DÖNEM:
24
YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 26
128’inci Birleşim
30 Haziran 2012 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Kars Milletvekili Yunus
Kılıç’ın, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığının yayılışı, bulaşma kaynağı,
alınması gereken tedbirler ve bu hastalık nedeniyle insan ölümlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Çorum Milletvekili
Tufan Köse’nin, Çorum Belediyesindeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak
Belediye Başkanı, bazı Belediye Meclisi üyeleri ve İhale Komisyonu Başkanı
hakkında ihaleye fesat karıştırmak ve irtikap suçlamalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, Isparta - Burdur tren seferlerinin yeniden başlatılması
gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Bayramören ilçesi ile Melen Çayı üzerinde
kurulması planlanan hidroelektrik santrallerine ilişkin açıklaması
2.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un ilçelerinde kapatılan adliyelere
ilişkin açıklaması
3.- Burdur Milletvekili
Bayram Özçelik’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması
4.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Madımak olaylarının 19’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Türkiye çapında kapatılan ve bir kısmı sonradan
açılan adliyeler ile mübaşirlerin sorunlarına ilişkin açıklaması
6.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in milletvekillerine saygı
göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, BDP Grubunun da milletin iradesini temsil ettiği hâlde saygı
gösterilmediğine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu ve 23 milletvekilinin, Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/340)
2.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 milletvekilinin, Adana ilinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/341)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 milletvekilinin, dış politika uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/342)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporları
(1/484) (S. Sayısı: 287)
3.- Manisa Milletvekili
Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin;
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın;
Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları
Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı:
302)
4.- Sağlık Bakanlığı ve
Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301)
5.- Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel Hayata
ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle
Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326)
(S. Sayısı: 278)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Musa
Çam’ın, bazı personele tek tip kıyafet uygulamasına gidileceği iddiasına
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın
cevabı (7/8414)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak iki oturum yaptı.
Birinci Oturum
Konya
Milletvekili Mustafa Baloğlu, 53’üncü Uluslararası Nasreddin Hoca Anma ve Mizah
Günlerine,
İzmir
Milletvekili Musa Çam, İzmir’in Karaburun ilçesinin sorunlarına,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Hükûmetin son dönemde Kütahya ilindeki uygulamalarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 20/6/2012 tarihli ve 27 sayılı Kararı
ile;
Bulgaristan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubunun,
Çin
Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Hukuk Komitesi heyetinin,
İtalya
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi heyetinin,
Ülkemizi
ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 25 milletvekilinin, muhtarların
sorunlarının (10/337),
İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz ve 19 milletvekilinin, diş hekimlerinin yaşadıkları
sorunların (10/338),
Çanakkale
Milletvekili Ali Sarıbaş ve 24 milletvekilinin, yerel gazetelerin ve
gazetecilerin sorunlarının (10/339),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Danışma
Kurulunun, bastırılarak dağıtılan 311 ve 312 sıra sayılı kanun tasarılarının 48
saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının sırasıyla 4 ve 5’inci sıralarına, yine bu kısımda bulunan
54, 89, 90, 3 ve 4 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın sırasıyla 50,
51, 52, 53 ve 54’üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine;
Genel
Kurulun;
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 5’inci maddesine göre 1 Temmuz 2012 Pazar
günü tatile girmeyerek Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesine ve,
29
Haziran 2012 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 31 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
30
Haziran 2012 Cumartesi günü saat 12.00’de toplanarak 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
1
Temmuz 2012 Pazar günü saat 14.00’te toplanarak bu birleşimde 302 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
2
Temmuz 2012 Pazartesi günü saat 14.00’te toplanarak bu birleşimde 301 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda
belirtilen birleşimlerde gece 24.00’te günlük programların tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarını
sürdürmesine;
311
ve 312 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve 311 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümünün 1 ila 8’inci maddeleri, ikinci bölümünün ise 9 ila 17’nci maddeleri;
312 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünün 1 ila 10’uncu maddeleri,
ikinci bölümünün ise 11 ila 19’uncu maddeleri kapsamasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2012
Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL Harekâtına İştirak Etmesi Hususunda
Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca Hükûmete İzin Verilmesine Dair Başbakanlık
Tezkeresi (3/893) görüşmeleri tamamlanarak yapılan oylamadan sonra kabul
edildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Mine
LÖK BEYAZ
Tekirdağ Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
İkinci Oturum
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının (1/484) (S.
Sayısı: 287),
3’üncü
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Manisa Milletvekili Recai
Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin;
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan
Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim
Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun Teklifi, Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302),
Görüşmeleri,
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
4’üncü
sırasına alınan, Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının (1/644) (S. Sayısı: 311),
5’inci
sırasına alınan, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (1/648) (S. Sayısı: 312),
Görüşmeleri,
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
6’ncı
sırasına alınan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301),
7’nci
sırasına alınan, Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve
İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar
Kanununda Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/565, 2/90, 2/120, 2/223,
2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278),
Görüşmeleri,
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
8’inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin İşleyiş Esaslarına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/473) (S. Sayısı: 155),
9’uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/479) (S. Sayısı: 289),
10’uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Geçiş Hükümeti Arasında
Libya Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite Geliştirmesine İlişkin İşbirliği
Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/607) (S.
Sayısı: 250),
11’inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve Azerbaycan Cumhuriyetinden
Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması
İçin Münhasır Boru Hattı Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/623) (S. Sayısı: 299),
Görüşmeleri,
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
12’nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut Kapılarının Açılmasına
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/450) (S. Sayısı: 10) görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
13’üncü
sırasına alınan, Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme
Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak
Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/342) (S. Sayısı: 16),
14’üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında
Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/471)
(S. Sayısı: 114),
15’inci
sırasına alınan, 1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki Sorumluluğu ile
İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün Sınırlandırma
Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
(1/503) (S. Sayısı: 129),
16’ncı
sırasına alınan, 1971 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun
Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Tazminat Limitleri Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının
(1/508) (S. Sayısı: 134),
17’nci
sıraya alınan, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Akademisi Kurucu Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/568) (S. Sayısı: 206),
18’inci
sırasına alınan, 1992 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası
Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmenin 2003 Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu raporlarının (1/540) (S. Sayısı: 245),
19’uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Satışına ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Kaynaklı Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden
Transit Geçişine ve Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden
Taşınması İçin Münhasır Boru Hattının Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/615) (S. Sayısı: 298),
20’nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/289) (S. Sayısı: 13),
21’inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı
Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/353) (S. Sayısı: 17),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
22’nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve
Gürcistan Enerji Bakanlığı Arasında Türkiye-Gürcistan Elektrik
Enterkonneksiyonlarının Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/365) (S. Sayısı: 19),
23’üncü
sırasına alınan, 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve
Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/454) (S. Sayısı: 28),
Görüşmeleri,
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
312
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında;
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, kapanan adliyelerle ilgili gelen
şikâyetlere ve yapılan eleştirilere,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Hükûmetin kapanan adliyelerle ilgili kararını gözden
geçirmesi gerektiğine,
İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın sarf
ettiği kelimeye ve adliyelerin kapatılmasına,
Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, yapılan eleştirilere cevaben,
Birer
açıklamada bulundular.
Alınan
karar gereğince, 30 Haziran 2012 Cumartesi günü saat 12.00’de toplanmak üzere
19.26’da birleşime son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Özlem
YEMİŞÇİ Mine
LÖK BEYAZ
Tekirdağ Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN
KÂĞITLAR
No.:
179
30
Haziran 2012 Cumartesi
Rapor
1.- EXPO 2016 Antalya
Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/639) (S. Sayısı: 313)
(Dağıtma tarihi: 30.06.2012) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu ve 23 Milletvekilinin, Almanya’da yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/340) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2011)
2.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 Milletvekilinin, Adana ilinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/341) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2011)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman ve 19 Milletvekilinin, dış politika uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/342) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2011)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevinde avukat görüşme odalarına kamera
konulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6410)
2.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, 6291 sayılı Kanundan yararlanabilecek hükümlülere ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6411)
3.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, 2002-2012 yıllarında toplumsal olaylarda polise mukavemet
gerekçesiyle ve polis aleyhine açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6412)
4.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, bir hükümlünün yabancı bir ülkeye iltica etme girişimlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6474)
5.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Balyoz Davası ile ilgili bazı kanıtlar hakkındaki inceleme
raporuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6497)
6.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, Genelkurmay Karargâhında yapılan hakimler ile savcıların
katıldığı bir brifinge ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6498)
7.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, 2002-2012 yılları arası yurtiçi ve yurtdışında görevlendirme
yapılan hakim ve savcılara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6499)
8.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, doku nakli ameliyatı sırasında bir hastanın hayatını
kaybetmesi ile ilgili soruşturma yapılıp yapılmadığına ve doku nakli ile ilgili
mevzuata ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6562)
9.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, şiddete maruz kalan sağlık çalışanlarına ve alınan önlemlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6563)
10.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, şiddete maruz kalan doktor ve diğer sağlık çalışanlarına ve bu
konuda alınması gereken önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6564)
11.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis-Hizan’da sağlık hizmetlerinde yeterliliğe
ve yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6565)
12.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Bakanlığın uyuşturucu bağımlılarını ve akıl hastalarını
kayıt altına alacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6566)
13.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, laboratuvarlarda çalışan sağlık personelinin çalışma
şartlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6567)
14.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Fethiye’ye bağlı bir beldenin hastane ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6568)
15.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, aile hekimliği uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6569)
16.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, nüfusları azalan belde ve köylerin kapatılacağı iddialarına
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6764)
17.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, yıkım kararı alınan Çaycuma Anadolu Lisesi eski
binasının yıkılmamasına ve Çaycuma Köprüsünün çökmesinde ihmal olduğu
iddialarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6972)
18.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, Kütahya-Simav depremi nedeniyle meydana gelen zarara ve yapı
güçlendirme kredilerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6975)
19.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’teki bir köyde doğal afet nedeniyle yaşanan
mağduriyete ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7174)
20.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis-Yolalan’da bir mahallede selden zarar
görenlerin mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7175)
21.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, cazibe merkezi iller kapsamında Diyarbakır’a yapılan
harcamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7221)
22.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Sumbas’ın sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7618)
23.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Hasanbeyli’nin sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7619)
24.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Toprakkale’nin sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7620)
25.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Düziçi’nin sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7621)
26.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Kadirli’nin sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7622)
27.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Bahçe’nin sosyo-ekonomik durumuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7623)
28.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Emniyet Teşkilatı mensuplarının özlük haklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7624)
29.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, ülkemizdeki genetik kopyalama çalışmalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7625)
30.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Şırnak Valiliğinin bir açıklamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7628)
31.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Bosna-Hersek ve Kosova’da görev yapan asker ve polislere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7629)
32.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı personeline
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7631)
33.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu kararlarının
internette yayınlanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7632)
34.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Hatay’da üç subayın şehit olduğu
olayla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7633)
35.- Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın, Iğdır Küçük Sanayi Sitesi esnafının sorunlarına ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/7637)
36.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Iğdır’da kobilerin hibe ve desteklerden yararlanmasına ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/7638)
37.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Osmaniye İlinde istihdam edilen özürlü sayısına ve
sigorta primlerinin Hazine tarafından karşılanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7639)
38.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Kütahya’da esnaf ve sanatkarların SGK prim borçlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7640)
39.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, 2008-2012 yılları arasında KÖYDES projesi
kapsamında Osmaniye’de yapılan köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7644)
40.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sigara kaçakçılığına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7645)
41.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın ve Afşin’deki bazı köy yollarının
yenilenmesine ve altyapı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7646)
42.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, muhtarların özlük ve sosyal haklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7648)
43.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, belde belediyelerinin görev ve yetkilerinin valiliklerin
onayına bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7649)
44.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Iğdır’ın yol, içme suyu ve aydınlatma sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7650)
45.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Elazığ, Erzurum ve Diyarbakır illerindeki yeni mahallelerin içme
suyu ve kanalizasyon sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7651)
46.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Hrant Dink Davasında kamu görevlilerinin etkin
bir şekilde soruşturulmadığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7652)
47.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki spor kulüplerine maddi yardım yapılmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7653)
48.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de nüfusu ikibinin altına düşen belde
belediyelerinin köy olup olmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7654)
49.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, polislerin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7655)
50.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, 1984 yılından itibaren haber alınamayan bir kişiye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7656)
51.- Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt’un, 2012 yılında silahlanmaya ayrılan bütçeye ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7657)
52.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin ve Çağlayancerit’in lise ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7659)
53.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin’deki bazı köylerin ilköğretim okulu
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7660)
54.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, Demirciler ilçesinde yapılacak olan Hükümet Konağıyla ilgili bazı
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7661)
55.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Iğdır’ın eğitimle ilgili sorunlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7663)
56.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, muvazzaf ve emekli astsubayların sorunlarına ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7665)
57.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin’e bağlı bir köyün sulama kanallarına ve
Andırın’a bağlı bir köyün içme suyu sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7666)
58.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki bazı köylerin içme suyu sorunlarına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7667)
59.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’a bağlı bazı köylerin içme suyu
sıkıntısına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7668)
60.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir köyün sulama kanallarına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7669)
61.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın ve Çağlayancerit’in su ve gölet ihtiyacına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7670)
62.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Çağlayancerit’teki bazı köylerin gölet
ihtiyacına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7671)
63.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki köprü ve yolları genişletme ve
yenileme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7679)
64.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki bazı yolları genişletme ve
yenileme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7680)
65.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Adıyaman-Çağlayancerit yolunun yapımına ve
Afşin’deki bir köy yolunun asfaltlanmasına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7681)
66.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin’deki bazı yolları genişletme
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7682)
67.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin’deki yol yapım çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7683)
68.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki yol yapım çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7684)
69.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Afşin’deki bazı yolları genişletme
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7685)
70.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Çağlayancerit ve Elbistan’daki bazı yolları
genişletme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7686)
71.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki bazı yolların yapım-onarım
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7687)
72.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Andırın’daki bazı yolların yapım-onarım
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7688)
73.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’ın, Konak Tüneli Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7689)
74.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Balıkesir’deki bazı yollarda ulaşım güvenliği sorununa
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7690)
75.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün geliştirdiği ve
desteklediği projelere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7691)
76.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, Şırnak Valiliğinin bir açıklamasına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7693)
30
Haziran 2012 Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi
dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, Kırım
Kongo kanamalı ateşi hastalığının yayılışı, bulaş kaynağı, alınması gereken
tedbirler, insan ölümleri hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Yunus Kılıç’a
aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Kars Milletvekili Yunus Kılıç’ın, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığının
yayılışı, bulaşma kaynağı, alınması gereken tedbirler ve bu hastalık nedeniyle
insan ölümlerine ilişkin gündem dışı konuşması
YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kırım Kongo kanamalı ateşinin Türkiye’deki
çıkışı ve seyriyle alakalı üç sebepten dolayı Meclisi bilgilendirme ihtiyacı
duydum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Kırım Kongo
kanamalı ateşi nedir, Türkiye’ye nasıl girdi, bununla alakalı daha önce
Meclisteki yapılan sohbetlerde, milletvekillerinin alakalı olduklarını,
sorguladıklarını, bilgi edinmek istediklerini görmüş olmaktan dolayı; ikincisi,
yoğun bir çalışma temposundan sonra, milletvekillerimizin, inşallah tatile
çıkmalarıyla beraber biraz daha fazlasıyla doğadan yararlanma imkânları
olacağını umut ediyoruz ve bu dönemde biraz daha tedbirli, biraz daha cesur
olma duygusuyla böyle bir sohbeti yapma ihtiyacı duydum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Kırım Kongo kanamalı ateşi aslında bir viral hastalıktır. Bunyaviridae
ailesinden Nairovirüs grubuna dâhil bir virüs tarafından meydana getiriliyor
ancak burada daha önemli olan ve bizi daha çok ilgilendiren kısmı, bu
hastalığın insanlara vahşi hayvanlardan keneler aracılığıyla geçmesiyle ilgilidir.
Keneler bir parazittir. Bu virüsler de aynı zamanda kenelerin başka bir
parazitidir. Yani parazitin paraziti olan bir canlıyla karşı karşıyayız.
Peki, ne oldu da bu Kırım
Kongo kanamalı ateşi Türkiye’de birden ortaya çıktı? Aslında epidemiyologlar böyle
olmadığını söylüyor saygıdeğer milletvekilleri. 1944 yılında Kırım’da, 56
yılında Kongo’da görüldükten sonra, 2002 yılında kanamayla, çeşitli kas
ağrılarıyla, baş ağrısıyla, sindirim sistemi bozukluklarıyla Tokat ilinde
ortaya çıktı ve epidemiyle bizim, ülkemizin gündemine girdi. Daha sonra, bunun
örnekleri alındı, Fransa’ya, Japonya’ya gönderildi ve buna ilk önce Kırım Kongo
teşhisi konulamadı ve “Q Fever” denilen bir hastalığın teşhisi konuldu. Oysa
daha sonra, 2003 yılında “Q Fever” olmadığı görüldü ve Kırım Kongo kanamalı
ateşinin teşhisi konuldu. Ülkemizde bundan sonra ne yapıldı? Sağlık Bakanlığı
özellikle ciddi çalışmalar yaptı. 1 milyona yakın insanın yüz yüze eğitimini
gerçekleştirdi, okullarda Millî Eğitim Bakanlığının destekleriyle özellikle riskli
bölgelerdeki çocuklarda eğitim çalışmaları yaptırdı, her yıl aşağı yukarı 3-4
milyon çocuğa eğitim verildi. Tarım Bakanlığı, özellikle riskli bölgelerde,
bölgelerin risk analizlerini yaptıktan sonra, her yıl ortalama 4-5 milyon
insanla 36 ilde eğitim çalışmaları yaptı ve hayvanlarda kene mücadelesi yaptı.
