DÖNEM:
24 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 27
131’inci
Birleşim
3 Temmuz 2012 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III. - GELEN KÂĞITLAR
IV. - YOKLAMALAR
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu’nun, güvenlik personelinin sorunlarına ve GATA’dan ve Van’dan gelen
şehit haberlerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un,
Bolu bahar şenliklerine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin,
iktidarın antidemokratik uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün, iktidar partisinin uygulamalarına ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, on dokuz yıl önce Hollandalı Carina Thuijs’in Madımak’ta
katledilmesine ilişkin açıklaması
3.- Ardahan Milletvekili Orhan
Atalay’ın, 2 Temmuz 1993’te gerçekleştirilen Madımak cinayeti ile 5 Temmuz
1993’te Erzincan Başbağlar’da ve 25 Ekim 1993’te Erzurum Yavi’de
gerçekleştirilen cinayetlere ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, bakım onarım çalışmaları nedeniyle Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün
trafiğe kapatılması sonucu yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan’ın, Sivas katliamının suçlularının cezalandırılması gerektiğine ve
ülkede yaşanan olumsuzlukları gidermenin devletin görevi olduğuna ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, Sivas katliamını gerçekleştirenlere sempati duyanları şiddetle
kınadığına ilişkin açıklaması
7.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 1,
2 Temmuz günleri Muş ilinin bazı ilçe ve köylerinde yağan dolunun verdiği
zarara ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan’ın, Barbaros Hayrettin Paşa’nın ölümünün 464’üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
9.- İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu’nun, adliyeleri kapatılan 102 belediye başkanının talebine ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, adliyelerin kapatılmasının yarattığı sorunlara ilişkin açıklaması
11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Sivas ve Başbağlar olaylarında, terörle mücadelede, görevleri başında
hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilediğine ve şehit
aileleri ile gazilerin taleplerine ilişkin açıklaması
12.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Dersim ve Roboski’den dolayı devletin özür dilemesi gerektiğine ve İstanbul’da
başlayan KCK davasına ilişkin açıklaması
13.- Çanakkale Milletvekili Ali
Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Çan ilçesi Bardakçılar köyü ile 25 civar köyün termal
yer altı sularının maden işletmeciliğinde kullanılacağına ilişkin açıklaması
14.- Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın, Türkiye’nin linyit rezervine ve atıl duran Afşin - Elbistan
sahasındaki 6 bin megavatlık enerjinin üretime dâhil edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
15.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, sendikal harekete yapılan saldırılara ve tutuklanan sendikacılara
ilişkin açıklaması
16.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça’nın, Bandırma Kuş Cenneti’nde yaşanan kitlesel balık ölümleri ve Gönen
Çayı’nın kirliliğine ilişkin açıklaması
17.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın
Türeli’nin, Türkiye’deki işsizlik sorununa ve İşsizlik Fonundan yapılan
ödemelere ilişkin açıklaması
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Cumhuriyet Halk Partisinin Sivas olaylarıyla ilgili verdiği önerge üzerinde
konuşan AK PARTİ milletvekiline ilişkin açıklaması
19.- Kastamonu Milletvekili Engin
Çınar’ın, adliyelerin kapatılmasıyla ilgili olarak Kastamonu Çatalzeytin
ilçesinden bir heyetin bugün Abdi İpekçi Parkı’nda olacaklarına ve Adalet
Bakanlığının bu uygulamadan vazgeçmesini arzuladığına ilişkin açıklaması
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci
Bostancı’nın, Madımak’ta yaşanan vahşeti kınadığına ve soğukkanlı düşünmeye,
kardeşliği temin edecek ortak bir bakış açısına, dile ve anlatıma dikkat
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, Burdur’da yaşanan dolu afetine ve çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım
krediye olan borçlarının ertelenmesi talebine ilişkin açıklaması
22.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in,
2 Temmuzda yaşanan olayları lanetlediğine ve bu tür olaylara soğukkanlılıkla
yaklaşıp ulusal ve uluslararası tezgâhlara prim verilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
23.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Meclisin kürsüsünün birtakım eylemlerin aracı hâline dönüştürülmesini grup
olarak benimsemediklerine ilişkin açıklaması
24.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih
Dal’ın, Ensar Öğüt’ün davranışını Meclis adabına uygun görmediğine ve Suriye
katliamına ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, teklifin 42’nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve 43’üncü
maddenin yanlışlıklar içerdiğine ilişkin açıklaması
26.- Sinop Milletvekili Mehmet
Ersoy’un, Sinop ilinde dün gece meydana gelen sel felaketine ve başta Sinop
Valiliği olmak üzere devletin bütün imkânlarıyla vatandaşın mağduriyetini
gidermek için gayret gösterdiğine ilişkin açıklaması
27.- Antalya Milletvekili Arif
Bulut’un, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a hakaret niyeti olmadığına, eğer sözleri
hakaret olarak algılandıysa özür dilediğine ilişkin açıklaması
28.- Samsun Milletvekili Ahmet
Yeni’nin, Samsun’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
29.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek’in, Samsun’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
30.- Samsun Milletvekili Akif Çağatay
Kılıç’ın, Samsun’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
31.- Samsun Milletvekili Ahmet İhsan
Kalkavan’ın, Samsun’da meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek ve 20 milletvekilinin, eğitim müfettişlerinin denetmen yapılmasının
yarattığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/349)
2.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça ve 20 milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/350)
3.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve
34 milletvekilinin, TRT’deki yayınlarla ilgili iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/351)
B) Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün;
(2/147) esas numaralı, 2933 Sayılı Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/55)
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili
Levent Gök ve arkadaşları tarafından, 28/6/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına "Ankara metro çalışmaları sırasında ortaya çıkan
göçük olayının tüm boyutlarının araştırılarak olayda ihmali olanların
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel
Kurulun 3/7/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önergesi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 302 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 1'inci maddesi ile teklife en son eklenen 83’üncü maddesinin
yeniden görüşülmesine ilişkin esas Komisyonun talebinin uygun görüldüğüne
ilişkin görüşü
2.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 4
Temmuz 2012 Çarşamba günü toplanmamasına; TBMM’nin 5 Temmuz 2012 Perşembe
gününden başlamak ve 1 Ekim 2012 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere
tatile girmesine ilişkin önerisi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan
Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim
Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun Teklifi, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302)
3.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler
(Tekriri Müzakere)
1.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan
Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim
Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun Teklifi, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302) (1’inci ve
83’üncü maddeleri)
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın,
Antalya Milletvekili Arif Bulut’un şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.-
OYLAMALAR
1.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
XII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/7086)
2.- İstanbul Milletvekili İhsan
Özkes’in, Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olmayan
Kur’an-ı Kerim öğretimi yapılan yerlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/7698)
3.- İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun, 2006-2010 dönemi kayıp-kaçak oranları ve gerçekleştirilmiş yatırım
tutarlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/7734)
4.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işık’ın, sezaryen hakkındaki bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/7838)
5.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaş’ın, TEDAŞ Genel Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/8136)
6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, TEDAŞ Genel Müdürü tarafından verilen iftar yemeğine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/8137)
7.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, petrol varil fiyatındaki düşüşün pompa fiyatlarına yansımamasına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/8209)
8.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Aydın’daki jeotermal kuyulara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/8210)
9.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın
Aygün’ün, İran’a altın ihracatındaki artışa ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/8265)
10.- İzmir Milletvekili Hülya Güven’in,
Yatırım Teşvik Sistemine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/8316)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.04’te açılarak iki oturum yaptı.
Niğde Milletvekili Doğan Şafak, Niğde İnönü İlköğretim Okulunun
adının kaldırılmasına,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, şehit yakınları ve gazilerin
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Sivas katliamının 19’uncu yıl
dönümüne,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur’un Çavdır ve
Ağlasun ilçelerinin adliyelerinin kapatılmasına,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Sivas katliamına ve Mersin ili
Tarsus ilçesi Yenice beldesinde cemevine kin dolu yazılar yazılmasına,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, Sivas katliamının 19’uncu
yıl dönümüne,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Sivas katliamına ve Genel Kurulun
uzun çalışma saatleri sonrasında basına yansıyan görüntülere,
Ankara Milletvekili Levent Gök, Sivas katliamına ve AK PARTİ
Grubunun bu konuda sessiz kaldığına,
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, Sivas katliamına ve Sivas
katliamı davasının zaman aşımına uğramasına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 22 milletvekilinin, Tokat ilinin
sorunlarının (10/346),
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve 20 milletvekilinin,
yaşlıların sorunlarının (10/347),
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum ve 30 milletvekilinin,
TRT yayınlarının tarafsızlığının (10/348),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İzmir Milletvekili Hülya Güven
ve arkadaşları tarafından, 29/3/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Sivas davasında
mahkemenin verdiği zamanaşımı kararından sonra yaptığı ‘hayırlı olsun’
açıklamasının ülkemizde bazı kesimlerin diğer bazı kesimlere karşı
cesaretlendirildiği izleniminin bazı son olaylarla birlikte incelenmesi"
hakkında vermiş olduğu Meclis Araştırması Önergesinin, (336 sıra nolu) Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak
2/7/2012 Pazartesi günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Önerinin görüşmeleri sırasında:
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Çorum Milletvekili Tufan
Köse’nin, partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahin’in, grubuna,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Sivas Milletvekili Nursuna Memecan, Madımak olaylarının bölücü bir
olay olarak hatırlanmaması ve istismar edilmemesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Osman Poyraz, Sivas’ta on dokuz yıl önce
yaşanan olayların Sivaslılar tarafından
tasvip edilmediğine ve bundan rant sağlanmaması gerektiğine,
Çorum Milletvekili Tufan Köse, Alevilerin bu coğrafyada kardeşçe
yaşamak istediklerine,
Kahramanmaraş Milletvekili Sıtkı Güvenç, bu coğrafyada yaşayan
Alevi - Sünni, Kürt - Türk vatandaşların birbiriyle problemi olmadığına ve
Kahramanmaraş’ta ve Sivas’ta yaşanan olayların ara dönem özlemi içinde olan
derin güçlerin tezgâhı olduğuna,
Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin, Sivas’ta meydana gelen olayları
kınadığına ve Sivas’ta meydana gelen olayların kardeşçe yaşayan insanları
birbirine düşürmek isteyen karanlık güçlerin eylemi olduğuna,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, avukatlık mesleğinin kutsallığına
ve Genel Kurulda yaşanan gerginliğe,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Sivas’ta yapılanın bir
katliam olduğuna ve bir daha böyle olayların yaşanmamasına,
Sivas Milletvekili Ali Turan, Sivas Madımak Oteli’nde
öldürülenleri rahmetle andığına, bu olayı kınadığına ve AK PARTİ Hükûmetinin
Alevi - Sünni ayrımı yapmadan Sivas’a hizmet götürdüğüne,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, Genel Kurulun;
3 Temmuz 2012 Salı günü saat 13.00'te toplanarak bu birleşimde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve 10 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
3 Temmuz 2012 Salı günkü birleşiminde 10 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde 4 Temmuz
2012 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanarak bu birleşimde sözlü soruların
görüşülmeyerek 10 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük
programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan 10 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşülmesinin tamamlanmasından
itibaren başlamak ve 1 Ekim 2012 Pazartesi günü saat 15.00'te toplanmak üzere
tatile girmesine ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasına alınan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Manisa
Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet
Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S.
Sayısı: 302),
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
4’üncü sırasında yer alan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu’nun (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Komisyon yetkililerinin bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan
karar gereğince, 3 Temmuz 2012 Salı günü saat 13.00’te toplanmak üzere 16.00’da
birleşime son verildi.
Şükran Güldal
MUMCU
Başkan
Vekili
Fatih ŞAHİN Mustafa
HAMARAT
Ankara Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
ıı.-bu
Birleşim TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak on iki oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü,
Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Oturumlar
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, güvenlik
personelinin sorunlarına ve GATA’dan ve Van’dan gelen şehit haberlerine,
Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun, Bolu bahar şenliklerine,
Çorum Milletvekili Tufan Köse, iktidarın antidemokratik
uygulamalarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, iktidar partisinin uygulamalarına,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, on dokuz yıl önce Hollandalı
Carina Thuijs’in Madımak’ta katledilmesine,
Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, 2 Temmuz 1993’te
gerçekleştirilen Madımak cinayeti ile 5 Temmuz 1993’te Erzincan Başbağlar’da ve
25 Ekim 1993’te Erzurum Yavi’de gerçekleştirilen cinayetlere,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, bakım onarım çalışmaları
nedeniyle Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün trafiğe kapatılması sonucu yaşanan
sorunlara,
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan, Sivas katliamının
suçlularının cezalandırılması gerektiğine ve ülkede yaşanan olumsuzlukları
gidermenin devletin görevi olduğuna,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Sivas katliamını
gerçekleştirenlere sempati duyanları şiddetle kınadığına,
Muş Milletvekili Demir Çelik, 1, 2 Temmuz günleri Muş ilinin bazı
ilçe ve köylerinde yağan dolunun verdiği zarara,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, Barbaros Hayrettin Paşa’nın
ölümünün 464’üncü yıl dönümüne,
İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu, adliyeleri kapatılan 102
belediye başkanının talebine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, adliyelerin kapatılmasının
yarattığı sorunlara,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, Sivas ve Başbağlar olaylarında,
terörle mücadelede, görevleri başında hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimize
Allah’tan rahmet dilediğine ve şehit aileleri ile gazilerin taleplerine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Dersim ve Roboski’den dolayı
devletin özür dilemesi gerektiğine ve İstanbul’da başlayan KCK davasına,
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale’nin Çan ilçesi
Bardakçılar köyü ile 25 civar köyün termal yer altı sularının maden
işletmeciliğinde kullanılacağına,
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Türkiye’nin linyit rezervine ve
atıl duran Afşin - Elbistan sahasındaki 6 bin megavatlık enerjinin üretime
dâhil edilmesi gerektiğine,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, sendikal harekete yapılan
saldırılara ve tutuklanan sendikacılara,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, Bandırma Kuş Cenneti’nde
yaşanan kitlesel balık ölümleri ve Gönen Çayı’nın kirliliğine,
İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Türkiye’deki işsizlik
sorununa ve İşsizlik Fonu’ndan yapılan ödemelere,
Ankara Milletvekili Levent Gök, Cumhuriyet Halk Partisinin Sivas
olaylarıyla ilgili verdiği önerge üzerinde konuşan AK PARTİ milletvekiline,
Kastamonu Milletvekili Engin Çınar, adliyelerin kapatılmasıyla
ilgili olarak Kastamonu Çatalzeytin ilçesinden bir heyetin bugün Abdi İpekçi
Parkı’nda olacaklarına ve Adalet Bakanlığının bu uygulamadan vazgeçmesini
arzuladığına,
Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, Madımak’ta yaşanan
vahşeti kınadığına ve soğukkanlı düşünmeye, kardeşliği temin edecek ortak bir
bakış açısına, dile ve anlatıma dikkat edilmesi gerektiğine,
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Burdur’da yaşanan dolu
afetine ve çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım krediye olan borçlarının
ertelenmesi talebine,
Ordu Milletvekili İhsan Şener, 2 Temmuzda yaşanan olayları
lanetlediğine ve bu tür olaylara soğukkanlılıkla yaklaşıp ulusal ve
uluslararası tezgâhlara prim verilmemesi gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 20 milletvekilinin, eğitim
müfettişlerinin denetmen yapılmasının yarattığı sorunların (10/349),
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 20 milletvekilinin, beyaz
et sektörünün sorunlarının (10/350),
İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve 34 milletvekilinin, TRT’deki
yayınlarla ilgili iddiaların (10/351),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök
ve arkadaşları tarafından, 28/6/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Ankara metro çalışmaları sırasında ortaya çıkan göçük
olayının tüm boyutlarının araştırılarak olayda ihmali olanların
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, (484
sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 3/7/2012 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Önerinin görüşmeleri sırasında:
Rize Milletvekili Nusret Bayraktar, Ankara Milletvekili Levent
Gök’ün konuşmasına istinaden, en az Ankara milletvekilleri kadar konuyla ilgili
sorumluluğu, bilgisi olduğuna ve on dakikalık bir süre içinde konunun tüm
detaylarıyla tartışılamayacağına ilişkin bir açıklamada bulundu.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; 2933 sayılı Madalya ve
Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/147) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Meclisin kürsüsünün birtakım
eylemlerin aracı hâline getirilmesinin kabul edilebilir olmadığına,
Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal, Ensar Öğüt’ün davranışını
Meclis adabına uygun görmediğine ve Suriye katliamına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurul salonunda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Manisa
Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet
Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S.
Sayısı: 302), görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul
edildi.
Kanun teklifinin görüşmeleri sırasında:
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, teklifin 42’nci
maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve 43’üncü maddenin yanlışlıklar
içerdiğine,
Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy, Sinop ilinde dün gece meydana
gelen sel felaketine ve başta Sinop Valiliği olmak üzere devletin bütün
imkânlarıyla vatandaşın mağduriyetini gidermek için gayret gösterdiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Danışma Kurulunun, 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1'inci
maddesi ile teklife en son eklenen 83’üncü maddesinin İç Tüzük’ün 89'uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulda yeniden görüşülmesine ilişkin esas Komisyonun
talebinin Danışma Kurulunca uygun görüldüğüne ilişkin görüşü Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının, görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi ile teklife en son eklenen 83’üncü maddesinin
İç Tüzük’ün 89’uncu maddesi uyarınca yeniden görüşülmesi istemi Genel Kurulun
onayına sunuldu, kabul edildi.
Kanun teklifinin tümünün oylanmasından sonra;
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak teklifin tümünün oylanmasında “Evet.” oyu verdiklerine ancak bu oyun
torba yasada yer alan bütün hususlarla ilgili olmadığına, olumlu olanlarla
ilgili katkı sağladıklarıyla ilgili olduğuna,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak şehitlerimizle, gazilerimizle, onların yakınlarıyla, terör
mağdurlarıyla ilgili düzenlemeleri desteklediklerine ancak Anayasaya aykırı
buldukları düzenlemelere ise destek vermediklerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mustafa HAMARAT Fatih
ŞAHİN
Ordu Ankara
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Dokuzuncu, Onuncu, On
Birinci, On İkinci Oturumlar
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287), görüşmeleri Komisyon yetkilileri Genel
Kurul salonunda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu’nun (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301),
Kanun tasarısının görüşmeleri sırasında:
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Antalya Milletvekili Arif Bulut’un,
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Antalya Milletvekili Arif
Bulut, Sayın Bakana hakaret niyeti olmadığına, eğer sözleri hakaret
olarak algılandıysa özür dilediğine ilişkin,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ün, tasarının Komisyon görüşmelerine
ilişkin açıklamasına istinaden, yapılan mutabakata bağlı kalınarak görüşmelerin
sürdürülmesine ve AK PARTİ Grubunun 5’inci madde üzerinde verdiği önergeyi geri
çekmesi gerektiğine,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, grup başkan vekilleri
arasında mutabakat yapıldığına ve 5’inci madde üzerindeki önergenin geri
çekilmesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, kanun tasarısının
Komisyondaki görüşmelerine,
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, kanun tasarısının Komisyondaki
görüşmelerine, varılan mutabakata ve yasama sürecinin sağlıklı yürümediğine,
ahlaki olmadığına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, verilen bütün önergelerle
ilgili gruplarla konuşulduğuna ve AK PARTİ Grubunun mertçe siyaset yaptığına,
Mersin Milletvekili Ali Öz, kanun tasarısının üzerinde verilen
önergelerin tamamının Komisyonda görüşüldüğünü ancak yeni kadro ihdası
konusunda hiçbir şey söylenmediğine,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Sağlık Bakanının gruplarla yaptığı
görüşmelere,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, böyle bir yasama usulü
olmadığına ve Komisyonun 5’inci maddeyle ilgili önergeyi ve anlaşmaya aykırı
önergeleri geri çekmesi gerektiğine;
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni,
Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek,
Samsun Milletvekili Akif Çağatay Kılıç,
Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan,
Samsun’da meydana gelen sel felaketine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Danışma Kurulunun, TBMM Genel Kurulunun 4 Temmuz 2012 Çarşamba
günü toplanmaması, TBMM’nin 5 Temmuz 2012 Perşembe gününden başlamak ve 1 Ekim
2012 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin
önerisi kabul edildi.
Alınan karar gereğince, gündemde bulunan işleri sırasıyla görüşmek
için, Anayasa ve İç Tüzük gereğince 1 Ekim 2012 Pazartesi günü saat 15.00’te
toplanmak üzere saat 9.40’ta birleşime son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Fatih ŞAHİN Mustafa
HAMARAT
Ankara Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
ııı.-
GELEN KâĞITLAR
No:
182
3 Temmuz 2012 Salı
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Milli Savunma Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Savunma Bakanlığı Arasında Askeri
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Süresinin Uzatılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/497) (S.
Sayısı: 304) (Dağıtma tarihi: 03.07.2012) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Endonezya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/550) (S. Sayısı: 305) (Dağıtma tarihi:
03.07.2012) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticari ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 306) (Dağıtma tarihi: 03.07.2012)
(GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Milli Savunma Bakanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetleri Genel
Karargahı Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/610) (S. Sayısı: 307) (Dağıtma tarihi: 03.07.2012) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Myanmar Birliği Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/617) (S. Sayısı: 308) (Dağıtma tarihi: 03.07.2012)
(GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kabinesi Arasında Bitki Koruma ve Bitki Karantina
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/629) (S. Sayısı: 309) (Dağıtma
tarihi: 03.07.2012) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek ve 20 Milletvekilinin, eğitim müfettişlerinin denetmen
yapılmasının yarattığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/349) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/11/2011)
2.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça ve 20 Milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/350) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/11/2011)
3.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray ve 34 Milletvekilinin, TRT’deki yayınlarla ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/351) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/11/2011)
03 Temmuz 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
güvenlik güçlerinin özlük haklarıyla ilgili söz isteyen Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.
Buyurunuz Sayın Türkoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
lütfen, biraz sessiz olursak kürsüdeki milletvekilimizi daha rahat ve daha iyi
bir şekilde dinleyebileceğiz.
Buyurunuz Sayın Türkoğlu.
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, güvenlik
personelinin sorunlarına ve GATA’dan ve Van’dan gelen şehit haberlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk
milletinin saygıdeğer milletvekilleri; güvenlik personelinin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, güvenlik
personelinin birçok sorunu var, bunları anlatacaktım ama dün GATA’dan ve
Van’dan gelen şehit haberlerinden sonra, şehitlerle ilgili yazılmış bir yazıdan
kesitler sunmak istiyorum:
“Jandarma Uzman Çavuşlar
Yahya Karakaya ile Murat Özkozanoğlu 5 Temmuz 2011 sabahı kurulan kalleş pusuda
can verdiler.
İçtimaya herkesten önce koşup ilk tekmili
veren çavuşlara o gün kıtalarına ulaşmak kısmet olmadı. Hasmının karşısına
çıkıp ilk hamleyi ona verme soyluluğundan gelmeyen tetikçiler sinsice arkadan
doğrulttular namluları. Evden kışlaya kadar her gün önlerini, yanlarını
kollayan çavuşlar tetiğin arkalarından düşürüleceğini akıllarına
getirmemişlerdi.
Çavuşlar kafataslarını
parçalayıp beyinlerini sokağa saçan patlamalarla kıdem gözetircesine arka
arkaya devrildiler.
O bildikleri Avşar ezgisi
ananın yanan ciğerinden, kanayan yüreğinden şehitlerin kulağına ninni gibi
akmaya başladı: ‘Yol üstünde ağca mezar/Yelin eser kumun tozar/Öldürmüşler seni
oğul/Kıratın bak gemsiz gezer.’
Analarının ak sütüyle
mayalanan alca kanları Yüksekova kaldırımlarını sularken öylece o bildik sesin
titreşimini, doyumsuz tadını âdeta can suyu gibi içti şehitler.
Sabahın seherinde ölüm
pususu kuranların yiğidiyle yüz yüze, göz göze gelip silaha sarılmanın
yabancısı, sinsiliğin, kalleşliğin ustası olduğunu nereden bilsin koca Avşar!
İki erin karşılıklı vuruşmasında ölen oğla yakılan ağıtlara yansıyan kadere
rızanın, isyanla karışık tevekkülün kültüründen gelen baba böylesi düzenlere
hiç alışık değil. Yüksekova’da Avşar töresinin değil, ihanetin, acımasızlığın
geçer akçe olduğunu yemin billah söyleseniz inanamaz baba Kamil. O, giden oğla
yanarken bile vuruşma mertçe olmuşsa agusunu içine akıtıp katlanır acısına: ’Seni vuran dağlı mıydı/Kurşunları
yağlı mıydı/Neye çekip sen vurmadın/Elin kolun bağlı mıydı?’ deyip kadere
ilenir giden oğlunun ardından. Oğlun
kanlısı da olsa bir gün gelip fırsat düştüğünde sinsice ardından değil erkekçe
alnının çatından hesaplaşmak ister.
15 Mayıs’ta Funda Adile ile
dünya evine girip birkaç gün sonra Yüksekova’ya dönen Yahya Çavuş sıla
hasretine dayanamamış olmalı ki ansızın dayanıverdi baba hanesinin
kapısına. Hane halkından önce mahalleyi
gelincik tarlasına çevirmiş bayraklar karşıladı şehidi.
Anne Selime kucakladı
merkez camisinin musallalarına uzatılmış tabutu sıkıca, öylece kaldı
konuşmadan. Teyze ana yarısı derler atalar. Şehit çavuşun teyzesi okşadı
tabutu: Yahya, Yahya! diye seslendi kardeş kuzusuna. Sonra oğlunu kucaklayıp
havaya kaldırarak cemaate bağırdı: Bu da şehit olacak! Aileyi görüntülemeye
çalışan kameramanlara döndü kucağındakiyle: Çekin, çekin de bütün kanallarda
yayınlayın. Şehitler ölmez. Bak Mehmetçikler burada, bizim bütün çocuklarımız
Mehmetçik. Yayınlayın bunları ki Başbakan duysun.
Doktor gözetiminde cenazeye
katılan ana, ağlamaktan kısılan sesiyle ‘Kendisi Amerika’da okutuyor. Olmaz
olsun, başa geldi. Ortalığı sakinleştireyim diyordu, kuzumu yedi’ diye feryat
edip yine tabuta sarıldı bırakmamacasına.
Funda, ilk kez elli iki gün
önce düğünde sarılıp öptüğü hayat yoldaşının al bayrağa sarılı tabutuna
kapandı. Duvakta yakılan kınası solmamış elleriyle okşayıp defalarca öptü
tabutu. Seslendi şehidine: Bir tanem, sana nasıl kıydılar? Sana kıyanların
elleri kırılsın. Bir tanem, beni bırakıp nereye gidiyorsun? Oyunbozanlık Yahya
Çavuş’tan olmadı. Feleğin zagonu böyleymiş. ‘Ben sözümü tutamadım. Haneden
erken ayrıldım bağışla’ diye seslenmek istedi aşağıdan. Başka şeyler de demek
istedi ama dili dönüp de ses çıkaramayınca, sükût edip öylece dinledi.
Babası başına geldiğinde
ilk kez ayakta duramadı Yahya Çavuş. Atanın yanında el kavuşturup divan durur
Avşar uşağı. Otur denmeden de oturulmaz. Babası seslenince yer yarılsa içine
girecekti koca çavuş. Nasıl mahcup olmasın? İlk kez kusur işleyip tınmadı töreyi,
azar işitti babasından: ‘Küstüm sana oğlum. Niye kalkmıyorsun oradan yavrum?’
Yerinden doğrulmak istese de yekinmeleri boşa gitti, kalkamadı bir türlü.
Babanın karşısında divan duramayınca da tabutun içinde küçüldükçe küçüldü.
Utancından bir köşeye büzüldü kaldı.
Yapılacaklar tezce yapılır,
mevta bekletilmez. Öğleyin Kayseri Müftüsünün kıldırdığı cenaze namazından
sonra helallik verdikleri Koca Çavuş’u Avşar ellerine doğru uğurladılar. Al
bayrakları omuzlayıp yoldaşlarını uğurlamaya gelen Avşar gençleri ‘Kahrolsun
PKK! Şehitler ölmez, vatan bölünmez’ diye bağırdılar sürekli. Geçilen obaların
sakinleri şehidi askerce selamlayıp, Fatihayla salavatladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Devamla) - Köroğlu ölmeden muhayyel ölümüne türkü yakmış:
‘Kefenim biçildi tabutum
hazır
Yetiş imdadıma boz atlı
Hızır.’ diye Hızır Nebi’ye seslenmişti.”
Bu duygularla Türk
milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.
Gündem dışı ikinci söz,
Bolu bahar şenlikleri hakkında söz isteyen Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’a
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ercoşkun.
2.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un, Bolu bahar şenliklerine
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlarken terör vesilesiyle şehit olan şehitlerimize Allah’tan
rahmet, değerli yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cennetten bir köşe olan Bolu’muzdaki şenliklerle ilgili gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri
izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yüzde 65’i ormanlarla kaplı
olan, deniz turizmi dışında başta doğa, spor ve termal turizm olmak üzere
turizmin her alanına hitap eden Bolu’muz, 9 ilçe, 4 belde, 492 köy ile muhteşem
güzelliklere sahip bir ilimiz. Türkiye'nin en önemli iki kenti arasında, Ankara
ve İstanbul arasında belki de bugüne kadar
sıkışmış olan bir yapıya sahip olan Bolu, sahip olduğu güzelliklerin
aktif hâle gelmesiyle beraber her iki il arasında sıkışmış yapıdan sıyrılmış
bir yapıya geçmek üzere hareket ediyor.
9 ilçe, 4 beldede
gerçekleşen yayla bayramlarıyla, bahar şenlikleriyle, festivallerle ilimizin
sahip olduğu bu güzellikleri tüm Türkiye’ye, hatta ülke dışına taşımamız
mümkün. Abant’ıyla, Yedigöller’iyle, Kartalkaya’sıyla, Esentepe’siyle tüm
Türkiye'nin tanıdığı, hatta ünü ülkemizin sınırlarını aşan güzellikleriyle yurt
dışında da tanınan Bolu’muz, bahardan yaza geçilen bugünlerde bahar
şenlikleriyle, yayla mevlitleriyle, özellikle hafta sonları birçok etkinliklere
sahne oluyor.
Bahar aylarında, bir
insanın doğumundan ölümüne kadar her alanda bir hizmeti olan rahmetli İzzet
Baysal’ın anıldığı İzzet Baysal Günleri’yle tüm Bolu halkının büyük hayırsever
İzzet Baysal’a şükranlarını sunduğu en önemli etkinlikle başlıyor bu şenlikler.
Doğal zenginliklerinin
yanında insan dokusuyla da muhteşem bir zenginliğe, derinliğe sahip olan
Bolu’muz, yaylalara çıkılmasıyla beraber, Cenabıhakk’a şükretmek amacıyla
mevlit okutmaya, pilav dökmeye başlar. Genellikle o köyün sakinlerinin, uzaktan
yakından gelen misafirlerin katıldığı bu yayla bayramları Bolu’nun sahip olduğu
zenginlikler için bir şükran merasimidir. Tüm Bolu’ya yayılan bu bayramlar bazı
ilçelerde festival şeklinde de gerçekleşiyor.
Akşemseddin diyarı
Göynük’te Akşemseddin Hazretlerini anmak için gerçekleşen festivalleri
görüyoruz. Elmasıyla, yaylalarıyla ve son dönemde oluşan Seben Taşlıyayla
Göleti’yle meşhur Seben ilçemizde bu festivaller gerçekleşiyor. İpek Yolu
üzerindeki Babas’ıyla, Sarot’uyla, Taşkesti beldesiyle Mudurnu’muzda İpek Yolu
Festivali’ni geçtiğimiz hafta hep beraber kutladık. Şair Dertli’nin anıldığı
günleriyle ve Yeniçağa Gölü’yle meşhur olan Yeniçağa ilçemiz bu şenliklere
katılıyor.
Köroğlu diyarı, Köroğlu
doğa yürüyüşüyle her yıl anılan Dörtdivan gene şenliklerin yapıldığı bir
ilçemiz. Havası, suyu sert ama adamı mert Gerede. Esentepe yağlı güreşleriyle,
panayırlarıyla, “Mahya” adı verilen etkinlikleriyle, deri sektörünün, ham deri
sektörünün yüzde 50’sine hitap eden Gerede’mizde bu şenlikler de bahar
girişinde ve sonbahara girerken gene gerçekleşiyor.
Osmanlı saray mutfağıyla
nam salan, dünyanın dört bir yanında bizleri temsil eden, gurur duyduğumuz
aşçılar diyarı Mengen, Gökçesu beldesiyle, Pazarköy beldeleriyle bu şenliklere
aynı şekilde katılıyor. Geçtiğimiz hafta Mengen Aşçılık Festivali’ni hep
birlikte gerçekleştirdik.
Kıbrısçık diyarı, Karagöl
şenlikleriyle, yaylalarıyla meşhur Kıbrısçık’ımız da aynı şekilde bu
şenliklerle Bolu’nun doğal güzelliklerini tüm Türkiye’ye, Bolu dışına tanıtmaya
çalışıyor.
Biraz önce de bahsettiğim
gibi, Ankara-İstanbul arasında, Ankara, İstanbul’un ve hatta tüm Türkiye'nin
buluşabileceği zenginliklere sahip olan ilimiz, siz değerli milletvekillerimize
ve tüm Türkiye’den gelen misafirlerimize kapılarını her zaman açık tutuyor.
Tatile girdiğimiz günlerde sizleri, inşallah, Bolu’da iktidarıyla
muhalefetiyle, hep birlikte ağırlamak istiyoruz; bu güzellikleri hep birlikte
paylaşmak istiyoruz. Tüm Bolu halkıyla beraber buna hazır olduğumuzu ifade
etmek istiyorum. Başta Valimiz Ali Serindağ olmak üzere, muhalefet
temsilcilerini de bekliyoruz inşallah Bolu’muzda.
Ben, bu vesileyle, bizleri
ekranları başında izleyen tüm hemşehrilerimize ve siz değerli milletvekillerine
teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ercoşkun.
Gündem dışı üçüncü söz, siyasi
iktidarın antidemokratik uygulamaları hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili
Tufan Köse’ye aittir.
Buyurunuz Sayın Köse. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, iktidarın antidemokratik
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
TUFAN KÖSE (Çorum) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; ülkemizde yıllardır yalana dayalı bir politika anlayışı
yürürlüktedir. Türlü yollarla şartlandırılan, aldatılan halk kitlelerinin
aydınlatılmamış iradelerini alan AKP İktidarı Amerika, Avrupa Birliği ve hatta
İsrail’in de desteğini alarak ülkenin yurtsever, namuslu, gerçekten ve
samimiyetle milliyetçi güçlerini ezip yok etmeye çalışıyor; bu konuda da her
gün kendine ait sınırları zorluyor.
Dün söyledim, zaman aşımına
uğrayan -uğratılan- Sivas davasında acıları katmerlenen ailelerin paylaşarak
azaltmak istedikleri acılarını biber gazı sıkarak içlerinde büyüttüler.
Hatırlatmak için
söylüyorum, yine geçenlerde söyledim, altmış beş yaşındayken, on beş yıl önce
koltuğundan ayrılmış bir bilim adamı olan Kemal Gürüz’ü kaçma şüphesi ile
tutukladılar, tatilini yarıda keserek gelen Kemal Gürüz’ü. Yine, hepimiz
izledik, KESK’e bağlı sendikaların, kamu emekçi sendikalarının yöneticileri
terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla tutuklandılar.
Değerli arkadaşlarım, kaç
tane generalimiz içeride, biliyor musunuz? Hiçbirimiz bilmiyoruz, değil mi?
Hafızalarınızı tazelemek istiyorum: 250’nin üzerinde muvazzaf generalimiz şu
anda cezaevinde. Kuvvetli ve yeterli ordusu olmayanın millî onuru olur mu hiç?
Yine, geçenlerde söyledim,
“Cübbeli Ahmet Hoca” diye bir arkadaşımız var. Cübbeli Ahmet Hoca mealen
şunları da söylemişti, geçen konuşmamda tam anlatamadım. Diyor ki bu düzen için
ve sizler için: “Onlar kendilerine uygun bir kapitalist İslam’ı oluşturmak
istiyorlar, bütün amaçları budur yoksa emperyalizme karşı bir İslami duruşu
asla kabul etmiyorlar, milliyetçi İslam’ı asla kabul etmiyorlar.” Bunu da
sizlere hatırlatmak istedim.
Yine antidemokratik
uygulamalarınızda sınır tanımadığınız son örnekler. 4+4+4’ün komisyon
toplantısında olan var mı içinizde burada sizin sıralarınızdan? Hatırlıyor
musunuz 4+4+4’te ne oldu? Ben oradaydım, masanın üzerindeydim. Yirmi beş, yirmi
altı tane maddeyi, yirmi dakika içerisinde okundu “Konuşmak isteyen yok, söz almak
isteyen yok.” deyip geçirdiniz, hatırladınız mı bunu? Peki 3’üncü Yargı
Paketi’nde dün basına yansıyan fotoğrafları gördünüz mü? İçinizden bir
arkadaşınızın eli havada, kin ve nefret dolu gözlerini gördünüz mü? Dün Sivas
davasının avukatını Sivas olaylarını anmak için burada konuşturan sizlerdiniz,
bunu da hatırlamışsınızdır herhâlde, dünden bu tarafa unutmamışsınızdır. AKP
çoğunluğu, AKP İktidarı son zamanlarda sayısal çoğunluğuna kaba kuvveti de
ekleyerek yeni bir yasama tekniğini hukuk yazınına armağan etti. Bunun için de
sizleri kutlamak istiyorum! Şimdi somut olaylardan sonra biraz da yasama
faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, 12
Eylül referandumunda ne yaptık? Gözden kaçan çok önemli bir madde vardı,
hatırlıyor musunuz? Danıştayın yerindelik denetimini elinden almak için bir
düzenleme yaptınız. Artık özelleştirmelerin önündeki engel de kalmadı,
dilediğiniz gibi satabilirsiniz. Bu milletin göz nuru, alın teriyle
biriktirdiği malları dilediğiniz gibi satın, haraç mezat satın. Peki şimdi
torba kanun geliyor biraz sonra zannedersem önümüze. Torba kanunda ne yapmak
istediğinizin farkında mısınız? Yani bir çoğunuzun farkında olmadığını
düşünüyorum ben. Ne yapacaksınız biliyor musunuz torba kanunda? Sayıştayın da
denetim yetkilerini elinden alacaksınız. Sayıştayın denetim yetkileri elinden
alındığında ne olacak, bunun farkında mısınız arkadaşlarım? Bakın Sayıştay
raporlarından okuyorum. Bu Sayıştay raporları da olmazsa hiçbir şey
bilemeyeceğiz biz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Hepsinin farkındalar, bilerek yapıyorlar.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Ne
demiş: “TEDAŞ bilançosunun aktifinde işletme hakkı devir bedelinden alacak
hesabında kayıtlı…” Ne kadar miktar biliyor musunuz? “…2 katrilyon 321 milyon
TL tutarındaki alacağın dağıtım şirketlerinde karşılığı ve muhatabı
bulunmadığından -muhatabı yok 2 katrilyon lira paranın- nasıl tahsil edileceği
ya da tasfiyesi hususunda yaşanılan belirsizliğin, Özelleştirme İdaresinin
görüşü alınarak sonuçlandırılması.” 2 katrilyon 321 milyonun karşılığı yok. Bunu
da öğrenemeyeceğiz biraz sonra Sayıştay Kanunu’nda eğer olumlu oylarınızla
çıkarsa.
Yine, Avrupa Yatırım
Bankası ve Dünya Bankasıyla finanse edilen yatırımların da teminat mektupları
alınmamış Sayıştayın uyarısına rağmen, sözleşmelerde yazılı olmasına rağmen.
Bunları da öğrenemeyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım, yine
Sayıştay raporundan: “Kurumca verilen cezalar tahsil için Maliye Bakanlığı
tarafından belirlenen tahsil dairelerine iletilmektedir. Ancak söz konusu
daireler cezaların tahsili için bir gayret göstermemekte olup…” diyor, devam
ediyor. Bunu da öğrenemeyeceğiz. Ne olmuş peki tahsil edilmek üzere verilen
cezalar? Bir milletvekilinize ait şirketin… Bakın, okuyorum burada: Kütahya
Şeker Fabrikası, C şekerin yurt içinde satılmasından 24 trilyon bir, 10 trilyon
bir ceza yemiş. Bunları da öğrenemeyeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
şeffaflık…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) - … ve
denetlenebilirlik kamu idaresinin vazgeçilmezlerdendir. Biraz sonra gelecek
torba yasada da bunları göz önünde bulundurmanızı diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Köse.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın 10 milletvekilimize İç Tüzük 60
gereği çok kısa söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Aygün.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, iktidar partisinin
uygulamalarına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) –
Sayın Başkanım, teşekkürler.
Kanun hükmünde
kararnamelerle ülkenin yönetildiği, parlamenter demokrasinin asma yaprağına
döndüğü, muhaliflerin hapishanelere doldurulduğu, ordu komuta kademesinin
tutuklandığı, Türkiye’nin tüm komşularıyla savaş havasına girdiği, 12 Eylül
faşizminin bile dokunmadığı grev hakkının yasaklandığı, “dindar ve kindar
nesil” hedefinin artık açıkça savunulduğu, 7 bin Kürt siyasetçinin “KCK” adı
altında hapishanelere doldurulduğu, MİT Başkanına yargı dokunulmazlığı,
Başbakana çete kurma yetkisi verildiği, 771 öğrencinin tutuklu olduğu,
Alevilerin evlerinin işaretlendiği ve Bakanın “Çocuk işi.” dediği, Uludere’de
34 Kürt’ün bombardıman edilip özür bile dilenmediği, “ustalık dönemi” adı
verilen dönemde tüm ulusal kaynakların satışa sunulduğu ve Sivas katillerine
“Yananlar kadar masumdur.” denildiği bir yasama yılı geride kalıyor, birkaç
saat kaldı, AKP’ye hayırlı olsun!
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Aygün.
Sayın Erdemir…
2.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, on dokuz yıl önce
Hollandalı Carina Thuijs’in Madımak’ta katledilmesine ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – On
dokuz yıl önce bugün Hollanda’da bir anneye kızının Sivas’ta diri diri
yakıldığının haberi verildi. Madımak’ta katledilen 35 candan biriydi Carina
Thuijs. Leiden Üniversitesi Antropoloji Bölümü öğrencisiydi, mezun olduğunda
meslektaşım olacaktı. Misafirlerine kıyacak kadar insanlıktan çıkmış katillerin
kurbanı oldu.
Carina adına sormak isterim
sizlere; Sivas davası zaman aşımına uğradığında “Milletimiz için hayırlı
olsun.” diyenlere, “Yargılananlar yananlar kadar masumdur.” diyenlere: Kaçınız
Madımak’taki yangını zevkle seyretti, kaçınız katillerin kaçması için emek
verdi, kaçınız katilleri belediyelerde işe yerleştirdi, kaçınız katilleri
sakladı, kaçınız katilleri akladı, kaçınız “Bugün olsa, evet, bir kez daha.”
dersiniz? Dindarı, kindarı bırakın da, Edip Harabi’nin dediği gibi: “İnsan olun
cihanda, bu dünya fani.”
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdemir.
Sayın Atalay…
3.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın, 2 Temmuz 1993’te
gerçekleştirilen Madımak cinayeti ile 5 Temmuz 1993’te Erzincan Başbağlar’da ve
25 Ekim 1993’te Erzurum Yavi’de gerçekleştirilen cinayetlere ilişkin açıklaması
ORHAN ATALAY (Ardahan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2 Temmuz 93’te işlenen
Madımak cinayetinin yıl dönümü münasebetiyle bu ve benzeri tüm cinayetleri ben
de öncelikle lanetliyor, rahmet ve sabır diliyorum. Ne var ki, bu ve benzeri
tertiplerin kimin işine yaradığı sorusuysa doğru cevabını henüz bulmuş
değildir. Telin etkinliklerinde ortaya konulan tepkilere bakınca, olayın sanki
de asıl amaca ilişkin bilgiyi temin etmek için ihtiyaç duyulan dinginliği
bertaraf etmeye dönük bir mecraya yönlendirildiğine dikkat çekmek istiyorum.
Ayrıca, Madımak’tan hemen
sonra 5 Temmuz 93’te Erzincan Başbağlar’da 33 ve 25 Ekim 93’te Erzurum
Yavi’deyse 38 masum insanımız benzer bir vahşetle kurban edilmişti. Son iki
katliama ilişkin gerek Mecliste ve gerekse ülkede bir gündemin oluşmaması insan
ve toplum algımızda eşitlik ilkesinden hâlâ ne kadar da uzaklarda olduğumuzu
göstermektedir. Vicdan mağdurların mazlumiyet derecesine göre hüküm verecekse
şayet, “Hangilerinin tarihlerini yazmaya daha çok fırsatımız vardır?” sorusunu
da aynı vicdanlara sormanın ahlaki mecburiyetimiz olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Atalay.
Sayın Öğüt…
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, bakım onarım
çalışmaları nedeniyle Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün trafiğe kapatılması
sonucu yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bilindiği üzere, Fatih
Sultan Mehmet Köprüsü’nün bir bölümü bakım, onarım ve asfalt yenileme
çalışmaları nedeniyle 18 Haziranda trafiğe kapatıldı. Ulaştırma Bakanı Sayın
Binali Yıldırım çalışmanın zorunlu olduğunu söyleyerek, “Yapmazsak daha büyük
felaket riski var.” dedi. Köprüyle ilgili çalışmalar sürerken İstanbullular da
büyük çile çekiyor. Üstelik köprüdeki gece çalışmaları da iptal edilerek eziyet
2 misline çıkarıldı. Bu trafik çilesini azaltmak için neden çözüm üretilemiyor?
Üç aylık süreçte trafik yoğunluğunu azaltmak için tek-çift-karma plaka
uygulamasına geçilerek araç sayısı azaltılabilir, ilgili makamlarla görüşülerek
indirimli taksi tarifesi uygulamasına geçilebilir hem vatandaş hem esnaf
kazanır ya da başka ülkelerde olduğu gibi sadece sürücünün yer aldığı araçlara
sınırlama getirilebilir. Yetkililer bu tarz çözümler üretmek yerine neden işin
kolayına kaçıp alternatif güzergâhlar sunmakla ve İstanbullulara tatil
önermekle yetinmektedir. Son zamanlarda bir de trafik kazalarına karşı önlem
alınamamıştır. Köprü üstünde trafik kazaları çok ciddi sorun yaratmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Sayın Kaplan…
5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Sivas katliamının
suçlularının cezalandırılması gerektiğine ve ülkede yaşanan olumsuzlukları
gidermenin devletin görevi olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2 Temmuz Sivas Madımak’taki
katliamın üzerinden tam on dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen bu toplumda huzuru
bozanlara, Maraş’ta, Çorum’da, yurttaşlarımız arasında inanç temelinde
huzursuzluk çıkarmaya çalışanlara karşı Sivas’ta da sessiz kalınması dikkat
çekicidir. Hâlâ yargılanmanın devam ettiği, bazı suçluların zaman aşımına
uğradığı Sivas onur kırıcı bir noktaya gelmiştir. Suçlular cezalandırılmalıdır.
Eğer devlet 1938 Dersim olaylarında Uludere’den özür diliyorsa Sivas’ta
yaşananlar için de özür dilemelidir. Hâlâ olayın zanlıları ve sorumluları
maalesef dışarıdadır, gerekiyorsa tekrar yargılanmalıdır. Eğer bu ülke
içerisinde yurttaşlarımız Alevi’si, Sünni’siyle bir arada kardeşçe yaşamaya
devam edeceklerse bunların bu olumsuzluklarını gidermek de devletin görevidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kaplan.
Sayın Özgündüz…
6.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Sivas katliamını
gerçekleştirenlere sempati duyanları şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, 2 Temmuzda Sivas’ta
“Müslüman Türkiye”, “Lâ ilahe illallah”, “Allah Allah” diyerek Allah’ın
yarattığı en değerli varlık olan insanları diri diri yakan Allahsızları ve
onlara gönlünde zerre kadar sempati duyanları şiddetle, nefretle kınıyorum.
Dün, Soner Yalçın’ın
yönetmenliğini yaptığı, iki kardeşini Sivas’ta kaybeden Menekşe Kaya’nın
hikâyesini belgesel film olarak izledik. Salon gözyaşlarına boğuldu.
Bunu yapanların, bırakın
Müslüman olması, insanlığından bile bahsedilemez. Ne yazık ki İslam adına, din
adına, Allah adına cinayet işleyen bu insanlara birileri de arka çıkmaktadır,
sempati duymaktadır, onları da şiddetle kınıyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgündüz.
Sayın Çelik.
7.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 1, 2 Temmuz günleri Muş
ilinin bazı ilçe ve köylerinde yağan dolunun verdiği zarara ilişkin açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
1 Temmuz ile 2 Temmuz
günleri arasında Muş ilimizin Bulanık ve Malazgirt ilçelerinin bir kısım
köylerinde yağan dolu başta Kırkgöze, Çaygeldi, Gümüşpınar, Üçtepe köyleriyle,
Elmakaya beldesi, Malazgirt ilçemizin de Tendürek, Hasretpınar ve Adaksu
köylerinde ciddi, buğday ve mercimek tarlaları başta olmak üzere, tarım ve
ziraat arazilerine zarar vermiştir. Bu arazilerde bir yıllık emekleri ve maddi
kaynaklarını harcayan vatandaşımızın ciddi emekleri heba olmuştur.
Kendilerine geçmiş olsun
diyor, gerekli duyarlılıkla, afetin yol açtığı zararın giderilmesi dileklerimi
iletiyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çelik.
Sayın Eyidoğan.
8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Barbaros Hayrettin
Paşa’nın ölümünün 464’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Yarın 4 Temmuz, Barbaros
Hayrettin Paşa’nın ölümünün 464’üncü yıl dönümü, ruhu şad olsun.
Biz Barbaros’un torunları,
bugün düşürülen ve bin küsur metre derinlikte yatan uçağımızı bir
batiskafımızla arayamıyoruz, ondan bundan istiyoruz. Barbaros’un torunları
bizler, üç tarafı denizle çevrili bu ülkede, derin denizlerde petrolümüzü,
gazımızı yabancı sismik gemilere aratıyoruz, onları kiralatıyoruz. Barbaros’un
ölüm yıl dönümünde bu durumumuzu hatırlayalım. Siyasallaştırılan Türkiye
Bilimler Akademisini hatırlayalım ve muhasebesini yapalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Eyidoğan.
Sayın Moroğlu.
9.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, adliyeleri kapatılan
102 belediye başkanının talebine ilişkin açıklaması
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, bugün adliyeleri kapatılan 102 tane belediye başkanımız, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Çankaya kapısı girişinde “Adalet arıyoruz.” diye bir
basın toplantısı yaptılar. 2 milyon yurttaşımızın adalete erişimini engelleyen
102 tane adliyenin kapatılmasının durdurulmasını istiyorlar. Bakanlarımız ve
AKP Grup Başkan Vekilimiz buradayken, belediye başkanlarımızın, asıl olarak da
2 milyon yurttaşımızın adalet taleplerine cevap vermelerini ve 102 adliyemizin
kapatılmasını engellemek için öne düşmelerini istiyoruz.
Belediye başkanlarımızın
talebini buradan iletmiş oluyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Sayın Tanal…
10.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, adliyelerin
kapatılmasının yarattığı sorunlara ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Adliyelerin kapatılması üç beş kamu görevlisinin ilçeden gitmesi anlamına
gelmemektedir. En basit adliye hizmetleri için bile yaşlı, hasta, engelli
insanlar kilometrelerce yol gitmek zorunda kalacaktır. Oysa eğitim, sağlık,
din, ulaşım, iletişim hizmetleri için milyonlar harcanarak yatırımlar sürerken
halkımız adalet hizmetinden adaletsiz bir şekilde mahrum bırakılmaktadır.
Somali’ye yardım eden,
Suriyeli muhalifleri barındıran Hükûmet, lütfen Adalet Bakanının tavsiyesiyle,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla kapanan adliyeleri tekrar
açınız.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tanal.
Sayın milletvekilleri,
diğer sisteme girmiş milletvekillerine de söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Işık.
11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Sivas ve Başbağlar
olaylarında, terörle mücadelede, görevleri başında hayatlarını kaybeden tüm
şehitlerimize Allah’tan rahmet dilediğine ve şehit aileleri ile gazilerin
taleplerine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sivas ve Başbağlar
olaylarında hayatlarını kaybedenler ile bugüne kadar terörle mücadelede ve
görevleri başında hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimize bir kez daha Allah’tan
rahmet diliyor, gazilerimize acil şifalar ve hayatlarında mutluluklar
diliyorum.
Bu vesileyle, şehit
ailelerimizin ve gazilerimizin ikinci iş hakkının verilmesi, Devlet Övünç
Madalyası sahiplerine şeref aylığının bağlanması, şehit anne, babalarına ayrı
ayrı asgari ücret düzeyinde maaşın verilmesi, vazife şehitleri ve malullerine
de maaş ve iş imkânı sağlanması, malullük zammının artırılması ve şeref
aylığının tam ödenmesi yönündeki talepleri de sizlerle ve kamuoyuyla
paylaşıyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Sayın Sakık…
12.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Dersim ve Roboski’den dolayı
devletin özür dilemesi gerektiğine ve İstanbul’da başlayan KCK davasına ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Biraz önce bir konuşmacı
arkadaşımız, devletin hem Dersim’den hem de Roboski’den dolayı özür dilediğini…
Keşke devlet bu erdemliği göstermiş olsaydı hem Dersim’den hem Roboski’den özür
dileyebilmiş olsaydı. Biz gerçekten geçmişimizle yüzleşmek için devletin evet,
bu katliamlardan dolayı halktan özür dilemesi gerektiğine inanıyoruz.
İkincisi; iki gündür
İstanbul’da devam eden KCK davası, burada biraz önce, oradaki savunmada bulunan
avukatlar jandarmanın saldırısına maruz kaldılar. Yani bunların hepsi BDP’nin
yöneticileri, BDP kadroları, siyaset dünyasında önemli aktörler. Ana
dillerinden… Kürt oldukları için alınıyorlar, ana dilde savunma hakları
engelleniyor ve savunma bir bütün olarak engelleniyor. Dünyanın neresinde böyle
bir faşizm var. Alıyorsunuz, tutukluyorsunuz, savunma hakkını gasp ediyorsunuz.
Savunma için giden avukatları darp ediyorsunuz ve bu düzenin adına ne
diyeceğimizi şaşırıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Sayın Sarıbaş.
13.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş’ın, Çanakkale’nin Çan
ilçesi Bardakçılar köyü ile 25 civar köyün termal yer altı sularının maden
işletmeciliğinde kullanılacağına ilişkin açıklaması
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çanakkale Çan ilçesi
Bardakçılar Köyü, Kazdağları’nın eteklerinde kurulmuş bir köyümüz ve
kaplıcaları olan bir köyümüzdür. Bardakçılar Köyü tüzel kişiliğine ait olan
Kazdağları’ndaki bu sıcak suyun ihaleye çıkarılarak yabancı bir firmaya ihale
edildiği doğru mudur?
Bu firma Kuzey Madencilik
Anonim Şirketi midir? Eğer bu, Kuzey Biga Madencilik Anonim Şirketinin paravan
bir şirket olduğunu biliyoruz. Bunu Alamos Gold Şirketine Biga Madencilik
Şirketi bu suları devretmiş midir? Devretme hakkı var mıdır? Bu doğru ise kaç
yıllığına ve kaç paraya devretmiştir?
Buradaki köylünün, sıcak
suyun çıktığı alanın termal ve turizm alanı olduğu ilan edilmesine rağmen bu
sıcak suların altın işletmeciliğinde kullanılacağını ve 25 tane köyümüzün
suyunun, buradaki suyumuzun köy grup suyunun yok olacağını bilmekteyiz. Bu
anlamda bu köylerimizin ve Çan ilçesinin kullandığı tatlı sularının ...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
Sayın Akar.
14.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Türkiye’nin linyit
rezervine ve atıl duran Afşin - Elbistan sahasındaki 6 bin megavatlık enerjinin
üretime dâhil edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Başkan, Türkiye’de bugün itibarıyla 12 milyar ton linyit kömürü rezervi
bulunmaktadır; bunun 4,4 milyar tonu da Afşin Elbistan sahasındadır.
Afşin-Elbistan sahasının normal elektrik üretimi bu kapasiteye göre 9 bin
megavat olup bugün hâlen orada özel ve devlet sektörünün birlikte işletmiş
olduğu iki termik santralden 3 bin megavatlık bir elektrik enerjisi elde
edilmektedir. Bugün, dereleri kurutan HES’lerin kapasitelerine baktığımda 25-50
megavat arasında değişmektedir. Atıl duran Afşin-Elbistan sahasındaki 6 bin
megavatlık enerji üretimi yapılabilirse, yaklaşık, en az 120 tane HES’e
bedeldir. Böylece seksen yaşında nineler veya daha genç insanların aileleriyle
görüşmeleri yasaklanmaz, nineler jandarmayla veya polis baskısıyla
sürüklenmezler ve derelerde katliam yapılmaz, doğa tahrip edilmez. Biz diyoruz
ki, bu Afşin-Elbistan sahasındaki 6 bin megavatlık açık duran enerjinin üretime
dâhil edilmesi ve bu konuda çalışmalar yapılması konusunda gereken adımların
atılmasını talep etmekteyiz.
Bilgilerinize.
Saygılar.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Yılmaz…
15.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, sendikal harekete
yapılan saldırılara ve tutuklanan sendikacılara ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, son dönemde,
sendikal harekete çok ciddi bir saldırı başlatılmıştır. Yargı eliyle ya da
savcılıklar eliyle yapılan bu saldırının sonucunda KESK Genel Başkanı Lami
Özgen ve pek çok sendikacı gözaltına alınmış, bazı arkadaşlar tutuklamışlar,
Lami Özgen salıverilmiştir ama hakkında, büyük ihtimalle dava açılacaktır.
Aynı nitelikte sendikal
harekete yapılan saldırılardan bir tanesi de Mersin’de gerçekleştirilmiştir.
Mersin’de Büro Emekçileri Sendikası Başkanı, Eğitim Sen Başkanı ve SES Başkanı,
Sağlık Emekçileri Başkanı olan arkadaşlarımız Gürsel Şenşafak, Orhan Yıldırım, Yılmaz
Bozkurt, bir basın açıklaması yaptıklarından dolayı haklarında dava açılmış, bu
davanın sonucunda bir yıl üç ay hapis cezası almışlar ve ne yazık ki mahkemeler
erteleme kararı vermemişler. Bu karar da Yargıtay tarafından onanmıştır.
Bu çok tehlikeli bir şeydir
Sayın Başkan çünkü insanlar sadece basın açıklaması yaptıklarından dolayı
böylesine cezalandırılacaksa artık Türkiye’de demokrasinin ve özgürlüklerin
sesi kısılmak isteniyor…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Havutça…
16.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Bandırma Kuş
Cenneti’nde yaşanan kitlesel balık ölümleri ve Gönen Çayı’nın kirliliğine
ilişkin açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan; Bandırma Kuşcenneti, uluslararası A sınıfı diplomaya
sahip, Türkiye'nin ender cennet köşelerinden bir tanesidir. 16.800 hektar
kapladığı alanla Türkiye'nin göz bebeği olan, dünya mirası, cennet
köşelerimizden birisidir. Geçenlerde gölün kenarında kitlesel balık ölümleri
olmaya başlamıştır. Bu konu sayın Valiliğe iletilmesine rağmen bugüne kadar
bize herhangi bir yanıt verilmemiştir.
Ayrıca, yine bölgede Gönen
Çayı da ciddi anlamda Güney Marmara’yı besleyen en önemli Güney Marmara’daki
kaynaklarımızdan bir tanesidir. Orada da Güney Marmara’ya, Erdek Körfezi’ne
âdeta zehir akmaktadır. Bu konuları Hükûmetinizin gündemine ne zaman
alacaksınız ve ne zaman inceleyeceksiniz? İnsan sağlığına, çevre sağlığına
değer verecek misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Havutça.
Sayın Türeli…
17.- İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, Türkiye’deki
işsizlik sorununa ve İşsizlik Fonundan yapılan ödemelere ilişkin açıklaması
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir soru
yöneltmek istiyorum. Hepimizin iyi bildiği üzere Türkiye'nin en önemli
sorunlarından bir tanesi işsizlik sorunu. Bu çerçevede bir taraftan işsizlik
sorununun olumsuz etkilerini azaltmak, işsiz kalmış insanlara destek olmak
amacıyla, bir taraftan da işsizliği ortadan kaldırmak amacıyla İşsizlik
Sigortası Fonu kurulmuştur. Fakat bu fonda biriken paraların amaç dışında
kullanıldığına ilişkin kamuoyunda çok ciddi şüphe oluşmuştur. İki hafta önce
Plan ve Bütçe Komisyonunda bir soru üzerine Maliye Bakanı bir açıklama yaptı ve
şu ana kadar fon gelirlerinin, fonda biriken paranın 74,6 milyar lira, fon
giderlerinin 18,6 milyar lira olduğunu ve bu çerçevede fonda 56 milyar liralık
bir paranın biriktiğini söyledi. Fon giderlerinden diğer sâri harcamalar
çıkarıldığında fon kapsamında yapılan ödemeler 10,7 milyar liradır. Ben şimdi
sormak istiyorum: Bunun ne kadarı mevzuata hak sahiplerine yapılan ödemelerdir,
ne kadarı bu alan dışı başka harcamalara kullanılmıştır ve hangi harcamalara
kullanılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türeli.
Sayın Gök…
18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisinin
Sivas olaylarıyla ilgili verdiği önerge üzerinde konuşan AK PARTİ
milletvekiline ilişkin açıklaması
LEVENT GÖK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün Sivas olaylarıyla ilgili
verdiğimiz önergede AKP Grubu adına konuşan Milletvekilinin “Bu davada
yargılananların da çoğu masumdu.” sözleri üzerine, dün üşenmedim, Sivas
davasının gerekçeli kararını aldım ve bu konuşan Milletvekilinin hangi
sanıkları takip ettiğini öğrendim. Şunu AKP Grubunun da çok iyi bilmesini
isterim ki, sanki grubunuzda başka konuşmacı yokmuş, daha uygun konuşacak kişi
yokmuş gibi Sivas davası katliamı sanıklarının avukatlığını yapan birisinin
karşımıza konuşmacı olarak çıkarılmasını bir kez daha kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
Arkadaşımız 2 sanığın vekâletnamesini üstlenmiş olup her 2 sanık da idam
cezasına çaptırılmıştır, “Masumdur.” dediği eğer buysa masum olmayanlar kim
bilir neler yapmıştır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gök…
Sayın Çınar…
19.- Kastamonu Milletvekili Engin Çınar’ın, adliyelerin
kapatılmasıyla ilgili olarak Kastamonu Çatalzeytin ilçesinden bir heyetin bugün
Abdi İpekçi Parkı’nda olacaklarına ve Adalet Bakanlığının bu uygulamadan
vazgeçmesini arzuladığına ilişkin açıklaması
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birçok milletvekili
arkadaşımızın dile getirdiği adliyelerin kapatılmasıyla alakalı olarak, bugün,
Kastamonu’nun Çatalzeytin ilçesinden bir heyet de Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda
seslerini duyurmak üzere buraya gelecekler. Ben, Adalet Bakanlığının vereceği
talimatla bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçilmesini arzuluyorum. Aynı
zamanda, bu Çatalzeytin ilçemiz bu hizmetleri bundan sonra da komşu ili olan
Sinop ilinden alacaktır. Ben, buraya gelen heyetin yanında olacağımı ifade
ediyor, Adalet Bakanlığının vereceği talimatla bu uygulamadan vazgeçilmesini
arzuluyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çınar.
Sayın Bostancı.
20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Madımak’ta
yaşanan vahşeti kınadığına ve soğukkanlı düşünmeye, kardeşliği temin edecek
ortak bir bakış açısına, dile ve anlatıma dikkat edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI
(Amasya) – Teşekkür ediyorum.
2 Temmuzda Sivas Madımak’ta
yaşanan vahşet, utanç vericidir. Bu olayı kınıyorum. Olayın sebepleri üzerine
hepimiz soğukkanlı bir şekilde düşünmek, kardeşliği temin edecek ortaklaşa bir
bakışa ve anlayışa güç vermek durumundayız. Sivas olaylarında 190 kişi
tutuklanmış, 33 kişi müebbet, 14 kişi on beş yıl ceza almıştır. Bu olaydan üç
gün sonra Başbağlar’da yine 33 kişi yatsı namazında katledilmiş, olayı
gerçekleştirenler Sivas olayına atıf yapmışlardır. Burada hem karanlık bir arka
plan hem de bu tür girişimlere başarı şansı veren bir toplumsal iklim vardır. Bizim
mücadele edeceğimiz en önemli husus insanları beraat ettiren provokasyon
iddiaları değil, provokasyonlara imkân veren bu toplumsal durumdur. Siyasi
kadroların geçmişi anlatırken aynı zamanda geleceği kurduklarını unutmamamız
gerekiyor. O yüzden dile ve anlatıma dikkat diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bostancı.
Son iki milletvekiline söz
veriyorum.
Buyurunuz Sayın Özkan.
21.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da yaşanan dolu afetine ve çiftçilerin Ziraat
Bankası ve tarım krediye olan borçlarının ertelenmesi talebine ilişkin
açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanlar Kurulu
üyemiz burada. Ülkemizde küresel ısınmadan dolayı zaman zaman lokal dolu
felaketleri olmaktadır. Bunlardan bir tanesi, bir ilimizde görülmüş olan
felaket de -imzalarıyla beraber gönderilmiş- lokal olduğu için üreticilerin
Ziraat Bankası ve tarım krediye olan borçları ertelenmemektedir. O bölgede
örneğin elma var, o bölgede örneğin kiraz var, kayısı var; gelirleri bunlara
bağlı. Bu zararlardan dolayı bu dönem için Ziraat Bankası ve tarım kredi
borçlarının ertelenmesi yönünde üreticilerimizin talepleri var. İlgili
dilekçeyi Sayın Bakana takdim edeceğim, bu konuda kendilerinden o yöre için bir
destek bekleyeceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Sayın Şener…
22.- Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, 2 Temmuzda yaşanan olayları
lanetlediğine ve bu tür olaylara soğukkanlılıkla yaklaşıp ulusal ve
uluslararası tezgâhlara prim verilmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İHSAN ŞENER (Ordu) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de 2 Temmuzda yaşanan
olay ve sonrasında yaşananları, gayrimeşrulukları lanetliyorum ancak herhangi
bir parti grubunun sözcüsünü ya da herhangi bir meşru yapıyı bu tür olayların
yanında görerek hareket etmeyi, cephe oluşturmayı bizim geleceği barış için
inşamızda ciddi bir kusur olarak görüyorum. Her birimiz bu tür olaylara
soğukkanlılıkla, teenniyle yaklaşıp olayın gerçeğini ortaya çıkarmalı, ulusal
ya da uluslararası bu tür tezgâhlara prim vermemeliyiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Şener.
Diğer sayın 2
milletvekilimize daha önce söz vermiş olduğum için söz vermiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz sayın
milletvekilleri.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 20 milletvekilinin,
eğitim müfettişlerinin denetmen yapılmasının yarattığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/349)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Hükümet TBMM'den aldığı KHK
çıkarma yetkisini kullanarak Bakanlıkların teşkilat yapılarında önemli
değişiklikler yapmıştır. 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile eğitim sisteminde çok önemli
bir yere sahip olan eğitim müfettişliği unvanı da "il eğitim denetmeni”ne
dönüştürülmüştür.
Müteakiben, 666 Sayılı KHK
ile aynı veya benzer kadro ve görevlerde bulunan personel arasındaki ücret
dengesini sağlamak amacıyla ek ödeme uygulaması getirilmiştir. Eğitim
müfettişlerine kısa süre önce denetmen unvanı verilmesi nedeniyle, müfettiş
oldukları halde diğer denetmenlerle aynı kapsamda ek ödeme verilmiştir.
Müfettiş ve denetmen aynı
anlama gelmemektedir. Müfettişlerle denetmenlerin atanma şekli farklıdır.
Eğitim Müfettişleri yıllardan beridir 4 yıllık bir fakülte bitirip en az 8 yıl
mesleki görev yaptıktan sonra kanunların öngördüğü usule göre seçilerek
atanmışlardır. Denetmenlerin atanma koşullarında ise 8 yıl çalışma şartı
yoktur. Direkt sınava girerek mesleğe atanırlar.
Müfettişlerle denetmenlerin
kanundaki statüleri de farklıdır. 657 Sayılı Yasanın I Sayılı ek gösterge
cetvelinde bütün müfettişler genel idare hizmetleri sınıfının (g) bendinde yer
almaktadırlar. Denetmenler ise bir alt bent olan (h) bendinde yer alırlar. Yani
müfettişlerden daha alt statüdedirler.
Eğitim Müfettişlerinin ek
göstergeleri de farklıdır.
Müfettişlerle denetmenlerin
yetki farkı vardır. İl eğitim müfettişleri statü olarak il müdürüne bağlı
olarak çalışmakta ve milli eğitim müdür yardımcıları, İlçe milli eğitim
müdürleri ve şube müdürlerini de denetlemekle yetkilidirler. Denetmenlerin bu
şekilde teftiş yetkisi yoktur.
Denetmenlikle eğitim
müfettişliği görevi farklıdır. Denetmenler, bir alana ilişkin kontrol görevini
yerine getirmektedirler. Oysa eğitim müfettişlerinin görev alanlarında
rehberlik ve işbaşında yetiştirme, teftiş, inceleme, soruşturma ve araştırma
görevleri yer almaktadır. Üniversite mezunu yüzbinlerce yönetici ve öğretmenin
rehberlik ve teftişini yapan eğitim müfettişliğine, ihraç edilecek yumurtanın
kalite kontrolünü yapan bir meslekle aynı unvanın verilmesi büyük hatadır ve
hukuka aykırıdır.
Denetmenliklerin çoğu
kontrol memurluğundan dönüştürülmüştür. Muhasebe kontrol memurları 1995 yılında
muhasebe denetmeni yapılmışlardır. Milli emlak kontrol memurları 1994 yılında milli
emlak denetmeni yapılmışlardır. Sosyal güvenlik kontrol memurları 2011 yılında
sosyal güvenlik denetmeni yapılmışlardır. Vergi kontrol memurları 1994 yılında
vergi denetmeni yapılmışlardır. Hatta ürün denetmenlerinin bir kısmı kökende
pamuk eksperidir. Eksperler, 1983 yılında ihracat kontrol memuru yapılmışlar,
1994 yılında dış ticarette standardizasyon denetmeni yapılmışlar, 2011 yılında
ise ürün denetmeni yapılmışlardır. Müfettiş, unvanının denetmen olarak
değiştirilmesi ve kontrol memurlarıyla aynı kefeye konulması kazanılmış hakkın
alınmasıdır ve hukuk devletine yakışmamaktadır.
Maliye Bakanlığında, vergi
denetmenleri vergi müfettişi yapılırken, Milli Eğitim Bakanlığında eğitim
müfettişlerinin denetmene çevrilmesi, hükümet açısından tutarsız bir uygulamadır.
Yıllardır eğitim
müfettişlerine yapılan ayrımcılık ve ötekileştirme politikaları eğitim
müfettişlerini usandırmıştır. Eğitim müfettişleri düşman askeri değildir. Bu
ülkenin insanlarıdır.
Eğitim müfettişlerine
yapılan ayrımcılık öyle bir noktaya gelmiştir ki, eş durumu ataması yılda bir
kez yapılırken eğitim müfettişlerinin eşlerine bir kez bile tayin isteme hakkı
tanınmamıştır.
Devletteki bütün
müfettişler, kamu konutlarından görev tahsisli olarak yararlanırken, eğitim
müfettişlerinin görev tahsisli lojman hakları ellerinden alınmıştır.
Bütün müfettişlere makam ve
görev tazminatı verilirken, eğitim müfettişlerine verilmemiştir.
Eğitim Müfettişlerinin
denetmen yapılmasının yarattığı sorunların tespiti, ortaya çıkarılması ve
çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105.
maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz)
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Mahmut Tanal (İstanbul)
8) Bülent Tezcan (Aydın)
9) Ali Haydar Öner (Isparta)
10) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) Muharrem Işık (Erzincan)
13) Mevlüt Dudu (Hatay)
14) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
17) Yıldıray Sapan (Antalya)
18) Emre Köprülü (Tekirdağ)
19) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
20) Ali Serindağ (Gaziantep)
21) İhsan Özkes (İstanbul)
2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 20 milletvekilinin,
beyaz et sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/350)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Tavukçuluk, Türkiye'de
tarım kesiminin en güçlü sektörlerden biridir. Ülkemizde geçimini tavukçuluk
sektöründen sağlayan üretici çiftçi, yem, ilaç, yan sanayi, satıcı esnaf,
nakliye, pazarlama elemanı gibi insan sayısı iki milyona yaklaşmaktadır.
Sektörün yıllık cirosu 3 milyar dolar civarındadır. Üretim koşulları, gelişmiş
ülkelerle hemen hemen aynı olmakla birlikte, ülkedeki piliç tüketimi gelişmiş
ülkelerdeki tüketimin yarısı kadardır. Ülkemizdeki kişi başına beyaz et
tüketimi Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Ülkeleri ile
karşılaştırıldığında hâlâ oldukça düşüktür. Kişi başına yılda tüketilen kanatlı
eti miktarları ABD'de 47 kg; Kanada'da 35 kg; İngiltere'de 28 kg; Fransa'da 26
kg; İspanya'da 25 kg; ülkemizde ise 17.5 kg'dır.
Kanatlı sektöründe hammadde
sorunların başında yer almaktadır. Kanatlı sektöründe kullanılan yemin büyük
bölümü mısır, soya ve buğdaydan sağlanırken, yerli mısır üretimi artsa da
ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu nedenle yaklaşık 1 milyon ton mısır ithal
edilmektedir. Türkiye'nin 2 milyon ton olan soya ihtiyacının ise neredeyse
tamamı ithal edilmektedir. Hammadde konusunda dışa bağımlılık nedeniyle
dövizdeki artış maliyetleri doğrudan artırıyor olması, ABD'nin ve diğer üretici
ülkelerdeki etanol politikası buğday, mısır ve diğer yem hammaddelerinin
fiyatına etki ediyor olması, bunun dışında ithalatın yapıldığı ülkelerde soya,
mısır gibi ürünler genetiği değiştirilmiş (GDO) olarak üretiliyor olması
sektördeki hammadde sorunları olarak çözüm beklemektedir.
Sektördeki diğer bir sorun
ise ihracatta yaşanan sıkıntılardır. Beyaz et ihracatı artmasına rağmen yaşanan
sorunlar gelecek açısından endişe verici boyutlara ulaşmış durumdadır.
Özellikle tek pazara bağımlılık (İran, Irak ve Libya odaklı ihracat pazarı)
sektörün geleceği açısından endişe vermektedir. Özellikle AKP Hükümetinin iş
başına gelmesinden sonra beyaz et sektörü yerinde saymaya başlamış, hatta
geriye gitmiştir. Bugün rakip olarak gördüğümüz Brezilya dünya ihracatının
yüzde 45'ini yaparken Türkiye daha yüzde 1'ini bile yapamamaktadır. Brezilya
yılda 500 bin ton piliç etini Suudi Arabistan'a ihraç ederken, ABD Irak
pazarında büyük pay sahibi olurken Türkiye'nin bu pazarlarda söz sahibi
olmaması sektörün geleceği açısından kaygı vericidir. Pazar çeşitliliğinin
sağlanması sektör açısından olumlu olacaktır. Tek pazara veya bir iki ülkeye
bağımlılıktan kurtulmak ve ihracatın artması için devlet desteğinin artırılması
büyük önem arz etmektedir. Avrupa Birliği'nde ton başına 350 Avro, diğer
üretici ülkelerde 500 dolara varan devlet desteği verilirken, Türkiye'de yakın
zamana kadar ton başına 26 dolar olan destek daha yeni 76 dolara çıkarılmış
olmasına karşın yetersiz kalmaktadır. Bu desteklerle Türk beyaz et sektörünün
diğer ülkelerle rekabet etmek olanaksızdır.
Yıllık 5,5 milyon ton
civarındaki tavuk ve hayvan dışkısının çevre sorunu yaratan atık olmaktan
çıkarılıp, tarımsal gübre, ekonomik değer haline getirilmesi gerekmektedir. Bu
atıkların ekonomik değerlendirilmesine yönelik yatırımlar yapılması, bu atıklardan
gübre üreten tesislerin satış konusunda başarılı olabilmesi için çalışmalar
yapılması ve fiyat sorunun aşılması gerekmektedir. Bunun için devletin, kimyevi
gübre gibi, işlenmiş tavuk gübresi satın alanlara da birkaç yıl destekleme
ödemesi yapması yararlı olacaktır.
Diğer taraftan, kümes
besicileri, devlet desteği ile kurdukları kümeslerinin kaçak konumuna
düşmesinden yana sıkıntı yaşamaktadır. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın
Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu'ndan faydalanan yetiştiriciler kümes
sayısını artırmıştır. Bu kümeslerin inşaat ruhsatı olmaması ve devletin inşaat
ruhsatı olmayan kümeslere destek vermiş olması yetiştiriciler için sorun
olmaktadır.
Özet olarak sorunlarının
çözümü hâlinde de büyük bir atılım yapmaya hazır bir sektör olan beyaz et
sektörünün üretimden tüketime kadar bütün yönleriyle ele alınması, sorunlarının
ve çözümlerinin kapsamlı olarak araştırılması için Anayasanın 98, İçtüzüğün 104
ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğinin
yapılmasını arz ederiz.
1) Namık Havutça (Balıkesir)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Veli Ağbaba (Malatya)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Bülent Tezcan (Aydın)
10) Ali Haydar Öner (Isparta)
11) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12) Mehmet Şeker (Gaziantep)
13) Muharrem Işık (Erzincan)
14) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
15) Mevlüt Dudu (Hatay)
16) Osman Kaptan (Antalya)
17) Yıldıray Sapan (Antalya)
18) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
19) Emre Köprülü (Tekirdağ)
20) Ali Serindağ (Gaziantep)
21) İhsan Özkes (İstanbul)
3.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray ve 34 milletvekilinin, TRT’deki
yayınlarla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/351)
TBMM Başkanlığına
Türkiye'de AKP iktidarları
tarafından yaratılan ve ülkemizde ifade ve düşünce özgürlüğünü de boğan yeni
medya düzeninin en vurucu aygıtı ve mekanizması hâline düşürülen TRT'yle ilgili
iddiaların bütün boyutlarıyla açıklığa kavuşturulması amacıyla Anayasa'nın 98.,
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Aytun Çıray (İzmir)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Mehmet Şeker (Gaziantep)
8) Ali Haydar Öner (Isparta)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Yıldıray Sapan (Antalya)
11) Emre Köprülü (Tekirdağ)
12) Osman Kaptan (Antalya)
13) Mustafa Moroğlu (İzmir)
14) Erdal Aksünger (İzmir)
15) Hülya Güven (İzmir)
16) Alaattin Yüksel (İzmir)
17) Şükran Güldal Mumcu (İzmir)
18) Rıza Mahmut Türmen (İzmir)
19) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
20) Ayşe Eser Danışoğlu (İstanbul)
21) Sedef Küçük (İstanbul)
22) Kemal Ekinci (Bursa)
23) Ali Serindağ (Gaziantep)
24) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
25) Doğan Şafak (Niğde)
26) Müslim Sarı (İstanbul)
27) Bülent Tezcan (Aydın)
28) Levent Gök (Ankara)
29) Ercan Cengiz (İstanbul)
30) Muharrem Işık (Erzincan)
31) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
32) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
33) Celal Dinçer (İstanbul)
34) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
35) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
Gerekçe
TRT 01.05.1964 tarihinde
T.C. devleti adına radyo ve televizyon yayınları gerçekleştirmek üzere özel bir
yasayla tüzel kişiliğe sahip özerk ve tarafsız kurum olarak kurulmuştur.
Kurumun özerkliği 1972 yılında yapılan anayasa değişikliği ve 1982 darbe Anayasasıyla
büyük darbe yemiştir. 1993 yılında yapılan yeni anayasal düzenlemelerde kurumun
özerkliğine ve tarafsızlığına vurguda bulunulmasına rağmen 11.06.2008'de 5607
Sayılı Kanunun 3. Maddesinin oluşturduğu düzen Kurumun Yönetim Kurulunun
belirlenmesini Bakanlar Kuruluna bırakmıştır. Düzenlemenin ne kadar vahim
sonuçları olabileceği 58., 59., 60., 61. AKP hükümetleri döneminde çok açık bir
şekilde görülmüştür. TRT, AKP hükümetleri döneminde tarafsızlık ilkesini çok
açık bir şekilde çiğnemiş; bu tarafsızlık ihlalleri zaman zaman açık bir cürüm
ve suç niteliğine bürünmüştür. TRT'nin suç niteliğine bürünen tarafsızlık
ihlalleri yargı tarafından da tescil edilmiş ve TRT, ekranlarının Cumhuriyet
Halk Partisi'ne ve o dönemki liderine iftira ve hakaret maksadıyla kullanılmasına
alet edildiğinin yargı süreçleri sonunda kesinleşmesiyle TRT Genel Müdürlüğü
Ekim CHP'ye ve önceki Genel Başkanı sayın Deniz Baykal'a 82.557 TL tazminat
ödemeye mahkûm edilmiştir. TRT'nin sadece bu olaydaki toplam zararı 87.095
TL.'ye ulaşmıştır.
TRT kurum olarak kendine
mahsus bir gelir kanunu çerçevesinde sekiz ayrı gelir kaynağına sahiptir. Bu
gelir kaynakları arasında radyo, televizyon, müzik seti ve üzerinde radyo ve
televizyon alıcısı bulunan tüm iletişim araçlarından alınan bandrol ücretleri
ve elektrik faturaları üzerinden alınan bir pay vardır. Sırf gelir kaynakları
dahi TRT'nin mutlak ve tam anlamda özerkliğini ve tarafsızlığını objektif bir
zorunluluk kılmaktadır. Ancak on yıla yayılan dört AKP Hükümeti süresince TRT
hükümetin ideolojik bir aygıtı haline getirilmiştir. TRT'nin haber ve yorum
programları nerdeyse tamamen AKP destekçisi ve yandaşı yazarlara ve yapımcılara
piyasa koşullarına göre astronomik ücretlerle tahsis edilmiş; göstermelik
birtakım uygulamalar dışında ekranlar hükümetin adeta propaganda aracına
dönüştürülmüştür. TRT, AKP'nin bütün medyayı kendi hakimiyetine alma
politikasının vurucu ve merkezi unsuru kılınmıştır. Bu TRT'nin kaynağı doğrudan
doğruya milletimiz olan gelirlerini taraflı, dolayısıyla ahlaki ve siyasi bakımdan
çok uygunsuz bir şekilde kullandığı anlamına gelmektedir.
TRT, ayrıca kendisine
yaratılan muazzam gelir kaynaklarını kendi görev tanımı içinde olmadığı halde
özel radyo ve televizyon kuruluşlarıyla rekabet içine girmiş; kamu
yayıncılığından eğlence ve sansasyon yayıncılığına kaymıştır. Bir örnek olarak,
bugün AKP İstanbul milletvekili olan Hakan Şükür'e haftada sadece bir gün
yayımlanan Stadyum adlı programındaki yorumları karşılığında program başına
vergiler hariç ayda 56.000TL, yıllık toplam 728.000 TL ödemiştir. Kamuoyunda
TRT'nin kurum dışında yaptırdığı bütün yapımlar ve programlarda iktidar yanlısı
kişileri, kuruluşları ve şirketleri tercih ettiği ve söz konusu kuruluşların ve
şirketlerin Fason organizasyonlar oldukları konusunda çok ciddi şüpheler
vardır. Bu konudaki iddiaların tümü çok vahimdir ve bu iddiaların doğruluğunun
kamu kurumlarını Türk Milleti adına inceleme ve denetleme yetkisine sahip en
yüksek kurum olan yüce Meclisimiz tarafından araştırılması ve aydınlatılması
kaçınılamaz bir sorumluluktur.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları
tarafından, 28/6/2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Ankara metro çalışmaları sırasında ortaya çıkan göçük olayının tüm
boyutlarının araştırılarak olayda ihmali olanların belirlenmesi" amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/7/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önergesi
03.07.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 03.07.2012 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Levent
Gök ve arkadaşları tarafından, 28.06.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına "Ankara metro çalışmaları sırasında ortaya çıkan
göçük olayının tüm boyutlarının araştırılarak olayda ihmali olanların
belirlenmesi" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (484
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 03.07.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehine,
Ankara Milletvekili Levent Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ankara metrosuyla ilgili olarak vermiş
olduğumuz Meclis araştırma önergesi üzerinde söz aldım, hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün konuşacağımız konu Ankara metrosunun ibretlik bir
öyküsüdür. Bu öykünün içinde, Ankara halkının yıllarca aldatılmışlığı,
kaynakların heba edilmesi, yapılan ama bakımı yapılmayan inşaatın çürümeye terk
edilmesi ve sonunda trajik bir ölüm vardır.
Değerli milletvekilleri,
Başkent Ankara’da, 22 Haziran 2012 sabahı, İnönü Bulvarı’nda, metro
çalışmalarının yapıldığı alanda meydana gelen göçüğün altında kalan Kadir
Sevim’in cesedine, on beş saat sonra, Millî Eğitim Bakanlığı yakınındaki metro
inşaat alanında ulaşılabildi. Kadir Sevim’in cesedinin yer altındaki suyun
etkisiyle 1 kilometre sürüklenmesi, metro çalışmalarına hepimizin çok ama çok
özenli bir şekilde dikkat çekilmesi gereken bir özen göstermemiz gerektiğini,
bizlere bir kez daha hatırlattı.
Sizlere kısaca Ankara
metrosunun tarihsel gelişimiyle ilgili bilgi sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Ankara Ana Ulaşım Planı 1994 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Meclisince
kabul edilmiş ve bu Plan’da Ankara’nın gelişme bölgelerine göre metro yapılması
öngörülmüştür. Kızılay-Çayyolu güzergâhı da, metro yapılacağı gerekçesiyle,
nüfus yoğunluğuna açılmış, kamu binaları bu bölgeye taşınmıştır. Hepinizin
bildiği gibi, ODTÜ, Bilkent Üniversitesi, Başkent Üniversitesi, Çankaya
Üniversitesi gibi çok önemli üniversitelerimiz ve bunun dışında Sayıştay,
Danıştay ve ismini burada saymaya zamanımız nedeniyle gerek görmediğim pek çok
kamu kuruluşu bu alana taşınmıştır. Ankara’nın gelişim aksı Eskişehir bölgesine
doğru yönlendirilmiş ve nüfus yoğunluğu da buraya doğru açılmıştır.
Kızılay-Çayyolu metrosunun tüm zemin etüdü de buna göre yapılmıştır. Bu proje,
1994 seçimleriyle birlikte Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Melih Gökçek’le
birlikte rafa kaldırılmış, Akay Kavşağı yapımı ve Eskişehir yolunun genişletilmesiyle
Çayyolu güzergâhının trafik sorununun çözüleceği sanılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu
yanılgı o denli Ankara’ya pahalıya patlamıştır ki, daha sonra Melik Gökçek
yanılgısını anladığı anda, Ankaray hattının şu anda AŞTİ (otogar) olarak kullandığımız
hattan Çayyolu’na uzatılması fikrini kabul ettirmiştir 2000 yılında Büyükşehir
Belediye Meclisinde. Yani Dikimevi’nden AŞTİ’ye kadar uzanan Ankaray hattının
2000 yılında alınan kararla Söğütözü’nden daha ileriye taşınması kararı
alınmıştır. Oysa bu yapılacak çalışmanın metro çalışması olmadığı ve nüfusun
yoğunluğunu taşımayacağı öğrenildikten sonra Melih Gökçek bu projeyi bir müddet
ertelemiş ve 2001 yılından sonra Batıkent-Sincan, Ulus-Keçiören hatlarında
metro yapımının kaba inşaatına başlamıştır. Bir müddet sonra da bu, AŞTİ’den
Çayyolu’na uzatılması fikrinin hiçbir geçerliliği kalmadığı ortaya çıkınca o
projeden de vazgeçilmiş ve Kızılay-Çayyolu metro inşaatının kaba yapımına
başlanılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, ben o
dönemlerde de partinin Ankara İl Başkanlığını yapan, daha sonra da partide
görevler üstlenmiş bir arkadaşınızım. Pek çok kez söyledim “Sayın Başkan, aynı
anda üç hatta birden başlama; yapacaksan önce bir hattı bitir, ondan sonra
diğerine geç ve daha sonra diğerine geç.” diye. Bu önerilerimizin hiçbiri
dikkate alınmamıştır ve üç hatta kaba inşaat çalışmalarına devam edilmiştir.
Ancak her seçim öncesi “Şu tarihte metroları açıyorum.”, “Bu tarihte metroları
açıyorum.” diye Ankara halkını sürekli yanıltan Melih Gökçek sonuçta kaynak bulamayınca
iktidarınıza sığınmış ve iktidarınız 2007 yılında, ilk defa bir büyükşehir
belediye başkanını kurtarmak için, doğal gaz piyasası hakkındaki kanunda
değişiklik yapılması teklifini getirerek Ankara’nın, Büyükşehirin EGO’sunun en
önemli gelir kaynağı olan Başkentgaz’ı özelleştirme sürecini başlatmıştır.
Bununla birlikte, bu kanunda EGO’nun borçlarının ödeneceği ve elde edilen
kaynakla metro çalışmalarının yapılacağı öngörülmüştür ancak Gökçek’in 3 milyar
dolar getireceğini ifade ettiği Başkentgaz’ın özelleştirilmesi, 3 kez ihaleye
çıkarılmasına karşın gerçekleşmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
2000 yılında çıkarılan bu kanunla Başkentgaz’ın yüzde 80’inin özelleştirilmesi
öngörülmüştür, yüzde 20’si yine belediyenin elinde tutulmuştur. Bu kez, bir
adım bile ilerleyemeyen metro inşaatlarının yapılan özelleştirmelere rağmen
satılamadığı anlaşılınca, 3 kez ihaleye çıkarılmasına rağmen verilen en yüksek
teklif 1 milyar 610 milyon dolar olmuştur ve daha sonraki teklifler de
ödenmeyince metro inşaatları tıkanma noktasına gelmiştir. Bunun üzerine,
Bakanlar Kurulu 25/10/2010 tarihinde Ulaştırma Bakanlığına devir kararı
almıştır metroların yapımını ve bunun sonucunda da 25/04/2011 tarihinde yapılan
protokol ile Ankara Büyükşehir Belediyesi metroların yapım işini Ulaştırma
Bakanlığına devretmiştir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi gelinen noktada kritik bir soru var: Başkentgaz’ın, geçtiğimiz günlerde
torba yasaya eklenen bir maddeyle daha önce yüzde 80 olan özelleştirmesinin
yüzde 20’si de özelleştirme sürecine katılmış ve Başkentgaz’ın yüzde 100’ü
özelleştirmeye açık hâle getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2007 yılında çıkan Başkentgaz kanununda metroya kaynak aktarılacağı
gerekçesiyle yapılan özelleştirmenin, artık, gerekçesi kalmamıştır çünkü
Hükûmet, Ulaştırma Bakanlığı metroları devralmıştır ve bunun Hükûmetinize
maliyeti tam 3 milyar dolardır. Şimdi, Melih Gökçek 3 milyar dolardan
kurtulmuştur, Hükûmet üstlenmiştir ama bir yandan da Başkentgaz’ı
özelleştirerek buradan gelecek geliri Melih Gökçek’in kasasına koymak
suretiyle, ne olacağı belli olmayan, akıbeti belli olmayan bir sürece girmiş
bulunuyoruz.
Bu konu, özelleştirme
Ankara açısından son derece stratejiktir. Bu konuda dikkat çekmek istediğim bir
nokta şudur: Doğal gaz, Ankara için çok stratejik, önemi haiz bir üründür. Bu
doğal gaz kanununda, özelleştirmeden tam on yıl sonra, alacak şirketin fiyatın
belirleme yetkisi verilmiştir. Ankara şu anda dahi doğal gazı en çok, en pahalı
kullanan bir ildir. 5,2 sent Ankara’daki birim fiyatıdır, başka illerimizde
2,5-3 senttir.
Değerli arkadaşlarım, geçen
gün yaptığınız bir öneride de on yıl olan bu sabit -yani 5,2 sent- birim
fiyatını siz sekiz yıla indirdiniz ve Ankaralıların on yıla göre korunmuş olan
doğal gaz piyasasındaki paranın belirlenme sürecini şirketin insafına terk
ettiniz. Yapılan değişiklikle şirket sekiz yıl sonra -on yıl sonra değil-
tarifeyi belirleme yetkisini almıştır. Ankaralıların sekiz yıl sonra doğal
gazdan dolayı uğrayacakları maddi kayıpların çok büyük ölçüde artacağını, eğer
Ankara’da yaşar iseniz bundan sizlerin de çok önemli derecede etkileneceğini
söylemek durumundayım.
Değerli arkadaşlarım, bu,
metrodaki göçük meydana geldikten sonra İnşaat Mühendisleri Odası inceleme
yapmıştır, çok önemli bir tespiti paylaşmışlardır. İnşaat Mühendisleri Odası,
tam 21 metre, göçükten sonra başka sarsıntıların ve göçüğün olduğunu
saptamıştır değerli arkadaşlarım. Jeoloji mühendisleri derhâl buraya, metronun
altına girilerek bilimsel çalışmaların yapılmasını önermektedir. Metro göçüğü
olduğu zaman değerli arkadaşlar, tam 50 kamyon taş dolgu malzemesi o göçüğe
dolduruldu. Facianın boyutları büyüktür değerli arkadaşlarım. Esasında, o
göçüğün olduğu, Hava Kuvvetlerinin orada yapılan inşaat Meclis bahçesinin hemen
yanında yapılacaktı, Meclis izin vermediği için istasyon Hava Kuvvetlerinin
oraya taşınmıştır. Maazallah, trafiğin yoğun olduğu bir saatte o göçük
yaşansaydı, çok ciddi facia yaşanabilirdi.
Şimdi, bu göçüğün
nedenlerinin incelenmesi gerekiyor. Altından akan Dikmen Deresi’nin ve yağmur
sularının ıslahının yapılıp yapılmadığı; gerçekten -metro çalışması on yıldır
bekliyor- atıl duran bu inşaat çalışmalarında bakımın yapılıp yapılmadığı çok
ciddi sorular olarak durmaktadır. Ulaştırma Bakanlığı bunu devraldı ama
devralma sadece bir protokolden mi ibaret kalmıştır? Ulaştırma Bakanlığının
elemanları, mühendisleri, devralırken bir keşif yapmışlar mıdır? Ne
devralmışlardır? Yerin altında neyle karşılaşmışlardır?
Değerli arkadaşlar, bana
ulaşan bilgiler çok ciddidir. Bu metronun uluslararası standartlara uygun
yapılmadığına dair bize çok ciddi bilgiler gelmiştir. Yani İnönü Bulvarı’nı biz
niçin kapatıyoruz? Melih Gökçek söylemiyor muydu “Kaba inşaat bitti.” diye?
Kaba inşaat bittiyse Bulvar’ın trafiğe kapatılma gerekçesi nedir? Çok kritik
sorularla karşı karşıyayız. Sonuç itibarıyla, metronun bundan sonraki
çalışmalarının sağlıklı yürümesi için çok ciddi bir araştırmaya ihtiyaç vardır.
Sonunda, Melih Gökçek göçük olduğu zaman, bunca yıllık sorumluluğunu bırakmış
ve topu Ulaştırma Bakanına atmıştır “Gidin, onu Ulaştırma Bakanına sorun.”
demiştir.
Değerli arkadaşlarım, Melik
Gökçek’in fendi, iktidarınızı yenmiştir. Yıllardır bu işte sorumluluğu olan bir
kişi göçük altında kalan bir işçinin cesedinden sonra ortadan kaybolmuş,
kendisi Shopping Fest’in konserlerinde dolaşarak cesedin sahiplerine dahi
ulaşmamıştır, kimseye başsağlığı dahi dilememiştir, Ulaştırma Bakanına topu
atmıştır. Melih Gökçek’in bu aymaz tavrı Ulaştırma Bakanına pahalıya
patlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
LEVENT GÖK (Devamla) –
Lütfen, önergemize destek verin ve metroda yaşadığımız gerçekleri, bundan sora…
Kaldı ki Ulaştırma Bakanının da çok önemli bir cümlesi vardır: “Başka bu tür
göçükler yaşanabilir.” diye. Bizi neyin beklediğini bilmek durumundayız. Yolda
yürüdüğümüz zaman metro güzergâhında nerelerde tehlikeler var, bunlar
kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bunlar, ciddi sorulardır, Ankaralılar açısından
yaşamsal tehlike arz eden sorulardır.
Ankaralıların ulaşım
açısından başka alternatif kaynakları da yoktur değerli arkadaşlarım.
Ankara’nın, bildiğiniz gibi, ana arterleri bellidir, Ankaralılar ulaşım olarak
burayı kullanmak durumundadır. Böylesine önemli soruları gündeme getirdiğimiz
bu araştırma önergesine mutlaka, AKP’li arkadaşlarımız da katkı sağlamalıdır.
Özellikle, Melih Gökçek topu Ulaştırma Bakanına attıysa Ulaştırma Bakanının çok
daha dikkatli olması gerekiyor. Niçin, yani bunca yıldır atıl duran inşaattan
Ulaştırma Bakanına, siz, “Sorumlu odur.” diyerek işin içinden çekilme şansını
kendinizde bulabilir misiniz? Metroda ne olmuştur, ne bitiyor, bunları
araştırmak durumundayız.
Lütfen önergemizi
destekleyelim ve Ankaralıları bir tehlikeden hep beraber kurtaralım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gök.
Aleyhinde Rize Milletvekili
Nusret Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin ve milletimizin
en önemli ihtiyaçlarından biri ulaşımdır. Sağlıklı ulaşım şartlarına, günün
teknolojik gelişmelerine, şehirleşme ve yapıların o günkü hâllerine uygun
olarak bölgesinde gerçekleştirmesi bir zarurettir. Yerel yönetimler kendi
imkânları doğrultusunda insanlarımızın sağlık, çevre, altyapı, ulaşım gibi
hizmetleri yürütürken bir taraftan, toplu taşımacılık her yerde, her büyük ilde
olduğu gibi, İstanbul ve Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde daha da önem arz
ettiğini biliyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi kendine uygun, bütçesine
uygun, yüzde 60 bütçesinden ulaşıma kaynak aktarıyor, Ankara Büyükşehir
Belediyesi de diğer sorunların yanı sıra ulaşımla ilgili kavşak düzenlemelerini
ve 1994 yılından bu yana Ankara’nın raylı sistemle birlikte metro çalışmalarını
başlattığı doğrudur ama bu konularda ülke genelinde, uluslararası platformda
ihtisas sahibi olup örnekleriyle milletimizin ve ülkemizin gerçekten yüzünü
güldüren Ulaştırma Bakanlığı, uzun yıllardan bu yana yapılagelmekte olan
metroların eksikliklerini tamamlamıştır.
Sadece Muğla’da 800
metrelik bir Göcek Tüneli’nin yapılamadığının ıstırabını çeken halkımız, Göcek
Tüneli’nin yapılabileceğini gördükten sonra, Bolu Tüneli, ülkemizin diğer
bölgelerinde olan, Karadeniz Bölgesi’nde Bolaman Tüneli gibi; Artvin’de
yapılmakta olan, Rize’de yapılmakta olan, Ordu’da yapılmakta olan, Bilecik,
Sakarya, Mekece yolunda yapılan ve yapılmakta olan hem kara yolu, lastik
tekerlekli sistemlerle ilgili tüneller hem de raylı sistemlerle ilgili, hızlı
tren ve özellikle de Marmaray Projesi, asrın projesi, yüz elli yıldan bu yana
tartışılan, konuşulan ama bir türlü başlatılamayan fakat Ulaştırma Bakanlığımız
tarafından 2009 yılında başlatılarak 2013 yılının sonunda bitirilecek olan bu
raylı sistemlerdeki ihtisaslaşması, kentlerin kendi ihtiyaçları, hem ekonomik
hem teknik imkânları ile çözemeyeceği veyahut geç zamanda çözebileceği
anlaşılan metro inşaatlarının da Ulaştırma Bakanlığı marifetiyle yapılmasının
faydalı olacağı kararını Türkiye Büyük Millet Meclisinde hep birlikte aldık.
Ve nitekim, Ankara
metrosunda, Kızılay-Çayyolu üzerinde 15,5 kilometrelik programa alınmış olan
tünel inşaatı, metro inşaatı, önceden GÜRİŞ tarafından başlatılarak devam
edilmekte idi ama 25 Nisan 2011 tarihinde Büyükşehir Belediyesinden Ulaştırma
Bakanlığına devredilen bu metro inşaatlarının yapımını ondan sonra Ulaştırma
Bakanlığı takip etmeye başlamış, 13/12/2011 tarihinde yapılan ihalede Comsa
İspanyol firması ile Açılım İnşaat Türk firmasının konsorsiyumu ile bu bölgenin
metro inşaatının ihalesi alınmıştır. 9/2/2012 tarihinde yani 9 Şubat 2012
tarihinde de sözleşmesi imzalanmış olan bu bölgedeki metro inşaatı, 15,5
kilometrelik kısım, iki yıl süre ile yani 2013 yılının sonunda bitirilmek üzere
Ulaştırma Bakanlığının kontrolü altında bu konsorsiyuma verilmiştir.
Çalışmalar sürdürülürken,
takdir eder, bilirsiniz ki İnönü Bulvarı gibi, Akay Kavşağı gibi bu kadar
karmaşık bir yapının, uzun yıllardan bu yana süregelen bir bölgenin
altyapısında -gaz geçmekte, su geçmekte, yağmur kanalı geçmekte, elektrik
hatları geçmekte- çok teknik çalışma yapılması gerekir. Müteahhit firmanın,
elbette gereken tedbirleri alarak bu çalışmaları yapması gerekiyor. Ne Melih
Gökçek’in ne de Ulaştırma Bakanlığının direkt olarak sorumluluk altına
alınmasının haksızlık olacağını düşünüyoruz. İhale ediyorsunuz, bütün
sorumlulukları ve yükümlülükleri bir müteahhit firmaya devrediyorsunuz.
Maalesef, 22 Haziranda sabah saat 06.50 sıralarında 2 metrelik bir göçük o
bölgede söz konusu olmuş ve göçük altında kalan Kadir Sevim isimli -Ordu Korgan
ilçesinden- bir vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bir vesile ile ben de
hayatını kaybetmiş olan Kadir Sevim kardeşimize Allah’tan rahmet diliyor,
yakınlarına başsağlığı temenni ediyorum.
Elbette, bu tip riskli
bölgelerdeki çalışmaların vatandaş nezdinde, yöneticiler nezdinde, hepimiz
nezdinde dikkatle takip edilmesi gerekiyor. Ulaştırma Bakanlığı, elde etmiş
olduğu bilgi ve doneler çerçevesinde, bu ve buna benzer projelerin daha
sağlıklı, daha uzman, mütehassıs kişiler tarafından yeniden gözden
geçirilmesini sağlamak amacıyla, Türkiye ve Türkiye dışında ünüyle meşhur olan
Yüksel Proje Grubunca projenin yeniden tetkik edilerek araştırılması, bu ve
buna benzer aksaklıkların asgari seviyelerde tutularak çözüm üretilebilmesi
için projede bir çalışma başlatılmıştır. Şu ana kadar alınan doneler
çerçevesinde, âdeta kolektör hüviyetine gelmiş olan bu yol altındaki şekil…
“Kolektör” toplama demektir. Neyi topluyorsunuz? Sadece gazı değil, orada gazı
toplayan, suyu toplayan, atık suyu toplayan, yağmur suyunu toplayan, elektriği
toplayan hatların karmaşık bir ortamda olduğu gözlendiği için, buranın aç kapa
şekliyle yapılmasının daha faydalı olacağı kanaatiyle, 24 metrelik bir bölümün
açılarak kapatılması… Ee, böyle bir hayatın devam ettiği bir ortamda bu
projenin süratle tamamlanabilmesi için bazı zorlukların da söz konusu olduğunu
biliyoruz. Hele hele bir hayata mal olan, hepimizi üzen, tabii ki bir insanın,
bir karıncanın ölümünden dahi rahatsız olan bir insan olarak, bir yönetici
olarak hepimiz üzülmüşüzdür. Bundan sonra bu tip arızaların ve kazaların
olmamasına yönelik temennileri yenilemekle birlikte, tedbir almanın devamı,
yapılan çalışmalarda ihmalleri olanlarla ilgili de savcılık ve teknik ekipler
olaya el koymuşlardır, hem teknik çalışmalar sürdürülmekte hem de savcılık
gereken tahkikatları yapmak suretiyle kovuşturmaya başlamış bulunmaktadır.
Meclisin son günü olan
bugün yoğun üç tane önemli yasanın görüşüleceği bir anda bu önerinin gündeme
alınarak araştırma yapılmasıyla nereye varılacağının takdirlerinize sunulması
suretiyle, zamanı daha fazla kaybetmemek, bir an önce gündemde olan kanunları
bitirdikten sonra, aslında tatil değil, dinlenme değil, nöbet değişimi,farklı
bir moda geçmek üzere milletvekillerimizin bölgelerine giderek, bölgedeki
insanlarımız, seçmenlerimiz ve diğer faaliyetlerin sürdürülebilmesi, daha
dinamik bir şekilde 2012-2013 dönemindeki Meclis çalışmalarımıza malzemeyle
gelmemizin faydalı olacağı kanaatiyle grup önerisinin aleyhinde olduğumu
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktar.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Önerinin lehine
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, bir cümle ilave edebilir miyim?
BAŞKAN – Pardon Sayın Gök.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkanım, bir cümle söyleyebilir miyim?
BAŞKAN – Söyleyiniz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi
ben, tabii, değerli konuşmacıyı dinledim. Yani, bunun çok önemli olmadığını
anlatmaya çalıştı ama Sayın Cemil Çiçek, Ulaştırma Bakanlığı protokolüne
devredilirken yaptığı konuşmada; Ankara metrosuyla Ulaştırma Bakanlığının
üstlendiği maliyetin 2011 yatırım programının tam yedide 1’i olduğunu itiraf
etmiştir. Yani, çok büyük bir meblağdır ve Ulaştırma Bakanının başka yerlerde
göçük olabileceği endişesini taşıdığı bir ortamın, Sayın Konuşmacının ifade
ettiği gibi, tam da tersine, konuşulmasının gerektiğini düşünüyorum. Daha da
çok konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Ankaralılar tedirgindir. Tabii sayın
konuşmacı Ankaralı değil, ben isterdim ki Ankara milletvekilleri burada
konuşsaydı daha uygun olurdu.
BAŞKAN – Konu anlaşıldı Sayın Gök. Kayıtlara
geçmiştir, teşekkür ederiz.
LEVENT GÖK (Ankara) –
Şimdi, Ankaralıların hassasiyetini yaşamamış olabilir ama her gün oradan
geçiyoruz ve çok önemli bir konudur. Yani konunun önemsizleştirilmesi asla
kabul edilemez.
Ben yine, AKP Grubunun
insafına, vicdanına bırakıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Buyurunuz Sayın Türkeş.
(MHP sıralarından alkışlar)
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Levent Gök ve arkadaşlarının verdiği, Ankara
metrosundaki göçük ve Ankara metrosunun durumu ile ilgili araştırma önergesi
lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, az önce Sayın
Bayraktar’ın konuşmasına değinerek başlayacağım. Sayın Bayraktar, Ankara’ya
değinmemeye çalışarak bir konuşma yaptı.
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) –
Değindim, değindim.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Çok doğru bir konuşmaydı çünkü
Ankara metroları, Ankara metrolarının
başladığından itibaren yapılma süreleri ve bu Kızılay-Çayyolu metrosunun
durumu sizin gibi yerel yönetimleri bilen birisi açısından çok kolay
savunulamayacak bir konuydu. O bakımdan konuşmanızı, siyasi tecrübenize göre
fevkalade başarılı bulduğumu ifade etmeliyim.
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) –
Teşekkür ederim.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Efendim, Albert Einstein “Problemleri,
onları üreten kafalarla çözemeyiz.” demiş. Yani bir problemi bir kafa
üretiyorsa, aynı kafanın onun çözümünü bulması da mümkün değil. Ankara’da da
içinde bulunduğumuz şartlar budur.
Değerli milletvekilleri,
Ankara sahipsizdir. AKP İktidarı, Ankara’nın bürokrasisini Ankara’dan bir
yandan boşaltmaya çalışırken, diğer taraftan da, Ankara şehri, sahip çıkılmayan
ve bir başkente yakışmayacak kadar problemler yaşayan bir şehir durumundadır.
Şehrin bir master planı yoktur -az önce Sayın Gök belirtti- şehir tesadüfi
olarak, hem bürokrasinin binaları hem de yerleşim yerleri olarak Eskişehir,
güneybatı aksı üzerinde devam etmektedir.
