TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

               TUTANAK DERGİSİ

 

                                                     3’üncü Birleşim

                                              5 Ekim 2011 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                     İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimize ve yapılan yardım seferberliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, doğal gaz ve elektrik zamlarına ilişkin gündem dışı  konuşması

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması 

2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, grubuna sataşması nedeniyle  konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dünya Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Genel Kurul görüşmelerinde konuşmalara ilave süre verilip verilmemesine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan ve elektrik, su ve yolu olmayan göçer köylerine yardım yapılmasına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’daki Cumhuriyet Halk Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ettiğine ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

6.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve yoksullukla karşı karşıya olmasının nedenleri ile füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Somali’ye yapılan yardımlara ilişkin açıklaması

8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

9.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, on beş ildeki merkez yöneticilerine, belediye başkanlarına ve il genel meclisine yapılan operasyonları kınadıklarına ilişkin açıklaması

12.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Genel Kurul elektronik sisteminde meydana gelen hatanın aydınlatılmasına ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A)    Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki mevcut ve kurulması planlanan sanayi tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/5)

2.- Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm potansiyelinin daha iyi değerlendirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/6)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba ve 22 milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve turizm yönünden daha verimli kullanılmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/7)

 

 

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- TBMM Başkanlığının tutumunun İç Tüzük’ün 49’uncu maddesine uygun olup olmadığı  hususunda usul görüşmesi 

 

 

 

5 Ekim 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN (Bolu)

------ 0 ------

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beş dakikadır, ek bir dakikalar yoktur.

Onu hatırlatarak, ilk gündem dışı söz, Somali ve diğer Afrika ülkelerine yapılan yardımlar hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Sayın Cevdet Erdöl’e aittir.

Buyurun Sayın Erdöl. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimize ve yapılan yardım seferberliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve  Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı

 

CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Somali ve diğer Afrika ülkelerine Türkiye’den yapılan yardımlara ilişkin gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce milletimizi ve sizleri saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, aziz milletimizi temsil etme şerefine nail olan siz değerli milletvekillerini kutlar, 24’üncü Dönemin tüm ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini yüce Allah’tan temenni ederim.

Gündem dışı konuşmamda, yakın zamanda Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimiz ve yapılan yardım seferberliğine ilişkin bilgi ve gelişmeleri sizlerle kısaca paylaşmak isterim. Afrika, hem yüz ölçümü hem de nüfus bakımından Asya’dan sonra dünyanın en büyük 2’nci kıtasıdır. Yaklaşık 30 milyon kilometrekarelik alanı ile dünya topraklarının yüzde 20,4’ünü kapsamakta; 1 milyar kişiyi aşan nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde 15’ine yakınını barındırmaktadır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var Genel Kurulda, lütfen sükûneti sağlayalım.

CEVDET ERDÖL (Devamla) – Çok eski tarihî ve kültürel bağlara sahip olduğumuz Somali ve Doğu Afrika, uzun zamandır maalesef kuraklık ve kıtlık felaketiyle baş etmeye çalışmaktadır. Dünyanın en fakir kıtası olan Afrika’da 40 milyonun üzerinde insanın kronik açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, her 3 Afrikalı’dan birinin yetersiz beslendiği, bu yıl Doğu Afrika ülkelerinin son altmış yılın en büyük kuraklığını yaşadığı ve böylece, özellikle başta çocuklar olmak üzere binlerce insanın yaşamını tehdit ettiğini hepimiz bilmekteyiz.

Doğu Afrika’da en fazla felaketi yaşayan ülkelerin başında ise Somali gelmektedir. 90’lı yılların başından bu zamana kadar hâlâ iç savaşla boğuşmaktadır. Ülkedeki dağınık silahlı gruplar birbirleriyle çatışmakta; bu gruplar kendi ülkelerini yakmakta, yıkmakta ve bu yangında kendilerini pişirmektedirler. Daha dün Somali’nin başkenti Mogadişu’da patlayan bomba yaklaşık 70 kişinin ölümüne, 50 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. Ölenlerin arasında öğrenci, asker ve siviller bulunmaktadır. Milletimiz adına, ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Sağlık Bakanlığı ekiplerinin aynı anda orada bulunması ve bu menfur olaydan yara almadan kurtulmalarını da büyük bir sevinçle karşıladığımızı ve sağlık camiamıza geçmiş olsun dileklerimizi buradan iletmek isterim. Türkiye’ye gelmek için orada bulunan değerli öğrencilerin ve velilerinin de bu menfur saldırıda ölmesi üzüntümüzü bir kat daha artırmaktadır.

Ülkede yani Somali’de yiyecek zor bulunurken, su temin edebilmek için bile insanlar kilometrelerce yürümek zorunda kalırken, buna mukabil maalesef silah ticareti Somali’ye hız kesmeden devam etmekte, silah satışları Somali’ye durmadan devam etmektedir. Bu ise insanlık adına utanç verici bir durumdur.

Son altmış yılın en kurak mevsiminin yaşanması başta kuraklık ve kıtlığın oluşmasına yol açmış, bu da Somali içerisinde büyük bir iç ve dış göçün olmasına yol açmıştır. Bu göçler sonucu oluşan kamplarda, özellikle mültecilerin açlık ve susuzluk problemlerinin giderilmesine Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke katkı vermeye çalışmıştır.

Türk sivil toplum kuruluşlarınca Afrika ülkelerinde, sadece 2010 yılında yaklaşık 70 bin civarında ücretsiz hasta muayenesi ve tedavisi yapılmış, sivil toplum kuruluşları ve resmî kurumlarımızca iki yüzden fazla temiz su kuyusu inşaatı tamamlanmış, temiz içme suyuna Afrikalıların kavuşturulması sağlanmıştır.

Yine Türk Kızılayı, Nyala’da kurmuş olduğu, Sudan’da kurmuş olduğu hastaneyle birlikte, o zamandan bu zamana yaklaşık 330 bin kişiyi muayene etmiş ücretsiz olarak ve 4 bin kişiden fazla hastayı da ameliyat ettirmiştir.

Sağlık Bakanlığımız ise Somali’ye bir sahra hastanesini 18 Ağustosta kurmuş, bugüne kadar bölgeye ayrıca 55 ton ilaç, tıbbi malzeme, bir adet gezici sağlık aracı, altı adet ambulans, iki adet şişirilebilir sahra hastanesi ve iki adet ağır iklim tipinde olan sahra hastanesi göndermiştir.

Bilindiği üzere, yine Libya’daki iç karışıklıkta yaralanan pek çok hasta da ülkemize getirilmiş ve Sağlık Bakanlığımızca bunların tedavileri yapılmış ve böylece ülkemizin şefkat eli oradaki kardeşlerimize de ulaştırılmıştır.

Sözlerimi tamamlarken, son olarak, dün Mardin’de şehit olan 4 emniyet mensubumuzu da Allah’tan rahmetle anıyorum, yakınlarına, milletimize, sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdöl.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bu bir dakika uygulamanız yanlış. Neden yanlış? Dün burada Meclisi yöneten Başkan Vekili dedi ki: “37’nci Birleşimde, 20/12/2010 tarihinde burada böyle bir karar alındı.” O zaman Meclisi siz yönetiyordunuz.

BAŞKAN – Yok, ben yönetmiyordum, Sayın Yakut yönetiyordu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, hayır siz yönetiyordunuz, Mecliste bütçe müzakeresi yapılıyordu. Şöyle bir uygulama vardı: AKP’liler kırk dakikalık süreyi 8 milletvekiline taksim ediyorlardı…

BAŞKAN – Ha, o kişiseldi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – …her birine bir dakika fazla veriyordunuz, AKP’yi sekiz dakika konuşturuyordunuz. Biz buna itiraz ettik, dedik ki: “Efendim, bu, AKP’ye bir imtiyazdır…”

BAŞKAN – Yok, öyle siz bana itiraz etmediniz, o benim kendi inisiyatifimle oldu Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Sayın Başkan, yani doğrusunu anlatalım da…

BAŞKAN – Anladım da ben de yani hafızamı kaybetmedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman siz böyle bir karar aldınız, “Ben bütçe konuşmalarında ek bir süre vermem.” dediniz ve Genel Kurul da öyle kabul etti. Ama bu Genel Kurulun gündem dışı konuşmalarında sayın konuşmacılara bir dakika verme anlamında bir karar değildi. İsterseniz 37’nci Birleşimde alınan kararı bir okuyalım veyahut da tutumunuz hakkında bir usul tartışması açmak istiyorum efendim, 63’üncü maddeye göre.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar yok efendim, hangi usul?

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Yakut’un yönettiği bir Meclis oturumunda, birleşiminde kendisinin hakkında usul tartışması açıldı ve sonuçta Meclis oyladı, bu bir dakikalar kalktı, o ayrı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ondan dolayı kalkmadı.

BAŞKAN – Hayır, hayır, kendiniz oyladınız Genel Kurul olarak. O geçen dönemden bahsediyorum. Bütçe görüşmelerinde ise bana bir itiraz olmadı. Ben onu kişisel olarak, haksızlık olduğu, adaletsizlik olduğu gerekçesiyle, sadece bütçe görüşmelerine has olmak kaydıyla, bir dakikayı, ben, bana İç Tüzük’ün verdiği inisiyatifi kullanarak kaldırmıştım. Şimdi, yani bugünkü uygulama başka bir uygulama…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani Sayın Başkan, bakın…

BAŞKAN - …37’nci Birleşim ile ilgili fasıl, o Sayın Yakut’un dönemi, o ayrı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani Meclisin ta on senedir, yirmi senedir gelen uygulamasını Başkanlık Divanı kaldırıyor. Bir dakika milletvekilinin fazla konuşmasının faydası; beş dakika konuştuktan sonra o bir dakikalık arada en önemli şeyi milletvekili arkaya, en sona saklıyor dolayısıyla orada daha önemli şeyler söyleniyor. Yani bir dakika…

BAŞKAN – Anladım, peki…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bence bu uygulamadan vazgeçerseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Erdöl ile başladı dolayısıyla diğerlerine veremem ama yarın ben yöneteceğim, o zaman değerlendireceğim.

Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ankara Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl’ün bu kürsüden dile getirdiği hususlarla alakalı yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz aldım.

Somali’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. 2 Ağustos tarihinde, Sayın Başbakanımız, Somali’de yaşanan insanlık dramı karşısında Türkiye’nin sessiz kalmaması, hem devletimizin hem de milletimizin burada yaşanan insanlık dramı karşısında duyarlılığını ortaya koyması amacıyla bir yardım kampanyası başlattı. Bu kampanyanın başladığı ilk günlerde Somali’deki olayı Türkiye’de belli oranda bir kısmı farkında, belli oranda bir kısmı başka türlü değerlendiriyor idi ama farkında olanlar bile olayı değerlendirirken Somali’de sanki anlatıldığı kadar da durumlar kötü değilmiş gibi bir hava vardı. Ama daha sonra Sayın Başbakanımızın başkanlığında bir heyetle, Türkiye’den, bir uçakla Somali’ye, iş adamlarımızın, sanatçılarımızın, milletvekillerimizin, pek çok kesimin katıldığı bir ziyaret yapılıp konu yerinde görülünce, yerinde gören herkesin kanaati değişti ve o dramın Türkiye’de anlatılandan, hissedilenden onlarca kat daha büyük olduğunu bizzat yaşayarak gördüler. Ben de o heyetteydim. O heyet indikten sonra bir şehir içerisinde program gereği geziler yapıldı ve bu çerçevede de çadır kamplara gidildi. Kamplara gittiğinizde büyük çadırlar yok, çuvallardan, hani Anadolu’da “telis” derler, başka yerde başka şey derler, naylon torbalardan, torbayı yırtmışlar bir değneğin ucuna ve oradan çadır yapmışlar, altında insanlar.

Tabii, yolda giderken etrafa baktığınız zaman çöp yığınlarından etraf görülemiyor. Hayvan kemikleri –affedersiniz- ortada, âdeta tuğlalar yığılmış gibi üst üste, dağlar misali kemikler duruyor. “Bunlar nedir?” diye sorduğumuzda bunların hayvan kemikleri olduğunu ve bu kemikleri değerlendirecek veyahut da başka türlü ortadan kaldıracak bir mekanizmaya sahip olmadıklarını söylüyorlar. “Peki, bu çöpler nedir -her taraf pislik ve her tarafta çöp var, âdeta sokakta değil de, bir çöp deryasının içerisinde yürüyor gibisiniz- bunları niye kaldırmıyorsunuz, belediye yok mu?” diye sorduğunuzda, belediye var ama bunları kaldıracak ve bunları kaldırdığınız yerde depolayacak veya uygun bir şekilde onları belli bir yerde toplayacak ne alet var ne personel var ne de bir mekanizma var, hiçbir şey yok. Bir çadır ziyaretinde çocuklar, doktorların önünde tedavi için duruyorlar ama çocukların vücuduna yapışan veya konan sineklere baktığınızda sinekten çocuğun vücudu gözükmüyor. Sizin elinize, bir yerinize bir sinek konduğunda hemen tepki veriyorsunuz, işin daha da kötüsü, bütün vücudu sinek kaplamış ama tepki vermiyor, o kadar da alışılmış bir yapı sanki bu.

Sayın Başbakanımız dedi ki: “Bu çocuğun durumu çok kötü -Cumhurbaşkanı da Sayın Başbakanımıza refakat ediyorlar- bunu derhâl hastaneye kaldırmamız lazım.” Ülkenin Cumhurbaşkanı dedi ki: “Efendim, bunu hastaneye kaldıracak ambulansımız yok.” Yani bir ülkenin Cumhurbaşkanı, düşünün, çocuk ölmek üzere, onu kaldıracak ambulansa sahip olmadığını ifade ediyorlar ve orada hemen Sayın Başbakanımızın devreye girmesiyle bizim bindiğimiz araçlardan bir araçla çocuklar hastaneye yetiştirildi ve oradaki sahra hastanesinde, bizim Sağlık Bakanlığımızın kurduğu yerde tedavi gördüler. Çocuğun bir tanesi yolda hayatını kaybetti. Ama hayatını kaybediş nedenlerine baktığınızda, çok ama çok basit nedenlerle, ishal gibi bir nedenle de insanlar çok kolaylıkla hayatını kaybedebiliyor.

Oraya sağlık malzemesi olarak pek çok malzeme gönderdik. O malzemeler orada duruyor. Kullanma noktasında sıkıntılar olduğunu görünce “Neden bu malzemeler kullanılmıyor?” diye sorduğumuzda o malzemeleri kullanma bilgisine ve görgüsüne sahip yeteri kadar personel olmadığını da gördük. Büyük sıkıntı. İlaçlar orada, onları kullanamıyorlar. Yani su noktasında hakeza insanlar su bulamıyorlar, gıda noktasında hakeza başka sorunları var.

Şehri gezerken şehirde duvarında kurşun deliği olmayan, bombalarla yara almamış neredeyse sokakta bir tane bina görme imkânınız maalesef yok. Şehir düzenli mi? Düzenli baktığınızda. Kargaşanın olmadığı zamanlarda düzenli bir kentin, şehrin orada olduğunu da görüyorsunuz ama kurşun izi değmedik, bombalanmadık neredeyse bir binayı görme imkânınız orada yok. Her şey ortada. Âdeta insanlar orada birtakım imkânsızlıklar nedeniyle değil -benim gördüğüm- büyük bir bilgisizlik nedeniyle büyük sıkıntı içerisindeler. Yani sömüren veya orada birtakım planlar yapan ülkeler oradan elini çektiği zaman yapı olduğu gibi çökmüş. Bu yapıyı ayağa kaldıracak bilgi ve donanıma sahip yetişmiş insan gücünün de orada olmadığını görüyoruz. Hani Türkiye’de derler ya, Türkiye’de olur ya, bir tane fakirimiz var, ne deriz biz? “Yahu, buna yardım edecek çok insan olur.” Kim yapar? Akrabaları yardım yapar. Onlarda da yoksa komşuları yardım yapar. Onda yoksa mahalleli yardım yapar. Onda yoksa belediye yardım yapar. Onda yoksa devlet yardım yapar. Yani mağdur olan bir insanın elinden tutacak birileri, mekanizmalar mutlaka vardır. Şimdi, oraya baktığınızda, sizde yok, size yardım yapacak akrabalarınız? Onlarda da yok. Komşularınız? Onlarda da yok. Mahalleli? Onda da yok. Belediye? Onda da yok. Dahası devlette de yok. Herkes imkânsızlıkta ve çaresizlikte âdeta eşitlenmiş bir durumda. O nedenle, o manzarayı gören herkes buraya karşı daha fazla hassasiyet gösterilmesi, daha fazla yardım yapılması konusunda hemfikir oldu ve bunu Türkiye’ye daha iyi anlatmak ve milletimizin desteğini buraya, doğru bir biçimde yansıtmak için gayreti artırmak gerektiği noktasında birleştik ve oradan dönenlerin, daha uçakta veya indikten sonra, o manzarayı görenlerin hepsi yardım ve destek noktasında verdiklerini artırdılar, büyük çabalar ortaya koydular.

Bugüne kadar baktığımız zaman, başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde 504 milyon 100 bin Türk lirasının toplandığını görüyoruz. Türkiye, oraya şimdiye kadar tam 9 uçak, 7 gemi ile 49 milyon TL tutarında ve yaklaşık 17 bin ton ağırlığında insani yardım malzemesi gönderdi ve bütün bu yardımlar, rakamsal olarak ortaya çıkan yardımlar ile ayni yardımların tamamı milletimizin gönül hazinesinden ortaya çıkmış yardımlardır, devletin harcadığı içerisinde neredeyse kuruş denecek kadar para yok desek yanılmayız çünkü bu, milletimizin hayırseverliğinin, mağdur olan insanlara yardım etme duygusunun ve insanlığının gereği olarak verdikleri paralardan oluşan büyük bir destek. Ben, bu nedenle, bu vesileyle sizin huzurunuzda, sizin temsil ettiğiniz aziz Türk milletinin her bir ferdine, ortaya koydukları bu yardımdan, bu insanlıktan, bu iyilikten dolayı ayrı ayrı teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. Çok sağ olsunlar, var olsunlar.

Oraya gittiğimizde Somali Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Sizden önce buraya bir başka ülkenin bakanı gelmişti. O bakan geldiği zaman zırhlı bir araçla şehri gezdi ve hiç yere inmeden, kimseyle de tokalaşmadan ondan sonra bıraktılar, gittiler ‘Güvenlik var, falan var, sıkıntı var.’ diye ama siz buraya geldiğiniz zaman eşlerinizle geldiniz -çünkü heyettekilerin hepsinin eşi vardı ve çocukları olanlar vardı- çocuklarınızla geldiniz, zırhlı araçlarla değil halkın arasına indiniz, elinden tuttunuz, başını okşadınız, onların dertlerini yakından gördünüz. Bu nedenle, Türkiye hiçbir yardım yapmasa bile şu fotoğraf dahi bize dünyanın en büyük yardımı kadar kıymetlidir, değerlidir, bizim imajımızı düzeltme açısından çok önemlidir.” Bizim açımızdan bu ziyaret tarihî bir ziyarettir çünkü o tarihe kadar başbakan düzeyinde oraya hiçbir ziyaretçi 93 yılından beri gelmemiş. 93 yılından beri ilk defa başbakan düzeyinde bir ziyaret yapılıyor, onlar için çok önemli. “Bizim acımızı bütün dünya duydu, bizim çaresizliğimizi bütün dünya sizin sayenizde gördü.” diyerek teşekkürde bulundular. Gerçekten, Sayın Başbakanımızın ziyaretinden sonra Somali’ye dünyanın başka ülkelerinin, başka yerlerdeki insanların ilgisi, yardım ve desteği de artmıştır.

O ziyaretten sonra oraya giden yardımların planlı bir biçimde gitmesi, doğru ihtiyaçların karşılanması, doğru yerlere harcanması için burada da bir koordinasyon kurulu oluşturuldu. TİKA’nın başkanlığında, organizatörlüğünde, bakanlardan Başbakan Yardımcısı olarak benim koordine ettiğim bir koordinasyon kurulu sürekli bu çalışmaları takip ediyor, her hafta toplanıyor ve oralarda ne yapılabilir, neler ortaya konabilir onun çalışmalarını yapıyoruz.

Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar çerçevesinde orada gıda ve su, diğer alanlardaki çevre, başka ihtiyaçların giderilmesi yanında, oraya daha da kalıcı yardımların yapılmasının gerekliliği ortaya çıktı ve oradaki yetkililerin talebi de o doğrultudaydı. Biz, buna göre, şu anda Somali merkezde iki yüz yataklı bir hastaneyi orada hayata geçiriyoruz, onunla ilgili adımları attık. Yaklaşık binden fazla toplu konutu orada TOKİ marifetiyle yapacağız, hayata geçireceğiz ve oradaki mağdur insanların oraya yerleşmesini temin edeceğiz.

Öte yandan, çadırlarda, o demin anlattığım kötü yerlerde yaşayan insanları Kızılayımızın çadırlarına taşımak için seferber olduk. Şu anda iki bin çadırı mahalline ulaştırdık ve insanlar oluşturulacak çadır kentlere taşınacaklar ve orada hayatlarını devam ettirecekler konutlara nakledilene kadar.

Mobil bir fırın, mobil bir yemekhane oraya kuruyoruz. Şu anda kurulum çalışmaları devam ediyor. Bunlarla ilgili gerekli adımları attık.

Öte yandan, çöpü temizlemek için de Kızılayımızla beraber, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla beraber önemli adımlar atıyoruz. O çöplerin hem temizlenmesi konusunda hem de yeniden bundan sonra etrafta çöp olmaması hem de o kemiklerin ortadan kaldırılması konusunda önemli adımları beraber attık.

Sağlıkla ilgili, bir yandan hastaneyi yaparken öte yandan da sağlık meslek liselerine ve sağlık meslek yüksekokullarına oradan öğrenci getirmek suretiyle sağlık alanında işin ehli olan insanların müdahalede bulunmasını temin için önemli çalışmalar başlattık.

Sadece sağlıkta değil, üniversite düzeyinde de 500 tane öğrenciyi Türkiye’de okutacağız. Bunun 230 tanesini vakıf üniversitelerimiz kabul ediyorlar, 270 tanesinin de devlet üniversiteleri marifetiyle Türkiye’de karşılıksız eğitimlerini almalarını temin edeceğiz.

Öte yandan, mesleki eğitim konusunda bizden talepleri oldu. Ortaöğretim düzeyinde meslek okullarımızla iş birliğini sağlayarak ayrıca bir eğitim almalarını, onu da temin edeceğiz. Bu konuda, Millî Eğitim Bakanlığımızla, YÖK’le beraber iş birliği çalışmalarımız devam ediyor ve o çalışmalar netice aldığında önemli katkıları daha büyük bir boyutta onlar bulundukları yerde elbette sağlayacaklardır.

Bunun dışında, TOKİ’nin yapacağı o konutların dışarısında müthiş arazi var orada. Bu araziyi kullanmayı bilmeyen bir yapı da var. Yani tarım arazileri var ama tarım arazilerini kullanma ve onları kendileri için daha faydalı hâle dönüştürme noktasında yeterli bir birikim, yeterli bir tecrübe yok. Örneğin, sahile baktığınızda, 3.337 kilometrekare civarında bir sahil şeridi var, neredeyse dünyanın en uzun sahil şeridine sahip ama denizden 1,5 milyar dolarlık bir deniz ürünleri başka ülkeler tarafından kullanılırken denizden istifade etme ve bunu kendi lehlerine doğru bir biçimde kullanma konusunda da yeterli bir bilgi ve yeterli bir eğitim sahibi de değiller. Bu nedenle, Tarım Bakanlığımızla iş birliği yapmak suretiyle buralarda hem balıkçılıkla ilgili hem de tarım alanında verimli işler yapılmasıyla ilgili ortak bir proje de orada yürütülecek ve bu proje çerçevesinde, Türkiye’de olan tarım üretme çiftlikleri benzeri bir çiftlik kurulmak suretiyle oradaki insanlar eğitilerek oraya katkılar sağlanacaktır ve şimdiden Türkiye’den bir iş adamımız “Buraya elli tane traktörü ben bağışlayacağım.” dedi ve orayla ilgili gayretleri ortaya koydu ve pek çok vatandaşımız da bu noktada, projelere destek noktasında büyük gayretleri ortaya koydular, koymaya devam ediyorlar. İnşallah, önümüzdeki günlerde yapılan -daha başka pek çok çalışma var- bütün bu çalışmaların orada somuta dönüştüğünü, bizzat oraya giderek hem milletimizin verdiği paraların nereye gidip ne gibi hizmete dönüştüğünü milletimize göstermek hem de oradaki insanların bu hizmetler karşısında sevincini milletimiz ve dünyayla paylaşmak için sık sık bundan sonra oradaki çalışmaların takipçisi olacağız ve oradaki çalışmaları bizzat yerinde görüp daha sağlıklı yürümesi konusunda gerekli desteğimiz olacaktır.

Tabii, bu çalışmalar devam ederken dün Somali’de meydana gelen intihar saldırısında 70 tane Somalili hayatını kaybetmiştir. Ben bu vesileyle, hayatını kaybeden bütün Somalili kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına, ailelerine, Somali halkına ve Somali devletine de başsağlığı diliyorum.

Somali’de en büyük sıkıntılardan birisi de işte bu güvenlik meselesi. Somali’de din aynı, başka bir din yok, tek. Dil aynı, başka bir dil yok, o da tek. Mezhep de  aynı, başka bir şey yok, o da tek. Bu kadar teklik içerisinde maalesef huzur ve barış yok. Ülke dörde bölünmüş, dört ayrı grup arasında birtakım nedenlerle çekişmeler, kavgalar var. Umarız ki orada tez zaman içerisinde bir barış ortamı, bir huzur ortamı olsun.

Dün bu hadiselerin yaşandığı hemen duyulur duyulmaz Sayın Başbakanımız, Somali Cumhurbaşkanı Şeyh Ahmed’i aradı ve onunla bir görüşmede bulundu, yaşanan olaylarla alakalı bilgiler aldı. Aynı şekilde biz de Somalili yetkili makamlarla ve orada görev yapan Türkiye’den gönderdiğimiz görevli arkadaşlarımızla görüştük ve oradaki durumlar hakkında kendilerinden bilgi aldık.

Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki yaşanan saldırı Türklere karşı veya Türkiye’ye karşı yapılmış bir saldırı kesinlikle değildir ve oradaki saldırı bütün yetkililerin ve bizzat kendi arkadaşlarımızın, orada olanların ifadesiyle devlet organlarına karşı yapılmış bir saldırıdır. Yoksa “Türkiye yardım yapıyor, yardım yapmasın. Türkiye şu hizmetleri yapıyor, bu hizmetleri yapmasın.” şeklinde bir düşünceyle yapılmış bir saldırı olmadığını bizim kendi arkadaşlarımız söylüyorlar, Somalili yetkililer söylüyorlar. O nedenle bu saldırı Türkiye’ye karşı değil, Türkiye'nin oradaki görevlilerine karşı değil, sadece oradaki kendi iç çatışmaları nedeniyle devlet organlarına karşı yapılmış bir saldırı ama ne olursa olsun böyle bir saldırıyı lanetlemek bizim vazifemizdir. Masum insanları, eğitim almak için bir araya gelmiş insanları, kendi ülkesinin vatandaşlarını suçsuz yere öldürmek, intihar usulüyle veya başka bir usulle olsun, en büyük vahşettir, en büyük insanlık suçudur. Bu eylemleri yapanları hem buradan lanetliyor hem de şiddetle kınıyoruz.

Buradan şunu da ifade etmek isterim ki Türkiye'nin orada atacağı adımları bundan sonra da atması devam edecektir. Yapılması gerekenler neyse milletimize söylediklerimiz... Milletimizin bize inanarak verdiği paraların hepsi mahalline harcanacaktır. Bundan sonraki süreçte içeride yaşanan kargaşayı da dikkate almak suretiyle orada görev yapan bütün Türk görevlilerin güvenliğini sağlama konusunda da Türkiye olarak ayrıca tedbirlerimizi de bundan sonraki süreç için alacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Ben, bu vesileyle, yardım yapan bütün milletimizin her bir ferdine ayrı ayrı teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Gündem dışı ikinci söz, füze kalkanı konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’ya aittir.

Buyurun Sayın Ağbaba.(CHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan İsrail füze kalkanıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Halkımızdan gizlenerek kapalı kapılar ardında temel amacı İsrail’i korumak olan füze kalkanının kurulacağı Malatya’nın milletvekiliyim.