Bunun dışında, ciddi bütçeler ayrıldı Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı
tarafından ve bu mücadele, her yıl bölgelerin risk analizleri yeniden
yapılarak, güncellenerek devam ettiriliyor. Hastaneler güçlendirildi, personel
eğitildi, bölge hastanelerinin kan ihtiyaçları hızla karşılanabilir hâle geldi
çünkü biliyorsunuz, Kırım Kongo kanamalı ateşinin spesifik bir tedavisi olmayıp
destek tedavileriyle sürdürülen bir süreci bulunmaktadır. Ve şunu iftiharla
söylememiz gerekir: Bu, Kırım Kongo’yla alakalı eğer bir tarama yaparsanız
İnternet’ten, mortalite oranının yani hastalığa yakalananlar içindeki ölüm
oranının yüzde 25’lerle 30’lar arasında değiştiğini söyler kitaplar. Oysa
Türkiye’de, şu anda, hastalığa yakalananlar içerisindeki ölüm oranı yüzde 5’ler
seviyesindedir. Ha, hiç olmazsa daha iyi olur. Bu sevinilecek bir şey midir?
Hayır, değildir ancak ülkemizin böyle bir gerçeği vardır ve Türkiye, Kırım
Kongo’yla aslında çok iyi mücadele eden bir ülkedir ama yapmamız gereken daha
güzel şeyler vardır.
TÜBİTAK destekli aşı
çalışmaları devam etmektedir. GATA’da yapılan, bizim arkadaşlarımızın yürüttüğü
bir çalışmada bir serum ile, kendilerinin ortaya çıkardığı bir serum ile yüzde
90 ölüm riski olan 26 tane hastanın 24 tanesi hemen hemen iyileştirilmiş
durumdadır. Yani ülkemiz bununla alakalı ciddi bir süreç yürütmekte olmasına
rağmen, 6.392 vakadan 322 tanesi ne yazık ki yine de Kırım Kongo’dan dolayı
ülkemizde hayatını kaybetmiştir.
Yani Kırım Kongo bu ülkenin
bir gerçeğidir, ülke iyi bir mücadele içerisindedir, artırarak devam etmemiz
gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Gündem dışı ikinci söz,
Çorum Belediyesindeki yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak Belediye Başkanı,
bazı Belediye Meclisi üyeleri ve İhale Komisyonu Başkanı hakkında, ihaleye
fesat karıştırmak ve irtikap suçlamaları konusunda söz isteyen Çorum
Milletvekili Tufan Köse’ye aittir.
Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Çorum Belediyesindeki yolsuzluk iddialarıyla
ilgili olarak Belediye Başkanı, bazı Belediye Meclisi üyeleri ve İhale
Komisyonu Başkanı hakkında ihaleye fesat karıştırmak ve irtikap suçlamalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Çorum’da uzun süredir
kamuoyunu meşgul eden, benim de zaman zaman bu kürsüde ve basın yoluyla dile
getirdiğim Çorum Belediyesindeki yolsuzluk iddialarının iddia olmaktan çıkıp
iddianame hâline dönüşmesi üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 29
Mart 2009’da yapılan seçimde 22’nci Dönemde de milletvekilliği yapan “Muzaffer
Külcü” isimli arkadaşımız Çorum’da Belediye Başkanı olarak seçilmiştir.
Seçildiği ayı takip eden nisan ayından, mayıs ayından sonra da hakkındaki
dedikodular başlamış, bu dedikodular zamanla artmış ve Çorum kamuoyunda sesli
dillendirilir hâle getirilmiştir. O kadar olmuştur ki bu dedikodulardan, Adalet
ve Kalkınma Partili kamuoyu, Adalet ve Kalkınma Partili iş adamları, hatta
Adalet ve Kalkınma Partili Belediye Meclis üyeleri dahi rahatsız olur hâle
gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ilk
başlarda “Çorumspor’a bağış” adı altında imar ve ihale yolsuzluğu yapıldığı
biçimindeki söylentiler, giderek Çorumspor’un adı kullanılmaksızın
dillendirilir hâle gelmiştir. Zamanla, söylenti söylenti olmaktan çıkmış,
gazete haberlerine de konu olmuştur. Devamında, bir kamu kurumundan almakta
olduğu maaşı hacizli olarak belediye başkan adayı olan bu arkadaşımızın bir
hazır beton tesisine ortak olduğu dedikodusu çıkmıştır, bu dedikoduyu kendisi
de bir süre sonra “Evet, beton şirketine ortaklığım var.” şeklinde kabul
etmiştir.
Şimdi, ben soruyorum: Bir
belediye başkanının maaşı ne kadardır? Bir hazır beton tesisini kurmak, ortak
olmak ne kadardır? Maaşı hacizli olarak geldiği yerde beton santraline ortak
olmanın izahatı nasıldır? Bunu, Çorum kamuoyu da çok merak etmektedir.
Bu gelişmeler devam
ederken, Çorum Belediyesinden ihale alan babası da geçmişte, 2002 yılında,
Adalet ve Kalkınma Partisinin eğilim yoklamasında birinci çıkan bir
arkadaşımız, kendisinden rüşvet istendiği iddiasıyla, önce basınla bu iddiasını
paylaşmış, daha sonra da Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunmuştur.
Geçtiğimiz günlerde de
Çorum Cumhuriyet Savcılığı, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü, Belediye Başkan
Yardımcısı, 2 tane Belediye Meclis üyesi, Çorum Belediyesi İhale Komisyon
Başkanının hakkında ağır ceza mahkemesine irtikap, rüşvet ve ihaleye fesat
karıştırmak suçlamasıyla dava açmış ve bu iddianame kabul edilmiştir ama Çorum
kamuoyu bilmektedir ki bu iddianamede belirtilen suçlar buz dağının görünen
yüzüdür.
Ben, buradan, İçişleri
Bakanlığından müfettiş gönderilmesini dile getirmiştim. İçişleri Bakanlığı
zannediyorum göstermelik bir müfettiş göndermiş olmalı ki hiçbir araştırma
yapmaksızın dönmüştür. Hâlbuki, 2009’dan beri, bugüne kadar yapılan ihalelerin
ve bugüne kadar yapılan imar değişikliklerinin incelenmesi gerekiyordu. Bunlar
incelendiğinde çok önemli şeyler çıkacaktı ama bu çağrımız cevapsız kaldı.
Muhalefet partilerine ait
olan belediyelere sabah baskınlar yapan, ev ve iş yerlerini arayan, görevi
kötüye kullanma suçunda dahi işten el çektiren İçişleri Bakanını göreve davet
ediyorum. İçişleri Bakanı soruşturmanın selameti açısından Çorum Belediye Başkanını
görevden almalı, işten el çektirmelidir. İşten el çektirirse gerçek
yolsuzluklar, gerçek ihaleye fesat karıştırmalar, imar yolsuzlukları da ortaya
çıkacaktır. İnsanlar korkusundan ses edemiyorlar Çorum’da. İçişleri Bakanını
Çorum kamuoyu görev yapmaya davet ediyor.
Bu arada Çorum’un, hepsini
tanıdığım ve beğendiğim 3 tane Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili var.
Onları da görev yapmaya çağırıyor Çorumlu kamuoyu. Başbakanın sık sık söylediği
gibi, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” hadisini de onlara hatırlatmak
istiyorum. Yine, Çorumlular, haksızlıklara, adaletsizliklere kulaklarını
tıkayıp siyaseten konumunu korumaya gayret etmeyi de hiçbir vicdan sahibi
siyasetçiye yakıştırmıyor.
Son olarak da buradan
geçmiş dönemde milletvekilliği de yapmış Çorum Belediye Başkanına seslenmek
istiyorum: Sen Çorum’un şehreminisin. Çorum’un şehremini demek, aklanana kadar,
bu söylentilerden kurtulana kadar istifa etmek, görevinden çekilmek ve
soruşturmanın selametini sağlamak anlamına da gelir. Görevinizi bırakınız. Çorum
kamuoyu suçlamalarınızdan aklanana kadar görevinizden çekilmenizi bekliyor.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, Isparta-Burdur tren seferlerinin yeniden başlatılması hakkında söz isteyen
Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Isparta - Burdur tren seferlerinin
yeniden başlatılması gerektiğine ilişkin gündem dışı konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Isparta-Burdur tren seferlerinin
yeniden faaliyete geçirilmesi hakkında gündem dışı konuşma yapmak üzere söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yol,
medeniyet demektir, kalkınma demektir; hasretlerin sona ermesi, kavuşma ve
kucaklaşma demektir. 4 Kasım 2004’ten itibaren, bu, kuzeyden ve batıdan güneye
doğru inen demir yolu hattında üç tren seferi iptal edilmiştir; önce
Isparta-Burdur, sonra 3 Mart 2008’de Burdur-Isparta-İzmir Göller Bölgesi
Ekspresi, yine 24 Temmuz 2008’de Burdur-Isparta-İstanbul Pamukkale Ekspresi.
Isparta-Burdur’a gelen en son tren, 2009 yılında Hürriyet treniydi.
Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün yurdu dört bir taraftan demir ağlarla örme talimatı doğrultusunda
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri demir yollarına büyük önem vermiş ve yurdun
dört bir yanında başarı hikâyeleri yazılmıştır. 25 Mayıs 1936 yılında dönemin
Başbakanı rahmetli İnönü tarafından aynı gün hizmete açılan Burdur ve Isparta
tren istasyonları da bunlardan biridir ama tüm yokluklara rağmen yapılan demir
yolu hattı, altmış sekiz yıl sonra AKP iktidarında atıl hâle getirilmiştir.
Şehirde “Kara tren dahi ilimize çok görüldü.” diye türküler söylenmiştir. Bu
iddialara “Efendim, hızlı tren getiriyoruz” gibi cevaplar verilmiştir. Bir
kere, bu seferler hızlı trenin alternatifi değildir. “Hızlı tren yaptırdın da
elini kolunu bağlayan mı oldu?” diye sormak lazım.
Bölge insanı, Dimyat’a
pirince giderken evdeki bulgurdan olma durumuyla karşı karşıya bırakılmıştır.
Bu iki tren de farklı işlevler yüklenerek işletilebilir. Hele hele demir
yollarının bir yaşam biçimi olduğunu, sadece insanları değil, aynı zamanda
ülkede oluşturulan tüm maddi manevi değerleri, yani kültürü de taşıyan bir araç
olduğunu, hepsinden öte, bir seçenek olduğunu bilenler için “Hızlı tren
getiriyoruz, bu yüzden kaldırdık” cevabı son derece yetersizdir.
İki şehir arasındaki mesafe
yarım saate inmiştir. Isparta’da 50 bin, Burdur’da ise 30 bin üniversite
öğrencisi yaşamaktadır. Bunun yanında, iki il arasında bir havaalanı, organize
sanayi bölgeleri, askerî birlikler var ve 2004’te bölgeye gelecek ve binlerce
kişinin sirkülasyonuna imkân verecek kara havacılık okulu projesi vardır. Bu
tesisler ve gelişmeler gündemdeyken artık demir yolunun rantabl olup olmadığı
tartışılmamalıdır. Bu şartlara rağmen iş bilir bir tüccar mantığıyla
işletemiyorsanız, o da sizin hükûmet olma becerinizdir diyelim.
Ulaştırma Bakanlığı
yetkilileriyle görüştüğümüzde, bu hatların vatandaş tarafından müşteri olarak
yeterince desteklenmediğini ve sonuçta da marjinal maliyet ve marjinal kâr
tahlilinin de ekonomik olmadığını ifade etmektedirler. Ancak bu biraz da
“Yumurta mı, tavuk mu?” meselesine benziyor değerli milletvekilleri. Vatandaş
yeterli ilgiyi göstermediği için mi bu hat kârlı çalışmıyor yahut hattın bugüne
kadar hem sürat hem de konfor açısından standartlarının düşük olmasından mı
vatandaş yeterli ilgiyi göstermiyor? Standartları yükselttiğinizde vatandaşın
nasıl rağbet ettiği, nasıl rağbet edebileceği Ankara-Eskişehir yahut
Ankara-Konya seferlerinde çok açık bir biçimde gözüküyor.
Burdur ve Isparta halkının
bu hattın yeniden açılması için başlattığı imza kampanyası sonucu toplam 22.200
imza bizlerin de, Burdur Milletvekili Ramazan Bey’in de bulunduğu bir heyetle
dün Ulaştırma Bakanlığına sunulmuş ve hattın açılması talebi iletilmiştir.
Öncelikle, Sayın Ulaştırma
Bakanı ve Sayın Müsteşarına teşekkürü bir borç biliyorum. Heyet ile yakından
ilgilenerek bu talebe sessiz kalınamayacağını ancak hat üzerindeki tamir tadil
işlerinin devam ettiğini, Isparta-Burdur arasındaki yenileme çalışmalarının bu
yılın ekim, kasım aylarında biteceğini ve böylece önce Isparta-Burdur
arasındaki tren seferlerinin 2012 yılından itibaren yeniden başlatılabileceği
müjdesini vermiştir ve Ispartalı, Burdurlu hemşehrilerimizden de tren
yollarına, trenlere ve demir yollarına sahip çıkmalarını istemiştir. Bu olumlu
gelişme -inşallah- meyvelerini verecek ve trenimize yeniden kavuşacağız. Bu
nedenle, Isparta ve Burdurlunun bu talebine hassasiyet gösteren yetkililere bir
kez daha teşekkür ederken planlanan hızlı trenin de her iki ilin maksimum
olarak faydalanabileceği bir güzergâhta bir an önce faaliyete
geçirilmesini beklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Bu kampanyayı başlatan
tüketiciler derneğinin başkan ve değerli yöneticilerine, katkı veren, imza
toplayan tüm sivil toplum kuruluşlarına ve imza atan tüm hemşehrilerime
duyarlılıklarından dolayı bir kez daha şükranlarımı sunuyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza birer dakika söz vereceğim.
Sayın Öğüt…
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı’nın Bayramören ilçesi ile
Melen Çayı üzerinde kurulması planlanan hidroelektrik santrallerine ilişkin
açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkanım, Çankırı’nın Bayramören ilçesinde yapılması
planlanan hidroelektrik santrali ile ilgili tartışmalar birkaç yıldır
süregeliyor. Söz konusu HES ile ilgili çevresel etki değerlendirmesi raporu
tamamlandı, raporda santralin yapımının ne tür zararlar vereceği açıkça yer
alsa da projeye uygunluk raporu da çıktı. Ne var ki bu HES gerçekleştiği
takdirde ilçe ve çevresi büyük zararlar görecek. Proje için 8 bin civarında
ağaç kesilmesi gerektiği, proje alanının birinci derecede deprem kuşağı olan
Kuzey Anadolu fay hattında yer aldığı ÇED raporunda açıkça belirtiliyor. Söz
konusu bölgede o tarihte 7 civarında depremler olduğu ve yakın zamanda da
uzmanların deprem beklenen yerler arasında bu bölgeyi saydığı göz önünde
bulundurulduğunda projenin bir an evvel tekrar gözden geçirilmesi gerektiği
kanaatindeyim.
Ayrıca Melen Çayı üzerinde
kurulacak santral, ekim ve organik tarım yapılan 1 milyon 199 bin metrekarelik
tarım alanını tamamen öldürecektir. 62 kilometrelik alanda 25 yerleşim yeri, 1
ilçe ve 1 nahiye susuz kalacaktır. Üretilecek elektrik bu kadar zarar vermeye
değecek mi? Özellikle EPDK yetkililerini projeye onay vermeden önce düşünmeye
davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öğüt.
Sayın Canalioğlu…
2.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, Trabzon’un ilçelerinde
kapatılan adliyelere ilişkin açıklaması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından
ülkemizde pek çok adliye kapatılmıştır ve bu bağlamda olmak üzere Trabzon’da 7
ilçemizin adliyesi kapatıldı ve daha sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun 22 Haziran 2012’de aldığı bir kararla 3 adliyemiz yerine -doğru bir
kararla- iade edildi ancak çok önemsenen ve Trabzon’umuzun önemli ilçelerinden
olan Beşikdüzü ve Şalpazarı
adliyelerimizin henüz yerine iadesi yapılmadı. Düşünce şudur Trabzon’da: Acaba
bu ilçe belediyelerinin AKP’li olmamasından mı kaynaklanmaktadır? Bu konuda da
bütün partililer Trabzon’dan Ankara’ya gelmiştir ve ilgililerle görüşmüşlerdir.
Bir an önce bunun da düzeltilmesi ve Beşikdüzü, Şalpazarı adliyelerinin de
açılması gerekmektedir.