Ankara’da Ankara’yı
ilgilendiren, Ankaralıyı gerçek anlamda ilgilendiren hiçbir konu
konuşulmamaktadır. Hiçbir zaman Ankara’da Ankara’nın gerçek problemlerinin
tartışıldığı bir platform olmamıştır. Ankara’da genelde boyalar, renkler,
havaalanı yolunun, binalarının dış kaplamaları veyahut da eğer bir ilçe
belediyesi başka bir partiye mensupsa Sayın Gökçek bunlarla polemiğe girmeyi
-öncelikli tercihi de Çankaya Belediyesidir daima- bunlarla bazı içi boş
tartışmaları yapmayı sever ama gerçek anlamda Ankara’nın, Ankaralının her gün
yaşadığı, işe gittiği geldiği bir şehirde gelişim nasıldır, nerededir, bunlar
hiçbir zaman ele alınmaz.
Ankara’da bugüne kadar çok
kısa süre içerisinde birçok problem yaşadık. Doğal gaz patlaması oldu, yılbaşı
arifesi idi. O patlamada maalesef rahmetli olan çocukları suçlayacak kadar
belediyenin görevlileri maalesef seviyeyi düşürdüler. Organize sanayide bundan
çok kısa bir süre önce –bir yıl ancak oldu- tüp gaz patlamaları oldu. Bunlar
ilk bir iki hafta gündeme geldi, onun arkasından da hiç kimse bunları takip
etmedi.
Son olarak da şehrin
ortasında, şu bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıktığınızda 100-150
adımlık mesafede yolda yürüyen bir insanın, kaldırım çöktü ve maalesef cenazesi
1-1,5 kilometre ötede bulundu.
Sayın milletvekilleri, bunu
araştırmayacaksak, bu konuyu konuşmayacaksak neyi konuşacağız Allah aşkına?
Yani zaman zaman muhalefetten bir parti bir önergeyi verdiği zaman kendi
gündeminiz şaşıyor diye bazen itiraz etmeye kalkıyorsunuz ama bir de elinizi
vicdanınıza koyun; yani artık nerenin, Meclisin mi çökmesini bekleyeceğiz
bunları tartışmak için? Meclisin 100-150 metre önünde olmuş bir olay, bunun
mutlaka araştırılması gerekir.
Belediye ne yapıyor? Az
önce Sayın Gök gerek bu metroların tarihçesiyle ilgili gerekse bunların
maliyetleriyle ilgili rakamları verdiği için onlara tekrar girmeyeceğim ama
sadece bir-iki örnek vermek istiyorum.
Şimdi, ilk başta, bu “hafif
raylı sistem” dedikleri Ankaray 1992’de başladı, 1996’da bitti, dört senede
tamamlandı. Kızılay-Batıkent 1993’te başladı, 1997’de bitti, dört yılda.
2002’de başlayan ve on yıldır sadece para yiyen ve hiçbir şey yapılmayan bir metro
sistemini mutlaka sorgulamamız gerekir, mutlaka bunun altında yatan sebepleri
araştırmamız gerekir. Bunlara bakmayıp da başka yere bakmamız, şu yaşadığımız,
hepimiz yaşıyoruz burada ve baş şehrimiz, buna ihanet olur diye düşünüyorum.
Belediye ne yapıyor bu
arada? Yıllık veyahut da yazlık kaldırım taşı yenileme işleriyle meşguller.
Yandaşlara ihale ve kaldırım taşları yenileniyor Ankara’nın, bu da büyük
belediyecilik hizmeti. Bir de okullar açılmadan bir hafta önce asfaltlama
başlar ki tatilden dönenler kimin yaptığını görsün, anlasın diye.
Bu kadar sakilliğin
yaşandığı bir yerde, Sayın Gök ve arkadaşlarının verdiği bu Meclis araştırma
önergesinin lehinde olduğumuzu bildiriyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkeş.
Aleyhinde, Sayın Tan.
Buyurunuz Sayın Tan.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye’deki iş kazaları hemen hemen her
dönem gündeme geliyor ama maalesef, gündeme gelmesi de bir şeyi değiştirmiyor.
Burada yine nutuklar atılıyor ve sonuç olarak bu iş kazalarının dünyadaki
normal seviyelere indirilebilmesiyle ilgili ciddi bir çalışma yapılmıyor.
Benden önceki konuşmacıları
da ben dikkatle izledim. Mesela AK PARTİ adına konuşan arkadaşımız bir süreci anlattı
yani belediyelerin yapmakta zorlandıkları bu yatırımların, özellikle altyapı ve
metro inşaatlarının Ulaştırma Bakanlığına nasıl devredildiğini anlattı. Şimdi
bu konularda bir itiraz yok ki; yani kim yaparsa yapsın, ister Ulaştırma
Bakanlığı yapsın ister belediyeler yapsın, bu belediyeler ister AK PARTİ’li
olsun ister başka bir belediyeden olsun. Burada tartışılan esas konu, Türkiye
neden iş kazalarında dünyanın –tırnak içinde- makul olarak kabul ettiği
oranların ve rakamların çok üzerinde, neden böyle? Esas tartışılan konu bu. Ve
bu konuyla ilgili neler yapılabilir, ne gibi önlemler alınabilir ne gibi
yasalar çıkartılabilir esas burada tartışmamız gereken de bu.
Şimdi, bu kazalarla ilgili
birkaç örnek vermek istiyorum. Yine biraz evvel dile getirildi. Mesela
yılbaşında Ankara’da büyük bir gaz patlaması oldu. Yine, İstanbul’da bir Tuzla
tersaneleri faciası var önümüzde. Bu son on yıldır belki hemen hemen her ay bu
tersanede meydana gelen kazaları konuşuyoruz ve yine her seferinde benzer
açıklamalar yapılıyor, işte “Gerekli soruşturmalar, araştırmalar yapılıyor,
sorumluları hakkında cezai işlem, hukuki işlemler devam ediyor, adli
soruşturmalar devam ediyor.” ama maalesef bu kazalar azalmıyor. Şimdi bizim
burada konuştuğumuz bu adliye mekanizmalarının nasıl işlediği, ne olduğu,
nereye gittiği, nasıl çalıştığı değil; bugün bizi ilgilendiren, bu iş
kazalarıyla ilgili neler yapılması lazım, ne gibi önlemler alınması lazım ve bu
önlemlerin hayata geçirilebilmesi için ne gibi uygulamalar yapılması lazım,
esas konuşmamız gereken ve bugünkü konumuzun ana başlığı da bu.
Tuzla tersaneleri defalarca
geldi dediğim gibi ama maalesef doğru düzgün Meclisten bir araştırma, bir
komisyon bile buralara gidip tam dört başı mamur bir netice ortaya koyamadı.
Yine aynı şekilde İstanbul’da metro çalışmaları var, Ankara’da metro
çalışmaları var. Galata köprülerinin yani Unkapanı Köprüsü dâhil, eski Galata
Köprüsü dâhil Haliç üzerindeki köprülerin bakım çalışmaları var, İstanbul’daki
Boğaziçi köprülerinin bakım çalışmaları var ve yine bunlara bağlı onlarca,
hatta toplamını aldığınız vakit birkaç yıllık bir dönem içerisinde yüzlerce iş
kazası var.
Şimdi, en son en belirgin
olanı da Ankara’nın göbeğinde, Meclisin burnunun dibinde korkunç bir kaza
meydana geldi. Peki, bu kaza… Yani durup dururken mi bu yol çöktü? Bu göçük
durup dururken mi oldu? Bundan önce Jeoloji Odasının yaptığı hatırlatmalar
neden dikkate alınmadı? Bu çalışma yapılan güzergâhların yer altı haritaları,
toprak özellikleri daha önceden doğru düzgün tespitlerle, deneylerle,
tahlillerle neden ortaya konulmadı veya eğer bunlar ortaya konuldu diyorsanız
neden gereği yapılmadı? İşte, esas tartışılan nokta bu. Genel güvenlikle
ilgili, bu konularla ilgili doğru düzgün ölçüler, kıstaslar ortaya koyamazsak
yine bugün konuşacağız ve bir müddet sonra -Allah göstermesin- bir başka yerde
tekrar aynı kaza meydana gelecek.
İşte bugünkü gazetelerde
var, hemen hemen hepsinde var. Bir kurtarma kazasında göçük altında kalan
işçinin kafası kopartılıyor kepçe tarafından. Yanlış uygulamalarla, yanlış
kurtarmalarla, kurtarılırken, kurtarılmak istenirken insan ölüyor. Tabii ki
şunu iddia etmiyoruz: Yani bunu bile bile öldürdüler, işte kepçe operatörünün
zaten bu işçiye kastı vardı, onun için yaptı. Ama arkadaşlar sonuç önemli.
Bütün dünyada bu yolları, metroları, kanalları, köprüleri yapanlar sadece
bizler değiliz, sadece Türkiye değil, dünyanın her yerinde bu faaliyetler
yapılıyor, her yerinde bu projeler yürütülüyor ama dünyada bu iş kazalarıyla
ilgili de belli istatistikler var, rakamlar var. Bunları önümüze koyduğumuz
vakit biz dünyada neredeyse, kelime belki kara mizah örneği olacak ama şampiyon
durumundayız, en önlerdeyiz. İşte bizim kabul edemediğimiz, etmediğimiz,
etmeyeceğimiz nokta bu. Bu oranların mutlaka makul seviyelere çekilmesi lazım
ve mümkünse sıfırlanması lazım, tabii ki esas amaç odur, sıfırlamaktır. Hiçbir
ölüm meşru ve makul gösterilemez ama elden gelen her şey yapıldıktan sonra da,
bütün tedbirler alındıktan sonra da artık ortaya çıkan ölümler de başka türlü
tazmin edilmeye çalışılır. Bunlara karşı lakayıt kalamayız.
Bizim bir diğer
eleştirdiğimiz nokta da, özellikle bu belediyelerin ve AK PARTİ’nin elindeki
belediyelerin yaptıkları imar uygulamalarından tutun yatırımlara kadar
çalakalem çalışmaları. Yani paldır küldür bir çalışma yapılıyor ama bu
çalışmanın başı ne, sonu ne, termini ne, alınan önlemler ne, düzen ne? Bir iş
ortaya koymak, hızlı koymak, çabuk koymak, neticeye ulaşmak tabii ki doğru bir
metot ama ben bunu çok hızlı ve bir an önce bitireyim veya çalakalem yapayım
nasıl olursa olsun deyip de bu ölümleri engellememek de aynı derecede çok büyük
bir kabahat.
Sevgili arkadaşlar, bu
konuda bir diğer çifte standart da, yine bu belediyelerin bu yatırımlarda
aldıkları desteklerdir. Ben bir soru önergesi vermiştim Maliye Bakanlığına,
devletin biliyorsunuz dış kredi kullanmada belediyelere hazine kefaleti var, bu
hazine kefaleti olmadan bu tip yatırımlar gerçekleştirilemiyor ve krediler
alınamıyor. Sormuştum ben, yani iki tane net soru: Ankara Büyükşehir Belediyesi
bütün kurum, kuruluş ve iştirakleriyle hazine kredili ne kadar dış kredi aldı,
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ne kadar aldı? Soru bu kadar net. Allah’a çok
şükür, uzunca bir zamandır gelmediği kadar bu soru önergelerine net bir cevap
geldi. Rakam ne biliyor musunuz arkadaşlar? Ankara Belediyesinin bugüne kadar
kullandığı hazine destekli kredi miktarı: 1 milyar 450 milyon dolar. Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesinin kullandığı dış kredi miktarı ne kadar? 32 milyon
dolar. Ankara, Diyarbakır’ın 4 misli büyüklüğünde nüfus olarak, adrese dayalı
nüfus kayıt sistemine göre son yayınlanan rakamlara göre yaklaşık 4 misli, tam
4 misli bile değil, yani 3,7 civarında bir büyüklük var, 4 kabul edelim. Ankara
Diyarbakır’ın 4 misli büyüklükte ama kullandığı kredi miktarı 453 kat. Tekrar
ediyorum, Ankara Diyarbakır’ın 4 katı büyüklüğünde yaklaşık olarak ama
kullandığı kredi Diyarbakır’ın kullandığı Hazine destekli dış kredinin 453
katı. İşte, bir diğer haksızlık ve bir diğer zulüm de burada. Çünkü bu iş
kazaları falan olurken maalesef bazı yöneticilerimiz, bazı siyasilerimiz
oldukça da aymaz bir şekilde “Ne yapalım kardeşim? İşte, bu kadar iş yapıyoruz,
bu kadar iş yaparken de işte, bu kadar kaza kendiliğinden oluyor. Biz de zaten
kimseyi öldürme niyetinde değiliz.” Sevgili arkadaşlar, bu ifade başlı başına
lakayt bir ifade, sorumsuz bir ifade. Çok iş yapıyorsunuz, bir. Nasıl
yapıyorsunuz? İşte, ortada, Diyarbakır’a 1 verilirken Ankara’ya 453 veriliyor,
bu dış kredileri söylüyorum tekrar, Maliye Bakanlığının verdiği rakamlardır
bunlar soru önergeme. İkincisi de çok iş yapıyorum diye yani insanlar ölsün
diyemeyiz, mümkün değil.
Sonuç olarak yapılması
gereken şudur: Kim ne iş yapıyorsa, bir, bu imkânlar adil olarak dağıtılmalıdır
Diyarbakır’a da, Trabzon’a da, Bursa’ya da, Konya’ya da, Çankırı’ya da,
Edirne’ye de, Hakkâri’ye de, Adana’ya da, Samsun’a da. İki, bu işler doğru
düzgün yapılmalıdır, projelerin bütün jeolojik tahlilleri, topoğrafik
ölçümleri, kazıları, tedbirleri, bütün bunlar, hepsi önce doneler öne koyularak
yine dünyadaki bütün inşaat mühendisliği ve inşaat kriterlerine, iş güvenliğine
uygun bir şekilde düzenlenmelidir ve bu düzenlemelerle tatbik edilmelidir. Yani
göstermelik oraya iş güvenliği malzemelerini yığıp, koyup ondan sonra da hiçbir
tedbir almamak çözüm değildir. Onun için bu önergenin dikkate alınmasını
söylüyoruz, olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz.
Saygılar sunuyorum. (BDP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Sayın Bayraktar, buyurunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (Rize) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Konuyla ilgili söz almamı
eleştiren Sayın Gök, Ankaralı değilim, Ankara Milletvekili olarak bir
başkasının konu aleyhinde veyahut lehinde konuşması gerektiğini iddia ettiler.
Böyle önemli bir konunun konuşulması için illa Ankara Milletvekili olmak şart
değildir. Ben üç dönem milletvekiliyim ve Ankara’da yaşıyorum, en az Ankara
milletvekilleri kadar olayla ilgili sorumluluğumu, bilgimi ve olayları
paylaşmak gerektiğine inanan bir teknik elemanım.
Kaldı ki burada, on
dakikalık bir süreç içerisinde konunun tüm detaylarını tartışmak mümkün değil,
sadece önerinin bugün gündeme alınmasının doğru olmadığını ve bunun için
önerinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtecek bir söz almış oldum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Bayraktar.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup
işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; (2/147) esas numaralı,
2933 Sayılı Madalya ve Nişanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/55)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/147) esas numaralı kanun
teklifim kırk beş gün içerisinde komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzük’ün
37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN – Teklif sahibi
olarak, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Buyurunuz Sayın Öğüt. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2933 Sayılı Madalya ve Nişanlar Kanunu’nda
değişiklikle ilgili vermiş olduğum kanun teklifimin üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Kore
şehitlerinde hepimiz biliriz ki madalya var veya devletimiz madalya verdi. Öyle
değil mi? Öyle bilirsiniz. Ama öyle değil, Kore şehitlerine devletimiz madalya
vermemiş, Kıbrıs şehitlerine de devletimiz madalya vermemiş, Koreliler ve
Birleşmiş Milletler vermiş.
Bu anlamda, ben kanun
teklifimde, hem Kore gazilerine hem de Kıbrıs gazilerine devletin madalya
vermesini arz ediyorum. Bu anlamda bu kanun teklifimin de kabul edileceğini
umuyorum.
Ancak zamanım çok kısa
olduğu için, değerli arkadaşlar, ben sınır ili, Ermenistan ile Gürcistan’ın
komşusu olan Ardahan’ın milletvekiliyim. Bölgemizde çok korkunç bir göç var. 1992’de 176 bin
nüfusu olan Ardahan şu anda 98 bine inmiştir yani hükûmetlerin ve devletin
politikası bölgeyi boşaltmış, bölgeye de gözünü diken Ermenistan topraklarımızı
istemektedir.
Şimdi, AKP Hükûmeti de
maalesef bölgede cezaevlerini, askerlik şubelerini, adliyeleri kapatarak bölgeyi
âdeta göçe zorlamıştır. Öyle bir konuma geldi ki, şu anda Çıldır ilçemizde
insanlar artık kamyonlara yüklenip büyük şehirlere göç ediyor. Çıldır yetmedi,
Kars’ın Akyaka, Digor, Susuz ve Selim ilçelerinde de var.
Şimdi, stratejik anlamda
önem taşıyan bu ilçelerimize mutlak surette adliyelerin geri verilmesini
istiyorum. Adliyeler verilmezse ve insanlar orada olmazsa kırk üç yıl Rus
işgali altında kalıp da yüzlerce şehit veren, binlerce gazi olan insanlarımız
daha da çok gazi olma durumuna
gelecektir.
Bu anlamda, ben bölgenin
milletvekili olarak, AKP’lilerden rica ediyorum, Adalet Bakanından rica
ediyorum, Sayın Başbakandan rica ediyorum. Çıldır Adliyesi, Akyaka Adliyesi,
Digor, Susuz ve Selim adliyeleri, sınırda görev yapan adliyelerimiz, bir daha
gözden geçirilerek, bu yerler yeniden adliyelere kavuşturulsun. Askerlik
şubeleri de kalktı, cezaevleri de kalktı. Zaten doktor yok, öğretmenimiz yok.
Değerli arkadaşlar, bölgede
zaten sekiz ay da kar, kış var. Böyle bir konumda bizim o bölgede durmamız, o bölgede
insanların kalması mümkün değil. Çocuğunu okutamıyor, hastasını tedavi
ettiremiyor yani bunun sonu nereye varacak? Adliyeleri de kapattınız. Bu
anlamda, ben istirham ediyorum, o bölgenin bir insanı olarak, o bölgenin
milletvekili olarak ben sizden rica ediyorum: Stratejik anlamda önem taşıyan,
stratejik anlamda, göç veren illerimizin mutlak surette sınır ticaretinin
geliştirilip, oradaki adliyelerin mutlak surette geri verilmesini istiyorum.
Ben isyan ediyorum,
protesto ediyorum. Diyorum ki, eğer AKP bu şeyi yapmazsa ben Mecliste greve
gideceğim ve isyan ediyorum; ceketimi çıkartarak da sizi protesto ediyorum,
kravatımı da çıkartıyorum. Her şeyi protesto ediyorum.
(Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ceketini ve kravatını çıkartarak yere attı.)
BAŞKAN – Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -
Evet, siz artık başka türlü anlamazsınız. Siz bundan anlarsınız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Evet, adliyemizin geri
verilmesini istiyorum arkadaşlar.
(Elindeki pankartı açtı.)
BAŞKAN – Sayın Öğüt, Sayın
Öğüt…
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Kendine saygın yok, bize saygın yok; milletin kürsüsüne saygın yok.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) –
Adliye verilmezse bölgede büyük bir göç olacak.
BAŞKAN – Sayın Öğüt, çok
rica ediyorum.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu
göç, Türkiye’yi parçalayacak ve Türkiye’nin topraklarını Ermenistan’a vermeye
kalkacaktır. Bunun için protesto ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler,
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öğüt,
lütfen… Meclisin nezahetine yakışmadı bu davranışınız.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –
Başka türlü anlamazsınız.
BAŞKAN – Lütfen… Sayın
Öğüt, lütfen yerinize geçiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir milletvekili olarak,
Adana Milletvekili Ümit Özgümüş.
Buyurun Sayın Özgümüş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bu topraklar için, bu
toprakların onuru için canlarını veren şehitlerimize ve yine bu uğurda mücadele
eden ve hayatını kaybetmiş olan gazilerimize Allah’tan rahmet dileyerek ve
kalan gazilerimize gerek muharip gazilerimize gerek malul gazilerimize de
saygılarımı ileterek başlamak istiyorum konuşmama.
Aynı zamanda, bu kanun
kapsamında olmasa da bu toprakların yağmalanmasını engellemek üzere, bu
toprakların onurunu korumak üzerine hayatını kaybetmiş, bedel ödemiş tüm
yurtseverlerin onurlu anıları önünde de saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu anlamda gerek hayatını kaybeden şehitlerimizin ailelerine gerek
gazilerimize verilecek olan madalyalara da, onların yaşamlarını kolaylaştıracak
olan kanuni düzenlemelere de Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman destek
vereceğimizi belirtmek istiyorum. Ama fırsat gelmişken bir endişemi de dile
getirmek istiyorum değerli arkadaşlar. AKP’nin son dönemlerde uyguladığı Yeni
Osmanlıcı, Enver Paşacı, yayılmacı, taşeron ve maceracı dış politikası böyle
devam ederse ve bu gidişle, dost bir ülkeyle eğer savaş edersek, önümüzdeki
dönemde, madalya dağıtmak için birkaç tır madalya yapmak gerekecek, madalya
üretmek gerekecek.
Bakın, son dönemde,
Suriye’yle ilgili, sürekli, yalan üzerine bir politika üretiliyor. İçeride
halkımızı kandırabiliriz ama dünyada kimseyi kandıramıyoruz. Suriye’yi çok iyi
bilen birisi olarak size bazı gerçekleri söyleyeyim:
Deniyor ki: “Suriye’de, şu
anda, Suriye halkının özgürlük mücadelesi var ve iç savaş var.” Birinci yalan
bu. Birincisi, bütün dünyada olduğu gibi, bizde olduğu gibi, daha çok demokrasi
ve daha çok özgürlük isteği var Suriye halkının ama şu anda orada yürütülen
savaş iç savaş değil; sadece ajanların, Amerika’nın, İngiltere’nin, İsrail’in
ve Türkiye'nin tetiklediği ajanların oluşturduğu bir iç kanama vardır ve
Suriye’de sadece belli bölgelerde mücadele var; Türkiye sınırına yakın
bölgelerde, Humus’ta ve İsrail’e yakın İdlip bölgesinde, başka yerde, hiçbir
zaman iç savaş yok; bu bir iç kanamadır.
“Orada zulümden kaçanlar
Türkiye’ye sığınıyor.” diye sürekli olarak yalan söyleniyor. Oradan buraya
zulümden kaçış yok. Türkiye’de oradan gelenlere vadedilen şeyler var ve onun
için de buraya gelen 30 bin civarında insan var. Eğer bunlar zulümden kaçıyor
olsaydı bunların 15 bin tanesi geri dönmezdi.
Başka bir yalan daha var:
“Bunlar zulümden kaçıyor, onun için onları korumak zorundayız.” Değerli
arkadaşlar, eğer zulümden kaçıyorlarsa, eğer ateşten kaçıyorlarsa onları
alırsınız, Türkiye'nin iç bölgelerine yerleştirirsiniz; Adana’ya, Mersin’e,
Kırşehir’e, Konya’ya yerleştirirsiniz. Zulümden kaçıyorlarsa, silah mesafesinin
dışına çıkarmak yerine, tam sınır bölgesine yerleştirmezsiniz, sınıra sıfır
bölgesine yerleştirmezsiniz. İki nedeni var:
1) O insanların arasına
yerleşen, Türkiye'nin de beslediği, eğittiği teröristler, zaman zaman gidip bir
eylem yapıp geri kaçıyor, onların arasında kendini kaybettiriyor.
2) “Uluslararası
anlaşmalardan doğan nedenle, eğer Suriye, o teröristleri sınır ötesi takip
ederse, bunu savaş nedeni saymak üzere, sınır bölgesine yerleştiriyor.” Bu da
başka bir yalan.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Ömer Çelik bu kürsüden Lazkiye’nin bombalandığını söyledi; bu da başka bir
yalan. Lazkiye hiçbir zaman bombalanmadı. Lazkiye Beşar Esad’ın memleketi.
Lazkiye’nin şehir merkezinden kuzeyine giderseniz Ceble bölgesi, akrabaları; 10
kilometre kuzeyine giderseniz kendi köyü. Orada da, yine Filistinlilerin
yerleştirildiği bölgede, Filistinliler Sünni olduğu için onları kışkırtmak
üzere oraya giden ajanlara yapılan bir operasyon var ve bu operasyon denizden
yapılmıştır ve teröristlerin dışında hiç kimse orada öldürülmemiştir.
Ömer Çelik buradan soruyor,
diyor ki: “’Seçime gidin.’ dedik, gitmediler.” Siyasi olarak sorulması gereken
şu: Sana ne? Karşı taraf bağımsız bir ülke, seçime gider veya gitmez. Hafız
Esad ölürken Suriye’yi sana mı teslim etti? Ya da bugün iş birliği yaptığınız,
Suriye’de Beşar Esad yönetimini devirmek için iş birliği yaptığınız Suudi
Arabistan, Katar gibi, Dubai gibi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi, Amerika
Birleşik Devletleri’nin kuklası olan ülkelerde seçim var da onlarla birlikte
demokrasiyi mi getirmeye çalışıyorsunuz? Bu da başka bir yalan.
Değerli arkadaşlar, uçak
düşürme meselesinde yine Türk halkına yalan söyleniyor ama dünyada artık her
şey geçerli ve gerçek olarak ortaya çıkıyor. Gerçekten, uçağın nerede
düşürüldüğünü, vurulduğunu görmek istiyorsanız buradan bir heyet ayarlarsınız,
gidersiniz Lazkiye’nin deniz kenarındaki Basit kasabasındaki insanlarla tek tek
görüşürsünüz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) –
Radarlara inanmıyor musunuz?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, gidin, orada, basını gönderin veya siz kendiniz gidin, Basit
kasabasındaki insanlarla tek tek görüşün.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Suriye’nin sözcüsü müsünüz?
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Uçağımız, Basit kasabasının üzerinde, çok yavaş biçimde ve neredeyse evlerin
damlarını yalayacak biçimde geçmiş ve düşürülmüştür.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Suriye sözcülük mü verdi size? Bu Meclise gelmişsin konuşuyorsun.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) – Bu
da başka bir yalandır. Orada eğer kendi radar sistemimizi deniyorsak, o zaman
Suriye yerine Kandil’e gönderirisiniz ya da gidersiniz Kıbrıs tarafında
denersiniz. Ama Suriye’nin eğer savunma sistemini test ediyorsunuz da, bu, Türk
insanının mutfakta tüp kaçağı olup olmadığını kontrol etmek için kibrit
çakmasına benzer; nitekim de bütün karizma çizildi.
Değerli dostlar, bakın,
burada hesapsız, kitapsız bir gidiş var ve boşu boşuna çocuklarımızın kanı
üzerinden yapılan bir pazarlık var. Ama buradan çok net biçimde söylüyorum: Bu
kirli savaşı engelleyeceğiz. Ben Ümit Özgümüş olarak böyle bir savaş çıkarsa
vicdani reddi savunacağım. Otuz beş sene önce Ankara’nın sokaklarında
bağırıyorduk, bugün de içtenlikle yine bağırıyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özgümüş.
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Devamla) –
Yaşasın halkların kardeşliği, kahrolsun emperyalizm ve onun yerli iş
birlikçileri! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Vural.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclisin kürsüsünün
birtakım eylemlerin aracı hâline dönüştürülmesini grup olarak
benimsemediklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, tabii, burası milletin kürsüsü. Milletin kürsüsü milletin sesidir. Bu
konuda daha önce konuşma yapan Ensar Bey çalışkan bir milletvekili, gayretli
bir milletvekili arkadaşımız ama Meclisin kürsüsünü birtakım eylemlerin aracı
hâline dönüştürme konusundaki tavrı grup olarak benimsemediğimizi ifade etmek
istedim. Sayın Öğüt’ün memleketin sorunlarını dile getirme konusunda önemli
çalışmaları var ama Meclis kürsüsünün böyle bir eylem için kullanılmasının
kabul edilebilir olmadığını bu vesileyle paylaşmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural. Biz de kınadığımızı belirttik.
Buyurunuz Sayın Dal.
24.- Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal’ın, Ensar Öğüt’ün
davranışını Meclis adabına uygun görmediğine ve Suriye katliamına ilişkin
açıklaması
AHMET SALİH DAL (Kilis) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın Ensar Öğüt’ün
davranışını Meclis adabına uygun görmediğimi belirtmek istiyorum.
İkincisi: Suriye’de bir
katliam var. Bunu Kilis’ten biz canlı olarak izleyebiliyoruz çünkü dün gece
dahi Suriye’nin Azaz ilçesi çok yoğun bir şekilde bombardıman altında tutuldu
ve sabahın erken saatlerinde Kilis Devlet Hastanesine bombayla, şarapnel
parçalarıyla yaralanan vatandaşlar geldi. “Orada bir katliam yok.” demek doğru
değildir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dal.
Sayın milletvekilleri, on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, 156
sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan,
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet
Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73,
2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
29/6/2012 tarihli 126’ncı
Birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
teklifin üçüncü bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma
yapılmış idi.
Şimdi, söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık’a aittir.
Buyurun Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Meclis artık son
günlerini yaşıyor. Torba yasa, diliyorum, bugün yarın biter, bu gerginlik de
bir an önce biter tabii. Bu torba yasada, hem öğretmenlerle hem sağlıkla hem
polislerle ilgili tabii ki yeni yeni düzenlemeler var.
Mesela, iktidar partisi,
özellikle Sayın Başbakan, AKP’yi kurdukları dönemlerde halka şöyle bir
taahhütte bulunuyorlar. 2002 yılında İzmit’te yaptığı seçim mitinginde diyor
ki: “Ya, bu KPSS neden kurulur millî eğitim için, öğretmenler için? Biz,
iktidar olduğumuzda bunların bir bütününü ortadan kaldıracağız.” Ve yine,
2002’de İstanbul’da yaptığı bir konuşmada: “Birçok gencimiz, özellikle öğretmen
adaylarımız işsiz kaldı. Ülkedeki eğitim çökmüş, köy okulları kapanmış.
Merkezdeki okullarda bile öğretmen konusunda çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor ama
inşallah, biz iktidar olunca, öğretmenler okulun bittiği gün hazırlıklarını yapacak,
ertesi gün görev aşkıyla göreve başlayacaklar.“ diyor.
2002 yılında atanmayan
öğretmenler 70 binlerde iken, Eğitim-Sen verilerine göre 2011 yılında bu sayı
350 bin civarında. Bu, bize şunu gösteriyor: Siyasetçiler halka vaatlerde
bulunuyorlar ama iktidar olduklarında yani Ankara’nın emri ne ise Ankara’nın
emrine giriyorlar. Şimdi, bugün, bu öğretmenlerle ilgili, evet, ciddi bir
sıkıntı vardır, bu sıkıntının giderilmesi gerekir.
Yine, bizim Grup Başkan
Vekilimizin bir soru önergesine Sayın Bakanın bir cevabı var. Şu anda, Sayın
Pervin Buldan’ın soru önergesine verilen cevap şu: “Şu anda ihtiyacımız
123.783’tür.” diyor ama bu sayı 30-40 bin civarında. Yine, Millî Eğitimin ne
kadar bu konuda ihtiyaç sahibi olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Diğer bir konumuz da Millî
Eğitim Bakanımızın özellikle mevcut değişikliklerle ilgili muhalif öğretmenlere
karşı şöyle bir sözü var, diyor ki: “Bu sistemi beğenmeyenler çekip
gidebilirler, istifa edebilirler.” Yani böyle bir hakkı nasıl kendinizde
bulabilirsiniz? Ben sistemi beğenmiyorum, bu sisteme karşı alternatif bir
sistem öneriyorum ama Sayın Bakanımızın bu konudaki açıklamaları: “Beğenmeyen
çekip gidebilir.” Bu yetmiyor, son dönemlerde zaten Eğitim-Sen’le ilgili,
KESK’le ilgili operasyonlara da bir bütün olarak nasıl tanıklık ettiğimizi ve
onlarca öğretmen arkadaşımızın nasıl tutuklandığına da tanıklık ettik. Şimdi,
muhalif olan herkesi ya tutuklatacaksınız ya da döneceksiniz, “Beğenmeyenler
çekip gitsinler.”
(x)
302 S. Sayılı Basmayazı 27/6/2012 tarihli 125’inci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
Bakın, bugün muhaliflerin
büyük bir kısmı “KCK operasyonu” adı altında İstanbul’da yargılanıyorlar ve
İstanbul’da dün ve bugün ana dilde savunma yapmak istiyorlar, yargıçlar
dönüyor, “Hayır, siz ana dilde savunma yapamazsınız.” E, peki siz beni ana
dilimden dolayı, ben Kürt olduğum için alıyorsunuz ama ben Kürtçe savunma
yapmak istiyorum, “Hayır, yapamazsınız.” diyor ve savunma avukatları bugün
polis tarafından, asker, jandarma tarafından darp ediliyor. Ve içeriye
kalaslarla saldırı düzenleniyor ve savunma, protesto edip içeriyi terk ediyor.
Şimdi, bu torba yasada acaba bu dili özgürleştirmek adına adımlar atılamaz
mıydı? Yani bu torbanın içerisine birlikte yaşadığınız halkın, “kardeş halk”
dediğiniz bu halkın dilini bu torba yasaya dâhil edemez miydiniz? Edebilirdiniz
ama özgürlükler konusunda, ne yazık ki bu konuda sınıfta kalıyorsunuz.
Şimdi, yeni polisler
alınacak. Hep beraber polislerin nasıl alındığını da gördük. Hatta polisler alınırken
bir kısmının çok başarısız olduklarını biliyoruz ve 200 öğrencinin notları 18
puanın altında veyahut da 20 puanın altında olduğu hâlde bir değişiklikle
bunları alıyorsunuz. Ve bu polisler asayişi sağlayacak, bu polisler
güvenliğimizi sağlayacak! Ve bu polislerin son günlerde, mesela İstanbul’da bir
vatandaşımızı nasıl darp ettiklerini gördük. Vatandaşın suçu neydi? “Kürtçe
konuştu” diye ailesinin önünde linç ediliyor ve sonra dönüyorsunuz, diyorsunuz
ki: “Ya, bu Kürtler niye bize, sisteme karşı tepkili?” Sizin hukuksuzluğunuz,
sizin yani hukuk tanımazlığınız.
Şimdi, siz yani hak etmeyen
öğrencileri alıp getirip polis yaparsanız, eğitimsiz insanları polis yaparsanız
ve sadece Kürtlere karşı düşmanlıkla bileylenmiş insanları getirirseniz tabii
ki karşılığında bunu bulursunuz. Onun için, bu torba yasada özgürlüklerle
ilgili, demokrasiyle ilgili hiçbir şey yoktur.
Ben, Sağlık Bakanımız
burada, kendisine yüz kez teşekkür ediyorum. Belli konularda, evet, ciddi
adımların atıldığını da biliyoruz. Haksızlığa “haksızlık” diyeceğiz ama iyi bir
şey de yapılıyorsa buna da “evet” diyeceğiz. Ben kendi ilimden, Türkiye’nin
dört bir tarafından da Sağlık Bakanlığı konusundaki önemli çalışmalara da
tanıklık etmişimdir. Mesela iki gece önce burada gördüm. Yani Sağlık Bakanımızın
bu hassasiyetini gördüm. Bir vatandaşımızın dört parmağı kopmuştu. Gece, bütün
olanakları seferber ettiler ve dört beş hastanede ve özel uçaklar devreye
girdi.
Şimdi, bu da Türkiye’nin
gerçekten gülen yüzüdür. Bunlar olsun. Bunlar olduğu müddetçe biz doğru
politikanın yanında yer alırız. Ama diğer taraftan da eğer politikalarınızın
büyük bir kısmı da insanlar üzerinde terör estiriyorsa, bunları da hep birlikte
gözden geçirmeliyiz.
Bakın, son dönemlerde olup
bitenlere hep birlikte tanıklık ettik. Yani iki gün önce buradan geçen bu yargı
paketi aslında ne kadar da bu ülkede hukuksuzluğa maruz kaldığımızın bir
göstergesiydi ve burada tartışmalar ve konuşmalar başlarken iktidar partisinin
de ne kadar bu muhalefete karşı tahammülsüzlüğünü de hep birlikte gördük.
Şimdi, muhalefet getiriyor. Siz bir poşudan dolayı eğer Kırmızıgül’e on bir yıl
ceza veriyorsanız muhalefet tabii ki bunu seslendirecek. Siz muhaliflerinizi
özel yetkili mahkemelerde yargılayacaksanız muhalefetin tepkisi buna olacak ama
bu tepkiler oluştuğu zaman da sizin sayısal çoğunluğunuzla dönüp, linç
kültürüyle muhalefeti terbiye etmeye hakkınız yoktur. Bu yetkiyi kimse size
vermez. Sizin sayısal çoğunluğunuz olabilir ama muhalefet de bu hukuksuzluğa
karşı bir duruş sergilemek zorundadır. Demokratik hak talepleriyle sokağa çıkan
herkese siz “terörist” muamelesi yapıyorsunuz, herkesi “terörist” ilan
ediyorsunuz ve herkesi tutuklayarak susturmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi dönüp soruyoruz size:
Peki, bu kadar insanlar içeride, bu kadar insanlar mağdur ve bu insanların
büyük bir çoğunluğu yaptıkları bir açıklamadan dolayı içeridelerse, bunların
özgürleşmemesi bu Parlamentonun ayıbı değil midir?
Siz, zaman zaman belli
kurumlarda sınavlar açıyorsunuz ve özellikle son dönemlerde mollalarla ilgili,
imamlarla ilgili sınavlar açıldı ve emin olunuz ki bütün imamların hepsi dönüp
ne diyor? Diyorlar ki: “Kendi yandaşlarının dışında kimseyi almadılar. Bütün
sınavlarda bizi dışlayarak bir sınav sonucu ortaya çıktı.” Bunu yetkili
kurullarla da konuştuk. Bu işte bu şekilde partizanca davranmanın kimseye bir
yararı yoktur. Siz, evet, belli kurumları özelleştirdiniz, yani sağlık alanında
birçok noktada özelleştirmeden dolayı kendi kadrolarınızı getirdiniz. Burada
bir hakkaniyet yoktur. Yani güvenlikten temizliğe kadar bütün insanları tek tek
parti teşkilatının onayı olmadan, illerde, gerçekten kimse işe alınmıyor. İşte
burada hakkaniyet yoktur, burada sadece particilik olur
Ben, bunların bir an önce
ortadan kaldırılması için hakkaniyet duygusuyla davranmanız gerektiğini
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli.
Buyurunuz Sayın Türeli.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben bugünkü konuşmamı bu kanun teklifi ama aynı zamanda “torba kanun” diye
anılan kanun teklifi üzerinden yüce Meclisimizin kanun yapma usul ve tekniğine
ilişkin düşüncelerimi dile getirmek için kullanmak istiyorum.
Fakat öncelikle, izin
verirseniz bu söyleyeceklerimle de uyumlu bir şiir okumak istiyorum. Şiir Edip
Cansever’den, “Masa da Masaymış Ha” ismi.
“Adam yaşama sevinci
içinde
Masaya anahtarlarını
koydu,
Bakır kâseye çiçekleri
koydu,
Sütünü, yumurtasını koydu,
Pencereden gelen ışığı
koydu,
Bisiklet sesini, çıkrık
sesini,
Ekmeğin, havanın
yumuşaklığını koydu.
Adam masaya
Aklında olup bitenleri
koydu,
Ne yapmak istiyordu
hayatta
İşte onu koydu,
Kimi seviyordu kimi
sevmiyordu
Adam masaya onları da
koydu.
Üç kere üç dokuz
ederdi
Adam koydu masaya
dokuzu.
Pencere yanındaydı, gökyüzü
yanında,
Uzandı masaya sonsuzu
koydu.
Bir bira içmek istiyordu
kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü
koydu.
Uykusunu koydu,
uyanıklığını koydu,
Tokluğunu, açlığını
koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar
yüke,
Bir iki sallandı
durdu,
Adam ha babam koyuyordu.”
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu
torba kanun önümüze geldiği zaman, ben Edip Cansever’in bu çok güzel şiirini
hatırladım, “Masa da masaymış ha” diyor
ya bu torba da ne torbaymış, bir türlü anlayabilmiş değiliz.
Torba kanun -isterseniz
söyleyelim değerli arkadaşlar- var, eskiden beri çıkar ama bu kadar birbirinden
farklı konuları, kanunları ilgilendiren bir torba kanun olmaz değerli
arkadaşlar. Üşenmedim, saydım, Genel Kurula geldiği hâliyle -önergelerle
yapılan eklemeleri ve bu bölümde yapılacak eklemeleri söylemiyorum- 36 tane
kanunda değişiklik yapılıyor arkadaşlar. Kanunların atıf yaptığı kanunlar,
referans verdiği kanunlara da baktığımız zaman bu sayı 52’ye çıkıyor, şimdi de
önergelerde bu sayı çok daha yüksek rakama çıkacak.
İçinde ne mi var? Her şey
var değerli arkadaşlar; içinde Seçim Kanunu’ndan enerji piyasalarına,
TÜBİTAK’ından ÖSYM’sine, Sayıştayına, İşsizlik Sigortası Fonu’na, adli
siciline, ne ararsanız var, yani Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” dediği
gibi torba da ne torbaymış be! Böyle bir torba olur mu?
Değerli arkadaşlar, bu
kanun teklifi, biraz önce de söyledim, birçok değişik konuyu içeriyor. O zaman,
ne beklenir? Bunun özellikle komisyonlarda ayrıntılı bir biçimde incelenmesi
beklenir değil mi ve nitekim de öyle olmuş, Plan ve Bütçe Komisyonuna asli
komisyon olarak gelirken altı tane komisyona da tali komisyon olarak gitmiş
arkadaşlar. Hangi komisyonlara gitmiş? Söyleyeyim size: Adalet Komisyonu,
Anayasa Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ve Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu. Peki, bunlarda
görüşülmüş mü? Hayır. Bunlardan gelen bir rapor var mı? Yok. Plan ve Bütçede,
peki, alt komisyon kurulmuş, değişik farklı görüşler alınmış, bu doğrultuda bu
şekillendirilmiş mi? Yok.
O kadar söyledik değerli
arkadaşlar, dedik ki: Böyle, bu torba kanunda bir kere iki tane temel husus
var, birincisi: Direkt olarak kendi içinde bütünlüğü olmayan, torba kanuna
ilişkin olmayan bazı hususlar ki, özellikle diğer komisyonların görev alanına
giriyor, örneğin ÖSYM, niye bunu burada görüşüyoruz? “Bunu alın ilgili
komisyonlara; hadi onu yapmadınız, o zaman oradaki komisyonların görüşünü
bekleyin.” dedik ama ne yazık ki öyle bir şey olmadı. Hiçbir tali komisyondan
görüş alınmadığı gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bir alt komisyon
kurulmadı, bu şekilde hızlı biçimde görüşüldü, gitti. Şimdi bu da çok ciddi
eleştiri konusu olacak bir husustur diye düşünüyorum.
Gene başka bir konu: Bu
torba kanun neden bir kanun tasarısı olarak değil de kanun teklifi olarak
önümüze getiriliyor? Değerli arkadaşlar, bu, son dönemde bir alışkanlık hâline
geldi. Yani, elbette milletvekilleri olarak hepimiz kanun teklifi
hazırlayabiliriz, ona itirazımız yok, doğaldır bu. Ama bu kadar önemli, bu
kadar farklı konuları kapsayan bir kanunun önümüze teklif olarak değil, tasarı
olarak gelmesini bekleriz. Çünkü, tasarı olarak gelmesi demek, bu konuya
ilişkin olarak hazırlık süreçlerinde bürokrasinin ciddi biçimde dâhil olması
demek değerli arkadaşlar. 5018 sayılı Kanun var. Buna göre düzenleyici etki analizi
yapılması gerek. Yani ne getiriyor ne götürüyor, mali açıdan, diğer açılardan,
ekonomik, sosyal; bunları bilmeye ihtiyacımız yok mu değerli arkadaşlar? Ama
kanun teklifi olarak geldiği zaman bunların hiçbirisi olmuyor. Oysa, bizim,
bürokrasinin deneyiminden, birikiminden yararlanma şansımız var, bunu
yapabiliriz.
Bir de başka bir husus da
var tabii: Yalnızca bürokrasi de değil arkadaşlar, ilgili meslek odaları var,
örgütler, sivil toplum örgütleri. Neden bunların düşüncesinden yararlanmıyoruz
ve ısrarla, aynı şekilde, tekrar tekrar teklif olarak önümüze geliyor, bunu
anlamak mümkün değil.
Gene başka bir husus
değerli arkadaşlar: Torba kanunu neden temel kanun olarak görüşüyoruz? Şimdi
ben üçüncü bölüm üzerinde söz aldım. Üçüncü bölümün normal şartlar altında, bir
bütünlüğü olduğu varsayılıyor. Temel kanun görüşme mantığı da bu arkadaşlar.
Yani temel kanunda benzer hususları, benzer konuları bir araya getiren bir şey
olacak önümüzde. Yani eğitimle ilgili olabilir, sağlıkla ilgili olabilir, illa
tek kanun demiyoruz, ama belli bir konu bütünlüğü olur. Burada öyle bir şey de
yok, birbirinden farklı bir sürü konu var.
Şimdi, ben, üçüncü bölümde
hangisi üzerinde konuşayım, hangisi üzerinde söz alayım? Alsak bitmeyecek.
Üstüne üstlük, böyle bir sürecin içinde zaten bu görüşmeyle de bunu bitirmek
mümkün değil. Bakın, maddelere geçeceğiz, hepsinde en fazla önerge verilebilir,
önergeler üzerinde konuşulabilir. Oysa, bunların çok ciddi biçimde
tartışılmasına ihtiyaç vardır. Madem bir torba kanun geldi, hiç olmazsa temel
kanun olarak gelmesin; her madde üzerinde, komisyonlarda yapılmayan tartışmalar
Genel Kurulda yapılsın, Genel Kurul bir anlamda o boşluğu doldursun diye
beklerdik ama öyle bir şey yok.
Şimdi, tabii, diğer
taraftan bakıyoruz bu torba kanunun bu şekilde temel kanun olarak önümüze
gelmesine; bir kere, bu hem kanun yapma usul ve tekniğine hem de Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’ne de aykırı değerli arkadaşlar. Bakın, İç Tüzük’te,
nasıl temel kanun hazırlanır, önümüze nasıl gelir, ona ilişkin düzenlemeler
var. Ben oradakilerden birini okuyayım size, diyor ki: “Düzenlediği alan
yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğunun bulunması.”
Değerli arkadaşlar, bunun
böyle bir bütünlüğü var mı? Düzenlediği alan yönünden bir bütünlüğü var mı?
Maddeler arasında bağlantılar var mı? Yok. Bir madde var bir konuyla ilgili, o
bitiyor, ondan sonra başka bir konuyla ilgili başka bir kanun. Böyle bir yamalı
bohça var önümüzde. Şimdi, bunlar önemli.
Tabii, her zaman şunu
söylüyoruz: Her zaman demokraside de içerik önemlidir, öz önemlidir ama biçim
de önemlidir değerli arkadaşlar yani biz milletvekilleri olarak kanun yapmak
için buradayız ve bunu en iyi biçimde, gerçek ihtiyaçları tespit ederek,
sorunları tespit ederek ve bunların nasıl giderilebileceği üzerinde bir uzlaşma
sağlayarak yapmamız gerekir ama ne yazık ki öyle yapmıyoruz. Dün de öyle
yapmadık, önceki günler de öyle yapmadık.
Değerli arkadaşlar, yani
AKP’nin çoğunluğu var diye burada, bütün kanunlar geliyor, geldikleri gibi
geçiyor. Burada önergeler geliyor, sizin verdiğiniz önergelerin hepsi tekrar,
çoğu zaman komisyonda tartışılmadan, geçiyor. Burada bizim verdiğimiz
önergelerin hangisi kabul ediliyor değerli arkadaşlar?
Demokrasi demek, çoğunluğun
diktası demek değil. Değerli arkadaşlar, demokrasi bir uzlaşma rejimi. Biz Plan
ve Bütçe Komisyonunda da yapıcı değil miyiz? Yapıcı bir tutum içindeyiz. Bu
ülke hepimizin ülkesi, bu ülke için en iyisinin olmasını isteriz, bu ülkenin
sorunlarının doğru tespit edilmesini ve doğru çözüm önerilerinin
geliştirilmesini isteriz ama bunun için uzlaşmaya ihtiyaç var değerli
arkadaşlar, bunun için tartışmaya ihtiyaç var.
Komisyonlarda da, Genel
Kurulda da bir uzlaşma ortamının yaratılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Bunun yalnızca yaptığımız kanunların sağlığı açısından önemli olduğunu
düşünmüyorum, diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin prestiji
açısından da önemli olduğunu düşünüyorum değerli arkadaşlar. Herkesin gözü
Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bizim, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde
yaptığımız çalışmalarımız bütün toplum tarafından, kamuoyu tarafından çok
yakından izlenmekte. Bu açıdan da baktığımda, biraz önce de söylediğim gibi hem
usule, biçime ilişkin hem öze, içeriğe ilişkin çok fazla eleştirimiz var fakat
bu eleştirilerimizin bir türlü yerine getirilmediğini, dikkate alınmadığını
görüyoruz. Bu doğru bir yöntem değil değerli arkadaşlar. Bunu burada belirtmek
istiyorum.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türeli.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili İlhan Demiröz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Demiröz.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 302 sıra sayılı yasa hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Benden önceki çok değerli
arkadaşım torba yasayla ilgili görüşlerini çok güzel şekilde açıkladı.
Hakikaten, bu torba yasayla nelerin amaçlandığını, nelerin getirilmek
istendiğini anlamakta hepimiz zorluk çekiyoruz. Örneğin, 3/6/2011 tarih ve 635
sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname olmasına rağmen bir yıl sonra maddeleri
değiştiriliyor. Mesela -benim dikkatimi çektiği için, bölgemde de olduğu için-
işte, organize sanayi bölgeleriyle ilgili -yeni- arıtmanın ortadan
kaldırılmasını, endüstriyel bölgelerdeki kamulaştırma ve kamu yararı
kararlarının bu bakanlığa, bu genel müdürlüğe verilmesi konusunda değişiklikler
var. Biz organize sanayi bölgelerinin yapılmasına karşı değiliz ama hazırlanan,
seçilen yerlerin çok iyi seçilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Ve şunu da hemen belirtmek
istiyorum: Bu tür uygun olmayan yasalar sadece şimdi değil, ta ki bu Hükûmetin
başlangıcından itibaren gelmektedir. Örneğin, Bursa’yla bir nevi isim olarak
özdeşleşmiş Cargill konusundan bahsetmek istiyorum.
Cargill, Bursa’da birinci
sınıf tarım arazisi içerisinde kurulan 212.240 metrekarelik, nişasta bazlı
şeker üreten bir fabrika. Arkadaşlar, diyeceksiniz ki “Nedir bununla ilgili
sıkıntı?” Bununla ilgili sıkıntı şu: Bir kere, ilk bu fabrika kurulurken,
burası birinci sınıf tarım arazisiydi. İki, günde 6 bin ton su tüketmesi
gerekiyordu. Üç, Orhangazi bölgesinde maalesef mısır üretilmiyordu, mısırın
başka bölgelerden getirilmesi gerekiyordu ve buna rağmen, bütün sivil toplum
kuruluşlarının karşı olmasına rağmen, burada Cargill kuruldu ve hatta öyle
kuruldu ki 2004 yılında, Bush’la Sayın Başbakan arasında ilk gündem maddesi
konusu şeklinde olan fabrikalardan bir tanesiydi. Burada ifade etmek
istediğimiz husus şu: Siz nişasta bazlı şeker üreten bir fabrika kurabilirsiniz
ama bununla ilgili, Avrupa ülkelerine baktığınız zaman nişasta bazlı şekerin
üretim oranı yüzde 2 ama bizde yüzde 10. Eğer yıllara göre, 2006’dan itibaren
rakamlara bakarsanız, bu rakamların Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 20’lere
çıktığını, yani yüzde 10 olan Türkiye’deki nişasta bazlı şeker kotasının
Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 20’ye çıktığını hep beraber görmüş oluruz.
Değerli arkadaşlar, burada
üzerinde durmak istediğimiz konu şu: Bugün, torba yasayla ilgili maddelerini
çıkardığınız bu konularla ilgili… Yıllar önce Cargill uğruna da Anayasa
çiğnenmişti. Nasıl çiğnendiğiyle ilgili, süreçle ilgili zamanım ölçüsünde kısa
bilgi vermek istiyorum.
Orhangazi tarım arazisinde
kurulan bu fabrika için tüm meslek odaları, sivil toplum örgütleri yargıya
gittiler ve yürütmeyi durdurma kararı aldılar. Yürütmeyi durdurma kararı
alınınca, bu konuyla ilgili olarak Amerikan Başkanı Bush’la Sayın Başbakan
devreye girdiler. Devreye girince ne oldu? Bu defa dediler ki: “Bir süre
verelim, bu süre içerisinde metrekaresine 5 TL’lik bir para yatırılsın ve ondan
sonra da bu işlemi yapalım ve Cargill’i normal hâle getirelim.” Ama gelin görün
ki Cargill o 5 TL’yi de yatırmadı, kendisi için özel endüstriyel bölge ilan
ettirdi Orhangazi’yi. Bu da yargıdan geri dönünce değerli arkadaşlar, tekrar
Cargill için özel bir maddeyle kanun çıkartılarak, 5 TL’lik bir para yatırmak
suretiyle sadece ve sadece belli bir bölümüyle ilgili af çıkarttılar. Şunun
için söylüyorum: İşte bu torba yasada ortaya konan hususların başlangıçları ta
o dönemlerden hazırlanarak gelmiştir ama bu yasanın hepimiz için, herkes için
gerekli olduğunun bilinmesini istiyoruz. Tarım topraklarının, tarım alanlarının
korunması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demiröz.
Şahsı adına Adana
Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Erdinç.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üçüncü bölümü üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinde ülkemiz ve milletimiz için gerçekten çok önemli düzenlemeler yer
almaktadır. Bunlardan birkaçından kısaca bahsetmek istiyorum.
Kanun teklifi ile ÖSYM’nin
sınav hizmetlerine yönelik olarak sınav evrakının hazırlanmasının,
korunmasının, taşınmasının kamuya ait bir şirket marifetiyle yapılması
suretiyle sınav güvenliğinin sağlanması ve bu işlerin daha düşük bir maliyetle
gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Bununla birlikte, ÖSYM tarafından yürütülen
sınavlarda soruların hazırlandığı, basıldığı, dağıtıldığı, muhafaza edildiği ve
sınavların yapıldığı binalarda sınav öncesinde ve sınav esnasında sinyal
karıştırıcı ve benzeri diğer cihazlar kullanılacak ve böylece güvenliğin
sağlanması tesis edilecektir.
Görüşülmekte olan kanun
teklifinin 55 ve 56’ncı maddeleri, öğretmen ve polis memuru atamalarına
ilişkindir. Bilindiği üzere, Bütçe Kanunu’nun 22’nci maddesinde “2011 yılında
emeklilik, ölüm, istifa ve nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 50’sini
geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare kurum ve kuruluşlarından nakil
suretiyle atama yapılabilir.” denilmek suretiyle, 2012 yılında yapılacak
atamalara ilişkin sınırlama getirilmiştir. Aynı zamanda, yeni dönemde
uygulanacak olan eğitim sisteminin kapsam olarak geniş olması ve
öğrencilerimize daha faydalı bilginin etkin olarak verilmesini sağlamak adına,
öğretmen atama ve ihdasının önemi büyüktür.
Teklif ile Millî Eğitim
Bakanlığına tahsis edilen kadrolara atama yapılması hususunda Bütçe Kanunu’nda
yer verilen sınırlamaya tabi olunmaması öngörülmekte ve ayrıca Millî Eğitim
Bakanlığına 30 bin öğretmen kadrosunun ihdas edilmesi sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
devletin en temel görevi, vatandaşların korku ve endişeden uzak, huzur ve güven
içinde bir yaşam sürmesini sağlamaktır. Bu durumda, kamu düzeninin, güvenlik,
asayiş ve genel ahlakın korunması, suçun işlenmeden önlenebilmesi için gerekli
tedbirlerin alınması, suçluların yakalanması ve her türlü suçla mücadelede en
büyük sorumluluk emniyet teşkilatımıza düşmektedir. Bilindiği üzere, toplumun
huzurunu bozan, korku ve endişeye sebep olan suçların başında asayiş suçları
gelmektedir. Bu kapsamda, polisin asayiş suçlarıyla mücadelesinin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi, halkın yoğun olarak bulunduğu yerlerde işlenen
suçların önlenmesine yönelik olarak sahada aktif görev yapan güven timleri ve
yıldırım ekipleri ile sorunlara yerinde çözümler bulmayı hedefleyen Toplum
Destekli Polislik Projesi kapsamında görev yapan personel sayısının artırılması
gerekmektedir. Teklif ile Emniyet Genel Müdürlüğünde ihtiyaç duyulan polis
memuru kadrolarının ihdas edilmesi öngörülmektedir.
Teklif ile her kademedeki
askerî okullarda okuyanlar ve emniyet teşkilatı kadrolarında görevlendirilmek
üzere eğitim görenlere yönelik bir mali af düzenlenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 2’nci maddesi gereğince,
fakir ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız ancak kanunla kurulu sosyal güvenlik
kuruluşlarına tabi olmamak ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almamak şartıyla
yardımlardan faydalanmaktadırlar. Teklif ile, sosyal güvenliğe sahip olsalar
dahi hane içindeki kişi başına düşen geliri asgari ücretin 1/3’ünden az olan
ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza da yardım yapılabilmesinin önü açılmaktadır.
Son olarak, kamuoyunda
speküle edilen, 5378 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikten kısaca bahsedip
sözlerimi tamamlayacağım. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ile 5378 sayılı
engelli vatandaşlarımız ile ilgili yasadan kaynaklanan eksiklikleri tamamlamak,
kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım,
yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar ile tüm toplu taşıma araçlarında engelli
vatandaşlarımızın erişebilirliğine uygun standartları belirlemek üzere Aile
Bakanlığımıza bir yıllık süre verilmektedir. Ayrıca, 5378 sayılı Yasa’da
eksikliği bulunan denetim mekanizması getirilmektedir.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Erdinç.
Soru-cevap bölümüne
geçiyorum.
On beş dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağım.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma şunu
soracağım: KPSS sınavlarında çalınan ya da çaldırılan sorularla ilgili
araştırma ne aşamada?
Yine, LGS sınavında yapılan
kopya ile ilgili araştırma ne aşamada? Bu konuda bilgi var mı?
İnsanın aklına şu soru
geliyor: Acaba ÖSYM’nin özelleştirilmesi için mi bu planlar, bu sorular
çaldırıldı veya bu sınavlara kopya karıştırıldı? Bu konuda bir araştırma var
mı?
Yine, Sayın Kalkınma Bakanı
buradayken, bu GAP projesinde sulamayla ilgili bölüm ne zaman tamamlanacak?
Hâlâ yüzde 20’lerdeyiz, sulanabilir arazilerin yüzde 20’lerindeyiz. Ne zaman
tamamlanacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Fırat.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sağlık Bakanımız buradaydı, onun için bir sağlık sorusu hazırlamıştım gitmeden!
Evet, gitmemiş, burada.
Şimdi, yaz mevsimlerinde
yazlık kentlerimizin nüfusları hayli artıyor. Dolayısıyla 5 bin nüfusu olan,
100 bine, 150 bine ulaşan kentlerimiz var. Buradaki kentlere ilave doktor,
ilave sağlık personeli görevlendirmeyi düşünüyorlar mı? Bununla ilgili bir çaba
gösterirlerse, bütün kıyı kentlerindeki yurttaşlarımız adına seviniriz. Bazı
hastanelerin buralarda kapandığını biliyoruz, bu hastanelerin kapatılmaması
için gerekli çalışmalar yapılır mı?
Bir de diğer bir sorum:
Buradaki bütün soru önergelerimiz acaba burada sadece tutanaklara geçip kalıyor
mu, yoksa sonra alınıp gereği yapılıyor mu? Böyle bir talebi de iletmiş olayım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Moroğlu.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Sayın Sağlık Bakanı
buradayken sormayı düşünmüştüm. Eskişehir’deki özel hastanelere 2011 yılında
SGK kanalıyla kaç lira ödenmiştir?
Eskişehir’de yapılması
düşünülen kampüs hastanenin durumu nedir? Bu konuda bilgi istemiştim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Kurt.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sağlık Bakanım
buradayken soruyu ona yöneltecektim, yine de Sayın Bakanım Mecliste görülüyor.
Gebze bölgesi,
biliyorsunuz, sanayinin çok yoğun olduğu bir bölge. Dolayısıyla iş kazalarının
da çok yoğun olduğu bir bölge. Şöyle bir sıkıntıyı son günlerde çok sıkça
yaşamaya başladık: İş kazaları esnasında kopan uzuvların tekrar takılması ya da
tedavi edilmesi noktasında bölgede 5 tane özel hastane, 2 tane kamu hastanesi
olmasına rağmen el cerrahisi ve plastik cerrahi konusunda sıkıntı çektiğimizi
ve hâlâ Haydarpaşa ya da karşıda İstanbul’a hasta gitme noktasında olduğunun
sıkıntısını yaşıyoruz. Bu konuda Sayın Bakanımın olaya müdahil olması konusunda
düşüncelerimi ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Sayın Bakan, sizin şahsınızda Hükûmetinize, Bursa’da TOKİ marifetiyle inşa
edilen Doğanbey ucubesiyle ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Bursa’da Yeşil
Cami’nin hemen yanı başına bir ucube koymuşlar, garip bir şey dikmişler. Tabii,
oradaki tüm bu vakıf eserlerinin, o sanatkârane eserlerin olduğu yerde böyle
bir şeyin olması düşünülemez. Konuyla ilgili olarak Belediye Başkanımız
görevini süratle yerine getirecektir inşallah ve bunu süratle bekliyoruz.
İnşallah ilk gelişimizde de göreceğiz.
Bizim tabii size sorumuz şu:
Doğanbey ucubesi benzeri yeni şaheserler kazandırmayı düşünüyor musunuz? Eğer
yeni ucubeler inşa ettirmeyi öngörüyorsanız, “Biz Bursalılar olarak ucubelere
yeterince doyduk, ne olur biraz da başka illerimiz faydalansın.” diyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Güven…
HÜLYA GÜVEN (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim iki sorum olacak.
“Bu yıl içinde 20 bin
engelli istihdam edilecek.” deniliyordu. 2012 yılında bugüne kadar kaç engelli
işe alındı? Yıl sonuna kadar hedef ne kadardır?
İkinci sorum: Biliyorsunuz,
engelli aylığı almak için 70 ve üstü puan alınması gerekiyor. Ancak heyet
raporlarında görüyoruz ki 69 puanla engelli aylığının verilmeme durumu ortaya
çıkıyor.
Sayın Sağlık Bakanımıza
sormak istiyorum: Bu hassas terazi nasıl bulunuyor ve ne şekilde
değerlendiriliyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakana iki sorum var.
Birisi, Bakanlık olarak,
tüm tıbbi tahlil laboratuvarlarına hamilelik testi yaptıranların sonuçlarının
ve iletişim bilgilerinin Bakanlığa bildirilmesi için genelge gönderdiniz mi?
Gönderdiyseniz genelgenin amacı nedir? Hastanın izni ya da mahkeme kararı
olmadan hasta bilgilerini talep etmenin yasal dayanağı var mıdır?
İkinci sorum ise, kanun hükmünde kararnameyle kurulan Türkiye
Halk Sağlığı Kurumunun il halk sağlığı müdürlüklerine ve toplum sağlığı
merkezlerine yapılan atamalarda halk sağlığı uzmanlarına yer vermeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Sayın Türeli…
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Benim sormak istediğim
konu, bu 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Milli Prodüktivite Merkezinin
eski statüsünü kaybederek Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı içinde bir genel
müdürlük hâline gelmesi. Şimdi burada da, bir ilgili maddede de bununla ilgili
değişiklikler yapılıyor, 53’üncü maddede.
Şimdi, tabii, dünyanın her
tarafında bu tip kuruluşlar özerk, bağımsız yapıya sahip ve yalnızca kamudan
değil, kamunun, özel sektörün, üniversitenin, hepsinin temsilcilerinin içinde
olduğu yapılara sahip. Bu açıdan da böyle bir değişiklik milli prodüktivite
merkezlerinin aslında varlık nedenlerine aykırı. Nitekim, Dünya Verimlilik
Merkezleri Birliği de dünyanın her tarafında bu şekilde bir kurum olmadığını,
kamu eliyle, devlet eliyle hizmetlerin yürütüldüğü bir kurum olmadığını
söylüyor. Bu konuda bir değişiklik düşünceniz vardır mıdır?
İkinci olarak da bu geçişle
birlikte verimlilik uzman ve uzman yardımcıları, sanayi ve teknoloji uzman ve
uzman yardımcıları oluyor. Mali ve özlük haklarında, çalıştığı ve emekliliğe
ilişkin bir kayıp olacak mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Türeli.
Sayın Oran…
UMUT ORAN (İstanbul) –
Sayın Bakan, ben de GAP’la ilgili bir soru sormak istiyorum. Biraz evvel
arkadaşım ifade etti, dört sene önce Sayın Başbakanın Şanlıurfa’da yapmış
olduğu bir toplantıda GAP Eylem Planı’nı beş yıllık bir eylem planı ifade
etmişti. Dört yılı doldu, önümüzde bir yıl kaldı, temmuz ayında. Özellikle istihdamda
verilen hedefler vardı çok yüksek; yani 3,5 milyon istihdam, gayrisafi millî
hasılada yüzde 190’lık bir artış, sulamada bir rakam verilmişti. O hedeflerle
ilgili bugün ne durumdayız?
Bir de teşvikte GAP
unutulmuş yani altıncı bölge var ama GAP’ın dokuz ili yok. Bu konudaki
yorumunuzu almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Oran.
Sayın Yüksel…
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetiniz
bakanlarından Sayın Egemen Bağış’ın geçenlerde bir açıklaması oldu. İzmir’in
EXPO 2015’i AKP’ye, partinize yapılan kapatma davası nedeniyle kaybettiğimizi,
maalesef bu nedenle bir demokrasi kazasına uğradığını belirtti. Şimdi 2020 için
iddialı olduğumuzu, hep birlikte çalıştığımızı… Ancak 2020 EXPO’su için İzmir
Büyükşehir Belediyesi sunum yaptığı gün, aynı gün operasyon yapıldı Büyükşehir
Belediyesine ve Büyükşehir, ilgili kentin, İzmir’in Belediye Başkanı üç yüz
doksan yedi yılla, çete reisi olmakla yargılanıyor. Bu, EXPO 2020’yi acaba
nasıl etkiler diye merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Yüksel.
Buyurunuz Sayın Bakan.
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Fırat’ın KPSS ve YGS
ile ilgili soruşturmalar konusunda bir sorusu oldu. O konuda, doğrusu, güncel
bilgiye sahip değilim. Müsaade ederlerse yazılı bir şekilde cevap alınması daha
doğru olur.
GAP’la ilgili -GAP Eylem
Planı’yla ilgili- gerek Sayın Fırat gerek Sayın Oran’ın soruları oldu. Bununla
ilgili bazı şeyler paylaşmak isterim.
Az önce söylendiği gibi,
2008 yılında Başbakanımız GAP Eylem Planı’nı ilan etti. O tarihe kadar GAP
yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 7’lere ancak ulaşıyordu.
Aslında Hükûmete geldiğimiz yıllarda -2002’de- bu, yüzde 5’lere kadar maalesef
gerilemişti. 2008’e kadar yüzde 7’lere kadar çıktı. Eylem Planı’ndan sonra
zaman zaman yüzde 14’lere kadar ulaştı toplam yatırımlarımız içinde GAP
yatırımlarının payı, GAP illerinin yatırımları. Bu, tabii, GAP’taki
yatırımlarımıza büyük bir ivme kattı.
Şu anda yüzlerce kilometre
ana kanal inşa ediyoruz. Barajlarımızda zaten su birikmişti, 1 milyon hektardan
fazla alanı sulayacak suyumuz vardı. Bunları, işte, bu ana kanallarla büyük
ovalara iletiyoruz.
Üçüncü aşaması bu işin,
tarla içine bunun yayılması. Asıl dar boğazı ana kanallar oluşturuyordu. Az
önce dediğim gibi, şu anda 600 kilometrenin üzerinde bir alanda ana kanal
çalışmalarımız var. Mardin istikametine doğru ana kanalımız var. Diğer
taraftan, Diyarbakır-Batman istikametine doğru, Suruç’ta çalışmalarımız var,
diğer taraflarda var. Burada çok ciddi tüneller, ana kanallar, büyük yatırımlar
gerçekleştiriyoruz.
Burada, yalnız, işimiz
henüz bitmiş değil. Bu yıl, dediğiniz gibi, Eylem Planı’nın son yılı. Bugüne
kadar hiçbir şekilde ödenek problemi yaşatmadık GAP bölgesinde. Geçmişte hep
şundan şikâyet edilirdi: Paramız yok, ödeneğimiz yok, yatırım yapmıyoruz diye
bir şikâyet olurdu. Son dört, beş yılda böyle bir şikâyet kalmadı. Bunun yerine
şu tür sıkıntılar yaşıyoruz: Bazen müteahhitler anlaşamayabiliyorlar birtakım
konularda, Kamu İhale Kurumuna götürüyorlar konuyu. Oradan mahkemelik olan bazı
konular olabiliyor. Bazı yatırımlarımızda yer seçiminde sıkıntılar, yer bulmada
sıkıntılar çıkabiliyor. Teknik birtakım sıkıntılar yaşayabiliyoruz. Yoksa tahsis
ettiğimiz ödeneğin yüzde 100’ünü bile hiçbir yıl harcayamadık çünkü sahada
birtakım, dediğim gibi, teknik aksaklıklar. Yoksa ödeneksiz kalmadı GAP
bölgesi. Üniversitelerden teknokentlerine, hastanelerden okullara, kırsal
alandan KOBİ desteklerine kadar, sadece sulama değil birçok alanda GAP
bölgesinde çok ciddi yatırımlar yaptık ve bunun sonuçlarını da görüyoruz. 200
binden fazla insanımız sadece bu son iki yılda istihdam edildi GAP bölgesinde,
200 bini aşkın insanımız. Bu önemli bir rakam bu bölge için. Tabii, bunun daha
da artmasını arzu ediyoruz. Son çıkardığımız teşvik kanununda GAP bölgesinden
yedi ilimiz -yanlış hatırlamıyorsam- altıncı bölgede, Adıyaman ilimiz beşinci
bölgede, Gaziantep biraz daha yukarılarda. Bu teşvik sistemi de GAP
bölgemizdeki özel sektör yatırımlarına çok ciddi bir katkıda bulunacak.
Biz şuna inanıyoruz: Bir
bölgenin kalkınması için kamu ve özel sektör birbirini tamamlayıcı bir şekilde
yatırım yapmalı. İşte, bir taraftan Eylem Planı’yla muazzam yatırımlar
yapıyoruz, bir taraftan da bu özel
sektöre sağladığımız teşviklerle inşallah GAP bölgesi -kalkınma literatüründeki
ifadesiyle- kalkışa geçecek diye ben yürekten inanıyorum. Önümüzdeki dönem bir
beş yıl daha uzatmayı düşünüyoruz Eylem Planı’mızı hem geçmişten demin
bahsettiğim birtakım nedenlerle kalan projelerimizi tamamlamak hem de yeni GAP
planını ortaya koymak için. Bu önümüzdeki dönem, eski GAP’ın kapandığı, yeni
GAP’ın da açıldığı bir dönem olacaktır. Hiçbir bölgemizde kalkınma sona
ermediği gibi, GAP bölgesinde de kalkınmamız sona ermeyecektir, devam
edecektir. Sadece bir örnek vermek gerekirse, GAP’ın suyunu değerlendirdiğimiz
gibi güneşini de değerlendirmemiz lazım,
ticari potansiyelini de değerlendirmemiz lazım, turizmde de çok daha
ileri noktalara gidebilmemiz lazım. Bu yeni dönemle ilgili de çalışmalarımızı
yürütüyoruz. Kalkınma ajanslarımız kanalıyla olsun, GAP İdaremiz kanalıyla,
Bakanlığımız kanalıyla olsun, merkez ve yerelde yeni fikirler toplamaya
çalışıyoruz. Tabii, sıfırdan başlamayacağız, bir zeminimiz var. Bu zemin
üzerinden yeni dönemde yeni bir eylem planıyla beş yıl daha yolumuza devam
edeceğiz.
Çok uzattım. Sağlık
Bakanımıza yönelik çok sayıda soru vardı. Burada tamamlamak istiyorum.
Çok teşekkür ederim.
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Eski ve yeni GAP konusunda…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yaz nüfusları, hareketli
nüfus ve doktor ihtiyacıyla ilgili bir soru soruldu. Bunları mümkün olduğunca,
gücümüz yettiğince yani insan kaynağımız yeterli olduğu ölçüde yazın geçici
görevlendirmelerle güçlendiriyoruz, bu yaz mevsiminde de aynını yapacağız.
Eskişehir’de Yunus Emre
Hastanemizde, 600 yataklı ihalemizle ilgili, ihale bitti ve sözleşmesi
zannediyorum dün itibarıyla tamamlandı. Bunun inşasına başlıyoruz. Kamu-özel ortaklığıyla
birlikte yeni bir hastanenin de bu sene inşallah ihalesini bitireceğiz.
El cerrahisi konusunda
artık bir ekip çalışması yapıyoruz, yani vatandaşlarımız bu hususta mağdur
olmuyorlar. Çünkü el cerrahisini yapabilen ekiplerin sayısı Türkiye’de maalesef
yetersiz. Dolayısıyla, gerekirse uçaklar ya da helikopterler dâhil olmak üzere
vatandaşı taşıyabileceğimiz ortak bir sistem kurmuş durumdayız ama Kocaeli’nde
de elbette el cerrahisiyle ilgili durumu geliştirmek lazım. Üniversitemizde
bunu da çalışıyoruz.
Hamilelik testiyle ilgili
olarak bizim herhangi bir genelgemiz yok. Bu hususta bir tek kaygımız var:
Özellikle düşük gelirli ya da orta gelirli vatandaşlarımızın hamilelik
sırasında takip edilmesini sağlamak ve annelerin hayatlarını kurtarmak, doğacak
bebeklerinin sağlıklı olmasını sağlamak. Bunun dışında herhangi bir uygulamamız
yok.
Kamuoyuna, gazetelere
birtakım şeyler aksetti ama Bakanlığımızın bir genelgesiyle bunun uzaktan
yakından alakası yok, açıklama da yapmıştık.
İl halk sağlığı
müdürlükleri ve toplum sağlığı müdürlüklerine halk sağlığı uzmanlarını
atıyoruz. Takdir edersiniz ki yöneticilik uzmanlıktan biraz farklı bir husus.
Türkiye’de Sağlık Bakanlığında çalışan toplamda 150 halk sağlığı uzmanı var.
Dolayısıyla bunların elbette hepsini yönetici yapamayız ama mümkün olduğu
ölçüde yönetici olarak halk sağlığı uzmanlarını bu noktalara atamaya itina
gösteriyoruz.
Bir ufak şey kaldı efendim,
onu da müsaade ederseniz… Bu, engellilerle ilgili kurallar Avrupa Birliğinin de
normları dikkate alınarak, direktifleri dikkate alınarak hazırlanmış
kurallardır, raporlar bunlara göre veriliyor. Belki vatandaş zaman zaman bundan
memnun olmuyor, olamıyor ama bu direktifler doğrultusunda belli standartlara
göre raporlar tanzim ediliyor.
Sorular için teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 43 üzerinde üç önerge
vardır, bu üç önerge de aynı mahiyettedir. Aynı mahiyette olan bu üç önergeyi
okutacağım, aynı şekilde, bir şekilde işleme alacağım fakat talepleri
doğrultusunda ayrı ayrı söz vereceğim.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 43. Maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Aydın Ağan Ayaydın
İstanbul Eskişehir İstanbul
Haydar Akar Fatma Nur Serter Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Mahmut
Tanal Namık
Havutça
İstanbul Balıkesir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı S. Nevzat Korkmaz
Manisa Konya Isparta
Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim Işık Ali Öz
Osmaniye Kütahya Mersin
Mehmet
Günal
Antalya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erol Dora Abdullah Levent Tüzel İdris Baluken
Mardin İstanbul Bingöl
Pervin Buldan Hasip Kaplan Altan Tan
Iğdır Şırnak Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon bu
okuttuğum önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak
acaba?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Erol Dora.
BAŞKAN – Sayın Dora,
buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin üçüncü bölüm
43’üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde Hükûmetin sıkça Genel Kurula getirdiği torba kanun
yöntemi tabii yeni bir yöntem değil. Roma hukukunda birbiriyle ilgisiz
maddelerin yer aldığı ve tümünün birden tek bir kanun gibi işleme tabi
tutulduğu karma kanunlara “leges saturae” adı verilirdi. Ancak, Roma, bu
yöntemin sakıncasını ve ne tür siyasi yozlaşmalara yol açtığını görerek torba
kanunları erken dönemlerden itibaren yasakladı ve bundan sonra tek konu ya da
sıkı bağlantı içinde olan konuların aynı konuda yer alması zorunluluğunu
getirdi. Roma’da torba kanun yapmayı akla getiren siyasi, ekonomik, stratejik,
hukuki yollar ve gerekçeler neyse, birtakım farklılıklar olmakla birlikte, şu
anda da aynı düşünce yapısıyla torba kanun yapılmaktadır. Ancak, Romalılar o
tarihlerde bile torba kanunların siyaseten toplumu ve siyasetçiyi
yozlaştırdığını fark ettikleri için torba kanun yöntemini yasaklayarak erdemli
bir davranış içine girebilmişlerdir.
Şu anda dünyanın birçok yerinde,
örneğin Amerika’da kırk üç eyalette torba kanun yasaklanmış, bu eyaletlerde
“kanun tekliği ilkesi” anayasal bir zorunluluk olarak benimsenmiştir. Milattan
önce 98 yılında Roma’nın siyasi yozlaşmalara sebebiyet verdiği endişesiyle
kaldırdığı torba kanun uygulamasını günümüzde bu Mecliste konuşuyor olmamızı
sizin takdirlerinize bırakıyorum. Görünen o ki, Romalı yasa yapıcılarının sahip
olduğu etik ilkelere bizim fazlasıyla ihtiyacımız vardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz yasa teklifinin kamuoyunda yarattığı en
önemli beklenti atanamayan öğretmenlere kadro ihdas edilmesiyken, bu kadrolar
sadece 30 binle sınırlandırılmıştır. Oysa son on yıllık süreçte öğretmen açığı
inanılmaz bir şekilde artmış, atanamayan öğretmen sayısı bugün 350 bin dolayına
ulaşmıştır. Her yıl yüz binlerce öğretmen atama beklerken on binlercesi
ekmeğini kazanmak için ücretli öğretmenliğe mecbur bırakılmış ve sigortasız bir
şekilde çalışmak zorunda kalmışlardır.
Öğretmenler, iktidarın
uyguladığı bu neo politikalar sonucunda hem maddi hem manevi olarak
sömürülmektedir, verdikleri emeğin karşılığı olarak iş bulamadıkları gibi
öğretmenlik mesleği kutsallığını da toplum gözünde iktidarın eliyle kaybetmekte
ve öğretmenlik mesleği diğer bütün alanlardaki gibi değersiz hâle
getirilmektedir.
Sadece ocak ayından bu yana
4 öğretmen, son on yıldır da 32 öğretmen hayatına son vermiştir. Dört yıl
boyunca ileride eğitim vereceği öğrencilerini düşünerek öğretmen olacağı günü
bekleyen öğretmenler için hayat zindana dönüşmüş durumdadır. Hükûmetin
öğretmenlere reva gördüğü işte budur.
Şimdi ise baskılara dayanamayan Hükûmet atama yapıyor ancak eğitim
sendikalarının ortak görüşü, bu rakam Türkiye’deki öğretmen ihtiyacını
kesinlikle karşılamamaktadır. Öğretmen atamalarında rakamın artırılması ve her
şeyden önce öğretmenlerin özlük haklarının layıkıyla verilerek insanca
yaşayabilmelerinin önünün açılması gerekmektedir.
Ülkemizin aydınlık
yarınlarına kavuşması için çok daha fazla öğretmenin atamasının yapılması
gerekirken 3 bini merkez, 27 bini taşra olmak üzere 30 bin polis kadrosunun
ihdas edilmesi ayrıca düşündürücüdür. Bu kadar polis ihdasının amacı nedir?
Demokratik bir ülkenin ihtiyacı polis kadrolarının artırılması değil öğretmen
ve diğer meslek atamalarının yapılmasından geçer.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; torba yasalar bu ülkenin geleceğine ciddi zararlar
vermektedir. Komisyonlardan apar topar
çıkarılan, kamuoyunun ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının üzerinde doğru
düzgün tartışamadığı torba yasaların yerine, konunun tekliği ilkesi gereğince
bir biriyle ilgili konularda yasa yapmanın daha sağlıklı olacağını ve
Türkiye'nin de demokratikleşmesine daha fazla katkı sunacağını belirtiyor,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Dora.
Milliyetçi Hareket
Partisinden Sayın Günal, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
- Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunun
birinci bölümü üzerinde konuşurken genel hatlarıyla bu uygulamanın yanlış
olduğunu belirtmiştim. Çünkü bir taraftan, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Hükûmet programlarında ve uyguladığı politikalarda özelleştirme yanlısı bir
görüş hâkimken, bir felsefe hâkimken, şimdi TÜBİTAK’ın ve ÖSYM’nin şirket
kurmasının felsefenize de karşı olduğunu, işleyiş olarak da sıkıntı
doğuracağını söylemiştik. “Böyle bir şey olacaksa da bir devlet matbaası kurun,
o zaman bütün stratejik basımları orada yapalım.” demiştim. O nedenle böyle bir
teklif verdik; çünkü bu, bir sorunu çözelim derken başka sorunlara yol
açabilecek bir madde.
Bir taraftan, özelleştirme
işlemlerinde yanlışlıklar olur, geri dönüşü imkânsız bazı olaylar çıkıp, siz
burada çıkardığımız torbayla bunu değiştirerek, sonra Bakanlar Kurulu kararı
çıkarırken bu kafa karışıklığını ben anlayamıyorum. Çünkü orada da yapılan
yanlışlar vardı biliyorsunuz. 12 Haziranda bir Bakanlar Kurulu kararı
yayınlandı; özelleştirmeye ilişkin bütün mahkeme kararlarını geçersiz kılıyor.
Bunun dayandığı yer de nisan ayında çıkardığımız torba kanun. Onun dayandığı
yer de, sizin herkesi dolaylı yollardan yönlendirerek diyeyim daha kibar
tabirle, 12 Eylül Anayasası’nın içine soktuğunuz bir dayanak maddesiyle geldi.
Şu anda, özelleştirmeyle ilgili yargının almış olduğu kararlar Bakanlar Kurulu
kararıyla etkisiz hâle getirilmiş durumda. Yani bunun içerisinde neler vardı
sizler hatırlıyorsunuz, ben bir daha hatırlatmış olayım neleri iptal
ettiğimizi, buradan verdiğimiz yetkilerle, çıkaracağımız maddelerle nelere yol
açtığımızı bilmemiz gerekiyor. Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Bunlardan birincisi;
TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’sı biliyorsunuz yasalara aykırı şekilde olduğu için iptal
edilmişti. İkincisi; Seydişehir Eti Alüminyum yine bir firmaya 2005 yılında
verildi, 2007’de Danıştay iptal etmişti, yanında da bizim Oymapınar Barajı
–Manavgatlı olduğum için söylüyorum- bonus olarak verilmişti. SEKA’yla ilgili,
yine Balıkesir Kâğıt Fabrikasıyla ilgili vardı, Çeşme Limanıyla ilgili vardı,
Kuşadası Limanı… Bunların hepsini buradan çıkardığımız bir kanunla verdiğimiz
yetkiye dayanarak, Bakanlar Kurulu da 12 Haziranda çıkarmış olduğu bir kararla,
maalesef yargı kararlarını tersine çeviren, uygulanmasını engelleyen, “Efendim,
uygulanmasına imkân kalmamıştır falan.” diye -bu kanun çıkarken de söylemiştik
size- maalesef böyle bir yola girildi. Tabii, bir taraftan bu kanunla bu karar
ne yapıyor? Geçmişte yapılan işlemler nedeniyle Yüce Divandan kurtulmanızı
sağlıyor ilgili bakanların -imzayı kim attıysa, milletvekillerinin değil- bir
taraftan da bu usulsüzlükleri yapanlara yargı yolunu, yargı denetimini kapatmış
oluyoruz.
Şimdi, böyle bir ortamda,
özelleştirmeyle ilgili böyle tartışmalı şeyler varken, daha önce yapılan
yanlışlar “Uygulanamaz hâle gelmiş, çetrefilleşmiş mahkeme kararlarını uygulamayalım.”
diye Bakanlar Kurulu kararı çıkarırken, bir taraftan dönüp yeniden, bize
“ÖSYM’nin bir matbaa kurmasını, baskı fabrikası kurmasını, neyse, şirket
kurmasını, bunun için, bu işlemleri yapmak üzere böyle bir şey yapıyoruz…” Bu,
anlaşılır gibi bir şey değildir. Daha önce söyledim, araştırma önergesi ve soru
önergesi de verdik, maalesef bakanlarımız cevap vermediği gibi, burada da
bunlar geçiyor.
Şu anda, tam da Fransa’nın
Ermeni soykırımıyla ilgili, kendilerinin, sözde “soykırım” diye söyledikleri
kanun tasarısı görüşülürken, onun aynı gününde Darphane Matbaası, baskıyı
Fransız şirketlerine vermişti, hatırlarsanız. Şimdi, biz, iki tane çipli
pasaportu, kimlik kartını, özel sınav kartını basacak Türkiye’de bir şey
bulamıyor muyuz? Eğer yoksa, o zaman, dedim ki: “Merkez Bankası Matbaası var,
başka matbaalar var, Devlet Malzeme Ofisinin bir sürü şeyi vardı, bunların
hepsini…” “Efendim, burası verimsiz, kapatalım, hizmet alalım. Efendim,
dışarıdan outsourcing yapalım…”, güzel. Şimdi ne oluyor peki? “Tekele
düşmeyelim...” Arkadaşlar, bunları böyle acele değil, eğer orada bir sorun
varsa, o sektörde, böyle torbanın içine sokuşturarak değil, eğer, sorun neyse
onu getirin, tespit edin, başka kurumlarda olan sorunlara da bakalım, MERNİS
sistemi uygulamaya giriyor, yeni kimlik var, yeni ehliyet var; ayrı ayrı bir
sürü şey çıkarıyorsunuz.
Onun için, bunların
hepsini, tek bir şekilde, devletin önemli ve stratejik kâğıtlarını basan bir
matbaa yapalım. Bunu buradan çıkarın, daha sağlıklı bir şekilde geçirelim diyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisinden
konuşmacı…
Buyurunuz Sayın Serter.
(CHP sıralarından alkışlar)
FATMA NUR SERTER (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ÖSYM’yle ilgili yapılan bir düzenleme
konusunda söz almış bulunuyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi 43’üncü maddenin
yasa metninden çıkarılmasını öneriyor.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, burada, bu torba yasada ya da bu çuvala dönüşmüş büyük torbada ÖSYM’yle
ilgili 10’a yakın, hatta 10’u aşkın madde var. Bu 10’u aşkın düzenlemeyi kim
önerdi? ÖSYM önerdi. Burada ÖSYM Başkanını görebiliyor muyuz? Göremiyoruz.
Bundan önceki maddeler görüşülürken de kendileri burayı teşrif etmemişlerdi, -o
zaman saat gecenin on ikisi, işte biri, ikisiydi- bugün yine kendileri buraya
lütfedip gelmemişler. Yani bu maddeleri buraya önerenler, Genel Kurulu bunun
için saatlerce çalıştıranlar zahmet edip de buradaki muhalefetin iddialarını en
azından yanıtlamak için, bakan aracılığıyla yanıtlamak, bu konuda bilgi vermek
için bile bu Kurula gelmiyorlar, Genel Kurulu teşrif etmiyorlar. Bunu şiddetle
kınıyorum.
İkincisi: Burada ÖSYM’yle
ilgili 10’u aşkın madde var, millî eğitimle ilgili düzenlemeler var, ancak
bunların hiçbirisi Millî Eğitim Komisyonuna gönderilmediği için burada biz
karanlık bir alanda yol almaya çalışıyoruz.
Biz bu maddeye karşı
çıkıyoruz. Niye karşı çıkıyoruz? Çünkü ÖSYM şirketler kuruyor, -daha önceki
maddelerde bunlar görüşüldü, bu konudaki kaygılarımızı dile getirdik- bütün
sınavla ilgili görevlerini, soru hazırlama dâhil, bu şirketlere devrediyor.
Bununla da yetinmiyor, bu şirket organlarında ÖSYM Başkanı ve başkan
yardımcıları görev alıyorlar. Görev almak da yetmiyor, bu şirket organlarında
aldıkları göreve karşılık bir de para alıyorlar. Ee, “İnsaf!” denir buna,
“İnsaf!”
Değerli arkadaşlar, 6114
sayılı ÖSYM Yasası’na baktığınız zaman şunu görürsünüz, diyor ki: “ÖSYM Başkanı
ve yardımcıları tam zamanlı çalışırlar.” “Tam zamanlı çalışmak” dediğiniz zaman,
bu kadar önemli görev yapan bir kurumda sürekli bulunmak, o kurumla ilgili pek
çok iddia ve şaibe ortada dolaşırken bunlara sahip çıkmak ve kurumu yönetmek
diye anlıyoruz. Ancak 6114 sayılı Yasa’da bir istisna getirilmişti, deniyordu
ki: “Başkan ve yardımcıları tam zamanlı çalışırlar ama -istisna nedir-
lisansüstü eğitime de katkıda bulunurlar.” Yani tam zamanlı çalışanlar kendi
üniversitelerine gidebilirler, bu üniversitelerde ders verebilirler, bu
üniversitelerde tez danışmanlığı yapabilirler ama adı “Tam zamanlı çalışma.”
Şimdi, ikinci istisna getiriliyor: “Şirket organlarında görev alabilirler.”
Değerli arkadaşlar, bu
mümkün değildir. Niye mümkün değildir biliyor musunuz? Üniversite öğretim üyesi
olan Başkan ve bir başkan yardımcısının bir başka kurumda ücretli ya da
ücretsiz herhangi bir biçimde iş görmesi mümkün değildir. Kaldı ki, bir başka
kurumda, elbette bir kamu kurumunda veya bir sivil toplum kuruluşunda
görevlendirilebilir ama şu kayıtla, bu kaydı şimdi sizlere okumak istiyorum,
2547 sayılı Kanun’un 38’inci maddesi: “Bunlara görev yapacakları kurumca bu
ödeme dışında başkaca bir ödeme yapılmaz.” Yani, değerli arkadaşlarım, bir
öğretim üyesi üniversiteden maaş alıyorsa, bir başka kurumda yani ÖSYM’de
görevlendirildiyse; bir, üniversitedeki özlük hakları devam eder, maaşını alır;
iki, ÖSYM’de görev yaptığı için maaşını alır ama üçüncü bir yerden ÖSYM
aracılığıyla para alamaz. Bu son derece açıktır, yasa hükmüdür.
Dolayısıyla, bu maddenin
biz metinden çıkarılmasını, yasa metninden çıkarılmasını öneriyoruz çünkü
burada çok ciddi bir hukuki ihlal vardır, hukuk dışıdır. Gerçi siz hukuk dışı
uygulamalara çok alışıksınız ama muhalefet olarak bizim de görevimiz sizi
uyarmaktır.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Serter.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki
bu üç önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir.
43’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istemiştik Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
43’üncü maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.25
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 43’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre kısa bir söz talebim var
efendim, mikrofondan konuşabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, teklifin
42’nci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve 43’üncü maddenin yanlışlıklar
içerdiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerek biraz önce kabul
edilen 43’üncü madde gerekse önceki oturumlarda kabul edilmiş olan 42’nci madde
Anayasa’ya çok açık bir şekilde aykırıdır. 42’nci maddede Ölçme, Seçme ve
Yerleştirme Merkezinin görevlerinin bir bölümünü kuracağı şirketler
aracılığıyla yapmasına imkân verecek bir düzenlemeyi kanun dâhiline sokmuştur.
Anayasa’nın 128’inci maddesine göre, kamu görevleri, kamu hizmetlerinin
yürütülmesine ilişkin asli ve sürekli görevler devlet ve diğer kamu tüzel
kişileri eliyle yürütülür, bir şirket eliyle kamu görevinin yürütülecek olması
Anayasa’nın 128’inci maddesine açıkça aykırıdır.
Yine görüştüğümüz 43’üncü
madde, çok vahim birtakım yanlışlıklar içermektedir. “Yurt dışı temsilcilikler”
şeklinde ifade edilen düzenlemeyle nerede, hangi ülkede, kaç, hangi kadrolarla
kurulacağı belli olmayan bir yurt dışı koordinatörlüğü kurulmaktadır. Bunların
yasada belirtilmesi gerekir, aksi takdirde yasama yetkisinin yürütmeye devri
anlamına gelecek ve bu şekliyle Anayasa’ya aykırılık oluşturacak bir düzenleme
yapılmış olmaktadır. Bu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezinin kuracağı
şirketlerde ÖSYM personelinin, yöneticilerinin görev alacak olması, ayrıca,
2547 sayılı Kanun’un getirmiş olduğu temel ilkelere aykırıdır. Çok vahim
düzenlemeler yapılmıştır. Ben, tekriri müzakere yoluna gitmek suretiyle bu
maddeleri yeniden düzenlemeyi ve Anayasa’ya aykırılıkları gidermeyi öneriyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı:
302) (Devam)
BAŞKAN - 44’üncü madde
üzerinde aynı mahiyette üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 44. Maddesinin teklif metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Aydın Ayaydın
İstanbul Eskişehir İstanbul
Haydar Akar Engin Özkoç Musa Çam
Kocaeli Sakarya İzmir
Mahmut
Tanal Namık Havutça
İstanbul Balıkesir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erkan Akçay Mustafa Kalaycı Mehmet Erdoğan
Manisa Konya Muğla
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Alim
Işık
Osmaniye Kütahya
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erol Dora Levent Tüzel İdris Baluken
Mardin İstanbul Bingöl
Pervin Buldan Hasip Kaplan Altan Tan
Iğdır Şırnak Diyarbakır
BAŞKAN – Komisyon bu
okuttuğum önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisinden Sayın Tan.
Buyurunuz efendim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6114 sayılı kanunun 44’üncü maddesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum.
Şimdi, önce, bu 44’üncü
maddede yapılmak istenen değişiklikle ilgili görüşlerimizi sizlere arz etmek
istiyorum.
Burada ÖSYM’nin yaptığı her
türlü imtihanlarla ilgili soru kitapçıklarının -yani elektronik ortamda olsun,
diğer ortamlarda olsun- daha önceki kanun metninde bir yıl saklanması, muhafaza
edilmesi öngörülmekteydi, cevapların ise iki yıl muhafaza edilmesi
öngörülmekteydi. Şimdi nereden icap ettiyse, nereden böyle bir zaruret hasıl
olduysa bu süreler soru kitapçıkları ve diğer elektronik ortam için altı ay,
cevaplar için ise bir yıla indirilmektedir.
Tabii, bunun bir izahının
olması lazım. Yani niye bu süreleri kısaltıyorsunuz? Çünkü Türkiye’de bir
itirazın bile cevaplandırılma müddeti var. Bir imtihan oldu, haklılık oldu,
haksızlık oldu, ne olduysa, vatandaş itiraz etti, kendi hakkıyla ilgili farklı
bir talepte bulundu. Bunun cevaplandırılması için bir zaman gerekiyor ve bunlar
da çoğu zaman ayları alıyor, hatta bazen yılları buluyor, bazen de mahkemelik
olunuyor bununla. Yani bu cevap da vatandaşı tatmin etmiyor ama vatandaş bunun
üzerine mahkemeye gidiyor ve daha sonra bununla ilgili bilirkişiler ve mahkeme
karar veriyor.
Şimdi, bu muhafaza etme
müddetinin neden kısaltıldığını, bu kadar kısaltıldığını doğrusu biz
anlayabilmiş değiliz. Devletin yeterli depoları, arşivleri, ambarları mı yok?
Yoksa, yine elektronik ortamda muhafaza edilebilecek teknik donanımlar mı yok?
Doğrusu bunun bir mantıklı izahını bulamadık.
Diğer bir mantıklı izahını
bulamadığımız şey de, bu torba kanun çıkarma mantığı. Biliyorsunuz bugün ABD’de
–benden önce BDP Grubu adına söz alan arkadaşım da söyledi- 43 eyalette böyle
bir düzenleme yasaklanmış. Hatta bunun daha eski müstenidatı, dayanağı var.
Roma hukukunda bile yasaklanmış. Şimdi, Roma hukukunda bile yasaklanan bir
uygulamayı bugün 21’inci yüzyıl Türkiye’sine getirip, sapı samanı, buğdayı,
arpayı, mercimeği, ne bulduysa, şekeri, tuzu, hepsini aynı torbanın içine
koymanın mantığı nedir, onu da anlayabilmiş değiliz. Yani neden bu düzenlemeler
doğru düzgün, belli bir mantık silsilesi içerisinde, düzeni içerisinde takdim
edilmiyor, komisyonlarda görüşülmüyor, ondan sonra yine diğer kanunların yasal
prosedürünü takip ederek neden düzenlenmiyor, bunu da anlayabilmiş değiliz.
Tabii şu söylenebilir: Ya, bunda anlaşılmayacak ne var, işte ben yaptım oldu
mantığıyla, saldım bayıra Mevlam kayıra, güç bende, sayı bende, iktidar bende,
ben istediğimi yaparım, istersem balla sarımsağı karıştırırım, istersem soğanla
patlıcanı karıştırıp yerim, hiç alakası olsun olmasın bildiğimi yaparım
derseniz, e bu da olur, buna da bir itiraz bu çerçevede olmaz. Onun için, bizim
söylediğimiz, bunların doğru düzgün, kanunu yapılırken tartışılarak,
düşünülerek, yetkililerden görüş alınarak ve bu yetkililerin, komisyonlarında,
gelip meramlarını da anlatarak bizim klasik usullerimizle bu kanunların
değiştirilmesidir.
Yine arkadaşlarım altını
çizdi. ÖSYM Başkanı yok. Üstelik yine bu kurumla ilgili düzenlemeler çok kısa
bir müddet önce gerçekleştirilmiş. Peki, çok kısa bir müddet önce
gerçekleştirilen ve yapılan kanunu, daha üzerinden doğru düzgün bir zaman
geçmeden, yani asırdan, on yıldan, yirmi yıldan bahsetmiyoruz, böyle bir zaman
geçmeden neden değiştirme ihtiyacını hissediyorsunuz? Onun üzerinde değişiklik
var. Bunun da bir mantığı yok. Mantığı ne? İşte çalakalem kanun yapılırsa,
çalakalem kanunlar değiştirilirse üzerinden altı ay geçtikten sonra bunu tekrar
değiştirme veya düzenleme ihtiyacı doğar. Aynı şey şike kanununda da oldu.
Burada feryat ettik, figan ettik, daha bir yıl geçmeden tekrar bir şike kanunu
geldi. Bugün yine tekrar şu madde oldu, bu madde olmadı diye tekrar
tartışıyoruz.
Öğretmen kadrolarıyla
ilgili de bir iki şey söylemek istiyorum. Bugün, Türkiye’de ihtiyaca cevap
verecek kadar öğretmen var, yüz binlerce genç var öğretmen olmak isteyen ama
hâlâ öğretmen açığı var, niye atamaları yapılamıyor, bunu da anlamak mümkün
değil.
Biz bu maddenin
çıkarılmasını istiyoruz.
Saygılarımı sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Tan.
Milliyetçi Hareket
Partisinden kim konuşacak?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
Madde usulsüz ve kayırmacı
işlemlerin ortaya çıkmasına engel olma yönünde kuşku vericidir. Bu itibarla,
soru kitapçıklarının ve sınav cevap kâğıtlarının imhası için kanunda öngörülen
sürenin kısaltılması uygun değildir.
BAŞKAN – Sayın Özkoç,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) –
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ÖSYM Başkanı yok, Sayın Bakan yok, o zaman
AKP milletvekili arkadaşlarımın içerisinden özellikle Millî Eğitim Komisyonunda
olan arkadaşlarıma sesleniyorum, daha sonra da duyarlı arkadaşlarıma
sesleniyorum.
Bakın, 44’üncü maddeyle
ilgili gelen olay şudur: “Elektronik ortamda yapılan sınavların kayıtları ile
basılı ortamda yapılan sınavların cevaplarına ait elektronik veriler asgari on
yıl süreyle arşivlenirler ve güvenli bir ortamda saklanırlar. Sınavlarda
kullanılan soru kitapçıkları sınav sonuçlarının ilanından bir yıl sonra, cevap
kâğıtları ise iki yıl sonra imha edilir.” idi; şimdi gelen, değerli arkadaşlarım,
“Sınavlarda kullanılan soru kitapçıkları sınav sonuçlarının ilanından altı ay
sonra ve cevap kâğıtları ise bir yıl sonra imha edilir.”
Şimdi size soruyorum çok
ciddi olarak, arkadaşınız olarak. Az önce Sayın Akif Hamzaçebi dedi ki:
“Anayasa’ya aykırı.” falan. Niye yasaya aykırı? Artık bu soruları, bu
imtihanları kim yapıyor? Şirketler yapacak yani biz bu işi şirketlere
devrettik. Peki, şimdi on yıldan bir yıla ve altı aya inmesinin nedeni nedir?
Burada cevap vermiş, diyor ki: “Saklama süreleri uzun olduğu için çok maliyet
oluyor, bunu aşağıya çekiyoruz.” Peki, sınavları yapan kim? Şirketler.
Şirketler saklasın. Hayır, onları maliyetten kurtarıyoruz yani devlet bunca yıl
kendisini maliyetten kurtarmamış, daha göreve başlamayan şirketi maliyetten
kurtarıyor. Bu birinci sorum.
İkinci sorum şu arkadaşlar
-lütfen, çok önemli- diyorum ki: Peki, bir dava açıldı. Bu şirketler bu
imtihanı yapıyor. Öğrenci arkadaşlarımız dava açtı. Size soruyorum: Altı ay ve
bir yıl içerisinde hangi dava sonuçlanır? Bir yıl sonra bir evrak istenirse,
imha edildiğinde, buna nasıl bir cevap vereceğiz?
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu çok tehlikelidir, yanlıştır, şirketlerin menfaatine gibi
gözüküyor ama öğrencilerin menfaatine değildir. Sevgili Başkanım, lütfen bunu
bu kısa zamanda bir daha bir değerlendirelim. Bu yanlıştır.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Komisyonda tartışmadığımız için, bunları görüşemediğimiz için, Millî Eğitim
Bakanım burada olmadığı için, seslenecek kimse bulamıyorum. Sizlere
sesleniyorum: Bakın, 4+4+4’le ilgili Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet
İyimaya dün dedi ki burada: “Bir arkadaşımız Millî Eğitim Komisyonunda roman
okudu.” Tamam…
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Doğru.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) –
Doğru mu? Doğru. Bak arkadaşım, ben de diyorum ki: Sayın…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Bağırma!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) –
Yani bir laf atarsan ben de sana laf atarım, benim konuşmamı çirkinleştirmiş
olursun. Tamam mı arkadaşım? Sen benim ne dediğime bak. Ben sana sesimi
duyurmaya çalışıyorum ama senin bir sesin yoksa, yapılacak bir şey yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
Almanya’da seçilen parlamenter arkadaşımız İsmail Ertuğ, genişlemeden sorumlu
üyeye -Size söylüyorum Değerli Arkadaşım, “Doğru” dediğiniz için- Stefan Füle’e
sormuş, Avrupa Komisyonundan sorumlu olan arkadaşa -ne kadar ciddi
dinlediğinizi görüyorum, siz gözlüklü arkadaşa soruyorum, sizi işaret edene-
diyor ki: Komisyon, dört yıllık eğitimden sonra dokuz yaşındaki çocukların
okuluyla ilgili, özellikle kız öğrencilerle ilgili ve Avrupa standartlarıyla
ilgili 4+4+4’e, bakın ne demiş: “Komisyon, Türk Parlamentosu ve Türk toplumunda
devam eden İlköğretim Yasası değişikliklerini yakından takip ediyor. Komisyon,
eğitim sistemine yönelik önemli herhangi bir değişikliğin geniş danışma ve
müzakereye tabi olması gerektiğine inanıyor ve bunun yapılmadığını dikkatle
izliyor.” Şimdi, bu cevap size yeterli midir?
Ben o konuşmayı yaparken ne
demiştim arkadaşlar? “Ben bu konuşmayı sadece bir tek şey için yapıyorum, yirmi
dört tane sivil toplum örgütü, meslek odası ve okullarımızın değerli
danışmanları bu konuda yorum yapmış. Bunu konuşalım, geniş müzakere edelim,
öyle bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirelim” dedim. On iki
saatlik konuşmam, oradaki bu arkadaşların tüm söylemlerini orada dile getirmemdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, sizlerle kavga etmiyoruz, sizlerle önerileri doğru bir
şekilde, halkımızın yararına çıkarmaya çalışıyoruz. Karar yüce Meclisindir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Özkoç.
Aynı mahiyetteki bu üç
önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir.
44’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 44’üncü madde kabul edilmiştir.
45’inci madde üzerinde üç
önerge vardır, ikisi aynı mahiyettedir, biri değildir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 45 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet Erdoğan Hasan Hüseyin Türkoğlu Yusuf Halaçoğlu
Muğla Osmaniye Kayseri
“Madde 45- 6114 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan “amacıyla,” ibaresinden sonra gelmek üzere “sınav
sorularının hazırlandığı, basıldığı, dağıtıldığı, muhafaza edildiği ve” ibaresi
eklenmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı kanun teklifinin 45. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Musa Çam Aydın Ayaydın
Eskişehir İzmir İstanbul
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Haydar Akar Mahmut Tanal
İstanbul Kocaeli İstanbul
Aytuğ
Atıcı Namık
Havutça
Manisa Balıkesir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erol Dora Levent Tüzel İdris Baluken
Mardin İstanbul Bingöl
Pervin
Buldan Hasip
Kaplan
Iğdır Şırnak
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
EROL DORA (Mardin) –
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin 45. Maddesiyle,
6114 Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı’nın Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmıştır. Ancak bu konu; Plan ve
Bütçe Komisyonu’nun değil, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun
ihtisas alanıdır. Bu nedenle, eğer bir değişiklik yapılacaksa bunun ilgili
ihtisas komisyonda görüşülerek yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, maddenin
teklif metninden çıkarılarak ilgili komisyonda görüşülmesi gereklidir.
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle ben Manisa değil,
Mersin Milletvekiliyim, kayıtlarda bu şekilde düzeltilmesini rica ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifinin 45’inci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. ÖSYM yolsuzluklarına hiç bulaşmamış veya bu yolsuzluklardan hiçbir
fayda sağlamamış herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yine bir torba teklif ile karşı karşıyayız. Artık buna “torba” demek de yetmez,
“çuval” demek lazım. Anlaşılan, başına çuval geçirilen AKP Hükûmeti hâlâ bu
çuvalı çıkaramamış, nereye baksa torba görüyor, nereye baksa çuval görüyor.
Şimdi, ne diyor bu 45’inci
madde, ona bir bakalım. 45’inci madde diyor ki: “Soruların hazırlandığı,
basıldığı, dağıtıldığı, muhafaza edildiği yerlerde ve sınavın yapıldığı
binalarda sınav öncesinde ve sınav esnasında sinyal karıştırıcı ve benzeri
cihazlar kullanılabilir.” Eskiden sadece sınav yapılan yerde kullanıyordunuz, şimdi
basımından dağıtımına her yerde sinyalleri karıştırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, halkın
nezdinde geçmişte saygınlığı olan ÖSYM’yi de güvenilir olmaktan ne kadar
uzaklaştırdığınızın farkında mısınız bilmiyorum. Sizin getirdiğiniz bu
yasalarla aslında siz ÖSYM’yi nasıl paçavraya çevirdiğinizi ikrar ediyorsunuz.
Niye paçavraya çevirdiniz? Çünkü bugüne kadar istediğiniz yerlere öğrenci,
memur yerleştiremiyordunuz. İktidara gelir gelmez ilk işiniz bunları
değiştirmek oldu. Çünkü bu sınavlarda kısmen de olsa bir yarış vardı ama sizin
dünya görüşünüze uymayan kişilerin, sizin gibi düşünmeyen kişilerin devlet
kurumlarında çalışmalarına hiçbir şekilde tahammül edemediniz ve sınavın
gizliliğini deldirmekle kalmadınız, âdeta kevgire çevirdiniz.
KPSS kopyacıları ortalıkta
geziyor, ÖSS şifrecileri cirit atıyor. Her şey ayan beyan ortada. Gazeteciler
bile kopyacıları tespit etti ancak Başbakanın -tırnak içinde- sözde
talimatlarına rağmen, Başbakanın özel koruması altındaki MİT bu failleri bulup
çıkaramadı. Bununla birlikte, emniyet ve savcılık da çıkaramadı tabii veya
aslında çıkardı da bu suç örgütünün ortaya çıkarılmasından sonra ortaya çıkacak
olan sonuçlardan korktunuz. Şimdi, korkunun izlerini görüyoruz. Ne yaptınız?
Bir önceki maddede dediniz ki: Arkamızda iz bırakmamak üzere sınav
kitapçıklarını, sınav kâğıtlarını derhâl imha ediyoruz. Niye? Birisi çıkar da
hafazanallah, bizim ne işler yaptığımızı gösterir diye.
