lerin stratejik önemi olanlarının satılması yerine iyileştirilmesi daha iyi olacaktır.

Kamu İhale Kurumu ve Kanun’u bu hâle getiren AKP iktidarlarının adil ve usulüne uygun özelleştirme yapmasını beklemek pek doğru da olmasa gerek. Özelleştirmenin ilk ortaya çıkış felsefesinde var olan sermayenin tabana yayılması hususunun AKP tarafından göz ardı edildiği blok satışlarda görülmüş, yapılan bu satışların bir kısmı yolsuzluk ve usulsüzlük gerekçesiyle ilgili mahkemelerce iptal edilmiş, daha sonra kamuoyu baskısıyla yeniden ihaleye çıkılarak ilk ihale bedellerinin 3-5 katına satışı gerçekleşmiştir.

Ekonomik olarak varlığını sürdürmekte olan KİT'lerin satışı ile ekonomiye tekrar verimli bir şekilde kazandırılması hususu ihmal edilebilir fakat kârlı ve çoğunlukla tekel konumunda olan kurumlarda, mesela Türk Telekom, enerji dağıtım şirketleri gibi kuruluşlarda kesinlikle ihmal edilmemeliydi.

Özelleştirme yapılırken vatandaşların ucuz mal ve hizmet temini sağlanamamıştır. Bir örnek vermek gerekirse, Telekom’un özelleştirilmesiyle ucuzlaması gereken telefon ve İnternet kullanım ücretleri ucuzlamamış, bugün Japonya’da aylık 1 dolar, Avrupa ülkelerinde işte birkaç dolar olan İnternet hizmeti, ülkemizde 30 dolar civarındadır.

Enerji özelleştirmeleriyle birlikte enerji dağıtım şirketlerinin devrinden sonra satın alan şirketlerin faturalara yansıtmış olduğu ve fatura bedellerinin yüzde 25’ine kadar ulaşan kayıp kaçak bedellerini namusuyla faturasını ödeyen vatandaşlara yüklemek haksızlıktır. Bu haksızlığı önlemek de Hükûmetin görevidir.

Özelleştirmeye kötü bir örnek vermek gerekirse, kendi seçim bölgem olan Tekirdağ ilinde, Tekeli, 292 milyon dolara özelleştirilmesiyle birlikte alan şirket, kısa bir süre sonra, Sayın Başbakanın eski danışmanı Cüneyt Zapsu’nun danışmanlığını yaptığı Amerikan şirketine 900 milyon dolara satarak 600 milyon dolarlık haksız bir kazanç elde etmiştir. Ayrıca, Tekel Sigara Fabrikasının özelleştirilmesiyle yüzlerce işçi ücretler konusunda mağdur edilmiş, günlerce Ankara'da direniş yapan işçilerin sesine Hükûmet kulak vermemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2012 bütçesine ret oyu vereceğimizi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP saralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Belen.

Şahsı adına, lehinde, İstanbul Milletvekili Erol Kaya.

Buyurunuz Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

EROL KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesi hakkında, lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, “medeniyet” ve “medine” yani “şehir” kelimeleri birbirinden türemiş kelimelerdir. Aynı şekilde Batı dillerinde “medeniyet” kelimesinin karşılığı olan “civilization” kavramının “civic” yani “şehir” kelimesinden türediğini görmekteyiz.

Hiç kuşkusuz toplum, şehir, medeniyet ve çevre arasında kadim bir ilişki vardır. Çevrenin hem bir sorun hem de bir kıymet olarak insanoğlunun gündemine gelmesi şehirleşmenin sonucudur. Çok sayıda insanın yaşamasına uygun şehirler kurmak ve bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretim altyapısını geliştirmek çevre sorunlarının tetikleyicisi olmuştur. Şehirler sadece içerisinde yaşayan insanları şekillendirmekte kalmazlar, sonraki nesillerin de hayal dünyasını, ufkunu ve vizyonunu belirlerler.

Dünyaya bir gecekondunun penceresinden bakan bir çocukla Süleymaniye’nin penceresinden bakan bir çocuğun gelecek tasavvuru aynı değildir. Bizler insanlık tarihine çok büyük ve örnek şehirler kazandırmış, bu şehirlerden medeniyet üretmiş bir milletin evlatlarıyız. Bizler Diyarbakır gibi, Konya gibi, Bursa gibi, Mardin gibi, Edirne gibi ve elbette İstanbul gibi medeniyet merkezleri inşa etmiş bir neslin torunlarıyız. Bizler Bağdat, Kudüs, Kahire, Üsküp, Saraybosna ve onlar gibi nice şehirleri mamur hâle getirmiş bir medeniyet mirasının taşıyıcılarıyız. Ne yazık ki bugün sahip olduğumuz ve bugün içinde yaşadığımız şehirler işte bu kadim medeniyet tasavvurundan çok çok uzaklaşmış şehirlerdir. Son yüzyılda nüfus artışı, göç ve yoksulluk, buna ek olarak kötü yönetimler âdeta şehirlerimizin içten içe tefessüh etmesine, bozulmasına ve çürümesine zemin hazırlamıştır. Mimar Sinan gibi, Mimar Hayrettin gibi çok büyük üstatlar yetiştirmiş bir medeniyetin çevre ve şehirleşme noktasında bu denli bocalaması anlaşılabilir ve izah edilebilir bir durum elbette değildir.

İşte, AK PARTİ olarak şehirlerimize ve çevreye hem medeniyet mirasımız hem de evrensel değerlerin bize kazandırdığı zenginlik ve ufukla bakıyoruz. Bir yandan on yılların ihmalini telafi etmenin mücadelesini verirken diğer yandan medeniyetimizin bize bıraktığı en büyük hazinelerden biri olan şehircilik anlayışımızı ileri boyutlara taşımak için gayret gösteriyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ihdas edilmesi işte bu gayenin bir neticesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, çevrenin korunması noktasında tarihî nitelikte adımlar atmıştır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi, Kyoto Protokolü ve Stockholm Sözleşmesi gibi birçok önemli uluslararası anlaşmaya taraf olunmuştur. Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinde birçok ülke çevre faslını en sona bırakmışken Türkiye bu faslı 27’nci fasıl olarak açmıştır.

Bakanlığımız 2012 yılı için hazırladığı 1,6 milyar liralık bütçenin 552 milyon lirasını yatırıma ayırmıştır. Ülkemizde bulunan su havzalarıyla ilgili koruma planları ve özel hüküm belirleme çalışmaları sürdürülmektedir. 2003 yılında ülke nüfusunun yüzde 36’sının atık suyu arıtılırken bu oran 2010 yılında yüzde 70’e, 2012 yılında ise yüzde 81’lik bir orana ulaşması hedeflenmektedir. Katı atıklarla ilgili bugün itibarıyla 59 tesiste 41 milyon nüfusa hizmet verilirken 2012 yılında 46 milyon nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmektedir. Bunun için, kısa adı SUKAP olan Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi başlatılmış, proje kapsamında 2012 yılı bütçesine 550 milyon lira ödenek konmuştur. Yeniden yapılandırılarak bankaya dönüştürülen İlbank, 2011 yılında yerel yönetimlere 3 milyar liradan fazla kredi tahsis etmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarpık kentleşme, denetimsizlik, plansız şehirleşme, ülkemiz ve milletimize gerçekten çok ağır bedeller ödetmiş ve ödetmeye devam etmektedir. Bugün deprem ve diğer afetlerle yüzlerce vatandaşımızı kaybetmiş olmamızın temelinde on yılların ihmali yatıyor. AK PARTİ olarak biz bu dönüşümü gerçekleştirmekte, gelecek nesillere daha yaşanabilir şehirler ve korunmuş bir çevre emanet etmekte kararlıyız. Bunu her ne pahasına olursa olsun yapacağımız da bizzat Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından ifade edilmiştir.

Milletimizin desteği ve yardımlarıyla inşallah Türkiye, medeniyetinin gerektirdiği ve rehber olduğu imar, inşa ve idrak seviyesine mutlaka ulaşacaktır.

Teşekkür ediyor, 2012 yılı bütçesinin hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaya.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar.

Buyurunuz Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe kanunu tasarısı görüşmeleri kapsamında, bakanlığımızın faaliyetleri hakkında bilgi sunmaya çalışacağım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bugün burada bütçemiz hakkında eleştirilerde bulunan ve bilgi veren tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi, değişen dünya, gelişen ve kalkınan ülkemiz şartları doğrultusunda kurulan Bakanlığımız, çevreye, yerleşmeye ve yapılaşmaya yönelik mevzuatı hazırlamak ve uygulamaları denetlemek üzere yapılandırılmıştır. Bu bakımdan, siz değerli milletvekillerimizin eleştirilerine, uyarılarına ve desteğine ihtiyacımız vardır.

Bugün dünya nüfusunun yarıdan fazlası, ülkemiz nüfusunun da yüzde 75’ten fazlası şehirlerde yaşamaktadır. Şehirleşmeyle birlikte çevre sorunları da artmıştır. Ülkemizde 1950 yılından itibaren dönemin hükûmetleri bu sorunları çözmek için çeşitli önlemler almıştır. Bu Meclis tarafından da birçok yasal düzenleme yapılmış olmasına rağmen şehirlere olan yoğun ve düzensiz göç ve de ekonomik yetersizlikler plansız ve çarpık yapılaşmaya engel olamamıştır. Diğer yandan, yerleşim birimlerimizin önemli bir bölümü başta deprem olmak üzere doğal afet riskleriyle karşı karşıyadır. Mevcut yapı stokumuz ise muhtemel afetler karşısında can ve mal kaybına sebep olma riski taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde son dokuz yılda devlet olarak 500 bin, özel sektör olarak 4,3 milyon olmak üzere toplam 4,8 milyon konut üretildi. Bu konutlar mühendislik hizmeti almış sağlam konutlardır fakat yine de hâlen konut stokumuzun önemli bir kısmı yenilenmeye muhtaçtır. Bu sebeplerle ülkemizi çarpık yapılaşmalardan arındırmak için kentsel dönüşüm ihtiyacı önem ve aciliyet kesbetmektedir ancak gelişmiş ülkeler dahi kentsel dönüşüm konusunda zorlanmaktadırlar. Bugün dünyaya baktığımızda, bizden bir adım önde olan İspanya Avrupa Birliğine girdikten ve kişi başına yıllık gelirini 15 bin doların üzerine çıkardıktan sonra, Güney Kore ise kişi başına yılık gelirini 20 bin doların üzerine çıkardıktan sonra gecekondu sorununu çözebilmiştir. Diğer yandan Meksika, Brezilya, Mısır, Pakistan, Tayland gibi daha birçok ülkenin gecekondu bölgelerindeki problemlerle başı derttedir. Diğer yandan, dönüşümler büyük zorluklar ve mali külfetler gerektirmektedir. Örneğin Brezilya Devleti 1.700 gecekondu bölgesinden acil olan 200 bölgenin dönüştürülmesi için 570 milyar dolar bütçe ayırmayı planlamaktadır. Ayrıca, Çin’de ve Hindistan’da onar milyon acil konut ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Aynı şekilde Afrika’da, Güneydoğu Asya’da, Orta Doğu’da ve Orta Asya’da da sosyal konut ihtiyacı ve gecekondu dönüşüm sorunları olduğunu biliyoruz. Ülkemizde de dünyanın yaşadığı benzer sorunlar yaşanmaktadır. Gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma kentlerimizin sağlıklı büyümesini ve gelişmesini önlemiş, doğal çevrenin tahrip olmasına yol açmış, olası bir afet durumunda mal ve can kaybını artırarak yoksulluğu da besleyen bir yapı oluşturmuştur.

Değerli milletvekilleri, dokuz yıllık dönemde, cumhuriyet tarihinin en büyük Gecekondu Dönüşüm ve Kentsel Yenileme Programı’nı oluşturarak Kars’tan İzmir’e, Uşak’tan Trabzon’a, Ankara’dan Diyarbakır’a ve Gaziantep’ten İstanbul’a kadar, ülke genelinde mahallî idarelerle birlikte 134 bölgede 63 bin konutluk uygulama başlattık. Aynı dönemde 22 bin afet konutu ürettik. Bu kapsamlı uygulamalar Hükûmetimize tecrübe kazandırdı. Arazi ve arsa üretiminden planlamaya, kentsel tasarımdan projelendirmeye, finansmandan site yönetimine kadar, konut üretiminin ve kentsel tasarımın her safhasında ciddi tecrübeler kazandık. Aynı zamanda, bu dönemde alınan tedbirler sayesinde gecekondu yapımı da durdu. Tüm bu çalışmalar sırasında, kentsel dönüşüm uygulamasının zorluklarını da gördük. Problemin çözümü noktasında, şimdiye kadar iyi niyetli birçok çalışma ve mevzuat düzenlemesine rağmen, alınan tedbirler beklenen sonuçları sağlayamadı. Bu nedenle,  pratiğe yönelik, vatandaşı da koruyan ve sorunları çözen bir yasal düzenleme için kanun tasarısı hazırladık ve Başbakanlığa takdim ettik. Yüce Meclisimizin desteğini de alarak bu yasayı el birliğiyle çıkarabilirsek, afetlerdeki zararı asgariye çekerek, modern yerleşim birimleri inşa etmenin önünü açmış olacağız. Bu düzenleme ile öncelikle riskli alanlar tespit edilerek, mahallî idareler başta olmak üzere, ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapmak suretiyle afet öncelikli kentsel dönüşüm çalışmalarına hiçbir siyasi ayrım gözetmeden başlanacaktır.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; geçmişte yaşanan acıların bir daha yaşanmaması için ilgili bütün kesimlerin ve siz değerli milletvekillerinin desteğine ihtiyacımız var. Kaldı ki bizler iktidarıyla, muhalefetiyle ne pahasına olursa olsun ülkemizin ve insanımızın sağlıklı bir yapıya kavuşmasını istiyoruz. Bu doğrultuda, kırsal alanlardan büyük şehirlere kadar kapsamlı bir iyileştirme ve doğal afetlere hazırlıklı yerleşimler için kentsel dönüşüm seferberliğini başlatmak zorundayız. Türkiye’de artık kentsel dönüşümün yapılması için kamuoyu oluşmaya başlamıştır. Bu, bizleri yüreklendirmektedir. Bu doğrultuda siyasi partilerimizin, sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerimizin, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, sosyologların, hukukçuların, özel sektörün ve hak sahiplerinin katkılarından istifade ederek ortak aklı oluşturmak zorundayız. Ana eksenimiz, milletimizin ve ülkemizin menfaatleri çerçevesindeki bir dönüşümün sağlanması olacaktır. Milletin menfaatlerine en uygun olan çözümler üretilerek gerçekçi olmayan rant beklentileri engellenecek, kanunlara saygılı vatandaşlarımızın hakları korunacak, toplumdaki adalet duygusunu zedeleyen anlayışlara prim verilmeyecektir. Bununla birlikte, kentsel dönüşümün sadece binaları yenilemek olmayıp aynı zamanda, sosyal birlikteliği sağlamanın da anahtarı olduğu gerçeğiyle hareket ediyoruz ve hareket edeceğiz. Şöyle ki: Kentsel dönüşümler çağdaş ve modern şehirler oluşturmanın ötesinde hayat standardını artırır, yoksulluğu azaltır, doğal kaynakları korur ve sağlıklı çevreler oluşturur, gettolaşmada ciddi oranlarda düşüş meydana getirir ve illegal oluşumların önünü keser. İş potansiyellerini artırarak ekonomiyi canlandırır ve istihdamı artırır. İnsanlarımıza daha mutlu ve modern ortamlarda huzur ve güvenlik içinde yaşama imkânı sağlar. Çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek sunar.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz dönemde bu yüce Meclis tarafından imar, kat mülkiyeti, kamulaştırma, kentsel dönüşüm, site yönetimleri, tapu ve kadastro kanunlarında yapılan kapsamlı düzenlemeler için heyetinize teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, katkılarınızla bu konuyu bütüncül ve kapsamlı bir devlet politikası hâline getirebilirsek inşallah çok iyi neticeler alacağız. Biz, Bakanlık olarak kuruluşumuzla birlikte kentsel dönüşüm kapsamında İstanbul Ataşehir Finans Merkezi ve İstanbul Sultanbeyli projelerine ilişkin Bakanlar Kurulu kararını çıkarttık ve uygulamalara başladık.

Değerli milletvekilleri, görülüyor ki deprem değil çürük binalar öldürüyor. Deprem riski göz önüne alınmadan inşa edilen denetimsiz, kalitesiz ve mühendislik hizmeti almayan yapılar depreme ve diğer afetlere karşı direnemiyor. Görülen aksaklıkların ortadan kaldırılması, güçlü ve kurumsal bir yapı denetim sisteminin oluşturulması için, ruhsat işlemlerini kolaylaştıran fakat uygulamada denetimi çok daha sıkı hâle getiren, çok daha ciddi hâle getiren bir teknik müşavirlik sistemini güçlendireceğiz. Bunun için, denetime ilişkin aksaklıkların giderilmesi, yapım sürecindeki tüm ilgililerin görev, yetki ve sorumluluklarının daha açık olarak belirlenmesi ve denetim kuruluşlarının etkin bir şekilde izlenmesi için çalışmalar yapıyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önümüzdeki dönemde, mahallî idarelerin her türlü teknik altyapısının da güçlendirilmesi için öncelikler belirlenecek ve gerekli finansal destek verilecektir.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Mevcut gelirlerine el koydunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Teknik müşavirlik hizmetleri ile bilirkişilerin niteliklerine ve mesleki yeteneklerine ilişkin düzenlemeler yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, ülke genelindeki kalkınma politikalarına uygun ulusal ve bölgesel nitelikli mekânsal gelişme strateji planlarını da hazırlayacaktır. Bu planlar ile ticaret ve sanayi için önem arz eden alanlar, gelişmekte olan kırsal yerleşim yerleri, turizm yöreleri, koruma alanları ve afet riski yüksek yöreler daha da netleşecektir. Ayrıca, koruma ve kullanma dengesi gözetilerek yatırım ortamları iyileştirilecektir.

Diğer taraftan, ülke genelindeki çevre düzeni planlarının tamamı 2014 yılı sonuna kadar tamamlanmış olacaktır. Kıyı bölgelerine ilişkin plan çalışmalarına da hız verdik. Yine, kırsal yerleşmelerde yapılacak yapılarla ilgili olarak, yöresel mimari özelliklerini öne çıkaran ve yöresel malzemeyi kullanan, güvenli, örnek yapı projeleri üretilerek halkımıza bedelsiz olarak verilmeye başlandı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı zamanda, şehirlerimizin marka değerlerinin artırılması ve rekabet gücünün yükseltilmesi için de çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, ezcümle olarak, tarafsız bir gözle atfınazar edildiğinde, bugün dünyaya verdiğimiz fotoğraf odur ki Başbakanımızın liderliğinde Türkiye’miz siyaset ve ekonomi başta olmak üzere her alanda onurlu bir gelişme ve kalkınma hamlesi içerisindedir. Nihai hedefimiz lider ve örnek ülke olma yolunda çalışmalarımızı artırarak kararlılıkla sürdürmektir. Geldiğimiz bu noktada, şehirlerimizi teknik altyapısıyla ve sağlıklı çevresiyle mekânsal kalitesi yüksek yerleşim birimleri hâline getirmek ana hedefimizdir. Bu doğrultuda, yaşanılabilir çevre, sürdürülebilir kalkınma ve temiz bir Türkiye için çalışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, çevre yönetimi ve denetiminde bilgi ve iletişim teknolojilerinden de yararlanarak etkili bir sistem kurduk. Sera gazı emisyonlarına yönelik takip sistemini geliştirdik. Diğer yandan, gürültünün kaynağında azaltılmasına yönelik tedbirleri alarak şehirlerimizi sakin ve huzurlu hâle getirmek için yeni çalışmalar yapıyoruz. Çevre yönetimi ve kirliliğin önlenmesi amacıyla su ve toprak kaynaklarının korunması doğrultusunda havza bazında kısa, orta ve uzun vadede hedeflerimizi belirleyerek yol haritamızı oluşturmuş bulunmaktayız.

İklim değişikliğiyle ilgili mücadele ve ozon tabakasının korunması kapsamında strateji belgeleri ve eylem planları tamamlandı. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşme ve protokollerin müzakerelerinde ülkemiz en iyi şekilde temsil edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, temiz deniz göstergesi ölçümünde 341 mavi bayrak ile dünya 4’üncüsüdür. Düzenli katı atık depolama alanları ve atık su arıtma tesislerinin kurulması doğrultusunda belediyelerimize önemli miktarda hibe destekleri sağladık ve sağlıyoruz.

Çevreyi kirletici etkisi bulunan faaliyet ve tesislerin almak zorunda oldukları çevre izinleri ve lisanları yani ÇED için başvuru aşamasında talep edilen 199 adet  belgeyi 16’ya düşürerek işlemleri basitleştirdik.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; son dokuz yıllık dönemde Türk inşaat sektöründe de yine aynı şekilde malzeme üretimlerinde çok önemli gelişmeler oldu. Yapı malzemelerinde çeşitliliğin artması ve kalitenin yükseltilmesi ile ihracata önemli destek sağlandı. Önümüzdeki dönemde de kaliteli, ergonomik ve çevre dostu malzeme üretimi noktasında üniversitelerle de iş birliği yapmak suretiyle denetimler artırılacak ve teşvik sistemi geliştirilecektir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; inşaat müteahhitleri ile inşaat ve tesisat işlerinde çalışacak usta ve kalfaların 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren sicilleri tutulacaktır. Bundan böyle yapılar, teknolojiyi takip eden ve hizmet içi eğitime tabi tutulmuş sertifikalı ustalar tarafından yürütülecektir. Yapım işlerinde mimar ve mühendislerle birlikte teknikerler ve teknisyenler de görev alacaktır. Yapı ruhsatı ve yapı kullanma izinlerinde belge sayısı azaltılacak, teknik müşavirlik kuruluşlarının hizmet ve sorumlulukları öne çıkartılarak işlemler basitleştirilecektir.

Binalarda enerji verimliliğini sağlamaya yönelik enerji kimlik belgesi alması zorunlu hâle getirilmiştir. Böylece, enerji tasarrufu yapılacak hem de sera gazı emisyonlarının önemli ölçüde azaltılması sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bakanlığımızca coğrafi bilginin ulusal düzeyde sunumunu ve paylaşımını sağlamak amacıyla bir portal oluşturulmuştur. Böylece e-devlet uygulamalarının mekânsal bileşeni de sağlanmış olacaktır.

Bakanlığımız, millî parklar, tabiat parkları, doğal sit alanları, özel çevre koruma bölgelerine dair koruma, kullanma ve yapılaşmaya yönelik iş ve işlemleri de yürütmektedir. Bu hususlarda karar almak üzere tabiat varlıkları koruma komisyonları oluşturduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğümüz tarafından sorunlu birkaç il hariç tüm illerin kadastro çalışmaları bitirilmiştir. En basit tapu işlemi için gayrimenkulün bulunduğu ilçedeki tapu dairesine gidilirken bugün artık TAKBİS sistemini uygulayan tapu dairelerinde tapu dairesine gidilmeden tapu işlemi yapılabilmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yine, İnternet üzerinden tapu dairelerinde randevu alınmakta ve tapu işlemleri kolaylaştırılmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü tarafından talep edilen 2/B kadastrosu 2012 yılı sonuna kadar tamamlanacaktır.

Yine, İller Bankası tarafından belediyelerimize sağlanan kredilerin faiz oranları düşürülmüş, vadeleri uzatılmış ve çeşitliliği artırılmıştır. 2011 yılında kredi talebinde bulunan tüm belediyelere, şartları uyan tüm belediyelere ayrım yapılmaksızın kredi sağlanmıştır.

Yine, BELDES ve SUKAP kapsamında, belediyelere içme suyu ve altyapı tesislerinin yapımı konusunda yarısı hibe, yarısı da uzun vadeli kredi kullandırılmak suretiyle destek verilmektedir.

Yine, İller Bankası tarafından, banka kârından 2011 yılında belediyelere yaklaşık 83 milyon hibe kredi verilmiştir. Banka tarafından kesinti yapılan, yüzde 70 oranında yapılan kesintiler yüzde 70 oranında azaltılarak göreceli olarak belediyelerin gelirleri ortalama 1 milyar TL’ye yakın olarak artırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği noktada şehirlerimizi yeniden realize etmek, yeniden düzenlemek, çevreyle şehircilik bilincini artırmak ve önümüzdeki süreçte hep birlikte kentsel dönüşümleri sağlamak üzere yapılandırılmıştır. Bu doğrultuda Bakanlık olarak heyecanlı ve titiz bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Vatanımızın gelişmesi ve kalkınması doğrultusunda tüm gayretimizle çalışmalarımızı yürüteceğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle 2012 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize en içten saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktar.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Şimşek.

Süreniz yirmi dakikadır.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığının 2010 yılı kesin hesabı ve 2012 yılı gider bütçesi ve Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesiyle 2012 yılı gelir bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı şahsım ve Maliye Bakanlığı adına saygıyla selamlıyorum.

Bütçe sunuş konuşmamda Bakanlığımın 2010 yılı kesin hesabına ve 2012 yılı bütçelerine ilişkin aslında bilgi vermiştim, o nedenle müsaade ederseniz bugünkü yirmi dakikamı öncelikli olarak bazı eleştirilere cevap vererek bir de tabii ki gelir politikaları yoluyla ARGE’yi, yatırımı, istihdamı nasıl desteklediğimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tabii ki sözlerimin yine başında bütçemizle ilgili olarak gerek bugün gerek daha önce yaptığınız katkı, yapıcı eleştiri ve değerlendirmeler için çok teşekkür ediyorum.

Kamu İhale Kurumuna ilişkin epey bir eleştiri veya değerlendirme yapıldı. Her şeyden önce şunu ifade etmek istiyorum: Tabii ki son yapılan 661 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle birtakım değişikliklerin amacı, hiçbir şekilde Kamu İhale Kurumunun mali ve idari özerkliğinin zedelenmesi değildir, mali ve idari özerklik korunmuştur. Burada, doğrudur, üye sayısı 11’den 9’a indirilmiştir. Ancak kurul üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor olması zaten daha önce var olan bir konuydu. Değişik kurum önerileri yerine tamamen Bakanlar Kuruluna, tabii, bu yönde bir yetki verilmiştir.

Yine Kurum yapmış olduğu incelemelerde, tüm incelemelerde, dosyanın tekamül etmesinden itibaren yirmi gün içerisinde bu incelemeleri sonuçlandırmaktadır. Fakat zaman zaman, gerek diğer kamu kuruluşlarından gerekse üçüncü şahıslardan talep edilen bilgi ve belgelerin gecikmesi, tabii ki inceleme sürecini gecikmelere uğratmakta, gecikmelere neden olmaktadır.

Daha önce de herhâlde ifade edildi. 2010 yılında Türkiye çapında yapılan ihalelerin sadece yüzde 3,2’si şikâyete konu olmuş, Kurul tarafından verilen kararların sadece yüzde 14,9’u yargıya intikal etmiştir. Yani dolayısıyla, aslında şikâyet konusu olan tabii ki ihale sayısı nispeten az ve yargıya gitmeden çözüme ulaştırılan tabii ki şikâyet konusu da oldukça yüksek, yüzde 85-86’lar civarında.

TOKİ, KİT mevzuatına tabidir. Yalnız TOKİ’nin arsa alımı ve kamulaştırma işlemlerinde bir istisnası vardır; bu, kanunla düzenlenmiştir. “KİT Kanunu niye sık sık değiştiriliyor” Doğrudur, sık sık değiştirilmiştir. Bunda özel yasalarla çıkarılan istisnaların payı oldukça büyüktür ama bunun yanında AB mevzuatına uyum çalışmaları, kamu kurumlarının kurumsal yapılarındaki değişiklikler de etkili olmuştur.

Aslında bu istisnaların bu kadar yoğun bir şekilde gündeme gelmesi, yasalarla bu istisnaların sağlanmasını ben de tasvip etmiyorum ve hakikaten Kamu İhale Kurumuna “Şu yasayı bir daha çalışalım, Avrupa Birliği mevzuatına daha da yakınlaştıralım, eşik değerleri gözden geçirelim, şu istisnaları azaltacak şekilde bu süreçleri daha etkin hâle getirelim.” şeklinde bir talimatım da oldu. Bu yönde bir çalışmayı, inşallah, önümüzdeki yıl içerisinde belki sizlerle de paylaşırız ve böylece bu istisnaları bizler hep birlikte azaltmış oluruz. 2011 yılı AB İlerleme Raporu’na baktığınız zaman kamu alımları faslı var biliyorsunuz, o fasılla ilgili bölümde Kamu İhale Kurumunun işini yapabilmesi için gerekli idari kapasitede olduğu yönünde bir değerlendirme yapılmıştır.