Yüce Meclisin bilgisine
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özçelik…
3.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
Sayın Başkanım, biraz önce gündem dışı konuşan Isparta Milletvekilimizin
gündeme getirdiği konu hakkında kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Burdur-Isparta trenleri,
Türkiye genelinde kısa mesafede yapılan trenler kaldırıldığında da kaldırıldı.
Dolayısıyla, bu, Alsancak İzmir’de, Niğde Ulukışla’da, Erzurum’da, Erzincan’da,
bir başka vilayetlerde de olmuş idi. Burdur-Isparta trenleri yaklaşık 55 dakika
Isparta-Burdur arasında sefer yapıyor. 65 kişilik olan trenlere binen insan
sayısı en fazla 20-21 kişi. Yıllık maliyeti de çok fazla, yüksek oranda bir
maliyet ortaya çıkmaktadır.
Biz, bundan ziyade…
Burdur’dan binen bir vatandaşımızın, Isparta’da istasyona gidip tekrar tıp
fakültesine veya Isparta’nın içerisine yine bir dolmuşla gitmesi gerekiyor.
Dolayısıyla, bu noktada, trenin maliyetlerinin çok fazla olduğunu o dönemde de
ifade ettik. Eğer mümkünse Isparta Belediyesiyle Burdur Belediyesinin -ortak
bir çalışmayla, Ulaştırma Bakanımızın da ifade ettiği şekilde bir çalışmayla-
işletmesini almak üzere, bir banliyö şeklinde bir çalışma yapabileceği ifade
edildi.
Bunun yanında,
Burdur-Isparta arası şu anda 15 dakikadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özçelik.
Sayın Özdemir…
4.-
Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Madımak olaylarının 19’uncu yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, 2 Temmuz
1993’te Sivas’ta yaşanan ve 33 aydınımızın diri diri yakılarak katledildiği
Madımak katliamının 19’uncu yıl dönümü pazartesi doluyor.
Bu bir insanlık suçuydu,
bir insanlık ayıbıydı ama ne yazık ki bu olaydan sonra yaşananlar, bu davanın
sürüncemede kalması bir başka insanlık ayıbını oluşturdu. Bu davanın katliam
sanıklarının bir kısmının, hâlâ, kırmızı bültenle aranıyor olmasına rağmen
Almanya’da bulunuyor olmaları ve Türkiye’ye iadelerinin sağlanamamış olması bu
ayıbı daha da derinleştirmektedir.
İnsanlığa karşı işlenmiş
suçlarda zaman aşımının olmaması gerekiyor. Ne yazık ki 5 sanık hakkında zaman
aşımı kararı uygulandı ve daha da acısı, bu karardan sonra Sayın Başbakan çıkıp
“Bu karar Türkiye’ye hayırlı olsun.” dedi.
19’uncu yıl dönümünde,
Sivas’ta yaşamını yitiren aydınlarımızı bir kere daha rahmetle, şükranla
anıyorum. Bu firari sanıkların bir an önce Türkiye’ye iadesini de Sayın Adalet
Bakanından talep ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Toptaş…
5.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, Türkiye çapında kapatılan ve bir
kısmı sonradan açılan adliyeler ile mübaşirlerin sorunlarına ilişkin açıklaması
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, geçtiğimiz
günlerde Türkiye çapında 146 adliye
kapatıldı ve kısa bir süre sonra, kapatılanlardan 44 tanesi yeniden
açıldı.
Sayın Bakan burada bu
konuyla ilgili görüş bildirirken arkadaşlarımızın sorularına “Bu kapatmalar
objektif ölçülere göre yapıldı.” dedi.
Ancak, objektif ölçülere
göre yapılan bu kapatmalardan sonra 44 tanesi hangi ölçülere göre açıldı
yeniden? Afyon’da iki tane ilçenin mahkemesi kapatıldı, birisi Sultandağı,
birisi İhsaniye. Sultandağı da, İhsaniye de nüfusu çok kalabalık olan
kasabalara sahip, büyük köylere sahip
ilçeler. Bunların kapatılması durumunda bağlandıkları, bu kasabaların ve
ilçelerin bağlandıkları mahkemelerin aralarındaki mesafeler çok uzak. Bu kadar
uzaklığa rağmen bunlar ölçü alınmamış ama bazı iktidar milletvekillerinin
baskısıyla kendilerinin yeniden açılmasını istedikleri mahkemeler yeniden
açılmış. Bu bir adaletsizliktir, bu konu ciddiyetle ele alınmalı ve bu konudaki
sorun çözülmelidir.
Yine, ayrıca, mahkemelerin
yükünü çeken mübaşirlerdir. Gerçekten, mahkemelerin en ağır yükünü mübaşirler
çekmektedir. Dolayısıyla, kendilerinin, üniversite mezunu olsalar bile,
üniversite bile bitirseler mübaşirlikten başka yükselecekleri herhangi bir
kadro yoktur. Adliyenin yükünü çeken, mahkemenin yükünü çeken mübaşirlerin de
sorunlarının üzerine cidden eğilmek gerekiyor. Arkadaşlarımızla bir önerge
hazırladık, lütfen, yargı paketi geldiğinde bütün arkadaşlarımızın bu konuya
duyarlılık göstermesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Toptaş.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır, arz ediyorum.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve 23 milletvekilinin, Almanya’da
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/340)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte
sunduğumuz, Almanya'daki vatandaşlarımızın uğradığı saldırılar ve maruz kaldığı
terör ile yıllar içinde artan sorunlarının ve çözüm önerilerinin tespiti için
Anayasanın 98'inci İç tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
2) İhsan Özkes (İstanbul)
3) Sedef Küçük (İstanbul)
4) Veli Ağbaba (Malatya)
5) Bülent Tezcan (Aydın)
6) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
7) Ali Özgündüz (İstanbul)
8) Faik Tunay (İstanbul)
9) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) İlhan Demiröz (Bursa)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Aylin Nazlıaka (Ankara)
15) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16) Tolga Çandar (Muğla)
17) Sakine Öz (Manisa)
18) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
19) Ali Demirçalı (Adana)
20) Gürkut Acar (Antalya)
21) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
22) Erdal Aksünger (İzmir)
23) Doğan Şafak (Niğde)
24) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
Gerekçe:
Almanya'ya göçün 50. yılını
etkinliklerle kutladığımız süreçte, ırkçı neo-nazi çetesinin 2000-2007 yılları
arasında 7'si Türk, 9 kişiyi öldürdüğü ortaya çıkmıştır. Almanya, Avrupa
ekonomisinin inşasına, toplumsal refahına önemli katkılar yapan göçmenlere saldırıların,
Almanya ve Avrupa devletlerince yeterince önemsenmediği ortaya çıkmıştır.
1992'de Mölln şehrinde 3, 1993'de Solingen şehrinde 5 vatandaşımız yakılarak
öldürülmüştür. 2008'de Lüdwigshaven şehrindeki yangında 9 yurttaşımız hayatını
kaybetmiştir. Almanya'da cinayetleri işleyen çetelerin aslında devletin
"derinliklerinde" yardımcılarının olduğunun tartışılması, göçmen
kamuoyu için bilinen sırrın ifşası
olarak, büyük travmaya yol açmıştır. Göçmenleri terörize ederek sindirmek,
korkutmak, "gönüllü olarak ülkeyi terk etmelerini sağlamak"
isteyenlerin, gerçekte onları, iş gücünden faydalanmak amacıyla, Almanya'ya
çağıranların olduğunun tartışılması, toplumlar arasında aşılması güç güven
bunalımı doğuracaktır. Alman Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı, “Almanya'daki
bu cinayetler bir İslam örgütü tarafından yapılsaydı ve ölenler Alman olsaydı,
tüm caddeler kapatılır, helikopterlerle, devletin tüm birimleri en yüksek
mertebede harekete geçirilirdi. Hiçbiri yapılmadı." demektedir.
Almanya’ya 1961'de başlayan
göçümüz, 3 milyon civarında yurttaşımızın yaşadığı yeni bir Türkiye ortaya
çıkarmıştır. Yurttaşlarımız iki ülkenin ekonomik gelişmesine büyük katkı
sağlamıştır. Almanya'nın 1967'lerde ekonomik mucize adı verilen gelişmesinde
büyük rol oynamışlardır. Sayelerinde Alman toplumundaki orta sınıf, üst
seviyeye yükselerek refah içinde yaşamaya başlamıştır. Almanların, İspanyol,
İtalyan, Portekizli yabancı işçilerin beğenmedikleri az paralı, zor işleri
birinci nesil Türk göçmenler üstlenmiştir. Türklerin istihdam, ekonomi içindeki
yerlerine bakıldığında, birinci kuşak göçmenlerin çoğunluğunun herhangi bir
mesleki eğitime, beceriye gereksinim duyulmadan istihdam edilebilecek
sektörlerde çalışmak üzere göç edenlerden oluştuğu görülmektedir. Teknolojik
değişimin sonucu, daha çok teknik ve mesleki eğitimi gerektiren istihdam
alanlarının açılması, küresel ekonominin olumsuz gelişmelerine paralel olarak
işsizliğin artması, Almanya'da da değişimlere yol açmıştır. Üretime dayalı
ekonomik sistem yerini maliyeti azaltmak üzere insan gücü gerektirmeyen,
otomasyon sistemine bırakmış, vasıfsız iş gücüne olan ihtiyaç azaltmıştır.
İkinci nesille, Alman-Türk karışımı yeni kültür oluşmuştur. Üçüncü ve dördüncü
nesil Türk göçmenlerden sonra artık Alman vatandaşlığına geçen Türklerin sayısı
700 bini aşmıştır. Ancak Alman devletinin 2005'te çıkardığı yeni göçmen yasası
yabancılara birtakım haklar öngörürken birçok görev yüklemiştir. Vatandaş olmak
isteyenlere “Vatandaşlık testi” başlamıştır. Amerika'dan, İngiltere'den, başka
bir batı ülkesinden gelenlerin vatandaş olabilmeleri için dil mecburiyeti
getirilmezken, Türkiye'den gelenlerin daha gelmeden, Almanca kursu görmeleri
zorunlu kılınmıştır.
Araştırmalara göre
Almanya'da yaşayan Türklerin yüzde 75'i, Almanların ise yüzde 13'ü sınıfsal
olarak alt katmanlarda bulunmaktadır. Türklerin yüzde 21.7'si 8, yüzde 23.8'i 8
ila 15 arasında, yüzde 38.4'ü 15 ila 30, yüzde 16'sı da 30 yıldan bu yana
Almanya'da yaşamaktadır. Alman İstatistik Enstitüsü, ülkede yaşayan Türk
kökenli insanların sayısının 3 milyonun üzerinde olduğu belirtmektedir.
İstatistiklere göre, Türklerin yüzde 20'si iyi Almanca konuşamamakta, yüzde
45'inden fazlasının ilkokul sonrası diploması bulunmamaktadır. Yüzde 15'i
sosyal yardımla, işsizlik parasının birleşmesiyle oluşturulan devlet yardımıyla
geçinmektedir.
Almanya ekonomisi otomotiv
sektörü, endüstrisi ve ucuza çalışan yetişkin kadroları, esnafları, perakende
sektöründeki tekelleşmeyi kıran Türk girişimcileriyle Avrupa devi olmuştur.
Türklerden yaklaşık 100 bini işyeri sahibi olup yanlarında Almanlar dâhil
yaklaşık 500 bin kişiye iş sunmaktadır. Türk işverenlerin yıllık cirosu 35
milyar Avro'yu bulmaktadır. Yalnızlık, sahipsizlik duygusu, yabancı düşmanlığı,
ırkçılık, toplumsal huzursuzluk, demokrasi kültürünün aldığı yara Almanya ve
Türkiye için ciddi tehlike oluşturmaktadır. Göçmenlere şiddetin arkasında,
derin güçlerin varlığının ortaya çıkarılmasının toplumsal hayata, birlikte
yaşama kültürüne katkı sağlayacaktır. Almanya'da yaşayan 3 milyonluk Türk
vatandaşımızın ve acil çözüm bekleyen sorunlarının tespiti, maruz kaldığı ırkçı
saldırılar başta olmak üzere eğitim, işsizlik, kültürel sorunlar, entegrasyon,
çifte vatandaşlık ve benzeri sorunlarının araştırılması, çözüm yollarının
tespiti için bir meclis araştırması açılması gerekmektedir.
2.-
Adana Milletvekili Ali Halaman ve 19 milletvekilinin, Adana ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/341)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Adana'nın içinde bulunduğu
sorunların tespiti ve çözümü konusunda gerekli araştırmaların yapılması, buna
göre alınacak Önlemlerin ve gerçekleştirilmesi gereken, Uygulamaların yerine
getirilmesi hususunda Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün
104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ali Halaman (Adana)
2) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
3) Oktay Öztürk (Erzurum)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Mehmet Şandır (Mersin)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Emin Çınar (Kastamonu)
8) Enver Erdem (Elâzığ)
9) Sadir Durmaz (Yozgat)
10) Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Ali Uzunırmak (Aydın)
12) Muharrem Varlı (Adana)
13) Erkan Akçay (Manisa)
14) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
15) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
16) Atila Kaya (İstanbul)
17) Mustafa Kalaycı (Konya)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Bahattin Şeker (Bilecik)
20) Celal Adan (İstanbul)
Gerekçe:
Çukurova'nın metropolü
sayılan 2 milyona yaklaşan nüfusu ile Adana, karayolu, denizyolu, hava ve
demiryolu ulaşımında hem ülkemizin değişik bölgelerini birbirine bağlama
noktasında, hem de Ortadoğu'ya açılan bir kapı olma özelliklerinden dolayı çok
önemli bir konumdadır. Yaklaşık yarım asır öncesine dayanan tekstil ve tarımsal
sanayisi ile ülkemize birikim sağlamış, modern sanayi atılımına temel olmuş,
yön vermiş güneyin bu güzide kenti, son yıllarda pek çok sorunla iç içe olmanın
sıkıntısını yaşamaktadır.
Gerek gerçekleştirdiği
üretim değerleri ile gerekse var olan ve atıl potansiyeli ile tarımsal üretimde
vazgeçilmezliğini sürdüren Adana, bu alanda sancılı günler yaşamaktadır. Uyum
sorunu nedeniyle kentin sosyokültürel dokusunu olumsuz etkileyen yoğun iç göç,
kentin iktisadi hayatına da aynı derecede tesir etmektedir.
Kerkük-Yumurtalık petrol
boru hattı, Botaş, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) projesi, Yumurtalık Serbest Bölgesi
gibi iktisadi proje ve uygulamalar Adana'nın geleceği adına umut verse de,
istihdam başta olmak üzere bunlardan yararlanma imkânları Adana'nın
beklentilerinden çok uzak kalmaktadır.
Adana’daki üreticilerimizin
hasretle beklediği ve binlerce insanımıza yeni istihdam alanı oluşturacak, sulu
tarım potansiyeli ile ülkemizin tarımsal üretimine önemli katkı sağlayacak olan
Aşağı Seyhan Ovası sulama projesi yılan hikâyesine dönmüştür.
İşsizlik her geçen gün
artmakta, hemen her gün istenmeyen sosyal olaylara şahit olunmaktadır. 2001
yılında bile yüzde 8.4 olan işsizlik geçen yıl Türkiye ortalamasının çok çok
üzerinde yüzde 16.2'ye yükselmiştir. Tekelin satıldığı, Aksantaş'ın kapandığı,
SASA'nın birkaç kez el değiştirmek zorunda kaldığı, Bossa'nın küçüldüğü,
Mensa'nın sürekli krizlerle anıldığı Adana'da ne yazık ki kamu yatırımları da
sürekli gerilemiştir. 1996 yılında Türkiye'nin ilk 500 firması arasına 13 firma
sokan Adana; 2011 yılında ise firma sayısı daha da düşmüştür.
Narenciyeden pamuğa,
buğdaydan yer fıstığına varıncaya dek tarımsal üretimde Türkiye'nin deposu
olarak bilinen ve bu manada haklı olarak takdir edilmesi gereken ancak destek
yerine köstek olunan Çukurova'da çiftçilerimiz perişandır. Son 4-5 yılda
gübresinin fiyatlarına yüzde 700'lere varan oranda zam gören çiftçimiz, sürekli
tırmanan ve 1 tonu 1 dönüm tarladan daha pahalı hâle gelen mazot fiyatları
karşısında şaşkındır. Girdilerdeki bu denli artışa rağmen hasat ettiği bazı
ürünlerde ancak iki katı satış fiyatı bulabilen üreticimiz çaresizdir.
Netice olarak;
Adana'da yaşanan ve
devletin ilgili bütün kurumlarınca çok iyi bilindiğine inandığımız sorunlar
karşısında vatandaşımız bunalım içindedir. TÜİK verilerine göre 2000 yılında 20
kişi İntihar ederken 2011 yılında bu sayı 5 kat daha artmıştır, bunalım sözcüğünü
yetersiz kılmaktadır. Çare elbette, vatandaşın canına kıyması yolu değildir.