Değerli arkadaşlar, NATO füze kalkanının Malatya’nın Kürecik bölgesine kurulacağı gündeme geldiği ilk günden itibaren demokratik yollardan tepkimizi dile getiriyoruz. Malatya halkı, günlerdir tedirginlik yaşamakta, Hükûmetin tatmin edici bir açıklama yapmamasını şaşkınlıkla izlemektedir. Bu projeyle ilgili, Başbakan Sayın Erdoğan’ın daha önce “NATO’nun üyesi olarak bu kapsamda atılacak bir adım ve bu işin komutasının kime verileceği hususu ki bunun özellikle topraklarımızın genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten kesinlikle bu bize verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değildir.” açıklamasına rağmen füze kalkanı kontrolünü Avrupa Yüksek Kuvvetler Komutanlığına verileceği ifade edilmektedir. Yani Sayın Başbakan’ın daha önce “Kesinlikle kabul etmeyiz.” dediği sistem başka ülkelerin kontrolünde Malatya Kürecik bölgesinde kurulacaktır. Şimdi Hükûmete sormak gerekiyor: Türkiye’nin geleceğini tehdit eden böyle bir karar alırken kime sordunuz? Bu anlaşmadan kimin haberi var? Açıkça söylemek gerekirse milletvekillerinin, ana muhalefet partilerinin, muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin haberi olmadan kapalı kapılar ardında Dışişleri yetkilileri tarafından imzalanan anlaşmayı demokrasi adına kara bir leke olarak değerlendiriyorum. Çağdaş demokrasilerde bu süreç konuşularak, tartışılarak karara bağlanır ama bizde maalesef “Ben yaptım, oldu.” mantığıyla hareket ediliyor.

Değerli arkadaşlar, füze kalkanının Malatya’ya kurulması konusunda endişelerimiz var. Şimdi sizlerle bu endişelerimizi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl Lizbon’da füze kalkanı tartışmaları sırasında kalkanın İran’a karşı kurulduğunu açıkça ilan eden ve Başbakan Erdoğan’ı üstü kapalı eleştiren Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy “Biz kediye “kedi” deriz.” demişti. Fransa Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi füze kalkanı İran’a karşı İsrail’i korumak için kuruluyor. Füze kalkanı gündeme geldiğinden beri Türkiye’yi dikkatli bir üslupla uyaran İran, geçtiğimiz günlerde söylemini sertleştirerek çok ciddi bir iddiada bulundu. İran dinî lideri Hamaney’in danışmanı Orgeneral Safevi “Türkiye’nin İsrail’e karşı çıkışı bir siyasi gösteridir. Perde arkasından görüşüyorlar.” demiştir. Yine İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Muhammed Kevseri de füze kalkanı kararını çifte standart olarak nitelemiş, defalarca siyonist rejimine karşı olduğunu söyleyen “Gazze filosuna saldıranlara ağır ceza isteyenler İsrail’i koruyacak radar sistemine izin verdi.” demişti. İşte size gerçekler. Füze kalkanıyla ilgili sadece İran’la değil, Rusya’yla da ciddi sorunlar yaşayacağımız bir gerçektir. Zira Rusya, Çin ve İran’ın Türkiye’ye kurulacak radar sistemine karşı ortak füze kalkanı kurmak amacıyla görüşmeler yaptığı belirtiliyor. Anlaşılıyor ki karşılıklı füze kalkanı yarışı bölgemizi olası bir çatışmanın odağı hâline getirecektir.

Artık bu gerçeklerle yüzleşme zamanıdır. AKP Hükûmetinin sözde dış politikasının en önemli argümanı olan komşularla sıfır sorun politikasının bir aldatmacadan ibaret olduğu açıkça ortadadır. Sadece İran cephesinden yapılan bu açıklamalar bile AKP Hükûmetinin ülkemizi ve halkımızı ateşe attığını göstermektedir.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu da füze kalkanının insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri. Kürecik’te daha önce kurulu bulunun ABD radar istasyonu sebebiyle insanların, çoğu başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalandıkları bilinmektedir. Şimdi yine aynı bölgede, bu kez çok daha yüksek düzeyde radyasyon yayacağı bilim insanları tarafından açıklanan füze kalkanı kurulmak istenmesi, en yalın ifadeyle AKP Hükûmetinin Kürecik’i ve Malatya’yı gözden çıkardığı anlamına gelmektedir. Ayrıca, füze kalkanı başta Kürecik olmak üzere bölgemizde Malatya’nın dünyaca ünlü kayısısını, Kürecik bölgesinin meşhur armudunu ve arıcılığı da olumsuz yönde etkileyecektir.

Şimdi soruyorum sizlere: Niçin füze kalkanının Türkiye’ye kurulması kabul edilmiştir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bu anlaşmayla Türkiye askerî ve siyasi anlamda ne elde etmiştir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika ver ya…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kim için…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Devam… Devam…

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

VELİ AĞBABA (Devamla) – …hangi ülkelerin güvenliği için Anadolu…

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sözümü tamamlayayım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkan, biraz önce bir arkadaşa bir dakika verdiniz…

BAŞKAN – Vermedim öyle bir şey, nereden çıkardınız? Hayır, hiç öyle bir şey yok.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Başkan, az önce…

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey yok. Benimle boş yere tartışmayın.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Toparlayayım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, hayır.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Arkadaşlar, bu, Anayasa’nın 90 ve 92’nci maddesine aykırıdır. Bu anlamda bu kararın Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşulmadan karara bağlanmasını yanlış buluyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben her şeyden önce Sayın Veli Ağbaba’ya teşekkür ediyorum. Bu konuyu gündeme getirmek suretiyle bizim de hem yüce Meclisimizi hem de yüce milletimizi, özellikle de Malatyalı kardeşlerimizi bilgilendirme imkânımız doğmuş oldu. Bu bakımdan, bu fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, soruları soramadı, yazılı versin mi size?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Yazılı olarak verirse de cevap veririz. Tabii, her zaman verebilirler, her zaman verebilirsiniz. Meclis denetimine her zaman açığız. Yazılı olarak da verebilirsiniz, ancak bu imkân için teşekkür ediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir dakikaya karşı yirmi dakika alıyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Zaten yasama döneminin başlaması dolayısıyla vesile ittihaz ederek Mecliste grubu bulunan muhalefet partilerimizden randevu istemiştim ve bugün de -kendilerine de teşekkür ediyorum- Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu randevu verdiler ve Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Loğoğlu’yla birlikte bu konuyu da muhtevi dış politika konularındaki önemli hassas hususları kendileriyle paylaştık, çünkü bu mesele her şeyden önce bir ulusal güvenlik meselesidir ve ciddiyetle ele alınması gereken, polemik konusu yapılmaması gereken bir uluslararası güvenlik meselesidir.

Şunu açık bir şekilde ifade ediyorum, bugün Sayın Kılıçdaroğlu’na ifade ettiğim, bu konuda verdiğim bilgiler, Hükûmetimizin de elinde olan bilgilerdir ve gayet açık suretle kendisiyle paylaşılmıştır. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da gerektiğinde kendi içinde istişarelerini yapabilirler.

Ancak bu fırsattan istifade şu hususu vurgulamak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin ve bizim Hükûmetimizin en birinci önceliği ülkemizin, bugünkü vatandaşlarımızın ve gelecekteki torunlarımızın, gelecekteki vatandaşlarımızın güvenliğini sarsılmaz bir şekilde garanti altına almaktır. Çünkü, nükleer teknoloji, balistik füze teknolojisi öylesine hızla gelişiyor ki bırakınız tek tek ülkeleri, küçük grupların elinde dahi bulunması hâlinde çok büyük risk potansiyelleri oluşuyor. Önümüzdeki kısa bir dönemde bu tür balistik füze teknolojisinin en az otuz ülkede, yani komşularımızla ilgisi olmayan en az otuz ülkede olabileceğine ve belki de çok sayıda devlet dışı aktörlerin elinde olabileceğine dair bilimsel, stratejik analizler var. Bizim vazifemiz, ülkemizin bütününü ve gelecek nesillerimizi de koruyacak tedbirler almaktır. Bunun da iki yolu var. Bir, kendi ulusal füze savunma sistemimizi geliştireceğiz. Bununla ilgili Başbakanımız gerekli talimatları verdi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı bu konudaki her türlü çalışmayı yapacak.

İkincisi de müttefiki, ortağı olduğumuz, kurucu üyelerinden olduğumuz, ilk üyelerinden olduğumuz NATO ittifak sistemi içinde gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

NATO ittifakı geçen sene kasım ayında yeni bir stratejik konsept geliştirdi. Türkiye de bu stratejik konsepte etkin katkı sağladı ve bu yeni stratejik konsept öngörülemeyen, ileride öngörülebilir olacak olan bütün tehditlere karşı NATO ülkelerinin bütününü savunma konusunda yeni bir stratejik çerçeve oluşturdu. Bu çerçevedeki konulardan birisi de sadece konvansiyonel savunma değil, balistik füze tehdidine karşı NATO ülkelerinin nasıl savunulacağı konusuydu. Herkesin elindeki değerleri, katkıları yaparak bütün ülkelerin savunmasını teminat altına alma konusunda prensip kararı alındı. Biz o toplantıda çok net bazı ilkeler beyan ettik, bir kısmını Sayın Ağbaba’nın da okuduğu ilkeler.

Bir: Biz bu yeni savunma konseptinin herhangi bir komşu ülkeye karşı olmaması gerektiğini söyledik ve böyle bir tanımlama olmaması için diplomatik olarak yapılabilecek her türlü faaliyeti yaptık ve hiçbir NATO konsept kâğıdında herhangi bir komşu ülkenin ismi geçmemektedir. Jenerik olarak ortaya çıkabilecek bütün tehditlere karşı bir kavram geliştirmiştir.

İkincisi...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sözleşmeyi niye bize vermediniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade edin, eğer tatmin olmazsanız...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sözleşmenin içeriğini niye bize vermediniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Peki, anlaşılan tatmin olmayacaksınız. Ben anlatayım, yazılı olarak sunarsınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dileriz. Hukukta...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Müsaade edin ben bitireyim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, hukukta “Söz uçar, yazı kalır.” diye bir ilke var. Yazılı metni bize niye vermiyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Peki, o zaman Sayın Milletvekili Sayın Loğoğlu’na da başvurabilirsiniz çünkü Sayın Loğoğlu bu anlaşmanın imza edildiği gün şu açıklamayı yaptı, Genel Başkan Yardımcınız: “Şahsi görüşüm, füze kalkan kararı olumlu. Türkiye bakımından yerinde bir karar. Prensip olarak NATO içerisinde bu kararın alınmasını uygun görüyorum.” Bu, Sayın Loğoğlu’nun açıklamasıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, anlaşma...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – O zaman müsaade edin ben anlatayım. Tatmin olmazsanız Sayın Loğoğlu’na sorarsınız. Kendisi çok kıdemli bir diplomatımızdır -kendisini takdir ettim bu açıklaması dolayısıyla- detayları ondan öğrenebilirsiniz, niçin gerekli olduğunu. Ama Sayın Loğoğlu, Genel Başkan Yardımcınız bu açıklamayı yaparken bir başka milletvekili gelip burada “İsrail kalkanı…” derse bu saptırmadır; bu, Türkiye'nin ulusal güvenlik meselelerini küçük, dar siyasi çıkarlara alet etmektir, Malatyalıları kışkırtmaktır, buna izin vermeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Malatyalılar da dâhil bütün vatandaşlarımızın güvenliğini teminat altına almak bizim vazifemiz. O zaman gider Sayın Loğoğlu’na sorarsınız niçin gerekli bu diye çünkü çok iyi biliyorlar gerekli olduğunu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İsrail kalkanı!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Şimdi… Dinleyin! Dinleyin!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, İsrail…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakın ben size sorduğunuz teknik bilgiyi aktarıyorum. Dinleyin, sonra tatmin olmazsanız yazılı soru sorarsınız, kendi Genel Başkan Yardımcınızdan da sorarsınız ayrıca.

İkinci ilkemiz: Ülkemizin tümüyle… (CHP sıralarından gürültüler)

İsrail’e karşı bizim ne politika takip ettiğimize dünya da şahit ve herkesin de takdirini alan bir politikadır. Ülkemizin tümüyle nükleer güvenlik şemsiyesi altına alınması, yani dünyanın hangi köşesinden gelirse gelsin Türkiye'nin bütün topraklarının güvenlik şemsiyesi altına alınması bizim ilkesel bir pozisyonumuzdu, bunun temin edilmesini şart koştuk ve bir seneyi aşkın süren teknik çalışmalarla bununla ilgili gerekli teminatlar alındı. Eğer bu radar sistemi… Füze savunma sistemi değil, füze kalkanı değil, Türkiye’ye bir tek füze yerleştirilecek değil, bu bir erken uyarı sistemidir. Eğer bu erken uyarı sistemi Türkiye’de değil de başka bir ülkede -ismini zikretmek istemiyorum ama Bulgaristan, Romanya, herhangi bir ülkeyi düşünebilirsiniz- olması hâlinde, Türkiye topraklarının sadece Marmara Bölgesi bu koruma altına giriyordu. Biz ülkemizin bütünlüğünü, bütününü koruma altına almak durumundayız. Bu konuda da -herhangi bir- Türkiye’de mümkün olan en optimum nokta Genelkurmay Başkanlığımızla, MİT Müsteşarlığımızla, teknik bütün heyetlerle tespit edilerek bu sonuca ulaşıldı.

Üçüncüsü: Türkiye'nin, bu kurulacak tesise Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirdiği yetkin subayların bu güvenlik sistemini denetleyebilmesi ve her yerine (…)(x) olması. Bu da sağlanmıştır. Yani Türk toprakları içinde bu radar sistemi tümüyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetimine açıktır ve bu konuda gerekli teminatlar alınmıştır.

Dördüncüsü de -gündeme geldiği için- komuta kademesinde, bir saldırıya karşı cevap mahiyeti taşıyacağı için erken uyarı sistemi, zaten bir saldırı olmazsa düğmeye basmaya gerek kalmayacak ama bir saldırı olursa otomatik olarak işleyen devrelerde, her aşamasında Türkiye'nin diplomatik ve askerî müdahalesi olacak. Nasıl mı olacak? Bir, biz NATO üyesiyiz, NATO Konseyinde daimî temsilcimiz var. Alınan her kararda yetkilendirmeyi daimî temsilcimizin de içinde bulunduğu heyet yapacak. Bunu kim uygulayacak? Bunu SACEUR Komutanlığı uygulayacak yani NATO’nun askerî kanadı uygulayacak. Bu uygulamada da garanti altına almak için şart koştuğumuz husus Almanya Ramstein’da bulunan Yüksek Komutanlığın bünyesinde en üst düzeyde bir Türk generalinin daimî olarak bulunmasıdır. Bu da teminat altına alınmıştır. Yani Türkiye’den habersiz herhangi bir sürecin devreye girmesi veya Türkiye'nin denetimi dışında bir sürecin devreye girmesi söz konusu değildir, hiçbir ülkeye bilgi aktarılması da bu anlamda söz konusu değildir.

Ayrıca Eskişehir’deki NATO Merkezi, Koordinasyon Merkezi bu radar üssüyle daimî temas hâlinde olacak ve Almanya’daki NATO karargâhındaki komutanımızla da daimî temas hâlinde olacak. Dolayısıyla bizim için kendi ulusal güvenliğimizi riske edecek herhangi bir adım atılması durumunda ya da daha önce NATO Konseyinin almış olduğu kararlar dışına çıkılması durumunda sürecin her aşamasında Türkiye müdahil olabilecektir.

Eğer bütün bunlar, tedbirler alınır, buna rağmen tespit edilen prensiplerin dışına çıkılması hâlinde ise bütün bu anlaşma iki yıl süreyle kısıtlanmıştır, iki yılda bir otomatik olarak yenilenir ama herhangi bir noktada Türkiye tek taraflı olarak feshettirme yetkisine de sahiptir. Bu konuda Türkiye'nin ulusal çıkarları tümüyle korunmuştur.

Çevresel etki bakımından da bütün bilimsel kurumlarımızı, askerî yetkililerimizi ve ilgili bütün kurumlarımızı çalıştırdık. Bu konuda ne Malatya’da ne Kürecik’te herhangi bir çevresel etkisi olmaması için zaten lokasyon da ona göre tespit edildi. Bu çevresel etki konusunda da gerekli tedbirler alındı.

Serpinti konusu da bazen gündeme geliyor. Bir kere, bu teknolojiyi bilenler gayet iyi bilir ki eğer… Hiçbir zaman olmasını istemeyiz çünkü bu sistem nihayetinde caydırıcı bir sistemdir, savunma sistemlerinin tümü caydırıcıdır, kendisi saldırı sistemi değil, ümit ederiz ki böyle bir sistem caydırıcı bir etki yapar ve hiçbir zaman bu sistemi kullanma ihtiyacı gerekmez. Ama velev ki böyle bir durum ortaya çıktı, o zaman herhangi bir füze hareket ettiğinde Türkiye topraklarına veya NATO’nun başka bölgesine, o füzeyi imha edecek karşılıklı füze ise atmosferin üstünde tahrip edilecek bu füze. Dolayısıyla atmosfere inmesi, atmosferde herhangi bir serpinti yapma ihtimali söz konusu değil.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Efendim, füzeyi kalkış anında vurdukları zaman ne yapacaksınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Eğer Türkiye bu radar sistemine ev sahipliği yapmamış olsaydı, başka bir ülkede olsaydı    -yine isim zikretmeyeceğim- komşu ülkelerde olsaydı, o ülkelere yönelik herhangi bir saldırıda serpinti riskimiz şu ankinden çok daha fazla olacaktı.

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti ciddi bir devlettir ve güvenlik meselelerini ciddiye alır, bunun popülist politikalara da alet edilmesine izin vermeyiz. Bütün güvenlik kurumlarımız, Dışişleri Bakanlığımız, Genelkurmay Başkanlığımız, MİT Müsteşarlığımız ve ilgili bütün bilimsel kurumlarımız on aydır bu konuyu çalışıyor ve bütün vatandaşlarımız müsterih olsunlar, gerekli her türlü koruyucu tedbir ve ileride Türkiye'ye bir anlamda güvenlik riski oluşturmayacak her türlü tedbir alınmıştır. Özellikle Malatyalı kardeşlerimizin, hemşehrilerimizin de bu konuda mutmain olmalarını istirham ediyoruz. Bu konuda bütün vilayetlerimiz gibi Malatya’mız da hiçbir ayrım gözetmeden tümüyle herhangi bir muhtemel bir tehdide karşı koruma altındadır.

Dolayısıyla, bizim için -tekrar söylüyorum- tek ve birinci önceliğimiz, ülkemizin, vatandaşlarımızın ve gelecek nesillerimizin güvenliğini temin etmektir. Herhangi bir sistemin başka bir niyetle ülkemizde veya dışarıda oluşturulmasına izin vermeyiz, bu yapılan çalışma da tamamıyla bu hedefe matuftur.

Eğer bu açıklamalardan sonra hâlâ sorular varsa yazılı sorulması hâlinde de gerekli cevapları veririz.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Davutoğlu.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, tabii Sayın Bakanın gündem dışı konuşmayla ilgili verdiği bilgilere teşekkür ederiz, ama böylesine önemli bir konuyu “İyi oldu da gündem dışı gündeme getirdiniz de Parlamentoya bilgi verme fırsatı buldum.” demesini doğru bulmuyorum. Bu politikalar Parlamentoda tartışılmalıydı. Şimdi Sayın Bakan bu kadar konuştu. Biz görüşlerimizi hangi platformda dile getireceğiz? Politika oluşturulmuş, her şey söylenmiş “Yazılı sorun.” deniyor. Gönül ister ki bu politikaların oluşması sırasında parlamenterlerden ve gruplardan bilgiler alınsın, ondan sonra takdirlerini kendileri yapsınlar.

Politikalar bu Mecliste, milletin Meclisinde oluşur. Başka başkentlerdeki politikaları onaylama yeri değildir Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bunu arz etmek istiyorum. Bundan sonraki şeylerde Dışişleri Bakanlığının bu tip kritik konulardaki eğilimler konusunda Parlamentonun muhakkak bilgisini ve değerlendirmesini almasını tavsiye ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir de şu eksikti Değerli Başkanım: Sayın Dışişleri Bakanından yazılı olarak ben sözleşmenin metnini özellikle istedim ve bugüne kadar bu yazılı metin tarafımıza verilmemiştir. Bunu Meclisin huzurunda tekrar istirham ediyorum. Ne olur, sözleşmenin içeriğini görmek istiyoruz. Ya bunu sitede yayımlayın veyahut da bizlere dağıtın. Bunu görmek, öğrenmek bizim en doğal hakkımızdır. Bizden bunu gizlemeyin.

Saygılarımı sunuyorum.

GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, ben soru önergesi verdim ama Sayın Bakan cevap vermedi. Benim yazılı soru önergem var zaten, cevabını alamadım.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Loğoğlu.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakan lütfettiler, ismimi telaffuz ettiler. İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre…

BAŞKAN – Şimdi, ilk defa milletvekili seçilmiş arkadaşlarımıza buradan seslenmek isterim:

Önce, Sayın Loğoğlu hangi konuda ne yapmak istediğini yerinden açıklayacak, grup başkan vekilleriniz bilir, sonra ben onu dinleyeceğim veya burada oturan bir diğer arkadaşımız dinleyecek, eğer sataşmadan söz isterse ona göre bir tavır koyacağız. (CHP sıralarından gürültüler)

Anlatıyorum, dinleyin lütfen.

Başka bir maddeden istiyorsa ona göre, kendisine söz verilecek veya verilmeyecek ama Sayın Loğoğlu’nun şu anda… (CHP sıralarından gürültüler)

Sordunuz dinleyin.

…Başkanlık Divanına konuyu aktarması prosedürün birinci ayağı. Öyle mi Sayın İnce?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Tabii efendim.

BAŞKAN – Onun için, beklerseniz sonucu göreceksiniz. Yeni, ilk defa seçilmiş milletvekili arkadaşlarımıza bu konuda bilgi vermiş oldum.

OKTAY VURAL (İzmir) – En fazla orada var yeni seçilen.

BAŞKAN – Hepsi için konuşuyorum.

Buyurun Sayın Loğoğlu.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın füze savunma sistemiyle ilgili olarak söyledikleri, bana atfen söyledikleri benim sözlerime yanıt …

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Duyamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lâ-havle ve-lâ kuvvete...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Duyamıyoruz…

BAŞKAN - Buraya vereceğiz canım!.. Önce ben duyacağım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mikrofon var, mikrofonu kullanırsanız…

BAŞKAN – Sayın Loğoğlu bana anlatıyor. Kendisi oradan konuşacak, yerinden değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, Sayın Loğoğlu 69’a göre söz istiyor.

BAŞKAN – Tamam, bitti.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz üç dakika.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan füze savunma sistemi ve Malatya’da kurulacak radar tesisi hakkında benim söylediklerimi biraz yanlış takdim ettiler, o bakımdan söz almış bulunuyorum.

Füze savunma sisteminin mantığı ile Malatya’da kurulacak radar tesisinin mantığı birbirinden tamamen Türkiye bakımından ayrı.

Füze savunma sistemi konusu Lizbon’da alınan bir ilke kararı nedeniyle bütün NATO müttefiklerince kabul edilmiş, bu konuda Türkiye’nin yetenekleri henüz yeterli olmadığı için ki Sayın Bakan buna işaret etmiştir “Ulusal savunma sistemimizi, füze savunma sistemimizi geliştirmek durumundayız.” diye. O yapılıncaya kadar, demek ki NATO çerçevesinde kabul edilen bu sistem Türkiye’nin ulusal güvenliği bakımından yararlıdır. Ama bu, Malatya’da kurulacak radar tesisinin amaçları bakımından çok farklı bir konudur. Malatya’da kurulacak radar sistemi bir NATO tesisi değildir. Bu, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanmış ikili bir mutabakat zaptına göre faaliyet gösterecek bir radar tesisidir. Amerikan yetkilileri bu tesisten toplanacak istihbaratın İsrail’le paylaşılacağını ismen söylemişlerdir. Sayın Başbakan “Bu açıklama düzeltilecek.” dedi. Amerika Birleşik Devletlerinden bugüne kadar gelen bir düzeltme yoktur.

Dolayısıyla buradaki sıkıntı, buradaki sıkıntı, Hükûmetin bir yandan İsrail ile ilişkileri gererken öbür yandan amacı Amerikalılara ve diğer NATO müttefiklerine göre İsrail’i korumak olan bir füze sistemi hakkında Türk kamuoyuna yanlış bilgi vermektedirler. Yanlış bilgi vermektedirler, doğruları anlatmamaktadırlar. Bizim kavgamız bu. Yoksa, yani “Füze savunma sistemi toptan yanlış, Türkiye'nin şeylerine aykırı.” diye bir noktada değil Cumhuriyet Halk Partisi. Parti programımızda, seçim bildirgemizde NATO’ya nasıl baktığımız açıkça ifade edildi. Biz diyoruz ki: Hükûmet doğruları konuşsun. Hükûmet doğruları konuşsun. Bu radar sistemi eğer İsrail’in korunmasına yardımcı olacaksa Hükûmet bunu ikrar etsin. Bunu yapmıyor. Bir yandan İsrail’le ilişkiler alabildiğine gerilirken öbür yandan sanki bütün dünyanın bildiği bir gerçeği yani bu sistemin, öncelikle bu noktada, İran’a karşı İsrail’i korumak olduğunu Türk kamuoyundan gizleme çalışıyor. Mesele budur.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz elektrik ve doğal gaza yapılan…

MUSA ÇAM (İzmir) – Bakan, Loğoğlu’ndan özür dilesin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Meclisi niye o zaman yanlış bilgilendiriyorsunuz?

MUSA ÇAM (İzmir) – Bakan, Loğoğlu’ndan özür dilesin.

BAŞKAN – Efendim?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Meclisi niye yanlış bilgilendiriyorsunuz? O zaman niye burada görüşülmüyor bu iş?

BAŞKAN – Necati Bey, bir saniye…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, sisteme girmek istedik, hatta yoklamada da girmek istedik… Yani, İçtüzük 60’a göre söz istedik.

BAŞKAN – Siz beni…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sistem arızalı olduğu için söz alamadık.

BAŞKAN – Onu düzelttireceğim şimdi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani, İç Tüzük 60’a göre…

BAŞKAN – Tamam, şimdi siz girerseniz… Biliyorsunuz ki siz, ben 60’ıncı maddeye göre istenen sözleri üç gündem dışı sözden sonra veririm. Bu arada girmeye çalışın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanın konusuyla ilgiliydi. Sayın Bakan açıklamalarda bulundu.

BAŞKAN – Hayır, farklı farklı konularda söz isteyen arkadaşlarımız var. Yani, benim usulüm öyle. Dört yıl öyle uyguladım, şimdi de öyle uyguluyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Peki.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekilimiz…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Loğoğlu Türkiye’deki radar sistemiyle ilgili konuştu.

BAŞKAN - Yok şimdi değil... Yok, olmaz öyle…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) - Konuyla ilgili…

BAŞKAN - Yani, anladım da şimdi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Genel görüşme isteyin bu konuda… Sayın Bakan Genel görüşme istesin.

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy’a aittir.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

 

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, doğal gaz ve elektrik zamlarına ilişkin gündem dışı  konuşması

 

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yeni dönemin ve yeni yasama yılının hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, her gün şehit haberleri alıyoruz. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, milletimize ve şehit yakınlarımıza da başsağlığı ve sabır diliyorum.

Gündem dışı konuşmayı son yapılan doğal gaz ve elektrik zamlarıyla ilgili aldım. Şöyle kısa bir geçmişe dönüp bakarsak, Sayın Bakanın yaptığı açıklamalardan başlarsak gazetecilerin sorduğu soruya cevaben “Bakan müjdeli haberi geldi” diye başlıklar atıldı 28 Temmuz 2011’de. Sayın Bakan,

“Bu rakamlar, sizin dediğiniz tarzda gelişen rakamlar değil. Şu ana kadar aldığımız doğal gazın ve petrolün fiyatı, kamuoyunun da açıktan takip ettiği gibi arttı. Ancak bunu kendi içinde balans edecek sistemler geliştirdiğimiz için şu ana kadar böyle bir zam söz konusu olarak karşımıza gelmedi.” gibi açıklamalar yaptı. Basını da eleştirerek “’Bu durumda, üç ay, bir ay gibi sonra zamlar gelecek.’ demek doğru işler değil.” diyerek de basını da eleştirdi.