ÖSYM’nin görevlerini bir
şirkete devrettiniz birkaç madde önce ve bu sizi panikletti. Niye panikletti
biliyor musunuz? Çünkü sizin yapageldiğiniz işleri artık bu şirket yapar diye
korktunuz, işte onun için de türlü türlü kanunlar çıkardınız. Yani herkesi
kendiniz gibi zannediyorsunuz.
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Nasıl kanunlar çıkarıyorsunuz? İşte, bu 45’inci maddeyle her yere sinyal
karıştırıcı koyuyorsunuz. Değerli arkadaşlar, aslında sinyal karıştırıcı
koymanız belki iyi olur çünkü bu Hükûmetin yaydığı sinyaller bozuk, gerçekten
bozuk. Eğer bir sinyal karıştırıcı koyarsanız belki Hükûmetin yaydığı sinyaller
düzelir diye bir ümit ediyorum. Belki o zaman düzelebilir.
Bakın, size bir örnek
vereceğim. Nasıl sinyallerinizin bozuk olduğunu, nasıl ortalığı
karıştırdığınızı ve bunun yargıyla nasıl tespit edildiğini bir örnekle
açıklayacağım.
Daha bu hafta içerisinde
yüksek yargı bir karar açıkladı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörlüğü kadro
ilan etti, “Ben 35 öğretim üyesi alacağım.” dedi. Ankara Tabip Odası bunları
inceledi ve dedi ki: “35 kadronun 32’sine şu şu isimler yerleştirilecek.” Daha
hiç başvuru bile yokken, daha ilan yapılır yapılmaz “Bu 35 kadronun 32’sine bu
insanlar yerleşecek.” dedi ve gitti, noterden bunu tespit ettirdi. Sonuçlar
açıklandı, gerçekten bu 32 kişi buraya yerleştirilmişti. Şimdi, Allah’tan reva
mı? Bu sinyal bozuk değil de nedir? Bu sinyali düzeltmediğiniz sürece herkesin
vebali üstünüzde olacak. Ne oldu? Yüksek yargı bunu bozdu. Tekrar iptal
ettirdiniz, tekrar bozdu. Yani ne yaparsanız yapın, yargıya artık istediğiniz
gibi müdahale ediyorsunuz ama yine de helal süt emmiş insanlar yine de sizin
yaptıklarınıza bazen “Dur” diyorlar. İşte, evvelki gün de yapacağınızı
yaptınız, 3’üncü yargı paketiyle bunları da hallettiniz. Bütün bunlar için bir
araştırma önergesi verdim, samimiyseniz çıkarın, kabul edin, ÖSYM ne yapmış,
hep beraber araştıralım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Atıcı.
Aynı mahiyetteki bu iki
önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 45 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
“Madde 45 - 6114 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “amacıyla,” ibaresinden
sonra gelmek üzere “sınav sorularının hazırlandığı, basıldığı, dağıtıldığı,
muhafaza edildiği ve” ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Halaçoğlu konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Muhterem Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, çocuklarımız
ilkokuldan itibaren bir yarış atı gibi sınavlara hazırlanıyorlar ve onlar
eğitim görecekler ve bu ülkeye hizmet edecekler diye büyük bir gayret
gösteriyorlar, neredeyse, gençliklerini, çocukluklarını yaşamıyorlar. Bu, onlar
üzerinde de önemli bir travma bırakıyor ancak tabii ki bir sınavla da okullara
alınıyorlar. Bunların en önemlilerinden bir tanesi ÖSYM’nin üniversite sınavları
ve 1 milyon 800 binin üzerinde öğrenci bu sınavlara giriyor. Bunların emniyetli
bir şekilde yürütülmesi son derece önemli. Bundan önceki yapılmış hataların
veya sınav sorularının çalınmasının sonuçları ne oldu, kimse tarafından pek
bilinmiyor ancak şurasını ifada edeyim: Gerçekten bu madde şu bakımdan önemli,
sadece sınavların yapıldığı binalar değil, sınavların hazırlandığı, basıldığı,
muhafaza edildiği yerlerde de bu şekilde sinyal karıştırıcıların yer alması son
derece önemli. Bu bakımdan, bu maddenin bu bölümünü tabii ki onaylıyoruz ancak
şunu ifade etmek isterim: Şimdi, hakikaten 1 milyon 800 binin üzerinde insanın
vebalini ve sorumluluğunu üzerimize alıyoruz ve onlara adaletle yaklaşmamız
gerekir.
Bu sınav sorularının
hazırlandığı yerler son derece büyük önem taşıyor. Geçmiş dönemde özellikle
seçim pusulalarının basıldığı yer olarak da Türk Tarih Kurumu Basımeviydi. Biz,
orada önemli bir güvenlik sağlamıştık ve içeriye giren bütün işçiler yirmi
sekiz gün boyunca dışarıya çıkmadıkları gibi yiyecekleri orada hazırlanıyordu
ama bugün artık teknoloji sebebiyle çok daha farklı bir ortam bulunmaktadır ve
sorular bir şekilde dışarıya çıkarılabilmektedir. Nitekim, buralardan
çıkarıldıktan başka, götürüldükleri sınav salonlarından önce de soru kitapçıklarının
çalındığı veya bir başka şekilde dışarıya çıkarıldığı hep gözlenmiştir ve
ortaya konmuştur. Dolayısıyla, bunların önüne geçilmesi geleceğimiz açısından,
çocuklarımızın gayretlerinin yerine oturması açısından son derece büyük önem
taşımaktadır. Dolayısıyla, 45’inci maddede yer alan, sınavların güvenliğinin
sağlanması konusundaki bu maddenin içeriğinin doğru olduğu düşüncesindeyiz ve
bundan sonraki dönemlerde gençlerin başkalarıyla rekabet pozisyonunda sınav
sorularının başkalarının eline geçerek diğerlerine haksızlık yapılmasının
önlenmesi son derece büyük önem taşımaktadır.
Ama tabii, konu sadece
bununla yeterli değildir, bunun ötesinde, sınav sorularını hazırlayan
kişilerin, farklı şekillerde kişiler hazırlayıp bunlardan bazılarının seçilmiş
olmasına rağmen, bunların hazırladıkları soruların da bir şekilde başka
kurumların eline geçmemesi gerekir. Yani birtakım kişiler, diyelim ki 5 kişi,
10 kişi, 100 kişi, sınav sorularının hazırlıklarını yapıyorlar, hazırlıyorlar.
Her biri, diyelim ki 10’ar tane soru hazırlıyor. Sonra bunlar bir grupta
toplanıyor ve bunların hangisinin seçileceği belli değil. Diyelim ki 500 tane
soru hazırlanmış, bunlardan 100 tanesi belli olacak fakat bu 500 sorunun da
başkalarının eline geçmesinin muhakkak önüne geçilmesi lazım çünkü o 100 soru
nasıl olsa çıkacak, o 500 soru içinden çıkacağı için bunların da önlenmesi
gerekiyor yani bunun içerisine, soruları hazırlayanların hazırladıkları
sorularla ilgili de birtakım önlemlerin getirilmesi son derece büyük önem
taşımaktadır.
Demin söylediğim gibi,
gerçekten, hepimizin çocukları, sanki bir yarış atı gibi sınavlara
hazırlanmaktalar, gençlikleri yok, çocukluklarını yaşamıyorlar, tatil
yapmıyorlar âdeta ve bunların hakkını haklı olarak vermek zorundayız.
Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Halaçoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 45’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 45 kabul edilmiştir.
Madde 46 üzerinde üç önerge
vardır, bu üç önergenin ikisi aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 46 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Erdoğan
Konya Manisa Muğla
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Alim
Işık
Osmaniye Kütahya
"Madde 46- 6114 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"Geçici Madde 2- (1) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin geçici 15 inci maddesinin (b) fıkrası hükmü, anılan Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 12 nci maddesinin ikinci fıkrasının yürürlüğe girdiği
tarihten sonra 6 ncı maddenin sekizinci fıkrası uyarınca görevlendirilenler
hakkında 31/12/2017 tarihine kadar uygulanır."
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı yasa teklifinin 46. maddesinin
teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Celal Dinçer Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım Kurt Veli Ağbaba Ali Serindağ
Eskişehir Malatya Gaziantep
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Erol Dora Levent Tüzel İdris Baluken
Mardin İstanbul Bingöl
Pervin
Buldan Hasip
Kaplan
Iğdır Şırnak
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
EROL DORA (Mardin) –
Gerekçe efendim…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Teklifin 46. Maddesiyle,
6114 Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı'nın Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun'da değişiklik yapılmıştır. Ancak bu konu; Plan ve
Bütçe Komisyonu'nun değil, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu'nun
ihtisas alanıdır. Bu nedenle, eğer bir değişiklik yapılacaksa bunun ilgili
ihtisas komisyonda görüşülerek yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, maddenin
teklif metninden çıkarılarak ilgili komisyonda görüşülmesi gereklidir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisinden kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Efendim, Ali Serindağ…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 302 sıra sayılı Teklif’in 46’ncı maddesi üzerine verilen
değişiklik önergesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
maddeye bakınca, maddenin pek çok yere atıf yaptığı, maddenin atıf yaptığı
maddelerin de başka maddelere, başka kanunlara atıf yaptığı görülecektir. Yani
uygulayıcılar, kanunların takibinden ve kanunların hangi hükmü içerdiğinden
ötürü uygulamayı sağlıklı yapamamaktadırlar. Çünkü kanunların hangi metinde yer
aldığı konusunda azami gayret gösterilmesi gerekmektedir.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine bakıyoruz, aynen şöyle diyor: Bazı Kanunlarda (torba kanun)
Değişiklik Yapılmasına Dair vesaire diye gidiyor. Şimdi, iktidarınızın
sayesinde, AKP’nin sayesinde hukuk literatürüne yeni bir deyim kazandırıldı,
torba temel kanun.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, temel kanunun nasıl olması gerektiği, temel kanunların hangi
özellikleri taşıması gerektiği Meclis İç Tüzük’ünün 91’inci maddesinde belirtilmiş.
Biz 91’inci maddeye bakıyoruz, 91’inci maddedeki özellikleri taşıması için bir
kanunun torba kanun olmaması lazım. Yani bir kanun hem torba kanun hem temel
kanun olmaz. İkisinden bir tanesini tercih edeceksiniz, ya temel kanunu tercih
edeceksiniz veyahut da torba kanunu tercih edeceksiniz. İkisinin beraber olması
mümkün değil. Bunu sizin dikkatinize sunuyorum.
Niye böyle? Muhtemelen
herhâlde öyle bir yerlerden talimat geliyor, öyle. Onun için bunu
uyguluyorsunuz. Ama, millet bizi seçerken, millet adına yasama yetkisini
kullanalım diye seçti. Bakınız, biz, yasama yetkisini bu şekilde
kullanamıyoruz.
Demin konuşan bir arkadaşım
ifade etti, esas komisyona havale edilmiş ama esas komisyonun dışında bu tasarı
altı komisyona tali komisyon olarak ayrıca havale edilmiş. Mesela ben İçişleri
Komisyonu üyesiyim, biz görüşmedik. Aslında ben, bu tasarının İçişleri
Komisyonuna havale edildiğini de burada duydum, çünkü biz bilmiyorduk. Sayın
Başkana da buradan sesleniyorum: Bizim, Komisyon üyeleri olarak Komisyona gelen
tasarı ve tekliflerden bilgimizin olması lazım. Kaç gündür toplanmıyoruz. Niye
toplanmıyoruz? İşimiz ne? Biz niye buraya geldik? Vatandaş bizi niye seçti?
Kanunları yapalım diye, iyi yapalım diye, ihtisas komisyonlarında bu kanunları
görüşelim diye. Bu kanunlar ihtisas komisyonlarında görüşülmeyecekse, biz
yasama yetkisine katılmayacaksak niye millet bizi buraya seçti? Sadece
milletvekili olmak için seçilmedik ki. Varsa birikimimizi intikal ettirelim
diye seçti bu millet bizi.
Şimdi -demin de söyledim-
“Niye oluyor biliyor musunuz? Bir kişi öyle karar veriyor, siz onu
uyguluyorsunuz. Partinizin Sayın Genel Başkanıdır, elbette talimatlarını
uygulayacaksınız, ona bir şey demiyoruz ama burası Meclis, Millet Meclisinin
nasıl çalışması gerektiği hususunda hiç olmazsa inisiyatif kullanın.
Ne yapıyor? Şimdi -burada
not aldım neleri Sayın Başbakanın talimatıyla yapmanız gerektiği hususunda- en
sonunda da, kimin kaç çocuk yapacağına, doğum yönteminin ve boğaz köprüsünün
nerede olacağına, tiyatrolarda hangi oyunların oynanacağına kadar Sayın
Başbakan karar veriyor.
Yani ben şunu diyorum: Sayın Başbakan -tekrar ediyorum- elbette
partinizin Genel Başkanıdır, elbette talimat verir, elbette yerine getirirsiniz
ama müsaade buyurun, hiç olmazsa şu yasama yetkimizi yerine getirelim, milletin
bizden beklediğini sunalım. Millet bizi değerlendirsin. Nasıl değerlendirecek
bizi? Millet nasıl değerlendirecek bizi? Buradaki çalışmalarımızla
değerlendirecek. Biz çalışma fırsatı bulamıyoruz ki, çalışma fırsatı
bulamıyoruz. O nedenle Sayın milletvekilleri, gelin şu Meclisi sağlıklı
çalıştıralım. Yasalar buraya gelsin, çoğunluğunuz var, gene istediğiniz
tasarıyı istediğiniz şekilde geçirirsiniz onda bir sorun yok ama bizim de bu
tasarılara, bu tekliflere katkı yapmamıza imkân vermeli bu Meclis
çalışmalarıyla.
Ben burada Sayın Meclis
Başkanına da sesleniyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 46 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
"Madde 46- 6114 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 2 - (1)
27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 15 inci
maddesinin (b) fıkrası hükmü, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 12 nci
maddesinin ikinci fıkrasının yürürlüğe girdiği tarihten sonra 6 ncı maddenin
sekizinci fıkrası uyarınca görevlendirilenler hakkında 31/12/2017 tarihine
kadar uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Başkanım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Maddede ifade edilen
hükümlerin 5 yıl uygulanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
46’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
46’ncı maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 46’ncı maddesinin oylamasında karar yeter sayısı istenmişti ve
bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 46’ncı madde kabul edilmiştir ve karar yeter sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
47’nci madde üzerinde iki
önerge vardır…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Geri çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergenizi
çektiniz.
O zaman 47’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 47. maddesine bağlı Geçici 2. maddesindeki “347”
ibaresinin madde metninden çıkartılarak, maddenin sonuna “Kira sözleşmelerinde
hüküm olmayan hallerde mülga Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.” ibaresinin
eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Doğan Kubat Bülent Turan
İstanbul İstanbul İstanbul
Kazım
Kurt Musa
Çam
Eskişehir İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Katılıyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Konuya açıklık
kazandırmak amacıyla.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge
doğrultusunda 47’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
48’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa tasarısının 48. maddesinin (c) fıkrasındaki % 70’e kadar olan
ifadenin % 80’e kadar olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Celal Dinçer Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım Kurt Bülent Kuşoğlu Veli Ağbaba
Eskişehir Ankara Malatya
Hasan
Ören
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 48 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet Erdoğan Hasan Hüseyin Türkoğlu Muharrem Varlı
Muğla Osmaniye Adana
"Madde 48- 3/6/2011
tarihli ve 635 sayılı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Organize sanayi
bölgeleri ve endüstri bölgelerinin planlanmasına, kuruluşuna, yapılaşmasına ve
işleyişine ilişkin mevzuatla verilen görevleri yapmak, organize sanayi
bölgelerinin altyapı yatırımları ile sanayi sitelerinin altyapılarının tamamını
ve üstyapı tesislerinin yüzde yetmişe kadar olan kısmını kredi ile desteklemek,
destekleme şart ve niteliklerini belirlemek ve denetlemek, işletmelerin rekabet
edebilirliğini artırmak amacıyla kümelenme girişimlerine ait politikalar
geliştirmek ve uygulamak, kümelere hibe desteği sağlamak, uygulama sonuçlarını
izlemek, denetlemek ve değerlendirmek."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 48’inci maddede OSB’lerin kuruluşu ve endüstri bölgelerinin kuruluşu
planlamasıyla alakalı bir değişiklik önergemiz var. Tabii, organize sanayi
bölgeleri bir bölgenin, bir ilin gelişmesinde çok önemli katkı sağlayan
kuruluşlar.
Sayın Bakanım, bu konudan
sizin de bilginiz var, biliyorsunuz, Ceyhan organize sanayi, aşağı yukarı beş
yıldan beridir bir türlü, mücadele verilmesine rağmen kurulamıyor. Ceyhan’daki
bütün odalar hemfikir, bütün odalar bu konuyla alakalı çalışma yapıyor. Sizden
önce Sayın Zafer Çağlayan bakandı, onunla da görüşüldü. Bir kanun değişikliği
yapılması gerekiyor, yapılamadı, bir türlü bu organize sanayi bölgesi
kurulamadı. Diyeceksiniz ki: “Yüzde 75 doluluk oranına takılıyor.” Yüzde 75
doluluk oranında Adana ile Kozan Organize Sanayisini birleştirir üst üste
koyarsanız elbette ki yüzde 75 doluluk oranını bulmak mümkün değil. Zaten
Adana’daki Organize Sanayi tam doluluk oranını yakalamaya yaklaşmışken
Adana’daki Organize Sanayinin alanını büyüttünüz. Dolayısıyla bu doluluk
oranını yine yakalayamadık ve Ceyhan’daki organize sanayi bir türlü kurulamadı
her türlü mücadeleye rağmen.
Adana’da Özel İdarede il
genel meclisi üyelerinin oylarıyla 1/100.000’lik haritaya Ceyhan Organize
Sanayi işlenmiş olmasına rağmen Adana Valiliği bunu yeniden reddetti. Reddediş
sebebi de, organize sanayinin Özel İdareye başvurmamış olması gerekçesi.
Dolayısıyla bir türlü organize sanayi kurmayı gerçekleştiremedik.
Biz şimdi yeni bir teklifle
inşallah Bakanlığın huzuruna geleceğiz. Burayı ihtisas organize sanayi olarak
düzenlemek istiyoruz, çünkü bu bölge önemli bir bölge, bu bölge her zaman sizin
övündüğünüz, zaman zaman da hava attığınız enerji bölgesi, “Dünyanın
Rotterdam’ı olacak.” dediğiniz bir bölge. Bu bölgede organize sanayinin bir an
önce kurulması ve işlevini yürütmesi lazım. Eğer organize sanayi kurulursa bu
bölgede yatırımlar açılacak, ama biz bir türlü bu organize sanayiyi kurmayı
başaramadık, beceremedik, çünkü türlü türlü, değişik değişik engellerle
karşılaşıyoruz, onun için bu organize sanayinin bir an önce kurulması Adana’nın
ve Ceyhan ekonomisinin çok büyük faydasına olacaktır.
Yine, bu yasaya her şeyi
koydunuz, birçok şeyi koydunuz, hiç ilgisi, alakası olmayan, birbiriyle
benzeşmeyen, birbiriyle örtüşmeyen birçok şeyi koydunuz, ama çiftçiyle alakalı,
tarımla alakalı hiçbir şey yok. Neden yok? Yani bu ülke tarımın en çok
yapıldığı, en çok çiftçinin yaşadığı bir ülke değil mi? Ama ne yazık ki bu
yasada, torba yasada çiftçiyle alakalı, çiftçinin gelişmesiyle, büyümesiyle,
yatırımlarıyla alakalı hiçbir şey yok, dolayısıyla her zaman olduğu gibi yine
çiftçi göz ardı ediliyor, çiftçi yok sayılıyor.
Burada zaman zaman
konuşuyoruz, işte, Sayın Bakan çıkıyor cevap veriyor, diyor ki: “Biz şu
yatırımları yaptık, bu yatırımları yaptık, efendim, biz şu destekleri verdik,
bu destekleri verdik.” Ya, senin gübreden, mazottan aldığın verginin
karşılığında çiftçiye vermiş olduğunu oranla, bir karşılaştır bakayım, kaçta
kaçını veriyorsun sen çiftçiye geri, çiftçiden aldığının kaçta kaçını çiftçiye
veriyorsun, hayvancılıktan aldığının kaçta kaçını geri hayvancılık yapan
insanlara veriyorsun?
Ortada bir kavram kargaşası
var, insanları aldatarak, kandırarak, insanları uyutarak bir siyaset yapılmaya
çalışılıyor, dolayısıyla da çiftçi iyi durumda değil. Bu torba yasada biz
bekliyorduk ki çiftçiyi destekleyecek, çiftçiyi kalkındıracak, çiftçiyi bir
adım daha ileriye taşıyacak bir yasayla karşımıza gelseydiniz belki çok daha
olumlu, çok daha güzel olacaktı, ama ne yazık ki yok.
Yine, devri iktidarınızda
Adana sanayisi ne yazık ki çöktü. Adana’da işsizlik oranı çok yüksek. Adana, şu
anda belki de Türkiye’de hâlâ işsizlikte birinciliğini koruyor ama inşallah
bunların hepsini yakın zamanda değiştireceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Varlı.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa tasarısının 48. maddesinin (c) fıkrasındaki % 70’e kadar olan
ifadesinin % 80’e kadar olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Celal
Dinçer (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ören,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin yani torba kanunun 48’inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Dün, Sivas katliamının
19’uncu yıldönümüydü. Orada yaşanan acıları bu yıl da hep beraber, birlikte
gördük, yaşadık ve oraya giden milletvekillerimiz de… İnanın, on dokuz yıldır
sonuçlanmayan, hukuken bir sonuca varılmadan faillerinin dışarıda kalması veya
sonuçlandırılmamasından dolayı hepimizin o vahşetle, o katliamla ilgili derin
üzüntüleri devam etmektedir.
Geçen hafta salı günü
İstanbul’da Tamer Uyguner isimli bir polis memuru çok yoğun çalışmaktan dolayı
vefat etmiştir, hepiniz gazetelerden öğrenmişsinizdir. Gerçekten, polislerin bu
yoğun çalışmasından dolayı, on sekiz saatlik çalışmadan dolayı da arkadaşımız
vefat etmiştir, şehit olmuştur. Ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Her çıkan konuşmacımız da
burada uzun çalışmayla ilgili düşüncelerini aktardı. Biz de Parlamentoda
rekorlar kırıyoruz; yirmi beş saat, yirmi altı saat, yirmi yedi saat gibi uzun
sürelerde çalışıyoruz. Aslında dün akşam yaşananlar her zaman bu Parlamentonun
başına da Allah göstermesin böyle şeylerin gelebileceğinin bir habercisiydi.
Aylar önce, çok fazla tartışmalarda bu alana çıkmamama rağmen, yine böyle uzun
süreli bir çalışma temposunda sabahın saat beşinde kendimden geçmiş vaziyette
şurada buldum kendimi. Ama tabii ki, bu benim istediğim bir olay değildi,
yorgunluğun verdiği bir olaydı. Dün akşam yine aynı olayla karşı karşıya
kaldık. Hatta AK PARTİ Konya Milletvekili Mustafa Akış “Gecenin ilerleyen
saatlerinde sinirler iyice gerilmişti, nasıl o hâle geldiğini anlayamadım.
Kavgayı önlemek için gittim, kavganın içinde kendimi buldum.” diyor.
Değerli arkadaşlarım, yani
biraz da espri katalım ama eğer otellerde rezervasyonlarınız varsa iptal
ettirin. Yani burada üç gün çalışma, beş gün fazla çalışma hangi birimizi neden
alıkoysun? Bu yasalar çıkacak ise illa ki, yirmi dört saat, yirmi beş saat
çalışmak zorunda mıyız? Ama ben bunu düşündüm. Bu Parlamentoda sizlerin de
talebi değil bu, grup başkan vekillerinin de talebi değil bu. Peki, yirmi altı
saat, yirmi yedi saat, otuz saat çalışılmasını isteyen zihniyet, düşünce kim?
Grubunuzda öyle bir şey gelişti ki, Başbakan ne söylerse onu yapıyorsunuz.
Yapın, yapılmakta da bir problem yok ama kusurun nerede olduğunu araştırdığımda
şurada buluyorum: Eğer bu sıralarda gelip milletvekilliği yapmadıysanız, grup
başkan vekilliklerinden gelmediyseniz, idare amirliği, divan kâtipliği
yapmadıysanız bu Parlamentoyu anlamanız mümkün değildir. Başbakan da,
Başbakanın geliş sürecine baktığınızda, bu Parlamentoda hiçbir koltukta görev
yapmamış, emredici makamlarda olmuş; il başkanlığı, belediye başkanlığı,
milletvekilliği ama milletvekilliği de Başbakanlık. Onun için burayı anlamıyor,
buradaki olayın ne olduğunu bilmiyor. Gece kendisi uyur iken buradaki
milletvekillerinin yirmi yedi saat sonunda nasıl sinirlerinin gerildiğini…
Allah göstermesin, hangi gruptan olursa olsun, halkın temsilcilerinin halkın
iradesiyle teşekkül etmiş bu Parlamentoda -içimizde daha ileri yaşlarda olan
arkadaşlarımız var- o yorgunlukla başına bir şey gelmiş olsa bu sorumluluğu
kaldırabilir misiniz? Grup başkan vekilleri Parlamentoda Başbakanın, Genel
Başkanın sözcüleridir ama biz görüyoruz ki, yirmi beş saat içerisinde, grup
başkan vekilleri inisiyatif kullanmaktan kendilerini kenara itiyorlar. O zaman
ise istenilen düzeyde buradaki çalışma verimli olmuyor. Değerli arkadaşlarım,
Meclisin uzun çalışmalarının doğru olmadığına inanıyorum. Eğer biz yasama isek,
yasamanın üzerinde iktidarın bu kadar baskı yapmasını kabullenmek mümkün
değildir.
Gelelim, OSB’lerle ilgili
48’inci maddeye, maddenin özüne. Değerli arkadaşlarım, OSB’ler istenildiği
gibi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Devamla) –
50’nci maddede de konuşmam olduğu için, ikincisine buradan devam edeceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
48’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir.
49’uncu madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 49. maddesindeki “teşkilatından” ifadesinin
“teşkilatlarından” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla,
Celal Dinçer Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım Kurt Ali Sarıbaş Veli Ağbaba
Eskişehir Çanakkale Malatya
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 49 uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Muğla
Osmaniye
Madde 49- 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"(1) Bakanlık, merkez
ve taşra ile yurtdışı teşkilatından oluşur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisinden kim konuşacak acaba?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılabilir
hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 49. maddesindeki “teşkilatından” ifadesinin
“teşkilatlarından” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla,
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 49’uncu maddesinde değişiklik yapılması teklifi üzerine
söz almış oluyorum. Bu arada, bu vesileyle hepinizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Yine, 2 Temmuzda Sivas’ta
yaşanan bu vahşi katliamı kınıyorum, bundan sonra da bir daha aydınlarımız
öldürülmesin diliyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, çok kez söyledik, çok kez ifade ettik yani gerçekten
Türkiye’de yasamanın yürütmenin emrinde olmamasını ve bu anlamda, gerçekten
1982’de çıkan Anayasa’nın hâlâ yürürlükte olan kanun hükmünde kararname çıkarma
yetkilerinin hâlâ kullanılması, bir taraftan özgürlükler bir taraftan farklı
ifadelerin karşısında olduğumuzu ifade etmemize rağmen, hâlâ bu Anayasa’nın
87’nci maddesine göre kanun hükmünde kararnamelerle Meclisimiz baypas
edilmektedir. Bu anlamda da özellikle seçim öncesi hızlandırılmış bir şekilde
Türkiye gündeminden kaçırılan ve içeriğinin gerçekten ne olduğunu hiçbirimizin
bilmediği kanun hükmünde kararnamelerle Türkiye’deki devlet kurumlarının ve
bakanlıkların hem isimleri hem içerikleri konusunda ciddi bir yasalaşma
yapılmıştır. Bu anlamda, bunun sonucunda, 3 Haziranda hızlı bir şekilde yapılan
bu kanun hükmünde kararname bu kadar kendilerine ait olmasına rağmen, yine de
hataların yapıldığını görüyoruz. Bakın, bir yıl geçmesine rağmen, bu bir yıllık
süre içerisinde Sanayi Bakanlığının yapmış olduğu bu yasalar konusunda yine
altı tane değişiklik ya da ekleme teklifi gelmiştir. Şimdi, bu kadar özel hazırlanan
ve gerçekten de bu kadar süre içerisinde bürokratlarla hazırlanan kanun
hükmünde kararnamelerin… Yasama ile yürütmeyi karıştırarak kendisine yasama
görevini alan Hükûmetin, şimdi bunu da doğru yapmadığını görüyoruz.
Bunun için de burada bu
önergem çok net. “Taşraya ilave olarak yurt dışında da teşkilatlanır.”
diyorsunuz. Peki, yurt dışında bir yerde mi açacaksınız? Bu kadar da, bunu
göremeyecek kadar da doğru bir kelimeyi bulamadınız mı? Bu teklif yasalaşırsa
ikinci bir yerde açma şansınız yok. Onun için, bu önergemin de kabul edilmesini
istiyorum.
Ancak tabii, bu arada doğru
olan şey şu: Burada yasa yapma tekniğimiz ve yasama çalışmaları gerçekten doğru
yapılmış olsaydı, buradaki bu kanunlar gerçekten kamuoyunda tartışılarak
Parlamentonun işleyişi içerisinde doğru yapılsaydı, bu hatalar yapılmasaydı on
bir ay önce, on iki ay önce yapılan kanun hükmünde kararnamenin buraya
gelmesine gerek yoktu.
Şimdi, burada şunu ifade
etmek istiyorum: Organize sanayi bölgelerinden… Çanakkale’de iki tane organize
sanayi bölgemiz var; bir tanesi Biga’da, bir tanesi de Çanakkale’de. Burada
sadece kanun yapmak ya da organize sanayi bölgelerini ilan etmek yeterli değil.
Buradaki üretime, yani sanayileşmenin bugünkü çağdaş anlamda Türkiye'nin
gerçekleriyle ticaretin dışında gerçek üretmeyi burada teşvik etmek, o üretime,
emeğinin karşılığında insanlara iş yaratabilmenin gereklerini yapmaktır. Sanayi
Bakanlığının esas işlevi budur. Bu anlamda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının
özellikle bölgemizi -Çanakkale’yi- teşvik kanununa 2’nci derecede koyması,
buradaki OSB’nin yani organize sanayi bölgesinin içinin dolmamasının nedenidir.
Bunun içinde kurulan diğer fabrikaların, mevcut fabrikaların da buradan
kaçtığını görüyoruz. Çanakkale gibi batının bir bölgesinde bile teşvikleri siz
hâlâ aşağı kademeden, sadece olmuş olması için ve yıllardır geldiğinizden beri
2’nci kademede Çanakkale’yi tutarsanız, o sanayi bölgelerini orada ne kadar
yapsanız da orada sanayileşmeyi sağlayamazsınız, özel sektörün önünü
açamazsınız. Bu vesileyle, buradaki teşvik kanunlarının doğru ama Türkiye’deki
işsizliğin yok olması konusunda da…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
…özel sektörün özellikle üretimden yana olması gerektiğini söylüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Sarıbaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
49’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.
50’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 50. maddesinin (f) fıkrasındaki “Bakanlıkça hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlemek” ifadesinin “Bakanlıkça öncelikle hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlemek” ifadesinin eklenmesini arz ederiz.
Celal Dinçer Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım Kurt Bülent Kuşoğlu Veli Ağbaba
Eskişehir Ankara Malatya
Hasan
Ören
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Manisa Milletvekili Recai Berber
ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş
Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının
Planlanması ve Uy sulanması Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) ile düzenlenen Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 50 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Muğla Osmaniye
"Madde 50- 635 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, (d) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (e) ve (f)
bentleri eklenmiş, mevcut (e) bendi (g) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
"b) Organize sanayi
bölgeleri ve endüstri bölgelerinin; planlanmasına, yer seçimine, imar planlarının
yapılmasına, kuruluş ve işleyişine ilişkin iş ve işlemleri yürütmek, organize
sanayi bölgelerinde kamu yararı kararı vermek ve endüstri bölgelerinde
kamulaştırmaya ilişkin işlemleri yapmak, faaliyetlerini denetlemek."
"e) İşletmelerin
rekabet edebilirliğini artırmak amacıyla, belli bir coğrafyada faaliyet
gösteren firmaların; üniversite, kamu kurum ve kuruluşları ile iş dünyasına
etki eden kurumlarla işbirliği içerisinde olduğu kümelenme girişimleri için
destek programları hazırlamak, hibe vermek; bu girişimleri izlemek,
değerlendirmek ve denetlemek,"
"f) Bu madde
belirtilen görevlerin yürütülmesi ve denetimine ilişkin esaslar konusunda
Bakanlıkça uygulamaya konulacak yönetmelikleri hazırlamak,"
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak
Milliyetçi Hareket Partisinden?
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılabilir
hukuki ifadeleri içermesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 50. maddesinin (f) fıkrasındaki “Bakanlıkça hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlemek” ifadesinin “Bakanlıkça öncelikle hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlemek” ifadesinin eklenmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Ören,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın
Başkan, torba kanun üzerinde 50’nci maddede söz almış bulunuyorum.
OSB’lerle ilgili -Sayın
Bakanım eğer dinler ise bizi- önemli bir konuya değineceğim. Kendi içerisinde
seçimlerini yapmış olan organize sanayi bölgelerinde bir problem söz konusu
değil ama müteşebbis heyetlerin devam ettiği yerlerde ise bir vurgun, bir talan
devam etmektedir; üzerine basa basa söylüyorum, bir vurgun, bir talan devam
etmektedir.
Bundan önce, 2002-2004
yıllarında organize sanayi bölgelerinin daha hızlı gelişmesi için,
biliyorsunuz, yüzde 35’i özel idareye, yüzde 35’i ticaret odasına, yüzde 35’i
de belediyelerde olmak kaydıyla organize sanayiler paylaşılmıştı ama biz,
burada yapılacak yatırımlarla ilgili özel idarelerin ve ticaret odalarının
paraları olmadığından veya katılımları olmadığından dolayı da bunların hepsinin
belediyede toplanmasını savunanlardanız. Ne yazık ki yanlış bir şeyi
savunmuşuz. Yüzde 98’i organize sanayilerin belediyelere geçti. Adalet ve
Kalkınma Partili belediyeler ise burada talana ve vurguna devam ediyorlar. E,
canım, örnek gerekli buna. Söylüyorsun ama bütün organize sanayileri de zan altında
bırakmamak gerekli. Sayın Bakanım, on yıldan bu yana -Turgutlu Organize Sanayi,
İzmir’e en yakın olan sanayi, İzmir 1’inci bölgede, Manisa 3’üncü bölgede
4’üncü bölgenin teşviklerinden yararlanıyor- Turgutlu Organize Sanayide 1.500
kişi çalışmıyor. Hatta, Manisa Organize Sanayi, “Sabuncubeli” diye tarif
ettiğimiz yeri kışın geçemez Turgutlu’dan döner İzmir’e gider çünkü
Turgutlu-İzmir arası 40 kilometredir. Ama burada ne hikmetse bir türlü gelişme
olmaz. Burada arsalar birbirlerine devredilir, burada arsalardan paralar
alınır. Turgutluspor adı altında para alınır, belediye adı altında para alınır.
Ne yazık ki Turgutlu Organize Sanayi on yıldan bu yana gelişme göstermez.
Değerli arkadaşlarım,
Turgutlu Organize Sanayinin yüzde 41’i bir şirkete ait. Bu şirketle ilgili ne
zaman OSB’ye yazı yazmış olsak hiçbir şekilde bilgi almak mümkün değil. Bu
şirketin sahibi de OSB’nin yönetim kurulu üyesi yani sorulan her soruya cevap
vermek için Turgutlu Belediyesi ekonomi ve sanayi danışma yönetim kurulu üyesi.
Değerli arkadaşlarım, bu kadar işsizin olduğu bir yerde, Turgutlu Organize
Sanayisinde hiçbir şekilde bilgi almak mümkün değil. Bir üçgen kurulmuş;
organize sanayi, Turgutlu Belediyesi, Turgutluspor. Sayın Bakanımıza soru
önergesi yazıyoruz… Oradaki hiçbir arkadaşımızın bilgi alması mümkün değil. Ne
kadar, bilgiyle ilgili, yazı yazılıyor ise asla cevap verilmez. Peki, ben
milletvekili olarak yazdığımda ne oluyor? Sayın Bakanımıza bunu yazdığımda,
cevaplar verilen sorularla aynı değil. Cevapların içerisinde zaten yanlışlık
yapıldığı tamamen ortada.
“Yüzde 41’i niçin bir
şirkete verilmiştir?” dediğimizde -cevap da çok enteresan- deniyor ki:
“Efendim, bu şirket ödemelerini düzgün yapıyor.” Ee peki, organize sanayide yer
alan diğer şirketler düzgün ödeme yapmıyor mu veya düzgün ödeme yapmadığında
faiziyle beraber ödemiyor mu? Bakanlık ne söylüyor? Bakanlık diyor ki:
“Organize sanayinin verdiği cevaba göre…”
Değerli arkadaşlarım, biz,
Bakanlığa, organize sanayiyle ilgili bir şeyleri sorduğumuzda, Bakanlığın şu
hakkı yoktur: Turgutlu Organize Sanayi Yönetim Kurulunun veya Başkanının
verdiği cevaba göre cevap vermesi mümkün değildir. Dibinde İzmir var. Süt
dağıttı diye yargılanıyor, pide dağıttı diye yargılanıyor, sandviç dağıttı diye
yargılanıyor. 50 tane müfettiş artık İzmir Belediyesinde oturmaktan sıkıldı.
Sayın Bakanım, 40
kilometre, 35 kilometre arası. O 50 tane sıkılan müfettişin 3 tanesini de
Turgutlu Organize Sanayiye gönderseniz, orada bir araştırma yapsa. Bu
araştırmada, gerçekten bu Parlamentonun bu kürsüsünden hitap eden milletvekili
doğru mu söylüyor, yanlış mı söylüyor diye bir düşünceniz söz konusu olamaz mı?
İmzasız mektuplarla,
yalancı tanıklarla, kimliği belli olmayan tanıklarla yıllarca içerde yatan
insanlar var iken bir milletvekilinin söylediğinin kale alınmaması mümkün
müdür? 15 tane soru önergesi yazdım. Soru önergelerinin hiçbirine cevap yok
Sayın Bakanım. Ben armut diyorum elma cevabı alıyorum. Bu konuda samimiyetinize
inanıyorum. Sizinle ilgili hiçbir sorunumuz yoktur ama lütfen denetleyin.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ören.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
50’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, 50’nci
madde kabul edilmiştir.
51’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 51. maddesinin (e) fıkrasındaki “Bakanlığın yurtdışı
birimlerinin” ifadesinin “Bakanlığın tüm yurtdışı birimlerinin” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Celal Dinçer Musa Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım Kurt Veli Ağbaba Bülent Kuşoğlu
Eskişehir Malatya Ankara
Sakine
Öz
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 51 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Muğla
Osmaniye
“Madde 51- 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesine aşağıdaki bent yeni (e) bendi olarak
eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
“e) Bakanlığın yurtdışı
birimlerinin faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe: Yurtdışı
birimlerinin denetiminin maddeye eklenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 51. maddesinin (e) fıkrasındaki “Bakanlığın yurtdışı
birimlerinin” ifadesinin “Bakanlığın tüm yurtdışı birimlerinin” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Sakine Öz konuşacak.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Öz. (CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz torba yasanın 51’inci
maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa üzerinde fazla
sözüm yok. Beni ilgilendiren, torbamıza giren maddeler değil, halkın birçok
sıkıntısının biriktiği çuvallara neden el atmadığımızdır.
Bakın, bu teklifte bir
madde yer alıyor. Sekiz yıllık eğitimin kabul edildiği 1997 yılından sonra, beş
yıllık okullardan mezun olanların ehliyet almasını sağlıyor. Ben, aynı içerikli
yasa teklifini on ay önce verdim. AKP ise mağduriyeti neredeyse bir yıl sonra
gideriyor. Bunun, yapıcı muhalefet talepleriyle çeliştiği ortadadır. Siz, bir
milletvekilinin çalışmasını bile dikkate almıyorsunuz, mağdur insanların
seslerini nasıl duyacaksınız?
Bakın, Salihli Köseali köyü
ve Gökeyüp kasabasına mayıs ayında dolu yağdı, üreticiler perişan oldu. Ben, bu
kürsüden bu konuyu anlattım, üreticilerin bankalara olan borçlarının
ertelenmesini talep ettim ama ürünlere yağan dolu AKP’lilerin kulaklarını da
tıkamış olmalı ki, o tarihten bu yana hiçbir gelişme olmadı. Düşünün, yıllarca
emek verdiğimiz işlerimizi mahveden bir afet yaşıyoruz, çoluğumuz çocuğumuz
perişan ama devletin şefkatli eli size uzanmıyor; ne yapardınız?
Bir başka konu: Manisa’nın
Alaşehir ilçesi Alhan köyünde jeotermal patlamalar tam bir buçuk aydır sürüyor.
Tarım arazileri kullanılamaz durumda ama iktidar partisinin de çiftçilerimizle
birlikte elleri kolları bağlı, patlamaları izliyoruz. Bazen de çıkıp “Bölgenin
içme suyu kirlenmemiştir.” gibi akla ziyan açıklamalar yapıyoruz. Jeotermal
zenginliğimizin özel şirketlerce değerlendirilmesine elbette karşı değiliz ama
güçlü bir kontrol mekanizması kurulmaması çevre felaketini, bölge insanı
açısından ekonomik felaketi beraberinde getirmiştir. Kısacası, her alanda AKP
kontrolsüzlüğü gelip bu kez de Alaşehir’i vurmuştur.
Şimdi size sormak hakkımız
değil mi: Torbanızda Diyanete müşavir çıkıyor da neden tarlasının başında kara
kara düşünen çiftçiye bir şey çıkmıyor? Yine, şirketler kurulması çıkıyor da
patlamalarla boğuşan üreticiye neden bir şey çıkmıyor? Çıkmıyor çünkü AKP’yi
hak yiyen bir Noel Baba’ya benzetiyoruz, heybesinden yandaşlara ihale çıkıyor
ama yoksula, mağdura, hiçbir şey çıkmıyor.
Torbanıza girmeyen bir
başka konu, kapatılan adliyeler. Selendi ve Kırkağaç adliyeleri kapatılmaktan
kurtuldu, Gölmarmara ve Köprübaşı kurtulamadı. Bu konuda, AKP
milletvekillerinin, Manisa’daki iki adliyeyi kapattırmak için uğraştığını,
diğerleri için ise hiçbir şey yapmadığını bizzat gördüm. Dikkat edin, bir ilin
iki ilçesi arasında bile kendi ilçelerini kayırma çabası var. Bunun kabul
edilebilir bir tarafı yoktur.
İktidar partisi, son
seçimlerde, ekonomik durumunu düzeltmediği insanları bir torba kömür için el
açar duruma getirdi. Şimdi adliyeleri kapatıyor. İstiyor ki, insanlar, adliye
binalarının açık kalması için gelip kendilerine ricacı olsun, el açsın, sonra
da diyor ki: “Benim için halka hizmet her şeyden önemli.” Siz, halka hizmet
peşinde değilsiniz, halka hezimet yaşatma peşindesiniz.
Bir başka konu: CHP’li
milletvekilleri olarak Gediz Havzası’ndaki kirliliği anlatmaktan dilimizde tüy
bitti. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu daha önce şöyle dedi: “31 Aralık
2012 tarihinde saat 17.00’de balık
tutacağım, Gediz Nehri’nde balık tutacağım.” Şimdi, Nehir’den ancak kimyasal
atık tutabileceğini fark etti ki sözlerini unuttu. Dünyanın en verimli
toprakları bu kirliliği kabul etmiş durumda.
Sayın milletvekilleri,
AKP’nin torbasından artık, daha fazla şehit vermememiz için bir şeyler çıksın;
halk, sizden, torbanızdan daha fazla şehit vermemek için bir şeyler çıkmasını
istiyor; yoksullar için, işsizler için, mağdurlar için bir şeyler çıksın
istiyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
51’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 51’inci madde kabul edilmiştir.
52’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifinin 52. maddesinin sonundaki “yurt dışı teşkilatı kurmaya
yetkilidir” ifadesi yerine “yurt dışında teşkilatlanmaya” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam Kazım Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Celal Dinçer Veli Ağbaba Bülent Kuşoğlu
İstanbul Malatya Ankara
Özgür
Özel
Manisa
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim
önergeyi çekiyoruz.
BAŞKAN – Komisyon bu
okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Özel,
buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
302 sayılı torba yasanın
52’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında konuşmak için söz almış
bulunmaktayım.
Yurt dışı taşra teşkilatı
kurulmasıyla ilgili herhangi bir sıkıntımız yok. Burada sadece küçük bir
düzenleme öneriyoruz. Ama arkadaşlarımın ifade ettiği gibi, biz bir torba yasa
görüşüyoruz. “Artık bu torbayı geçti, çuvala girdi.” eleştirileri son derece
haklı. Bu kadar kapsamlı düzenlemeler yapılırken bekliyorsunuz ki, bir yılını
tamamlamış, yasama yılının sonunda tatile girmeyi bekleyen, seçimde yaptığı
vaatlerden sonra kendi bölgesine giden milletvekillerinin, özellikle iktidar
partisi milletvekillerinin, bölgede karşılaşacağı yaygın halk kesimleriyle
ilgili söyleyecek birtakım sözlerinin olması lazım, bu konuda alınları açık bir
şekilde gitmesi lazım. Bunun için de, bu kadar kapsamlı değişiklikler
yapılırken, emekliler için, çiftçiler için, işçiler için ciddi değişikliklerin,
yapılan vaatlerin karşılıklarının yerine getirilmesi bekleniyor, ama böyle bir
şey yok. Özellikle esnaf kesimi, seçim zamanında girdiğimiz her dükkânda,
sıktığımız her elde, gittiğimiz her küçük, büyük ölçekli esnaf bizden birtakım
isteklerde bulundu, birtakım yakınmalarda bulundu. 12 Haziran seçimlerinden
sonra Manisa’da, merkez dâhil 16 tane ilçemizde seçimden önce elini sıkamadığım
esnafların elini sıktım, oturdum dertlerini dinledim. Öyle esnaf dükkanlarına
giriyoruz, öyle hazin hikâyeler duyuyoruz ki bazen teklif ettikleri çayı içmeye
bile insan tedirgin oluyor, bu kadar zor durumda olan kişiye, bir milletvekili olarak
gidip, bir çay parası olsun, ben yük olmayayım diye.
Kişi başına millî gelir
artıyor Türkiye’de, hesaplanma yöntemlerini hepimiz biliyoruz ama esnaf başına
düşen gelirin arttığını söylemek mümkün değil. Esnaf başına düşen borç artıyor,
harç artıyor, esnaf başına düşen geçim
sıkıntısı artıyor, esnaf başına düşen haciz artıyor, esnaf başına gelen icra
sayısı artıyor.
Manisa’da 2011 yılında
5.060 -2012’de ise bu rakamın 7 bini geçtiğini ifade ediyor uzmanlar- esnaf
kepenk kapattı, dükkânlarını kapattı. Böylesine bir sıkıntı içindeler. Bu
şaşılacak bir şey değil çünkü esnafın müşterisi memurdur, esnafın müşterisi
işçidir, çiftçidir, emeklidir, dar gelirlidir. Devri iktidarınızda bu
kesimlerin gerçekten ezildiği ve dolayısıyla da bu kadar esnafın -Manisa gibi
bir ilde bile 5 bin-6 bin esnafın- kepenk kapatmasına, dükkânını kapatmasına
şaşırmamak gerekir. Buradaki temel savunma, hemen arkasından şu geliyor
elbette: “Kapanan kadar açılanlar da oluyor.” Onlar fabrikalarda işsiz kalan,
tazminatı verilerek işten çıkarılan veya işsizliğin canına tak ettiği,
annesinden, babasından kalan bir taşınmazı, bir parça bağı, bahçeyi satıp da
son bir ümit olarak yeniden, zaten can çekişmekte olan bir esnafın yanına bir
esnaf dükkânı daha açan… Bilgi birikimleri zayıf, sermaye birikimleri yok,
işletmecilik bilgileri yok ve bir sonraki sene de büyük borçlarla onlar da
batarak buradan el ayak çekiyorlar.
Süpermarketler esnafın
-deyim yerindeyse- anasını ağlatıyor. Kredi kartında limiti olanlar, cebinde
peşin parası olanlar süpermarketlere gidip alışveriş yapıyorlar ama esnafa
kredi kartında limiti olmayan, süpermarketin kasasından aldığı öteberiyle
dönmek zorunda olan, parası olmayan, veresiye yazdıranlar kalıyor. Bu da zaten
güçsüz durumda olan esnafımıza ayrı bir yük, ayrı bir çile getiriyor.
Ben Manisa’daki esnafın
derdini dinlediğimde özellikle bundan şikâyet ediyorlar. Hatta ben bazı
vatandaşlarımıza “Cebinizde para olunca süpermarkete gitmeyin; cebinizde para
olunca da gidin, mahalledeki bakkalı, mahalledeki kuruyemişçiyi, Tekel bayisini
birazcık destekleyin.” diye ifade ettiğim çok oluyor. Hele hele, Manisa gibi
büyük şehirlere yakın illerde parası olanların gidip büyük şehirlerden
alışveriş yapıp, sıkıntısı olan esnafın yükünü artırması çok önemli bir sorun.
Teşvik dediğimizde, teşvik
hep büyük esnafa, büyük çalışanlara var. Küçük ölçekliler, tek kişi işletmeleri
bu teşviklerden mahrum. Oysaki sistemli, kurumsallaşmış bir destek politikasına
ihtiyaç duyuyoruz ama teşvik politikalarında ortaya konan ne belgeleri ne de istenenleri
yetiştirmek esnafa mümkün oluyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 52’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 52 kabul edilmiştir.
53’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır. İkisi aynı mahiyettedir, biri Hükûmetin önergesidir.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 53 maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan
Bayraktar
Çevre
ve Şehircilik Bakanı
“Madde 53- 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
İdari hizmet sözleşmesi ile
çalışan personelin memur kadrolarına atanması
Geçici Madde 7- (1)
Bakanlıkta idari hizmet sözleşmesi ile istihdam edilen ve 657 sayılı Kanunun 48
inci maddesinde öngörülen genel şartları taşıyan personelden;
a) Bu maddenin yayımı tarihinde
verimlilik Uzmanı unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar Sanayi ve Teknoloji
Uzmanı, Verimlilik Uzman Yardımcısı unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar Sanayi
ve Teknoloji Uzman Yardımcısı kadrolarına atanmış sayılır. Verimlilik Uzmanı
pozisyonunda geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji Uzmanı kadrosunda,
Verimlilik Uzman Yardımcısı pozisyonunda geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji
Uzman Yardımcısı kadrosunda geçmiş sayılır. Bu bent kapsamında Sanayi ve
Teknoloji Uzmanı kadrosuna veya Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı kadrosuna
geçirilenlerin, 657 sayılı Kanuna ekli (I) Sayılı Cetvelin "I- Genel İdare
Hizmetleri Sınıfı" başlıklı bölümünün (g) bendinde yer alan ek gösterge
rakamlarından yararlandırılmalarında anılan bentte mesleğe giriş şartları yönünden
getirilmiş olan şartlar aranmaz.
b) Diğer pozisyonlarda
bulunanlar ise 657 sayılı Kanun hükümlerine göre eğitim durumları ve pozisyon
unvanları gibi hususlar dikkate alınarak Bakanlıkta boş bulunan memur
kadrolarına üç ay içinde atanırlar. Bunlar, atama işlemi gerçekleşinceye kadar
her türlü mali ve sosyal haklarını eski pozisyonlarına göre almaya devam
ederler.
(2) Birinci fıkrada yer
alan personelin mülga Milli Prodüktivite Merkezi ile Bakanlıkta sözleşmeli
personel pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre
yükselebilecek dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve
kademelerinin tespitinde değerlendirilir.
(3) Bakanlıkta idari hizmet
sözleşmesi ile istihdam edilen personelden 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde
öngörülen genel şartları taşımadığı için memur kadrolarına atanamayanlar mevcut
statüleri ile çalışmaya devam eder. Bunların mali ve sosyal hakları ile
istihdamına ilişkin diğer hususlar hakkında bu maddenin yayımı tarihinden önce
yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu şekilde
istihdam edilen personele ait pozisyonların herhangi bir sebeple boşalması
halinde bu pozisyonlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
(4) Bu madde uyarınca
atanan ve atanmış sayılan personelin eski pozisyonlarına ilişkin olarak son
ayda aldıkları sözleşme ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her
türlü zam ve tazminatlar ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin
(ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç)
toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); yeni kadro
unvanlarına aylık ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her türlü
zam ve tazminatlar ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili
mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net
tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve
kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak
ödenir.
(5) Bu madde kapsamında
memur kadrolarına atanan ve atanmış sayılanlara emeklilik tazminatı ödenmez. Bu
personelin önceden hizmet ve emeklilik tazminatı ödenmiş süreleri hariç,
emeklilik tazminatına esas olan toplam hizmet süreleri, 8/6/1949 tarihli ve
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu uyarınca ödenecek emekli
ikramiyesine esas toplam hizmet süresinin hesabında dikkate alınır."
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 53 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Muğla Osmaniye
Madde 53- 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“İdari hizmet sözleşmesi
ile çalışan personelin memur kadrolarına atanması
Geçici Madde 7- (1) Bu
maddenin yürürlük tarihi itibariyle, Bakanlıkta idari hizmet sözleşmesi ile
istihdam edilen ve 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinde öngörülen genel
şartları taşıyan personelden;
a) Verimlilik Uzmanı
unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar Sanayi ve Teknoloji Uzmanı, Verimlilik
Uzman Yardımcısı unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar Sanayi ve Teknoloji Uzman
Yardımcısı kadrolarına atanmış sayılır. Verimlilik Uzmanı pozisyonunda
geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji Uzmanı kadrosunda, Verimlilik Uzman
Yardımcısı pozisyonunda geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı
kadrosunda geçmiş sayılır.
b) Diğer pozisyonlarda
bulunanlar ise 657 sayılı Kanun hükümlerine göre eğitim durumları ve hizmet
sürelerine göre Bakanlıkta uygun memur kadrolarına üç ay içinde atanırlar.
Bunlar, atama işlemi gerçekleşinceye kadar her türlü mali ve sosyal haklarını
eski pozisyonlarına göre almaya devam ederler.
(2) 657 sayılı Kanuna göre
atanamayan personel mevcut statüleri ile çalışmaya devam eder. Bu şekilde
istihdam edilen personele ait pozisyonların herhangi bir sebeple boşalması
halinde bu pozisyonlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır.
(3) Bu madde uyarınca
atanan personelin eski pozisyonlarına ilişkin olarak en son ayda aldıkları
sözleşme ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her türlü zam ve
tazminatlar ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı
uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarının
(bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); yeni kadro unvanlarına ait aylık
ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her türlü zam ve tazminatlar
ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili
çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark
tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya
kadar ayrıca tazminat olarak ödenir.
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Namık Havutça Gürkut Acar
İstanbul Balıkesir Antalya
Ali Haydar Öner Haluk Ahmet Gümüş Rahmi Aşkın Türeli
Isparta Balıkesir İzmir
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
bu iki önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisinden kim konuşacak?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Işık.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 302 sıra sayılı adı “torba
yasa” olarak bilinen Kanun Teklifi’nin 53’üncü maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisin değerli
üyelerini ve bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
teklifimiz ya da önergemiz, 635 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Millî Prodüktivite
Merkezinin kapatılması sonucunda ortada kalan personelin haklarının devamıyla
ilgili bir önerge. Dolayısıyla, bu maddenin yürürlüğe girmesinden itibaren, söz
konusu Millî Prodüktivite Merkezinin elemanlarının yeni kurumları olan Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı Verimlilik Genel Müdürlüğünde hak
mahrumiyetine uğramadan devamlarının sağlanması yönündedir. Genel olarak bu
değişikliğe katılıyoruz ancak bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla hak
edilmiş olan hakların korunması kaydıyla bu düzenlemenin daha doğru olacağını
ifade etmekteyiz.
Bu vesileyle, bu
çalışanlarımızın haklarının korunmasının olumlu bir gelişme olduğunu ancak buna
benzer, kamuda şu ana kadar kendilerine birçok sözler verilip de yerine
getirilmeyen diğer çalışanlarımızın da haklarının mutlaka verilmesi yönünde
taleplerimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi, 12 Haziran
2011 seçimleri öncesinde çıkarılan 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
uyarınca, yaklaşık 200 bin civarında sözleşmeli çalışan memur kadrolarına
atanırken, başta il özel idareleri ve belediyeler olmak üzere, birçok kamu
kurum ve kuruluşunda çalışan sözleşmeli personel ve 4/C mağdurları kadroya
alınmamıştır. Yine, özellikle mahallî idarelerde geçici işçi statüsünde çalışan
teknik personelin de aynı şekilde bu mağduriyeti devam etmektedir.
Bir taraftan, Sayın
Başbakanın seçimler öncesinde garanti verdiği ve tüm sözleşmelilerin kadroya
alınacağı yönündeki açıklamalarına rağmen, onun ardından, yine, zaman zaman bu
yüce çatı altında gündeme getirdiğimizde, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının bizzat kendisinin ağzından bu konuda çalışmaların devam ettiği ve en
kısa sürede mağduriyetlerin çözüleceği yönündeki sözler, ne yazık ki, aradan
bir yıl geçmesine rağmen bugüne kadar yerine getirilmemiştir.
Şimdi, buradan şunu
sizlerle paylaşmak istiyorum: 4/C, taşeron işçisi ya da il özel idaresi veya
belediyelerde ya da köylere hizmet götürme birliklerinde çalışan, birçok
kadrolu memurun işini yapan ama bulunduğu konum itibarıyla yarınki
geleceklerinden herhangi bir güvenleri olmayan binlerce, yüz binlerce çalışanın
kadro beklediğini ve diğerlerine verilen bu hakkın kendilerine de verilmesini
istediklerini hepimiz bilmekteyiz. Hükûmeti, bu vesileyle buradan bir kez daha
bu görevi yerine getirmeye ve mağdurların mağduriyetinin giderilmesi yönünde
çalışmalarını hızlandırmaya özellikle davet ediyorum.
Sayın Çalışma Bakanı aynen
şöyle dedi: “Taşeron işçileri köle gibi, bu kabul edilemez; bununla ilgili
çalışmalarımız devam ediyor.” Sayın Bakan, elbette ki çalışmaların devam etmiş
olmasından memnuniyet duyuyoruz ama burada verilen sözler bir türlü yerine
getirilmedi. Hatta on dört-on beş madde üzerinde, taşeron işçileri
derneklerinin talepleri üzerinde anlaştığını söyledi ama taşeron işçileri
dernekleri yöneticileri çıktılar, dediler ki: “Kesinlikle böyle bir anlaşma
yok. Bizim taleplerimizin hiçbirisi yerine getirilmedi.” Dolayısıyla, bu
belirsizliğin giderilmesi lazım.
Bu anlamda, söz konusu
değişiklik olumludur ancak düzenleme bekleyen yüz binlerce insanın buradan
çıkacak sonuca dört gözle bakıp “Acaba biz de buna dâhil edilebilir miyiz?”
diye beklentisinin de yerine getirilmesi lazım.
Yine, 2007 seçimleri
arifesinde çıkarılan 5620 sayılı Kanun’la yaklaşık 220 bin geçici işçiye kadro
verildi fakat yıllardır bu kadroyu bekleyen birçok geçici ve mevsimlik işçi
bunlardan yararlandırılmadı. O tarihten bugüne kadar da bu geçici işçilerin ve
mevsimlik işçilerin feryatlarına kulaklar tıkandı, sorunlarına herhangi bir
çözüm getirilmedi. Sayın Başbakanın “Bu geçici işçi kardeşlerimizin sorununu
çözmek inşallah bize nasip olur.” sözleri yedi yıl öncesinde kaldı, bugüne
kadar hiçbir adım atılmadı.
Bu vesileyle, önergemize
desteğinizi bekliyor, tekrar, bu mağduriyetlerin giderilmesi konusunda
çalışmaların devamını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Aynı mahiyetteki önerge
üzerinde kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Namık Havutça…
BAŞKAN – Sayın Havutça, buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 53’üncü maddesi üzerinde söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum tekrar.
Efendim, az önce Millî
Prodüktivite Merkezinden bir yetkili arkadaşımızla görüştüm, şunu ifade ediyor:
Dünyanın her yerinde millî prodüktivite merkezleri bağımsız bir statüde çalışırlar yani onların içerisinde
üniversitelerden, sendikalardan, meslek örgütlerinden bağımsız özerk bir yapısı
vardır. ILO sözleşmelerinde de bu böyledir, Uluslararası Verimlilik Merkezinin
tavsiyeleri de bu yöndedir.
Şimdi, yeni getirilen bu
düzenlemeyle baktığımızda burası Sanayi Bakanlığına bağlanarak, özerk yapıdan
kaldırılarak tamamen bir genel müdürlüğe bağlanıyor ve bu arkadaşlarımızın,
özerk yapıda olması gereken, bağımsız yapıda olması gereken bu arkadaşlarımızın
görev yapması, Hükûmetin tamamen hem ILO sözleşmelerine aykırı hem uluslararası
statüye aykırı bir yapıya kavuşuyor.
Sayın Bakandan ve
yetkililerden, arkadaşlarımızın, bu kamu görevlilerinin hak kaybının
giderilmesini biz talep ediyoruz. Ayrıca bir seçenek sunularak “İsteyen
sözleşmeli statüde kalsın, dileyen arkadaşlarımız 657 statüsüne geçsin.” diye
ifade ediliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP hükûmetleri döneminde, Türkiye'nin 2011 yılına kadar,
2002’den 2011 yılına kadar bir tek kanun hükmünde kararname çıkarılmamıştır
ancak 2011 yılında bir anda 35 tane kanun hükmünde kararname çıkarılarak
Türkiye halkın ve milletin temsilcileri olan milletvekillerinin denetiminden
uzak, sistemden uzak bir şekilde çalıştırılmaktadır ne yazık ki.
Anayasa’mızın 91’inci
maddesinde özellikle kanun hükmünde kararnamelerin ivedilikle Meclis gündemine
gelmesi amir hüküm olduğu hâlde, Türkiye'nin idari sistemini kökten
değiştirecek, örneğin Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun’da önemli değişiklikler yapan bu düzenleme bile Meclise henüz
getirilmedi. Bildiğiniz gibi, orada öğretmenlerin, Millî Eğitim Bakanlığının
görevleri arasından birçok hüküm çıkarıldı.
Şimdi, AKP döneminde,
çalışanlar birçok hak kaybına uğradı. Çalışanlarımızın 4/B, 4/C, adını
sayamadığımız birçok farklı statüde özlük hakları yok edilerek Türkiye
neredeyse ucuz emek cennetine dönüştürüldü. Çalışanların hakları birer birer
gasbedildi.
İşte, ben, buradan AKP
Hükûmetinin bir an önce, geçici mevsimlik işçi, taşeron işçi, sözleşmeli işçi
gibi istihdam şekillerinden vazgeçerek, kamu görevi gören çalışanlarımızın
gerçek haklarına kavuşturulmasını bir an önce talep ediyorum, onlar adına talep
ediyorum.
Yine, öğretmenlerimiz,
atanamayan öğretmenlerimiz… Bakın, Sayın Başbakan 2002 yılında seçim
meydanlarında öğretmenlere yönelik şöyle söylüyor: “Öyle okumuş, bitirmiş,
üniversite bitirmiş öğretmenlerimizi böyle sınava sok, şu yok, bu yok, böyle
istihdam olmaz.” diyor. “Bizim iktidarımızda tüm öğretmenlerimiz atanacaklar.”
diyor, 2002 yılında, seçim meydanlarında. Şimdi ben buradan soruyorum Sayın
Başbakana ve Sayın Millî Eğitim Bakanına. Sayın Millî Eğitim Bakanı da tam
aksine, bugün, öğretmenlerimizi itibarsızlaştırarak, öğretmenlerin az
çalıştığını, çok tatil yaptığını, çok fazla ücret aldığını söylüyor. Ben
buradan Türkiye’deki öğretmen arkadaşlarıma sesleniyorum: Ey öğretmen
arkadaşlarım, Millî Eğitim Bakanı sizi az çalışmakla suçluyor ve sizi âdeta
düşman ilan ediyor. Böyle bir Millî Eğitim Bakanı Türkiye’nin başına geldi mi
bugüne kadar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O nedenle bakın, Sayın Millî
Eğitim Bakanı, Türkiye’de şu anda 200 bin atanmayı bekleyen öğretmen var ve bu
insanlara Başbakan 2002 yılında bu şekilde söz vermiş. Siz kalkmışsınız,
öğretmenleri tam aksine sözleşmeli öğretmen, part-time öğretmen, ücretli
öğretmen gibi, aynı işçilerde uyguladığınız gibi bir statüye tabi tutmak
istiyorsunuz ama önümüzdeki süreçte öğretmen arkadaşlarımız, eğitim
çalışanları, tümü bu hakların alınmasıyla ilgili seçim meydanlarında, yerel
seçimlerde bunu sizin önünüze koyacak, biz de koyacağız. Biz öğretmenlerimizin,
eğitim çalışanlarının haklarını alması gibi, alın terinin karşılığı haklarını
alması için elimizden gelen bütün mücadeleyi göstereceğiz ve onları Atatürk’ün
güvendiği öğretmenler hâline getireceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Havutça.
Aynı mahiyetteki bu iki
önergeyi birlikte…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Aynı mahiyetteki bu iki
önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 53 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdoğan
Bayraktar
Çevre
ve Şehircilik Bakanı
“Madde 53- 635 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
İdari hizmet sözleşmesi ile
çalışan personelin memur kadrolarına atanması
Geçici Madde 7- (1)
Bakanlıkta idari hizmet sözleşmesi ile istihdam edilen ve 657 sayılı Kanunun 48
inci maddesinde öngörülen genel şartları taşıyan personelden;
a) Bu maddenin yayımı
tarihinde verimlilik Uzmanı unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar Sanayi ve
Teknoloji Uzmanı, Verimlilik Uzman Yardımcısı unvanlı pozisyonlarda görev yapanlar
Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı kadrolarına atanmış sayılır. Verimlilik
Uzmanı pozisyonunda geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji Uzmanı kadrosunda,
Verimlilik Uzman Yardımcısı pozisyonunda geçirilen süreler Sanayi ve Teknoloji
Uzman Yardımcısı kadrosunda geçmiş sayılır. Bu bent kapsamında Sanayi ve
Teknoloji Uzmanı kadrosuna veya Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı kadrosuna
geçirilenlerin, 657 sayılı Kanuna ekli (I) Sayılı Cetvelin "I- Genel İdare
Hizmetleri Sınıfı" başlıklı bölümünün (g) bendinde yer alan ek gösterge
rakamlarından yararlandırılmalarında anılan bentte mesleğe giriş şartları
yönünden getirilmiş olan şartlar aranmaz.
b) Diğer pozisyonlarda
bulunanlar ise 657 sayılı Kanun hükümlerine göre eğitim durumları ve pozisyon
unvanları gibi hususlar dikkate alınarak Bakanlıkta boş bulunan memur
kadrolarına üç ay içinde atanırlar. Bunlar, atama işlemi gerçekleşinceye kadar
her türlü mali ve sosyal haklarını eski pozisyonlarına göre almaya devam
ederler.
(2) Birinci fıkrada yer
alan personelin mülga Milli Prodüktivite Merkezi ile Bakanlıkta sözleşmeli
personel pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre
yükselebilecek dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve
kademelerinin tespitinde değerlendirilir.
(3) Bakanlıkta idari hizmet
sözleşmesi ile istihdam edilen personelden 657 sayılı Kanunun 48 inci
maddesinde öngörülen genel şartları taşımadığı için memur kadrolarına
atanamayanlar mevcut statüleri ile çalışmaya devam eder. Bunların mali ve
sosyal hakları ile istihdamına ilişkin diğer hususlar hakkında bu maddenin
yayımı tarihinden önce yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur. Bu şekilde istihdam edilen personele ait pozisyonların herhangi
bir sebeple boşalması halinde bu pozisyonlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın
iptal edilmiş sayılır.
(4) Bu madde uyarınca
atanan ve atanmış sayılan personelin eski pozisyonlarına ilişkin olarak en son
ayda aldıkları sözleşme ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her
türlü zam ve tazminatlar ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin
(ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç)
toplam net tutarının (bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır); yeni kadro
unvanlarına aylık ücreti, ikramiye (bir aya isabet eden net tutarı), her türlü
zam ve tazminatlar ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili
mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net
tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve
kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak
ödenir.
(5) Bu madde kapsamında
memur kadrolarına atanan ve atanmış sayılanlara emeklilik tazminatı ödenmez. Bu
personelin önceden hizmet ve emeklilik tazminatı ödenmiş süreleri hariç,
emeklilik tazminatına esas olan toplam hizmet süreleri, 8/6/1949 tarihli ve
5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu uyarınca ödenecek emekli
ikramiyesine esas toplam hizmet süresinin hesabında dikkate alınır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada yaşanılacak
muhtemel tereddütlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge
doğrultusunda 53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.
54’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
teklifinin 54. maddesindeki “İl milli eğitim müdür yardımcısı” ifadesinin “il
ve ilçe milli eğitim müdür yardımcısı” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Celal Dinçer Kazım Kurt Bülent Kuşoğlu
İstanbul Eskişehir Ankara
Musa Çam Engin Altay Veli Ağbaba
İzmir Sinop Malatya
Namık
Havutça
Balıkesir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 54 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Muğla Osmaniye
“Madde 54- 25/8/2011
tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 37 nci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “il
milli eğitim müdürü” ibaresinden sonra gelmek üzere “il milli eğitim müdür yardımcısı”
ibaresi eklenmiştir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılabilir
hale getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini
okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M. Başkanlığına
Görüşülmekte olan yasa
teklifinin 54. maddesindeki “İl milli eğitim müdür yardımcısı” ifadesinin “il
ve ilçe milli eğitim müdür yardımcısı” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Engin
Altay (Sinop) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, Hükûmet bizi de taşeron işçi zannetmiş, zira 652 sayılı bir
Kanun Hükmünde Kararname yaptı Hükûmet ve tatbik etmeye başladı. Şu torba kanuna
baktığınız zaman, bu maddelerin birçoğunun yapılan 652 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ve diğer kanun hükmünde kararnamelerdeki hataları düzeltmek için
burada bizi meşgul ediyor Hükûmet. Yani şimdi “652 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 37’nci maddesini biz yanlış yaptık, siz düzeltin.” diyor. Bunu
diyebilir, bunda bir beis yok, ama şunu soruyorum Genel Kurula: Şimdi, bu Kanun
Hükmünde Kararname Meclise geldi mi, Meclisten geçti mi? Gelmedi. Meclise
gelmemiş, Meclis bunun tümü üzerinde bir işlem yapmamış, siz de bizden… Şimdi
Hükûmet “Kanun hükmünde kararnamemi düzelt.” diyor.
Bana göre, kanun yapma
tekniği bakımından bu olamaz, bu yanlıştır, ama bunun yapılması da şart. Yani
Hükûmetin getirdiği, özellikle bu 54’üncü maddeye “hayır” demek de mümkün değil.
Ee, ama Hükûmet de artık tecrübesiz bir Hükûmet değil, on yıllık bir Hükûmetin
bu kadar acemilik yapmasına akıl sır erdiremiyorum. Biraz sonra eğitimle ilgili
meseleleri konuşacağım.
Benim şimdi, sayın
milletvekillerim, sizinle paylaşmak istediğim mühim bir derdim var. Dün gece
geç saatlerde Sinop ilimizin Dikmen ve Durağan ilçelerinde çok büyük bir sel
felaketi gerçekleşti. Biraz önce il Valimizle konuştum. Sayın Vali… Çok büyük bir felaket, can kaybı
bakımından çok büyük bir felaket, bir ilçenin âdeta yok olması, bir mucizevi
şekilde… Biraz sonra gerekçesini de anlatacağım, Ulaştırma Bakanına da teşekkür
edeceğim ama orada oturan bakanlardan da destek isteyeceğiz.
Sayın milletvekilleri, dün
geceki sel afetinde iki ilçemizde de çok şükür bir can kaybı yok ama her iki
ilçenin de bütün altyapısı çökmüş vaziyette. Yüzlerce büyük ve küçükbaş hayvan
telef oldu. Sinop ilinin Durağan ve Dikmen ilçesinde kullanılabilir yol, yer
altı şebekeleri, içme suyu kalmadı.
Şimdi, 2 Sayın Bakanımız da
burada.
Sayın Bakanlarım, Sayın
Milletvekilimiz Mehmet Ersoy da sizinle muhakkak irtibata geçecektir ancak biz
Sayın Milletvekilimle de görüştük, yarın bölgeye gideceğiz. Hükûmetinizden rica
ediyorum. “Efendim, can kaybı yok, onun için de afete gerek yok…” ne olur, demeyin.
Esasen, bir Sayın Bakanın, bir Hükûmet yetkilisinin mutlaka bölgeye gitmesi
lazım. Dün akşam, Binali Yıldırım olmasaydı, Dikmen ilçesi şimdi tarihten
silinmişti.
Sayın milletvekilleri,
Dikmen ilçesinin kenarından dolguyla bir yol yapıldı. Dolguyla çayın kenarından
büyük bir yol yapıldı ve Dikmen Çayı, “Kanlıçay” dediğimiz, sonra adı
“Güzelceçay” olan Kanlıçay taşınca bu yol, bu dolgu yol ilçeyi kurtardı ama yol
tümüyle gitti yani devletin harcadığı trilyonlarca para çaya gitti, denize
gitti ama feda olsun, bir tek Dikmenli hemşehrimin burnu kanamadı.
Şimdi, Karayollarının yolu
yapacağı muhakkak. Sosyal yardımlaşmadan sorumlu Bakanım orada.
Sayın Bakanım, yarın ben
gideceğim, Sayın Ersoy da gidecek, ne olur, siz de gelin, manzarayı yerinde
görün. Vatandaşlarımızın yaralarını bir an önce kapatalım. Bölgenin afet
kapsamına alınmasına yönelik vilayetin mutlaka bir talebi olacaktır. Bu konuda
Hükûmetten katkı bekliyoruz, yardım bekliyoruz.
Bu vesileyle, Parlamento
adına, sizler adına da bölge halkına “Geçmiş olsun.” diyorum. Yaralılarımız
var, onlara acil şifalar diliyorum. En büyük tesellimiz can kaybı olmamasıdır
ama tekrar altını çiziyorum: Sayın Hükûmet, Durağan ve Dikmen ilçelerimizdeki
manzara çok kötü bir durumda, hiç altyapısız bir yerleşke hâline döndü iki
ilçemiz de. Bu konuda da Hükûmetten, Parlamentodan destek bekliyoruz.
Bu vesileyle -Bu kanuna
yapacak bir şey yok. Bu, teknik olarak geçmek zorunda ama- Hükûmeti bir kere
daha uyarıyorum: İşinizi doğru yapın, yapamıyorsanız bırakın.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Elektronik yapıyorum; bir
dakika süre vereceğim.
Buyurunuz.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır; önerge kabul edilmemiştir.
54’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 54’üncü madde kabul edilmiştir.
55’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 55. Maddesindeki “40 bin öğretmen” ifadesinin “100 bin
öğretmen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Aydın Ayaydın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul İstanbul
Haydar Akar Mahmut Tanal Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Namık
Havutça Engin
Altay
Balıkesir
Sinop
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 55 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet Erdoğan Hasan Hüseyin Türkoğlu Ruhsar Demirel
Muğla Osmaniye Eskişehir
“Madde 55- 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 9- Bakanlığa
tahsis edilen serbest öğretmen kadrolarından boş bulunan 70.000 öğretmen
kadrosuna, 21/12/2011 tarihli ve 6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunundaki sınırlamalara tabi olmadan 2012 yılı içinde atama yapılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR
BAKANI FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Demirel, buyurunuz.
(MHP sıralarından alkışlar)
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Konu malum,
öğretmenlerin kaç kişi atanacakları. Hükûmetin getirdiği yasa tasarısında “40
bin” diye bir rakam var. Biz, parti grubu olarak oturduk, hesapladık “Neye göre
40 bin?” diye. Açıkçası bir formülünü bulamadık ama 4+4+4’e geçildikten sonra,
okullarda yapılacak değişiklikler itibarıyla minimum 70 bin öğretmen
atanmasının ancak eğitimdeki açığı kapatabileceğine dair bir tespitimiz var.
Ancak, gelen metinde “yapılabilir”, “atanabilir”, “bilir” gibi bir ibare var;
bu “yapılabilir”in de “yapılır”,
“atanır” diye mutlak bir cümle hâline çevrilmesi bizim Milliyetçi Hareket
Partisi olarak talebimiz. Bu açıklamalardan sonra, ben, Komisyonun ve Sayın Bakanın
katılmalarını arzu ediyorum.
Hazır, eğitimle ilgili söz
almışken, birkaç bir şeyi de Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız da
buradayken kadınları ve aileyi ilgilendiren, eğitimle ilgili son bir
düzenlemeden bahsetmek istiyorum. 28/11/1997 tarihli ve 8983 sayılı Etüt ve
Beslenme İlköğretim Okulları Yönergesi’ne bağlı olarak açılmış olan okulların
zaman içinde kapatılacağına dair Sayın Ömer Dinçer’in beyanı var biliyorsunuz.
Bakanlığının 19 Haziran 2012 tarih ve 9601 sayılı Makam Oluru’yla İstanbul’daki
okullar başta olmak üzere bu okulları kapatıp ilkokul ve ortaokula
dönüştüreceklerini, etüt ve beslenme ilköğretim okullarını belirli bir sınıfa
ayrılmış imtiyaz olarak gördüğünü söylüyor Sayın Bakan. Ben de Sayın Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanımız hazır buradayken kendisine hatırlatmak istiyorum
ki bu konuyu Millî Eğitim Bakanımızla görüşsünler. Çünkü etüt okulları,
beslenme ve etüt okulları ebeveynleri çalışan çocuklara hizmet veren okullar.
İmtiyazsa eğer bir annenin çalışması, bu imtiyazı genele atfedememiş olan
Hükûmeti sorgulamak gerekir. Etüt okulları, beslenme okulları bir imtiyaz
değildir. Eğer ülkemizde kalkınma için kadınları istihdama daha fazla katmak
istiyorsak, annelerin çalışırken çocuklarına kim bakacak endişesi yaşamayacağı
bir ücret de henüz veremiyorsak, bu çocuklar için en uygun yer olan etüt ve
beslenme okullarının sayısını geçtiğimiz on yıl içinde artırmamış olan
Hükûmetin düşünmesi gereken “Bu okulları daha nasıl artırırız?” olmalıyken,
Sayın Bakan, 19 Haziran 2010 günü yayınladığı genelgeyle bu okulların mevcut
öğrencilerini tamamladıktan sonra yani önümüzdeki üç yıldan itibaren
kapatılacağını söylüyor.
Ben buradan Sayın Fatma
Şahin’den rica ediyorum bir anne olarak, kendisi de sanıyorum Millî Eğitim
Bakanıyla bu konuyu görüşecektir, şu anda başka bir görüşme yaptığı için bence
bunlar tutanaklardan inşallah kendisine verilir.
Yalnız, tabii, böyle
radikal kararlar alınırken insanlar bazen oturdukları koltuğun gücüyle fazla
radikal davranabiliyorlar. Az önce basın bültenlerine düşen bir haber var,
Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’le ilgili. Şu anda Sarkozy’nin evi
aranıyormuş özel yetkili mahkemeler tarafından. Hani biliyorsunuz ünlü bir Türk
büyüğümüzün bir sözü var: “Kibir bele bağlanmış taş gibidir, onunla ne uçulur
ne yüzülür.” diyor. O yüzden Sarkozy’nin yaşadığı bu örneğin bazılarına ben
emsal teşkil edebileceğini düşünüyorum.
Ve bu beslenme ve etüt
okullarının kapatılmaması konusunda, başta Meclisteki kadın milletvekillerimiz
olmak üzere, bütün kadınların duyarlı davranması gerektiğini, Sayın Millî
Eğitim Bakanının belki kürtajla ilgili konuda yapılan gibi bir geri adım
atabilme umudu olduğunu kendi içimde koruyorum. Çünkü biz çalışan anneler,
çocuklarımızın çalışma saatlerimizde nerede olduğuna dair hep endişe yaşarız.
Bunu siz babalar da biliyorsunuzdur ama annelerin içinde daha fazla vardır bu,
anneler genelde beyninin yarısını evlatları için kullanırlar. O yüzden, ben
salonda Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının olmasını bir şans olarak
görüyorum ve Sayın Bakanın Millî Eğitim Bakanıyla yapacağı bir görüşmeyle
beslenme ve etüt ilköğretim okullarının kapanmak değil, sayısının artırılması
yönünde bir gayreti olabileceğine dair bir umut taşıyorum içimde.
Hepinizi önergemize destek
vermeye davet ediyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Demirel.
Önergeyi oylarınıza…
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebini
yerine getireceğiz.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Güven, Sayın Öğüt, Sayın Altay, Sayın Acar, Sayın Fırat, Sayın
Kaplan, Sayın Moroğlu, Sayın Öner, Sayın Develi, Sayın Öz, Sayın Koç, Sayın
Kurt, Sayın Çam, Sayın Demiröz, Sayın Loğoğlu, Sayın Yıldız, Sayın Korutürk, Sayın
Kaleli.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı:
302) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 55. maddesindeki “40 bin öğretmen” ifadesinin “100 bin
öğretmen” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Kazım
Kurt (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hem tutanaklara geçmesi bakımından hem tarihe not düşmek bakımından ben tekrar
söyleyeyim. Meclisten geçmemiş, görüşülmemiş, onaylanmamış kanun hükmündeki
kararnameye Meclis kararıyla madde eklenmez, ibare eklenmez. Hukuk tekniği
bakımından, kanun tekniği bakımından bu olmaz, örneği yok ama bir yanlışı
yapıyorsunuz, yapın, bir gün döner, yanlış hesap Bağdat’tan döner; önce onu bir
söyleyeyim.
Şimdi, Hükûmetinizin ve
Sayın Başbakanın her vesileyle sık sık söylediği ilk yıllardan beri, bu aralar
unuttuğu bir şey var: Eğitim, emniyet, adalet. Bu üç meselenin…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sağlık da var.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Pardon, evet sağlık da var.
Bunların çok önemli
olduğunu söyledi.
CEVDET ERDÖL (Ankara) –
Gücendim şimdi.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Sigarayı bıraktım, dur.
Sağlıkta, tabii orada da
sorunlar çok fazla ancak şimdi, eğitimle ilgili, emniyet, adalet hakeza, say
say bitmez.
Sayın milletvekilleri,
şimdi düşündüm, beş dakikada neyini anlatayım bunun? Bir şey daha söyleyeyim:
Şimdi, bak, bunu buraya getiriyorsunuz, torbayı, bari bir düzgün getirin.
Şimdi, benim söz aldığım bu
55’inci maddede diyorsunuz ki: “Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
9 - Bakanlığa tahsis edilen
serbest öğretmen kadrolarından boş bulunan 40.000.”
Bu boş bulunan 40 bin,
55’te değil, 56 kabul edilirse 40 bin olacak. Eğer bir şey olsa, 56 kabul
olmazsa bu hükümsüz yani bari bunu doğru yapın. 56’yla 55’in de yer değişmesi
lazım Sayın Hükûmet, Sayın Komisyon. 56’da 30 bin kadro ihdas ediyorsun, ondan
sonra 55’te, daha öncesinde diyorsun ki: “40 bin boş kadro.” Nereden var? Yok
ki bu şimdi, 56 geçerse var olacak. 56 konuşuldu mu? Konuşulmadı.
MEHMET DOMAÇ (Çanakkale) –
Geçer, geçer.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Bağırma, biraz yavaş.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Efendim, dur bakalım, bu yanlış, yani bakın gülüyorsunuz da...
Değerli milletvekilleri, bu
Parlamento epey eski bir Parlamento yani yeni kurulmuş bir devletin yeni bir
parlamentosu olur da deriz ki: “Olur, böyle teknik hatalar olur.” Yahu kaç?
Seksen küsur yıllık, doksan yıllık parlamentoda bu çok ayıptır. Bu çok ayıptır.
Partinizin kanunlarla ilgili teknik kadrosunun kulağını biraz çekin. Böyle şey
olmaz.
Gelelim öğretmenlerimize.
Ben onlara, siz onları atamasanız da “öğretmenlerim” diyorum. Çünkü onlar bu
milletin ödediği vergilerle, annelerinin, babalarının türlü fedakârlıklarıyla,
öğretmen olacağız diye okudular eğitim fakültelerinde. Her vesileyle, dört yıl
sonra çocuklarıyla kavuşma hayalleri kurarak o süreçleri yaşadılar. Sayın
milletvekilleri, bizim ağzımızda tüy bitti. Yani biz, bıkmadan, usanmadan
atamasını yapmadığınız -sizin değil Hükûmetin- öğretmenlerin sorunlarını
Cumhuriyet Halk Partisi var oldukça konuşmaya, Meclisin gündeminde sıcak
tutmaya devam edeceğiz, bunu bilmenizi isterim.
Şimdi, Sayın Başbakan,
inşallah, şimdi Meclisi izliyordur bulunduğu yerden. Sayın Başbakan, bir
öğretmen milletvekili olarak soruyorum, 2002’de Samsun’da, Antep’te, Kocaeli’de
ve İstanbul’da ne söylediğini bir hatırla. Sonra aynanın karşısına geç, “Ben bu
lafı ettim, ben bu sözü söyledim, ben bu insanlara ‘atanamayan öğretmen’
kavramını Türkiye’de yok edeceğimi, sileceğimi söyledim. Evet, bu bana
yakışmadı.” de, Millî Eğitim Bakanını çağır kulağını çek. Senin Millî Eğitim
Bakanın sözünüzde durmamakla kalmıyor, atanamayan ve sistem içindeki
öğretmenlerin âdeta düşmanı oldu. Öğretmene düşman, cumhuriyet tarihimizde, hiç
millî eğitim bakanı yok. Bir bu var. Bunu nereden buldunuz bilmiyorum. Başbakan
bunu çok mu aradı onu da bilmiyorum. Bıraktı, şimdi, Millî Eğitim Bakanı bizim
öğretmenlerle uğraşmayı, eski millî eğitim bakanlarıyla uğraşıyor. Başka
partinin millî eğitim bakanlarıyla değil. Yani Nimet Çubukçu Hanımefendi’nin ne
kusuru var -onunla uğraşıyor, ben anlamadım- ya da Hüseyin Çelik’in ya da Erkan
Mumcu’nun. Böyle şey olur mu? Millî Eğitim Bakanı millî eğitime yakışmayan bir
bakan.
Şimdi, ben, 40 bin yalanını
söyleyeyim. 40 bin kadronuz yok. Şu anda 10 bin emekli olanlarla kadronuz var,
biraz sonra 30 bin ihdas edeceksiniz, 40 bin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) -
Sayın Hükûmet, 48 bin 2011-2012 eğitim öğretim yılı sonu itibarıyla öğretmen
mezun olacak.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Sadece bu eğitim öğretim
yılında 48 bin öğretmen böyle kollarını açacak sizden imdat bekleyecek. Siz -10
bin emekli olacak öğretmen zaten var- 40 bin kadro diyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Bitiriyorum Başkanım.
Biz önergemizle hiç değilse
-sorunu çözmez ama- 100 bin kadroyu bu Meclis geçirerek bu gece Türkiye’de bir
bayram havası estirelim.
Bu önergeyi kabul
etmelisiniz. Eğer size bir harf öğreten öğretmeninize biz sizden kırk yıl
kölesi olun demiyoruz ama size bir harf öğreten öğretmeninize olan borcunuzu
ödemeniz için size bir fırsat sunuyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Altay.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
55’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 55’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın Ersoy sisteme girmiş.
Bir kısa söz talebi var.
Buyurunuz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy’un, Sinop ilinde dün gece
meydana gelen sel felaketine ve başta Sinop Valiliği olmak üzere devletin bütün
imkânlarıyla vatandaşın mağduriyetini gidermek için gayret gösterdiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET ERSOY (Sinop) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de Sinop ilimizde dün
gece meydana gelen sel afetinden mağdur olan bütün vatandaşlarımıza geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Can kaybımızın olmaması gerçekten çok büyük bir
şanstı.
Devletimizin bütün
kurumları, başta Sinop Valiliğimiz olmak üzere devletin bütün imkânlarıyla
vatandaşlarımızın mağduriyetlerini gidermek için ellerinden gelen bütün gayreti
gösteriyorlar. Gün boyu gerek Başbakanlığımızla gerek Aile, Sosyal Politikalar
Bakanlığımızla yaptığımız görüşmelerde her türlü zararın telafisi noktasında
önemli mesafeler alınmış, Valiliğimizin istediği acil yardım ödeneği de derhâl
Sinop Valiliği emrine tahsis edilmiştir. Bu saatten sonra kaymakamlıkların ve
ilgili kurumların yapacağı her türlü tespitler anında karşılanarak
vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin bir an evvel giderilmesine çalışacaktır.
Söz verdiğiniz için
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Ersoy.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73,
2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302) (Devam)
BAŞKAN – 56’ncı madde
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 56. Maddesindeki ekli cetvellere “Ülkemizdeki diğer
üniversitelerin kadro ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1000 profesör kadrosunun
ihdasını öngören bir tablonun eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Aydın Ayaydın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul İstanbul
Haydar Akar Musa Çam Mahmut Tanal
Kocaeli İzmir İstanbul
Namık
Havutça Mehmet
Ali Ediboğlu
Balıkesir Hatay
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 56 ncı
maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini ve bu maddeye Ek 1 Sayılı Listede yer
alan Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili Cetvelin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bölümüne aşağıdaki
cetvelin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Alim Işık Erkan Akçay
Konya Kütahya Manisa
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin
Türkoğlu
Muğla Osmaniye
“Diyanet İşleri Başkanlığı
taşra teşkilatı için ihdas edilen kadrolara, vekil imam ve fahri Kur’an
öğreticisi olarak görev yapanlar doğrudan atanırlar.”
“KURUMU: MİLLİ EĞİTİM
BAKANLIĞI
TEŞKİLATI: TAŞRA
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
EOH Öğretmen 1-9 150.000 150.000
GİH Şube Müdürü 1 950 950
TOPLAM 150.950 150.950
“KURUMU: DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI: TAŞRA
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
İmam-Hatip 1-9 3.000 3.000
Fahri
Kur’an Öğreticisi 1-9 1.000 1.000
TOPLAM 4.000 4.000
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 56 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, (1) sayılı listeye Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına
ilişkin kadro ihdasına dair tablodan sonra gelmek üzere aşağıdaki tabloların
eklenmesini ve aynı listenin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına kadro
ihdasına dair tabloda yer alan "VHKİ" ibaresinin "Veri Hazırlama
ve Kontrol İşletmeni" şeklinde ve ekli (2) sayılı listenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Giresun İstanbul Kırıkkale
H. Bayram Türkoğlu Osman Boyraz Şirin Ünal
Hatay İstanbul İstanbul
Osman
Çakır H.
Hami Yıldırım
Düzce Burdur
“Madde 56- Ekli (1) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (1) sayılı Cetvelin
Milli Eğilim Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığı ve Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü ait
bölümüne; ekli (2) sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar
ihdas edilerek 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellerin
Yüzüncü Yıl Üniversitesi bölümüne eklenmiş ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı Cetvelin Emniyet Genel
Müdürlüğünün yurt dışı teşkilatına ait bölümünde yer alan müşavir ve ataşe
unvanlı kadroların sınıfı Emniyet Hizmetleri Sınıfı olarak değiştirilmiştir.”
“KURUMU: AİLE VE SOSYAL
POLİTİKALAR BAKANLIĞI
TEŞKİLATI: MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
GİH Şube Müdürü 1 6 6
TOPLAM 6 6"
“KURUMU : YÜKSEKÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
GİH Başkanlık
Müşaviri 1 5 5
TOPLAM 5 5"
(2) SAYILI LİSTE
KURUMU: YÜZÜNCÜ YIL
ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI: MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Unvanı Derecesi
I Sayılı Cetvel II Sayılı Cetvel
Profesör 1 40
Doçent 1 10
Doçent 2 10
Unvanı Derecesi
I Sayılı Cetvel II Sayılı Cetvel
Doçent 3 10
Yardımcı Doçent 3 40
Yardımcı Doçent 4 40
Yardımcı Doçent 5 40
Öğretim Görevlisi 5 10
Öğretim Görevlisi 6 20
Okutman 5 5
Okutman 6 5
Uzman 5 5
Uzman 6 5
Araştırma Görevlisi 6 20
Araştırma Görevlisi 7 20
TOPLAM 300
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe: Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığına ihtiyaç nedeniyle kadro ihdas edilmekte ve 100 Yıl
Üniversitesine tahsis edilen kadroların dağılımı ihtiyaçlar doğrultusunda
yeniden belirlenmektedir. Ayrıca Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına müşavir
kadrosu ihdas edilmesi ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı
Cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğünün yurt dışı teşkilatına ait bölümünde genel
idare hizmetleri sınıfı olarak yer alan müşavir ve ataşe unvanlı kadroların
hizmet sınıfının emniyet hizmetleri sınıfı olarak değiştirilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 56 ncı maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini
ve bu maddeye Ek 1 Sayılı Listede yer alan Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili
Cetvelin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, Diyanet İşleri Başkanlığı ile
ilgili bölümüne aşağıdaki cetvelin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
“Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatı için ihdas edilen
kadrolara, vekil imam ve fahri Kur’an öğreticisi olarak görev yapanlar doğrudan
atanırlar.”
“KURUMU: MİLLİ EĞİTİM
BAKANLIĞI
TEŞKİLATI: TAŞRA
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
EOH Öğretmen 1-9 150.000 150.000
GİH Şube Müdürü 1 950 950
TOPLAM 150.950 150.950
“KURUMU: DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI: TAŞRA
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
Sınıfı Unvanı Derecesi Serbest Kadro Toplam
Adedi
İmam-Hatip 1-9 3.000 3.000
Fahri
Kur’an Öğreticisi 1-9 1.000 1.000
TOPLAM 4.000 4.000
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
56’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün akşam Van’da şehit
edilen polisimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Şimdi, 40 bin öğretmen
kadrosunu serbest bırakıyorsunuz ve 30 bin yeni öğretmen kadrosu ihdas
ediyorsunuz. Bu elbette ki yeterli değil. Bu kadro sayısının hiç olmazsa 150
bin olarak değiştirilmesini teklif ediyoruz. Ayrıca, yaptığınız bu değişiklikle
40 bin öğretmen mi atayacaksınız, 30 bin öğretmen mi atayacaksınız, 70 bin öğretmen
mi atayacaksınız, işin doğrusu bu belli değil. Bu atamaları okullar açılmadan
yapacak mısınız, o da belli değil. 4+4+4 sistemiyle sistemi allak bullak
ettiniz. Alelacele getirdiğiniz yeni sistem sebebiyle mağdur olan sınıf
öğretmenlerinin ve okul öncesi öğretmenlerin hâli ne olacak belli değil.
Aldığınız bu kadrolar elbette yeterli olmayacak. Yeni dönemde de, öğretmen
olmayanlara ücretli öğretmenlik yaptıracak mısınız, bunların yerine, yoksa,
öğretmenlik hakkını kazanmış insanları mı ücretli öğretmen olarak
görevlendireceksiniz belli değil. Öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili hiçbir
düzenleme bu tasarının içerisinde yok.
Yine, Millî Eğitim
Bakanının yaptığı açıklamaya göre Türkçe ders sayısını azaltıyorsunuz, ama
yerine ne koyacaksınız, o da belli değil.
Yine, bu maddeyle 30 bin
polis kadrosu ihdas ediyorsunuz. Bu kadroları ne zaman kullanacaksınız,
maalesef hiçbir açıklık yok.
Tabii ki iktidarınız
döneminde işsizlik aldı başını, gidiyor. Polislik mesleğine çok müracaat
yapılıyor. Bundan zannetmeyin ki herkes polis olmak istiyor. İnsanlar
çaresizlikten, başka yerde iş bulamadığından polis olmak istiyor.
Kadro ihdas ediyorsunuz ama
polislerin özlük haklarını, emeklilikle ilgili sorunlarını, çalışma şartlarını
iyileştirmeyi hiç aklınıza getirmiyorsunuz. Torba mıdır, çorba mıdır, çuval
mıdır, ne idiği belirsiz bu kanunun içerisine bunlarla ilgili hiçbir hüküm
koymuyorsunuz.
Binlerce imam-hatip vekil
olarak çalışıyor. İmam-hatip kadrosu olmayan bir sürü cami var. Teklifimize
göre hiç olmazsa 3 bin yeni kadro ihdas edin ve hak edenleri atayın. Hem çok
zor şartlarda çalışan, yarınlardan endişeli olan vekil imam-hatipler bu
endişelerden, belirsizliklerden, çaresizlikten kurtulsun hem de vatandaşlarımız
doğru dinî bilgi sahibi olsun.
Yine, kamudaki çağdaş görevlerle
ilgili olarak bu tasarıda hiçbir hüküm yok. 4/C’lilerin durumu ne olacak?
Taşeron üzerinden çalışanların hâli ne olacak? Bunlarla ilgili maalesef bu
teklifin içerisinde hiçbir cümle yok. 4/C’lilere, taşeron üzerinden çalışanlara
gelince ne adaletiniz var ne de insafınız var.
HSYK 146 ilçenin adliyesini
kapattı. 44’ünü neyse geri açtılar ama bunu niye yaptıklarını, tabii, çok fazla
burada anlatmadılar ama biliyoruz ki bunu yapmalarındaki en temel sebep, birkaç
yüz hâkim tasarrufuyla onları büyük şehirlere, daha kalabalık, işlerin daha
yoğun olduğu yerlere kaydırmak. Hiç olmazsa, arkadaşlar, bin hâkim kadrosu
ihdas edelim. İhdas ettiğimiz kadroları bu küçük ilçelerimize verip oralardaki
adliyeleri açalım. Hâkimimiz yok diye adliyelerimiz kapanmasın. Adaletten
tasarruf olmaz. Adaletten tasarruf noktasına gelmişse bu ülke eğer, iflas
noktasına gelmiş demektir.
Yine, sözleşmesi sona eren
uzman çavuşların atanması da tamamen iktidarın keyfine kalmış durumdadır. Bunu
da makul, mantıklı bir sisteme bağlamak lazım. Bu işin bir kuralı olması lazım.
Kuralsızlık keyfîliğin başladığı yerdir. Şimdi, bildiğiniz gibi, uzman
çavuşlarla ilgili “atanabilir” hükmü var ama kim atanır, nasıl atanır, hangi
sıraya göre atanır, bunlar belirsiz. Bu belirsizlik böyle gittikçe birileri
açıktan atama statüsüne göre keyfî olarak bunların içerisinden seçtiği 3-5
tanesini atıyor ama bunların çoğunluğu işsiz. Belli süre doğuda görev yapmış,
çoluk çocuk sahibi olmuş bu insanlar çaresizlikten kıvranıyorlar. Bunların hiç
olmazsa güvenlikle ilgili belli birimlerde öncelikle görevlendirilmesiyle
ilgili bu hükmü bu kanun tasarısının içerisine koyalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Erdoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin 56. Maddesindeki ekli cetvellere “Ülkemizdeki diğer
üniversitelerin kadro ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1000 profesör kadrosunun
ihdasını öngören bir tablonun eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Ediboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
302 sıra sayılı yasanın
56’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Önce, az önce aldığım bir mesajı
sizlerle paylaşmak istiyorum. İhlaszedelerden “Bizi torbaya mı, çorbaya mı,
çuvala mı, nereye koyarsanız koyun, yoksa mezara koyacaksınız.” diye bir mesaj
aldım, onu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, dostlar, ben bu
konuşmamda, 100 kere konuşulup 1 kere zam verilen ama hep “Zam aldı.”
zannedilen güvenlik hizmetleri emekçilerinin yani polislerimizin sorunlarını
aktarmak üzere, dile getirmek üzere söz aldım. Yine konu polisler olduğuna göre
dün Van’da şehit edilen polisimize Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına ve
ulusumuza da başsağlığı diliyorum.
Demokratik hukuk devletinde
vatandaşlar, askerlik gibi, vergi vermek gibi devlete karşı birtakım
yükümlülüklerini yerine getirirken devletten de birtakım beklentiler içine
girerler. Eğitim gibi, sağlık gibi, güvenlik gibi, adil yargılanma gibi
birtakım hakların devlet teminatı altında olmasını beklerler.
Değerli milletvekilleri,
genel güvenliğin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, ceza adaletinin
gerçekleştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve demokrasinin
geliştirilmesi adına kamu hizmeti sunan kuruluşların başında emniyet
teşkilatımız gelir. Oysaki, ülkemizde emniyet teşkilatı hakkında toplumun
genelinde maalesef olumsuz bir ön yargı vardır. Bu ön yargıların oluşmasında
polis memurlarımızın bir kısmının katkıları olduğu da inkâr edilemez.
Bilindiği gibi, yakın tarihte Hopa’da meydana
gelen olaylarda polisin şiddet kullanması, orantısız güç kullanması sonucu
emekli Metin Lokumcu hayatını kaybetmiş, bunun üzerine Türkiye genelinde
yapılan demokratik protesto gösterilerinde de yine polisin orantısız güç
kullandığını, biber gazı kullandığını ve hoşumuza gitmeyen, toplumun hoşuna
gitmeyen, MOBESE kameralarında gençlerin, kızların dövüldüğü, sürüklendiği
çirkin görüntülere tanık olduk.
Yine örnek vermek
gerekirse, yine MOBESE kameralarına takılan İzmir’de karakoldaki kadının yediği
dayak hiç de şık olmadı ülkemiz adına. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. “Her
kurumda olduğu gibi emniyet içinde de çürük elmalar var, bunları
ayıklayacağız.” söylemiyle bu önyargıları ortadan kaldırmak mümkün olmayacak.
Aslında, bu önyargının kırılması hizmet kalitesinin artırılması, siyaset kurumu
ve siyasetçilerin emniyet teşkilatı üzerinden elini çekmesi, atamalarda
kayırmacılığın ortadan kaldırılması, sadakat yerine liyakat kriterinin tayin ve
terfilerde göz önüne alınması, polis teşkilatı insan kaynakları politikasının
yeniden gözden geçirilmesi, özlük hakları ve personel sorunlarının
giderilmesiyle mümkün olabilecektir.
Bunun yanında, güvenlik
hizmetleri üretilirken de yurttaş odaklı çalışan, var oluşunun gerekçesi
vatandaş memnuniyeti olan bir güvenlik teşkilatı oluşturulmalıdır. Burada en
önemli sorumluluk da Hükûmete ve İçişleri Bakanına düşmektedir. Uludere’de
olduğu gibi, bombalama emrini vereni koruyup bombayı atan yani verilen emri
uygulayan pilotları hedef tahtasına koyarak, 28 Şubat muhtırası kaleme aldı
diye, emekli olunca zırhlı araç tahsis edip sırtını sıvazlayan ancak onun
emriyle toplantılara katılan ordumuzun vatansever subaylarını Silivri’ye tıkan,
işçinin, memurun, emeklinin, öğrencinin demokratik hakkını kullanmak üzere
sokağa çıktığında şiddet kullanılarak dağıtılması emrini verenlerden hesap
sormak yerine, MOBESE görüntülerine takılan ve suçu, verilen emri uygulamak
olan polisleri cezalandırarak bu önyargıları kıramayız.
Yıllarca yaptığım hekimlik
mesleğinde polis kardeşlerimle birlikte zaman zaman nöbet tuttum, onların sorunlarına
da ortak oldum. En önemli sorunları mesai dostlar. Ayda yüz otuz saat fazla
mesai yapıyorlar ve bu, insan haklarına da, Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi’ne
de sığmaz. Aldıkları mesai ücreti 240 lira artı ücret, bu da fazla mesailerinin
karşılığı değil. Hele karakol amirlerinin telsizi hiç kapanmıyor, sürekli
icapçılar. Dolayısıyla, ya mesaileri azaltılmalı ya da ücretleri artırılmalı.
Sadakat ya da başka
ilişkiler yerine liyakatin terfi, tayinde kriter alınması en büyük talepleri.
Polis kardeşlerimizin
psikiyatri kliniklerine en fazla başvuran kamu grubu olduğunu da söylemek
istiyorum. Son 10 yılda 300 polisin intihar ettiği de bilgilerimiz arasında.
Emeklilikte de mağdurlar.
Aynı görevi yapan bir astsubay 3.650 ek göstergeyle emekli olurken bir polisin
650 ek göstergeyle emekli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU
(Devamla) - …edilmesi kabul edilemez bir gerçektir ve düzeltilmesi hep birlikte
talep ediliyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ediboğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Daha önce kabul edilmiş
önerge doğrultusunda 56’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
57’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
302 sıra sayılı kanunun 57.
maddesinin 5’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Melda Onur Namık Havutça
İstanbul İstanbul Balıkesir
Kamer Genç Sinan Aygün Turgay Develi
Tunceli Ankara Adana
“Üst kurul tarafından üçüncü fıkra uyarınca verilmesi gereken
beyannameyi süresi geçtiği hâlde vermeyen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar
hakkında; ve dördüncü fıkrasında belirlenen bilgi verme ve ibraz yükümlüklerini
süresi içinde yerine getirmeyen veya eksik yerine getiren medya hizmeti
sağlayıcı kuruluşlar ile ticari iletişim geliri elde edilmesine aracılık
yapanlar hakkında ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari
iletişim gelirinin yüzde 2’sinden 5’ine kadar idari para cezası verilir.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 57 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan Hüseyin Türkoğlu
Muğla Osmaniye
“Madde 57 - 15/12/2011
tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanunun 42 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
(3) Medya hizmet
sağlayıcıları, her takvim ayı içinde elde ettikleri ticari iletişim
gelirlerini, ilgili dönemde gelir elde etmemiş olsalar dahi, takip eden ayın
20’sine kadar şekil ve içeriğiyle verilme usul ve esasları Üst Kurul tarafından
belirlenen beyanname ile beyan ederler.
(4) Medya hizmet
sağlayıcıları ile ticari iletişim gelirinin elde edilmesine aracılık yapanlar,
yasal defter kayıtlarını, üst kurul payının hesaplanmasına esas teşkil eden
ticari iletişim gelirlerinin doğru tespit edilmesini sağlayacak şekilde
düzenlerler. Medya hizmet sağlayıcılar ile ticari iletişim gelirinin elde
edilmesine aracılık yapanlar, üst kurul payının hesaplanmasına esas teşkil eden
ticari iletişim gelirlerinin tespitine ilişkin olarak Üst Kurul tarafından veya
Maliye Bakanlığına bağlı vergi incelemesine yetkili elemanlar tarafından
incelendikleri hallerde, kendilerinden istenilen bilgileri vermeye ve bunlarla
ilgili defter ve belgeleri ibraz etmeye mecburdurlar. Bilgiler yazı ile
istenilir ve cevap vermeleri için kendilerine 15 günlük süre verilir. Zor
durumda bulunmaları sebebiyle bilgi verme ve ibraz ödevlerini süresi içinde
yerine getiremeyecek olanlara, sürenin bitmesinden önce yazı ile istemde
bulunulması ve istemde belirtilen mazeretin kabule layık görülmesi kaydıyla
kanuni sürenin bir katını geçmemek üzere ek süre verilebilir.
(5) Üst Kurul tarafından
üçüncü fıkra uyarınca verilmesi gereken beyannameyi süresi geçtiği hâlde vermeyen
medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar hakkında, beşbin Türk Lirası; dördüncü
fıkrasında belirlenen bilgi verme ve ibraz yükümlülüklerini süresi içinde
yerine getirmeyen veya eksik yerine getiren medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar
ile ticari iletişim gelirinin elde edilmesine aracılık yapanlar hakkında, onbin
Türk Lirası tutarında idari para cezası uygulanır. Bu fıkrada öngörülen idari
para cezaları, radyo kuruluşları hakkında yüzde elli oranında uygulanır.
(6) Kanunun 41 inci
maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde yer alan Üst
Kurul gelirlerinin süresinde ödenmemesi halinde bu gelirlere 21/7/1953 tarihli
ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci
maddesine göre belirlenen gecikme zammı oranında faiz uygulanır.
(7) Üçüncü fıkraya göre
beyan edilmesi gereken ticari iletişim gelirlerinin süresinde beyan edilmediği
veya eksik beyan edildiğinin tespiti üzerine medya hizmet sağlayıcılarına 30
gün içerisinde Üst Kurul gelirinin ödenmesi bir yazı ile bildirilir. Medya
hizmet sağlayıcıları tarafından süresinden sonra beyan edilen Üst Kurul geliri
beyan tarihini takip eden 30 gün içerisinde ödenir. Üçüncü fıkraya göre beyan
edilmesi gereken Üst Kurul gelirinin süresinde beyan edilmemesi veya eksik
beyan edilmesi hâlinde, beyan edilmesi gerektiği tarihten ödendiği tarihe kadar
geçen süreye altıncı fıkra kapsamında faiz uygulanır.