Çare vardır ve o çare de hükümetin Adana'ya daha gerçekçi, daha adil, daha eşit
bakabilmesinde yatmaktadır. Bu nedenle, yukarıda bir kısmı anlatılmaya
çalışılan ve giderek derinleşen, yarın da tamiri daha zor ya da imkânsız hâle
gelmesinden endişe ettiğimiz Adana'nın sorunlarının tespiti, alınacak
tedbirlerin, çözüm yollarının belirlenmesi ve çaresi ne ise bir an evvel
uygulanması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
3.-
Adana Milletvekili Ali Halaman ve 19 milletvekilinin, dış politika
uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)
25/11/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de,
"Komşularımızla Sıfır Sorun" politikası adı altında, giderek bir
devlet politikası yerine, Başbakan'ın ve özellikle de Dışişleri Bakanı'nı
kişisel ve içsel tercihlerinin öne çıktığı bir Türk Dış Politikasının
yaygınlaştığı görülmektedir. Bu eksende süregelen Avrupa Birliği, ABD, İsrail,
Irak, Yunanistan, Ermenistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile kurulan olumsuz
ilişkilere Mısır, Suriye, Libya ve benzeri ülkeler de eklenmiştir. Sonuç
olarak, gerek komşularımızla, gerek diğer ülkelerle olan uluslararası
ilişkilere yön veren aktif, gerçekçi, barışçı ve çok yönlü Türk Dış Politikası,
tarihsel zorunlulukları ve süreçleri hiçe sayarak tekil tercihlere
odaklanmıştır.
Anılan ilişkiler, TBMM
içinden ve dışından bilim adamları ile siyasetçilerin yanında, Dışişleri
Bakanlığı yetkililerinin de katılımıyla irdelenmesi, gözden geçirilmesi ve çok
yönlü Türk Dış Politikası'nın belirlenmesi hususunda, Anayasanın 98 inci ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddesi gereğince bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Celal Adan (İstanbul)
3) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
5) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
6) Oktay Öztürk (Erzurum)
7) Mustafa Kalaycı (Konya)
8) Erkan Akçay (Manisa)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Mehmet Şandır (Mersin)
11) Necati Özensoy (Bursa)
12) Emin Çınar (Kastamonu)
13) Enver Erdem (Elâzığ)
14) Sadir Durmaz (Yozgat)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Muharrem Varlı (Adana)
18) Atila Kaya (İstanbul)
19) Bahattin Şeker (Bilecik)
20) Seyfettin Yılmaz (Adana)
Gerekçe:
Hükümetler, siyasi
uygulamalara, halktan aldıkları vekâlet ve güçle elbette sahiptirler. Ancak,
dış politika, tarihsel süreçleri ve zorunlulukları olan, bağımsızlık ve toprak
bütünlüğü temelini gerektiren uluslararası, kurumsal ilişkiler bütünüdür. Ülkenin
ve toplumun geleceğini doğrudan etkileyebilme gücüne sahip ilişkileri
içermektedir. Bu nedenlerle, iç siyasetin ötesinde, dış siyasetin ilkelerini,
dinamiklerini, gerçeklerini, çeşitliliğini, tarihsel süreçlerini, tarihin ve
evrensel çıkarların bilincinde olarak ele almak kaçınılmazdır.
Dış politikada,
komşularımızla ve diğer ülkelerle, ne kadar ihtilaflı, çözüme uzak konu ve
konular varsa, bunların çözüme kavuşturulması, ortadan kaldırılması, yok
edilmesi temel hedef olmalıdır. Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile
başlattığı "Yurtta sulh, cihanda sulh" yaklaşımı, politikası, bu
emelleri kapsayıcı, çevreleyici, evrensel değerleri yansıtmaktadır. Osmanlı
İmparatorluğu dâhil olmak üzere, hiçbir Türk devleti, komşularıyla ve diğer
uluslarla olan ilişkilerini, salt çıkarcı ve sömürgeci bir eksende ele
almamıştır. Bu nedenlerle olsa gerek, Türk Milleti, emperyal güçlerin Irak'ta
başlattığı, sözde "demokrasi getirmek", söylemine inanmamış ve AKP
Hükûmetinin istemeden de olsa, Irak işgaline taraf olmamak kararına, empatiyle
alkış tutmuştur. Demokrasi ve insan haklarını sadece çıkarları ölçeğinde
görebilen ya da göremeyen emperyal güçler, şimdi de Suriye, Mısır, Libya ve
benzeri ülkeler üzerinden, yeni emeller, çıkarlar peşinde, dikkatle ve özenle
amaçlarını yönetmektedirler.
Her yıkılıştan ve yok
oluştan paylarını almaktan çekinmeyen Avrupalı liderler; yıllarca Libya'yı
yöneten, hatta O'na dostum ve kardeşim
demekten kendini alamayanlar, ikiyüzlü siyasetçiler, sözde isyancının kurşunundan
çıkan ölümleri iştahla beklemektedirler. Libya Lideri Kaddafi'yi, hukuk önüne
çıkarmak yerine, ne demokrasi ne de insan haklarına yaraşır biçimde, ölmüş
bedenini meydanlarda sürüklemenin aymazlığı ve utanmazlığı içinde, hayasızca
izlemektedirler. Aslında, yerlerde sürüklenen, Saddam'ın Irak'ı mı, Kaddafi'nin
Libya'sı mı, tam olarak belli değildir. Belki de, yerlerde sürüklenen, bir
coğrafyanın, bir inanç coğrafyasının ta kendisidir. Bugün Irak'a, Libya'ya,
Suriye'ye yarın kime olduğu belli olmayan!
Bugün, Türk Dış Politikası,
ulusal çıkarlar adı altında, kişisel bakışların yönlendirdiği; içsel, tutarsız,
çelişkili, değişken, yapıyor görünmek derdinde, iç siyaset odaklı, kahramanlık
içgüdüsü içinde, fevri çıkışlı düşünce ve davranışların egemen oIduğu, bir
anlayışı ifade etmektedir.
Coğrafyasının ve bölgesinin
güçlü lideri ve ülkesi olmakla övülen Başbakan'ın ve Türkiye'nin Suriye'de,
Libya'da ve bu coğrafyada yer alan diğer ülkelerde olagelen ve olası
gelişmelerdeki gerçek etkinliği nedir? Nasıl yönetilmelidir? Bu alanda, Dışişleri
Bakanlığı'nın ürettiği politikalar nelerdir? Tüm bunların irdelenmesi,
değerlendirilmesi, yorumlanması, gözden geçirilmesi, gelecek için elzem
araştırma konularıdır. Yukarıda sayılan nedenler ışığında, dış politikamızda
olagelen eksiklikler ile yapılması gerekenleri ortaya koyacak bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması büyük önem taşımaktadır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler, gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan,
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet
Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.-
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet
Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen
İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun
Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı:
302)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan,
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza
Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6 ve
7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin
Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223,
2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 278 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, efendim, bu yargı paketiyle, tabii, görüşlerimizi ifade edeceğiz ama
bugün, -yargıyla ilgili Sayın Adalet Bakanı da buradayken- kundaktaki bebeleri
öldüren ve hakkında Türk milletinin iradesi kullanılarak müebbet hapisle
cezalandırılmış birisinin ev hapsinde ya da bir misafirhanede kaldığına ilişkin
çok ciddi iddialar bulunmaktadır. Dolayısıyla, zannederim, bu önemli iddialar hakkında
Sayın Bakanın bir bilgi vermesi önemli. Bu bakımdan, ilerleyen…
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Şimdi açıklayacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kürsü
de mi açıklayacaksınız? Peki, oldu Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Vural.
Sayın Bakanın esasen söz
talebi var, kendisine söz verince açıklayacaktır.
Şunu bitireyim.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin.
Buyurun Sayın Ergin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı
üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tasarıya geçmezden önce,
Sayın Vural’ın da gündeme getirdiği ve birtakım medya organlarında yer alan,
İmralı’da hükmünü infaz etmekte olan terör örgütü liderinin İmralı dışında bir
yerde olduğuna dair iddiaların tamamının gerçek dışı olduğunu buradan ifade
ediyorum. Şu anda kendisinin on yıldan beri, on yılı aşkın bir süredir olduğu
gibi İmralı Cezaevinde cezasını infaz etmekte olduğunu bu kürsüden Türkiye’ye
ilan ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hukuk devletinin demokratik uygarlığın en önemli aşaması
olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bireysel gelişim de, toplumsal ilerleme
de ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk devleti modeli içinde
mümkündür. Hukuk devletinin varlık şartlarından biri ve belki de en önemlisi,
yargı sisteminin adil ve etkin işleyişini temin etmektir. Etkin işleyişin en
önemli boyutunu da yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması
oluşturmaktadır. Yargının çatışmalı çıkar alanlarını hakemlik vasfıyla
düzenleyerek sosyal barışı sağlaması ancak bu şekilde, yani sorun ve
ihtilaflara süratle cevap verebilmesine bağlıdır. Ancak gelişen sosyal ve
ekonomik ilişkiler, yargısal mercilerin ilgi alanındaki sorun ve ihtilafların
da çeşitlenmesine yol açmıştır. Gerek Anayasa’mız gerekse temel haklara ilişkin
uluslararası belgelerle teminat altına alınan adil yargılama hakkının ayrılmaz
bir parçası olan makul sürede yargılama hakkı, günden güne büyüyen ağır bir iş
yükünün baskısı altındadır.
Değerli milletvekilleri,
hukuk ve ceza yargılamalarında ülkemizde her yıl yaklaşık 6 milyon dosyanın
mahkemelere geldiği düşünüldüğünde, yine her yıl icra dairelerine 6,5 milyon
civarında takip başlatıldığı göz önüne alındığında sözünü ettiğim bu iş yükünün
kapsam ve sınırları daha iyi algılanacaktır. Yargısal makamların işleyişini
aksatan ve etkinliğini kıran ağır iş yükü sadece ülkemiz için değil, dünya
genelindeki pek çok ülkenin yargı sistemleri adına güncel bir sorun hâline
gelmiştir. Makul sürede yargılanma, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan müracaatlarda ülkeleri bundan
dolayı mahkûm eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bizzat kendisi de ağır iş
yükünden dolayı adil yargılanma hakkını ihlal etmeye başlamıştır ve AİHM bu
sorunu çözebilmek için üç tane kurultay düzenlemiştir. Bu güncel sorunun
çözümü, adalete erişimin güçlendirilmesi, yargı sistemlerinin etkin hâle
getirilmesi ve toplumların adalet beklentisine cevap verilebilmesi adına hayati
önem taşımaktadır. Bakanlığımız 1’inci ve 2’nci yargı paketlerini takip eden ve
bugün görüşmekte olduğumuz 3’üncü yargı paketini bu sosyal ihtiyaç temelinde
şekillendirmiş ve yüce Meclisin takdirine sunmuştur. Bu kapsamda daha önce
yasalaşan 1’inci ve 2’nci paketler sayesinde yüksek yargı organlarının
kapasitesi artırılmış, mahkemelerin iş yükünü azaltacak, adalet hizmetlerinin etkin
ve verimli biçimde yürütülmesini sağlayacak pek çok önemli değişiklik hayata
geçirilmiştir.
Diğer taraftan, adaletin
sosyal hedefini gerçekleştirmek yani toplumdaki uyuşmazlıkları en kısa sürede,
en az masrafla, en etkili ve en tatminkâr biçimde sonuçlandırmak için
alternatif kurum ve işleyişler dünya genelinde teşvik görmektedir. Avrupa
Birliğine üyelik sürecinde ilgili tüm paydaşların katılımı ve görüşleri
doğrultusunda hazırlanarak 2009 yılı sonbaharında kamuoyuna duyurulan
Bakanlığımız Yargı Reformu Stratejisi’nde de uyuşmazlıkları önleyici
nitelikteki tedbirlerin etkin hâle getirilmesi ve alternatif uyuşmazlık çözüm
yollarının geliştirilmesi temel amaçlar arasında sayılmış idi. Bu doğrultuda
kamu denetçiliği ve hukukta arabuluculuk uygulamalarını mümkün kılan
tasarıların yüce Meclisimizin takdiriyle ve kısa bir süre önce sizlerin
katılımıyla yasalaşması önemli bir aşama olmuştur. Bazı ihtilafların yargı yolu
dışında halline imkân veren arabuluculuk kurumu ile vatandaşlarımızın hak arama
mücadelesini çeşitlendiren demokratik bir denetim mekanizması vasfıyla Kamu
Denetçiliği Kurumu adaletin sosyal amacını gerçekleştirmede önemli bir rol
üstlenecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Genel Kurul tarafından görüşmelerine başlanan ve kısaca “3’üncü
yargı paketi” olarak adlandırıldığımız tasarı, yargı hizmetlerinin
hızlandırılması amacıyla bugüne kadar yapılan düzenlemelerin devamı
mahiyetindedir. İcra iflas, ceza ve idari yargı mevzuatı alanında birçok
uygulama sorununa çözüm sağlayacak düzenlemeler içeren tasarı, bu özelliğinin
yanı sıra, savunma hakkını güçlendiren, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını
daha güçlü teminatlara bağlayan ve basının özgürlük alanını genişleten
içeriğiyle de dikkat çekmektedir. Yani bir taraftan yargı sisteminin etkin
işleyişi, diğer taraftan demokratik toplumun gerekleri, tasarı hazırlıklarında
gözetilen temel ilkeler olmuştur.
Yasalaştığı tarih üzerinden
seksen yıl geçmiş bulunan İcra ve İflas Kanunu, bu zaman zarfında birçok
değişikliğe uğramış olmakla beraber, bunların kapsamı ve etkileri sınırlı
olmuş, öte yandan kanunun öngördüğü teşkilat yapısı da zamanla ihtiyaca cevap
veremez hâle gelmiştir.
Görüşmekte olduğumuz
tasarıyla, mevcut iş yükü de göz önünde bulundurularak, daha modern bir
teşkilat yapısıyla daha kaliteli bir hizmet sağlanması için icra dairelerindeki
personel sayısının nitelik ve nicelik olarak güçlendirilmesi hedeflenmiştir.
Ev eşyası gibi satışı ve
muhafazasında zorluk bulunan yahut aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri
için lüzumlu eşyaların haczedilemezliği, buna mukabil, kıymeti açıkça fazla
olan eşyalar için bedelinden hâline münasip bir kısmı ihtiyacı için borçluya
bırakıldıktan sonra haczedilebilmesi imkânı, tasarının, borçlu ve alacaklı
arasındaki menfaat dengesini gözeten hükümleri arasında yer almıştır.
İcra mevzuatı ve
uygulamaları yönünden bu tasarının getirdiği devrim niteliğindeki değişiklikler
ise icra dairelerinin parayla temasını kesen hükümleri ile hacizli mal
satışlarını elektronik ortama taşıyan düzenlemelerinde yer almaktadır. Buna
göre, icra dairelerinde her türlü tahsilat ve ödemeler banka aracılığıyla
yapılacak, icra dairelerinin parayla teması zorunlu hâller dışında tamamen
ortadan kaldırılacaktır.
Hacizli mal satışlarında
ilan ve tekliflerin elektronik ortama taşınması imkânı ise bir taraftan satış
masraflarının azaltılmasını sağlarken, diğer taraftan açık artırmalara
katılımın arttırılmasını temin ederek, mahcuz malların gerçek değerinden
satılmasını kolaylaştıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının idari yargı mevzuatı alanında öngördüğü düzenlemeler
ise yine birçok uygulama sorununa çözüm sağlayacak ve yargılama süreçlerini
hızlandıracak adımlar içermektedir.
Bu kapsamda, heyet hâlinde
görülen davalarda zaman kaybını önlemek amacıyla bazı ara kararlar, mahkeme
başkanı veya dosya hâkimi tarafından müstakilen verilebilecektir. Mahkemelerde
evrak büroları oluşturulmak suretiyle vatandaş dilekçeleri bu bürolar
tarafından alınarak mahkemesine havale edilecek, böylece hâkimler, önemli bir
mesai kaybına neden olan rutin evrak işlerinden kurtularak yargılama
faaliyetlerine yoğunlaşabilecektir.
Uygulamada tartışmalara
neden olan ve yargılama sürelerini uzatan yürütmenin durdurulması uygulamasında
da birtakım değişiklikler önerilmektedir.
Bunlar dışında, Danıştayın
ilk derece olarak baktığı dava sayısının azaltılmasını, daha hızlı yargılama
yapılarak birikmiş dosyaların eritilebilmesini teminen, Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun üç yıllık süre için sabit kurul hâlinde çalışması, yine
daha etkin ve hızlı bir yargılama için bölge idare mahkemelerinin birden fazla
heyet hâlinde çalışabilmesi, niteliği itibarıyla Danıştay incelemesine girmesi
gerekmeyen davalar ile konusu belli bir miktarın altındaki davaların, itirazen
bölge idare mahkemelerinde karara bağlanabilmesi bu tasarıyla sağlanmak
istenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıyla, ceza mevzuatı kapsamında yer alan bazı suçlar
kabahate dönüştürülmekte ve bir kısım kabahatler yönünden ceza verme yetkisi de
adli mercilerden alınarak idari makamlara devredilmektedir.
Bunun yanında, iş yükü
açısından önemli yer tutan bazı davaların daha hızlı ve etkin bir şekilde
sonuçlandırılması amacıyla yeni düzenlemeler getirilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nda
düzenlenen irtikap, nüfuz ticareti, özel hayatın gizliliği, haberleşme
hürriyeti, soruşturmanın gizliliğini ihlal, yargı görevi yapanı etkileme, adil
yargılamayı etkilemeye teşebbüs, enerji hırsızlıkları ve örgüt üyeliği gibi
suçlar, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ve bir kısım uluslararası belgeler
ile kamuoyunda yer alan eleştiriler dikkate alınarak yeniden ele alınmıştır.