Yine, burada çok spesifik birkaç konu gündeme getirildi, özellikle İzmir ve Eskişehir metroları, Eskişehir-Bozüyük bölünmüş yol ihalesi, İstanbul deniz otobüsleri ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi otobüs ihalesi gibi ihalelere ilişkin şikâyetler gündeme getirilmiştir. Bütün bu şikâyetler süreler aşılmaksızın KİK’teki süreçleri zamanında tamamlanmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesine ait ihalelerin sadece binde 3’ü bugüne kadar iptal edilmiştir. Dolayısıyla, Kamu İhale Kurumunun hiçbir belediyeye yönelik veya kuruma yönelik taraflı davranışı söz konusu olamaz, böyle bir şey olursa ilk olarak müdahale edecek olan tabii ki bizler oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özelleştirmeye ilişkin de her zaman olduğu gibi tabii ki birtakım değerlendirmeler yapıldı, birtakım eleştiriler getirildi. Değerli Milletvekilimiz Sayın Cengiz Yavilioğlu ülkemizde özelleştirme uygulamalarına ilişkin konuşmasında aslında birçok konuya değindi; kendisi Özelleştirme İdaresinde daha önce çalıştığı için, bu konuda akademik araştırmalar yaptığı için hakikaten çok güzel birtakım rakamlar da verdi.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bizim özelleştirmeden maksadımız daha fazla gelir elde etmek veya kamunun birtakım kurumlarını ille de özel sektör işletsin şeklindeki bir yaklaşımın sonucu değil. Temel maksadımız şu: Rekabeti, verimliliği nasıl artırırız? Çünkü ancak rekabet ve verimliliğin olduğu ekonomilerde kalıcı bir şekilde refah yaratılabiliyor.

Kurumların tabii ki modernizasyon ve yatırım ihtiyaçları var, KİT’lerin geçmişte de vardı, bugün de var. Onların tabii ki sınırlı olan kamu kaynaklarıyla değil de tabii ki özel sektör imkânlarıyla yapılması hakikaten ülkemizde olsun, diğer ülkelerde olsun tercih edilen bir konudur.

Bütün ihalelerimiz, özelleştirme ihalelerimiz şeffaftır, son derece açıktır. Hepsi, eğer ilgi varsa, televizyon ekranlarının önünde yapılmaktadır. Özelleştirme sonrasında tekel konumunda olan, yani devlet tekeli konumunda olan şirketlerin özel sektör tekeline dönüşmemesi için de hakikaten büyük bir hassasiyet içerisindeyiz ve bu yönde gerek düzenleyici, denetleyici kurumların oluşturulması gerekse buna yönelik yasal çerçevenin oluşturulması konusunda tabii ki gerekli adımlar atıldı.

Tabii ki özelleştirme sonrasında çalışanların haklarının da gözetilmesi bizim için son derece önemlidir ve bu yönde de bildiğiniz gibi, o hassasiyetleri taşıyoruz. Hele bu son dönemde yapılan özelleştirmelerde, dikkat ederseniz gerek oradaki çalışan sayısının korunmasına yönelik gerekse yatırımlara yönelik gerekse üretimin devamına yönelik çok önemli birtakım, tabii ki kararlar alındı.

Müsaade ederseniz şu deprem vergisi konusunu da açıklığa kavuşturmak istiyorum. Şimdi, bir basın toplantısında, bütçe sonuçlarını açıkladığım bir basın toplantısında bana şöyle bir soru soruldu, işte, denildi ki: “Deprem vergileri nereye harcandı?” Ben de orada aynen şunları söyledim, yani yuvarlıyorum çünkü önümde metin yok, dedim ki: Vergi gelirleri toplanır bir havuzda ve bu vergi gelirlerinden ülkemizin sağlığına, eğitimine, yollarına, duble yollarına, demir yollarına, çiftçimize harcamalar yapılır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Depremde ölenlerin cenazeleri o yolda rahat gitsin diye, öyle mi Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Aslında ben şunu ifade ettim, yani vergi gelirlerinin herhangi bir harcamaya yani tahsis edilemeyeceği…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Cenaze arabaları rahat gitsin o yollarda!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir vergi genelliği ilkesinin olduğunu, bütün vergi gelirlerinin bir havuzda toplandığını ve o havuzdan harcandığını ben ifade ettim ama ertesi gün gazetelerde, işte, “Deprem Vergileriyle Duble Yollar Yapıldı” diye başlıklar atılınca ana muhalefet liderimiz dahi -herhâlde o haberlerden tabii ki yola çıkarak- benim bütçede birlik ilkesini bilmediğimi burada ifade ettiler. Aslında ben tam olarak o ilkeyi ifade eden bir bağlamda, bir yaklaşımla soruya cevap verdim ve dedim ki: Bütün vergi gelirleri bütçede toplanır, memleketin ihtiyaçları oradan karşılanır ki gerçekten de böyledir, ülkemizde de böyledir, bütün dünyada da böyledir. 1999’da da böyleydi, hatta 1999’da tabii ki deprem yaralarının sarılması için bir düzenleme yapılmakla birlikte orada gerekçede son derece açık bir şekilde -ben zamanınızı almak istemiyorum ama- şunu söylüyor, 1999 yılında bu deprem vergileri getirilirken yasanın gerekçesinde deniliyor ki: “Deprem yaralarının sarılması, ekonomik istikrar programının desteklenmesi.” O dönemde IMF destekli bir ekonomik istikrar programı vardı…

OKTAY VURAL (İzmir) – O demek değil Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …ve nitekim 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubunda da bu son derece açık bir şekilde ifade ediliyor ve bu vergilerin bir amacının… Ekonomik istikrarı sağlamak amacıyla tabii ki, bu vergilerin getirildiği söyleniyor.

2000 yılında yine, özel iletişim vergisi ve özel işlem vergileri iki yıllığına uzatılırken çok açık bir şekilde gerekçe olarak ekonomik istikrar programının bir gereği olarak bu vergilerin uzatıldığı ifade edilmiştir. Yani ülkemizde deprem sonrası vergiler gelmiştir, doğrudur fakat bir verginin herhangi bir gidere tahsis edilmesini istiyorsanız o zaman özel bir fon kurulur, o fondan harcamalar yapılır. Dolayısıyla, aslında, özünde 1999’da olsun, sonrasında olsun hiçbir dönemde zaten bu bütçedeki birlik ilkesi de gözetilerek bir deprem vergisi, deprem fonu oluşturulmamıştır. Tamamen vergiler bir havuzda toplanır, oradan ülkemizin bütün ihtiyaçları karşılanır; onu da ifade etmek istiyorum.

Güncelleme mi, zam mı? Yine, bir basın toplantısında biz aldığımız tedbirleri açıklarken ben çok açık bir şekilde şunu söylüyorum, diyorum ki: “Binek otomobil muadili hafif ticari araçlarda vergiyi artırıyoruz.” Bakın “Vergiyi artırıyoruz.” diyorum. Niye? Çünkü burada haksız rekabeti engellemek için.

Efendim, işte “1.600 cc’nin üzerindeki otomobillerin vergilerini artırıyoruz.” diyorum. “Artırıyoruz” diyorum, altını çiziyorum. Niye? Çünkü işte, cari açığa karşı bir tedbir olarak.

Yine şunu söylüyorum, diyorum ki…

OKTAY VURAL (İzmir) – Güncelleme mi yapıyorsunuz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Geleceğim.

Diyorum ki: “Biz KKDF’yi artırıyoruz.” yine cari açığa karşı bir tedbir olarak. Sonra, diyorum ki: “Sigara ve alkollü içkilerdeki vergileri…” Yani burada diyorum ki: “Artışı güncelleme olarak görmek lazım çünkü maktu vergileri esas itibarıyla enflasyon oranında güncelliyoruz.”

3 tane vergiye “artış” diyorum; 2 tane maktu verginin artırılmasına, enflasyona paralel olarak artırılmasına “güncelleme” diyorum…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayenizde zamların ismi “güncelleme” oldu Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …maalesef ertesi güne yine gazetelerde her şey “güncelleme” oluyor. Dolayısıyla…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Türkçe yeni bir lügat kazandı!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yeni bir lügat değil değerli arkadaşlar.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Diğer bakanlar da zam yaptıkları zaman “güncelleme” diyecekler mi Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, bütün ülkelerde maktu vergiler enflasyona paralel olarak her sene artırılır, hatta bunu artırmak için özel bir düzenleme yapılmaz, otomatik olarak yapılır.

Bakın, şimdi, birçok vergimiz maktudur. Eğer artırmazsanız her sene enflasyon kadar onun değeri azalır. 74 milyona vermeniz gereken hizmetleri, eğer onları enflasyon kadar artırmazsanız açıkla ve borçlanmayla kapatmak zorunda kalırsınız. Bu son derece açıktır.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, emeklilerin maaşlarını ne zaman güncelleyeceksiniz? Onları da güncelleyecek misiniz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Emeklilerimizin maaşlarını enflasyonun çok çok ötesinde güncelledik, her zaman güncelliyoruz, güncellemeye devam edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aman formatlamayın da… Vallahi, siz hep format atıyorsunuz!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, binek muadili ticari araçlarda niye biz vergiyi artırdık? Bakın, ticari araçların tamamında artırmadık ama binek muadili yani aslında binek otomobil vasfında olanları artırdık. Niye? Çünkü bu konuda sektörden, haksız rekabet konusunda çok ciddi girişimler vardı. Hemen hemen herkes benzer otomobil -benzer otomobil diyorum- üretip piyasaya sunmak istedi. Biz de dedik ki “Bu doğru değil.” ama var olanlara ilişkin de bu haksız rekabeti gidermeye yönelik olarak bir adım attık.

Şimdi, sigaraya ilişkin eleştiriler…

Değerli arkadaşlar, denetimin yapılmadığına dair, tabii, burada bir imada bulunuldu. 2008 yılı ile 2011 yılı Ekim döneminde tam 772.999 mükellef denetlenmiştir, sigara satışı yapanlar, üretenler. Denetlenen ürün sayısı -ki, burada bandrol var, bandrolün denetlenmesi lazım- 23 milyon 498 bin 720 adet. Savcılığa bildirilen dosya sayısı 1.830 adet. Yakalanan, bandrolsüz veya taklit bandrollü ürün sayısı 2 milyon 301 bin 513; sadece 2010 yılında kolluk kuvvetlerimizin sigara kaçakçığıyla mücadelede yaptığı faaliyetler sonucunda 80 milyon paket sigara yakalandığını buradan ifade etmek istiyorum. 2011 yılı Ocak-Eylül döneminde de benzer şekilde 70 milyon paket yakalanmıştır. Daha yeni, kaçakçılıkla mücadelede bir Tütün Eylem Planı hazırlanmış, yürürlüğe sokulmuş, 37 eylem ve 14 hedef ortaya konulmuştur. Bunların takibini en güçlü bir şekilde bundan sonra yapacağım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sigara zammı Barzani’nin gelirlerini artırmıştır Sayın Bakan. 

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yine 2010 yılında satılan 1600 cc’ye kadar otomobillerde yerli payı yüzde 34, ithal payı yüzde 66’dır. Burada, arkadaşlarımız dedi ki: “1300 ile 1600 cc arasında da tamamı ithal, vergi getirmedi.” Hâlbuki, 1600 cc’nin üzerindeki otomobillerin tamamı ithal ve bizim vergi artırdığımız segment de budur değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, tabii, her zaman için burada birçok konu gündeme geliyor. Tekelin alkollü ürünler birimine ilişkin her zaman bu tartışma yaşanıyor. Tabii ki, 2004 yılında açık, şeffaf bir ihaleyle 292 milyon dolara Tekelin alkollü içkiler kısmı özelleştiriliyor. Birkaç yıl sonra bu el değiştiriyor, birkaç yıl sonra bir daha el değiştiriyor. En son el değiştirme 2 milyar doların üzerinde oluyor. Peki, bu nasıl oluyor?

Şimdi, müsaade ederseniz şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bakın, 2004 yılıyla firmanın ikinci satışı arasında firma, ürün sayısını 17’den 50’ye çıkartıyor, cirosunu tam 3 kat artırıyor. Şimdi, verdiği vergiler 1,5 kat, 2 kat artıyor. Burada değerinin artması tamamen ve tamamen ortaya özelleştirme sonrası çıkartılan değerle ilişkilidir. Bakın, şöyle…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Oradan çok pis kokular geliyor Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –  Değerli arkadaşlar, bakın şöyle...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yani bu şekilde izah etmeniz çok zor olur satışı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ama ben size şunu sorayım: Diyelim ki, birinci satış yaklaşık 300 milyon dolar, ikinci satış 800 milyon dolar. Peki, nasıl oluyor özel sektörden özel sektöre iki yıl sonra 2,1 milyar dolar oluyor?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hülle satışı olarak düşünülüyor Sayın Bakanım. İlk satış hülle satışı olarak düşünülüyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Demek ki, bir değer yaratılmış arkadaşlar. Bir değer yaratılmıştır değerli arkadaşlar.

Bakın, Türkiye’de borsanın değeri, bakın 10 bin, yaklaşık 10 bin seviyesinden bir ara 70-80 bin seviyesine kadar çıkmış, bugün 50 bin seviyesine düşmüş. Yani bir dönemde borsanın, şirketlerin değeri, yani yaklaşık diyelim ki 10 bin seviyesinden…

OKTAY VURAL (İzmir) – Önce başlangıç değerine bakmak lazım Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –  Bakmak lazım tabii.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ona bakmak lazım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 10 misli, hemen hemen 10 misli.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, burada iki dakikam kaldı, onun için çok da öbür konulara giremeyeceğim ama şunu ifade etmek istiyorum: Gerek özelleştirme olsun, gerek kaçakçılıkla mücadele olsun bu konularda irade ortadadır. Biz, gerçekten memleketimizin faydasına daha çok katma değer yaratacak, daha çok istihdam yaratacak her türlü tabii ki ekonomik politika uygulamasını bugüne kadar kararlı bir şekilde yürüttük, yürütmek de lazım.

Özelleştirme bütün hükûmetler döneminde yapılmıştır bakın ayrıcalıksız. Bu özelleştirilen firmalar bütün hükûmetler döneminde yerli yabancı firmalara satılmıştır ve biz bunu yanlış bulmuyoruz. Bütün hükûmetler…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Değerinde satılmamasına itirazımız, satılmasına değil Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) –  Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin de tabii ki, koalisyon ortağı olduğu dönemde, Milliyetçi Hareket Partisinin de Koalisyon Hükûmeti ortağı olduğu dönemlerde bu özelleştirmeler yapılmıştır; yerlisine de yabancısına da satılmıştır ve biz, özelleştirmeyi rekabeti artırma, verimliliği artırma anlamında doğru buluyoruz. Bunu doğru bulduğumuz için de devam edeceğiz çünkü gerçekten bu, memleket faydasınadır ve bunu sadece Türkiye yapmamıştır; bunu Latin Amerika’dan tutun, Asya’ya kadar, dünyanın bütün bölgelerinde, bütün ülkeler, herkes tarafından doğru bulunduğu için yapılmıştır.

Ben, tekrar, bu bütçe döneminde yaptığınız katkılar için, değerlendirmeler için, yapıcı eleştiriler için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Bakan, 1999 depremi sonrası getirilen vergilerle ilgili bir değerlendirme yaptı. O dönemde, bununla ilgili kanun çıkartmış, hükûmette sorumluluk almış bir parti olarak Sayın Bakanın bu verdiği yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN – Mikrofonunuz açık efendim, yerinizden düzeltmenizi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sataşma nedeniyle efendim.

BAŞKAN – Sataşma değil efendim, düzeltme olduğu için, yerinizden lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, sataşma. Bize atfedilen bir farklı görüş var. Yerimden istemiyorum, kürsüden istiyorum çünkü 69’a göre, bize atfedilen bir farklı görüşü Sayın Bakan ileri sürdü.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Suçlama vardır efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kürsüden düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen, yerinizden cevap veriniz.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Yerimden söz istemiyorum efendim.

BAŞKAN – O zaman, siz bilirsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, o zaman, usul tartışması açıyorum efendim, tutumunuz hakkında.

BAŞKAN – Buyurun, açınız efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhinde…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Vural.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum, aleyhte.

 

VI.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün “açıklama hakkı” başlıklı 69’uncu maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tutumunuzun aleyhinde söz istedim çünkü 69’uncu maddeye göre. Bir Sayın Bakan, daha önce sorumluluk almış bir dönemle ilgili yanlış bir hususu atfetmiştir. Açık bir şekilde 69’uncu maddenin hükmü ihlal edilmiştir. Bu durumda söz isteyene sataşmadan dolayı söz vermeniz gerekiyor. Yerinden söz talebi 60’ıncı maddeye göre olur, pek kısa bir söz talebi olandır. Dolayısıyla, benim talebime uygun karar vermeniz gerekir. Bu konuda bir takdir hakkını kullanmanız doğru değil. O konuda, yerinden söz talebi olsaydı, ona göre, tabii, yerimden kullanmayı da bilirdim.

Tabii, Sayın Bakanın ifadesi, 1999 depremiyle ilgili. Evet, o gün, gerçekten millî gelirin yüzde 36’sına yakın bir kesimi etkilenmiş, çok önemli ekonomik sonuçları olan bir deprem. Dolayısıyla, böyle olduğu zaman bu deprem yaralarını sarmak amacıyla getirilen tedbirler tamamıyla o depremle ilgilidir ve bu depremle ilgili vergiler de sürelidir, kısa süreli olmuştur, 2003 yılına kadar olmuştur. Daha sonraki Sayın Mehmet Şimşek söyledi: “Benden önce uzatıldı.” diye söylemişti, sizden önce de Sayın Recep Tayyip Erdoğan Hükûmeti döneminde bu kalıcı bir vergi hâline dönüştürülmüştür. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin iktidar döneminde olduğu zaman çıkardığı vergi, doğrudan doğruya deprem yaralarını sarmak amacıyla çıkarılmış ve süreli bir vergidir, yoksa biz orada eğer kalıcı bir vergi olmasını isteseydik kanunu da buna göre çıkarmış olurduk. Kalıcı vergi hâline dönüştüren sizsiniz. Ekonomik istikrarla ilişkisi, depremin oluşturduğu olağanüstü harcamaların ekonomik istikrara etkisini azaltmak amacıyladır, yoksa doğrudan doğruya ekonomik istikrar programının bir amacı olarak getirilmemiştir, öyle olsaydı vergi kalıcı olurdu. Bunu düzeltmek istedim.

Söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Lehte Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.

Sayın Aydın, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Bakanımız, burada bir ifadeyi kullanırken doğru bir şekilde Kanun’un lafzına ve aynı zamanda gerekçesine bakarak ifade etti. Bakın, ben, 4481 sayılı Kanun’un genel gerekçesini şöyle bir arz edeyim de: “Bu düzenleme ile bir yandan depremde zarar gören yurttaşlarımızın yaraları sarılmaya çalışılacak, diğer yandan ekonomide yeni yapısal sorunlar yaratılmadan bir süredir uygulanmakta olan ekonomik istikrar programının devamı sağlanacaktır.” Kanun’un kendi gerekçesi. Kanun’un gerekçesinde bu çok açık bir şekilde ifade ediliyor.

Yine aynı şekilde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamamışsınız ki.

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz anlıyoruz, bütün milletimiz de anlıyor ama siz yaptığınızı kendiniz bir anlasanız problem olmayacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya bu geçici vergi kardeşim, sen kalıcı hâle dönüştürdün.

AHMET AYDIN (Devamla) – Aynı şekilde, bakın değerli arkadaşlar, iki yıl uzatılıyor. Uzatılma gerekçesi de aynen şöyle.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmediğin konularda konuşma!

AHMET AYDIN (Devamla) – Uzatılma gerekçesinde de diyor ki: “Ekonomik istikrar programının amaca ulaşması, program süresi boyunca vergi gelirlerinin aynı başarı düzeyinde seyretmesi, bunu gerçekleştirirken de ekonomik gereklerle değişen ekonomik ve sosyal koşullarla uyumun korunması gerekmektedir. Bu çerçevede hazırlanan tasarı dokuz maddeden oluşmaktadır. Ekonomik istikrar programı hedefleri ve ekonomik gelişmelerin ve diğer dışsal faktörlerin gerektirdiği değişiklikleri kapsamaktadır. Tasarı ile 4481 sayılı Kanun’la getirilen özel işlem vergisi ve özel iletişim vergileri ile bazı kurumların gelirlerinden genel bütçeye gelir aktarma imkânı veren düzenlemenin uygulama süresi iki yıl uzatılmıştır.” Bu, etti iki.

Üçüncüsü: Yine aynı şekilde “Maliye Politikaları” başlığında IMF’ye sunulan bir niyet mektubu var, 18 Aralık 2000 tarihli. Burada da deniliyor ki: “14 Eylül 2000 tarihinde uygulamaya konan ve yıllık bazda gayrisafi millî hasılanın yüzde ¼’ü kadar tasarruf sağlaması beklenen önlemlere ilaveten, 2001 yılı bütçesinin kabulü öncesinde, 2000 yılı bütçesinde uygulamaya alınan geçici önlemlerin kaldırılmasının etkilerinin kısmen bertaraf edilmesi amacıyla bazı önlemler alınmaktadır.” Daha detaylı olarak da bilgiler sunuluyor.

Şimdi, burada kanunun gerekçesi çok açık; ekonomik istikrarı sürdüreceksiniz, aktarma yapacaksınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Deprem olmuş, depremin yaralarını sarmazsan istikrarı sürdürebilir misin?

AHMET AYDIN (Devamla) - …aktarma yapacaksınız ve bu kanunu aynı gerekçelerle iki yıl daha uzatıyorsunuz, hâlen burada karşı koyuyorsunuz. Sayın Bakanımızın dediği doğrudur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye kalıcı hâle dönüştürdünüz, deprem vergileri nereye gitti? Onun hesabını verin.

AHMET AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanın da tutumuna katılıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tutumunuzun lehinde efendim…

BAŞKAN – Aleyhte Sayın Genç’in sözü var, sonra size vereceğim.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetimini izliyoruz. Burada hep iktidar partisine, grup başkan vekillerine ve milletvekillerine her söz istediklerinde veriliyor hem de kürsüde konuşturuluyor. Muhalefete gelince maalesef çok cimri davranılıyor. Hâlbuki aslında burada konuşturulması gereken muhalefet.

Sayın Bakan burada bazı bilgileri dile getirirken kürsüde dile getirdi. Mesela özelleştirmeyle ilgili birtakım bilgiler söyledi. Dedi ki: “Tekel 292 milyon dolara özelleştirildi, birkaç sene sonra 810 milyon dolara gitti, birkaç sene sonra tekrar satıldı.”

Arkadaşlar, bunlar böyle değil. Bakın, Tekelin özelleştirilen yerlerine bakın, 292 milyon dolar, o Tekelin deposunda o gün var olan stok mal. Bırakın her şeyinin… Şehir içinde 100 dönümlük, 200 dönümlük şehrin en mutena yerlerinde araziler var ve bunların o zamanki arsa fiyatları onun bin misli. Düşünün yani, işte, önce alan 292 milyon dolara aldı, çok kısa zaman sonra, bir sene sonra 810 milyon dolara sattı. O alan da tekrar sattı yine 2 milyar 100 milyon dolara.

Değerli arkadaşlarım, mesela Manisa’da -Bülent Bey burada olsaydı, diyecektim ki Bülent Bey sen bunu niye önlemedin?- Sümer Holdingin bir yeri 3,7 milyon dolara bir gruba verildi, ondan altı ay sonra bunun yarısı 15,5 milyon dolara satıldı. Yani bu fiyatlar neye göre tespit ediliyor?

Ayrıca, bunun gibi neler var arkadaşlar! İşte, Balıkesir’deki bir gayrimenkul, takdir edilen fiyatı 51 milyon dolar, getirdiler Albayraklara, Tayyip Beyin de yakınları olan kişilere 1,1 milyon dolara verdiler, sonra Danıştay bunu iptal etti. Yine bunun gibi, şeker fabrikası arkadaşlar… Kütahya Şeker Fabrikası 200 milyon dolarlık bir fabrikayı getirdiler 14 milyon dolara AKP’nin milletvekiline verdiler, bunu vatandaşların bilmesi lazım. Ha, oradaki yapılan satıştaki hile ortada, tapuda tahrifat yapılmış ve ondan sonra 113 dönümlük arazinin haksız olarak Kiler’in üzerine geçtiği tapu kayıtlarında var, mahkeme kayıtlarında var. Hâlâ Sayın Bakana soruyoruz: Bunu ne ettiniz, niye almıyorsunuz; bu 113 dönümlük Türkiye Şeker Fabrikaları arsasını niye sattınız Kiler’e? Onun üzerinde, bir tapunun üzerini çizmek suretiyle tapuyu değiştirdiniz. Bunların söylenmesi lazım burada. Ama tabii bizim zamanımız yetmediği için bunları söyleyemedik burada.

Onun için, arkadaşlar, özellikle sayın başkanlar bize de kürsüden versinler.

Teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Lehinde İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi.

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkan, biz de söz istemiştik ama görmediniz herhâlde.

BAŞKAN – Ben görmedim efendim, arkadaşlar not etmişler.

SIRRI SAKIK (Muş) – O zaman tutanakları alın, bakalım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. Tutumum hakkında görüşüyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; deprem vergileri tartışması olunca ben de konuya ilişkin bazı bilgileri Genel Kurula sunma ihtiyacını duydum. 99 yılında 17 Ağustos ve 12 Kasımda meydana gelen depremlerden sonra, aynı zamanda 99 yılı sonunda uygulanmasına başlanan ekonomik istikrar programı uyarınca, her ikisinin de etkisiyle, o zamanki hükûmet bir ekonomik programı, bu program içerisinde yer alan bir mali paketi uygulamaya koydu. Yani ek vergilerin getiriliş gerekçelerinden birisi depremse, diğeri de ekonomik istikrar programıdır. Bunda herhangi bir tartışma yok.

Vergiler bütçeye girer, “Bütçe birliği ilkesi” gereği vergiler herhangi bir harcamaya tahsis edilmezler. Zamanında bütçelerde bu yönde yer almış olan hükümler veya fonlar mali disiplini bozduğu için zaman içerisinde uygulamadan kaldırılmıştır. Ancak, iktidar partisi sözcüleri burada değerlendirme yaparken bütün sorumluluğu o zamanki hükûmete atıp, sanki kendi dönemlerinde bu konularda herhangi bir şey yapılmamış gibi bir tavır içerisindeler. Bunu yadırgıyorum. Evet, 99 yılı sonunda o zamanki hükûmet önemli bir mali paketi uygulamaya koydu. Bugün gelir bütçesinin performansı olarak ifade edilen rakamların gerisinde o zamanki hükûmetin attığı adımlar vardır. Bunu bir kere kayda geçirelim. Ancak, o zamanki hükûmet nihayetinde bu vergileri 2002 yılı sonuna kadar uygulanmak üzere yürürlüğe koymuştur. Önce 2000 sonuna kadar uygulanmak üzere yürürlüğe konulan vergiler, daha sonra 2002 yılı sonuna kadar uzatılmıştır.

2002 Kasım seçimleriyle birlikte AKP iktidar olunca, daha önce ek vergileri kaldırma sözü veren AKP, ilkin “Ne var ne yok.” diye belki o ihtiyaçla vergilerin yürürlüğünü bir yıl uzatmış; bu belki anlayışla karşılanabilir, henüz envanter yapmış değildir ancak 2003 yılı sonunda yürürlüğe koydukları bir kanunla bu vergileri kalıcı hâle getirmiştir. Bunu bir kere tespit edelim.