Yine, aynı günlerde EÜAŞ Genel Müdürü Sayın Halil Alış, elektrikle ilgili herhangi bir zammın söz konusu olmadığını, 2010 yılında 5,5 milyar lira EÜAŞ’ın kâr ettiğini, işte bu önümüzdeki yıl da, yine hazinenin istediği 1 milyarlık kârı elde edebilecekleri için, bu zammın söz konusu olmadığını ifade etti.

Şimdi, yine 2007 yılına gelirsek, 2007 yılında elektrik ve doğal gaz fiyatlarına baktığımızda, bugünkü fiyatların yaklaşık yarısına tekabül ediyor; elektrik 15,80 kuruş, bugün elektrik fiyatı 30 kuruşa çıktı, doğal gaz fiyatları da hakeza buna benzer şekilde arttı.

Şimdi, buradan soruyorum: Sayın Bakan sık sık petrol fiyatlarının arttığından, doların ve dövizin arttığından bahsediyor. 2007 yılından bugüne kadar petrol fiyatları yüzde 100 arttı mı? Veya döviz fiyatı 2007 yılından bugüne kadar yüzde 100 arttı mı? Veya başka bir açıdan değerlendirelim: Memurun, işçinin, emeklinin maaşları 2007 yılından bugüne kadar yüzde 100 arttı mı? Hayır. Demek ki enerji konusunda bu Hükûmetin başından bugüne kadar yaptığı politikalarla yanlış politikaları vatandaşa, sanayiciye fatura eden bir durum söz konusu bugün.

Bakın, sanayinin en büyük sıkıntılarından bir tanesi, enerji girdi fiyatlarının yüksek olması. Hemen hemen yüzde 40’ına tekabül eden bir maliyet var enerji fiyatlarında. Bu zamları da üzerine koyduğunuz zaman sanayici ürettiğinin üzerine de zamları koymak durumunda kalacak. Dolayısıyla, enerjiye yapılan zamların piyasaya yansımalarını hep birlikte, geçmiş dönem de dâhil, bugün de görüyoruz.

Şimdi, 2007 yılından sonra, özellikle enerji politikalarındaki yanlışlıklarla birlikte enerji koridorundaki kamu iktisadi teşebbüsleri birbirine zincirleme olarak borçlandılar, 30 katrilyonu aşan bir borç zincirinin içerisine girdiler. Bunu sadeleştirdiğiniz zaman bile, yani birbirine mahsup ettiğiniz zaman bile eski parayla yaklaşık 13-14 katrilyon liralık bir görev zararı meydana geliyor. Dolayısıyla, BOTAŞ gibi, EÜAŞ gibi, TETAŞ gibi diğer kurumlar bankalardan kredi kullanarak bu maliyetlerini de yukarılara çekmek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla, ifade ettiğim gibi, bu Hükûmetin yaptığı doğal gaz anlaşmalarındaki yanlışlıklar, sadece Mavi Akım’daki bir formül hatası yüzünden milyar dolarlara mal olan bir zararın içerisine uğradığımız YDK’nın raporlarında yazılı. Dolayısıyla, bu Hükûmet, enerji politikalarını bugüne kadar yanlış uygulamıştır. Enerji politikalarını, daha önce de ifade ettiğim gibi, artık millî bir politika hâline getirip bu politikaları bu şekilde yürütmek durumundayız.

Ben, zamanın kısa olmasından dolayı sözümü de daha fazla uzatmamak adına, bu politikaların bir an önce değiştirilmesi, vatandaşa bu şekilde yansıtılmaması için tedbirler geliştirilmesini buradan söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onları vereceğim.

Birer dakikadır süreler.

Sayın Hamzaçebi…

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Dünya Öğretmenler Günü’ne ilişkin açıklaması

 

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde önemli konular var. Biraz önce, füze kalkanına ilişkin olarak görüşler ifade edildi. Biraz sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât yapabilmesi amacıyla Hükûmete yetki verilmesine ilişkin tezkereyi görüşeceğiz. Ancak, bugün önemli bir gün, bugün Dünya Öğretmenler Günü. Böyle bir günde tüm öğretmenlerimizi kutluyorum ve kısa bir süre önce açılmış olan eğitim ve öğretim yılının tüm öğretmenlerimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum. Ancak bu yıl, öğretmenlerimiz açısından, öğrencilerimiz açısından buruk başlayan bir yıl oldu. Önceki Millî Eğitim Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’nun “2011 yılında 55 bin öğretmen ataması yapılacak” sözü olmasına rağmen bu söz tutulmamış, bugünkü Millî Eğitim Bakanımız ise bu konuda öğretmenlerden sadece özür dilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tam beş saniye önce mikrofon kapandı.

BAŞKAN – Ben kapatmadım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bakın söylüyorum, tam beş saniye önce kapandı.

BAŞKAN – Ben kapatmadım ama kendiliğinden kesildi, ona baktırırım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O zaman Sayın Başkan sistemde problem var.

BAŞKAN – Ona baktırırım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Saati önüme koydum, saniyesine uygun olarak konuşuyorum.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, baktırırım; çünkü benim elim değmedi, ben sadece açma düğmesine bastım. Dolayısıyla…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, sizin eliniz değmedi tabii ama o zaman bu sistemi kurgulayan sayın iktidar, şurada beş saniyeye bile tahammül edemiyor. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var” sesleri, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

 

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Genel Kurul görüşmelerinde konuşmalara ilave süre verilip verilmemesine ilişkin açıklaması

 

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Başkanlık Divanına ve sizden başka diğer Meclis başkan vekillerine de bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu, süremiz bittikten sonra ilave süreyi verip vermeme meselesi. Sayın Başkan, burası bir eşitler Meclisidir; burada grup başkan vekilinin, bir siyasi partinin genel başkanının, bir bakanın ya da başbakanın herhangi bir milletvekiline karşı bir üstünlüğü söz konusu değildir.

BAŞKAN – Doğru.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Herkes milletvekilidir.

Siz, burada bir parti genel başkanına ya da Başbakana “Süreniz doldu, sana ilave süre vermiyorum.” diyebilir misiniz?

BAŞKAN – Ben derim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunu diyebiliyorsanız bana da diyebilirsiniz, bunu diyemiyorsanız hiç kimseye diyemezsiniz. Allah’ın kanunu değil bu yani sözleri yarım kalıyor, selamlayacak “Hayır, ek süre vermem…” Bu uygulama doğru değildir. Bütün Meclis başkan vekillerini buradan Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili olarak uyarıyorum, lütfen bu uygulamanızdan vazgeçiniz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

 

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan ve elektrik, su ve yolu olmayan göçer köylerine yardım yapılmasına ilişkin açıklaması

 

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; doğa kuralları ihlal edilmez ancak sosyal kuralları insanlar koyar ve burada selamlamanın Meclise fazla görülmemesi gerekir. Bu uygulamadan derhâl vazgeçilmesini talep ediyorum. Bir.

İki: “Önce can, sonra canan.” denilir. Değerli Bakan ve milletvekili arkadaşımız Somali’den bahsetti. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde yirmi tane göçer köyü var. Yirmi tane göçer köyünün içerisinde elektrik yok, su yok, yol yok. Ben, sayın İktidarın Somali’ye yaptığı yardımın Şanlıurfa ilinin Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan yirmi tane göçer köyüne yapılmasını arz ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

 

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul’daki Cumhuriyet Halk Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ettiğine ilişkin açıklaması

 

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın Meclis üyeleri; İstanbul’daki Cumhuriyet Halk Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ediyorum. Normal yollarla yapılan çağrılarla gidilebilecek savcılık davetlerine daha önceden basına haber verilerek yapılan polis baskınlarının amacının ne olduğunu yüce Meclisin anlayışına bırakıyorum.

Bizler demokrasilerde sabah altıda evimize ancak sütçünün veya gazetecinin geleceğine inanıyoruz ama AKP’nin ileri demokrasisinde her sabah kapı çalındığında hepimizin aklına demokrasi dışı uygulamalar gelmektedir. Bu uygulamaları protesto ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural…

 

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce Dışişleri Bakanımızın füze kalkan sistemi konusunda verdiği bilgilerin yeterince Meclisi tatmin ettiğini düşünmüyorum. O bakımdan, Sayın Bakanın bir genel görüşme talebiyle bu konunun daha detaylı bir şekilde Parlamentoda tartışılmasına vesile olmasını da istirham ediyorum.

Tabii, füze kalkan sistemiyle ilgili Sayın Başbakanın Obama’yla yaptığı konuşmada bu sistemin İran’a karşı İsrail’i koruyacağını, bunun da bir politik riski olduğunu, bu bakımdan da NATO gibi bir kılıf gerektiğine ilişkin ifadelerin de birtakım medyada yer aldığını da belirtmek istiyorum.

Diğer taraftan, Sayın Bozdağ’ın ifade ettiği gibi, Somali’ye yardım gönderen bütün milletimize teşekkür ediyorum. Türk milleti darda olan herkesin yanında olmuştur. Bu bizim medeniyet anlayışımızın gereğidir. Umarım bu medeniyet anlayışının… Hâkim güçlerin bu sömürü düzeninden vazgeçerek o yörelere daha fazla ilgi göstermeleri gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu vesileyle, böyle bir yardımın göbek dansları ve yeşil dolarlarla gündeme getirilmesini de kınadığımı ifade etmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Şeker…

 

6.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve yoksullukla karşı karşıya olmasının nedenleri ile füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

 

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve yoksullukla karşı karşıya olmasındaki en önemli neden, Sayın Başbakanımızın da dediği gibi, emperyalist ülkelerin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekleridir. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş insanların genlerinde antiemperyalist olma vardır. Ancak, Somali’nin yanında olmak aynı zamanda da antiemperyalist olmayı gerektirir. Her konuda Amerika’yla birlikte hareket ederek, Irak’ta, Akdeniz’de, füze kalkanı olayında, Arap Yarımadası’ndaki gelişmelerde Amerika’yla birlikte olmak, onunla beraber hareket etmekle emperyalizme karşı gelinmez.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

 

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Somali’ye yapılan yardımlara ilişkin açıklaması

 

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Somali’ye yapılan yardımlardan bahsettiler. Yüce milletimiz büyük teveccüh göstererek çok ciddi bir katkı sağlamıştır ve her zaman da sağlayacağına bir şüphemiz yoktur ancak yine hatibin bahsettiği üzere Somali halkı dörde bölünmüş, idare yok, yönetim yok, hiçbir şey yok…

Ben, sadece iyi niyetle başlanan bu yardım kampanyasının bir “Somali feneri” yaratmayacağını ümit ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Oğan…

 

8.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

 

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce füze kalkanıyla ilgili olarak hem yüce Meclisimiz hem de Türk kamuoyu yanıltılmıştır.

Füze savunma sistemi aynı zamanda bir saldırı aracıdır, ifade edeyim hemen: Füze savunmasında, bildiğiniz gibi füzenin ilk ateşlendiği anda vurulur genelde. Bu demektir ki İran’dan çıkacak bir füzeyi ancak İran sınırları içerisinde vurursanız etkili olursunuz. İkinci aşamada, atmosferde vurmanız gerekir, bu risklidir. Üçüncü aşamada, gidilen ülkede vurmanız gerekir. Dolayısıyla da İran’dan çıkacak bir füzeyi… Ki Fransız Cumhurbaşkanı da bunun İran olduğunu ifade etmiştir “Biz kediye ‘kedi’ deriz.” diyerek. Dolayısıyla, burada hedefin İran olduğu ve korunacak ülkenin de İsrail olduğu çok bellidir.

Hâl böyle iken eğer NATO ülkeleri korunsaydı İran’ın elindeki füzelerin menziline bakmak gerekirdi. Bu menziller Amerika’ya ulaşamadığı gibi Avrupa’nın ortalarına kadar da ulaşamıyor. Eğer öyle olsaydı bunun Doğu Akdeniz’e kurulması gerekirdi ve Doğu Akdeniz’deki bir üsten kalkacak füzeyle vurulması gerekirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Iğdır) - Hâlbuki İsrail’i koruyacağı için Malatya’ya kurulmuştur ve Doğu Akdeniz’deki Amerikan üslerinden ve gemilerinden çıkacak füzeyle vurulacaktır. Dolayısıyla da Türkiye bir savaşın, bir oldubittinin eşiğine getirilebilir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalık…

 

9.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

 

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, ilk günden itibaren Malatya kamuoyunun İsrail’in kalkanı olarak kurulmasına ya da füze kalkanı olarak kamuoyunun yanıltılmasına gösterdiğimiz tepkiyi dile getirmek isterim.

Füze savunma sisteminin kurulacağı söylenildiği ilk günden itibaren Sayın Başbakanımız ve Sayın Bakanımız bu konuda gereken tüm hassasiyeti biz Malatya milletvekilleriyle de paylaşmıştır ve öncelikle şunu tüm kamuoyunun ve Meclisin bilmesini istiyorum: 1952’de NATO’yla yaptığımız anlaşmadan sonra 1960’ta ilk kez savunma sistemi Malatya’da kuruluyor, sonra 1999-2000 yıllarında yine Malatya’da Kürecik’te kuruluyor. O zaman da mı İsrail’e kalkan olmak üzere bu radar sistemi kurulmuştu? Şu anda uluslararası yapılan bu sözleşmelerin gereği olarak yerine getirilen bu radar sisteminin gereğini ben inanıyorum ki hem Sayın Başbakanımız hem bakanımız…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

 

10.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması

 

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bu, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın dediği gibi İsrail kalkanıdır. AKP Hükûmeti takiye yapmaktadır. Bütün dünyanın ismini söylediği gibi, İsrail’e kalkan olmak için yapılan bir olaydır.

Ben ve milletvekili arkadaşlarım 2 Ekim Pazar günü geleceğine sahip çıkan binlerce kişiyle Kürecik’e gittik. Kürecik’te 2100 metre yüksekliğindeki tepede binlerce kişiyle beraber “Barış istiyoruz.” dedik.

Malatya kamuoyu füze kalkanına karşı; sağcısı da karşı solcusu da karşı, Kürt’ü de karşı Türk’ü de karşı. Malatya halkı barış istiyor. Malatya halkı hiç kimsenin güvenliğini sağlamak için, birilerinin güvenliğini sağlamak için kendini hedef yapmak istemiyor. Ayrıca Kürecik halkı, Sayın Başkan, yol istiyor, su istiyor, kanalizasyon istiyor. Kürecik halkı bomba istemiyor, savaş istemiyor. Kürecik halkı, şimdiye kadar kendilerine ilgi göstermeyen Hükûmetin ilgi göstermesini bekliyor. Malatya cephe… (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

 

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, on beş ildeki merkez yöneticilerine, belediye başkanlarına ve il genel meclisine yapılan operasyonları kınadıklarına ilişkin açıklaması

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurudur ve münhasıran Anayasa’ya göre denetimleri de Anayasa Mahkemesinde olur. Ancak, buraya gelip yemin ettiğimiz günden bu yana üç gündür on beş ilde merkez yöneticilerimize, belediye başkanlarımıza, il genel meclislerimize komple bir taarruz, saldırı ve provokasyon biçiminde operasyon yapılmaktadır, bunu kınıyoruz. Kandil’e değil Ankara’nın merkezine, Meclisi hedef alan bir operasyon yapılıyor. Bu, siyasetle müzakere değil; bu, siyasetle muharebedir. Herkesin aklını başına toplaması lazım. Davetiyeyle gidecek kadın belediye başkanlarımızın özel timlerce kapılarının kırılıp yalnız yaşadıkları evlerde gözaltına alınması insanlık adına utanç vericidir. (BDP sıralarından alkışlar) Bunu kınıyoruz, açıkça kınıyoruz ve ses vermenizi istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Böyle şey olur mu? “Demokratik siyaset.” diyorsunuz. Hadi, buyurun…

BAŞKAN – Sayın Canikli…

 

12.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Genel Kurul elektronik sisteminde meydana gelen hatanın aydınlatılmasına ilişkin açıklaması

 

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce elektronik sistemdeki bir hata ihtimali iddiasıyla grubumuza yönelik bir suçlama söz konusu oldu Sayın Başkan. Ben, Başkanlık olarak bu konuyu aydınlatmanızı istirham ediyorum. Yani bunun, bizim grubumuzla, iktidarımızla, partimizle ne alakası var Allah aşkına?

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sizin polisiniz saldırıyor. Sizin polisleriniz soruşturma açıyor. Sizin, operasyonları kendi özel görevli mahkemeleriniz…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani bu ne zaman dizayn edildi? Şu sistem, elektronik sistem ne zaman dizayn edildi, ne zaman yürürlüğe girdi değerli arkadaşlar? Aklınıza gelen her konuda…

Bakın, buradaki sistem, iktidarıyla muhalefetiyle bütün konuşmacılara uygulanmaktadır, aynı şekilde uygulanmaktadır. Gerçekten, yani bu kadar yüzeysel bir değerlendirme olmaması gerekir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu yaklaşım tarzını terk edeceksiniz. Seçilmişlere saygı göstermezseniz kimse bu Meclise saygı göstermez.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayrıca, bakın, bu millet ve bu Meclis, milletin iradesi doğrultusunda terörle mücadele için ne gerekiyorsa yapacaktır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne terörü? Bana bir tane belediye başkanının üstündeki çakıyı göster, bir tane şiddet eylemi göster, bir tane olay göster bir belediye başkanıyla ilgili.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Türkiye’de bir terör vardır, Türkiye’de bir terör problemi vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terörle de nasıl mücadele edileceği bellidir. Bu millet çok net olarak iradesini ortaya koymuştur. Bizim görevimiz de bu iradeyi hayata geçirmektir. Bundan da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saçmalıyorsun! Binlerce dosyanın içinde bir müşteki yok, bir mağdur yok, bir çakı yok. Kolaydır düzdekileri böyle kelepçelemek.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları var. Onu okutmadan evvel, 37’nci Birleşimin 20/12/2010 tarihli tutanağını okuyacağım şimdi bu malum bir dakikalarla ilgili sizin verdiğiniz karara yönelik:

“Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe görüşmelerinin başlangıcından beri yeni bir usul teamül hâline gelmiştir. Bu teamül ile İç Tüzük’e aykırı olan eski teamüle de son verilmiştir çünkü İç Tüzük’te süreler kesin olarak kurala bağlanmış olup konuşma sürelerinin uzatılmasına yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Konuşma sürelerinin uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve eşitsiz uygulamalara neden olmaktadır. Yeni teamülle keyfîlik ve eşitsizliğe tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle bu yeni uygulamanın bundan sonra da devam ettirilmesini oylarınıza sunuyorum.” demiş Sayın Yakut.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, usul tartışmasını açmadan nasıl oylama yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Ya ben bir şey yapmıyorum, onu okuyorum size.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yeni bir karar alabiliriz.

BAŞKAN – Hayır, hayır ben usul tartışması okumuyorum. Sadece açılmış usul tartışmasının oylamaya sunulma şeklini Sayın Genç talep ettiği için, beyefendinin isteğini yerine getirip size okuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse, peki Sayın Başkan. Orada bütçe müzakerelerinde 37’nci birleşimi okursanız.

BAŞKAN – Muhterem, ben size okuyorum.

Ve devam etmiş: “Bundan sonra da devam ettirilmesini oylarınıza sunuyorum.” demiş Başkan Vekili. “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” Meclis kabul etmiş. Yani bilgilendirmek için okudum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

B)    Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki mevcut ve kurulması planlanan sanayi tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/5)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereği Yalova ilindeki sanayi tesisleri ile kurulması için girişimlerde bulunulan tesislerin Marmara Denizi’ne ve Yalova’nın sahip olduğu doğal zenginliklere ve gündelik yaşama etkisinin araştırılması ve olası olumsuz sonuçlara karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

                                                             Muharrem İnce

                                                                   Yalova

Gerekçe

Yalova, Türkiye’nin kuzeybatısında ve Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesiminde yer almaktadır. Kuzeyinde ve batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ile Gemlik Körfezi yer almaktadır. Yüzölçümü 847 km2 olup yüzölçümü bakımından Türkiye’nin en küçük ilidir. Doğal güzellikleri bakımından ülkemizin en güzel illerinden biridir. İlimiz yüzölçümünün %58’ini ormanlar kaplamaktadır.

Üç büyük metropol ile sınır olması nedeniyle tarım, turizm ve eğitim kenti alanında büyük bir potansiyele sahip olan ilimiz, Marmara Bölgesindeki sanayileşmeden de payını almıştır.

Son yıllarda bu tesislere yenileri eklenmektedir. Bu gelişme istihdam, kalkınma kavramları açısından çok olumlu karşılanabilinse de ilimizin doğal zenginlikleri bu gelişmelerden olumsuz etkilenmektedir, dolayısıyla Yalova çevre açısından çok büyük bir tehditle karşı karşıyadır. İlimizin birinci derece deprem bölgesinde bulunması bu tehdit algısını sadece doğal zenginlikle sınırlamamaktadır. Burada insan yaşamı hatta tüm Marmara bölgesinde yaşam tehdit altındadır.

Yalova halkı uzun zamandır, toprağına, ormanına, suyuna, havasına yönelmiş bu tehditlere karşı yerel düzeyde tepki göstermektedir. 2006 yılından bugüne Termik Santrale karşı yürütülen mücadelenin yanına şimdi de uluslararası kimyasal atık depolama şirketi olan VOPAK’ın ilimizde kurmaya çalıştığı depolama tesislerine yönelik mücadele eklenmiştir. Yalova’nın tepkisi, gelinen noktada ulusal düzeyde de destek görmektedir. Ancak bu tepkilerin varlığına rağmen kamu adına karar alıcı konumda olanlar, bugüne kadar “bu tesisler Yalova’ya kurulmayacaktır” diyememişlerdir. Yürütmenin bu tavrı, bugün halk ile devleti karşı karşıya getirme potansiyeli taşımaktadır.

Bu nedenle Meclisimizin kuracağı bir araştırma komisyonu sorunları yerinde saptayarak, alınması gereken önlemleri belirleyerek yürütmenin kararlarına yol gösterici olacaktır.

 

2.- Antalya Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm potansiyelinin daha iyi değerlendirilmesinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/6)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Turizm sektörü, dünyada en hızlı gelişen ve büyüyen sektörlerin başında yer almaktadır. Turizm hareketleri dünyada hızla gelişme gösterirken, Türkiye de gerek ekonomik politikalar kapsamında ve gerekse mikro bazda sektörde çok hızlı bir büyüme göstermiştir.

Yabancı sermayeyi ülkeye çekmesi ve ödemeler dengesine olumlu katkısı bulunan sektörün bu önemi nedeniyle; turistik amaçlı yatırımlardaki artışı, milli gelir içinde turizmin payının yükselişini, turizmin hizmet sektöründe öncelikli istihdam alanı haline dönüşmesini daha iyi sağlamak amacıyla yapılması gerekenlerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Menderes M. Tevfik Türel                                      (Antalya)

2) Sadık Badak                                                           (Antalya)

3) Ahmet Arslan                                                         (Kars)

4) Tülay Selamoğlu                                                    (Ankara)

5) Mehmet Akyürek                                                    (Şanlıurfa)

6) Mehmet Öntürk                                                      (Hatay)

7) Avni Erdemir                                                          (Amasya)

8) Tülay Bakır                                                             (Samsun)

9) Durdu Mehmet Kastal                                            (Osmaniye)

10) Özcan Ulupınar                                                   (Zonguldak)

11) Mehmet Kaçar                                                      (Şanlıurfa)

12) Kemalettin Aydın                                             (Gümüşhane)

13) Zülfü Demirbağ                                               (Elâzığ)

14) Yahya Akman                                                  (Şanlıurfa)

15) Mehmet Ersoy                                                  (Sinop)

16) Yusuf Başer                                                     (Yozgat)

17) Mehmet Süleyman Hamzaoğulları                  (Diyarbakır)

18) Fatma Salman Kotan                                       (Ağrı)

19) Emrullah İşler                                                  (Ankara)

20) Ali Rıza Alaboyun                                           (Aksaray)

21) İsmail Safi                                                        (İstanbul)

22) Orhan Karasayar                                             (Hatay)

23) Zeyid Aslan                                                     (Tokat)

24) Mehmet Daniş                                                 (Çanakkale)

Gerekçe:

Bilindiği gibi, turizm sektörü 2008-2009 küresel krizine rağmen büyümeye devam etmiş, 2010 yılında dünyada turist girişleri %6,6 artarak 940 milyon kişiye, sektörün yarattığı gelir ise 919 milyar dolara yükselmiştir. 2011 yılında da küresel turizmin %4-5 oranında büyümekte olduğu tespit edilmektedir.

Turizmin yüksek büyüme potansiyeli, milli gelir ve istihdam içerisindeki önemli yeri, insan ilişkileri nedeniyle ekonomik ve siyasi işbirliği için fırsat yaratması bütün devletleri turizm sektörünü giderek daha fazla teşvik etmeye yöneltmiştir.

Türkiye 1980’lerde kıyı planlamaları ve yatırım teşvikleriyle başlattığı turizm hamlesi ile bugün 900 bini aşkın Bakanlık belgeli, 400 binden fazla belediye belgeli yatak kapasitesine sahip olmuştur. Sektör doğrudan ve dolaylı 1,5 milyon kişilik istihdamı ile işsizlik sorununun azalmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Yoğun tanıtım gayretleri, uluslararası ilişkilerin düzelmesi, ulaşım imkânlarının gelişmesi gibi diğer faktörlerin de sayesinde Türkiye turizmde önemli bir başarıya imza atarak 2010 yılında 27 milyon turistle dünya yedincisi, 20,8 milyar dolar turizm geliriyle dünya onuncusu olmuştur.

Ancak, bu önemli başarıya rağmen sektörün potansiyelini tam olarak değerlendirebildiğimiz halen söylenemez. Sektörün kapasitenin yarısı Akdeniz (temel olarak Antalya), %23’ü Ege, %16’sı Marmara’da bulunurken, Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu gibi bölgelerin payı %10’da kalmaktadır. Ayrıca Akdeniz ve Ege bölgelerinde de iller arasında önemli yatırım dengesizliği bulunmaktadır.

Diğer taraftan yaklaşık 3500 bakanlık belgeli tesisler içerisinde kamping sayısı 8, oberj sayısı 1, butik otel sayısı 76, dağ evi sayısı 3, çiftlik evi sayısı 4, yayla evi sayısı 1’dir. Dolayısıyla yatırımlar çoğunlukla kitle turizmini hedef almış, turizmde ürün çeşitlendirmesi yetersiz kalmıştır.

Deniz turizminde aşırı yoğunlaşma Akdeniz ve Ege bölgelerinde yılın yarısının boş kapasiteyle geçmesine, mevsimlik işsizliğe ve ciddi bir potansiyel gelir kaybına neden olmaktadır.

Dolayısıyla hem bölgesel hem de tür olarak turizm kapasitemiz dengesiz bir gelişme göstermektedir.

Aynı şekilde yedi bini aşkın belediye belgeli tesis de altyapı, standart ve çeşitlendirme açısından problemlidir.

Turizm sektörünün gelecekte nasıl bir kapasite kazanacağını gösteren yatırım teşvik belgelerine bakıldığında yatırımların yine başta Antalya olmak üzere genel olarak geçmişteki trend yönünde geliştiği görülmektedir.

Oysa gerek turizmin hızla Anadolu’nun tümüne yayılması, henüz turizme kazandırılmamış zenginliklerin değerlendirilmesine yönelmesi, gerekse kültür turizmi, dini turizm, dağ turizmi gibi alternatif alanlarda gelişmesini hızlandırmak için yeni bölgesel planlamaların ve daha farklı teşvik politikalarının ele alınmasında fayda mülahaza ediyoruz.

Bu açıdan turizmin ülkemizin her ili ve ilçesi, hatta köyü için önemli olduğuna, Meclisimizin bu konuda önemli bir gelişme başlatabileceğine, Meclisimizin öncülüğüyle özel sektörün altyapı eksikliği nedeniyle girmediği bölgeler için kamu-özel sektör işbirliği modellerinin hayata geçirilebileceğine, bireysel turizme dönük butik otelciliğin istihdam desteği ile birlikte geliştirilebileceğine, böylece turizmin Anadolu’ya yayılması ile birlikte kırsal kesimde de geçerli bir ekonomik faaliyet haline geleceğine ve işsizliğin yanında kente göçün de azalmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Bu çerçevede, konunun resmi ve özel muhatapları ile istişare etmek, potansiyeli yüksek yerler için farklı gelişme modelleri önermek, mevcut teşvik politikalarının nasıl iyileştirilebileceğini incelemek ve Yüce Meclisimize ve Bakanlığımıza bir öneriler seti hazırlamak üzere bu araştırma önergesini vermiş bulunuyoruz.