Tasarının aynı zamanda
temel hak ve özgürlükleri daha güçlü teminatlara bağlayan önemli düzenlemeler
içerdiğini de sözlerimin başında ifade etmiştim. 3713 sayılı Terörle Mücadele
Yasası’nın 10'uncu maddesinde yapılan değişiklikle de müdafinin dosya inceleme
yetkisine getirilen sınırlamanın makul bir noktaya getirilmesi amaçlanmıştır.
Ceza muhakemesi sürecinin
en önemli ancak en kritik koruma tedbirlerinin başında gelen tutuklamaya
ilişkin öngörülen düzenlemelerle, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının daha
güçlü teminatlara bağlanması amaçlanmıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100 ve 101’inci maddelerinde yapılacak değişikliklerle, üst sınırı iki yıldan
fazla olmayan suçlarla ilgili tutuklama kararı verilmeyecek, tutuklama
kararları ise artık somut olgularla gerekçelendirilecektir. Böylece, kuvvetli
suç şüphesi ve tutuklama nedenlerinin varlığı, yasal karinelerin ötesinde tam
bir vicdani kanaate bağlanacak, tutuklama kararlarında da bu tedbirin ölçülü
olduğu somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça yazılacaktır.
Öte yandan, adli kontrol
uygulamasının kapsamı genişletilerek bu müessese, gerçek anlamda bir tutuklama
alternatifi hâline getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bütün bu veriler ışığında ülkemizde görülmekte olan yaklaşık, yıllık, 3 milyon
ceza davası içerisinde tutuklu yargılama oranı yüzde 1,15 düzeyindedir.
Cezaevimizdeki güncel mevcudun yüzde 27,1’lik kısmı tutuklulardan oluşmaktadır.
Cezaevlerindeki tutukluların yüzde 76’lık bir oranının tutuklu bulunduğu süre
bir yıldan daha azdır. Üç yıl ve üzerinde sürelerle tutuklu kalanların oranı
ise yüzde 3,22’dir.
Türkiye, cezaevlerindeki
mevcut tutuklu oranıyla, Hollanda, İtalya, İsviçre, Belçika, Danimarka ve
Yunanistan gibi birçok Avrupa ülkesinden daha iyi bir seviyede bulunmaktadır.
Fransa, İsveç, Slovenya ve Avusturya gibi ülkelerde tutukluluk oranı ise bize
yakın düzeydedir. Ancak bizden daha iyi
noktada olan Avrupa ülkeleri elbette ki vardır.
Bu güncel veriler dikkate
alındığında, tasarıda, tutuklama ve adli kontrol uygulamasıyla ilgili öngörülen
düzenlemelerin hayata geçmesi hâlinde ülkemizin çok daha iyi bir noktaya
taşınacağında kuşku bulunmamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarı ile basının özgürlük alanının genişletilmesi adına
önemli bir düzenleme de yapılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda, basın ve ifade özgürlüğünün
önündeki engellerin kaldırılması amacıyla Terörle Mücadele Kanunu’nun 6’ncı
maddesinde yapılacak değişiklikle, henüz yayımlanmamış, dolayısıyla suç içeriği
belirsiz yayınlara, sansür anlamı taşıyacak biçimde ileriye yönelik yayın
durdurma tedbiri uygulamasına son verilmesi hedeflenmiştir.
Yine, 5187 sayılı Basın
Kanunu’na eklenecek bir geçici maddeyle de farklı tarihlerde çeşitli
mahkemelerce verilen ve bir kısmı da sonradan ortadan kaldırılan, basılı
eserler hakkındaki birçok toplatma kararı yasanın yürürlüğe girmesiyle hükümsüz
hâle gelecektir.
Öte yandan, 31 Aralık 2011
tarihine kadar basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama
yöntemleriyle işlenen ve adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla
olmayan hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı açılan soruşturma ve kovuşturmaların
yahut kesinleşmiş hüküm infazlarının ertelenmesi imkânı getirilmektedir.
Yine, tasarıyla, Türk Ceza
Kanunu’nun 285 ve 288'inci maddelerinde öngörülen değişikliklerle,
soruşturmanın gizliliğinin ihlal ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçlarıyla
ilgili olarak, özellikle basın mensuplarınca dile getirilen “suç unsurlarının
belirgin olmadığı” yönündeki eleştirilerin giderilmesi amaçlanmıştır.
285'inci maddeyle ilgili
olarak, suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâli artırım nedeni olmaktan
çıkarılmakta ve soruşturma ve kovuşturma işlemleriyle ilgili olarak haber verme
sınırları aşılmaksızın yapılan haberlerin suç teşkil etmeyeceği düzenlenmektedir.
288'inci maddeyle ilgili
olarak ise, suçun unsurları daha somut hâle getirilmek suretiyle yeniden
belirlenmekte ve hapis cezası yerine adli para cezası verilmesi
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adaletin gecikmesi, toplumsal sorun ve ihtilafların çözümü
için adres olan yargıyı, bizatihi sorun ve ihtilaf sebebi hâline getirebilir.
Bu nedenle, hukuk ve yargılama güvenliğine halel getirmeden adli süreçleri
hızlandırmak, vatandaşımızın hakkına gecikmeden ulaşmasını sağlamak, temel önceliklerimiz
arasında yer almıştır.
Bu önceliğe uygun olarak
atılan adımlar sayesinde makul sürede yargılama hakkı ihlallerinin hızla
gündemimizden çıkacağını, bu anlamda olumlu ve umut veren işaretleri bir
süredir almaya başladığımızı ifade etmek istiyorum.
2011 yılı Eylül ayından
itibaren Yargıtayda karara bağlanan dosya sayıları ilk kez Yargıtaya gelen
dosya sayılarından fazla olmuştur. Bu tarihten önce ayda 40 bin civarında karar
çıkan Yargıtayda, günümüzde ayda 100 bin civarında karar çıkmaktadır. Bu da 2,5
katlık bir artışa tekabül etmektedir. 2012 yılının Ocak ayında Yargıtayda
inceleme bekleyen dosya sayısı yaklaşık 1 milyon 200 bin iken, bu rakam Haziran
2012 itibarıyla 880 bine gerilemiştir. Yani Yargıtaydaki iş yükü hızla
erimektedir.
2012 yılının ilk beş ayında
Yargıtay ceza dairelerinde karara bağlanan dosya sayısının, bir önceki yılın
aynı dönemine nazaran 3,5 kat artmış olması, yine tüm dairelerde karara çıkan
dosya sayısının yaklaşık 2,5 kat bir artış göstermesi, yargıda açık makasının
giderek kapandığına ve stokların erimesine işaret teşkil etmesi gözden
kaçırılmamalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargılama sürelerini makul düzeye çekme amacına dönük mevzuat
çalışmaları, ülkemizi bugün ortalama iki yıl gibi, uluslararası standartlara
yakın bir yargılama süresine taşımıştır. Yargının hızlandırılması amacıyla
devam eden çalışmaların nihayetinde temyiz aşaması da dâhil olmak üzere bu
süreyi ortalama on iki aya indirmek ve bu hedefe iki yıl içinde ulaşmakta
kararlı olduğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. Görüşmelerini sürdürdüğümüz
3’üncü yargı paketi bu hedefe doğru yürüyüşün tamamlayıcı adımlarından
birisidir. Bu pakette, hem yargıyı hızlandırmaya dönük düzenlemeler yer almakta
hem de temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, basın ve ifade özgürlüğünü
olumlu etkileyecek değişikliklerin yapılması hedeflenmiştir. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin, Türkiye aleyhine vermiş olduğu ihlal kararlarına dönük
olarak Avrupa Konseyiyle ortak yürütmüş olduğumuz çalışma çerçevesinde 4’üncü
paket hazırlıkları önemli aşama kaydetmiş ve bu paket Bakanlar Kurulunun
görüşüne sunulmuştur. Bu pakette de Türkiye’nin, 1959 yılından bu yana almış
olduğu 2.404 adet ihlal kararının ve bunların sonuçlarının ortadan
kaldırılmasına ve bundan böyle yeni ihlal kararlarının çıkmamasına dönük
tedbirler hazırlanmış ve inşallah, Meclisimizin sonbahar çalışmalarına
yetiştirilmek üzere Bakanlar Kuruluna sunulmuştur.
Bütün bu çalışmalardan
sonra Türkiye’de adil, etkili, zamanında vatandaşımızla buluşacak, güven veren
bir adalete ulaşmak temennisiyle tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili,
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bizim
Anadolu’da bir söz vardır “Güzelliğinize güvenmeyin sivilce yeter,
zenginliğinize güvenmeyin kıvılcım yeter.” diye. Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluğuna dayanarak, gerçekten,
yasa yapma faaliyetini ve yasama sürecini altüst etmektedir; bu doğru değildir.
Kanun tasarıları hazırlanıyor -kanun tasarılarını Hükûmet hazırlıyor- ve
komisyonlara geliyor. Komisyonlarda aslında muhalefet partisi
milletvekillerinin önergelerle düzeltme yapmasını istemek çok doğrudur ama
iktidar partisi milletvekillerinin, kendi hükûmetleri tarafından getirilen
kanun tasarısı üzerinde önergelerle değişiklik yapma girişim ve çabası aslında
çok da şık olmayan bir çaba. Bu da yetmiyor, Genel Kurula geliyor ve Genel
Kurulda da, görüldüğü gibi, tasarının aslında içinde olması gereken ana
unsurlar konulmuyor, bu ana unsurlar yine önergelerle Meclis Genel Kurulunda
oralara sokuşturulmaya çalışılıyor. Bu, yasa yapma tekniğine, adabına, usulüne,
gelenek ve göreneklerine, Parlamento hukukuna hiç uygun olmayan bir davranıştır.
Ve bakın, bu “3’üncü yargı
paketi” denilen bu paketle ilgili olarak Hükûmet tarafından topluma çok ciddi,
büyük umutlar pompalandı ve beklentiler yaratıldı. Ve bu arada da gündemde
aniden, son iki üç gündür özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili
çalışmaların Hükûmet tarafından yapıldığı söylenildi ama böylesine ciddi bir
konu bu Parlamentoda tartışılmadan, hatta ilgili kurum ve kuruluşlarla
tartışılmadan, kendi aralarında -hatta iktidar partisinde bazı bakanların bile
tartışmaya katılmadığı- çok dar bir kadroyla tartışıldı; sanıyorum bugün
önergeyle ilgili -o konudaki- çalışmaları getirecekler. Ben Adalet Komisyonunda
Cumhuriyet Halk Partisinin grup sözcüsüyüm, özel yetkili mahkemelerle nasıl bir
düzenleme yapılacağı konusunu ben bilmiyorum; bunu da Türk halkının takdirine
bırakıyorum. Yani burada yapılması gereken şık davranış, eğer böyle bir
düzenleme yapılacak ise bu düzenlemeyi o Parlamentoda, en azından, grubu
bulunan partilerin hukukçu milletvekilleri ya da Komisyon üyeleriyle hep beraber
tartışmaktır. Şimdi, biz, bilmediğimiz bir konu üzerinde görüş belirteceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet, aslında, bugüne kadar “yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi,
hızlandırılması” ya da “kamu hizmetlerinin etkinleştirilmesi ve hızlandırılması”
adı altında pek çok düzenleme getirdi. Bakın elimde böyle bir kanun var, bu
kanun da yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla düzenlenen bir tasarı.
Yine, burada, başka bir
kanun geldi, bu da bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı.
Burada, iktidar partisinden arkadaşımız Sayın Yılmaz Tunç söz almış,
“Görüşülmekte olan tasarı ile yargı hizmetlerinin süratli, verimli ve ekonomik
bir şekilde yürütülmesi sağlanacak.” demiş. Allah’a çok şükür ki sağlandı,
sağlandığı için de şimdi yeni bir paket geldi! Bakın, yine, kamu hizmetlerinin
hızlandırılması amacıyla, yine bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapılmasına ilişkin kanun getirilmiş.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar yargıyla ilgili çok sayıda düzenleme yapılmış, paketler
getirilmiş, ama yapılan düzenlemelerin hepsi de yargı hizmetlerinin
hızlandırılması ya da etkinleştirilmesi gerekçesiyle getirilmiş ama yargı bir
türlü etkinleşememiş, hızlanmamış, yargıyla ilgili açılan her paketten sonra
yargıdaki sorunlar darmadağın olmuş, daha da artmış. Açılan her paket bu ülkeye
hukuk getirmemiş, adaleti sağlamamış, hukuksuzluklar, keyfîlikler artmıştır.
1’inci yargı paketi açıldığı sırada 30 civarında olan tutuklu gazeteci sayısı
3’üncü yargı paketinin getirildiği bu sıralarda 100’ü bulmuştur. Umuyorum ve
diliyorum ki bu paket açıldıktan sonra tutuklu milletvekili sayısı daha da
artmaz.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısı 104 asıl madde, 2 yürürlük ve yürütme olmak üzere 106 asıl
maddeden, 3 de geçici maddeden oluşmaktadır. Bununla, yargı hizmetlerinin
etkinleştirilmesi amacıyla bazı kanunlarda gerçekten, düzenleme yapılması,
değişiklik yapılması öngörülmektedir. Bu tasarının içerisinde, aslında,
gerçekten, yargının etkinleştirilmesi, adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi
dışında ne ararsanız var. Olmayan bir tek şey, kanunun amacında yazılan, amaç
edinen şey yok.
Bu kanunun içerisinde İcra
İflas Kanunu var. Bu İcra İflas Kanunu’nun maddelerinin neresinin yargıyı
hızlandırdığını, neresinin toplumdaki bu sorunları ve beklentileri karşılamaya
yönelik olduğunu ben anlamadım.
İş Mahkemeleri Kanunu var.
O maddeyi de inceledim, yargının hızlandırılmasıyla hiç alakası yok.
Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun, Danıştay Kanunu, İdari Yargılama Usulü
Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, Şeker Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu,
Petrol Kanunu, Bankacılık Kanunu, elektrik hesapları kanunu, yani var ola var.
Olmayan bir tek şey var, adalet yok. Bu paketin içerisinde adalet yok değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, arkadaşlarım, bu
pakette bazı suçlarda yapılacak düzenlemeler, dolayısıyla lehe kanun uygulaması
yapılacak olması nedeniyle yargının iş yükü daha da artacaktır. Aynı durum,
basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların ertelenmesi
olayında da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla, bu paket ile gerçekten,
halkın sorunları çözülmemektedir.
Değerli milletvekilleri,
aslında bu paket ile birlikte, sanki, tutukluluk ve koruma önlemleri konusunda
yaygın ve sistematik sorunlar çözülecekmiş, tutuklu milletvekillerinin sorunu
çözülecekmiş gibi bir beklenti yaratılmıştır, ama sorun çözülmemiştir. Bu
sorunun çözümü için Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği ve diğer muhalefet
partilerinin de kabul ettiği öneriler Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
reddedilmiştir. 5271 sayılı Yasa yürürlüğe girdiğinden bu yana, yedi yıllık
uygulamaları sonucunda göstermiştir ki bu uygulamalarda, Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda tutuklama ve diğer koruma önlemleri yönünden yaşanan sorunlar
ülkemizin gündemini sürekli meşgul etmiştir. AİHM’in çok sayıdaki kararı
Türkiye’de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığına, insanların haksız yere
özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarına vurgu yapmaktadır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, Türkiye’de yargılama sisteminden ve yasadan kaynaklanan yaygın
ve sistematik bir sorun olduğunu belirtmektedir ve bu sorunun, mahkemelerin
tutuklama ya da tutukluluğun devamına karar verirken, suçun niteliği,
kanıtların durumu, dosyanın içeriği şeklindeki soyut, klişe bir gerekçe
kullanmalarından, tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelerken çekişmeli bir
duruşma yapmamalarından, tutuklama nedenleri ve tutuklama sürelerinden,
tutuklama dışındaki adli kontrol sistemlerinin uygulanıp uygulanmamasının
araştırılmamasından kaynaklandığını belirtmişlerdir. Türk Hükûmetinden bu
durumun düzeltilmesi için gerekli önlemleri almasını istemişlerdir, hem de
defalarca istemişlerdir.
Anayasa Mahkemesinin
kararlarında da vurgulandığı üzere, hukuk devleti üç temel ilke üzerinde
varlığını sürdürebilir. Bunlar; insan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin
sağlanması ve güvenliğin temin edilmesidir.
Değerli arkadaşlarım,
çağdaş hukuk toplumunda, demokratik hukuk devleti ilkesinin egemen olduğu
ülkelerde hızlı yargı lazım değildir. Adaleti gerçekleştiren, toplumun
mutluluğunu sağlayan bir yargı lazımdır. Türkiye’de hızlı yargı yapacağım
diyerek gerçekten, adaleti sağlamaktan yoksun, toplumu mutsuz yapan bir yargı
sisteminin hedef alınması da çok doğru değildir.