İkincisi: Bu vergilerin kapsamını genişletmiştir. Örneğin, cep telefonu konuşmaları üzerinde alınan özel iletişim vergisinin kapsamına sabit telefonlarla yapılan konuşmalar da dahil edilmek suretiyle vergi kapsamı genişletilmiş ve daimi bir hâle getirilmiştir. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri bu konuda masum değildir. Sabit telefondan yapılan konuşma, özel iletişim vergisi kapsamına alınabilir mi? Ama Hükûmet almıştır. Yine, özel işlem vergisinin kalemleri, damga vergisi ve harçlar arasına yerleştirilmek suretiyle daimî hâle getirilmiştir. Bunu da bilginize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Tutumumda bir değişiklik yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii Sayın Hamzaçebi bir şey söyledi. Bakın, gerekçe burada. Bu, ekonomik istikrar programı için getirilmiş değil; depremin ekonomik istikrar programına vaki tahribatının yeni yapısal sorunlara yol açmaması açısından getirilmiştir. İşte, genel gerekçe burada.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçeyi okudum ben Sayın Vural, gerekçe ortada.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte burada diyor ki: “Yeni yapısal…” Bakın “Yurttaşlarımızın yaraları sarılmaya çalışılacak, diğer yandan da ekonomide yeni yapısal sorunlar yaratılmadan istikrar programının devamı sağlanacaktır.” diyor. Dolayısıyla, elmayla armudu karıştırmamak lazım ama kalıcı hâle getiren Sayın Bakan zannedersem.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural, kayıtlara geçmiştir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/470) (S.Sayısı:87) (Devam)

2.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2010 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/278, 3/538)  (S.Sayısı: 88) (Devam) 

 

A) ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

B) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI (Devam)

1.- Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1.- Maliye Bakanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KAMU İHALE KURUMU (Devam)

1.- Kamu İhale Kurumu  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

 

BAŞKAN – Aleyhinde Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İller Bankası çalışanlarının ücretleriyle ilgili Yüksek Planlama Kurulu kararı henüz çıkmadığından, ayrıca, 15 Ekim 2011 ile 25 Ocak 2012 tarihlerinde yapılacak olan kariyer uzmanlık sınavı ertelendiğinden mağdur duruma düşmüşlerdir. Sayın Bakan, yapacağınız açıklamayı dört gözle bekleyen İller Bankası çalışanlarına bu müjdeyi bugün verecek misiniz?

AKP Hükûmetince çıkarılan 646, 659 ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile Maliye Bakanlığı personeli ve kamu görevlilerinin mali haklarına ilişkin muhtelif düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresinde İstanbul, Ankara, İzmir’de görev yapan yardımcı hizmetli, memur ve şeflerin ek ödemeleri artırılmamıştır. Muhakemat memurlarının yıl sonunda aldıkları pay kaldırılmıştır. Şube müdürleri, müdürler, müdür yardımcıları mağdur edilmiştir. Defterdarlık uzmanları ve gelir uzmanlarına merkez ve taşra ayrımı yapılarak yeni bir ayrımcılığa gidilmiştir.

Dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlarım, Türkiye genelindeki vergi dairesi müdür ve müdür yardımcıları cumhuriyet tarihinde ilk kez Maliye Bakanlığı önünde eylem yapmıştır. Yine muhasebat kontrolörleri, millî emlak kontrolörleri, muhasebe denetmenleri, millî emlak denetmenleri, muhasebe uzmanları ve gelir uzmanlarının hepsi hakkaniyetin sağlanması için eylem yapıyor.

Sayın Bakan, Maliyenin kariyer meslek personeli arasında neden ayrımcılık yapılmıştır? Bu nasıl eşit işe eşit ücrettir? Bu düzenlemeler ile maalesef Maliye çalışanlarını da birbirine düşürdünüz. Amacınız huzursuzluk çıkarmak mı, iş barışını bozmak mı? Sayın Bakan, lütfen Maliye çalışanlarının feryatlarına kulak veriniz.

Değerli milletvekilleri, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname memurlar arasında âdeta alttakiler ve üsttekiler olmak üzere ikili bir sınıfsal ayrım getiren, zaten bölük pörçük olan sistemi daha da karmaşıklaştıran, bazı memurların maaşlarındaki iyileştirmeler dışında ücret rejimine anlamlı bir katkı yapmayan, aksine personel rejimine yeni bir yama daha ekleyen âdeta gecekondu niteliğinde bir düzenlemedir. Yapılan düzenleme ile kamudaki 405 bin civarında çalışanın maaşında oranları farklı olmakla birlikte artış sağlanmıştır. Ancak çoğu memur için kararnameden beklenen umutlar hüsrana dönüşmüştür.

Öğretmen yok sayılmıştır, akademik personel yok sayılmıştır. Sayın Bakan, hocalarımızın, öğretmenlerimizin nasıl geçindiğinden haberdar mısınız? Öğretmenler, hocalar gerçekten hayal kırıklığına uğramıştır. Bir de, “Öğretmenlerin maaşları enflasyon oranında artacak.” diye açıklama yapıyorsunuz. Yoksa, ona da mı göz dikmiştiniz?

Polisler neden görmezden gelinmiştir? Madem ek ödemelerini artırmadınız, bari derece sorunlarını çözseydiniz. Ön lisans ve lisans mezunu, hatta yüksek lisans ve doktora yapan polis memurları emeklilik müktesebi olarak 1’inci dereceyi alamıyorlar ama diğer memurlar alabiliyor. Sayfa sayfa kararnameler yayınlandı. Neden böylesi bir eşitsizliği giderecek düzenleme yapmadınız? Polise bu haksızlığı neden reva görüyorsunuz?

Yapılan düzenleme ile Sosyal Güvenlik Kurumu çalışanlarının ek ödeme oranları büyük ölçüde düşmüş, ikramiyeleri kaldırılmıştır. Türkiye İş Kurumu, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı gibi daha birçok bakanlık ve kurumun çalışanları için de haksızlık ve eşitsizlik söz konusu ama anlatmak için zamanım yok.

Bu kanun hükmünde kararnameyi kapalı kapılar ardında dizayn edenler acaba hangi adaleti sağlamışlardır?

Sayın Bakan, şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda TOKİ’nin bu kararname kapsamından çıkarılması görüşülüyor. Peki, diğer kurumlarımızın suçu ne? Diğer kurumlarımızın önemi  yok mu? Lütfen, müdahale ediniz. 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi derhâl Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edip gerekli düzeltmelerin yapılmasını sağlayınız diyorum.

Ben, bütçelerimizin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Bildiğiniz üzere soru-cevap bölümü burada 20 dakikadır; 10 dakikasını sorulara ayıracağım, 10 dakikasını cevap bölümüne. Sayın milletvekilleri, birer dakikayla sınırlı olduğunuzu tekrar hatırlatıyorum.

Sayın Oğan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok.

BAŞKAN – Yok.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Maliye Bakanına: Sayın Bakan, tapuda TÜRKŞEKER AŞ üzerine kayıtlı iken özelleştirme sonrasında 2005 yılında Kütahya Şeker Fabrikası AŞ adına yolsuz tescili yapılan 112.907 metrekarelik fabrika arazisine ilişkin olarak tarafımdan yapılan başvuru üzerine açılan dava sonucunda, yerel mahkemenin 29/3/2011 tarihli kararıyla işlemi yapanın hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. YDK ve mahkeme kararlarına rağmen bugüne kadar Bakanlığınızca tapu iptal davası açılmamasının gerekçesi nedir? Bu dava ne zaman açılacaktır?

İki, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanına: Kütahya ili Tavşanlı ilçesi Çobanköy civarında kurulmak istenen MESS Entegre Geri Kazanım Tesisi ÇED raporu süreci ne aşamadadır? Bölge halkının konuya ilişkin tepkileri dikkate alınacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Korkmaz….

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Maliye Bakanına sualim: IMF icra direktörleri toplantısının sonunda şu itirafta bulunuluyor -nitekim bazı basın organlarında da yer aldı- deniliyor ki: “Türkiye ekonomisinin geleceği uluslararası finans piyasasının kaprislerine, insafına terk edilmiştir.” Bu sözler, millî işletmelerin yabancılara yok fiyatına satıldığı, reel üretimin ve üreten ekonominin desteklenmesi yerine borsa, faiz gibi sanal ekonomik enstrümanlarla oynamanın ekonomi yönetimi sayıldığı, ithal ekonomisinin tek yol olarak dayatıldığı, sınırların ucuz, kalitesiz Uzak Doğu mallarına fütursuzca açılıp içerideki yerli üreticilerin savunmasız bırakıldığı, ülke ekonomisinin sürekli borçlandırıldığı, borcun da yeni borçlarla kapatıldığı AKP ekonomi modelinin duvara toslamasının yakın olduğunun işareti değil midir? Bunu yıllardır ifade edegelen Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarını ciddiye almadınız, ekonomi bilmezlikle suçladınız; IMF direktörlerini de cehaletle mi suçlayacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çevre ve Şehircilik Bakanımıza soruyorum: İlçe kadastro müdürlükleri kapatıldı. Seçim bölgem olan Anamur’dan Mersin’e gelene kadar dört buçuk beş saat kadar bir süre geçmektedir. Bu durumda hem vatandaş hem de teşkilat çalışanları mağdur olmaktadır. Bu durumla alakalı yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Vergi dairesi müdürleri, vergi müfettişleri ve vergi uzman denetçileri arasındaki maaş farklarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz? Özellikle 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle diğer teşkilatlara ait mensupların denetim uzmanlarıyla arasındaki farkı Maliye Bakanlığı lehine düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Tapu ve Kadastro Müdürlüğünce yapılan işlem başı ücretlendirmeyle döner sermaye geliri sağlanmaktadır. Ancak bu gelirler Döner Sermaye İşletme Müdürlüğüne, Ankara’ya gönderilmektedir. Tapu ve Kadastro çalışanlarına döner sermaye verilmemektedir. Bun sebebi nedir? Bu uygulamayı çalışanlar lehine düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Kaplan…

 

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Çevre ve Şehircilik Bakanına: Sayın Bakanım, Kocaeli ili Dilovası ilçesinde bir sanayicinin geçen hafta Kocaeli basınında yer eden bir sorusu var, bir sorudan ziyade isteği var. Kendisine bir bürokratın gittiğini, bu bürokratın… Haydarpaşa Garı’nın Marmaray Projesi gerekçesiyle kapatılacağı, dolayısıyla Dilovası’nda bu şahsa ait bulunan bir limanın 300-400 dönüm büyütülerek, gerekiyorsa denizi doldurması konusunda bana bir bürokratın geldiği şeklindeki bir basın açıklaması var. Bu bürokrat hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Yine bu bölgede çevre kirliliğinin meydana getirdiği çarpık kentleşmeden dolayı Yeni Yıldız Mahallesi sakinlerinin taşınmaya başlandığını biliyorsunuz, siz de biliyorsunuz. Bir kısmının hakları, ellerine para vererek gönderilmeye başlandı. Benim anladığım kadarıyla, sizin TOKİ aracılığıyla, burada yaşayan insanların TOKİ’nin oluşturabileceği bir konut projesiyle taşınmalarına mağdur edilmeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim.

Şehircilik ve Çevre Bakanına sormak istiyorum: TOKİ binaları o şehrin kültür ve mimarisine uygun yapılamaz mı? Şehirlerimizi çirkinleştirmek gibi bir misyon mu üstleniyorsunuz? Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarındaki o güzelim mimari hassasiyet tekrar gelecek mi?

Yatağan Yeşilbağcılar beldesi kömür nedeniyle istimlak edilmişti ve burada 560 hane vardı. Daha sonra 127 hanenin ancak, TOKİ tarafından, kömür üzerindeki bir yerde evleri yapıldı, 433 vatandaş bekliyor. 1989 yılında gösterilen yerde imar izni verilmesine rağmen hâlâ okul, cami, hastane için gerekli izinler verilmemektedir. Bunun nedeni nedir?

Van’daki deprem nedeniyle yeni yerleşim yerinin 1940, 1950’lerdeki deprem çatlağının üzerine taşınacağı söyleniyor. Bunun için gerekli üniversite ve uzmanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Çevre ve Şehircilik Bakanına: Ankara kent merkezinde ciddi bir hava kirliliği oluşmuştur. İnsan sağlığını tehdit eden hava kirliliğinin temel nedeni doğal gaz kullanımının azalmasıdır. Doğal gaz fiyatlarının zamlanmasıyla vatandaşların ucuz kömüre yönelmesi bu kirliliği artırmıştır. Kalitesiz kömür kullanımının önlenmesi, hava kirliliğinin ortadan kaldırılması için hangi tedbirleriniz var? Dar gelirlilere doğal gaz kullanımı için herhangi bir yardım düşünüyor musunuz?

İkinci sorum Sayın Maliye Bakanına: Hükûmetiniz tam anlamıyla bir ithalat hükûmetidir. Önüne her geleni ithal eden bir Hükûmetimiz var, Angus ithal ediyor, doktor ithal ediyor, öğretmen ithal ediyor, neredeyse siyasetçi de ithal edecek. Gelir ile gider arasında, üretim ile tüketim arasında, ithalat ile ihracat arasında dengeyi kuramazsanız bu cari açıklardan daha çok söz etmeye biz devam ederiz. Üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, icat yerine taklidi esas aldığınızdan Türkiye’yi ticaretle tüketim toplumu hâline getirdiniz. Cari açık bu olgunun sonucudur. Sorum şu: Türkiye’yi tüketim ve ticaret toplumu olmaktan çıkarmak için somut olarak ne yapmayı düşünüyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Sarıbaş…

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çevre ve Şehircilik Bakanına sormak istiyorum: Sayın Erdoğan Bayraktar, inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir iş adamı olarak ülke inşaatlarında sorumluluk alıyorsunuz. Bu, etik kurallarına uyuyor mu?

Yine, seçimlerde dar gelirliler için 100 TL taksitle eşyalı konut projeniz vardı; hani nerede, sürekli bekliyoruz?

Sayın Maliye Bakanımıza sormak istiyorum: 9 Mayıs 2011 tarihli Milliyet haberinde Maliye Bakanı “Gündemimizde seçimden sonra vergi artışı ve zam yok.” demişti, seçimden sonra yüzde 49 oy alınca mı fikriniz değişti?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.

Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Maliye Bakanına. 11 Kasım tarihinde portföy C kapsamında Kastamonu, Turhal, Kırşehir, Çorum, Yozgat şeker fabrikalarının ihalesi 626 milyon dolara yapıldı. Bu yapılan ihaleyle beraber -varlık satışı yöntemiyle yapılmıştır bu ihale- kotalarının beş yıl işletilme şartı vardır. Şimdi Maliye Bakanına soruyorum: Kotalar nerede işletilecektir? Varlık satış yöntemiyle özelleştirme neden yapılmıştır? Fabrika kapanırsa, orada çalışanların mağduriyeti ve bölgenin mağduriyetinin giderilmesi hakkında bir program hazırlanmış mıdır? Fabrikanın sahip olduğu alanların fiyat değerlendirmesi yapılmış mıdır? Bu fabrikaların neden paket bir program içerisinde özelleştirmesi yapılmıştır? Ferdi olarak yapılmasıyla kooperatiflerin girmesi engellenmiş midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çınar.

Sayın Akçay… Yok.

Sayın Halaman… Yok.

Sayın Şandır… Yok.

Sayın Onur… Yok.

Sayın Erdoğan… Yok.

Sayın Özgündüz… Yok.

Sayın Aslanoğlu… Yok.

Sayın Dinçer… Yok.

Sayın Gümüş… Yok.

Sayın Kaleli, buyurunuz.

SENA KALELİ (Bursa) – Efendim, benim sorum Maliye Bakanına: 2012 yılı için bütçe gelirleri 329,8 milyar Türk lirası, vergi gelirleri ise 300,9 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür. İlginç olan 2011 yılı Orta Vadeli Program’da 2012 için öngörülen vergi gelirleri tutarı 276 milyar olarak öngörülmüştür. Arada 25 milyarlık bir fark çıkmaktadır. Bu fark nereden kaynaklanmaktadır ve kimden nasıl tahsil edilecektir?

Sayın Bakan, Van depreminin açığa çıkardığı bir gerçeği dile getirmek istiyorum: Van ve Erciş depreminden sonra yalnızca biz değil bütün kamuoyu ayağa kalkınca, Hükûmet, deprem vergilerinin nereye harcandığını açıkladı. Bu açıklamadan da anlaşılacağı üzere deprem için toplanan paralar deprem haricinde her yerde kullanılmıştır. 2012 vergi gelirleri içinde deprem vergilerinin ne kadar olacağı öngörülmektedir? Bundan sonraki deprem vergilerinin amacı dışında kullanılmasına göz yumacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.

Sayın Yılmaz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, süre doldu.

BAŞKAN – Pardon, süremiz doldu. Kusura bakmayın, fark etmemişim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

Önce Sayın Bayraktar, buyurunuz efendim.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle, İller Bankasında çalışan arkadaşlarımız için kariyer uzmanlık sınavını en kısa sürede yapacağız, onu ifade etmiş olayım.

Kütahya’daki geri dönüşüm, geri kazanım tesisi için ÇED raporu şu anda değerlendirme aşamasında. Gerekli kuruluşlardan, kurumlardan görüş alınıyor ve toplantılar yapılıyor. Ne ise gerekli şekilde ÇED raporu değerlendirilecek.

Yine, ilçe kadastrosu… Sayın Öz tarafından ifade edilen ilçe kadastro müdürlüğü kapatıldı. Eğer dört saat mesafe varsa bunu bilmiyorum, bunu bir inceleriz. Tabii çok uzun bir mesafe. Biz kırk beş dakika, bir saat mesafede olan yerleri ve işlem yapılmayan ilçe müdürlüklerini kapattık, bunları ile aldık çünkü kadastro müdürlükleri tapu müdürlükleri gibi çok fazla vatandaşa bire bir hizmet gören yerler değil, daha çok iş sahiplerine hizmet gören birimler ama öyle dört saatlik bir mesafe çok uzun bir mesafe. Bunu ben yerinde inceleyeceğim ve gerekli cevabı yazılı olarak da veyahut da görüşmek suretiyle bilgi vereceğim.

Döner sermayelerden çalışanlara ilave ücret verilmesi noktasında, artık yılbaşı itibarıyla “Eşit işe eşit ücret” uygulaması başlayacak. Bu bakımdan, o doğrultuda bundan sonraki düzenlememizi bu yeni kanun kapsamında yapacağız.

Dilovası’ndaki hem hava kirliliği hem de oradaki bürokrat… Kimdir bürokrat? Bürokratın ismini bize verirseniz… Bu oluyor, vatandaşlar, bazı bürokrat olmayan kişiler de gidiyor ama bu sayın milletvekilimiz bunu burada dile getirdiğine göre önemli bir konu, bu kişi belli ama bu suç teşkil eden bir hadise. Eğer bize bir anlatırsa ve yazılı belge verirse bu arkadaşın kim olduğuna bakarız, gerekli kovuşturmayı, soruşturmayı yaparız.

Yeniyıldız Mahallesi’nde de çalışmalarımız devam ediyor. Burada, Dilovası’nın tamamında çok ciddi çalışmalarımız var. Burada sanayi ile ikamet dengesini oluşturmak için, geçen dönemden beri çalışmalarımız devam ediyor. Bunları daha da ileri noktalara taşıyacağız.

Değerli arkadaşlar, tabii TOKİ binaları cumhuriyetin oluşturduğu mimari konsepte uygun olarak yapıldı. Bundan biz de rahatsızız. Bu dönemde, gerek Türkiye’den ve gerekse dünyadan gerekli büyük mimarlık büroları, mimarlık konseptleri ve üniversiteden hocalarla çalışmalar yaptık. Gerek tarihimizden gelen mimari konsept gerekse Selçuklu mimarisi, Osmanlı mimarisi, klasik mimari ve yöresel mimariyi zenginleştirme noktasında ve kullanma noktasında çok ciddi çalışmalarımız var. Bu, biraz da ekonomiyle ilgili. Biliyorsunuz, ülkemizde esas konut ihtiyacı olan vatandaşlarımız, parası olmayan vatandaşlar yani barınmaya, konuta ihtiyacı var ama konuta verecek parası yok. Onun için maliyet dengesine de dikkat ederek bugüne kadar çalıştık ama bundan sonra çok daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor. Bunu, tabii, vurguladığı için ben teşekkür ediyorum.

Yine Ankara’da hava kirliliğinden bahsedildi. Ankara’da hava kirliliği günlük böyle bazen sis sebebiyle artıyor ama genel olarak geçen yıllara oranla hava kirliliğinde azalma var. Yaptığımız ölçümlemelerde bunu çok net olarak belirledik. Zaten, Çevrede çalışan arkadaşlarımı da görevlendirdim, bu konuda günlük bilgileri basınla ve kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Yine bir arkadaşımız, benim inşaatçı olduğumu söyledi. Ben kendim şu anda uzaktan yakından devletle bir iş yapmadığım gibi yap-sat da yapmıyorum yani gençliğimde, kırk beş yaşına kadar yapmıştım ama şu anda kendim değil çocuklarım… Birisi mimardır, devlet dairesinde çalışıyor; birisi inşaat mühendisidir, yemek işi yapıyor ama kendimize lazım olan ofis binası gibi, böyle butik gibi üç senede beş senede çocuklarım o kadar iş yapıyor. Devletle uzaktan yakından en ufak ilişkim yoktur, bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.

Yine “100 liraya konut verecektiniz.” dedi, bunu “Evlilere, yeni evlenen yoksullara 100 liraya ev vereceğiz.” dedik. Diğer taraftan, TOKİ’nin yoksullara konut yapımı ve satımı devam ediyor ama bizim seçim beyannamesinde ifade ettiğimiz, yeni evlenen yoksul çiftlere konut vermemizin yönetmeliğini yapıyoruz, onu da inşallah kısa sürede yapacağız.

Sorularınız için çok teşekkür ediyorum, tekrar saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Buyurunuz Sayın Şimşek.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, birçok soru soruldu, üç buçuk dakikam var.

Birinci sorudan başlayayım, Kütahya Şeker Fabrikasının arsasıyla ilgili bir soru.

Değerli arkadaşlar, Özelleştirme İdaresinin bana ulaştırdığı nota göre “Anılan taşınmaz Kütahya Şeker Fabrikası Anonim Şirketindeki kamu hissesinin satış yöntemiyle özelleştirilmesine ilişkin ihale tanıtım dokümanında yer almış ve değerleme çalışmalarında dikkate alınmıştır.” deniliyor. Sonradan da bu konuyla ilgili, yine tapuyla ilgili yapılan yazışmalarda gerekli incelemeler gerçekleştirilmiş ve en son  2008 yılında Tapudan gelen yazıda şu ifade ediliyor: “Bu yazıda söz konusu olan taşınmaz malın Kütahya Şeker Fabrikası adına kayıtlı olduğu, dava açılmasını gerektirecek bir menfaat bulunmadığı ve yapılacak bir işlem kalmadığı bize bildirildiğinden dolayı bu yönde herhangi bir dava açılmamıştır.”

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, YDK raporları ve mahkeme kararlarına rağmen, bu şaibeden kurtulamazsınız.

BAŞKAN – Böyle bir usul yok, lütfen oturunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sizi yanıltıyorlar, lütfen... 10 defa bana aynı cevabı verdiniz, sizi yanıltıyor bürokratlarınız.

BAŞKAN – Lütfen oturunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Takip edin Sayın Bakan.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu şaibeli bir konu, lütfen değerlendirin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, değerli arkadaşlar, ben konuyu tekrar inceleteyim ama bu yıllar önce yapılmış bir özelleştirme. Özelleştirme sonunda bu konuda gerekli girişimlerde bulunulmuş, tapu dairesi bu yönde karar vermiş.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, o yazıyı size yanlış veriyorlar. O yazı bende de var, öyle bir şey denmiyor. Ama siz hâlâ üç yıldır aynı cevabı veriyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Sayın Başkan, tabii ki, benim sorulara cevap verebilmem için…

BAŞKAN – Buyurunuz, ben sizin sürenizi tamamlayacağım efendim, siz devam ediniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, konu şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden açılmışken o yöndeki sorulara cevap vermeye devam edeyim.

Tekel özelleştirmesinde olduğu gibi, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde de aslında bizden önceki hükûmetler döneminde bu kararlar alınmış ve hatta bazı fabrikaların özelleştirme öncesinde kapatılacağı yönünde IMF’yle görüşmeler yapılmış, taahhüt edilmiş. Bu konuda kapatmayla ilgili ÖYK kararları dahi çıkarılmıştır. Ancak biz iktidara geldiğimizde şeker fabrikalarının kapatılma kararlarını kaldırdık.

Tabii ki “Ülkemizde şeker üretimi çok verimli yapılıyor.” denilemez. Mesela bazı fabrikalar vardır ki yüzde 10 kapasiteyle çalışıyor, bazı fabrikalar vardır ki üretim maliyetleri dünya maliyetlerinin epey üzerinde. Şekerde özelleştirmenin amacı, diğer özelleştirmelerde olduğu gibi, rekabetçi bir yapıya kavuşturmak, verimli bir üretim modeli oluşturmaktır. Böylece hem tabii ki bu alanda Türkiye'nin rekabet gücünü artıralım hem de vatandaşlarımıza dünya fiyatlarında şeker arz etme imkânına kavuşalım.

Şimdi, tabii, şeker fabrikaları özelleştirilirken, arsaları, eğer üretim için ihtiyacından fazla arsa varsa ayrılıyor. Bakın, size basit bir örnek vereyim: Malatya Şeker Fabrikasından biz daha yeni 572 dönüm arsayı ayırdık; Sağlık Bakanlığına, Gençlik ve Spor Bakanlığına, Malatya Belediyesine kamu hizmetlerinde kullanılmak üzere bu arsayı tahsis ettik. Bu özelleştirmeler sonucunda çiftçilerimizin herhangi bir kaybı olmayacak. Şu anda hangi alanlarda pancar üretimi yapılıyorsa özelleştirme sonrasında da o alanlarda ekime devam etme zorunluluğu olacak.

Nitekim, biz şöyle bir düzenleme yaptık: Yatırımcılara kotaları çerçevesinde şeker fabrikalarına beş yıl süreyle üretim yapma zorunluluğunu getirdik, bu yönde teminatlar aldık, ilave teminatlar alacağız ve bir şeker fabrikasının üretimini durdurmak, kapatmak, sadece yatırımcının kendi inisiyatifiyle olacak bir şey değildir. Şeker Kurulu tabii ki burada bu bütün faaliyetleri gözetlemekte, denetlemektedir ve o anlamda da tabii ki gerekli yine kararlar alınacaktır.

Dünya şeker sektörünün özelleştirme örnekleri tabii ki var. Niye biz Türkiye’de bunları portföyler, gruplar hâlinde yapıyoruz? Bakın, yakın dönemde Macaristan’da, Polonya’da, Meksika’da daha birçok ülkede yapılan özelleştirmelerde bu yöntem kullanılmıştır. Sadece Türkiye’de uygulanan bir yöntem değildir.

Yine, yöre halkının mağduriyetine ilişkin birtakım hususlar gündeme getirildi. Şeker Kurulu tarafından ülkemizdeki her şeker fabrikasının pancar temin edeceği alanların coğrafi olarak belirlenmiş olması nedeniyle şeker fabrikalarına ham madde temini ve pancar üreticilerinin üretim faaliyetleri bu anlamda bir güvence altına alınmıştır.

Diğer taraftan, fabrikalarda çalışan personelin yasal hakları da saklı olup buna ilişkin düzenlemelere hazırlanan şartnamelerde yine yer verilmektedir.