(8) Süresinde ödenmeyen üst
kurul gelirleri genel hükümlere göre tahsil edilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak
acaba Milliyetçi Hareket Partisinden?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe efendim…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılabilir
hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
302 sıra sayılı kanunun 57.
maddesinin 5’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederim.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
“Üst kurul tarafından
üçüncü fıkra uyarınca verilmesi gereken beyannameyi süresi geçtiği hâlde
vermeyen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar hakkında; ve dördüncü fıkrasında
belirlenen bilgi verme ve ibraz yükümlüklerini süresi içinde yerine getirmeyen
veya eksik yerine getiren medya hizmeti sağlayıcı kuruluşlar ile ticari
iletişim geliri elde edilmesine aracılık yapanlar hakkında ihlalin tespit
edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde 2’sinden
5’ine kadar idari para cezası verilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Develi. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasen, konuyla ilgili sıra
sayıdaki bu madde zorunlu bir madde, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir
hükmün yeniden düzenlenmesi. Yaklaşık on sekiz yıldan bu yana televizyonlar,
medya sağlayıcı kuruluşlar bu maddeyle yönetiliyorlardı. Her nedense daha bir
yıl önce yenilenen bu kanun maddesi, bir yayıncı kuruluşun idare mahkemesine
başvurması üzerine, idare mahkemesinin de Anayasa Mahkemesine başvurması
üzerine iptal edilen bir maddeyle ilgili düzenleme bu. İptal edilen madde, üst
kurul paylarını iki ay içerisinde yatırmayan televizyon kuruluşlarının, radyo
kuruluşlarının lisanslarını iptal ediyordu. Şimdi, ilk defa, on sekiz yıldan
sonra, üst kurul paylarını yani reklam paylarını yatırmayan kuruluşlarının
lisanslarını iptal etme maddesi kaldırıldı, yerine para cezaları getirildi.
Akla iki tane soru geliyor:
On sekiz yıldan bu yana ilk defa idare mahkemesi Anayasa Mahkemesine
başvuruyor, Anayasa Mahkemesi de bunu kaldırıyor. Bunu takip edeceğim “Acaba
üst kurul paylarını ödeyemeyen, ödeyemediği için biriken televizyonlar,
radyolar mı var?” diye ama teknik olarak bunun düzenlenmesi gerekiyordu.
Bununla beraber 3’üncü
Yargı Paketi’nde geçen yine basınla ilgili ilginç bir maddeyi huzurlarınızda
dile getirmek istiyorum: Ceza Yasası’nın 132’nci maddesinin dördüncü fıkrası aynen
şöyleydi: “Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu
ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.” Yeni çıkarılan,
değiştirilen maddede bu, 6 maddeye bölünmüş ama 6’ncı maddede sadece
“Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber
konusu yapılması suç oluşturmaz.” diyor.
Şimdi, muğlak bir cevap;
hâkimin takdirine bırakmış. 2006’lı, 2007’li, 2008’li yıllardan itibaren
-hatırlarsınız- Türkiye’de toplum mühendisliği yapılmaya başlanmıştı. Birileri,
nerede kaydettikleri bilinmeyen, nasıl ele geçirdikleri bilinmeyen kasetleri,
ses konuşmalarını gazetelere, televizyonlara, İnternet sitelerine veriyor,
onlar da yayınlıyorlardı. O zaman yargıçlar, toplumun ileri gelenleri, bu işin
mağdurları, siyasetçiler “Allah Allah, yasalara göre bunların yayınlanmaması
lazım, bunlar suç, nasıl yayınlıyorlar?” diyorlardı.
O günden bugüne toplum
mühendisliği yaparak mevcut şu günkü gündemde Ergenekon gibi, işte buna benzer
davaların, KCK gibi davaların altyapısını oluşturan, gazete ve televizyonlarda,
İnternet sitelerinde yayınlanan görüntüleri, haberleri yayınlayan gazetecileri
ve gazeteleri kurtarma maddesi bu. Biriken dosyalar artık sonuç aşamasına
gelmişti. Toplum mühendisliği yapan gazeteciler artık cezaevine gireceklerdi,
bu suçu işledikleri için. Bu maddeyle, bu düzenlemeyle o arkadaşlarımız
cezaevine girmekten kurtuldular. Yani bu, Hükûmetin işine gelen… Yaklaşık altı
yıldan bu yana toplum mühendisliği yapmak için kullanılan bu araçlara alet
olanlar ya da bu görevi yerine getirenler, bu yasa maddesiyle cezaevine
girmekten kurtuldular.
Söz konusu televizyonlar
olunca bir ilginç gelişme daha var arkadaşlar. Türksat, biliyorsunuz, uydular
aracılığıyla, televizyonların uydu frenkanslarını kullandırıyor, kapasitelerini
kullandırıyor. Geçen gün KİT Komisyonunda Türksat’a bir soru sordum “Hangi
televizyon kanallarından paranızı tahsil edemiyorsunuz?” diye. Bilin bakalım
hangileriymiş? Düşündüğünüz gibi, malum televizyonlar, arkadaşlar: Kanal Beyaz
televizyonunun 325 bin lira, Kanal 24 televizyonunun 1 milyon 266 bin lira,
Kanaltürk’ün 233 bin lira. O kadar büyük rakamlar ki bir televizyon için
bunlar. Türksat, bunların sözleşmesini de iptal etmiyor ya da edemiyor. Yani
bir taraftan bu televizyonlara devletin olanakları peşkeş çekiliyor, bir
taraftan da gazeteciler cezaevine girmekten kurtarılıyor.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Develi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
57’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, maddeyi oylamadan, maddeyle ilgili kısa bir söz
talebim var efendim.
BAŞKAN – Öyle mi?
Buyurunuz Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, bu madde oylanacak
ancak maddenin çok sorunlu olduğunu, yazımında problemler olduğunu, bu şekliyle
yasalaşması hâlinde çok önemli sakıncalar yaratacağını ifade etmek istiyorum.
Şöyle ki: 57’nci maddede yer alan (3) numaralı bentte “Medya hizmet
sağlayıcıları, her takvim ayı içerisinde elde ettikleri ticari iletişim
gelirlerini, ilgili dönemde gelir elde etmemiş olsalar dahi beyanname ile beyan
ederler.” şeklinde bir hüküm var yani “ilgili dönemde gelir elde etmemiş olsa
dahi beyan edecek” diyor yani elde ettiği gelir…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
- Beyanname verecek ama…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Ama öyle yazılmamış. Niyet farklı ama yazım o niyeti karşılamıyor.
Bir mükellefin beyanname verme yükümlülüğü tarif edilirken “Elde ettiği geliri
ilgili dönemde gelir elde etmemiş olsa dahi beyan eder.” şeklinde bir cümle
olamaz Türkçede.
İkinci olarak söyleyeceğim
şudur: Maddede yer alan (5) numaralı fıkrada şöyle bir cümle var: “Üst Kurul
tarafından üçüncü fıkra uyarınca verilmesi gereken beyannameyi süresi geçtiği
hâlde vermeyen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar hakkında…” Süresi içinde
verilmesi gereken beyannameyi süresi geçtiği hâlde vermeyenler hakkında
yapılacak işlem düzenleniyor. Yazılması gereken şudur: “Beyannameyi süresi
içinde vermeyenler hakkında şu işlemler yapılır.” veya “Beyanname verme süresi
geçtikten sonra verenler hakkında şu
işlem yapılır.” denilmesi gerekirken amatörce bile diyemeyeceğim bir yazım var
burada.
Yine maddede yer alan (4)
numaralı fıkrada: Zor durumda bulunmaları sebebiyle bilgi verme ve ibraz
ödevlerini süresi içinde yerine getiremeyecek olanlara ek süre verilebileceği
düzenlenmektedir. “Zor durum”un ne olduğu tarif edilmemiştir. Bu da önemli bir
eksikliktir ya da “Zor durum Vergi Usul Kanunu’na göre tayin edilir.” şeklinde
bir hüküm konulabilirdi. Bu da yazılmamıştır. Çok sorunlu, amatörce yazılmış
olan bir madde. Ben, bu maddenin oylanmaması gerektiğini düşünüyorum. Gerekirse
madde üzerinde bir teknik çalışma yapılabilir, düzeltilebilir ama böyle
oylanırsa çoğunluk iradesine bakılarak, yanlış bir kanunu yasalaştırmış oluruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Sayın
Hamzaçebi’nin belirttiği, altını çizdiği hususlar önemli. Esasında ifadeler
meramı anlatıyor ama daha iyi ifade edilebilir, ben de katılıyorum bu anlamda.
Dolayısıyla oylamasını erteleme imkânımız olursa Sayın Başkanım, birlikte o
ifadeleri düzeltme imkânımız…
BAŞKAN – Bir redaksiyon
talep ediyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) – O
zaman tekriri müzakere gerekir efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Hayır, hayır, oylama yapmadan Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oylama yapmıyorum
o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Oylama yapılsa da zaten tekriri müzakere gerekir şu anda da çünkü işlem
yapıldı, önergeler reddedildi, dolayısıyla bu maddenin ancak tekriri müzakere
yoluyla ele alınması mümkün.
BAŞKAN – Birleşime bir saat
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.18
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
57’nci maddenin
oylamasından önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Komisyon.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Akif Hamzaçebi’nin
ifade ettiği husus doğrultusunda arkadaşlarımız gerekli çalışmaları yaptılar ve
anlam düzeltmesi yapılması için 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 57’nci
maddesinin 3’üncü fıkrasındaki “ilgili dönemde gelir elde etmemiş olsalar dahi”
ifadesinin bulunduğu yerden çıkarılarak, fıkranın sonuna “ilgili dönemde gelir
elde edilmemiş olsa dahi beyanname verilmesi zorunludur.” cümlesinin eklenmesi
ve 5’inci fıkrasındaki “süresi geçtiği hâlde” ibaresinin “süresinde” şeklinde
değiştirilmesini arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Bu redaksiyon
talebiyle birlikte 57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, yeni madde ihdasına
dair üç önerge vardır.
Bildiğiniz üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, yeni bir madde
olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde
görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, ilk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli M. Akif Hamzaçebi Mehmet Doğan Kubat
Giresun İstanbul İstanbul
Alim Işık Hasip Kaplan Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Kütahya Şırnak İstanbul
“Madde 58- 13/1/2011
tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun geçici 6 ncı maddesinin dördüncü
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.”
BAŞKAN – Komisyon salt
çoğunlukla önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz isteyen var mı? Yok.
Soru-cevap yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece teklife yeni bir
madde eklenmiş olmaktadır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Salih Koca Erkan Akçay
Giresun Eskişehir Manisa
Bülent Turan Gökçen Özdoğan Enç Nesrin Ulema
İstanbul Antalya İzmir
Nurdan Şanlı Ali Ercoşkun Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Ankara Bolu İstanbul
Hasip Kaplan İsrafil Kışla Mehmet Ali Ediboğlu
Şırnak Artvin Hatay
Madde 59- 31/12/1960
tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;
a) 75 inci maddesinin
ikinci fıkrasına 31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ile
eklenen bendin “16.” olan numarası “17.” olarak,
b) 94 üncü maddesinin
birinci fıkrasına 6322 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile eklenen bendin “16.”
olan numarası “17.”, bu bendin içerisinde yer alan “(16)” ibaresi “(17)”
olarak, aynı maddenin altıncı fıkrasında yer alan “6, 7, 8, 9 ve 16 numaralı”
ibaresi ise “6, 7, 8, 9 ve 17 numaralı” şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeye Komisyon
salt çoğunluk ile katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Salt çoğunlukla
katılmış olduğu için Komisyon önergeye, yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi? Yok.
Soru-cevap yok.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve böylece,
yeni bir madde ihdas edilmiş oldu.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Özgündüz F. Nur Serter Prof. Dr. Hülya Güven
İstanbul İstanbul İzmir
Tufan Köse Aykan Erdemir Ali İhsan Köktürk
Çorum Bursa Zonguldak
Madde 60 – 5510 Sayılı
Kanun’un 87 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“a) 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) ve (c) bentlerine ve 5 inci maddenin (a) bendine tabi olanlar
için bunların işverenleri, (a) bendine tabi olup ev hizmetlerinde tam süreli iş
sözleşmesi ile çalışanlar için bunların işverenleri, ev hizmetlerinde kısmi
süreli iş sözleşmesi ile çalışanlar için %50 oranında Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ve %50 oranında bunların işverenleri,”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunlumuz yoktur…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Davet etsin Sayın Başkan.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Evet, davet ediyorum katılmak isteyen elbette
varsa…
Salt çoğunluğumuz yoktur,
katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Böylece, teklifin mevcut
metnine yeni 58 ve 59’uncu maddeler eklenmiştir. Kanunun yazımı esnasında bu
madde eklenerek diğer madde numaraları teselsül ettirilecektir.
Bir karışıklığa yer
vermemek amacıyla görüşülmekte olan Komisyon raporuna mevcut maddeler üzerinden
devam edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, otuz
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.35
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, geçici madde 1’in
üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Teklifinin geçici 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Canikli Mustafa Elitaş Recep Özel
Giresun Kayseri Isparta
Hilmi Bilgin Yusuf Başer Bülent Turan
Sivas Yozgat İstanbul
Ramazan Can Şirin Ünal Hüseyin Bürge
Kırıkkale İstanbul İstanbul
Mine Lök Beyaz Abdulkerim Gök Oğuz Kağan Köksal
Diyarbakır Şanlıurfa Kırıkkale
"Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı her derecedeki eğitim
kurumuna 1997 ve sonraki yıllarda giren ve askeri öğrencilikten kendi isteğiyle
ayrılan veya sağlık sebepleri dışında askeri öğrencilikten çıkarılanlardan;
yüklenme ve kefalet senetlerinde yazılı olsa dahi ilaç ve tedavi giderleri,
kitap, kırtasiye giderleri, öğrenci harçlıkları ile yiyecek giderinin yarısı ve
bunlara tekabül eden faizleri geri alınmaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihte ödemeleri devam edenler ile bu konuda açılmış davaları sonuçlanmamış
veya kesin hükme bağlanmış olanlar da bu madde hükümlerinden yararlandırılır.
Ödemesi devam edenlerden bu madde çerçevesinde yapılacak hesaplamaya göre fazla
ödeme yapmış olanlar ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce ödemesini
tamamlamış olanlara geri ödeme yapılmaz. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul
ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığınca müştereken
belirlenir."
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa teklifinin Geçici 1. maddesinin sonundaki
“borç takibi işlemlerine” ifadesinin “başlatılmış veya başlatılmamış her türlü
borç takibi işlemleri” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Musa Çam Kazım Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Celal Dinçer Veli Ağbaba Ali Özgündüz
İstanbul Malatya İstanbul
Bülent
Kuşoğlu
Ankara
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin Geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Muğla Osmaniye
"Geçici Madde 1- Her
kademedeki askeri okullarda veya Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına fakülte ve
yüksekokullarda öğrenim görenler ile Emniyet Teşkilatında görevlendirilmek
üzere her kademedeki eğitim kurumlarında okutulanlardan öğrencilikle ilişiği
kesilenler ile belirtilen eğitim kurumları veya bu eğitim kurumları dışındaki
eğitim kurumlarında Devlet hesabına öğrenimi tamamlayıp mecburi hizmet
yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerden ilgili mevzuatı gereğince bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce borçlu hale gelip borcunun tamamını ödemeden
veya mecburi hizmetini tamamlamadan vefat edenlerin borç yükümlülükleri ortadan
kalkar. Borçlunun kendisi, mirasçıları veya kefilleri hakkında bu madde
kapsamındaki yükümlülüklerle ilgili olarak başlamış olan borç takibi
işlemlerine son verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe: Milli kimliğimize
alerjisi olan AKP zihniyetinin TÜRK'e karşı anlayışının yeni bir tezahürü olsa
gerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin adından bile Türk kelimesini çıkarmaya
kalkışmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin doğru bir şekilde yazılması
amaçlanmaktadır.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa
teklifinin Geçici 1. maddesinin sonundaki “borç takibi işlemlerine” ifadesinin
“başlatılmış veya başlatılmamış her türlü borç takibi işlemleri” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Özgündüz…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; geçici 1’inci madde, askerî okullarda ya da polis
okullarında ya da devlet hesabına diğer okullarda okuyup da mecburi hizmetini
bitirmeden vefat eden kişilerin borçlarının ortadan kalkmasını düzenliyor. Biz
bu maddeye destek veriyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bunu
destekliyoruz.
Ancak, değerli arkadaşlar,
bu torba yasanın sahibi kim, Hükûmet adına hangi bakan bilemiyorum ama, 9
Mayısta, yani yaklaşık iki ay önce -daha iki ay bile olmadı- burada, 201 sıra
sayılı bir tasarı görüşüldü, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun’la ilgili tasarı. Orada, Komisyonda tartıştık -Adalet Komisyonu
üyesi arkadaşlar da burada- Hükûmeti temsilen Komisyonda bulunan Sayın Bekir
Bozdağ da bizim ve diğer muhalefet partilerinin teklifini uygun gördü, Genel
Kurulda bir madde çıkarıldı. Bu madde, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 180’inci maddesinde düzenlenen, seçim
suçlarından dolayı dava açma süresi olan iki yılı altı aya düşürüyordu, bunu
çıkarmıştık, daha iki ay önce. Şimdi torba kanunla yeniden getirmişsiniz,
4’üncü madde olarak bunu koymuşsunuz.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten anlamış değilim, yani iki ay önce ne oldu? Sizin Grup Başkan
Vekiliniz Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, milletvekilleriniz Mehmet Doğan Kubat,
Ali Ercoşkun, Nurdan Şanlı, Tülay Kaynarca bir önerge verdi burada ve o madde
çıkarıldı. Şimdi ne oldu da tekrar getirdiniz anlamış değilim.
Değerli arkadaşlar, ne
getirdiniz biliyor musunuz? Sandıkları tahrip eden, sahte oy kullanan, seçmen kütüklerini
yırtan, bozan, dağıtan kişilerin hakkında altı ayda dava açılamazsa af
getirdiniz. Yani kimi, özel bir saikle mi, birilerine söz mü verildi, birileri
mi kızdı size, iki ay dolmadan tekrar bu değişikliği getirip koydunuz buraya ve
buradan geçti, gerçekten anlamış değilim.
Değerli arkadaşlar, 298
sayılı Kanun’un 142’nci maddesinde düzenlenen sahte seçmen kütüğü
düzenleyenleri affediyorsunuz, 144’üncü maddesinde düzenlenen mükerrer kaydı
affediyorsunuz; 147’nci maddesinde düzenlenen seçmen kütüğünü asmamak veya
vaktinden önce indirmek suçunu affediyorsunuz; 148’inci maddesinde düzenlenen
sahte seçmen kütüğü düzenlemek veya bozmak, çalmak, yok etmek suçunu -yani üç
yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası düzenliyor- affediyorsunuz; oy
kullanmaya engel olmayı affediyorsunuz; haksız oy teminini affediyorsunuz;
seçmen olmayanların oy vermesi suçunu affediyorsunuz; oy sandığını çalmak,
tahrip etmek, açmak, bozmak yani beş yıla kadar hapis cezası gerektiren suçu
affediyorsunuz, gerçekten anlamış değilim.
İki ay önce gayet mantıklı
olarak, Hükûmet adına Bekir Bozdağ da katılmıştı ve bunu çıkarmıştık. Şimdi,
tekrar 4’üncü madde olarak bunu getirdiniz. Ben bu kanun çıktıktan sonra Adalet
Bakanlığından bu yasadan, bu maddeden kimler faydalandı, tek tek soracağım ve o
kişilerin kim olduğunu, o kişilerin partinizle de irtibatlı olup olmadığını da
açığa çıkaracağım ve buradan da açıklayacağım, kamuoyuna da duyuracağım.
Çok yanlış bir iş
yapıyorsunuz yani Adalet ve Anayasa komisyonlarından geçmesi gereken bu madde,
İç Tüzük’e aykırı olarak Plan ve Bütçe Komisyonundan geçiyor, buraya geliyor.
Sizler de eminim ki ne olduğunu bilmeden -kabul edenler, etmeyenler- el
kaldırarak bunu kabul ettiniz. Yanlış yaptınız değerli arkadaşlar. Birçok
komplike, birçok organize suç şebekesini, bu suçları işleyenleri
affediyorsunuz. Bunu da tarihe not olarak düşüyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Özgündüz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Görüşülmekte olan Kanun
Teklifinin geçici 1 inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
"Türk Silahlı
Kuvvetlerine bağlı her derecedeki eğitim kurumuna 1997 ve sonraki yıllarda
giren ve askeri öğrencilikten kendi isteğiyle ayrılan veya sağlık sebepleri
dışında askeri öğrencilikten çıkarılanlardan; yüklenme ve kefalet senetlerinde
yazılı olsa dahi ilaç ve tedavi giderleri, kitap, kırtasiye giderleri, öğrenci
harçlıkları ile yiyecek giderinin yarısı ve bunlara tekabül eden faizleri geri
alınmaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte ödemeleri devam edenler ile bu
konuda açılmış davaları sonuçlanmamış veya kesin hükme bağlanmış olanlar da bu
madde hükümlerinden yararlandırılır. Ödemesi devam edenlerden bu madde
çerçevesinde yapılacak hesaplamaya göre fazla ödeme yapmış olanlar ile bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce ödemesini tamamlamış olanlara geri
ödeme yapılmaz. Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığı ile Millî Savunma Bakanlığınca müştereken belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
– Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Türk Silahlı Kuvvetlerine
bağlı her derecedeki eğitim kurumuna 1997 ve sonraki yıllarda girmiş olup,
askeri öğrencilikten kendi isteğiyle ayrılan veya sağlık sebepleri dışında
askeri öğrencilikten çıkarılanlara ilişkin yapılan borçlandırmalarda ilaç ve
tedavi giderleri, kitap, kırtasiye giderleri, yiyecek giderinin yarısı ile
öğrenci harçlıkları ve bunlara tekabül eden faizleri hesaplama dışına alınmak
suretiyle ilgililere sosyal Devletin gereği olarak ödeme kolaylığı sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Madde oylamasına geçmeden
önce redaksiyon talebi vardır Komisyonun.
Buyurunuz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkanım, bu geçici madde 1’de
“Silahlı Kuvvetler” ibaresinin “Türk Silahlı Kuvvetleri” olarak
değiştirilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN – Bu redaksiyon
talebiyle birlikte geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’nin üzerinde
iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin Geçici 2. Maddesindeki “dava açılmaz” ifadesinin teklif
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Aydın Ayaydın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul İstanbul
Haydar Akar Mahmut Tanal Musa Çam
Kocaeli İstanbul İzmir
Namık
Havutça
Balıkesir
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve Geçici
2 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Alim Işık Mehmet Erdoğan
Konya Kütahya Muğla
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Erkan
Akçay
Osmaniye Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Erkan
Akçay konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Akçay,
buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici 2’nci madde üzerinde verdiğimiz
önerge hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Adalet
ve Kalkınma Partisi, on yıllık iktidarı boyunca adalete erişimde zorluk
çıkarmış ve adalet müessesesini bozmuştur. Bu beş dakikada, sadece üç dört
örneğe temas etmeye çalışacağım.
Birinci olarak, bu teklifin
geçici 2’nci maddesinde yer alan “İşsizlik Sigortası Fonu gelirlerinden yapılan
vergi kesintileri için dava açılmaz, görülmekte olan davalarda davayı gören
mahkemece, karar temyiz edilmiş ise Danıştayca karar verilmesine yer
olmadığına… karar verilir.” şeklindeki düzenleme doğrudan doğruya yargıya
müdahaledir. Bu düzenleme Anayasa’ya aykırıdır ve son derece yanlış bir
düzenlemedir.
Anayasa’nın 125’inci
maddesine göre “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır.” Buna rağmen, bu yargı yolunu tıkayan bir düzenlemedir.
Yine Anayasa’nın 138’inci
maddesinde “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” denilmektedir.
Anayasa’nın 36’ncı
maddesine göre ise “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.” demektedir. “12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda
HSYK ve YAŞ kararlarına karşı yargı yolunu açtık.” diye övünüyor Adalet ve
Kalkınma Partisi ancak getirdiğiniz bu düzenleme ile İşsizlik Sigortası Fonu
gelirlerinden yapılan vergi kesintilerine, yani vergiye karşı yargı yolunu
kapatıyorsunuz.
Yine, biliyorsunuz, bu yıl
Nisan ayında çıkarılan 6300 sayılı Kanun’la özelleştirme işlemlerine yönelik
yargı kararlarının uygulanması, daha doğrusu, uygulanmaması konusunda Bakanlar
Kuruluna yetki verilmiştir. Bakanlar Kurulu da 12 Haziran 2012 tarihli Resmî
Gazete’de yayınlanan kararıyla Seydişehir Eti Alüminyum AŞ’nin, Kuşadası
Limanı’nın, Çeşme Limanı’nın, SEKA Balıkesir İşletmesinin özelleştirilmesi ve
TÜPRAŞ’ın yüzde 14 oranındaki hissesinin satılması işlemlerini iptal eden yargı
kararlarıyla ilgili olarak geriye ve ileriye yönelik herhangi bir işlem tesis
edilmemesi kabul edilmiştir. Kamu zararı oluşması nedeniyle özelleştirmenin
iptalini öngören mahkeme kararları Hükûmet tarafından hükümsüz bırakılmıştır
Üçüncü olarak: Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’na göre her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri,
bilirkişi ve tanık ücretleri giderlerini karşılayacak kadar tutar, avans olarak
davacı tarafından dava açılırken yatırılmak zorundadır. Mahkeme giderlerinin
avans şeklinde peşin olarak alınmasıyla, özellikle dar gelirli vatandaşların
dava açma, hakkını yargı yoluyla arama gayreti, parasal limitler nedeniyle ve
bunun peşin avans şeklinde alınması nedeniyle yargı yoluyla hakkını arama hakkı
engellenmektedir. Bu yasa ile bir dava açmanın maliyeti eskisine göre oldukça
artırılmıştır. Yargı yoluyla hak arayışı, adaletin gerçekleşmesi isteği,
demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından, hukuk devleti olmanın gereklerinden
birisi, hukukun en temel unsurlarındandır. Vatandaşın hak aramasının önüne
engeller koymak, kısıtlamalar getirmek, bir anlamda baskıcı bir yönetime kapı
aralamak demektir, zemin hazırlamak demektir.
Yine, en son örneği de HSYK
kararıyla Adalet Bakanlığının talebi üzerine 146 ilçede adliyelerin kapatılması
ve bunların 44’ünün tekrar açılma yoluna gidilmesi hususunu da adalet arama
yolunda, hak arama yolunda engelleyici bir tutum olarak değerlendirmek
mümkündür. Adalet sağlanırken kâr-zarar hesabı yapılmamalıdır ancak AKP
Hükûmeti adliyeleri kapatırken kâr-zarar hesabını göz önüne almaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
“Devlet milletin ayağına gidecek.” diye iktidara gelen AKP millete hizmet eden
devlet kurumlarını birer birer kapatarak milleti devletin ayağına
götürmektedir.
Hepinize saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akçay.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı kanun teklifinin Geçici 2. Maddesindeki “dava açılmaz” ifadesinin teklif
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Kurt (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın
Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin geçici 2’nci maddesi, işsizlik sigortasıyla ilgili söz almış
bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
25/8/1999 yılında dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit’in ve Hükûmetin
çıkarmış olduğu işsizlik sigortası nedeniyle Sayın Bülent Ecevit’i rahmetle
anıyor, anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
tarihte çıkan İşsizlik Sigortası Fonu’nda şu anda biriken paranın miktarı 56
milyar lira. Bu yaklaşık olarak Mart 2002 tarihinde yürürlüğe girdi ve o
tarihten bugüne kadar yaklaşık olarak 3 milyon 255 bin 29 kişi işsizlik
sigortasına başvuruda bulundu. Bunlardan 2 milyon 570 bin 89 kişi işsizlik
ödeneği almaya hak kazandı. Şu anda bütçede bulunan paranın miktarı da yaklaşık
olarak 59 milyar lira para. Fakat bu paranın tamamı işçilerden ve işverenden
kesilen paylardan oluşan bir fondur arkadaşlar ve işsiz kalan insanların
buradan faydalanması açısından önemli bir fon. Fakat İşsizlik Fonu’ndan
faydalanmanın şartları ve koşulları o kadar zor, o kadar ağır ki maalesef,
bundan işsiz kalan arkadaşlarımız yeteri kadar faydalanamamaktadır. Aslında
işsizlik sigortasından faydalanmanın koşullarını daha da yumuşatmak ve işsiz
kalan arkadaşlarımızın işsiz kaldığı süre içerisinde ailelerine bakabilecekleri
bir ücreti alabilmelerini sağlamamız gerekirken, maalesef, AKP Hükûmetinin iktidarda
olduğu bu süre içerisinde İşsizlik Fonu’nun farklı amaçlarla kullanıldığını
açık ve net bir şekilde görüyoruz.
Bakıyorsunuz, İşsizlik
Fonu’nun kaynaklarının otoyolların yapımında ve GAP’a para ayrılarak orada
kullanıldığını Hükûmet temsilcilerinin açıklamalarından öğreniyoruz ve
duyuyoruz. Geçmişte, 1983’lü yıllarda rahmetli Turgut Özal’ın kurmuş olduğu
çeşitli fonların nasıl içinin boşaltıldığını ve yok edildiğini ve bunlardan
kaynaklanarak insanlarımızın büyük sıkıntılar ve problemler yaşadığını gördük,
şimdi İşsizlik Fonu’na el atılmaya başlandı arkadaşlar.
Bakın, 31 Mayısta yine bu
Parlamentoda İşsizlik Fonu’ndan vergi alınmasıyla ilgili bir kanun teklifini
bütün itirazlarımıza rağmen, bütün uyarılarımıza rağmen burada kabul ettiniz ve
geçti. Ama geçirmiş olduğunuz bu kanunda bir eksiklik buldunuz, bir hata
bıraktınız, bir nokta bıraktınız; şimdi ikinci bir teklifi getiriyorsunuz
buraya, geçici madde olarak ekliyorsunuz, insanlarımızın yargıya gitmesinin
yolunu kapatıyorsunuz.
Arkadaşlar, biz bir hukuk
devletiyiz. Hukuk devletinde insanların yargıya gitmesinin önü kapatılabilir
mi? Bunu neden yapıyorsunuz? Daha önceki kanunlarda da zaman zaman insanların
anayasal hakkını kullanmalarının, yargıya gitmelerinin önünü kapattınız; bu
doğru değil. Oysa 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda -ki
kitapçığınızdaki maddelerden bir tanesi- “Kişisel olarak Anayasa Mahkemesine
başvurma yollarını açacağız.” dediniz, “İnsanların Anayasa Mahkemesine
başvurmasını getirdik.” diyorsunuz ama burada getirdiğiniz bu teklifle
insanların mahkemeye gitmesinin ve hakkını aramasının yollarını kapatıyorsunuz.
Bu doğru değildir arkadaşlar, yaptığınız yanlıştır, bir.
İkincisi, İşsizlik
Fonu’ndan vergi kesilmesi külliyen yanlıştır. İşsizlik Fonu’nda birikmiş olan
paraları tabii ki İşsizlik Fonu’nun yöneticileri onu çeşitli yerlerde
değerlendiriyorlar. Ne yapıyorlar? Bankalara yatırıyorlar, kâğıda yatırıyorlar
ve değerlendiriyorlar. O değerlendirilen faizden şimdi verginin alınması doğru
bir iş değildir. Bu, işçilerin, emekçilerin alın terinden kesilmemesi gereken
bir meblağdır. Yanlıştır bu, bunun düzeltilmesi ve bunun çıkartılması
gerekiyor.
Bakın arkadaşlar,
Türkiye’de 11 milyon işçi ve 2 milyon kamu çalışanından vergi alınıyor, vergi
ödüyor. Gelir vergisinin büyük bölümü ücretlilerin üzerinden, bu da yaklaşık
olarak yüzde 66, kaynaktan yapılan kesintilerdir arkadaşlar. 4 milyon 738 bin
asgari ücretli toplam 5 milyar 38 milyon, diğer ücretliler ise 22 milyar 649
milyon vergi ödemiş arkadaşlar. Yaklaşık olarak 6 milyon 750 bin ücretli 675
bin şirket kadar vergi ödüyor yani toplam gelir, servet ve sermaye kârlarına
bakıldığında bunun yüzde 43’ü ücretlinin cebinden çıkmış.
Şimdi, ücretlinin cebinden
çıkmış olan bu vergilerden oluşmuş olan İşsizlik Fonu’na siz bir vergilendirme
getiriyorsunuz. Bunu yapmamanız gerekiyor. İşsizlik Fonu’nda biriken paralar
tamamen işçiler ve işverenden kesilen paylardan ve bundan dolayı da bu faize
verilen paraların tekrar bir daha vergilendirilmesi yanlıştır ve yanlış
yapıyorsunuz. Ve bir de vatandaşlarımızın mahkemeye gitme yollarını burada
tamamen kapatıyorsunuz. Bu doğru bir iş değildir, Anayasa’ya aykırı bir tutum
ve davranış sergiliyorsunuz. “Bunu yapmayın.” diye bir kez daha buradan
uyarıyorum.
Hepinize iyi akşamlar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul
edilmiştir.
Geçici madde 3 üzerinde iki
önerge vardır. Bu okutacağım iki önerge de aynı mahiyettedir. Aynı mahiyette
olan önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde milletvekillerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Buyurunuz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
teklifinin geçici 3. Maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Kazım Kurt Aydın Ayaydın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul İstanbul
Mahmut Tanal Haydar Akar Musa Çam
İstanbul Kocaeli İzmir
Namık
Havutça
Balıkesir
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet
Erdoğan Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Muğla
Osmaniye
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi, kim konuşacak acaba?
MUSTAFA KALAYCI (Konya) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kişiye özel bir düzenleme
olduğundan maddenin Teklif metninden çıkarılması önerilmektedir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi, kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Musa Çam.
BAŞKAN – Sayın Çam, buyurunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geçici
3’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK’la ilgili bir madde
bu değerli arkadaşlar. Hiç kuşkusuz, TÜBİTAK, kuruluşundan beri önemli işlere
imza atmış, önemli çalışmaları desteklemiş, ülkenin bilim ve teknoloji alanında
yapılan gelişmelerine katkı sağlamış bir kurumumuz ancak üzülerek belirtmeliyim
ki bu kurumumuz da ülkenin içerisinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve politik
dalgalanmalardan etkilenmekte ve Hükûmetin yargıdan kadın doğuma kadar her şeye
müdahale eder hâle geldiği bir iklimde kendi niteliği ve işlevselliği
tartışmalı bir hâle gelmiştir.
TÜBİTAK'ın vizyonu nedir?
TÜBİTAK'ın vizyonu, kendi ifadeleriyle, toplumumuzun ekonomik, sosyal ve
çevresel yaşam kalitesinin çağdaş uygarlık düzeyine kavuşmasına hizmet eden,
alanında uluslararası etkinliğe sahip bir kurum olmak.
Peki, misyonu nedir?
Ülkemizin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için toplumun
her kesimi ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde, ulusal önceliklerimiz
doğrultusunda bilim ve teknoloji politikaları geliştirmek.
AKP hükûmetleri döneminde
çoğu politika iyi niyet üzerinden belirlendi sadece. Açılımlar, tırnak içinde
söylüyorum “iyi niyetle" yapıldı, dış politikamız "iyi niyetlerle" yeniden inşa
edildi vs.
Peki, yine bir başka iyi
niyet yanılgısı mı yaşatıyor AKP Hükûmeti bizlere bu alanda? Refah düzeyleri
sıralamasında 110 ülke içerisinde 75’inci sıradayız. Ünlü Dünya Ekonomik
Forumu’nun 2010-2011 yılı Küresel Rekabetçilik Raporu’nda verilen rekabet gücü
sıralamasında Türkiye 139 ülke içerisinde 61’inci sırada. Dünya Ekonomik
Forumu'nun yukarıdaki 2010-2011 yılı raporunda, üniversite-sanayi işbirliği
konusundaki sıralamada Türkiye 139 ülke içerisinde 82’inci sırada. 2009-2010 Küresel İnovasyon Endeksi Raporu'nda verilen inovasyon
sıralamasında Türkiye 132 ülke içerisinde 67’nci sırada. Yine 2009-2010 Küresel
İnovasyon Endeksi Raporu'nda verilen Beşerî Kapasite Alt Endeksi sıralamasında
Türkiye 132 ülke içerisinde 89’uncu sırada. AB İnovasyon Karnesi'nde verilen
inovasyon sıralamasında Türkiye 33 ülke içerisinde 32’nci sırada. Geçen sene de
33 ülke içerisinde 32’nci sıradaydık. Aynı raporun İnsan Kaynakları Alt Endeksi
sıralamasında Türkiye 33 ülke içerisinde 30’uncu sırada.
Değerli milletvekilleri,
olayların ve kurumların üstündeki yaldızları kazıdığınızda karşımıza çıkanları
söylemek de bizlere düşüyor. Bu güzide
kurumun, ülkenin refahını ulusal öncelikleri doğrultusunda geliştirmeyi kendisine şiar
edinmiş bu güzide kurumun Oda TV davasında mahkeme tarafından kendisinden
istenen raporu yüz gün geçmesine karşın göndermemiş olması da manidardır.
Mahkeme başkanının beyanatını hatırlıyor musunuz? Sanık yoklamasının ardından
mahkeme başkanı Mehmet Ekinci: "TÜBİTAK raporu ulaşmadı. 4-5 kez
telefonla, bir kez de müzekkere yazdık, duruşmaya gelsin dedik ama
gelmedi." demişti. Bir raporu yüz günde hazırlayamayan TÜBİTAK’ın en başta
bilimselliği değil siyasiliği sorgulanmalıdır diye düşünüyorum. Ancak bu ve
buna bezer olaylar sayesinde bizler aslında AKP tarafından her şeyin Allah'a
havale edilmediğini de öğrenmiş olduk.
Bizler biliyoruz ki bilim
eğer hükûmetin, siyasetin, politikacıların etkisi altındaysa orada bilim
yapılamaz. Orada yapılan şey siyasetin kendisi olur ki bunu AKP hükûmetleri
döneminde TÜBİTAK’a yapılan tartışmalı atamalar ve müdahalelerle bolca görme
şansızlığına maalesef eriştik. Bu şansızlığı yalnızca biz yaşamadık, o çok
öykündüğünüz ve girmek için kapısında yattığınız Avrupa'nın en saygın basın
yayın kuruluşları bile 2008'den sonra TÜBİTAK’ı sayenizde diline doladı. O
zamana kadar saygın bir bilim kurumu olarak gösterilen TÜBİTAK sayenizde
Hükûmete bağlandı ve ondan sonra da hem düşüşü hem işlevsizleştirme hem de
kalitesizleştirme operasyonu başladı.
Gelinen nokta ne TÜBİTAK
açısından ne Türkiye açısından ne de Türkiye'deki bilimsel faaliyetlerin
savunulabilirliği açısından hoş bir durum değildir. Bugün TÜBİTAK yönetimi
problemlidir. Yönetimde bulunan bilim insanlarının yanlış tercihlerle oralara
getirildiğini Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler daha önce de belirttik. Bu
yanlışlar sürmektedir ve bu düzeltilmediği takdirde sadece ülke içerisinde
değil, uluslararası arenada da ülke olarak bilimsel çalışmaları büyük yaralar
almaya aday görünmektedir.
Değerli milletvekilleri,
unutmayınız ki dünyaya iki şey hükmeder, birisi kılıç, diğeri ise bilimdir ve
kılıç eninde sonunda bilime ve düşünceye yenilir. Artık iktidarla birlikte
kendinize hak gördüğünüz kılıcı elinizden bırakınız. Dünyanın daha çok bilime
ve düşünceye ihtiyacı olduğu şu zamanlarda barışa, bilime ve özgür düşünceye
yönelik atacağınız her adım yalnızca sizi değil, ülkemizi ve bölgemizi de
huzurlu kılacaktır, tabii eğer bu tür bir kaygı taşıyorsanız diyorum ve üç
yıldan dört yıla çıkarılmak istenen TÜBİTAK Başkanlığına bu nedenle karşı
olduğumuzu bir kez daha söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Çam.
Önergeleri birlikte işleme
alıp oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Aynı
mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Madde oylamasından önce bir
redaksiyon talebi vardır Komisyonun.
Buyurunuz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkanım, geçici 3’üncü maddede yer
alan “8’inci maddesiyle” ibaresinin tekliften çıkarılan 3’üncü madde nedeniyle
7’nci madde olarak redaksiyona tabi tutulmasını arz ediyoruz.
BAŞKAN – Bu redaksiyon
talebiyle birlikte geçici 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yeni bir geçici madde
ihdasına dair bir önerge vardır, şimdi bu önergeyi okutacağım ve Komisyonun
önergeye salt çoğunlukla katılıp katılmadığını soracağım, eğer katılıyorsa
işlemi devam ettireceğim, katılmıyorsa önergeyi geri çekeceğim.
Buyurunuz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı yasa teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Geçici madde:
Çeşitli afetler nedeniyle
geçmişte hak sahipliği tanınan kişilere yasalarda belirtilen süreler içinde hak
sahipliği mükellefiyetlerini yerine getirmeyen
veya eksik getiren kişilere bu kanunun yayımı tarihinden itibaren altı
ay içinde başvurmaları hâlinde yeniden kendilerine hak sahipliği tanınır. Hak
sahipliğinin yerine getirilmesi usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Salt çoğunlukla
Komisyon katılamadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Sayın milletvekilleri, on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.45
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, yeni madde ihdasına
dair yirmi üç önerge vardır.
Bildiğiniz üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrasının hükmüdür. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, yeni bir
madde olarak görüşülmesine komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyeyle katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi, ilk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu Salih Koca
Isparta Kocaeli Eskişehir
“Madde 60- 18/3/1924
tarihli ve 442 sayılı Köy Kanununun ek 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına
aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Ancak, 2330 sayılı Kanuna
göre eşinden, çocuklarından veya baba veya anasından dolayı dul ve yetim
aylığına müstahak olmaları, bu maddeye göre bağlanan aylığın kesilmesini
gerektirmez.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – O zaman yeni madde
olarak görüşme açıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 302
sıra sayılı Kanun Teklifi’ne yeni eklenmek üzere, özellikle şehit yakınları,
gaziler ve terör mağdurlarına tanınan hakların düzenlenmesiyle ilgili bazı
kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikleri öngören tekliflerle
ilgili madde üzerinde söz aldım. Özellikle bundan sonra gelecek diğer maddeleri
de dikkate alarak, bu düzenlemelerle ne amaçlandı, nelere ulaşıldı, onlarla
ilgili grubum adına sizleri bilgilendirmek istiyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu yasama yılının
son gününde çok hayırlı bir işe hep beraber katkı yapacağımızı düşünüyorum
çünkü özellikle 2009 yerel seçimlerinin öncesinden başlamak üzere bugüne kadar
şehit ve gazi ailelerine değişik zeminlerde Başbakan Yardımcısından başlamak
üzere Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız ve diğer bazı bakanlarımızın
ifade ettiği, söz verdiği ama bugüne kadar gerçekleştirilemeyen bazı hakların
en azından bir kısmını vermiş olacağız. O anlamda, bu beklenti içerisinde
bulunan ve hayatlarını ülkemiz için vermiş evlatlarımızın anne, baba ve
yakınlarını hiç olmazsa biraz sevindirmenin mutluluğu içerisinde olacağımızı
düşünüyorum.
Bu eklenen maddelerle
öncelikle köy korucularının da bazı haklardan yani şehit ve gazilerimize
verilen haklardan yararlanmasının önü açıldı. Bunlar da şimdiye kadar
mağduriyetlerinin bir kısmını bu vesileyle gidermiş olacaklar.
Diğer taraftan, harp
okullarıyla astsubay meslek yüksek okullarında okuyan yani polis ve askerî
öğrencilerimiz de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına girip şehit
olan veya gazi kalmış vatandaşlarımızın haklarından yararlanacaklar. Bu da
Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu gördüğümüz ve katkıda bulunduğumuz bir
maddeydi. Bunun da geçmesini olumlu buluyoruz.
Diğer taraftan, şehit anne
ve babalarının maaşlarının, her ne kadar ayrı ayrı olmak üzere her birine en az
asgari ücret düzeyinde maaş verelim teklifinde bulunsak da, uzlaşmayla,
bunların toplamının bir asgari ücret altında olamayacağı yönünde bir karara
varıldı. En azından, şimdi aldıkları maaşların bir katına yakın ya da bazı
durumlarda ondan daha fazlasını alabilecek bir seviyeye gelindi. Bu da olumlu
bir gelişme. İnşallah, en azından, şehit anne ve babalarımızı bu anlamda biraz
daha memnun etmiş olacağız.
Bir diğer önemli konu,
sanal intibak olarak belirtilen ve 5434 sayılı Kanun’un ek 77’nci maddesi
kapsamında maaş alanların kademeli olarak maaşlarının artırılmasının önü
açıldı. Bundan sonra her yıl ve üç yılda bir olmak üzere belirli düzeylerde bir
artış sağlanacak. Bu da olumlu gördüğümüz önemli maddelerden birisiydi.
Diğer taraftan bir diğer
düzenlemeyle, trafik ve yol güvenliği veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve
nakillerini sağlamakla görevli olanların da yine verilen bazı haklardan
yararlandırılmaları sağlandı. Bu da önemli bir değişiklik. En azından şimdiye
kadar bu kapsamda görevi sırasında kaza geçiren, şehit ya da gazi olan
insanlarımıza bir nebze de olsa bundan sonra bu haklardan yararlanmanın önü
açılmış oldu.
Diğer bir konu, en önemli
ve üzerinde durduğumuz, şehit ailelerine ve gazilerimizin ailelerine ikinci iş
imkânıydı. Bu sağlanmış oldu bu vesileyle. Şimdiye kadar gündeme gelen
tasarılarda ve diğer konularda bekâr şehitlerimizin bu haktan yararlanması
mümkün değildi. Önerimiz üzerine iktidar partisinin ve diğer partilerimizin de
temsilcilerinin katkısıyla bekâr şehitlerimizin ailelerinin de bu ikinci
istihdam hakkından yararlandırılması sağlandı. Malullere, yani gazilerimize ise
yine bir ilave istihdam hakkı sağlanmış oldu.
Bu öneride gelecek olan
maddelerde katılmadığımız bir konu var. Tabii ona da muhalefetimizi belirttik.
Uludere olaylarında hayatlarını kaybedenlere maaş bağlanması konusu Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizim katılmadığımız, eleştirdiğimiz bir konudur. Bunu
da bu vesileyle söylemek istiyorum.
Diğer taraftan, vazife
malullerinin ve katılım paylarının ödemelerinde, sağlık harcamalarında, malul
aylıklı olanların muayenelerinde iyileştirmeler sağlandı. Bunu da yine
desteklediğimiz bir konu olarak değerlendiriyoruz. Malullük, muayene ve köy
korucularının da aynı haklardan yararlanması konusunda yapılan düzenlemeyi
olumlu görüyoruz.
Operasyon tazminatının
artırılmasıyla ilgili düzenleme yine tarafımızdan da desteklendi. Ayrıca bu
amaçla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının talepte bulunduğu ilave şube
müdürlüğü kadrosunun da yerinde olacağını düşündük ve buna da destek verdik.
Bu vesileyle, bazı haklar
sağlanmamış olsa da, şehit ailelerimiz ve gazilerimizin diğer istekleri her ne
kadar bu torba yasaya girmemiş olsa da var olanlarla bir nebze de olsa bunların
yüreklerine su serpileceğini düşünüyor, tekrar, katkısı olan herkese teşekkür
ederek saygılar sunuyorum.
“Hayırlı uğurlu olsun.”
diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Umut Oran.
Süreniz on dakika.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UMUT ORAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, gecikmeli de
olsa, bu yasanın bugün bu akşam bu saatte de olsa yüce Meclise gelmiş olması
son derece anlamlı. Bu konuda katkı sunan tüm partilere bütün gazilerimiz ve
şahit aile ve yakınları adına ben de teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Bugün maalesef yine bir
şehit haberimiz var. Geçen hafta yaralanan bir üsteğmenimiz bugün şehit oldu.
Baktığımız zaman, son bir ay içerisinde 27 şehidimiz var ve 63 yaralımız var.
Gerçekten son derece kötü bir tabloyla karşı karşıyayız ve özellikle de son on
yıldır bunların sayısı hızla artıyor.
Tabii, bu noktada, benim
ana muhalefet partisi olarak özellikle iktidar partisinin terörle mücadele
politikasını ve stratejisini öncelikle eleştirme hakkına sahip olduğumu
söylemek isterim çünkü on yıldır geldiğimiz noktaya baktığımız zaman, maalesef
terörle mücadelede başarılı olmayan bir Hükûmet var. Bu, tabii, siyaset üstü
bir konu, hepimizi ilgilendiren bir konu ama bu konuya daha dikkatli ve ciddi
bir şekilde el atmamız gerekiyor. Tabii burada, terörle mücadelede Hükûmetin,
iktidarın “terörizm” ve “terörist” kavramını bir daha ele alması gerekiyor
çünkü Hükûmet “terörle mücadele edeceğiz” diye bir taraftan gazetecilerle, bir
taraftan yazarlarla, bir taraftan öğrencilerle, bir taraftan akademisyenlerle
ve bir taraftan da subaylarla mücadele ediyor yani böyle bir anlayış farkı var.
Dolayısıyla da, bugün gerçek terörle yapılan mücadeleye baktığımız zaman bir
müzakere ve bir teröre teslim olma noktasında olduğunu görüyoruz. Bu çerçevede,
Hükûmetin bu dönem yasama faaliyetleri başladığı zaman, 61’inci Hükûmet
Programı’nı bir kez daha -bunu daha evvel de söyledim- revize etmesi
gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum çünkü 61’inci Hükûmet
Programı’nda terörle mücadeleyle ilgili somut, elle tutulur ve bunu çözüme
ulaştırabilecek bir anlayış, bir hedef maalesef yoktu. Dolayısıyla, Hükûmetin
bunu bir an evvel ele alması gerekiyor. Bunu bir kez daha altını çizerek
hatırlatmak istiyorum.
Biraz evvel de söylediğim
gibi, bugün bu kararı bekleyen binlerce gazimiz var, şehit aileleri var.
Dolayısıyla, Gazi Meclisin bugün geç de olsa bu konuyu ele almasını son derece
önemli bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Tabii, şöyle de bir sitemim
olacak: Hatırlarsanız, yine bu kürsüden sizlere bundan on gün evvel tekrar bunu
-bu kanun teklifimizi, bizim yapmış olduğumuz kanun teklifimizi- ele almamızı
sizlerden rica etmiştim, “Bunun içini beraber dolduralım.” demiştim. Keşke o
zaman alsaydık, biraz daha Komisyona zaman verebilirdik. Bunun içini beraberce,
ortak akılla daha iyi doldurabilirdik çünkü Komisyona gelme tarihine de
baktığımız zaman, yaklaşık kırk sekiz saat önce komisyona gelmiş bir kanun
teklifi.
Şimdi, buradan bu teklife
dönersek, tabii ki bu teklifin iyi yönleri var, bunu bir kere ifade etmek
isterim. Gerçekten sorunlara çözüm getirebilecek, derde deva olabilecek önemli
noktaları kapsamakta. Ancak yine de eksikleri var. Özellikle bu ikinci işle
ilgili -biraz evvel de hatip ifade etti- buradaki bir mağduriyetin
giderilmesiyle ilgili, özelikle bekâr şehitlerin ailelerine, kardeşlerine
verilecek ikinci işle ilgili, bu olanağın sağlanmasıyla ilgili, mutlaka bu yasa
teklifinde, bu hükmü uygulamayanlara da çalıştırmadığı kişi sayısı kadar idari
para cezası öngörülmesini ben bir kez daha teklif ediyorum. Yani bir yaptırımı
ve cezai müeyyidesi olması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
İkinci bir husus: Yine
şehit yakınları ve gazilere, özellikle TOKİ’den konut almaları noktasında
öncelik tanınmasını tekrar gündeme getirmek istiyorum. Yani sıra beklememeleri
lazım, onlara TOKİ’den, yapmış oldukları başvurulara göre öncelik verilmesi
gerekiyor.
Bir üçüncü husus olarak
şunu ifade etmek istiyorum: Şehit ailelerine bir anlamda olumlu bir şey
yaparken öbür taraftan da şehit çocuklarının eğitim aldığı yurtları
kapatıyoruz. Bakın şu anda altı ilde Türk Silahlı Kuvvetleri Vakfının altı tane
yurdu kapatılıyor. Bine yakın şehit çocuğunun bu yurtlarda barınma imkânını
elinden alıyoruz. Bunun da bir kez daha dikkate alınmasını rica ediyorum.
Bir dördüncü konu: Şehit
aileleri ve gazilerimize özellikle ulaşımda, kara ulaşımında, belediye
sınırlarındaki ulaşımlarda kamu araçlarından yararlanma imkânını veriyoruz. Bu,
deniz yollarında da var, demir yollarında da var. Ancak, hava ulaşımının da -ki
bugün artık hemen hemen her yere hava ulaşımı sağlanıyor- getirilmesini
özellikle vurgulamak istiyorum. Bu noktada Türk Hava Yolları, özellikle… Benim
de gündeme getirdiğim, Suriye’de, Irak’ta ve Bosna’da kaybedilmiş, batırılmış
bazı paralar var veya milyarlarca dolarlık sponsorluklar var. Türk Hava
Yollarının da gazilerimize ve şehit ailelerine en azından bu sponsorluğu çok
görmemesini buradan ifade etmek istiyorum.
Bazı sorunları var yine
gazilerin. Mesela, bakın, Ankara Belediyesinde -not alabilirsiniz- su
paralarında, su faturalarında engelli yurttaşlara yüzde 90 indirim yapılıyor
fakat gazi yurttaşlara bu indirim oranı yüzde 40. Bunun da giderilmesi gerekiyor
yani gazilerin de en az engelliler kadar imkâna sahip olması gerektiğini ifade
etmek istiyorum.
Yine, engelli kimlik
kartını Başbakanlık veriyor fakat gazi kimlik kartını Sosyal Güvenlik Kurumu
veriyor. Bunun da yine Başbakanlık tarafından verilmesini gazilerimiz
istiyorlar.
Burada yapmamız gereken en
önemli şey, gazilerimize ve şehit ailelerine iadeiitibar yani onların
onurlarını koruyacak, yaşamlarını sağlayabilecek, yine onlara çalışabilecekleri
şartlarda iş imkânı yaratmak durumundayız. Bununla ilgili bu konuyu da ciddi
bir şekilde ele almamız gerekiyor.
Bunun dışında, baktığınız
zaman bugün mesela şehit ailelerinin sayısı belli, gazilerin sayısı belli.
Koskoca bütçemize baktığınız zaman, işte, “güçlü ekonomi” diyoruz… Yaklaşık 4
binden az gazimiz var yani bu ülkenin gazileri ve şehit aileleri için burada
Gazi Meclisin, yüce Meclisin hiçbir fedakârlıktan kaçmamasını diliyorum.
Bu noktada, tabii, zaman
zaman gazilerimiz, şehit ailelerimiz karşı karşıya oldukları sorunları dile
getirmek için birtakım gösteriler yapabiliyorlar, birtakım -gayet doğal olarak-
protestolar yapabiliyorlar. Bunlarla ilgili de özellikle iktidar partisini,
Hükûmetimizin… Özellikle bu konudaki kolluk kuvvetlerini biraz daha orantılı
müdahaleye veya biraz daha toleransa davet ediyorum çünkü çok yakın
zamanda -sizler de hatırlayacaksınız-
protezleri dağılmış gazilerimiz, coplanan gazilerimiz, biber gazına maruz
kalmış gazilerimizle ilgili tabloları yaşadık ve yaşamaktayız. Dolayısıyla bu
konuyu da yüce Meclisin, Hükûmetin bir kez daha duyarlılıkla ele almasını
diliyorum.
Gaziler, şehit aileleri
bizim onurumuzdur. Onlar hakikaten bu ülke için, bu topraklar için çok büyük
fedakârlıklar yapmışlardır dolayısıyla onlarla ilgili yapılacak hiçbir
fedakârlığın karşılığı olamaz. Dolayısıyla Gazi Meclisin bu konuda
yapabileceğinin azamisini yapmasını bir kez daha sizlerden rica ediyorum ve
hepinize iyi akşamlar diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Oran.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten Meclisin üzerinde
çok önemle durması gereken, çalışması gereken, bilgilenmesi gereken çok önemli
bir konuyu alelacele bir durumda Meclise getirdik. Şimdi bunlar eğer vakitli
bir şekilde tartışılabilseydi, konuşulabilseydi çok önemli hatalar
düzeltilebilirdi çünkü çok çok komplike bir olay. Sadece otuz yıldır süren
çatışmanın getirdiği ağır sonuçlardan ibaret değil bu. Bunun öncesi var, Kıbrıs
Savaşı’na kadar. Kıbrıs Savaşı’ndan önce Kore’ye kadar, Kore’den sonra, şu an
Afganistan’daki askerler, Lübnan’daki güçler, Somali’ye gönderilen güvenlik birimleri,
güçleri, bütün bunlar, bir yanda kapsam içinde, diğer bir yanda 90’lı yılların
konsepti içinde yakılıp yıkılan 4 bin köy, 17.500 faili meçhul de bunun içinde.
Yani bu otuz yıllık çatışma sürecinin bilançosu, faturası maalesef çok ağırdır
ve o kadar ağır ki burada hem görevli olanlardan hem sivil yurttaşlardan,
özellikle de sivillerden en çok kayıp olmuştur. Çok açıklıkla söylüyorum ki 90
yılının konsepti içinde, devletin kendi politikası sonucu köy yakılmaları
olayıyla beraber işlenen faili meçhul cinayetler de daha sonra Susurluk
çetesiyle ortaya çıktı, JİTEM çıktı, itirafçılar çıktı, suç organizasyonları
çıktı ve bunların da devlet adına, devletin yerine geçerek çok fazla cinayet
işledikleri, asit kuyularında insanların öldürüldüğü, ölüm kuyularında bulundukları,
çok yakın tarihte Güçlükonak’ta bir minibüste korucuların nasıl yakıldığına
dair bilgilerin ulaştığı, birçok yerde daha yeni cenazelerin bulunduğu bir
ortamda ve çatışma sürecindeyiz. O zaman, otuz yılın acılarını çok iyi
tartacağız. Otuz yılın adaletini, terazisini şaşmaz kılacağız. Eğer bunları biz
yapamazsak, eğer sadece hassas bir konu gündeme geldiği zaman aceleye getirip
üzerinde konuşamayacaksak, ülkemizin otuz yıllık çatışma sürecini sonlandırmak,
barışa evrilmek, siyaseten Mecliste çözüm aramanın da kanallarını bulamayız.
Burada zamanında çok dile getirdim. Evet, polis, asker, er, erbaş, subay,
korucular, görevliler, bunun dışında sivil görevliler, bunun dışında siviller…
Şu an Meclisin ufkunda, Meclisin hafızasında acaba şu var mı: Sadece
Şırnak’tan, milletvekili seçildiğim ilden 15 bin kişinin 1993’te köyleri
yakılıp faili meçhul cinayetlere kurban gittikten sonra hâlâ Mahmur Kampı’nda
olduğundan ve bunun utancını yurttaşlarımızın hâlâ... Ki o zaman Saddam zulmü
vardı, Saddam zulmünde Irak’a gittiğinden haberi var mı Mecliste
milletvekillerinin? Kendi cüzdanını taşıyan, kendi vatandaşınız 15 bin kişi,
1993’ten bu yana Irak’ta mülteci koşullarında yaşıyor. Bu, ülkenin onurunu
zedelemiyor mu?
Bakın, korucularla ilgili,
bu kürsüde bir politikamız var. Sisteme karşıyız ama sisteme karşı olmak
onların haklarının da teslim edilmemesi anlamına gelmez. Umarız ki barış ortamı
sağlanır, emekli olanlar emekli olur, yaşı genç olanlar da Ormanda, DSİ’de,
yolda daha faydalı işlerde çalışarak sürelerini tamamlarlar. Bu da bir yanı
çünkü 85 bin kişiyi burada telaffuz ediyorum.
Diğer bir konu: Bir yasa
taslağı geldi. Çok samimi olarak bir iki şeyi söyleyeceğim. Benim ilk gözüme
çarpanlar, ilk taslağa baktım, diyor ki: “Terörle mücadele sırasında hizmetlerinden
yararlanılması için güvenlik kuvvetleri tarafından görev verilmiş olan
siviller…” Yani Vedat Aydın’ı, Musa Anter’i, hatta ve hatta, Albay Rıdvan
Özden’i, yine, Tunceli’de komutanları, Lice’de General Bahtiyar Aydın’ı dahi
öldüren ve devlet adına bu görevi yapan karanlık güçler, tetikçiler ve o
dönemin silahlarını kaybedenler, o dönemlerde istediği gibi cinayet işleyenler
ve Susurluk Raporu’nda, çetesinde, araştırmasında Meclisin ortaya çıkanlar,
Yeşiller, daha birçok isim sayabilirim. Evet, biz dikkat çekmeseydik bugün
hepiniz bu hassas yasa nedeniyle buna “Evet.” demiş olacaktınız ve Yeşil’e de
onun gibi JİTEM’ci, itirafçı, Musa Anter’i öldürene de gazetecileri öldürenlere
de birçok insana maaş bağlama gibi bir durumla karşı karşıya kalırdınız. Bu uyarılarımızı
Sayın Bakan ve bürokratlar ve diğer gruplar dikkate almıştır: Çıkarılmıştır şu
an.
Yalnız, şunu söyleyeyim:
Salt bu değil, eğer biz adaletin terazisini bütün mağdurlar için eşit koyarsak,
herkes için bu hakkı teslim edersek, bu hak herkes için eşit olarak uygulanırsa
bir anlam ifade eder. 5233 sayılı Kanun’a göre, terörle tazmin komisyonlarında,
öldürülen bir insanın değeri 14 bin lira olarak yazılıyor arkadaşlar. Ben,
avukat olarak, milletvekilliğimden önce, İstanbul’da, bir çarşının yanmasında
bir annenin feryatları üzerine açtığım bir davada uzlaşma sağlanmamıştı ve ilk
itiraz davasını o zaman açmıştık. Daha sonra, Strasbourg’a, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine getirdik. İnsanlar buna isyan etti. Burada uyardık, Sayın
Bakanla, bürokratlarla konuştuk.
Burada, bazı rakamlar var,
ne kadar doğru, araştırılması ayrı bir konu. Şehit sayısı 23.234. Hangi kritere
göre arkadaşlar? Gerçekten, bu kriter ayrı bir konu. Sivil yurttaşlarımız da
mutlaka bu rakamın içindedir, yoksa Genelkurmayın resmî rakamı bu değil. Malul
gazi 10.983, yakınlarıysa 39.240; bu, Bakanlığın resmî sitesinden.
Yalnız, burada bir şey
ifade edeceğim. Biz bu 5233 kapsamında bir tek vatandaşın bu sosyal güvenlik
hakkından mağdur olmamasını istedik ve bir şey daha söyleyeceğim: Uludere’nin
acıları daha tazedir. Uludere’nin acıları tazeyken Uludere’nin üzerinden böyle
hassas konularda kim ki yanlış yapıyorsa onların yüreğini daha da kanatıyor.
Çok açık söylüyorum, ayrım olmaz ama şunu bilin ki Uludereliler adalet istiyor,
para istemediler. Uludereliler hâlâ adaleti bekliyor. Bir taraftan adaleti
sağlayacaksınız, bir taraftan eşitlik hukukunu sağlayacaksınız, bir taraftan
vatandaşı da, herkesi de kucaklayacaksınız; o zaman, belki barışa giden bir
yolu buluruz, barışa giden bir yolda uzlaşabiliriz.
Biz bu nedenlerle, bu
çalışmaların kimi kısmını doğru, kimi kısmını eksik…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Bitiriyorum Başkanım.
Bu çalışmanın bir kısmı
doğru, bir kısmı eksik, bir kısmı ise yanlış arkadaşlar. Açıklıkla söylüyorum,
kanun tekniğinden yanlış, maliye açısından yanlış ve bir yasa çalışması
yapıyoruz, belki geçici bir rahatlık sağlarız. Çünkü trafik kazasında giden
görevlinin mağduriyetini biliyoruz, dava açıyor aileler. Askerde ölen insanlar
var, kapsama alınmayan insanlar var, sivil vatandaşlarla ilgili kriterler var;
bunlara açıklık getirilmesi gerekiyor. Ama Bakanlar Kurulunun 5233 sayılı
Yasa’yla ilgili müracaatları, bu yasalar nedeniyle bir kez daha uzatması
gerekiyor.
Biz bu duygularla
çalışmaların hayırlı olmasını diliyoruz.
Kaygılarımızı bu nedenle
dile getirdik, teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Giresun Milletvekili Nurettin Canikli.
Buyurunuz Sayın Canikli.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu gece şu anda gerçekten
çok hayırlı bir düzenlemeye imza atacağız hep birlikte. Bu, bu ülkenin bekası,
geleceği için hayatlarını feda eden şehitlerimizin elbette ortaya koyduğu
fedakârlığın bedeli değildir, onun karşılığı hiçbir zaman ölçülemez, maddi rakamlarla
da ifade edilemez ancak toplumun, hepimizin, bizlerin, toplumun
temsilcilerinin, gazilerimizin ve şehitlerimizin, şehit yakınlarının her zaman
yanında olduğunu, gönül birliğimizin onlarla birlikte olduğunu, kalbimizin
birlikte çarptığını göstermesi ve manevi bir destek açısından bu düzenlemeleri
yapıyoruz.
Tabii şu andaki
düzenlemeler, Hükûmet tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine
gönderilmesiyle başladı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın
koordinatörlüğünde hazırlanan Hükûmet tasarısının Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmesiyle başladı. Ancak zaman darlığı nedeniyle şu anda bu
torba teklifin içine monte ediyoruz.
Birkaç gündür çok yoğun
çalışmalar yapılıyor bütün siyasi parti gruplarıyla, arkadaşlarımızla hep
birlikte gerçekten yoğun, fedakârane bir çalışma yapıldı. Ben bu vesileyle, öncelikle katkılarını ve bu
samimi mesailerini esirgemeyen bütün milletvekili arkadaşlarımıza, gruplara
içten şükranlarımı arz ediyorum ve tabii Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlarımızın tamamına, Bakanlık mensuplarımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.
Elbette, tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesini sağlayan
Hükûmetimize de teşekkür ediyoruz.
Bu, gerçekten çok önemli
bir düzenleme. Bugüne kadar şehit aileleri ve gazilerimize sağlanan imkânları
belki katlayacak olan düzenlemelerdir, bu açıdan önemlidir. Biraz sonra kısaca
-çok fazla zaman almayacağım, beş dakikaya sığdırmaya çalışacağım- ifade
edeceğim getirilen düzenlemeleri.
Tabii, bugüne kadar toplum,
bu konuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmadı. Geçmişte de hükûmetler, imkânları
çerçevesinde, bütçe imkânları çerçevesinde şehit ailelerine ve gazilerimize,
karşılığı olmasa da, hiçbir zaman ölçülmesi mümkün olmadığından dolayı
karşılığı olmasa da katkılar sağlamaya çalıştılar ancak bu getirilen
düzenlemelerin özelliği, neredeyse bugüne kadar yapılanların üzerine çok ciddi
bir ilave koyması, katkı sağlamasıdır, onu katlayarak artırmasıdır.
Getirilen düzenlemelerden
en önemlisi, şehit yakınlarına ikinci istihdam imkânı sağlanmasıdır. Bu, uzun
süreden beri tartışılan bir konuydu, bir talepti aynı zamanda, şehit aileleri
tarafından gündeme getirilen bir konuydu ve burada şehidimizin özel durumuna
bakılmaksızın, evli ya da bekâr olduğuna bakılmaksızın ikinci istihdam imkânı
sağlanmaktadır, annesine, babasına, eşine, çocuklarına ikinci istihdam
sağlanmaktadır ve alternatifi değildir yani her hâlükârda şehidimizin ailesine
iki istihdam imkânı, diğerleri tarafından, aile bireylerinin diğerleri
tarafından kullanılıp kullanılmadığına bakılmaksızın sağlanmaktadır. Yani şunu
söylemeye çalışıyorum: Eğer evli eşi var ise, çocukları var ise bunlar
tarafından kullanılabilir, anne babası tarafından kullanılabilir. Bunlar
tarafından kullanılmadığı takdirde bir zayi olma durumu söz konusu değil. O
zaman diğer aile bireyleri tarafından ikinci istihdam kullanılacaktır.
Yine özellikle bekâr,
evlenmemiş şehitlerimizle ilgili olarak genelde bugüne kadar bir istihdam
üzerinde konuşuluyordu. Buradaki tartışmalarda olgunlaştırılan hususlardan bir
tanesi de bu. Bunların da yakınlarına ikinci istihdam imkânı sağlanmıştır.
Yine, bu tasarıyla
getirilen önemli düzenlemelerden bir tanesi, şehit olan erbaş ve erlerin anne
ve babalarında aranan malullük ve muhtaçlık şartı kaldırılmıştır. Bu da bugüne
kadar gerçekten çok sorun olan ve kaldırılması talep edilen hususlardan bir
tanesiydi ve yine bu arada anne babaya bağlanan maaşta bir alt taban sınırı
vardı. Bu da bu düzenlemelerle kaldırılıyor.
Keza yine eksiklerden bir
tanesi şu idi: Terör olayları sebebiyle veya etkisiyle veya terör olaylarını
önlemek amacıyla oluşan her türlü olaylar ile her ne şekilde olursa olsun terör
olaylarını takip ve etkisiz hâle getirilmesinde meydana gelen olaylarda
sakatlanan veya hayatını kaybeden kamu görevlileri Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına alınarak mağduriyetleri giderilmeye çalışılmıştır.
Yine ayrıca, terör
nedeniyle şehit veya gazi olmuş erbaş ve erlerin kendilerine veya yakınlarına
aylık bağlanırken eğitim durumuna bakılmaksızın üniversite mezunu olan bir
kişinin dokuzuncu derecenin birinci kademesinden memuriyete başlarken maaş
bağlanmasındaki usul esas alınmaktadır ve ciddi anlamda bir iyileştirme söz
konusudur. Böylece terör nedeniyle şehit veya gazi olan erbaş ve erlerin aylık
hesaplamasında pozitif ayrımcılık ilkesi bu tasarıyla hayata geçirilmiştir.
Yine aynı şekilde, eğitime
yüzde yüz destek kampanyasında olduğu gibi terör şehit yakınları ve gazilerine
yapılacak gayrimenkul hibelerine de muafiyetler getirilmiştir.
Şehit yakınlarıyla
gazilerin toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanmalarıyla ilgili
uygulamada ortaya çıkan birtakım aksaklıklar bu düzenlemelerle giderilmektedir.
Yine, önemli -biraz önce
arkadaşlarımız bahsetti- terörle mücadelede kendiliğinden inisiyatif kullanarak
hayatını kaybeden veya sakat kalan sivil vatandaşlarımızın bu imkânlardan
faydalanmasının önü açılmaktadır bu kanunla.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul)- Beş dakika konuşmuştuk.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Evet. Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu hatırlattığınız için. Öyle kendi
aramızda bir ilke kararımız vardı o çerçevede.
Ben tekrar hayırlı olmasını
diliyorum. Emeği geçen bütün gazilerimize, şehit ailelerimize ve yakınlarına
hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Canikli.
Komisyonun bir söz talebi
vardır.
Buyurunuz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, ben de Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı olarak tüm grup başkan vekillerimize, yine Sayın Bakanımız Fatma Şahin
Hanımefendi’ye, Sayın Aslanoğlu’na, Sayın Kalaycı’ya ve Sayın Bilgiç’e
katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
efendim.
Şimdi başka söz talebi yok.
Yeni madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu Salih Koca
Isparta Kocaeli Eskişehir
Madde 61- 442 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 2- Bu
maddeyi düzenleyen Kanun ile ek 16 ncı maddede yapılan değişiklik sonucu anılan
madde kapsamına girenlerden müracaat edenler, bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihi takip eden aybaşından itibaren anılan madde hükümlerinden
yararlandırılır. Ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönem için
herhangi bir ödeme yapılmaz.
27/5/2007 tarihli ve 5673
sayılı Köy Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce geçici köy koruculuğu yapanlardan ek 16 ncı ve
ek 17 nci maddelerde yer alan şartları taşıyanlara yazılı müracaatları üzerine
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren bu madde
hükümleri uygulanır. Ancak geçmiş süreler için herhangi bir ödeme
yapılmaz."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – O zaman önerge
üzerinde yeni madde olarak görüşme açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani elimizde bir veri var,
23.234 şehitten bahsediliyor. Evet, kirli ve kanlı bir dönemden geçtik. Eğer bu
rakamlar gerçekse, zaman zaman Hükûmetin açıkladığı 40 bin, 50 bin sayısı o
zaman gerçekçi bir sayı değil. 23.234, tekrar altını çizerek söylüyorum. O
zaman yani 100 binin üzerinde insan bu kirli ve kanlı savaşta yaşamını yitirdi.
Evet, çok kirli ve kanlı
bir dönemden geçtik, hâlen de geçiyoruz. Bu gece küçük de olsa önemli bir adım
atılıyor, biz de bunları önemsiyoruz. Yani bir dönemden geçtik, bu dönem
kirliydi ve kanlıydı. Hatta dün Sayın Hüseyin Çelik’in bir açıklaması vardı,
“1990’lı yıllarda benim ofisime vali bir bomba koydu.” diyor. Evet, benim de iş
yerime, otelime orada görev yapan yetkililer 2 kez bomba koydular. Eğer Hüseyin
Çelik bunu açıklamamış olsaydı, bizim açıklamamız bir şey ifade etmezdi. Orada
2 öğretmen yaşamını yitirdi.
Şimdi, bir dönem böyle
kanlı ve kirlidir ve bu dönemin arkasında devletin kanlı eli vardır. O tarihte
bir general çıkıp açıkça şunu söylüyordu: “Bize uymayan hâkimlerin, savcıların
evlerine bir bomba koyardık bizimle birlikte hareket etsinler diye.” O dönem, o
bölgede bombaların nasıl konulduğunun, nasıl patladığının bir örneğidir ve yine
aynı dönemde işte o Hüseyin Bey’in ofisine bomba koyan Tansu Çiller’in
ekibindendi. Sonra, mükâfat olarak da milletvekili oldu, geldi ve Mehmet Ağar,
Korkut Eken, Veli Küçük o ekibin aktif elemanlarından biriydi.
O dönemde binlerce, 3.500
köy yakıldı ve bu köylerin büyük bir çoğunluğu devletin helikopteri gidiyordu,
yakıyordu ve o dönemde biz bunları seslendirdiğimiz için apar topar bizi alıp
cezaevine attılar. Dönemin Bakanı ve dönemin Başbakanı açıklamalarda
bulunuyordu: “Afganistan’dan, Pakistan’dan gelen helikopterler gittiler,
yaktılar.” Karıştırınca, bu sefer diyordu ki, yani “Bir başka ülkenin
helikopteri gelip senin toprağından nasıl köy yakabilir?” tepkilerini alınca bu
sefer diyordu ki: “PKK’nin helikopterleri yaktı.” Oysa ki PKK de yoktu ortada, Afganistan
da, Pakistan da yoktu. Kendisi ve o dönem birlikte çalışan Genelkurmay Başkanı
Doğan Güreş’le birlikte, bir ekiple bir karanlık döneme imza attılar. 3.500 köy
yakıldı ve -bizdeki verilere göre- 17.500 faili meçhul cinayet var ve bu…
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Hüseyin Çelik de Doğru Yol’daydı o zaman. Hüseyin Çelik de o bombacılarla
beraber milletvekilliği yaptı aynı dönemde.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
– Onun odasına da bomba koydular.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, o tarihte bunlar yapıldı. O tarihte yapıldı ve sonra, sizin döneminizde,
2004’te bir yasa çıkarıldı; 5233 sayılı Yasa. Neydi? Bu zararı, ziyanı devlet
karşılayacaktı. Aslında vatandaşa karşı bir hileydi o. O zarar ve ziyana
uğrayan insanlardan biri de benim. Aradan on dokuz yıl geçmiş. Geçen gün Muş
valisine gittim. Ya, on dokuz yıl geçti. Bu gece bir yasal düzenleme yapıyoruz.
2004’te böyle bir yasal düzenleme yapmışız ama hâlâ insanların o hakkı iade
edilmedi. Gittim, orada vatandaşa hâlâ düşman muamelesi yapılıyor. Bakın,
altını çizerek söylüyorum, düşman muamelesi yapılıyor. Ve yıl 1993, köyler
yakılmış, köylerde insanlar evlerinde diri diri yakılmış ve bizim devletimiz,
bugün iktidarsınız ve emrinizde olan vali yardımcıları ve valiler, gittim, bir
ödeme planı çıkarmışlar. Sordum: Ne kadar? A vatandaşa 3 milyar, 2 milyar yani
milyar derken bin TL diyorum. Şimdi, sordum oradaki bu işi örgütleyen vali
yardımcısına, “Vicdanen bu nedir?” dedim. “Vallaha…” kem küm etti. Dedim ki:
“Bu düşmanlık hukukudur. Böyle bir yasa var ve siz on dokuz yıldır bu
insanların hakkını ödememişsiniz. Evini yakmışsınız, köyünü yakmışsınız,
arazilerine hâlâ gidemiyorlar. Bir ev nasıl 1 milyon liraya yapılır?” Ses yok.
Şimdi, bu gece bu yasa çıkarken o dönemde mağdur olan bu insanların hepsinin
bir bütün olarak zararlarının tazmin edilmesi gerekir. Bunları yapmazsanız
yarım bırakırsınız, bunları yapmazsanız yaraları sarmazsınız,
Ve bu konuda bizim ve
Cumhuriyet Halk Partisinin zaman zaman getirip yani bu faili meçhul
cinayetlerle ilgili, köy yakmalarla ilgili getirdiğimiz Meclis araştırma
önergeleri hep reddediliyor. Şimdi, eğer yarın yetiştirebilirsem yarın, yarın
yetiştiremezsem de önümüzdeki 1 Ekimde Hüseyin Çelik Bey’le ilgili,
beyanlarıyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi isteyeceğim ve o gün size
bakacağım, onu nasıl reddedeceksiniz? Sizin bir Genel Başkan Yardımcınız
çıkıyor: “Benim evime, benim iş yerime bomba koyuyorlar.” Bu da benim boynumun
borcu, getireceğim. Biz getirdiğimiz için, Cumhuriyet Halk Partisi getirdiği
için hep reddettiniz. Şimdi, bu dönemin mağdurları var, bu dönemin. Aradan tam
on dokuz yıl geçmiş, on dokuz yıl yani hâlâ köyüne dönemiyor, hâlâ köyüne
cenazesi bile gidemiyor. Bunların, gerçekten, o on dokuz yıllık süre
içerisindeki mağduriyetlerinin bir an önce ödenmesi gerekir. Ve siz bu yasayı
niye çıkardınız? Geçmişte AİHM’e gidiliyordu. AİHM, işte kıt kanaat, neyse
zararları ödüyordu. Siz bir hile yaparak AİHM’in yollarını kapattınız. Ne
oluyor? On dokuz yıldır valiler, vali yardımcıları bu hukuksuzluğu
uyguluyorlar, devlet adına bunu yapıyorlar ve çok rahatlıkla da söylüyorlar.
Hemen yanı başındaki bir
köy, eğer torpil yapmışsa, çok rahatlıkla 25 milyar lira para alabiliyor.
Bunlardan biri, benim kapı komşum olan bir köy. Yani 22’nci Dönemde Cumhuriyet
Halk Partisinden milletvekili olan, benim de yakın akrabamdır, buradan bir
torpil ayarlayarak bütün köylülere 25’er milyar lira para almış. Bak, aradan
yedi yıl geçmiş. Kapı komşu köy 1 milyar lira, o da yedi yıl sonra ödeniyor.
Şimdi böyle bir hukuksuzluk var. Ve bu AİHM’in yollarını kapatan sürecin mimarı
da siz oldunuz.
Bir de ikinci bir konu var.
Bu gece yine askerlerle ilgili bir yasa var. Oysa bir de, askerde askerlik
görevini yapıp ve orada, adına zaman zaman “intihar”, zaman zaman “kaza
kurşunu” denilen mağdurlar var. Ve binlerce insan var bunlardan. Bunlardan kimi
Ermeni, kimi Kürt, kimi Alevi ve bunlar -özellikle muhalif kesimlerden bu
insanlar- yaşamını askerde yitirdiler. Bunlar askere alınırken e hoş, ölürken
bu sürece dâhil edilmiyor. Bizim bir an önce bu mağduriyeti de ortadan
kaldırmamız gerekir.
Bu askere giden insanları
eğer siz alıp götürüyorsanız, eğer orada intihar ediyorsa, sizin sisteminizde
bir sorun var. O zaman şunu yaparsınız: Vicdanı reddi kabul edersiniz, askere
gitmek isteyen gider, gitmek istemeyen de gitmez. O zaman hangi yasayı
uygularsanız… Çünkü “siz keyfinizle bunu seçtiniz” deme hakkına sahip
olursunuz. Ama şimdi alıyorsunuz, götürüyorsunuz, birkaç gün sonra bir asker
geliyor “Sizin oğlunuz intihar etti.”
diyor. Oysaki -bu konuda da Meclis araştırma önergeleri getirdik- birçok
intihar, intihar değildir. Bakın, bir Ermeni vatandaşımızın Batman’daki ölümü
ve sonra orada asker arkadaşları çıktı, dediler ki: “Bu bir intihar değildi, bu
bir cinayettir.” Yine Alevi bir kardeşimizin, Malatyalı bir ailenin çocuğunun
aslında bir cinayetle yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Bu ailelerin bir bütün
olarak hepsinin bu mağduriyetini giderecek bir yasal düzenlemeye gerçekten
ihtiyaç vardır. Bu insanlar keyiflerinden gitmediler ve oraya gittilerse siz
dönüp şunu soramazsınız: Ya intihar edenden, istifa edenden kimse bir sorumlu
değil. Ama sizin sisteminizden dolayı intihar ediyorsa, bu sistemden dolayı
intihar edenlerin sorumluluğu sisteme aittir ve iktidara aittir. Ben, bu
düzenlemede, bu mağduriyetin de ortadan kaldırılması için olumlu bir görüşmenin
olabileceğini umut ediyorum.
İlk kez böyle bir diyalog
içerisinde de küçük de olsa bir uzlaşı hepimizi umutlandırıyor. Diliyorum ve
umuyorum ki önümüzdeki dönem bu Parlamento daha çok uzlaşı ve diyalogla bu akan
kanı, bu şiddeti durdurur, bu kan deryasından bu ülke kurtulur. Hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Sakık.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
şehit ve gazilerimizle ilgili olarak verilen ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bizim de imza vermiş olduğumuz önergeler hakkında söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatanın, milletin ve devletin bölünmez bütünlüğü için
canlarını feda eden şehitlerimizin geride kalan ve bizlere emanet olan dul ve
yetimlerinin, malul ve gazilerimizin sorunlarının giderilmesi, yüce
Meclisimizin kutsal bir görevidir. Şehit ve gazilerimiz ve aileleri için ne
yapsak azdır. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimize
sıhhat, afiyet ve uzun ömürler ve sabırlar diliyorum.
Anayasa’mızın “Sosyal
güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler” başlıklı 61’inci
maddesinde “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve
gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.”
hükmü bulunmaktadır. Bu madde kapsamında bulunan bireylerin korunması yönünde
gerekli tedbirlerin alınması, yaşam seviyelerinin toplumda kendilerine yaraşır
seviyeye çıkarılması sosyal devletin temel görevlerinden birisidir.
Değerli milletvekilleri,
şehit yakınları ile gazilerimizin yıllardır çözüm bekleyen sorunları ve beklentileri
bulunmaktadır. Özlük haklarının iyileştirilmesi, haklarının genişletilmesi ve
aralarındaki adaletsiz ve ayrımcı uygulamaların giderilmesi gerekmektedir. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak şehit yakını ve gazilerimizin sorunlarının
çözülmesine yönelik çok sayıda kanun teklifi ve soru önergeleri verdik ve bu
konuda da çok duyarlı olduk. Meclisin son çalışma gününe geldiğimiz bu güzel
akşam, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri, malul ve gazilerimizle
ilgili hazırlanan kanun tasarısı ve buna paralel teklifler Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunuldu ve görüşüyoruz.
İlk gelen tasarı ve bu
teklifler uygulamadaki bazı önemli eksiklikleri gidermektedir. Ancak harp ve
vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gazilerimizin beklentilerini
tam olarak karşıladığını da maalesef söyleyemeyiz. Şehit yakını ve gazilerin
aylıklarında gerekli artış henüz yapılmamaktadır. Şehit ve gazilerin yüzde 85’i
bekârdır. Hükûmet tasarısında şehitlerimizin büyük çoğunluğunu oluşturan bekâr
şehit ailelerine ikinci iş hakkı konusu yoktu fakat daha sonra yine grupların
ortak önerisi ve ortak çalışma ve mutabakatı ile bu durum düzeltilmiştir. Yine
Milliyetçi Hareket Partisi olarak harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri
ile malul ve gazilerimizle ilgili bu düzenlemeleri, tekrar ifade ediyoruz ki,
canı gönülden destekliyoruz. Ancak bazı eksikliklerin de giderilmesi
gerektiğini söylüyoruz. İnşallah, bundan sonraki çalışma döneminde -mümkün
olursa ekim ayında ve sonraki aylarda- yine bu noksanlıkları da hep birlikte gideririz.
Biraz evvel, benden önce
Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan Milletvekilimiz Sayın Alim Işık bu
tekliflerle gelen yeni değişiklikleri ve uygulamaları teker teker saydı. Ben de
bu noksanlıkları dikkatinize sunarak inşallah önümüzdeki çalışma döneminde
bunları da gidermeyi diliyorum.
Dikkat çekmek istediğim bu
noksanlıklar şunlardır değerli arkadaşlar:
Şehit yakınlarıyla
gazilerin aylıklarında iyileştirme yapılması zarureti vardır, önümüzdeki
dönemin gündeminde bu yer almalıdır ve maluliyet zam oranları artırılmalıdır.
Gazilerimize de ikinci iş
imkânı verilmelidir.
Şehitlerin ve vefatı
hâlinde gazilerin anne ve babasına ayrı ayrı olmak üzere en az asgari ücret
tutarında aylık bağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
özellikle gazilerimizin önemli bir kısmı ailelerinin geçimini sağlamak
durumunda olan ve ekonomik olarak o aileyi ayakta tutan fertlerdir. Fakat,
üretimden ve çalışmaktan fiilen kopmuş olması pek çok aile için yıkım
olabilmektedir.
Diğer bir husus, Devlet
Övünç Madalyası verilenlere şeref aylığı bağlanmalıdır değerli arkadaşlar.
Şeref aylığı da hiçbir şarta bağlı olmadan kesintisiz ve eşit olarak
ödenmelidir. “Şeref” adı üzerinde ayrı ölçülere bağlanamaz, bağlanmalıdır.
Dolayısıyla, şeref aylıklarında herhangi bir fark kesinlikle olmamalıdır.
Malul gazilerimizden
çalışanlara 3.600 prim gün sayısını doldurmaları hâlinde yaşlılık aylığı
bağlanmalıdır. Vazife malullerinin kullandıkları her türlü ortez, protez, araç
gereç ile ilaç ve tıbbi malzeme hiçbir kısıtlama olmaksızın ve katılım payı
alınmaksızın karşılanmalıdır. Vazife malullerine de faizsiz konut kredisi hakkı
tanınmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, şehit ailelerine ve
gazilerimize sosyal konut verilmesi gerektiğini ve buna ilişkin çalışmaların da
bir an evvel yapılmasını savunuyoruz.
5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumlarında Ücretsiz Okuyacak Öğrenciler Hakkında Yönetmelik gereğince, şehit
ve gazi çocuklarına özel öğretim kurumlarında yüzde 1 oranında verilen
kontenjan yetersizdir, bu kontenjanın da yüzde 2’ye çıkarılması gerekmektedir.
Son olarak değerli
arkadaşlar, önemli gördüğümüz bir husus da: Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na
göre, malullere 1600 cc’den düşük ve beş yıl süre ile kullanmak şartıyla
ÖTV’siz binek aracı verilmektedir. Ancak, prosedürler nedeniyle birçok malul bu
hakkını kullanamamaktadır. 3713 sayılı Kanun kapsamındaki gazilere ve 5510
sayılı Kanun’un 47’nci maddesine göre ordu vazife malulü sayılanlara sağlık
raporu istenmeden, Sosyal Güvenlik Kurumunun vermiş olduğu ücretsiz seyahat
kartlarını ibraz etmeleri şartıyla, 1600 cc’den düşük ve beş yıl süreyle
kullanmak şartıyla ÖTV’siz ve KDV’siz binek aracı imkânı verilmelidir. Çünkü,
3713 sayılı Kanun’a göre gazi, 5510 sayılı Kanun’a göre vazife malulü
olanların, önce Türk Silahlı Kuvvetlerine ait tam teşekküllü bir askerî
hastanede derecesiyle birlikte gaziliği belirlendikten sonra, Sosyal Güvenlik
Kurumunun Sağlık Kurulu tarafından derecelerle ilgili belirleme yapılmaktadır.
Gazi veya malul rahatsızlanıp hastaneye gitmesi gerektiğinde eşleri de bu
araçları kullanamamaktadır. Gazi ve malullere verilen bu araçları eşleri de
kullanabilmeliler ve bu rapor konusundaki eziyet de bir an evvel bitmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şehit ve gazilerimiz ile ailelerine yapılan bu kanunların
ülkemize, milletimize, şehit ailelerine ve gazilerimize hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Akçay.
Söz talebi yok.
Yeni madde 2’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu Salih Koca
Isparta Kocaeli Eskişehir
Fatoş
Gürkan
Adana
Madde 62- 8/6/1949 tarihli
ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 56 ncı maddesine
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Harp okulları ile
astsubay meslek yüksekokullarında veya üniversitelerin fakülte ve
yüksekokullarında Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına öğrenim görenler veya kendi
hesabına öğrenim görmekteyken askeri öğrenci olanlar, Polis Akademisi ile Polis
Meslek Eğitim Merkezlerinde veya üniversitelerin fakülte ve yüksekokullarında
Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına öğrenim görenler veya kendi hesabına öğrenim
görmekte iken Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına öğrenim görmeye devam edenler,
Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü veya Milli İstihbarat
Teşkilatı hesabına açılan okullarda öğrenim görenler ile Türk Silahlı
Kuvvetleri veya Emniyet Genel Müdürlüğü adına öğrenim görmek üzere temel ve
intibak eğitimine tabi tutulanlardan; 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılmamış olup da bu
öğrenimleri veya eğitimleri nedeniyle 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu kapsamındaki terör eylemlerinde hedef alınarak hayatını
kaybedenlerin hak sahibi yakınları veya sakatlığının derecesi itibarıyla bu
Kanun hükümlerine göre malûl olduğuna karar verilenler birinci fıkra
hükümlerinden aynı şekilde yararlandırılırlar."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni madde olarak
görüşmeye açıyorum.
Gruplar adına söz talebi?
Yok.
Yeni madde 3’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Salih Koca Muzaffer Baştopçu Süreyya Sadi Bilgiç
Eskişehir Kocaeli Isparta
Fatoş
Gürkan Nevzat
Korkmaz
Adana Isparta
Madde 63 - 5434 sayılı Kanunun 72 nci maddesinin dördüncü
fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında
belirtilen durumlardan dolayı veya 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile bu Kanuna ek 18/12/1981 tarihli
ve 2566 sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle veya
12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren
olaylar sebebiyle hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerle bunlardan aylık
almaktayken ölenlerin, baba veya analarına; yukarıda belirtilen kanunların veya
bu Kanunun 56 ncı maddesi kapsamına girecek şekilde hayatını kaybeden erbaş ve
erlere veya 56 ncı maddede belirtilen öğrencilere ya da bunlardan aynı sebeplerle
aylık almakta iken ölenlerin ana veya babalarına; ölüm tarihini takip eden
aybaşından geçerli olarak malullük ve muhtaçlık şartı aranmaksızın aylık
bağlanır, hayatını kaybeden erbaş ve erler ile yedek subay okulu öğrencilerinin
ana ve babasına bağlanan aylığın toplamı 16 yaşından büyük işçiler için tespit
edilen otuz günlük asgari ücretin net tutarından az olamaz."
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –
Katılıyoruz Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz vardır.
BAŞKAN – Yeni madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Giresun Kocaeli İstanbul
Mustafa Kalaycı Salih Koca Nevzat Korkmaz
Konya Eskişehir Isparta
Süreyya
Sadi Bilgiç
Isparta
Madde 64 - 5434 sayılı
Kanunun ek 77 nci maddesinin birinci fıkrasının başına "Bu Kanunun 56 ncı
maddesinde belirtilen haller kapsamında,", (a) bendine "uzman
erbaşlar," ibaresinden sonra gelmek üzere "sözleşmeli subaylar,
sözleşmeli astsubaylar," ve (b) bendine "azami rütbe tavanı
subaylarda" ibaresinden sonra gelmek üzere "(öğrenim durumuna
bakılmaksızın astsubaydan subay olanlar dahil)" ibareleri eklenmiş, (c)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (d) bendinde yer alan
"başkomiser" ibaresi "öğrenim durumuna bakılmaksızın üçüncü
sınıf emniyet müdürü" ve ikinci fıkrasında yer alan "asgari ücretin
net tutarı" ibaresi "16 yaşından büyük işçiler için tespit edilmiş
olan otuz günlük asgari ücretin net tutarının iki katı" şeklinde
değiştirilmiş, aynı maddenin birinci fıkrasına aşağıdaki (e) bendi eklenmiş ve
mevcut (e) ve (f) bentleri (f) ve (g) bentleri şeklinde teselsül ettirilmiştir.
"c) Sivil iştirakçiler
ile bu Kanunun 56 ncı maddesi, 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (e) ve (f)
bentleri ile 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (i) ve (j) bentlerinde
belirtilenlere uygulanacak azami derece ve kademe ise, genel idare hizmetleri
sınıfı esas alınarak öğrenim durumları itibariyle 14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa göre yükselebilecekleri derece ve
kademedir."
"e) Bu şekilde
yükseltilen aylıklarda, milli istihbarat hizmetleri sınıfında bulunan personel
için azami kadro unvanları; yükselebilecekleri en son yönetim veya uzmanlık
kadrosunu geçmemek kaydıyla, yönetim kademelerinde olanlar için Başkan kadrosu,
diğer personeller için 1 inci sınıf uzman kadrolarıdır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Yeni madde 5’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Giresun Kocaeli İstanbul
Süreyya Sadi Bilgiç Salih Koca Mustafa Kalaycı
Isparta Eskişehir Konya
Nevzat
Korkmaz
Isparta
Madde 65- 5434 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 224 - Bu
maddeyi düzenleyen Kanunla 72 nci maddede ve ek 77 nci maddede yapılan
değişiklik öncesinde bağlanmış olan aylıklar ilgili mevzuatına uygun olarak
bağlanmış sayılır ve bunlarda bir eksiltme yapılmaz.
Bu maddeyi düzenleyen
Kanunla değiştirilen 56 ncı madde, 72 nci maddenin dördüncü fıkrası ve ek 77
nci madde kapsamına dahil edilen haller sebebiyle bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten önce hayatını kaybeden veya malul olanlar, müracaatları üzerine; bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren anılan
maddelerde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde aynı haklardan
yararlandırılır. Ancak, geçmiş süreler için aylık, aylık farkı, emekli
ikramiyesi veya emekli ikramiyesi farkı ödenmez.
İlgililerin varsa açtıkları
davalardan feragat etmeleri kaydıyla, 72 nci maddenin dördüncü fıkrasının
birinci cümlesinde bu maddeyi düzenleyen Kanunla yapılan değişiklik neticesinde
aylık bağlama şartları yeniden düzenlenenler için bu maddenin yürürlük
tarihinden önce bağlanmış olan aylıklar sebebiyle açılmış olan dava ve icra
takiplerinden vazgeçilir. Bu maddenin yürürlük tarihinden önceki dönem için
ilgililere çıkarılmış olan borçlar beş yıla kadar taksitlendirilir. Aylık
taksit tutarının kişinin gelirinin dörtte birini aşması halinde taksit süresi
uzatılır, faizler Sosyal Güvenlik Kurumunca terkin edilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – O zaman yeni madde
olarak görüşmeye açıyorum.
Söz talebi yok.
Yeni madde 6’yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Giresun Kocaeli İstanbul
Süreyya Sadi Bilgiç Salih Koca Mustafa Kalaycı
Isparta Eskişehir Konya
Nevzat
Korkmaz
Isparta
Madde 66 - 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve
Aylık Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasına
"tahkikle" ibaresinden sonra gelmek üzere ", trafik ve yol
güvenliğini veya tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerini sağlamakla"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yeni madde olarak görüşmeye açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Giresun Kocaeli İstanbul
Mustafa Kalaycı Salih Koca Nevzat Korkmaz
Konya Eskişehir Isparta
Süreyya
Sadi Bilgiç
Isparta
Madde 67- 2330 sayılı
Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine "tahkiki"
ibaresinden sonra gelmek üzere "veya trafik ve yol güvenliğini
sağlamak" ibaresi eklenmiş, (c) bendi aşağıdaki şekilde ve (d) bendinde
yer alan "Ceza" ibaresi "Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve
nakilleri ile ceza" ibaresi şeklinde değiştirilmiştir.
"c) Güven ve asayişi
ihlal eden eylemler ile kaçakçılığa ilişkin eylemlerin önlenmesine yönelik
görev yapan mülki idare amirlerini;"
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni madde olarak
görüşmeye açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 8’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muzaffer Baştopçu
Giresun İstanbul Kocaeli
Mustafa Kalaycı Salih Koca Nevzat Korkmaz
Konya Eskişehir Isparta
Süreyya
Sadi Bilgiç
Isparta
Madde 68 - 2/3/1984 tarihli
ve 2985 sayılı Toplu Konut Kanununun ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer
alan "64 üncü maddesi" ibaresi "mülga 64 üncü maddesi, 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47
nci maddesinin sekizinci fıkrası," şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın
sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesi kapsamında aylık bağlanmış
olanlar için aynı maddede belirlenmiş olan usul ve esaslar saklı kalmak
kaydıyla verilecek faizsiz konut kredileri de bu madde kapsamındadır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yeni madde olarak
görüşmeye açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 9’u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Mustafa Kalaycı
Giresun Kocaeli Konya
Salih Koca Nevzat Korkmaz Süreyya Sadi Bilgiç
Eskişehir Isparta Isparta
Madde 69- 12/4/1991 tarihli
ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendine aşağıdaki cümleler eklenmiş, (c), (d) ve (h) bentleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya aşağıdaki bentler eklenmiş ve aynı maddeye
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“Bütün hak sahipleri adına
bir konut için yapılacak aylık kira yardımının üst limiti ile ödeme usul ve
esasları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve
İçişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığınca çıkarılan
yönetmelikle belirlenir. Bu Kanun hükümlerine göre aylık alan maluller ile
hayatını kaybedenlerin dul ve yetimlerine yapılan gayrimenkul hibeleri veraset
ve intikal vergisinden, devir işlemleri harçlarından ve döner sermaye
ücretlerinden ve bu işlemler nedeniyle düzenlenecek kağıtlar için tahakkuk
edecek damga vergisinden müstesnadır. Bu gayrimenkullerin maliyet bedellerinin
tamamı bunları hibe edenler tarafından 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi ve 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 10 uncu maddesi kapsamında dönem gelirinden veya kurum
kazancından indirilebilir."
"c) Konut kredisinden
istifade bakımından 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununun ek 9 uncu maddesinin üçüncü fıkrasındaki hüküm; bir konut ile sınırlı
olmak üzere, malül olanların kendileri, hayatını kaybedenlerin ise dul aylığı
bağlanan eşi, dul aylığı bağlanacak eşin olmaması halinde yetim aylığına
müstehak çocuklarının tamamının müşterek hakkı olarak bir çocuğu, çocuklarının
da olmaması durumunda ana veya babası hakkında da uygulanır.
d) Malül olanların
kendileri, hayatını kaybedenlerin ve malül olanların eşleri, ana ve babaları
ile bakmakla yükümlü olunan çocukları, yurtiçinde Devlet Demiryollarında,
Denizyolları Şehir Hatlarında ve belediye toplu taşıma araçları ile belediye
tarafından kurulan şirketler veya özel firmalar aracılığıyla yaptırılan toplu
taşıma işinde kullanılan araçlarda ücretsiz seyahat ederler. İlgili kurumlar ve
yerel yönetimler bu hakkın kullanılmasına ilişkin gerekli tedbirleri alır. Bu
bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının
görüşü alınmak suretiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından
çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."
"h) Erbaş ve erlerden
veya geçici veya gönüllü köy korucularından; terörle mücadele görevi ifa
ederken yaralanarak veya sakatlanarak ilgili mevzuatına göre malullük aylığı
bağlanması koşullarının oluştuğu tespit olunanlar, 2330 sayılı Kanuna göre
aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c), (d) ve (g) bentlerindeki
haklardan, bunların eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü olunan kişi
kapsamına giren çocukları da bu fıkranın (d) bendinde düzenlenen haklardan
yararlandırılır. Erbaş ve erlerden veya geçici veya gönüllü köy korucularından;
aynı sebeplerle hayatını kaybedenlerin veya bu fıkra kapsamında malûl olması
sebebiyle aylık almakta iken hayatını kaybedenlerin dul aylığına müstahak eşi,
ana ve babaları ile yetim aylığına müstahak çocukları 2330 sayılı Kanun
hükümlerine göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c) ve (d)
bendindeki haklardan yararlandırılır. Bu fıkra kapsamında er ve erbaşlar için
bağlanacak aylıklar, bitirmiş oldukları okullar neticesinde hak kazandıkları
unvanlar üzerinden yürütmüş oldukları kamu görevleri sebebiyle daha yüksek
aylık bağlanmasına ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; en az dört yıllık
yüksek öğrenim mezunu olanlar sekizinci derecenin birinci kademesindeki,
diğerleri ise eğitim durumlarına bakılmaksızın onuncu derecenin birinci
kademesindeki "Memur" unvanlı kadrolarda bulunanların emekli
keseneğine esas aylıkları üzerinden hesaplanacak vazife malûllüğü aylığı
tutarından düşük olamaz ve bunlar için 5434 sayılı Kanunun ek 77 nci maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendine göre yapılacak yükseltmelerde aynı unvan ve
derece başlangıç olarak esas alınır ve derece yükselmelerinde kadro şartı
aranmaksızın yüksek öğrenim mezunu gibi işlem yapılır."
"i) Yedek subay okulu
öğrencilerinden, harp okulları ile astsubay meslek yüksekokullarında veya
üniversitelerin fakülte ve yüksekokullarında Türk Silahlı Kuvvetleri hesabına
öğrenim görenler veya kendi hesabına öğrenim görmekteyken askeri öğrenci
olanlar, Polis Akademisi ile Polis Meslek Eğitim Merkezlerinde veya
üniversitelerin fakülte ve yüksekokullarında Emniyet Genel Müdürlüğü hesabına
öğrenim görenler veya kendi hesabına öğrenim görmekteyken Emniyet Genel
Müdürlüğü hesabına öğrenim görmeye devam edenler, Türk Silahlı Kuvvetleri,
Emniyet Genel Müdürlüğü veya Milli İstihbarat Teşkilatı hesabına açılan
okullarda öğrenim görenler ile Türk Silahlı Kuvvetleri veya Emniyet Genel
Müdürlüğü adına öğrenim görmek üzere temel ve intibak eğitimine tabi
tutulanlardan; 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamında sigortalı sayılmamış olup da bu öğrenimleri veya eğitimleri
nedeniyle bu Kanun kapsamındaki terör eylemlerinde hedef alınarak hayatını
kaybedenler ile yaralanan veya sakatlananlardan ilgili mevzuatına göre malullük
aylığı bağlanması koşullarının oluştuğu tespit olunanların kendileri, 2330
sayılı Kanuna göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c), (d) ve (g)
bentlerindeki haklardan, bunların eş, ana ve babaları ile bakmakla yükümlü
olunan kişi kapsamına giren çocukları da bu fıkranın (d) bendinde düzenlenen
haklardan yararlandırılır. Yukarıda
sayılanlardan aynı sebeplerle hayatını kaybedenlerin veya bu fıkra
kapsamında malûl olması sebebiyle aylık almakta iken hayatını kaybedenlerin dul
aylığına müstahak eşi, ana ve babaları ile yetim aylığına müstahak çocukları 2330 sayılı Kanun hükümlerine göre
aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c) ve (d) bendindeki haklardan
yararlandırılır.
j) Terör eyleminin ortaya
çıkarılması, etkilerinin azaltılması veya bertaraf edilmesinin sağlanmasında
yardımcı ve faydalı olanlar bu faaliyetlerinden dolayı hayatını kaybettikleri,
yaralandıkları veya sakatlandıkları; ilgili valinin teklifi üzerine Nakdi
Tazminat Komisyonu tarafından karara bağlanan sivillerden ilgili mevzuatına
göre malûllük aylığı bağlanması koşullarının oluştuğu tespit olunanların
kendileri, 2330 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın
(c), (d) ve (g) bentlerindeki haklardan, bunların eş, ana ve babaları ile
bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giren çocukları da bu fıkranın (d)
bendinde düzenlenen haklardan yararlandırılır. Yukarıda sayılanlardan aynı
sebeplerle hayatını kaybedenlerin veya bu fıkra kapsamında malûl olması sebebiyle
aylık almakta iken hayatını kaybedenlerin dul aylığına müstahak eşi, ana ve
babaları ile yetim aylığına müstahak çocukları 2330 sayılı Kanun hükümlerine
göre aylık bağlanması hakkından ve bu fıkranın (c) ve (d) bendindeki haklardan
yararlandırılır.
Kamu görevlileri ile
birinci fıkranın (h) ve (j) bentleri kapsamına girenlerden terör olaylarını
önlemek amacıyla her türlü patlayıcı maddeye bağlı olarak meydana gelen olaylar
sonucunda ya da her ne şekilde olursa olsun terör olaylarının önlenmesi, takibi
veya etkisiz hâle getirilmesi amacıyla ifa edilen görevler sırasında veya bu
görevlere gidiş dönüşler esnasında meydana gelen kazalar sonucunda yaralanan,
sakatlanan, hastalanan veya hayatını kaybedenler, birinci fıkranın durumlarına
uygun hükümlerinden yararlandırılır.
Birinci fıkranın (h), (i)
ve (j) bentlerinde belirtilenlerden bu Kanun kapsamındaki olaylar sebebiyle
yaralananlar, tedavileri sonuçlanıncaya veya maluliyetleri kesinleşinceye kadar
geçen süre içinde 5510 sayılı Kanuna göre sağlanan sağlık hizmetlerinden ve
diğer haklardan, aynı sebeplerle tedavi gören malûl kamu görevlilerine ilişkin
hükümler çerçevesinde yararlandırılır. Erbaş ve erler için Türk Silahlı
Kuvvetlerine ait sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan tedaviler hariç, bu
kapsamda yapılacak giderlerin tamamı; ilgililerin genel sağlık sigortalısı olup
olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanır. Ancak,
bu kişilerden 5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortası kapsamında yer
almayanlar için, Sosyal Güvenlik Kurumunca yapılmış olan giderler, Sosyal
Güvenlik Kurumu tarafından; erbaş ve erler için ilgisine göre Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, diğerleri
için Maliye Bakanlığından tahsil olunur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 10’u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Oktay Vural
Giresun İstanbul İzmir
Mustafa Kalaycı Ali Öz Salih
Koca
Konya Mersin Eskişehir
Musa Çam Özgür Özel Alim Işık
İzmir Manisa Kütahya
Kazım Kurt Muzaffer Baştopçu Fatoş Gürkan
Eskişehir Kocaeli Adana
Süreyya Sadi Bilgiç Nevzat Korkmaz Mustafa Baloğlu
Isparta Isparta Konya
Erkan Akçay Necdet Ünüvar Cengiz Yavilioğlu
Manisa Adana Erzurum
Abdulkerim Gök Mehmet Şükrü Erdinç Ahmet Baha Öğütken
Şanlıurfa Adana İstanbul
Uğur Aydemir Ertuğrul Soysal Ekrem Çelebi
Manisa Yozgat Ağrı
Hüseyin Şahin Ahmet Arslan Menderes Türel
Bursa Kars Antalya
Sadık
Badak Hasan H.