Gerçekten, hukuk devletinin
olmazsa olmaz ilkeleri olan, amaçları olan insan haklarının gerçekleştirilmesi,
adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesi ilkelerinin mevzuatta ya da
Anayasa’da yer alıyor olması yeterli değildir. Bu nedenle, Anayasa
çalışmalarının yapıldığı şu günlerde Anayasa’ya böyle süslü kelimeler yazma çabalarının
bir faydasının olamayacağını da Uzlaşma Komisyonu üyelerimiz herhâlde
biliyorlardır. Bu kavramlara işlerlik kazandırılması, uygulanabilirliğinin
sağlanması, tüm topluma egemen kılınması, toplumda böyle bir inancın
yerleşmesi, hukuk devletinin ancak fiilen var olduğunun kanıtı olabilir.
Son dönemlerde insan hak ve
hürriyetleri ile adil yargılanma hakkının ihlali yönünde ciddi endişe
taşımasını gerektiren çok sayıda somut örneklerle karşılaşılmıştır. Adil
yargılanma, insan hak ve hürriyetleri ve adalet kavramları asıl değil ikinci
konuma düşürülmüştür. Temel insan hak ve hürriyetleri ihlal edildikten sonra,
telafi mekanizmaları işletilmeden önce bu kavramların üstünlüğünün asıl olduğu
kabul edilmeli ve bunun için gerekli önlem ve denetim mekanizmaları etkin bir
şekilde işletilmelidir ancak bu tasarıda öyle bir amaç yok.
Ceza muhakemesi “Ne olursa
olsun maddi gerçeği bulacağım.” diyemez. Gerçeğin araştırılması ve suçlunun
cezalandırılması yanında, sanığın korunması da esas alınmıştır. Bu ilkelerden
birinin eksik kalması yargılamanın eksik yapıldığı sonucunu verir. Ceza
muhakemesinin amacının sanığı cezalandırmak olduğu eski dönemlerdeki
alışkanlığı sürdüren toplumlarda tutuklama, peşin bir ceza olarak
değerlendirilmekte, tutukluluğun keyfî olması veya somut olayın koşullarında
orantısız olması ya da makul süreyi aşması ilkel düşüncelerin etkisiyle doğal
karşılanmaktadır. Oysa çağdaş hukuk sistemlerinde tutuklama, peşin bir ceza
değil, ceza muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan geçici bir
önlem olarak kabul edilmektedir. Tek başına tutuklama bile henüz kesin hükümle
suçluluğu sabit olmadan kişiyi özgürlüğünden alıkoyduğundan gerek Anayasa ve
yasalarda gerekse insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde sıkı
koşullara bağlanmıştır. Çağdaş hukuk sistemlerinin ceza muhakemesinde,
tutuklamaya, ancak yasada aranan tüm koşullar gerçekleştiği ve başkaca
önlemlerle tutuklamadan beklenen sonuca ulaşılması mümkün olmadığı hâllerde
başvurulmaktadır.
Yasada öngörülen tutukluluk
süreleri azami sürelerdir. Tutuklamanın koşulları ortadan kalkmış veya
tutuklamayla ulaşılması hedeflenen amaca ulaşılmış ise yasadaki azami süreler
dolmamış olsa bile tutukluluğun derhâl sona erdirilmesi gerekir. Anayasa’nın
19’uncu maddesi hükmüne göre, tutuklanan kişilerin makul süre içerisinde
yargılanmayı ve soruşturma ve kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Anayasa’nın 141’inci maddesinin son fıkrası hükmünde, davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması öngörülmüştür.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne göre, bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç
işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu,
inancı doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla yakalanan ya da tutuklu
durumda bulunan herkesin makul bir süre içinde yargılanmayı veya adli
kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı vardır. Ülkemizdeki
uygulama, yasal düzenlemelerin aksine, olağandışı hukuk rejimlerinde, faşist
diktatör rejimlerinde dahi çiğnenemez olan “suçsuzluk” karinesini ortadan
kaldırmaktadır. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin karnesine
düşülmesi gereken bir nottur. Bu konuda bizde tutuklama süresi İHAS uygulaması
ışığında çok uzundur. Türkiye’de yargı mekanizması adaleti gerçekleştirmeye elverişli
bir işleve sahip değildir, çıkarılan torbalara rağmen sahip değildir, çuvalla
düzenleme yapsanız yine sahip olamayacaktır.
Ülkemizde adaletin
tecellisi hem nicelik hem de nitelik olarak sorunludur. Adaletli yargısal karar
sürecinin hızlandırılması için somut ve ciddi adımlar atılmamıştır. Sadece
sorunların etrafında dolaşılmış ve sorunlar çözülüyormuş gibi bir görünüm
sergilenmiştir. Ülkemiz uygulamasında tutukluluk geçici bir önlemden çıkmış,
fiilî mahkûmiyete dönüşmüştür. Bu sözler, bu kürsüde Sayın Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül tarafından da dile getirilmiş ve Parlamentodan bu sorunların
giderilmesi için önlemler alınması istenilmiş ancak bugüne kadar çoğunluk
partisi bu konuda önlem almaktan özenle kaçınmıştır. Tutuklama, amacı dışında
ve kötüye kullanılan bir kurum hâline gelmiştir. Tutuklama, siyasi iktidarın
muhaliflerini sindirmesinin, onları susturmasının bir aracı hâline gelmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
“Katalog suçların işlendiği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığı hâlinde
tutuklama nedeni varsayılabilir.” düzenlemesi âdeta otomatik bir tutuklama
hükmü gibi anlaşılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Fıkraya giren bir suç söz
konusu olsa dahi tutuklama zorunluluğu bulunmadığı hâlde, herhangi bir suç
fıkradaki katalog suçlar arasında kalmasa bile, 2’den fazla kişinin mevcudiyeti
örgüt olarak nitelendirilerek durum fıkraya sokulmakta ve tutuklamaya
gidilmektedir.
Anayasa ve uluslararası
sözleşmeler uyarınca asıl olan kişi özgürlüğüdür, sınırlama istisnadır. Bu
düzenleme, maddede sayılan suç isnatlarıyla hâkim önüne çıkartılan her kişi
açısından tutuklama nedeni varsayılarak zorunlu tutuklama uygulamasına
dönüşmüştür. Soruşturmalarda peşin olarak tutukluluğa karar verilerek deliller
sonradan toplanmakta, bilahare yargılamalar yapılmaktadır ancak bu esnada,
kişilerin en temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi “suçun ağırlığı, niteliği” gibi gerekçelerle kişilerin
tutuklanamayacağını ya da tutukluluk hâlinin devamına karar verilemeyeceğini
belirtmektedir. Suçları sayma suretiyle katalog suç modeli anlayışı getiren
5271 sayılı Kanun’un amacının uygulamaya yansımadığı uygulamadaki deneylerle
görüldüğü hâlde CMK 100/3 fıkrası hâlen kaldırılmamaktadır, bu pakette de buna
ilişkin bir düzenleme yoktur.
Ülkemiz uygulamasında
karşılaşılan tutuklama nedenleri ve uzun tutuklama süreleri gerek Anayasa’mızın
19’uncu maddesinin ruhuna gerek Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinin son fıkrası
uyarınca iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
açıkça aykırıdır. Bu durum, ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde
birçok defa mahkûm olması sonucunu doğurmuştur, bundan sonra da doğurmaya devam
edecektir. Bu nedenle, keyfî ve sınırsız süreli tutukluluk hâline son vermek
esas amaç olmalıdır ama bu pakette maalesef bu yoktur değerli arkadaşlarım. CMK
251/C bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren
suçlar bakımından tutukluluk süreleri gerçekten Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin öngördüğü sürelerin çok üstündedir ve adaleti sarsmaktadır, toplum
vicdanını zedelemektedir. Bu konuda, daha önce 2005 yılında yapılan düzenleme
amacını gerçekleştirememiştir ve uygulamadaki kimi yorum ve değerlendirmelerle
toplam uzatma süresi üç yıl olarak anlaşılmış ve ağır ceza mahkemesine giren
suçlarda beş yıllık ve özel yetkili mahkemelerdeki bazı suçlarda on yıllık
tutuklama süresi kabul edilerek özgürlükçü olmayan bir yorumla durum buralara
gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, insan hakları yerine ideolojik yaklaşım tarzı baskındır. Burada,
yargısal süreçte yurttaşı esas alan hukuk devleti yerine, Türkiye’de devlet
geleneğinin devamı olarak kutsal devleti esas alan, devletin hukukunu esas alan
bir egemen anlayış olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu
görüştüğümüz pakette, gerçekten, bugün toplumun beklediği sorunların çözümüne
yönelik hiçbir çaba ve girişim yoktur. Bugün aslında tutuklama sistemi tüm
Türkiye’yi kavurmuştur. Bugün, bu Parlamento, 24’üncü Dönem’inin birinci yasama
yılını tamamlayacak, önümüzdeki günlerde tatile girecektir. Ama bu
Parlamentonun 8 tane üyesi, 8 tane milletvekili hâlen tutukludur. İsnat edilen
suçu işlediği konusunda, haklarında özgürlüklerinden mahrum bırakmaya yönelik
herhangi bir mahkeme kararı olmadığı hâlde ve tutuklama nedenleri bulunmadığı
hâlde, bu milletvekilleri haksız bir şekilde tutuklu bulunmaktadırlar.
Anayasa’nın 83’üncü
maddesinin birinci fıkrası, milletvekili dokunulmazlığını öngörmüştür.
Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası ise milletvekili
dokunulmazlığının istisnalarını öngörmüştür. Milletvekili dokunulmazlığı, bir
milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturmanın yapılamayacağına ilişkindir.
Dolayısıyla, milletvekili dokunulmazlığının istisnası da, Anayasa’nın 14’üncü
maddesinde, işlediği suçlar nedeniyle bir milletvekili hakkında soruşturma ve
kovuşturma yapılabileceği yönündedir. Dolayısıyla, tutuklama, adli yargı
sürecinde gerçekten esas yargılama sürecinden tamamıyla bağımsız bir süreçtir.
Tutuklama kararları, tutuklamanın devamına ilişkin kararlar ve bunlara ilişkin
itirazlar ve bu itiraza ilişkin verilen kararların hepsi gerçekten ana süreçten
bağımsız kararlardır. Burada, bir milletvekili hakkında soruşturma ve
kovuşturmanın devam etmesi farklı bir şeydir, bir milletvekili hakkında tutuklama
nedenlerinin var olduğu gerekçesiyle tutuklama kararının verilmesi başka bir
şeydir. Uluslararası hukukta ve yasada, tutuklama, kaçma ve delilleri karartma
şüphesine göre verilebileceğine göre, bu milletvekilleri, hangi delilleri
karartma olanağına sahiptir ya da nasıl kaçacaklardır?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Bu aslında millî iradeye saygısızlıktır. Buna ilişkin bir düzenlemenin
yapılmamış olması da, gerçekten, bu konuda temel eksikliklerden birisidir.
Yasanın görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak önergelerimiz
olacak. Tümüyle, önergelerimiz gerçekten, AİHM’in işareti doğrultusunda bu
sorunları çözmeye yönelik olacaktır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Başkanım, bir dakika versenize, bir dakika.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Süreniz tamam. Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bu nedenle, kanun tasarısındaki eksikliklerin giderilmesi ve toplumdaki
beklentilerin gerçekleştirilmesi şeklinde yasalaştırılması temel amacımızdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat.
Buyurun Sayın Akat. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Yargı
Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine konuşmak üzere BDP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının getirilme zamanıyla ilgili tabii ki eleştirilerimiz var. Yasama
yılının son haftasının son gününde getirilmiş olması bir talihsizliktir. Kaldı
ki toplumun en büyük beklentisinin demokratikleşme olduğu ve bunun da anayasa
yapım sürecine denk düşen bir yol temizliğiyle gerçekleşebileceği noktasında
defalarca kez tüm muhalefet partilerinin açıklaması olmuştur ama siyasi iktidar
bu konuda, çıkarmış olduğu, 1, 2’nci yargı paketinden sonra 3’üncüsünü
getirmeyi yasama yılının son haftasına bırakmıştır. Tarih açısından, tartışılma
süreci dikkate alındığında talihsizlik olduğunu düşünüyoruz.
Diğer bir boyutu: Paketin
kapsamına ilişkin bir eleştirimiz vardır. O da pakette -biraz evvel de Sayın
Vekilimiz saydı- icra iflas hukukundan ceza hukukuna, devletler özel hukukundan
iş hukukuna, ticaret hukukundan idare hukukuna kadar birçok değişik yasada
değişiklikler öngörülmektedir. AKP’nin bir klasiği hâline geldi bu, torba
yasalarla hatta çuval yasalarla bazı temel yasalarda değişiklikleri Türkiye'nin
gündemine getirmek, Genel Kuruldan geçirmek. Torba yasalarla değil, her temel
yasanın değişmesi gereken maddelerinin özgün yasalarla, özgün kanunlarla tekrardan
ele alınması ve incelenmesi, Genel Kuruldan da tartışılarak, sivil toplum
örgütlerinin de görüşü alınarak, değerlendirilerek geçmesi gerektiği yönündeki
belirlememizi tekrarlıyoruz.
Yine, değerli
milletvekilleri, yargı, bilindiği üzere parlamenter sistemin üç sacayağından
biri ve demokratikleşme bir bütün olarak tüm organlarda hayat bulursa bir anlam
kazanıyor. Yasama, yürütme ve yargıdan birinin işleyişi demokratik değerlerden
yoksunsa, demokratikleşme sürecinden bahsetmemiz de ne yazık ki mümkün olmuyor.
Ülkemizde bu üç alanda da ciddi problemler vardır. Yargı organlarında asgari
demokratik prensipler hâlâ devletin bekasından sonra gelmektedir.
2007 yılında “Türkiye’de
hâkim ve savcıların profili” başlıklı araştırmasında Sayın Mithat Sancar, hâkim
ve savcıların ezici çoğunluğunun, karar verirken ya da bir işlem yaparken
öncelikle devletin bekası perspektifini dikkate aldığını bulguluyordu. Bu
antidemokratik zihniyeti özellikle son beş yıl içerisinde defalarca gördük ve
bunun etkilerini yaşadık. Daha önce mensubu olduğumuz Demokratik Toplum Partisi
evrensel hukuka uymayan gerekçelerle kapatıldı; 6 milletvekilimiz, yüzlerce
yöneticimiz, binlerce üyemiz ise bu zihniyetin yansıması nedeniyle hâlâ
cezaevinde. Yine bu zihniyetle buradaki birçok milletvekilinden daha fazla oy
alan ve bizce hâlâ Diyarbakır’ın meşru milletvekili olan Sayın Hatip Dicle’nin
milletvekilliği düşürüldü. Yine, grubumuz milletvekillerine hazırlanan
fezlekelerin sayısını artık biz takip etmeyi bıraktık.
Değerli milletvekilleri,
kuşkusuz yasamanın faaliyetlerinin yegâne sorumlusu yargı organları değildir,
siyasi iktidar da olumsuz sonuçlardan en az onlar kadar sorumludur. Keza
yargının hareket alanının belirlenmesi, yani yasal çerçevenin çizilmesi
yasamanın yükümlülüğündedir. Gerekli demokratik yasaları çıkarmayıp, işine
gelmediği zaman tüm sorumluluğu güçler ayrılığı ilkesine dayanarak yargıya
atmak AKP iktidarının sıklıkla başvurmuş olduğu bir demagojidir.
Bugün Kürt toplumunun
örgütlü kesiminin tümünü tasfiye etmek için temel alınan Terörle Mücadele
Kanunu’nu 2005’de kim çıkarmıştır? Yine AKP, bugün tüm öneri ve tekliflerimize
rağmen Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmayan ve evrensel ölçülere indirmeyen
bir konumdadır. Bu nedenlerden dolayı yargı faaliyetlerini Hükûmetten bağımsız
değerlendirmemiz mümkün değildir.
Bilindiği üzere bugün yeni
bir Anayasa yapım süreci içerisindeyiz. Bu süreci AKP’nin tüm antidemokratik
uygulamalarına rağmen Türkiye’nin kalıcı sorunlarına çözüm bulmak ve devleti
demokratik bir işleyişe kavuşturmak için önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Bu
sürecin sağlıklı işleyebilmesi ve toplumsal barışın tesisi adına gerekli
atmosferin oluşması için öteden beri yaptığımız teklif yol temizliğiydi ve yol
temizliği işlemini hızlıca gerçekleştirilebilecek bir kanun değişikliğinin
yapılması olarak öneriyorduk.
Yaygın olarak “üçüncü yargı
paketi” şeklinde adlandırılan bu kanun tasarısı bu anlamda önemli bir rol
oynayabilirdi fakat mevcut tasarının içeriği bu rolü oynamaktan ne yazık ki çok
uzaktır. Niye? Çünkü AKP “yapıyormuş” gibi görünmektedir, askerî vesayetle
mücadele edermiş gibi yapmaktadır, pratikte ise militer zihniyeti yeniden
üretmektedir. Kamu emekçilerine toplu sözleşme ve sendikal hakları tanıyormuş
gibi davranmaktadır, özünde ise toplu sözleşmenin emekçiden yana dayanağı olan
grev hakkını görmezden gelmekte, Türk Hava Yolları grevinde olduğu gibi jet
hızıyla yasaklamaktadır. Kadınlar için pozitif ayrımcılık ilkesini uyguluyormuş
gibi yapmaktadır, esasta ise özgür kadına tahammülü yoktur. Bu kanunda
gördüğümüz üzere yargıyı demokratikleştirip etkinleştiriyormuş gibi
yapmaktadır, irdeleyeceğimiz üzere bu kanun tasarısının böyle bir işlevi
yoktur.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısı -belirttiğimiz üzere- farklı hukuk alanlarını etkileyecek değişiklikler
içermektedir. Bunlardan en önemlisi -kuşkusuz- toplumsal sorunları ve çözümünü
doğrudan etkileyecek olan Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda
yapılması öngörülen değişikliklerdir.