Bana ek süre verecek misiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Verdim efendim, evet.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –  Bu diğer sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

On ikinci turdaki konuşmalar böylece tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

27 – çevre ve şehircilik bakanlığı

1.– Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

50.772.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

02

  Savunma Hizmetleri

363.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

2.250.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04

Ekonomik İşler ve Hizmetleri

394.188.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

05

  Çevre Koruma Hizmetleri

288.817.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

06

  İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri

193.057.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07

  Sağlık Hizmetleri

367.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

929.814.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

 

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

              (TL)

- Toplam Ödenek

:

1.450.687.495.50

- Bütçe Gideri

:

1.259.618.455.96

- İptal Edilen Ödenek

:

90.389.121.05

-Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

100.679.918.49

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

14.81 - TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

644.154.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02

Savunma Hizmetleri

349.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

644.503.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

                                                                                            A – C E T V E L İ

 

 

(TL)

- Toplam Ödenek

:

513.639.151,84

- Bütçe Gideri

:

471.085.469,59

- Ödenek Üstü Gider

:

2.293.076,71

- İptal Edilen Ödenek

:

44.741.363,12

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

105.395,84

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.-Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî        Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

              (TL)

- Toplam Ödenek

:

39.003.951,00

- Bütçe Gideri

:

26.076.815,81

- İptal Edilen Ödenek

:

12.927.135,19

BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

 

 

(TL)

- Bütçe Tahmini

:

32.048.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

30.865.440,65

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Maliye Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12 - MALİYE BAKANLIĞI

1.– Maliye Bakanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

51.990.449.101

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

88.591.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06

İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri

2.350.464.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09

Eğitim Hizmetleri

3.257.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri

34.140.835.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

88.573.596.101

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.– Maliye Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

                   (TL)

- Toplam Ödenek

:

64.357.587.308,42

- Bütçe Gideri

:

64.154.681.806,84

- İptal Edilen Ödenek

:

202.905.501,58

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Gelir İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12.76 – GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

1.888.656.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Kamu  Düzeni ve Güvenlik  Hizmetleri

1.200.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

1.889.856.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

 

 

          (TL)

- Toplam Ödenek

:

1.680.614.341,00

- Bütçe Gideri

:

1.637.612.704,02

- İptal Edilen Ödenek

:

43.001.636,98

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

 

Kamu İhale Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.06 – KAMU İHALE KURUMU

1.– Kamu İhale Kurumu 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

18.786.800

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04

Ekonomik İşler ve Hizmetleri

70.213.200

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

89.000.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD

Açıklama

(TL)

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

60.391.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05

Diğer Gelirler

28.609.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

89.000.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Kamu İhale Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.-Kamu İhale Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

              (TL)

- Toplam Ödenek

:

76.000.000.00

- Bütçe Gideri

:

59.910.461.85

- İptal Edilen Ödenek

:

16.089.538.15

BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

 

 

(TL)

- Bütçe Tahmini

:

72.000.000.00

- Yılı Net Tahsilatı

:

78.184.303.10

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.35 – özelleştirme idaresi başkanlığı

1.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

01

Genel Kamu Hizmetleri

9.736.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04

Ekonomik İşler ve Hizmetleri

10.893.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

TOPLAM

20.629.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2012 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KOD

Açıklama

(TL)

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

439.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05

Diğer Gelirler

20.189.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06

Sermaye Gelirleri

1.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM

20.629.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

2.-Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A  –  C E T V E L İ

 

 

              (TL)

- Toplam Ödenek

:

18.340.510,00

- Bütçe Gideri

:

16.805.480,88

- İptal Edilen Ödenek

:

1.535.029,12

BAŞKAN – (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B - CETVELİ

 

 

(TL)

- Bütçe Tahmini

:

17.416.000,00

- Yılı Net Tahsilatı

:

16.652.615,43

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı  2010 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece Çevre ve Şehircilik Bakanlığının 2012 yılı merkezî yönetim bütçesi ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2012 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2010 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmalarını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.46

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmelerin tamamlanmasıyla birlikte 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddeleri kapsamına giren bakanlık ve ilgili kuruşların bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve finansman ile ilgili 2’nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır.

Şimdi, program uyarınca sırasıyla 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2010 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerini görüşüp oylamalarını yapacağız.

Şimdi, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gider bütçesi ile ilgili 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.

 

2012 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI BİRİNCİ BÖLÜM

Gider, Gelir, Finansman ve Denge

Gider

MADDE 1 - (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a)    (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 344.512.858.921 Türk Lirası,

b)   (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 38.944.870.000 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 2.027.897.000 Türk Lirası, ödenek verilmiştir.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilmiş bulunan cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gelir bütçesine ilişkin 2’nci maddeyi tekrar okutuyorum:

 

Gelir ve finansman

MADDE 2 - (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a)   (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 322.884.924.000 Türk Lirası,

b)   (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 6.090.992.350 Türk Lirası öz gelir, 33.378.311.650 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 39.469.304.000 Türk Lirası,

c)   (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 2.027.897.000 Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 68.600.000 Türk Lirası olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, 2’nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

 

B - C E T V E L İ

KODLAR

AÇIKLAMA

2012 YILI BÜTÇE GELİRLERİ                     (TL)

01

Vergi Gelirleri

300.995.224.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03

Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri

9.301.354.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04

Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler

1.183.383.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05

Diğer Gelirler

23.838.870.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06

Sermaye Gelirleri

11.465.462.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08

Alacaklardan Tahsilat

269.395.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

TOPLAM BÜTÇE GELİRLERİ

347.053.688.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09

Red ve İadeler ( - )

24.168.764.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

NET BÜTÇE GELİRİ

322.884.924.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Şimdi, 2’nci maddeyi, kabul edilen ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3 - (1) Bu Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.

BAŞKAN – Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Ata.

Süreniz on dakikadır.

BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 2012 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Bu vesileyle devletin tüm organlarıyla etkin ve aktif bir çalışma yürütebilmesi için temel olan iki olgudan birinden, tabii ki ekonomiden bahsediyoruz ama ekonomiyi de işler kılacak çalışmanın diğer unsuru da kadrodur, hem kadroyu etkin kılacak hem ayrılan bütçenin etkin ve aktif kullanılabilmesini sağlayacak temel husus, bunun bir hukukunun olabilmesidir.

Biz burada birçok bütçe kalemi üzerine konuştuk. Hemen hemen tüm bakanlıkların bütçe kalemleri üzerinde, çok da etkin konuşmalar yapıldı. Birçok çalışmanın içeriğine dair katkı sunacak fikir ve beyanlarda da bulunuldu. Umarız siyasi iktidar bu fikir ve beyanlardan gereğince yararlanır ama bunun hukukunu oluşturma noktasında sorumluluk sahibi olan yapı yasama organı. Bugün, birçok bakanlığın çalışma alanı içerisine giren bir konu başlığına ilişkin etkin bir çalışma yürütebilmesinin temel koşulu, bunun bir hukukunun olabilmesine bağlı.

Bakın, biz, yasama organı olarak toplum beklentisi olan birçok konuyu ne yazık ki gündemimize almıyoruz. Dün Batman’daydım. İlimde, Türkiye kamuoyuna yansımasa bile -ki bu konuda siyasi iktidarın büyük bir çabası olmuştur, “Kendilerini yansıtmayın, BDP’lileri çıkarmayın.” demiştir- 25-30 bin insan bir araya geldi ve “Biz buradayız.” dedi, “(…)”(x) dedi. Bu konuda, basın tek kelime işlemedi. Bu bizim problemimiz. Niye? Çünkü, bölgede yaşananlar, Kürtlerin yaşadıkları, sadece çatışma eksenli Türkiye kamuoyuna yansıyor. Eğer bu yasama organı sorunun çözümü için taraf olacaksa ve bunun hukukunu oluşturacaksa, önce, bu sorunun sadece çatışma eksenli kamuoyuna yansımasının önüne geçmek için ilgili tedbirleri almak durumundadır. Kaldı ki çatışma alanı dışında yansımasının temel koşulları vardır. Bu da nedir? Siyasetendir. Bugün bir bütün siyaset devre dışı bırakılmıştır, bütün siyaset kanalları kapatılmıştır. Batman’ın, bugün, belediye başkanı, 14 Nisan 2009’da başlayan operasyonlar kapsamında tutukludur; yüzde 60 küsur oy almıştır. Batman il başkanı göreve başlamıştır, kongremizden bir hafta sonra gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Bunun dışında Meclis üyelerimiz, bunun dışında İl Genel Meclis üyelerimiz bu kapsamda gözaltına alınıp tutuklandılar. Yalnız, bunların yaptığı o kamuoyuna yansıdığı şekliyle –çatışma eksenli yansıyor ya Kürt sorunu- icra etmiş oldukları faaliyetlerden dolayı değil, bu arkadaşlarımız sadece düşüncelerini ifade ettiklerinden dolayı gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Biz yasama organıyız, eğer insanların anayasal bir hak olan düşünce ifade özgürlüğünü kullanmalarının önünde engeller varsa bu alt hukuk normlarını değiştirmek yasama organının görevidir, bu konuda elini taşın altına koyabilmelidir. Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin 6, 7, 8’inci maddeleri var, 6’ncı madde şöyle diyor, diyor ki: “Örgüt üyesi olmayabilirsiniz ama siz talimatla hareket ederseniz örgüt üyesi gibi cezalandırılırsınız.” Bu salonda hukukçu olan arkadaşlarımız var. Örgüt üyesi olmanın temel unsurları vardır, gider, askerî, siyasi eğitim görürsünüz ama legal siyaset içerisindeki bir insanı sadece düşüncelerini açıkladığı için -ki bunun içinde “Ana dilde eğitim istiyorum.”dan tutun, cinsiyet kotasını savunmaya, Ilısu Barajı’na karşı olmaya kadar bütün faaliyetler girebiliyor- sadece bunları ifade ettiğiniz için 220/6’ncı maddenin hedefi hâline gelebiliyorsunuz. Yine aynı şekilde, 8’inci madde bu Terörle Mücadele Kanunu’nun propagandayla ilgili hükmüyle de bağlantılıdır. Hadi orada diyor ki: “Örgütün, terör örgütünün propagandası”, oradaki düzenlemenin başlığı bu. Ama 220’de diyor ki: “Örgütün amacının propagandası” Var mı böyle bir şey? Benim de amaçlarım örgütün amacıyla aynı bu noktada. Açık söylüyorum, ben ana dilde eğitim istiyorum, bugün PKK de ana dilde eğitim istiyor, amacımız aynı. Ben örgütün propagandasını mı yapmış oluyorum? Bu kadar net, bu kadar garabet hükümler var Türk Ceza Kanunu içerisinde.

O yüzden, bu kuruma bırakılan, ayrılan bütçenin anlam bulabilmesini -ki biz bu alanın kadrolarıyız, burada oturan milletvekilleri olarak- eğer bu bütçeyi hak etmek istiyorsak çalışacağız değerli arkadaşlar. Türk Ceza Kanunu’nda anayasal anlamda güvence altına alınmış olan düşünce ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı, gösteri yürüyüş hakkı, bunların yaşam bulabilmesi için alt hukuk normlarını değiştireceğiz. Bugün her biri en az 50 bin, 60 bin oyla seçilmiş milletvekilleri, 8 tane milletvekili cezaevinde. Bu insanlar da herhangi bir faaliyetlerine baktığımızda, çok açık ve net -bizim milletvekillerimiz için ifade ediyoruz- sadece düşüncelerini açıkladıkları için… Sayın Hatip Dicle, sadece bir cümlesinden dolayı on ay hapis cezası aldı ve vekilliği düşürüldü. Hükümler, yani mevcut yasal düzenlemeler sadece olduğu yerde durmuyor, sadece insanların gözaltına alınıp tutuklanmasına neden olmuyor; medeni siyasi hakları kullanmalarının önünde de engel oluşturuyor. Eğer, bize ayrılan bütçeyi hak edecek bir pratiğimiz olacaksa önce önümüze yasama organının ilk görevi olan bu yasaları alacağız.

2005-2006’da değiştirildi; Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu değiştirildi ve yine TMK’da değişiklikler yapıldı. Bakın, biz bugün siyasi iktidarın “12 Eylül Anayasası’yla hesaplaşacağız.” söylemlerini duyuyoruz. Bunun üzerinden bir anayasa değişiklik paketi hazırlandı ve en az son iki seçimdir yeni anayasa talebiyle halkın gündemine gidiyoruz. Niye? Bir darbe ürünüdür, antidemokratik hükümler içerir diye.

Değerli arkadaşlar, o darbe ürünü olan Anayasa’da bile düşünce, ifade özgürlüğü tanınmış, örgütlenme özgürlüğü tanınmış ama bunun önündeki engeller alt hukuk normlarında ve bu normları AKP İktidarı çıkardı; 2005’te, 2006’da çıkardı. Bu salonda, hukukçu olan arkadaşlarımız, o komisyonda görev alan hukukçu olan arkadaşlarımız var. Bugün tabanımız, bugün Türkiye toplumu, bir bütün bunu sorgular durumdadır. Sokakta yürüyen vatandaş nasıl örgüt üyesi olur? Ben size nasıl olduğunu söyleyeyim: Akşam televizyon seyrediyorsunuz, BDP’li bir siyasetçi “Yarın bu meydandanız, belediye başkanımızın gözaltına alınmasıyla ilgili basın açıklaması yapacağız.” diyor ve bir bakıyorsunuz, basın açıklamasına katılan vatandaşlarımız örgütün amacı doğrultusunda, propagandası doğrultusunda, talimatı doğrultusunda eyleme katıldıkları için gözaltına alınıyorlar; tutuklanmasalar da daha sonra cezalandırılıyorlar.

Bu maddelerle yaşamaya devam edecek bir Türkiye, toplumsal barışını sağlayamayacak bir Türkiye’dir; çok açık ve net ifade edelim. Bugün, 14 Nisan 2009’da yapılan operasyonlar sonrasında yaklaşık 4 bin küsur üyesi tutuklu olan bir siyasi partiyiz biz. Herhangi bir siyasi partiyi düşünün arkadaşlar; değil 4 bin küsur, değil 400, değil 40, 4 tane siyasi kadrosunu alın, devrilecek siyasi hareketler var. Bugün, partimizin misyon olarak gördüğü Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü noktasında yürütmüş olduğu siyaset, 1991’den bu yana devraldığı bir siyasettir ve bu siyaset, parti kapatmalarla, gözaltına almalarla, tutuklamalarla, bırakın 90’lı yıllarda, fiziken varlığını yok etme noktasında da başarısızlığa uğramış bir siyasettir. Bize yönelik siyaset başarısızlığa uğramıştır ama bu siyaset ayakta kalmıştır, bunu görmek lazım.

Siz dediniz ki: “2009’da yerel yönetim başarısı.” Doğrudur; 50 belediyemiz vardı, Allah kimseye nasip etmez bize nasip etti, biz 100’e çıkardık. İlk hedef BDP’li beleyeler, yerel yönetimler bürosu. Bütün kadrolarımız gözaltına alındı, hâlâ tutuklular, tek kelime ifade vermediler. Niye? Ana dilde savunma yapmak istedikleri için. İki buçuk yıldır insanlar cezaevinde, tek kelime savunmaları alınmadı. Hatta, hukuksuz bir şekilde şu anda deliller kendilerine okunuyor, daha ifadeleri bile alınmadı. Kimlik tespitleri bile neredeyse gıyaplarında yapıldı.

2009’daki operasyonun devamı 2011 yılında değerli arkadaşlar, siyaset akademilerimizin hedef alınmasıyla devam ediyor. Niye? Herhâlde bu stratejistler düşündüler, danışmanlar düşündüler, dediler ki: Ya, 4 bin küsur insanı tutukladık, 10 binin üzerinde gözaltı var, nasıl oluyor bu siyasi hareket hâlâ ayakta, bu siyasi parti hâlâ ayakta? Demek ki bunlar kendi kadrolarını bir şekilde eğitip görev veriyorlar. O zaman ikinci hedef siyaset akademileri.

Şunu söyleyelim değerli milletvekilleri: Bütün siyasi partiler kadar bizim de kendi siyasetimizi topluma taşıyacak, toplumun beklentilerini bize taşıyacak kadrolara ihtiyacımız vardır ve bunlar, siyaset akademilerimize yönelik operasyonlarla susmayacak, durmayacak, direnmeye devam edeceklerdir. Bu operasyonlardan bir fayda çıkmayacak. Nasıl 2009’daki operasyonlardan çıkmadıysa 2011 yılındaki operasyonlardan da çıkmayacak. Ama bu noktada yasama organı düşünmek durumundadır; biz, Türkiye’de düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracak mıyız? Örgütlenme özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracak mıyız? Basın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıracak mıyız? Yoksa -geçen hafta bu kürsüden bazı rakamlar verdim- dünyada en çok teröristi bulunan ilk ülke sırasında kalmaya devam mı edeceğiz? Herkesi terörist yaparak biz toplumsal barışımızı sağlayamayız değerli arkadaşlar. Siyaset kanallarını açık tutmak durumundayız, herkese siyaset yapma hakkı tanımak durumundayız, tüm düşüncelere saygılı olmak durumundayız. Hoşgörü demiyorum, saygılı olmak durumundayız. Kimsenin bir diğerinin hoşgörüsüne ihtiyacı yoktur ama saygı duymak durumundayız. Bu da ancak konuşmaktan, dinlemekten geçiyor.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ata.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sabahki konuşmamın sonunda, dokuz yıllık süre içerisinde bütçe açığının düşürüldüğünden bahisle bütçe açığının azalmasında en önemli faktörler olarak ithalde alınan katma değer vergileri ile tüketimden alınan dolaylı vergi gelirlerinin ve vatandaşların bankalara olan kredi borçlarından kaynaklanan ve bankacılık sistemiyle vergi gelirlerine yansıyan gelirlerin en önemli rolü oynadığını ifade etmiştim. Cari açık ve kamu işletmelerinin satılması, iç üretimin azalarak ithalata bağımlılığın kronik hâle gelmesinin bütçe açığından katbekat daha fazla büyük bir sorun olduğunu da ifade etmiştik. Sözün özü değerli arkadaşlar, Hükûmet vergiyi aşırı ithalat artışından, vatandaşların bankalara aşırı borçlanmasından ve tüketiciye yüklenen dolaylı vergilerden sağlamak suretiyle bütçeyi denkleştirmeye çalışmaktadır. Bunlara bir de kamu varlığı satışlarından gelen özelleştirme gelirlerini, vergi barışı, varlık barışı, borç yapılandırması kanunlarıyla bir defaya mahsus ve süreklilik arz etmeyen gelirleri de dâhil ettiğimizde ortaya bütçeyle ilgili şu hükmü rahatlıkla verebiliriz: Bütçenin gelir yapısı sağlıksızdır ve bozuktur. Bütçenin gelir esnekliği de gittikçe daralmıştır. Bu vergi yapısıyla sistem bozulduğu gibi vergi adaleti ve gelir dağılımı da bozulmakta ve ekonominin dengeleri de büyük zarar görmektedir.

İthalattan alınan vergilerin tahsilatı 2011 yılı için yüksek tahmin edilmesine rağmen, hedef yüksek tahmin edilmesine rağmen yüzde 15 oranında hedefin üzerinde çıkmıştır. Hükûmet artık ithalatı kontrol edemiyor. İthalattan alınan vergiler 2012 bütçesinde de yüzde 12 artmaktadır. Bu artış yüksektir ve ithalat artışının da yine kontrolsüz bir şekilde 2012’de de devam edeceğini Hükûmetin de öngördüğünü göstermektedir.

Vergi gelirlerinin bütçe içindeki payı 2012’de yüzde 85,71’den yüzde 84,18’e düşmektedir. Bu, 1,5 puanlık bir azalma demektir ve bu azalma önemlidir değerli arkadaşlar. Bu, bütçenin vergi dışı gelirlere yöneldiğini göstermektedir. Ayrıca, büyüme ve enflasyon beklentisi dikkate alındığında kayıt dışılıkla mücadelede de Hükûmetin kararlı olmadığını ve istekli olmadığını göstermektedir.

2011 yılı rakamlarına baktığımızda büyük ölçüde borç yapılandırmasından gelen gelirler sayesinde, tüm vergilerde genellikle hedefin üzerine çıkılırken, gelir vergisinde de hedef civarında kalınmıştır. Bu, hedef civarında kalınması da bize neyi göstermektedir? İstihdamda ve mükelleflerin kazançlarında ciddi bir sıkıntı olduğunu göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet büyümenin yüksek oranda istihdam yarattığından bahsediyor ve “2007 yılından bu yana 4 milyon 200 bin yeni istihdam yaratıldı.” deniyor. Eğer bu kadar zamanda bu kadar istihdam yaratılmışsa, bu istihdam artışının gelir vergisi stopaj artışı olarak yansıması gerekmez mi? Biz bu yansımayı, bu artışı, istihdam artışı nedeniyle sağlanması gereken artışı gelir vergisi stopajlarında göremiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu işsizlik rakamlarını azaltırken mesleki kurslarda kurs ücreti alan kursiyerleri dahi işsizlik rakamlarına dâhil etmiyorsunuz. Şimdi, o hâlde bizim de sormamız lazım: Madem istihdam arttı, Nasreddin Hoca’nın deyimiyle “Eğer kedi buysa ciğer nerede, ciğer buysa kedi nerede?”

2012 yılı bütçesinde beyana dayalı kurumlar vergisi tahsilatında da düşüş vardır. Acaba Hükûmet 2012 yılında şirketlerin daha az kazanacağını mı düşünüyor? Yine 2012 bütçesinde cep telefonuna yapılan maktu vergi artışı nedeniyle -daha önce 40 liradan 100 liraya çıkarılmıştı- dayanıklı tüketimden yüzde 47 özel tüketim vergisi artışı öngörülüyor ve sigara ve alkollü içeceklerden de yüzde 27 ÖTV geliri artışı beklenmektedir. Tabii, bu gelir artışları sağlanabilir mi? Sağlanamayacak değerli arkadaşlar, çünkü bu artışlar -sabahki konuşmamda da ifade ettiğim gibi- hayatın gerçeklerine ve eşyanın tabiatına aykırı düzenlemelerdir. Bu artışlarla kaçakçılığı artırdınız ve bunun üzerinde ciddiyetle durmamıza rağmen maalesef Hükûmetin bu konuda duyarlı olmadığını görüyoruz. 2011 yılı için özelleştirme gelirlerinde hedefin altında kalınmıştır.

Değerli milletvekilleri, şimdi de Sayın Maliye Bakanının son bütçe sunuşundaki bazı değerlendirmelerine atıfta bulunarak görüşlerimin bir kısmını muhterem heyetinize arz etmek istiyorum.

Bütçe sunuşunda Hükûmet, Türkiye ekonomisinin iyileşen kamu finansman dengeleri ve istihdam yaratan güçlü büyümesiyle birçok ülkeden pozitif yönde ayrıştığını, bu ayrışmada kredibilitesi yüksek orta vadeli program ve sağlam bankacılık sektörünün büyük rol oynadığını ifade etmektedir. Bir kere bu orta vadeli programların artık hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. Bu orta vadeli programların hedeflerinin tuttuğu da vaki değildir. Zamanında ilan edilmeyen ve hiçbir hedefi de tutmayan bir programdır ve ciddiye de almak mümkün değildir. Güçlü bankacılığın temeli Milliyetçi Hareket Partisinin hükûmet ortağı olduğu 57’nci Hükûmet zamanında alınan tedbirler sayesindedir. Yani bugün bankalar  batmıyorsa, sizden önceki Hükûmet tarafından alınan tedbirlerin bunda çok büyük rolü vardır.

Büyüme daha çok ithalata, özel sektör ve kişi borçlanmasına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Büyümede reel sektörün üretim artışlarının rolü fevkalade azdır. Borç stokunun artması, cari açığın önüne geçilememesi, bankaların yurt dışından kredi bulmakta zorlanmaya başlaması nedeniyle uluslararası kuruluşlar da ülkemizin  büyüme tahminlerini aşağıya çekmeye başlamışlardır. Nitekim, BDDK önce kredi kartı ödeme limitlerini artırdı; baktı, olmadı, nakit çekimini sınırladı. Şimdi de limitleri sınırlayarak ülkeyi büyük bir krizden kurtarmaya çalışıyor. Böylelikle, şu anki Hükûmet bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak üç yıl önceden beri, üç yıldır söylediklerimizi daha yeni yeni dikkate almaya başladı.

Vatandaşın gelecekte elde edeceği kazancından borçlandırılarak yaptırılan tüketime dayalı büyüme, artan borç yükü nedeniyle âdeta balon gibi patlamıştır. Şimdi vatandaş için, borçlanma değil, borç ödeme dönemi başlamıştır. Tüketim eğilimi azalınca, buna bağlı olarak vergi tahsilatında da azalma olacaktır. Hükûmet bu azalmadan doğan vergi kaybını, ya yeni vergiler koymak suretiyle ya da mevcut vergi oranlarını artırmak suretiyle kapatmaya çalışacaktır.

AKP Hükûmetleri döneminde başlatılan enflasyon hedeflemesi kadar maaş artışı uygulaması neticesinde ücretliler ve emekliler enflasyona ezdirilmiş, bu sayede enflasyon kontrol altına alınmaya çalışılmıştır ancak 2011 yılında bu politika iflas etti, enflasyon yeniden çift haneye doğru yükselişe geçmeye başladı. 2001 yılında belirlenen politikalar neticesinde 2007 yılına kadar düşen enflasyon yeniden artışa başlamıştır.

Bu düşüncelerle, değerli milletvekilleri, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Şahsı adına da var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakikadır, şahsınız adına da…

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçesi maalesef Hükûmetin yasalara ne kadar özensiz yaklaştığının yeni bir göstergesi olmuştur. Bu bütçe, AKP Hükûmetlerinin 10’uncu, yeni kamu mali yönetim anlayışına uygun olarak hazırlanan 7’nci bütçesidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5’inci bütçede bulunuyorum. Yaklaşık yirmi-yirmi beş yıldır televizyonlarda, basında bütçe görüşmelerini takip ediyorum. Ne yazık ki en düşük profilli bütçe, bu bütçedir. Genellikle bütçe görüşmelerinde şu sol arkamda görülen Hükûmetin olduğu yerde Hükûmetin bütün üyeleri bulunur, iktidar partisinin sıralarında da iktidara mensup bütün milletvekilleri bulunur, iktidara mensup milletvekilleri bütçeye bir aydan önce hazırlanmaya başlar ve bütün milletvekillerinden en iyi hatiplerini seçer ve hazırlık yapar. Bütçe öyle bir bütçeydi ki iktidar partisi milletvekilleri ile muhalefet partisinin milletvekilleri arasında söz düellosu olur, heyecan olur; iktidar partisi bütçeleriyle halka umut verir, muhalefet partileri de iktidar partisinin bütçelerini eleştirirlerdi ama ne yazık ki şu anda görüşmekte olduğumuz bütçede ne iktidar partisinde ne muhalefet partisinde ne bir heyecan var ne de bir umut var. Eminim ki televizyonları başında bizleri izleyen halkımız da bu bütçeyle hiçbir şeyin olamayacağını ve… Hiçbir heyecan duymadıklarından da eminim.

AKP İktidarında yeni kamu mali yönetim anlayışını tespit etmek üzere Aralık 2003’te yasalaştırılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kamu mali yönetiminde özel bir süreç ve takvim öngörmektedir. Ancak AKP Hükûmeti her yıl yaptığını ne yazık ki bu yıl da tekrarlamaya devam etmiştir. Zira, Orta Vadeli Program 5018 sayılı Kanun’un öngördüğü süreden yüz otuz beş gün sonra, Orta Vadeli Mali Plan yüz yirmi gün sonra, Bütçe Çağrısı ve Bütçe Hazırlama Rehberi ise tam yüz beş gün sonra 13 Ekim 2011 tarihinde Resmî Gazete’de birlikte yayımlanmıştır. Bu uygulamayla, Hükûmet çıkardığı Kanun’a uymamıştır. Peki, Hükûmet olarak siz çıkardığınız yasalara uymazsanız, sizin çıkardığınız yasalara halkımız nasıl uyacak? Onlardan nasıl bu uymayı bekleyeceksiniz? Bu yaman bir çelişkidir.

Gerçekçi hedeflerle hazırlandığı iddia edilen ama gerçekle yakından ilgisi bulunmayan 2012 Orta Vadeli Programı’na bakalım. Sadece kâğıt üstünde kalan, sözde gerçekçi hedeflere iki örnek vermek istiyorum. 2011 yılında yayınlanan Orta Vadeli Program’da TÜFE yüzde 5,3 olarak tahmin edilmişken, yine 2012 Orta Vadeli Program’da bu oran yüzde 7,8 olarak revize edilmiştir. Merkez Bankası Başkanı ise yaptığı açıklamada, yıl sonu enflasyonunun yüzde 8,3 olarak gerçekleşmesini beklediğini belirtmiş, ancak 2011 enflasyonu ise kasım itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 9,5, on bir aylık enflasyon ise yüzde 9,8 olmuştur. Sapma yüzde 50 olmuştur. Sapmalar yüzde 5, yüzde 10 olur ama görüyorum ki AKP’nin hedeflerinde sapma ancak yüzde 50 olabiliyor.