Türkoğlu
Antalya Osmaniye
Madde 70 - 3713 sayılı
Kanunun ek 1 inci maddesinin (A) fıkrasında yer alan “% 1” ibaresi "%
2" şeklinde, aynı fıkranın (a) ve (b) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.
a) Görevleri sona ermiş
olsa bile 21 inci maddede belirtilen görevleri yapmaları nedeniyle uğradıkları
saldırı sonucu şehit olanlar dahil kamu görevlileri, er ve erbaşlar ile geçici
ve gönüllü köy korucularından veya 21 inci maddenin birinci fıkrasının (i)
bendi ya da ikinci fıkrası kapsamındakilerden şehit olanların eş veya
çocuklarından birisi ile ana, baba veya kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam
iki kişinin; şehidin ana, baba ve kardeşi bulunmaması durumunda eş veya
çocuklarından toplam iki kişinin; şehidin eş veya çocuğunun bulunmaması
durumunda ana veya babası ile kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam iki
kişinin, ana veya babanın bu hakkı kullanmaması durumunda ise bir diğer kardeşi
olmak üzere toplam iki kişinin,
b) (a) bendinde
sayılanlardan malûl olup da çalışabilir durumda olanların kendilerinin,
çalışamayacak durumda olanların ise eş veya çocuklarından birisinin, eşi ve
ocuğu yoksa kardeşlerinden birisinin,
c) 21 inci maddenin birinci
fıkrasının (j) bendi kapsamındakilerden hayatını kaybedenlerin eş veya
çocuklarından birisi, eşi veya çocuğu yoksa kardeşlerinden birisinin; 21 inci
maddenin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamındakilerden malûl olanlardan
çalışabilir durumda olanların kendilerinin, çalışamayacak durumda olanların ise
eş veya çocuklarından birisinin,"
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hülya Güven.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜLYA GÜVEN
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 302 sıra sayılı torba kanun tekliflerine ek olarak şehit ve
gazilerin durumlarını iyileştirmek amacıyla verilen önerge hakkında konuşmak
üzere bulunuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle tüm
şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyor, Allah’tan rahmet, ailelerine de sabır
diliyorum. Yine, artık her ilde, her ilçede gittikçe artan şehit haberlerinin
bitmesini, artık annelerin, babaların ve kardeşlerin ağlamamasını diliyorum.
Ayrıca iktidar partisine de
sormak istiyorum: Üç yıldır haklarının düzenlenmesini bekleyen şehit ve gaziler
niye bu kadar beklediler? Kanun tasarısı neden bugüne kaldı? Neden daha önce
detaylı olarak tartışılmadan ek önergeyle geliyor?
Bakın, bir şehit kardeşi ne
diyor: “Referandumla kabul edilen ve Anayasa’mızda yer alan şehit ailelerine
pozitif ayrımcılığın yapılacağına ait Anayasa hükmüne rağmen, defaatle verilen
sözlere rağmen şehit yakınlarına verilen sözler yerine getirilmemiştir.
Ağabeyim teröristlerce şehit edilmiş olup, bu yasal düzenlemeler ile
şehidimizin annesi, babası ve biz kardeşlerine yeni bir imkân sağlanamamıştır.
Bu, gecikmişliğin bir göstergesi olmaktadır.”
Kaç yıldan bu yana, şehit
aileleri ve gaziler geçim sıkıntısı çekmekte, yeterli sağlık hizmetleri
alamamaktaydılar. On yıldır iktidarda olan bir Hükûmet, verdiği sözleri bile
verdikten üç yıl sonra yerine getirmektedir Cumhuriyet Halk Partisinin de
zorlamasıyla ve uğraşmasıyla.
İktidar milletvekillerini
görüyoruz; gaziler ve şehit aileleriyle piknik yapıyorlar, gezilere gidiyorlar,
dernekleri ziyaret ediyorlar ve vaatlerde bulunuyorlar ama bütün bunlar karın
doyurmuyor. Yine soruyorlar: “Neden şehit aileleri ile gaziler haklarını on bir
yıl sonra alabiliyorlar. Gecikmiş adalet adalet midir?”
Bugün, şehit yakınları ile
gaziler, atamalarında kadro olanağı şartı olduğu için atama sorunu
yaşadıklarını belirtmektedirler, tayinlerin şartsız yerine getirilmesini
istemektedirler.
Yine, bu arada, bir
yurttaşımızın -bu, medyada, gazetelerde verildi- askerde arkadaşı tarafından
vurulması sonunda kaybettiği bacağı için verilen protezin parasının yıllar
sonra faiziyle geri istendiği görülmekte. Bu, bir mağduriyet değil midir?
Şehitlerimizin aileleri ve
gazilerimiz için ne yapılsa azdır, onların refah içinde yaşamasının sağlanması
da devletin görevidir.
Tüm bunların yanında, diğer
engelli yurttaşlarımızı da göz ardı etmemeliyiz. Bugün bir mail daha aldım. Her
iki yılda bir değiştirmek zorunda olduğu yürüme protezine bir katkı payı
ödemesi gerekiyormuş ancak babasından kalan aylık ile ödeyemediğini belirten
bir kızımız, bu nedenle de evden dışarı çıkamadığını anlatıyordu.
Devletimizin görevini
hatırlatmak isterim. Görev, tüm engelli vatandaşlara eşit, kaliteli, bedelsiz
sağlık hizmeti vermektir. Bugün Sağlık Bakanımıza, engelli raporlarında neden
yüzde 70 değil de yüzde 69 verildiğini, ölçütün ne olduğunu sordum. Çünkü yüzde
70 olursa engelli aylığı bağlanıyor, yüzde 69 olunca engelli raporu aylık
bağlanmıyor. Aldığım cevap, değerlendirmelerin Avrupa Birliği standartlarına
göre olduğu şeklindeydi. Acaba, emeklilerimizin, şehit ailelerimizin, gazilerin
ve işe aldığımız engellilerin aylıkları da Avrupa Birliği standartlarında mı?
Tasarıda eksik olan -yine
bir şehit çocuğundan gelen mail- şehit çocukları eğer baba şehit olduğu sırada
küçük ise büyüdükleri zaman işsiz kalmaları ve yalnızca annelerinin aldığı
maaşla geçinmek zorunda olmalarıdır. Onlar için de çözüm getirilmesi gereken
bir konudur. Çocuklar küçük diye anne ve çocukların amcası eğer aylık alıyorsa
tabii ki çocuklar büyüdüğü zaman “Sen aylığını bırak, vazgeç, çocuklardan
birisi alsın.” demek doğru değil ama buna da Hükûmetimizin bir çözüm bulması
gerekmektedir.
Ben tekrar şehit ailelerine
ve gazilere sabır diliyor, terörün artık durmasını ve bu kanunun hayırlı
olmasını dileyerek saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Güven.
Başka söz talebi yoktur.
Yeni madde 11’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Mustafa Kalaycı
Giresun Kocaeli Konya
Salih Koca Nevzat Korkmaz Süreyya Sadi Bilgiç
Eskişehir Isparta Isparta
Madde 71- 3713 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 11- Bu
maddenin yürürlük tarihinden önce bu maddeyi düzenleyen Kanun ile 21 inci
maddeye eklenen haller sebebiyle bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
malûl olanların kendileri, hayatını kaybedenlerin ise dul ve yetimleri,
müracaatları üzerine bu Kanunun durumlarına uygun hükümlerinden bu maddenin
yürürlük tarihinden itibaren yararlandırılırlar. Anılan maddenin birinci fıkrasının
(h) bendi kapsamına giren er ve erbaşlar yönünden aylıkların yeniden
belirlenmesinde müracaat şartı aranmaz.
21 inci madde kapsamına
girenlerden, daha önce her ne şekilde olursa olsun devam eden yargı süreçleri
ve icrai takibatlardan feragat edenler, ilgili kuruma başvurmaları durumunda bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden aybaşından itibaren 21 inci madde
ile sağlanan durumlarına uygun haklardan yararlandırılır. Davalardan feragat
edilmesi halinde mahkemelerce ilgili kurum lehine hükmedilecek vekalet
ücretleri ilgili kurumca tahsil edilmez.
Bu madde esas alınarak
geriye dönük herhangi bir aylık, aylık farkı, tazminat, tazminat farkı ile
ikramiye ve ikramiye farkı ödenmez ve geriye dönük hak talep edilemez."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yeni madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 12’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Mustafa Kalaycı
Giresun Kocaeli Konya
Salih Koca Ferit Mevlüt Aslanoğlu Süreyya Sadi Bilgiç
Eskişehir İstanbul Isparta
Nevzat
Korkmaz
Isparta
Madde 72 – 3713 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 12 – Bu
maddeyi düzenleyen Kanunla değiştirilen ek 1 inci maddede belirtilen haller
sebebiyle bu maddenin yürürlük tarihinden önce malül olanların kendileri
hayatını kaybedenlerin ise hak sahibi yakınları ek 1 inci maddedeki usul ve
esaslar çerçevesinde anılan maddeyle getirilen haklardan yararlanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 13’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muzaffer Baştopçu
Giresun İstanbul Kocaeli
Mustafa Kalaycı Salih Koca Nevzat Korkmaz
Konya Eskişehir Isparta
Süreyya
Sadi Bilgiç
Isparta
Madde 73- 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "eski hükümlü işçiyi"
ibaresinden sonra gelmek üzere "veya 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı
Askerlik Kanunu veya 16/6/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek
Askeri Memurlar Kanunu kapsamına giren ve askerlik hizmetini yaparken 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21 inci maddesinde sayılan
terör olaylarının sebep ve tesiri sonucu malûl sayılmayacak şekilde
yaralananları" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt
çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan, katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu
Giresun Isparta Kocaeli
Nevzat Korkmaz Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mehmet Doğan Kubat
Isparta İstanbul İstanbul
Salih
Koca
Eskişehir
Madde 74- 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Ek Madde 1- 16 yaşından
büyükler için tespit edilen otuz günlük asgari ücretin net tutarının; 9 uncu
maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen malullerin kendilerine
yüzde altmışı, (c) bendinde belirtilen malullerin kendilerine yüzde sekseni,
(d) bendinde belirtilen malullerin kendilerine tamamı, (e) bendinde
belirtilenlerin 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 34 üncü maddesi uyarınca belirlenecek hak
sahiplerine ise tamamı üzerinden paylaştırılarak aylık bağlanır. Bu maddeye
göre aylığa hak kazananların diğer mevzuata göre de aylığa hak kazanması
halinde, tercih ettikleri aylıkları, Sosyal Güvenlik Kurumuna yazılı
müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren ödenir, diğer aylıkları sürekli
olarak kesilir.
Ancak, iki yönden aylığa
aynı zamanda hak kazananlara, müstehak oldukları tarihten ibaren fazla
aylıkları ödenir. Tercih ettikleri aylıklarını alanlar, yeniden Sosyal Güvenlik
Kurumuna yazılı olarak başvurdukları tarihi izleyen aybaşından itibaren bu
isteklerinden dönebilirler. Sosyal Güvenlik Kurumunca ödenen bu aylıklar her
yılsonunda faturası karşılığında Maliye Bakanlığından tahsil edilir.
Bu madde kapsamına
girenlerin ilgili valiliğe müracaatı üzerine valilik tarafından tanzim edilecek
aylık bağlanmaya ilişkin belgeler Sosyal Güvenlik Kurumuna gönderilir.
Terör örgütleri tarafından
öldürülen veya yaralanan ya da güvenlik kuvvetleri tarafından etkisiz hale
getirilen veya yaralanan terör örgütü mensupları ile bunların birinci fıkraya
göre belirlenecek yakınlarına ve terör suçlarından dolayı hüküm giyenlere, bu
madde kapsamında aylık bağlanmaz. Bu Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendindeki suçlar sebebiyle herhangi bir hüküm giymeden önce bu
madde hükümlerine göre aylık bağlanmış olanların aylıkları hükmün kesinleştiği
tarihten itibaren kesilir. Haksız ödenen tutarlar ilgililerden tahsil
olunur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bizim bu maddeyle ilgili itirazımızın olduğunun sadece kayda
girmesini istirham ediyorum. Arzım bu kadardır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
kayda girmiştir.
Yeni madde 15’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Muzaffer Baştopçu Mehmet Doğan Kubat
Giresun Kocaeli İstanbul
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Salih Koca Süreyya Sadi Bilgiç
İstanbul Eskişehir Isparta
Madde 75- 5233 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 5- (1) Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen terör olayları sebebiyle
malül olanların kendilerinin, hayatını kaybedenlerin ise hak sahibi
yakınlarının müracaatları halinde; ek 1 inci maddede belirtilen koşulları
taşımaları kaydıyla aynı maddede belirtilen usul ve esaslar ile aylık
miktarları üzerinden ve bu maddenin yayımı tarihini takip eden aybaşından
itibaren 5510 sayılı Kanunda belirtilen usul ve esaslara göre aylığa hak kazanırlar.
Ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönem için herhangi bir
ödeme yapılmaz."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, biraz önce ifade ettiğim gibi, bundan önceki maddenin devamı
niteliğindedir. Bu maddeye de tam olarak katılmadığımızı ifade etmek istiyorum
kayıtlara girmesi açısından.
BAŞKAN – Kayıtlara
geçmiştir.
Başkaca söz talebi yoktur.
Yeni madde 16’yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu
Giresun Isparta Kocaeli
Mustafa
Kalaycı Salih
Koca
Konya Eskişehir
Madde 76 - 5510 sayılı
Kanunun 47 nci maddesinin beşinci fıkrasına aşağıdaki cümle, onbeşinci
fıkrasına (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent ve son fıkrasından
önce gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Ancak, 3713 sayılı Kanun
kapsamında vazife malulü olduğuna karar verilenlerden, sınıf veya görev
değiştirerek çalışmaya devam edenlere ise görevden ayrılmalarına ve başkaca bir
müracaata gerek kalmaksızın sınıf veya görev değiştirerek çalışmaya
başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır.”
"d) 3713 sayılı Kanun
kapsamında vazife malulü olduğuna karar verilenlerden, sınıf veya görev
değiştirerek 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında çalışmaya
devam edenler hakkında uzun vadeli sigorta kollarının uygulanmasına devam
edilir. Bunların sınıf veya görev değiştirdikleri tarihten sonra geçen
çalışmaları dolayısıyla yeniden aylık bağlanması için yazılı istekte
bulunmaları ya da emekliye ayrılmaları veya herhangi bir nedenle görevlerinin
sona ermesi halinde, sonraki çalışmaları karşılığında aylığa hak kazanmaları
durumunda bu süre için 29 uncu maddeye göre aylık hesaplanır. Sonradan
geçen çalışmalarından dolayı yaşlılık
aylığına hak kazanamayanların kendilerine toptan ödeme yapılır, vefatları
halinde ise hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanır veya toptan ödeme
yapılır."
"İç güvenlik veya
istihbarat görevi ifa eden kamu kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilen uçuş
veya dalış hizmetleri sırasında, uçuşun havadaki ve yerdeki veya dalgıçlığın
çeşitli sebep ve tesiri ile malûl olanlar ile hayatını kaybedenler hakkında
sekizinci fıkranın (e) bendi kapsamına girenlere ilişkin hükümler
uygulanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 17’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Yeni madde 17 kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Salih Koca Muzaffer Baştopçu
Isparta Eskişehir Kocaeli
Madde 77- 5510 sayılı Kanunun 69 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya aşağıdaki
bent eklenmiştir.
“f) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (4) numaralı
alt bendinde belirtilen kişiler ile bunların eşleri, (6) ve (8) numaralı alt
bentlerinde sayılanlar ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişiler, (5) ve (7)
numaralı alt bentlerinde sayılanlar, vazife malulleri ile 4 üncü maddenin
dördüncü fıkrasının (d) ve (e) bentlerinde sayılanlar.
g) 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde sayılan olaylara maruz
kalmaları nedeniyle yaralananların tedavileri sonuçlanıncaya veya maluliyetleri
kesinleşinceye kadar sağlanacak sağlık hizmetleri."
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –Salt
çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan, katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Salih Koca Muzaffer Baştopçu
Isparta Eskişehir Kocaeli
Madde 78- 5510 Sayılı
Kanunun 73 üncü maddesine son fıkrasından önce gelmek üzere aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"3713 sayılı Kanuna
göre aylık bağlanmış maluller, 5434 sayılı Kanunun 56 ncı maddesi veya 2330
sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde
sayılanlardan 3713 sayılı Kanun kapsamına giren olaylar sebebiyle aylık
bağlananlar ile 3713 sayılı Kanun kapsamına girmese dahi başkasının yardımı ve
desteği olmaksızın yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak derecede malûl
olan vazife ve harp malullerinin sağlık kurulu raporuyla ihtiyaç duydukları her
türlü ortez/protez ve diğer iyileştirici araç ve gereçler herhangi bir
kısıtlama getirilmeksizin Kurumca karşılanır. 72 nci maddede belirtilen
usullere göre bedelleri karşılanacak olan bu kapsamdaki ürünler garanti süresi
içerisinde veya aynı amaca yönelik yeni ürün talepleri Kurum tarafından
belirlenen usul ve esaslara göre karşılanır.
Genel sağlık sigortalısı ile
bakmakla yükümlü olduğu kişilerden, 3713 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde
sayılan olaylara maruz kalmaları nedeniyle yaralananlar, tedavileri
sonuçlanıncaya veya maluliyetleri kesinleşinceye kadar geçen süre içerisinde
verilen sağlık hizmetleri ve diğer haklardan aynı Kanuna göre aylık bağlanmış
olanlar gibi yararlandırılırlar.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 19’u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Süreyya Sadi Bilgiç Muzaffer Baştopçu Salih Koca
Isparta Kocaeli Eskişehir
Madde 79- 5510 sayılı
Kanunun geçici 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle ve aynı
maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“5434 sayılı Kanunun mülga
hükümlerine göre vazife malullüğü aylığı bağlananlardan malullüklerinin sürekli
olduğuna Kurum sağlık kurulunca karar verilen iştirakçiler yine aynı Kanunun 40
ıncı maddesinde belirtilen yaş hadleri ile özel kanunlarındaki yaş hadlerini
doldurduğu tarihe kadar yeniden muayene edilmelerini Kurumdan
isteyebilir."
"İç güvenlik veya
istihbarat görevi ifa eden kamu kurum ve kuruluşlarınca yerine getirilen uçuş
veya dalış hizmetleri sırasında, uçuşun havadaki ve yerdeki veya dalgıçlığın
çeşitli sebep ve tesiri ile malûl olanlar ile hayatını kaybedenler hakkında
5434 sayılı Kanunun mülga 64 üncü maddesi hükümleri aynen uygulanır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –Salt çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan,
katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Madde 20’yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Yeni madde 20 kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Kalaycı
Giresun İstanbul Konya
Muzaffer Baştopçu Salih Koca Süreyya Sadi Bilgiç
Kocaeli Eskişehir Isparta
Madde 80 – 5510 sayılı Kanunun geçici 14 üncü maddesine birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"3713 sayılı Kanun kapsamında vazife malulü olup sınıf veya
görev değiştirenlerden bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla 4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya devam
edenler ile aynı kapsamda çalışmaya devam eden er ve erbaşlara, görevlerinden
ayrılmalarına gerek kalmaksızın alınacak emekliye sevk onayına istinaden
müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır. Bunlara ve bu
maddenin yürürlük tarihinden önce sınıf veya görev değiştirerek 4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya devam
edenlerden bu maddenin birinci fıkrasının (d) bendi hükümleri uygulanmak
suretiyle vazife malullüğü aylığı alanlardan emeklilik ikramiyesi tutarları
ödenmeyenlere (er ve erbaşlar hariç), bu fıkranın yürürlük tarihini takip eden
aybaşında yürürlükte bulunan katsayılar uygulanmak suretiyle emeklilik
ikramiyesi ödenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 21’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muzaffer Baştopçu
Giresun İstanbul Kocaeli
Mustafa Kalaycı Salih Koca Süreyya Sadi Bilgiç
Konya Eskişehir Isparta
Madde 81 - 5510 sayılı
Kanunun geçici 18 inci maddesine ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Bu madde kapsamına
giren ve malullüklerinin sürekli olduğuna Kurum Sağlık Kurulunca karar verilen
geçici ve gönüllü köy korucuları ile 2330 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e) ve (f) bentlerinde sayılan hizmetlerinden dolayı
malullük aylığı bağlananlar 442 sayılı Kanunda öngörülen yaş hadlerine kadar,
er ve erbaşlar askerlik çağı dışına çıktıkları tarihe kadar yeniden muayene
edilmelerini Kurumdan isteyebilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) –Katılıyoruz Sayın Başkan, salt çoğunluğumuz
vardır,
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 22’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 Sıra
Sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ferit Mevlüt Aslanoğlu Muzaffer Baştopçu
Giresun İstanbul Kocaeli
Mustafa Kalaycı Salih Koca Süreyya Sadi Bilgiç
Konya Eskişehir Isparta
“Madde 82- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 28 inci maddesinin (A) fıkrasının üçüncü paragrafında yer alan
"12" ibaresi "24" şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Salt
çoğunluğumuz vardır Sayın Başkan, katılıyoruz.
BAŞKAN - Yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz talebi yoktur.
Yeni madde 23’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yeni bir madde ihdasına dair bir önerge daha gelmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şeylerle ilgili bitti mi?
BAŞKAN – Hayır, bitmedi. Bunun devamı olarak yeni bir madde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Diğer kanunla ilgili değil mi efendim?
Tamam.
BAŞKAN – 23 yeni madde ihdasıyla olan çalışmamız sona ermiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sadece bir şeyi ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli bir çalışma. Bu çalışmaya katkı
sağlayan arkadaşlara ve Sayın Bakana Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
teşekkür ediyorum, bütün herkese, hayırlı uğurlu olsun diyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz biz de bu çalışmalarınız için.
Sayın milletvekilleri, yeni bir madde ihdasına dair bir önerge
daha gelmiştir, bu önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifine aşağıdaki
maddenin 40 olarak eklenmesini ve diğer maddelerin teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Gürsoy Erol Kemal Değirmendereli
Adıyaman İstanbul Edirne
Osman Aydın Mehmet Doğan Kubat Mustafa Gökhan Gülşen
Aydın İstanbul Kastamonu
“Madde 83 – 3213 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına "Kaynak tuzlalarında çevre
ile uyum teminatı bir defaya mahsus alınır." cümlesi, 14 üncü maddesinin
beşinci fıkrasına "Ancak, kaynak tuzlalarında alınacak Devlet hakkında bu
koşul aranmaz, fiili üretim üzerinden Devlet hakkı tahakkuk ettirilir.” cümlesi
eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunluğuyla katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, salt
çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir madde
olarak görüşme açıyorum.
Madde üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Adana milletvekili Fatoş Gürkan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Gürkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ
GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 302
sıra sayılı Kanun Teklifi’ne bir madde eklenmesiyle ilgili önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, esasında benim
konuşmam, tabii, şehit yakınları ve gazilere verilecek haklarla ilgili.
Öncelikle, vatanı, bayrağı, milleti için gözünü kırpmadan mücadele eden, başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi
şükranla ve minnetle anıyorum.
Evet, onlar için biz ne
yapsak azdır ama uzun süreden beri, özellikle şehit yakınları ve gazilerle
ilgili önemli çalışmalar yapıldı. 12 Eylül 2010 tarihinde, şehit yakınlarına ve
gazilere, dul ve yetimlerine yapılacak düzenlemelerle ilgili “Eşitlik ilkesine
aykırı sayılmaz.” diye bir ibare de konuldu, ondan sonra da gerçekten önemli
çalışmalar yapıldı.
Özellikle benim de vekil
olmadan önce de, bir büyük dedemin şehit olması nedeniyle, şehit aileleriyle ve
gazilerle birlikte yaptığımız önemli çalışmalar vardı. Benim de kanun
tekliflerim vardı. Özellikle kanun teklifimin birisi, daha önce, bir daire
başkanlığı kurulmasıyla ilgiliydi. Kanuna gerek kalmadan, daire başkanlığı,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak kuruldu. Memleketimize
hayırlı, uğurlu olsun. Tabii, önemli hizmetler veriyorlar.
Bir diğeri, şehit
yakınlarına ikinci istihdam verilmesiyle ilgiliydi, o da gerçekleşti. Tabii, bu
önemli bir sorundu. Özellikle evli olarak ölmüşse şehit, çocukları, arkada
kalan eşi, anne-baba ve yakınları arasında önemli sorunlar çıkıyordu. Bu hem
şehidin dul kalan eşi hem çocukları hem anne ve babalarıyla kardeşleri arasında
çeşitli anlaşmazlıklara neden oluyordu. Bundan sonra, verilen ikinci istihdamla
artık bu önemli sorun giderilmiş oluyor. Eğer şehit bekâr olarak ölmüşse,
anne-baba ve kardeşlerden birisi 2 istihdam hakkını kullanabilecek. Eğer
anne-baba feragat ederse 2 kardeşi kullanabilecek. Şayet evli ise anne-baba
veya kardeşlerden biri 1’ini, eş ve çocuklardan birisi 1’ini kullanacak. Eğer
anne-baba veya kardeşler bu hakkından feragat ederse, yine, eşi veya 2
çocuğundan birisi bu hakkı kullanacak. Tabii, bu önemli bir düzenleme. Hayırlı,
uğurlu olsun diyoruz.
Bir ikincisi: Özellikle
görev şehitlerinde şöyle bir sıkıntı vardı: Maluliyet durumu aranıyordu. Yani
biri şehit olmuşsa anne-babaya diyorlardı ki: “Malul müsün?” Emekli dahi olsa
malul sayılmıyordu anne veya baba. Şimdi artık bu maluliyet şartı da
kaldırılıyor. Bu, gerçekten, bize de gelen -hepimize, sizlere de mutlaka
geliyordur- çok önemli bir sıkıntıydı. Artık maluliyet şartı aranmıyor şehit
yakınlarıyla ilgili. Bundan sonra, şehidin bakmakla yükümlü olduğu -tabii,
sağken- anne ve babası, maluliyet şartı aranmaksızın maaş alabilecek, on altı
yaşından büyükler için verilen bir asgari ücret tutarında.
Tabii, çok önemli başka
düzenlemeler de var. Biraz önce, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Nurettin Canikli
bahsetti ama ben birkaç tanesinden daha bahsetmek istiyorum. Özellikle, terörle
mücadelede kendiliğinden inisiyatif kullanarak hayatını kaybeden veya sakat
kalan sivil vatandaşlarımızdan, devletin koruyucu çatısı altında yer aldığının
gösterilmesi adına bu kanuna yeni bir bent eklendi.
Yine, 2330 sayılı nakdî
tazminat ve aylık bağlanmasıyla ilgili Kanun’da trafik ve yol güvenliğiyle,
tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakillerinde görevliyken meydana gelen
olaylarda şehit olanlarla gazilere de aynı kapsamda haklar tanınıyor.
Yine, polis okullarında ve
askerî okullarda okumaya hak kazanıp geçici kaydı yapılan veya yaşları on
sekizin altındaki öğrencilerin teröre hedef olması sebebiyle yaşamını yitirmesi
veya malul olmaları durumunda aylığa hak kazanabilmeleri ve diğer haklardan
iştirakçiler gibi yararlanabilmeleri sağlanıyor.
Başkasının yardım ve
desteği olmadan yaşayamayacak derecede ağır malul olan gazilerimize sağlanan
bakım desteği, köy korucuları ve sivil vatandaşlara da yine bu kanunla verilmiş
oluyor ve bakım desteği iki katına çıkarılıyor.
Bunun gibi, özellikle yeni
hükmedilen hak ve muafiyetler sebebiyle geçmişte bu kişilere çıkarılmış borçlar
konusunda yapılandırma ve faiz terkiniyle ilgili maddede düzenlemeler
yapılıyor.
Terör eylemleri sebebiyle
veya terörle mücadele esnasında malul olan sivillerin kendilerine, hayatını
kaybeden sivillerin yakınlarına aylık bağlanmak suretiyle terör mağdurlarının
mağduriyetinin giderilmesi hedefleniyor. Hâlihazırda mevcut düzenlemeyle ölüm
tazminatı ödenen kişi sayısı 4.332, sakatlanma ve yaralanma tazminatı ödenen
kişi sayısı 1.791.
Yine çok önemli
düzenlemeler var ama, tabii bugün yine herhâlde sabaha kadar bir çalışma ortamı
olacak. Ben çok fazla vakit almak da istemiyorum.
Ben, özellikle bu kanunun
çıkmasında bizlere destek veren halkımız adına Sayın Başbakanımıza, Sayın Başbakan
Yardımcımız Bekir Bozdağ’a, Sayın Fatma Şahin Bakanımıza, gerçekten çok önemli
çalışmalar yaptılar tüm bakanlarımıza, komisyonlara ve ilgili tüm
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Gürkan.
Yeni bir maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece 23 yeni madde ve
daha sonrasında da 1 yeni madde daha ihdas edilmiş ve teklifin mevcut metnine
yeni maddeler olarak eklenmiştir.
Bir karışıklığa yer
vermemek amacıyla görüşülmekte olan komisyon raporunun mevcut maddeleri
üzerinde devam ediyoruz.
58’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 58 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Mehmet Erdoğan Hasan Hüseyin Türkoğlu Mehmet Günal
Muğla Osmaniye Antalya
“Madde 58- Bu kanunun 37 nci maddesi 1/1/2013 tarihinde, 39 uncu
maddesi 1/1/2020 tarihinde, diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin 58 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent Kuşoğlu Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
Haydar Akar Mahmut Tanal Namık Havutça
Kocaeli İstanbul Balıkesir
Turgay
Develi
Adana
“Madde 58- Bu kanunun tüm
maddeleri 31/07/2012 tarihinde yürürlüğe girer.“
BAŞKAN – Okuttuğum son
önergeye Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – 58’inci maddedeki önerge
üzerinde kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Develi…
BAŞKAN – Sayın Develi
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGAY DEVELİ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayıdaki maddeyle ilgili
düşüncelerimi açıklamak için söz aldım.
Gecenin bu saatinde
devletin kaynaklarının nasıl soyulduğunu, çarçur edildiğini, AK PARTİ’li
özellikle, milletvekili arkadaşlarıma anlatmak istiyorum, onların da çoğunun
haberinin olmadığını biliyorum.
2004 yılında Türksat
kurulduğunda Türk Telekom’un elindeki uydu frekansları, linkleri, Aycell
şirketi, Aria şirketi ve oradan da Avea şirketi tarafından kullanılmaya
başlandı. Tam 2002 yılından bu yana Sayıştay, Yüksek Denetleme Kurulu 2011
yılına kadar bu uydu frekanslarının peşine düştü. Türksat hemen hemen her
komisyon döneminde uydunun frekansını istiyor, bedelini istiyor ama Türk
Telekom, kendisine ait olmayan bu frekansları belki de bedeli milyarlarca
dolara varan Avea şirketinin GSM operatörünün altyapısı için kullanıyor.
Burada devletin
imkânlarını, devletin olanaklarını, on yıllık AK PARTİ iktidarında AK PARTİ’nin
bürokratları, kurumların başkanları, genel müdürleri, defalarca yazı yazmasına
rağmen, Sayıştay müfettişleri ısrarla ve inatla bu uydu kapasitesinin Türksat’a
devredilmesini ya da parasının verilmesini istediği hâlde, Türk Telekom, çoğunluk hissesi devlete
ait olmayan, kamuya ait olmayan bir kurum, devlete rağmen bu uydu frekanslarını
teslim etmeyerek haksız bir kazanç sağlıyor.
Bunu AK PARTİ’li
arkadaşlarımızla KİT Komisyonunda defalarca konuştuk, tartıştık, “Verin bu uydu
frekanslarını, bunlar Türksat’ın, kamunun malıdır.” dedik ama on yıldan bu yana
süren içeriksiz yazışmalar sonrasında gelinen noktada çok ilginç bir cevapla
-2010 yılı komisyon raporunda da bunu geçiştirerek- sade suya tirit bir cevapla
konu unutturulmaya çalışılıyor.
Arkadaşlar, bu uydu
frekansları kamunun malıdır, AK PARTİ Hükûmetinin de iktidarda bulunduğu
devletin malıdır. Bunu çoğunluk hissesine sahip olmadığımız Türk Telekom Avea
şirketi haksız şekilde kullanmaktadır. Bunun bedeli milyarlarca dolara
varmaktadır.
Sizden ricam, Hükûmet
olarak bu konunun üzerine gitmeniz, devletin, kamunun bu imkânlarını, yüzde
51’i bize ait olmayan, kamuya ait olmayan,
2005 yılında, 2004 yılında özelleştirilen Türk Telekom’un elinden
alınmasına yardımcı olmanız. Devletin, kamunun çıkarını, parasını şahıs
şirketlerine, çoğunluk hissesine sahip olmadığımız şirketlere yedirmeyelim. Bu
konuda AK PARTİ’li milletvekillerinden, Hükûmetten konuya duyarlı olmalarını
istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Develi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 58 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları.
“Madde 58- Bu Kanunun 37
nci maddesi 1/1/2013 tarihinde, 39 uncu maddesi 1/1/2020 tarihinde, diğer
maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunun
geneli konuşulurken ve yukarıda komisyonda önemle üzerinde durduğumuz bir madde
vardı, 39’uncu madde, biliyorsunuz Sayıştayın denetim yetkileriyle ilgili.
Yukarıda da söyledik, burada da arkadaşlarımız söyledi, ben de bölümü
konuşurken bu maddenin önemi üzerinde durmuştum. Önergemizde hiç olmazsa bunu
ileri tarihe atıp bu arada Sayıştay Kanunu’yla ilgili değişiklikleri gözden
geçirmek üzere bir imkân vermek istedik. Bizim söylediklerimizi dikkate
almadınız ama şu anda okuyacağım satırlar hepinizin sürekli savunduğu Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e aittir. Daha bir ay kadar önce 29 Mayısta
Sayıştayın kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada bakın ne demiş Sayın
Cumhurbaşkanı. Değerli arkadaşlar, bu yaptığımız düzenlemede bozduğumuz şey
için neler söylemiş? Diyor ki: “Güzel, gerçekten reform niteliğinde bir yasa.”
Yani bozduğumuz hâlini söylüyor Sayın Bakanım. “Bu yasaya hepimizin sahip
çıkması gerekir, bu yasadan da hiçbir şekilde çekinmemek gerekir. Dolayısıyla
değerini bilmemiz ve Türkiye’ye çok büyük şey kazandırdığımızın da farkında
olmamız gerekir.” diye açıkça bu yapılan düzenlemenin üzerinde durmuş ve
uyarmış. Şimdi, biz de bunu söyledik, bizim söylediklerimizi dikkate
almıyorsunuz.
Şimdi, ben, size Sayın
Cumhurbaşkanının söylediklerinden birkaç şey daha aktarmak istiyorum yol
yakınken dönebilmek adına. Diyor ki: “Sayıştay dediğimizde demokrasilerin temel
iki şartı vardır. Bunlardan birisi şeffaflık, diğeri ise hesap verebilirlik.
Şüphesiz ki demokrasilerin birçok diğer temel ilkeleri var ama bu bağlamda çok
önemli iki nokta var. Birisi, hesap vereceksiniz, ikincisi de şeffaf
olacaksınız. Aslında bunlar noksan olduğu sürece, bu iki ilke, hiçbir devlet
kendisinin adil olduğunu, hakkaniyet prensipleri içinde olduğunu, hak ve hukuka
riayet ettiğini kimseye anlatamaz, iddia da edemez.”
Demek ki neymiş? Bu iki
kurala riayet etmemiz gerekiyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Demek ki neymiş!
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Size soruyorum dinleyin diye, Sayın Cumhurbaşkanının sözlerini söylüyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı diyor
ki: “Çünkü kapalı kapılar ardında neyi harcıyorsun, nasıl harcıyorsun; eğer
bunun cevabı, hesabı verilmiyorsa, bunlarla ilgili şeffaf bir ortam yoksa böyle
bir devlete hiçbir zaman ‘modern devlet’ denemez. Hele de demokrasiden hiçbir
zaman bahsedilemez. O bakımdan Sayıştaya önemli görevler düşüyor.” diyor ve
uyarıyor: “Sayıştayı hiçbir zaman bir ayak bağı olarak görmememiz gerekir.
Böyle gördüğümüz andan itibaren tamamen yanlışlara girmiş oluruz ve şunu da
doğrusu hatırlatmak isterim bir kez daha: Ancak mali konularda ve idari
konularda hesap vermemek diktatörlüklerde ve oligarşilerde söz konusudur.”
Ne diyor Sayın
Cumhurbaşkanı: “Diktatörlüklerde ve oligarşilerde ancak hesap vermemek söz
konusudur.”
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz
de aynı şeyi düşünüyoruz Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Şimdi, siz diktatörlük müsünüz, oligarşi misiniz? Niye bu yapılan düzenlemeyi,
Sayın Cumhurbaşkanının “Sahip çıkın.” dediği düzenlemeyi denetleme yetkisini
elinden alarak kaldırıyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Yok, kimsenin yetkisi alınmadı. Öyle bir şey yok.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Şimdi, bakın, burada henüz bir şey yapılmadı.
Değerli arkadaşlarım, bu
söylediğiniz şeyin olması için 19 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe giren bu
Sayıştay Kanunu’na göre önce denetimlerin yapılması lazım, sonra ortaya
raporların çıkması lazım, siz henüz yapılmamış raporlardan korkunuzdan buradaki
denetimleri geçersiz hâle getirmek üzere bu maddeye hüküm koydunuz.
Değerli arkadaşlar, gelin,
bunu baştan dikkate alalım ve buradaki yanlışlıkları… Çünkü öncelikle rapor
çıkacak, değerlendirmeye girecek, konuşulacak, ondan sonra bir şey çıkacak ki
siz bunu geçersiz hâle getirecek şeylerle… Henüz hiç olmamış bir şeyle ilgili
bir hüküm koyuyoruz ve bunları etkisiz hâle getiriyoruz. Dolayısıyla -yukarıda
da söyledim- etkinlik, verimlilik, ekonomiklik denetimini yapmayıp da ne
yapacak Sayıştay? Niye korkuyorsunuz yani Sayıştaydan niye korkarsınız?
Sayın Cumhurbaşkanı bu
konularda sizleri uyarmış, bu konudaki görüşleri net. Muhtemelen, belki veto da
edecek -bilemiyoruz -bu maddeleri yarın sıkıntı olduğu zaman çünkü net bir
şekilde söylemiş: “Şeffaflık ve hesap verebilirliğe sahip çıkın, bu olmazsa
burası diktatörlük olur, oligarşi olur.” diye.
Dolayısıyla, gelin, bu
önergemize destek verin, önümüzdeki yasama döneminde bunu yeniden gözden
geçirme şansı yakalayalım diyor, hepinize saygılar sunuyor, hayırlı geceler
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir talebi vardır.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, kanun tekniğine uygun olması
açısından, geçici maddelerin ihdas edilen maddelerden sonra yer alması; birinci
husus bu.
İkinci husus ise, yeni
madde ihdası nedeniyle 58’inci madde yani yürürlük maddesinde geçen “37’nci
madde” ibaresinin “43’üncü madde” olarak değiştirilmesi.
Son husus ise, yine
görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 6’ncı maddesiyle 6’ncı ve 7’nci
maddelerinde bir düzenleme talebimiz olacak, redaksiyon talebimiz olacak.
Teklifin 6’ncı maddesiyle yeniden düzenlenen 278 sayılı Kanun’un 2’nci
maddesinin (d) bendinde yer alan “şirket kurmak” ibaresinden önce “ilgili
bakanın onayı üzerine” ibaresi, Komisyon görüşmelerimizde verilen bir önergeyle
eklenmiştir. Ancak bu ibarenin (e) bendine eklenmesi sehven unutulmuş, keza
7’nci maddede de aynı durum söz konusu olmuştur. Bu nedenle, 6’ncı maddeyle
yeniden düzenlenen 278 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin birinci fıkrasının (e)
bendinde yer alan “şirket kurmak” ibaresinden önce gelmek üzere “ilgili bakanın
onayı üzerine” ibaresinin eklenmesini ve yine teklifin 7’nci maddesiyle 278
sayılı Kanun’un 4’üncü maddesine eklenen 11 numaralı bentte yer alan “şirket
kurmaya” ibaresinden önce gelmek üzere “ilgili bakanın onayı üzerine” ibaresinin
eklenmesini İç Tüzük’ün 85’inci maddesi uyarınca talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet bu
düzeltmelere katılıyor mu?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – O zaman bu
düzeltmeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 58’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
59’uncu madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 59 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Mehmet Erdoğan
Konya Manisa Muğla
Hasan Hüseyin Türkoğlu Alim Işık Oktay Vural
Osmaniye Kütahya İzmir
“Madde 59- Bu Kanun hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından
yürütülür.”
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun teklifinin 59 uncu
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Bülent Kuşoğlu Musa Çam
İstanbul Ankara İzmir
Haydar Akar Mahmut Tanal Namık Havutça
Kocaeli İstanbul Balıkesir
Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
“Madde 59- Bu kanun
hükümlerinin yürütümü Bakanlar Kuruluna aittir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Kadir Gökmen Öğüt…
BAŞKAN – Sayın Öğüt,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen hafta İş Güvenliği
Yasası görüşülürken sağlık emekçilerinin sorunlarını anlatmıştım. Bu yasayla
birlikte, tıp fakültesi intern öğrencileri önemli bir güvenceye kavuştu. Ancak
çok daha zorlu şartlarda, kendi cebinden para harcayarak, 4’üncü ve 5’inci
sınıfta hasta bakarak devlete önemli bir ekonomik katkıda bulunan, her türlü
sağlık riskiyle karşı karşıya olan diş hekimliği fakültesi öğrencilerine büyük
bir haksızlık yapıldı. Kanunun tamamı geçmeden, bu durumda olan diş hekimliği
fakültesi öğrencilerinin hakkı teslim edilmelidir. Sosyal medyada çok büyük bir
infial doğmuştur.
Sayın milletvekilleri,
size, şimdi, iki Türkiye manzarası anlatacağım. 2009’dan itibaren Silivri
zulümhanesinde yatan Mustafa Balbay, 28 Mart 2011’de katıldığı duruşmada
yaşadıkları durumu şöyle anlatmıştı: “Cezaevi koşulları çok kötü. 28 Şubatta 4
no.lu cezaevinde Tuncay Özkan’la birlikte kalıyorduk. Akşam 17.00 sıralarında
görevliler geldi ve ‘Sevk var.’ deyip bütün eşyalarımızı toplamamızı istediler.
Gece üçte tek kişilik hücrelere konduk. Ayrı ayrı kalacağımız söylendi.
Nedenini sorduğumda ‘Ankara’dan emir böyle.’ yanıtını aldık. Hücre hücre değil,
koğuş koğuş değil. İlk yirmi günde 34 tamirci geldi. Hücreleri kanalizasyon
bastı. Yapılan tamiratlardan sonra müteahhit geldi, ‘Başka eksik var mı?’ diye
sordu. Ben de ‘Bu şekilde neden cezaevini teslim ettiniz?’ dedim, o da ‘Biz
daha cezaevini teslim etmedik.’ diye yanıt verdi. Silivri Cezaevini
müteahhitten tutuklular teslim aldı.
En yasaklı olduğun şey
başkalarıyla görüşmek. Sen kimsenin yanına gitmeyeceksin, kimse senin yanına
gelmeyecek. Burada tek başına bekleyeceksin. Hücre denilen bu yer 7 karodan
oluşuyor. Balbay yerdeki karoları tek tek saymış: “3 karo yatak, 4 karo boşluk.
4 karonun 2 karosunu dolap kapatmış. Bütün genişlik 3 metre 44 santim. İçeride
ancak yan dönerek hareket edilebiliyor. Yemekler burada yeniyor. Havalandırma
kapısının altında dört parmak kalınlığında bir boşluk var. Hücre soğuk. Kışın boşluğun
kapatılması gerekiyor.” Balbay soğuk gelmesin diye boşluğu battaniyeyle
kapatmış.
Bir de başka bir kitapta
geçenlerden bahsedeceğim. 2010 yılında yayınlanan “Bir Liderin Doğuşu” adlı
kitapta Başbakanın yattığı Pınarhisar Cezaevi şöyle anlatılıyor: “Yönetimden
gereken izinler alındı. Koğuş temizletildi. Kâğıt kaplandı. Zemine halı
döşendi. Şofben, derin dondurucu, buzdolabı, çamaşır, bulaşık makinesi,
toplantı masası, deri koltuklar, büyük ekran televizyon alındı. Kapı sadece
içeriden sürgülenecek şekilde yenilendi. Dışarıdan getirilen garsonlarca balık
partisi verildi. Hatta bu daveti ve garsonları savcı tesadüfen gördü. Onlara,
bunların burada ne aradığını sordu ama devamını getiremedi.” Benzer şartlar bu
sıralarda Mehmet Ağar için de sağlanıyor. Son derece insani olan bu şartların
Silivri zulümhanesinde ve Urfa, Buca, Pozantı, Diyarbakır gibi cezaevlerinde
çile çekenlere de sağlanması en büyük dileğimizdir.
Değerli milletvekilleri,
insan hakları ihlallerinin çoğu alanında ya sonlarda ya da sonuncu sıradayız.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı, geçtiğimiz haftalarda TBMM’de
kabul edilerek yasalaştı ancak bir noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum:
AKP’nin insan haklarıyla ilgili tüm söylem ve icraatları ciddiyetten uzaktır.
Yetkililere soruyorum: 2001 yılında kurulan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma
Kurulu bugüne kadar ne yapmıştır, kaç defa toplanmıştır? 26 Şubat 2003
tarihinde Profesör İbrahim Kaboğlu başkanlığında bir araya gelen kurul, ABD‘nin
Irak’ı işgaline ve 1 Mart tezkeresine kırmızı kart göstermiştir. Yine aynı
kurul, Hükûmetin Irak’a asker gönderme yetkisine, Mehmetçiğin yaşam hakkını göz
önüne alarak karşı çıkmıştır ve ne ilginçtir ki yönetmeliğe göre yılda üç kez
toplanması zorunlu olan kurul bir anda iğdiş edilmiştir. Bu kurulun icraatları
ve hükümleri AKP Hükûmetini rahatsız etmiştir. İnsan Hakları Danışma Kurulu da
AKP’ye ayna tutan birçok kişi ve kurum gibi Başbakan Erdoğan ve Kabinesinin
ileri demokrasi anlayışının kurbanı olmuştur. AKP’nin tasarıyı hazırlamaktaki
amacı, AB’nin ve halkın gözünü boyamaktan başka bir şey değildir.
Biliyorsunuz, Millî
Prodüktivite Merkezinin bu kanunla adı değiştirilmiştir, Verimlilik Genel
Müdürlüğüne dönmüştür. Personeli emekliliğe yönlendirilirken aynı Mecliste,
TRT’de ve TÜİK’te olduğu gibi teşvik istiyorlar. Biliyorsunuz, TRT’de yüzde
40’a yakın emekliliğe teşvik verilmiştir.
Hepinize iyi akşamlar
diliyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öğüt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 59 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
“Madde 59- Bu Kanun
hükümleri Bakanlar Kurulu tarafından yürütülür.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir torba yasanın daha
sonuna gelmiş bulunuyoruz. Aslında, maalesef Parlamento hukukumuzun içerisinde
olmaması gereken bir torba yasa uygulaması bazen çorbaya da dönüyor.
Dolayısıyla iktidar partisinin bu torba yasaları bir yöntem olarak kullanması
doğru değil, bu gidişle Plan ve Bütçe Komisyonunu “torba komisyon” olarak
nitelendirmemiz gerekecek.
Bu kanun da 37 madde, 3
geçici, 2 yürütme, yürürlük olarak geldi; Komisyondan 57+3+2 olarak çıktı;
şimdi de Meclis Genel Kurulundan 91+3 geçici ve 2 tane de yürütme, yürürlük
olarak çıktı. Birçok kanunda değişiklik yapan bu teknik, aslında yasama hukuku açısından
da son derece önemli mahzurlar içermektedir. Bu bakımdan “Bu kanunu Bakanlar
Kurulu yürütür.” derken aslında önergeyi şöyle vermeyi düşünmüştüm: “Bu kanun
hükümlerini Nurettin Canikli yürütür.” Çünkü bu torbanın içerisinden başka
türlü çıkmak mümkün değil herhâlde.
Bu torbanın içerisinde
bizim arzu ettiğimiz bazı hususlar yok. Taşeron işçiler bu torbaya giremedi,
belediyede çalışanlar bu torbaya giremedi, emekliler giremedi, 4/C’liler
giremedi, köylere hizmet götürme birliklerinde çalışanlar, il özel idarelerinde
çalışanlar giremedi. Bu torbanın içerisinde maalesef, taahhüdü ihlal edenlerin
hapse atılmasıyla ilgili bir düzenleme çıkmadı. Türkiye'de terörle mücadele
ederken bölücülük propagandası yapanlar, suç işleyenlerle ilgili af getirenler,
maalesef, taahhüdü ihlal suçuyla ilgili bir düzenleme de yapmadı. Ama bütün
bunlara rağmen, zannederim, en hayırlı iş de “Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir.” diyerek eğer bugün biz milletin egemenliğini, bölünmez
bütünlüğünü burada savunabiliyorsak bu uğurda canını veren, kanını döken
şehitlerimizin ve gazilerimizin sayesinde olduğunu idrak eden Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, hiç olmazsa onların sorunlarını çözme noktasında olumlu
adımlar atmış olması; bütün bu eleştirilerime rağmen, hepsini ortadan kaldırabilecek
nitelikte olduğunu ifade etmek istiyorum. Gerçekten, bu konuda yapılan
düzenlemeleri, hepimizin çok önem verdiği bu düzenlemeleri, keşke müstakil
olarak yapabilseydik, keşke daha önce yapabilseydik ama bu yaz döneminden
sonraki diğer yasama yılına kalmaması amacıyla bütün bu önergelere imza atan
grupların katkılarıyla bu iradenin burada oluşmasını çok önemli görüyoruz.
Unutmayalım ki değerli
milletvekilleri, gerçekten, bugün Parlamentoda biz konuşabiliyorsak, eğer
egemenliği, milletin egemenliğini, bölünmez bütünlüğünü burada bütün
milletvekillerinin her birisi şahsında toplamışsa, unutmayın ki hepimizin bu
görevi yapmasını temin edenlerin -hür bir şekilde temin edenlerin- arkasında bu
şehitlerimiz, gazilerimiz vardır ve bu şehit ve gazi aileleri vardır. Onun
için, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu uğurda can veren ve kan dökenlere
elbette minnet borçluyuz. Aslında, verdiğimiz bir ulufe değildir, bir haktır.
Biliyorum ki onların en büyük şerefi bir şehit ailesi olmaktır, bir gazi
olmaktır, şereflerin en büyüğüdür. O bakımdan, bizim burada maddi olarak
verdiğimiz, birtakım sıkıntılarını çözmek amacıyla getirdiğimiz hususlar,
cebimizden verdiğimiz, lütfettiğimiz hususlar değildir. Sonuna kadar hak
edilmiş, daha fazla hak edilmiş bir mücadelenin karşılığında, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir şükran ifadesinin bir neticesi olduğunu belirtmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) –
İşte, bu torba yasada en hayırlı işe parmak kaldıran ve imza veren bütün gruplara,
parmak kaldıran bütün milletvekillerine ben de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak şükranlarımızı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür
ediyoruz Sayın Vural.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
59’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 59’uncu madde kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.33
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
302 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, esas Komisyonun,
görüşülmekte olan kanun teklifinin 1’inci maddesiyle teklife en son eklenen
83’üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine
göre bir talebi vardır. Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun esas
Komisyonun görüşülmekte olan kanun teklifinin yeniden görüşülmesine ilişkin
talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1'inci
maddesi ile teklife en son eklenen 83’üncü maddesinin yeniden görüşülmesine
ilişkin esas Komisyonun talebinin uygun görüldüğüne ilişkin görüşü
Tarih:
03.07.2012
Danışma Kurulu Görüşü
302 sıra sayılı Kanun
teklifinin 1'inci maddesi ile Teklife en son eklenen 83. maddesinin İçtüzüğün
89'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulda yeniden görüşülmesine ilişkin esas
komisyonun talebi Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin
Canikli M.
Akif Hamzaçebi
Adalet ve Kalkınma
Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Oktay
Vural Hasip
Kaplan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
BAŞKAN – Danışma Kurulunun
görüşü bilgilerinize sunulmuştur.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan
Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında
Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566)
(S. Sayısı: 302) (1’inci ve 83’üncü maddeleri)
BAŞKAN - Şimdi esas
Komisyonun istemini okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile Teklife en son eklenen 83. maddesinin
İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.
Lütfi
Elvan
Plan
ve Bütçe Komisyonu
Başkanı
Gerekçe:
Teklifin 1 inci maddesinin daha anlaşılır şekilde düzenlenmesine
ihtiyaç duyulduğundan yeniden görüşülmesi talep edilmektedir.
BAŞKAN – Esas Komisyonun istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bu durumda teklifin 1’inci maddesini yeniden müzakereye açıyorum.
1’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Soru-cevap yok.
Madde üzerinde bir önerge vardır okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kadir Gökmen Öğüt İhsan Kalkavan Mehmet Doğan Kubat
İstanbul Samsun İstanbul
Salih
Koca Bülent
Turan
Eskişehir İstanbul
Madde 1- 10/2/1954 tarihli
ve 6245 sayılı Harcırah Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek Madde 3- 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalıların
kendileri ve anılan Kanuna göre belirlenecek bakmakla yükümlü oldukları
kişilerden, yurt içinde tedavilerinin yapılamaması nedeniyle usulüne uygun
olarak tedavi amacıyla yurt dışına gönderilenlerin refakatçilerine, yurt
dışında tedavi süresi ile sınırlı olmak üzere ve belgelendirmeleri koşuluyla
ödemiş oldukları konaklama bedelleri, 5510 sayılı Kanunun 66 ncı maddesi
gereğince Sosyal Güvenlik Kurumunca ödenecek gündeliklere ilave olarak ve
anılan Kurum tarafından her bir gün için ödenecek yurt dışı gündelik tutarını
geçmemek üzere, ilgililerin görevli oldukları kurumlar tarafından ayrıca
ödenir.
Bu hüküm, 5510 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce ilgili mevzuatı uyarınca usulüne uygun
olarak alınmış sağlık kurulu raporu ile refakatli olarak yurt dışında tedaviye
gönderilmiş olup, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte tedavileri devam eden
veya aynı hastalıktan dolayı tedavileri yurt içinde sürdürülen hastaların
refakatçileri hakkında da uygulanır.
İkinci fıkra kapsamına
girenlerin, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önceki döneme ilişkin
konaklama bedelinin ödenebilmesi için, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren
bir yıl içinde hak sahiplerince kurumlarına müracaat edilmesi gerekir. Bu madde
kapsamındaki konaklama giderleri, tedavi gören kişinin ilgili olduğu kurum
tarafından karşılanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
hâle getirilmesi hedeflenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
1’inci madde kabul edilmiştir.
Şimdi 83’üncü maddeyi
yeniden müzakereye açıyorum.
Söz isteyen yok.
Soru-cevap yok.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 302 sıra
sayılı Kanun Teklifine en son eklenen 83 üncü maddenin Teklif metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ünal Kacır Osman Aydın Mehmet Doğan Kubat
İstanbul Aydın İstanbul
İlknur Denizli Erol Kaya Salih Koca
İzmir İstanbul Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşma talebi
yok.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Konunun daha detaylı bir
şekilde görüşülerek değerlendirilmesi için 83. maddenin teklif metninden
çıkarılması uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş,
böylece madde teklif metninden çıkarılmıştır.
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve
Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı:
302) (Devam)
BAŞKAN – Bütün maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü oylamadan
önce oyunun rengini belirtmek üzere İstanbul Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir torba kanun tasarısının görüşmelerinin
sonuna geldik, tüm maddeler kabul edildi.
Tasarıyla ilgili olarak
söyleyeceğim şunlardır: Tasarının çok olumlu düzenlemeleri var. Özellikle,
şehit ve gazi yakınlarıyla ilgili olarak verilen ve kabul edilen yirmi üç
önerge olumlu önergelerdir. Bu önergelerin belki bir iki tanesinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak farklı görüşümüz var ve diğerlerinin hepsinde
Cumhuriyet Halk Partisi olarak imzamız var, hepsine destek verdik. Son derece
geç kalmış düzenlemelerdir bunlar. Şehitlerin, gazilerin yakınlarıyla, eş ve
çocuklarıyla, kardeşleriyle, anne ve babalarıyla ilgili olarak, devletin onlara
birtakım olanaklar sağlamasıyla ilgili olarak veya terör mağdurlarıyla ilgili
olarak, onların yaralarının sarılmasına ilişkin olarak, Cumhuriyet Halk Partisinden
çok sayıda milletvekili arkadaşımızın kanun teklifi vardır. Sayın Umut Oran,
Hülya Güven, Erdoğan Toprak, Ahmet Toptaş ve ben Akif Hamzaçebi olarak bu
teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdik ve bu çalışmalar
sırasında bir uzlaşma çerçevesinde bu teklifleri değerlendirmenin gayreti
içerisinde olduk. Bu düzenlemelerin hayırlı olmasını diliyorum. Bunlara son
derece olumlu bakıyoruz, destek veriyoruz.
Yine, öğretmenlerle ilgili
düzenlemede, 30 bin öğretmen kadrosunun ihdas edilmesine yönelik bir düzenleme
yapıldı. Hatırlayacaksınız, kısa bir süre önce, burada, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, 100 bin öğretmen kadrosu ihdas edilmesi ve bu kadrolara 2012 yılı
sonuna kadar atama yapılmasına ilişkin kanun teklifi görüşüldü. Teklif sahibi
olarak ben bu kürsüden teklifimizin gerekçelerini anlattım, Millî Eğitimin
öğretmen ihtiyacını anlattım ancak bu teklifimiz, Sayın Millî Eğitim Bakanının
olumsuz görüş bildirmesi üzerine kabul edilmedi. Sayın Millî Eğitim Bakanı bu
kürsüye çıkarak “Biz bu kadroyu veremeyiz öğretmenlere.” dedi. “Böyle, bu
kadroyu verirsek önümüzdeki yıllarda hiçbir öğretmen alamayız yani ihtiyaç
zamana yayılmalı, zaman içerisinde alınmalı -yani her yıl 5-10 bin öğretmen
cümlesini etmedi belki ama- böyle uzun vadeye yayalım, aksi takdirde bir anda
öğretmenler psikolojik olarak çöküntüye girer.” anlamında bir değerlendirme
yaptı. Neyse, bu görüşmemiz etkili olmuş ki Sayın Millî Eğitim Bakanı en
azından bir “30 bin kadroyu ihdas
edelim.” noktasına gelmiş, bu da bir adımdır ama bu adım yetmez. Gelin,
gecikmeden, Meclis açılır açılmaz, Millî Eğitim Bakanlığının ne kadar kadro
ihtiyacı var ise bunu karşılayalım. Bizim teklifimiz 100 bindi, 30 bini
karşılandı, 70 bin kaldı. Aslında 100 binle bile Millî Eğitimin öğretmen
ihtiyacı karşılanmıyor. Bunu Meclis açılır açılmaz, Ekimde karşılayalım.
Teklifin, yasalaşan bu
teklifin olumsuz düzenlemeleri de var, başta Sayıştay düzenlemesi. Sayıştay
düzenlemesi, Sayıştayı anayasal görevinden uzaklaştıran bir düzenlemedir.
Sayıştay, kamu kurumlarının, kamunun gelir-gider ve mallarını hem yasalara
uygunluk yönünden denetlemekle görevlidir hem de bu kurumların harcama
sonuçlarına ilişkin mali tabloların doğruluğunu araştırmakla, doğru olup
olmadığını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamakla görevli bir kurumdur.
Yapılan değişiklik ile kamunun gelir-gider ve mallarına ilişkin olarak
düzenlenen mali tabloların doğruluğunu araştırma görevi elinden alınmıştır.
Buna “Hayır.” diyecektir belki iktidar partisi sözcüleri ama yapılan tanım,
düzenlilik denetimine ilişkin olarak burada yapılan tanım benim dediğimi
söylemektedir, Sayıştayın bu görevi alınmıştır. Bu, Parlamento adına, millet
adına kamunun harcamalarını denetleyen Sayıştayın anayasal görevinin elinden
alınmasıdır, milletin bütçe hakkının elinden alınmasıdır. Bu çok önemli bir
düzenlemedir, Anayasa’ya çok açık bir şekilde aykırıdır.
Ayrıca, yürütme organının
yapacağı düzenlemelere Sayıştayın uyum sağlaması, onu uyulması gereken mevzuat
olarak sayması gibi bir düzenleme de bu tasarıda yer almaktadır. Bu da son
derece olumsuz bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, toparlıyorum.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezinin şirket kurması ve birtakım görevlerini bu şirket aracılığıyla yerine
getirmesi yönündeki kanun maddesi Anayasa’nın 128’inci maddesine açıkça
aykırıdır. Anayasa’nın 128’inci maddesi, devletin asli ve sürekli görevlerinin,
devlet memurları veya sözleşmeli personel veya diğer kamu personeli eliyle
yürütüleceğini söyler, çok açık bir hükümdür. Bu hizmetleri bir şirket
kanalıyla yaptırmanız mümkün değildir.
Üniversite öğrencilerinin,
üniversiteye girecek öğrencilerin sınavlarına ilişkin hizmetin doğrudan doğruya
devlet tarafından verilmesi gerekir.
Yine TÜBİTAK’ın şirket
kurması yönündeki düzenleme, Anayasa’nın “Herkesin bilime serbestçe ulaşma
hakkı vardır.” yönündeki düzenlemesine aykırıdır.
Tasarının bu
düzenlemelerini de olumsuz buluyoruz, bunu da buradan ifade ediyorum.
Teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 266
Kabul : 266 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Mustafa
Hamarat Fatih
Şahin
Ordu
Ankara”
Böylece, teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önceki torba yasaya
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak, tümünün oylamasında, açık
oylamasında “Evet” oyu verdik ancak tabii bir torba yasa, birçok kanunda
değişiklik var. İtiraz ettiğimiz konular vardır, muhalefet yaptığımız konular
vardır, Sayıştay denetimiyle ilgili rezervlerimiz vardır ama katkıda
bulunduğumuz şehit aileleri, gazilerimizle ilgili düzenlemeler de vardır.
Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin oyu bu torba yasada yer alan bütün
hususlar için değildir, olumlu olanlarla ilgili, katkı sağladıklarımızla
ilgilidir. Bunu tutanaklara geçmesi açısından, irademizin hangi yönde olduğunu
ifade etmek açısından belirtme ihtiyacı duydum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Vural.
Buyurunuz Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının tümü üzerindeki,
daha doğrusu son konuşmada görüşlerimizi ifade etmiştim, bir kez daha ifade
ediyorum. Şehitlerimizle, gazilerimizle, onların yakınlarıyla ilgili ve terör
mağdurlarıyla ilgili düzenlemelere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destek
verdik, önergelere imza attık, o noktada desteğimiz tamdır ancak Sayıştay
olsun, TÜBİTAK olsun, Ölçme, Seçme Yerleştirme Merkezi olsun Anayasa’ya aykırı
bulduğumuz düzenlemelere ise destek vermedik. Dolayısıyla tasarıya ilişkin tutumumuzun bu çerçevede ele
alınmasını rica ediyoruz.
Teşekkür ederim.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Hamzaçebi.
Komisyon Başkanının bir
konuşma talebi vardır.
Buyurunuz efendim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, ben de Plan ve Bütçe Komisyonu
üyelerimize, tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve parti gruplarına verdikleri
destek için çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
efendim.
On beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 01.19
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
3’üncü sırada yer alan,
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 301 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 301 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygılarımla selamlıyorum.
Tüm Türk milletinin ve
Meclisteki değerli milletvekili arkadaşlarımın yarın idrak edeceğimiz Berat
Kandili’ni şimdiden kutlamak istiyorum.
(x)
301 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri,
sağlık, yalnızca hastalık ya da engellilik hâlinin olmaması değil, aynı zamanda
bedensel, ruhsal ve sosyal yönlerden tam bir iyilik hâlidir. Sağlık hizmetleri
ise doğuştan kazanılmış bir insan hakkı olup, toplumdaki herkese eşit olarak
verilmelidir.
Sağlığın bir insan hakkı
olmasına ve sağlık hizmetlerinin bir sosyal hizmet türü olmasına karşılık,
ülkemizde bu hizmetleri veren kuruluşlar giderek daha yaygın biçimde kâr
amacıyla çalışan kuruluşlar hâline gelmektedir.
2002 yılından bu yana
uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı, performans, puan, işlem, rekabet,
içe kapanma, kâr ve işletme kavramlarını hekimler istemese dahi yaşamlarının
bir parçası hâline getirmiştir. Hekimler ve sağlık çalışanları, Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla değişen sağlık ortamında farklı çalışma koşullarının
içerisinde kendilerini bulmuşlardır. Uygulanan politikalar, hekimlerde
mutsuzluk ve gelecek kaygısı yaratmıştır.
Bugün görüşmekte olduğumuz
301 sayılı yasanın genel gerekçesinde “Sağlık hizmetlerinde tasarruf, etkinlik
ve verimi arttırmak amacıyla Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık tesisleri ve
üniversitelere ait birimlerin birlikte kullanımı uygulamaya konulmuştur.”
denilmektedir. Sağlık hizmetlerinin temel amacı, tasarruf değil sağlığı
korumak, sağlık korunamadığında hastalığı erken teşhis edip tedavi etmek ve
tedaviyle sağlığına kavuşamayanlara rehabilitasyon hizmeti vermektir. Kısacası,
sağlık hizmetlerinde asıl amaç, zamanında, yerinde, sürekli ve nitelikli hizmet
sunmaktır. İşte bu çerçevede yapılan düzenlemelerle meydana gelen aksaklıkların
giderilmesini de içeren bu kanun tasarısının 1’inci maddesindeki sezaryendeki
tıbbi zorunluluk konusuna, madde 4’teki yükseköğretim kurumlarındaki uzman
tabipler için yapılan iyileştirmeye ve madde 17’de bakanlık hukukçularının
vekâletname ibrasına gerek kalmaksızın çalışanların vekili sıfatı taşımalarına
olumlu bakıyoruz.
Ancak, sağlık hizmetlerinde
tasarrufu öncelikleyen ve ticari bir anlayışla yürütülen sağlık hizmetinde
toplumun geneli ve özellikle dezavantajlı gruplar ihmal edilebilir, risk
grupları artar ve vatandaşımızın koruyucu sağlık çalışmaları başta olmak üzere
gerekli hizmetlerden yeterince yararlanamaz. İşte o zaman istenmeyen gebelikler
artar. Artık sağlık hizmetlerinde amaç, maalesef, daha çok gelir getiren işler
yapmak, daha çok hasta bakmak ve daha çok tetkik yapmak. Hatta, hekimler daha
fazla tetkik yaptırarak kuruluşa ve kendilerine daha çok gelir sağlamaları
yönünde yöneticiler tarafından performans, prim gibi yöntemlerle teşvik
edilmektedir. Kaldı ki arttığı ifade edilen poliklinik sayılarının çoğu reçete
tekrarından ibarettir. Artan tetkiklerin çoğunun normal sonuçlar verdiği de
bilinen bir gerçektir. Bu durum, bu artışın yapay olduğu izlenimini
vermektedir. Türkiye’nin çok fazla hastaneye gereksinimi varmış gibi
gösterilerek ülkenin mevcut olanaklarını en akılcı, verimli ve rasyonel biçimde
değerlendirme yolu yerine, toplumun çoğunluğunun erişiminden uzak, “sağlık
kampüsleri” adı altında milyar dolarlık kampüsler inşa edilmesinin dayanağı
oluşturulmaktadır. Oysa sağlık kampüsleri gerekliliği ve doğruluğu tartışmalı,
sorgulanması gereken bir durumdur.
Ayrıca, daha akılcı olan,
hastanelerden çok ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarının desteklenmesidir. Her
gün kamu hastanelerine başvuran 1 milyon civarında vatandaşımızın, 700 bin
civarındaki sağlık çalışanını ve ülkemizde yaşayan 74 milyon insanımızı direkt
olarak etkileyen 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sağlık sistemimizde
köklü bir anlayış değişikliği ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin toplumcu
anlayışa ve koruyucu sağlık hizmetlerine öncelik veren sağlık politikası terk
edilmiştir.
Bu kararnameyle iptal
edilen kadroların yerine ihdas edilecek yeni kadroların tespitinde hangi
objektif kriterlerin esas alınacağı, araştırmacı kadrosuna atanacak olan ilgili
personel, il sağlık müdür yardımcısı, şube müdürü, hastane müdürü ve hastane
müdür yardımcısı maaş ve döner sermayeye ek ödemelerinde meydana gelecek
ortalama 500-1.500 TL maddi hak kaybının nasıl telafi edileceği ve bu
durumların yeni bir kadrolaşma süreci oluşturacağı konularında endişelerimiz
bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
TÜİK verilerine göre toplum sağlık harcamalarında kamunun payı yüzde 67,8, özel
sektör payı yüzde 32,2 ve cepten sağlık harcamaları yüzde 21,8’dir. Sağlık
tesislerine yıllık başvuru sayıları 1994’te 1,7; 2002’de 3,0 iken, 2011’de 7,7’dir.
2002’de muayene sayısı 184 milyon iken 2011’de 492 milyona yükselmiştir. Sadece
2011’de yıllık diş hekimi muayene sayısı 7 milyon olmuştur.
Bu rakamlar bizi şu
sonuçlara götürmektedir: Sağlık hizmet sunumunda devletin payı azaldıkça veya
özel sektörün payı arttıkça kişi başı sağlık harcamaları artmakta ve devletin
sağlığı finanse etmesi zorlaşmaktadır. Bu durumda vatandaşın katkı payı vermesi
kaçınılmaz hâle gelmektedir. Sonuçta, başvuru sayısı arttıkça daha rasyonel
sağlık politikalarına ihtiyaç artmakta, rasyonel ilaç kullanım ve koruyucu
hekimlik hizmetleri daha fazla önem kazanmaktadır. Bu nedenle, devlet sağlık
hizmeti sunmaya devam etmelidir. Bu aynı zamanda sosyal devlet olmanın da
gereğidir. Hastane birlikleri ve akabinde gelecek olan hastane özelleştirmeleri
çözüm değildir ve kesinlikle yapılmamalıdır. Aksi takdirde, vatandaşın sağlık
harcamalarına iştirak payı daha da artacak ve parası olmayan ne yaparsa yapsın
noktasına gelecektir. Bu konudaki endişelerimizi defalarca dile getirmemize rağmen
İktidarın duyarsızlığını üzülerek görmekteyiz.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın bir diğer bileşeni ise hasta haklarına ilişkin düzenlemelerdir.
Hastaların sağlık hizmeti alımı esnasında karşılaştıkları sorunları çözme
amacıyla oluşturulan hasta hakları birimleri ve Sağlık Bakanlığı İletişim
Merkezi adı altında hizmete giren 184 hattı, hasta ve hasta yakınları
tarafından etkin ve yaygın bir biçimde kullanılan bir şikâyet iletme ve
müdahale platformuna dönüşmüştür. Yaşanan bu süreçlerin anlamı, geçmişte görece
özerk olan hekimlerin, günümüzde daha fazla bürokratik ve piyasa denetimine
tabi olarak mesleklerini sürdürecek olmasıdır çünkü sağlık bürokrasisi ve
siyasi iktidar, kamu hizmetlerini hem mali hem de politik açıdan rantabl hâle
getirmek için sağlık alanını köklü bir biçimde yeniden yapılandırmıştır.
Hekimlere göre sağlık
çalışanları arasında uyumu bozan en temel nedenler arasında, sağlık
birimlerinde çalışanların görev ve tanımlarının yapılmamış olması, çalışanlar
arasında farklı istihdam ve ücretlendirme durumunun bulunması, geçici
görevlerin varlığı ve döner sermayenin eşitsiz dağılımı olması önemli bir yer
tutmaktadır. Bu nedenle, ekip bilincini yaratmak için, tüm sağlık çalışanları
aynı istihdam statüsüne kavuşturulmalı, çalışanlara ödenen ücretler ekip
bilincini yok etmeyecek biçimde olmalı, aynı meslek kategorilerinde ücret
eşitsizliği yaratılmamalı ve geçici görevler sonlandırmalıdır.
Değerli milletvekillerim,
genelinde sağlık çalışanlarının, özelinde hekimlerin en önemli talebi “çalışan
hakkı” kavramına “hasta hakkı” kavramı oranında değer verilmesidir. Sürdürülen
sağlık sisteminde müşteri memnuniyetinin bir ölçüt olarak yer almasına karşılık
gerek sağlık birimlerinin gerekse bir bütün olarak sağlık sisteminin
değerlendirilmesinde “çalışan hakkı” ve “çalışan memnuniyeti” kavramlarına yer
verilmemesi büyük bir eksikliktir. Bu eksikliğin ivedilikle tamamlanması ve
sağlık birimlerinin ve sağlık sisteminde söz konusu kavramların sürekli takibi
ve değerlendirmesi gereklidir.
Görüşmekte olduğumuz bu
tasarıda, özellikle sağlık alanında sağlık çalışanlarının uğramış olduğu
şiddete karşı alınmış olan hukuki destek bizce anlamlıdır, geç kalmış bir
uygulamadır ama daha da yaygınlaştırılması Milliyetçi Hareket Partisi olarak
talebimizdir. Bugün Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz tasarı da haklı
endişelerimizi bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Tasarının 4’üncü maddesiyle
birlikte 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 25’inci maddesinin 1’inci
fıkrasının ikinci cümlesinin yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir. Bu
değişiklikle birlikte il sağlık müdürlerinin valilerin sağlık müşavirliğinden
çıkarılması, aynı zamanda Sağlık Bakanlığının il temsilcisi konumundan da
çıkarıldığı görülmektedir. İllerde valilerin sağlık müşavirinin kim olacağı ve
Bakanlığın ildeki temsilcisinin kim olacağı konusunda bir boşluk bulunmaktadır.
Tasarının 7’nci maddesi
uyarınca, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin geçici 4’üncü maddesi
uyarınca araştırmacı kadrosuna resen atanan personelin eski görevlerini hâlen
yürütmeleri kaydıyla ek ödemelerinin altı ay süreyle eski kadroları üzerinden
verilmesi öngörülmektedir. Ancak söz konusu düzenlemeyle il sağlık müdür
yardımcısı, şube müdürü, müdür ve müdür yardımcısı kadrolarından araştırmacı
kadrosuna atanan personellerin mali hak kayıplarının kesin olarak çözülmemesi,
hak kayıplarının devam etmesi söz konusudur.
Tasarının 11’inci
maddesiyle, adres kayıt sistemine göre nüfusu 750 binin altında olan illerde
eğitim ve araştırma hizmetlerinin Sağlık Bakanlığı veya üniversite sağlık
uygulama ve araştırma merkezlerinden yalnızca birisi tarafından verilebileceği
öngörülmektedir. Bu suretle, Bakanlık ve üniversite arasında bir tercih
yapılması öngörülmekte, tercih edilmeyen hizmet biriminin atıl konuma düşmesi
ya da kapatılması söz konusu olabileceği endişesini taşıyoruz.
Tasarının 13’üncü
maddesiyle, aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarına yataklı tedavi kurumları,
seyyar hastaneler, ağız ve diş sağlığı merkezleri ve 112 acil sağlık hizmetleri
sunulan birimlerde nöbet görevinin verilebileceği öngörülmektedir. Ancak, aile
hekimliği uygulamasıyla amaçlanan hizmet gereklerine aykırı bir düzenleme
neticesinde aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarından hizmet alan
vatandaşların alacakları hizmetlerde aksaklıkların yaşanmasına sebep olacaktır.
Buna bir örnek verecek olursak, “Akşamleyin 112’de, acilde nöbet tutan bir
arkadaşın sabahleyin tekrar sizin aile sağlık merkezinde çalışan bir hekim
olduğunu düşünürseniz, hastalanmış olan bir çocuğunuzu içiniz rahat bir şekilde
ona götürebilecek misiniz?” sorusunu sormak lazım. Öbür taraftan, aile sağlık merkezinde sadece
poliklinik hizmeti üreten, acil vakalardan belli bir zaman uzaklaşmış olan
birisinin, bir ambulans içerisinde bir akut miyokart enfarktüsüne müdahalede
yapabileceği bir eksiklik nedeniyle, sizin de bir yakınınızın olabileceği
düşüncesiyle, ona nasıl bir müdahale yapacağı konusunda bir tereddüt taşımamız
gerekmektedir.
Sağlık teşkilatında görevli
hizmetli personeller yıllardır sahipsiz kalmışlardır, her konuda çok mağdur
edilmişlerdir. Toplu sözleşme masasında itfaiyecilerin sınavsız genel idari
hizmetlere geçiş hakkı tanındı ama sağlıktaki hizmetliler mağdur olmuşlardır.
Ayrıca, hizmetlilerin veri hazırlama kontrol işletmenliğine geçiş için sekiz ay
önce görevde yükselme eğitimi verilmesine rağmen, sınav yapılamamıştır.
Hizmetli personellerin sınavsız geçişi veya yeniden hizmetlerin görev tanımının
yapılmasıyla ilgili torba yasaya ilaveler yapılması düşünülüyordu ancak
maalesef o da gerçekleşmedi.
Bu tasarının geçici 3’üncü
maddesinde “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ebelik diplomasına
sahip olduğu hâlde en az üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarında fiilen
hemşirelik görevi yaptığını resmî belgeyle belgelendiren ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde talepte bulunanlar
hemşirelik yetkisiyle görevlerine devam eder.” denilmektedir.
Hemşirelik Kanunu’nda 2007
yılında değişiklik yapılmıştır. Geçici maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında
“Bir defaya mahsus olmak üzere ebelik diplomasına sahip olduğu hâlde bu kanunun
yayımı tarihinde en az üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarında fiilen
hemşirelik görevi yaptığını resmî belgeyle belgelendiren ve bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde talepte bulunanlar,
hemşirelik yetkisiyle görevlerine devam ederler.” hükmü getirilmiştir. Buna
göre, başvuruda bulunan ebeler hemşirelik görev yetki ve sorumluluklarını
üstlenmişlerdir ancak ebe kadrosunda çalışmaktadırlar.
Türkiye’de hemşire
unvanının kime verileceği 6283 numaralı Hemşirelik Kanunu’nda açıkça
belirtilmektedir. Eğer bu ebe hemşirelerden normal hemşire statüsüne geçilmesi,
Avrupa Birliği uyum müzakereleri neticesinde götürmüş olduğumuz ve eksiği
tamamlama adına yapılan uygulama ise buna belki bir noktada cevaz verilebilir.
Ancak şunu unutmamak lazımdır ki ebelerin ve hemşirelerin almış olduğu
eğitimler birbirinden tamamen farklıdır.
8/3/2010 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan Hemşirelik Yönetmeliği’nde de hemşirenin tanımı açıkça
yapılmıştır. Hemşirelik mesleği, sağlık meslekleri içinde, herhangi birisinin
eksikliği hâlinde o meslek grubunun yedeği konumunda bir meslek değildir.
Bağımsız ve yarı bağımsız rolleriyle, kanunu, yönetmeliği ve etik ilke ve
sorumluluklarıyla başlı başına bir meslektir. Dolayısıyla, ebelik ve
hemşireliği aynı meslekmiş gibi algılamak ve birbirlerinin yerini doldurmasını
beklemek yanlış bir anlayıştır.
“Türkiye’de hemşire açığı
var.” denilerek yabancı hemşire çalıştırılmak istenmesine, “Çok hemşire
açığımız var.” denilerek “Sağlık meslek liselerinden çocuk yaşta hemşire mezun
edelim.” denilmesine rağmen, 15 bin hemşirenin aile sağlığı elemanı olarak aile
hekimlerinin yanında istihdam edilmesi, yaklaşık 10 bin hemşirenin diş klinik
yardımcısı olarak sertifikalandırılarak, kamuya ait diş kliniklerinde, diş
hekimlerine alet edevat vermek için istihdamı, ayrıca hemşirelerin, hemşirelik
görevi, yetki ve sorumluluklarının dışında radyoloji, istatistik, sekreterlik,
hasta kabul memuru, nöbetçi müdür, eczane, sarf depo, kan merkezi, kanser
kayıt, büro memuru, personel servisi memuru ve buna benzer alanlarda
çalıştırılmaları da akıl alır gibi değildir.
Yine, görüşmüş olduğumuz
tasarıda, özellikle tütün ve tütün ürünleri ve nargileyle ilgili bir madde
bulunmaktadır. Bu madde, özellikle on sekiz yaşının altındaki çocuklara, gençlerimize,
içerisinde tütün ihtiva edip etmediğini bilmediğimiz nargile içmelerini
yasaklamış olması nedeniyle, yine görüşmüş olduğumuz tasarıda anlamlı bir
maddedir.
Değerli milletvekilleri,
sonsuz çeşitlilikteki sağlık sorunlarını sınırlı kaynaklarla çözümleyebilmek
için eldeki olanakların en akılcı ve verimli biçimde kullanılması gereği
tartışmasız kabul görmektedir. İzlenecek yol, önce sorunların saptanması,
öncelik sıralamasına koyulması ve ardından, en verimli yollarla çözülmeye
çalışılmasıdır.
Çağdaş halk sağlığı
anlayışının günümüzdeki içeriği son derece geniştir. Bu anlayışın başlıca
önemli noktası sosyal eşitliktir. Sağlık hizmetleri doğuştan kazanılmış bir
insan hakkıdır. Bu hizmetler sadece onları satın alabilecek kişilere ya da
satın alabilecekleri kadar değil, toplumdaki herkese ve en uzak yerleşim
yerlerinde oturanlara da sosyal adalet anlayışı içerisinde götürülmelidir.
Gelecek nesillere
bırakacağımız temiz bir çevre ve sağlıklı bir toplum arzusuyla hepinizi
saygıyla selamlıyor, yasanın ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Özgür iradesine ipotek konulmamış tüm milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
gecenin şu saatinde -ikiye yirmi kala- ve sağlıksız koşullarda sağlığı
konuşuyoruz. Gerçekten dikkate değer bir durum ama bunu defalarca söylediğimiz
hâlde, hekim olarak uyarılarımızı yaptığımız hâlde bir netice alamadık.
Sanıyorum yedi saat kadar sürecek olan, sürmesi beklenen bir tartışmaya
başlıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
hatırlarsanız sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarını araştırmak
ve bunlara bir çözüm üretmek üzere bir komisyon kurulmasını istemiştik. Bu
komisyonun kurulmasının gerekçesinde şiddet olaylarının önemli ölçüde AKP’nin
sağlık politikalarına bağlı olduğunu ifade etmiştik. Önce bu isteğimizi
reddetmiştiniz, sonra bir arkadaşımız öldürülünce kabul etmek zorunda kaldınız.
Kabul ettiniz ancak komisyona bir türlü üye vermemiştiniz. Tam iki ay süründü
bu iş, tam iki ay sürüncemede bıraktınız ve tam Meclis tatile girerken
üyelerinizi bildirdiniz. O zaman neden böyle davrandığınızı hiç bir türlü
anlayamamıştım yani ne oldu, AKP “evet” dedi, tamam ama niye vermiyor, bir
kavga mı var, niye, insanlar bu komisyonda çalışmak mı istemiyor, bir türlü anlayamamıştım
ama bu kanun tasarısı gündeme gelince neden olduğunu biraz anlar gibi oldum.
Âdeta yangından mal kaçırır gibi bir hamle daha yapıp, bu tehlikeli, her tarafı
ticaret kokan yasayı kanunlaştırıp daha sonra şiddet komisyonu kurmak
istediğinizi net bir şekilde anladık. Çünkü bu tasarının da şiddeti
körükleyeceğini fark etmiştiniz ve komisyon çalışmalarına başlamadan önce bu
kanunu da çıkarmak istediniz. Bunu kimsenin fark etmediğini zannediyorsunuz ama
yanılıyorsunuz. Bunu herkes fark ediyor, kimseyi artık kandıramıyorsunuz.
Şimdi gelelim bu kanun
tasarısına. Yaklaşık sekiz ay kadar önce AKP’li milletvekilleri dâhil olmak
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma hakkı gasbedilerek, üstelik
de beceriksizce hazırlanmış olan 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi şurada
bu gece yarısı düzeltmeye çalışacaksınız.
Arkadaşlar, hepiniz
bilirsiniz ki kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi olağan dışı zamanlar
için, olağanüstü durumlar için verilmiş bir yetkidir ve yine Anayasa’ya göre,
kanun hükmünde kararname çıkardıysanız ilk fırsatta bunu Meclise getirmek
zorundasınız. Şimdi dönüp bakıyorum: On yıllık iktidarınızda, üstelik tek
başınıza, hiçbir koalisyon yok, böyle dikensiz gül bahçesi gibi bir iktidarda
Sağlık Bakanlığının teşkilat yasasını adam gibi çıkaramadınız. Sonra çıkıp
keyfî, dışarıdan, ısmarlama, tutarsız, haksızlık üreten, devlet geleneğinden
uzak, âdeta bir şirket mantığıyla hazırlanmış bir kanun hükmünde kararnameyi,
bize dayattınız. Ne zaman? Bu yetkinin süresinin bitimine son gün kala. Ve
sağlık sisteminin DNA’larıyla oynadınız, sağlık sistemini âdeta bir çıkmaza
soktunuz. Peki, getirdiniz bu kanun hükmünde kararnameyi. Anladık, olabilir
yani zamanında, geçmişte de olmuştu. Peki, bunu Meclisimize getirip bizle
tartıştınız mı? Tartışmadınız. Niye? Amir hüküm var, diyor ki: “Kanun hükmünde
kararname çıkardıysan, ben seni anlayışla karşılıyorum, ilk fırsatta Meclise
getireceksin, bunu tartışacaksın.” diyor. Bunu neden yapmadınız? Birisinin bunu
bana izah etmesi lazım. Şimdi, kaçırdığınız kanun hükmünde kararnameyi, Meclise
getirmediğiniz kanun hükmünde kararnameyi bir kanunla düzeltmeye
çalışıyorsunuz. Keşke düzeltebilseniz, keşke daha iyi yapsanız, birazdan
detaylara girince göreceğiz ki kanunu daha da çapraşık, daha da berbat hâle getiriyorsunuz.
Ne için bunu yapıyorsunuz? Yani niye bu kadar sağlık sistemimizi berbat
ediyorsunuz? Niye buna göz yumuyorsunuz? Çünkü 75 milyon insanımızın sağlığını
âdeta pazarlıyorsunuz, hem de maalesef sağlıkta ciddi harcamaları artırarak
ulus ötesi güçlerin hizmetine bu paralarımız gidiyor ama hiç kimse umutsuzluğa
kapılmasın, geçmişte memleketi perişan edenlerin bıraktıkları bozuk düzeni
düzelten ve dünya âleme olan borçlarını 1950’ye kadar ödeyen Cumhuriyet Halk
Partisi sizin bozduğunuz, mahvettiğiniz her şeyi de düzeltecektir. Bunda bizim
zerre kadar kuşkumuz yoktur, halkımızın da hiçbir şekilde kuşkusu olmasın. Niye
uğraşıyoruz peki şimdi, madem muhalefetteyiz? Zaman zaman sohbetlerde de
söyleniyor, “Gelirsiniz iktidara, düzeltiverirsiniz.” Hayır, bu yazboz tahtası
değildir. Halkımızı bu zarardan ne kadar erken, ne kadar az zararla kurtarırsak
o kadar kârdır. Şimdi biraz tasarının detaylarına bakalım. Bakalım bu tasarı
neler getiriyor, neler götürüyor?
Şimdi, biliyorsunuz, kanun
teklifi veya tasarısı hazırlanırken maddeler sıralanır madde 1, madde 2 diye.
Ben de kendimce bu maddelere isim taktım; 1’inci madde “komedi maddesi.” Komedi
maddesinde şöyle bir ifade var, diyor ki: “Gebe veya rahmindeki bebek için
tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde doğum sezaryen ameliyatıyla yaptırılabilir.”
Neresi komedi? Yeni bir şey getiriyor mu? Hayır. Anneannemle konuştuğumda,
diyordu ki anneannem zamanında: “Oğlum, doğum normal yolla olur zaten. Bu
kadınlar niye sezaryen yaptırıyor?” Diyorduk ki “Anneanne, zorunluluk var ki
onun için yaptırıyor.” O zamandan anneannemle bile bu konuyu biz tartışmıştık
ve doğumun normal yolla olması gerektiğini o bile biliyordu. Şimdi, malumu niye
getiriyorsunuz da kanunun içerisine sokuyorsunuz? Gerçekten komedi. Komedi ama
trajikomedi, trajikomik bir yanı var. Nedir o? Başbakan çıktı “Sezaryen
cinayettir, bunun kanununu çıkaracağız.” dedi. Bir türlü bu lafı geri almadı.
Hata olduğunu anladı. Aslında belki de “Kürtaj cinayettir.” diyecekti daha
sonra dediği gibi, ağzından “sezaryen” çıkıverdi belki de. Yani yine iyimser
düşünüyorum. Muhtemelen bu sezaryeni de “cinayet” olarak adlandırmıştır ama
çıktı ağızdan bir kere. Ya, insansın, ağzından yanlış çıkabilir “Pardon.” de,
“Ben ‘kürtaj’ demek istemiştim –o da yanlış ya- ben onu demek istemiştim.” de,
demedi. Demedi, Başbakanın ağzından böyle bir şey çıkınca da yani “İlla bunu
kanun yapalım.” diye insanlar tutuştular ama Türkiye Büyük Millet Meclisini
böyle bir duruma düşürdüler. Bundan gerçekten utanç duyuyoruz.
Sağlıkçı milletvekillerine
bakıyorum, yani salonun önemli bir kısmını doldurmuşlar. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, tıp deyimi ile “endikasyon koymasını” yani, sezaryene ihtiyaç
olduğunu hekimin değil de Meclisin belirlemesini acaba nasıl kendilerine
yediriyorlar? Bunca yıllık hekimler var içerinizde, nasıl kendinize bunu
yediriyorsunuz da diyorsunuz ki: “Evet, biz birazdan buna parmak kaldıracağız
ve sezaryenin nasıl yapılacağına, hangi durumda yapılacağına Meclis karar
verecek.”
Yasama, hekimlerin
aldıkları eğitim, yetki, tıp sanatı tecrübesi, vicdani kanaat gibi özellikleri
hiçe sayarak hiçbir şekilde sezaryen endikasyonunu koyamaz. Gülünç duruma
düşüyoruz. Dünya yasama meclislerinin hiç birisinde böyle bir şey yok, tıp
tarihinde de bir ilk ama yüz karası bir ilk maalesef. Bu durumu Türkiye Büyük
Millet Meclisine yaşatmaya hakkınız yoktu. Bunu vekilliğiniz bittiğinde,
üniversitelere döndüğünüzde nasıl anlatacaksınız insanlara? Yani “Bilinen bir
şeyi hiç farklı bir şey getirmeden niye kanun yaptınız hocam?” dediklerinde ne
diyeceksiniz ben hakikaten merak ediyorum. Herhâlde, sağlıkla ilgili bir
sonraki kanun tasarısında kime anjiyo yapılacak, kime baypas yapılacak, kime
antibiyotik verilecek buna da siz karar vereceksiniz? (CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Anjiyo da cinayete teşebbüstür!
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şimdi, eğri oturup doğru
konuşalım, Türkiye’de sezaryen oranları yüksektir. Biz, tıp fakültesinde
öğrencilerimize doğumun normal yollarla yapılması gerektiğini, haksız yere,
gereksiz yere sezaryen yapmanın yanlış olduğunu ve onlara haklarımızı helal
etmeyeceğimizi hep söyleyegeldik. Gerçekten, şu anda gelinen nokta iç
karartıcı, ruh karartıcı bir nokta. Sezaryen oranlarımız çok yüksek, mutlaka
düşürülmesi lazım ama bunun yöntemi kanuna madde koyarak olmaz.
Bakın, 2002 yılında AKP
iktidara geldiğinde sezaryen oranlarımız yüzde 21, Sağlık Bakanlığının
rakamları. Yüzde 21 olan sezaryen on yıl sonra nasıl oldu da yüzde 48’lere
çıktı 2012 yılında? Nasıl oldu? Niye oldu? Yani, bakıyorum, acaba bu Türkiye’ye
özgü bir şey mi? Hayır. Sağlık sisteminin özelleştirildiği, tekellere
devredildiği ülkelerde sezaryen oranları hep yüksek olmuştur. Bu sebeple,
diyorum ki: “Türkiye’de sezaryen niye arttı?” diyorsanız, kanun yapmak yerine,
dönün, doktorların da peşini bırakın, sağlık politikalarına bakın. Artık bunu
görmek lazım. Hekimleri ve anneleri suçlayacağınıza kendinize bakın. On sene
önceki doktorlar hâlâ doktor -çoğu, yaşayanlar- on sene önceki kadın doğumcular
aynı, kadınlar yine aynı; e, bizim öğrettiğimiz tıp öğretisi de aynı, iyiye
doğru evrilmekle beraber sezaryeni öncelemiyor. E, ne oldu da sezaryen arttı?
Değişen ne? Değişen AKP zihniyeti.
Şimdi, bir maddeye daha
isim koydum, bu da “kandırma” bendi, aynı maddenin, 1’inci maddenin kandırma
bendi. Diyor ki: “Gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen, doğumu takiben anne
veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu
tutulamaz." Bir de diyorlar ki: “Biz o doktoru koruyoruz.” Ya, Allah
billah aşkına, bakın, bir daha, cümlenin önemli kısmını okuyorum: “Gerekli
tedbirleri almasına rağmen bir şey olursa doktor sorumlu tutulamaz.” E, zaten
böyleydi. Yani doktor gerekli tedbirleri aldıktan sonra anneye veya bebeğe bir
şey olsa sorumlu tutuluyor muydu? Hayır, değildi. Peki, ne oldu da bu maddeyi
koydunuz? Kimi kandırıyorsunuz? Dönüp bakmamız lazım.
Tabii, bu maddenin
tehlikeli bir durumu da var. Hekim arkadaşlarım beni daha iyi anlayacaklar.
Şimdi bu madde dikkat çekici bir madde hâline geldi. Avukatlar bu maddeyi okur
okumaz her doğuma her gebeliğe dikkatle bakacaklar, acaba gerekli tedbirleri
aldı mı diye mahkemelere vereceğiz, ondan sonra da başımızı kurtarana kadar
canımız çıkacak.
Şimdi yeni bir maddeye
geçiyorum, bu madde de, tam gün yalanı maddesi. 6’ncı maddeye de böyle bir isim
taktım. Şimdi bu tasarıya eklenen bu madde, AKP’nin tam gün olarak adlandırdığı
ve - tırnak içinde- gurur duyduğu Tam Gün Yasası’nın iflas ettiğini gösteriyor.
Nasıl mı? Bakın, önce üniversitelerden ayrılmaları için öğretim üyelerini zorladınız.
Dediniz ki: “Ya tam gün çalışacaksın ya gideceksin.” Tam Gün Yasası’nın yanında
olduğumuzu, gerçek anlamda tam günün ve bununla ilgili de geçen yıl kasım
ayında bir kanun teklifi verdiğimizi hatırlatırım. Neyse ki son zamanlarda
artık AKP’den “CHP tam güne karşı” söylemini artık duymaz oldum, demek ki
anlatabilmişiz size, üstelik de kanun teklifini de vermişiz. Şimdi bu hocaları,
bu uzmanları zorladınız bunlar, bir kısmı tercih ettiler ve dışarıya gittiler.
Şimdi diyorsunuz ki bu maddeyle: “Pardon, ben yanlış yaptım, benim sana
ihtiyacım varmış ben senden hizmet satın alacağım.” Önce üniversiteden
uzaklaşması için her şeyi yaptın, özel sektörün kucağına attın, şimdi diyorsun
ki: “Bazılarınızdan ben hizmet satın alacağım.” Maddeyi koymuşsunuz yüzde şu
kadarından, bu kadarından. Kimden hizmet satın alacaksınız? “Bu işi iyi
yapandan hizmet satın alacağım!” Yani şimdi hizmet satın alacaktıysan niye
bunları ittin? Maden yanlış yaptığını anladın, mümkündür, hükûmetsin ama yanlış
yapabilirsin, siz de insansınız, olabilir, dersiniz ki: “Ya pardon, biz yanlış
yaptık. Ne yapalım? Ya, tam günü uygulayalım. Hekimlere ücretlerini verelim,
gelsinler biz bunlardan çok daha fazla yararlanalım.” Hayır, diyorsunuz ki:
“Ben istediğim hocadan hizmet satın alacağım.” Üstelik de YÖK’ün kadrosunda
çalışıp alın terini, bütününü üniversiteye döken hocalar için belirlenen ders
ücretinin 10 misli ders ücreti vereceksin. Sonra diyeceksin ki: “Ayda seksen
saat çalıştırabilirim.” Bakın, seksen saat. Nedir? Yarı zamanla çalışma. Seksen
saat, normali yüz altmış saat. Siz bunu “Seksen saat çalışabilir.” dediğinizde
ne oldu? Hani tam gün, nerede? Tam günü götürdünüz, tekrar yarı zamanlıyı
getirdiniz. Yani -ben vallahi üzülüyorum, yeminle üzülüyorum- evet biz, ana
muhalefet olarak sizin hata yapmanızı isteriz, ayağınız dolaşsın isteriz -bakın
bunları açıklıkla söylüyorum- her ayağınız dolaştığında da üstünüze gerçekten
geliriz. Ya ama sağlıkta ayağınızın dolaşmasını istemiyoruz, gerçekten
istemiyoruz çünkü biz geldiğimizde sağlığı düzeltiriz ama o zamana kadar, o
düzelene kadar gerçekten çok büyük sıkıntılar, çok ciddi problemler
yaşayacaksınız. Yani siz diyeceksiniz ki: “Ben canımın istediğini yarı zamanlı
çalıştırırım, canımın istemediğini tam gün olarak çalıştırırım.” Bunun da adına
“adalet” diyorsunuz yani ancak bu AKP adaleti olur. Sizin de adınızda “adalet”
var, nasıl içinize sindiriyorsunuz böyle bir adaletsizliği, ben bilemiyorum.
Bir madde daha var,
üniversiteleri bitirme maddesi, madde 7. Burada, 7’nci maddede yine bu konuyu
uzun uzun konuşacağız, onun için biraz kısa geçeceğim bunu. Üniversiteleri
bitirme maddesinde de üniversite hastaneleri ile devlet hastanelerini
birleştiriyorsunuz özetle, ondan sonra diyorsunuz ki: “Bir dakika, bu
üniversite hastanesini artık ben yöneteceğim Sağlık Bakanlığı olarak. Siz bu
işi beceremiyorsunuz, batırıyorsunuz. Başhekimi de ben atayacağım, ihalesini de
ben yapacağım, her şeyi de bana ait, benim sistemime göre üniversite hastanesi
işleyecek.” Detaylarını daha sonra konuşacağız.
Şimdi, bu tasarının
içerisinde tütünle mücadeleyle ilgili bazı maddeler var. Sürekli tütünle
mücadele ediyor gibi görünüyorsunuz ama gerçeğe bakıyorum, gerçek böyle değil.
Şimdi, tütünün zararı ve
tütün ürünleriyle mücadele konusunda hemfikiriz, ortak önerge de verdik, hakikaten
hemfikiriz ama bazı endişelerimiz var: Burada kamu görevlileriyle vatandaş
arasında çıkacak sorunlara dikkat çekmek istiyoruz. Diyorsunuz ki bu maddede:
İdari para cezası gerektiren bir durumda yani sigarasını attı, izmaritini attı,
kirletti, şunu yaptı, havayı kirletti, 50 lira para cezası verdiriyorsunuz,
ondan sonra diyorsunuz ki: “Ya eğer hemencecik temizlerse para cezası
vermeyelim.” Ya bu “kirletirim-temizlerim” mantığını getiriyor,
“kirletirim-temizlerim”. Bizim mantığımız bu değil. Bizim mantığımız hiçbir
şekilde kirletilmemesidir.
Geçmişte iyi bir iş
yapmıştınız Allah için, bu kapalı alanlarda sigara yasağı vardı ya, her zaman
size teşekkür ettim yani kalbî olarak teşekkür ettim size.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sigara içenlerin sağlığını kim koruyacak?
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Kapalı alanlarda sigara içme yasağını getirdiniz, müteşekkiriz gerçekten ama
kısa bir süre sonra bir de bakıyorum ki bütün lokantalar, bütün kıraathaneler,
kahvehaneler, hepsi sigara içilir hâle gelmiş. Çıkın gidin bakın Ankara’ya,
akşam şöyle bir dolaşın Sakarya’yı filan, kim sigara içmiyor? Yani bir yasa
getiriyorsunuz, mücadele ediyorsunuz gibi görünüyorsunuz, arkasından bakıyoruz
ki yasa delinmiş, kevgire dönmüş. Hiç kimse kalkıp da bu işe bir son vermiyor.
Bakın, önemli bir maddeye
geldim. Bu da aile hekimlerine verdiğiniz sözlerin geri alındığı maddesidir.
Şimdi, uygulanmakta olan bu aile hekimliğinin nasıl çatırdağını sizlere
söyleyeceğim. Aile hekimlerine verdiğiniz sözlerden üçünü daha tutmayacağınızı,
daha önce de vardı, üçünü daha tutmayacağınızı bu kanun tasarısıyla ispat etmiş
bulunuyorsunuz. Ne dediniz? Bu kanun için söylüyorum “Aile hekimleri nöbet
tutmayacak.” dediniz, şimdi vazgeçiyorsunuz, kanuna getirdiniz, aile
hekimlerine nöbet koyuyorsunuz.
Dediniz ki: “Aile hekimleri
istedikleri gibi çalışacaklar, kendi çalışma yöntemlerini kendileri
belirleyecekler.” Şimdi diyorsunuz ki: “Ben bakanım, ben devletim, ben nasıl
emredersem öyle çalışacaklar.”
Üç, dediniz ki: “Aile
hekimliği birinci basamaktır. Birinci basamağın mantığına göre iş yapar.” Şimdi
kalktınız üniversitelere diyorsunuz ki: “Aile sağlığı merkezleri kurabilirsin,
üstelik kaç tane asistanın varsa aile hekimliğinde o kadar aile sağlığı merkezi
kurabilirsin.”
Şimdi, niye bunları
söylüyoruz? Hani sık sık verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz, sık sık geri
alıyorsunuz, bunlara alışkınız ama burada önemli bir ayrıntı var. Siz bu
hekimlere geldiniz dediniz ki: “Arkadaşlar, gelin aile hekimi olun, sözleşmeli
olun, biz size iyi para vereceğiz, nöbet tutturmayacağız, birinci basamak
ruhunu vereceğiz.” diye sözler verdiniz ve bu hekimler bu sözlere güvendiler.
Onun için geldiler sizinle sözleşme imzaladılar, sözleşmeli personel konumuna
girdiler. Ne zaman ki istediğinizi elde ettiniz, ahlaki olmayan bir davranışla
şimdi geri adım atıyorsunuz. İnsanlara diyorsunuz ki: “Kardeşim, sözleşmen var,
süresi bitince bir daha imzalama.” E, nereye gidecek bu adam? Eski yerine dönsün. Eski yerinde aldığı para
ne kadar? Şimdiki aldığının yarısı. Gönderip bunu açlığa mahkûm edeceksiniz.
O yüzden değerli
arkadaşlar, bu yasada daha ilerleyen zamanlarda konuşacağımız çok şey var. Aile
hekimleri o ruh hâliyle nöbet tutamazlar, hiçbir şekilde de nöbet tutmalarını
biz bu şekilde, bu koşullarda istemiyoruz. Planlamayı iyi yapamadınız. Eğer
planlamayı iyi yapabilseydiniz o zaman bunların nöbet tutmasına gerek kalmazdı.
Şimdi neresinden tutsanız tasarının elinizde kalıyor. Bu da gerçekten
Bakanlığın artık bir acz içerisinde olduğunu gösteriyor.
Bir konu da mecburi hizmet.
Mecburi hizmete gidenlere diyorsunuz ki şimdi: “Mecburiyete gel ama sözleşmeli
olursan seni başka kadroya alırım, idareci olarak çalıştırırım.” Bu da kabul
edilebilecek bir şey değil. İlerleyen zamanlarda yine söyleyeceğiz ama biz
piyasa anlayışıyla değil sosyal devlet anlayışıyla sağlığın yönetilmesini
istiyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi AK PARTİ Grubu adına
söz isteyen Türkan Dağoğlu, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 301 sıra sayılı
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisimizin siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti tarafından 2003 yılında uygulamaya geçirilen
ve vatandaşlarımızın kaliteli sağlık hizmetlerine hakkaniyet içinde
erişmelerini ve hizmet standartlarını yükseltmeyi amaçlayan Sağlıkta Dönüşüm
Programı dâhilinde Sağlık Bakanlığı ve kendisine bağlı sağlık tesisleri ve
üniversitelere ait birimlerde yeniden yapılandırmaya gidilmesi ihtiyacı
doğmuştur. Yeniden yapılandırma sürecinin ilk ayağı 663 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin yürürlüğe konulmasıyla gerçekleştirilmiş olup, böylelikle
Bakanlık ve bağlı kuruluşların yeniden düzenlenmesine yönelik önemli bir adım
atılmış, sağlık hizmetlerinde verimin, etkinliğin ve tasarruf önlemlerinin
artırılmasına yasal bir dayanak sağlanmıştır. Böylelikle Bakanlık ve bağlı
kuruluşların planlama, yönetme ve denetleme kapasitesi güçlendirilerek Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla sağlanan başarılara süreklilik ve sürdürülebilirlik
sağlanmasının yolu açılmıştır.
Öte yandan, ilgili
politikaların belirlenmesi, düzenlenmesi, denetim ve hizmet sunumunun merkezde
toplandığı dikey yapılanma giderek terk edilmiş, merkez teşkilatının sadece
politika belirleme ve sistem yönetimine odaklandığı, kurumsal uzmanlaşmanın
önemini vurgulayan, taşra teşkilatındaki idarecilere karar verme olanakları
yaratan yatay bir yapılanmaya geçilmiştir. Bu süreçte uygulamanın yasal
dayanağında karşılaşılan birtakım belirsizliklerin ortadan kaldırılması ve
Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık tesisleri ve üniversitelere ait birimlerin
birlikte kullanımı ve iş birliğine ilişkin temel esasların yeniden belirlenmesi
amacıyla ise Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu tarafından
kapsamlı bir yasa çalışması gerçekleştirilmiştir.
Yasa tasarısının hazırlığı
süresince ilgili tüm bakanlıkların yanı sıra, sektörel başkanlıklar,
konfederasyonlar ve mesleki birliklerle istişare içinde olunmuş, bu süreçte
ilgili tüm paydaşların görüş ve önerilerinin dikkate alınması, katılımcı,
düşünceye dayanan, çok taraflı bir demokratik yönetim anlayışımızın en önemli
göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa tasarısının getirdiği yeniliklerden birinin sezaryen ameliyatlarına
ilişkin getirilen kısıtlamalar ekseninde okunması gerektiğini düşünüyorum.
Sezaryen, doğumun normal
yollardan mümkün olmadığı veya anne ve bebek açısından bir risk taşıdığı
durumlarda gerçekleştirilebilen bir ameliyattır. Anne ve bebeğin hayatını
birçok durumda kurtaran bu ameliyatlar da tıbbi endikasyon olmaksızın sadece
annenin veya hekimin isteğiyle yapılması durumunda önemli riskler taşımakta,
cerrahi müdahale ve anesteziyle bağlantılı olarak komplikasyonlar
doğurmaktadır. Dolayısıyla, hem anne adayının hem de çocuğun hayati risklerden
korunması için gerekli yasal çerçevenin inşa edilmesi son derece önemlidir.
Önerdiğimiz yasa teklifinin
ilgili maddeleri uyarınca gebe veya rahimdeki bebek için tıbbi zorunluluk
bulunması hâlinde doğumun sezaryen ameliyatıyla yaptırılmasına herhangi bir
kısıtlama getirilmemektedir ve bu durumdaki gerekli tedbirlerin alınmasına
rağmen, doğumu takiben anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen
sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulmayacaktır. Bununla birlikte, gerekli
tıbbi endikasyonların bulunmadığı durumlarda anne adayı veya hekimin talebi
doğrultusunda bu tür bir doğum yönteminin tercih edilmesi ise yasaklanmaktadır.
Bundan sonraki süreçte ise yasal temellere uygun bir uygulama sürecinin hayata
geçirilmesi konusundaki denetimlerimizi kararlılıkla, ciddiyetle ve
tutarlılıkla sürdürmeyi hedefliyoruz. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinde de bu
böyledir. Bundan daha farklı bir düşünce tarzı bugün tıpta hâkim değildir.
Öte yandan, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde basın ve halkla ilişkiler müşavirliği kurulmasının da
Bakanlığın kamuyla ilişkileri ve medyada görünürlülüğü anlamında önemli bir
katma değer sağlayacağını düşünüyorum. Bir bakanlığın kendi iletişimini
kendisinin ihtisaslaşmış bir kadro aracılığıyla yönetmesi, faaliyetlerine dair
algıları yazılı ve görsel basının yanı sıra sosyal medya aracılığıyla doğru bir
şekilde besleyebilmesi ve halkla ilişkilerde doğru iletişim tekniklerine
başvurması son derece önemlidir. Dolayısıyla, daha önceleri Sağlığın
Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında sayılan bu işlevin
uzmanlaşmış bir müşavir ve kadrosuna devredilmesi Sağlık Bakanlığının medya ve
kamu diplomasisi anlamındaki görünürlülüğü ve etkinliği açısından önemli bir
adım olarak okunmalıdır.
Öte yandan, yasa
tasarımızın istişare aşamalarında da etkin bir şekilde görev alan bir kurum
olarak Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunda ürün denetmen yardımcısı ve ürün
denetmenleri istihdam edilmesi hedefleniyor ve bu pozisyonlara ilişkin mesleğe
alınma, yarışma sınavları, yetiştirilme, yeterlilik sınavları, görev, yetki ve
sorumluluklar, atama ve yer değiştirmeleri ile çalışma usul ve esasları
belirlenmektedir. Halkın can ve mal güvenliği ile çevrenin korunmasına dönük
ürün güvenliği denetimleri yapan, uluslararası denetim standartları ışığında hareket
eden, iç piyasadaki denetimleri gerçekleştiren ürün denetmenlerinin ilaç ve
tıbbi cihaz sektörlerinde önemli bir işleve sahip olduğunun özellikle altını
çizmek istiyorum.