 

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Sait Açba ve 22 milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve turizm yönünden daha verimli kullanılmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/7)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Jeotermal enerji potansiyelimizin tamamının harekete geçirilip enerji üretiminde kullanılabilmesi ve termal tesislerin sayılarının artırılarak altyapı ve hizmet kalitelerinin yükseltilip iç ve dış turizmin hizmetine sunulabilmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması hususunda gereğini arz ederiz.

1) Sait Açba                                               (Afyonkarahisar)

2) Ali Rıza Alaboyun                                   (Aksaray)

3) Mehmet Akyürek                                     (Şanlıurfa)

4) Mahmut Kaçar                                        (Şanlıurfa)

5) Avni Erdemir                                          (Amasya)

6) Durdu Mehmet Kastal                             (Osmaniye)

7) Tülay Selamoğlu                                     (Ankara)

8) Ahmet Arslan                                          (Kars)

9) Tülay Bakır                                             (Samsun)

10) Oya Eronat                                           (Diyarbakır)

11) Özcan Ulupınar                                    (Zonguldak)

12) Mehmet Öntürk                                     (Hatay)

13) Kemalettin Aydın                                  (Gümüşhane)

14) Yahya Akman                                       (Şanlıurfa)

15) Fatma Salman Kotan                             (Ağrı)

16) Mehmet Süleyman Hamzaoğulları          (Diyarbakır)

17) Zeyid Aslan                                          (Tokat)

18) Orhan Karasayar                                   (Hatay)

19) Zülfü Demirbağ                                     (Elâzığ)

20) Yusuf Başer                                         (Yozgat)

21) Emrullah İşler                                       (Ankara)

22) İsmail Safi                                            (İstanbul)

23) Mehmet Daniş                                       (Çanakkale)

Gerekçe:

Ülkemiz enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülkedir. Ancak dünyadaki birincil enerji kaynaklarının da tükenmekte olduğu bilinen bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında alternatif enerji kaynaklarının önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır. Türkiye’nin de sahip olduğu jeotermal enerji ise bu alternatif kaynaklar içerisinde önemli bir yere sahiptir.

İlk çağlardan yakın geçmişe kadar sadece sağlık amacı ile kullanılan jeotermal kaynaklardan günümüzde; doğrudan ısıtmada ya da başka enerji türlerine dönüştürülerek yararlanılmaktadır.

20. yüzyıl başına kadar sağlık ve yiyecekleri pişirme amacı ile yararlanılan jeotermal kaynakların kullanım alanları gelişen teknolojiye bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaşmış ve çeşitlenmiştir. Bunların başında elektrik üretimi, ısıtmacılık ve endüstrideki çeşitli kullanımlar gelmektedir.

Jeotermal akışkandan elektrik üretimi başta ABD ve İtalya’da olmak üzere Japonya, Yeni Zelanda, El Salvador, Meksika, İrlanda, Filipinler, Endonezya, Türkiye vd. ülkelerde yapılmaktadır.

Dünyada hâlen kurulu gücü yaklaşık 9500 MW(2006 yılı verileri ile) olan jeotermal enerjiden elektrik üretimi gün geçtikçe artmaktadır. 1995’ten 2000 yılına kadar, jeotermal elektrik üretiminde %17, jeotermal elektrik dışı uygulamalarda ise %87 artış olmuştur.

2000 yılı itibarıyla, dünyadaki jeotermal elektrik üretimi 7974 MW elektrik kurulu güç olup, 65 Milyar kWh/yıl üretimdir.

Jeotermalin doğrudan kullanımı ise 17174 MW termal olup, 3 Milyon konut ısıtma eşdeğerdir. Dünyada 10 bin dönüm, Türkiye’de ise 1.250-1.500 dönüm civarında jeotermal sera vardır. Şanlıurfa’daki yaklaşık 250 dönümlük jeotermal seradan Avrupa’ya ihracat yapılmaktadır.

Ülkemiz 31.500 Mwt’lik jeotermal potansiyel ile Dünyada ilk 10 ülke arasındadır. Türkiye jeotermal kullanımında Dünya’da 5. Avrupa’da 1. dir. Enerji Bakanlığının verilerine göre zengin jeotermal potansiyelimizin tamamının harekete geçirilmesi hâlinde, entegre kullanımlarla birlikte; yılda toplam 6.8 milyar net gelir sağlanacaktır.

Jeotermal Enerji Kaynakları’nın elektrik üretiminin yanında termal turizmdeki değeri ise daha da yüksektir. Dünyada jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke arasında Çin, Japonya, A.B.D, İzlanda ile birlikte Türkiye de yer almaktadır.

Türkiye’de, sıcaklıkları 20-110 santigrad derece, debileri de 2-500 lt/sn arasında değişebilen 1300 dolayında termal kaynak bulunmaktadır. Kaynak zenginliği açısından dünyada ilk 7 ülke arasında yer alan Türkiye'nin termal suları, hem debi ve sıcaklıkları hem de çeşitli fiziksel ve kimyasal özellikleri ile Avrupa’daki termal sulardan daha üstün nitelikler taşımaktadır. Türkiye’deki “doğal çıkışlı ve bol” olarak nitelendirilen termal sular, eriyik maden değeri açısından yüksek, kükürt, radon ve tuz bakımından da zengin olarak bilinmektedir. Anadolu’da jeotermal merkezlerin bazılarında uygun iklim koşullarının etkisi ile kür mevsimi 210 güne kadar çıkmaktadır.

Dolayısıyla jeotermal potansiyelimizin tamamının harekete geçirilerek gerek enerji üretimi ve gerekse termal turizm alanında kullanımının mümkün olan en üst seviyeye çıkarılabilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. Bu çalışmaların sağlam temellere oturabilmesi için, termal turizm tesislerinin mevcut altyapı durumları değerlendirilerek eksiklikler giderilmeli ve daha kaliteli hizmet sunumu için hedefler belirlenmelidir.

Bu nedenle, jeotermal enerji potansiyelimizin tamamının harekete geçirilip enerji üretiminde kullanılabilmesi ve termal tesislerin sayılarının artırılarak altyapı ve hizmet kalitelerinin yükseltilip iç ve dış turizmin hizmetine sunulabilmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulması uygun görülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bu konuda usuli bir itirazımız var, 63’e göre.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, neyi yani neyin usulünü efendim, neyin usulünü?

BAŞKAN - Şimdi söyleyecek.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Usul yok şu anda, sistem devam ediyor.

BAŞKAN – Neye göre…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Beyefendi, benim beynimde ne var, ne konuşacağımı biliyor musun ki itiraz ediyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben sizinle konuşmuyorum, Sayın Başkanla konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan Vekilisin, önce saygılı ol, dinle!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Adaba baştan uyalım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben seni muhatap almadım. Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan itiraz ediyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Senin ne kadar konuşma hakkın varsa benim de o kadar konuşma hakkım var.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan itiraz ediyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Otur bakayım! Saygılı ol! Ben bir Grup Başkan Vekiliyim. (AK PARTİ sıralarından “Sesini yükseltme! Bağırma!” sesleri)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Otur oraya! Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben konuşmadan itiraz etme.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben Sayın Başkanla konuşuyorum. Nasıl konuşacağıma sen karar veremezsin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşmadan itiraz ediyorsun.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bizim Danışma meclisi toplanamadı bu hafta. İlk, bir önerge getirdi AK PARTİ Grubu, Danışma meclisi önerisi olarak. Bu önergede Bakanlar Kurulunun imzaladığı tezkerenin 5 Ekimde görüşülmesi talebi var. Biz buna itiraz ettik. Bunun itirazı sonucu Danışma Kurulu oluşmayınca -burada, önerge burada- 3’üncü maddeyi çıkardılar, diğer dört grup burada yeni bir Danışma meclisi üzerinde uzlaştık ve tezkereyi gündemi belirleyen danışma kararından çıkardık. Yani Danışma meclisi gündemi belirledi.

BAŞKAN – Anladım, Danışma Kurulu…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, çıkardık gündemden ancak Bakanlar Kurulunun imzaladığı tezkere Meclis üzerinden Genel Kurula indirildi. Burada tutanak var, dünkü tutanak. Bu tutanak, dün kapanış itibarıyla…

BAŞKAN – Okundu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …Meclis Genel Kuruluna sunuş olarak okundu ve kapandı. Şimdi, burada İç Tüzük 49 ve 50’ye göre, Meclise sunulan ve kanun gibi… Ki savaş ilanı kararı verecek bir konudur tezkere, öyle sıradan bir konu değil ve Genel Kurulda tüm grupların görüştüğü bir yasama süreci bütünü olduğu için yine İç Tüzük’e göre Meclise gelen bir konuda, tasarı, teklif veya tezkere kırk sekiz saat geçmeden görüşme açılamaz, burada da İç Tüzük hükmü var. Şimdi, İç Tüzük 49’a göre, Bakanlar Kurulu, Meclis Başkanlığını trafik memuru gibi kullanmak istiyor. Meclis Başkanlığının da Meclisin iradesine saygı açısından bu konuda çok dikkatli olması lazım. Bakanlar Kurulu, Meclis Başkanlığı üzerine, İç Tüzük’e göre, 19’uncu maddede Meclis Danışma Kurulunu atlayarak buraya tasarı, yarın da teklif getirir çünkü kanun hükmünde kararnamelerle zaten 3 Kasıma kadar Meclisi baypas eden bir Hükûmet söz konusu. Bu çok ciddi bir sorundur.

Bu konuda İç Tüzük 63’e göre söz istiyorum ve tartışma açıyorum. Bu tezkere, bu hâliyle, bu İç Tüzük’e göre bugün görüşülemez.

BAŞKAN – Bir saniye…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, 51’inci madde çok açık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Başkanlık sunuşlarıdır. Dolayısıyla, bu konuda Danışma Kurulunun alacağı bir karar yok yani.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aynen öyle.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sunuşu da olsa kırk sekiz saat geçmeden gündem belirleyemez.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başkanlığımıza gelen Başbakanlık tezkereleri gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” bölümünde okunmakta, görüşmeleri yapılarak oylanmaktadır. Bugüne kadarki uygulama bu yöndedir. Tezkerelerin gündeme alınabileceği başka bir bölüm de bulunmamaktadır. Gündemdeki işlerin görüşme sırası Başkanlıkça alınış tarihlerine göre tespit edilmektedir.

Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başkanlığımıza gelen Başbakanlık tezkereleri, Başkanlıkça uygun görülen günkü gündeme alınabileceği gibi Danışma Kurulu veya grup önerileri üzerine Genel Kurulun kararıyla da gündeme alınabilmektedir. Bu son tezkere, dünkü birleşim kapatılırken Başkanlıkça bugün görüşüleceği Genel Kurulun bilgisine sunulmuş olup bugünkü gündeme alınmıştır. Bu tezkere 1 Ekim 2011 tarihli “Gelen Kâğıtlar” listesine alındı ve duyurulmuştur. Görüşmelerin bu bölümde yapılması Anayasa’ya, İç Tüzük’e ve uygulamalara aykırılık teşkil etmemektedir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, şimdi, bize bu usulü 92’nci maddeyi Kanunlar Dairesi okursa, Kanunlar Dairesi bunu yanlış okursa ve Meclis Başkanlığı da buna uyarak sanki bilirkişiymiş gibi davranırsa, çok ciddi bir yanlış yaparız.

Bakın, Anayasa 92’de çok açık bir hüküm var. Buyurun, son fıkrada diyor ki: “Cumhurbaşkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına istediği zaman karar verebilir.”  Buyurun, hodri meydan; Cumhurbaşkanı da sizden, İstediğiniz zaman karar alın, kanun hükmünde kararname ama bizi kullanmayın! Genel Kurulu, Meclisi, milletin iradesini kullanmamanız lazım.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, siz şimdi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bir şey daha söylüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tatilde ve ara vermede tabii Cumhurbaşkanının o yetkisi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir şey daha söyledim. İç Tüzük’te çok açık bir hüküm var. Ben bunu, İç Tüzük 63’e göre bu tartışmayı açarken 49’uncu maddeyi Genel Kurulda -açık açık söyleniyor- okuyorum. Bana densin ki “Meclis Başkanlığının tezkere sunuş maddesi vardır.” 49’da on tane madde sayıyor. On tane maddenin içinde, Meclis Başkanlığı, Bakanlar Kurulunun postacılık görevini yapıp buraya tezkere indiremez. Meclis Başkanlığı, Başkanlık Divanı danışma meclisini bunun için oluşturmuştur. Danışma meclisi gündemi yoksa, çıkar AK PARTİ, çoğunluğuna güvenerek, hodri meydan, önergesini getirir, çoğunluğu varsa geçer gider ama kendi çoğunluğu olduğu hâlde Mecliste kendisi önerge olarak getirmiyorsa tezkereyi bizi kullanmasın, Meclisi kullanmasın, İç Tüzük’ü ihlal etmesin, Anayasa’yı ihlal etmesin. Burada imkânları var, 17 Ekime kadar da vakit var, kendileri önergelerini versin ama bizi kullanmasınlar.

Kanun hükmünde kararnamelerle bu Meclis 3 Kasıma kadar baypas edildi. Füze kalkanını, Dışişleri Bakanı, gelip burada hikâye anlatır gibi anlatıyor. Savaş tezkeresi, savaş ilanı kararı veriliyor Sayın Başkanım. Savaş ilanına karar verecek bu Meclisin, Anayasa ve yasalara, İç Tüzük’e göre hareket etmesi lazım. “Bu savaş tezkeresini ben getirdim, Meclis Başkanlığından indirdim, siz görüşeceksiniz, parmaklar kalkacak, kabul edilecek…” Usul hatası, bu Meclisin iradesinde çok ciddi esas hatalarına yol açar. Eğer biz bu hataya OK verirsek… Bu işi yarın yapın, pazartesi yapın, salı günü yapın ama usulüne göre yapın diyoruz.

Ben burada şunu söylüyorum: Aynı şekilde, burada dün Meclis Başkanı -tutanak elimde- oturumu kapatırken, kapattığı dakikada bu tezkerenin yarın görüşüleceğini -gündemde- söyledi. Ben Grup Başkan Vekiliyim Sayın Başkanım, ben bir grubun hukukunu savunuyorum, ben Meclisin hukukunu, milletin iradesini savunuyorum. Eğer Meclis Danışma Kurulunda Grup Başkan Vekili olarak benim sıfatım, görevim yoksa, benim görevim değilse, grup  başkan vekillerinin görevi değilse, o zaman hiçbir Danışma Kurulu kararı bu Meclisten çıkmayacak, çıkmayacak, hiçbirine de “Allah birdir” deseniz de onay vermeyeceğim çok açık söylüyorum. Kimse, kimse… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın  Başkan, bugüne kadar…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok açık söylüyorum Başkanım, kimse Anayasa’nın üstünde değil.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bağırma, bağırma!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük’ün üstünde değil.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen bu Anayasa’nın üzerine çıkmaya çalışıyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Eğer kürsüden 63’e göre konuşsaydım bağırmadan da duyardınız, sizler de duyardınız. Her şeyin bir usulü vardır, nasıl konuşacağımı bilirim. Budur usul Sayın Başkan.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Yeter Başkanım…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, bugüne kadar bu Meclisten onlarca, yüzlerce hükûmet tezkeresi bu kurallara göre ve bu yöntemle Genel Kurula getirilmiş ve görüşülmüştür ve karara bağlanmıştır ve ona göre de adımlar atılmış, icraatlar yapılmıştır. Dün de… Bir hükûmet tezkeresi Danışma Kurulu kararıyla getirilebilir, grup önerisi olarak getirilebilir ve görüşülecek kâğıtlar listesine alınarak da görüşülebilir. Bugüne kadar her üç yöntem de uygulanmıştır, en ufak bir problem çıkmamıştır. Anayasa’nın 92’nci maddesi, İç Tüzük’ün 49, 50, 51’inci maddeleri çok açıktır ve bugüne kadar her şey tartışılmıştır, her konu gündeme gelmiştir ama bu konu gündeme gelmemiştir, bu şekilde tartışma konusu yapılmamıştır. Daha önce BDP’nin bu Mecliste olduğu dönemler de dâhil olmak üzere tezkereler getirilmiştir, görüşülmüştür, oylanmıştır ama hiçbir itiraz gelmemiştir. Dolayısıyla bu konu çok…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hangi tezkereye “Evet.” dedik Sayın Canikli? Sayın Başkanım yapmayın!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Evet dediniz.” demiyorum ben, “Evet dediniz.” demiyorum. Bugüne kadar bu görüşme usulüne hiçbir itiraz olmamıştır.

BAŞKAN – “Usule itiraz olmamıştır.” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çok açıktır,  bir oy birliği vardır, bir konsensüs söz konusudur. Bizden önce de, hükûmetlerimizden önceki dönemler için de geçerli.

SIRRI SAKIK (Muş) – Burada konsensüs yok.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Dolayısıyla, o kadar açık, üzerinde mutabakat olan ve en ufak bir tartışma konusu olmayan bir yöntemden yola çıkarak buna benzer birtakım iddiada bulunmak gerçekten sadece Meclisin çalışmasını engellemeye yöneliktir Sayın Başkan. Lütfen çalışmalarımıza devam edelim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, sadece usul itirazıyla kalmıyor, aynı zamanda Başkanlık Divanı dün kapatır kapatmaz AK PARTİ grup üyeleri hem tezkerenin lehinde hem aleyhindeki sözleri de kapatıyorlar.

Bakın, bizim grubun ve buradaki, Meclisteki üyelerin…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, 63’üncü maddeye göre istediğiniz usul tartışmasını açıyorum.

Lehte, aleyhte söyleyin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Herhâlde aleyhte…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aleyhte Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutumunuzun lehinde.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, lehinde.

BAŞKAN – Tamam.

Süreniz üç dakika.

Buyurun.

 

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- TBMM Başkanlığının tutumunun İç Tüzük’ün 49’uncu maddesine uygun olup olmadığı  hususunda usul görüşmesi 

 

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şaka değil, savaş kararı alıyoruz. Anadolu’nun yoksul çocuklarını sınırlara, dağlara süreceğiz. Bu ülkenin Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıdını taşıyan Türk’ü, Kürt’ünün, bütün halkların, bütün insanların birbiriyle çatışmasının, ölümünün, acısının vebali de günahı da sevabı da hepsi bu Meclisin üzerinde. Bu kadar ciddi bir konudayız. Bu kadar ciddi bir konuda Bakanlar Kurulunun hazırladığı savaş tezkeresini Meclis Başkanlığı üzerinden Genel Kurula indirmesi ahlaki değil, yasal değil, Anayasa’ya aykırı, İç Tüzük 49, 50’ye aykırıdır.

Burada çok açık söylüyorum, Meclis çoğunluğunuz var, Danışma Kurulunda çıkarsınız savunursunuz. Biz, buna “Hayır.” deriz, “Savaş tezkerelerine hayır.” diyoruz, “Türk ve Kürt çocukları birbirini öldürmesin” diyoruz. Gitmeyin, Amerika’dan, Washington’dan, İsrail’den Heronları, peronları, bilmem neleri isteyip, Ahmedinejatlara yalvarıp, gidip kara operasyonları, hava operasyonları yapmayın, gelin bu Mecliste konuşalım. Yeter insanlarımızın öldüğü. Burada konuşalım, burada tartışalım, sabahlayalım ama bu sorunu birinci derecede çözelim.

Savaş kararını oylarken ciddiyet lazım, biraz ciddi olmak lazım. Siz eğer Anayasa’yı ihlal ederseniz, Başkanlık Divanını Meclisin, Bakanlar Kurulunun yani yürütmenin yani yasama meclisinin başını yürütmenin postacısı yaparsanız, bu da yetmiyormuş gibi Kanunlar Dairesini partizan kadrolaşmayla memurlarınız gibi kullanmaya kalkarsanız ve tezkereleri bu şekilde bu Meclise getirirseniz, ondan sonra parmak hesabıyla savaş kararı alıp gönderdiğiniz zaman gelecek cenazelerin vebali altından hiçbiriniz kalkamazsınız. Açık söylüyorum, biz buraya iki üç gündür geldik, yemin ettik. “Her şeye varız.” diyoruz, konuşmaya varız, uzlaşmaya varız, diyaloga varız, her çözüme varız, meşru çalışmaya varız. Gücünüz var. Önergenizi önerge hâlinde getirin.

Sayın Başkan bu tezkere bugün görüşülemez, geri alınması lazım, kırk sekiz saat geçmedi, bu sistemle gelemez, Meclis gündemi oluşturulamaz, bu tezkere görüşülemez. Bunu oylarsanız kanunsuz bir iş yapmış olursunuz. Çıkardığınız kanunları çiğnemiş olursunuz. Takdir sizindir. Tezkerede birleşiyorsunuz bir şey demem ama bunun hatasının vebalini hiçbiriniz kaldıramayacaksınız, uyarıyorum ve bu yanlışı gelin beraber düzeltelim diyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Tutumumun lehinde konuşmak üzere, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubu tarafından istenen usul hakkındaki tartışmada Başkanlığın lehinde söz almış bulunmaktayım, öncelikle saygıyla selamlıyorum yüce heyetinizi.

Değerli arkadaşlar, biraz sonra bu tezkerenin lehinde, aleyhinde gruplar olarak uzun uzun konuşacağız, o zaman değerlendirmeler yapılacak. Bu bir savaş tezkeresi değil. Doğru tanımlamak lazım. Türkiye yıllardır bölücü terörle boğuşmaktadır, bölücü terör kan akıtmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi vatandaşlarını korumak üzere birtakım tedbirler almaktadır. Bunun için Genel Kurul olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye’yi Türk Milleti adına yönetme yetkisindeki hükûmete tezkere, karar verme yetkisi, hudutlarımız ötesinde bir askerî operasyon yetkisi veren bir tezkereyi süresi dolduğu için oylayacağız. Dolayısıyla, meselenin farklı yönlere çekilip bir tartışmaya destek yapılmasını, gerekçe yapılmasını doğru bulmuyorum.

Evet, hukukçu kimliğine bir şey söylemiyorum Sayın Kaplan’ın ama eğer Türkiye hukuk devletiyse, bizde burada hukuk kuruyorsak, hukukun içinde kalarak meseleyi değerlendirmek gerekir. Bakınız, 49’uncu maddeyi kendi gerekçesi olarak ifade etti. 49’uncu maddede çok açık bir hüküm var: “Başkan birleşimi kapatırken, gündemde bulunan hususlardan hangilerinin gelecek birleşimde veya birleşimlerde görüşüleceğini Genel Kurula bildirir. Bu husus ayrıca ilan tahtasında ilan edilir.” Bu bir Başkanlık sunuşudur ve dün kapanırken ilan edilmiştir. Artık, bunun bugün burada görüşülüp görüşülemeyeceğini tartışmak doğru değil.

Kaldı ki bu konuda bugüne kadar yaşanmış bir tartışma da bulunmamaktadır. Bugün başka sebeplerle bu tartışmayla, bugün bu tezkerenin görüşülmesini engellemek niyeti bence doğru değildir. Bu tezkereyle ilgili görüşlerinizi, buraya gelirsiniz, bütün detayıyla anlatırsınız, milletimiz de izler, Genel Kurul karar verir. Netice itibarıyla hukuksa, hukuk devletiyse, hukukun gereği neyse, demokrasiyse demokrasinin gereği neyse o burada gerçekleşir. Onun için meseleyi, Meclisin ilk günlerinde, böyle farklı anlamlarda bir tartışmanın içine çekerek Meclisin suhuletini, huzurunu kaçırmanın da bir anlamı yok. Meclis Başkanlığının tutumu doğrudur.

Bu usul tartışmasında Başkanlığın tutumunun lehinde oy kullanacağımızı ifade ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Tutumumun aleyhinde söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 24’üncü Yasama Döneminin bu İkinci Yasama Yılının ilk müzakerelerinin bu şekilde başlamasını arzu etmezdim. Ülkemizin yararına, milletimizin beklediği talep ve doğrultular hususundaki birtakım tezkerelerin, yasaların çıkması adına burada gayret sarf ediyoruz.

Usule aykırı birtakım işlemler yapılıyor. Meclis Başkanlığının hakikaten tutumunu aslında yerinde buluyorum, ancak tutumunu yerinde bulmama karşın burada, zaten bu tutuma ilişkin olarak sözlü olarak birtakım ifadeler kullanıldı, aslında Başkanlık Divanının görüşünün netleşmesi lazımdı. Başkanlığın tutumu gerçekten yerinde bu manada ama yerinde olmasına rağmen usul tartışmasının açılmaması gerekirdi diye düşünüyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Anayasa’nın 92’nci maddesi bu hakkı veriyor. Kaldı ki 49’uncu maddeden çok bahsedildi, 49’uncu madde “Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemi şu kısımlardan ibarettir:” diye maddeler hâlinde yazmış ve 1’inci maddesi de “Başkanlığın Genel Kurula sunuşları.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Son fıkrayı da oku.

AHMET AYDIN (Devamla) – Evet, bugünkü kırmızı gündeme baktığımızda “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında zaten bu yazılmış.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Söz alırken de biraz ahlaki durun, aleyhte alıp lehte konuşmayın. Bu da ahlaki bir duruştur.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, kaldı ki 49’uncu maddenin son iki paragrafı çok açık. Başkan birleşimi kapatırken, dünkü toplantıda, zaten bu tezkerenin görüşüleceğini, tezkerenin geleceğini ifade etti. Bunu ifade ettikten sonra bugünkü gündemde de yer aldı ve dolayısıyla usulde hiçbir problem yoktur.

Ben müzakerelerin kaldığı yerden devam etmesini arzu ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Tutumumun lehinde söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki yani bunun Başkanlık sunuşlarında yer alması ve sizin de dün kararlaştırılmış bir konuyu bugün müzakereye açmanızın hiç İç Tüzük’e aykırı bir yönü yoktur, tutumunuz doğrudur ve Türkiye ivedilikle, özellikle doğu ve güneydoğuda yaşayan insanlarımızı, kadınlarımızı, öğretmenlerimizi katleden, o bölgedeki insanları katleden terör örgütüne karşı millî egemenliği temsil eden milletvekilleri olarak meşru gücü bir an önce kullanmalıdır. Bunun için bunun bir an önce burada görüşülmesi lazım. Ancak, takdir edersiniz ki bu konuda iktidar partisine de biraz serzenişim var, yani bir beş dakikalık konu için sayın bakanların yirmi dakika süreyi kullanma filan... Çok konuşmak istiyorlarsa getirseydiler. Yani bu kadar süreyi getirerek yediye kadar görüşülmemesini temin edecek bir obstrüksiyona zemin hazırlanmasını doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Yani önemli bir konuysa gündem dışı konuşmalarla ilgili cevap vermesinler, gelsinler ama yani bu konuda...

Diğer taraftan, Türkiye’yi yöneten iradenin böyle bir tezkerenin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin bir usul tartışmasında Sayın Başkanın gündeme almayla ilgili iradesinin aleyhinde konuşması doğru değil. Keşke benden isteseydiniz, bununla ilgili lehte sözü size devrederdim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Söyledi lehte olduğunu, doğru olduğunu söyledi Başkanın tutumunun.

OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak da biz, bu tezkerenin bugün müzakere edilip, millet iradesiyle meşru bir gücün kullanılması doğrultusunda karar zemini oluşturulmasını ivedilikle doğru buluyoruz.

Sayın Başkanım, tutumunuz doğrudur. Bu bakımdan, bu konuda usulen tartışacak bir konu olmadığını ifade ederek hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur.

Başbakanlık Tezkeresini okutuyorum:

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)

27/9/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Irak’ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.

Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak’ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.

Türkiye’ye yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                               Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                         Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Gruplar adına ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’e aittir.

Buyurun Sayın Önder. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sınır ötesi tezkere hakkında BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu kürsüyü ilk kullanışım, bu Meclise de ilk gelişim. Burada ilk karşılaştığım şeyin aleyhte söz alıp lehte konuşmak gibi bir hukuk zorlaması olması biraz gelecek adına umutlandırdı beni. Güzel oluyormuş böyle. İşin etiği bu tür küçük detaylarda gizlidir. Bu konuda gerçekten daha özenli bir Meclis bekliyorduk.