2011 yılı Orta Vadeli Program’da cari işlemler açığının yıllık 42,2 milyar dolar olarak gerçekleşeceği belirtilirken, aynı cari açık ocak-ekim döneminde 65 milyar dolara, on iki aylık dönemde ise 78,6 milyar dolara ulaşmıştır. Nitekim, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana çevirmektedir, tam da -sözde- gerçekçi ve doğru tespit ettiğiniz cari açık ve enflasyon hedeflerinin aşılması nedeniyle.

Hâlen Türkiye ekonomisinin en kırılgan alanı yüksek cari işlemler açıklarıdır. Millî gelirin yüzde 10’u oranında bir cari açıktan söz ediyoruz. Bunu yaratan etken ise yanlış faiz ve kur politikalarıdır. Üstelik cari açık riskini Türkiye ekonomisi için tam anlamıyla bir tehdide çeviren şey de cari açığın finansman kalitesinin düşmüş olmasıdır. Rekor düzeyde cari açık büyük ölçüde kısa vadeli sermaye girişiyle, yani sıcak parayla finanse edilmektedir.

Türkiye'nin tasarruf hacmi gittikçe azalmaktadır. Türkiye’deki tasarrufların gayrisafi millî harcanabilir gelire oranı 2002 yılında yüzde 18,6 iken ne yazık ki 2011 yılında bu oran 13,3’e ancak düşürülebilmiş. Gelişmekte olan ülkemizin sağlıklı ve kalıcı büyümesi için zaruri olan tasarruflar AKP döneminde erimektedir.

AKP hükûmetleri döneminde büyüme oranı Türkiye ekonomisinin büyüme ortalamasına eşittir. O pek övünülen 2003-2010 döneminde büyüme oranı yüzde 4,95’tir. Siyasi istikrarsızlıkların yaşandığı 1990’lı yıllardaki koalisyon hükûmetleri döneminde bile büyüme ortalaması yüzde 4 idi.

Evet, son dönemlerde Türkiye hızlı bir büyümeye tanık olmaktadır ancak aynı Türkiye 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerin ortalamalarının üzerinde küçülmüş, teğet geçtiği söylenen kriz âdeta silindir gibi üzerimizden geçmiştir.

2002 yılında yüzde 10,3 devralınan ve on yıllık iktidar döneminde yüzde 14’lere tırmanan işsizlik oranı nihayet bugün açıklanan oranlarla bu miktarın altına inebilmiştir. İstihdam yaratmayan bir program uygulayan AKP Hükûmeti sanırım bu yüksek işsizliğin milletimizin kaderi olduğuna inanmamızı bekliyor. İşsizliği takdiriilahi olarak gören AKP bu konuda da gördüğüm kadarıyla çok fazla bir adım atma ihtiyacını hissetmiyor.

Öte yandan, çalışmak isteyenler iş bulamazken işinden olanlar da güvencelerinden yararlanamamaktadır. AKP Hükûmeti İşsizlik Fonu’ndan yararlanma şartlarını ağırlaştırarak işsiz vatandaşları sıkıntıya sokarken Fon’un amacı dışında kullanımı ve diğer kamu harcamalarına transferini olağan hâle getirmiştir.

Ülkemizde uzun yıllardan beri yaşanan kayıt dışı ekonomi sorununun en önemli unsurlarından birini de kayıt dışı istihdam oluşturmaktadır. Kayıt dışı ekonominin sonuçlarında görüldüğü gibi, kayıt altına alınamayan bir istihdam devletleri önemli bir gelirden yoksun bırakmaktadır. Nitekim, ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin gelirleri Avrupa ülkelerinin çok çok altında kalmaktadır. Kayıt dışı istihdamın daha önemli sonucu ise çalışanların düşük ücretlerle, güvencesiz ve sağlıksız koşullarda çalışmak zorunda kalmasıdır.

Kayıt dışı istihdam oranı İngiltere’de yüzde 2, Almanya’da yüzde 6, Polonya’da yüzde 14, Romanya’da yüzde 21, Bulgaristan’da yüzde 30 iken Türkiye’de yüzde 44 düzeyindedir. Maalesef ki kayıt dışı istihdam sorunu, dünyanın 16’ncı ve Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi olmakla övünülen ülkemizde işte böyle çok ciddi bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Özellikle küresel ekonomik kriz ve bu krizin ülkemize yansımaları çerçevesinde krizin en büyük etkisini istihdamda göstereceğini, kayıtlı çalışmanın maliyeti nedeniyle istihdamda kayıt dışılığın daha da artacağını söylemek kehanet olmayacaktır.

Ülkemizde gittikçe büyüyen ve korkarım ki bu gidişle altından kalkılamayacak diğer bir sorun ise istihdam usulünde yaşanan karmaşadır. Bu sorun yapısal değil, tamamen AKP Hükûmetinin bir tercihidir.

Bir yandan iş güvencesi olmayan çaresiz 4/B’liler, diğer yandan evlilik, hastalık, doğum, ölüm gibi izinlerin, tayin, terfi gibi hakların kısıtlandığı, temel insan haklarına aykırı çalışmaya elleri mahkûm olan 4/C’liler. Bu istihdam şekillerinin kamuda gittikçe yaygınlaştığını görmekteyiz. Bu durumun sosyal devlete, hukuk devletine ve de yüksek demokratik standartlara ne kadar uygun olduğunu yüce Meclisin takdirine sunuyorum.

İşsizlik sorununa çözüm üretilemeyen ülkenin bir de borcu artmaktadır. Evet, borçluluk oranımız düşüyor ancak borç stokumuzdaki artış da göz ardı edilmemelidir. Zira 2002 yılı itibarıyla 257 milyar olan kamu borç stoku, 2011’in ikinci çeyreği itibarıyla bu tutar 519,6 milyar Türk lirasına yükselmiştir. Dokuz yıllık AKP İktidarı döneminde yüzde 100’den daha fazla artan bir borç stokundan söz ediyorum. Üstelik bu dönemde cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirmeleri yapılarak buradan yaklaşık 50 milyar gelir ve çıkarılan mali aflarla toplanan milyarlarca para sağlanmışken.

Şimdi izninizle, biraz 2012 bütçe büyüklüklerine ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum. 2012 yılı için bütçe gelirleri 329,8 milyar Türk lirası, vergi gelirleri ise 300,9 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür. İlginç olanı, 2011 yılı orta vadeli programda 2012 için vergi gelirleri tutarının 276 milyar olarak öngörülmesidir. Yani Hükûmet 2012 bütçesi ile karşımıza 25 milyar liralık bir vergi artışı ile çıkıyor. Önümüzdeki dönemde vergiler devam edecektir, bütçe bunun işaretlerini vermektedir.

Vergi gelirlerinin kompozisyonuna baktığımızda ise bu tutarın 86,7 milyarının gelir üzerinden, 7 milyarının servet üzerinden ve geri kalan 207 milyarının ise harcama üzerinden alınacağını görmekteyiz. Kayıt dışı ekonominin sonucu olan bu durum, maalesef vergi sistemimizin ne kadar sorunlu  olduğunu da gözler önüne sermektedir. Şimdi soruyorum, hangisi doğrudur: Kamu hizmeti için ihtiyaç varsa neden memur sınırlandırılıyor, İhtiyaç yoksa neden sözleşmeli personel alınıyor? Doğrusu hangisidir? Buna bir an önce karar vermelisiniz.

Öte yandan, son doğalgazın maliyeti yüzde 39 arttı. Yani Türkiye doğal gazı yüzde 39 daha fazla pahalıya almaya başladı. 12 Haziran seçimleri nedeniyle fiyatlar baskı altına alındığından, BOTAŞ, nihai tüketiciye bu zammı yansıtmadı ancak bu sırada yap-işlet-devret ve yap-işlet santrallere zam üstüne zam yapmaya başladı, kimsenin de haberi olmadı.

Sonuç: Meclis TV ekranları karartıldı. Meclis TV’nin ekranları neden karartılır? Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan uygulamaları Türk halkı izlemesin, kimsenin burada neler yapıldığından haberi olmasın. Eğer yaptıklarınızın Türk halkının lehine, halkımızın lehine olduğuna inanıyorsanız neden Meclisi kamuya kapatıyorsunuz, halk bu çalışmalarımızı izleyemiyor? Bu son derece yanlıştır. Bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi televizyonundan bütün faaliyetler halkımızın izlemesine açık tutulmalıdır. Eğer siz bu televizyonları kapatmaya devam ederseniz demek ki sizin Türk halkından kaçırmak istediğiniz birtakım konular vardır. Yaptığınız uygulamaların halkımız tarafından görülmemesini arzu ediyorsunuz. Bu nedenle Meclis TV’nin bir an önce tamamen açılması gerekmektedir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayaydın.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Bedrettin Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

Süreniz beş dakikadır.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde ben de birkaç cümle söyleyeceğim ama asıl bir başka konuda sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Yatırımlara bağlı olarak oluşacak 2012 Yılı Programı’nda yer alan hedefler arasında sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması, istihdam artışının sürdürülmesi, yurt içi tasarrufların artırılması ve cari açığın azaltılmasıyla enflasyon oranının istenilen seviyelere indirilmesi ve mali disipline bağlı kalınması bu bütçede esas alınmıştır. Bu kapsamda, merkezî yönetim bütçesinin finansman ihtiyaçları, iç ve dış piyasa koşullarıyla maliyet unsurları dikkate alınarak, belirlenen risk düzeyi göz önüne alınarak, orta ve uzun vadede mümkün olan en uygun maliyetle karşılanacaktır. Devletin tüm kurum ve kuruluşları da çalışmalarını bu kapsamda şekillendireceklerdir. Bunun en iyi örneği ise özellikle ekonomik yönden dezavantajlı konumda olan kırsal kesimin kalkınmasında etkin görev üstlenerek bu kesimin refah düzeyinin artırılmasında önemli rol oynayan, Türk tarımındaki yüz kırk sekiz yıllık tecrübesiyle, bilgi birikimiyle hizmet veren tarım kredi kooperatifleriyle ilgili sizi bilgilendirmek istiyorum. 16 bölge birliği, 1 merkez birliği, 1.700 birim kooperatifi ile 1,1 milyon çiftçiye hizmet götüren bir kuruluş. Bünyesinde 30 şirketi, 7 bin çalışanı ve Türkiye’de tüketilen 5 milyon ton gübrenin yaklaşık yüzde 30’unu karşılayan gübre şirketiyle Türkiye’deki çiftçilerimizin âdeta can simidi olma yolunda çok büyük gayretler göstermiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gübre fiyatları indi mi?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Gübre fiyatları zirve yaptı.

BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) – 2000’li yıllarda batması ve tasfiye edilmesi düşünülen, Dünya Bankası uzmanlarınca tasfiye edilmesi teklif edilen bu kuruluşun 2012 yılına geldiğimizde çiftçilere verdiği kredi hacmi         3 katrilyon 600 milyara ulaşmış, bu paranın geri dönüşü yüzde 98’lere ulaşmış, faiz oranları Hükûmetimizin de desteğiyle sıfırla yüzde 5’e düşürülmüş bir kuruluştur. Özellikle bünyesine kattığı 1.500 ziraat mühendisiyle Türkiye'nin her noktasında çiftçilerimizin yanı başında, başta gübre, tohum, yem, makine araç ve teçhizatı, zirai ilaç, sigortacılık gibi alanlarda çok önemli hizmetlere imza atmıştır.

Sayın milletvekilleri, tarım kredi kooperatifleri çiftçinin zor anında yanında olmuştur. Özellikle özel bankaların çiftçilerimize yönelik çalışmalarında en büyük engel tarım kredi kooperatifleri olmuştur. AK PARTİ hükûmetlerinin verdiği destekle birlikte bugün Türkiye'nin birçok noktasında çiftçimizin her çeşit desteğini en uygun şartlarla çok vadeli ve hiçbir kefalet almadan çiftçilerimize ayni ve nakdî olarak krediye dönüştürmüştür.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Tövbe” de Hacı, “tövbe” de.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Genel Müdür kaç lira maaş alıyor?

BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, yine tarım kredi kooperatifleri çiftçilerimizden aldığı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Genel Müdürüm, ÖTV’yle KDV’yi de yok etsene.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Tarım kredi çiftçiyi batırdı.

BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) –  …ürünlerle de onların ürünlerini değerlendirerek ciddi bir katkı sağlamıştır. Birkaç rakam vermek istiyorum: Devraldığımız tarım kredi kooperatifleri 2002 yılında çiftçilere verdiği kredinin toplamı sadece 280 milyon liraydı. Bugün, sadece İzmir bölgenin, Tekirdağ bölgenin, Antalya ve Balıkesir bölgenin her birinin çiftçilerimize ulaştırdığı kredi 500 trilyonu aşmıştır. Biraz önce ifade ettim, toplamda 3,5 katrilyonluk bir krediye ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, yine tarım kredi kooperatifleri Türk çiftçisine verdiği kredilerle ulaştığı hacim de dikkate değerdir. Bugün, işlem hacmi 7,5 milyara, aktif büyüklüğü 12 milyara ulaşmıştır. Gübre fabrikaları da tarım kredilerin en önemli şirketidir. Bu şirketin 2000 yıllarındaki borsa değeri sadece 20 milyondu. Bugün bu şirketin borsa değeri 1,5 milyara ulaşmıştır ve bu da bu şirketin ve bu kurumun çalışanlarının çok büyük gayretleri sonucu olmuştur.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Tarih öğretmeni getirdi oraya tarih öğretmeni getirdi, maşallah! Ziraat mühendislerinin alın teri var orada.

BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekillerimiz, Türkiye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

BEDRETTİN YILDIRIM (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum, herkesi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

On dakika süre var, beş dakikasını sorulara ayırıyorum.

Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özellikle Anadolu’daki birçok ilimizde işsizlik nedeniyle büyük şehirlere olan göç her yıl artarak devam etmektedir. 2012 bütçesinde illere ayrılan ödeneklerin tahsisinde bu durum dikkate alınmış mıdır? Göç veren illerin bu önemli sorununun çözümü konusunda ne tür tedbirler alınmıştır?

İkinci sorum da TARGEL Projesi kapsamında istihdam sözü verilen ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin 2012 KPSS Sınavından önce işe alınmaları sağlanabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

659 ve 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile mağdur edilen muhasebat kontrolörleri, millî emlak kontrolörleri, muhasebe denetmenleri, millî emlak denetmenleri, muhasebe uzmanları ve gelir uzmanlarının statüleri geri verilecek midir? Hem bunların işsiz bırakılmasıyla denetimsiz bırakılan alanlar bundan sonra nasıl denetlenecektir?

İkinci sorum: İthal ettiğiniz ürünlerin çoğunun ülkemizde üretilmesi mümkündür. Üretimi teşvik ederek hem istihdamı artırmayı hem de ithalatı azaltarak cari açığı düşürmeyi düşünüyor musunuz? Üretimi teşvik etmek için 2012 Programı’nda herhangi bir somut tedbiriniz var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2 binin altında nüfusa sahip belediyelere, daha önce çıkarılan kanunla kapatılma kararı verilmişti. Geçici olarak kapatılması durdurulan bu belediyeler hakkında Hükûmet olarak ne düşünüyorsunuz?

Ülke genelinde olduğu gibi Tokat ilinde de küçük ölçekli belediyelerde maddi yönden çok büyük sıkıntılar mevcuttur. Bu belediyelerin durumlarının düzelmesi için bir maddi yardım veya kaynak aktarmayı düşünüyor musunuz veyahut da bunların paylarının artırılması konusunda yeni bir sistem, yeni bir barem getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, İçişleri Bakanlığı muhtarlara ne annelik yaptı ne babalık yaptı, onları yetim bıraktı, bir liman arıyorlar. Siz bunlara sahip çıkacak mısınız?

Muhtarların, bir şekilde, aldığı maaş BAĞ-KUR primine gediyor. Muhtarlar haykırıyor “Maliye Bakanımız bize mali olarak sahip çıksın.” diyor. En azından asgari ücret kadar bir maaş verme konusunda Maliye Bakanı olarak siz onlara annelik babalık yapacak mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 30 Haziran 2011 tarihinde tasfiye edilip faaliyetlerine son verilmiştir. Ancak, Ajansın harcamalarını finanse etmek için Temmuz 2008 tarihinden geçerli olmak üzere, benzin ve motorine getirilen -özel tüketim vergisinin 1 sayılı listenin A cetvelindeki sayılan benzin ve motorin için- 1 ve 1,5 kuruşluk vergiler hâlen alınmaya devam edilmektedir. Bu vergileri ne zaman kaldırmayı düşünüyorsunuz? Bu tahsil edilen vergilerin hâlâ alınmaya devam edilmesini doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Erdemir…

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, Gelir İdaresi Başkanlığı taşra teşkilatında kurum içi sınavla gelir uzmanı olanlar için, Gelir İdaresi merkez personeline 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle verilen 3600 ek göstergenin, makam tazminatının verilmesini düşünüyor musunuz?

3600 ek göstergenin merkezde çalışan kurum içi gelir uzmanına verilmediğini görüyoruz fakat başka bakanlıklardaki taşrada görev yapan uzmanlara verildiğini görüyoruz. Gelir İdaresi çalışanları arasındaki merkez-taşra ayrımını kaldırmayı düşünüyor musunuz? Almış oldukları ek ücretlerinin emekli maaşlarına sayılıp sayılmaması hususunda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.

Buyurunuz Sayın Bakan, söz sizin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hemen birinci sorudan başlayayım müsaade ederseniz.

Tabii, işsizliğin nispeten yüksek olduğu, dolayısıyla ekonomik faaliyet düzeyinin nispeten düşük olduğu illerimize yönelik olarak, özellikle bölgesel kalkınmışlık farklarını azaltmaya yönelik projeler çerçevesinde ekstra kaynak aktarıyoruz, bu son derece açık. Gerek GAP projesiyle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne, gerek DAP projesiyle Doğu Anadolu Bölgesi’ne, KOP’la Konya’ya ve tabii ki bölgesine, yine, DOKAP’la Karadeniz Bölgesi’ne bir ek kaynak ayrılıyor. Ama bunun ötesinde, tabii ki bizim yaptığımız bütçe, aslında, sosyal yönü güçlü olan bir bütçedir. Özellikle, burada, başta işsizlik olmak üzere diğer sorunları çözmek için biz eğitime ve diğer alanlara çok ciddi miktarda kaynak aktarıyoruz. Yani nispeten ekonomik faaliyet düzeyi düşük olan, az gelişmiş illerimize, özellikle fırsat eşitliği yaratmak anlamında eğitime, altyapıya çok büyük oranda kaynak aktarıyoruz. O anlamda bu ödenekler muhtemelen daha yüksek görülecektir.

İkinci olarak: “Muhasebat kontrolörlerimizin, millî emlak kontrolörlerimizin statüleri geri verilecek midir?”

Değerli arkadaşlar, buradaki düzenleme tamamen Maliyedeki birimlerin daha etkin, daha verimli çalışmasına yönelik bir düzenlemedir. Bunların denetim yetkisi kesinlikle ellerinden alınmamıştır. Tam aksine, çok açık ve net bir şekilde, denetim için bu kaynakların kullanılmaya devam edileceği ifade edilmiştir. Bunlar tamamen genel müdürlüklerimizin daha verimli çalışmasına yönelik olarak getirilen düzenlemelerdir ama yönetmeliklerde bu hususların hepsi tekrar, tabii ki iyi bir şekilde düzenlenecektir.

“İthal edilen ürünler Türkiye’de de üretilmektedir. İthalatın sınırlanmasına, Türkiye’de daha çok ürün üretilmesine yönelik bir şey yapılıyor mu?”

Değerli arkadaşlar, 2009 yılında, yeni teşvik sisteminde, özellikle dış ticaret açığı yüksek olan sektörlere büyük yatırımlar kapsamında ekstra, gerek vergi olsun gerek prim desteği olsun gerekse diğer konularda güçlü bir şekilde destek verildi ve şu anda Ekonomi Bakanlığımız ve tabii ki Ekonomi Koordinasyon Kurulu bu çerçevede yeni teşvikler üzerinde çalışıyor. Özellikle Türkiye’de üretilebilecek ama şu anda ağırlıklı olarak ithal edilen ürünlerde hakikaten çok güçlü destek vereceğiz gerek kurumlar vergisi bazında gerek gelir vergisi bazında gerekse diğer teşvikler konusunda. Özellikle bu girdi tedarik stratejisinde biz sektörel çalışmaları tamamladık. Şimdi, sadece sektör değil, ürün bazında neleri Türkiye’de daha yüksek miktarda üretebiliriz. Türkiye’de üretilmeyen ürünlerin Türkiye’de üretilmesi için ne tür teşvikler verilebilir?  Mesela, diyelim ki biz demir çeliğe teşvik veremiyoruz uluslararası anlaşmalar gereği ama acaba bunda kullanılan enerji farklı bir şekilde değerlendirilebilir mi? Bunları da çalışıyoruz, bu yöndeki çalışmalarımız devam ediyor.

Onun dışında, küçük belediyeler yani küçük ölçekli belediyeler… Hatırlarsanız bunların, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin kapatılmasına yönelik bir karar verilmişti fakat sonra bu karar tabii ki uygulamaya konulamadı ve ben bu sıkıntıları birinci elden biliyorum çünkü birçok belediye başkanı, vekil arkadaşlarımızla birlikte ya bana geliyorlar ya da doğrudan doğruya bana gelip anlatıyorlar. Hakikaten birçok belediyede nüfus o kadar düşmüş ki, mesela, geçenlerde nüfusu 110 kişi olan bir belde belediye başkanımız geldi. Ben hakikaten sıkıntıları birinci elden hissediyorum. Yani bunların kapatılması yönündeki karar doğru bir karardı, benim şahsi görüşüm, bence o doğru bir karardı. Oraya hizmetler başka kanallardan daha iyi bir şekilde götürülebilir ama mevcut haliyle ne yapılabilir? Şimdi denkleştirme ödeneği var, bunu İller Bankasına Maliye Bakanlığı olarak biz devrettik, oradan veriliyor ama tabii ki o da sınırlı kalıyor. Biz bu belediyelerimizin fazla elemanlarını -bakın, “norm kadro” falan demiyorum- ihtiyaç fazlası işçilerini, mesela kamuya verip en azından bu kendilerine gönderilen gelirlerin büyük bir kısmının maaşa gitmesini engellemeye yönelik adım attık, bu yönde bundan yararlanan epey belediyemiz de oldu. Ben inanıyorum ki bu, durumu düzeltir çünkü birçok küçük belediyemiz bir maaş ödeme bürosuna dönüşmüş durumda yani bir istihdam bürosuna dönüşmüş durumda. Hâlbuki hizmet yapması lazım ama biz bunu değiştirmek için bu 6111 sayılı  Kanun’da çok önemli bir düzenleme yaptık, inşallah onun katkısı olur.

Başka ne yapılabilir? Mahallî idarelerle ilgili yeni bir düzenleme yapılacaksa tabii orada küçük belediyelere yönelik bir adım atılabilir mi? Tabii ki Meclisimizin takdirinde olan bir konu.

Muhtarlar konusu…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Bakan, kapanacak mı belediyeler?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Değerli arkadaşlar, ona ilişkin yeni  bir düzenleme gerekiyor.

Şimdi, muhtarlar konusu…

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Bu haliyle kapanacak mı belediyeler Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –  Önce müsaade ederseniz şu rakamları bir tekrar hatırlatayım: Muhtarlarımız 2002 yılında 97 lira alıyordu, şu anda 384 lira alıyor.

Şimdi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, BAĞ-KUR primi ne kadar onu da söyleyin? BAĞ-KUR primi ne kadar?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –  Tamam. BAĞ-KUR primi değerli arkadaşlar bakın, en düşük…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu. 

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, BAĞ-KUR primini söylemiyorsunuz.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Muhtarlar önemli Sayın Başkan. 

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama bunu bitireyim Sayın Başkan müsaade ederseniz. 

BAŞKAN – Ek süre vermiyoruz biliyorsunuz çalışmalarımızda. Yazılı olarak siz cevap verebilirsiniz.

Teşekkür ederiz.

3’üncü madde üzerindeki görüşmeler sona ermiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

İKİNCİ BÖLÜM

Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler

Bölüm düzeni ve deyimler

MADDE 4 - (1) Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;

a)  "Fasıl ve bölüm" deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,

b)  "Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,

c)  "Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,

ç) "Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,

d) Borç ödemeleri yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili tertipleri,

ifade eder.

(3) Tahakkuk ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı ise ikinci düzeyde hazırlanır.

(4) İlgili mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ercan Cengiz.

Buyurunuz Sayın Cengiz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ERCAN CENGİZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, 2012 yılı bütçesine baktığımızda bütçede gelir ve ödenek kalemlerinin oldukça büyümüş olduğunu görmekteyiz. Oysa AKP döneminde sadece bütçe kalemleri büyümüyor büyüyen başka şeyler de var. Türkiye’de yoksulluk büyümüş, yolsuzluk daha çok büyümüş, yolsuzluğun ve yoksulluğun büyüdüğü yerde doğal olarak adaletsizlik ve hukuksuzluk da aynı oranda büyümüştür. İşsizlik oranı derseniz on yıllık AKP İktidarı döneminde yüzde 14’leri de görmüştür maalesef. İç borç, dış borç artmış hatta rekor kırmış, 2002 yılı itibarıyla 257 milyar TL olan kamu borç stoku 520 milyar TL’ye yükselmiştir, dokuz yılda yüzde 100’den fazla artmıştır. Cari açık ise daha da cömert, âdeta rekorlara doyamamış; ocak-ekim cari açığı 65 milyar dolar, son on iki aylık cari açık ise 78 milyar dolara ulaşmıştır. Sözün özü, nereye bakıyorsanız karşınıza büyüme çıkıyor, hep büyümüşüz. Büyümüşüz de ne olmuş? Olan şu: Sağlıksız ve hormonlu bir büyüme var. Tabii ki ülke ekonomisi de büyüyor. Millî gelir de büyümüş ama şunu dikkatimizden kaçırmayalım: AKP Hükûmetinin çok övündüğü, her yerde anlattığı büyümede AKP dönemi ortalaması yüzde 4,95’tir. Kayıp yıllar olarak tanımlanan 1990’lı koalisyonlar döneminde ise bu ortalama yüzde 4’tür.

Değerli arkadaşlar, ülke ortalamasında bir büyüme söz konusudur, oysa Hükûmeti gören, AKP İktidarını dinleyen biri Türkiye’nin her yıl yüzde 10’lar seviyesinde büyüdüğünü düşünür. AKP Hükûmeti büyümeyi, ekonomiyi yönetmeyi değil ama reklam yapmasını çok iyi biliyor, buradan haklarını teslim etmek gerekir.

Değerli arkadaşlar, bütçe rakamlarından anlaşılıyor ki, AKP, dolaylı vergilerle harcamaları finanse etmeye devam edecektir. Oysa dolaylı vergiler adaletsizliğin ve âcizliğin göstergesidir. Gücü olandan vergi alamadığınız için halkın üzerine yükleniyor ve harcamaları vergilendiriyorsunuz. On yıldır iktidar olan ve adında “adalet” olan bir partinin böylesine hayati bir alanda ne kadar âciz olduğunu bu bütçe kanun tasarısında bir kez daha görmekteyiz.

Bütçe harcamalarına baktığımızda ise daha vahim bir tablo görünüyor. 2012 yılında borç faizlerine ödenmesi düşünülen tutar 50 milyar TL. Ödenecek bu faiz tutarı, en çok ödenek verilmesiyle övünülen Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden 11 milyar TL daha fazla, Sağlık Bakanlığı bütçesinin 3,5 katı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin ise 25 katı. Oysa ülkemizin bu alanlarda ne kadar geride olduğu, dolayısıyla ne kadar çok harcamaya gerek duyulduğu ortadadır.

Size eğitim ve sağlık alanından örnekler vermek istiyorum. Eğitim alanında yapılan harcamaların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı OECD ortalamasında 5,9 iken Türkiye’de bu oran, maalesef 3,8 ile OECD ülkeleri içinde en düşük düzeydedir.

2012 yılı için Millî Eğitim Bakanlığına öngörülen ödenek, 27,7 milyarı personel gideri olmak üzere 39 milyar TL’dir. 2011 yılı Orta Vadeli Program’da öngörülen 1 trilyon 426 milyar TL olan 2012 millî gelirinin yüzde 2,7’sine karşılık gelmektedir.