Yasa tasarımızın bir diğer
önemli yeniliği ise Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarına ait kurum ve
kuruluşlar ile üniversitelerin ilgili birimlerinin karşılıklı olarak iş birliği
çerçevesinde birlikte kullanılabilmesidir. Ancak, adrese dayalı nüfus kayıt
sistemi sonuçlarına göre toplam il nüfusu 750 bine kadar olan illerde eğitim ve
araştırma hizmetleri Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanesi veya
üniversite sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinden yalnızca biri tarafından
verilebilecek ve bu illerde Bakanlık ve bağlı kuruşları ile üniversiteler, tıp
lisans eğitimi ve tıpta uzmanlık eğitimi için ortak kullanım ve iş birliği
yapabileceklerdir.
Ayrıca, benim de oldukça
önemsediğim ve bundan daha altı ay evvel üniversitede çalıştığım devrelerde de
dikkatimi çeken, uzmanların üniversite kliniklerinde devlet hastanelerine göre
daha düşük katma değer aldıkları bir durumu da düzeltmiş oluyoruz.
Üniversitelerde ve araştırma uygulama merkezlerinde uzman doktor istihdamı için
yapılan ek ödemeler Sağlık Bakanlığındaki muadillerine yakınlaştırılacak,
böylelikle söz konusu kurumlardaki nitelikli araştırmacıların istihdamının
önündeki maddi sorunların büyük oranda aşılması söz konusu olacaktır.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın lokomotif güçlerinden olan ve sağlık hizmetlerinin tabana
yaygınlaştırılmasında azımsanmayacak bir öneme sahip bulunan aile hekimlerinden
ise -ben, gerçekten, buna “hayaldi gerçek oldu” diyorum- toplumun o denli
memnuniyeti ve aile hekimleriyle o denli güzel bir diyalog içinde olmaları
şahsen hem bir AK PARTİ’nin temsilcisi hem de bir milletvekili hem bir hekim
olarak beni son derece mutlu etmektedir.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Bu
söylediklerinizi öğrencileriniz de dinliyor Hocam. Dikkatli konuşun! Allah’tan
korkun! Allah’tan korkun!
TÜRKAN DAĞOĞLU (Devamla) –
Bu yasa tasarısında ek haklara kavuşturuluyorlar. Buna göre entegre sağlık
sunulan merkezlerde artırımlı ücretten yararlananlar hariç tutulmak kaydıyla
aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarına nöbet ücreti ödenmesi öngörülüyor.
Değerli milletvekilleri,
hiçbir zaman “Hekim nöbet tuttuktan sonra çalıştırılamaz.” diye bir kaide
bugüne kadar tıp tarihinde yoktur. Hepimiz hekimlik yaptık, hepimiz
hastanelerde çalıştık, hepimiz nöbet tuttuk, nöbet tuttuktan sonra da aynı
sağlıklı biçimde hastalarımıza baktık ve tedavi ettik. Hiçbir hekim, nöbet
tuttuktan sonra hastasına karşı ne kötü muamele eder ne de yanlış tanı koyar.
Böyle bir şey gerçekle bağdaşamaz. Doktorluk mesleğiyle ise hiç bağdaşamaz.
Kamu sağlığının korunup
denetlenmesi konusunda attığı adımlarla uluslararası kamuoyunda da büyük bir
beğeni toplayan ve bu yöndeki çabalarıyla bir başarı öyküsü olarak gösterilen
AK PARTİ Hükûmeti döneminde sigaranın kamuya açık alanlarda içirilmesinin önüne
önemli kısıtlamalar getirilmiştir. Bu anlamla kanserle mücadele ve solunum
sistemi hastalıklarının azaltılması anlamında dev adımlar atılmıştır.
Ben, Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki çalışmalarım esnasında gittiğimde binaların önünde, yağmurda,
çamurda, karda insanların kapıların önünde ne yaptığını merak edip sorduğumda,
sigara içmek için kapının önüne çıkıyorlar diye bunu gözlediğim zaman bunda
gerçekten hayretimi gizleyememiş ve bizim için de bir hayal gibi gelmişti ama
bunların hepsi şimdi bir bir gerçek oluyor. Türkiye’de artık hiçbir şey hayal
olarak kalmıyor, düzeltilmesi gerekiyorsa biz zaten onları düzeltiriz. Kimseye
de bu düzeltme kesinlikle kalmaz, zaten kimse bunu yapamaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Söz konusu atılımlar
neticesinde, vatandaşlarımız arasında sigara içme alışkanlıklarında ciddi
azalmalar gözlemlenmiştir. Bir diğer deyişle, Batılıların lügatinde yer etmiş
“Türk gibi sigara içmek” şeklinde kültürümüze atfedilen deyimler giderek
anlamını ve somut hayattaki karşılığını yitirmişlerdir.
Tütün, Dünya Sağlık Örgütü
başta olmak üzere birçok yetkili kurum tarafından “zararlı alışkanlıklar
arasında, ölüme ve hastalıklara yol açmada ilk sırada olan bir madde” şeklinde
nitelendirilmektedir. Hükûmetimiz hem vatandaşlarını korumak hem de gelecek
nesillere daha sağlıklı yarınlar bırakmak anlamında bu ölümcül maddeye dair
mücadelesini kararlılıkla sürdürmektedir ve sürdürecektir; gerçek de böyledir.
Belki zaman zaman buna riayet etmeyen yerler olabilir, onlar da zaten
cezalandırılmaktadır.
Yasa tasarısında kamu
sağlığının önemli bir boyutunu oluşturan bu meseleye de değiniyoruz ve tütün
ürünleri üretici, ithalatçı ve dağıtıcı firmaları ile tütün ürünlerinin isim,
marka, amblem, logo veya bunları doğrudan çağrıştıran diğer isim ve simgelerin
tütün ürünleri sektörü dışındaki mal ve hizmet sektörü firmalarının veya
ürünlerin ismi, markası, amblemi, logosu veya simgesi olarak kullanılmasını
yasaklamayı öngörüyoruz.
Öte yandan, Türkiye'de
üretilen veya ithal edilen tütün ürünleri paketleri ile tabanı hariç nargile
şişelerinin üzerine en geniş iki yüzünden her birine, bu yüzlerin alanlarının
yüzde 65’inden az olmamak üzere, özel çerçeve içinde tütün ürünlerinin
zararlarını belirten resimli ve Türkçe yazılı uyarılar veya mesajlar konulması
kuralını getiriyoruz.
Ayrıca, ithal edilen veya
Türkiye'de üretilen tütün ürünlerinin paketlerinde veya etiketlerinde bu
ürünlerin özellikleri, sağlığa etkileri, tehlikeleri veya emisyonlarıyla ilgili
yanıltıcı ve eksik bilgi verilmesi de bu yasa tasarısı tarafından kati surette
önlenmekte, tüketimi özellikle gençler ve çocuklar nezdinde özendiren, teşvik
eden veya tüketiciyi yanıltan ya da ürünü cazip kılan işaret veya renkler
kullanılmasının da önüne geçilmiş oluyor. Türkiye’de sigaraya başlama yaşının
ilkokul düzeyine düştüğü göz önüne alınırsa, söz konusu koruyucu ve ön alıcı
tedbirlere ne denli ihtiyaç duyulduğu bir kez daha gözler önüne serilecektir.
Dolayısıyla, söz konusu koruyucu tedbirler aracılığıyla yaklaşık 20 milyon
kişinin sigara kullandığının tahmin edildiği ülkemizde, tütün ürünlerinin
görünürlüğünü veya halk nezdindeki özendiriciliğini ortadan kaldırmak anlamında
reklam, tanıtım ve teşvik kampanyalarına ilişkin önemli bir unsuru da
perdelemeyi ve bu şekilde bilinçlendirme faaliyetlerimize yeni bir ivme
kazandırmayı hedefliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu tarafından kabul edilen ve
bugün görüşmekte olduğumuz söz konusu tasarıyla getirilen bu değişikliklerle,
her şeyden önce vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artıracağız ve kendilerine
ulaşan kamu hizmetlerinin etkisini güçlendireceğiz. Bu şekilde de bugünün
sorunlarını yarının nesillerine aktarmaksızın, ön alıcı bir yaklaşımla hareket
etmiş olacağız. AK PARTİ İktidarında, her düzeydeki mağduriyetleri önlemek,
halka ulaştırılan hizmetleri güçlendirmek, halkın sağlık standartlarını
yükseltmek ve geçmiş dönemlerde kalan sorunların kartopu etkisiyle büyümeksizin
çözülmesini sağlamak yönünde attığımız adımlara böylelikle bir yenisini daha
eklemiş oluyoruz. Biz AK PARTİ İktidarı olarak kimseye arkamızdan yük bırakmak
niyetinde değiliz. Biz yapacağımızı kendimiz yaparız ve AK PARTİ olarak da en
iyisini yaparız.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
Aytun Çıray, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık konusunda arkadaşlar söyleyeceğini
söylüyor, söylemeye de devam edecek.
Şimdi, ben, birinci yasama
yılı biterken AKP İktidarının envanterini, ağır hasar raporunu çıkarma
zamanının geldiğini düşünüyorum. Artık, iktidarın sonunun yaklaştığına dair
alametler belirdi. Bu alametlerden biri de şüphesiz, Suriye’yle yaşadığımız
süreçtir. İşi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Şimdi, Sayın Başbakan, bu iki
ucu pis değnek politikasına muhalefeti de ortak etmek istiyor, karizmasının
çizilmesini de “soğukkanlı bir kriz yönetimi” diye sunmaya çalışıyor, ama
satmaz. Çünkü bu defa mal kötü, yol kötü, niyet kötü.
Sayın milletvekilleri,
hatırlarsınız, Cüneyt Zapsu, ilgililerine, Başbakandan yeterince yararlanmadan
sifonu çekmemelerini tavsiye etmişti. Bu tavsiyeyi dinleyenler de Başbakana
gerekli desteği verdiler. En son Sayın Bayraktar’ın ağzından kaçırdığı gibi,
kayıtsız kuyutsuz, net hata noksan kaleminden milyar dolarlar gönderdiler. Siz
de korku yöntemleriyle Türkiye’yi bir illüzyonlar sirkine çevirdiniz, en kötüyü
mucize olarak sundunuz. Ama biliyorsunuz, her projenin sonu vardır. Siz size
yaptırılacakların son evresine geldiniz. Bunları yaptıktan sonra iktidardaki
ömrünüz bitecek, çünkü foyalarınız meydana çıkacak, sifonu millet çekecek.
Değerli milletvekilleri, bu süreç Türk milleti için çok acı olacak. Bunun için
Sayın Başbakanın zihin haritasına bakmak yeterli.
Değerli vekiller, geçen gün
Sayın Başbakanın verdiği beyanatı okuyunca kanım dondu. Sayın Başbakan Rio’da
“Benim liderliğimde, Türkiye’deki Yahudi topluluğu güvence altındadır, korumam
altındadır.” dedi. Bu cevap bir skandaldır değerli milletvekilleri. Başbakan bu
cevabıyla Türkiye’yi mülkü, vatandaşları da tebaası olarak gördüğünü ikrar
etmiştir. Meğer şüphelerimiz kuruntu değilmiş. Bu sözler ancak inanç ve
etnisite takıntısı olan bir zihnin ürünü olabilir çünkü Başbakana vatandaşları
koruması altına almak gibi bir görev verilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları, Türkiye Cumhuriyeti’nin zaten vatandaşlarıdır. Bizim temel hak ve
özgürlüklerimiz Anayasa’nın koruması altındadır. Kimsenin kefaletine
ihtiyacımız yok. Bu sözler, gerçek karşısında körleşmiş bir kibrin ifadesidir.
Burada trajik olan nokta, bu arkaik zihniyetin “Yetmez ama evet.”çiler
tarafından Türkiye’ye bir demokrasi numunesi gibi sunulmasıdır.
Sayın milletvekilleri,
Başbakan bu bakış açısı ile Suriye diktatöründen ne kadar farklıdır? Başbakan
Yahudi asıllı Türk vatandaşlarını kimlere karşı korumaktadır? Yahudi asıllı
vatandaşlarımız belli bir grubun tehdidi altında mıdır? Silivri’de ölümü
bekleyenler, korumasına mazhar olmayanlar kısmına mı girmektedir? İşte, Rio’da
verilen bu iki cümlelik cevap, Başbakanın gizlemeye çalıştığı gerçek yüzünü bir
kez daha ele vermiştir.
Bakınız, değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, kendini ciddi ciddi derin stratejist zanneden
ama Hillary Clinton “Haydi, çak aslanım.” dediği zaman sevindirik olup
kendinden geçen bir Dışişleri Bakanımız var. Bu Sayın Bakan cumhuriyetin
kurucularıyla sorunlu. Bu nedenle, dış politikadaki bazı temel çizgilerin büyük
tecrübelere dayandığını gözden kaçırıyor. Oysa bizim Arap devletleriyle
ilişkimiz büyük bir tarihsel tecrübenin soğukkanlı bir değerlendirmesiyle
oluşturulmuştur. Bunu bilmeyen birisi Türkiye’ye Dışişleri Bakanı olamaz, olsa
olsa “düş işleri bakanı” olabilir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, onu
oraya atayan Sayın Başbakana gelince; karizma çizildi, acze düştü ya, Atatürk’e
doğrudan saldıramadığından, onun için tekrar tek parti döneminden dem vurmuş,
“CHP dış politikada acziyet içindedir.” demiş. Allah uzun ömür versin Sayın
Başbakana, beni çok güldürdü. Yahu, şimdi, sizin haysiyet kırıcı tutumunuza
bakın, bir de Hatay’ı Türkiye’ye katan acziyet içinde olmakla suçladığınız o
kurucu ruhun ufkuna bakın. Siz nerede, o kurucu ruh nerede? (CHP sıralarından
alkışlar) Bu ülkede acziyetten söz edecek son kişi Sayın Başbakandır. Suriye
bunu yaparken Mavi Marmara acziyetinden cesaret almadı mı?
MİNE LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
– Başbakanı bırak da sağlığa gel.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) -
Uygulanan ve eş başkanı olduğunuz proje herkesin malumu. Torpilli diktatörler
hariç Orta Doğu yeniden tanzim ediliyor. Sizin varlık nedeniniz bu tanzimdir.
Medyanın esaretinin, gerçeklerin ters yüz edilmesinin, Türkiye'nin yeniden
yapılandırılmasının ardında hep taşeronluğunu yaptığınız bu proje vardır.
Değerli arkadaşlar, bunu ben söylemiyorum; çoktan beri aranızdan su sızmayan
Cengiz Çandar gibi gazeteciler söylüyor. Suriye’de üstlendiğiniz meşhur rol de
bundan. Hiç kendinizi bölgeye model filan diye sunmaya kalkışmayın. Sizin ileri
demokrasinizi artık bütün dünya gördü ve ne menem bir şey olduğunu öğrendi.
Bunun için artık sade vatandaşlarımızın dahi yavaş yavaş uyandığı numaralar
yaptınız. “Bak, sadece gürlemiyoruz, aynı zamanda yağabiliyoruz.”
propagandasını yaymak için “one minute çadır tiyatrosu”nu kurdunuz, sonra da
canlara mal olan Mavi Marmara oyununu sahnelediniz. Elhak, hakkınızı yememek
gerekir. Çok iyi oynuyorsunuz ama her tiyatrocu ve her oyuncu bilir ki hep
makyajlı dolaşamazsınız. Ağlakların gözyaşlarının timsahların gözyaşları
olduğu, silmek, adını anmak istemediğiniz Türk milleti tarafından fark edilmeye
başlanmıştır. John Donne, gerçekle buluşmayı “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” diye
dile getirmişti. Ben bunu kültürümüze uyguladım. Demokrasinin derinlerinden
gelen, duyulmaya başlanan salalar “Kimin salalarıdır?” diye soruyorum.
Değerli arkadaşlar,
neoittihatçı bir Dışişleri Bakanının politikaları, 2 pilotumuzun kaybıyla
birlikte Doğu Akdeniz’e çakıldı. Söylemiştim “Sizleri kan tutacak.” diye. Sizi
buraya getiren güçler, size öyle son hazırladılar ki değme Hollywood
senaristleri bile bunun sonunda şaşkınlığa uğrayacak. Yaşarsak göreceğiz…
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Yanlış metin okuyorsun!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Bana ne konuşacağımı öğretmeyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yanlış
metin o!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Eğer biraz merhametli olsaydınız, size verilenler için üzülebilirdim ancak
sadece ve sadece sizin yüzünüzden şehit olanlar için üzülüyorum.
Değerli milletvekilleri,
peki, siz Suriye’nin Rusya tarafından desteklendiğini, Suriye’yle karşı karşıya
gelirseniz bunun doğrudan ve dolaylı sonuçlarıyla nasıl baş edilebileceğini
bilmiyor muydunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Sayın Başkan, hatlar karıştı, hatlar!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Başlarına ne geldiğini hâlâ açıklayamadığınız gençlerimizi oraya nasıl
gönderdiniz? Umurunuzda bile değil tabii. Şu hâle bakın! Yeter ki sifon
çekilmesin, yeter ki rövanş planlarınızı tamamına erdirin diye şehitler
veriyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Sağlığın “S”si ile Suriye’nin “S”si karıştı!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Yaşanan onca dış siyaset rezilliğinden sonra kimse gerçekleri yazamıyor bu
ülkede. Arkadaşlar, bir ülkede hakikatler satır aralarına, bir ülkede
hakikatler imalara, bir ülkede hakikatler dolaylı anlatımlara sığınmışsa, o
ülke bir felaket yaşıyor demektir, o ülkede adalet sürgün edilmiş, hukuk çökmüş
demektir. Hakikatler yalanlarla, kahramanlar alçaklarla takas edilmiş demektir.
“Acziyet”miş! Suriye bize yaptığını İsrail’e yapsaydı başına ne geleceğini bal
gibi bilirdi. Biz de biliyoruz, Sayın Başbakanın ise bugüne kadar bilinen en
sert tavrı Davos’u bir kabadayı edasıyla terk etmekten ibarettir. Bu tavrıyla,
sözde, Filistinliler üzerinden, güya vicdanların sesi oldu. Hâlbuki bizler,
İstiklal Savaşı’mızla çoktan mazlumların hamisi, vicdanların sesi olmuştuk
bile. Kısacası beyler, karpuzunuz kabak çıktı, anlaşılıyor, anlaşılacak.
Meselemiz şu: Türk milleti
bütün bu gerçekleri anladığı zaman karşımıza nasıl bir hasar raporu çıkacak?
Uğradığımız felaketlerin faturaları nereye varacak? Evimize kimler hacze
gelecek? Dedelerimizin büyük fedakârlıklarla bize bıraktığı bu topraklarda
kırılan haysiyetimiz ve gururumuz nasıl onarılacak? Hepimizi yutacak olan bu
tehlikeye dikkat çekiyor, değerli AKP milletvekillerini zulme giden yolları
döşememeye davet ediyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
Vural Kavuncu, Kütahya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VURAL KAVUNCU (Kütahya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Değişiklik Yapılmasını Öngören 301 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, biraz önceki
konuşmayı dinlerken bu Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir konu üstünde tartışılacak
diye zannediyordum ve muhalefetin de bu konudaki çok değerli katkılarını
alabilmeyi ve beraber bu noktada bir kanunu çıkarabilmeyi ümit ediyorduk ama
gördüğünüz gibi, içinde tek kelime “sağlık” geçmeyen bir konuşma dinledik.
Herhâlde, sağlıkla ilgili söylenecek bir söz olmayınca yapılacak da başka bir
şey yoktur diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü
Türkiye’deki sağlıkta dönüşüm programları tüm dünya tarafından dikkatle
izlenmekte ve bu konudaki başarılar teslim edilmektedir ve bundan çıkarılacak
dersler olduğu da vurgulanmaktadır. Nitekim, yapılan hizmetlerin sonucunda,
halkımız arasında da bağımsız şirketler tarafından yapılan memnuniyet
anketlerinde 2003’lü yıllardan bu yana 2 katına yakın bir artışla memnuniyet
oranının yüzde 40’lardan yüzde 80’lere çıktığını da memnuniyetle görüyoruz.
Şu anda görüşülmekte olan
tasarıyla birlikte maddelere baktığımızda, bildiğiniz üzere, 5947 sayılı
üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasıyla ilgili kanuna dayanarak
daha önce Sağlık Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlar ile üniversitelerin
birimleri arasında ortak kullanıma açma hususunda düzenlemeler yapılmıştı. Bu
düzenlemeler ile bazı üniversite hastaneleri ile Sağlık Bakanlığı hastaneleri
arasında “afiliasyon” olarak adlandırılan ortak kullanıma geçildi.
Değerli arkadaşlar, tıp
fakülteleri esas olarak eğitim amaçlı olup yenilikçi, gelişmeleri takip eden,
tıbbi araştırmaların yürütüldüğü, göreli olarak ileri düzey tedavilerin
uygulandığı sağlık birimleridir. Sağlık Bakanlığı hastaneleri ise hizmet
ağırlıklı, daha yoğun hasta kitlesine yönelik bir yapılanmaya sahiptir. Ortak
kullanım ile bu yapılar birleştirilmiş; verimlilik, ekonomiklilik ve kalite
anlamında önemli yararlar sağlanmıştır.
Bir örnek vermek gerekirse,
seçim bölgem olan Kütahya’da benzer bir afiliasyon gerçekleştirilmiş, böylece
tıp fakültesi öğretim üyeleri, senelerdir etkili bir sağlık tesisi yapısına
kavuşturulamayan, gerekli altyapısı kurulamadığı için de uzmanlık eğitimi
alınamayan tıp fakültesi poliklinik hizmetleri birimi yerine Evliya Çelebi
Devlet Hastanesinin modern imkânlarında eğitim ve sağlık hizmeti vermeye
başlamıştır. Böylece, tıp fakültesi öğrencilerimiz staj ve uygulamalı dersler
için bir imkâna da kavuşmuş oldular. Bu tasarı ile sistemde görülen bazı
aksaklıklar giderilecek ve sistemin daha verimli çalışması sağlanmış olacaktır.
Diğer taraftan, bu
tasarıyla gelen, önemsediğim bir yenilik ise kamu veya vakıf üniversitelerinde
yükseköğretim kadrolarında görevli olmayan profesör ve doçentlerin sözleşmeli
olarak eğitim ve araştırma hastanelerinde çalışabilmesine olanak tanınmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
bugün, profesör, doçent kolay yetişmiyor. Eğer bir eğitim hastanesinde bir öğretim
üyesinin bilgisine, eğitim vermesine, araştırma faaliyetlerine ihtiyaç
duyuluyor ise, kadrolu personel değil diye eğitim-öğretime katkıda bulunmasına
engel olunması doğru olabilir mi? Yapılacak bu değişiklikle hocalarımız
sözleşmeli olabilecek, eğitim kurumlarında öğrencileriyle bilgilerini
paylaşacak, eğitim-öğretimini ve bunların gerektirdiği faaliyetleri yapacak ve
bu esnada da döner sermayeden de bir pay almış olacaklardır.
Tasarıda getirilen
değişikliklerden birisi de sezaryenin ancak tıbbi gereklilik hâlinde
yapılmasıdır. Ne yazık ki, burada da yanlış anlamak isteyince başka anlamlar
doğuruluyor. Burada Meclisin tıbbi endikasyonu belirlediği yok. Doktorlar
tarafından belirlenmesi ve belirtilmesi hâlinde olacak olan olaylarda, bu
sezaryen olayı ancak o zaman gerçekleştirilecektir. Kuşkusuz, doğru
endikasyonda yapıldığında biliyoruz ki sezaryen anne ve bebek yaşamını
kurtarıcı bir operasyondur. Ancak şunu da biliyoruz ki: Sezaryen çok önemli bir
cerrahi girişimdir ve beraberinde hem anne hem bebek için getirdiği riskler de
bulunmaktadır. Ve gene biliyoruz ki, ne yazık ki, son dönemde dünya
standartlarının çok üstüne çıkan bir oranda sezaryen oranlarımız artmış ve anne
adaylarımız, gebelerimiz ve çocuklarımız bu cerrahi risklerle de karşı karşıya
bırakılmış durumdadır. Şu anda bu yapılan düzenlemeyle, biz, sezaryen
oranlarının azaltılması ve tıbbi endikasyon dışı yapılanların önüne geçilmesini
arzu ediyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığı kadınlarımızın sağlığını koruma
kararlılığındadır.
Ayrıca, beraberinde ebe
doğumlarının artırılması, gebe okullarının yaygınlaştırılması, medya
kampanyaları ve ağrısız doğumun yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar da
elbette birlikte sürdürülecektir.
Değerli milletvekilleri,
daha önce biliyorsunuz başarılı bir uygulamayla dumansız Türkiye’ye merhaba
dedik. Toplumun tüm kesimlerini ve özellikle gelecek nesilleri, başkalarının
içtiği sigara ve tütün ürünlerinin dumanının zararlı etkilerinden korumak
amacıyla düzenlenen yasa da uygulanmaya başlanmıştı. Bu anlamda ikamete mahsus
konutlar haricinde kamu ve özel tüm binaların kapalı alanlarında, toplu taşıma
araçlarında sigara içilmiyor ve tütün ürünlerinin hiç birisi kullanılmıyor.
Bugün ücra illerde ve kırsallarda bile bunun uygulandığına şahit oluyoruz.
Artık halkımız bu yasayı benimsedi. Bu noktada gemileri yaktık, geri dönülmez
bir noktaya geldik. Geçtiğimiz zamanlarda nasıl bu tütün ürünlerinin
kullanıldığına ise hayretle bakıyoruz. Otobüslerde, uçaklarda, restoranlarda,
kamu binalarında ve hatta hastanelerde bile sigara içildiği günler çok uzakta
değil. Şimdi yurt dışına çıktığımızda, henüz bu gelişmeleri tamamlamamış olan
ülkelerdeki uygulamalar bize oldukça geri kalmış uygulamalar olarak gözüküyor.
İşte şu anda yapılacak olan bu değişiklikler ile birlikte bu noktada 2023
yılına doğru da giderek tam dumansız bir Türkiye’ye kavuşma arzusu içerisindeki
hedeflerimize daha yakın olacağımızı vurgulamak istiyorum.
Gene tasarımızda çok önemli
bir konu, sağlık mensuplarına karşı şiddetle ilgili düzenlemeler var.
Bildiğiniz üzere zaman zaman toplum vicdanını inciten üzücü olaylarla
karşılaşabiliyoruz. Bunlar toplumsal şiddetin de bir parçasıdır. Günlük yaşamda
çocuğunu döven, sudan sebeplerle yaralamalı, ölümlü kavgalar oluşturabilen bazı
insanların hastaneye girince de sağlık personeline şiddet uygulama
potansiyelleri var. Bu sorun tüm dünyada da mevcut. İngiltere’de sağlık
çalışanlarına bir yıl içerisinde 85 bin sözlü ya da fiilî saldırı gerçekleşmiş.
Sağlık Bakanlığı olarak sağlıkta şiddete sıfır tolerans hedefiyle Sağlık Bakanlığı
bünyesinde kurulan "113 ihbar hattı” bu noktada en kısa sürede önlem
alınmasına ve müdahale edilmesine imkân tanımaktadır. Bu tasarı ile bu konudaki
duyarlılığımız bir kez daha ortaya konulmakta, sağlık hizmeti sunumu sırasında
sağlık personeline karşı işlenen suçlarda yapılacak hukuki yardım için
personelin talebinin olması ve vekâlet ibraz etmesi şartı ise kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
gene tasarı ile aile hekimlerinin nöbet sistemine dâhil olmaları ve mesai dışı
ücret almaları mümkün olmaktadır. Ayrıca, üniversite aile hekimlerinin
görevlendirilmeleri ve ödemelerine yönelik bazı düzenlemeler de bu tasarı
içerisinde mevcuttur.
Şu anda ülkemizde hekim
sayımız henüz istenilen sayıda değildir ve acil müdahalelerde -elbette çok arzu
ettiğimiz- bu konuda acil uzman hekimlerin müdahale etmesi ve
bulundurulmasıdır. Ancak henüz ihtiyacın çok altında uzman hekim bulunmaktadır.
Bu nedenle genel tıp eğitimi içerisinde acil müdahalenin temel eğitimini almış
olan ve aile hekimliği anlamında da ek eğitim ve deneyimi olan aile
hekimlerimizin nöbete kalmaları daha etkin bir sağlık hizmeti konusunda katkıda
bulunacaktır.
Yeni yasal düzenlemeler ve
yönetmeliklerle vatandaşımızın sağlık ile ilgili her türlü hizmeti
alabileceğini, son on yılda sağlık reformları ile kamusal alanda elde edilen
verimliliğin artarak devam edeceğini ve 2023 yılı hedeflerimize kararlılıkla
ulaşma niyetinde olduğumuzu tekrar belirtmek istiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
yasa tasarısının hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Öğüt, buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çankırı’nın Orta ilçesinde
diyaliz makinesinin olmamasından dolayı oradaki böbrek hastaları büyük sıkıntı
çekmektedir. Bakanlık olarak Orta ilçesine diyaliz makinesi alınması
planlanabilir mi? Bu konuda Bakanlık olarak bir desteğiniz olabilir mi? Bunu
sormak istiyorum.
Bir de, bütün ilçelerin
-bazı o ana yol geçtiği için Samsun asfaltının geçtiği bir büyük yol olduğu
için- ciddi şekilde ambulans eksikleri var, o konuda da eksikleri inceleyip
yerine getirirseniz sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
Eskişehir’deki özel hastane ve polikliniklere 2011 yılında Sosyal Güvenlik
Kurumundan ne kadar ödeme yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Moroğlu…
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Bakanım, Yarkın Beceren diye bir hastamız, MPS tipi 2 hastalığına
yakalandığı için, bu aydan itibaren kendisine verilmesi gereken ilacı, 200 bin
lira tutarında olan ilacı alamayacak. İki üç hafta öncesi Sosyal Güvenlik
Başkanlığımızla da görüşerek bu sorunun çözülebileceği sözünü almıştık fakat
hâlâ bir gelişme yaşanmadı çünkü bu ilacı, zekâ düzeyi düşük olduğu için, 60’ın
altında, ölçümde 60’ın altında zekâ düzeyi çıkan hastalara verilmemesi gereken
bir tebliğe takınıldığı biliniyor. Bu tebliğin değiştirilmesi için çaba ne
aşamada ve bu hastalarımıza bir müjde verebilecek misiniz?
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)-
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma şunu sormak
istiyorum: Bursa Gürsu Samanlı’da bir sağlık kompleksi yapılacaktı ancak
buranın birinci sınıf tarım arazisi olması nedeniyle haklı olarak vazgeçildi,
doğru bir karardı ancak bu sağlık kompleksiyle ilgili Otosansit arka kısmına
yapılacağı ifade edilmektedir. Bu konuda bilgi verir misiniz, bir?
İkinci sorum da 2012 yılında
Bursa’da -altı aylık bir süre geçti- ne gibi yatırımlar, 2012’nin hangi
yatırımlar olduğu, hangilerinin ihale edilip başlandığı konusunda bilgi
verirseniz sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oran…
UMUT ORAN (İstanbul) –
Sayın Bakan, ben de konumuz sağlık ve sağlıkla dolaylı olarak ilgili olan biber
gazıyla ilgili bir soru sormak istiyorum. Çayan Birben ve Metin Lokumcu, biber
gazı kullanımı sebebiyle hayatlarını kaybettiler. Bu konuda İçişleri Bakanı
Sayın Şahin’in “Biber gazının sağlığa bir zararı yok.” diye ifadeleri var ama
buna karşılık sağlıkla ilgili kurumlar, Türk Toraks Derneğinden tutun Sağlık
Emekçileri Derneğine kadar biber gazının astım yapabileceği ve ölümlere neden
olabileceğine dair yorumları bulunmakta, aynı şekilde Türk Tabipleri Birliği de
bu yorumlara katılıyor. Bu konuda sizin Bakanlığınızın ve şahsi görüşünüzü
öğrenmek istiyorum. Ayrıca, biber gazının kullanım koşullarıyla ilgili, miktarıyla ilgili veya
amacı aşan durumlarla ilgili bir uygulama, bir cezai yaptırım getirmeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan…
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım iki sorum
var. Birincisi, iş yeri hekimlerinin iş yerlerinde yaptıkları muayene
ücretlerinde, muayenesinden sonra, çalışandan, eczaneden 3 Türk lirası katkı
payı alınmaktadır. Bakanlığınız olarak iş yeri hekimlerine herhangi bir ücret
ve katkı sunmadığınız hâlde, hekimlerin ücretlerinin işveren tarafından
karşılanmasına rağmen çalışandan 3 Türk lirası katkı alınmasını nasıl
buluyorsunuz? Bu konuda bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum meslek
hastalıklarıyla ilgili. Türkiye’deki meslek hastalıkları sayısı Avrupa Birliği
ülkeleriyle karşılaştırıldığında hemen hemen yanında hiç yok gibi duruyor. Bunu
gidermek için İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası geçerken Çalışma Bakanlığının
yaptığı bir düzenleme de iş yeri hekimlerine meslek hastalıkları tanısı koyma
yetkisi vererek sadece Avrupa’daki parametreleri yakalamaya yöneliktir. Bu
konuda Bakanlığın çalışması var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bildiğiniz
gibi, Bakanlığınız 2010-2013 yatırım programına alınan 500 yataklı Kütahya
Devlet Hastanesi yaklaşık on yıllık çalışmanın ardından bu yıl yer
değişikliğiyle tekrar Kütahya gündemine geldi. Bu konuda gelinen son nokta
nedir?
İkincisi: Yine, Kütahya’da
Dumlupınar Üniversitesi merkez kampüsünde fizik tedavi ve rehabilitasyon
merkezi olarak yapılan 520 yataklı hastane inşaatı bir buçuk yıldır
tamamlandığı hâlde boş durmaktadır. Bunun nasıl değerlendirilmesi
düşünülmektedir?
Bir de Simav depremi
nedeniyle yıkım kararı verilen Devlet Hastanesinin yerine yapılacak olan 150
yataklı Devlet Hastanesi inşaatıyla ilgili yer seçimi çalışmalarının sürdüğü
bilinmektedir. Bunu hızlandırarak bir an önce bu inşaata başlanması
sağlanabilecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yüceer…
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hızla nüfusu artan ve
gelişen Tekirdağ ilimizde hastane hizmetleri yeterli değildir. Bu anlamda Çorlu
Devlet Hastanesi, Çerkezköy Devlet Hastanesi ve Tekirdağ Bölge Hastanesinin
yapımları ne aşamadadır? Hastane ne zaman bitirilip hizmete açılacaktır?
Kadrolar verilirken bölgemizin artan nüfusu göz önünde bulundurulacak mıdır?
Tekirdağ’da, Trakya’da
bulunan iki büyük üniversite tarafından yapılan araştırmalar Ergene Nehri
yakınlarında yaşayan insanlarda kanser hastalığına yakalanma oranında artış
olduğunu tespit etmiş, bu nedenle özellikle Çorlu’da acil şekilde kanser
araştırma merkezi kurulması gerektiğinin altını çizmiştir. Buna rağmen neden
hâlâ Çorlu’da bir kanser araştırma merkezi kurulmamıştır. Konuyla ilgili herhangi
bir çalışmanız var mıdır? Bakanlık, önümüzdeki süreçte halkın sağlığını olumsuz
etkileyecek ve kanser vakalarında artışa neden olacak bu konuyla ilgilenmek
için neyi beklemektedir?
Son sorum: Tekirdağ
ilimizde ilçeler bazında kaç kişiye evde sağlık hizmeti verilmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biliyorsunuz
Türk Ceza Kanunu’nda organ ticareti yasaktır ancak Uşak yerel basınında da
çıktı, Uşak’ta bazı devlet görevlilerinin de alet oldukları organ ticareti
yapıldığı, organ satışı yapıldığı konusunda bazı duyumlar var. Bu konuda size
yazılı soru önergesi de yönelttim ben ama şimdiye kadar bir yanıt alamadım. Bu
konuda bir soruşturma açıldı mı, bir idari soruşturma ya da ceza soruşturması
açıldı mı? Ben sizden bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Az önce AKP’li bir
konuşmacı arkadaş AKP döneminde otobüslerde sigara içme yasağı geldiğini ifade
etti. Oysa 1996 yılında çıkan 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Yasa’yla şehirler arası yolcu taşımacığı yapan otobüslerde
sigara yasağı gelmiştir, hatırlatmak isterim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
üniversitelerde basamak olmadığı için bir üniversiteden, özellikle Anadolu’daki
gelişmemiş üniversitelerden, gelişmiş Ankara, İstanbul, İzmir gibi
üniversitelere hasta sevk edildiği zaman yolluk ve harcırah alamamaktadırlar.
Bu hastaların büyük, önemli bir kayıpları oluyor, mağduriyetleri oluyor. Bunu
düzenleme, bunları düzeltmek için gerekli bir girişimde bulunacak mısınız?
İkincisi: Turizm
bölgelerinde sağlık hizmetlerinde oldukça aksamalar oluyor. Bu sene Marmaris,
Fethiye, Datça, Bodrum gibi yerlerde sağlık hizmetlerini de desteklemeyi
düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü: Özellikle
hapishanelerdeki sağlık hizmetlerinin düzeltilmesi konusunda yeni
çalışmalarınız var mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki
arkadaşımın söylediğini ben tamamlayayım. Cezaevlerinde onar dakikayla
tuvaletlere gidildiği ve tuvaletlerde kuyruk olduğu, cezaevlerinde 2 kişinin
yattığı, gece koğuşlarda yerlerde nöbetleşe olarak sekizer saat uyunduğunu
biliyoruz. Cezaevlerindeki bu koşullar sağlığa tamamen aykırı olduğu hâlde,
Bakanlığınızın herhangi bir tedbir aldığını hiç duymadık.
Sayın Bakan, bu insanların
hayatı, sağlığı, her şeyi devletin denetimi altında olmalıdır, devletin
denetimi altındadır ve siz bir tedbir almıyorsunuz. Bir tedbir almayı düşünüyor
musunuz? Bu kadar sıkışıklığı nasıl halledeceksiniz? Yoksa isyanlar çıkmaya
devam mı edecek? 13 kişi, daha başkaları mı ölmesi gerekiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Milletvekili arkadaşlarıma da
soruları için teşekkür ediyorum.
Soruların önemli bir bölümü
teknik detay gerektiren sorular. Dolayısıyla, özellikle yatırımlarla ilgili
süreler, işte “Ne zaman başlayacak, ne zaman bitecek?” gibi rakamsal sonuçlar
gerektiren hususlarda detayları yazılı olarak arkadaşlarıma takdim edeceğimi
öncelikle ifade edeyim. Tabii mümkün olduğu kadar da diğer konulara sürem
yettiği ölçüde inşallah cevap vereceğim.
Çankırı Orta ilçesindeki
diyaliz ihtiyacından Değerli Milletvekilimiz Sayın Öğüt bahsettiler. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye’de yaklaşık olarak 40 binin üstünde vatandaşımıza
diyaliz hizmeti sunuyoruz. Türkiye diyaliz alan hasta sayısının çok arttığı bir
ülke durumuna geldi. Bunun şöyle bir sebebi var: Gelişmiş ülkelerin birçoğunda
diyaliz ihtiyacı olan vatandaşlar böbrek nakli imkânına daha kolay ulaşıyorlar
çünkü böbrek donörü, organ donörü, organ bağışçısı oranı bizden çok yüksek.
Yani imkânları ve şartları uygun olan ülkelerde, organ naklini yapabilen
gelişmiş, zengin ülkelerde organ bağışçısı da yeterli olduğu için kronik böbrek
yetmezlikli hastalar diyalizde çok fazla birikmiyor. Türkiye’de de bugün
onlarca hastanede çok başarılı bir biçimde organ nakli yapılıyor. Sosyal
Güvenlik Kurumu organ nakliyle ilgili parayı tamamen ödüyor, özel hastanede
bile olsa vatandaşın bir para ödemesine gerek yok. Ancak yeterince bağışçımız
olmadığı için çok sayıda birikmiş diyaliz hastası var.
Bir de diyaliz ancak
düzenli yapıldığında ve doğru yapıldığında böbrek hastaları uzun müddet hayatta
kalır. Türkiye’de bugün diyaliz çok düzgün yapıldığı için bu hastalarımız da
şükürler olsun çok daha uzun müddet yaşıyorlar ve ciddi bir birikim var. Bu
birikimi ancak organ bağışçılığını arttırarak, hep birlikte bu husustaki
duyarlılığı artırarak ortadan kaldırabileceğiz. Şükürler olsun ki son senelerde
bağışçı sayısı ciddi ölçüde artmaya başladı. Artık yeni artış hemen hemen
olmuyor ama havuzda birikmiş olan hastalarımızın ihtiyacını ortadan kaldırmakta
biraz zorluk çekiyoruz.
Bu anlamda Çankırı’nın Orta
ilçesinde de diyaliz ihtiyacı olan hastalarımızı taşımalı olarak merkeze
getiriyoruz ve orada hizmet veriyoruz. Çankırı’nın Orta ilçesinin nüfusu 12
bin. Nüfusu böyle olan ilçelerde diyaliz hizmeti sunamıyoruz çünkü hem hasta
sayısı yetersiz hem de bu hizmeti sunabilecek yetişmiş doktor sayımız buna
yetmez. Yoksa cihaz açısından ya da oradaki şartlar açısından hiçbir sıkıntımız
yok. İhtiyaç olsa bunları yerine koyabiliriz.
Ambulans açısından da durum
nedir, bakarız. Bütün değerli arkadaşlarım biliyorlar, Türkiye’de ambulans
hizmeti açısından parkımızı aşağı yukarı 5 misline, 6 misline yükselttik.
Taşınan yaralı hasta sayısı da bu şekilde. Bir ihtiyaç varsa, Çankırı’da bu
ihtiyaçları da gideririz.
Eskişehir’de özel
hastanelere Sosyal Güvenlik Kurumu -Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığımıza bağlı
kurum- ne kadar ödeme yaptı? Şu anda bu bilgi bende yok. Bunu ilgili kurumdan
alıp değerli arkadaşıma ileteceğim.
Bir hastalıkla ilgili
olarak bilimsel kurulun aldığı bir karar vardı verilen ilacın yararıyla alakalı
olarak. Bu bilimsel kurulu, mesele basına aksedince, bize ulaşınca tekrar
topladık ve bilimsel kurul, ilacın verilmesi için, verilebilmesi için, daha
doğrusu yararlı olması hususundaki görüşünü biraz daha esnetti hastalar lehine
ve o şekilde bu ilaçlar hastalara verilecek. Ancak takdir etmek lazım ki, bir
hasta grubuna hangi ilacın ne zaman verileceğine o işle ilgili bilim
adamlarının karar vermesi lazım.
Bursa’da Samanlı’da uzun
yıllar sonrasında bir arsa bulabilmiştik ancak -şehir hastanemizi, büyük
kampüsü buraya yapacaktık- burada mahkeme tarafından bir yürütmeyi durdurma
kararı verildi. Henüz mahkeme sonuçlanmış değil. Biz başka bir arsa arayışı
içerisindeyiz. Birkaç alternatif var. Bir taraftan bu mahkemenin sonucunu
beklerken bir taraftan da diğer arsa arayışlarından bir imkân hasıl olursa,
gerekirse yer değiştirmek suretiyle de Bursa’da bu yatırımımızı
gerçekleştireceğiz.
2012’de hangi yatırımlar
oldu, hangi ihaleler oldu ya da yapılan işler ne aşamaya geldi? Bunu da değerli
milletvekili arkadaşıma yazılı olarak sunacağım.
Biber gazı meselesiyle
ilgili daha önce de Bakanlığıma sorular sorulmuştu, yazılı önergeler de vardı.
Tabii biber gazı, sonuçta caydırıcı amaçla kullanılan ve insanı da etkileyen
bir gaz. Birtakım hastalığı olan kişilere, özellikle akciğer hastalığı olan,
astımı olan ya da kalp hastalığı olan, ciddi alerjisi olan kişilere daha fazla
zarar vermesi de mümkün. Bildiğim kadarıyla uygulanacağı zaman da bu hususta
uyarılar yapılıyor. Tabii, ben İçişleri Bakanı değilim, güvenliğin nasıl
sağlanması gerektiği hususunda İçişleri yetkilileri kadar da uzman sayılmam ama
mutlaka toplumsal olaylarda, ciddi birtakım problemlerde polisin bir tedbir
alması lazım. Biber gazının da mümkün olduğu kadar orantılı biçimde
kullanılması, bu zarar verebileceği kişilerin önceden uyarılması gerçekten
önemlidir.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Kullandırmayın Sayın Bakan, kullandırmayın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Ee bir şey kullanma…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sağlık Bakanı olarak kullanmayın deyin. Niye öyle söylüyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Yani ne yapalım? Orada polisimizi birtakım saldırıların karşısında
çaresiz de bırakamayız, yani haksızlık yapmış oluruz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Bakanım, su sıkıyorlar, yani başka çözümler var. Niye ille de biber
gazında ısrar ediyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Milletvekilim, polis, sizin ve bizim, bütün Türk
vatandaşlarının güvenliği için iş yapıyor, bizi korumak için iş yapıyor. Yani
elbette orantısız olmamak lazım, eğitimleri polislerin bu anlamda yapılıyor.
Belki münferit bazı yanlışlar yapılıyor ama sonuçta bütün suçu getirip biber
gazına falan bulmamak gerekiyor. Bir şekilde polis bir araç kullanacak,
kullanmak zorunda. Biber gazı da dünyada kullanılan bir gaz. Biz bunu
araştırdık daha önce ama söylediğim gibi orantılı biçimde kullanılması lazım,
zarar verebileceği kişilerin uyarılması gerekiyor.
İş yeri hekimlerinin
muayene ettiği kişiler için alınan 3 TL katılım payı, muayene katılım payı
değil, bu, reçeteler için alınan bir katılım payı. Bir de burada yanlış
algılamalar oluyor bazen. Sağlık Bakanlığı bu katılım paylarının hiçbirini
almaz. Bunlar sigorta kurumunun sigortacılık gerekleri çerçevesinde aldığı
katılım paylarıdır, onu da hatırlatmayı uygun bulurum.
Meslek hastalıkları
açısından Türkiye'de gerçekten daha yapacak çok işimiz var. Bu son İş Güvenliği
Kanunu’nun bu hususta biraz daha önümüzü açacağına inanıyorum. Bakanlığımızda
da bu işle ilgili bir dairemiz var. Yeni kurduğumuz Halk Sağlığı Kurumunda bunu
da güçlendirmeye çalışıyoruz. Bir gerçektir ki, Türkiye'de meslek
hastalıklarının çoğu zamanında teşhis edilemiyor. Bunu Sosyal Güvenlik Kurumu,
ilgili Bakanlıkla birlikte geliştirmek için elimizden gelen gayreti göstermeye
devam edeceğiz.
Kütahya’da bir yeni hastane
yapacağız. Bu hastaneyle ilgili olarak aslında uygun bir yer belirlemiş
durumdayız fakat şehir içerisinde vatandaşlarımızın arasında farklı yönelimler
oldu. Bir anket yaptırdık. Bu anket sonucunda, eğer imkân olursa, jandarmanın
boşaltacağı ve hatta boşaltmış olduğu yerde bu hastanenin yapılması vatandaş
tarafından doğrusu çok arzu edildi. Dolayısıyla, bu arsayı temine çalışıyoruz.
Eğer bunu temin edemezsek, yine içinde bulunduğumuz yılda, şu anda bize tahsis
edilmiş olan, ormandan tahsis edilmiş arsaya yapacağız ama jandarmadan
boşalabilecek arsayı temin edebilirsek oraya yapmayı düşünüyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakanım, orada ulaşım sıkıntısı çekeriz. Eski yeri bence daha uygun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Milletvekilim, vatandaşın yüzde 75’i kendisine o bölge
sorulmadığı hâlde “Başka bir yer arzu eder misiniz?” sorusuna bu bölgeyi işaret
ettiler. İnşallah bu sene içerisinde uygun bir çözüm bulacağız.
Simav’da da belediyemizle
bu hususta anlaşamadık ama umut ederim, yakında bir yer arayışı içindeyiz,
orada da kısa zamanda bu hastaneyi yapabiliriz.
Diğer sorulara da müsaade
ederseniz yazılı olarak cevap vereyim efendim.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Cezaevini söylemediniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 13’üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Cemalettin Şimşek, Samsun
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde
kiminin esnediği, kiminin sayıkladığı bir saatte sağlıkla ilgili bir yasayı
konuşuyoruz. Bu ortamda, sağlıksız bir ortamda, yine de sağlıklı bir yasanın
çıkmasını temenni ederek ben de sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 301 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım, bu vesileyle siz değerli hazırunu saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
Allah izin verirse ve AKP, televizyonlardaki “az sonra” ve “son dakika”
mantığıyla önümüze yeni yasalar getirmezse yüce Meclis bugün tatile girecek.
Gördüğünüz gibi, gündemdeki bazı yasaları hiçbir şey anlamadan çarçabuk
Mecliste görüşerek yasalaştırmaya çalışıyoruz. Hâlbuki biz Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu olarak bundan bir iki ay önce ve ivedilikle
Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nı görüşerek karara bağladık. Çok önemli olan
ve ülkemizdeki endüstriyel ilişkileri düzenleyen, çok sayıda çalışanı
ilgilendiren bu yasa tasarısı, hâlen ne maksatla olduğu anlaşılamamakta ve
gündemimize bir türlü getirilmemektedir. Meclis tatile girinceye kadar da
-anlaşıldığı kadarıyla zaten bugün giriyoruz- Meclis gündemine gelmeyecektir.
Ancak biz şimdi burada
2/11/2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan Sağlık Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun hükmünde kararname ne zaman yayımlanmış? 02/02/2011’de. Aradan ne kadar
zaman geçmiş? Bir seneden biraz daha fazla. Hepinizin bildiği gibi, Sporda
Şiddet Yasası altı ay içerisinde bu Mecliste tekrar görüşülerek değiştirildi.
“Çarçabuk, hemen, şimdi” mantığıyla bir yasa tasarısı getiriliyor; maalesef
komisyonlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeteri kadar tartışılmadan, hele
hele muhalefetin görüşleri hiç değerlendirilmeden, “Komisyon ve Hükûmet
burada.” tam bir otomatiğe bağlanmış şekilde, muhalefetin önergeleri hiç
dikkate alınmadan, iktidarın önergelerine, aynı şekilde “Katılıyoruz.” anlayışı
ile yüce Meclisi çalıştırıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
özellikle ben buradan Sayın Başbakana ve iktidar grubuna seslenmek istiyorum:
Meclisin mesaisini ve enerjisini, böyle, altı ayda ya da bir yıl gibi kısa bir
sürede tekrar değişme ihtiyacı doğacak yasa taslakları getirerek heba etmeye
hakkınız yok. Türkiye'nin çok önemli meseleleri var ve Meclisin boşa geçirecek
zamanı bulunmamaktadır. Ben şahsen eminim ki, bu kanun hükmünde kararnamede de
çok kısa bir süre sonra tekrar değişiklik ihtiyacı olacak ve Meclis tekrar aynı
gündemle meşgul edilecek.
Bakınız, ben emekli olmadan
önce bir sağlık çalışanı ve belli bir zaman diliminde de yöneticilik yapmış
biri olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde gelen tüzük, yönetmelik ve
yönergelerin hızına erişmemiz maalesef mümkün olmamıştır. Gelen bir
yönetmeliğin veya yönergenin ne olduğunu anlayıp işleme alıncaya kadar
diğerleri geldi ve çoğu kez, gelen yönetmeliği uygulama fırsatı bulamadan o da
değişti. Yani demem odur ki, sağlıkta dönüşüm bu anlayışla sanki ebediyen
sürecek ve bir sonuca sanki ulaşılamayacak gibi.
Değerli milletvekilleri,
Sağlıkta Dönüşüm Programı ülkemizde on yıldır sürmekte fakat hâlâ sistem bir
türlü yerli yerine oturtulamamaktadır. Sağlık çalışanları, özellikle de bu işin
motor gücü olan hekimler tedirgindirler. Sağlık çalışanları mutlu değildir.
Gerek hiyerarşik düzen gerekse ücretlendirme bakımından güvensizdirler. Sağlık
çalışanları maalesef gelecekleriyle ilgili doğru dürüst bir program dahi
yapamamaktadırlar çünkü aldıkları ücretler değişken ve özlük haklarına da
yansımıyor. Yalan yanlış bir performans programıyla boğuşmaktan işlerine
kendilerini tam anlamıyla maalesef verememektedirler. Bu çalışma düzeni
nedeniyle ne kendilerine bir gelecek ne de doğru dürüst bir tatil programı
yapabilmektedirler. Kendilerine bir ev alsalar ne kadar taksit ödeyip
ödeyemeyeceklerini bilememektedirler çünkü izin yaptıklarında döner sermayeden
aldıkları paylar kesiliyor, tayinleri çıkacak olsa gidecekleri yerde ne kadar
döner sermaye alacaklarını bilememektedirler. Dolayısıyla maaşları düşüyor, ona
göre taksitleri olduğu için yorgun argın çalışmaya devam ediyorlar ve tatil
yapmaktan maalesef kaçınıyorlar.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığında
yapılanma nedeniyle hak kaybına uğrayan, maaşı azalan çalışanlar da huzursuz.
Şu an Sağlık Bakanlığına bağlı bütün kuruluşlarda çalışanlar yerlerinin
değiştirilip değiştirilmeyeceği ve özlük haklarında geriye gidiş olup
olmayacağı konusunda çok tedirgindirler. Kısacası, doktorundan hemşiresine,
idarecisinden yardımcı personeline kadar herkesin kafası karışık durumdadır. Bu
konuda gün geçmiyor ki şikâyet gelmesin. Bizlere gelen şikâyetlerden şunu
anlıyoruz: Kimi “Ben falan bölümde çalışmak istiyorum çünkü oranın döner
sermayesi daha iyi.”, kimi “Ben falan hastaneye tayin olmak istiyorum çünkü
orada döner sermayeden daha fazla pay dağıtılıyormuş.”, kimi “Ben Hıfzıssıhhada
müdürdüm, mühendistim, doktordum, şimdi araştırmacı olarak atandım, hak kaybına
uğradım.” diyor.
Değerli milletvekilleri,
artık, bu, Sağlıkta Dönüşüm Programı yerli yerine oturmalı, hangi makamın ne
anlama geldiği, hangi okul mezunlarının hiyerarşideki yeri ve görevi nedir, bir
an önce düzenlenmelidir. Hepsinden önemlisi, kimin yaklaşık ne kadar ücret
alacağını mutlaka bilmesi, hayatına ona göre yön verme imkânı sağlanmalıdır.
Böyle giderse sistem
nedeniyle kafası karışık olan ne doktorlardan ne de sağlık çalışanlarından
insan fıtratı gereği yeterli verimi almamız mümkün olacaktır. Bu, “sistem” diye
ortaya konulan sağlıkta dönüşüm, şu anda tam bir sistemsizlik içerisindedir.
Çalışanların can güvenlikleri tehlikededir. Aynı işi, aynı performansı ortaya
koydukları hâlde sistemden kaynaklanan sorunlar nedeniyle aynı parayı
alamamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
sağlıkta performans sistemi mutlaka olmalı ancak bu, sağlık çalışanı gelirinin
yüzde 25’i kadar olmalıdır, yüzde 75’i ise özlük haklarına da yansıyan bir
gelir olmalıdır. Karmaşık ve adaletsiz olan bugünkü performans sistemi sadeleştirilerek,
gerçek çalışana daha çok döner sermaye verilebilmesi sağlanmalıdır. Bugünkü
döner sermaye sistemi ile az çalışan ama çok giriş yapan, kliniği bilmese bile
işi bilen daha çok döner sermaye almaktadır ve bu, doktorlar arasında çok
sıkıntı yaratmaktadır. Sistemin çok acilen ciddi bir revizyondan geçirilmesi
gerekmektedir. Sağlık çalışanları bu karmaşadan artık mutlaka kurtarılmalı ve
liyakate dayalı bir sistem kurulmalıdır. Ayrıca bu torba kanun teklifi ile
getirilen ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu’na eklenen geçici 3’üncü maddeyle
“Bu madde yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ebelik diplomasına sahip olduğu
hâlde üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarıyla, ağız ve diş sağlığı
merkezlerinde fiilen hemşirelik yaptığını resmî belgeyle belgelendiren ve bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren de üç ay içerisinde talepte
bulunanlar hemşirelik yetkisiyle görevlerine devam eder.” denilmektedir. Bundan
anlaşılıyor ki, bu ebeler bu yasa yürürlüğe girmeden kanunsuz olarak hemşirelik
göreviyle çalışmışlardır.
Ayrıca, hemşirelerden başka
ebelerin, sağlık memurlarının, acil tıp teknikerlerinin hastanelerde hemşire
görevi yaptıkları bilinmektedir. Yani bu maddeden maksat, istatistiksel olarak
hastane çalışanının hemşirelere oranını artırmayı amaçlamaktan başka hiçbir
şeye yaramayacağı anlaşılmaktadır. Herhâlde hemşire sayımızı artırarak AB
standartlarına uyum sağlamayı hedefliyoruz. Zaten bu meslek grupları
hastanelerde fiilî olarak hemşire görevi yapmaktadırlar.
Ayrıca, bu kanun hükmünde
kararname ve bu kararnamede yapılan değişiklik ile bazı kadroları boşaltarak
bir kısım insanların mağdur olması pahasına kadrolaşmayı sürdürmek
amaçlanmaktadır. Kadrolaşma çalışmaları yaptığınız, belli makamlara münhal
kadro olmadan ve asaleten atama şartlarını haiz olmayan kişileri görevlendirme
yoluyla iktidara yakın sendika üyeleri ve yandaşlarınızı yerleştirdiğiniz ve bu
konuda verilen yargı kararlarına uymamanızdan anlaşılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, tüm bu yasaları getirmekten kastınız, kamu kurum ve
kuruluşlarında kadrolaşmayı sağlamak ve iktidarınızı sağlamlaştırmaksa, gelin
bu sevdadan vazgeçin. Hep birlikte, bu ülkenin kalkınması, ileri gitmesi ve
muasır medeniyetler seviyesine ulaşması için çalışalım diyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
Ayrıca, yarın Berat
Kandili. Hepinizin Berat Kandili’ni kutluyorum, hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Zannederim Meclis tatile
girecek, herkese de iyi tatiller diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Cemalettin Bey.
Bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANDAN
YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de herkesin
Berat Kandili’ni kutluyorum, hayırlı olmasını diliyorum tüm yurdumuza,
vatanımıza, milletimize.
301 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mecliste usul açısından
gerçekten çok sıkıntılı bir yıl yaşadık; usulsüzlük usul oldu, kuralsızlık
kural oldu. Bu tasarı da, Genel Kurul görüşmelerinin sabaha doğru bitimini
takiben…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Alıştık artık!
CANDAN YÜCEER (Devamla) -…
bizlerin komisyonda değerlendirme, okuma fırsatı olmadığı bir günde, akşamdan
sabaha getirildi. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname de bildiğiniz gibi, 2
Kasım 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görüşmeye bile
gerek duyulmadan, bir dizi kanun hükmünde kararnameyle birlikte, Hükûmet
tarafından alınan kararlarla akşamdan sabaha getirtilerek çıkarıldı ve bu kanun
hükmünde kararnameyle Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısı baştan aşağı
değiştirildi. Şimdi, yedi ay sonra Komisyona getirdiğiniz kanun hükmünde
kararnameyle, yarım bıraktığınız işi tamamlamaya çalışıyorsunuz. Madem bu kadar
eksiği vardı bu kanun hükmünde kararnamenin, neden bir gecede tam on bir tane
kanun hükmünde kararname çıkarma telaşı içine girdiniz?
Bakın, yasama döneminin
başından beri hukuk, Meclisin yasama görevi hiçe sayılarak komisyonlara
gelmeden, görüşülüp konuşulmadan, ilgili kurumlar tarafından yeterince
incelenmeden, sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmadan, kimsenin haberi
olmadan, sadece birtakım bürokratların ve bazı çevrelerin dışında kimsenin
bilmediği kanun hükmünde kararnameler çıkarıldı. Bu kanun hükmünde kararnameler
diğer yerlerde de olduğu gibi, örneğin Adalet Bakanlığıyla ilgili bir kanun
hükmünde kararname içine bizim Tam Gün Yasası’yla ilgili düzenleme kondu ve
bunun gibi birçok çorba, torba kararnamelerle Meclisin görevi baypas edildi.
Gerçekten halkın yararına, çözüme yönelik düzenlemeler yapılmak istenseydi
tekrar ele almaya gerek duyulmayan, ilgili taraflarla konuşulup görüşülmüş,
herkesin üzerinde mutabık olduğu, yapılan düzenlemelerle olası hatalar tespit
edilmiş düzenlemelerin olması gerekirdi. Tabii ki bu olması gereken; oysaki
olan, 3 Kasım 2011’de kanun hükmünde kararname yetkisinin bitmesinin ardından
AKP Grubu bildiğiniz gibi, İç Tüzük değişikliğine giderek muhalefet
milletvekillerini susturmak, sesini kısmak istedi. Komisyon çalışmalarının İç
Tüzük yerine yönerge ile düzenlenmesiyle ilgili bir taslak hazırlandı. Bununla
Meclis TV yayınlarına sınırlama, Parlamento muhabirlerinin komisyon
toplantılarını izlemesinin izne tabi olması ve komisyonlara sevk edilen tasarı,
tekliflerin yirmi dört saat bekletilmeden görüşülme olanağı tanınarak âdeta
yapılmaya çalışılan, baskın komisyon toplantıları ile ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Yangından mal mı kaçırıyorsunuz? Neyin üzerini örtmeye
çalışıyorsunuz? Tabii, ülkemizde ileri demokrasi olduğu için artık hukuka,
demokrasiye, muhalefete ihtiyacımız yok.
Sayın Bakan bizim bu
eleştirilerimize, tasarının teknik maddeler içermesinden dolayı çok da itiraz
edilecek yanı olmadığını ifade ediyor. Bizim, bırakın cevap beklediğimiz,
eleştirdiğimiz soruları; katkı olarak sunduğumuz konuları bile bütün AKP Grubu
olarak toplu bir iradeyle reddediyorsunuz. Bizi Komisyon toplantılarına, tekme
tokatlarla, sokmuyorsunuz, susturmaya çalışıyorsunuz. Şimdi de Sayın Bakan neye
itiraz edeceğimizi, neye etmeyeceğimizi söylüyor. Sizin yaptığınız, milletin
iradesini bölmektir. Sizin yaptığınız, Meclisi, milletin iradesini baypas
etmektir. Sizin yaptığınız, milletin iradesini küçük görmek, umursamamaktır.
Bildiğiniz gibi, Sağlıkta
Dönüşüm Programı 2003 senesinde açıklandı, 2004 senesinde uygulamaya konuldu ve
amacının etkili, verimli, hakkaniyete uygun bir şekilde sağlık hizmetlerinin
organize edilmesi, finansmanının sağlanması ve sunulması olduğu açıklamaları
hepimiz tarafından gayet olumlu karşılanmasına rağmen, amaçtaki ifade edilen
hiçbir adım atılmadı.
AKP Hükûmeti Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nın temel hedeflerinden birinin katılımcılık olduğunu
söylemesine rağmen, yaptığı değişiklikler, tıpkı her alanda olduğu gibi, tıpkı
bugün olduğu gibi, yeterince görüşülmeden, sivil toplum kuruluşlarına
sorulmadan, onların görüşlerine değer verilmeden bu düzenlemeler yapıldı ve
dayatıldı. Katılımcılık, çoğulculuk sanırım sizin tabiatınızda,
uygulamalarınızda, düşüncelerinizde yok.
Sağlıkta dönüşümde üç
sosyal güvenlik kurumu, Emekli Sandığı, BAĞ-KUR ve SSK, Genel Sağlık Sigortası
çatısı altında birleştirildi. Bu birlikten kuvvet değil, özelleştirme doğdu.
Tüm yurttaşları sosyal güvenlik şemsiyesi altına alma iddiasıyla gündeme
getirilmiş olmakla beraber, birçok vatandaş prim ödemesine rağmen sağlık
hizmetlerine yeterince kavuşamadı. Sağlık hizmetlerine kavuşmak için “katkı
katılım payı” adı altında ek ödeme yapmak ya da özel sağlık sigortacılığına
yönelmek zorunda kaldı. Böylece, sağlığın özelleştirilmesi ve özel
sigortacılığa müşteri kitlesi yaratılması doğrultusunda ilk adım
gerçekleştirilmiş oldu.
Daha sonra aile hekimliği
sistemine geçtik. Aile hekimliğinde sistem, sağlık ocağı sisteminin yerine özel
aile hekimliği yerine geçirilmesiydi ve amaç, temelde birinci basamak sağlık
hizmetlerinin özelleştirilmesiydi ve bunun, Sağlık Bakanlığının yeniden
yapılandırılmasıyla sağlık hizmeti üreten bir kurum olmaktan çıkarılıp genel
sağlık politikalarının belirlenmesi ve koordinasyonu, serbest sağlık piyasasının
denetlenmesi ve düzenlenmesinden sorumlu bir birim hâline gelmesi amaçlandı.
Böylece sağlık hizmetlerinin bir kamu hizmeti olarak sunulmasının önüne
geçilmek istendi.
Tüm bu değişiklikler genel
sağlık düzeyinin iyileşmesine fayda sağlamadığı gibi, sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesine, ticarileştirilmesine, tıp fakültelerinin eğitim veremez,
araştırma yapamaz hâline gelmesine, güvencesiz, sözleşmeli esnek çalışma
anlayışına ve maalesef sağlık çalışanlarına şiddetin artmasına, çalışma
huzurunun bozulmasına sebep oldu. Yapılanlar adım adım bu yolda ilerlendiğini
gösteriyor.
Evet, tasarının ilgili
maddesinde, birlikte kullanım, iş birliği adı altında tıp fakülteleri
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşları hâline getirilmesi;
ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin il düzeyinde “kamu hastaneleri
birlikleri” adı altında işletilmesi ve bu birimlerin Bakanlıkça atanacak
başhekim tarafından yönetilmesi hedeflendi. Bu tasarıyla tıp fakültelerinde
akademik ve yönetsel anlamda özerklik kaybedildi.
Kamu hastaneleri
birliklerinde istihdamın sözleşmeli olacak olması ve bu personelin çalışma usul
ve esaslarının sadece Bakanlık tarafından belirlenecek olması çalışanlara
vurulacak en büyük darbedir.
Vatandaşın eğitim, sağlık
gibi temel haklarını karşılamakla görevli sosyal devletin bu hakları sağlayan
kurumlarının kazanç getiren bir kuruma dönüştürülmesi sosyal devlet anlayışıyla
bağdaşmaz.
Tasarıda ayrıca, zorunlu
hizmet yükümlülüğü bulunan devlet memuru hekimlerin sözleşmeli olarak kabul
etmesi durumunda Bakanlığa bağlı merkez teşkilatlarında görevlendirebileceği;
tasarıda, YÖK’ün kadro ve pozisyonlarında bulunmayan profesör ve doçentlerin
ihtiyaç duyulan alanlarda Sağlık Bakanlığı tarafından karar verilerek
sözleşmeli olarak eğitim ve araştırma hastanelerinde çalıştırılabileceği; Tam
Gün Yasası’yla üniversiteden ayrılan hocalardan sözleşmeli olarak hizmet
alınabileceği ve bunun gibi çalışanların esnek, güvencesiz çalışma hayatına
itilmesi ve maalesef kadrolaşmanın önünü açacaktır. Tasarıda âdeta tüm sağlık
çalışanlarına “Sözleşmeli ol da gel.” denilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz gündeminde yokken, çok önemli sorunlar, tasarılar, teklifler sırada
bekleyip Genel Kurula indirilmezken Sayın Başbakan 25 Mayısta, sezaryen doğuma
karşı olduğunu ve kürtajın cinayet olduğunu ifade etti. Aradan tam bir ay sonra
Komisyona teklif şeklinde sunulan sezaryen konusu Meclis kapanmadan Genel
Kurula getiriliyor. Bu durum siyasilerin, bilime, hekime, insanların özgür
iradesine açıkça bir müdahaledir. Eğer amacımız gerçekten tıbbi gerekliliğin
olmadığı durumlarda sezaryeni engellemek ise bu “Ben sezaryene karşıyım.”
demekle olmaz. Bu, gebelerin izlenmesi, bilgilendirilmesi, desteklenmesi,
özendirilmesi, ebelik mesleğinin amacına uygun olarak kullanılması ve
hekimlerin bu konuda desteklenmesiyle olur.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sağlık hizmetlerinin kamu hizmeti olarak tasarlanıp sunulduğu,
yurttaşlarımızın müşteri olarak değil hasta olarak görüldüğü, herkesin eşit,
nitelikli, ücretsiz, ulaşılabilir bir sağlık hizmetinden faydalandığı ve önce
“kazan” değil, “bak kazan” değil, her sağlık kuruluşunda önce “zarar verme”
ilkesinin geçerli olduğu bir sağlık sisteminin gerekli olduğunu belirtiyorum.
Hepinize saygı ve
sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben bir hekim değilim
ama sadece hastanelerden hizmet alan birisi olarak konuşacağım.
Bir kere, bu Meclis bir
yılını doldurdu. Bir yıllık süreçte sadece şunu söylüyorum arkadaşlar: Biz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve muhalefet hep yardımcı olmaya çalıştık. Siz,
bize tahammüllü olmak zorundasınız. Siz yapacaksınız, biz de bildiklerimizi
söylemek zorundayız.
Geçtiğimiz bir yıldan
herkesin ders alması lazım, geçtiğimiz bir yıldan hepimizin ders alması lazım.
Bizim bir tek amacımız var; bu ülkeye, insanlara yardımcı olmak. Eleştirimize
dayanacaksanız, siz iktidarsınız. Siz gidin, biz sizin eleştirinize dayanırız
istiyorsanız.
Değerli milletvekilleri,
ben, sağlık personeli konusunda konuşmayacağım, sadece satın alınan hizmetler
konusunda, temizlik görevlileri, güvenlik görevlileri, bilgisayar teknisyenleri
ve yemek hizmeti yapan personelle ilgili, hizmet alan birisi olarak
konuşacağım.
Değerli milletvekilleri,
maalesef ihale ediliyor bunlar. İhaleyi alan şirketlerden hastanelerde çalışan
personelin eğer sağlık hizmetleri konusunda bilgisi yoksa, eğer bir şekilde
pedagojik bir bilgisi yoksa hastalarımız çok rahatsız oluyor. Az ücret
vereceğim diye herkesi alıp, hizmet satın alan şirket ucuz adam çalıştıracağım
diye hiç ilgisi olmayan insanları getiriyorlar. Bu, hastaneler için bir yaradır
mutlaka.
Size bir örnek vereceğim.
Belki o zaman bize çok kızdınız. Malatya’da bir çocuk yuvası vardı. Sayın
Milletvekilim bilir. Hiç ilgisi olmayan bir personel, cahil bir personel
alınmış o gün. Çocukları dövdüler, Türkiye’ye rezil olduk, her yerde utandık
ama şunu bilin ki biz Türkiye’ye bir iyilik yaptık. Ondan sonra Türkiye’de tüm
çocuk yuvalarında bakıcılar, hemşire ve pedagojik eğitim alan kişiler oldu.
Türkiye’deki tüm yurtlarda o olaydan sonra hizmet veren insanların, garson,
yemek servisi yapan insanların ellerinde artık eldiven var. En az lise mezunu
bunlar ve eğitimden geçirildi bunların hepsi. Biz Türkiye’ye bir iyilik yaptık
aslında. Bir bela tüm Türkiye’deki çocuk yuvalarının bu konuda önünü açtı ama
bu hastanelerde aynı sorun devam ediyor. Güvenlik görevlileri. Başlarına
buyruk, ellerinde bir tek sopa yok, hasta psikolojisinden anlamıyorlar, hasta
yakını psikolojisinden anlamıyorlar, vurduğum vurduk çaldığım düdük, hiçbir
şekilde… Hasta yakınına en sert şekilde hakaret ediyorlar.
Onun için benim önerim:
Hastanelerde hizmet satın alarak yapılan görevlendirmede mutlaka şu şartın
gelmesi lazım: Hizmet satın alan şirket hastanede görevlendirilecek insanların
ister temizlikçi olsun ister güvenlik görevlisi olsun ister yemek servisi yapan
insanlar olsun yani dışarıdan alınan herkesin bir kere belli bir eğitime tabi
olması lazım. Maalesef Sayın Bakanım, bilgi işlem merkezlerinde dışarıdan
hizmet satın aldığınız insanlar bu işin başında. Bilgi işlem merkezinde
dışarıdaki bir şirketin elemanının benim hasta bilgilerime ulaşmasını ben
istemiyorum. Ben -bunun bir kamu personeli olduğu zaman- gidip yakasına
yapışacağım birilerini bulmak istiyorum. Yarın onu gönderiyorlar bir hata
yaparsa, öbürünü alıyorlar. Özellikle bilgi işlem merkezlerinde veya doktorun
yanında bilgi işlem servisi her türlü bilgiyi doktorun yanında giriyor. Benim
bildiğim eskiden doktorların yanında bir yardımcı olurdu. Ben bilgi işlem
hizmeti satın alınarak…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Bitiriyorum.
Vermiyorsunuz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
On beş dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Türeli… Yok.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, Türkiye’de
sizlerin iyi bildiği gibi 15 bin dolayında diş hekimi muayenehanesi var. Bu
muayenehanelerde diş hekimi arkadaşlarımız hizmet satın almakla ilgili bir umut
içinde bekliyorlar. Son dönemde sizinle birlikte Çalışma Bakanımızın da olumlu
çalışmalarıyla bayağı bir mesafe kat edildi ama hem vatandaşlarımızın,
hastalarımızın hem de diş hekimlerimizin tarihlendirme konusunda bir beklentisi
var. İki sıkıntı var burada: Hem hastalar “Bu açılacak.” söylentisiyle muayenehanelere
gitmiyorlar, beklemeye alıyorlar kendilerini hem de muayenehaneler şu anda atıl
vaziyette duruyor. Bir tarihlendirme yaparsanız bu konuda bütün diş hekimlerini
memnun etmiş olursunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Güven…
HÜLYA GÜVEN (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, aktarlarda,
pazarlarda “bitkisel ilaç” adıyla kurutulmuş bitkilerin satışıyla ilgili olarak
yasal önlemler alındığı belirtilmişti ancak hâlâ satıldığını görüyoruz. Çok
zararlı olan ve ölümlere de yol açabilen bu bitkilerle ilgili yasaların
uygulanması ne durumdadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, meslek
hastalığı hastaneleri bildiğim kadarıyla Türkiye’de iki tane ve bu meslek
hastalığı hastanelerinde meslek hastalığı teşhisi koymamak için, meslek
hastalığı raporu vermemek için özel çaba sarf ediliyor. Ben biliyorum ki
Uşak’ta tekstil işçilerinden meslek hastalığı hastanesine gönderdiğimiz işçilerin
hiçbirisine meslek hastalığı raporu verilmedi. Aynı şekilde seramik
fabrikalarında çalışan ve ağır çalışma koşullarından dolayı bel fıtığı geçiren
yani en az 10-15 işçinin meslek hastalığı tanınmadı. Bu konularda daha farklı
bir düzenleme getirmeyi düşünüyor musunuz? Yani meslek hastalığı hastanelerini
daha da artırmayı düşünüyor musunuz?
Bunun dışında, Sayın
Bakanım, şimdi saat 4’e çeyrek var, saatlerdir çalışıyoruz. Buradaki çalışma
koşullara insanlara zarar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Silivri’de
Devlet Hastanesinde tutuklular ve hükümlüler için iki ayrı ofis oluşturulmuş
durumda hastalara. Biri hakikaten hiç Türkiye'ye yakışmayan, çok iptidai, bir
tanesi de çok gelişmiş odalar. Bu farklı iki oda niçin farklı farklı yapıldı?
Acaba bazı kıymetli tutuklular ya da hükümlüler gelecek diye mi bu ayrımcılık
yapılıyor?
İkincisi: Silivri’de
tutuklu kompleksinde hiç ameliyat yapıldı mı? Bu hastane olarak bahsedilen,
sizin Adalet Bakanıyla beraber gittiğiniz yerde ameliyat ya da cerrahi müdahale
yapıldığı oldu mu bugüne kadar ve günlük kaç hasta geliyor oraya?
Üçüncüsü: Orada
biliyorsunuz 10 bin civarında tutuklu var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce soru sormuştum
Sayın Bakana cezaevleriyle ilgili. Günde iki saat su verilen ve tuvaletlerde
kuyruk olan cezaevlerinde sağlık koşullarıyla ilgili nasıl bir iyileştirme
yapacaksınız? Bu konuda bir araştırmanız var mı Sayın Bakan? Özellikle bunu
sormak istiyorum.
Bir de çok kısa söylemek
gerekirse, özelleştirilen kurumlardan değişik bakanlıklara gönderilen personel
var. Eğitim durumu dikkate alınıyor mu? Yani üniversite mezunları temizlikçi
yapılıyor mu? Bu konuda titizlik gösterecek mi Hükûmetimiz? Bu konuları sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, gerçekten anlayamadığım birkaç şeyi samimi olarak soracağım.
Birincisi: Bize dağıtılan
bu yasa metinlerinde eski kanun hükmü yok. “Şu kanunun şu tarihli, sayılı
maddesi değiştirilmiş.” deniliyor. Başkanlık, bir de bize dağıtılan bu
metinlerde eski kanun hükmünü de dağıtırsa işimiz çok rahat olacak.
İkincisi: Ben bu Meclise
geldim, üç ay boyunca uluslararası anlaşmalar, şunlar bunlar uğraştık. Şu
gecenin şu saatine kadar çalışacaksak, on yıldır Hükûmette olan bu parti bunu
çok daha rasyonel bir saatte, çok daha iyi bir tartışma ortamında yapabilir
miydi?
Bir de Sayın Başbakan ve Bakanın
açıklamalarından ben şunu anladım: İşte, yeni sağlık yönetimi dolayısıyla
özellikle sağlığın parasal boyutuysa bir sürü sezaryen, bilmem ne yapılmış.
Acaba, ben bir hasta olarak bu yönetim zafiyeti dolayısıyla ne kadar kötü
antibiyotikler aldım, hangi ameliyatlara maruz kaldım, bu konuda bir çalışma
var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilaç
sanayisiyle yapılmış olan global bütçe anlaşması bu sene sona erdi ve bu
tarihlerde yeni görüşmelerin başlamış olması, hatta ilerliyor olması gerekiyor.
Bu görüşmeler yapılıyor mu?
Daha önce eczacıların hiç
ilgisi olmadığı hâlde sistemin getirdiği bir mecburiyet olarak ifade edilen
kamu kurum iskontosu uygulaması yeşil kartlıların da Sosyal Güvenlik Kurumuna
devredilmesiyle birlikte artık tek elden izlenebilir hâldedir. Bu konuda
Hükûmetinizin ve şahsınızın, bu durum geldiğinde KKİ taşımasının eczanelerin
sırtından alınacağına ilişkin beyanlarınız vardı. Bunu bu sene yapacağınız
görüşmelerde ana gündem maddesi olarak ele alacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önce Sayın
Türkan Dağoğlu’nun “Doktorlar sabaha kadar nöbet tutarlar, ondan sonra da
hiçbir şey olmadan çalışırlar, hiç de hata yapmazlar. Biz yıllarca yaptık, bu
böyle iyi bir şeydir.” demesine gerçekten katılıyor musunuz onu merak ediyorum.
Bir de yine bir hatibin,
Sayın Başkan, konuşması sırasında, “Sağlık alanında söyleyecek hiçbir şeyiniz
yok. Bu kadar, yirmi dakika biz konuştuktan sonra, daha sonra on dakika, on
dakika…” demesini ve diğer milletvekillerinin de bu hatibi alkışlamasını
anlayamadım. Bunu da birisi bana anlatabilirse memnun olurum. Böyle bir
yaklaşımı da doğru bulmadığımı ve kınadığımı ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oran…
UMUT ORAN (İstanbul) –
Sayın Bakan, ben de özellikle İstanbul’da, İstanbul Tıp Fakültesi, Çapa ve
Cerrahpaşa’da taşeron olarak çalışan sağlık emekçileri konusunda bir soru
sormak istiyorum. Bunlar yılbaşında işten çıkartıldılar ve mahkemede işe iade
kazandılar fakat hâlâ işe iadeleri yapılmadı. Bu konuda görüşünüzü almak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Başkanım, teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarıma da teşekkür
ediyorum.
15 bin diş hekimi, bunların
Sosyal Güvenlik Kurumuna, daha doğrusu sigortalı bütün vatandaşlara hizmet
etmesi hususu uzun zamandır Sosyal Güvenlik Kurumumuzla sektör arasında, diş
hekimlerinin, onları tüzel kişilik olarak temsil eden odalarla birlikte
görüşülüyor. Doğrusu ben de bu hizmetin muayenehanesi olan serbest diş
hekimlerinden de alınmasını destekliyorum. Hep bir ara yüz olmaya gayret ettim.
Epeyce bir mesafe alındı doğrusu. Odanın, Değerli Bakanımızla ve
bürokratlarıyla yaptığı görüşmeleri biliyorum. Tabii, ben tarihlendirme yapamam
ama umut ediyorum ki bu yıl içinde bu gerçekleşsin. Hem diş hekimleri açısından
hem vatandaşlarımız açısından bu hayırlara vesile olacaktır.
Birtakım bitkilerin aslında
amaçları dışında satılması ya da kullanılmasıyla ilgili olarak, bunların
özellikle her derde deva ilaçlar gibi satılmasıyla ilgili olarak ciddi bir
mücadele yürütüyoruz. Bununla ilgili yeni kanun maddeleri yaptık, yönetmelikler
yazdık ve bunları ciddi bir biçimde Sağlık Bakanlığı olarak takip ediyoruz. En
yaygın olanlarıyla ilgili yaptırımlar da uyguladık. Mutlaka takip
etmişsinizdir.
Yaptırımların içinde
RTÜK’ün reklamlar açısından uyarılarak reklamların yasaklanması, Rekabet
Kuruluna bildirimler yapılarak onların yaptırım uygulamasının sağlanması,
savcılıklara müracaat edilerek bunların insan sağlığına zarar vermesi açısından
savcılıklarca takip edilmesinin sağlanması gibi birtakım uygulamalarımız var.
Onun üstüne piyasadan toplatılma, hatta üretildiği yerin tespit edilerek orada
yasaklanması gibi uygulamalar yaptık. Ancak burada önemli bir husus daha var.
Gerçekten topluma ve medyamıza da büyük iş düşüyor. Yani biz mücadele ediyoruz
ama sonuçta bu mücadeleye omuz verilmesi lazım, destek çıkılması lazım.
Dünyanın birçok ülkesinde özellikle İnternet yoluyla yapılan satışlarda ülkeler
çok sıkıntı çekiyor. Bu hususta medyamıza da -şu anda bizi takip etmiyorlar
ama- en azından tutanaklar yoluyla bir mesaj göndermiş olalım. Medyamızın da bu
hususta duyarlı olması gerekiyor, yani hep biz peşinden koşmayalım bu işin.
Medya da bu işe duyarlılık göstermelidir. Vatandaşlarımızı da uyarıyoruz. Bu
bitkileri doktorlarının tavsiyesi olmadan asla almasınlar ve kullanmasınlar.
Meslek hastalığı
hastaneleriyle ilgili ve orada çalışan arkadaşlarla ilgili olarak, ben, onların
fedakârlıklarını ifade etmek istiyorum. Tıpkı Değerli Milletvekilimizin
hassasiyeti gibi oradaki arkadaşlarımız bize de birçok kereler geldiler, ortak
çalışmalar yaptık. Meslek hastalıklarının teşhisinin bütün ülkede yaygın olarak
konması konusunda gerçekten çok samimiler. Aslında meslek hastalıklarıyla
ilgili teşhis konuluyor, meslekle ilişkiyi Sosyal Güvenlik Kurumu kendi
mevzuatına göre tanımlıyor. Bu hususta yapacak çok işimiz var. Size yüzde yüz
hak veriyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Biraz genişletmek lazım Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Tabii, tabii. Yüzde yüz hak veriyorum. Daha, bu kadar sağlıkta
hayırlı işler yapmış olmamıza rağmen, bu işte yaptıklarımız yeterli değil,
mutlaka yapacağımız işler var. Uyarınız son derece yerindedir.
Saatlerdir çalışıyoruz,
doğru, yorulduk. Umut ediyorum ki bu uyarılar, bu kanunu yaparken biraz daha
zamanı hep beraber ekonomik olarak kullanmamızı sağlar bundan sonraki
saatlerde. Söyleyebileceğim bundan ibaret.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Yine fedakârlık bizden yani.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Hepimiz. Biz de yapıyoruz aynı şeyi Değerli Milletvekili. Burada
fedakârlık yapmayan mı var yani? Biz de burada oturuyoruz, siz de sağ olun,
orada katkı vermeye çalışıyorsunuz.
Silivri’de farklı bir
muayene alanı falan olduğunu ben bilmiyorum ama bu uyarı dolayısıyla ben bunu
incelettireceğim. Böyle bir şeye asla müsamaha edemeyiz. Silivri’deki devlet
hastanesini, oradaki sağlık hizmetlerini, Metris’i Bakanımızla birlikte gezdik.
Gerçekten iyi bir sistem kurduk sağlık açısından. Silivri’de bir devlet hastanesi
de var biliyorsunuz, ayrıca, yani hapishanede yapılan, tutukevi… Ne diyoruz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Revir…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Hayır, revirin dışında bir hastane de kurduk oraya ama takdir
edersiniz ki böyle küçük hastanelerde cerrahi operasyonlar, büyük cerrahi
operasyonlar yapılmaz, yapılmamalıdır. Oraya çok yakın hastanelerimiz var,
hastanemiz var. Orayı da çok iyi donattık gerçekten. Gerektiğinde buradaki
tutukluları ya da hükümlüleri oraya götürerek orada hizmet veriyoruz.
“Günde kaç hasta var?”,
bunları yazılı olarak size takdim edelim.
Cezaevlerindeki zor
şartlara karşı gerçekten, gerekli tedbirleri hızla almalıyız. Adalet
Bakanımızın, Bakanlığımızın bu hususta çok yoğun çalıştığını da biliyorum. Yani
yakın zamanda bir kanun yapıldı burada, özellikle davetiye usulü yapılan
ihalelerle ilgili çok da eleştiri de aldı muhalefetten. Bunun amaçlarından biri
de hızlı cezaevi yapmaktır. Yani doğru, bir ihale yapılırken burada bütün
taraflara şeffaf bir biçimde hak vermek lazım, onların mahkemeye gitmesinin
önünün falan açık olması gerekiyor ama ben de yatırımcı bir bakan olarak, bunun
süreçleri ne kadar uzattığını biliyorum. Çok yakından bildiğimiz bir husus var,
Adalet Bakanımız süreçleri kısaltmak suretiyle en kısa zamanda yeni cezaevlerinin
yapılması için ciddi bir gayret gösteriyor. İnşallah yakın zamanda bunlar
yapılır. Tabii, şu da var: Cezalandırma tek başına insanları cezalandırma
amaçlı yapılmıyor, caydırma amaçlı yapılıyor. Başka türlü de toplumda emniyeti
ve güvenliği temin edemezsiniz.
Özelleştirmeden gelen hiç
kimsenin, ben, temizlikçi falan yapıldığını bilmiyorum, böyle bir duyum varsa
lütfen bize iletin, bunlara müsaade edemeyiz.
“Yanlış antibiyotik, yanlış
ameliyatlar insanımıza zarar veriyor mu?” Verebilir. Bu hususta elimizde bazı
çalışmalar var. Bu husustaki bilgileri de Değerli Milletvekilimizle paylaşırız.
Global Bütçe Anlaşması’yla
ilgili görüşmeler… Kamu çalışanlarının global bütçe toplantısı ile başlıyoruz,
peşine de önümüzdeki hafta içinde paydaşlarla bu toplantılara inşallah
başlayacağız. Zamanıdır, haklısınız.
Doktorlar nöbet tutarlar,
yorulurlar elbette yani doğru ama bu ülkedeki doktorların bir şansızlığı var,
yıllarca bu ülkede doktor sayısının artmasına karşı çıkanlar oldu. Şükür ki
onların sesi şimdi biraz kısılmış durumda. Doktor sayısı arttıkça
doktorlarımızın da bu husustaki yükü inşallah azalacaktır.
Çapa, Cerrahpaşa’da bir
mahkeme sonucunda işe iade edilmesi gerekenler varsa üniversitenin bu hususta
elbette duyarlı olması gerekir yani doğrudan Hükûmetimizle ilgili bir husus
olmamakla birlikte.
Değerli milletvekillerimize
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, izninizle bir ifadede
bulunmak istiyorum.
Sayın Bakan, Silivri
Cezaevindeki reviri de, orada yapılan küçük hastaneciği de, Silivri Devlet
Hastanesini de gezdim. Silivri revirinde -revirlerin içerisine de baktım- bir
monitör bile yok, bir defibrilatör yok, acil durumda müdahale ekipmanı
eksiktir. Bunu raporumuzda yazdık, arzu ederseniz size de verebiliriz. Hastaneye
gelince; olmaması gereken bir hastanedir ama maalesef uzmanlarla
doldurulmuştur, yataklı ünitesi yoktur, ameliyathanesi yoktur. Esas önemli olan
Silivri Devlet Hastanesidir. Orada insanlığımdan ve hekimliğimden utandım.
Zemin katın altına, bodruma indiğiniz zaman mahkûm koğuşu denen bir koğuş var.
Küçücük bir yerde dört tane yatak konulmuş, apandisit ameliyatı olanla enfekte olan hasta aynı
yerde yatıyordu. Çarşaflar kan revan içindeydi ve bırakın mahkûmu, bırakın
insanı başka yaratıkları bile oraya koymaktan utanırsınız. O konuda eğer arzu
ederseniz daha detaylı bilgi daha sonra verebiliriz ama mutlaka el atılması
gerekir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
1’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/637)
esas sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde belirtilen ekli
birinci fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
Ruhsar Demirel Ali Öz Cemalettin
Şimşek
Eskişehir Mersin Samsun
Mehmet
Erdoğan Alim Işık
Muğla Kütahya
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bundan sonraki okutacağım iki
önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşların Teşkilat ve Görevler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 1. maddesinin yasa metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Diğer önerge imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Nurettin Demir, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözüme başlamadan önce kandilinizi ben
de kutluyorum ve özellikle Atletizm Millî Takımımızı başarılarından dolayı
kutluyorum; özellikle de kadın sporcularımızın başarıları, madalyaları
gururlandırdı.
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı torba kanunun 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
torba yasalarla, iyi hazırlanmadan, iyi düşünülmeden apar topar çıkan
yasalardan kimseye hayır gelmez, sorun çözülmez, hüzün getirir, üzüntü getirir.
Sözün kısası, bohçacı kadının bohçasında ne varsa torba yasalarda da daha
kötüleri var.
Bir “sezaryen” dedik,
“hekim” dedik, maalesef, hırsızın hiç kabahati yok, hep ev sahibinin suçu var.
Dolayısıyla ev sahibi olarak Sağlık Bakanlığının, sağlık sisteminin hiç
kabahati yok mu? Özellikle Sağlık Bakanlığının ve sağlık sisteminin de iğneyi
önce kendisine batırması gerektiğini düşünüyorum.
Sezaryen, oldukça güvenli
bir operasyon şeklidir, doğum şeklidir. Royal College of Obstetricians and
Gynaecologists’in 2011 yılında yayımladığı bu kitapta sezaryenin oldukça
güvenli ve özellikle de planlandığı takdirde güvenli bir doğum yöntemi olduğu
yazmaktadır. Dolayısıyla günümüzde, gelişen teknoloji sonrası sezaryenin
bademcik ameliyatlarından daha güvenli olduğunu görüyoruz ama Sayın Bakan ve
Başbakan ve buraya çıkan diğer hatipler sezaryenin ağır bir ameliyat olduğunu,
kadınlar için tehlikeli olduğunu söylediler.
Ben kadın doğum uzmanıyım,
20 bine yakın doğum yaptırdım sayın arkadaşlar. Bunların yaklaşık 16 bini falan
normal doğumdur. Eğer sağlıklı bir doğum olamıyorsa illa normal doğumda ısrar
etmemek lazım çünkü en büyük komplikasyonlar forsepslerde veya tam değerlendirilemeyen
doğumlarda oluşur. Türkiye’de sezaryen oranlarının arttığını gerçekten ben de
kabul ediyorum ama burada ne hekim ne de sezaryenin kendisi suçludur. Özellikle
2003 yılında yüzde 21 olan oran 2011’de yüzde 48’lere çıkmışsa burada sistemin
de kendisini sorgulamasında büyük yarar var diye düşünüyorum.
Dolayısıyla, Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla literatüre geçtiğini övünerek bizlere gösteriyor Sayın
Bakan, sağlıktaki dönüşümü. Asıl bundan sonra dünya literatürüne geçeceğine
inanıyorum.
Bilimsel tıbbın kurucusu
olarak kabul edilen Hipokrat’tan bu yana ve dünya parlamentolarında ilk defa
sezaryenin bu şekilde konuşulduğunu ve endikasyonların kanunla belirlendiğini
görüyoruz. Bunu kısa sürede ortadan kaldırmamız, hatta geri çekmemiz gerekiyor.
Bu yasanın endikasyonlarına
baktığımız zaman Sayın Bakanın kadın doğum stajından hep kaytarmış olduğunu
düşünüyorum, dolayısıyla büyük bir ihtimalle torpille geçtiğinin sonucuna
varabiliyoruz, Sayın Komisyon Başkanının da aynı şekilde.
Bu endikasyonlarda, kalp hastalıklarında
normal doğumun tercih edilmesi gerekirken burada sezaryen olarak gösteriliyor
yani yıllardan beri ebelerin okuduğu bu endikasyonların burada kanun
gerekçeleri olarak gösterilmesi ilginç bir durum. Dolayısıyla, hastanın
psikolojisi ve sosyal durumu hiç dikkate alınmamış. Vajinismus dediğimiz bir
durum var. Özellikle hasta, ayaklarını kitler ve sezaryene değil; bir tuşeye,
bir muayeneye bile izin vermez. Amerika’da ve dolayısıyla bizim...
Özellikle de bu sezaryen
konusu da bu kadar siyasetin işi değildir diye düşünüyorum ve bu yasanın
çekilmesi gerektiğini öneriyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yasa tasarısına konan
birinci maddede kadınları ilgilendiren ve cinsiyet üzerinden şekillenen
konularda yasa hükmü uygulamak, gerekli toplumsal tartışmalar tüketildikten ve
ilgili sosyal taraflarla müzakere edildikten sonra ortaya konabilir. Hükûmetin
son dönemlerde şiar edindiği her şeye hâkim olma ve her şeyi düzenleme
taraftarlığının bir esamisi olan bu maddenin yasa metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunacağım.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi
var, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan, Sayın Öztürk,
Sayın Çelebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Oran, Sayın Erdoğdu, Sayın Güven, Sayın
Özel, Sayın Yılmaz, Sayın Kurt, Sayın Atıcı, Sayın Nazlıaka, Sayın Öğüt, Sayın
Yüceer, Sayın Koç, Sayın Kaleli, Sayın Baydar, Sayın Küçük, Sayın Demiröz,
Sayın Bulut.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (1/637)
esas sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesinde belirtilen ekli
birinci fıkranın tasarı metninden çıkarılmasını teklif ve arz ederiz.
Ruhsar
Demirel (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sezaryen; doğumun normal
yollardan mümkün olmadığı ya da anne veya bebek için risk taşıdığı durumlarda
yapılan bir ameliyattır. Hekim, mesleğe tıbbi deontoloji kurallarına uyacağına
yemin ederek göreve başlamaktadır. Zaten uygulamada da, gebe veya rahmindeki
bebek için tıbbi zorunluluk bulunması hâlinde, doğum sezaryen ameliyatı ile
yaptırılmaktadır. Teklifle; mevcut tıbbi etik ve deontoloji kuralları
kapsamında zaten var olan sezaryen uygulama kriterinin tasarı metnine yazılması
suretiyle oluşan "malumun ilamının" beyanı durumunun tasarı metninden
çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 2 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
Madde 2- 4/1/1961 tarihli
ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme
(Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesine "idarî sağlık müdür
yardımcısı," ibaresinden sonra gelmek üzere "Halk Sağlığı Uzmanı veya
Aile Hekimliği Uzmanı olan idarî halk sağlığı müdür yardımcısı," ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen, Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 301 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında konuşmak için karşınıza geldim.
Kanun hükmündeki
kararnamelerle oldubittiye getirilen sağlık örgütlenmesinin ve politikalarının
dikiş tutmayan yönlerini yine bir oldubittiyle düzeltmeye çalışıyorsunuz,
Sağlık Komisyonunda görüşme zahmetine bile girmiyorsunuz. Sayın Bakanın ve
Komisyon Başkanının sonradan yapmış olduğu bilgilendirmeler, birkaç maddede de
olsa ortak önergeler vermemize sebep oldu. Ben inanıyorum ki Komisyona gelmiş
olsa daha fazla maddede ortak öneriler verirdik ve gecenin bu saatine kadar
çalışmazdık, fazla çalışmak zorunda kalmazdık, Eczacılık Yasası’nı nasıl
geçirdiysek Komisyondan, bu yasayı da el birliğiyle geçirebilirdik.
Değerli milletvekilleri,
sağlık sistemimizde koruyucu hekimliğin yerini giderek artan bir şekilde tedavi
edici hekimlik almaktadır. İlaç-kutu sayısı inanılmaz bir seviyeye gelmiştir.
Sağlıkta Dönüşümde Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığının bir araya getirilmesi
gayet olumlu bir olay olmakla birlikte, personel sistemi değiştirilerek
sözleşmeli personel sistemine ve taşeronlaştırma sistemine geçilmektedir.
Taşeronlaştırma en yaygın bir şekilde sağlıkta kullanılmaktadır.
Yine performans sistemiyle
sağlık çalışanları üzerinde büyük bir baskı kurulmuş, aşırı çalışma verimsizliğe
ve niteliksizliğe yol açmış, sağlık çalışanlarının sağlığı bozulmuştur. Daha
önce de bir örnek olarak vermiştim, adliyelere performans uygulansa, herhâlde
adliyelerde biriken dosyaların birçoğu üç ay içinde, altı ay içinde biter diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de 22 bin diş hekimi var. Bu 22 bin diş hekiminin yaklaşık 15-16
bininin muayenehanesi var. 15-16 bin muayenehanesi olan diş hekimi arkadaşımın
devletten, yani kamudan hizmet satın alması beklentisi söz konusu. Bu beklenti
bu seneye kadar maalesef yerine getirilemedi. Yerine getirilemediği için
kamunun malı sayılan 16 bin diş hekiminin muayenehanesi atıl bir şekilde
maalesef hastalara hizmet veremedi. Bu dönemde hem Çalışma Bakanımızın hem de
Sağlık Bakanımızın olumlu yaklaşımlarıyla bir aşama kaydedildi ama ağır işleyen
bir aşama. Bu hizmet satın alması inşallah yerine getirildiği zaman, hayata
geçtiği zaman ne kadar olumlu bir şey üzerinde çalıştığımızı herkes görmüş
olacak.
Sağlıklı bir toplum sosyal
devletin olmazsa olmaz şartlarından ve bunun da ötesinde temel insan
haklarından biridir. Ne yazık ki yıllardır bütçeden gereken payı alamayan
sağlık sistemi birçok kez değiştirilmiş, ancak tatmin edici düzeyde başarıya
ulaşamamıştır. Bugün geldiğimiz noktada ise aynı sorun yine karşımızdadır.
AKP Hükûmeti sağlık
alanında uygulamalarıyla övünüyor. Ne diyorlar? “Hastanelerin rehin alma
ayıbına son verdik.” Evet, hastaneler, faturayı ödeyemeyen hastaları artık
rehin almıyor, senet imzalatılıyor sonra eve icra memurları geliyor. Bir
performans sistemi getirdiler, “Muayenehaneleri kapattık.” dediler. Hastaneleri
muayenehanelere çevirdiler. İnsan sağlığını, “ne kadar ekmek, o kadar köfte”
mantığıyla “ne kadar çok ameliyat, o kadar çok para” felsefesine kurban
ettiler. Ne oldu? Körlükle sonuçlanan ameliyatlar, peş peşe ölen yeni doğanlar ve niceleri
yaşandı. Dolayısıyla, performans sistemine odaklanmak durumunda bırakılan
hekimler ister istemez asli işlerini ikinci planda bırakmak zorunda kaldılar.
Bizler performansa tam
olarak karşıyız ama performans uygulamasının alınan ücretin yüzde 30’lara kadar
olmasını istiyoruz. Ayrıca, performans da dâhil olmak üzere bütün gelirlerin
özlük haklarına dâhil edilmesini istiyoruz.
AKP’nin Sağlıkta Dönüşüm
Projesi doktor ile hastanın arasını açtı. Bugüne kadar, Sağlık Bakanlığının
açıklamalarıyla istedikleri zaman istedikleri doktora ücretsiz muayene
olabilecekleri beklentisi yaratılan vatandaşlar, taleplerin karşılanmaması ve
diğer tüm olumsuzluklardan maalesef hekimleri sorumlu tuttu. Bunun sonucunda da
hekime şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet çok üst düzeylere vardı.
AKP’yle, özel hastaneler
ordusu kuruldu. Günümüzde birçok devlet hastanesi hayati önem arz eden
kliniklerden ve donatımdan yoksunken vatandaşlar teşhis ve tedavi için özel
hastanelere yönelmek zorunda bırakıldı. Plan doğrultusunda özel sağlık sektörü
özendirilmek suretiyle birçok özel hastane açıldı ve bu yandaş hastanelere
kaynaklar aktarıldı. En son, gördünüz belki, geçen hafta da İstanbul’da -onun
soru önergesi verildi- bir hastaneye özel kara yolu, özel yol ve viyadük yaptı.
Hepinize, gecenin bu
saatinde beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Ayrıca, iyi tatiller diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Arayacağım.
Sayın Tarhan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Çelebi, Sayın Öğüt, Sayın Oran, Sayın Acar, Sayın Güven, Sayın
Özel, Sayın Yılmaz, Sayın Kurt, Sayın Demiröz, Sayın Atıcı, Sayın Nazlıaka,
Sayın Kaleli, Sayın Koç, Sayın Yüceer, Sayın Küçük, Sayın Bulut, Sayın Öner,
Sayın Moroğlu.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 04.22
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 04.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Onuncu
Oturumunu açıyorum.
301 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
3’üncü madde üzerinde aynı
mahiyette iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3. Maddesinin yasa metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Sena Kaleli
İstanbul İzmir Bursa
Özgür Özel Nurettin Demir Arif Bulut
Manisa Muğla Antalya
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Arif Bulut Antalya Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 301 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime basından bir
cümle alarak başlıyorum: “Sayın Başbakanım Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’ye,
Sağlık Bakanımızı kürtaj ve sezaryen gibi tıp bilimi konusunda bilgilendirdiği
ve eğittiği için özel şükranlarımı saygılarımla arz ederim.”
Değerli arkadaşlar, sağlık
sektörü cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en otoriter yönetimini son on senede
yaşamıştır ve yaşamaya devam etmektedir. Sağlık, yasalarla değil, kanun
hükmünde kararnamelerle diz çöktürülmüştür. Sayın Akdağ, mecburi hizmetten
başlamış, sezaryen ve kürtajla rüştünü ispat etmiştir, araya da Tam Gün
Yasası’nı, çok sayıda hizmetten katılım payı alınmasını, doktora ve sağlık
çalışanlarına şiddeti, yandaş özel hastaneler kartelini güçlendirmeyi, “hasta
hakları” adı altında doktoru korkutup sindirmeyi, mobbing uygulamalarını,
performans uygulaması saçmalığını, bilgili ve birikimli doktoru kamu hastanelerinden
uzaklaştırmayı ve onlara ulaşmayı engellemeyi, Türk Tabipler Birliğini yok
etmeyi, başta Bakanlık merkez teşkilatından başlayarak tüm yurtta bir cemaat
nezdinde kadrolaşmayı, çalışanların özlük haklarını yerle bir etmeyi, yabancı
doktor çalıştırmayı, aile hekimliği uygulamasını, emekli doktorları yoksulluğa
mahkûm etmeyi, eczacı ve eczaneleri hizaya getirmeyi de sıkıştırmıştır. Hızını
alamamış, yeni kanun hükmünde kararnamelerde ve eski kanun hükmünde
kararnamelerde düzeltmeler yapmaya başlamıştır.
Bilindiği gibi, 12 Eylül
askerî cuntası tarafından 2514 sayılı Yasa’yla mecburi hizmet getirilmişti. Bu
Yasa 2003 yılı Temmuz ayında AKP Hükûmeti tarafından kaldırıldı ve Sayın Bakan
özetle şöyle söyledi: “Doktorluk kutsal bir meslektir, eğitimi uzundur, altı-yedi
yıl. Tıpta uzmanlık sınavını kazanmak zordur, asistanlık eğitimi üç-beş
yıldır.” İnsanın en değerli varlığı olan sağlığın korunması için birinci
derecede sorumluluk yüklenen, her türlü hastalık riskine rağmen büyük bir
özveriyle görev yapan hekimlere başka hiçbir meslekte olmayan bir yükümlülük
getirilmiştir ve “Yirmi iki yıllık uygulama sonuçları başarılı olmamıştır.”
diyerek mecburi hizmeti kaldırmışlardır. Sayın Bakan sonra bu sözlerini
unutmuş, tam tersi bir tavır alarak icraatlarına başlamıştır. Mecburi hizmet
geri gelmiştir.
Bugün, tıp fakülteleri,
ister özel olsun ister devlet üniversitesi olsun, en yüksek harçlarla eğitim
vermektedir. Özel bir üniversiteden tıp diploması almak 500 bin liradır.
Doktorların kişisel hak ve özgürlükleri yok edilmiştir, hastanelerde birer
birer öldürülmekte, şiddete maruz kalmaktadırlar. Üniversite hastaneleri
özelliklerini kaybetmiş, sıradanlaştırılmıştır. Hasta, kaliteli hizmete
ulaşamamaktadır. Yanlış hasta hakları uygulamaları ve bizzat Sayın Bakanın
hedef göstermesiyle doktora şiddet rekor seviyeye ulaşmıştır. Artık
hastanelerde şiddete karşı tatbikatlar yapılmaktadır.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Ben, tüm bunları yapan bir Sağlık Bakanının beyninde bir araz
olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekili,
lütfen!
ARİF BULUT (Devamla) –
Bence Sayın Bakan beynindeki arazı kürete ettirmelidir. Böylece kendisi de
rahatlar, ülke de rahat bir nefes almış olur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) –
Düzgün konuş! Düzgün konuş!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
– Sen milletvekili misin?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Seni bu İktidar başhekim yaptı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Otur yerine! Otur yerine!
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle,
buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Başkanım…
BAŞKAN – Kürsüden de
konuşabilirsiniz, buyurun.
(AK PARTİ ve CHP
milletvekilleri arasında, ayakta karşılıklı laf atmalar)
Sayın milletvekilleri,
lütfen oturun.
Sayın Bakan, buyurun.
Üç dakika süre veriyorum.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, Antalya Milletvekili Arif
Bulut’un şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Başkanım, üç dakika süreye de ihtiyaç duymayacağım.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bugün, huzurlu bir ortam içerisinde, birbirimizin gönlünü kırmayarak Meclis
çalışmalarını tamamlayıp milletimizin bağrında yaptığımız hizmetleri
milletimize anlatmaya döneceğiz. Ben bu kürsüden AK PARTİ Grubunun -Hani bir
grubun manevi olarak gözlerinden öpülür mü? Öpülür- bu son günlerdeki fedakâr
çalışmaları için gözlerinden öpüyorum. Hepinize şükranlarımı takdim ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biraz önce burada bir Sayın
Milletvekili talihsiz bir ifade kullandı.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Aynen iade ediyoruz. Aynaya baksın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) – Ümit ederim ki kendi grup yönetimi de bu milletvekilini uyarır ve
bu sözünü geri alır, bu sözünü geri alma erdemini gösterir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Meclise geldiği yok, gördüğümüz yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) – Sözünü, bu Meclisin mehabetine uymayan, bu Meclisin nezaketine
uymayan, belki de sabahın bu saatinde kendine ait birtakım yorgunluk ya da
başka özelliklerle serdetmiş olduğu bu sözü geri alma erdemini gösterir. Bu
erdemi göstermezse bundan sonraki konuşmamda ne söyleyeceğimi o zaman ben
belirleyeceğim ve bu kürsüden kendisine bu cevabı vereceğim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ARİF BULUT (Antalya) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bulut.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İlk
kez Meclise geliyor ve küfrediyor.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) – Otur, otur!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Ya, arkadaşlar, yeter! Tahrik etmeyin.
BAŞKAN – Sayın Bulut, sözü
ne için istiyorsunuz?
ARİF BULUT (Antalya) – Bir
yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyorum.
BAŞKAN – Geri alacak
mısınız sözünüzü?
ARİF BULUT (Antalya) – İzah
edeceğim kendilerine.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Özür
dilesin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri, lütfen…
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un, Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’a hakaret niyeti olmadığına, eğer sözleri hakaret olarak algılandıysa
özür dilediğine ilişkin açıklaması
ARİF BULUT (Antalya) –
Değerli arkadaşlar, benim niyetim Sayın Bakana hakaret etmek değildir. Eğer
hakaret olarak algılandıysa açık yüreklilikle özür diliyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ancak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Ancak deme!
ARİF BULUT (Devamla) –
Ancak…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Ancak deme yine sen.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Ya
ayıptır, yapmayın. Daha ne desin ya! Yapma ya!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Ancak… Ayıp be! Ne ancak?