Sözlerime, büyük bilim insanı Einstein’ın ülkemizin büyük derbederliğine ve savrulmuşluğuna çok denk düşen bir sözüyle başlamak istiyorum. Diyor ki Einstein: “Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir.” Şu an yeniden uzatılmasını görüştüğümüz savaş tezkeresi tam da böyle bir bilmezliğin ya da bilip de bilmezden gelmekliğin ürünüdür. Bilinseydi eğer şu rakamlar üzerinde bir miktar tefekkür edilmeliydi. Sadece 1992 ve 1997 yılları arasında gerçekleştirilen dört sınır ötesi harekâtın bilançosunu sizlerle paylaşmak istiyorum:

PKK toplam 5.701 kayıp vermiş, 1.697 PKK’li de yaralı olarak ele geçmiş. Bu dört harekâtın toplam bilançosu. Aynı harekâtlarda 22 subay, 12 astsubay, 176 erbaş ve er, 27 korucu olmak üzere 237 asker hayatını kaybetmiş. Yine aynı harekâtta 739 asker de yaralanmış. Bu sadece dört harekâtın raporu. Bunun gibi irili ufaklı onlarca harekât yapıldı ve bu rakamlar yaklaşık 10’a katlandı. Elimizde bunların sarih raporları yok. Saygı Öztürk’ün kitabından alınma şeyler bunlar. Genelkurmay sitesine girdiğinizde bunlarla ilgili bir bilgiye ya da Başbakanlık sitelerine girdiğinizde halkla paylaşılan, kamuya açık böyle bilgilere ulaşmak mümkün değil.

Yalnız, bizim işimiz toplam rakamlarla ilgilenmek değildir, bizim işimiz toplam acılara bir ışık tutmak olmalıdır. Eğer bu rakamların ardındaki acılar bilinmezse kuru bir sayı olarak kalmaya mahkûm olurlar. İşinizi kolaylaştırayım. Bu Meclis gibi yaklaşık 100 tane Meclis düşünün. Allah hepinize uzun ve sağlıklı ömür nasip etsin. İşte, 80-100 dönemin tüm vekillerinin toplamı kadar insan hayatını kaybetmiş. Yaralı sayısı bu rakamın katbekat üstünde. Yaralı deyince, yaralanmış da iyileşmiş, şifa bulmuş saymayın, bunların çoğu gözünü, kolunu, bacağını, yaşama sevincini kaybetmiş.

İnsandan bahsediyoruz burada, bu rakamların hepsini bir de 2’yle çarpın. Sizlerin muhterem anne babalarınız gibi 100 binin üzerinde anne ve babanın yüreğine kor ateşler düşmüş, ta haşre kadar hiçbir suyun söndüremeyeceği, hiçbir yelin serinletemeyeceği kor ateşler.

Peki, bütün bunlar oldu da ne değişti? Kocaman bir hiç. Değişen tek şey hükûmetler ve artan kayıplar. Aslında değişen birkaç şey daha var, haksızlık etmeyelim ve meselenin can alıcı yönü de burada. Bu ülke emperyalist güçlerin destursuz cirit attığı bir bostana dönmüştür, değişen bir şey budur. Bu destursuzluk ve bu cirit atma hâli artık iyice pervasız bir hâle gelmiştir. Çocuklarımızın geleceği, savaş sanayisinin ve kan emicilerinin cüzdanlarını şişirmeye, daha fazla şişirmeye devam etmektedir, değişen ve artan en önemli rakam onların kârlarıdır.

Bir de değişmeyen şeyler var. Onların en önemlisi tezkereyi sunan hükûmetlerin ve ona destek verenlerin yaptıkları konuşmalar. Ben Meclis tutanaklarına baktım, her birinin aynı gerekçeler, her birinin aynı vaatler, neredeyse “copy paste” olarak birbirine yapıştırılmış hedefler.

Sayın üyeler, aramızda ilk tezkereden bu yana Mecliste olan vekiller var. Aynı gerekçeleri dinlemiş, aynı vaatlere inanmış ve gelen tüm tezkerelere “Evet.” oyu vermiş vekiller var. Ölenlerin geri gelme şansı yok, ama kolunu bacağını kaptırmış, gözünü kaybetmiş, yaralanmış, hayata normal olarak devam edemeyecek bir insan…

Her seferinde “Bu sefer son.’, ‘Bu sefer şöyle oldu.’, ‘BBG evi yaptık.’, ‘Heron aldık.’, ‘Aktı, koktu.’, ‘Yeniden, daha güçlü.’, ‘Bu sefer artık girince çıkmayacağız.” gibi vaatlerle aldığınız her tezkereye bu şartla destek veren insanlar, sizden, bir yıl sonra tekrar aynı vaatleri daha güç koşullarda dinlemek zorunda kalmışlar.

Şimdi, maazallah yüce Meclisin değerli vekillerinden birisi ezkaza söylemiş olsa Terörle Mücadele Kanunu’nun suç ve suçluyu övmekle ilgili gül gibi bir fezlekesi olacak. Bizim grubumuzu her gün tehdit eden, 400’e yakın, başımızda Demoklesin kılıcı gibi sallanan, adına ileri demokrasi denilen bir yerde halkın temsilcilerini bekleyen değil, somut olarak önümüzde olan, Başkanlık arşivlerinde olan bir tehditten söz ediyorum. Biz bunu söylesek hakkımızda onlarca fezleke gelirdi, Genelkurmay Başkanı söyledi, birtakım güçler, meçhul güçler dinledi. Anladık ki kazın ayağı öyle değilmiş, perdeliymiş, öyle, şanlı ordumuz, manlı ordumuz edebiyatıyla açıklanamayacak kadar vahimmiş mesele. Bu ortaya çıktığında adına “özeleştiri” dediler, herkes başka bir tarafa baktı. Bunun yarısını biz söylesek dara çekerlerdi. Yani tamamen Allah’a emanet bir durumda savaşıyormuşuz, unutanlar için yeniden hatırlatayım. Madem durumumuz Allah’a emanet, bu komutanlara, bu kabineye, bu kararlara ne gerek var?

Sayın üyeler, başta Einstein’ın bir lafıyla meseleye girmiştim: “Ahmaklığa delil olarak aynı şeyleri aynı yöntemlerle defalarca yapıp farklı bir sonuç çıkmasını beklemek.” demiştir. Şimdi, Einstein’ın canı rahmet istemiş mi bir bakalım. Bunu öğrenmenin yolu eski Meclis tutanaklarıdır. Bundan önce defalarca Meclisten onay istenen tezkereleri iktidar nasıl savunmuş, muhalefet partileri ne demişler kısaca bir hatırlayalım. Muhalefete de kıyağım olsun, geçen sefer söylediklerini bir de ben burada tekrar edeyim.

Milliyetçi bir muhalefet sözcüsü “Terörle mücadele ve Irak’ın kuzeyine askerî müdahale konusunun içinde bulunduğumuz siyasi ortam ve şartlardan soyutlanarak ele alınamayacağı bir vakıadır.” demiş.

“Bu açıdan bakıldığında, yetki süresinin ikinci kez uzatılması tezkeresi, Türk Silahlı Kuvvetleriyle terör örgütünün aynı denklemin içine konularak askerî operasyonların durdurulması çağrılarının yapıldığı, teröristlere örtülü af hazırlıklarının sürdürüldüğü, terör örgütü taleplerinin Hükûmet eliyle siyasi gündeme taşındığı ve Türkiye’nin bölünmesi modellerinin tartışıldığı puslu bir ortamda, bu tehlikeli görüşmelerin gölgesinde yapılmaktadır.” demiş.

“Meclisten istenen yetkinin amacı tezkerede açıkça belirlenmiştir.” diye devam etmiş. “Terör saldırılarının önlenmesi için TSK’nın Kuzey Irak’a gönderilmesi ve görevlendirilmesi olarak. Amaç budur. İstenen yetki budur.” demiş.

“Bir önceki, 2007-2008 döneminde bu amaçla 29 hava harekâtı yapılmış, süre, bölge ve kapsam itibarıyla sınırlı bir kara harekâtı icra edilmiştir.” demiş. Bu yıla, 2009 yılına ilişkin resme baktığında ise çok farklı bir tablo bulunduğunu söylemiş bu değerli muhalefet sözcüsü.

O tezkereye, “Yani bakın, bunu, neredeyse –mealen- son defa veriyoruz ama siz kıymetini bilmiyorsunuz. Bunları yapmadıkça da bir daha bizim karşımıza gelmeyin.” demiş. Oradaki, neredeyse “Hafazanallah siz böyle yapıyorsunuz.” dediğinde iktidarın reddettiği şeyler yine meçhul kişi ya da kurumlar tarafından sızdırılmış ki, bu muhalefet sözcüsü, tamamen haklı, terör örgütüyle –tırnak içinde- görüşülüyormuş meğerse ve bundan da kıyamet kopmuyormuş ama bunu, tezkereye “Evet.” oyu vermesinin önünde bir tereddüt olarak belirtmiş. Bu oturumda ne yapacaklar bilmiyorum.

Şimdi, bu mesele askerî bir mesele değildir. Böyle olmaktan çıkalı, sayın üyeler, çok uzun yıllar olmuştur. Bunu böyle söylemek, birinin bunu size böyle söylemesi, sizin zekânıza hakarettir. İdeolojik bir şeyden bahsetmiyoruz. Bir insanlık hâlinden bahsediyoruz. Fotoğrafını görüp analizini yapamadıkları şey budur.

Kürtler, uzun bir geçmişi olan ve bugünkü iktidar tarafından da değişik yöntemlerle sürdürülen inkâr ve imha politikalarına karşı kendi hak bilinçleri ve statü talepleriyle karşı durmaya devam etmektedirler. Sizin gibi, Âdem’in güzel çocuklarıdır onlar da, hiçbir farkı yok sizden, eksikleri, fazlaları yok. Bu statünün, Allah’ın doğuştan verdiği şeylerin anayasal güvence altına alınmasını istiyorlar, hepsi bu ama işin çığırından çıktığı, “Kavgada yumruğunuz sayılmaz.” dediği noktaya geldiği şeyleri ayrıca konuşacağız.

Burada Kürtlerden daha vahim noktaya itilen bir halk vardır, o da Türklerdir. Türkler -ben de bir Türk'üm- hacir altındadır. Türk’ün önüne Kürt’e düşmanlık etmekten başka hiçbir alan bırakılmamıştır. (BDP sıralarından alkışlar) Kredi kartlarıyla, sistemin yoksullaştırmasıyla, ideolojik pompaların manipülasyonlarıyla Türk’e düşen tek şey “Sen Kürt’e düşmanlık edeceksin kardeşim.” Sabah akşam pompalanan budur. Sabah akşam zerk edilen budur. Türkler bunu böyle bilmek zorundadır çünkü dünyanın hiçbir yerinde halklar birbirine düşman olamaz. Bu kan emiciler, bu güvercin kasapları, bundan bezirgânlık yapanların ürettikleri ve her daim ateşini diri tuttukları bir kazandır bu, bu kazanın içinde kaynamayı reddetmelidir gönlü barıştan yana, insanlıktan, kardeşlikten, ortaklaşmadan yana olan herkes.

Bu anlamda, muhalefet partileri işgal ve bağımsızlık tedirginliği yaşarken dönüp ülkenin hâline bakmayı akıl etmemektirler. Anadolu’da bir söz var: “Değirmen gitmiş, şakşağını aramakla meşguller.”

Bir başka muhalefet sözcüsü, sosyal demokrat: “Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, bu kürsüde birkaç gün önce, Meclisin açılışında ne dedi?” diyor. Aynen okuyorum: “Bugün gelinen noktada Türkiye daha fazla şehitler vermeden, daha fazla mali kaynak ve enerji harcamadan, terör sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni yöntemleri devreye sokma kapasitesine ulaşmıştır.” Diyor ki: “Bunun yolunu bulduk.” Lütfen bize de söyleyin, sizi tebrik edelim, hep birlikte sevinelim. Evet, gerçekten bir zamanlar Cumhurbaşkanı böyle konuşuyordu ve Kürtlerin rikkat kalbi bu sözlere yüksek bir anlam biçiyordu. Bugün o günleri, “Güzel şeyler olacak.” günlerini mumla arıyoruz.

“Değerli arkadaşlar, biz bu tezkereye olumlu oy vereceğiz ama uygulamasını da yakından izleyeceğiz. Bu ülke sahipsiz değildir. Bu ülke yabancıların güdümüyle idare edilecek bir ülke de değildir. Bu ülke terörle mücadeleyi mutlaka sonuna kadar sürdürecektir ve başarıyla sonuçlandıracaktır.” diyor. Acaba ana muhalefet bu süreci ne kadar izledi, izledi mi? Artan asker ölümleri, Kuzey Irak’ta ve sınır içindeki asker ölümlerinde artış askerî bir başarı mıdır, başarısızlık mıdır? Sonu başarısızlık gibi gözüken bir tezkereye ana muhalefet ne gibi bir akılla olumlu yaklaşmaktadır?

Bir sosyal demokrat milletvekili akşam evine gittiğinde, evladı “Anne, baba, siz bugün Mecliste ne yaptınız?” diye sorduğunda “Kardeş bir halka savaş kararı çıkarttık evladım.”, “Aferin baba.” Böyle bir şey. Bunu söyleme utancına hiçbir sosyal demokrat vekil dâhil olmamalıdır. Evladınız tutar size “Peki, o kadar insan, meseleyi siyaseten çözecek bir zekâ, bir vicdan bulamadınız mı?” diye sorar. Verilecek onurlu bir cevabınız olsun. Bu anlamda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “akil insanlar” önerisi geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Çözümün başlangıç noktası bu türden çabalarda gizlidir. Sosyal demokrat arkadaşlarımızın içinde emek hareketinden gelenler vardır, sosyalist mücadele geleneğinden gelenler vardır, Kürtlerin insan hakları mücadelesinde önemli katkısı ve bilgisi olan vekiller vardır. Sosyal demokrat vekil olmak, sadece seçilmek ve yemin etmek değildir, tam da böyle savaş çığırtkanlığında barışın sesini yükseltmekle anlamlıdır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Birazdan göreceğiz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – İktidar sözcüleri daha vahim şeyler söylemişler: “Çok uzun zamandır biliyoruz ki sorun, tek başına bir asayiş sorunu değildir; ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve güvenlik gibi parametreleri olan çok bilinmeyenli bir denklemdir. Otuz yıldır her şey denendi. Bu sürede görev almış tüm hükûmetler, terörü ortadan kaldırmak ve ülkenin her köşesinde huzur, güveni sağlayabilmek için emek ve gayret sarf ettiler. Farklı partilere mensup olarak bu koltuklarda oturan bizden önceki birçok milletvekili de hükûmetlerin sunduğu mücadele programlarının oylamalarına katıldı. Oluşturulan çözüm önerilerine terör belasından kurtulmak için ümitle destek verdi. Bu süre içinde millet olarak birçok şey öğrendik.” diyor. “Bunlara tecrübemizi de ekleyerek yeni politikalar, yeni stratejiler ürettik. Belki Türkiye olarak netice alabilirdik fakat şu parametreler AK PARTİ Hükûmeti dönemine kadar bir bütün olarak alınıp bu denklemin tam anlamıyla çözülmesini maalesef uygulamaya koyamadığımız için sonuç elde edemedik.” diyor. Gayet doğru, insanın katılası geliyor. Aynı konuşmanın…

Şimdi AK PARTİ’li vekillerin düşünmeleri lazım. PKK’nin ortaya çıkışından sonraki ölüm rakamlarına ve örgütün 2002 sonrası eylemlerine bakıldığında, tezkere konusunda her daim cömert davranan AK PARTİ Hükûmetinin savaş politikalarının yetersizliği çok göz önünde değil mi? Buna bağlı olarak, AK PARTİ’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre iktidarda kalan hükûmetlerinden biri olduğu ve Meclisteki sandalye sayısı göz önüne alındığında 2009’da söylenen bu sözler 2011’de aynı tabloyu hatta daha büyük bir askerî başarısızlık çerçevesinde çiziyorsa bir sorun yok mudur sizce?

Hatırlatmak istemiyorum, daha önce de böyle bir savaş tellalları çıkmıştı, ordumuz planlanandan önce geri dönmüştü, sadece bu kadarını söylemekle yetiniyorum.

Şimdi, iktidar partisinin sözcüsü devam ediyor, diyor ki: “Demokratik açılımlardan korkmamalıyız, ürkmemeliyiz ve uzaklaşmamalıyız. Hiçbir gerekçe bu konuda elzem olan açılımları geçiştirmeyi meşru kılmaz.” Buna da katılıyorum. Fakat acemi olduğum için süreyi iyi kullanamadım.

Herkesi, soyadı kadar sahip çıkması gereken bir şeye davet ediyorum; tutarlı olmaya. Dün söylediğinizi bugün yadsımayın, hesabını veremezsiniz. Şehitlik meselesi… Ortada dini mübin uğruna gidilen bir şey yoktur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …böyle, cihatla bu iş olacak gibi değildir. İki tarafta aynı şekilde bir vatan tasavvuru vardır. Askerliğin zorunlu olduğu yerde şehitlikten bahsedilemez.

Vicdani ret hakkının tanınmadığı yerde şehadet diye bir kurum olamaz; ulema arkadaşlar var, en iyi onlar bilirler.

Vicdani retçi İnan Süver “İdamımı istiyorum.” diye Başbakana bir mektup yazmış, bunu iletmeniz ricasıyla buraya bırakıyorum, siz alırsınız. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerine Irak’ın kuzeyine sınır ötesi harekât yetkisi veren Başbakanlık  tezkeresinin bir yıl süreyle uzatılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi en içten saygılarla selamlıyorum.

Bilvesile, yeni yasama yılının ülkemizin hayati sorunlarını çözmek ve halkımızın demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, eşitlik ve refahın adaletli paylaşımı bağlamındaki beklentilerini karşılaması bakımından etkili ve verimli olmasını diliyorum.

Ayrıca, hak ve hukukun bir gereği olarak tutuklu 8 milletvekilimizin en kısa sürede aramıza katılmalarını sağlamanın hepimizin ortak sorumluluğu olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör ve terörle mücadele ülkemizin gündeminden düşmeyen, düşürülemeyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Tezkerenin bugün tekrar uzatılması için önümüze gelmesi ise ne yazık ki yine bu acı gerçeğin ürünüdür. Evlatlarımızın, masum vatandaşlarımızın hayatları pahasına verilen tüm mücadelelere rağmen terör tırmanarak can almaya devam etmekte ve PKK, saldırılarını hiçbir ölçü ve sınır tanımaksızın sürdürmektedir.

Tezkere konusu olan sınır ötesi harekâtlar, bugüne kadar yapılan otuza yakın benzeri operasyon kalıcı sonuç vermiş olmasalar dahi terörle mücadelenin önemli, gerekli ve zorunlu bir boyutu olma niteliğini korumaktadır. Hepimiz artık çok iyi biliyoruz ki teröre karşı silahlı mücadele gerekli ama yeterli bir yöntem değildir. Cumhuriyet Halk Partisi tezkerenin bir yıl daha uzatılması için evet oyu verecektir ancak evet oyumuz Hükûmetin terörle mücadele anlayış ve politikalarını tasvip ettiğimiz anlamına ise hiç gelmemektedir. Nitekim Hükûmete uyarılarımız ve tavsiyelerimiz olacaktır. Ancak, önce sınır ötesi askerî harekâta ilişkin üç noktaya dikkat çekmek isterim.

İlki, tezkerenin öngördüğü yetkinin uluslararası hukuk ve teamül bakımından durumudur. Irak’tan kaynaklanan saldırılar ulusal güvenliğimize karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 2003 ve 2004 yıllarında kabul edilen 1483, 1511 ve 1546 sayılı kararlar Irak Hükûmetini ülkede konuşlanmış terör odaklarıyla mücadele etmekle bahusus yükümlü kılmıştır. Bu yükümlülük Irak Anayasası’nın ilgili maddesiyle de hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Türkiye ile Irak arasında 2009 yılında imzalanan güvenlik anlaşmasıyla Irak terörle mücadele konusunda ayrıntılı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu itibarla, ulusal güvenliğimize yönelik bu saldırıların bertaraf edilmesi için Türkiye'nin Irak’ın kuzeyinde PKK unsurlarını hedef alması uluslararası hukuk bakımından caizdir. Çünkü yükümlü oldukları hâlde Irak merkezî ve yerel makamları bu saldırıları önlememektedirler.

Sivillere ve sivil tesislere zarar verilmemesi koşulunun titizlikle gözetilmesi, süresine dikkat edilmesi, olası bir harekâtın meşruiyetine gölge düşürülmemesi bakımından önemlidir. Zira, dünya kamuoyu Doğu Akdeniz’de hâlen hüküm süren gergin bir ortamda yapılabilecek bir sınır ötesi operasyonu daha dikkatli ve eleştirisel bir açıdan izleyecektir.

İkinci nokta ise, olası bir harekâtın gerekçelerinin Irak makamlarınca benimsenmesinin sağlanmasıyla ilgilidir. Olası bir operasyonun zamanlaması ve kapsamı bakımından Irak’a önceden bilgi verilmesi gibi bir durum elbette söz konusu değildir. Dolayısıyla, bir süre önce ilgili Sayın Bakanın operasyonun her an yapılabileceğini tüm dünyaya duyurmaya kalkışması hâliyle affedilmez bir gaftır.

Komşu ülkeyle ilişkilerimizin genel dokusunun yapıcı kalması terörle mücadelenin uzun soluklu olduğu gerçeğinden hareketle önem taşımaktadır. Suriye, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’la karşı karşıya bulunduğumuz sıkıntılı ve sorunlu ortam dikkate alındığında Irak’ı özellikle terörle mücadele konusunda yanımızda tutmaya çalışmamız ülkemizin çıkarları gereğidir. Kandil Irak toprağıdır ve o çıbanın tamamen kurutulması için günün sonunda Irak’a ihtiyacımız olacaktır.

Bununla beraber, gerek Bağdat Hükûmetine gerek Kuzey’deki siyasi otoriteye PKK terörüyle mücadelede yetersiz kaldıklarını da kesin bir dille belirtmek gerekmektedir. AKP iktidarları bu bağlamda da etkili olamamışlardır. Barzani önce aşağılanmış, sonra ülkemizde resmî törenle karşılanmıştır. Tutarlı bir yaklaşım izlenememiştir. Oysa özellikle Kuzey Irak’ta Barzani üzerinde nüfuz ve ağırlığımızı kullanarak Kandil’deki PKK varlığının can damarlarını yok ettirebilecekken, Hükûmet, Irak dışındaki alanlarda politika yürütmeyi ve boy göstermeyi tercih etmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin rolüne de değinmek istiyorum. ABD, PKK’yı terör örgütü olarak ilan eden ilk ülkelerdendir. Ancak 2003-2007 yılları arasında Türkiye'nin Irak’ta terörle mücadele bağlamındaki taleplerine hep duyarsız kalmıştır. 2007 Kasımında varılan anlık istihbarat mutabakatı ise çok geç ve yetersiz bir katkıdır. Zaten Türkiye'nin bu istihbaratı gereksiz kılacak tedbirleri bir an önce hayata geçirmesi ulusal güvenliğimiz bakımından zorunluluk teşkil etmektedir.

Öte yandan ABD’nin, Bağdat ve Erbil’in PKK terörüne karşı net tavır almalarını sağlamak için ağırlığını koyması da gerekmektedir. ABD, Türk halkının dostluğuna sahip olmak istiyor ise PKK terörüyle mücadele konusunda daha inandırıcı olmak zorundadır.

İlişkilerimizin geldiği noktada terörizm bağlamında Suriye’nin tutumu da yeniden önem kazanmış bulunmaktadır. Hükûmet, komşu ülke rejimini düşman ilan ederek ve yaptırımlar uygulayarak Suriye’yi karşı önlemler almaya sevk etmiştir.

Bu noktada bir yıl öncesine dönmek istiyorum. 12 Ekim 2010. Meclis tutanaklarından aynen okuyorum, sınır ötesi askerî operasyonlardan bahsediliyor: “Son iki yıl içinde bu askerî harekâtlar esnasında Türkiye’ye yönelik olarak bölgeden tek bir eleştiri gelmemiştir. Bu eleştirinin gelmemesi bütün bölge ülkeleri, başta Suriye ve Irak olmak üzere İran, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, bütün bölge ülkelerinin terör tehdidine karşı ortak bir bilinç etrafında buluşturulmasıdır -son olarak, burayı özellikle vurguluyorum- Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar Esad’ın bu konudaki net tutumu da herhâlde her türlü takdirin üzerindedir.” Bu sözler Dışişleri Bakanımız Sayın Davutoğlu’na aittir. Bir yılda nereden nereye gelmişiz bunu, herhâlde, Hükûmetin düşünüp birtakım sonuçlar çıkarması uygun olacaktır.

Üçüncü ve son nokta, sınır ötesi operasyonların strateji ve hedefinin halkımıza anlatılmasına dairdir. Bugüne kadar üçü kapsamlı ve uzunca süreli olmak üzere otuza yakın harekât gerçekleştirilmiş olmasına rağmen halkımız Hükûmetin niçin hâlâ aynı amaçla yüce Meclisimize geldiğini anlamakta güçlük çekmektedir. Hükûmetin genel stratejisi nedir? Sınır ötesi operasyonların hedefi ve varsa genel stratejisi içindeki yeri nedir? Türkiye’ye getirisi ne olacaktır? Terörle mücadeleden Hükûmet ne anlamaktadır? Bu sorulara Hükûmetin mutlaka yanıtları vardır, ancak bunları kendilerine saklamaları doğru değildir.Terörle mücadele topyekûn bir dayanışmanın ürünüdür. Hükûmet bilgi paylaşımından korkmamalıdır. Bilgi paylaşımı Hükûmeti ancak zenginleştirir ve yanlışlardan dönmesine yardımcı olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör konusunun ulusal bir sorun olduğu, bu meselenin bitirilmesi için hepimize görev düştüğü, bu hedef doğrultusunda atılacak her doğru adımın desteklenmesi gerektiği hususunda toplum olarak görüş birliği içindeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu işte bu noktadan hareketle, terörle mücadelede üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu ve Hükûmetten bu doğrultuda gelecek bir çağrıya olumlu yanıt vereceğimizi ısrarla vurgulamaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi teröre ve onun parçası olduğu sorunlar yumağına siyasi hesaplar yaparak bakmamaktadır. Partimiz, ulusumuzun varlık, birlik ve bütünlüğe yönelik bu tehdide karşı partilerüstü bir anlayışla yaklaşmaktadır. Dolayısıyla, terörün sonlandırılması yönünde çok yönlü bütün çabalarına rağmen bir türlü sonuç alamamasına karşın, Hükûmetin, muhalefet partilerinin katkısını almaktan hâlâ imtina edebilmesini şaşırtıcı ve üzücü bulmaktayız. Yüce Meclisimizin çatısı altında bulunan siyasi partileri bir araya getirmek muhalefetin değil iktidar partisi ve Hükûmetin görevidir. Oysa, uzun zamandır devletin, hatta Hükûmetin bile PKK terör örgütü unsurlarıyla görüşmekte olduğu artık kamuoyumuzun da bildiği bir gerçektir. Burada bu görüşmelere dair bir yorumda bulunmak istemiyorum. Bu konuda söylenecekleri Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ifade etmiştir. Sorduğu sorulara ise Hükûmetten ciddi bir yanıt hâlâ alınabilmiş değildir.

Buradan Hükûmete bir uyarımız vardır: Terör örgütüyle yapılan görüşmelerden istenilen sonuç alınamadığı artan terör saldırıları gerçeğinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle, devam edeceği ilan edilen bu temasların tek amacının PKK tarafından silahların bırakılması ve şiddete son verilmesi olmalıdır. Yöntem, PKK’yla pazarlık değil ikna ve hizaya getirmek yöntemi olmalıdır. Terör örgütüyle pazarlığın yanlışlığını Hükûmetin Habur’daki karşılama ve sonraki esef verici olaylardan artık anlamış olması gerekir.