Peki, sağlıkta ne durumdayız? Maalesef, o konu da hiç iyi değil. Türkiye, gayrisafi yurt içi hasıladaki pay ve kişi başına sağlık harcaması itibarıyla 34 OECD ülkesinin sonuncusu konumundadır. Özel sektör, kamu toplamı sağlık harcamaları OECD ortalaması yüzde 9,5 iken bu oran Türkiye’de gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 6,1’idir. Çoğu kulvarda olduğu gibi bu kulvarda da maalesef sonuncu durumdayız. OECD ülkelerinin 2009’daki sağlık harcaması ortalaması 3.223 dolar olarak ölçülürken, ülkemizde kişi başına sağlık harcaması 902 dolar seviyesindedir. Ne acıdır ki burada da sonuncu durumdayız. Oysa sağlık ve eğitim sosyal devletin olmazsa olmazlarıdır.

Peki, 2012 bütçesi bu alanlarda bize ne söylüyor? “Böyle gelmiş böyle gidecek.” diyor ama giden ülkemiz, giden pırıl pırıl kuşaklarımız yani geleceğimiz. Ancak üzülerek görüyoruz ki 2012 yılı bütçesi de geleceğimize yönelik değil, günü kurtarmaya dönüktür. Sosyal devlet böyleyken hukuk devletinde neredeyiz?

Değerli arkadaşlar, gelelim adalet sistemimize, maalesef ki adalet harcamalarına ayrılan pay yıllar itibarıyla artmış olsa da hâlâ yeterli düzeyde değildir. Adalet Bakanlığına ayrılan bütçe yaklaşık 5,5 milyar TL’dir. Bu tutar bütçenin yüzde 2’sinden, millî gelirin ise binde 5’inden daha azdır. Oysa adalet, ülkenin, devletin temelidir, toplumu huzur içinde bir arada tutan ana unsurdur. Böylesine hayati bir alana ayrılan pay oldukça yetersizdir.

Türkiye’de adaletin en önemli sorununun birtakım teknik koşullar ve maddi olanaklardan ibaret olduğu sanılmaktadır. Evet, bunlar sistemimizi aksatan, sistem için önemli hususlardır. Ancak çok daha önemli olan ve maalesef çok daha özensiz davranılan alan ise “adalet” kavramı ve yargının bağımsızlığı olmuştur.

Bu dönemde adalet hizmetinin kalitesinde bir yükselmeden söz edilebilir mi? Adalet, insanlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden herkesi kapsayan, güçlülerin değil, haklıların üstün olduğu bir alandır. Oysa AKP döneminde adalet bu anlayıştan uzaklaşarak vatandaşlar arasında ayrım yapmıştır. AKP döneminde yandaşlar korunmaya alınmış, AKP’nin cephe aldığı kişiler ve kesimler ise adalet yoluyla etkisizleştirilmeye, ezilmeye çalışılmıştır.

Yine bu dönemde adalet anlayışı büyük darbe yemiştir. Önce bilinçli olarak yargıda büyük bir kaos ortamı yaratılmış, yargının her seviyesinde “benim yaptığım doğru” havası doğmuş, hiçbir kademede kimsenin kimseye güveni kalmamıştır. Özel yetkili mahkemeler icat edilerek hayata geçirilmiş ve buralarda hukuk katledilmiştir. Bugün hukuk ihlalleri alabildiğince devam etmekte, bu durum kayıtsız bir şekilde seyredilmektedir.

Referandum sonucu ortaya çıkan yeni HSYK demokratik ve çoğulcu bir yapı özlemini giderememiştir. Yeni HSYK oluştuktan sonra yeni Yargıtay ve yeni Danıştay da oluşturulmuştur. HSYK kurulduktan sonra sekiz ay gibi kısa bir süre içerisinde 3.049 yargıç ve savcının görev yeri değiştirilmiştir. 2007’de Yargıtayın daire sayısını ve üye sayısını azaltmak için bir tasarı hazırlandığı hâlde, bakıyoruz 2011’de tam tersine, hem daire sayısı hem de üye sayısı artırıldı. Şimdi sormak lazım: 2007’de mi yanlıştınız, 2011’de mi yanlışsınız?

Değerli arkadaşlar, burada herkes tarafından bilinmesi gereken bir şey var, bu yapılanların Yargıtay ve Danıştayı hizaya getirme ve bu yüksek yargı organlarından kontrol sağlama operasyonu olduğudur. Bu başarılmıştır. Sıradan, basit bir yargı olayı bahane edilerek, eşi görülmemiş bir kampanyayla Yargıtay ve Danıştay yasaları değiştirilmiş, hiç de gerekli olmadığı hâlde bu yüksek mahkemelerde yeni daireler oluşturulmuş, mevcut dairelerin üye sayıları da artırılarak Yargıtay ve Danıştay çok farklı bir yapıya dönüştürülmüştür. Artık buralarda yapılan seçimler AKP’nin arzu ettiği şekilde sonuçlanmaktadır. Nitekim bu husus rahatlıkla açıklanır hâle gelmiştir. Bütün bunlar yargıdaki her türlü liyakat geleneğini altüst eden siyasi oyunlardır.

Değerli arkadaşlar, yargılama ve adalet dağıtma, hafife alınması mümkün olmayan çok önemli bir olaydır. Bunun için, bilgi birikimi, tecrübe, liyakat ve gelenekler çok gerekli kriterlerdir. AKP döneminde “bizden olanlar”, “olmayanlar” ayrımıyla bu kriterler neredeyse tamamen ortadan kaldırılmış, Türk yargısı bugün bir kaos ortamına itilmiştir. İdare ve yargıdaki fotoğrafın tamamına bakıldığında her şey adım adım istenildiği gibi gitmektedir. İstenen, İslami esaslara dayalı derinleştirilmiş hâkim parti sistemi ve kuvvetler birliğine dayalı bir tek adam rejimidir. Tüm bu adımları adalet alanında görmek üzücü, düşündürücü ve maalesef kaygı vericidir.

2012’ye girerken ortada iyi bir tablo görünmüyor.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Sayın Cengiz.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata.

Buyurunuz Sayın Ata. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

2012 Mali Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine söz aldım. Herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tanımların geçtiği bir madde, o nedenle bütçenin geneli üzerine eksik bulduğumuz bazı hususlarda değerlendirme yapmayı uygun görüyoruz. Öncelikli konulardan birinin eğitim olması gerektiği ihtiyacıyla bütçede eğitime ayrılan pay her ne kadar Sayın Bakan tarafından yeterli görüldüyse de bizce oldukça yetersiz ki bu Türkiye’de toplumun tüm kesimleri tarafından da genel kabul gören bir gerçeklik aynı zamanda. Biz, eğitim sorunuyla ilgili değerlendirmeleri ve siyasal bakış açımızı ortaklaştırmadıkça Türkiye’de eğitimden kaynaklanan birtakım sorunları da giderme noktasında yol alabileceğimizi düşünmüyoruz. Bugün Türkiye’de kadına yönelik şiddetten tutun, çocuğa, yaşlıya, gençliğin sorunlarından tutun, toplumun, bir bütünün içinde bulunmuş olduğu sorunların giderilmesi noktasında bir program çıkartıldığında ilk maddelerden biri “eğitim” başlığı oluyor ama biz geleceğimiz olan çocukların eğitimi noktasında ayırmış olduğumuz bütçeyi yeterli görerek eğitim konusunda var olan sorunları tartışmayı da rafa kaldırıyoruz.

Tekrar, bugün, bu yıl içerisinde de yapılan tartışmalara baktığımızda “Bütçe, şu kadar arttı geçmiş yıllara göre, daha da artacaktır.” bu şekilde temennileri içeren birtakım değerlendirmeler yapıldığını görüyoruz ama eğitim konusundaki temel konu başlıklarına ilişkin ne yazık ki burada Hükûmetten ve ilgili ağızlardan herhangi bir şey duymadık. Sorun var, herkes kabul ediyor ama çözüm noktasında bir ortak zemin arama ne yazık ki siyasi iktidardan bir hamlede bulunarak gerçekleşmiyor. Bizler, eğitim konusunda ayrılan bütçeye baktığımızda ve bir insanın günlük yaşamını idame ettirmesi için gerekli olan diğer kalemlere baktığımızda yerinin oldukça küçük olduğunu görüyoruz ki kaldı ki ülke bütçesinin neredeyse yüzde 10’unun güvenliğe aktarıldığını görüyoruz. Bütçedeki pay bu kadar az ama biz diyoruz ki, geleceğimizi, özgür bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz ve bunun için çocuklarımıza, böyle bir kaygıyla hareket ederek, ortak bir ruhla geleceklerini imar edebilecekleri bir zemin yaratacağız. Bundan çok uzaktayız.

Bakın, kendi ilimden bazı örnekler vermek istiyorum. Batman’ın Bekirhan ilçesi, ilçe merkezinin nüfusu bir ilköğretim açılacak kadar büyük değil, çok fazla bir nüfusu yok ama ilçe merkezine bağlı olan köylerle birlikte değerlendirdiğimizde iki tane ilköğretim açılmasını hak eden bir beldeden bahsediyorum. Sayın Bakanımız da Batmanlı. Bu konuda orada ilköğretime ihtiyaç duyan öğrencilerin toplamış olduğu imzalar bana ulaştırıldı, ben bir önceki dönem Millî Eğitim Bakanımıza ulaştırdım bunu ama bize gelen cevapta şu var: “Nüfus yeterli değil, o yüzden oraya ilköğretim açamıyoruz.”

Şimdi, Ankara’da, Türkiye'nin her tarafında asıldı “Anne okumazsa kız çocukları okumaz.” diye bir beyanda bulunmuş Sayın Başbakan ama tabii, bu beyanların dışında, bunun altını doldurabilecek birtakım idari pratiklere de öncülük etmek gerekiyor.

Şimdi, orada bir ilköğretim, beldeye bağlı bir ilköğretim açma noktasında acziyetimiz var. Tabii, bunun dışında da bazı temel sorunlarımız var, onlara da vakit yettiğince değinmek istiyorum.

Şimdi, bu kız çocuklarımız okula gidemiyorlar. Bölgedeki, hani, zorunlu öğretim, ilköğretim; o vakte kadar giden çocuk sayısında bile çok ciddi bir düşüş var ülkenin diğer bölgelerine göre, ama ilköğretim sonucu, ya evde oturup beklemeye ya evlenmeye teşvik eder bir mahiyette ilköğretim açmıyoruz, çünkü “Sizin nüfusunuz yeterli değil.” deniyor. Bu konuda çok ciddi etütler yapılması gerekiyor. Okul açılacak yerin, mutlaka ama mutlaka köylerle birlikte değerlendirilmesi gerekiyor. Hiç umut edilmiyorsa, merkeze yakın ya da bir sonraki ilköğretim okuluna yakınlık ya da uzaklığı dikkate alınarak bu ihtiyacın mutlaka karşılanması gerekiyor.

Bu çocuklar -ki çok zor koşullar altında- diyelim ki geldiler, merkezde okumaya başladılar. Buranın mekânlarını ziyaret ettik. Biri -ki bu bir özel yurt- gittik, yaşı on ikiyle on altı arasında, on yedi arasında değişen genç bayanlar kalıyor bu yurtlarda, 1 metrekarelik masada 6 tane öğrencinin çalışması gibi bir durum var. Ortak kullanım alanı sadece 2 metrekare ama buna rağmen “Vekilim, biz bu koşullarda da okumak istiyoruz.” diyen bir potansiyel var ortada. Koşullar bu. Yani 4 kişi üzerinden dizayn edilen odalarda 6 kişi kalıyor -ki odaların metrekaresi hiç buna uygun değil- çalışabilecekleri koşullar yok, genç kızlarımız masa bulamadıkları için yataklarda çalışıyorlar, hatta bazen yatakta 2 tane genç bayan kalıyor ama buna rağmen “Bu koşullarda da okumak istiyoruz.” diyen bir irade var ortada, bir potansiyel var ortada.

Peki, biz bu potansiyele hizmet üretebilecek bir mekanizmayı hayata geçirebiliyor muyuz? Hayır. Ama tabii, bunun dışında o yurtlarda işleyen bir mekanizma var, bundan burada oturan bütün milletvekillerimizin de rahatsızlık duyması gerekiyor.

Birincisi şu: O yurtlarda, evet, genç beyinler, her türlü istismara açık beyinler, bu beyinler bir şekilde eğitimlere tabi tutuluyor özel yurtlarda. Gelip bunlar bize söyleniyor, eminim sizlere de söyleniyor. Eğitime bir katılmazsanız, iki katılmazsanız, o yurtta kalma şansınız da yok. Mutlaka eğitime katılacaksınız -ki, bunlar çoğunlukla cemaat eğitimleri- eğer bu eğitimlere katıldığınız tespit edilirse o yurtta kalmaya devam edebilirsiniz. Bu yurtları açmak…

Eğer bu ülkede anne babalar çocuklarını okula gönderme iradesine artık sahiplerse ama ekonomik durumları buna yetmiyorsa biz bu konuya bütçe ayırıp hem orada okullar açıp genç kızlarımızın ve oğullarımızın okuyabilmesinin koşullarını yaratacağız hem de kalabilecekleri, barınma sorunlarını giderebilecekleri mekânlar açacağız.

Bu noktada, ülkenin doğusuyla batısı arasında ciddi bir düşüş var; hem okullaşma oranında hem de ilköğretim oranında yani hem ilköğretim hem lise öğretimi boyutuyla ama buna rağmen yapılabilecek çok şey var. Biz, bunun bütçesini ve kadrosunu oluşturarak, bunu istismar kanallarının dışında ele alıp, ortak bir zeminde tartışıp çözüm bulabiliriz.

Bakın, çok rencide edici birtakım şeyler de yaşanıyor. Ne gibi? Mesela, okumak istiyor, yurda gidiyor arkadaşının yanına ama tespit ediliyor, çıkarılıyor “Sen burada kalamazsın.” deniyor. Buna rağmen, iyi niyet gösterip hocalar tutuyorlar ama yemek vakitleri çocuklar dışarı çıkarılıyor “Burada 100 kişiye yemek çıkar, 105’inciye veremeyiz.” diye. O çocuklar bir de böyle rencide ediliyor.

Bu konuya eğer bütçe ayırmayacaksak… Sadece güvenlik eksenli değerlendirip tüm pratiklerimizi, tüm icraatımızı, tüm Hükûmet kanallarımızı güvenlik eksenli değerlendirip o insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak yerine hiç de onların günlük yaşamlarına sirayet etmeyen birtakım bütçe kalemleri ayırmak ne yazık ki sonuç vermiyor.

Biz, insanların günlük yaşamında hissedecekleri bütçe kalemlerini onlarla buluşturmak durumundayız çünkü bugün üzerinde tasarrufta bulunduğumuz, kalemlerini belirlediğimiz bütçe bu insanların vergisiyle doluyor. Biz sadece bu vergiyi, bu vergiyle dolan Hazineyi, hazine kalemlerini belirliyoruz, bütçe kalemlerini belirliyoruz ve bu hazineyi kullanıyoruz.

Diğer bir boyut: Değerli milletvekilleri, çok büyük bir rahatsızlık duydum çünkü ben avukat olduğum yıllara kadar hiçbir askerî kışlanın içerisine girmemiştim ama gittim, yurtta öğrencilerin bana söylediği bir şey etkiledi beni, sizi de etkilemesini umut ediyorum.

“Sosyal aktivite” adı altında genç kızlarımızı kışlaya götürüyorlar, orada komutan ve komutanın eşi bu genç kızlarımızla belli bir aktivite içerisinde bulunuyor. Biz “Sosyal aktivite” adı altında hiçbir şekilde militarist herhangi bir yapı içerisine o kadar gencecik beyinlerin götürülmesini, hele hele genç kızlarımızın götürülmesini kabul etmiyoruz. Bu, bir ayıptır, bizim için ayıptır. Ya da… Ki, bu bir başka aşama, bu kabul edilebilir belki, Emniyet Müdürüyle de görüştük çünkü. Genç kızlarımız sosyal aktivitede bulunacaklar. Bunlar sinema salonlarına götürülüyorlar, sinema izletiliyor. “Anne babadan izin aldınız mı?”, “Tabii ki, aldık.” Çünkü izni kim yazıyor? Arıyor o yurt müdürü diyor ki… Çocuklar orada kalıyor. Anne babanın göndereceği başka yer yok. Arıyor diyor ki: ”Biz bir sosyal aktivitede bulunacağız; izin veriyor musunuz?”, “Evet, izin veriyoruz.” Sonuçta öğretmen, sonuçta yurt müdürü… Çocuğunu teslim etmiş “Eti senin, kemiği benim.” demiş; o kadar güveniyor. Ama nereye götürülüyor? Toplumsal barış sağlanacak, o genç yaşta önyargılar kırılacak diye kışlaya götüren bir zihniyet var. Sonuna kadar karşısındayız arkadaşlar. Böyle bir şeyi kabul etmiyoruz. Burada bulunan bütün siyasi partilerin de bunu reddetmesi gerekiyor. Gencecik kadınların, gencecik kızlarımızın, gencecik evlatlarımızın ne kışlaya ne de herhangi bir güvenlik kurumuna gitmesini istemiyoruz biz. Ön yargılar bu şekilde kırılmaz, ön yargılar bu şekilde beslenir. Bu insanların, eğer, ön yargıları kırmak istiyorsak, bu insanların, ebeveynleri başta olmak üzere yaşamları hakkında kaygı duydukları, gelecekleri hakkında kaygı duydukları kardeşleri, ağabeyleri, birlikte yaşadıkları diğer bireylerin kişi güvenliğini sağlayacağız. Onlara siyaset yapma hakkı tanıyacağız. Bu genç insanlar birlikte yaşadıkları insanlar hakkında kaygı duymaktan vazgeçecekler. “Özgür, eşit bir ortam var.” diyecekler. Yoksa biz önyargıları bu şekilde kıramayız. Onları kışlaya taşıyarak, emniyetin düzenlediği aktivitelere katarak biz bu önyargıları kıramayız. Ancak ve ancak ihtiyaçları çok açıktır, bellidir. “Okumak istiyorum.” diyen bir irade vardır ortada ama ne yazık ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ata.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, CHP Aydın Milletvekili Bülent Tezcan.

Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı bütçe kanununu görüşüyoruz. Maddeler üzerinde görüşmeye geçtik. Şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle 2012 yılı bütçesinin, bütün olumsuzluklarına rağmen, önümüzdeki dönemde, Türkiye’de herkes için, en azından uygulamada olumlu sonuçlar yaratmasını diliyorum. Bu konuda maalesef sadece dilekte bulunuyoruz çünkü şu ana kadar yaptığımız görüşmelerden de görüyoruz ki 2012 yılı bütçesi, Türkiye’de geniş kitlelerin ihtiyaçlarını karşılama konusunda, maalesef gerekli ihtiyaca cevap verme konusunda yeterli bir bütçe olmaktan uzak.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de hemen hemen her kesimin ciddi sıkıntıları var. Bütçe görüşmeleri başlamadan önce esnaflarla bir sohbet sırasında… Götürü vergisini dahi ödemekte zorlanan esnaf, bir süre sonra, deftere tabi hâle geçtikten sonra yeniden götürü vergiye geçmek istediğinde geçemediğinden şikâyetçi.

Esnaflarla konuştuğumuzda, bütün esnaflar, Aydın’da, alışveriş merkezlerinden şikâyetçiler. Burada Meclis Genel Kurulunda, komisyon gündemlerinde, alışveriş merkezlerinin yapılması konusundaki kanun tasarısı yıllardır -esnafın önüne- gösterilip gösterilip geri çekilirken, Sayın Başbakan birden çıkıp “Türkiye’de bakkalların devri artık bitti.” diyor ama bir taraftan da büyük alışveriş merkezleri, köşebaşlarına kadar “ekspres mağazaları” adı altında, o küçük esnafın, ayakkabıcının, bakkalın, manifaturacının oradaki ekmeğine dahi göz koyar hâle gelmiş.

Değerli arkadaşlar, sadece esnafın değil, çiftçinin hâli perişan. Bugün pamuk birliğinde, kooperatifteki çiftçilerle görüştüm buraya gelmeden önce. Pamuğun fiyatı 1 lira 20 kuruşa düşmüş, 1 lira 20 kuruş; 1,5 liraydı, 1 lira 20 kuruşa düşmüş. Artık, pamukçu zarar eder durumda. Çiftçi 240 liraya traktörün mazotunu deposuna doldururken, bu 240 lira mazotun 120 lirasını çiftçiden vergi olarak devlet alıyor, 120 lirasını. ÖTV ile KDV’nin toplamı yaklaşık yüzde 49, böyle bir vergi sistemiyle bütçe bağlıyoruz. Aynı şekilde, gübrede çiftçinin sıkıntısı aynı, ilaçta çiftçinin sıkıntısı aynı. Biz bütçe yapıyoruz ama yaptığımız bütçe “Ne kadar daha fazla elimizi çiftçinin cebine atarız? Çiftçinin sofrasından ekmeği ne kadar daha fazla alabiliriz?” hesabı üzerine kurulmuş.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir şey olabilir mi? Bakın, 2010 yılı içerisinde sadece mazottan, çiftçinin kullandığı mazottan alınan vergi 5,8 milyar lira, yaklaşık 6 milyar lira. Bu bütçelerle Türkiye ekonomisini güya önümüzdeki dönemde ayağa kaldıracağımızı iddia ediyoruz. Bu bütçeyle olsa olsa Türk çiftçisinin sırtına bir kere daha vururuz, başka bir şey yapmayız, böyle bir bütçeyi bağlıyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii, Türkiye’de sadece bununla ilgili problemler yok, uzun uzun anlatabilecek çok şey var ama şunu özellikle sayın milletvekilleriyle, sizlerle paylaşmak istiyorum: Bakın, bugün yine gazetelerde bir haber çıktı. Türkiye’de artık, yasa dışı dinlemeler olağan hâle geldi. Türkiye’de artık yasa dışı dinlemeler doğrudan doğruya servis edilmeye başladı. Türk Ceza Kanunu’nda yasa dışı dinlemeler suç ama iktidarın gözü önünde bugüne kadar yasa dışı dinlemeler servis ediliyor ve buna karşı maalesef hiçbir önlem alınamıyor. Sayın Grup Başkan Vekilimiz Emine Ülker Tarhan’ın bir konuşması -güya iddia edilen bu- basına yansımış, bilinen bir site haber vakti yayınlamış, iktidar gözleri kör, kulakları sağır, bu konuda dili tutulmuş konuşmuyor. Bu konuda susmak bunun ortağı olmaktır. Bu konuda iktidarın görevi, sorumluluğu sorumluları bulup çıkarmaktır, bulamazsa iktidar bunun ortağıdır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ben, dünya kayısı başkenti Malatya’nın milletvekiliyim. Dokunduğunuzda dışarı fırlayan Türkiye'nin en güzel cevizinin üretildiği Hekimhan’ın milletvekiliyim. Ürettiği kara üzümlerle ülkenin her yanında aranan Arapgir’in, Banazı’nın milletvekiliyim. Bölgenin en güzel elmasını, fasulyesini üreten Doğanşehir’in milletvekiliyim. Kurulan İsrail füze kalkanı ile yok edilmek istenen, meşhur armuduyla ünlü Akçadağ’ın milletvekiliyim. Susuz topraklarda bölgenin en güzel buğdayını üreten Yazıhan’ın, Karaca’nın milletvekiliyim. 1995 yılında temeli atılan, barajı yıllardır yapılmayan, her türlü ayrıma tabi tutulan Arguvan’ın milletvekiliyim, dünyaca ünlü yetiştirmiş olduğu kavunların memleketi Arguvan’ın. Eşi benzeri olmayan Türkiye’de isim yapmış meşhur dalbastı kirazlarının üretildiği Yeşilyurt’un milletvekiliyim. Yetiştirdiği narıyla ünlü Doğanyol’un milletvekiliyim. Dikmiş olduğu kayısıları kurumasın diye kanalizasyonu kırarak kayısıları sulayan Battalgazi’nin, Hatunsuyu’nun, Hanımınçiftliği’nin, Dilek’in milletvekiliyim. Ben, Kuluncak’ın, Kale’nin Darende’nin milletvekiliyim yani, ürettiği her ürünle Türkiye’de, dünyada marka olmuş bir tarım kentinin milletvekiliyim. Bunları niye söylüyorum?

Değerli arkadaşlar, bu kadar önemli ürünler üreten Malatya için çok önemli bir yeri olan Meteoroloji Bölge Müdürlüğü kanun hükmünde kararnameyle kapatılmak isteniyor, başka bir şehre bağlanmak isteniyor. Bu Malatya için hak mıdır, bu Malatya için reva mıdır? Malatyalılar, nisan ayından başlayarak, ellerinde kumanda, kanal kanal gezip, Meteorolojide, don olacak mı, yağmur yağacak mı diye bakarlar. Lütfen Malatya’nın ekmeğiyle oynamayın, Malatya’nın tarımını yok etmeyin.

Değerli milletvekilleri, ben kaybeden bir kentin milletvekiliyim. Tekeli peşkeş çekilmiş, Sümerbankı yok pahasına satılmış, meşhur hal binası camisisiyle Hollandalılara verilmiş bir kentin milletvekiliyim.

Değerli milletvekilleri, bir peşkeşle, bir talanla daha karşı karşıyayız. Daha önce Danıştayın iptal ettiği, bizim satışına ısrarla karşı çıktığımız Şeker Fabrikası birilerine peşkeş çekilmek isteniyor. Bu haksızlıktır, bu hukuksuzluktur. Aralarında, Malatya, Elbistan, Erzincan’ın da bulunduğu fabrikaların toplam değeri 266 milyon dolar. 266 milyon dolara satıldı. Bu tam anlamıyla bir peşkeştir, tam anlamıyla üretimi yok etmek, bir halkın mallarını birilerine vermektir.

Niye bunları söylüyorum arkadaşlar? Bakın, bu dört fabrikanın değeri 266 milyon dolar, her fabrika 66,5 milyon dolara geliyor. Şimdi, Malatya, bu fabrikanın 2010 yılı emlak değeri, yani sadece emlak değeri, içindeki fabrika hariç 240 milyon lira. Dikkatinizi çekiyorum, sadece emlak değeri.

Yine, bunun içerisinde fabrika yok, fabrikanın tesisi yok, 32 dönümlük bir örnek daha vereyim; meşhur o camisiyle beraber satılıp, camisi de bir gecede yıkılan hal binası, 32 dönümlük hal binası 52,5 milyon liraya satıldı. Malatya Şeker Fabrikası ise 459 dönüm, yani hal binasının tam on beş katı, ama hal binasının… Burada mantık şu: Bir alana üç bedava, yani peşkeş, yani talan!

Değerli arkadaşlar, bu fabrika satılırsa sadece içerisinde çalışan fabrika yok olmayacak, 4.800 ekim yapan pancar çiftçisi, nakliyecisi, besicisi, yani 85 bin Malatyalı aç kalacak, yoksul kalacak. Sizleri bir kez daha bu kararı gözden geçirmeye, sizleri bir kez daha dedelerimizin mallarını, babalarımızın mallarını satarken vicdanlı davranmaya davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben aldatılan bir kentin milletvekiliyim. 17 Mayıs 2011’de Başbakan geldi, Malatya’nın meydanında dedi ki: “Ey Malatya, sizi büyükşehir yapacağım. Kadınlar, erkekler hazır mısınız? Çocuk yapın, nüfusunuzu artırın, nüfusunuzu 750 bine tamamlayın, sizi büyükşehir yapacağım.”

Arkadaşlar, doğanın kanunu, çocuk dokuz ayda oluyor, yedi ay oldu, Başbakan Malatya’yı kandırdı, büyükşehir sözünü unuttu. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Vakti, zamanı geldiğinde büyükşehir olacak.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sizleri Malatya’ya sahip çıkmaya, özellikle Malatya’dan seçilen milletvekillerini Malatya’ya sahip çıkmaya davet ediyorum. Malatya’nın mallarını, diğerlerini sattığınız gibi peşkeş çekmemenizi diliyor; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, Maliye Bakanına soruyorum: Esnaflar  üzerinden sürekli olarak matrah üzerinden vergi toplanıyor. Bunu doğru buluyor musunuz?