Bu kanunların ana iskeleti
toplumu tek bir biçime sokmayı amaçlamaktadır. Siyasi ve toplumsal muhalefeti
bastırmak, tüm farklılıkları tehlike olarak görmek, düşünce ve ifade
özgürlüğünü sınırlamak, örgütlenme özgürlüğünü hiçe saymak bu kanunların ana
prensibi olmaktadır.
Şimdi Hükûmet bu kanunlarda
değişiklik yapmak gereği duymuştur. Bu kanunların değiştirilmesi ve belli başlı
bazı maddelerin kaldırılması demokratikleşme açısından atılması gereken önemli
adımlardır. Bunların, öncelikle Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nun
bazı maddelerinin toplumda yarattığı tahribatı ve sonuçları vurgulamamız
gerekiyor.
Polise su şişesi atmak on
beş yıl ceza, pankart açmak üç yıl ceza, mitinge katılmak, slogan atmak, alkış
çalmak, türkü söylemek hepsine ayrı ayrı on yılları bulan cezalar bu zihniyetin
ürünüdür. Bu zihniyet 80 askerî darbesinde Musa Anter’e Kürtçe ıslık çaldığı
için ceza veren zihniyetle aynı noktadadır. Bu anlayışın nasıl bir resim ortaya
çıkardığını görmek için rakamlara başvurmakta da fayda vardır.
Ceza ve Tevkifevleri Genel
Müdürlüğünün hazırladığı 31 Mart 2012 tarihli rapora göre, cezaevlerinde
siyasal suçlardan 5.124 kişi tutuklu, 3.846 kişi de hükümlü olarak
bulunmaktadır. Toplam 8.970 siyasi tutuklunun bulunduğu bir ülkede demokrasinin
işlerliği konusunda önemli bir sorunun bulunduğuna şüphe yoktur.
Türkiye Barolar Birliğinin
hazırladığı Tutuklu Raporu’nda da belirtildiği üzere, CMK’nın yürürlüğe girdiği
2005 yılında cezaevlerinde 31.012 tutuklu, 24.858 hükümlü, toplam 55.870 kişi
bulunmaktayken 2012 Mart ayında ise 54.792 tutuklu, 77.587 hükümlü, toplam
132.369 kişi bulunmaktadır. Yedi yıl içerisinde yüzde 150’lik artış sadece
cezaevlerindeki doluluk oranını göstermemektedir, aynı zamanda TMK ve TCK’nın
toplum nezdinde yarattığı tahribatı da ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri,
mevcut tasarıdaki değişikliklerin en önemlisi olarak görmüş olduğumuz düzenleme
tabii ki Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin 6 ve 7’nci maddesine dair
yapılan düzenlemedir. Bir ceza indirimi öngörülüyor ve indirimde de takdir
yetkisi hâkimlere bırakılıyor. Tabii ki hâkimler takdir ettiler. Şu an 220’nci
maddenin 6 ve 7’nci maddelerine dair uygulama yasama hukukunun bir sonucu
değildir, tamamen içtihat hukukunun bir sonucudur. 2008 yılında bunun
Diyarbakır’da görülen bir dosya dolayısıyla Ceza Genel Kuruluna gitmesi ve
oradan çıkan içtihat gereğince aynı suçtan birden fazla şekilde cezalandırılma,
aynı zamanda örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi sayılıp bu çerçevede
cezalandırılmanın önü açılmıştır. Bir içtihat hukuku vardır ve 2008 yılından
bugüne kadar Parlamento bir görev üstlenmemiş, sorumluluğunu yerine
getirmemiştir. Yine bununla beraber açığa çıkan sonuçlarla da mücadele etmenin
yöntemini ceza indiriminde görmektedir. Örgüt üyesi olmadan örgüt üyesi sayılma
mantığı suç ve ceza hukukunun herhangi bir prensibiyle uyuşabilecek bir hüküm
değildir.
Amaç burada nedir?
Yıllardır bu süreçte şiddet ortamının son bulması için mücadele eden tüm
devrimci demokratik güçleri baskı altına
almaktır ve bunun yöntemi de bu şekilde bu yasalarla hayat bulmaktadır ancak bu
yasalarla açığa çıkan sonuç bugün Hükûmeti zorlamaktadır, cezaevindeki doluluk
oranı boyutuyla zorlamaktadır, toplumdaki algı boyutuyla zorlamaktadır. Bir
toplumun öğrencisi, mühendisi, avukatı, doktoru, siyasetçisi, hepsi terörist
olabilir mi? Böyle bir gerçeklik yoktur ama bugün bu gerçeklikten kaçış
noktasında cezada indirim ve yine, bunu takdir yetkisini hâkime bırakma olarak
bir düzenleme vardır. Tabii ki biz, Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddesinin bir
bütün kaldırılması gerektiğinin, bu hukuki garabetten bir an önce kurtulunması
gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.
Değerli milletvekilleri,
hâkimler hemen takdir ettiler. Şunu belirtmekte yarar vardır: Mevcut tasarı
Adalet Bakanlığının sitesinde yer alır almaz Diyarbakır’daki ağır ceza
mahkemeleri -onu takip etme şansımız oldu- üst sınırdan ceza vermeye
başladılar. Üst sınırdan ceza verince de, zaten onu yarı oranında takdir
ettiğinizde, mevcut düzenlemedeki hâliyle alt sınırdan verilen cezayla eşit bir
düzeye düşmektedir.
Bu ne anlam ifade ediyor?
Biz ne yaparsak yapalım, eğer bu konuda yasama organı kulağı böyle tutmak
yerine böyle tutmaktan vazgeçmezse, döndürüp tutmaktan vazgeçmezse, bu yasadan
bir an önce kurtulmazsa, ne yazık ki bu yasanın, bu düzenlemenin açığa
çıkaracağı sonuçlar yarın baş edilmesi bugünden daha zor olacak sonuçları da
beraberinde getirecektir.
Yine, değerli
milletvekilleri, bizler 220’nci maddeye dair, geçen sene de, önceki sene de,
2008’deki düzenleme, Yargıtayın içtihadı açığa çıktıktan sonra defalarca kez
belirttik: Yapılması gereken açıktır, 220’nci madde kaldırılmalıdır. Maddenin
özünde yer alan çelişki madde üzerinde değişiklik yaparak giderilebilecek bir
çelişki değildir ve yine, diğer kanunlara paralel bir şekilde terörün, örgütün,
örgüte üyeliğin, örgütün propagandasını yapmanın yeniden tanımlanması
gerekmektedir. Hiyerarşik ve kesintisiz bir ilişki içinde olmayan hiç kimsenin
örgüt üyesi olarak kabul edilmemesi gerekmektedir. Evrensel hukuk ölçütleri
bunu gerektirmektedir. Somut ve ciddi katkıda bulunmadıkça hiç kimsenin örgüt
üyesi olmadığı hâlde örgüt adına suç işlediği kabul edilmemelidir.
Örgüte yardım ve yataklık
fiili farklı bir maddede düzenlenmelidir. Ancak bu şekilde toplum vicdanında
derin yaralar açan ve bugün burada da konumuz olan düzenlemenin sebep olduğu
birtakım sonuçların en azından önümüz süreç için engellenmesi noktasında bir
adım atmış sayılabileceğizdir.
Değerli milletvekilleri,
yine, hakeza, tasarının 73’üncü maddesinde “…ve terör örgütü üyesi gibi
cezalandırılır.” düzenleme içindeki beyan kalkıyor bunun yerine ama aynı
şekilde 220’de olduğu gibi “…terör örgütü üyesi sayılır.” kalkmıyor. Hem
220’nci maddede hem de TMK’nın (2/2) maddesinde yapılması gereken budur ki hiç
kimse terör örgütü üyesi değilse, bir örgüt üyesi değilse örgüt üyesi gibi
sayılmamalıdır. Aradaki bağı tespit edilmediği sürece bunu örgüt üyesi saymak
işte bugün karşı karşıya olduğumuz birtakım sonuçları açığa çıkarmaktadır.
Yine tasarının 74’üncü
maddesinde müdafiiyle gizlilik kararı yasallaştırılıyor. Niye
“yasallaştırıyoruz” diyoruz? Çünkü şu var: Hem CMK’nın 153’üncü maddesine göre
tabii ki tüm belgeler veriliyor, ifade tutanağı, bir gizlilik kararı olsa bile
ifade tutanağı, bilirkişi raporları ve yakalanan kişinin veya şüphelinin hazır bulunmaya
yetkili olduğu işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında ise “kesinlikle gizlilik
kararı verilemez” deniyor. Buna rağmen ne oluyor? Özel yetkili ağır ceza
mahkemeleri, evet bu konuda TMK’ya dayanarak avukatların girdikleri sorgu
tutanağının bile kendilerine verilmesine izin vermiyor. Bunu nasıl açıklıyoruz? TMK var buna dayanarak
yapıyoruz. Hâlbuki burada bir içtihat var, çok açık bir hüküm var burada.
TMK’ya dayanılarak yapılacak bir durum değil bu, bir işlem değil. Nasıl avukata
girmiş olduğu sorgunun müvekkiliyle ilgili belgelerin bir örneği verilmez? Bu
yapılıyor, bu hukuksuzluğa göz yumuluyor ve burada da yapılmak istenen ne? Bunu
bari üç ayla sınırlandıralım. Üç ay verelim, bunu resmîleştirelim. Hükûmetin
son dönem politikası bu. Fiilen uygulamaya soktuğu her pratik için bir yasasını
çıkartıp bir de resmîleştirmeye çalışalım çabası içerisine giriyorlar. Son bir
yıldır bunun değişik örnekleriyle karşılaştık eğer baş edemiyorlarsa
sonuçlarıyla yasasını çıkarma yöntemini deniyorlar. Bugün İzmir’de, Ankara’da,
İstanbul’da, Diyarbakır’da evet avukatlar müvekkilleriyle ilgili belgelere
ulaşamıyorlar. Bununla mücadele etmenin yöntemi bunun önünü açabilmektir,
TMK’nın ilgili maddelerini kaldırabilmektir. Bununla mücadelenin yöntemi var
olan hukuksuzluğa resmî bir kılıf bulmak değildir.
Değerli milletvekilleri,
yine geçici madde 1’de basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirebileceğiz
ama bunun dışında da yine düşünce, ifade özgürlüğünün beyan, açıklama şeklinde
de tezahürü söz konusu olduğu için bir erteleme söz konusudur. Şimdi biz
erteleyerek bununla nasıl baş edebiliriz, baş edebilir miyiz? Türkiye’de
düşünce ve ifade özgürlüğü ve yine örgütlenme özgürlüğü kapsamında gözaltına
alınan, tutuklananların sayısı açıktır, ortadadır, cezaevindeki doluluk
oranıyla sabittir. Biz bunların almış oldukları cezayı bir defaya mahsus
erteleyelim. Bir sınır da koyalım, 2012’nin başına kadar, başı itibarıyla bu
suçlardan ceza alanlar, bu suçlardan hakkında soruşturma ve kovuşturma
yapılanların cezalarını erteleyelim. Ya bundan sonra? Bu yasalar baki olduğu
sürece, bu yasalar var olduğu sürece, düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde antidemokratik
yasalar olduğu sürece bunun sonuçlarıyla mücadele edebilir miyiz? Böyle
edemeyiz.
Çok açık ve nettir
yapılması gereken. Düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm hükümler
kaldırılmalıdır. Bugün ertelemeyle bunun için kısmi bir çözüm bulmuş
olabilirsiniz, erteleyelim diyebilirsiniz ama yarın bunun sonuçlarıyla baş
edemeyecek bir noktaya geleceksiniz. Bir toplumu, bir bütün, düşüncelerini
açıkladığı için suçlu, düşüncelerini açıkladığı için terörist, örgütlendiği
için yine hakeza örgüt üyesi saymanın sonuçları bu toplum için, Türkiye toplumu
için çok ağır olacaktır, bunun yöntemi erteleme değildir değerli
milletvekilleri.
Yine, değerli
milletvekilleri, haberleşmenin gizliliği noktasında, evet, ceza artıyor. Bu
konuda da kanun tasarısı haberleşmenin gizliliğinin ihlaline verilecek
cezaların artırılmasını öngörüyor. Ayrıca bu suçun tanımlandığı maddeye “hukuka
aykırılık şartı” da eklenmiştir. Yani değişikliğe göre, bu durumun suç
sayılması için kişinin rızası dışında olmasına ek olarak hukuka aykırılığın da
olması gerekecektir.
79 ve 91’de aleni olmayan
konuşmaların kaydında da ceza artırımı ve özel hayatın ihlaliyle ilgili ceza
artırımları söz konusu.
Bununla beraber, idare
hukuku açısından yapılan değişiklikler var ki görüşülmekte olan kanun tasarısında
yine idare hukuku alanında çok önemli değişiklikler öngörülüyor. Bilindiği
üzere, hukuk devleti olmanın temel ilkesi, devletin yaptığı işlem ve eylemlerin
hukuka ve yasalara uygun olmasıdır. Yasallık ilkesi uyarınca devletin her
işlemi yasaya dayanmalıdır ve bu durumun denetimi yargı erkince
gerçekleştirilir. Bu denetim, hukuk devleti ilkesi gereği kapsamlı, etkin ve
hızlı olmalıdır. Ayrıca açıklık ilkesi esas alınmalıdır. Yıllardan gelen
demokratik ve modern devlet geleneği bu doğrultuda şekillenmiştir. 82
Anayasası’nın 125’inci maddesi de idari yargının alanını genel olarak
çizmiştir.
Tasarının 44’üncü
maddesinde, düzenleyici işlemlerin iptal davasının Danıştayın alanına girmesi
için ülke çapı şartının aranması, yine ilk derece dosyalarda savcıların artık
yalnızca görüş bildireceği, yine dava açanların TC kimlik numaralarının
dilekçeye yazılmasının yasal zorunluluk hâline getirilmesi tabii ki idari yargı
açısından tartışılması gereken konulardır. Bu konuda vereceğimiz önergelerle bu
hususu açacağız ama özellikle yürütmeyi durdurma kararının verilmesinin
zorlaştırılması noktasında düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz.
Yürütmenin durdurulması
kararının verilebilmesi telafisi güç ve imkânsız zararlara neden olmak ve
açıkça hukuka aykırı olmak şartlarına bağlanmaktadır. Yeni düzenleme ise bu
kararın verilmesinde idarenin savunmasının alınması veya savunma süresinin
dolması şartlarını da eklemiştir. Bu durum yürütmeyi durdurma kararının
niteliğine aykırıdır çünkü savunma süresi mahkemenin çabuk karar vermesini
önlemektedir. Bu etkili yargı denetimini engelleyecektir. Mahkemelerin
yürütmeyi durdurma yetkisinin sınırlandırılmasının Anayasa’nın 125’inci
maddesine aykırı olduğu açıktır. Yürütmeyi durdurma talebinin reddi için ise
idarenin savunmasının beklenmesi şartı getirilmemiştir. Bu durum idarenin
lehine bir düzenlemedir. Oysa idari yargı mevzuatının yurttaş eksenli olması
gerekmektedir. Bu düzenleme idari yargıyı etkisiz kılacaktır. Yapılması gereken
ise hak kayıplarını en aza indirecek düzenlemelerin yapılmasıdır. “İdarenin
savunması gelmeden yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” kuralında ısrarcı
olunacaksa, en azından mahkemeye idarenin savunma süresini kısaltma ve tebligat
biçimini belirleme yetkisi de verilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
yine İcra İflas Kanunu’nda belli düzenlemeler yapılmaktadır. Bu değişikliklerin
bazıları iş yükünü hafifletici, işlemlerin hızlı ve güvenli yapılmasına olanak
taşıyan nitelikler gösterse de, bazıları ise Anayasa’ya aykırılık dahi
barındırmaktadır. Kaldı ki, bu konuda yine tasarının 1’inci maddesinde özlük
haklarının yönetmelikle düzenlenmesi noktasında itirazımız vardır çünkü özlük
haklarının yönetmelikle değil kanunla düzenleneceği bir anayasal hükümdür. Bu
konuda da yine önergemizi vereceğiz.
Değerli milletvekilleri,
1932 tarihli olan bu Kanun ne kadar değiştirilse bile çağa uygun hâle
gelememektedir. Yasanın ana iskeleti uygulamada yapılan değişikliklerin olumlu
yansımasını bulmasını engellemektedir. Yıllardır neredeyse her Hükûmet
döneminde bu yasanın yenilenmesi gündeme gelse de, ne yazık ki her seferinde
bazı maddelerde yapılan değişikliklerle yetinilmiştir. Verili alışkanlıklar
kökten değişimden ziyade kısmi değişiklikleri dayatmıştır. Ayrıca bu yasanın
ticari ilişkilerde alacaklı-borçlu dengesini korumasının sosyal devlet ilkesi
ışığında önemi açıktır. Bu dengenin bir taraf lehine bozulması toplumsal
vicdanı yaralayacaktır.