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Ya
ancak… Bitirsin ama belki başka bir şey söyleyecek.
ARİF BULUT (Devamla) -
Ancak AKP sıralarının arka kısmındaki…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İn
aşağı!
ARİF BULUT (Devamla) -
…arka kısmındaki “Terbiyesiz!” diye küfür eden arkadaşlar da lütfen sözlerini
geri alsınlar. Çünkü burada her kuşun eti yenmez. Bunu şimdiden uyarıyorum.
(CHP ve AK PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sen hangi kuşsun?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Karga mısın, kuş musun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Bak, senin yapamadığını yaptı adam. Otur yerine!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ne otur yerine ya?
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Ne
istiyorsun Metiner, daha ne istiyorsun? Belanı mı istiyorsun?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Yeter artık! Sen kimsin? Terbiye yok sizde!
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Her
şeye maydanozsun.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) -
Başkan, özür diledi. Daha ne desin?
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde teklifi ile
hekimlere ikinci bir iş yaptırabilmenin yolları açılmaktadır. Madde metninde
belirtilen görevler hekimlere yönelik ikinci görev yüklenmek istenmesinin önünü
açma amacında olduğundan dolayı yasa metninden ilgili madde çıkarılmalıdır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
Madde 4- 4/11/1981 tarihli
ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 58 inci maddesinin (c) fıkrasının (2)
numaralı bendine “ek ödeme matrahının;” ibaresinden sonra gelmek üzere “uzman
tabipler için yüzde 700’ünü,” ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bu kadar uzun çalışma
süresinin, bu kadar geç saatlere kadar süren çalışma süresinin bizim
sağlığımızı ve sinirlerimizi bozduğu ortada. Umarım bu çalışma saatleri
konusunda daha dikkatli oluruz.
Evet, ben 4’üncü madde
üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
2547 sayılı YÖK Kanunu’nun
58’inci maddesinin (c) fıkrasının (2) numaralı bendinde “ek ödeme matrahının”
ibaresinden sonra gelmek üzere “uzman tabipler için yüzde 600” ibaresinin
“yüzde 700” ibaresi olarak değiştirilmesini önerdik.
Öncelikle, bizim, tüm
emekçiler gibi sağlık emekçilerinin de güvenceli, makul çalışma sürelerinde,
sağlıklı koşullarda, hedef gösterilmeksizin ve insanca yaşayabilecekleri bir
temel ücret karşılığında tam gün hizmeti prensibini benimsediğimizi ifade etmek
isterim. Ancak sadece niceliği ölçen, nitelikten ve kaliteden yoksun, “Ne kadar
çok giriş yaparsanız o kadar kazanırsınız” diyen, doğru tanı ve tedaviye bakmayan,
hastaları müşteri gibi gören, emekliliğe yansımayan, çalışma barışını bozan
performansa da karşı olduğumuzu belirtmek isterim.
Uyguladığınız performans
sistemi, ne hastaya ne hekime faydası olan, sağlıksız, adaletsiz, haksız bir
sistem. Şu anki performans sistemiyle, hekimliğin temelini oluşturan insani
değerler, eşitlik, maneviyat öncelikle çöküyor. Şu anki performans, yüksek
oranda puan girişine dayalı, kişisel performans ödemesine dayalı ama bununla
beraber çok az bir döner sermaye payının olduğu bir sistem. Bununla paralel,
biz, gereksiz, endikasyonsuz müdahalelerin arttığını, tıbbi uygulamalarda
nitelikten, bilimden, etikten ve kaliteden yoksun işlemlerin sadece sayıya göre
değerlendirildiğini ve bir performans temelli bu sistemin, aylık gelirin en az
3/4’ünün maaş, 1/4’ünün performanstan geldiği bir sistemle değiştirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Yani söz konusu önergemizde olay yüzde 600 ya da yüzde
700 olayı değil, bu sistemin tamamen değişmesi lazım çünkü performans sistemi,
doktora daha fazla hasta bakmasını, daha çok işlem yapmasını gerektiren bir
sistem.
Biz, evet, Sağlıkta
Dönüşüm’le “bak-kazan”ı gördük ama biz, daha önceden şans oyunlarında
“kazı-kazan”ı görmüştük, şimdi de Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla “kazı-kazan”
yerine “bak-kazan”ı gördük. Şans oyunları gibi sağlık alanı bir oyun alanı
değil. Bu alanı oyun alanına çevirenler ne kadar tehlikeli bir oyun oynadığının
da farkında değiller. Tıpta tecrübeler sonunda söylenen bir cümle vardır,
“Hastalık yoktur, hasta vardır.” denir. Dolayısıyla, her hastaya yaklaşımınız,
hastaya ayıracağınız vakit de farklı olacaktır. Bir gerçek daha vardır ki, bu
gerçek, hasta-hekim ilişkisinin özel ve güvenli bir şekilde oluşturulmasıdır.
Bunu siz sabit bir zamana sıkıştıramazsınız, üç dakikalık tıpla sağlayamazsınız
ama performans sisteminde biz, hasta başına düşen sürelerin, muayene
sürelerinin giderek azaldığını, koruyucu sağlık hizmetlerinin aksadığını, tıp
eğitimlerinin aksadığını, hekimin kendini geliştirmek için gerekli ancak fazla
puanı olmayan, getirisi olmayan işlemlerden kaçındığını ve sağlık
harcamalarının giderek arttığını gördük. Bunun faturası ise giderek artan
tedavi katkı paylarıyla halkın cebine yansımıştır. Performans sisteminin
mağdurları doktorlar ancak kurbanlar hastalar çünkü bu sistemle hekim daha zor,
tanısı, tedavisi daha zor, komplikasyonu fazla işlemlerden ziyade, daha kolay,
puanı fazla, daha az riskli hastalara yönelmektedir. Dolayısıyla hastalar
mağdur olmaktadır. Daha zahmetsiz ve daha çok gelir elde etmek performans
sisteminin en temel yanlışlarından biridir.
Ne acıdır ki, performans
sistemi uygulamalarıyla kimi zaman doktorlar hasta kapma yoluna giderek,
yıllardır “deontoloji” adı altında bize öğretilen doktor dayanışması
gerçeğinden uzaklaşmıştır. Hekimler bu durumdan mutsuz. Her durumda da ifade
ediyor bunu ama Sağlık Bakanlığı hâlâ güllük gülistanlık bir tablo çiziyor
bizlere.
Ben, öncelikle, tabii ki
bir hekim olduğum için, burada tüm hekimlerin ve sağlık örgütlerinin ve bizlere
oy veren yurttaşların sözcüsü, temsilcisi olduğuma inandığım için, bir kez daha
Sağlık Bakanını, Hükûmeti şapkasını önüne koyarak düşünmeye ve bu hatadan
dönmeye davet ediyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Salih Koca Nurdan Şanlı Tülay Kaynarca
Eskişehir Ankara İstanbul
Recep
Özel Osman Aşkın
Bak
Isparta İstanbul
"Madde 5- Ekli (1)
sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı
Cetvelin Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye Kamu
Hastaneleri Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve Türkiye Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğüne ait bölümüne eklenmiş ve ekli (2) sayılı listede yer
alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I)
sayılı Cetvelin Sağlık Bakanlığı, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, Türkiye
Kamu Hastaneleri Kurumu, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve Türkiye Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne ait bölümünden çıkartılmıştır."
KURUMU: TÜRKİYE HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TEŞKİLATI: MERKEZ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve iyi sabahlar
diliyorum.
Aslında bambaşka bir
konuşma yapmayı ümit ediyordum ve Komisyonda yaşanan birtakım aksaklıklardan,
daha sonraki telafi sürecini göz önünde bulundurarak ve yasama yılının da son
toplantısı olmasından dolayı da hiç bahsetmeyecektim ama şimdi öyle bir durumla
karşı karşıya kaldık ki, gerçekten, bütün süreci baştan aşağı tekrar tahlil
etmek ve o konudaki sitemlerimizi de misliyle tekrarlamak durumundayız hem
Komisyon Başkanımıza hem de Sayın Sağlık Bakanımıza.
Bu Komisyon, 21 Haziran
2012 tarihinde, iki gün önce bize sevk edilmiş olan (2/700) esas sayılı, on
yedi maddelik, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öneren bir kanun
teklifiyle toplantıya gitti. Hem de bir gece önce saat beşe kadar çalışmıştık.
Komisyon toplantısı ertesi gün erken saatlerdeydi. Komisyon toplantısına Sayın
Başkanımız, Sayın Atıcı ve Sayın Aytun Çıray tam başladığı saatte gittiler, ben
kendi adıma itiraf edeyim ki on beş dakika gecikmeli katıldım. Toplantı
salonuna girdiğimde salonda bizden kimse yoktu ve Komisyonun çok değerli
iktidar partisi milletvekillerinin yüzünde de müstehzi bir gülüş vardı. Anlam
veremedim, Başkanımıza doğru yöneldim, dediler ki: “Sizin arkadaşlar Komisyonu
terk etti.” Bizim tarihimizde olan bir şey değil. Sağlık Komisyonunda özellikle
meselenin sağlık olması, katılanlarında, bileşenlerinde sağlıkçıların ve iş
hayatından gelen sendikacıların ağırlıklı olmasından dolayı, konunun da
hassasiyetinden, biz orada muhalefeti olabildiğince yapıcı yapmaya, bize imkân
verildiği ölçüde kanunlara katkı sağlamaya ve hukukumuz çiğnenmediği takdirde
de asla tıkayıcı, engelleyici olmamaya gayret ederiz ve Komisyonun -işte
burada- tesadüfen de burada hepsinin gözlerinin içine baka baka da
söyleyebiliriz ki çok münferit olaylar dışında da Komisyonda kimsenin ağzının
tadı kaçmaz. Ama öyle bir Komisyon toplantısında terk ettik ki orayı, ben ilk
başta anlam veremedim, hemen Başkanımızla irtibat kurduk. Mesele şuydu: O gün
sabah gittiğimizde, biz on yedi maddelik kanuna hazırlık yapmışız, 18 maddelik
bir kanun teklifi vermiş Sayın Komisyon Başkanımız, yani yavrusu anasından,
danası anasından büyük bir kere. Böyle bir şey olur mu? Ama nasılsa İç Tüzük
var, olmaması lazım. Ama İç Tüzük’e göre kırk sekiz saat önceden bildirilmesi
lazım bunun. Ee Komisyon gündemine hâkimdir, Komisyon gündemine hâkimdir tabii,
bir tane, iki tane ufak tefek iş vardır, onu ona ekler gidersiniz. Bir de böyle
bir Komisyonun yazılı olmayan kuralları var. Bugüne kadar size, Meclisteki
gerginlikler ne olursa olsun, içeride meselenin sağlık olmasından mütevellit
bir özveri göstermiş, bir anlayış göstermiş gruba hiç olmazsa bir telefon
edersiniz. Bizi bu telefondan da mahrum etmişler. Getirmişler, içinde sezaryen
var, içinde tütün var, içinde bambaşka bir şey var. Biraz zaman istedik, “Bu
böyle olmaz” dedik. Biz birkaç saat falan diye ifade ettik sanıyoruz ama
tutanaklardan onun gün olarak anlaşılması son derece normal, ama zaten hakkımız
kırk sekiz saat. Hiç çalışmadığımız bir şeye… Hatta daha sonraki sohbetlerde
öğrendik ki, Komisyonun iktidar partisinden üyeleri de buna isyan etmişler “Ama
çok zorunluyduk, çok sıkıntımız vardı, yetiştirmek için yaptık.” Peki,
eyvallah. Daha sonra ertelendi, ertelendi, ertelendi, her zaman bizim önümüze
bir şey geçti. Yasaları tek tek saymayayım şimdi ama sizler buradasınız,
yaşadınız, her gün “sağlık gelecek”, her gün “sağlık…” Bir gün sonra, iki gün
sonra, neyse… En son pazar günü Sayın Bakan Grubumuzdan randevu aldı, nezaketle
Grubumuzda bizi ziyaret etti ve Komisyon toplantısı konusunda yaptığımız Meclis
Başkanlığına itirazda da hukuken buz gibi haklıyız, orada Meclis Başkanının
eyyamcı tavrına hiç girmeyeceğim ama gelinen noktada Komisyonu bize, kâğıt
üzerinde değilse de fiilen tekrar ettiler. Bütün maddeleri konuştuk,
anlaşabildiğimiz yerlerde anlaştık, üç yerde uzlaşabileceğimizi söyledik.
Tütün, elbette baştan sona destek verebileceğimiz bir mesele sigarayla
mücadele. Onun dışında sonuna kadar karşıyız.
Bugün buraya geldik, şu
arka sıralardaki küçük toplantıda adı anılan şey, şimdi karşımıza 4 bin tane
yeni kadro ihdası olarak çıktı, 4 bin yeni kadro ve bunu muhalefetle
konuşmadan, muhalefet bunu basına söylemeden, bu konu hakkında tenkitler
olmadan el çabukluğu marifetiyle buraya getirmenin gerçekten ne bizim
Komisyonun ruhuna ne de bizim zaman zaman uzlaşıya örnek gösterdiğimiz bazı kanunları
getirdiğimiz meseleye hakkaniyetli bir tarafı yoktur, bunun insafla bağdaşır
tarafı yoktur. Bu davranışı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak baştan sona
kınıyoruz ve böyle bir meselenin elbette
taşeronlaşma yerine kadro verilmesi ama gözlerden uzaktan hâlde
yapılmasını sonuna kadar kınıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Çelebi, Sayın Yüceer, Sayın Acar, Sayın Oran, Sayın Demiröz,
Sayın Nazlıaka, Sayın Öğüt, Sayın Özel, Sayın Erdoğdu, Sayın Kaplan, Sayın Güven,
Sayın Yılmaz, Sayın Atıcı, Sayın Kurt, Sayın Öztürk, Sayın Küçük, Sayın Kaleli
ve Sayın Moroğlu.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
CEVDET ERDÖL (Ankara) – Bir
açıklama yapabilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkanım.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bir konuyu ben burada izah etmek durumundayım,
Komisyonumuza hitaben bir yanlış algılama olmasın diye.
Komisyonumuza salı günü
gelen kanun tasarısını perşembe günü gündeme almamızı ve dolayısıyla raporunu hazırlayıp bir sonraki salı veya
çarşamba günü mutlaka görüşüp, sağlıkla ilgili önemli bir yasayı
yasalaştırmamız arzu ediliyor idi. Biz de bu meyanda doğrusu kanunu perşembe
günü gündem yaptığımızda, buna çarşamba günü kanun teklifi getirdik ve teklifi
komisyon gündemine hâkim olarak ekledik. Bu, İç Tüzük’e tamamen uygun bir
davranış. Yalnız, biz, tabii bu arada kendilerine zaman veremediğimizi,
inceleyemediklerini, bundan dolayı da kendilerinin serzenişte haklı olduklarını
ben defalarca izah ettim. Canlı yayında da, bu konuşmalar olmadan önce bir
televizyon programında söyledim: “Arkadaşlarımız haklıdırlar serzenişte, biz
kendilerine yeterince zaman tanıyamadık.” Bu tamamen Meclisin çalışma
takviminden kaynaklanan ve bu döneme bu kanunu yetiştirmemekten…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – 250 kişi kadro koyuyorsunuz, 4 bin kişi getiriyorsunuz Cevdet Bey!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Ben, bak, nezaketen şey
yapıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama 250 kişi koyuyorsunuz Komisyonda… Ayıp ya!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Şimdi, burada yapılan
konuşmalarda gelinen… Komisyon toplantısı tutanaklarda var… Sayın Çelebi’den
önce Sayın Aytun Çıray Bey geldiler ve ayrıldılar, bizi protesto ederek
ayrıldılar. Sayın Çelebi de yaptığı konuşmada “Yani bu kadar bekletilmişse bu
iş birkaç gün daha bekletilir, bunu doğru dürüst tartışırız, konuşuruz, bu
konunun uzmanlarıyla görüşürüz, ona göre bir irade koyarız.” dedi. Bu haklı bir
talep olabilir ama bizim birkaç gün beklemek zaman olarak, takvim olarak mümkün
olmadığından dolayı…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tarih
kaç Başkanım?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Kaç gün geçti ondan sonra?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Tutanağın tarihi kaç?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Bu şekilde biz
görüşmelere devam ettik ve Sayın Çelebi ve arkadaşları Komisyonu terk ettiler.
BAŞKAN – Sayın Başkan,
toparlayınız lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Okuduğunuz tutanağın tarihi kaç Başkanım?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – O sırada Sayın Özgür
Özel Bey geldi. O bizi değil, ben onu davet ettim, “Sayın Özgür Özel Bey,
bakınız, arkadaşlarınız Komisyonu terk etti, bilginiz olsun, ona göre kalın.”
diye nezaketen kendisine ben bilgi verdim. Bunun kayıtlara geçmesi bakımından
söylüyorum. Tamamen yasama yılına bunu yetiştirebilmemiz içindir. Kendilerinin
değerli katkılarından dolayı ben yine de kendilerine teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, tabii siyasette verilen sözler önemlidir. Siyaseti mertçe yapmak
lazım. Bu konuyla ilgili yaptığımız
görüşmelerde, Sayın Nurettin Canikli’yle yaptığımız görüşmelerde Sağlık
Bakanlığının bu kanunuyla ilgili hususlarda şunu ifade etti: “Mutabık
kaldığımız konuları geçirelim, diğerleri kalsın.” dedi. Bu bir sözdür ama bu
sözü yiyip bugün burada ve bununla ilgili Sağlık Bakanının herhangi bir bilgi verme
gibi bir durumda olmamasını doğrusu kınıyorum. Böyle siyaset yapılmaz. Biz
verdiğimiz sözün arkasında durmasını biliriz ama birileri de verdiği sözün
arkasında durmasını bilmesi gerekiyor.
O bakımdan, ben AKP
Grubundan bu önergeyi geri çekmesini istirham ediyorum. Böyle bir aldanmaya ya
da aldatılmaya, böyle bir konuma düşürülmeyi hazmetmemiz mümkün değil. Çünkü
açıkçası, Komisyondaki arkadaşıma da söyledim, İtirazlarımız nelerse onlarla
ilgili hususlarla ilgili mutabakat alarak birkaç madde varsa yapalım… “Görüştünüz mü?” diye soruyorum
“Hayır” diyor. Şimdi, böylesine bir mutabakatın çiğnenmesini… Bugün de Berat
Kandili. Siyasetin ahlaki sınırları olması lazım. Böyle gelip, şu kadar
kadroyla gelip 4.500 kadroyu bir önergeyle, bir gece yarısı önergesiyle hangi
ihtiyaçlardır, nelerdir, bunlar bile tartışılmadan getirilmesi, ondan sonra
burada bunun görüşülmesi doğru değil. Komisyon üyeleri arkadaşlarıma da
sesleniyorum, AKP Grubuna da sesleniyorum, böyle bir söz verildi. Bakın, bu söz
üzerine konuştum. Sabah arandığı zaman “Devlet Sırrı’nı da görüşelim.”
dendiğinde “Görüşmeyelim” demiştim, Sayın Başbakanın şeyi olduğunu… “Olur
görüşürüz.” dedik, sonra çekildi, yapıldı. Partiler arasında en aşağısından bir
nezaket, bir söz konusunda verilen sözlerin tutulması gerekiyor. O bakımdan,
yani bunu gerçekten büyük bir saygısızlık olarak gördüğümü ifade etmek
istiyorum. Onun için lütfen bu konuyla ilgili -Sağlık Bakanlığının
hizmetlerinin çok iyi olduğu, hizmetleri de devam ediyor zaten, kendileri de
ifade ediyor- ben, AKP Grubunu verilen bu söz doğrultusunda hareket etmeye
davet ediyorum. Böyle bir önergenin gündeme alınmamasını ve imzalarını çekmesi
gerektiğini düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul)
– Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekilim yoktu sabahki mutabakatta. Sabahki
mutabakatta, Sayın Hamzaçebi’nin olduğu dönemde ben de vardım. Sayın grup
başkan vekilleri arasında şöyle bir mutabakat sağlandı: “Kanunda ilave herhangi
bir önergeniz var mı?” denildiğinde “Hayır, ama şu kanunda mutabık kaldığınız
şeyler varsa bunları bir daha görüşelim kanunda.” dedik.
Sayın Başkan, Komisyonda
arkadaşlarımızın terk ettiğini söyleyen Komisyon Başkanı, buna rağmen 250
kişilik bir kadro ihdası imzalıyorlar, buraya 4 bin kişilik ilave kadro
getiriyorlar. Bu hiçbir şeye yakışmaz Sayın Başkan. Bunun adı adam
kandırmaktır. Lütfen bunu geri çeker misiniz Sayın Komisyon, Sayın Bakan. Biz,
devletimizin her türlü ihtiyacını karşılayalım ama tartışarak. Ama bizi enayi
yerine koymaya kimsenin hakkı yok Sayın Komisyon Başkanım.
Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Ayrıca Sayın Bakanın bizim Grubumuzla yaptığı herhangi bir görüşme olmadığını
da ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– 60’a göre söz istiyorum Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Başkanım, bugün hem Cumhuriyet Halk Partisinden,
Komisyondan, değerli arkadaşlarımızla hem de Milliyetçi Hareket Partisinden
değerli arkadaşlarımızla bütün önergelerimizi paylaştık. Doğrudur, buradaki
kadro sayılarıyla ilgili bir paylaşma olmadı ancak bizim bir önergemiz var
“Ekli listedeki kadroları ilave edeceğiz.” diye ve bu arkadaşlarımız bu
önergeleri gördüler. Bunları burada saatlerce konuştuk, Cumhuriyet Halk
Partisinden arkadaşlarla iki saat, üç saat burada bunu mütalaa ettik.
Arkadaşlarımızın, Sağlık Bakanlığı gibi 400 bine yakın personelle çalışan bir
Bakanlıkta bu kadro sayılarıyla ilgili bize bir sayıları olsa, bunu tabii ki
kendilerine ifade ederdik. Burada hiçbir art niyet yok. Tekrar ifade ediyorum,
bugün, burada AK PARTİ adına verilmiş önergelerin hepsi -bu önerge dâhil olmak
üzere- arkadaşlarımızla paylaşılmıştır.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayıları…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Müsaade edin efendim.
Ancak sayıları paylaşmadık
çünkü bizimle sayılarla ilgili…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
Allah’ını seversen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Müsaade edin efendim, önerge var.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Beyan et.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yahu,
Allah’ını severseniz yahu!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Önerge var Değerli Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Kandil” diyorum yahu!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Efendim, bakın, biz siyaseti tam da sizin söylediğiniz biçimde hep
mertçe yaptık, bundan sonra da hep mertçe yapacağız. Bu hususta hiçbir tereddüt
yok. Arkadaşlarım bana…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
mertçesi yahu! Ben diyorum ki: “’Grupların onaylamadığı bir önerge gelmeyecek.’
diye söz verdi.” diyorum yahu. Sözümün arkasındayım Sayın Bakanım yahu.
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlar…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – 250 kişi… Grup başkan vekillerinin mutabakatı yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – İnsaf
yahu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Canikli…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Lütfen dinler misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – “Söz
verdi.” diyorum be.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Canikli: “Bizim önergemiz yok.” dedi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Efendim, lütfen dinler misiniz? Neden öfkeleniyoruz?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Öfkeleniyorum tabii.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama böyle mutabakat yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Eğer arkadaşlarımız bize…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Şimdi söylüyorum,
istemiyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Tekrar söylüyorum, Sağlık Bakanlığı 8 bin kişiden oluşan bir
kişiyle çalışmıyor ki, biz 400 bin kişiyle çalışıyoruz. Bunlar tamamen
ihtiyaçlara dayalı olarak ortaya konulmuştur ve burada…
OKTAY VURAL (İzmir) – O
zaman alma gitsin, madem öyle.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Müsaade edin efendim.
Bu önergeler konuşulduğunda
arkadaşlarımız bize “Şu önergeyi neden veriyorsunuz? Bu ihdaslar neden
yapılıyor? İhdas önergesini neden veriyorsunuz?” dememişlerdir. Onun için karşı
çıkabilirsiniz, en tabii hakkınız ancak bunu ifade ederken bizim dürüstlüğümüze
halel getirecek bir ifadeden lütfen itinayla kaçının. Böyle bir şey yok.
Teşekkür ediyorum Değerli
Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir
zaman itinayla kaçınmam Sayın Bakan. Ben sözümün arkasında olmasını bilen bir
kimseyim. Sayın Nurettin Canikli, sizin onayınız olmadan ilave bir önerge
getirmeyeceğimize söz vermiştir. Ben, onun söz verdiğinin arkasında duracağına
da inananlardanım. Nasıl şehit ve gazilerle ilgili önergeler geldiği zaman
“Buyurun, beraber getirelim.” dediği zaman, birlikte çalışmış, arkasında
olmuşsak, beraber olmadığımız konularda geçilmişse imzamız olmamasına rağmen
verdiğimiz sözden dolayıdır. Dolayısıyla, ben bununla…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sizin grup başkan vekiliyle ne konuştuğunuzu ben bilemem.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Evet, bunu konuştuk Sayın Bakan. Bu konuşuldu, başka bir şey
konuşulmadı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu
konuştuk işte.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Şu anda verilmiş olan bütün önergeleri arkadaşlarımın paylaştığını
biliyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Canikli, “Kabul etmediğiniz bir şey varsa görüşmeyiz.” dedi,
aynen bunu söylemiştir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Bakan, bazı önergeleri olduğunu bize söyledi. Biz de bunları oturduk
konuştuk, üç tanesinde de mutabakat sağladık ve biz de üç tanesini imzaladık.
Söz konusu olan önergede “Bu nedir?” dediğimizde “Bu bir kadro ihdasıdır,
teknik bir konudur.” dedik, geçtik. “Burada 2 sayılı listeye mi eklenecek bu?”
dedik, 2 sayılı listede 250 tane var. Teknik bir konu dendi ve bize detay
verilmedi. Biz de Allah için yani bu kadar az kadro olan bir yere 4 bin tane…
Aklıma bile gelmedi Sayın Bakan. Siz “Teknik bir konu.” dediniz, geçtiniz, ben
de güvendim sormadım. Yani ama 4 bin taneyi de…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Milletvekili, sorsaydınız söylerdik.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Hayır, ama yani…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Siz söyleyin Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
“Onaylamadığımız geçmeyecek.” dedik Sayın Bakan. Onaylanmayan husus geçmeyecek
diye söz verildi.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yani
konuştuğumuz budur Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelebi,
sizin de bir söz talebiniz vardı İç Tüzük’ün 60’ncı maddesi gereğince.
Buyurun, yerinizden.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Sayın Başkan, şimdi, aslında Sayın Komisyon Başkanının ifade ettiği, biraz
önce Özgür Özel arkadaşımızın da tam açıklıkla söylediği Komisyon toplantısıyla
ilgili bizim önerimiz şuydu: Tabii, bu yorgun çalışma içerisinde, bu tempo
içinde sabahlara kadar çalışıyoruz, son sabah da çok geç saatte Meclis sona
erdi ve saat onda, sanıyorum on buçukta yeniden toplantı yaptık Komisyonda ve
biraz önce Özgür Arkadaşımızın söylediği gibi, on yedi madde yerine bir on
sekiz madde daha, birçok kapsamlı ihdas edilen maddeler vardı. Benim aslında
muradım da üç-dört saatlik okuma fırsatı olan. Öyle de, o yorgunlukta iki üç
günlük de denilebilir.
Mesele şu: Biz bir gece
yarısı operasyonunun her an AKP tarafından bu Meclis gündemine getirileceği
kaygısını hep yaşadık ve şimdi de görüyoruz. Şu anda da yapılan farklı bir şey
değil. Bu tip önemli konular ne Komisyonda doğru dürüst görüşülebiliyor ne
Mecliste görüşülebiliyor. Şu anda da bu tabloyu görüyoruz. Hatta üç tane
maddede mutabakata varılmasına rağmen o bir madde geri çekilmiştir bu akşam.
Ondan sonra arkadaşlar diyorlar ki bize: “Siz bu işi uzatıyorsunuz. Sabahlattırıyorsunuz.”
Bakın, hangi tuzakla karşı
karşıya kalacağımızı şimdi anlıyoruz, şimdi farkına varabiliyoruz, şimdi
okununca görebiliyoruz. Bu tip bir çalışmayla bir yasama sürecinin sağlıklı
olmadığını, sağlıklı yürümediğini, ahlaki olmadığını bir kez daha belirtmek
istiyorum.
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın, buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de herkesin kandilini
şimdiden tebrik ediyorum.
Tabii, sabahın bu
saatlerinde biraz da sinirler belki geriliyor ama öncelikle şunu ifade edeyim
ki, siyaseti biz de ahlaki olarak ve mertçe yapıyoruz, yapmaya da devam
edeceğiz.
İkinci bir husus, tabii ki,
bütün önergeler –sayı verilmiş, verilmemiş bilmiyorum ama- gruplarla konuşuldu,
daha önce de konuşuldu. Bugün de Sayın Bakanımız iki grupla da sürekli istişare
içerisindeydi. Kaldı ki 400 binin üzerinde personeli barındıran bir bakanlık…
Yine aynı şekilde bu kadrolar -yaklaşık 4 bin kadro- tamamen sınavla alınacak
kadro. Hele ki muhalefetin burada bu sayıyı az bile bulması gerekirdi bence.
Bir taraftan işte atanamayan öğretmenler, atanamayan polisler, kadrolar yok
deniyor ama bir taraftan da bu çalışmaları yapabilecek, bu işi yapabilecek,
kurulan yeni kurumlarda çalışabilecek eleman istihdamına ihtiyaç var. Hem
istihdam noktasında sahip çıkılması lazım diye düşünüyorum hem de bu noktada
işin siyaset açısından da Grubumuza yönelik olan bu tür ithamları da kabul
etmiyorum. Mertçe bu siyaseti yaptığımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Aydın, Sayın Canikli’yle konuşur musun?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu
saatten sonra ne konuşacağım.
BAŞKAN – Sayın Öz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bir şey ifade edeceğim. Şimdi, elbette bir kurumun ihtiyacı olabilir,
tabiidir tabii. Öğretmenler için 30 bin kadro… 150 bin kadro teklifi verdik,
yani sanki hizmetlerde ve alım konusunda muhalefet partisinin şeyi varmış gibi…
Bizim burada ifade
ettiğimiz konu, bu ihtiyaçlar açıklığıyla belirtilmeden ve bizimle bu konu
istişare edilmeden sayı itibarıyla getirilmesi konusudur. Yoksa Sayın Bakanın
ihtiyacı varsa 20 bin kadro, Türkiye’nin ihtiyacı varsa verelim. Önemli olan
sağlığın hizmetidir ama böyle bir konu, takdir edersiniz ki sadece bir önergeyle
getirilmesi gereken konu değildir. Komisyon safhasında da gelmesi gereken bir
husus olduğunu paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz, buyurun.
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Kanun hükmünde
kararnamedeki değişikliklerle alakalı olarak Komisyon toplantılarında bir kadro
ihsası olacağı söylenmekle beraber sayı çizelgede gösterildiği kadardı. Bugün
de Sayın Sağlık Bakanımızla yapmış olduğumuz görüşmeler esnasında yazılmış olan
önergelerin tamamı üzerinde görüştük ancak bu görüşmelerin içerisinde yeni
kadro ihsası noktasında bu kadar sayıda bir kadro olacağı bize hiç söylenmedi
ama diğer konularda ortak mutabık olduğumuz önergelere, Cumhuriyet Halk
Partisiyle birlikte ortak imza attık ancak bu konuda, kesinlikle, alınacak olan
kadro konusunda -biz sormamış olabiliriz ama- sonuçta bize bu kadar da kadro
ihtiyacı var diye bir açıklama yapılmamıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, ben biraz önceki
konuşmada açık ve net olarak ifade ettim ve nezaketle ifade etmeye çalışıyorum
çünkü bundan sonra da yüz yüze bakacağız ama yüz yüze bakacağımızı hatırlamak
zorunda olanın bir tek ben olmamam gerektiği kanaatini taşıyorum.
Bambaşka bir konuşma metni
elimdeyken ve o Komisyonda yapılan o işler için özür veya telafi mahiyetinde
bir pazar sabahı toplantısı düzenlenip, Sayın Bakan Grubumuza kadar teşrif edip
üç buçuk saat bilgi vermişken, biz bu meseleyi bir daha gündem etmeyecektik ama
hem o günkü ziyarette, Allah sizi inandırsın aramızda da hep konuştuk: “Ya,
normalde bize bu kadar kıymet vermezler ama… Yok ya, içimizi de çürütmeyelim.”
Bugünkü davranış belli ki daha önceden gösterilmeyen bir nezaketin bizim
tepkimizden sonra anlaşılması sonucunda tezahür eden bir şey. Bugün Sayın Bakan
kalkıp gelip, grupları tek tek dolaşıp, arkada Cumhuriyet Halk Partililerle
birlikte oturup, bizleri davet edip, basına “Çekin, çekin, bunlar güzel
görüntüler.” deyip fotoğraf çektirirken de şeytan bir iki kere dürttü ama Sayın
Bakanın da, Sayın Komisyon Başkanının da bu işi, iş bu noktaya gelip zurna zırt
dediğinde bunu kullanmak için oradaki nazik tavırlar ve uzlaşı görüntülerini
kullanacağını ve oradaki tavırlarda “İşte, ekleyeceğimiz bir iki bir şey var.”
deyince Aytuğ Atıcı veya Özgür Özel Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanına “Efendim,
sen İzmir Torba yapıyor olmayasın, bize başını gösterip arkasından 4 bin kadro
çıkaracaksın.” deme terbiyesizliğini gösteremeyeceğimizden, biz “Bunun kaç
kadro olduğunu bir göster bakalım Sayın Bakanım.” demedik. Bunun bir hata
olmasının kusurunun tarafımızda olduğunu düşünmüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özel, konu anlaşıldı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Özür
dilerim, toparlıyorum.
Hem Komisyona yönelik hem
Komisyon toplantısına yönelik ifadelerde hem pazar toplantısında hem de burada
iyi niyetimiz suistimal edilmiş ve Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı tarafından
hulus ve saffetimizden açıkça yararlanılmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Son söz, Sayın
Erdoğdu.
Buyurun.
İki dakika, Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, şimdi sabahın çok ilerleyen bir saatinde hiçbirimiz biyonik adam
değiliz, hepimiz çok yorgunuz. Ama değerli arkadaşlar, bu şekilde ek madde ihdasları,
hiçbir milletvekilinin bilmediği konuların son anda sokulması sadece muhalefet
partisine değil… Çünkü benim kadar bu yan tarafımda oturan arkadaşlarımın da
yasama yetkisi var. Böyle bir yasama usulü yok. Şimdi yandan arkadaşlar diyor
ki: “Ne var 5.400 kadro konulmuş, insanlar iş bulacak.”
Değerli arkadaşlar, iki gün
önce ek madde ihdasıyla Türkiye'deki
ihaleler yolsuzluğa açık yapıldı, hepimizin malı mülkü riske atıldı ve
böyle bir usul çıktı. Bunu sadece bize yapılmış kabul etmeyin. Ben de sizin kadar
yorgunum ve ben de sizin kadar huzursuzluk istemiyorum ve ben de sizin kadar
erkenden evime, çocuklarıma gitmek istiyorum. Ama böyle bir yasama usulü yok.
75 milyonluk bir ülkenin Meclisinde hepimizin üzerinde görevler var. Ben sayın
grup başkan vekillerinin tavsiyesine katılıyorum. En azından Meclis ciddiyeti
açısından bu teklif geri çekilsin, son günümüzü de huzursuzlukla kapatmayalım,
zaten iyi bir dönem geçirmedik.
Ben, Sayın Bakandan ve
Sayın Komisyon Başkanından bu bilmediğimiz önergeyi ve anlaşmaya aykırı
önergeyi geri çekmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın
Tarhan, Sayın Bakana söz verdim, bir saniye.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Yalnız, “Konu anlaşıldı.” dediniz Sayın Başkan, konu anlaşılmadı, ben de bir
katkı sunmak istiyorum.
BAŞKAN – Anladım katkı
sağlayacaksınız da Sayın Bakanıma söz verdim, size de söz vereceğim,
vermeyeceğim demiyorum ki.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; biz hayatımızda siyaseti
hep dürüst olarak yaptık.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Anlaşılıyor!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Bundan sonra da dürüst olarak yapmaya devam edeceğiz.
Ben müsaadenizle, bütün
değerli arkadaşlarımla bugün belki iki buçuk saate yakın Cumhuriyet Halk
Partisinden arkadaşlarla, Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis Genel Kurulundaki
sıralarında oturup konuştuk hem de. Bu önergenin gerekçesini okuyacağım ve
ondan sonra da bu önergenin çekilmesi yönünde görüş bildiriyorum ama önce
gerekçeyi okuyacağım…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Bakan….
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Müsaade edin, lütfen, gerekçeyi okuyorum daha sonra gurubumuz
çeksin önergeyi, hiç önemli değil.
“Gerekçe: 663 sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ile kurulan Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının hizmet birimleri
alt düzenlemeler ile oluşturulmuş ve yeniden yapılandırılmıştır. Bu süreçte
Bakanlık ve bağlı kuruluşların personel ihtiyacı reel olarak ortaya çıkarılmış
ve bu ihtiyaçlar hâlihazırda taşra teşkilatından yapılan geçici
görevlendirmeler yoluyla giderilmeye alışılmıştır.
Diğer taraftan yeni ihdas
olunan sağlık uzmanı kadrolarına hemen atama yapılamaması ve bunların hizmete
dahil edilmeleri için en az üç yıllık bir süreye ihtiyaç duyulması, sağlık
uzman yardımcıları için de planlama, sınav ve yetiştirilmelerinin ayrı bir
süreç gerektirmesi sebebiyle ilave personel ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bundan dolayı sağlık
hizmetlerinin daha etkili ve verimli sunulmasına ve ortaya çıkan personel
ihtiyacının giderilmesine yönelik olarak Bakanlık ve bağlı kuruluşlarına yeni
kadroların ihdası amaçlanmaktadır.”
Bir önerge, son derece açık
bir gerekçe ve bu gerekçelerle birlikte bu önerge büyük bir samimiyetle,
muhalefet partisinden değerli arkadaşlarımızla, Komisyondan arkadaşlarımızla
paylaşılmış durumda, hem Cumhuriyet Halk Partisini ziyarete gittiğimizde
paylaştık hem bugün Genel Kurulda paylaştık. Çünkü, genelde muhalefet, yeni
kadro ihdasları konusunda her zaman cömert davranır. Bize sayılarla ilgili bir
sual sorulmuş olsa tabii ki bu sayıları söyleyeceğiz. Ne arkadaşlarımız bunu
sormayı düşünmüşler ne de biz söylemeyi gerekli bulmuşuz onlar sormadığı için ama
gerekçe çok açık.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Madde madde geçti ama Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – İstirham ediyorum değerli milletvekilleri, burada ne kimseyi
aldatmak ne de dürüst bir siyasetin dışına çıkmak hedefi güdülmemiştir. Bunu
ispatlamak için de… Bugün bizim burada çoğunluğumuz var, bu önergeleri oylarız,
çatır çatır da geçiririz ama bunu ispatlamak açısından da, bu samimiyeti
ispatlamak açısından da ben bu önergenin geri çekilmesini uygun buluyorum. Bu
husustaki yetkiyi de grubumuza bırakıyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydın, önergeyi geri
çekiyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Niye
geri çekeceğiz?
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri… Lütfen…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan, tabii, bu, böyle bir ihtiyaca binaen hazırlanmış bir önergeydi.
Bütün önergeler gruplarla görüşüldü, bunun da olacağı söylendi ama Sayın Vekile
belki bir şey ifade edilmemiştir. Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi,
muhalefet genellikle kadro konusunda daha cömert davranır. Buna binaen,
ihtiyacın giderilmesi için hazırlanmış bir önergeydi. Ancak, muhalefet partisi
gruplarımız madem böyle bir şeyin içindeler, biz de uzlaşmacı siyaset gereği
önergemizi geri çekiyoruz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge geri çekilmiştir.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Lütfen…
Sayın Tarhan, söz istiyor
musunuz?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Hayır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, ihtiyaç varsa görüşülsün, biz 10 bin kişiye evet
diyelim ama ihtiyaç varsa bunu görüşelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – 4 bin
kişiyi engellediniz.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Yeni madde ihdasına dair
bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı kanuna çerçeve 5. maddeden sonra gelmek üzere 6. madde olarak aşağıdaki
maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Halil Ürün Alim Işık
Adıyaman Afyonkarahisar Kütahya
Muzaffer Yurttaş Recep Özel Bilal Uçar
Manisa Isparta Denizli
Nurcan Dalbudak Nihat Zeybekci Mehmet Yüksel
Denizli Denizli Denizli
Vural
Kavuncu
Kütahya
Madde 6: Ekli 3 sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 02.09.1983 tarihli ve 78 sayılı Yüksek
Öğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnameye bağlı cetvellerin Afyon Kocatepe Üniversitesi bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, ben
nezaketen yine diğer muhalefet partisindeki milletvekili arkadaşlarımıza da,
Komisyon üyelerimize de sesleniyorum. Bizim çoğunluğumuz olmasına rağmen, eğer
teşrif buyururlarsa, Afyon Kocatepe Üniversitesine eklenecek kadrolar için
katkı vermek isterlerse…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Mutabakatımız olan bir madde olduğu için teşrif edeceğiz elbette.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Çoğunluğumuz olmasına
rağmen biz nezaketen sizleri davet ediyoruz. Şimdiye kadar nezaketimizi hiç
bozmadık.
OKTAY VURAL (İzmir) –
İmzamız var zaten Cevdet Bey.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Evet, Milliyetçi Hareket
Partisinin imzası vardır, teşekkür ediyoruz kendilerine.
Salt çoğunluğumuz vardır
Sayın Başkanım, önergeye katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Eki okutuyorum:
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
salt çoğunlukla önergeye katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Çoğunluğumuzla
katılıyoruz Sayın Başkanım. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi
üyelerinin de çoğunluğu geldiler ve AK PARTİ’li üyeler de burada. Hepimiz
çoğunluğumuzla katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Komisyon önergeye salt
çoğunlukla katılmış olduğundan önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açıyorum.
Önerge üzerinde söz
isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bizler
bu ülkede ihtiyaç olan hiçbir şeye “hayır” demeyiz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bir dakika… Yapmayın… Ayıp
ediyorsunuz, ayıp ediyorsunuz… Bilmeden konuşuyorsunuz, bilerek konuşun. Bir
dakika… Müsaade eder misiniz…
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “4
bin” değil, “10 bin” demeniz lazım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Yılmaz…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Evet, evet. Doğru söylüyor Yılmaz Bey.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Bizim arkadaşlarımızın olmadığı Komisyonda, bizim arkadaşlarımızın
terk ettiği Komisyonda yapılan teklif ve Komisyon Başkanının getirdiği öneri
250 kişi. Burada… 2 sayılı…
SUAT ÖNAL (Osmaniye) –
Haklı mı oluyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Bir dakika Beyefendi… Dinlemesini bil önce, dinlemesini bil!
Bir: Bakın, 2 sayılı listeye,
getirilen önerge sizin arkadaşların teklif ettiği ve sizin arkadaşların kabul
ettiği... Bizim hiçbir arkadaşımızın eksik veya fazla hiçbir beyanı olmaksızın…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Hata bizim!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Şimdi, bugün, ben Sayın Bakanın Komisyon üyelerimizle yaptığı
konuşmayı bilmiyorum. Yalnız ben Sayın Canikli’nin sözlerine çok inanan
kişilerden biriyim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Söz namustur.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sayın Hamzaçebi’yle, Sayın Vural’la… Dedi ki: “Sayın Bakanla
mutabık kaldığınız konularda şey yapın, bizim bunun dışında bir önergemiz yok.”
Sayın Vural doğru mu? Biz bunu biliriz. Şimdi getirin, Komisyona getirin,
Sağlık Bakanlığının ne kadar kadro ihtiyacı varsa otursun arkadaşlarımız
konuşsunlar, memnuniyetle.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Eleştirinizde haklısınız, siz de önerge verin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama bilmeden bir önerge nasıl vereceğim? Ama arkadaşlarım
Komisyonda tartışmadan, arkadaşlarımın bilgisi olmadan…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Komisyonda görüşülsün.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bunu böyle bilin.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Tamam, yazın verin önergeyi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – İki: Arkadaşlar, Afyon Üniversitesi konusunda, Sayın Vural, ben,
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Hamzaçebi buradaydı, Sayın Canikli geldi… Bu
önergeyi getiren Afyon Milletvekili arkadaşım burada mı?
HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar)
– Buradayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Kardeşim getirdi. Bir mutabakat sağladık mı?
HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar)
– Evet.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sağladık. Memnuniyetle. Arkadaşlarım da orada.
İki: Arkadaşlar, Afyon
Üniversitesinin ihtiyacını gidermekten gurur duyarız, helal olsun ama
Türkiye’de başka üniversitelerimizin de sorunları var, başka
üniversitelerimizin de önemli kadro sorunu var. Türkiye’deki hangi
üniversitemizde kadro sorunu varsa biz destek vermek isteriz, sadece Afyon veya
bugün torbada geçen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesiyle birer birer değil,
Türkiye’de hangi üniversitenin ihtiyacı varsa, tartışsın Millî Eğitim
Komisyonu, memnuniyetle, getirsin, biz buna hizmet etmekten gurur duyarız.
Bu nedenle, arkadaşlarım
bazı şeyleri bilmeden, hissî olarak konuşuyor, biz buna çok üzülüyoruz, olayın
gerçeği budur. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sen büyüklüğünü gösterdin.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına söz
isteyen Afyon Milletvekili Halil Ürün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL
ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, muhterem milletvekillerimiz; öncelikle
hayırlı sabahlar diliyorum.
Biraz önce MHP Grup Başkan
Vekilimiz de hatırlattı, bugün Berat Kandili, hepimizin beraatinin
gerçekleşmesi umuduyla Berat Kandili’nizi de tebrik ediyorum.
Afyonkarahisar için önemli
bir çalışma oldu burada. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımızın
biraz önce söz ettiği gibi, üniversitemiz yönetiminin istemiş olduğu kadroları
yönetime arz ettik, daha sonra Sayın Canikli’nin teklifiyle, Sayın Hamzaçebi ve
Sayın Vural’la beraber konu görüşüldü, bir kısım düzeltmeler yapıldı, yapıldı,
sonuç itibarıyla şu anda huzurlarınızda. Ben, Afyon Kocatepe Üniversitesinin
Diş Hekimliği Fakültesi ve yeni açılan İlkyardım, Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Hastanemizin ihtiyacı olan bu kadroların sizlerin tensipleriyle,
takdirleriyle bu kadrolara kavuşmasından ötürü bütün parti gruplarına,
başkanlara, özellikle Sağlık Komisyonuna, AK PARTİ’li üyelere ve muhalefet
partili üyelere, hepsine kendim ve bütün Afyonkarahisarlılar adına candan,
yürekten teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun efendim.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 301 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın ilgili maddesi üzerine söz aldım. Öncelikle tüm yüce Meclisimizin
değerli üyelerinin ve aziz milletimizin Berat’ını ben de en uygun, en içten dileklerimle
kutluyorum, hepinizin beraatine vesile olsun diyorum.
Değerli Afyonkarahisar
Milletvekilimiz grubumuzu ziyaret edip bu kadro talebini ilettiğinde hepimiz,
grubumuz adına memnuniyetle bunun olabileceğini söyledik. O arada,
Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Kemalettin Yılmaz Bey’i telefonla aradım.
Kendisi şehit cenazesi için Afyon’da olduğundan dolayı, yolda olması nedeniyle
onun adına onurla bu önergeye destek verdik. Hayırlı olsun diyorum Afyon
Kocatepe Üniversitemize.
Tabii ki üniversitelerde bu
kadroların ne kadar zor ihdas edilip kullanıldığını bilenlerdenim ancak Sayın
Bakan biraz önce tartışmaya neden olan 4 binin üzerindeki kadroyu da
benzer bir şekilde Komisyon üyelerimize
izah edip bunun onayını istemiş olsa eminim ki hiçbir Komisyon üyesi buna
“hayır” demeyecekti ancak anlaşılan bir mutabakat üzerine böyle birçok sayıda
kadronun burada milletvekillerinin bilgisine sunulmuş olması hakikaten, bu
yasama yılında çok yoğun bir çalışma temposu içerisinde bugüne kadar gelmiş
olan milletvekillerini ister istemez üzmüştür. Ancak, bu bir ihtiyaçsa, eminim
ki ilgili komisyonda tartışılıp görüşler alındıktan sonra bunun da çözümü
mümkündür ama gece yarısında böyle bir önergeyle böyle bir kadronun ve çok
sayıda kadronun onayının alınmasının uygun olmayacağını sizler de biliyorsunuz.
Ancak, işte, muhalefet-iktidar çekişmesinden her zaman olduğu gibi… Bunu biraz
da yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
sabahın bu vaktinde bu kadronun hayırlı olmasını diliyorum. Halil Kardeşimin bu
nezaketine de ayrıca teşekkür ediyorum. Örnek olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kavuncu, buyurun.
Bir dakika süre veriyorum.
VURAL KAVUNCU (Kütahya) –
Sayın Başkan, buraya, Parlamentoya girmeden önce Afyon Kocatepe Üniversitesinde
görev yaptım ve bu anlamda da bu kanunla yeni açılmakta olan fizik tedavi
rehabilitasyon hastanesinin de projesinde bir katkımız oldu.
Öncelikle, bütün gruplara,
bu kadro ihdası nedeniyle -hayır duası aldılar- bu hastanenin açılmasına vesile
oldukları için çok teşekkürlerimi sunuyorum. Ama emin olun ki bu ek olarak
istenmiş olan kadrolar da buna benzer yerlerde, bu denli ihtiyacı olan birtakım
kurumlarda kullanılmak üzere, sağlık teknisyeni, sağlık personeli, hemşire
anlamında, doğrusu, çok önemli hayırlara hizmet edecek olan kadrolardı.
Bu konuda grubumuza
yöneltilen “samimiyetsizlik” eleştirisini, grubumuz çokluğuna rağmen geri
çekmekle herhâlde bu konuda ispat etmiş durumdadır. Aslında bunun bir çekişme
ortamına varmadan, bu şekilde, gecenin bu saatinde güzellikle, hayırla
bitmesini ve bu kadroların da bir art niyet aranmadan verilmiş olmasını temenni
ederdik.
Tekrar, bu verilen kadrolar
için teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece teklifin mevcut metnine yeni 6’ncı madde eklenmiştir. Kanunun yazımı
esnasında bu madde eklenerek diğer madde numaraları teselsül ettirilecektir.
Bir karışıklığa yer vermemek amacıyla, görüşülmekte olan komisyon raporuna
mevcut maddeler üzerinden devam edeceğiz.
Madde 6’da bir adet önerge
vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 6. Maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Aytun Çıray, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, siyasette mertçe-namertçe
tartışmalarını teknik bir konuda anlayamıyorum. Burada yapılan şey, daha
Komisyonun o toplantısından itibaren, Sayın Özgür Özel’in belirttiği gibi…
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) – Suriye’yi anlat.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Sana sonra anlatırım, öğretirim sana. Biraz ben size sağlık öğretmek istiyorum
ama süre kısa. Ben size sağlığı da öğretirim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Gerilime gerek yok.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Şimdi arkadaşlar, muhalefetin görevi iktidara meşruiyet sağlama görevi
değildir. Eğer meşru olmak istiyorsanız muhalefete saygılı olacaksınız. Her
ülkede, her diktatörlükle yönetilen ülkede iktidarlar vardır, rejimi demokrasi
yapan muhalefettir. Oraya getireceksiniz sabahın köründe, gittik, yanımıza
yoklama kâğıdını koyacaksınız, yoklama kâğıdıyla birlikte kanun tasarısını
koyacaksınız. O zaman, siz muhalefeti gerçek bir muhalefet olarak değil, bir
figüran olarak görüyorsunuz demektir. Bize okumadığımız şeyi nasıl
onaylatacaksınız? Muhalefet onay makamı filan değil.
Değerli arkadaşlar, şimdi
gelelim esas konuya, konuyu atlamayalım. Bir sabah Sayın Başbakan uyandı ve
“Kürtaj yapmak Uludere gibi bir meseledir.” dedi, hadise buradan çıkmıştır.
Bugün bu kanunu tartışıyorsak, Başbakanın bu sözünün yerine gelmesi için
tartışıyoruz ve o gün, Sayın Başbakan bu lafı söyledikten kısa bir süre sonra
Sayın Bakan da çıktı dedi ki: “Sezaryen sayısı çok artmıştır.” Ben de çıktım
medyaya, kamuoyuna, basına dedim ki: “Durum anlaşıldı, kürtaj meselesi bu işin
manevi kamuflajı, Türkiye’de artık sağlık harcamalarının altından bu Hükûmet
kalkamıyor, sezaryen sayılarında büyük bir patlama var ve pek yakında
-göreceksiniz- sezaryen sayılarını kısıtlamak için bir kanun tasarısıyla
gelecekler.” Bugün bu kanun tasarısını getirmekle beni haklı çıkardığınız için
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, bu sezaryen meselesi
dünyanın her tarafında artıyor, bunu engellemenin yolları vardır. Zaten
Bakanlığına da Türk Jinekoloji Derneği iki sene önce bir program vermiş “Bunu
böyle baskıyla, korkuyla halletmeyin de bilimsel olarak halledin.” diye.
Bu çıkardığınız kanun
aslında tarihe bir utanç vesile olarak geçecek. Neden biliyor musunuz? İlk defa
kanunla tıp bilimini tarif ediyorsunuz. Pek yakında, eğer bu maliyetleri
kontrol edemezseniz “Hangi vakalara kardiyolojide baypas yapılır, hangilerine
yapılmaz”ı da kanunla tarif etmeye kalkabilirsiniz. Dünyada bilimi kanunla
tarif eden tek ülke olarak bugün, bu gece tarihe geçeceksiniz, o yüzden uykusuz
kalmanız çok da yabana gitmedi öyle anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlar, 6’ncı
madde ise karmakarışık bir sistem. Üniversitelerle devlet hastaneleri protokol
yapacaklarmış, ki zaten yapıyorlardı, bu geçmişten beri yapılagelen bir şeydir,
o protokole göre o devlet hastanesinin içerisinde hem üniversite hocaları
olacak hem devlet hastanesinin doktorları olacak ve bunların birisinin maaşı şu
yönden alınacak, birisinin maaşı şu kademeden olacak. Böyle bir sistemi nasıl
yönetebilirsiniz? Böyle bir sistem yönetilebilir mi?
Bir başka şey yapılıyor,
kamuoyunun gözünden, dikkatlerden kaçırılıyor: Özel hastanelerle yeni kurulan
çatı üniversitelerin yani 1 çatı, 1 rektör, 2 tane de sekreteri olan bir
üniversiteyle özel hastaneleri afiliye ediyorsunuz, ondan sonra kalkıp sağlıkta
rekabetten söz ediyorsunuz. Yani adamın birisi bir özel hastane kuruyor, adamı
zarardan kurtarmak için devlete iliştiriyorsunuz ama karşısındaki diğer özel
hastaneye de onunla rekabet et
diyorsunuz.
Bakın bu sağlık sisteminiz
çöktü. Aslında bu gece getirdiğiniz kanun bu sağlık sisteminin çöküşünün
ikrarıdır. Tasarruf etmek zorundasınız. On aşamada katkı payı getirdiniz gene
yetmiyor, vergi yetmiyor, yeşil kartı kaldırdınız yetmiyor, gelir testi
getiriyorsunuz.
Sonuçta, sağlık
harcamalarında, cepten harcamalarda 2 milyar dolardan 10 milyar dolara
çıkardınız. Devleti koskocaman bir muayenehane hâline getirdiniz. Hane halkı
bazında harcamalarda geçmişte sağlık harcamalarının payı 3,5 iken bugün 6-6,5.
Hangi başarıdan söz ediyorsunuz?
Merak etmeyin, bu illüzyonu
aşama aşama yıkacağız. İyi yaptıklarınıza itirazımız yok, onları destekliyoruz
ama yanlış yapılanları bırakın söyleyelim. Bu, sizin yararınıza. Bu memleket
için hep birlikte buradayız, bu milletin yararı için buradayız. Birbirimizle
kavga etmeye gelmedik, sorun çözmeye geldik. Meseleye bu açıdan bakıyoruz.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesiyle 3359 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu
maddenin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Osman Aşkın Bak Salih Koca Tülay Kaynarca
İstanbul Eskişehir İstanbul
Recep
Özel Nurdan
Şanlı
Isparta
Ankara
“Birlikte kullanıma geçilen
sağlık tesisinin kamu hastane birliği kapsamında olması halinde, o tesise ait
yönetici görevlendirmeleri kamu hastaneleri birliği mevzuatı çerçevesinde
yapılır."
BAŞKAN – Diğer iki önerge
aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7. Maddesinin yasa metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
Önerge üzerinde söz isteyen
Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık otuz yıldır tıbbın çeşitli kademelerinde bulundum. Personel ihtiyacı
ne demektir iyi bilirim. Hekim olarak personellik yaptık, hemşirelik yaptık,
kan taşıdık, temizlik yaptık. İçinizde bulunan, parti ayrımı yapmadan, Sayın
Bakan da dâhil olmak üzere bütün hekimler bunları yapmıştır. Personelin ne
demek olduğunu gerçekten iyi biliriz. Bu personele ihtiyaç olduğunun da net bir
şekilde farkındayız. Birkaç gündür güzel bir diyalog başladı Sağlık
Bakanlığıyla. Mutluyuz. Bakan bizi bilgilendiriyor, biz fikirlerimizi
söylüyoruz. Bizim fikirlerimizi kabul etmedikleri zaman sinirlenmiyoruz, onlar
bize sinirlenmiyorlar. Velhasıl enteresan bir ilişki başladı, bundan da memnuniyet duyduk. Gerçekten ben kendi adıma
memnuniyet… Bu memnuniyetimiz de şu kürsüye çıkıp eleştiriden geri durmamıza da
neden olamaz. Bunu yeri gelir yaparız, adap çerçevesinde yaparız ama yeri
geliriz otururuz memleket meselelerini konuşuruz. Böyle bir kültüre sahiptir
Cumhuriyet Halk Partisi ama ben Sayın Bakanım, gerçekten çok üzgünüm yani keşke
biz sizinle oturduğumuzda yani bu kadar çok sayıdaki kadroyu paylaşsaydık, biz
de buna “evet” deseydik, biz de imzalasaydık, hep beraber verseydik yani bir
aldatılmışlık duygusu içerisinde bıraktınız bütün muhalefeti. Keşke bunu
yapmasaydınız. Yeni filizlenmeye başlayan bir ilişkiyi bir şekilde bitme
noktasına getirdiniz. Bu da beni üzdü gerçekten.
SITKI GÜVENÇ
(Kahramanmaraş) – Engellediniz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) -
Sayın milletvekili, şurada üç dakikadır hüsnüniyetle bir şey anlatıyorum yani
oradan bodoslama girmenizin bir anlamı yok.
Yani arkadaşlar, söz konusu
olan sadece bu önerge değildir, benim bahsettiğim şey muhalefet ile Sağlık
Bakanlığı arasında başlayan bir diyalog sürecidir. Bu diyalog sürecinin devamı
için dürüstlük, şeffaflık, iyi niyet şarttır, bunu söylemeye çalışıyorum. Bu
biter, yarın getirirsiniz bir kanun teklifi, hep beraber kabul ederiz, biter,
gider; bu zor bir şey değil. Ben güvenden bahsediyorum, elli kere yıkılan, elli
kere kaybolan güveni her defasında tesis etmeye çalışırken her defasında bir
tokat yemekten bıktık artık ya! Yapmayın bunu yani! Biz bir şeyler onarmaya
çalışırken oradan laf atmanın da bir adabı var, bir şeyi var yani.
Son iki dakikada gelelim bu
önergeye.
Değerli arkadaşlar, özetle
diyor ki Sağlık Bakanlığı: “Bir ilde nüfus 750 binin altındaysa burada hem
üniversite hastanesi hem de sağlık eğitim hastanesi, ikisi birden eğitim
vermemelidir.” Buna bir itirazımız yok, doğru söylüyor. Diyor ki: “Küçük ilde
ikisinden birisi eğitim versin.” Sağlık Bakanı, “Benim asistanım varsa
üniversiteye göndereyim, eğitimini versin, benim hastaneme ihtiyacın varsa, gel
hastanemi kullan, bir protokol yapalım.” diyor. Bu iyi, buna bir itiraz yok.
Fakat hemen arkasından diyor ki: “Eğer böyle bir protokol imzalarsanız bu
hastane artık benimdir. Bu hastanenin başhekimini ben atarım. Bu hastane Sağlık
Bakanlığının kurallarına göre yönetilir.” yani “Ben parayı verdim, düdüğü
çaldım.” der gibi.” Hâlbuki parayı sadece o vermiyor, ortak kullanım var.
Sağlık Bakanlığı “Ortak kullanım, iş birliği yaptığınız zaman her şeyi ben
hallederim.” diyor. Bu doğru bir yaklaşım değildir, hiçbir şekilde kabul
edilemez çünkü üniversite hastaneleri… Hepiniz üniversitelerden mezun oldunuz,
tıp fakültesinden mezun olanlarınız var, üniversitelerin farklı yapısını,
farklı ruhunu öldüremezsiniz. Sağlık Bakanlığı, daha çok ağırlıklı olarak
hizmet üretir, üniversiteler ise eğitim ve araştırma yaparlar. Siz bu ikisini
birbirine karıştıramazsınız. Her ne kadar birbirinden tamamen ayıramasanız da
hepsini bir pota içerisinde eritmeniz mümkün değildi. Karşılıklı anlaşmalar
yapılır, başhekim eskiden olduğu gibi atanır çünkü buradaki konu sadece
başhekim ataması değildir. Başhekim atadığın zaman arkasından başmüdürü gelir,
müdürü gelir, başhemşiresi gelir; hepsi Sağlık Bakanlığının eline geçmiş olur.
Sayın Bakan da bunu inkâr etmiyor zaten.
Bir diğer önemli konu, bu
iş birliğini yapacak olan hastaneler eğer muhtaç duruma getirilmişlerse özgür
iradeleriyle davranamazlar. O yüzden biz bu maddeye “Hayır” diyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Yasa hazırlayıcılarının
ortaya koyduğu iş birliği popülist söylemlerinin altında yatan gerçek sağlık
uygulama ve araştırma merkezlerini de Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşu
hâline getirmektir. Dolayısıyla sağlık, emek ve bilim için söz konusu madde
yasa metninden çıkarılmalıdır.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 7 nci maddesiyle 3359 sayılı Kanuna eklenen ek 9 uncu
maddenin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin ilave edilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“Birlikte kullanıma geçilen
sağlık tesisinin kamu hastane birliği kapsamında olması halinde, o tesise ait
yönetici görevlendirmeleri kamu hastaneleri birliği mevzuatı çerçevesinde
yapılır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Çoğunluğumuz yoktur
Sayın Başkanım. Takdir yüce Parlamentonun efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Birlikte kullanıma geçilen
sağlık tesisi kamu hastane birliği kapsamında olduğunda yönetici
görevlendirmelerinde herhangi bir tereddüt yaşanmaması için, bu durumda
yönetici görevlendirmelerinin nasıl yapılacağı açıklığa kavuşturulmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
8 inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarının Çerçeve 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ali Öz Mehmet Doğan Kubat
Giresun Mersin İstanbul
Aytuğ Atıcı Nurettin Demir Mehmet Hilal Kaplan
Mersin Muğla Kocaeli
Recep
Özel Özgür Özel
Isparta Manisa
Madde 8- 7/11/1996 tarihli
ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında
Kanunun 3 üncü maddesine sekizinci fıkrasında yer alan "Tütün ürünleri”
ibaresinden sonra gelmek üzere "ve tütün ürünü ihtiva eden ve etmeyen
nargile ve benzerleri” ibaresi ile maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(15) Tütün ürünleri
üretici, ithalatçı ve dağıtıcı firmaları ile tütün ürünlerinin isim, marka,
amblem, logo veya bunları doğrudan çağrıştıran diğer isim ve alametler, tütün
ürünleri harici mal ve hizmet sektörlerindeki firma veya ürünlerle
ilişkilendirilemez ve tütün ürünüyle diğer ürün veya hizmetin birbiriyle
ilişkili olduğu izlenimi verecek biçimde kullanılamaz. Tütün ürünleri harici
mal ve hizmet sektörlerindeki firma ve ürünlerin isim, marka, amblem, logo veya
bunları doğrudan çağrıştıran diğer isim ve alametler de, tütün ürünleriyle veya
firmalarıyla ilişkilendirilemez ve ürün veya hizmetin tütün ürünüyle ilişkili
olduğu izlenimi verecek biçimde kullanılamaz, hiçbir ürünün üzerinde tütün
ürünlerini çağrıştıran herhangi bir işaret ve renk bulunamaz. Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığının uygun görüşü alınarak
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım,
milletimizin ve çocuklarımızın hayrına olan bu düzenlemeyi imzalayan imza
sahiplerine, tüm gruplara teşekkür ediyorum ve özellikle Sayın Mehmet Doğan
Kubat’a çok teşekkür ediyorum.
Çoğunluğumuz yoktur,
katılmak isterdik ama takdir yüce Parlamentonun efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, bir
düzeltme müsaadenizle arz edebilir miyim?
BAŞKAN – Ama taksit taksit
konuşmayalım Sayın Başkan.
Buyurun.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – “‘Tütün ürünleri’
ibaresinden sonra gelmek üzere” olan cümlemizde “ve tütün ürünü ihtiva eden ve
etmeyen nargile ile benzerleri” şeklinde düzeltilmesini “…ve benzerleri” değil
“…ile benzerleri” şeklinde düzeltilmesini ve o şekilde “ve” ibaresinin “ile”
olarak değiştirilmesini arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerge üzerinde söz isteyen
Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle gününüz aydın
olsun.
301 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tutuklu tüm
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Ortak önerge.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ortak
önergemiz.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Devamla) – Evet, ortak önergemiz. Affedersiniz, düzeltiyorum.
Öncelikle 4207 sayılı
Kanun’un 3’üncü maddesine eklenen düzenlemeye katıldığımızı ifade etmek
istiyorum. Bir hekim olarak… Sigara içmeyenlerin sağlığını düşünerek ortak
alanlarda sigara yasağının getirilmesi toplum sağlığı açısından son derece
önemlidir. Hükûmet ve Sayın Başbakanı sigara yasağı uygulamasında gösterdiği bu
duyarlılıktan dolayı desteklediğimizi ve teşekkürlerimi belirtmek istiyorum.
İktidarda olduğunuz süreç
içerisinde nadir de olsa doğru yaptıklarınızdan biridir, bu nedenle
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum. Ancak uygulama esnasında gördüğüm bazı
eksiklikleri de sizle paylaşmak istiyorum.
Okullarda biliyorsunuz bu
kanun gereği sigara içilmesi yasaktır. Bu nedenle öğretmenler okulun önünde,
tüm öğrencilerin ve vatandaşların gözü önünde sigara içmektedirler. Bu davranış
biçimi öğretmenleri bir suçlu gibi göstermekte, teşhir etmektedir. Bu doğru
değil. Öğretmenlerimize karşı yapılan bir haksızlıktır. Gelecekteki varlığımız
olan çocuklarımıza örnek olan ve onlara iyi bir birey olmayı öğreten
öğretmenlerimizin itibarını, saygınlığını ayaklar altına almaya hiç kimsenin hakkı
yoktur.
Bunu yönetmelikle mi yoksa
Millî Eğitim müdürlüklerine vereceğiniz bir genelgeyle mi düzelteceksiniz… Ama,
lütfen, Hükûmetten ve Sayın Bakandan bu konuyu düzeltmesini istiyorum.
Türkiye’de 20 milyon kişi
sigara tiryakisi. Kesin bir veri olmamakla beraber her yıl yaklaşık 60-70 bin
kişinin sadece sigaradan yakalandığı hastalıklar sonucu yaşamını yitirdiği
bilinmektedir.
Hükûmetinizden ve özellikle
Sayın Başbakandan sigara yasağına gösterdiği duyarlılığın bir benzerini en az o
kadar önemli olan, çevreyi, toprağı, suyu kirleten ve ormanları yok eden
siyanürle altın, gümüş, nikel araması yapan maden işletmecilerine karşı da
yapmasını ve göstermesini diliyorum. Faydalarının en az sigara yasağı kadar
olduğunu düşünüyorum. Hava kirliliğini ortadan kaldıran, azaltan, temizleyen ve
bir nevi akciğer görevini gören ormanlarımıza karşı yapılan bu saldırıyı
izlemeye ve izin vermeye hiç kimsenin katkısı ve esiri olmaması gerekir diye
düşünüyorum.
Bir taraftan Hükûmetiniz
tarafından sigara yasağı getirilirken, toplum sağlığını düşünürken, bir
taraftan da sigara mamulleri ve alkollü içeceklerden yüksek gelir elde
ettiğinizi biliyorsunuz. Son beş yıl içinde tütün mamulleri ve alkollü
içeceklerden bütçeye 75 milyar Türk lirası gelir sağlanmıştır. Hükûmetinizin 2012
programında sadece ÖTV’den beklediği gelir, hedeflediği gelir 70 milyar Türk
lirası gibidir. Bunun yüzde 33’ünü, yani 1/3’ü gibi 24 milyar Türk lirasını
sadece tütün ve alkollü içeceklerden sağlamayı hedefliyorsunuz. Şu anda yüzde
75 civarında olan vergilendirmeyi yüzde 80 gibi bir rakama getirmeyi
düşünüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
her ne kadar çok ciddi bir veri Türkiye’de yoksa da sigara içmekten dolayı
hastalanan kişilere karşı ülkemizde yaklaşık bir yılda 5 milyar Türk lirasının
harcandığını bilmenizi istiyorum. Daha önce de tütün üretiminde dünyada söz
sahibi olan Türkiye, sizin Hükûmetiniz döneminde ne yazıktır ki artık tütün
ihraç eden değil, ithal eden bir konuma düşmüştür.
Günün bu saatinde başka bir
eleştiri yapmanın doğru olmayacağı kanaatiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddede bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 9 uncu maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
R. Kerim Özkan Nurettin Demir Metin Lütfi Baydar
Burdur Muğla Aydın
Madde 9- 4207 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Türkiye'de üretilen
veya ithal edilen tütün ürünleri paketleri ile tabanı hariç nargile şişelerinin
üzerine, en geniş iki yüzünden her birine, bu yüzlerin alanlarının yüzde yetmiş
beşinden az olmamak üzere, özel çerçeve içinde tütün ürünlerinin zararlarını
belirten resimli ve Türkçe yazılı uyarılar veya mesajlar konulur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, yüzde 65
olan oran yüzde 75’e çıkarılıyor. Bunu fazla bir rakam olarak düşünüyoruz.
Tasarıdaki şekliyle kalması uygundur.
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doktor olmak kolay değildir, sağlık
çalışanı olmak da kolay değildir; meşakkat ister, eğitimi zordur ama Sayın
Bakan tüm doktorları taşeron altında çalıştırmak istemektedir. Yalnızca
doktorları değil, tüm sağlık personelini de taşeron altında çalıştırıp özlük
hakları yönünden doktorların önünde, sağlık çalışanlarının önünde engel
oluşturmak istemektedir. AKP adına tümü üzerinde konuşan ilk konuşmacı “hayaldi
gerçek oldu” lafını oldukça severek kullandı. Ben AKP Hükûmetinde gerçek iken
hayal olanlardan bahsedeceğim.
Son günlerde Suriye ile
savaşın eşiğine gelmiş bulunmaktayız. Bu durum, ne yazık ki, AKP Hükûmetinin
“komşularla sıfır sorun” politikasının mimarı olan Sayın Dışişleri Bakanının
yanlış yönlendirmesinden kaynaklanmaktadır. Sayın Bakanın, yaratmış olduğu
olumsuz ortamı NATO PA üyesi olarak dış ülkelerde yapmış olduğumuz çalışmalarda
da en iyi şekilde görenlerden birisiyim. Suriye’yle ilgili olarak AKP
Hükûmetinin görüşlerinin keskinleşmediği günlerde Sayın Dışişleri Bakanına
Katar Emiri’yle görüşmelerini ve bu görüşmelerde Suriye’ye herhangi bir askerî
müdahale konusu için anlaşmada bulunup bulunmadığını sordum. Bu sorumun
üzerinden birkaç gün geçmişti ki dış basında Katar ve Suudi Arabistan
tarafından Suriye muhaliflerine silah finansmanının sağlandığı ve bu silahların
da MİT aracılığıyla Suriye’ye sokulduğu iddia edildi. Bu konuları da ilgili
bakanlıklara sordum, cevabını bekliyorum.
Suriye’nin savaş uçağımızı
vurmasından önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Suriye’nin Halep
şehrine askerî yığınak yaptığı ve bu durumun da Türkiye açısından kırmızı çizgi
teşkil ettiği yönünde açıklaması olmuştu. Bu açıklamadan cesaret alan Hükûmet 4
milyar dolarlık füze savunma sistemi ihalesini hızlandırdı. Bununla da
yetinmeyen Hükûmet herkesten sır gibi sakladığı bir hücumbot ihalesi
gerçekleştirdi. Bu ihalenin ne zaman yapıldığı ve kimin kazandığı konusunda
Millî Savunma Bakanının cevaplaması istemiyle soru önergesi verdim. Gelecek
olan cevap sanırım ülkemizin gündemini oldukça meşgul edecektir. İhaleleri hak
edenlerin alması gerçekti, ne yazık ki hayal oldu.
Değerli milletvekilleri;
Sayın Dışişleri Bakanı tarafından icadı tamamlanan “komşularla sıfır sorun”
politikasının ülkemizi değil ama birilerini başarıya ulaştırdığı açıktır.
Başarıya ulaşanlar silah tüccarlarından başkası değildir. Silah tüccarlarını
zengin etmek için yarışa giren Hükûmet, ne hikmetse, arama kurtarma faaliyetini
gerçekleştirecek ve düşen uçağımızı bulacak gemiyi yine ABD’den temin etmek
durumunda kalmıştır. Biz Sayın Başbakanın ifadesiyle öyle büyük ve güçlü bir
ülkeyiz ki, ne yazık ki kendi savaş uçağımızın enkazını bile yabancı devletlere
çıkarttırıyoruz! AKP Hükûmeti, zoru başararak bizi savaşa sokması durumunda,
hangi yabancı ülkelerden arama kurtarma ihtiyacımızı karşılayacağını da
herhâlde düşünmüştür diye tahmin ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu anda arkamda yazan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
cümlesi çok acı bir şekilde değiştirilmiştir. Millete ait olan egemenlik AKP
Hükûmeti tarafından ABD’ye bırakılmıştır. Egemenlik hakkımızın devredildiği,
Sayın Başbakana bağlı Sayın Genelkurmay Başkanının Kandil’e müdahale konusunda
“ABD’den izin almamız gerekir.” sözlerinden anlaşılmaktadır. “Libya’da NATO’nun
ne işi var?” denilip bir zaman sonra İzmir’in Libya’ya gerçekleştirilen
harekâtın merkezi hâline getirilmesi hafızalarımızdadır ve bu durum bizim bu
şekilde düşünmemizi sağlamaktadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Hocam, yanlış kanunu konuşuyorsunuz. Sağlıkla ilgili kanun görüşülüyor.
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, ama bu Başbakana, bu Hükûmete ve bu
Dışişleri Bakanına rağmen, Türk ulusunun sağduyusu Türk Mehmetçik’ine hiçbir zaman
bekçilik yaptırmamıştır ve yaptırmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
nasıl ki 1 Martta ABD egemenlik çıkarlarını bu Mecliste engellediysek, bundan
sonra da engellemeye devam edeceğiz. Çünkü, Türk ulusunun çıkarları her şeyin
ve herkesin üzerindedir.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Önerge ne Hocam, önerge?
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Devamla) – AKP Hükûmeti bakanlarının istediği zaman ve istediği gibi cevap
verme uygulamalarından birisine daha örnek vermek istiyorum: Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanımıza ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin illere göre
dağılımını ve töre ve namus cinayetleri sonucu öldürülen kadın sayısının
2002-2011 yıllarındaki dağılımını soruyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Devamla) – “Bakanlığımız tarafından, adli makamlara intikal etmiş kadına
yönelik şiddet vakalarına ilişkin veri elde etmek amacıyla İçişleri ve Adalet
bakanlıklarıyla ortak çalışmalar yürütülmektedir.” demektedir.
Çok teşekkürler değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Önerge neydi Hocam, anlayamadım!
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Madde kabul
edilmiştir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, bizi hiç duymuyorsunuz, üç defadır karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Duyarım, her zaman
duyarım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın
Başkan, tekrar isteyeceğim, haberiniz olsun.
BAŞKAN – 10’uncu madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10 uncu maddesi ile
değiştirilen, 4207 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Hülya Güven Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray
İzmir İstanbul İzmir
Özgür
Özel Nurettin
Demir
Manisa
Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen İzmir Milletvekili Hülya Güven. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu anda saat 06.20, hepinize günaydın diyorum.
Ben AKP Hükûmetinin
“sağlıkta dönüşüm” adıyla vatandaşı daha da sağlıksızlaştırmak üzere yürürlüğe
koymak için verdiği 301 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 10’uncu maddesi hakkında
görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlıkta Dönüşüm
Projesi’nin bir sonucu olarak yurttaşlarımızın ücretsiz, eşit ve kaliteli
sağlık hakkı elinden alınmış, hekim ve diğer sağlık çalışanları da
itibarsızlaştırılarak şiddete maruz bırakılmışlardır. Sağlık yalnızca sigara
yasağı ile sağlanamaz. Vatandaşın ve tüm sağlık elemanlarının, öğretmenlerin,
işsizlerin, tutukluların sağlık sorunlarının da çözümlenmesi gereklidir.
Öncelikle sağlık
elemanlarının görev tanımlarındaki çarpıklığı düzelterek başlamak lazım.
Ülkemizde hemşire açığı var, ebeleri hemşire olarak çalıştıralım, sonra da
onlara hemşire belgesi verelim derken bakıyoruz ki hemşireleri de sekreter
olarak çalıştırıyoruz. İsterseniz aile sağlık merkezlerini gezin, hemşireler
nasıl sekreterlik yapıyorlar. Tıbbi sekreterlik okullarını niye açıyoruz ki?
Hemşirelerden hemşire olarak yararlanmayıp “Hemşire açığı var.” diyerek de
yabancı hemşire getiriyoruz yani ülkemizde yabancı hemşireler onurlu bir
şekilde çalışacaklar, bizim hemşirelerimiz ise sekreterlik dâhil, alanları
olmayan her türlü işi yapacaklar ya da “Her türlü işi yaparız.” diyerek iş
arayacaklar.
Kürtajı yasaklayarak “En az
3 çocuk doğurun.” derken ebelere de hemşire yani sekreterliğin yolunu
açıyorsunuz. “Ebe eksiğimiz var.” diyerek yabancı ebe mi getireceksiniz?
Sağlık yalnızca sigara
yasağı demek değildir, tekrar söylüyorum sağlık çocuğun anne karnına düştükten
sonra doğumu, yetişmesi ve ölümüne kadar sağlıklı yaşamasını, eğitim almasını,
sağlıklı ortamda çalışma olanaklarının ve mutlu bir emeklilik sürecinin
geçirilmesini sağlamaktır. Devletin esas görevi budur.
İktidar partisi olarak
neler yapıyorsunuz? Üniversite öğrencilerini ele alalım. Yurt ve burs koşulları
nasıl, inceleyeniz. Nisan ayında tıp fakülteleri son sınıf öğrencilerine,
internlere en az asgari ücret düzeyinde maaş bağlanması için kanun teklifi
vermiştik. Neden biliyor musunuz? Artık başka Gülenay Aydın ölümlerini
yaşamayalım diye. Gülenay, 19 Mart 2011’de Ankara Mamak’ta bodrum katında çok
kötü koşullarda yaşadığı için karbonmonoksit zehirlenmesi nedeniyle öldü.
Üniversite öğrencilerimiz beslenme ve barınma sorunlarıyla birlikte okuyup
doktor olma, mühendis olma ya da bir meslek sahibi olma çabası içine
girmektedirler. Bugün İngiltere’de yıllık yaklaşık 22 bin sterlin alan bir
intern hekime sizler asgari ücretin altında bir maaşı layık görüyorsunuz.
Sizlere ben bu dosyayı
göstermek istiyorum. Bu dosya içinde yaklaşık 7 bin tane imza var. Bugün bu
imzalar internlere maaş bağlanması için bir hafta içinde toplanmış olan
imzalar.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Hocam, nerede o imzalar?
HÜLYA GÜVEN (Devamla) –
Burada. Sayın isterseniz.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Daktiloyla yazılmış gibi Hocam.
HÜLYA GÜVEN (Devamla) -
Bugün, aile hekimliği bedelsiz derken paralı oldu, hekim seçme özgürlüğü
ortadan kalktı, acilde muayene olan hasta ise para ödemesi gerektiğinde
eczaneden ödüyor.
Yine bugün, ilçede yaşayan
ve yılda 1 kez heyet raporu almak için il hastanesine gitmek zorunda kalan
vatandaş ödeyeceği yol parasını düşünerek gitmek istemiyor. Siz, bir şehrin her
yerindeki, ilçelerdeki hastaneleri kapatarak sağlığa ulaşımı tamamen önlüyorsunuz.
Yaşlılar, emekliler aylıklarının tamamı katkı payına gittiği için sağlık
hizmeti almaktan korkuyorlar. Herhâlde Sağlık Bakanımız “Hastaneler olmasa
tedavi hizmetlerini ne güzel veririm.” diye düşünerek hastaneleri yok ediyor,
yüz yıl önce Millî Eğitim Bakanı Emrullah Efendi’nin şaka olarak söylediği
“Mektepler olmasa, maarifi ne güzel yönetirdim.” sözünü hastanelere uyguluyor.
Tek başına sigara yasağı ve ceza sağlık demek değildir, tekrar söylüyorum.
Tüm vatandaşlarımıza
sağlıklı günler dileğiyle, yüce heyete saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 06.29
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 06.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin On
Birinci Oturumunu açıyorum.
10’uncu madde üzerinde
İzmir Milletvekili Hülya Güven ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylanmasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
301 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarının 11 inci maddesiyle 5258 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin
beşinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen "ihtiyaç sebebiyle"
ibaresinin "ihtiyaç ve zaruret hâsıl olduğunda" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Osman Aşkın Bak Recep Özel Ali Öz
İstanbul Isparta Mersin
Oktay Vural Alim Işık Emin Çınar
İzmir Kütahya Kastamonu
BAŞKAN – Diğer iki önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 301 Sıra Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 11. Maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Umut
Oran Nurettin
Demir
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Umut Oran, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul) – Ben
de yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, bu saatte
içerik mi konuşalım, usul mü konuşalım, esas mı konuşalım; ne konuşursak
esasında baktığınız zaman boş bir anlamda.
OKTAY VURAL (İzmir) – En
iyisi konuşmayalım.
UMUT ORAN (Devamla) –
Haklısınız, en iyisi konuşmayalım ama o zaman da bunu bu saatlere kadar
getirmemek gerekir. Yani, baktığımız zaman, şimdi biz, bu akşam, bakın, 23 tane
torba yasaya önerge geldi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
– Sizlerle anlaşarak geldi.
UMUT ORAN (Devamla) – Yine,
bir gece evvel, pazar akşamı 36 tane farklı kanunla 60 tane madde ve son
dakikada gelen yine bu torba kanuna maddeler geldi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
– Muhalefetle anlaşarak geldi.
UMUT ORAN (Devamla) – Yani
sürekli olarak gece yarısı bu tür çalışmalar yapıyoruz. gerçekten baktığınız
zaman, yani yasamayı yapan bir Meclis olarak baktığınız zaman ve yürütmenin
başındaki bir hükûmet olarak bakıldığı zaman, yani bugün Türkiye’de çalışma
şartlarına baktığınız zaman, kuralları koyan, yani yasama ve yürütmenin koyduğu
kurallar haftada kırk beş saati geçmez. Günde üç saatten fazla mesai yapılmaz,
ortalama aylık mesai 22,5 saattir, yılda da 270 saat mesaiyi geçemezsiniz. Bunu
koyan yüce Meclis ve Hükûmet. Yani bugün çalışma kuralları bu. Şimdi bunu koyan
Parlamento kendi koyduğu kurallara kendisi uymuyor. Gerçekten bunu anlamak
mümkün değil. Nasıl uymuyor? İşte Hükûmetin bu konudaki siyaset anlayışıyla,
yaklaşımıyla maalesef uymamakta.
Sayın Sağlık Bakanı bugün
aramızda, aramızda birçok doktor arkadaşlarımız var, sağlık mensubu
arkadaşlarımız var. Ben Meclisin yaş ortalamasını tam olarak bilmiyorum ama
herhalde elli beşin üstüdür değil mi? Yani elli beş civarıdır yaş ortalaması.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Yok
canım kırk, kırk.
UMUT ORAN (Devamla) –
Şimdi, elli veya elli beş üstü, baktığınız zaman günde ortalama yirmi dört saat
bu insanlar çalışırlarsa, haftada her gün böyle çalışırlarsa, bırakın verimi,
bırakın sonucu, bu insanların hem ruh sağlıkları bozulur hem de fizik
sağlıkları bozulur. Yani bunları bu şekilde dayatarak getirmek doğru değil. Ha
Meclis çalışmaz mı gece gündüz? Tabii ki çalışır, gazi Meclis de çalışmış.
Savaş meselesi olur çalışır. Kaldı ki bugün bir savaş tehdidiyle Türkiye karşı
karşıya. İşte Suriye… Arkadaşlarım ifade ettiler, girmiyorum o konulara. Yani
Hükûmetin getirdiği pozisyon ortada Suriye’yle ilgili ve bugün bir savaş
tehdidiyle karşı karşıyayız, onunla ilgili çalışalım. Tabii ki çalışalım veya
terör tehdidi. Biraz evvel ben konuşmamı yaparken söyledim “Bir ayda 27 şehit,
63 de yaralımız var.” dedim. Terörle
mücadeleyle ilgili sonuna kadar gece gündüz çalışalım mı? Çalışalım. Ama şimdi
baktığımız zaman böyle torba yasalar, çuval yasalar, çorba yasalar bunlarla
böyle vakit geçirmek gerçekten Türk milletline, sizlere, bizlere oy veren 74
milyona haksızlık oluyor, hatta onlara saygısızlık oluyor.
Şimdi bir şeyi daha merak
ediyorum: iktidarın 3’üncü dönemi, oyu artarak geldi, halk teveccüh gösterdi,
işte “Kalfa” denildi, “Çırak” denildi, “Ustalık” denildi. Yani ben daha evvelki
yasama dönemlerini biliyorum, o zaman yasama dönemlerinde olağanüstü durumlar
dışında daha birinci yılında böyle bir çalışma temposu olmuyordu. Bana göre
Hükûmet de, şu andaki iktidar partisinin
milletvekilleri de ustalığı… Yine geriye dönüş var burada da yani
ileriye doğru gidiş yok, maalesef bir beceriksizlik söz konusu, bir tutarsızlık
söz konusu olduğunu maalesef ifade etmek istiyorum.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) –
Önergeye gel.
UMUT ORAN (Devamla) – Şimdi
bakın, yasalarla ilgili, önergeyle ilgili… Biz karşıyız bu önergeye. Ben tabip
değilim ama doktor çocuğuyum, annem babam benim tabip ve bu camianın
içerisinden geldim, iyi bilirim bu camianın dertlerini ve bundan bir süre önce
-babam üniversitede öğretim üyesiydi, yıllarını verdi, kırk beş yılını verdi-
bu sağlık sistemindeki ticarethaneye dönüşme, taşeronlaşma ve
özelleştirmelerden dolayı, doktor hatalarından dolayı ben babamı kaybettim;
dolayısıyla, ateş düştüğü yeri yakar. Ben bu sistemsizliğin mağduru olan bir
insanım. Dolayısıyla -bugün arkadaşlarımın da ifade ettikleri- bu aile
hekimlerine nöbet tutturma olayına karşı olduğumuzu ifade ediyorum.
Berat Kandili’yle ilgili
bahsedildi Berat Kandili esasında, kırılan kalpleri onarma, dargınlıkları
yıkma, kin, nefret, intikam duygularını aşma günü ve günahların affı ve
kulların temize çıkartılması.
Ben Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekili arkadaşlarıma, tatile gidip döndükten sonra -inşallah- bu
günahlarından arınarak Meclise gelip de Mecliste sağlıklı çalıştırmalarını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Teşekkür eder, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu madde muğlak
kavramlarla ve dil bilgisi oyunlarıyla düzenlenmektedir. Bu düzenlemenin amacı
maddeye eklenen 657 ek 33 madde ile çalışma şartlarını ucu açık, esnekleştiren
ve daha fazla sömürü aracı haline getiren bir yaklaşımı ortaya koymaktır.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 11 inci maddesiyle 5258 sayılı Kanunun 3 üncü
maddesinin beşinci fıkrasının sonuna eklenen cümlede geçen "ihtiyaç
sebebiyle" ibaresinin "ihtiyaç ve zaruret hâsıl olduğunda"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Aile hekimlerine ve aile
sağlığı elemanlarına nöbet görevi verilebilmesi, her ihtiyaç doğduğunda değil
de bu ihtiyacın başka şekilde karşılanmasının mümkün olmadığı ve zaruret
bulunduğu hallerde mümkün olmalıdır. Önerge ile, nöbet görevi verilebilmesi
için zaruret bulunması şartı da getirilmektedir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde aynı
mahiyette iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 12. Maddesinin yasa metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Diğer önergenin imza sahipleri:
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir Sedef
Küçük
Muğla
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 301 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesi üzerine söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz haftalar içinde ülkemiz gündemine Sayın Başbakanın “Kürtaj cinayettir.”
demesiyle başlayan bir süreç damgasını vurdu. Hemen bu ifadenin ardından Sayın
Sağlık Bakanı, Sayın Diyanet İşleri Başkanı, bir belediye başkanı da dâhil
olmak üzere kamu görevlileri ve bir kısım medya mensubu, kadınların aslında bu
konuda söz sahibi bile olmadıklarını, devlet babanın asıl karar verici merci
olması gerektiğini ifade ettiler. Bu süreçte kürtajın yalnızca cinayet
olmadığını şimdiye kadar zorunlu nedenlerle kürtaj yaptırmak zorunda kalmış
kadınların aslında katil olduğunu, tecavüze uğrayan kadınların bile doğurması
gerektiğini ve kürtaj yaptıran kadınların kendilerini öldürmeleri gerektiğini
tüm toplumca öğrenmiş olduk. Süreç burada da kalmadı. Durumdan vazife çıkaran
bir doktor, tüm tıp etiği kurallarını hiçe sayıp muayeneye giden bir kadının
babasına mesaj atarak kızının hamile olduğunu bildirmek cüretinde bulundu.
Değerli milletvekilleri,
siyasette karar alıcı yerde olanların, sorumluluk taşıyanların kullandıkları
dilin ve vatandaşlarına yaklaşımının daha özenli olması gerektiğini
düşünüyorum. Kadın bedeni ve tercihleri siyasetin konusu yapılmamalıdır.
Devletin, bireylerin özel hayatına müdahale etme hakkı olmadığı
unutulmamalıdır. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin
3’üncü maddesine ilişkin olarak İnsan Hakları Komitesinin yaptığı 2000 tarihli
ve 28 no.lu genel yorumda “Sözleşmeye taraf devletler kadınlara istenmeyen
hamilelikleri engellemede yardımcı olacak tedbirlerle ilgili bilgi vermeli ve
kadınların hayatlarını tehlike altına sokacak gizli çocuk aldırma eylemlerine
ihtiyaç duyulmamasını sağlamalıdır.” denilmektedir. Bu sözleşmenin altında
ülkemizin imzası vardır. Bu imza ülkemize ve iktidara bir sorumluluk
yüklemektedir. Bunu ve daha birçok uluslararası sözleşmeyi hiçe sayıp bu konuda
şimdikinden daha geriye gidecek herhangi bir düzenleme yapılmamalıdır. Bu
konuda atılacak herhangi bir yanlış adım yalnızca kadınların temel hak ve
özgürlüklerini kısıtlamakla kalmayacak, onlarca kadının da hayatına mal
olacaktır. Bunu göz ardı etmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur.
Değerli milletvekilleri, on
iki haftalık fetüsün yaşam hakkı konusunda duyarlılık sergilediğini ifade eden
Hükûmet, hâlen yaşayan vatandaşlarının temel insan hakları konusunda aynı
duyarlılığı sergilememektedir. Sayısı binlere varan öğrenci sudan sebeplerle
tutukludur, yüzlerce gazeteci tutukludur, sendikacılar, seçilmiş belediye
başkanları, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kısmı tutukludur. Bu,
yalnızca tutuklu insanların sorunu değildir; bu yalnızca o öğrencilerin ve o
ailelerin meselesi de değildir; yalnızca o sendikaların, gazetecilerin,
seçilmişlerin meselesi de değildir; insan hakları meselesi, yalnızca hakları
ihlal edilenlerin meselesi olmanın çok ötesindedir, bu hepimizin meselesidir,
bu bizim çağdaş bir dünyaya ait olup olmadığımızın meselesidir. Her muhalif
düşünceden, her eleştiriden, konserlerden hatta özel sohbetlerden bir örgüt
yaratmak çabası içinde olan polisler ve savcılar çağdaş bir dünyaya ait olup
olmadığımızı net bir biçimde ortaya koymaktadır. Karısı ve çocuğunun gözü
önünde bir vatandaşımızı hunharca döven ve giydikleri üniformanın kendilerine
hukukun üstünde bir güç verdiğine inanan polisler buna örnektir. Verdikleri
haksız tutuklama kararlarıyla onlarca insanın hayatını karartan adalet sistemi
buna örnektir. Bir hukuk devletinde başta hukuku uygulamakla görevli olanlar
olmak üzere hiç kimsenin ama hiç kimsenin insan hak ve özgürlüklerinin üzerinde
olmadığını bir kez daha belirtmek ihtiyacı duyuyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Berat Kandili’nizi de en
içten hislerimle kutluyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde 12 ile düzenlenmek
istenen, aile hekimin çalışma saatlerini tamamen bakanlığın inisiyatifine
bırakmaktır. Hali hazırda, çok zor şartlarda ve uzun sürelerle hizmet veren
aile hekimlerimiz bu madde ile bakanlığın daha fazla süre çalıştırılmasına
maruz bırakılmak istenmektedir. Madde 12'nin yasa metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 13 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir Sena
Kaleli
Muğla Bursa
Madde 13- 11/10/2011
tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 inci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"j) Basın ve Halkla
İlişkiler Müşavirliği."
"k) Hekim ve Sağlık
Çalışanlarını Haklarını Koruma Müşavirliği"
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)
– Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Sena Kaleli, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dönem sonunda bir AKP markası hâline gelen
torba yasaları bitirdik, yamalı bohça tasarıyı görüşüyoruz. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
tasarı “www.hepsiburada.com” gibi birbiriyle ilgisiz birçok düzenlemeyi bir
araya getiriyor. Al yasayı koy torbaya, koy bohçaya, salla salla vur sağlığa,
vur yargıya, vur vatandaşa. Tartışılmayan, ortak akılla geliştirilmeyen
çalışmalar aradan bir yıl dahi geçmeden tekrar Genel Kurula gelmekte, bu durum
her konuda örnek olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin verimliliğini
ve saygınlığını tartışılır hâle getirmektedir. Alelusul gündeme gelen yasalar,
yönetmelik ve genelgeyle yamanmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
“sağlıkta dönüşüm” adı altında gelen tüm düzenlemeler sağlık hizmetlerinin
özelleştirilmesinden ibarettir. Bu dönüşüm düzenlemeleriyle hastaneler özel
işletmeye dönüştürülmekte, hastalar müşteri gibi görülmekte, sağlık çalışanları
değersizleştirilmektedir. Hizmet pazarlamaya dönüşmüş, tıp mesleği eski
itibarını kaybetmiştir. Özellerin dışındaki hastanelerde yeterli yatak, yoğun
bakım ünitesi, ekipman, donanım, doktor ve sağlık personeli yoktur. Hemen hemen
hepimiz hastaların aramasıyla randevu ve ameliyat günleri için aracılık
yapmaktayız.
Öte yandan, bu politikalar
sağlık çalışanlarının sorunlarının hiçbirine çözüm getirmemektedir. Görüşmekte
olduğumuz tasarıda da şimdi sayacağım şu sorunların hiçbirine çözüm
getirilmemiştir: Ebe ve hemşirelerin ücret yetersizliği, döner sermaye
ödemelerindeki düzensizlik, döner sermayelerin emekliliğe yansıtılmaması, görev
tanımlarının olmaması, risk fazlalığı, mobbing ve şiddet, meslekte uzmanlaşma,
istediği branşta çalışamama gibi sorunlar yine göz ardı edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 1’inci maddesi sezaryenle ilgili bir düzenleme gibi görünmekle
birlikte asıl hedef kadındır. İnsan odaklı bir yaşam kisvesi altında kadının
yaşam biçimidir.
Tasarının bir başka
düzenlemesiyle halk sağlığı müdürlükleri, idari halk sağlığı müdür
yardımcılıkları kadroları tahsis edilmektedir. Ancak toplum sağlığı
merkezlerine il halk sağlığı müdürlüklerine yapılan atamalarda dört yıllık
eğitim gören halk sağlığı uzmanları göz ardı edilmektedir. Örneğin Bursa İl
Halk Sağlığı Müdürlüğüne bir biyokimya uzmanı atanmıştır. Bu arkadaşın
yöneticilik yeteneği ve vasfı nasıl ölçümlenmiştir?
Değerli milletvekilleri,
sağlık üzerine görüşmeler yaparken en sık rastlanan kanser türü olan meme
kanserine özel bir parantez açmak istiyorum. Maliyet etkinliği ve yaşam şansını
artırabilmek açısından hastalığın yayılma hızı, görülme sıklığı ve
farkındalığının nedenlerinin araştırılması, veri oluşturulması çok önemlidir.
Ne yazık ki ülkemizde, ülkemize özgü herhangi bir istatistiki veri
bulunmamaktadır. Kurucularından biri olduğum MEMEDER, ülkemizde ilk defa on yıl
süreyle toplumsal tabanlı izlemeye dayalı bir kayıt tarama programını
Bahçeşehir’de hayata geçirmiştir ve ulusal ve uluslararası alanlarda ödüller
almıştır. Bu çalışmaları ülke geneline yayma azmi içinde çeşitli illerde
bilinçlendirme ve tarama çalışmalarımız devam etmektedir.
Dileğim, Hükûmetin de
koruyucu sağlık hizmeti kapsamında bu nevi çalışmaları desteklemesidir.
Öte yandan, ileri evredeki
meme kanserli sigortalıların malulen emekli olabilmelerinin önü açılmalıdır.
Malulen emeklilikle ilgili vermiş olduğum kanun teklifim hâlâ komisyonlarda
görüşülmeyi beklemektedir. Konuyla ilgili aldığım imzalı dilekçeleri Sayın
Bakana vermek istiyorum. İnsan sağlığı konusunda duyarlılığınıza inanarak iyi
kandiller, iyi tatiller diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer
alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 14 ila 24’üncü
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nurettin Demir, Muğla
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Günaydın arkadaşlar, tekrar merhaba.
Tabii ki bu saatlerde artık
sabah oldu, birçok kimse uyandı ama sabaha doğru en çok fırıncılar ayakta olur,
doğumcular ayakta olur genel olarak ya da uzak yerdeki işine giden insanlar.
Yorucu ve yoğun bir süreç
geçirdik.
BAŞKAN – Sayın Demir, bir
de milletvekilleri ayakta olur bu saatte.
Buyurun.
NURETTİN DEMİR (Devamla) –
Evet, bir de milletvekilleri bu saatte ayakta olur. Sayın Başkan, doğru
söylüyorsunuz. Uyanık olanlar tabii. Uyuyanlar da var ama olacak o kadar.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri, Sayın Bakanım; ben, burada Adapazarı’nda geçtiğimiz ay yaşanan
bir olay anlatmak istiyorum. Ayşe Tahmaz. Ayşe Tahmaz bir işçi eşi. Kırk üç
saat travay çekiyor, yani bizim iki gündür çalıştığımızı hesaba katarsanız,
kırk üç saat sancı çekiyor ve kırk üç saat sonra ebeler karnına bastırıyorlar
ve zorla doğurtuyorlar. Çenesi kırılıyor, çenesi ikiye ayrılıyor ve yüzde 70
beyin oksijensiz kalıyor, çocuk -sakat şu anda- kuvözde kalıyor bir iki ay ve
aileye veriliyor ve maalesef bebek sakat. Aile üzgün ve baba doktora gittiği
zaman, başhekime gittiği zaman da başhekim ve o doktor, sorumlu olan grup “Bize
yasayla gel, ne yapalım, böyle istiyorlar.” deyip bu işi üstünden salıveriyor.
Tabii ki önemli olan, sağlıklı nesli yakalamak, sağlıklı insanları mutlu
etmektir. Acaba, bu bebeğin bakımını Sağlık Bakanının ya da Başbakanın üstüne
alıp almayacağını merak ediyorum. Tabii ki bu çok önemli bir konu. Gerçekten,
aldığımız karar ne kadar bizleri mutlu edecek, toplumumuzu, insanlarımızı mutlu
edecek, çok merak ediyorum.
Özellikle, bu sezaryen
konusuna bir daha döndüğüm için dönmekte zorlandığım bir konu var. Bu hekimleri
normal doğum yapma konusunda kollayacağını söylediği, “Gerekli tedbirlerin
alınmasına rağmen doğumu takiben anne veya bebekte meydana gelebilecek
istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulamaz.” kısmı, sezaryen ilk kez
uygulanmaya başladığında bu fıkra konsa belki kabul edilebilir ama bırakın
20’nci yüzyılı, 21’inci yüzyılda bu yasa deve kuşu gibi bir şey oldu. Kanun
teklifinde bu madde hekimleri koruyucu bir maddeymiş gibi gösterilmekte ancak
hekimleri korumamaktadır saygıdeğer milletvekilleri. Siz, hukukta sorumsuzluğu
öncelikle yasal düzenleme ile gideremezsiniz, hukukta böyle bir durum yok.
Belki Cumhurbaşkanına bazı konularda böyle bir ayrıcalık tanınabilir.
Anne isteğiyle sezaryen ve
hastaların sezaryen tercihi kamuoyunda yeteri kadar tartışılmadan hekimlerin
karar verme ve hastayı değerlendirme yetkisi yok sayılarak kanunla önlenmeye
çalışılmaktadır. Anne, yeterli aydınlatma yapılmamasına rağmen, kendi özgür
isteğiyle sezaryen tercih edebilmektedir.
Anne istemiş, sezaryenin tıbbi bir endikasyon olmadığı savıyla
ötelenerek anneyi istemediği bir tıbbi müdahaleye nesne yapmak, hele hele bu
nedenle istemi yerine getiren hekime hukuki sorumluluk yüklemek gerek tıp etiği
ilkeleri gerekse çağdaş hukuk kuralları açısından kabul edilemez. Kanun
teklifinin, tıbbi endikasyona dayalı sezaryende gerek sezaryenin uygulanmasında
ve gerekse istenmeyen bir sonucun meydana gelmesi hâlinde medikal malpraktis
açısından hekimin ceza hukuku, tazminat hukuk ve idare hukuku yönünden
sorumluluğu ile ilgili bir yenilik getirmediği, sadece malumun ilamı olduğu
görülmektedir. Eğer bu konuda gerçek bir katkı yapılması düşünülüyorsa
malpraktis cezalarında, tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, kurumsal
sorumluluk ve ödeme gündeme getirilmelidir ve mesleki dokunulmazlığın önünün
açılması gibi düzenlemeler tartışılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada sağlık çalışanlarının… Özellikle önemli kararlar alıyoruz
fakat hâlen sağlık personelinin bir meslek oda kanunu bile yok. 2/438 ve mart
ayında sağlık personeli meslek oda kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına tarafımdan sunulmuş olmasına rağmen, hâlen komisyonda
beklemektedir. Bu kanun teklifini Sağlık Komisyonu Başkanı Sayın Erdöl ile
görüştüğümüz hâlde, hâlen bir yanıt alamadık. Bence bu meslek oda kanunu bugün
ele alınan konulardan daha önemlidir ya da en azından onlar kadar önemlidir.
Darbe ürünü olarak kabul edilen 1982 Anayasası’na göre “Tanımlanmış mesleklerin
meslek odası kurulması zorunludur.” denirken, hâlen on yıldır tabip dışı sağlık
mesleklerinin meslek oda kanunu
tarafınızdan çıkarılmamıştır. Ters açıdan bakıldığında, 1982 Anayasası
size göre daha adil durmaktadır. Siz, sivil örgütlerin olmasını istemiyorsunuz
ve eleştirilmeyi asla kabul etmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’ın yanıtlaması için, yine mart ayında, hemşirelerin
görevleri dışında çalıştırılmalarına, sağlık sektöründe çalışan personelin niteliğine
ilişkin; yine nisan ayında, laboratuvarda çalışan sağlık personelinin çalışma
şartlarına ve aile hekimliği uygulamasına dair sorularıma bugüne kadar yanıt
alamadım. Mayıs ayında, sağlık hizmetlerinde çalışanların mesai saatlerine
ilişkin olarak; yine mayıs ayında, sağlık çalışanlarının döner sermaye
gelirlerinde yapılan kesintilere ilişkin yazılı soru önergelerime Bakan Akdağ
cevap vermemiştir. Böylece, aslında sağlık personelini düşünmediğini, sadece
neoliberal ekonomilere hizmet ettiğini bir kez daha göstermiştir. Toplumda
tartışılmadan, aceleyle çıkarılmaya çalışılan yasa taslağının hazırlanmasında
gerekli özenin gösterilmediği ortadadır.
Sayın milletvekilleri, her
tür konu bu torba taslağın içine sinsice sıkıştırılmıştır. Örneğin 8’inci,
9’uncu madderde tütün ve tütün ürünleriyle ilgili konu, tömbeki konusu, gerek
nargile konuları getirilmiştir. Bu konuyu biz de destekliyoruz. Türkiye’deki
özellikle iktidarın “Dumansız Türkiye” çalışmalarını ben de takdir ediyorum.
Ancak, tabii ki, dumansız Türkiye oluştururken, biber gazıyla yoğunlaşan bir
Türkiye'nin de altını çizmek istiyorum burada.
Özellikle, gezdiğim ve
dolaştığım Türkiye’de, Viranşehir, Göcek, Milas, Fethiye gibi yerlerde köylere
kadar inen ve dokuz on yaşlarına kadar inen uyuşturucu belasının çok daha
önemli olduğunu ve bunun da göz ardı edilmemesi gerektiğini, tuz
politikalarında, obezite politikalarında gösterdiğimiz çabaların, gerek tütünde
gösterdiğimiz çabaların özellikle uyuşturucu ve madde bağımlılığında da
gösterilmesi gerektiğini bekliyoruz Sağlık Bakanlığından.
Ebelik ve hemşirelik
konusunda, özellikle mesleklerin birbirine girecek şekilde çatıştırılması doğru
olmamaktadır. Bu konuda da yine hemşireliğin üzerine ebelik, yenidoğan,
ameliyathane ya da yoğun bakım hemşirelik konularının eklenerek eğitimlerinin
tekrar düzenlenmesinin yararlı olacağı düşüncesindeyim.
2007 yılında -sayısal
üstünlüğünüzü kullanarak- Hemşirelik Kanunu’nda ciddi bir düzenleme yapılmıştı
ve o zaman ebelere hemşirelik konusunda bir fırsat tanınmıştı. Tekrar getirilmesinde
mutlaka Bakanlığın önemli gereksinimleri vardır ama dediğim gibi, hemşirelik ve
ebelik konusunda Türkiye'nin önümüzdeki dönemde oldukça yoğun çalışması
gerekiyor.
11’inci maddedeki aile
hekimliğiyle ilgili arkadaşlarımız yeterince konuştular ve bu konuda,
sanıyorum, yoğun çalışmalar gerekecek diye düşünüyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının bugüne kadar aldatmacalarla halkımızın gözünü boyadığı sağlık
politikaları, yine içine düşeceği kuyunun nedenlerinden biri olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygılarımı sunuyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, iyi
tatiller diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına
söz isteyen Ülker Can, Eskişehir Milletvekili… Yok.
Orhan Düzgün, Tokat
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle günaydın diyerek ve
kandilinizi kutlayarak başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün
Tokat’tan bir beyin cerrahi uzmanı arkadaşım beni aradı, şu anda Tokat’ta
hizmet veren tek beyin cerrahisi uzmanı. Hatırlayacaksınız, daha çok yakın bir
zamanda bizim bir hekim arkadaşımız katledildi ve Sayın Bakan bu Mecliste dedi
ki: “Bundan sonra sağlık personeline kaldırılan el bana kaldırılmıştır.” Bütün
samimiyetimle söyleyeyim ki bir hekim olarak Sayın Bakanın bu söylemini çok
takdir ettim ve umutlandım fakat bu söylemden sonra gelişen olaylar -gerçekten
büyük bir samimiyetle söylüyorum, Sayın Bakanın da alınganlık göstermemesini
rica ederek söylüyorum çünkü daha kibar bir kelime bulamadım, kesinlikle de
saygısızlık etmek gibi bir niyetim yok- fakat bu süreçten sonra gelişen olaylar
bende Sayın Bakanın mazoşist olabileceği endişesini uyandırdı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, Hatibi uyarır mısınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sayın Başkan… Nedir bu ya, ne oluyor?