İkinci sorum Şehircilik Bakanına: Mücavir alan içerisindeki köylerde ev yapmak isteyen insanlara ruhsat karşılığı 5 bin TL para istenerek ruhsat veriliyor. Bunu doğru buluyor musunuz?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben bir önceki maddede belediyelerin kapanmasıyla ilgili bir soru sormuştum, Sayın Bakan kapanmasından yana olduğunu söyledi ama bununla ilgili bir çalışma olup olmadığını söylemediler. Belediyeler yani 2 bin nüfusun altında olan belediyeler kapacak mı, kapanmayacak mı? Birincisi bu.

İkincisi de: Bu kapanmakta olan belediyelere bakılmış olduğu zaman bunların büyük bir çoğunluğunun İç Anadolu Bölgesi’nde olduğunu görürsünüz. İç Anadolu Bölgesi’nde son zamanlarda, son beş yıldan beri çok büyük oranda göç vardır. İç Anadolu Bölgesi’ndeki illerin neredeyse nüfuslarının büyük bir kısmı kaybedilmekte, milletvekilleri sayıları da birer, ikişer düşmektedir. Bu yönlü olarak 2009 senesinde yeni teşvik sistemi getirdiniz ama bu bölgelerde bu faydalanma yoktur, yüksek teşvik sisteminden faydalanamıyorlar. Hâlbuki 4325 sayılı Kanun’daki eski teşvik sistemine göre daha fazla faydalanma vardı. Bu yönlü olarak sektörel bazda veya ürün bazında en azından bu bölgelerdeki göçü durdurmak için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi, geçen yıl yapılan bir düzenlemeyle üniversitelerimizde yardımcı doçent kadrolarında çalışan ve emekliliği gelmiş öğretim üyelerinin birinci dereceye kadar inmelerinin önü açıldı. Ancak, bu düzenlemeden bu yana maalesef üniversitelerimizde birçok öğretim üyesi, emekliliği geldi hâlde birinci dereceye ataması yapılmadığı için bu haktan yararlandırılmamaktadır. 2012 yılında bu sorunu çözmeyi düşünüyor musunuz? Üniversitelerimizce gerekçe olarak da Maliye Bakanlığının birinci derece kadro vermediği veya serbest bırakmadığı ileri sürülmektedir. Bu sorunu çözebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, kıymetimi bilmediniz. Sizi “Muhtarların babası.” ilan ettim, kabul etmediniz, “Anası olun.” dedim, kabul etmediniz. Siz söyleyin ben cevap vereyim. 2002 yılında 90 lira maaştı, 80 lira BAĞ-KUR primi, muhtarın cebine 10 lira kalıyordu. Bugün de 370 lira maaş alıyor, 350 lira BAĞ-KUR’u var, muhtarın cebine 20 lira kalıyor. Onun için bu cevabı ben vereyim. Ama siz bunlara sahip çıkın.

İki: Muhtar başkaları için gidiyor yeşil kart veriyor ama “Senin maaşın var, sen yeşil kart alamazsın.” diye kendi çoluk çocuğunu tedavi ettiremiyor. Demin kavuşturamadınız ama yine söylüyorum: Ya anası olun ya babası olun!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kanun hükmünde kararnamelerle hemen bütün bakanlıkların yapısını değiştirdiniz. Bu vesileyle bütün bürokratlar müşavir, uzman, araştırmacı gibi kadrolara atandılar. Devletimizin yetiştirdiği sayısını bilmediğimiz bürokratlar tam maaşlı işsiz konumuna getirildi. Bunların yerine atananlar da yeni statülerine göre maaş alacaklar. Kısaca, siz bu kanun hükmünde kararnamelerle iki kötülüğü birden yaptınız. Bir: Bürokrat kıyımı yaptınız. Buna göre, siz bu kararnamelerle kaç bürokratı koltuğundan ettiniz? İkincisi: Bunların yerine atanacaklarla yeniden ödeyeceğiniz maaşlar dolayısıyla ne kadar kamu zararı oluştu? Bu sorunu çözmeyi düşünüyor musunuz? Çözecekseniz nasıl çözeceksiniz? Bunu da bilmek istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sağlık çalışanları maaşla beraber döner sermaye almaktadırlar.

Ancak döner sermaye gelirleri emekliye yansımamaktadır. Bu konuda, Sağlık Bakanlığı Maliye Bakanlığını işaret etmektedir. Hükûmet olarak, bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir önceki sorduğumuz soruya maalesef cevap alamadık, sorumu tekrarlıyorum: 5766 sayılı Kanun çerçevesinde, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına finansman sağlamak amacıyla, özel tüketim vergisine, I sayılı listenin (A) cetveli uyarınca, benzinde 1 kuruş, motorinde 1,5 kuruşluk vergi alınmaya devam edilmektedir. Bu uygulamaya ne zaman son vermeyi düşünüyorsunuz? Bu uygulamanın, Ajansın faaliyetleri sona ermesine rağmen devam etmesini doğru buluyor musunuz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Müsaade ederseniz son sorudan başlamak istiyorum çünkü değerli arkadaşımız daha önce de sormuştu.

Değerli arkadaşlar, tabii bu, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansının giderlerini finanse etmek üzere, doğrudur; ilave bir ÖTV, İstanbul’daki motorin ve benzin üzerine ilave bir ÖTV getirilmişti. Ben, bu ÖTV’nin devam etmesini doğru bulmuyorum, bunun kaldırılması gerektiğine inanıyorum. Bu çerçevede de arkadaşlarımızla görüştük yani gerekli düzenlemeyi inşallah Meclisimize getireceğiz. Onu ben özellikle belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz şu muhtarlar konusunu bağlasak. Rakamı sağ olsun Mevlüt Bey verdiler ama ben tam rakam vereyim, ondan sonra şunu söyleyeyim, muhtarlarımızın durumunun iyileştirilmesini biz Maliye Bakanlığı olarak destekliyoruz; birinci konu bu.

İkinci konu; ben daha önce de söyledim, Köy Kanunu tasarısı, daha doğrusu, Köy Kanunu’nun yenilenmesine ilişkin çok ciddi bir çalışma yapıldı. Bu çalışmanın tamamlanarak bir tasarıya ve sonra da tabii ki bir kanuna dönüşmesini biz bekliyoruz, o çerçevede yapılmayı doğru buluyoruz çünkü parça parça bir özlük düzenlemesi yaparsak, yine birçok kesimden bu yönde talepler gelir. Ben her zaman Maliye Bakanı olarak bu…

Yalnız, rakamı bir daha vereyim çünkü -müsaade edersen- 2002 yılında, doğrudur, 97 lira maaş vardı, 87 lira en düşük BAĞ-KUR primi vardı, arada 10 liralık bir fark vardı. Bugün 384 lira maaş var, 280 lira BAĞ-KUR primi var, arada 104 liralık bir fark var.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Harca harca bitmez.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama değerli arkadaşlar, şimdi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama müsaadenizle.. Şimdi arkadaşlar, şunu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, sizi o zaman kirve yapalım, kirve.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bakın arkadaşlar, 2002 yılında arada 10 lira fark var ve 97 lira. Biz bunu 4-5 kat artırmışız, aradaki fark da artmış. E, bunu da takdir edelim yani. (MHP sıralarından gürültüler)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yeter mi Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Yok, yetmez arkadaşlar.

Ama, değerli arkadaşlar, memleketi büyüteceğiz, gelirlerimiz artacak, birçok kesim şu anda sınırlı imkânlarla hayatını idame ederken daha iyi duruma inşallah gelecek.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O Tekeli satıp para kazananlardan bir fon ayırtsak da bu muhtarlara ödesek.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yardımcı doçentlere 1’inci derece kadro verilmesi kanunla düzenlenmiştir. Mevcutların kadro değişikliği Bakanlar Kuruluyla gerçekleşecektir. Bu yöndeki çalışmalarımız devam ediyor. İnşallah, 2012 yılında bu yönde adım atılmış olur diye ben de ümit ediyorum.

Yine, sorulan sorulardan bir tanesi sağlık çalışanlarımızla ilgiliydi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii sağlık sektöründe, özellikle, çalışan arkadaşlarımıza maaşa ek olarak çok ciddi miktarlarda döner sermayeden kaynak veriliyor, doğrudur. Bunu tamamen emekliliğine yansıtırsak, bu aktüeryal dengede çok ciddi problemler yaratır.

Daha önce bu yönde bir adım attık hatırlarsanız; yanlış hatırlamıyorsam, geçen sene bu yönde bir adım attık, bir düzenleme yaptık ama tamamını yansıtmamızın imkânı olmadığı kanısındayım.

Yine, kanun hükmünde kararnamelerle birçok bürokrat arkadaşımızın açığa alındığı vesaire… Değerli arkadaşlar, bu eşit işe eşit ücret ve benzeri birtakım KHK’lar çok eleştiriliyor. Keşke zamanımız olsa. Hiçbir arkadaşımızın özlük haklarında bir azalma olmamıştır. Olsa olsa yani 405 bin kişinin özlük haklarında bir iyileşme söz konusudur. 2006’dan beri biz ek ödeme alanla almayan memurlarımız arasındaki farkı azaltmaya yönelik adımlar attık. Bu en son attığımız adımla aslında 2012’de bitireceğimiz hususu bu sene bitirmiş olduk. Aynı unvan, aynı derece, aynı işi yapan arkadaşlarımızın ücretlerini en yüksek düzeyde eşitledik. Hiçbir şekilde o anlamda özlük haklarında bir azalma yoktur. Bütün çalışanlarımız bizim için değerlidir yani bizim arkadaşlarımızın bir kısmının müşavir olmuş olması bunların farklı bir statüde değerlendirilmesini beraberinde getirmiyor. Ben şahsen Maliye Bakanı olarak hâlâ daha önce farklı noktalarda görev alıp da şimdi müşavir olan arkadaşlarımızdan da yararlanıyorum.

BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 5 - (1) Bu Kanuna bağlı cetveller aşağıda gösterilmiştir:

a) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A).

b) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline devam olunacak gelirler (B).

c) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel hükümler (C).

ç) Bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E).

d) 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit imkânları ile bu imkânlardan harcanması öngörülen tutarlar (F).

e) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H).

f)  Çeşitli kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ).

g) Ek ders, konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları (K).

ğ) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen okul pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M).

h) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak hayvanların alım değerleri (O).

ı) 3634 sayılı Kanun uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak motorlu taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P).

i) 5018 sayılı Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette kullanılacağı ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237 sayılı Taşıt Kanununa tabi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın alma bedelleri (T).

j) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V).

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz 2012 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Bağlı cetveller başlıklı.” 5’inci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir konuya dikkatinizi çekerek sözlerimi ifade etmek istiyorum. Bağlı cetvelleri incelediğimde şöyle bir garip durumla karşılaştım. Bütçe kanununa dayanak olarak sayılan kanunlar arasında değerli milletvekilleri, daha henüz Meclisimizin gündemine gelmemiş, görüşülmemiş tam 17 adet kanun hükmündeki kararname sayılıyor. Yani şu anda görüştüğümüz bütçe kanununa dayanak olarak sayılan kanunların içerisine 17 adet kanun hükmündeki kararname konulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi Anayasa’mızın 91’inci maddesi kanun hükmündeki kararnamelerin bir an önce Meclise gelip görüşülmesini amirdir. Biz daha henüz Meclise gelmemiş, Anayasa hükmüne rağmen Meclise gelmemiş kanun hükmündeki kararnameleri bu bütçeye nasıl dayanak yapabiliriz? Böyle bir garabet olabilir mi?

Bu bütçemiz, Anayasa’ya göre sakat bir bütçedir değerli arkadaşlar. Sizleri uyarıyorum. Anayasa’ya göre Meclise ilk önce gelmesi gereken kanun hükmündeki kararnameler burada görüşülecekti, buradan geçtikten sonra ancak bütçeye dayanak olabilirlerdi.

Bakın, tam sekiz yüzyıl önce insan hakları alanında en birinci belge sayılan Magna Carta, 1215 yılında, biliyorsunuz soyluların krallara karşı verdiği bir ayaklanmayla başlamıştır ve Yurtsuz John’a karşı soylular “Sen kendi başına vergi salamazsın, kendi başına kanun yapamazsın.” diyerek bir ayaklanmıştır ve 1215 yılında Magna Carta kabul edilmiştir. Biz bundan tam sekiz yüzyıl öncesinden bile daha geri bir durumda Parlamentoyu idare ediyoruz ve yasal dayanağı olmayan bir bütçeyi çıkartıyoruz. Böyle bir bütçe olamaz. Çoğunluğunuza dayanarak bir dikta yönetimini burada kuramazsınız, koruyamazsınız. Bunlar bir an önce Meclisimizin önüne gelmeliydi.

Bakın, bir yandan bunları yapıyorsunuz, bir yandan da… Çok ibretlik bir öyküyü sizlerle paylaşacağım. Ankara Büyükşehir Belediyesinin metro çalışmaları da bu 2012 yılı bütçesi içerisinde çok önemli bir kaynak ve kendisine yer bulan bir uygulama olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Ankara’yı yönetmekten âciz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının eline yüzüne bulaştırdığı Ankara metrosu, Ankaralılar için bir ibret alanıdır. Bu Belediye Başkanı göreve geldiğinden beri Ankaralıları,”Metro yapacağım.” diye aldatmıştır ve bunun içine, ne yazık ki Meclisimizi de işin içine çekmiştir.

Bakın ne yapmıştır? 2001 yılında Sayın Melih Gökçek Ankaralılara müjde veriyor: “Bir ay sonra Sincan metrosunun temelini atıyorum, otuz altı ay sonra bitiriyorum.” Değerli arkadaşlarım, 2001, bir ay sonra metro temeli atılıyor ve otuz altı ay sonra bitirilecek. Biz o zaman söyledik -Ankara’da tam 3 tane metro hattı yapılıyor- “Yapma, bir tanesini bitir, ondan sonra diğerine geç.” Normalde uygulama buydu ve biz de destekliyorduk bunu ama aynı anda popülist bir yöntemle üç ayrı hatta metro yapımı nedeniyle Ankara Belediyesi büyük bir çıkmazın içerisine girmiştir, bir adım yol alamamıştır ve bakın, sonra neler olmuştur.

Daha sonra, Ankaralıların aldatılması devam etmiştir, Melih Gökçek 2009 seçimlerinden önce Ankaralılara müjde vermiştir. Sincan ve Çayyolu metrolarını artık bitirmiştir, yerel deneme seferlerine başladığını ilan etme aşamasına gelmiştir. Aynen şöyle diyor Melih Gökçek 2008 yılında: “Yerel seçimlerden önce, 2009 seçimlerinden önce Sincan ve Çayyolu metrosunu hizmete açıyorum, Ankaralılara müjde olsun.” Ankaralılar bu müjdeyi gördü. Ne gördü? Ortada hiçbir şey yok.

Sonra gelinen aşamada Ankara Büyükşehir Belediyesi Türkiye'nin en büyük borçlu kamu kuruluşlarından bir tanesidir. Ankara Büyükşehir Belediyesini kurtarmaya yönelik devletin ve İktidarınızın çok ciddi hizmetleri olmuştur. BOTAŞ’a olan borçlar ödenmemiştir Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından. Peşin satıldığı hâlde, vatandaş peşin satın aldığı hâlde doğal gaz borcu BOTAŞ’a ödenmemiştir. Ve sonunda oturdu bu Meclis, sizlerden önceki Meclis bir kanun çıkardı değerli arkadaşlarım: Başkent Gaz Kanunu. Ve 25 Mayıs 2007 tarihinde yapılan bir kanun değişikliğiyle Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ’a olan borçlarının ödenmesi ve metro yapımına kaynak oluşturulması açısından bir kanun çıkarıldı. Bu kanunun çıkarılma gerekçesi ilginçtir. Bu kanunda Başkent Doğalgaz kurulacaktır, EGO’nun doğal gaz hizmetleri “Başkent Doğalgaz” adındaki bir şirkete devredilmiştir. Ve kanunun gerekçesi de aynen şunları söylemektedir: İki yıl içinde özelleştirilecektir 2000 yılında yapılan bu işlemle ve elde edilen parayla da BOTAŞ’a olan borçlar ödenecek ve metro tamamlanacaktır. Değerli arkadaşlarım, 2007… 2007’den geldik 2011’e. Kanunun gerekçesi çok açık. Doğal gazın borçları ödenecek, BOTAŞ’a olan borçları ödenecek ve geri kalan parayla da metrolar tamamlanacak.

Elbette Melih Gökçek iktidara güvenmeye devam etmektedir, Ankaralılara müjde vermeye devam etmektedir ama öyle bir noktaya gelmiştir ki artık şunu kimseden saklayamamıştır, demiştir ki: “Metro yapımı belediyelerin işi değil hükûmetlerin işi.” Geldiğimiz noktaya bakın, bir yandan EGO’nun en önemli kalemi EGO’dan ayrılmıştır özelleştirme adı altında, bir yandan borçlar ödenmemiştir ve bir yandan da metroda en ufak bir ilerleme sağlanmamıştır ve Melih Gökçek gelip sırtını Hükûmete dayamıştır. Elbette Hükûmet buna kayıtsız kalmamıştır, yine Melih Gökçek kurtarılmıştır metro konusunda ve geçtiğimiz yıl çıkarılan bir kanunla Ankara’daki metro çalışmaları Ulaştırma Bakanlığına devredilmiştir değerli arkadaşlarım.

Peki, Diyarbakır’da bir belediyenin önemli bir hizmetini Hükûmet üstlendi mi değerli arkadaşlarım? Ya da Adana’da herhangi bir büyük projeyi, Eskişehir’de herhangi bir büyük projeyi Hükûmet üstlendi mi? Hiçbirinde üstlenmedi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – İzmir’i kim yaptı, İzmir’i!

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi bakın, bu geldiğimiz aşamada neler olmuştur değerli arkadaşlarım, ben sizlere ifade etmek istiyorum. Ankara’da metroların bitmesi için 3 katrilyon lira civarında bir para gerekiyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – İzmir’e ne oldu, İzmir’e?

LEVENT GÖK (Devamla) – Peki, Başkent Doğalgaz özelleştirme çalışmaları ta 2007 yılından beri hâlâ yapılmamıştır ve Başkent Doğalgaz Genel Müdürü birkaç gün önce yaptığı açıklamada diyor ki: “Özelleştirmeye daha yeni başlayacağız. 2010 yılı kârımız 31 milyon liradır.”

Şimdi, şu soruları sormak benim hakkımdır:

1) Eğer Gökçek metroları yapmayacak idiyse, Belediyenin en önemli gelir kaynağını oluşturan doğal gaz niçin Belediyeden ayrılmıştır? Bu soruya mantıklı bir cevap verilmesi gerekir.

2) En önemli sorum: Başkent Doğalgazın özelleştirilmesinden elde edilen gelir metro yapımında kullanılacak idiyse ve metro artık Ulaştırma Bakanlığına devredilmişse Başkent Doğalgazın artık özelleştirilmesi söz konusu olabilir mi?

Değerli milletvekilleri, bence Ankara Büyükşehir Belediyesi Melih Gökçek’in babasının çiftliği değildir. Melih Gökçek bugün var yarın yok. Yarın orada görev yapacak bir belediye başkanı belediyenin en önemli bir gelir kaynağından mahrum kalacaktır. Buna izin vermeyiniz. Bu özelleştirme artık sabıkalı olmuştur, şaibeli olmuştur çünkü gerekçesi kalmamıştır. Metroya kaynak aktaracağım diye özelleştirmeye sokulan bir kuruluşun, metronun yapımı artık Hükûmetin başka bir organına devredilmesi gerçeği karşısında artık Melih Gökçek’in söyleyecek sözü yoktur. Başkent Doğalgazın özelleştirilmesi bundan sonra artık çok tartışılır bir hâle gelmiştir. Sayın Bakan, sizleri bu konuda bilgilendirmek ve haddim olmayarak da uyarmak istiyorum: Bu uygulamayı derhâl durdurunuz ve Başkent Doğalgazı tekrar EGO bünyesine iade ediniz. Bu, çok önemli bir gelir kaynağıdır. 1,5 milyon abonesi olan bir kurumdur Başkent Doğalgaz.

Değerli milletvekilleri, burada anlatmak istediğim husus şudur: Bir belediyenin beceriksizliğini Hükûmet üstlenmiştir. Ben de biliyorum elbette Hükûmetin niçin böyle yaptığını. Gelinen noktada öyle âciz bir belediye başkanıyla karşılaşmıştır ki, artık “Lanet olsun!” denilmiştir ve Hükûmet bunu üstlenmiştir. Hükûmet bunu üstleniyor ama bunun da bütçemize maliyeti tam 3 katrilyon liradır.

Ankara’nın kendi olanaklarıyla yapması gereken bir metroyu şu anda Kayserili bir vatandaşımızın vergisinden, Hakkâri’de yaşayan bir vatandaşımızın vergisinden, Sivas’ta yaşayan bir vatandaşımızın vergisinden elde edeceğimiz gelirlerle yapma yoluna gidiyoruz. Bu, Türkiye’ye çok büyük bir haksızlıktır. Ankara Büyükşehir Belediyesi, daha önceki uygulamalarda, Sayın Karayalçın zamanında kendi projesini bulmuş, kaynağını bulmuş ve Ankara’ya metroyu hediye etmiştir. Bunun doğru yolu budur. Sayın Bakanım, bu özelleştirmeyi derhâl durduralım ve Ankara’yı hak ettiği bir yönetime kavuşturmak için de elbette Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu soruları sizlerle paylaşacağız, sizleri bilgilendireceğiz ve muhalefet görevimizi en etkin bir şekilde yapacağız.

Bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmacı, burada cevap hakkı olmayan birisi hakkında gerçek dışı ifadeler kullandı. Konuşmacı eğer Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilgili veya yaptığı icraatla ilgili bir sıkıntısı varsa basın toplantısı düzenleyebilir, Sayın Belediye Başkanına bu konuda bilgi verebilir ama özellikle Başkent Doğalgazla ilgili kısımda eğer arşivleri araştırmış olsaydı, Plan ve Bütçe Komisyonunun raporlarını incelemiş olsaydı 2007 yılında çıkarılan Başkent Doğalgaz A.Ş. de şimdi Genel Başkan olan Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Sayın Hamzaçebi’nin bu konuyla ilgili tartıştığımız dönemlerin olduğunu ve bunu birlikte düzenlediğimizi bilirdi. Açıkçası, “Başkent Doğalgaz A.Ş. iki yıl içerisinde özelleştirilemediği takdirde Özelleştirme İdaresine geçecek.” şeklinde hükmü de birlikte koymuştuk ama Değerli Milletvekili bu konuyu araştırmamış, burada cevap hakkı olmayan birisi hakkında gerçek dışı ifadeler kullanmıştır. Tutanaklara geçmesi adına bunu söyledim efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, AKP Grup Başkan Vekilinin söylediği doğru değildir. O zaman Grup Başkan Vekili olan şu andaki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Grup Başkan Vekili değildi o zaman, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiydi.

LEVENT GÖK (Ankara) – O zaman, hayır, Grup Başkan Vekiliydi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiydi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu konunun çok ciddi muhalefetini yapmıştır. Tutanaklar elimdedir, kendisine gösteririm.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Gökçek’le Sayın Kılıçdaroğlu arasında saat tartışması çıkmıştı, saat tartışması.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ayrıca, Ankara metrosunun 2012 yılı bütçesiyle ilgisi şudur: Ulaştırma Bakanlığına devredilmek suretiyle, artık, merkezî Hükûmetin programına alınmıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ona bütün metrolar dâhildir. Bilgi eksikliğiniz var.

LEVENT GÖK (Ankara) – 3 katrilyon liralık bir bütçe devrinin hesabını sormak da elbette Cumhuriyet Halk Partisinin işidir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Genel Başkanınız Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiydi. Genel Başkanınızın tarihçesini bile bilmiyorsunuz siz.

BAŞKAN – Konu anlaşılmıştır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan.

Buyurunuz Sayın Aydoğan. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Barış ve Demokrasi Partisi adına bir kez daha söz almış bulunuyorum bütçe üzerine. Tekrar bütün arkadaşları saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bütçe üzerine değerlendirme yapmadan önce, bir gün önce Gençlik ve Spor Bakanımızın, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine eleştirilerle ilgili değerlendirme yaparken partimizin milletvekillerinden birinin “Kürdistan” kelimesini kullandığı gerekçesiyle konuşmasını bitirirken yaptığı çok hararetli bir değerlendirme vardı. O değerlendirme üzerine öncelikle birkaç şey söylemek istiyorum.

Sayın Bakan, değerlendirme yaparken ülkemizin yedi coğrafi bölgesi olduğunu söyledi, bunlardan ikisinin de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi olduğunu söyledi. Elbette ki bir ilkokul sosyal bilgiler bilgisi bu, sanıyorum ilkokulu bitiren herkes bu bilgiyi biliyor. Ülkemizde milletvekili seçilme şartı en az ilkokulu bitirmek ve dolayısıyla bu salonda oturan bütün arkadaşlarımız da ilkokulu bitirdiklerine göre tahmin ediyorum bu coğrafi bilgiyi herkes biliyor. Ama ben Bakandan şunu söylemesini isterdim, beklerdim daha doğrusu: Bu coğrafi bilginin dışında, tarihsel bir gerçeklik var. Bu tarihsel gerçeklikten hareketle birkaç cümle etmesini isterdim, maalesef o olmadı.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz “Kürt” ve “Kürdistan” sözcüğü bu ülkede yasaklı iki sözcüktü. Neyse ki Kürtler, otuz yıllık mücadelelerinin sonunda artık “Kürt” kelimesi üzerindeki yasağı kaldırdılar ama “Kürdistan” kelimesi hâlen yasaklı bir kelime olarak devam ediyor. Şimdi, hepinizin bildiği gibi “Kürdistan” kelimesi, aslında Osmanlı İmparatorluğu’nda, Selçuklu İmparatorluğu döneminde kullanılan bir kelime. Yani “Kürtlerin diyarı” olarak değerlendirilen bir bölgeye verilen bir isim “Kürdistan” kelimesi. Daha sonra da cumhuriyetin kuruluşu döneminde bu kelimenin kullanıldığını görüyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün özellikle Mecliste, Meclisin ilk kurulduğu dönemde “Kürdistan mebusu, Kürdistan illeri” şeklinde bolca değerlendirme yaptığını görüyoruz. Yani tarihsel gerçeklikler bize “Kürdistan” denilen bir coğrafi kavramın olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, ısrarla bugün “Kürt” ve “Kürdistan” kelimelerinden kaçınmak, bunların telaffuz edilmesine bile tahammül edememenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Kaldı ki Türkiye’de “Kürdistan” kelimesini kullandığı için çeşitli panellerde, sempozyumlarda, konferanslarda, yargılanan pek çok arkadaşımız var ve yine, bu ülkenin mahkemelerinde yargıçlar tarafından verilen beraat kararları var değerli arkadaşlar. Üstelik, bu ülkede hâlen çözümlenmemiş bir Kürt sorunu var. Eğer biz “Kürt” ve “Kürdistan” kelimelerine karşı bu kadar alerji duyarsak, bu sorunun nasıl çözülebileceği konusunda gerçekten hepimizin büyük bir kaygı taşıması gerekir. Şimdi, bu iki kavram kabul edilmediği müddetçe Kürt sorununa da bir çözüm getirilmesi mümkün değildir arkadaşlar. Şimdi “Kürdistan” kelimesini kullanmak demek, bu ülkeyi bölmek demek anlamına gelmez. “Kürdistan” biraz önce de belirttiğim gibi, bir coğrafyanın adıdır. Kürtler, hepimizin bilmesi gerekir değerli arkadaşlar, biz, pek çok platformda her zaman, BDP’liler olarak ifade ediyoruz: Kürt sorununun çözümünü bu ülkenin sınırları içerisinde yani hepimizin deyimiyle, Misakımillî sınırları içerisinde, Türkiye’deki yaşayan bütün halklarla birlikte eşit ve özgür yaşayarak bu meselenin çözülmesini istiyorlar ve hatta daha ileriye, bir adım daha ileriye giderek şunu söylüyorlar, diyorlar ki: “Bu ülkede bize, yani Kürtlere devleti altın bir tepsi içinde sunsanız da biz bir Kürdistan devleti kurmayacağız.” Şimdi, bu samimiyete inanmak gerekiyor. Buna inanmazsak zaten Kürt sorununu da asla çözemeyiz değerli arkadaşlar. Kısaca bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra bütçe üzerine de birkaç şey belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 10’uncu bütçeyi tartışıyoruz. 2012 yılı bütçesi AKP Hükûmetinin iktidara geldiği günden bu yana hazırladığı 10’uncu bütçe. Şöyle geçmiş bütçelerdeki değerlendirmelere bir göz attım. Başta Başbakan olmak üzere bütçeyi hazırlayan Maliye bakanlarımız ve diğer bakanlıkların ifade ettikleri bir durum var, o da hazırlanan bütün bütçelerin insan odaklı olduğu ve insan merkezli olduğu üzerinedir. Özellikle Başbakanın hemen hemen her yıl yaptığı bütçe değerlendirmelerinde bolca insan odaklı ve insan merkezli bir bütçeden bahsettiğini görebiliriz değerli arkadaşlar.  “İnsan odaklı” ve “insan merkezli” bütçe derken özellikle temel konularda, işte eğitimde, sağlıkta, güvenlikte ve adalette, bu temel bakanlıklarda bütçenin yüzdelerinin arttığından ifade ediyorlar. Gerçekten bu yılki bütçeye baktığımızda göreceli olarak da Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin arttığını gözlüyoruz. Bu elbette ki tam karşılığını bulmasa da olumlu bir gelişme ama insan odaklı bütçe, insan merkezli bütçe ne demek bunun biraz daha geniş düşünülmesi ve tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Mesela, Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi artırılmış. Elbette ki bu ülkede artırılan bütçeyle Millî Eğitim Bakanlığı çok güzel okullar yapabilir, yani içlerini bilgisayarla donatabilir, yine işte, Başbakanın bolca kullandığı, okullarda akıllı tahtalar gibi bazı değerlendirmeleri var, bunlar da okullara konulabilir. Yani bunlar tabii ki yapılması gereken, herkesin layık olduğu hizmetlerdir, böyle olması gerekir. Umarım, bu her yere yayılır. Örneğin, ben Diyarbakır milletvekiliyim ve seçimlerde Kulp’tan adaydım, Kulp’un köylerine gittim, oradaki okulların durumunu anlatmak istemiyorum. Diyarbakır milletvekili olan başka partilerden arkadaşlarımız da var, onlar da herhâlde bu gerçekliği kabul ediyorlar. Okulların hâli içler acısı ve hele hele öğretmenlerin kaldığı lojmanları gördükten sonra “İyi ki öğretmenlik mesleğimi seçmemişim.” diye kendi kendime dua ettiğim de çok olmuştur değerli arkadaşlar. Tabii ki umarım, bu bütçeden de ülkenin belli bir kesimi bundan sonra yararlanır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında burada sözünü etmek istediğim konu çok farklı. Dünyanın en güzel okullarını da yapsanız, içine çok teknik alet edevatları da yerleştirseniz, bu önemli değil. Bu ülkede ana dilde eğitim sağlanmadığı müddetçe, bütçenin bir kısmı ana dilde eğitime ayrılmadığı müddetçe, bu bütçenin insan merkezli ya da insan odaklı bir bütçe olduğunu söylemek mümkün değil.