Cumhuriyet Halk Partisi terörü durdurmak amacıyla devlet birimleri tarafından yapılan bu görüşmelerin sürdürülmesine karşı değildir ancak toplumumuz için hayati önem taşıyan böyle bir konuda Hükûmetin ciddi, tutarlı ve inandırıcı olması lazımdır. “Terör sorunuyla karşı karşıya kalan ülkelerle de bu tür görüşmeler yapıyoruz, biz de yapıyoruz.” söylemi yeterli değildir. Aksine güçlü iddialar varken “Protokol yapmadık.” demek inandırıcı değildir. Her ülkenin koşulları, gelenekleri, kültürel kalıpları farklıdır. Bizim toplumumuz teröristle masaya oturmayı, özellikle hissen kabullenemez. Onun için, bu temasların gerekçeleri ve sonuçları hakkında Hükûmetin açık ve inandırıcı olması gerekir. Oysa, halkımız, aydınlatılmayı beklediği diğer bütün konularda olduğu gibi, bu hayati meselede de hâlâ karanlıkta tutulmaktadır.

Öte yandan, Türkiye’deki durumla benzeri sorunlar yaşayan diğer ülkeler arasında önemli bir fark vardır. Diğer ülkeler bu tür görüşmelerden sonuç almaktadırlar. İrlanda, İspanya ve bir anlamda Sri Lanka bu alanda başarı sağlamış ülkelerdir. AKP, dokuz yıldır iktidardadır. Ne silahlı mücadelede ne de siyasi toplumsal planda denenen açılımlar, atılan adımlar ve yapılan vaatlerle terör sindirilememiş, kaynakları kurutulamamıştır. Muhalefetten önce iktidarın kendisini sorgulaması lazımdır. İktidar neden başarısız kaldığını irdelemek mecburiyetindedir. Son Oslo görüşme ses kayıtlarının basına sızdırılmasından sonra Hükûmet, PKK’yla görüşmelerin kesildiğini açıklamış ancak daha o sözler belleklerde tazeliğini korurken bu sefer anılan temasların devam edeceği duyurulmuştur. Bu kadar köklü bir fikir değişikliği nasıl oluyor da bu kadar kısa zamanda gerçekleşebiliyor, anlamakta güçlük çekiyoruz. Oysa, ulusal bir sorun olan terör konusunda tutarlılığa ve ciddiyete ihtiyaç vardır. Terör örgütü unsurlarıyla görüşebilen bir Hükûmetin muhalefet partileriyle temas aramamasının, onların görüşlerine ihtiyaç duymamasının izah edilir ve anlaşılır bir tarafı yoktur. Bu durumun Hükûmet tarafından bir an önce düzeltilmesi ve iktidar partisi ve Hükûmetin, muhalefet partilerine çağrı yaparak terörü bitirmenin yollarının müştereken aranması sürecini başlatması, halkımızın beklenti ve isteklerine en uygun hareket tarzı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız terör saldırılarından bıkmış ve yorulmuştur. Halkımız haklı olarak tepkilidir. Gencecik insanlarımızı kaybetmemiz, masum insanların, genç kızlarımızın, hatta bebeklerimizin öldürülmesi tahammül sınırlarımızı zorlamaktadır. Halk, artık bu sorunun çözülmesini beklemektedir. Hükûmetin en öncelikli konusu bu olmalıdır. Bu nedenle son dokuz yılın muhasebesi iyi yapılmalıdır. Önce Kürt açılımı, sonra da demokratik açılım denilen girişimlerin kapsam ve içeriği bugün bile belli değildir. Açılım adına atılan adımlar, toplumumuza barış, dayanışma ve huzur getirmemiş, aksine kutuplaşmayı artırmıştır. Terör örgütüyle uzun süredir yapıldığı anlaşılan görüşmelerin amacının ne olduğu da belli değildir. Nelerin niçin konuşulduğu halkımız tarafından bilinmemektedir. Bilinen ve belli olan ise bu süreçten istenilen sonuçların alınamadığıdır. Hükûmet Programı bile terörle mücadele konusunda sessizdir. Bugün bütün dünyaya akıl verme ve yön gösterme ehliyetini kendinde görebilen Hükûmet, her nedense, ulusal sorunumuz olan terör konusunda bir türlü bütüncül, sürdürülebilir bir strateji ortaya koyamamaktadır. Diyalog ve uzlaşı yolları arayacağına, giderek daha otoriter ve tek taraflı tavırlar sergilemektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi artık sözün bittiği yerde olduğumuz kanaatindedir. Hükûmeti sorumluluk üstlenmeye davet ediyoruz. Bu konuda partimiz Hükümete yardımcı olacaktır. Halkımızın huzur ve güvenliği, ulusal birliğimizin korunması için üstümüze düşeni yapmaya biz hazırız.

Şimdi, bu amaçla izlenmesi gereken yola ilişkin düşüncelerimizi altı madde hâlinde yüce heyetinizin değerlendirmelerine sunmak istiyorum.

Bir: Hükûmet terörü sona erdirmek amacıyla düşence ve önerilerini, bugüne kadar olanların muhasebesini de yaparak yeniden belirlemelidir.

İki: Hükûmetin yaklaşımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında siyasi partilerin eşit sayıda oluşturacağı 8 üyeden oluşacak bir çalışma grubunda ele alınmalıdır. Her siyasi parti Hükûmet planını değiştiren veya tamamlayan kendi katkılarını bu çalışmalar sırasında gündeme getirme imkânına sahip olmalıdır. Devlet kurum ve kuruluşları görüşlerini buraya iletmelidir.

Üç: Anılan çalışma grubuna yardımcı olmak üzere, yine her siyasi partinin belirleyeceği 2’şer kişiden oluşacak bir akil adamlar grubu oluşturulmalıdır. Grup hem kendi düşüncelerini üretmeli hem Meclis çalışma grubunun kendisine vereceği görevleri yerine getirmelidir. Vatandaşlarımız ve sivil toplum kuruluşları da katkılarını buraya yapmalıdır.

Dört: Meclis çalışma grubu çalışmalarını Ocak 2012 sonuna kadar tamamlamalı ve sonuç, görüşülmek üzere Genel Kurula sunulmalıdır.

Beş: Yüce Meclisin bu süreç neticesinde üzerinde mutabık kalacağı ortak aklı oluşturacak öneriler demeti, uygulanması isteği ve amacıyla Hükûmete iletilmelidir.

Altı: Bu önerilerin hayata geçirilmesi bakımından bütün siyasi partiler Hükûmete yardımcı olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerimiz yönteme ilişkindir. Cumhuriyet Halk Partisi terörün sona erdirilmesi için çok boyutlu, kapsamlı ve sürdürülebilir bir strateji gerektiğinin bilincindedir ve bu yönde ayrıntılı çalışmaları vardır. Dolayısıyla içerik konusundaki düşüncelerimiz zamanı geldiğinde açıklanacaktır.

Teslim etmemiz gerekir ki terörle mücadelede bugüne kadar Hükûmet hep kısır döngüler ve açmazlar içinde kalmıştır. Kan akışını AKP İktidarı durduramamıştır, acılarımız artmıştır. Şimdi halkımız “yeter” demekte ve bizden çare üretmemizi istemektedir. Halkın vekilleri olarak bu beklentilere kayıtsız kalamayız. Bu sorumluluğu yüce Meclisin sahiplenmesi hem hakkı hem görevidir. Ulusal bir uzlaşma sağlamalıyız, ortak akıl üretmeliyiz. Bu hedefe ulaşmanın yeri ise burası, yüce Meclistir.

Bu düşüncelerle ve yeni bir uzatmaya gerek kalmayacağı umuduyla Cumhuriyet Halk Partisi tezkereye olumlu oy verecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Loğoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çok değerli milletvekilleri, 17 Ekim 2007 tarihinde Hükûmete verilmiş olan bir yetkinin bir yıl daha uzatılması için Başbakanlık tarafından sunulan bir tezkerenin görüşülmesi münasebetiyle grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Bu tezkere hakkında görüş ve düşüncelerimi ifade etmeden önce açıklıkla şunu ifade etmek istiyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak geçmişte olduğu gibi terörle mücadele konusunda Türkiye'nin meşru güçlerini kullanması gerektiğini düşünüyoruz ve bu tezkereyi destekliyoruz. Hükûmete verilecek bu yetkinin uzatımının arkasındayız ancak bölücülük ve terörle mücadele için getireceğiniz her türlü tedbire “evet” derken, AKP’nin terörle müzakere ve pazarlığına, PKK açılımlarına “hayır” demeye devam edeceğiz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir açılım yok, PKK açılımı yok.

OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinin tutumu açık ve net bir şekilde budur, ne yaparsanız yapın.

Sayın milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı, bugün, bu tezkere görüşülmeden önce Sayın Genel Başkanımızdan randevu talep etmiştir ama Sayın Genel Başkanımız adres olarak millet iradesini, Türkiye Büyük Millet Meclisini göstermiştir, gerekli bilgilerin Meclise iletilmesi gerektiğini söylemiştir. Dolayısıyla, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, çerçevesi oluşturulmamış bir dış politikanın dış merkezlerde pişirilip önümüze konulmasını, Füze Kalkanı Projesi, Suriye politikaları, terörle mücadele eş başkanlığı gibi konularda Milliyetçi Hareket Partisinin bir bilgilendirme sıfatıyla bunlara alet edilmesini doğru bulmuyoruz. Türkiye’nin, Türk milletinin nabzı burada atıyor, gelin, bu konudaki politikaları Türk milletinin huzurunda değerlendirelim, hep beraber, birlikte. Söyleyemeyeceğiniz ne var ki kapalı kapılar ardında bunlarla ilgili randevu isteniyor. O bakımdan, Sayın Genel Başkanımızın bu tavrı Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetini ve millî egemenliği üstün tutan bir tavır olduğu için de, doğrusu bunun bir tavsiye olarak ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başbakan da terörle mücadele konusunda, hatırlarsanız, bayramdan sonra liderlerle görüşeceğini ifade etmişti. Bu konuda Sayın Genel Başkanımız da kapıların kapalı olmayacağını ifade etti. Sayın Başbakan bunu da unutmuş gözüküyor, şimdi, “Ya, bu liderler gelsin, kapımızı çalsın.” diyorlar. Yani İmralı ile özel temsilci aracılığıyla görüşmeye can atanların bugün “Kapımızı çalsınlar.” demesini de doğrusu anlayabilmiş değiliz!

Muhalefetin çözüm önerileri göz ardı ediliyor, “Çözüm önerileri yok.” deniliyor. Yani gidip burada İmralı’nın yol haritasını çözüm olarak millete sunanların, bunu değerlendirmeye alanların Milliyetçi Hareket Partisinin Parlamentoda her fırsatta terör ve bölücülükle mücadele konusunda önerilerini göz ardı etmesini de doğru bulmuyorum. Yani, bu bakımdan, bu süreçle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu açık ve net olmuştur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, biz, burada Türk milletinin egemenliğini temsil ediyoruz. Dolayısıyla, her şeyden önce egemenliğin kayıtsız şartsız bu millete ait olduğunu düşünüyorsak, bu egemenliğe yönelik her türlü baskının, şiddetin, terörün hepsinden arındırmamız gerekiyor. Biz, millet iradesini sokakta kurmadık, millet iradesi sokakta teslim alınmış değildir. Bu bakımdan, sokağa da teslim edilecek bir millet iradesi olmadığına göre, millî egemenliğimizi bu tehditten arındırmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başlıca görevidir. O bakımdan, bu tehditlere, baskılara, ipotek koymak isteyenlere karşı dimdik ayakta durmamız gerekiyor ancak bu şekilde egemenlik kayıtsız şartsız millete ait olacaktır. Elinde silah olanları haklı göstermek, hakkı silahı elinde olanların eline teslim etmek, ciğeri kediye teslim etmek demektir. Bu millet nefes alacaksa, bu milletin yüreği beraber ve birlikte atacak ise yapmamız gereken, her şeyden önce ona yönelik tehditleri ortadan kaldırmaktır.

İşte, bugün huzurlarınızda da aslında milletimizin egemenliğine karşı her türlü aracı kullanan bölücü bir terör örgütüne karşı yine milletin iradesini kullanmak için buradayız. Hep beraber, birlikte bölücü terör örgütünün nihai planda yok edilmesini hedefleyen bir strateji için sınır ötesi operasyon büyük bir öneme sahiptir. Tabii, sayın milletvekilleri, şunu unutmayalım ki, AKP Hükûmeti Türkiye’yi dokuz yıldan bu yana yönetmektedir ve ilk yetki 2003 yılında verilmiştir, altı ay süreyle ama Hükûmet bu yetkiyi kullanmamıştır. 2007 yılında verilmiştir, ondan sonra 2008, 2009, 2010’da 23’üncü Dönemde uzattık, 24’üncü Dönemde, bismillah, ilk yapıyorsunuz. Dolayısıyla, sonuçta bu kadar sürede nereden nereye geldiğimizin ve nereye gittiğimizin müzakeresinin de yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla, PKK’yı bertaraf etmek için bu yetkiyi aldılar, 2007 yılında böyle diyor. E, bırakın bertaraf etmeyi, PKK tarafla muhatap oldu. Bertaraf edeceğini muhatap alıyorsun! Dolayısıyla, bugün geldiğimiz bu tezkerede, “bertaraf edeceğim” diye çıktığın kimselerle taraf hâlinde muhatap ve müzakere ediyorsunuz, bu ciddi bir çarpıklıktır! Dolayısıyla, Hükûmetin açıkçası bugün sorması gereken husus, PKK gücünü neden artırmıştır? Bertaraf olacak bir terör örgütünü nasıl bir taraf hâline dönüştürdük? Şöyle bir aynaya, kendinize bir bakın ya, nereden nereye geldik.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tasfiye etmek için.

OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz sebep sonuç ilişkilerinin incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Her bir platformda bu düşüncelerimizi ifade ettik, yapılan yanlışlıkları belirttik ve neler yapılması gerektiğini ifade ettik. Ancak bugün bir sonuçla karşı karşıyayız. Bu sonuca göre, gelen süreci ve bundaki sonraki adımları doğru tahlil etmemiz gerekir; aksi takdirde çok bedel ödenir, çok ciğerler yanar. Dolayısıyla bu bakımdan, bugün Hükûmetin yapması gereken husus, açıkçası bu süreci iyi değerlendirmesidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti terörle mücadelesini kazanmış bir devlettir. Evet, terörle mücadeleyi biz kazandık. Bu mücadelenin elbette yüksek bir maliyeti olmuştur. 2002 yılında, o süreç içerisinde, gelen süreç içerisinde Türkiye'nin terörle mücadelesini kazandığı ampirik çalışmalarla ortaya konmuştur. İncelenen 30 tane terörle mücadele vakasından terörle mücadelede kazanılan 6 vaka vardır ve Türkiye'nin PKK’yla mücadelesi de bu 6 vaka içerisindedir. Bu gerçeği kimse değiştiremez. “Efendim, yok, bitmiyor.” falan filan, yok öyle bir şey. Bugüne kadar terörle mücadele konusunda bu mücadeleyi kazanan şehit ve gazilerimizin ruhu incinir. Bu doğru bir şey değildir. Türkiye kazanmıştır. Elbette bu terörle mücadeleyi etkileyen faktörlerin bir kısmı farklıdır, farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o zamanlar da terörle mücadele konusunda fikirlerimizi ifade ettik. Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidar olabileceği bir siyasal irade olsaydı bu mücadele daha az maliyetle daha kısa sürede biterdi. Bu iddiayı hep ortaya koyduk. Evet, maliyeti yüksek olmuştur ama bu terörle mücadele kazanılmıştır. Bu bakımdan, PKK’nın adam bulma, mali destek, malzeme temini, istihbarat ve sığınak gibi somut desteklerinin hepsi kesilmiştir. Halkla terör örgütü ayrılmıştır. Sınır ötesinden desteği kesilmişti, terör örgütünü yönetenlerin yakalanması için dış politika kullanılmıştı. Bugün, gönül ister ki Sayın Başbakan Hatay’a gidip Suriye’yle ilgili oradan ültimatom vereceğine, daha önce yapıldığı gibi, PKK terör örgütü mensubunu barındırmaması konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Suriye’ye verdiği ültimatom gibi Irak’ın kuzeyindekilere de gidip ültimatomu versin, “Ya bu terör örgütüne karşı birlikte mücadele ederiz ya da geliriz başına. Yok ederiz sizi.” desin. Bu niye denmiyor? Bunu niye demiyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar)  Bunu istiyoruz biz. Yani Esad’a karşı oluşturulan tavır neden Barzani’ye karşı oluşturulmuyor? Hangi, nerelerde bunların pazarlıkları yapıldı? Ne konuşuluyor değerli kardeşlerim?

 

O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada 5’inci defa yetki veriyorsak bu konuda, eğer terörden, can almalarından endişe duyuyorsak, yöredeki halkın desteğini aldığına ilişkin Başbakan şikâyette bulunuyorsa değerli arkadaşlarım, bu sonuçları değerlendirmek lazım.

2002 yılında teröristbaşı İmralı’da hücresinin yolunu bulamayan bir mahkûmdu, bugün Türkiye’ye yol haritası sunacak hâle geldi. 2002’de gardiyanlara muhatap olan İmralı canisi, şimdi siyasi iradenin muhatabı oldu, sözde elçiler göndermeye başladı, Başbakanın özel temsilcileriyle görüşür hâle geldi. 2002 yılında “Devlete hizmet etmeye hazırım.” diyen İmralı canisi, bugün “Devlet bana nasıl hizmet eder? Ben devleti nasıl kullanırım?” diyecek duruma düştü.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tasfiye etmek için görüşüldü Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - 2002 yılında toplumda Kürt-Türk ayrımı yoktu ama bugün, maalesef soy, sop, kan hesabı yapanlar çıkmaya başladı. Bir sonuç bu.

2002’de yargı Türk milleti adına egemenliğini kullanarak hesap soruyordu, bugün yargı teröristlere yol gösterir hâle geliyor. Habur’daki rezalet!

2002’de terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz gururluydu, komutanları gururluydu, bugün Habur’dan giriş yapan teröristler, terör örgütü yöneticileri gururlu hâle dönüştü.

2002’de “Vatan bölünmez.” diyenler ön plandaydı, 2010’da bölücüler. 2002’de “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” sözü söylendiğinde millî vasfı, millî vicdanı olan herkesin gözü yaşarırdı, bugün bu deyim “Malum slogan.” denilerek horlandı, “Yaygara çıkarıyorlar.” diyerek eleştirildi.

2002’de “Şehitler ölmez.” derdik, bağrımıza basardık; şimdi, şehitlerle teröristler aynı kefeye kondu.

2002’de şehitlerimiz için gözyaşı dökülürdü; bugün, teröristler için devlet gözyaşı döker hâle geldi.

2002’de her yer PKK için güvensizdi; şimdi, her yer PKK için güvenli yer hâline geldi “Her tarafta dolaşıyoruz biz, Türkiye'nin her yerinde kamplarımız var.” diyorlar.

Dün “Terör örgütüyle müzakere alçaklıktır, şerefsizliktir.” diyenler, bugün göğsünü gere gere “Ben gönderdim.” diyebiliyor. Yani nereden nereye! Nereden nereye geldik. Bedelini biz ödüyoruz. Bugün sorgulamamız gereken husus, bizim nereden nereye geldiğimiz ve nereye götürülmek istendiğimiz hususudur. Bu bakımdan, bu millet yetkiyi hep hükûmete verdi ama bu yetkiyi kullanmayarak, bu arzuları yerine getirmeyerek sorumluluk alması gerekenler aynı zamanda Türkiye’ye ve Türk milletine hesap vermesi gerekiyor.

Bakın “Bölücü terör örgütünün yok edilmesi için önce ona verilen lojistik ve politik desteklerin bitirilmesi gerekir.” Doğru mu? Doğru. Bunu kim söylüyor? 7 Ekim 1998’de bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Şimdi ne oluyor? Lojistik destek verilen yerler muhafaza ediliyor, politik destekler “siyasal çözüm” adı altında meşrulaştırılıyor, açılımlarla politik ve siyasal bir çözüm arayışı hızlandırılıyor. Nereden nereye geldik ya!

7 Ekim 1998’de “Bölücülüğü destekleyen ve teşvik eden, onlara politik açılımlar getiren Batılı ülkelerin durumu daha vahimdir.” diyor. Kim diyor? Abdullah Gül söylüyor. “Bugün güzel şeyler…” diyerek teröre karşı politik açılımı çözüm olarak getirebiliyor. Burada “Siz yapmazsanız başkaları gelir, yapar.” diyerek de “Kırk katır mı, kırk satır mı?” diye tehdit ediliyoruz ya! Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı.

“Bugün PKK darmadağınık hâle geldiyse yapılacak yanlışlarla bunun tekrar toparlanmasına fırsat vermemek gerekir.” diyen kim? Abdullah Gül. Demek ki darmadağın olmuş. Fırsat verildi o zaman, kim verdi bunlara?

Yine “Perişan hâle gelmiş terör örgütü liderinin, onun başının siyasi bir lider hâline gelmesine kesinlikle fırsat vermemek gerekir.” Bunu kim söylemiş? 18 Aralık 1998’de yine Abdullah Gül söylemiş. Şimdi soruyorum: Politik lider konumuna dönüştüren kim? Muhatap alan kim? “Göğsümü gere gere onun yanına gönderdim.” diyen kim? Özel temsilci sıfatıyla beraber ve birlikte iş birliği yapanlar kimler? Soruyorum sizlere.

“Son zamanlarda ABD’nin Kuzey Irak’a yönelik gayretleri kaygılarımızı artırmaktadır. Kuzey Irak’ta yaratılmaya çalışılan fiilî durumun Türkiye’deki bölücülük hareketi için büyük bir stratejik avantaj olduğunu kimse göz ardı etmemelidir.” diyen kim? Abdullah Gül. Şimdi, Irak’ın kuzeyindeki burayı yönetenlere kırmızı halı döşeniyor. “…”(*) mı deniyor, “…”(*) mı deniyor, ne deniyor bilmiyorum artık, bu şekilde hitaplarda bulunuluyor.

Bu fiilî durumu avantaj olarak görenler, bu avantajı sağlamakta neden çekince göstermiyorlar? Güvenli bir bölgeye sahip olmak bir terör örgütü için çok önemli. PKK’nın içeride de dışarıda da artık güvenli bir bölgesi var. Dün söylediklerini unutanlar, tersini yapanlar, acaba, iktidara sahip olduklarında gaflet veya dalalet ya da hıyanet içerisinde mi olmuşlardır? Yani, bu soruları sormamızla içimiz yanıyor. Ciğeri, bir ülkenin başbakanının ciğeri yanıyorsa, Allah milleti korusun ya! Bu milletin yüreği yanıyor, nefes alacak duruma gelmedi.

O bakımdan, sayın milletvekilleri, bu terörle mücadele noktasında ve siyasal müzakere noktasına geldiğimiz bir süreçte Türkiye bir yere sürüklenmek isteniyor. Bakın, terörü bir araç olarak kullananlar kadar terörle mücadeleye siyasal çözüm getirmek isteyenlerin amaçları aynı eksende oluşuyor değerli arkadaşlarım. Bu süreç içerisinde, terörle mücadele konusunda hep yeni kavramları tartıştık burada. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, terörle koordinatörlük, ABD-Irak-Türkiye üçlüsü, anında istihbarat, biri bizi gözetliyor, Kürt sorunu, bir sürü yeni şeyler icat edildi. Sonuç?

Değerli kardeşlerim, 8 Nisan 2006’da Sayın Başbakan diyor ki: “Bizim alçaklarla, canilerle, hainlerle oturup konuşacak meselemiz yoktur.” “Çok net söylüyorum, masaya oturmak söz konusu değildir.” demişti. Bugün görüyoruz ki terör örgütüyle masaya oturuluyor değerli kardeşlerim.

16 Ekim 2007 tarihinde “Bunlarla iş birliği yapanlar aynı derecede sorumludurlar.” diyen Sayın Başbakan. 11 Temmuz 2011 tarihinde Sayın Başbakan bu kürsüden diyor ki: “Bizim dönemimizde bunun pazarlık olup olmadığını, Sayın Bahçeli, size kim söylüyor? Kim söylüyor size?” “Biz bugüne kadar hiçbir terör örgütünün yöneticileriyle masaya oturmadık.” diyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu kürsüde bunu söyledi. Daha sonra görüyoruz bunun itiraf edildiğini. Biz diyoruz ki “İtiraf ettiniz.”, Başbakan diyor ki: “Yalan söylüyorsun!” Avukatları aracılığıyla İmralı söylüyor. diyoruz, Sayın Başbakan “Biz bunu her zaman yalanladık, bunun gereğini söyledik.”

Değerli milletvekilleri, değerli kardeşlerim; hangi partiden olursak olalım, geldiğimiz noktada, bu sözleri söyleyenlerle yaptığı uygulamalar arasındaki çelişkileri hazmedebiliyoruz acaba?

Nedir bu noktaya sevk eden? Hangi karanlık noktalarda kimler Türkiye’yi bu noktalara kadar sevk etmektedir? Hatta, o zaman, 10 Kasım 2009 günü, AKP Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli, “Kim müzakere etti Sayın Konuşmacı?” diye soruyorsunuz, “Açıklayın, bilelim. Kim müzakere etmiş, açıklar mısınız?” Muğla Milletvekili diyor ki: “Biz İmralı’yla pazarlık yapmadık, iftira atmayın.” “Eden bulur!” diye söylüyor. Görüyor musunuz Sayın Nurettin Bey, kimler müzakere ediyormuş, görüyor musunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Devletimizle siyasi en ufak bir müzakere söz konusu mu? Tasfiye etmek amacıyla görüşmesi var.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sizin de haberiniz yok. Buradaki temiz oylarla gelen milletvekillerinin haberleri yok ama birtakım sırça köşklerde bunların pazarlıkları yapılıyor, kanımızı donduruyor ve bu yönüyle bakıldığı zaman, İmralı’yla mektuplaşılıyor, özel temsilciler gönderiyor. E, bütün bunları dikkate aldığımız zaman, özel temsilci diyor ki: “Müsteşar Yardımcısıyım ama Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim bu görüşmede.” “Muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Siyasi riski yüklenmeye hazırdır.” diyor. “Bu noktada Sayın Başbakan beni görevlendirdi.” diyor. “Yüzde 90-95 bütün konularda birleşen bir genel çizgiye geldi terörist başıyla.” diyor. “İmralı’daki çözüm iradesini, olaya iyi niyetli yaklaşımını ifade ettim.” diyor. “Yüzde 95 oranında kendi çizdiği vizyonuna nasıl örtüştüğünü de anlattım diyor.” değerli kardeşlerim.

Şimdi bir taraftan Sayın Başbakan “Ciğerim yanıyor.” diyor. Ciğerimizi yakan, ciğeri beş para etmeyen, kundaktaki bebelere kurşun sıkanlarla beraber, birlikte nasıl oturulabiliyor değerli kardeşlerim? Ciğeri kediye teslim ediyorsunuz, sonra “nankör kedi” diye “Vay efendim bunlara güvenilmez.” diyorsunuz değerli kardeşlerim. Geldiğimiz safha maalesef budur.

Değerli kardeşlerim, PKK terör örgütüyle müzakere ve pazarlıklar yürütüldüğü açıktır. Müzakere edilen hususlara bakar mısınız değerli kardeşlerim: Terörist başının serbest bırakılması, başka dillerde eğitim, Kürtçe eğitim hakkının verilmesi, etnik kimliklere göre yeni bir anayasa yazılması, ayrıca özerklik talebinin önünü açacak anayasal değişiklikler. Pazarlık konusu bunlar. Evet, terör örgütünün bir siyasal amacı var ama terörle mücadelenin de bir  siyasal amacı vardır. Bu siyasal amaç, bu milletin kardeşliğini korumaktır, millî egemenliği korumaktır. Bunların elbette terörle mücadelede siyasal amaçlar olarak ön plana getirilmesi lazım. Bu siyasal amaçları yok ederseniz, bu milletin kuruluş felsefesini, değerlerini, etnik kimliklere göre ayrıştırırsanız değerli kardeşlerim, bununla terörle mücadele ediyorum diye müzakere sürecini başlatırsanız geleceğimiz nokta çok kötü olacaktır. O bakımdan bugün Sayın Başbakan bir taraftan “mücadele” bir taraftan “müzakere” diyor. Duble yol yapılmış, müzakere ve mücadele! Bizi nereye götürüyorsunuz? Biz bu gidilecek yola “Durmak yok yola devam.” diyenlerin yolunu kesmeye kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Tezkereye olumlu oy vereceğiz. Bu terörle mücadele konusunda hayatlarını kaybetmiş şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize şükranlarımızı arz ediyorum ve Hükûmetin terörle müzakere yerine, terörle mücadele stratejisini yeniden değerlendirmesi gerektiğini ifade ederek Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy kullanacağımızı ifade ederek hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, çocuk-yetişkin, kadın-erkek, sivil-asker, polis demeden vatandaşlarımızın canlarına kasteden, vatanımızın huzur ve refahını, milletimizin birlik ve bütünlüğünü bozucu faaliyetlerde bulunan PKK terör örgütünü lanetliyor, terör örgütünün bu hain saldırılarında hayatlarını kaybeden şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimi sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; silahlı kuvvetlerimizin hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve buralarda görevlendirilmesine ilişkin Hükûmete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılmasını talep eden tezkere, terör saldırılarının arttığı bir dönemde ele alınmaktadır. Maalesef, bölücü terör, hâlâ ülkemizin en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Son saldırılarda yaşanan can kayıpları kamuoyumuzda derin üzüntüye sebep olmuş, yürekleri yakmıştır. Bu noktada sorunun ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik boyutlarına ilişkin aldığımız önlemleri mutlaka güvenlik boyutuyla da perçinlemek zorundayız. Terörle mücadelenin güvenlik boyutunda zafiyet göstermemiz ise asla söz konusu olamaz.

Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’yle meselenin kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin tesisi, kardeşlik ikliminin yeniden pekiştirilmesi için eşsiz bir imkân ve fırsat oluşmuştur. Bu sürecin başarıyla neticelendirilmesi, elbette demokrasimize kazandıracak, elbette terörle mücadelemize güç katacak ve elbette bir bütün olarak Türkiye’ye, Türk Milletine kazandıracaktır. Terör sadece iktidarın bir meselesi değildir, terör iktidarla birlikte muhalefet partilerimizin de bir meselesidir, öyle olmalıdır. Bu mesele ülkemizin ortak bir meselesidir ve terörün sıktığı kurşun sadece Hükûmetimize değil bu ülkenin bütün insanlarına, birliğimize, kardeşliğimize sıkılmaktadır. Terör sadece can güvenliğimize değil, bu ülkenin kaynaklarına da kurşun sıkmaktadır.

Hükûmetimizin son dokuz yılda attığı kararlı adımlarla Türkiye gecikmeli de olsa doğru noktayı yakalamıştır. Demokratik standartlarını ileriye taşıyarak, özgürlük alanlarını her geçen gün daha da genişleterek ama güvenliğini zedeleyecek unsurlara da taviz vermeyerek Türkiye bugün bölücü terör örgütünü köşeye sıkıştırmış bulunmaktadır. Şimdi köşeye sıkışan bu belayı daha da fazla vakit kaybetmeden ama sabır unsurunu da unutmadan ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör karşısında demokratik hukuk devletinin sınırları içinde kalarak başarılı mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Milletimiz, güvenlik güçlerimiz ve ordumuz bu mücadelede hiçbir zaman zaafa kapılmadan büyük bir kararlılık göstermiştir, göstermeye de devam edecektir. Milletimizin huzur ve selameti cumhuriyetimizin bekası için çağın getirdikleri ve yeni şartlar karşısında gereken adımlar bundan sonra da aynı kararlılıkla atılacaktır. Önümüzdeki dönemde de temel önceliğimiz birlik ve beraberliğimizi, toplumsal barışımızı her şeyin üstünde tutmak olacaktır. Bugün içeride ve dışarıda karşı karşıya bulunduğumuz zorlukları ancak ortak hedef ve değerlerimiz etrafında birbirimize daha çok kenetlenerek aşabiliriz. Bu bakımdan Hükûmetimizin başlattığı Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’ne herkesin sahip çıkması, bu hususta atılacak samimi adımlara destek vermesi bu birliktelik ruhuna yakışacak bir manzarayı da ortaya çıkaracaktır.

Burada belirtmek istiyorum ki Hükûmetimiz ile terör örgütü arasında siyasi görüşme anlamına gelecek hiçbir temas olmamıştır, olması da mümkün değildir. Ancak terör örgütünün tasfiye edilmesi amacıyla, tekrar ediyorum terör örgütünün tasfiye edilmesi amacıyla devletin ilgili kurumları her zaman görüşme yapmıştır ve gerekli olduğunda bundan sonra da yapılacaktır. Buradaki tek amacımız terörün tasfiyesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyinde yerleşik terör odaklarını hedef alan sınır ötesi harekâtlarının sürdürülmesi meselenin güvenlik boyutu açısından büyük önem taşımaktadır. Tezkerenin tek hedefi vardır, o da sadece ve sadece bölücü terör örgütüdür, örgütün bölgedeki mevcudiyetidir. Bundan başka hiçbir arzumuz, hiçbir kapalı veya açık hedefimiz yoktur. Bu bakımdan, bu tezkerenin bölgesel barış ve istikrar ortamı açısından da büyük bir önem taşıdığı aşikârdır. Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütünün varlığı sona ermeden Türkiye-Irak ilişkileri de arzu edildiği seviyede gerçekleşemeyecektir, bölgesel barışın ve istikrarın da sağlanamayacağı açıktır.

Anılan bölgede terör odaklarına yönelik bugüne kadar gerçekleştirilen tüm sınır ötesi harekâtlarda Iraklı sivillere ve sivil yerleşim birimlerine zarar verilmemeye azami özen gösterilmiş ve bunda da başarılı olunmuştur.

Sınır ötesi operasyonlar, Türkiye’ye yönelik terör tehdidini ve saldırıları bertaraf etmek, terör örgütünün hareket serbestisini ve lojistik teminini engellemek, terör örgütü üzerinde baskı oluşturmak ve nihai olarak Irak’ın kuzeyini terör örgütünden temizlemek maksatlarıyla icra edilmektedir. Dolayısıyla yüce Meclise sunulan tezkerenin tek hedefi, sadece PKK terör örgütünün bölgedeki mevcudiyetidir. Türkiye’nin Irak’a karşı gizli bir gündemi hiçbir zaman olmamıştır. Terör belasından büyük zarar gören Irak’ın da Türkiye’nin iyi niyetinden şüphe duymaması gerekmektedir. Kaldı ki Türkiye bu konuda gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları gerek uluslararası hukuktan doğan hakları çerçevesinde hareket etmektedir.

Tercihe şayan durum, PKK’nın Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve saldırıların durdurulmasına ilişkin önlemlerin doğrudan Irak makamlarınca alınmasıdır. Ancak bu önlemler alınmadığı takdirde, ülkemizin söz konusu terör tehlikesine karşı gerekli gördüğü tedbirlere başvurma hakkının saklı olduğunun da herkes tarafından bilinmesi, kabul edilmesi zorunludur. Tezkere Türkiye'nin bu tedbirleri resen alabilmesi bakımından önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin terörle mücadelede izlediği politika çok boyutlu, bütüncül ve sonuç odaklıdır. Bu çerçevede, silah kuvvetlerimizin sınır ötesi harekâtlarının yanı sıra, öncelikle Irak ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, tüm uluslararası aktörler nezdinde yoğun diplomatik ve siyasi temaslarımız sürmektedir.

Irak ve ABD ile daha yapısal ve işlevsel ve düzenli eş güdüme dayalı bir iş birliği geliştirilmesini hedefleyen üçlü mekanizma süreci 2008 yılı Kasım ayında başlatılmıştır.

Öte yandan, terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerine ilişkin olarak üçlü mekanizma çerçevesinde anlık istihbarat paylaşımını sağlamak amacıyla 2009 yılı Haziran ayında Erbil’de bir istihbarat irtibat ofisi de faaliyete geçirilmiştir. Keza terör örgütünün bu bölgedeki faaliyetlerinin engellenmesine ve örgütün tasfiyesine yönelik uygulama tedbirlerini içeren üçlü eylem planı Türkiye, Irak ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından 11 Nisan 2010 tarihinde imzalanmıştır.

Tüm bu çalışmalarımıza paralel olarak Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle de temaslarımız geliştirilmiştir. Bu suretle, terörle mücadele ve güvenlik alanında iş birliğinin güçlendirilmesi, ekonomik ve ticari faaliyetlerimizin çeşitlenerek geliştirilmesi, sosyal ve kültürel alanda etkileşimin artırılması hedeflenmiştir.

Irak Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki mevcudiyetinin Irak’a ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimine zarar verdiğinin farkındadırlar, ancak bunun somut tedbirlere dönüştürülmesi ve bu tedbirlerin de somut sonuçlarının alınması şarttır. Irak makamlarıyla karşılıklı temas ve istişarelerimiz önümüzdeki dönemde de sürdürülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu’daki gelişmeler tüm dünyanın dikkatini bir kez daha bu bölgeye toplamıştır. Gelişmeler Orta Doğu’nun bir nüvesini oluşturan Irak’ın istikrar ve barışı açısından da büyük önem taşımaktadır. Orta Doğu ülkelerindeki ve Irak’taki gelişmeler müspet ya da menfi sonuçlar yaratabilecektir. Bu sebeple, Irak’ta güvenlik ve istikrarın tesisi ve iç barışın sağlanması Türk dış politikasında önemli yerini ve öncelikli yerini korumaktadır. Toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruyan, komşularıyla barışık siyasi istikrarı sağlamış müreffeh bir Irak’ın Orta Doğu coğrafyasında güvenlik ve refah kuşağı oluşturulmasında kilit role sahip olacağı konusunda şüphe bulunmamaktadır.

Nasıl ki teröre ayıracağımız kaynağı ve zamanı demokrasimizin standartlarını ilerletmeye, ülkemizin kalkınmasına ayırmak istiyorsak ve ülkemizde de bu tür tezkerelere artık ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir bir güvenlik ortamının tesisini de aynı ölçüde arzu ediyoruz. Bu mesele artık tarihe havale edilsin, Türkiye Cumhuriyeti 100’üncü yıl dönümünde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olsun istiyoruz. Bir yandan terörü sona erdirecek bir yandan demokrasimizi güçlendirecek ve Türkiye’yi hızlı bir noktaya, hızlı bir şekilde ileri noktalara taşıyacağız.

 Yüce Meclisin önceki yıllarda olduğu gibi tezkereye destek vereceğine, böylelikle terörle mücadele etme yönündeki kararlılığımızı, bu konudaki dayanışma ve bütünlüğümüzü bir kere daha göstereceğine inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, Meclisiyle ve milletiyle varlığına yönelen her türlü hain girişimi boşa çıkaracak bir güce sahiptir.

Tezkerenin bir yıl süreyle uzatılması konusunda yüce Meclisin desteğini esirgemeyeceğini ümit ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkır.

Tezkere üzerinde şahıslar adına ilk söz Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce’ye aittir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim söz isteğimiz vardı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne zaman terörle mücadele etmek için tezkere isteseniz Hükûmete destek olduk, “evet” dedik, yardımcı olmak istedik çünkü biz, terörle mücadeleyi ulusal ve evrensel bir mücadele olarak gördük. Hükûmetin istediği bu tezkerelerin tümüne destek olduk ama her seferinde terör daha da arttı. Siz bu konuyu çünkü hep Meclisten kaçırdınız.

2005’te -o dönem milletvekili olan arkadaşlarımız çok iyi hatırlayacaktır- genel görüşme istedik, “Şaka mı bu?” dediniz, kabul etmediniz, çözüm yeri olarak Meclisi görmediniz. Devletin valisini, müsteşarını, hâkimini, savcısını Habur’a götürdünüz, çözümü Habur’da, Oslo’da aradınız.

Şimdi ben sizlere Sayın Başbakandan birkaç konuşma örneği vereceğim. 21 Ağustos 2010 Kayseri meydanı, günlerden cumartesi. “Bizim, dört kez terör örgütüyle bir araya oturma şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını her yerde vereceklerdir.” Kayseri meydanında o “şerefsizler, alçaklar” sözcüğü hâlâ asılı duruyor, sahibini arıyor.

Bundan üç gün sonra, 24 Ağustos 2010, Başbakan Sivas’ta konuşuyor: “AK PARTİ İktidarı hiçbir terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık etmez.”

Peki, Sayın Başbakan şimdi ne diyor? “Özel temsilcimi ben gönderdim.” diyor. PKK’dan talimat alıp valiyi görevden alıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın İnce, gerçekten çok ayıp oluyor. Lütfen sözünüzü geriye alın.

Sayın Başkan… Sayın Başkan…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Danimarka’ya “Roj TV’yi kapat.” deyip kendiniz televizyon açtırıyorsunuz, senin özel temsilcin Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Duymuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu sözü geriye alması gerekiyor. PKK’dan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor Sayın Başkan. Böyle bir şey olabilir mi? Lütfen sözünü geriye alsın.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Terör örgütüyle kırmızı hat kuruyorsunuz. Başbakan muhalefete küfrediyor, PKK’yla müzakere ediyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimizi PKK’dan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor. Lütfen sözünü geriye alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Canikli takip edemedim, bir saniye.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle bir şey olabilir mi ya? Bu kürsüden… Çok ayıp! Şu anda PKK’ya hizmet ediyorsunuz siz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi sizleri uyarıyorum: Siz kim oluyorsunuz da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş bu Meclisi devre dışı bırakıyorsunuz; kurtuluşun ve kuruluşun Meclisini baypas ederek Oslo’da pazarlık ediyorsunuz? Ciğeri yananlar al bayrağa sarılı köylü çocuklarını toprağa koyanlardır. Çocukları valinin denetiminde yirmi bir gün askerlik yapanların ciğeri yanmaz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu kürsüden bütün kamu görevlilerine sesleniyorum: Başbakanın kanunsuz emirlerini uyguladığınız anlaşılıyor. Buna uymayın. Kanunsuz emirlere uymak bir Yüce Divan suçudur. Bu yaptıklarınızın hesabı er ya da geç sorulacaktır. Ben bu kürsüden “Silivri’de faşist hukuk, Silopi’de liboş hukuk, Deniz Fenerinde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz.” demiştim. Ne kadar haklı olduğum ortaya çıkıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Oslo’da görüştüklerinizin uzantılarını gizli tanık olarak kullanıp terörle mücadelede canını veren insanları, aydınları zindanlara attınız. Memleketi böldünüz, memleketi ayrıştırdınız, ötekileştirdiniz.

SONER AKSOY (Kütahya) – Bunu yapan CHP!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bankalarını ayrıştırdınız, marketlerini ayrıştırdınız, hastanelerini ayrıştırdınız, okullarını ayrıştırdınız, camilerini ayrıştırdınız…

SONER AKSOY (Kütahya) – Yetmiş sene sen yaptın bunu!

MUHARREM İNCE (Devamla) – …yurtlarını ayrıştırdınız, bürokratlarını ayrıştırdınız, sendikalarını ayrıştırdınız, vakıflarını ayrıştırdınız. Dış politika konuşurken bile bu memleketteki Alevi yurttaşlarımızı incittiniz…

AHMET YENİ (Samsun) – Onun için mi yüzde 50 oy?

MUHARREM İNCE (Devamla) – …onlara saldırdınız, onlara hakaret ettiniz. “Müslüman Kürt kardeşlerim” diyerek Kürtleri de ayrıştırdınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet yüzde 50 oy verdi, oy!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sonunda açılımınızın geldiği nokta itirafçılık, iftiracılık ve ihbarcılık olmuştur.

Size son sözüm şudur: Terörle mücadele bir bütündür. Çözümün adresi Meclistir. Çözümün yeri, konuşulacak yer, kuruluşun ve kurtuluşun yeri olan bu yüce Meclistir. Gittiğiniz yol yol değildir, bu yolun da sonu hayra alamet değildir.

Değerli arkadaşlarım, ben size, vicdanlarınıza sesleneceğim, şimdi vicdanlarınıza: Silahlı terör örgütü üyesi olmakla ve silahlı terör örgütünü kurmakla suçlanan bir teğmen, Mehmet Ali Çelebi. Otuz üç ay tutuklu kaldı, otuz üç ay. Yaşıtları, sınıf arkadaşları şimdi yüzbaşı. Otuz üç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan bu teğmeni şimdi terörle mücadele etsin diye Güneydoğu’ya gönderdiniz. Bu mu sizin adaletiniz? Bu mu sizin kalkınmanız? Bu mu sizin vicdanınız? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bundan benim kadar siz de sorumlusunuz. Bir evladımızı düşünün, otuz üç ay terör örgütü kurmakla suçlanıyor, otuz üç ay zindanlarda tutuluyor, yaşıtları üsteğmen oluyor, yüzbaşı oluyor, bu teğmen çocuğu şimdi Güneydoğu’ya, otuz üç ay tutuklu kaldıktan sonra, terörle mücadele etsin diye gönderiyorsunuz. Ben böyle bir ülkede bunu duyduğum zaman utanıyorum, üzülüyorum, vicdanım sızlıyor, içim sızlıyor, sizin sızlamıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, bugün Sayın Hüseyin Çelik demiş ki: “Anaların gözyaşı dinecekse şeytanla bile görüşülür.” Siz şeytanla görüşme değil, iş birliği yapıyorsunuz.

Şimdi, Sayın Bakana da bir şey söylemek istiyorum. Bizim Genel Başkanımız “Amerika’nın taşeronluğunu yapıyorsunuz.” dediğinde Sayın Bakan dedi ki: “Bu çok ağır bir söz, artık CHP’ye gitmeyeceğim, Sayın Kılıçdaroğlu’na bilgi vermeyeceğim.” Bugün gitti.

Devlet adamı ile siyasetçi arasındaki farkı anlatacağım şimdi. Ben siyasetçi olsaydım şöyle derdim: “Tükürdüğünü yaladı.” Ya da derdim ki: “Tıpış tıpış geldi, bilgi verdi.” Ama ben siyasetçi değilim, ben kendimi devlet adamı gibi görüyorum, bu milletin kürsüsünde milletvekili olarak görüyorum ve Genel Başkanımızın vekili olarak Sayın Dışişleri Bakanına “Tıpış tıpış geldi.” demiyorum, “Tükürdüğünü yaladı.” demiyorum, Sayın Genel Başkanımıza bilgi verdiği için kendisine teşekkür ediyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın konuşmacı, grubumuza, partimize çok ağır hakaretlerde bulunmuştur Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz hakkınızı devrettiniz, iyi oldu size! Oh olsun!

BAŞKAN – Buyurun, üç dakika süreniz var, yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, grubuna sataşması nedeniyle  konuşması

 

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz terörle mücadele ediyoruz, gerçekten terörle mücadele ediyoruz.

Bakın, biraz önce konuşmacımız söyledi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hangi ülkede görüştünüz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biraz önce konuşmacımız söyledi. Nereden anlıyoruz bunu biliyor musunuz? Çünkü terör örgütünün kendisi, bütün yandaşları ayakta, Türkiye’de ayakta, yurt dışında ayakta. Neden? Alınan tedbirlerin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor, onun için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onlar bağırıyor, başkaları niye bağırıyor? Siz niye bağırıyorsunuz? Siz niye bağırıyorsunuz? Sizin teşekkür etmeniz, tebrik etmeniz gerekmez mi?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Neyi tebrik edeceğiz Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, ben çok uzatmayacağım değerli arkadaşlar, şu soruyu soracağım…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Canikli, müzakereyi mücadele olarak görüyoruz de, kabul edelim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Almanya’da terör örgütü üyelerini arabasına kim aldı? Şehitlerimiz ile… Birinci sorum bu. Meclise bir soru soruyorum, bütün arkadaşlara. (CHP sıralarından gürültüler)

Şehitlerimiz ile terör örgütünün cesetlerini aynı kefeye koyan kimdir? Kimdir? Lütfen araştırın, kimdir?

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen kimdi? Kelle… Onu mu soruyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kaç adet? Kaç adet?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bütün milletvekillerini töhmet altında bırakmasın.

Kim olduğunu söyleyin. Kim? Kim?

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen kim? Onları söyle. 

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - … hiçbir zaman Hükûmetimiz, partimiz terör örgütüyle bir müzakere içerisinde olmamıştır. Devlet terör, örgütünü tasfiye etmek amacıyla elbette görüşür, bizden önce de görüşüldü, daha sonra da görüşülecek.

MUHARREM İNCE (Yalova) – “Kelle” diyen kim? “Tane” diyen kim? Onları söyle.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama bakın, PKK tarafları “Gelenler, temsilciler terör örgütünün tasfiyesinden başka bir adım ileriye gitmedi.” diyorlar ve eleştiriyorlar; öyle değil mi? Öyle diyorlar. Amaç nedir? Amaç terör örgütünün tasfiyesidir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin kafanız basmıyor ne yapacağına.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz terörle nasıl mücadele edileceğini biliyoruz değerli arkadaşlar. Terör faaliyetleri 2002’de bitti de her şey gitti, terör örgütü yok oldu da 2003’ün başından itibaren bir günde mi ortaya çıktı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Dokuz yılda.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir mantık yürütülebilir mi? Eşyanın tabiatına aykırı değil mi değerli arkadaşlar? Biz terörle mücadele… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bağırsanız da çağırsanız da bu meseleyi sonuçlandıracağız Allah’ın izniyle ve bu mesele bir daha Türkiye'nin gündemine gelmeyecek şekilde gidecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne derseniz deyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Müzakereyle mi sonuçlandıracaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekili bir soru sordu ama sanki buradaki bütün milletvekilleri “Kim?” diye soruyor. Bildiği bir şey varsa açıklasın, ismini zikretsin. İsmini söyleyemediğiniz bir kimseyi anonim olarak suçlamak burada bırakmak demektir. Kimse yani…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben kimseyi suçlamadım. Herkes soru soruyor Sayın Başkanım, ben de soru soruyorum. Herkes sorabilir soru. Ben de soru sordum. Herkes soru soruyor,  ben de soru sordum.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Hatip daha önce de görüşme yapıldığını… Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir zaman terör örgütüyle müzakere yapmamıştır, pazarlığa oturmamıştır. Bunlar, müzakere ve pazarlık yaptığı gibi protokol dahi hazırlanmıştır. Bunlar biliniyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bunların hiçbiri doğru değil. Hiçbiri doğru değil. Çok açık olarak ortaya çıktı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bu bir sataşmadır. Bu konuda “Bundan önce görüşülüyor.” diyerek o dönemde Hükûmette yer almış bir parti olarak böyle bir gıybeti, böyle bir töhmeti açıkta bırakmamamız gerekiyor. Sayın milletimizin de bu konudan haberdar olmasını istirham ediyorum. Bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye… Sizi dinledim. Sayın Hamzaçebi de ayakta, onu da dinleyeyim. Sayın Kaplan kalktı, onu da dinleyeyim ve ondan sonra bir karar verip…

Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Canikli Sayın Muharrem İnce’nin yaptığı konuşmadan sonra sataşma olduğu gerekçesiyle kürsüye çıktı.

Evet, Sayın İnce Sayın Başbakan’la ilgili, onun söylediği cümleleri hatırlatmak suretiyle bir konuşma yaptı. Ben Sayın Canikli’den beklerdim ki, “Sayın Başbakan Kayseri meydanında böyle bir konuşma yapmamıştır.” desin. Bunu demek yerine “Almanya’da, şurada burada arabasına teröristleri alan kimdir?” diye…

 NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Onlara da cevap veririz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – … bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini töhmet altında bırakan bir konuşma yapmıştır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun)  - Hayır, töhmet falan yok. Hiç kimseye töhmet etmiyorum ben. Hiç kimseyi töhmet altında bırakmıyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Bu yakışmamaktadır. Sayın Canikli’den ben Meclisin huzurunda rica ediyorum, Sayın Başkan sizden talep ediyorum. Sayın Canikli’nin böyle konuşmaya hakkı yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyelerini töhmet altında bırakmaya hakkı yoktur.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sizin konuşmacılar öyle konuşursa biz de böyle konuşuruz. Öyle şey olur mu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – O kimse çıkıp açıklamak zorundadır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Her türlü hakarete yapacaksınız, ondan sonra … Böyle şey olur mu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hakaret değil. Sayın Başbakanın Kayseri konuşmasının arkasında duramıyorsunuz ama. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, grup sözcüleri konuşurken bir yanlışlık ve yanlış anlamayla bize dönük konuştular. Ben o dönemin canlı bir tanığı olarak ve avukat olarak o süreçlerde yer aldım. Ben de çok açık söyleyeceğim. 1993, rahmetli Sayın Cumhurbaşkanı Özal ve devlet, ANAP görüştü. Erbakan döneminde, rahmetli ve koalisyon hükûmeti görüştü. Sayın Ecevit döneminde, MHP koalisyonu, Ecevit koalisyonu rahmetli Ecevit zamanında İmralı’yla görüşme oldu. 1999-2000 yılında da bütün partiler görüştü.

AHMET YENİ (Samsun) – Ne cevap vereceksiniz şimdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün partiler konuştu ne demek?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 2002’den sonra da AK PARTİ bu görüşmeyi sürdürdü. Yani burada masum olan birisi çıksın… Arkadaşlar, görüşmek yanlış değil doğrudur, doğrudur. Bu sorunu çözmek için, bu kavgayı bitirmek için, bu kardeşliği tesis etmek için, bu ölümleri durdurmak için 1993’ten beri bütün iktidarlar görüştü. Doğrudur, görüşülmelidir. Biz de burada görüşmüyorsak bu ayıp bizimdir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yalan…

BAŞKAN – Sayın Kaplan, tutanaklara geçti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bunu çözelim, konuşalım, doğru konuşalım. Birbirimizi suçlayarak bu sorunu çözemeyiz.

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.

Size üç dakika süre veriyorum ama lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. Çünkü, bir döneme tanıklık etmişim, bizzat görüşmeler içerisinde…

BAŞKAN – Sayın Sakık, ben size şimdi tanık olarak söz veremem, kusura bakmayın ama 60’a…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama şimdi neye dayanarak söz veriyorsunuz? Ben de istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, o sataşmadan aldı. Hayır, hayır, grubuna sataşmadan aldı. Ben size 60’ıncı maddeye göre vereceğim.

Buyurun Sayın Vural.

 

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, 2002 yılına kadar bildiğimiz devlet, hiçbir zaman terör örgütünü muhatap almış ve müzakere etmiş değildir. Dolayısıyla, burada, Öcalan’ı sorgulayanların ifadeleri burada. Bu konuda bir müzakere arayışı içerisinde olanı “Ben burada, bir müzakereye değil, terör örgütünü çökertmek amacıyla bulundum.” demiştir. Oradaki siyasal irade böyle koymuştur. “Yok, görüştüler.” filan deyip… Kimle görüşülmüş? İşte bugün geldiğimiz bu noktada…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biz de onu yapıyoruz. Biz de onu yapıyoruz işte!

OKTAY VURAL (Devamla) - Bakın, işte bu Sayın Başbakanın elinde bulunan İmralı’nın yol haritası. Bakın ne diyor İmralı? “İmralı sorgulama sürecimi, bir diyalog ve müzakere zemini olarak değerlendirme konusundaki tüm çabalarıma rağmen birileri hep bozdu. Tüm önerilerim cevapsız kaldı. Açık ki sonuna kadar hareketin tasfiyesi planlanıyordu.” diyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğru! Bizim için de aynı şeyler geçerli.

OKTAY VURAL (Devamla) - Orada PKK’nın tasfiyesi için, terör örgütünü çökertmek için yapanlar bugün terör örgütünün yol haritasını alarak Türkiye’ye yol biçmeye, yol haritası çizmeye çalışıyor. Aradaki fark bu işte.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kendileri öyle söylüyor, bizi suçluyorlar, “Tasfiye etmek istiyorsunuz.” diyorlar.

OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla bu konuda bu zilleti kimse kabul etmez. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde siyasal iradeyle böyle bir görüşmenin yapıldığını iddia edenler iddialarını ispatlamadıkları takdirde şerefsizliktir, alçaklıktır diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siyasi bir müzakereden bahsetmiyoruz zaten, “Devlet görüştü.” diyoruz. “Siyasi müzakere” demedik hiçbir zaman biz. “Devlet görüştü.” diyoruz. Böyle anlıyorsunuz ki, biz öyle demedik. Siyasi bir görüşme dedik mi biz hiç? Yapmayın Allah aşkına!