BAŞKAN – Söz vereceğim
Sayın Bakanım.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Sayın Bakanım… Sayın Bakanım… Bakın, bütün samimiyetimle söylüyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Ne oluyor? Ne samimiyeti canım!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Saygısızlık etmek amacıyla söylemediğimi söyledim Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Böyle saçmalık mı olur? Türkçe konuşuyorsunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Sayın Bakan, ben Türkçe konuşuyorum, evet.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Mazoşistin ne anlama geldiğini biliyorsunuz o zaman.
BAŞKAN – Ama buna hakkınız
yok Sayın Milletvekili.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Bakın, Sayın Başkan, tekrar söylüyorum…
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Düzgün…
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sözünü geri alacaksın.
Neyse siz konuşun. Ben size
cevabınızı veririm biraz sonra.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Lütfen özür diler misin. Özür dile, özür dile! Sözünü geri al!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Bana el, kol işareti yapma. Ben ne söylediğimi biliyorum.
Sayın Bakanım, bakın, bütün
samimiyetimle söylüyorum…
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Bütün samimiyetinle ne söylüyorsun?
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) –
Başlamadan söyledim, “Bunun bir saygısızlık ve hakaret olarak algılanmamasını
rica ediyorum.” dedim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sana yakışmadı.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen
geri al sözünü, geri al!
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Sayın
Bakanım, eğer hakaret olarak algıladıysanız özür diliyorum ve sözümü geri
alıyorum. Öyle bir maksatla söylemedim.
Kastetmek istediğim şey bu
değil. Bu ülkede insanlar görevlerini yaparken dövülüyorlar. Daha bir ay önce
Tokat’ta bir başka beyin cerrahının hem burnu hem kolu kırıldı; bunu anlatmaya
çalışıyorum. Yoksa benim Sayın Bakana hakaret etmek gibi bir niyetim yok, bunu
açıkça söyledim.
Evet, değerli arkadaşlarım,
bu ülkede bu hizmeti yürütmeye çalışan insanlar yoğun bir baskı altındalar. Bu
insanların özlük haklarıyla ilgili çok ciddi sıkıntıları var. Sayın Bakanın
sağlık hizmetiyle ilgili başarılı çalışmaları olduğunu biliyorum, takdir
ediyorum ama bu ülkede sağlıkla ilgili hâlâ çok ciddi problemler var. Biz
bunları söylemek zorundayız, anlatmak zorundayız ve sizler de bunu
değerlendirmek zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım, gene
Sayın Bakan buna kızabilir belki ama kendi cümleleriyle söyleyeceğim, bu
kürsüden söylediği bir şey var, dedi ki “Mecburi hizmet insanın insana
zulmüdür.” Bunu söyledikten sonra da mecburi hizmeti kaldırdı Sayın Bakan fakat
o gün sadece tıp fakültesini bitirdiğinizde olan mecburi hizmet bugün ihtisas
yaptığınızda da yapılıyor, yan dal ihtisası yaptığınızda da yapılıyor ve bu
insanlara bunun karşılığında hiçbir şey verilmiyor. Üstüne üstlük, bu
insanların o gün en azından eşleri yanlarına tayin ediliyordu, bugün buna da
bir sürü kurallar konularak bu ailelerin tamamı parçalandı. Sayın Bakanın bu
konuda hassasiyet göstereceğini düşünüyorum.
Yine ben Sayın Bakana bir
soru önergesi gönderdim, dedim ki “Sayın Bakanım, siz yirmi dört saatlik
çalışmadan sonra hekimlerin mesai yapmasını doğru buluyor musunuz? Böyle bir
uygulamanız var mı?” Henüz bugüne kadar bir cevap alamadım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, bu gece sabaha kadar çalıştık. Kendinizi bir hekimin
yerine koyun. Şimdi, bu saatte polikliniğe gideceksiniz, hastaları muayene
edeceksiniz ve akşama kadar da hizmet vereceksiniz. Böyle bir şeyi yapabilir
misiniz? Ya da yapabilirseniz ne kadar sağlıklı yapabilirsiniz? Ne kadar
süreyle yapabilirsiniz? Ben gene Sayın Bakandan rica ediyorum ki lütfen,
hekimleri artık nöbet ertesi çalıştırmaktan vazgeçin. Biz bunu söylüyoruz ama
bakın, burada konuştuğumuz yasada diyoruz ki “Aile hekimleri de nöbet
tutsunlar.” Şimdi, aile hekimi belli bir kitleye bakıyor, nöbet tuttuktan sonra
izin kullanma gibi bir şansı yok, akşam nöbet tutacak, akşama kadar tekrar
devam edecek görevine.
Ben bu konuyla ilgili
görüşlerimi aktaracağım tekrar arkadaşlar. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Acar, buyurun.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Bakan, Meclisten kaçırarak çıkardığınız 650 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’yle, kamuda çalışan veya iş yeri hekimliği yapan kaç hekim kamudan
ayrılıp özel sektöre geçmek zorunda kalmıştır? Birinci sorum bu. Buna ek
olarak, yine bu nedenle hastanelerde boşalan kadrolardan dolayı kaç kanser
hastası ameliyat olmak için sırada beklemektedir, yani Başbakan kadar şanslı olmayanlar?
Üçüncüsü de: Vatandaşın
cebinden çıkan, sağlık için ödedikleri ilaç ve muayene katkı payları her gün
giderek artarken bu katkı payları hangi kalemlere harcanmaktadır ve toplanan
miktar ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, soruya yazılı da cevap verebilirsiniz.
2002 yılından itibaren,
yıllar itibarıyla sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları nasıl gelişmiştir?
Sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları içerisinde personel, ilaç gibi fonksiyonel
bir ayrım varsa tablo hâlinde iletirseniz sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ hiçbir kanunu, hiçbir tasarıyı ya da teklifi Meclisten kaçırarak
yasalaştırmamıştır. Bunun örneği yoktur, bundan sonra da olmayacaktır. Bugünkü
görüşmeler de aslında bunun çok önemli bir örneğidir.
AK PARTİ hükûmetleri olarak
Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla kamudaki sağlık hizmetlerini sürekli olarak
güçlendirdik bugüne kadar, bugünden sonra da güçlendirmeye devam edeceğiz.
Belki, değerli milletvekillerimizin, soruyu soran değerli milletvekilimizin de
bilgisi olmayabilir ama Türkiye’de neoliberal politikalar uygulamakla sık sık
bir ezber şeklinde suçlanan AK PARTİ hükûmetleri 2008’den bu yana Türkiye’de
özel sektörün yeni hastane açmasını ya da yeni personel istihdamını kontrol
eden bir uygulamayı ısrarla takip etmektedir. Türkiye’de ilk defa bizim
dönemimizde olmuştur.
Dolayısıyla, belli
kanunlarla kamudan ayrılan hekimler var, kamuya gelen hekimler var ama kamuda
hekim sayısı her yıl sürekli olarak artış göstermektedir, bundan sonra da artış
gösterecektir.
Türkiye’de sorunlu alan,
tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısının azlığıdır. Yıllarca belli meslek
örgütleri, bu meslek örgütleriyle birlikte hareket eden belli çevreler,
Türkiye’de hekim sayısının artmasını engellemişlerdir. Bu sadece vatandaşa
verilen hizmeti engellemekle kalmamış, aynı zamanda hekimlerin iş yükünü de
ileri derecede artırmıştır.
Bugün de hekimlerin
üzerinde büyük bir iş yükü vardır. Evet, bir hekimin mümkün olduğu kadar
dinlenmesi önemlidir, bir hekimin hata yapmamak için hastasına olabildiğince
fazla zaman ayırması da önemlidir ama bir başka gerçek de Türk milletine bu
ülkenin hekimlerinin hizmet edeceğidir. Yani biz Türkiye’deki hastaları Yemen’e
ya da Finlandiya’ya göndererek onların ihtiyaçlarını karşılayamayız; gerek
koruyucu hizmetler açısından gerek acil hizmetler açısından gerekse tedavi edici
hizmetler açısından. Dolayısıyla, sistem doğru kurgulanmıştır ve doğru
işlemektedir. Vatandaşımız da bunu görerek, her geçen yıl bunun karşılığını hem
yapılan anketlerle gösterir biçimde, memnuniyetini artırarak gösteriyor hem de
Hükûmetimizin arkasında durarak, hükûmetlerimizin arkasında durarak bunu
gösteriyor.
Türkiye’de ilaç ve muayene
için alınan katkı payları Avrupa’daki en düşük oranlar arasındadır. Türkiye’de
cepten harcamalar sürekli olarak azalmaktadır yıldan yıla. Neden ilaç ve
muayene katkı payı koyuyoruz? Çünkü gereksiz muayeneler, bir taraftan buna
ziyadesiyle ihtiyaç duyan vatandaşların işini zorlaştırmaktadır, ayrıca akılcı
ilaç kullanımı açısından da ilaca katkı payı konulması son derece tabiidir.
Şunu hepimiz biliyoruz: Türkiye’de, yatan hastalar ilaca hiç para ödemezler;
Türkiye’de kronik hastalar, ciddi hastalığı olan insanlar ilaca hiçbir para
ödemezler.
Sağlık harcamalarına sıra
gelince, evet, Türkiye’de sağlık harcamaları artmıştır, bununla iftihar
ediyoruz. Türkiye sağlık harcamalarını 2008 sonundaki hesaplamalarla -çünkü
bundan sonra TÜİK’in resmî hesaplamaları henüz tamamlanmış değildir- yaklaşık
olarak yılda 600 dolar civarında gerçekleştirmiştir ve o günden bugüne rakamlar
kesin olmamakla birlikte -Sağlık Bakanlığımızın projeksiyonundan ifade
ediyorum- kişi başına sağlık harcamaları 550 dolarla 600 dolar arasındadır.
Bunu, satın alma gücü paritesiyle değerlendirirsek 900 doların üstünde bir
satın alma gücü ile Türkiye’de sağlığa para ayırıyoruz. OECD ülkelerinin
sağlığa ayırdığı pay, kişi başına yine satın alma gücü paritesine göre 3.500
dolardır. Türkiye’de satın alma gücü paritesiyle 900 dolar para harcıyoruz ve
biz bununla -şükürler olsun- 12 çeşit aşıyı çocuklarımıza bedava yaptığımız
gibi şimdi ona 2 aşı daha ekliyoruz. Bütün koruyucu sağlık hizmetlerini
ücretsiz olarak veriyoruz, bütün acil hizmetleri ücretsiz olarak veriyoruz. Bu
ülkede ülkenin en ücra köşesindeki bir vatandaşımız hava ambulansıyla ihtiyacı
olan merkeze taşınıyor kendisinden beş kuruş para talep edilmeksizin.
Bunlar -şükürler olsun-
ülkenin gerçekleri ve on yıl sonunda AK PARTİ hükûmetlerinin sağlıkta ülkeyi
getirdiği noktalardır.
Bu yaklaşık olarak 550
dolar kişi başı harcamanın 400 doları kamu tarafından yapılmaktadır. Bundan
sonraki yıllarda da bunda tedricî bir artış olacak. Ancak şunu ifade edeyim:
2003 ile 2010 arasında kamunun sağlık harcamaları, kamunun genel kamu
harcamaları faiz dışı olarak yaklaşık olarak yüzde 214 artmıştır. Sağlık
harcamaları ise nominal olarak bu süre içerisinde yaklaşık olarak yüzde 183
artmıştır. Yani Türkiye kendi büyümesine paralel bir şekilde sağlığına da para
ayıran bir ülkedir. Kamunun faiz dışı harcamalarına kıyasla sağlığa daha fazla
bir para da ayrılmamaktadır ve bugün bütün dünya, Türkiye’de kurulan verimli
sistemi alkışlıyor.
Değerli milletvekilleri, bu
sadece AK PARTİ hükûmetlerinin başarısı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin
başarısıdır. Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz, sizler de iftihar
etmelisiniz. Elbette sistemde eksiklikler var, yapılması gereken işler var. İşte
gece yarılarına kadar, sabahlara kadar sizinle bunun için çalışıyoruz, bu
eksiklikleri de telafi edelim, daha iyisini gerçekleştirelim diye ama ben, size
sabahın şu saatinde şunu da salık veriyorum: Mayıs ayında Dünya Sağlık
Örgütünün Türkiye için yayınladığı ülke raporunu lütfen açıp okuyun. Daha çok
yakın bir zamanda bu rapor açıklandı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, biz soru sorduk. Hükûmet politikalarını konuşmalarda da
anlatabilirsiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sorularınıza cevap veriyorum. Sağlık harcamalarının nasıl
arttığını, neden arttığını anlatıyorum.
Hepinize de teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 663 sayılı
KHK’yı Mecliste tartıştık mı, ben mi hatırlamıyorum? Çünkü siz “Hiçbir şeyi
Meclisten kaçırmadık.” dediniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Sayın Atıcı, burada, biz, işlerimizi hukuka göre ve Anayasa’ya göre
yapıyoruz. Kanun hükmünde kararnameler bir Anayasa hükmüdür.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ama olağanüstü hallerde...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Biz, bu Anayasa’ya, Anayasa hükmüne göre bu işleri yaptık. Siz de
yine aynı Anayasa hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine gittiniz. Nedir ortada
kaçırılan anlayamadım? Bakın…
BAŞKAN – Sayın Bakan, başka
sorular var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Müsaade ederseniz tekrar ifade edeyim.
BAŞKAN –Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Her şey hukuk ve Anayasa çerçevesinde yapılmıştır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
başka sorular var, onları aldıktan sonra cevap verin lütfen.
Sayın Yüceer…
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İnsan Hakları Derneğinin
raporlarına göre, cezaevlerinde ölümün eşiğinde 98 tutuklu, ciddi sağlık
sorunları yaşayan 243 tutuklu bulunmaktadır. Cezaevlerinde sağlık, insan
hakları kapsamındadır. Dolayısıyla, özgürlüğün kısıtlanması cezası, sağlık
hakkının elinden alınması anlamına gelmemelidir ama maalesef tıbbı tedaviye
erişim hakları engellendiği için birçok tutuklu cezaevinde yaşamlarını
yitirmiştir. Bu anlamda cezaevinde sağlık hizmetlerine ulaşımın daha iyi
koşullara ulaştırılması için ne yaptınız, bundan sonra neler yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakanım, ben, Hipokrat yemini etmiş tüm hekimlere çok
inanıyorum ama bazen tereddüde düşüyorum. Örnek vereceğim ve ihbar ediyorum
size. Fatih Hilmioğlu eski bir üniversite rektörü, Silivri’de yatıyor. Bir
kurum, bir üniversite hastanesi diyor ki: “Bunun yaşamsal tehlikesi vardır, çok
ağır bir karaciğer hastalığı vardır.” Bir başka kurum “Yoktur” diyor. Ben şunu
soruyorum: Hakikaten var mıdır yok mudur? Sizden istirhamım bunu başka bir
hakem hastanesine yani bir başka üniversite ve başka bir hakem hastanesinde bu
konu hakikaten nedir? Hepimiz tatmin olmalıyız. Bir üniversite hastanesi böyle
diyor, bir başka kurum böyle diyor. hangisine inanacağız? Hipokrat yemeni etmiş
hekimlerimiz farklı mı düşünüyor?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Türkiye’de
katılım paylarının az olduğunu ifade etti ama kendileri iktidara gelmeden hemen
önce hastalar ilaç katılım payı öderlerdi yüzde 10, 20 ve raporlular sıfır. Bu
aynen devam ediyor ancak 5 ve 12 lira muayene katılım payı ödüyorlar özel veya
devlet hastanesine göre. Reçete ücreti ödüyorlar 3 lira, eşdeğer ilaç farkı
ödüyorlar, en ucuz artı yüzde 10 üstündeki bütün farkı ödüyorlar. Bu bandı
30’dan 10’a indirdiler. Özel hastane fark ücreti ödüyorlar, yüzde 90’a kadar
çıkardılar, tetkik fark ücreti ödüyorlar, erken muayeneye gelme fark ücreti
ödüyorlar, öncelikli tetkik ücreti ödüyorlar ve istisnai sağlık hizmetleri için
ayrıca ücret ödüyorlar. Bunların hepsi hastanın tedaviye ulaşmasıyla hasta
arasındaki paradan örülmüş duvarın kalınlığının git gide artmasıyla ifade
edilir ve bu toplam paraların toplam harcamalara bölündüğünde cepten ödemelerin
yüzde 40’a…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan
buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Cezaevlerindeki tutuklu ve
hükümlüler, ciddi hastalığı olanlar. Bu konuyu ben de çok önemsiyorum.
Gerçekten, bir şekilde hürriyetini yasal bir biçimde de olsa kaybetmiş olan, bu
hususta kısıtlılığı olan insanların sağlık hakkına erişmeleri hususunda çok
hassas olmalıyız. Bunun için Adalet Bakanlığının bizden istediği yardıma,
onların istediği bir biçimde bir protokol yaparak da cevap vermiş durumdayız ve
bundan sonra da elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Burada önemli olan bir
husus var. Daha sonra Sayın Aslanoğlu da benzeri bir şey söyledi, Sayın
Yüceer’in sorusu da, her ikisi de birbirine benziyor. Şimdi, burada yaşamsal
tehlikenin olup olmadığına bir doktor heyeti karar veriyor, başka bir doktor
heyeti karar veriyor. Bunlarla ilgili bütün iş ve işlemleri savcılıklar takip
ediyor ve savcılıklar yönetiyor. Bu hususta Sağlık Bakanlığının doğrudan bir
yetkisi maalesef yok. Bu, adli tıp kurumu ve savcılıklar arasında, bu arada
bilirkişi olarak tespit edilen üniversiteler ya da diğer hastanelerle ilgili
olarak yürüyen bir husus. Bu konuyu özellikle Silivri ve Metris’i ziyaret
ettiğimiz zaman Adalet Bakanımızla geniş biçimde görüştük. Yani, hakikaten
birtakım ilerlemeler kaydedildi ama daha da ilerleme kaydedilmesi gerektiğine
ben inanıyorum. Adalet Bakanlığımızla bu konu üzerinde çalışıyoruz.
Sayın Özel her zaman
tekrarladı, benim gerek Genel Kurulda gerekse buranın dışında çok sık duyduğum
bir hususa yine işaret etti. Şimdi, bütün mesele şu: Belli anketlerle ya da
belli çalışmalarla aslında matematikle bütün bunları test etmek lazım. Mesela,
Türkiye’de, 2003 yılında ilaç ve tedavi masraflarını kendi karşılayanların
oranı, o günkü Devlet İstatistik Enstitüsünün rakamlarıyla yüzde 32 iken 2010
yılında bu yüzde 11,7’ye gerilemiştir. Yüzde 11,7 bile belki olmasın, doğru ama
33’ten, 32’den 11’e inmek demek, bunun yaklaşık olarak üçte 1’ine gerilemesi
demektir. Yine, bu hususta biraz önce ifade ettiğim gibi, vatandaşımızı
özellikle yıkıcı sağlık harcamaları açısından korumaya devam edeceğiz.
Değerli Milletvekilim, bu
ülkede insanlar organ naklinden kalp ameliyatlarına varıncaya kadar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - …özel hastanelerde bile ücretsiz olarak hizmet alıyorlar, bunu
biliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
14’üncü madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 14 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Mehmet Ali Ediboğlu Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray
Hatay İstanbul İzmir
Özgür
Özel Nurettin
Demir
Manisa
Muğla
Madde 14- 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye 19 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde
eklenmiştir.
“Basın ve Halkla İlişkiler
Müşavirliği
Madde 19/A- (1) Basın ve
Halkla İlişkiler Müşavirliğinin görevleri şunlardır:
a) Bakanlığın basınla
ilgili faaliyetlerini planlamak ve bu faaliyetlerin belirlenecek usul ve
esaslara göre yürütülmesini sağlamak.
b) Bakan tarafından verilen
benzeri görevleri yapmak.
c)Tüm sağlık çalışanlarının
hakları ve sorunları üzerine çalışmalar planlamak ve bu çalışmaların
belirlenecek usul ve esaslara yürütülmesini sağlamak.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; 301 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü
maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yapılan
bir araştırma vatandaşlarımızın medyada yer alan sağlık haberlerine pek fazla
güvenmediğini göstermektedir. Bunun nedenleri araştırıldığında da sağlık
alanının ticarileştiği, dolayısıyla birçok firma, hastane ya da kişinin iş
dünyasının yöntemlerini yani reklamları, tanıtımı abartılı bir şekilde
kullandığı, bunun da ürkütücü boyutlara ulaştığı bilgisine yer veriyor bu
araştırma.
Sağlıkta şiddetin önlenmesi
konusunda medyaya da büyük görevler düşmektedir. Medya tarafından takip edilen
hastaların, hastalıkların seyriyle ilgili tatmin edici bilgilerin etik değerler
içerisinde verilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Şiddet olayları sonrasında
kamuoyuna yönelik açıklamaların donanımlı, yetkili ve yetkin kişilerce
yapılması sağlanmalıdır.
Yazılı ve görsel medya
organlarının sağlık haberlerine yönelik uzmanlaşmış sağlık muhabiri istihdamı
sağlanmalı, medyada sağlık danışmanlığına gereken önem verilmelidir. Medyanın
kitle eğitimindeki rolü nedeniyle şiddeti önlemeye yönelik eğitsel yayınlar
yapılmalı, hekimliğin insanın sağlıklı yaşam hakkına hizmet eden bir meslek
olduğu, Diyanet kurumundan da yardım alınarak sağlanmalıdır.
Sormak isterim, hekimlik
dışında hangi meslekte 4 kişiden 3’ü mesleği nedeniyle şiddete uğramaktadır?
Bugün durup düşünmek zorundayız. Hayatının en güzel yıllarını hastalarının
yaralarına derman olmak için öğrenmeye, çalışmaya, kitaplara, sınavlara,
ameliyatlara vakfetmiş bir insan, neden çalıştığı hastanenin orta yerinde
ölümcül saldırılara maruz kalmaktadır? Hekime ve diğer sağlık çalışanlarına
yönelen bu öfke nedendir? Bugün durup düşünmek zorundayız.
Düne oranla bugün
hastalıkların nedenlerini daha iyi biliyor olmamıza, teknolojik gelişme
sayesinde hastaları daha iyi tedavi etmemize ve daha önemlisi, düne oranla
bugün hastalarımızı daha uzun ve konforlu yaşatabilmemize rağmen, neden düne
oranla bugün hekimler ve diğer sağlık çalışanları daha çok horlanmakta, hakaret
edilmekte ve ölümcül saldırılara maruz kalmaktadır? Çünkü bu ülke Sağlıkta
Dönüşüm Programı uygulamaktadır, çünkü program uygulanmaya konulduğu diğer
ülkelerde de şiddete neden olmaktadır.
Aşırı hasta yükü, hasta
başına ayrılan sürenin kısalığı, emeğin değersizleştirilmesi, hekimlerin
“paragöz insanlar” olarak topluma tanıtılması, sağlıkta yaşanan sorunların
nedeninin hekimler olarak gösterilmesi ve en önemlisi, hekimlik mesleğinin
puana indirgenerek mesleğin onur ve saygınlığının yok edilmeye kalkışılması,
yaşanan şiddet olaylarının temel nedenidir.
Ne yazık ki bugün hekim ve
diğer sağlık çalışanları, Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle, hekimlik
mesleğinin tüccara, sağlık hizmet birimlerinin de ticarethaneye dönüşmesinin
bedelini canlarıyla ödemekteler.
Öte yandan, hekime yönelik
şiddetin sorumlusu yalnızca şiddeti uygulayanlar değil, şiddete sessiz kalan,
gereğini yapmayan, hekimleri ve diğer sağlık çalışanlarını korumayan,
koruyamayan yetkililerdir.
Unutmayalım ki hekimlik
mesleğinin temeli hasta hakkıdır. Hastaların sadece insan oldukları için hak
ettikleri nitelikli sağlık hizmetine ulaşmasının yolu ise genelinde sağlık
çalışanlarının, özelinde hekimlerin çalışma koşularının insani olmasından
geçmektedir.
Unutmayalım ki hekimlik
mesleğinin temeli Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın istediği gibi para, puan,
verimlilik, kâr, bilanço değildir, olmamalıdır. Aksine, bu mesleğin temeli
yıllar önce söylendiği gibi sevgidir, anlayıştır, paylaşımdır, dayanışmadır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 15. Maddesindeki (8) fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin Buldan Hasip Kaplan Levent Tüzel
Iğdır Şırnak İstanbul
Erol Dora Adil Kurt Nazmi Gür
Mardin Hakkâri Van
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Olan 301 Sıra Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 15 inci
maddesinin Tasarıdan çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre yeniden
sıralanmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Metin
Lütfi Baydar Nurettin
Demir
Aydın Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Metin Lütfi Baydar, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ramazan ayı yaklaşırken idrak
ettiğimiz Berat Kandili’nizi kutlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Rivayet odur ki Nemrut,
İbrahim Peygamber’i ateşe atacağı zaman kervan sahiplerine ateşe odun
getirmelerini emreder. Kervanlar ateşe odun getirirken bir karıncanın damlayla
su taşıdığı görülür. Kervan sahibi karıncaya “Bir damla suyla koca dağ gibi
ateşi söndüreceğini mi sanıyorsun?” der. Karınca da cevap verir: “Belki ateşi
söndüremem ama en azından safım belli olur.” Biz de safımızı belli etmeye devam
edeceğiz değerli arkadaşlarım.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Belli safın.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Hangi saftasın?
METİN LÜTFİ BAYDAR
(Devamla) – Hangi safta olduğumu göreceksiniz şimdi.
Sayın Başbakan Atatürk
Üniversitesinde yapmış olduğu açıklamada dış politika konusunda tribünlerde
olmanın ülkemize çok ağır bedellere neden olduğunu söylemiştir. Başbakana,
ifade etmiş olduğu "çok ağır bedellerin" ne olduğunu yazılı soru
önergesi ile sordum. Bu soru önergemin cevabını merakla beklemekteyim.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakan konuşmalarında tribünlerde olmaktansa sahada olmayı tercih
ettiğini birçok defa ifade etmiştir. Başbakanın, Sayın Başbakanımızın gençlik
yıllarında futbol oynadığını düşünürsek bu tribünler ile ifade etmek
istediğinin futbol oyunu olduğunu çıkarabiliriz. Peki, Başbakan tarafından
yönetilen ülkemizin futboldaki rolü ne olacaktır? Futbolcu mu, hakem mi yoksa takımları
idare eden teknik direktör veya teknik kadro mu?
Sayın Başbakan ülkemizi
futbolcu olarak düşünüyorsa futbolcuların mutlaka bir teknik direktörün
komutlarına uymak zorunluluğunda olduğunu bilmesi gerekmektedir. Futbolcuların
saha dizilişlerinde hangi bölgelerde yer alacağını, antrenman performansına
göre ne kadar oynayıp oynamayacağını teknik direktör belirlemektedir. Bu açıdan
baktığımızda ülkemizi kim kontrol edecek? Ülkemizin bağlı olacağı teknik
direktör kim olacak?
Başbakan ülkemize hakem
rolünü düşünüyor ise hakemlerin de bir üst kuruma bağlı olduğunu ve o kurumun
kararlarına göre maçlara çıktıklarını, bir üst seviyeye terfi ettiklerini
bilmekteyiz. Peki, bu durumda ülkemizin davranışı nasıl olacaktır? Hakemler ne
kadar hakkaniyetli, adaletli, eyyamdan uzak bir yönetim gösterse bile sonuçta
mutlaka bir üst kuruma bağlı olmaktadır. Ülkemiz için Başbakan hakem rolünü
düşünüyorsa bağlı olacağımız üst kurum kimdir?
Sayın Başbakan ülkemizin
teknik direktör olarak sahada olmasını da isteyebilir. Takımı belirleyen,
dizilişlerini yöneten, kimin oyunda kalacağına, kimin çıkacağına teknik
direktör karar verir fakat teknik direktörler de bir yönetime bağlıdır. Ne
kadar iyi olursa olsun, ne kadar başarılı olursa olsun başkan veya yönetim
kararı sonucu işini her zaman kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ülkemiz
için Sayın Başbakan teknik direktörlüğü düşünüyorsa bağlı olacağımız yönetim
veya başkan kim olacaktır?
Sayın Başbakanın dış
politikamızı biraz önce bahsetmiş olduğum görevlerden hangisinde düşündüğünü
bilemeyiz. Bildiğimiz, bu şekildeki bir dış politikayla yönetilen herhangi bir
ülkenin iplerinin her zaman için başkalarının elinde olacağıdır.
Bense dış politikayı
satranca benzetirim. Satranç tahtası üzerindeki figürleri yönetenlerin
devletler olduğuna inanmaktayım. Piyonları, kaleleri, filleri, veziri, şahı
yönetenler devletlerdir. Devletlerin üç, dört, beş hamle veya daha fazlasını
öngörebilme ve bu öngörüye göre taşlarını sürmeleri devletlerin gücünün
göstergesidir. Analitik düşünce yeteneklerini geliştiren, bilgi analizlerini
doğru yapabilen ve gerçeklikten hiçbir zaman sapmayan devletler, satranç
tahtasının başından uzun süre kalkmayarak egemenliklerini
sürdürebilmektedirler.
Yapmış olduğum açıklamamda
herhangi bir devlet adını vermekten özellikle kaçınmış bulunmaktayım. Wikileaks
belgelerinin açıklanmasından sonra ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yapmış
olduğu açıklama ile ABD'li diplomatları övmüş ve görevlerini yaptıklarını ifade
etmiştir. ABD Dışişleri Bakanının açıklamasından birinci öncelikleri olduğunu
anlamaktayız.
Dış politikayı sadece
doksan dakika, uzatmalar ve de penaltılarla mutlaka bir sonuca ulaşılması
istenen bir oyun olarak mı görmek istersiniz, yoksa dış politikayı, uzun zaman
sürebilecek, sadece karşınızdaki rakibi yenmenin yeterli olmadığı bir akıl
oyunu olarak mı görmek istersiniz? Verecek olduğunuz cevap, ülkemizin sıfır
sorun ile yola çıkılan dış politikasının tüm komşularımızla savaşın eşiğine
nasıl geldiğini açıklayacaktır. Bulacak olduğunuz doğru cevabı, sizlerin ve vatandaşlarımızın
takdirlerine bırakıyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisimizi selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım. Karar yeter sayısı istendi, arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 07.45
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 07.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN (Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin On
İkinci Oturumunu açıyorum.
15’inci madde üzerinde
Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
301 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15. Maddesindeki (8) fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık hakkı temel haktır.
Bu alanda mesleki hizmet gösterenlerin insan sağlığı ve canını kurtarma veya
daha iyi hale getirme durumları söz konusudur. Bu kutsal görevin yerine
getirilebilmesi için sağlık emekçilerinin güvenceli ve insani koşullarda, kaygı
duymadan çalışmaları gerekmektedir. Dolayısıyla ilgili fıkranın bu durumlara
aykırılık teşkil etmesinden ötürü yasa metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16 ncı maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir Haluk
Koç
Muğla Samsun
“Ürün denetçiliği
Madde 44/A- (1) Türkiye
İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunda ürün denetçi yardımcısı ve ürün denetçileri
istihdam edilir. Bunların mesleğe alınmaları, yarışma sınavları,
yetiştirilmeleri, yeterlik sınavları, görev, yetki ve sorumlulukları, atama ve
yer değiştirmeleri ile çalışma usul ve esasları, 44 üncü madde hükümleri
çerçevesinde yönetmelikle düzenlenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, ürün
denetmenliği ile denetçiliği çok farklı kavramlar, onun için katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de günün başlangıcıyla beraber tüm
Meclisin Berat Kandili’ni kutluyorum, hayırlı olsun diliyorum.
Sağlık alanında konuşacak
çok şey var. En zor konu, sağlıkta hizmet sunanların da, sağlık hizmeti
alanların da mutlu edileceği bir sağlık sistemini oluşturabilmek. Bu, dünyanın
hiçbir yerinde mümkün olmadı şimdiye kadar, hem hizmeti alanların hem hizmeti
sunanların birlikte mutlu olabileceği bir sistem. Bunun için değişik siyasi
görüşlerin, sağlık hizmetinin organizasyonunda, insan gücünün kullanılmasında
ve sağlıkta finansman modelinin ortaya konulmasında değişik görüşleri var.
Temel politik akımların da bu demin saydığım alt başlıklarda farklı farklı
çözüm önerileri var yani AKP’yle Cumhuriyet Halk Partisinin hemen hemen bu üç
başlıkta da zıt dünya görüşlerinden zıt çözüm önerileri var.
Ben -Sayın Bakan bilir- on
yıl öncesinde Cumhuriyet Halk Partisinin sağlık politikalarından sorumlu idim.
Daha sonra birçok başka görevde bulundum. Daha sonra da yurt dışı komisyonlarda
görev yaptım. O konudaki görevim geride kaldı ama şunu söyleyebilirim: On sene
önceki fikrimde değilim, bunu açıklıkla söyleyebilirim. Finansman modeli
bakımından daha katı, tamamen vergi gelirleriyle bunun kamu hizmeti olarak
sağlanması görüşünden bugün geldiğimiz sistemde, mutlaka değişik şekillerde
yurttaşların da bu hizmetin finansmanına katkıda bulunmasının gerekli olduğunu
yaşayarak görüyorum.
Burada getirdiğiniz
sağlıkta dönüşüm modelinin eleştirilecek çok yönü var. Eleştirmek bizim
hakkımız ama beş dakikalık bir konuşma içerisinde bunu yapabilmek mümkün değil.
Onun için ben bugünkü çalışma düzeni ve Meclisin sağlığıyla ilgili Sağlık
Bakanının dikkatini çekeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, on yıldır her Meclis tatili yaklaştığında, haziran ayının 20’sinden
itibaren iktidar grubu, grup başkan vekilleri bir listeyle gelirler: “Bunlar bu
yasama yılının sonuna kadar çıkmak zorunda.” Her bakanlık sanki ocak ayını
yaşamamış, şubat ayını yaşamamış, martı, nisanı, mayısı, haziranı yaşamamış; o
gerekli, o gün çıkacak ya, ertesi gün devletin bütün işleri yürüyebilsin. Buna
sizin partinizden hiçbir itiraz gelmemiştir. Sıkışarak çalışmanın hiçbir anlamı
yok değerli arkadaşlar, hiçbir anlamı yok.
Bu nasıl bir bürokrasidir?
Yani sayın bakanlar da belki sıkışıyorlar, Hükûmete getiriyorlar, Hükûmet
Meclise dayatıyor, Meclis muhalefete dayatıyor ve sizler burada irade
kullanamayan, sizler ve bizler irade kullanamayan, bürokrasinin o dediğini, o
denilen tarihte yapmak zorunda olan insanlar olarak görev yapmak zorunda
kalıyoruz. Bu sağlıklı bir çalışma yöntemi değil. Bir sene olur, acil bir iş
olur, acil bir gündem olur, eyvallah ama her sene son dakikada aciliyet
gerektiren bir sürü şey; bunları kabul etmek mümkün değil. Lütfen bunları siz
de kendi aranızda eleştirin, kendi aranızda sorgulayın. Şu, sağlıklı bir
çalışma yöntemi değil.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Kesinlikle doğru.
HALUK KOÇ (Devamla) – Bunu
biz söylediğimiz zaman, biz bunları konuştuğumuz zaman beşer dakika, yoklama
istediğimiz zaman bize kızmayın. Belki bir uyarı görevi de yapıyoruz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Bir sefer oldu.
HALUK KOÇ (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, bir sefer olur; on senedir böyle oluyor. Böyle giderse on
birde, on ikide, on üçte de böyle olacak.
Sonra, devam için çok
çırpınıyorsunuz, bunu görüyorum…
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın
Vekilim, önergeyi anlamadık yalnız.
HALUK KOÇ (Devamla) – …ama
şu deneyimimi sizlerle paylaşayım: Çok devam edenlerin bundan sonraki dönem
listeye girecekler diye bir garantisi yok. 22’nci Dönemde en çok devam edenler
listeye girememiştir, 23’te ve 24’te de aynısı olacak. Onun için, bence bu süreci
kendi içinizde bir sorgulayın ve Hükûmeti ve bürokratlarını biraz sıkıştırın,
eleştirin.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddede iki adet
önerge vardır…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim
önergeyi geri çekiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 17 nci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Kazım Kurt Aytun Çıray
İstanbul Eskişehir İzmir
Nurettin
Demir Özgür
Özel
Muğla Manisa
Madde 17- 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 54 üncü maddesinin birinci fıkrasına birinci cümleden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Bakanlık ve bağlı
kuruluşları merkez ve taşra teşkilatı ile döner sermaye teşkilatı kadrolarında
bulunan hukuk birimi amirleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar, ayrıca
vekâletname ibraz etmeksizin hukuki desteğe ihtiyaç duyan Bakanlık ve bağlı
kuruluşlarındaki tüm çalışanları vekil sıfatı ile temsil eder."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 17’nci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz aldım.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, burada esas tartışılması gereken Bakanlık hukuk müşavirleri,
hukuk birimi ve avukatlarının vekâletname aranmaksızın Bakanlık personelini
vekil sıfatıyla temsil etmesiyle ilgili bir olay. Şimdi, neye karşı ve kime
karşı temsil edecek? Hangi olayda vekil olacak? Esas olan o olmakla birlikte,
Bakanlığın hukuk müşavirlerinin ya da avukatlarının mesleki anlamda bir
değerlendirilmesinin yapılması gerekir. Özellikle, 12 Eylülden sonra Anayasa’ya
konulan yasaklarla kamuda çalışan avukatların barolara kayıt olması zorunluluğu
ortadan kaldırılmıştır. Bir kişinin avukat olabilmesi için yetkiyi veren baro,
kamuda çalışan avukatın baroya kayıtlı olmamasından dolayı belli sıkıntılar
yaşamaktadır. Dolayısıyla, öncelikle ve demokratik bir yaklaşım olarak
Anayasa’nın bu maddesini değiştirerek kamuda çalışan tüm memurların, özellikle
avukatlar, doktorlar ve mühendislerin odalarına kayıtlı olması zorunluluğunu
tekrar getirmek durumundayız.
Bu zorunluluk…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ama zorunluluk demokrasiyle bağdaşmaz üstat.
KAZIM KURT (Devamla) – Ama
mesleğini yapabilmesi için zorunluluk gerekiyor.
Siz burada milletvekilliği
yapabilmek için yemin zorunluluğunu getiriyorsanız bu da böyle bir şey işte.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Keşke öyle bir zorunluluk olmasa.
KAZIM KURT (Devamla) –
Dolayısıyla, baronun denetlemediği bir hukukçunun, üstelik, vekâletname almadan,
vekâletnamesi olmadan bir temsil yetkisi kullanması hukuki anlamda doğru
değildir. Bu uygulamayı ya maddeyi düzgün yazarak genişletmeli ya da tüm hukuk
müşavirlerinin barolara kayıtlı olma zorunluluğu getirilerek bu konuda Bakanlık personeline
hukuki yardım, hukuki destek sağlanacaksa hangi çerçevede ve neye karşı, kime
karşı olacak bu hukuki yardım, sınırları belli olmalıdır. Hukuk ve avukatlık
özellikle hukuki yardımı yapabilmenin sadece avukatlara verilmiş bir hak ve
tekel olduğu değerlendirilirse bunu uygularken mesleğin disiplini içerisinde
bir denetimin gerekli olduğunu hepimizin bilmesi gerekir ve bu doğrultuda
düzgün bir biçimde işlemi devam ettirmek gerekir.
Her şeyi kanunlara ve
kurumlara uygun olarak yaptığımızı iddia ettiğimiz, söylediğimiz bir ortamda
663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin düzgün ayarlanmadığı, düzgün
yazılmadığı net bir biçimde ortaya çıkmıştır ve bu, Meclis denetimine de tabi
tutulmadığı için, şimdi kararnameyi kanunla düzeltmek gibi bir işle iştigal
ediyoruz. Bu da sizin aceleciliğinizin bizi getirdiği durum olarak
değerlendirilmelidir. Eğer kararname yayımlandığı zaman hemen Meclise gelseydi
ve hemen tartışılsaydı, bugün Meclisin son gününe bu işleri sıkıştırmak gibi
bir zorunlulukla karşılaşmazdık ve karşılaştığımız sıkıntıları da birlikte
tartışarak ve biraz önce bazı maddelerde olduğu gibi, uzlaşarak çözme şansı
bulabilirdik ama maalesef, bunları değerlendiremiyoruz, bunlardan
yararlanamıyoruz.
Önümüzdeki dönem
çalışmalarda, inşallah, bu konuda biraz daha titiz olunur, biraz daha
muhalefetin sesine kulak verilir ve bu doğrultuda, daha düzgün ve daha hukuka
uygun çalışmalar yapmak üzere hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarının 18 inci maddesiyle değiştirilen 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin eki (III) sayılı Cetvelin "Başhekim Yardımcısı”
bölümündeki "c) Diğer" ifadesinin "c) Lisansüstü eğitim yapmış
sağlık bilimleri lisansiyerleri" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Ali Öz Oktay Vural Alim Işık
Mersin İzmir Kütahya
Emin Çınar Aytuğ Atıcı Özgür Özel
Kastamonu Mersin Manisa
Metin Lütfi Baydar Recep Özel Nurettin Demir
Aydın Isparta Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, güzel
bir uzlaşma örneği, grupların ortak önergesi.
Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Cetveldeki ifadenin, Kanun
Hükmündeki Kararnamede geçen ifadeye ve maksada uygun olarak değiştirilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Orhan Düzgün Özgür Özel
İstanbul Tokat Manisa
Aytun
Çıray Nurettin
Demir
İzmir Muğla
Madde 19- 663 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin; 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Orhan Düzgün, Tokat Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sağlık sisteminde aksayan taraflar var. Biz muhalefet olarak bunları söylemek
zorundayız. Bir kere bu sistemin en
büyük eksiği şu: Koruyucu hekimlik hizmetlerinde maalesef zayıf
durumdayız yani testiyi kırdıktan sonra çare arıyoruz. Hâlbuki bütün dünya
ülkelerinde asıl amaç insanların hasta olmasını engellemektir. Ona rağmen eğer
bunu başaramadıysanız bundan sonraki süreçte bu hastayı tedavi etmekle uğraşacaksınız,
tıbbın görevi budur. Maalesef bizim ülkemizde koruyucu hekimlik hizmetleri geri
plana itilmiş durumdadır.
Daha önce de bu kürsüye
geldiğimde söyledim, benim bölgemde bir Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığı
var. On yıldır insanlar evlerinden
herhangi bir sebeple çıkıyorlar ve evlerine döndüklerinde büyük bir panik
yaşıyorlar. Neden? Acaba bugün bizi bir kene ısırdı mı, acaba bir hafta sonra
hastalıktan ölecek miyiz? Maalesef bu on yıllık süreç içerisinde onunla ilgili
alınmış hiçbir ciddi önlem yok. Hâlâ bugün gidin Tokat’ta, Sivas’ta, Amasya’da,
Çorum’da, Yozgat’ta insanlar bu korkuyla yaşıyorlar ve bu nedenle de ölüyorlar.
Umut ediyorum ki bundan sonraki süreçte bu konuyla ilgili daha ciddi çalışmalar
yapılır, insanların bu sebeple ölmesi engellenir.
Yine, değerli arkadaşlarım,
acil hekimliği tıpta çok önemli bir uygulamadır. Acilde bulunan kişinin mutlaka
iyi bir eğitim alması ve iyi bir hizmet sunması gerekir çünkü insanlar acile
keyfekeder gelmezler, mutlaka ciddi bir problemleri vardır fakat yine son
dönemde özellikle planlama yapılmadan acil hekimlerinin aile hekimi yapılması
sonucunda acil servisler bomboş bırakılmıştır. Onun sonucunda da burada birinin
nöbet tutması gerektiğine göre, uzman hekimler acil servislerde nöbete
yazılmıştır.
Şimdi, elinizi vicdanınıza
koyun, yirmi yıllık bir göz doktoru düşünün, yirmi yıldır hiç acil hasta
görmemiş. Sizin de memlekette anneleriniz var, babalarınız var, çocuklarınız
var, akrabalarınız var. Babanız kalp krizi geçiriyor, bu hastayı yirmi yıldır hiç
kalp krizi hastası muayene etmemiş, görmemiş, tedavi etmemiş bir hekim muayene
etmeye kalkıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
eksikliğin mutlaka giderilmesi lazım. Eğer acil hekim ihtiyacı varsa bunun
mutlaka planlanması lazım ya da bu acil servisler boşaltılırken onun
planlanarak boşaltılması lazım. Eğer bir günde siz bütün acil hekimlerini aile
hekimi yaparsanız bu insanlar, acile gelen insanlar sıkıntı yaşayacak demektir.
Yine, değerli arkadaşlarım,
tıpta şöyle bir kural vardır, bizim hocalarımızın bize öğrettiği şey şudur:
Hiçbir zaman hastayı yalnız muayene etmeyin. Tıp fakültesine giren herkese
söylenen şey budur. Fakat maalesef bugün hastane…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) -
Sayın Düzgün…
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) -
Daha önemli bir şeyden bahsediyorum. Dinlersen faydalı olacağını düşünüyorum.
Şimdi değerli arkadaşlarım,
hasta geliyor, yanınızda hemşire yok. Kim var yanınızda? Tıbbi sekreter var.
Şimdi tıbbi sekreter de bu işi yapabilir diye düşünebilirsiniz fakat
Türkiye’deki tıbbi sekreterlerin şöyle bir şikâyeti var: “Biz okul mezunu
olduğumuz hâlde Bakanlık bizi çalıştırmıyor, bizim yerimize taşeron firmaların
sadece bilgisayar kullanmayı bilen, hiçbir tıp eğitimi almamış insanları
çalıştırıyor.” Şimdi siz buna razı olabilir misiniz?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Önergeyle
ilgili konuş.
ORHAN DÜZGÜN (Devamla) -
Biraz dinlersen daha çok sevineceğim, daha çok şey öğrenebilirsin, şansını
zorlama.
Şimdi arkadaşlar, tıp
eğitimi almamış, etik yaklaşımı olmayan bir insanın sizin hastanız, sizin bir
yakınınızı muayene edilirken orada bulunmasını doğru bulur musunuz? Siz bulur
musunuz Sayın Vekilim? Bunlar yanlış arkadaşlar, bunların mutlaka düzeltilmesi
lazım. Eğer bunları düzeltebilirseniz, düzeltirseniz biz de gelir burada size
teşekkür ederiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 20 nci maddesinin Tasarıdan
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre sıralanmasını arz ve teklif ederiz.
Aytuğ Atıcı Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir Mustafa
Moroğlu
Muğla İzmir
OKTAY VURAL (İzmir) –
Önergemizi çekiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural
önergeyi çekiyor.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde
söz isteyen Mustafa Moroğlu, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 663 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararname’de, sizin çıkardığınız kararnamenin 25’inci maddesinin olduğu gibi
kalmasını istemişiz çünkü teklif edilen maddede bu maddenin kaldırılması
istenmiş. Neymiş bu maddenin özü? “İl sağlık müdürlükleri illerde Bakanlığın
temsilcileri ve aynı zamanda valilerin sağlık müşavirleridir.” denmiş. Herhâlde
AKP Grubu adına konuşan arkadaşımız bu maddenin içeriğini unutmuş olacak ya da
yeni getirilen maddenin bunu ortadan kaldırdığını görmemiş, okumamış olacak ki…
Aynen şöyle, tutanaklarda da çok açıkça görülebilir: “Öyle bir hayaldi gerçek
oldu ki merkezde toplanan yetkiler, dikey yapılanma olduğu gibi bırakıldı,
taşra teşkilatlarına devredildi birçok yetkiler. Onun için hayaldi gerçek
oldu.” Yani konuşmanın sağlık hizmetleriyle ilgili ya da sağlık yapılanmasında
teşkilatlanmadaki yapılanmayı anlatırken bu ifadeleri kullandı.
Evet, AKP 2002 yılından
önce ve 2002 yılından sonra iktidara gelirken, bir müddet bütünüyle merkezileşmeye
karşı bir tavır koyan, daha çok en küçük yerlere kadar yerelleşmeyi savunan,
hatta bununla ilgili yerel reformlar paketine ilişkin de kamuoyunda önemli
övgüler alan bir iktidar görünümündeydi ama ne zamana kadar, bence 2’nci
dönemin başına kadar. Ondan sonra yavaş yavaş bütün yereldeki yerelleşmeyi
savunan, yerelde demokrasiyi savunan, yerelde kalkınmayı savunan AKP İktidarı,
bütünüyle bütün yetkileri artık giderek tek iktidar merkezinde ve giderek tek
Bakanlıkta ve giderek tek Başbakanlıkta toplayan bir hâle büründü. Herhâlde bu,
iktidar olmanın ağırlığını taşıyamamanın verdiği bir gaflet diye düşünüyorum.
Umarım, bu maddenin kaldırılmasına, kendi koydukları kanun hükmünde
kararnameyle kendi yazdıkları ve illerdeki sağlık müdürlüklerinin Bakanlığın
temsilcisi olduğu ve sağlık müdürlüklerinin aynı zamanda valinin müşaviri
olduğu maddesini değiştirmezler diye düşünüyorum. Kendileri de böylelikle,
tekrar yerelleşmede, yerelde daha iyi denetlenebilme olanakları olduğu için ve
yerelde hizmetler daha iyi verilebildiği için bu maddeyi kaldırmazlar diye
düşünüyorum.
Burada işe yarayacağını
düşündüğüm bir gelişmeyi de, biraz önce sorularda Bakanımızla paylaştığım gibi,
bir hastamızın derdini de sizinle paylaşmak isterim. Bu, hem hasta hem tutuklu
hükümlü, yani ceza almış ama henüz Yargıtayda cezası onanmamış. Aslında bu
hikâyeye zamanım yetmezse sonraki şeyde devam ederim…
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Yeter bunu söyledin, üç defa dinledik; oylayalım artık.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) –
Oylayalım. Çok mu yoruldunuz? “Çok çalışacağız.” diyordunuz, devam ediyoruz
çalışmaya; çok mu yoruldunuz?
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) –
Yeni şeyler duyalım biraz da.
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) –
Yeni şeyler anlatacağım. Aslında bunlar sizin yarattığı, aslında yurdum
insanlarının belki milyonlarcasının yaşayabileceği bir hikâye anlatacağım,
belki Bakanımız da bir katkıda bulunur. Sonra devam ederim önerilerime.
Bu hikâye öyle bir hikâye
ki, İzmir’in Bayraklı’sında yaşanan, içinde sağlık olan, içinde güvenlik olan,
içinde adalet olan, içinde sosyal hukuk devleti olan, aslında bir kişinin
başından iki üç günde geçen ve hâlâ üç dört aydır devam eden bu olay, nasıl
bizim sağlık sistemimizin bozulduğuna, nasıl adalet sistemimizin bozulduğuna ve
nasıl güvenlik sistemimizin bozulduğuna ilişkin güzel bir örnek. Bunu 23’üncü
maddede anlatayım, vaktim yetmeyecek, aynı zamanda Bakanımızdan da bu konuda
bir destek isteyeyim.
Şimdi oylamaya geçebiliriz.
Hepinize saygılar
sunuyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza…
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN – Yoklama talebi
var, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan, Sayın Çelebi,
Sayın Atıcı, Sayın Özel, Sayın Öğüt, Sayın Öztürk, Sayın Acar, Sayın Koç, Sayın
Baydar, Sayın Kurt, Sayın Moroğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Edipoğlu, Sayın Nazlıaka, Sayın Kaleli, Sayın Yüceer, Sayın Özkoç, Sayın
Korutürk, Sayın Kalkavan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 21 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 1219
sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Aytuğ Atıcı Kadir Gökmen Öğüt Candan Yüceer
Mersin İstanbul Tekirdağ
Özgür
Özel Süleyman
Çelebi
Manisa İstanbul
"Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla ağız ve diş teknikerliğine ilişkin iş ve işlemleri son
beş yıl içinde en az toplam bir yıl süre ile yaptığını belgeleyen ve en az lise
seviyesinde eğitimi bulunanlar ile son on yıl içinde toplam en az beş yıl süre
ile aynı iş ve işlemleri yaptığını belgeleyen ve ilkokul veya ilköğretim okulu
diploması bulunanlardan, usul ve esasları Sağlık Bakanlığınca belirlenen
eğitimleri alarak açılacak sınavlarda başarılı olanlar, ağız ve diş sağlığı
teknikeri yetkisiyle çalışabilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinize günaydın. İyi
kandiller diliyorum.
Bugün görüşülmekte olan 301
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci maddesinin değiştirilmesi öngörülen 1219
sayılı Kanun’un geçici 7’nci maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Değerli arkadaşlar, burada
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, ağız ve diş teknikerliğine
ilişkin iş ve işlemleri son beş yıl içinde en az toplam bir yıl süreyle
yaptığını belgeleyen ve en az lise seviyesinde eğitimi bulunanlardan” diye
başlayan maddenin bu paragrafının en az lise seviyesinin bir defaya mahsus
olmak üzere “ilkokul” olarak değiştirilmesini istiyoruz. Bunun gerekçesi şu: Bu
kanunla getirilen lise seviyesindeki eğitim ve teknikerliği bundan sonraki
tarih olarak biz de onaylıyoruz, gerekli görüyoruz, çok da önemli görüyoruz. Bu
konuda Bakanlığı da son derece destekliyoruz ama yirmi yıldır, yirmi beş yıldır
çalışan, on yıldır çalışan, muayenehanelerde çalışan insanlar var. Bu
insanların hakkının da bir defaya mahsus olmak üzere, beş yıl çalıştığını
ispatlamak şartıyla bir defaya mahsus olarak verilmesini istiyoruz.
Bununla ilgili olarak kesin
sayıyı, Türkiye sayısını veremiyorum ama çok daha fazla olduğuna inanıyorum.
Sadece İstanbul’daki sayı 800-900 civarında. 800-900 civarında çalışan insanın
hakkının zayi edilmemesi için biz burada komisyonla görüştük, onları ikna
etmeye çalıştık, belli bir haksızlığı ortadan kaldırmaya çalıştık. Sağ olsunlar
komisyon ve Bakanlık da buna olumlu yaklaşmıştı ama son anda yapılan başka bir
görüş vasıtasıyla, bu sizin tarafınızdan ortak önergemizdi, memnuniyetle
birlikte imzalamıştık ama bir şekilde kabul edilmedi. Eminim bunda
vicdanlarınıza müracaat ettiğiniz zaman bunun doğru olmadığına inanacaksınız.
Yani eğitimin gerekli olduğunu hepimiz söylüyoruz, bu çok önemli bir şeydir
diyoruz, teknikerlik seviyesine çıkarılmasını son derece destekliyoruz ama
geçmişte çalışan insanların da hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Örneğin, gene bu kanunun
içinde olan eczacı teknikerliğinin ilkokul seviyesinde olması kabul edildi.
Eczacı teknikerlerinin kabul edilip de diş hekiminin yanında çalışan
yardımcıların kabul edilmemesi herhangi bir şekilde eşitlik ve vicdan olayına
sığmıyor diye düşünüyoruz. Bu konuda sizin tekrar bu şeye yardımcı olmanızı
istiyoruz ama… Hakikaten sadece İstanbul’da 900 kişinin olduğunu, bu sayıyı bir
daha size söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun bu şekilde değiştirilirse büyük bir haksızlık engellenecektir diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
sağlık çalışanları, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla birlikte gittikçe
itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, hatta hedef gösterilmiştir. Hasta hakları
suistimal edilerek çalışanlar üzerinde aşırı bir baskı uygulanmaktadır.
Performans sisteminde yüzde 30-yüzde 70 dengesi sağlanmalıdır. Yeni açılan
fakülteler piyasada işsizliği daha da fazlalaştırmaktadır.
Ayrıca, yardımcı
personelimize de bu performans yüzünden aşırı çalışma ve aynı baskı uygulanmakta,
aşırı iş yükü büyük olumsuzluklara neden olmaktadır.
Bu olumsuzluklar fiziki
hastalıklar olduğu gibi, diş teknisyenlerimizde silikozis türü onarılamayan,
tedavisi çok zor olan ölümcül hastalıklara yol açmaktadır. Silikozisten yakın
zamanda 3 teknisyen arkadaşımız maalesef vefat etmiştir. Birisi on dokuz
yaşında bir genç arkadaşımızdı.
Aynı şekilde, doktora
öğrencilerimiz, sosyal güvenlikleri olmadan çok ciddi yük çekmektedirler.
Doktora öğrencilerinin bir an önce sosyal güvenlik sistemine alınmasını ve
asgari ücretle maaş bağlanmasını talep ediyorum.
Vatandaşlarımızdan bu süreç
içinde, sağlık dönüşüm süreci içinde ilaç katılım payı, eş değer ilaç fark
payı, muayenehane katılım payı adı altında kesintiler yapıldı; anlaşmalı özel
hastaneler sınıflara ayrıldı, bu hastanelere gidenlerden yüzde 70 ila 30
arasında değişen fark ücreti alınmaya başlandı. İşte bu, AKP’nin hizmet
anlayışıydı. Hastaneleri, dolayısıyla doktoru ve hastayı sınıflandırdı.
Hatırlayın genel sağlık sigortasını nasıl lanse etmiştiniz. Vatandaşlara GSS
kapsamında, ister kamu ister özel hastane olsun, hiçbir ücret alınmadan hizmet
verileceği söylenmişti ama bu böyle olmadı, özel hastanelerde katkı payı yüzde
90’lara kadar çıkarıldı.
Hepinize tekrar günaydın
diyorum, iyi tatiller diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesiyle 6283 sayılı Kanuna eklenen geçici 3
üncü maddeye aşağıdaki fıkranın ilavesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Osman Aşkın Bak Salih Koca Recep Özel
İstanbul Eskişehir Isparta
"Üniversitelerin hemşirelik programlarında ülke ihtiyacını
karşılayacak yeterli kontenjanlar oluşturulmak üzere bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 5 yıl süre ile sağlık meslek liselerinin hemşirelik
programlarına öğrenci alınmasına devam olunur ve bu programlardan mezun
olanlara hemşire unvanı verilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 22 nci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Dilek Akagün Yılmaz Aytun Çıray
İstanbul Uşak İzmir
Özgür
Özel Nurettin
Demir
Manisa Muğla
Madde 22- 25/2/1954 tarihli
ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 3- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, ebelik diplomasına sahip olduğu
halde en az üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarında fiilen hemşirelik görevi
yaptığını resmi belge ile belgelendiren ve bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içerisinde talepte bulunanlar, hemşirelik yetkisiyle
görevlerine devam eder."
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 22. Maddesiyle 22/02/1954 tarihli
ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa eklenen Geçici 3. Maddenin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Cemalettin Şimşek Mehmet Erdoğan Mesut Dedeoğlu
Samsun Muğla Kahramanmaraş
Ruhsar Demirel Emin Çınar Ali Öz
Eskişehir Kastamonu Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Meslek ve unvanların bir
kanunla düzenlenmesi Anayasa ve yasalara aykırıdır. Mesleki statü ancak,
eğitim-öğretim kurumlarından alınan diploma ile yetkilendirilebilir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 22 nci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ
Atıcı (Mersin) ve arkadaşları
Madde 22- 25/2/1954 tarihli
ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 3- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla, ebelik diplomasına sahip olduğu
halde en az üç yıldan beri yataklı tedavi kurumlarında fiilen hemşirelik görevi
yaptığını resmi belge ile belgelendiren ve bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içerisinde talepte bulunanlar, hemşirelik yetkisiyle
görevlerine devam eder.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; size öncelikle Anayasa’nın 18’inci
maddesini hatırlatmakla başlamak istiyorum: “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz.
Angarya yasaktır.”
Şimdi, böyle bir madde var
bizim Anayasa’mızda ama burada son zamanlarda, son bir haftada özellikle,
çalışma durumunu gördüğümüzde angaryanın daha da ilerisinin uygulandığını ne
yazık ki gözlemliyoruz arkadaşlar. Böyle bir şey olamaz, böyle bir çalışma
düzeni olamaz arkadaşlar. Ben bunun mantığını anlamıyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Gerçekten anlamıyorum. Yani bir gün daha
çalışılabilirdi ama burada kesintisiz, yirmi dört saat, yirmi beş saat
çalışmanın mantığını anlayabilmek mümkün değildir.
Ben buradan “Bu ülkenin
işçi sınıfına selam olsun.” diyorum.
Ben, milletvekili olmadan
önce avukatlık yapıyordum ve iş davalarına yoğunlukla bakıyordum. Hiçbir işçi
arkadaşımız, işini kaybetme riskine rağmen, on saatten, on iki saatten fazla iş
yerinde çalışmaz. Çalışmaya zorladığınızda giderler, çalışmayacaklarını beyan
ederler. Bu nedenle de kendilerini öyle bir riske atarlar, ekmeğini, işini
kaybetme riskine atarlar ama hem sağlıklarını hem onurlarının korumayı
bilirler. Ama burada hem sağlığımızı hem onurumuzu ayaklar altına alıyoruz
arkadaşlar. Bunu aldığınızın farkında mısınız? Yani bu kadar zorunlu bir
çalışmaya neden “Evet.” diyorsunuz, ben anlamıyorum arkadaşlar, sizleri hiç
anlamam mümkün değil. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK(İstanbul)-
Milletimiz için çalışıyoruz, milletimiz için…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın, Yargıtay bu konuda şunu söyler: On iki saat
çalışmanın genel olarak yapılamadığını düşünür, on iki saat çalışma üzerinden
hesaplanan fazla çalışma ücretlerinin indirime tabii tutulmasını söyler, “Çünkü
on iki saat çalışma devamlılık arz eden bir çalışma olmaz.” der Yargıtay. Bu
konuda bilirkişi raporlarını inceleyen arkadaşlarımız bilirler ama biz on iki
saati kat kat aştık, yani artık herhâlde bunun rekorunu kırıyoruz. Bunu ben
Türkiye'nin, Türkiye’deki işçi sınıfının takdirlerine bırakıyorum, onlara selam
olsun diyorum buradan.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Çok çalışmamız lazım, çok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Sevgili arkadaşlar, Atatürk’ün bir sözü var, bu sözün gereğini bu
Meclis yapıyor mu? Bunu hep beraber okuyalım, ben yine hem sizlerin hem bu
milletin takdirine sunuyorum.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Yapıyoruz yapıyoruz, sizin yapamadıklarınızı yapıyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – “Yasa koyan insanlar birtakım seçkin özelliklere sahip olmak
zorundadır. O özelliklerden birincisi şudur efendiler: Yasa öneren, yasa yapan,
yasa koyan insan insanlığın bütün hislerini, bütün ihtiraslarını herkesten daha
çok sezer ve bilir fakat nefsini herkesten çok ve tümüyle, bütünüyle bunlardan
ayırt etmek kudret ve yeteneğine sahip olmalıdır. Bu seçkin özelliklere sahip
olmayan insanlar, insan topluluğu için yasa yapmak hak ve yetkisinden men
edilmiştir.” Bu, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Aralık 1921’de Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaptığı bir konuşma. Bunu da Türk milletinin takdirlerine sunuyorum arkadaşlar.
Şimdi, burada biz “Ebelik
diplomasına sahip olan kişiler, üç yıl bu işte hemşire olarak çalıştıkları
takdirde ve bu tespit edildiği takdirde, belgelendiği takdirde hemşire görevini
de yürütebilirler.” diyoruz. Yasa maddesi bu. Biz “Sadece ağız ve diş
kliniklerinde çalışanlar bu özelliklere sahip olmamalıdır çünkü ağız ve diş
kliniklerinde çalışan ebeler yeterince hemşirelik görevini yapamaz.” diyoruz.
Böylesine bir önerge vermişiz ama önergelerin her ikisi de özü itibarıyla aynı
yani ebe diplomasına sahip olanlar hemşire de olabilsinler.
Bu neden kaynaklanıyor
arkadaşlar? Anlaşılıyor ki bu ülkede ebe sayısı da az, hemşire sayısı da az. Bu
önergeyi ben aldığımda görüştüm bazı arkadaşlarımla. Dediler ki: “Hemşireden
çok daha azdır ebe sayısı. Yani bizim ebeye şiddetle ihtiyacımız var. Bu
maddenin konuluş amacını anlayamadık. Yani biz ebe bulamazken, ebeleri bir de
hemşireliğe görevlendirmek aslında doğru bir yaklaşım biçimi değil. Bunun
yerine yapılması gereken, sağlık meslek liselerinde ebelik ve hemşirelik
kontenjanlarının artırılması gerekiyor. Çünkü biz bu konuda çok ciddi sıkıntı
çekiyoruz.” Sağlık meslek liselerinden mezun olan bazı teknisyenler iş
bulamazlarken ya da çok düşük ücretlerle çalışmak durumunda kalırlarken, ebe ve
hemşirelerin el üstünde tutulduğunu, bu elemanların bulunamadığını söylediler. 2020 yılında, eğer bu şekilde
giderse…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Teşekkür ediyoruz(!)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Teşekkür ederiz, çok istifade ettik(!)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Ben teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 22 nci maddesiyle 6283 sayılı Kanuna eklenen geçici 3
üncü maddeye aşağıdaki fıkranın ilavesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
"Üniversitelerin
hemşirelik programlarında ülke ihtiyacını karşılayacak yeterli kontenjanlar
oluşturulmak üzere bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 5 yıl süre
ile sağlık meslek liselerinin hemşirelik programlarına öğrenci alınmasına devam
olunur ve bu programlardan mezun olanlara hemşire unvanı verilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, bu
önemli bir ihtiyacı karşılayacaktır.
Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Üniversitelerin hemşirelik
programlarında ülke ihtiyacını karşılayacak yeterli kontenjanlar oluşturulmak
üzere 25/4/2007 tarihli ve 5634 sayılı Kanunla verilen 5 yıllık sürede yeterli
kontenjanlar oluşturulamadığından ve Ülkemizin hemşire ihtiyacı
karşılanmadığından (halen Avrupa ortalamasının 4 katı kadar az hemşiremiz
bulunmaktadır), 5 yıl süre ile daha sağlık meslek liselerinin hemşirelik
programlarından hemşire yetiştirilmesine devam edilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 23 üncü maddesiyle 4207 sayılı Kanuna eklenen geçici 4
üncü maddede geçen “altı ay” ibaresinin “bir yıl” şeklinde değiştirilmesini ve
maddeye aşağıdaki fıkranın ilavesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat
Giresun Adıyaman İstanbul
Recep Özel Oktay Vural Ali Öz
Isparta İzmir Mersin
Alim
Işık Emin
Çınar
Kütahya Kastamonu
“3 üncü maddenin 15 inci fıkrasında öngörülen düzenleme üç ay
içerisinde yapılır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 23 üncü maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Nurettin Demir
Mersin Tekirdağ Muğla
Süleyman Çelebi Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray
İstanbul İstanbul İzmir
Özgür
Özel Haluk
Koç
Manisa Samsun
Madde 23- 4207 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"Geçici Madde 4- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihinden önce Türkiye'de üretilen veya ithal
edilen tütün ürünleri, 4 üncü maddenin üçüncü fıkrasına uygun hale getirilmesi
için en çok üç ay süre verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu yasa tasarısı üzerinde kör
dövüşünü sürdürürken birkaç gündür Karadeniz Bölgesi’nde aralıksız ve yoğun
yağan yağmur maalesef Samsun’da 6 yurttaşımızın ölümüne sebep oldu; bunlardan 4
tanesi çocuk. Fakat ilginç bir süreç yaşanıyor. Ölenler, Samsun merkezde,
şehrin merkezinde, Canik ilçesinde dere yatağı kenarına yapılan toplu konutlar
içinde. Yani her şeyin sağlığından konuşuyoruz ama çevre sağlığını maalesef
gerçekleştirememiş bir ülkeyiz. Karadeniz Bölgesi’nde yağışlı dönemlerde klasik
olarak yaşanan trajedilerden birini Samsun’da yaşıyoruz şu anda. Çok acı bir
durum. Doğu Karadeniz’den Sinop’a kadar, yoğun yağış alan dönemlerde, hemen
hemen her dere yatağında -uygar ülkelerde şimdiye kadar çoktan ıslah edilmesi
gereken dere yataklarında- önlem alınmaması dolayısıyla, her seferinde benzer
acı olaylara tanık oluyoruz. Bu sefer de Samsun’da yaşanıyor.
Bakın, Samsun’da “Mert
Irmağı” adını verdiğimiz ırmak taşıyor ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
tespitiyle dere yatağının kenarında toplu konut alanı olarak belirlenmiş,
TOKİ’nin eliyle yaptırılan konutların alt katında 4’ü çocuk 6 kişi yaşamını yitirdi.
Ölenlere rahmet dilemekten başka şeyimizin de olması lazım. Onu elbette
yapacağız ama bir an önce… Büyükşehirlere aktarılan kaynakları biliyoruz, afet
yönetmeliklerini biliyoruz, dönüşüm alanlarını biliyoruz, biz, afet riski
altındaki bölgeleri dönüştürmeye, kentsel dönüşüme tabi tutmaya çalışırken afet
doğuracak alanlarda toplu konut yapıyoruz. Ciddi bir özeleştiri ve denetim
gerekiyor. Bunun mutlaka üzerine bizler, Samsun milletvekilleri olarak
gideceğiz. Yani orada yaşamını kaybeden insanlarımızın hem hakkını hem
hukukunu, orada, o arazide toplu konut yapılması için o müsaadeyi alanların, o
toplu konutu bu riske rağmen o afet bölgesinde yapanların burnundan
getirilmesine çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım, bir
kere daha, ölen yurttaşlarımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum. Umarım can kaybı
sayısı artmaz çünkü çoğu alt kat çamur içerisinde. Ellerinizde mobil aygıtlar
var, girip görebilirsiniz şehrin ortasından akan çamuru, canların nasıl
kaybedildiğini bir miktar canlandırabilirsiniz. “Umarım tekrar olmaz.” iyi
niyetini hep söylüyoruz ama önlem alınmadığı sürece tekrar edilecek.
Çok pahalı alışveriş
merkezleri yapıyoruz, büyükşehirlere dünya kadar kaynak aktarılıyor, Samsun
Büyükşehir de bunlardan bir tanesi. Samsun İl Özel İdaresinde yaşanan acılar,
sıkıntılar ortada, yolsuzluklar ortada, bunları daha dile getirmedik ama
Samsun’un merkezinde -Türkiye'nin büyük şehirlerinden biri- bir köyünde, bir
kasabasında değil, bir dağ köyünde değil, Samsun’un merkezinde -Sayın Valim
burada, daha önce Samsun Valiliği yaptı, bölgeyi gayet iyi bilir- bu çağda, bir
yağış sonrası 6 can kaybı bir cinayettir; bir kaza değildir, bir afet değildir,
bir cinayettir. Bu konuda sorumluluğu olanları kınıyorum ve bunun da yasal
yollardan denetim mekanizmaları içerisinde takibini yapacağımızı ifade
ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 23 üncü maddesiyle 4207 sayılı Kanuna eklenen geçici 4
üncü maddede geçen “altı ay” ibaresinin “bir yıl” şeklinde değiştirilmesini ve
maddeye aşağıdaki fıkranın ilavesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“3 üncü maddenin 15 inci
fıkrasında öngörülen düzenleme üç ay içerisinde yapılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım, uygun
görüşle takdire bırakıyoruz ancak burada “bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihinden” ibaresinin “tarihten” olarak değiştirilerek oylanmasını talep
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türkiye'de üretilerek veya
ithal edilerek piyasaya arz edilen altı yüzün üzerindeki tütün mamulü
markalarının birim paketleri üzerinde resimli sağlık uyarılarının kapladığı
alanın %65 olarak uygulanmasını öngören düzenlemenin yürürlüğe girmesi ile
birlikte resimli sağlık uyarılarının belirlendiği kaynak listenin yeniden
belirlenerek yayımlanması, firmalar tarafından Yönetmeliğe ve kaynak listeye
uygun mamul tasarımlarının yapılması, başvurusu yapılan piyasaya arz
ambalajlarının incelemelerinin yapılmasını müteakip piyasaya arzı uygun görülen
tütün mamullerinin ambalaj baskı merdanelerinin kalıplarının hazırlanması,
baskılarının yapılması, fabrikalarda baskısı yapılan ambalajlara uygun üretimin
yapılması akabinde birim paket ve grupman ambalajlarının Kuruma gönderilip
nihai kontrollerinin yapılarak uygunluğun verilmesi, fabrikalarda üretimlerin
gerçekleştirilerek piyasaya arzın sağlanması işlemleri için madde metninde
verilen altı aylık süre yeterli olmadığından bu süre bir yıla çıkarılmaktadır.
Diğer taraftan, 3 üncü
maddenin (15) numaralı fıkrasında öngörülen düzenlemenin bir an önce yapılarak
uygulamanın belirlenmesi gerektiğinden, bu düzenlemenin üç ay içinde yapılacağı
öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 301 sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinde yer alan 663
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasına
birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“Ancak, Daire başkanları,
İl Sağlık Müdür Yardımcısı, Şube Müdürü, Hastane Müdürü ve Müdür Yardımcısı,
Doktor, Biyolog, Kimyager vb. kadrolarında bulunmakta iken araştırmacı
kadrosuna atanmış sayılanlardan, aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar,
özel hizmet tazminatı, ek ödeme, performansa dayalı döner sermaye ödemesi,
fazla çalışma ücreti ve benzeri adlar altında yapılan her türlü ödemelerini
yapılacak artışlarla birlikte almaya devam ederler.”
Cemalettin Şimşek Alim Işık Sümer Oral
Samsun Kütahya Manisa
Ruhsar Demirel Mehmet Erdoğan Nevzat Korkmaz
Eskişehir Muğla Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 24 üncü maddesiyle 663 sayılı KHK'nın geçici 4 üncü maddesinin
dördüncü fıkrasına eklenen cümle içindeki "altı ayı geçmemek üzere
ve" ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Aylin
Nazlıaka Nurettin
Demir
Ankara Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Aylin Nazlıaka, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yatakhanede kalk borusunu öttüren kişi
gibi olmak istemem ama çok sayıda kişinin uyuklamakta olduğunu görüyorum. O
yüzden, lütfen, yanınızda uyumakta olan milletvekillerini dürtün, uyandırın.
Biz bu saatte çalışıyoruz, onlar da uyansınlar, beni dinlesinler lütfen. Bunu
sizlerden rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, müsaade
ederseniz konuşacağım ama en azından Genel Kurul salonunun uyandığını
görüyorum, bu da olumlu bir çabadır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 24’üncü
Dönem, Birinci Yasama Yılının son oturumunun son konuşmacılarından birisiyim.
Dolayısıyla aslında… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YUSUF BAŞER (Yozgat) –
Kaçta geldin, kaçta?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
…aslında bu yasama yılını da bir değerlendirmek istiyorum sizlerle birlikte.
Nasıl geçti bu yasama yılı? Hiç şüphesiz, hepimiz açısından çok zor bir yasama
yılı oldu. AKP milletvekillerinin parmakları çok yoruldu, her seferinde
yoklamalar nedeniyle gerçekten çok yoruldunuz hiç şüphesiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bizler de muhalefet milletvekilleri olarak sizlerin
sayısal çoğunluğunuza güvenerek dayatmacı yaklaşımınız karşısında dimdik ayakta
durmak ve yasama faaliyetlerini gerçekleştirebilmek adına epey yorulduk ve aynı
zamanda birçok ikilemler yaşadık. Örneğin, biz bu Mecliste şiddeti önleme
yasasını tartışırken bir yandan Genel Kurul salonunda şiddet ortamıyla karşı
karşıya kaldık. Bundan eminim hepimiz çok büyük rahatsızlıklar duyduk. O
yüzden, ben öyle umut ediyorum ki, bu son oturumda öyle bir dilekte bulunacağım
ki bu dilek hepinizin dileği olacaktır
tahmin ediyorum.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) –
Önerge neden bahsediyordu? Önergeyi anlamadım!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Umarım yeni yasama yılında kendi Meclisimizdeki şiddete son veririz ve buradaki
ortamı bir mücadele değil, müzakere ortamına dönüştürürüz. Zihinsel güçlerimizi
kullanırız, fiziksel güçlerimizi değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Önergeyi anlamıyorum!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Böyle, konuşan arkadaşlarımızın sözlerini keserek, onların söylemek
istediklerini engellemeye çalışmak yerine dinlemeyi öğreniriz, duygu kontrolünü
öğreniriz ve Meclisin itibarına yakışacak şekilde davranırız. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
Ayıp ama, bir kadın milletvekili konuşuyor ya! Bu ne saygısızlık, ayıp ya!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Ben bu duygularla “Umarım yeni yasa döneminde çok daha olumlu bir çalışma
ortamı yaşarız.” demek istiyorum ve bir de maddeyle ilgili görüş bildirmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) –
Ağzından çıkanı kulağın duysun, ondan sonra konuş!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Sayın Başkan, herhâlde müdahale edeceksinizdir diye tahmin ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, lütfen…
Buyurun.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Aslında bugün bir ilk daha yaşanıyor burada değerli arkadaşlar. Benim gördüğüm
kadarıyla, ilk kez… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
GÜLAY DALYAN (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Sayın Başkan, ek süre istiyorum.
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, buyurun siz.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Ek süre istiyorum Sayın Başkan, süremden çalıyorlar çünkü.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Milletvekili…
Buyurun, siz devam edin.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Sayın Başkan, iki dakikamı çaldılar.
BAŞKAN- Ben kesmedim ki
sizin sözünüzü Sayın Milletvekili, ne yapayım? Karşılıklı laf atmalar…
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Ama müdahale etmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Durduramıyorum.
Buyurun, siz devam edin.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Aslında, değerli milletvekilleri, bir ilk daha yaşanıyor. Burada ilk kez -madde
sezaryenle ilgili bir madde- söylem ve eylem birliği içerisinde olduğunuzu
görüyoruz. Kadın erkek eşitliğine inanmayan zihniyet şimdi de kadın üzerinden
siyaset yaparak vücut buluyor.
(AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Hâlâ önergeden bahsetmiyor!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Sayın Başkan, bu ortamda konuşabilmek imkânsız. (AK PARTİ sıralarından “Salonu
tahrik etmeseydin.” sesleri)
BAŞKAN – Siz Genel Kurula
hitap edin Sayın Milletvekili.
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) –
Ben salonu uyandırdım, salonu uyandırdım sadece, uyumasaydınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
dilinden ileri demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü düşürmeyen AKP İktidarı, ilk
kez, dediğim gibi, eylem ve söylem birlikteliği içerisinde davranmıştır.
Kadın-erkek eşitliğine inanmayan zihniyet, şimdi de kadının bedeni üzerinden
siyaset yapmaktadır. İşte, bu zihniyettir ki kadının elinden karar verme
hakkını da almaktadır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
Teşekkür ediyorum Sayın
Nazlıaka.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinde yer alan 663
sayılı Kanun Hükmünde kararnamenin geçici 4 üncü maddesinin dördüncü fıkrasına
birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“Ancak; Daire başkanları,
İl Sağlık Müdür Yardımcısı, Şube Müdürü, Hastane Müdürü ve Müdür Yardımcısı,
Doktor, Biyolog, Kimyager vb. kadrolarında bulunmakta iken araştırmacı
kadrosuna atanmış sayılanlardan, aylık, ek gösterge her türlü zam ve
tazminatlar, özel hizmet tazminatı, ek ödeme, performansa dayalı döner sermaye
ödemesi, fazla çalışma ücreti ve benzeri adlar altında yapılan her türlü
ödemelerini yapılacak artışlarla birlikte almaya devam ederler.”
Cemalettin
Şimşek (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu kadroda bulunanların
kazanılmış statülerinde ve bu statüye bağlı olan mali ve özlük haklarında
kayıplara neden olmaktadır. Anayasa'nın 128 inci maddesi uyarınca, memurların
ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri,
hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. Yasama organı bu bağlamda kanunla düzenleme yaparken, Anayasa'nın
11 inci maddesi gereğince, anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır. Özlük haklarında Anayasanın 128 ve 11. maddelerine aykırı
şekilde 633 sayılı kanun Hükmünde Kararnameyle düzenleme yapılmıştır. Anayasa
Mahkemesinin kararlarında kazanılmış hak; "kişinin bulunduğu statüden
doğan, tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve kişisel alacak
niteliğine dönüşmüş hak" olarak tanımlanmıştır. Danıştay içtihatlarına
bakıldığında ise, Danıştay kazanılmış hakkı; "Eski kanun yürürlükte iken
kesin bir surette kazanılan yani hukukça korunmakta bulunan ve bir iddia haline
gelen haklar" olarak tanımlamıştır. Kişilerin hukuk düzenine güvenerek
elde ettikleri hakların sonradan çıkarılacak yasal düzenlemelerle ihlal edilmemesi
bu ilkenin gereğidir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, ancak yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan
sayın milletvekilleri lütfen ayağa kalkar mısınız? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
lütfen… Tüzük’teki olan bir haklarını kullanıyorlar, herhâlde size de soracak
değiller yani. Yapmayın bunu ya!
Sayın Tarhan, Sayın Çelebi,
Sayın Atıcı, Sayın Acar, Sayın Bulut, Sayın Ediboğlu, Sayın Özel, Sayın Baydar,
Sayın Moroğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Kurt, Sayın Nazlıaka, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Erdoğdu, Sayın Korutürk, Sayın Yüceer, Sayın Kaleli, Sayın Koç, Sayın Özkoç,
Sayın Kalkavan.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte Olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 25 inci maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Dr. Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
Madde 25 – “Bu Kanun yayım
tarihinden üç ay sonra yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabahı- şerifler hayır olsun.
Sözlerime, Samsun’daki sel
cinayetinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet dileyerek başlamak
istiyorum, yakınlarına da başsağlığı. Bu bir kader değil arkadaşlar. Şu
yüzyılda, Samsun gibi bir büyükşehirde, dere yatağına yapılan, hem de idare
tarafından yaptırılan konutlarda 4’ü çocuk olmak üzere, şimdilik 6 kişinin
ölmesi bir kader değil.
Değerli arkadaşlar, artık
yolun sonuna geldik bu maddelerde. Şimdi ben size, bu maddelerde neyi
oyladınız, Türkiye neleri kaybetti, onları birer cümleyle özetlemek istiyorum.
Bütün gece uykusuz kalanlar vardı içinizde ama söyleyeceğim şeyler sadece bir
gece değil, bundan sonra da uykularınızı kaçıracak.
Şimdi, biz burada, bu
tasarıyı görüşürken dönüp dolaşıp sağlık sistemini eleştirdik, sağlık
sistemiyle ilgili noktaları dile getirmeye çalıştık. Grubunuz adına yapılan
konuşmalarda 19 dakikanın 14 dakikasını sigaraya ayırdınız, malumu yine ilan
ettiniz.
Üniversiteler elden gidiyor.
Tıp mesleğinin hakkına tecavüz ediliyor sezaryen endikasyonlarıyla. Aile
hekimleri perişan ediliyor. Kendi getirdiğiniz tam günü kendiniz deliyorsunuz,
kendi getirdiğiniz mecburi hizmeti kendiniz sulandırıyorsunuz ve bütün bunların
hepsini bu tasarıda bulmak mümkün.
Şimdi, 26 maddeden 6 tanesi
bizim çok ciddi şekilde muhalefet ettiğimiz, diğerleri ise küçük noktalarda
muhalefet ettiğimiz noktalar. Şimdi bunları size hatırlatacağım.
Madde 1’i getirerek
sezaryenin hukuki boyutlarını çizdiniz yani Meclisimiz bir kadına sezaryen
yapılıp yapılmayacağı konusunda bir karar aldı. Bundan sonra artık doktorlar ve
avukatlar sizin aldığınız bu karara göre davranacaklar.
6’ncı maddede sizin
getirdiğiniz ve övündüğünüz Tam Gün Yasası’nı paramparça ettiniz, Tam Gün
Yasası’nı deldiniz ve sözleşmeli eğitim görevlisi olarak bazı öğretim
üyelerinden, üniversiteden kaçırdığınız bazı öğretim üyelerinden hizmet satın
almaya başlıyorsunuz tam bir piyasa mantığıyla.
Madde 7’de artık
“üniversite hastanesi” diye bir şey olmayacak. Ben, üniversitede öğretim
üyeliği yapan tıp mensuplarına buradan sesleniyorum: Bu maddeyi gerçekten
inanarak mı oyladınız? Üniversite hastanelerinde çalıştınız, üniversite
hastanesinin ruhuyla devlet hastanesinin ruhunu birbirine karıştırdınız ve tarih
sizi bu tasarıya, bu maddeye el kaldıran tıp öğretim üyeleri olarak yazacak.
Ben de ömrüm yettiğince bunu her yerde anlatacağım ama her yerde anlatacağım.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
11’inci maddeyle, aile
hekimlerine verdiğiniz sözleri bir bir geri aldınız. Bunlardan bir tanesi
onlara nöbet getirmekti. Bugün bir nöbet tuttunuz, bugün bakayım ne
yapacaksınız? Daha önceki gün de bir nöbet tutmuştunuz, ertesi gün çalışma
azmiyle yanıp tutuşan AKP milletvekilleri birdenbire Komisyondan kaçtılar ve Meclisi
tatil ettiler. Bir dediğiniz bir dediğinizi tutmuyor. Hani çok çalışmayı arzu
ediyordunuz, hani ateşler içinde yanıyordunuz çalışmak için? Gece çalışınca
sabahleyin kaçıverdiniz, gittiniz. Şimdi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Kapatmadık Meclisi, çalışıyoruz işte.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Bugün için söylemiyorum, bir önceki…
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Bir seneden beri kapanmadı bu Meclis.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Kayıtlara bakın; Meclisin saat kaçta kapandığını, bir önceki gün Meclisin saat
kaçta kapandığını kayıtlardan bulabilirsiniz, Komisyonun kaçtığını da
kayıtlardan bulabilirsiniz. Ben bilmeden konuşmam.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Harıl harıl çalışıyoruz.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Helal olsun, helal olsun! Harıl harıl çalışıyor… Harıl harıl laf üretiyorsunuz,
harıl harıl laf üretmekten başka bir iş yapmıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Kanun çıkarıyoruz, kanun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
Yine, getirdiğiniz mecburi hizmeti bitirdiniz, Türkiye'nin sağlığını da
bitirdiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYTUĞ ATICI (Devamla) –
…ama tarih sizden bunun hesabını soracak. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 301 Sıra
Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 26 ncı maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Aytuğ Atıcı Candan Yüceer Süleyman Çelebi
Mersin Tekirdağ İstanbul
Kadir Gökmen Öğüt Aytun Çıray Özgür Özel
İstanbul İzmir Manisa
Nurettin
Demir
Muğla
“Madde 26- Bu Kanun Hükümlerini Sağlık Bakanı yürütür.”
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Cemalettin Şimşek Şefik Çirkin
İzmir Samsun Hatay
Ali
Işık Ali
Öz
Kütahya Mersin
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE
SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Ankara) – Sayın Başkanım,
katılmıyorum ama müsaade ederseniz küçük bir açıklama yapayım çünkü son madde.
Ben de ülkemizin sağlık
sistemi için fedakârca bu saatlere kadar çalışan tüm milletvekillerimize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Katkı veren muhalefet
milletvekillerine de teşekkür ediyorum. Berat Kandili’nizi kutluyorum
hepinizin. Başkanlık Divanına, burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışan
personeline teşekkür ediyorum. İyi tatiller diliyorum, hayırlısıyla gidiniz,
geliniz. Bu arada Samsun’da oluşan felakette ölenlere Allah’tan rahmet, yaralı
varsa onlara da acil şifa diliyorum.
Hepinize iyi kandiller, iyi
tatiller diliyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Berat Kandili’nizi en içten
dileklerimle kutluyorum. Samsun’daki kayıplar için rahmet diliyorum ve belki
sizi şaşırtacak ama Grubunuzdan 2 milletvekiline teşekkür ederek başlamak
istiyorum. Yine bir sabahlamanın gecesinde Balyoz davasının tek tutuklu
astsubay sanığı Manisa’nın Soma ilçesinden Bülent Akalın’ın dramını
anlatmıştım, 1991’de emlakzede, 1999’da depremzede, 2001’de ölen çocuğunun
yerine tavsiye üzerine anne hamile kalıyor ama Down sendromlu bir çocuk,
ardından 2011’de Balyozzede ve 2012’de de 4+4+4 sisteminden dolayı kendisi
içerideyken çocuğu okulsuz kalmıştı. Kürsüden indiğimde Selçuk Özdağ ve Metin
Külünk yanıma geldiler, bu konuda o çocukla ilgili ne yapılabileceğini sordular
ve iletişim bilgilerini istediler; kendilerine verdim, birkaç saat içinde de
meseleyi hallettiler. Kendilerine o çocuk ve ailesi adına teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama burada işin şu tarafını da düşünmek lazım
ki Balyoz davası ve diğer davalardaki uzun tutukluluk sürelerinden dolayı
mağdur olanlar ve ailelerinin sorunlarını çözmeye ne Külünk’ün ne Özdağ’ın gücü
yetmiyor. Bunu çözmek için bu özel yetkili mahkemelerle ve uzun tutukluluk
süreleriyle ilgili daha esastan, daha inanarak ve daha doğru ve daha iktidara
yakışır bir tablonun sizlerden beklenir olduğunun altını çizmek isterim. (CHP
sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Başka dava yok, başka tutuklu yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
Bunun dışında, mesele adalete gelmişken, Sayın Sağlık Bakanımızın adalet
meselesine olan özel ilgisini biliyorum. Nereden biliyorum? Yıllardır
kendisinin sunumlarını dinlerim. Sağlık hizmetinden memnuniyeti ölçtürür,
sonuçları, yöntemi tartışılır ama bütçe sunumlarında bunu grafiklerle koyar, o
grafiklerde kendi memnuniyeti yükselirken Adalet Bakanlığından olan memnuniyetin
gitgide düştüğüyle ilgili grafiği koyar ve âdeta orada bir hedef gösterir:
“Beni eleştireceğinize Adalet Bakanlığını eleştirin.”
Ben hep düşünmüşümdür
“Sağlık Bakanı Adalet Bakanı olsa acaba ne olurdu?” diye.
Şuna çok samimiyetle
inanıyorum ki Sağlık Bakanımız Adalet Bakanı olsa, özel yetkili mahkemeleri
hemen kaldırırdı çünkü o, bu hizmeti dışarıdan, taşerondan satın almayı tercih
ederdi (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Güzel! Bak bu güzel bir espriydi işte.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sağlık
Bakanımız Adalet Bakanı olsa, F tipi cezaevlerinde bahsedilen zulüm, devlet
zulmü kalmazdı çünkü o tez elden önce oraları özerkleştirir, sonra da
özelleştirerek sorumluluğu üstünden atardı.
Sağlık Bakanı Adalet Bakanı
olsa, başta tüm adalet mekanizmasında çalışanlar ama en çok şikâyet eden infaz
koruma memurlarının bir sıkıntısı kalmazdı. O, onları derhâl performansa dayalı
bir şekilde birbirleriyle yarışmaya, birbirlerinin üzerine basarak yükselmeye,
emekliliklerine yansımasa da günü kurtaracak kadar bir gelire sahip hâle
getirirdi.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
– Süper espri!
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Nasıl laf ettin!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
Sayın Ahmet Aydın, arkadan şiddetle laf ettiğim bir gün dönüp bana demişti ki:
“Özgür, sen eskiden laf atmazdın, bugünlerde sana ne oldu?” Ben de kendisine
demiştim ki: “Sayın Ahmet Aydın, siz bizim hukukumuzu zedelediniz, siz bizim
parlamenter sisteme olan inancımızı körelttiniz 4+4+4’te attığınız tekmelerle
ve İç Tüzük görüşmelerinde burada attığınız yumruklarla ve muhalefete söz hakkı
tanımayarak.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Sizin inancınız var mı sisteme?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
İşte, bu sabahlamalar, İç Tüzük’te attığınız yumrukların, Komisyonda attığınız
tekmelerin, “Yarın, hayırlı bir gün olacak.” deyip de, Komisyondan dağılıp da
ertesi gün orada ortaya koyduğunuz mezalimin sonucudur. Bu sabahlamalar,
Komisyona kanunun danasını gösterip anasını arkadan eklemleyip “Komisyon,
gündemine hâkimdir.” deyişinizin; bu sabahlamalar, muhalefete hissettirmeden
getirdiğiniz değişiklik önergelerini, bir anda ayaklanıp da o sıralara yürüyüp
“Komisyonun salt çoğunluğu vardır, katılıyoruz.” diyerek eklemelerinizin; bu
sabahlamalar, uzlaşmacı değil, çatışmacı bir kültürü ön plana alarak
yürüttüğünüz iktidar anlayışının; bu sabahlamalar, muhalefeti demokrasinin
olmazsa olmazı değil, lüzumsuz, ekarte edilmesi gereken, kandırılması ve yok
sayılması mübah olarak görmenizin birer eseridir.
Gelecek yasama yılında tüm
bu hataları yapmayıp, gerçek anlamda demokrasiyi egemen kılıp muhalefete
gerekli önem ve hassasiyeti verdiğiniz noktada muhalefetin de size davranması
gerektiği gibi davranacağına olan inancımla bu yasama yılının son konuşmasını
yaparak hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önerge üzerinde söz
isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri; hayırlı sabahlar diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz de Samsun’da vuku bulan elim sel felaketi münasebetiyle
hayatını kaybeden 6 vatandaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.
Evet, 24’üncü Dönem 12
Haziran, daha sonra ilk yılını, takvim yılını tamamlamış olduk. Tabii,
söylenecek çok şey var ama hayırla bitirmek, olumlu bitirmek inşallah olumlu
bir başlangıca vesile olur diye ifade etmek istiyorum. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, milletvekilleri olarak biz, olumlu olanları destekledik,
olumsuz olanlara karşı önergelerle tutumumuzu belirledik. Meclis faaliyetlerinin
engellenmesi değil, daha verimli olması için çalıştık.
Tabiatıyla, öncelikle,
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin gösterdiği bu çalışma, bu
gayretten dolayı kendilerine çok teşekkür ediyorum. Diğer muhalefet
partilerinin değerli milletvekillerine, ana muhalefet partisinin değerli
milletvekillerine, hepsine emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum, iktidar
partisi milletvekillerine de.
Hepimizin arkasında millet
var. Hepimiz Tüzük’ten kaynaklanan hakkımızı, hukukumuzu koruyoruz. O bakımdan,
herkesin yapacağı, yaptığı çalışma gerçekten kendi ekseninde haktır.
Yoğun çalışma döneminde
insanlar uyuklayabilir, kalabilir, bu, insani bir konudur. Dolayısıyla böyle
bir konu… Önemli olan, inşallah, bu uzun çalışma süreleri olmaz.
Ben Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bütün milletvekillerine, bu yasama yılında gösterdikleri
çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Meclis çalışanlarına, hepsine teşekkür
ediyoruz.
Tabii -belki de 1 Ekimden
önce toplanacağız ama- Meclis Başkan vekillerine, Sayın Meclis Başkan Vekiline,
özellikle bu son oturumda yönetme konusunda gösterdiği hassasiyetten dolayı da
çok teşekkür ediyorum.
Hepinize ailelerinizle
birlikte sağlıklı, başarılı bir yaz dönemi çalışması diliyorum.
Tabii, bugün, Berat
Kandili. Aslında bütün burada oluşumuzu sağlayan millî ve manevi değerler,
onları yüceltmemiz gerekiyor. İnşallah bu Berat Kandili münasebetiyle rahmet,
mağfiret ve bereket, aynı zamanda doğru istikamet nasip etsin diyorum hepimize,
hepinize, milletimize, devletimizi yönetenlere diyorum.
Hepinize hayırlı tatiller
diliyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri de
tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunmadan önce, İç Tüzük 86’ncı madde gereğince, oyunun rengini belli etmek
üzere ve lehte olmak üzere Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili, söz
istemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Çok teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii, sabahın bu
saatlerinde dimdik ayakta olan, bıkmadan, usanmadan, gecesini gündüzüne katarak
çalışan bütün milletvekili arkadaşlarıma ben teşekkür ediyorum. Onlara şükran
borçluyuz, milletimiz adına bu üstün gayreti, bu üstün performansı
gösterdikleri için.
Tabii, hayırla bitirmemiz
gerekiyor, bugün hayırlı bir gün. Mübarek kandilin hepimiz için hayırlara
vesile olmasını, hepimizin beratına vesile olmasını temenni ediyoruz. Önümüz
tatil. Ramazan ayına yakınız, üç ayların içerisindeyiz. Bu ayların hayrı
hepimizin üzerine olsun inşallah diyorum.
Yine aynı şekilde,
Samsun’da sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyoruz,
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir
yasama yılının daha sonuna geldik. Takvim yılı bir takvim yılı ama İkinci
Yasama Yılının içerisindeyiz aslında, onun da sonuna geldik. Bugün özellikle
insanlarımız için çok önemli olan ve halkımızda birebir de yansıyacak olan
sağlık hizmetleri noktasında çok önemli bir kanunu geçirdik. Bu kanunda emeği
geçen herkese öncelikle teşekkür ediyorum. Zannediyorum cumhuriyet tarihimizin
en istikrarlı ve en başarılı Sayın Bakanımızla birlikte, ekibiyle birlikte,
yine Adalet Komisyonu Başkanı ve üyeleri, buradaki bütün Başkanlık Divanı,
stenograflardan kavaslara kadar çalışan herkese müteşekkiriz, herkese şükran
borçluyuz. İktidar, muhalefet bütün milletvekillerine şükran borçluyuz. Millet
adına bu işi hep birlikte omuzladık, götürdük.
Tabii, özellikle sağlıkta
bir husustan bahsetmek istiyorum. Çok şeyler söylendi ama şunu hep görüyoruz ki
vatandaşımızdan sağlık harcamaları gelinen noktada üçte 1 oranında azalmasına
rağmen, vatandaşımızın sağlıktan olan memnuniyeti yaklaşık 3 kat artmış. Bu
rakam yetiyor, bazı şeyleri ifade etmeye gerek yok belki ama bu cümleyle birçok
şeyi ifade etmiş oluruz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasama yılında yaklaşık 800 saatin üzerinde bir çalışma performansı göstermiş
bu Meclis. 40 bin sayfanın üzerinde bir tutanak tutulmuş. 110 civarında kanunu
hep birlikte geçirmiş durumdayız ve özellikle bu kanunlaşma süreci içerisinde
de tabii bütün vekillere ben teşekkür ediyorum, bütün gruplara teşekkür
ediyorum ama bilhassa bütün tahriklere, bütün provokasyonlara rağmen gecesini
gündüzüne katan, dimdik burada millet adına, memleket adına hizmet noktasında
sevdalı olan AK PARTİ milletvekillerine de hassaten teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle de son iki üç
haftadır tabii bir karar yeter sayısı ve yoklama sayısı rekoru da herhâlde
kırıldı ama Allah’a şükür bu grubu kimse kesemedi, bu grubu kimse durduramadı;
bundan dolayı da bir kez daha teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii değerli arkadaşlar,
bu süreç içerisinde birbirimizi kırmış da olabiliriz, belki istemeden birtakım
laflar da etmiş olabiliriz, üzmüş de olabiliriz; bundan dolayı da eğer varsa
haklarınızı helal edin. Bizler istemeden birtakım ifadeler kullanmışsak da, üzülmüşlerse
de özür diliyoruz; o erdemliliği de her zaman gösteririz. Sürçülisan etmiş
olabiliriz; bundan dolayı da af istiyoruz. Niyetimiz acizaneyi taciz etmek
değildir, bilakis efkârıumumiyede bu milletin mutlu bir yaşam sürmesidir ve bu
milletin sevdalısı olarak bizler de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu
hizmet kervanında hep birlikte yürüyeceğiz inşallah.
Ben bir kez daha
emeğinizden dolayı bütün herkese çok teşekkür ediyorum, iyi tatiller diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Oyunun rengini belli etmek
için aleyhte olmak üzere söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, bir hızlandırılmış Meclis
çalışmasının sonuna doğru geliyoruz. Aslında hızlandırılmış tren vardı,
hızlandırılmış binalar yapıldı, oralara konutlar yapıldı ama ne yazık ki o
yapılan konutlarda bugün 6 tane arkadaşımızı Samsun’da yitirdik; onlara rahmet
diliyorum.
Öncelikle, çok önemli bir
konuyu burada açık yüreklilikle tartışmaya ihtiyacımızın olduğu bu saatlerde
bir kez daha belli oldu. Tabii ki Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partisi adına sözcüsü bir kimliğimle bütün bu
diyalog süreçlerine hep katkı vermeye çalıştık. Ama ne yazık ki Komisyonda
çözemediğimiz, Komisyonda konuşma fırsatı alamadığımız, burada ise
önergelerimizin büyük bir bölümünün reddedildiği; ortaklaştığımız konularda
birkaç maddede de mutabakat sağladığımızı dikkate alırsak daha önce aslında bu
Komisyonda mutabakata varılan konularda tamamen bizim isteklerimiz değil, bizim
isteklerimizi tam karşılayan değil ama ortak noktalar yakalandığında burada
güle oynaya oy kullanarak, irade ortaya koyarak, sonuçta, birlikte yasayı bir
coşkuyla çıkardık, eczacılar yasasını. Başka yasaları da buralarda çıkarttık.
Burada muhalefete haksızlık yapılmamalı. Burada, muhalefet biliyor ki bütün
talepleri karşılanmayacak. İktidarın tabii ki farklı bir bakış açısı olduğunu
biliriz, onların da bir iktidar görüşü olduğunu biliriz ama siz de bizi
anlayın. Ortaklaşabilmek için bazı temel noktalarda buluşmaya ihtiyacımız var
-Ben “temel” deyince Başkan da “Temel’e dokunma.” diyor o Karadenizli olduğu
için- ama bu yaklaşımımıza biraz yaklaşılsaydı -biraz önce Aytuğ Arkadaşım
söyledi- yani 26 maddeden 7-8’inde, belki de 4-5’inde uzlaşma sağlasaydık, biz
bugün sabahlamayacaktık. Bunu yapmamızın nedeni şu değerli arkadaşlar: Yeni
döneme biz muhalefet olarak dinlenerek geleceğiz ve halkımızdan aldığımız
güçle, sabahlamamız gerekiyorsa sonuna kadar sabahlayacağız, sabaha kadar
mücadele edeceğiz ama derdimiz bu değil, talebimiz bu değil. Talebimiz, asla bu
işlerde zorluk çıkartmak değil. Sizlerden ricamız o zaman, dinlenerek gelin ve
bu dinlenme sürecinde de bir öz eleştiri, “Nerede yanlış yapıyoruz?”u bir
tasarlayın. Biz diyalogdan yanayız, biz Mecliste yasaları ortak çıkarmadan
yanayız.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Nezaket istiyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) -
Şu anda, binlerce sorun var bu alanda. Binlerce taşeron işçisi bu sektörde
çalışıyor ve en yoğun taşeron uygulamasının olduğu sektör sağlık sektörüdür.
Ben bir sendikacıyım, sizin
haklarınızı da savunmak görevim. Bu nedenle “daha fazla çalışmamak” adına,
“daha güzel yarınlar kurmak” adına buradaki arkadaşlarımın hakkını da savunmak,
buradaki çalışan bütün mesai arkadaşlarımızın da hakkını savunmak gibi bir
zorunluluğumuz var. Bütün bunlara rağmen, bir dönemi bitiriyoruz.
Ben de, önce kandilinizi
kutluyorum, ramazanınızı kutluyorum, görüşemeyeceğiz. Bu vesileyle, bayramınızı
da kutluyorum.
Bundan sonra daha olgun bir
Mecliste, elele vererek Türkiye'nin sorunlarını çözmeye hep beraber katkı
verelim diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yeni, söz talebiniz
var, zannediyorum sel felaketiyle ilgili. Diğer partilerden de sayın
milletvekilleri söz isterse vereceğim.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
28.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, Samsun’da meydana gelen
sel felaketine ilişkin açıklaması
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun’da bizi üzen büyük bir sel felaketi ve
hortum olayı oldu. Bu arada, ölenler var, ölenlere rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Her türlü tedbirler alınmaya devam ediliyor. Valimizle ve
belediye başkanlarıyla akşamdan beri sürekli görüşüyoruz. İnşallah bundan sonra
böyle felaketlerle karşılaşmayız.
Ben Berat Kandili’nizi
tebrik ediyorum ve hepinize hayırlı tatiller diliyorum.
BAŞKAN – Sayın Şimşek,
buyurun.
29.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek’in, Samsun’da meydana
gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de büyük bir üzüntüyle
öğrendiğimiz Samsun’daki sel felaketinde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet
diliyorum.
Gerçekten, bu felaketler
bizim için çok derin yaralar ve üzüntüler açıyor. Ancak, bu tabii afetlerin
önüne geçilmesi konusundaki çalışmaların ben de en güzel bir şekilde yapılarak
bunların önüne geçilmesini diliyorum.
Herkese tekrar iyi tatiller
diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kılıç…
30.- Samsun Milletvekili Akif Çağatay Kılıç’ın, Samsun’da meydana
gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun)
– Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, ben de,
Samsun’umuzda, bizim dün gece yasayı görüşmeye başladığımız esnada başlayan
yoğun yağış yüzünden meydana gelen selde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
başsağlığı diliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum. Eminim ki hep beraber bu tip
felaketlerin bir daha yaşanmaması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Ailelerin tekrar başı sağ
olsun, hepimizin başı sağ olsun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Kalkavan.
31.- Samsun Milletvekili Ahmet İhsan Kalkavan’ın, Samsun’da
meydana gelen sel felaketine ilişkin açıklaması
AHMET İHSAN KALKAVAN
(Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
maalesef bu sabah 6 Samsunlu hemşehrimiz vefat etmiş, 2 kişi kayıp, 21 de
yaralı var. Ben Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonundayım.
Maalesef Komisyonda yaşadıklarımızın buna sebep vereceğini daha önceden
biliyorduk. Maalesef Çevre Bakanımız Komisyonda, hiçbir şekilde, getirdiği
önerilere karşı gelinmesini, muhalefet edilmesini istemiyor. Samsun’da bir
Canik Belediyesi var. Cumhuriyet Halk Partili, MHP’li ve Doğru Yol Partili
belediye başkanları görev yaptıkları beldelerde, ilçelerde birtakım engellere
uğruyorlarsa da maalesef bütün hataları günlerce gazetelerden düşmeyen… Bizim,
Samsun’un bu kaza geçirilen bölgesindeki belediye başkanının tutumları da aynı
maalesef Çevre Bakanı gibi.
Değerli arkadaşlar, bir
inşaat yapıldığı zaman, “moloz” dediğimiz döküntüler moloz sahasına atılır.
Burada olaya sebep veren bende kil… Kilden set yapılmaz. Kil patladı, sel
suları öndeki molozları alıp maalesef dere yatağına yapılmaması gereken toplu
konutun alt katlarını bastı. Ben jeoloji mühendisiyim. Orada bazı şerhleri
koyuyoruz ama bu olaylara sebebiyet veren engelleri kıramıyoruz.
Dilerim, sizlerden,
Komisyondaki arkadaşlarımdan da, önümüzdeki Komisyon toplantılarında -kendi
Komisyonum için diyorum- daha iyi bir iş birliği içinde oluruz, Komisyonun
yapmış olduğu yanlış kararların hep beraber önüne geçeriz, böyle kayıplara
sebep vermeyiz.
Hepinize iyi kandiller
diliyorum, iyi tatiller diliyorum, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Şimdi, Sağlık Bakanı Recep
Akdağ teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Bugün Meclisin bu dönem
çalışmasının son günü. Büyük bir çalışkanlıkla, muhalefetiyle, iktidarıyla
burada gelen kanunlara destek veren değerli milletvekillerimize, siz değerli
milletvekillerimize şükranlarımızı sunuyoruz Hükûmet olarak. Sabırla, metanetle
burada, herkes birbirine tahammül ederek, demokrasinin gereklerini yerine
getirerek birlikte güzel bir dönem geçirdik.
Samsun’da selde hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ben de. Yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Kuşkusuz bu hususta afetlerle ilgili olarak ülke olarak
yapmamız gereken çok işlerimiz var.
Bugün hayırlı bir günde
hayırlı bir kanun yaptık. Önümüzde Berat gecesi var. İnanın, değerli
milletvekilleri, bu emeklerimiz boşa gitmiyor. Aziz milletimizin duaları
kendisine bu emekler sonunda dönen bütün hizmetler için bizim arkamızdadır.
Ben, Meclis Başkanlık
Divanına, Sağlık Komisyonunun Değerli Başkanına ve üyelerine, bütün gruplarımıza,
parti gruplarımıza, yöneticilerine ve milletvekillerine, Meclis çalışanlarına,
bürokratlarımıza, medyamıza, Meclisimizin bu Genel Kurulunda belki de en büyük
yükü çeken stenograflarımıza ve kavaslarımıza teşekkür ediyorum. Hepinize
ailenizle birlikte sağlık ve afiyet temenni ediyorum. Barış ve huzur dolu
günlerin bizim olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri (Devam)
2.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 4 Temmuz 2012 Çarşamba günü
toplanmamasına; TBMM’nin 5 Temmuz 2012 Perşembe gününden başlamak ve 1 Ekim
2012 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin
önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun
03/07/2012 Salı günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin
Canikli M.
Akif Hamzaçebi
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay
Vural Hasip
Kaplan
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler
TBMM Genel Kurulunun 4
Temmuz 2012 Çarşamba günü toplanmaması, TBMM’nin 5 Temmuz 2012 Perşembe
gününden başlamak ve 1 Ekim 2012 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere
tatile girmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince gündemde bulunan işleri sırasıyla görüşmek için, Anayasa
ve İç Tüzük gereğince 1 Ekim 2012 Pazartesi günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 09.40
Not:
Bazı tablolar
resim tarama olduğundan atılamamıştır.