Bakın değerli arkadaşlar, Diyarbakır’daki köylerde, kadınların yüzde 95’i, rahatlıkla söylüyorum, Türkçe bilmiyorlar ve çocuklar yedi yaşına kadar Türkçe öğrenmiyorlar ve ilkokula gittiklerinde, annelerin bize söylediği, çocukların farklı bir dille karşılaşmaları nedeniyle okuldan ağlayarak eve dönmeleridir. Şimdi, siz dünyanın en güzel, en kaliteli okulunu bile yapsanız, bir çocuğun orada farklı bir dille karşılaştığındaki psikolojisini hiçbir şeyle izah edemezsiniz değerli arkadaşlar. O yüzden, biz diyoruz ki gerçekten bu bütçenin içerisinde insani bir bütçe gerçekliği olacaksa meseleye buradan başlamamız gerekir.

Aynı şey sağlık alanında da geçerlidir değerli arkadaşlar. Kabul ediyorum, Diyarbakır’da, gelin hastaneleri görün, çok büyük hastaneler yapıldı, içerisi büyük alet edevatlarla donatıldı. Yine, Bakanımız söyledi, gerçekten kuyruk beklemiyorsunuz, ameliyat için kimseye para ödemiyorsunuz ve benzeri. Yani bir insanın sağlık açısından alması gereken bütün hizmetler var. Bunda bir sıkıntı yok ama o hastanelerin içerisinde çalışan personelin aldığı maaşı hiç bilmiyoruz arkadaşlar. Bir hemşire özel hastanede, maalesef, asgari ücretle çalışıyor ve diğer yardımcı personelin de aldığı ücret yaşam koşullarının çok altındadır değerli arkadaşlar ve hiçbirinin sendikalaşma gibi bir durumu da yoktur.

Yine, bu hastanelerde, tabii ki, bölgede özellikle Kürt doktorlar görev aldığı için, kısmen de olsa, Türkçe bilmeyen insanların kendi hastalıklarıyla ilgili kendilerini Kürtçe ifade etme durumları var. Ama Türkiye metropollerine giden hastalar için bu durum gerçekten içler acısıdır. Yani Türkiye’de -yine bir önceki söylediğime geliyorum arkadaşlar- ana dil geliştirilmediği müddetçe -gerek Kürtler için gerek Türkiye’de yaşayan diğer halklar için- eğitimde, sağlıkta, adalette, yaşamın her alanında, insan merkezli ve insan odaklı bir bütçeden asla ve asla bahsedemeyiz. Umarız önümüzdeki yıllar insan odaklı bir bütçenin yapılması için bize fırsat verecektir.

Hepinizi tekrar, bu vesileyle saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.

Sayın Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına size geçmiş olsun diyoruz. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Şahsı adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Buyurunuz Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakanımız aramıza katıldı. Kendisine hoş geldiniz diyorum, acil şifalar diliyorum; grubunuzu da kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, ben de burada cevap hakkı olmayan… Biraz önce Grup Başkan Vekilimiz söyledi, “Cevap hakkı olmayan bir arkadaşımız hakkında konuşmak istiyorum.” dedi. Ben de burada cevap hakkı olmayan emekliler, işçiler, köylüler, çiftçiler için sizlerle biraz sohbet etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, insanların birbirine güveni kalmadı bugün. Bakın, Ziraat Bankasında, 4 kefil olmadan, 1’e 2 kefalet verilmeden, teminat gösterilmeden kredi verilmiyor günümüzde. “Yüzde 94 geri dönüşü var.” dedi, kutluyorum Hükûmeti ancak bu geri dönüş… Çünkü insanları dört elli yaptık, kurtulması mümkün değil. 1 kefil var, 2 kefil var, 3 kefil var, 4 kefil var, traktör var, annesinin evi var, dayısının tarlası var, ipotek var, bununla geri dönüş sağlanıyor ama takla attırarak geri dönüş sağlanıyor. Burada biraz vicdanlı olmak zorundayız.

Bir muhtarımız aradı, Bucak’tan bir muhtarımız aradı, “2 muhtar kefil gösterdim; 28 ineğim var, 2005 model traktörüm var, bunları kefil gösterdim, Ziraat Bankasından 10 bin lira kredi alamadım.” diyor. Bu çok acı bir gerçeğimiz. Bunları, gidersek, onlarla görüşürsek… Bunları yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, “Gübrede KDV’yi yüzde 18’den makul seviyelere düşürelim.” dedik, bir türlü bunu başaramadınız. “Yeşil mazot vereceğiz.” dedik, mazotta her dönem ÖTV ve KDV arttı, bir türlü yeşil mazotu Türk çiftçisiyle bu süreçte buluşturamadık.

Bakın, biraz önce “İnsanların birbirine güveni kalmadı.” dedim. Köylü bütün sevecenliğiyle bir gün bir esnafa geliyor. Esnaf, gözlüğünü takmış, müşteri bekliyor; müşteri velinimet. Geliyor, o mütevazı kişiliğiyle, köyündeki Ese dayının ve Musa dayının selamını getiriyor, “Merhaba amca, Ese dayının selamı var, Musa dayının selamı var.” diyor. “Çok güzel evladım. Buyur, isteğin nedir?” diyor, “Ben bir pulluk almak istiyorum ama bunun parasını güzün vereceğim.” diyor. “Evladım, Ese çok muhterem bir insandır, Musa da çok muhterem insandır, onlara selamımı söyle. Ese dostum, Musa dostum, ikisi de çok muhteremdir ama ille kese dostum; parayı getir, pulluğu götür.” diyor. İnsanların, bu şekilde, dönemimizde birbirlerine güvenleri kalmadı değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakanla da görüşmüştüm geçenlerde. Bakın, ineğin ağzından giren yemde yüzde 8 KDV var Sayın Başbakanım -tabii, meşgul ediliyorsunuz- memesinden çıkan sütte yüzde 8 KDV var, gübresinde yüzde 18 KDV var.  Bunlar Türk çiftçisinden alınıyor. Hep geçmişi yargılıyoruz bu dönemde. Geçmişler yargılandı, aşar vergileri, öşür vergileri… Geçmiş devamlı yargılandı burada.

Değerli arkadaşlarım, dünya bal oldu ama kaşığın sapı kırıldı, uçan kuştan vergi alıyoruz. Traktörün karbüratöründen geçenden vergi alıyoruz, egzozundan çıkan dumandan vergi alıyoruz, inekten aynı şekilde. Sokakta satılan her şeyde vergi var, vergi cenneti ülkeyiz -rahmetli Özal’ın da bunlarda katkısı oldu- KDV anlamında vergiler alıyoruz, özel tüketim vergileri alıyoruz. Kaynak bulmada Maliyemiz güçlü ama bu kaynağın dağıtımını da adaletli bir şekilde yapmak zorundayız.

Geçen gün Tarım Bakanlığı bütçesinde söyledim: Gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini kaynak olarak ayırıyoruz. Bu,  bütçede 10 milyar dolara tekabül ediyor. Ama bizim ancak çiftçiye verdiğimiz destek 5,5-6 milyar dolar civarında oluyor. Bu şekilde ne oluyor? Çiftçinin eli hamur, karnı aç. Onun için kesinlikle bu çıkardığımız kanunun uyulmasını talep ediyoruz. O yüzde 1’lik desteğin verilmesi gerekiyor. Bunda da, çünkü alacağımıza şahiniz, vereceğimize kargayız. Hep verilenler konuşuluyor ama alınanlar konuşulmuyor. Ben de o üreticiler adına alınanları sizlerle paylaştım.

Bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu Gençlik Spordaki il müdürlerimizle ilgili sorularım var. Onların bir kısmını müşavir olarak atadık, bir kısmını da araştırma görevlisi olarak atadık, yaklaşık 50’ye yakını. Onlar da özlük haklarında bir iyileştirme istiyorlar. Bu konuda da Sayın Bakanımızdan sunuşları arasında bir cevap bekliyorlar.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tekrar, Sayın Başbakanımıza acil şifalar diliyorum, gruba katıldığı için saygılarımı sevgilerimi sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Özkan.

Şahsı adına Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Serindağ.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakanımıza da hoş geldiniz diyor ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, sözlerimin başında Gaziantep’in bir iki sorununa değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Gaziantep, ihracat potansiyeli, ticari potansiyeli, ekonomik potansiyeli ve nüfusu itibarıyla ülkemizin önde gelen illerinden biridir ancak biz, eğitimde bu durumu göremiyoruz. Maalesef, Gaziantep, eğitimde Türkiye'nin geri kalmış illerinden bir tanesidir, 78’inci, 79’uncu sıradadır. Bu, Gaziantep’e yakışmamaktadır ve Gaziantepliyi üzmektedir. Bunun sebebi nedir? Gaziantep, eskiden ülkemizin eğitim açısından en başarılı illerinden biriydi. Ne oldu da Gaziantep bu duruma geldi? Gaziantep’te hâlâ 50-60 kişilik sınıflar var. Gaziantep’te öğretmen açığı giderilememiştir, 4 bine yakın öğretmen açığı var. Gaziantep’te okullara yönetici atanırken ehliyete, liyakata bakılmamaktadır ve bu, öğretmenlerin moralini ve verimini düşürmektedir. Aslında bu sorun tabii tüm Türkiye’de var, eğitim sorunu Türkiye’mizin sorunu. Biz, bütçeyi bunları göz önünde bulundurmadan Meclisten geçirsek bile başarılı olamayacağız.

Değerli arkadaşlarım, bunu, biz, parasal yetersizliğe bağlayamayız. Bir düşünür şöyle diyor: “Eğitimin maliyetini hesaplayanlar, cehaletin bedelini hesaplasınlar.” Cehaletin bedelini hiçbir şeyle ödeyemeyiz. Eğitim sorununu çözemeyen ülkeler, başka sorunları çözemezler. Bunu bizim bilmemiz lazım.

İkinci bir mesele, yıllardır Araban ilçemizin Ardıl köyünde baraj yapılacağı ifade edilir, yıllardır bitirilememiştir. Barak Ovası hâlâ susuzluktan inlemektedir. Suyumuz vardır ancak ova sulanamamaktadır, sulama kanalları bitirilememiştir. Bitirilen sulama kanalları da kullanılamamaktadır çünkü çiftçi, enerji masrafıyla başa çıkamamaktadır.

Ayrıca, Türkiye ve Suriye ilişkileri, Gaziantep esnafını vurmuştur, Gaziantep tüccarını vurmuştur, Gaziantep sanayicisini vurmuştur. Bu nedenle Gaziantep’in bu  sorunlarının mutlaka değerlendirilmesi ve ele alınması lazımdır.

Sayın milletvekilleri, bir de ülkemizin önemli sorunlarından birisi yasama yetkisinin fiilen Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınmış olmasıdır. Bakınız biz hepimiz milletin oylarıyla seçildik, geldik. Yasama yetkisi Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisinindir ve devredilemez. Ancak kanun hükmünde kararname yoluyla bu yasama yetkisi fiilen Türkiye Büyük Millet Meclisinden alınmış Hükûmete geçmiştir. Kendi hukukunu koruyamayan bir Meclis başkasının hukukunu koruyamaz. Bizim Anayasa’mıza göre kanun hükmündeki kararnameler Resmî Gazete’de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulurlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda ve komisyonlarda öncelikle ve ivedilikle görüşülür. Aylarca, yıllarca Meclisin rafında, komisyonların raflarında bekleyecek kanun hükmünde kararnamelerin öncelikle ve ivedilikle görüşülmesi düşünülebilir mi? Niye bu hüküm Anayasa’ya konmuş? Bir an önce Meclise getirilsin ve kanun hükmündeki kararnameler Mecliste görüşülsün diye. Adalet ve Kalkınma Partisinin gerekli çoğunluğu var, niye kanun çıkarmıyorsunuz? Bu sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılmasından niye çekiniyorsunuz? Vatandaşımız her şeyi görsün.

Peki, ikinci soru: 2002 yılından bugüne neden kanun hükmünde kararname çıkarmadınız? Şimdi şöyle bir algı var toplumda, ister kabul edin ister etmeyin, deniyor ki: “Anayasa Mahkemesinin yapısı değişti, bu nedenle kanun hükmünde kararnameler çıkarılıyor.” Bizim bu algıyı silmemiz lazım. Yüce mahkemeye ben bunu yakıştırmak istemem ama toplumdaki genel algı budur. Bunu bizim silmemiz lazım. Yargının bir siyasal partinin arka bahçesi olduğu yolundaki algıyı bizim toplumdan silmemiz lazım ve burada en büyük görev iktidar partisine düşüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sildik, sildik.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – İkincisi: Peki, bugüne kadar niye çıkarmadık? Ben toplumda var olan bir olguyu söylüyorum, siz ne derseniz deyin. İster kabul edin ister etmeyin, toplumda bu tartışılıyor. Peki, neden? Çoğunluğunuz var, niye getirmiyorsunuz buraya? Acaba toplumu dönüştürmek mi istiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Her gün kanun çıkarıyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Öğretmen açığını gidermiyorsunuz ama Güneydoğu’daki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hiçbir derde deva olmayacak bu bütçe ama yine de hayırlı olmasını diliyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serindağ.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Beş dakikası sorulara aittir.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bedelli askerlikte temel eğitimin kaldırılmış olmasıyla Burdur ili bir mağduriyete uğramıştır. Bu anlamda, bu önümüzdeki süreçte Burdur ilinde mermer, tarım ve hayvancılık, tarım alet ve makine sektörleri oldukça ekonomiye katkı koymaktadır. Bu anlamda, hem mermerde hem tarım ve hayvancılıkta ve tarım alet ve makinelerinde sektörel bazda Burdur’a bir destekleme yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Başbakana geçmiş olsun dileklerimi ben de iletiyorum.

Sayın Bakan, Sayın Başbakanın Kızılcahamam’da enerji zamlarıyla ilgili açıklaması henüz hafızalardan silinmemişken, “Lüks araçlara vatandaşlar binmeyiversin.” demişken, bu bütçede (T) sayılı cetvelde yer alan 4x4’lük lüks araçlar hangi amaçlarla alınmaktadır? Bu bütçede toplam kaç adet yeni araç alınacak ve bütçeye ne kadar yük getirilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vali yardımcısı ve kaymakamların maaşları kıdemlerine göre 100 ila 200 lira azaltılmıştır. Vali yardımcısı ve kaymakamların mağduriyetlerini gidermeyi düşünüyor musunuz?

Taşrada benzer şartlarda görev yapan birinci sınıf mülki idare amirleriyle birinci sınıf hâkimlerin özlük haklarını eşitlemeyi düşünüyor musunuz?

2012 yılı bütçesinde çiftçiye ÖTV’siz, KDV’siz mazot verecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Başbakanımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum, Allah’tan şifalar diliyorum.

Sayın Başbakanımız buradayken benim sorum önemli bir sorudur, onu ilk belirtmek isterim.

Bakınız, şu anda bir bina ruhsatı almak için yaklaşık olarak 30’a yakın maddenin yapılması gerekiyor. İşte, nedir? Zemin etüdünden tutun da aplikasyon projesine, harçlarına kadar bunlar çok büyük paraları gerektiriyor. Dolayısıyla, insanlar ruhsatlı bina yapmaktansa ruhsatsız bina yapmaya çalışıyorlar. En azından -işte mesela Tokat ilimiz Kuzey Anadolu fay hattındadır- böyle depremle ilgili sorunları olan illerde bu ruhsat harçlarının daha fazla azaltılması yahut da formalitenin daha fazla düşürülmesi noktasında, ayrıca masrafların düşürülmesi noktasında bir çalışma yapılamaz mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, Maliye Bakanına sorum.

Adana’da yüz elli senedir ecrimisil ödeyerek çiftçilik yapılan hazine arazileri var. Bugüne kadar zaman zaman işte bu HES’lerden dolayı akarsular verildi, bu yüz elli senedir ecrimisil ödeyerek çiftçilik yapan insanların tarlasını, tapusunu Maliye Bakanı vermeyi düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaman.

Sayın Dinçer…

CELAL DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Başbakanımıza geçmiş olsun diyorum.

Sayın Maliye Bakanımız konuşmalarında “Eşit İşe Eşit Ücret Kararnamesi” adı altındaki 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle hiçbir kimsenin maaşının düşmediğini söyledi. Oysa ne kadar fedakârca çalıştığını çok yakından gördüğümüz mülki idare amirlerinin maaşlarında 200 liralık bir düşüş oldu. Bakanlık müfettişlerinin maaşında 300 liralık bir düşüş oldu. Polis başmüfettişleri ve merkez emniyet müdürlerinin binden fazla sayıları, sıfır zam aldılar, dolayısıyla emsallerine göre maaşlarında düşüş oldu. Merkezde Maliye ve merkez teşkilatları arasındaki fark 1.300 liraya çıktı. Mühendis kökenli müdürler araştırmacı oldu ve maaşlarında 450 lira azalma oldu. Bu düşüşleri nasıl karşılıyorsunuz? Telafi etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.

Sayın Selamoğlu…

TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, Başbakanıma geçmiş olsun dileklerimi iletmek isteyerek başlıyorum.

Ankara metro hatlarının yapımının Ulaştırma Bakanlığına devriyle ilgili serzenişte bulundu Sayın Vekilimiz, ama bu sıkıntılı duygular İzmir hafif raylı sistemini Ulaştırma Bakanlığı yaparken hiç dile getirilmedi. Biz şunu söyleyebiliriz her şeyden önce: Yirmi yılda yüzde 40’ı yapılan, yüzde 60’ı yapılamayan Karadeniz sahil yolunu, on altı yılda açılamayan Bolu tünelini yapamayanlar, açamayanlar tüneli, şimdi metro hattıyla ilgili bu çalışmalara herhangi bir söz söylemesinin uygun görülmediğini düşünüyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Selamoğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman)  - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Sayın Başbakanımıza, hoş geldiniz, geçmiş olsun, Allah’tan şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, ilk sorudan başlayarak cevaplamak istiyorum. Tabii, bedelli askerlik sonrası, Burdur’un en az düzeyde etkilenmesi ve daha önemlisi olarak bu yeni teşvik sistemindeki... Şu anda Ekonomi Bakanlığımız üzerinde çalışıyor, belki illere ilişkin ek verilerle birlikte... Biliyorsunuz birkaç il bir arada gruplandırılarak şu anda teşvikten yararlanıyor. Bu yeni sistem çerçevesinde daha detaya iniliyor. Hem orada bazı sanayi sektörlerinin kümelenmesi anlamında hem de diğer alanlarda tabii ki destekler sağlanabilir ama bu çalışma tamamlanmadan benim bu noktada kesin bir şey ifade etmem doğru olmaz.

İkinci soru şu değerli arkadaşlar: Merkezî yönetim bütçe kanunu çerçevesinde 2012 yılında 6.450 taşıt edinilecektir. Bunun maliyeti yaklaşık 273 milyon liradır, toplamda. Değerli arkadaşlar, taşıtların bir kısmı mevcutların yenilenmesi şeklinde; bir kısmı da tabii ki yeni kurum ve kuruluşlar oluşturuluyor, yeni bakanlıklar oluşturuldu, onların ihtiyaçları tabii ki karşılanacak.

Değerli arkadaşlar, yine 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çok konuşuldu. Ben çok açık ve net bir şekilde söylüyorum,  hiçbir kimsenin maaşı azaltılmamıştır. Burada vali veya kaymakamlarımız eğer merkezde görevlendirilirse genel müdür olarak veya daire başkanı olarak, bütün daire başkanları ve genel müdürlerin, müsteşarların maaşları eşitlendiği için orada bir istisna tanımadık. Kendileri taşrada görev yaparken ekstra birtakım gelirler elde ettikleri için düşmüş gibi görünüyor ama esasında bir düşüş söz konusu değildir.

Yine, müsaade ederseniz, -tabii ki konuşmacılar esnaf ve çiftçilere ilişkin çok şey söylediler- ben bir iki konuya açıklık getirmek istiyorum. 2002 yılında 63.520 esnafımız 154 milyon liralık krediyi yüzde 47’lik bir faizle kullanmıştır. Bugün, 2011 yılı başı itibarıyla -en son rakamlar yok yanımda- yaklaşık 234 bin esnafımız yüzde 5 gibi düşük faizle 4 milyar liralık bir kredi kullanabilmektedir. Kredi miktarı 26 kat, kredi kullanan esnaf miktarı 4 kat artmıştır, faiz ise yaklaşık 9 kat aşağı gelmiştir.

Yine, çiftçilerimize biz 2000 yılında yaklaşık 400 milyon, 2001 yılında yaklaşık 560 milyon, 2002 yılında yaklaşık 1,9 milyar bir destek sağlarken bugün 11 milyar liralık destek sağlıyoruz, bu da çok ciddi bir destektir.

Yine, Ziraat Bankasından sübvansiyonlu tarım kredisi kullanan çiftçi sayısı bakın, 2004 yılında başlamış, 48.413 kişi kullanıyormuş, bugün 675 bin çiftçimiz Ziraat Bankasının sübvansiyonlu kredilerinden yararlanmaktadır. Yani dolayısıyla hakikaten bütün bu rakamlara baktığınız zaman ciddi bir iyileşme söz konusudur.

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Çiftçilerimizin hepsi hacizli, traktörü hacizli, tarlası hacizli.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tabii ki, yine, bu inşaatlarda ruhsat ücretlerinin düşürülmesi veya birtakım desteklerin sağlanması bence de çalışılmalıdır, ilgili  Bakanımız buradaydı soru sorulurken ama yani bu yöndeki... Ruhsatlar kolaylaştırılıyor, Bakanımızın bana verdiği bilgi. “İnşaat ruhsatlarının alınması konusunda sistem basitleştirilecek, kolaylık sağlanacak, denetimler de artırılacak.” diyor Bakanımız ama diğer konularda da tabii ki kolaylık sağlanabilir, destek verilebilir.

Herhâlde bütün sorulara cevap verdim, galiba, ilk defa.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesine bağlı (E) işaretli cetvele aşağıdaki sıranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                             Bülent Kuşoğlu                                       Musa Çam

                      İstanbul                                              Ankara                                                İzmir

               Ali İhsan Köktürk                                 İhsan Kalkavan                                             

                    Zonguldak                                            Samsun

"70. Cem evlerinin tamir ve tadilat giderleri, Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden Diyanet İşleri Başkanlığına aktarılacak ödeneklerden gider kaydedilerek ödenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesine bağlı (E) işaretli cetvele aşağıdaki sıranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                             Bülent Kuşoğlu                                       Musa Çam

                      İstanbul                                              Ankara                                                İzmir

                 İhsan Kalkavan                                 Ali İhsan Köktürk

                      Samsun                                            Zonguldak

“70. Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 ödeneğinden köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına net asgari ücret tutarında aylık ödenek verilir.

BAŞKAN – Evet, şimdi en aykırı önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesine bağlı (E) işaretli cetvele aşağıdaki sıraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Ferit Mevlüt Aslanoğlu                            Süleyman Çelebi                                   Bülent Tezcan

                      İstanbul                                             İstanbul                                               Aydın

                 Ümit Özgümüş                                     Ramis Topal                                     Aykut Erdoğdu

                       Adana                                               Amasya                                              İstanbul

          Selahattin Karaahmetoğlu

                      Giresun

"70. Asgari ücretli olarak çalışmakta olanların gelir vergisi, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer alan ödenekten karşılanır ."

BAŞKAN – Bu okutmuş olduğum önergeye komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum:

Anayasa’mızın amir hükümlerine göre Genel Kurulda gider artırıcı önerge verilemez. Bütçe kanunlarına bütçeyle ilgili olmayan hükümler de konulamaz. Fakat, bu verilen şu anda okuttuğunuz önergeyi biz o çerçevede değerlendiriyoruz, Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz ve bundan dolayı da katılamıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, ödenek aktardık, başka bir şey istemedik.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince, önergenin sadece gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Asgari ücret esaslarına göre çalışanların açlık ve yoksulluk sınırı altında ücret aldığı göz önünde bulundurularak 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun yürürlükte olduğu dönemde asgari ücretlilerden gelir vergisi alınmaması ve söz konusu gelir kaybının yedek ödenek tertibinden karşılanması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesine bağlı (E) işaretli cetvele aşağıdaki sıranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

 

“70. Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 ödeneğinden köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarına net asgari ücret tutarında aylık ödenek verilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, bunun da Anayasa’ya aykırı olduğunu düşünüyoruz, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Köy muhtarları ile şehir ve kasaba mahalle muhtarlarının görev ve sorumlulukları gereği yoğun çalışmalarının karşılığının verilebilmesi amacıyla aylık ücretlerinin arttırılması ve söz konusu ödenek artışının Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan yedek ödeneklerin "personel giderlerini karşılama ödeneği"nden karşılanması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı"nın 5 inci maddesine bağlı (E) işaretli cetvele aşağıdaki sıranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

"70. Cem evlerinin tamir ve tadilat giderleri, Maliye Bakanlığı Bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden Diyanet İşleri Başkanlığına aktarılacak ödeneklerden gider kaydedilerek ödenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Cem evlerinin tamir tadilat giderlerinin Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden karşılanabilmesini teminen Maliye Bakanlığı Bütçesinin yedek ödenek tertibinden aktarma yapılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, programımız gereğince bugünkü görüşmeler tamamlanmıştır.

Programa göre, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak üzere 16 Aralık 2011 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

                                                           Kapanma Saati: 19.44



(x)  - 87 ve 88 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 08/12/2011 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x)  Bu bölümde, Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.