BAŞKAN – Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler (Devam)

1.- Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539) (Devam)

 

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama yılının hayırlı olmasını dileyerek hepinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bir şey sorabilir miyim? Konuşmayı devlet adına mı, Hükûmet adına mı yapıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakanım devam edin siz, Genel Kurula hitap edin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ben inanıyorum ki bu yasama döneminde hangi partiye mensup olursak olalım, bu yüce Meclisin çatısı altında toplanan hepimizin ideali Türkiye’yi her alanda ileri taşımak ve millet adına alınan vekâleti milletimizin adına en iyi şekilde ifa etmektir. Nitekim 12 Haziran seçimleri yüksek katılım oranıyla milletimizin iradesine sahip çıktığını göstermiş ve bu iradenin yüksek oranda temsil edildiği bir Meclis tablosu ortaya çıkmıştır. Bu tablo, milletimizin ve millet adına hizmete talip olarak bu çatı altında temsil edilen tüm siyasi partilerin başarısıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Bu tezkerenin amacı, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan kaldırılması için yapılacak harekâtlara imkân sağlamaktır.

Öncelikle vurgulamak istiyorum, terör, her şeyden önce insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına saldırıdır ve bu hakkın en ağır ihlalidir. Terör örgütü, neredeyse otuz yıldır güvenlik güçlerimizi, kadın, erkek, çocuk ayrımı yapmaksızın masum sivilleri en acımasız ve gözü dönmüş şekliyle hedef almayı sürdürmektedir. Bu itibarla, hedef, topyekûn milletimizdir; hedef, milletimizin huzurunu, birliğimizi ve kardeşliğimizi hançerlemektir; hedef, Türkiye'nin demokratik olgunluğa erişmiş, ekonomik refahını artıran bir ülke olmasının önünü kesmektir. Ama her şeyden önce asıl hedef, asırlardır birlikte ağlayıp gülmesini bilmiş, varlığına yönelik her türlü tehdide karşı birlikte baş kaldırmış bu milletin aziz fertleridir. Tarih boyunca büyük acılar çekmiş milletimizi bezdiremeyecek, hangi kökenden olursa olsun bu onurlu halka asla ve asla dik çöktüremeyecektir bu terör faaliyetleri.

Siirt’te kızını kaybetmiş bir babanın ıstırabı, Hakkâri’de şehit düşen evladına Kürtçe ağıt yakan bir annenin feryadı; İzmir’de, Kayseri’de, Urfa’da, İstanbul’da, Konya’da, yurdun her köşesinde yavrularını ebediyete uğurlayan ailelerin gözyaşları hepimizin ortak acısı, ortak feryadı ve ortak ağıtıdır. Bu itibarla, hayatlarını kaybeden şehitlerimize ve bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Dünya Öğretmenler Günü’nden bahsedildi, öğretmenlerimiz de terör saldırılarına maruz kalmaktadır. Onlara da ulvi görevlerinde gösterdikleri metanet dolayısıyla takdirlerimi sunuyorum. Şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, gazilerimize en derin şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet yönetiminde sorumluluk, günümüz dünyasında hiçbir olayın tesadüf olmadığını bilmeyi gerektirmektedir. Bu nedenle, her hadiseyi, bu hadisenin çerçevesini belirleyen uluslararası sistem ve düzendeki gelişmeler ve zamanlamasıyla ele almak elzemdir. Bugün uluslararası sistemde, çok yönlü, Türkiye'nin ve hepimizin geleceğini etkileyecek büyük bir değişim yaşanmaktadır. Türkiye'nin batısında neredeyse bütün bir Avrupa kıtası, özellikle de Akdeniz sahili büyük sarsıntılara ve sosyal çalkantılara gebe olduğunu gördüğümüz ciddi bir ekonomik bunalım döneminden geçmektedir. Bu krizin nasıl sona ereceğini hiç kimse kestirememektedir.

Türkiye’nin güneyindeyse, bütün bir Orta Doğu ve kuzey Afrika coğrafyasını etkisine alan büyük bir siyasi kriz ve bu krizle kol kola ilerleyen büyük bir sosyal değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Geniş halk kitleleri başlarındaki baskıcı rejimlere başkaldırmakta, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim konusundaki taleplerini gerektiğinde canları pahasına ortaya koymaktadır. Milyonlarca insanın geleceği bu sancılı sürecin ne şekilde evrileceğiyle bağlantılıdır.

Yakın havzalarında bu denli büyük siyasi ve ekonomik çalkantıların yaşandığı bir dönemde Türkiye demokratik olgunluğunu taçlandıracak yeni bir anayasa hazırlığı içindedir.

Yine bu dönemde, Türkiye, güçlü ve istikrarla büyüyen ekonomisi ve bütün bunların doğal sonucu olarak etkin dış politikasıyla bütün dünyada parlayan bir yıldız konumundadır. Bu başarı, dokuz yıldır devam eden Sayın Başbakanımızın liderliğindeki AK PARTİ hükûmetlerinin başarısıdır, ama bu başarı, herkesten çok, son üç genel seçimde de egemenliğini ve iradesini AK PARTİ hükûmetleri aracılığıyla tecelli ettirme kararı veren yüce milletimize aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yüce milletimizin basiretine inancımız tamdır. Eğer bu millet, daha bundan birkaç ay önce yüzde 50 oyla AK PARTİ İktidarına bu emaneti tekrar tevdi etmişse, Sayın Başbakanımızın söylemiyle, eylemiyle yaptığı her işin arkasında kalan bir kitle var demektir, bu kitleyi kimse göz ardı edemeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlışlarınıza milleti alet etmeyin.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Ama bu başarı, ancak bu başarı bizim için yeterli değildir.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu da mı dış politika Sayın Bakanım?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Amacımız en üst düzeyde demokrasiyi hâkim kılmaktır. Amacımız herkesin refahının arttığı ve ortak refahtan pay aldığı ileri düzeyde bir ekonomik düzeni kurmaktır. Amacımız uluslararası sistemde sözü geçen ve hemen her uluslararası meselede özgün bir vizyon ortaya koyan aktif dış politikayı sürekli kılmaktır. İnanıyoruz ki çizdiğimiz bu Türkiye vizyonu hepimizin paylaştığı bir idealdir ve bu ideal herkesten önce milletimiz tarafından kucaklanmaktadır ve her seçimde tekrar tekrar test edilmektedir.

Değerli Başkan ve sayın milletvekilleri; bu ideale ulaşmamızın önündeki tek engel ve ayağımıza pranga vurmak isteyenlerin kullandığı en sakil yöntem terördür. Bu ülkenin yükselişini engellemek için ellerinde başka hiçbir araç kalmayanlar terörü kullanmaktadırlar. Ancak terör belasıyla mücadelede irademiz güçlü, ayağımız sabit, azmimiz sarsılmazdır. Bu belayı bertaraf edeceğimize inancımız da tamdır. Yalnızca PKK terör örgütü değil, bu örgütü besleyenler ve kullananlar, melce sağlayanlar hak ettiği karşılığı muhakkak alacaklardır çünkü artık gücünü ve iradesini gösterebilen bir Türkiye vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, terör eylemlerinde yaşanan artışı zamanlama itibarıyla da dikkatli değerlendirmeliyiz. Niçin bu terör eylemleri 12 Haziran seçimlerinden sonra süratle artmaya başladı?

SİNAN OGAN (Iğdır) – Anlaşma, müzakere yapmıştınız önceden.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Daha önce benzer bir tecrübe yaşadık, 2007 seçimlerinden sonra da yine daha fazla özgürlük için yeni bir anayasa hazırlanması gündemdeyken terör eylemleri tırmanmıştı. 2007 sonbaharını hatırlayın, yine bu Meclisimizin, yüce Meclisimizin gündemi anayasa hazırlıklarıyla meşgul iken 21 Ekim 2007’de Dağlıca terör saldırısı gerçekleşti ve anayasa çalışmalarımızın, daha çok özgürlük talep eden çalışmalarımızın önüne sekte vurulmaya çalışıldı. Burada maksat Türkiye’yi bir kısır döngüye mahkûm etmek, Türkiye’yi bölgede sonu belirsiz bir çatışma ortamına çekmekti 2007’de ancak biz bu oyuna gelmedik, basiretle 2007’den bugüne kadar Türkiye'nin ekonomisini de güçlendirdik, siyasi istikrarını da tahkim ettik, demokrasisini de hiç sarsılmayacak düzeylere getirdik. Bundan sonra da hiçbir dış tehdit, hiçbir terör faaliyeti bu kararlı yürüyüşümüzden bizi alıkoyamayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

12 Haziran seçimlerinin temel gündem maddesi de anayasa hazırlıklarıydı. Unutmayalım ki bugün Meclis gündemimizde de teröre karşı bu tezkere dışında anayasa hazırlıkları da aynı tempoyla sürmektedir. Bu şunu gösteriyor: Biz demokrasi yolunda da kararlıyız, teröre karşı mücadele yolunda da kararlıyız. Bu konudaki kararlılığımızı kimse test etmemelidir. Masum insanlara, güvenlik güçlerine karşı sıkılan her kurşun, atılan her bomba aslında milletimizin bu iradesine karşı bir saldırıdır. Daha fazla özgürlük, daha fazla hak, daha fazla demokrasi iddiasıyla yola çıktıklarını iddia edenlerin, bu yolda yürüme iradesinin her zamankinden daha fazla olduğu, Türkiye'nin 12 Eylül döneminin prangalarından tam olarak kurtulmak istediği bir dönemde saldırılarını artırması ise dikkat çekicidir. Sadece bu tespit dahi terör örgütünün ve yandaşlarının gerçekte neyi istediklerinin ve neyi temsil ettiklerinin anlaşılmasına ışık tutmaktadır. Gerçek amaç daha fazla hak, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ise, bunun gerçekleştirileceği yegâne çatı milletimizin iradesinin tecelligâhı olan bu çatıdır, yani Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bunun yöntemi ise askere ve polise kurşun sıkmak, masum sivilleri, genç yaşlarında Nergis, Zeynep, Nurcan ve Kevser kardeşlerimizi, anne karnındaki bebeği, Dilay Öğretmeni, Mühendis Engin Bey’i öldürmek değildir. Artık devran değişmiştir, artık Türkiye başka bir Türkiye’dir. Değişime ayak uyduramayan ve sivilleşemeyen bütün eski aktörler sahneden çekilmiştir. Yeni Türkiye’de terör silahıyla herhangi bir hedefe ulaşmak mümkün değildir ve mümkün olmayacaktır. Aksine, daha fazla demokrasinin tek yolu silahı, şiddeti bırakmak ve seçilmiş insanların iradesine ipotek koymaktan vazgeçmektir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Demagojiyle…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, terörle mücadeleye bakış açımız bütüncül ve çok boyutludur. Terörün kol gezmediği, masum insanların bombalı saldırılara maruz kalmadığı, şiddetin ve zorbalığın sona erdiği bir Türkiye istiyoruz. Vatandaşlarımızın huzur içinde yaşadığı güvenli bir ortam kurmayı hedefliyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Bugün yüzlerce arkadaşımız senin gibi siyaset yaptığı için gözaltında!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Oluşan yeni şartlar kapsamında yeni stratejileri hayata geçirmeye kararlıyız. Bu stratejinin temel hedefi herkes için güvenlik ve herkes için özgürlüktür. Biz özgürlük ile güvenlik arasında bir çelişki görmüyoruz. Her ikisi de insanoğlunun ikame edilemez doğal hakkıdır.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sen ve senin gibiler bu ülkeyi…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz bu milletin hangi etnik kökene veya mezhebe mensup olursa olsun, Türk’ü, Kürt’ü, Alevi’si ve Sünni’siyle daha fazla özgürlüğü, daha fazla insan haklarını, daha fazla refahı ve daha fazla demokrasiyi hak ettiğini biliyoruz ve bu yönde çalışıyoruz. Bu nedenledir ki, teröre rağmen daha fazla özgürlük, teröre rağmen daha fazla insan hakları, teröre rağmen daha fazla demokrasi yolunda ilerlemekte kararlıyız. Ancak, bir yandan da herkes için güvenlikten taviz vermemek konusunda da irademiz nettir. Bu nedenle terörle mücadelede en ufak bir gevşeklik içinde olmayacağız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmete yetki verilmesi talebi de terörle mücadelede bu yaklaşımın temel araçlarından birini oluşturmaktadır. Zira, terör örgütünün saldırıları bu kanlı örgütün komşumuz Irak’ın kuzeyinde yuvalanmasından ve sınırın öbür tarafında hiçbir engellemeye maruz kalmadan hareket edebilmesinden kaynaklanmaktadır. Muhtemel bir sınır ötesi harekâtın hedefi tek ve açık, amacı bellidir. Hedef, Irak’ın kuzeyindeki cinayet odaklarıdır; bebekleri, kadınları öldüren cinayet odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden Türkiye’ye yönelik terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi, terör örgütünün buradaki hareket serbestisi ve lojistik temininin engellenmesidir.

Teröre bulaşmamış kimseyle derdimiz yoktur ve olamaz. Bu vesileyle vurgulamak isterim ki Türkiye'nin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur. Komşumuz Irak’la da herhangi bir sınır sorunumuz bulunmamaktadır ancak Hükûmetimiz, vatandaşlarının güvenliğinin sağlanması konusunda da gereken her türlü tedbiri alma konusunda kararlıdır. Vatandaşlarımız da diğer tüm ülke vatandaşları gibi terör tehlikesini hissetmeden yaşama hakkına sahiptir. Milletimizin güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaktayız ve yapmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Irak’a yönelik tutumumuz gayet sarih ve bellidir. Irak’ın toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve siyasi birliğinin korunması Türkiye için esastır. Biz, bölgesinde komşularıyla barışık, uluslararası toplumla bütünleşmiş, tam egemenliğine kavuşmuş, güvenlik üreten, demokratik, ekonomik bakımdan güçlü, halkı müreffeh bir Irak görmek istemekteyiz. Bugüne kadar Irak’a yönelik tüm çabalarımız da bu amaca matuf olmuştur. Bu çabalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Yüce Meclisin takdirine sunulan tezkere, Irak’a ve Irak halkının hiçbir unsuruna yönelik değildir. Irak’ın kuzeyinden kaynaklanan terörün sona erdirilmesi, Irak’la ilişkilerimizin her alanda daha da güçlendirilmesi ve derinleştirilmesine katkıda bulunacaktır.

Değerli milletvekilleri, Irak, bağlayıcı nitelikteki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve uluslararası hukuk ve kendi Anayasa’sı uyarınca topraklarının teröristler için barınak hâline dönüşmesini engellemekle ve topraklarından Türkiye’ye yönelik terör tehdidinin devamına izin vermemekle sorumludur. Bu yapılamadığı sürece, ülkemizin meşru ulusal güvenlik endişelerinden ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmaya devam etmesi doğaldır. Türkiye bugüne kadar her zaman uluslararası meşruiyet çerçevesinde hareket etmiştir. Nitekim, Irak dâhil hiçbir ülke Türkiye'nin sınır ötesi harekâtlarının uluslararası hukuk açısından meşruiyetini tartışma konusu yapamamıştır. Hükûmetimiz bundan sonra da aynı doğrultuda hareket etmekte kararlıdır.

Bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör örgütünün yerleşmiş bulunduğu bölgelere yönelik sınır ötesi operasyonlar düzenlemesi hususunda Hükûmete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılması konusunda yüce Meclisin desteğini esirgemeyeceğinden emin olduğumu vurgulamak isterim.

Burada Sayın İnce’nin, Sayın Kılıçdaroğlu’yla da randevumuz konusunda söylediği hususları da bir cümlede değerlendirmek istiyorum. Ben o konuşmada o misyonla ilgili bu “taşeron” ifadesinin yanlış olduğunu söyledim. Bugünkü ziyaretim ise yasama döneminin başlaması dolayısıyla mutat olarak her sene yaptığım ziyaretler bağlamındadır. Ve Sayın Genel Başkanınıza da konuşmamıza başlar başlamaz “taşeron” kelimesini Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı misyonunu yürütürken kullanmanın devlet adabımıza yakışmadığını kendisine de ifade ettim. Bunu söylemek istemezdim çünkü o konuşma belli bir mahremiyet içinde yürümüştü ama siz bunu bana mecbur ettiniz. Ayrıca sizin Genel Başkanınızla yürüttüğünüz diyalogları, “aramızdaki İrlandalıları temizlemeden başlayın…”, “29 Ekim Resepsiyonu’na gidip gitmeme konusundaki…” hususları da dikkatinize getiririm.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sizin söylemenize gerek yok, Amerika Dışişleri Bakanı sözcüsü söyledi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Lütfen devlet adamı ciddiyeti içinde hepimiz birbirimize saygıda bulunalım.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

Ben eleştirmedim, ben teşekkür ettim. Devlet adamı böyle düşünür dedim, siyasetçi başka türlü düşünür dedim. Onları, Sayın Bakan hepsini anladı. Ben de Sayın Bakana şunu derim: “Kim o 6 bakan söyleyin de kulağından tutup kapının önüne koyarım.” dedi ama siz hâlâ o bakanlıkta oturdunuz.

Teşekkür ederim başka sorum yok. (CHP sıralarından alkışlar)

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Ne kastediyorsunuz? Ne kastediyorsunuz açıkça söyleyin?

BAŞKAN – 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır hızlıca onları vereceğim.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın AK PARTİ milletvekili Ahmet Aydın bu genelgenin aleyhine konuşmalar olurken lehine konuşmada bulundu. Benim sayın vekillerden istirhamım şu: Dürüstlük ilkelerine azami ölçünün gösterilmesini istirham ediyorum, bu bir.

İkincisi değerli arkadaşlar, Sayın Canikli der ki: “Efendim, devlet adına konuşuldu.” Anayasa’mız 6’ncı madde “Yetkili organlar, Anayasa’da yetkisini almayan hiç kimse yetkisini kullanamaz.” der. Anayasa’nın 8’inci maddesi “Devlet adına yürütme organı bu yetkisini kullanır.” der. Yani devlet bir tüzel kişidir, tüzel kişinin ayağı, dili, kolu her şeyi hükûmettir yani bu anlamda kavram kargaşası yaratıp dürüstlükten ayrılmak hakikaten hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu anlamda, lütfen, takiye yapmasınlar eğer hangi konuda söz alıyorlarsa o konuda görüşlerini beyan etmelerini istirham ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Çirkin, buyurun.

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel iktidar partisine mensup bir sayın konuşmacı terör örgütünün köşeye sıkıştığını ifade etmiştir. Şimdi, askeri ve polisi artık sadece dağlarda değil sokak ortalarında vurulan, şehir merkezindeki karakolları saatlerce baskın yiyen, öğretmenleri ve diğer memurları gündüz gözüyle kaçırılan ve daha sayamayacağım birçok olay ortadayken Hükûmeti de müzakereden bahseden bir ülkede köşeye sıkışan kimdir? Sayın konuşmacı söylediğine kendisi de inanmakta mıdır?

Ayrıca, Hükûmete sormak amacıyla ifade ediyorum, 2002 3 Kasım seçimlerinden evvel görevdeki herhangi bir hükûmet ya da başbakan tarafından atanan özel bir temsilci, terör örgütü veya terör örgütünün başı ile ucu ana dilde eğitime kadar giden bir müzakere yapmış mıdır? Yapmışsa hangi hükûmet yapmıştır? Ellerinde bütün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Birazdan yeni bir karar vereceğiz. Ülkemize, çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız var. Epeyce hamasi nutuklar dinledik ama bu savaşta burada bulunan hiçbir şahsiyetin çocukları gidip ölmüyor. Yoksul Anadolu çocukları adına bu kararı verirken herkesin elini vicdanına koyması gerekir ve halka karşı sorumluluklarımız var. Yalan yanlış bilgilerle halkı aldatmamalıyız, kandırmamalıyız.

Yıl 1999, 2004… Öcalan’la yapılan görüşmeler sonrası silahlı güçler ülkenin dışına çıktı. Hiçbir dönem bu ülkede terör –tırnak içinde söylüyorum- efendim, silahlı güçlerin ülke sınırı dışına çıktığı dönemde saha, böyle güllük gülistanlık bir alan yaratılmadı. Şimdi, 1999’da da görüşmeler oldu, 1993’te de oldu, 2006’da da, 2007’de de… Olması gereken de budur. Her hükûmet döneminde görüşmeler olmuştur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Muş) - …ve olması gerekeni söylüyoruz. Eğer görüşmeler yoksa bu ülkede kana, şiddete davetiye çıkarır bu kararlar. Bu kararların seferleri vardır ama zaferi yoktur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Daha önce de yapıldı, Zap’a gidildi, ne oldu? Büyükanıt aynen şunu dedi: “Tüm güçlerimizle Kandil’e gitsek sorunu bitiremeyiz. Oturup konuşmalıyız.” Yani zaferi olmayan bir sefere yeniden onay vermemeliyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında tezkere çok önemli bir konuyu görüşmenin bir vesilesi bugün. Sayın Başbakan diyor ki: “Ciğerim yanıyor.” Sayın Başbakanın ciğeri yanmıyor, devlet yanıyor, ülke yanıyor. Dolayısıyla bu ülke bizim, hepimizin.

Hepimiz mesulüz değerli arkadaşlar. Burada hamasi nutuklar çekişmesiyle kaybedilecek bir vaktin olmadığı kanaatini taşıyorum. Öncelikle bir problemi çözebilmek için anlamaya çalışmak lazım ve ders çıkarmak lazım, doğru olanı yapmak lazım. Bu, iktidarıyla, muhalefetiyle herkese düşen görev. Mücadele eğer bugün tartıştığımız konuda… Hükûmet, müzakereyi bir mücadele metodu olarak algılıyorsa ve yürütmeye çalışıyorsa bunu açıkça beyan etmelidir. Demelidir ki ben müzakereyi terörle mücadelenin bir metodu olarak görüyorum. İşte Hüseyin Çelik Bey’in “Şeytanla da olsa görüşürüz.” dediğindeki şuuraltı budur değerli arkadaşlar. Yani müzakereyi bir mücadele metodu olarak görmektedir Hükûmet. Oysaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – …müzakerenin mücadele metodu olabilmesinin şartları çok farklıdır. AKP bunu oluşturmaktan mahrumdur ve yeterli değildir mantığı. İtirazımız budur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 60’ıncı maddeye göre söz talepleri hızla çoğaldığı için, şimdi şahıslar adına son sözü vereceğim. Ondan sonra Meclisin -bu işi bitinceye kadar- uzatılmasına ilişkin sizden karar isteyeceğim. Ondan sonra da 60’ıncı madde taleplerini yerine getireceğim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sizin de var, vereceğim hepinize ama bu inanılmaz çoğaldı. Onun için hep beraber bitireceğiz ama o kararı almadan olmaz.

Şimdi şahıslar adına son söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun’da.

Buyurun Sayın Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de tezkere üzerinde şahsım adına söz almıştım ama görüşmelerin bu kadar uzamasından dolayı zaman tasarrufu açısından yüce Meclise teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, bu birer dakika, 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz taleplerinin yerine getirilebilmesi için ortaya konan talepleri hesapladığım zaman epeyce bir süre oluyor.

Onun için, şu anda, Başbakanlık tezkeresinin oylanmasına kadar olan süre içerisinde Meclisin çalışmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Buldan, buyurun.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birazdan sınır ötesi harekât amaçlı tezkere oylanacak. Dikkat edersek, bugün burada konuşmalar hep erkekler tarafından yapıldı. Bir kez daha gördük ki dünyanın her yerinde savaş kararlarını erkekler alıyor ama bir kadın olarak ve bir anne olarak, çocuklarımızın ölmesini ya da öldürerek katil olmasını istemediğimi ifade etmek istiyorum ve Genel Kuruldaki bütün kadınların birer anne olarak oy kullanmasını istiyorum.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, Sayın Canikli’nin attığı iftiranın cevabını verecek misiniz, vermeyecek misiniz bir Dışişleri Bakanı olarak? Kimdir bu kişiler? Bir Dışişleri Bakanı olarak bu kişileri açıklar mısınız? Beni töhmet altında koymaya kimsenin hakkı yoktur Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Fırat…

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bugün sayısını unuttuğum Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına çıkış tezkeresi iznini tekrar görüşüyoruz.

Hepimiz gördük ki yıllardır, yaklaşık yirmi yedi yıldır, yirmi sekiz yıldır Türkiye’de bir iç çatışma, iç savaş, terör olayı var. Bunun çözüm yerinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu hepimiz, her zaman, her oturumda açıklayıp söylüyoruz. Ama buna rağmen, hâlâ, Türkiye’de kan dökerek barışın sağlanacağı söyleniyor. Ben Hükûmetten şunu beklerdim: “Evet, biz Türkiye’de barışı sağlamak için herkesle her zeminde gerekirse müzakere yaparız, gerekirse tartışırız, gerekirse mücadele ederiz.” Hükûmetin bundan korkmaması gerekir. Türkiye’de kardeş kanının dökülmemesi için bu cesareti göstermesi gerekir. Hükûmetten bu cesareti istiyorum.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Önder…

Sayın Oğan…

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu şimdi oylayacağımız tezkereyle elbette ki Hükûmetin kara harekâtını da bir an önce başlatması lazım. Daha önce de tezkere verildi ama Hükûmet hâlâ kara harekâtını yapabilmiş değil. Ayrıca bugün Suriye sınırında bir tatbikat başlamış durumdadır. Ümit ediyorum ki bu tezkereyle veyahut da herhangi bir provokasyonla Türkiye Suriye’ye girmez. Çünkü batıda böyle bir algı vardır, batıda Türkiye'nin Suriye’ye gireceği şeklinde bir algı vardır ve Türkiye'nin hiçbir şekilde Suriye’deki iç olaylara müdahil olmaması lazım. Bizim Suriye’de bir işimiz yok, bizim işimiz Irak’ta. Hükûmet bu tezkereyi alıp Irak’ta gereğini mutlaka yerine getirmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, döneminizde başlattığınız “komşularla sıfır sorun” politikası maalesef “sorunsuz sıfır komşu” politikasına dönüşmüştür. Böyle bir dönemde beşinci kez bizzat milletvekili olarak benim de oy vereceğim bu tezkerenin gereğini yapabilecek misiniz? Anlık istihbarat paylaşımı yaptığınız stratejik ortağınızla bu konuyu öncesinden görüştünüz ve izin aldınız mı? (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aygün…

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın Başkanım, bugüne kadar 32 harekât yapıldı sınır ötesine. Bunun 26’sının Kuzey Irak topraklarına yapıldığı biliniyor. Sayın Başbakan da geçtiğimiz haftalarda müzakerelerinin devam edeceğini, gerekirse buna devam edileceğini açıkça beyan etti. Hükûmetiniz gerçekten 27’nci sınır ötesi harekâtla terör meselesinin çözüleceğine inanıyor mu? Burada atılan nutukların ötesinde insanların canı ve kanı üzerinden binlerce gencin Kuzey Irak’a gönderilmesinin bu meseleyi çözeceğine samimiyetle inanıyor mu?

Türkiye’nin içinde ve dışında bu sınır ötesi harekât tezkeresinin Suriye’ye dönük bir hazırlığın ön adımı olduğu yönündeki endişeleri gidermeyi düşünüyor musunuz?

Televizyon programlarına, kamu hayatına, ticaret hayatına yansıyan Türkiye’nin farklı inanç gruplarına dönük ön yargıları, kuşkuları, düşmanlıkları geliştiren politikalara Hükûmet son vermeyi düşünüyor mu?

Sayın Başbakan, Suriye ile ilgili eylül ayı boyunca, Millî Eğitim Bakanıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bu tezkere soru-cevap yöntemiyle müzakere edilen bir tezkere değil, önce onu hatırlatmak isterim.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

27/9/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Irak’ın kuzey bölgesinde yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine, güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.

Dost ve kardeş Irak’ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irak’ın kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.

Türkiye’ye yönelik olarak devam eden terörist saldırılara ve tehdide karşı terörizmle mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irak’ın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla, sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irak’ın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                                               Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                         Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Önder, buyurun…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Biraz geç oldu, ama…

BAŞKAN – Olabilir, siz yerinizde yoktunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bizim acemiliğimize mi geldi bilmiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –Sayın Başkan, görüşme bitti.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oyladınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – “Kabul edilmiştir” dedim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul ) – Resulullah aleyhissalatu vesselama sormuşlar: “Mümin cinayet işler mi?” “İşler.” demiş, “Mümin hırsızlık yapar mı?” “Yapar.” demiş, “Mümin zina eder mi?” “Eder.” demiş, “Mümin yalan söyler mi?” “Müminken asla.” demiş. Burada aleyhte ve lehte işine tenezzül etmek, yalan söylemektir, teessüf ediyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile gündemdeki konuları görüşmek için 6 Ekim 2011 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

                                                                  Kapanma Saati: 19.04



(x) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

(*)

(*) Bu bölümlerde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.