Değerli milletvekilleri,
sonuç olarak, Hükûmetin getirdiği bu kanun tasarısının da içinin boş olduğu
görülmektedir. Sorunların ana kaynağına dokunmayan, geçici çözümler arayan, yer
yer mevcut sorunları daha derinleştirecek bir kanun tasarısıyla karşı
karşıyayız. Bu, siyasi iktidarın sorunlara bakış açısını da göstermektedir.
Halkın beklentilerini iyi tahlil edip bu beklentilere cevap oluyormuş gibi
yapmak söz konusudur. Düzenlemeler çözüm barındırmamaktadır. “Yargının
etkinleştirilmesi” başlığı altında ne yargı hizmetleri hızlandırılmakta ne de
yasal temel demokratikleştirilmektedir; tersine, kanun tasarısı hukuk
devletiyle bağdaşmayacak içerikler de barındırmaktadır. Kanun tasarısı her
hâliyle Genel Kuruldan geçerse içinde kısmi olumlu düzenlemeler olsa bile
ülkenin demokratikleşmesine hizmet etmeyecektir.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akat.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal.
Buyurun Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü Yargı Reformu Paketi
adıyla tanımlanan kanun tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında son
zamanlarda ülkemizin mübarek topraklarına birer birer düşen şehitlerimizi rahmetle
anıyorum. Düşürülen uçağımızın henüz bulunamayan pilotları hakkında ümidimizi
muhafaza etmekle birlikte ailelerine ve Türk milletine metanet ve sabırlar
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Milliyetçi Hareket Partisinin hassasiyeti ve en önemli meselesi
vatandaşlarımızın hak, hukuk, adalet ve temel hürriyetlerini korumanın yanı
sıra Türk devletinin ve Türk milletinin bekasıyla ilgili düzenlemelerde
düşüncelerini açık, net bir şekilde ortaya koyabilmesidir. İşte, huzurunuzdaki tasarıya da bu temel ilke
kapsamı içerisinde yaklaşmaktayız.
Tasarı, icra iflas, ceza ve
idari yargı alanlarında mevzuat değişikliklerini içermektedir, basın yayın
yoluyla işlenen suçlarda dava ve cezaların ertelenmesine ilişkin hükümler
getirmektedir.
Genel olarak tasarıyı
değerlendirdiğimizde, icra iflas, ceza ve idari yargı mevzuatında kısmi olumlu
iyileştirmeleri içermekte, buna mukabil ceza ve idari yargı alanında ciddi
kaygılar uyandırmaktadır.
Özellikle tasarının 73, 84,
104’üncü maddeleri ile geçici 1’inci maddesinde “örtülü af” olarak
tanımladığımız ciddi bir sonucu ortaya koyabilecek düzenlemeler vardır.
Tasarının 73’üncü
maddesinde, terör örgütüne mensup olmasa bile örgüt adına suç işleyenlerin
örgüt mensubu gibi cezalandırılacaklarına dair hüküm kaldırılmakta, tasarının
84’üncü maddesiyle örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenler ile
örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve
isteyerek yardım eden kişilerin cezaları üçte 1’e kadar indirilmektedir.
Tasarının 104’üncü
maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendiyle Terörle Mücadele Kanunu’nun 13’üncü
maddesi yürürlükten kaldırılmakta, terör suçlarıyla ilgili olarak hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, verilen hapis cezalarının seçenek yaptırımlara
çevrilmesi ve ertelenmesinin yolu açılmaktadır.
Tasarı yasalaştığı
takdirde, değerli milletvekilleri, terör örgütünün talimatıyla düzenlenen bir
gösteride bu gösteriye katılarak güvenlik güçlerine karşı mukavemet suçu
işleyen, onları yaralayan, molotofkokteyli atarak belediyelerin otobüslerini,
iş dünyasının dükkânlarını, ticarethanelerini yakıp yıkan ve bu arada pek çok
kişinin yanmasına, yaralanmasına ve maddi ve manevi hasarın oluşmasına sebep
olan kişilerin eğer terör örgütü üyesi olduğu tespit edilemez ise, ya hiç ceza
almayacak ya hükmün açıklanması ertelenecek
ya cezası ertelenecek veya kanunda gösterilen diğer yaptırımlara tabi
olacaktır. Güvenlik güçlerinin aldıkları yaralar, molotofkokteyliyle yaralananların
yanıkları, kırılıp dökülen caddelerdeki esnafın, tüccarın maddi ve manevi
zararları yanlarına kâr kalacaktır.
Bu madde kaldırıldığı için,
değişikliğin lehe olması nedeniyle daha vahim bir durum ortaya çıkacaktır; o da
lehe olan hükmün uygulanması gereği daha önce mahkûm olan diğer kişilere
sirayet edecek ve yargının iş yükü bir kat daha şişirilmiş olacaktır. Aynen
Türk Ceza Kanunu’nda 2004 yılında yapılan değişiklikle kesinleşmiş bir mahkeme
karanının üç dört defa yargının ayrı kademelerinde tekrar değerlendirilmesi
mecburiyeti nasıl hasıl olmuş ise burada da aynı durum ortaya çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
tasarı yasalaştığı takdirde, bu terör örgütü mensuplarına örtülü, kısmi bir af
olarak ortaya çıkmaktadır. Örtülü ve kısmi affın Anayasa’nın affı yasaklayan
hükümlerinin arkasından dolanılmak suretiyle huzurunuzda cezaların ertelenmesi
veya yaptırımlara çevrilmesi şeklinde takdim edilmesi Yüce Meclisin iradesine
karşı bir hileişeriye olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer taraftan, tasarının
geçici maddesiyle 31 Aralık 2011 tarihine kadar
basın yoluyla işlenen suçlarda mahkemelerin ve hâkimlerin takdir yetkisi
elinden alınmakta, Meclisin iradesiyle cezaların ve davaların ertelenmesine
ilişkin bir hüküm getirilmektedir. Bu hükümle, bilinmektedir ki,
anlaşılmaktadır ki, belirli kişilere af getirilmektedir. Bu belirli kişilerin
kim olabileceğini biz tahmin ediyoruz ama Adalet Bakanlığı bu tasarıyı bu hâle
getirdiğine göre kimlerin bundan yararlanacağını ortaya koyması lazım ve
kimlerin yararlanacağını, hangi fiillerin bundan istifade edeceğini Meclis
bilmeli ki ona göre bir çare üretebilmeli ya da ona göre getirilen teklif
hakkında kararını verebilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
tasarının gerekçesinde “Bu tasarı, yargıyı hızlandırmak için düzenlenmiştir.”
diye ucube bir söz var. Bu söz ucube; çünkü Adalet Bakanlığı ne zaman bir
tasarı getirirse adını “reform” veya “yargının hızlandırılması” gibi süslü
kelimelerle süslüyor. Ancak daha önce ortaya koymuş olduğu kanun teklif ve
tasarılarında maalesef ne yargıya bir reform yapılabilmiştir ne de yargının
hızı artırılabilmiştir.
Ben şimdi yüce Meclisin
huzurunda Sayın Bakana sormak istiyorum: Anayasa değişikliğiyle yargının
şeklini şemalini değiştirdiniz. Bu değişikliğin gerekçesinde yargının hızlandırılması
hükmü de vardı, yargı için de bir reform vardı. Ortaya çıkan sonuç şimdi sizi
de rahatsız ettiği gibi toplumun tüm kesimlerini rahatsız eder hâle gelmiştir;
ancak soru şudur: Anayasa değişikliği yapıldı, yargı hızlandı mı? Biz erişilmiş
bir hızı göremiyoruz. Biz göremediğimiz gibi vatandaşlarımız da göremiyor.
Diğer taraftan, 6110 sayılı
Kanun ile yargının hızlandırılacağı öngörülmüştü. Kanun çıktı, yargı hızlandı
mı? Hızlanmışsa saatte kaç kilometre ya da ayda kaç dava görmek suretiyle,
yılda ne kadar davayı bitirmek suretiyle bir hız kazanabilmiştir?
6217 sayılı yargı
hizmetlerinin hızlandırılmasına ilişkin Kanun’u çıkardınız; bu da adı üzerinde
yargının hızlandırılması kanunuydu. Hızlı trene dönmüş olmanın dışında hızlı
trenle yaşanan kazaların, 30’dan fazla insanın hayatını kaybetmesi dışında
yargıya ne gibi bir hız kazandırdı?
657 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’de değişiklik yapan bir düzenlemede de yargının hızlandırılması amaç
edilmişti ama yargının hızlandırılmasından ziyade teşkilat yapısı ve kadrolaşma
şeklindeki bir niyet Meclisin iradesinden kaçırılmak suretiyle, Bakanlar
Kurulunun kararıyla yargıya müdahil edilir hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
yargının hızlandırılması falan yok. Yargının hızlandırılmasını düşünen falan da
yok. Ben size açık ve seçik bir şekilde ifade ediyorum: Yargının
siyasallaştırılması şeklinde bir amaç vardır. Bu amaçta da adım adım hedefe
ulaşılmıştır. Önce HSYK ele geçirilmiştir, arkasından özel yetkili mahkemeler,
arkasından Yargıtay, arkasından Danıştay yeniden dizayn edilmiştir ve yargı,
külliyen, at gözlüğü çerçevesi içerisinde bir bakış açısı kapsamında, belirli
bir grubun inisiyatifine terk edilmiştir. Dolayısıyla, buradan başlangıçta
Adalet ve Kalkınma Partisi yararlanmıştır. Önce, ortaya çıkan yargının bir
korku imparatorluğunun silahı olarak görünmesi, AKP muarızlarının ve
muhaliflerinin üzerinde bir korkutma aracı olarak kullanılmıştır. Şehirlerde
esnaflar, tüccarlar, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, iş adamları,
sıradan vatandaşlar adaletin sığınılabilecek bir güvenli liman olmasını bekler
iken “Sabahleyin hangi nedenlerle ben evimden alınacağım, hangi nedenlerle özel
hayatıma müdahale edilecek, hangi uydurulan gerekçelerle tutuklanacağım?”
şeklinde bir kaygıya kapılmıştır. Bu kaygı muhalif siyasi otoriteler üzerinde
ciddi bir endişe yaratmış ve ciddi bir pasivize edilme, korkutulma, sindirilme
operasyonuna alet edilmiştir. Bu, yargının içerisinde farklı düşünen, farklı
durumda olan, gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız olan insanların kendi
yargılama görevlerini ifa ederken pasivize edilme, korkutulma, sindirilme
sonucunu doğurduğu gibi, diğer taraftan yerel yönetimlerde, belediyeler
üzerinde büyük bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Adana’da, Ereğli’de, son
zamanlarda Antalya’nın Kemer ilçesinde Milliyetçi Hareket Partisinin belediye
başkanlarına yargı eliyle yapılmış olan sindirme operasyonları bunların en
önemli örneklerindendir. Değerli arkadaşlarım, bu o hâle varmıştır ki,
Ereğli’de bir belediye çalışanı, bu yargının korkutucu özellikleri ile
cezaevine girdikten sonra hayatına kıymak zorunda kalmış ve intihar etmiştir.
Bunun vicdanı vebali başta Sayın Adalet Bakanı olmak üzere, HSYK’sı dâhil olmak
üzere, orada karar veren hâkimler ve bu tahkikatı yürüten savcı ve kolluk
kuvveti olmak üzere bu intihar eden canın manevi mesuliyetinden
kurtulamayacaklardır.
Böylece yargının insicamı
bozulmuştur değerli arkadaşlarım. Yargının kendi içinde denge ve denetim
mekanizmaları bozulmuştur. Yargı, ilerleyen süreç içerisinde parlamenter
demokrasinin yasama, yürütme ve yargı üçlemindeki güçler ayrılığı erkindeki
denge ve denetim mekanizmasını da bozmuştur. Sonuç olarak, yargı, bir vesayet
makamı olarak karşınıza çıkmıştır.
Eskiden AKP’nin
muhaliflerine ve muarızlarına karşıt tek taraflı kılıç olarak kullanılan ve
korku imparatorluğunun aracı olarak kullanılan bu yargı, şimdi, iki tarafı
kesen bir kılıç hâline dönüşmüştür. MİT operasyonuyla ortaya çıktığı hâliyle,
daha önce de bazı spor faaliyetlerinin içinde işlenmiş olan suçlarla ilgili
olarak ortaya çıktığı üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Meclisteki oy
çoğunluğuna güvenerek, dayanarak yargının bu korkutucu özelliğinden kendi
yandaşlarını koruyabilmiş, onlar için özel kanunlar çıkararak yargının bu
korkutucu tavrından onları azade kılabilmiştir. Ya bunların dışındaki diğer
sade vatandaşlar ne yapsın? Bunların dışında haksızlığa uğrayanlar ne yapsın?
Bunların dışında kurunun yanında yaş olarak yakılmaya çalışanlar ne yapsın?
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, burada bizim adaletin özelliğine, adaletin hassasiyetine uygun
bir tavır içerisinde yargıyı tekrar ait olduğu yere oturtmamız gerekmektedir.
Ait olduğu yer şudur: Hâkimin, Mecelle’de ifade edildiği gibi, hakim, mekin, metin,
müstakim bir statüde peygamber postunda oturan ve gelen herkese karşı her türlü
duygularından, düşüncelerinden, siyasi tarafgirliğinden azade, hiçbir dış
etkiye boyun eğmeyen bir yapıya dönüştürülmesi lazım. İşte, özel yetkili
mahkemelerde de bunun olması lazım. Eskiden özel yetkili mahkemelerle ilgili
olmak üzere, Adalet ve Kalkınma Partisi yapılan her işin doğru olduğuna
inanıyor ve güveniyordu; ta ki MİT olayında ortaya çıktığı gibi bunların iki
tarafı da kesen bir kılıç hâline dönüştürülmesinden sonra özel yetkili
mahkemeleri şimdi hedef tahtasına oturtmuştur.
Değerli arkadaşlarım, özel
yetkili mahkemelerin yaptığı yanlışları bir kenara bırakırsak, bireysel
hataları bir kenara bırakırsak Türkiye'nin maruz kaldığı terör tehdidiyle,
bölücü terör tehdidiyle, uyuşturucu baronlarının yaratmış olduğu bizim
insanlarımızı olduğu kadar yurt dışındaki ülkelerin vatandaşlarını da tehdit
boyutundaki çetelerle ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadelede özel yetkili
mahkemelere ihtiyaç vardır, ancak böyle değil. Değerli arkadaşlarım, özel
yetkili mahkemeler ıslah edilmeli. Özel yetkili mahkemelerin, bireysel olarak
hâkimin suç işleyecek noktada karar verecek bir hâlden çıkarılması lazım. Bunun
bir tek yolu vardır, o da yargı içerisindeki kendi iç denetim ve denge
mekanizmalarının oluşturulmasıdır. Yani, Sayın İyimaya’nın dediği gibi, özel
yetkili bir mahkemede bir hâkim kendisini Allah gibi hissetmemelidir. Yine,
Sayın Başbakanın dediği gibi, özel yetkili bir mahkemenin hâkiminin Başbakanı
da içeri alabilecek bir tehdit unsuru olmaması lazım.
Dolayısıyla, özel yetkili
mahkemelerin bireysel hatalarından ve ellerindeki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
250 ve müteakip maddelerindeki yetkileri acımasız olarak kullanmalarından,
haksız tutuklamalardan, uzun tutuklamalardan, tutuklamaların cezaya
dönüşmesinden Cumhurbaşkanı şikâyetçi. Cumhurbaşkanı devletin ve milletin
başıdır, onun şikâyeti bir şekilde kale alınmalıdır. Devletin Başbakanı
şikâyetçidir -aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanıdır-
devletin Adalet Bakanı şikâyetçidir, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı şikâyetçidir,
halk şikâyetçidir. AKP’nin muarızları olduğu kadar, yanında olanlar da
şikâyetçidir ama yargı kılını kıpırdatmamaktadır. Bunları, yanlışları yapan
hâkim ve savcılar hakkında işlem yapması gereken HSYK kılını
kıpırdatmamaktadır; aksine, HSYK’nın zülfüyârine dokunan, karar veren hâkimleri
sürüm sürüm süründürmektedir. Ben size onlarca örnek verebilirim. En son çıkan
-2.300 tane- hâkim kararnamesinde kendilerinin karşısında aday olan hâkimleri,
savcıları nerelere sürdükleri Resmî Gazete’de ilan edilmiş hâliyle Sayın Adalet
Bakanının huzurundadır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Adalet Bakanı bu Kurulun başıdır, bu hukuksuzluğu düzeltmelidir, nasıl
düzeltecekse öyle düzeltmelidir. Bizim yardımımıza ihtiyaç varsa muhalefet
partisi olarak, biz, yargının gerçekten bağımsız, gerçekten tarafsız hâle
getirilmesinde Adalet Bakanlığının bu amaca yönelik önerilerine, kanun
tasarılarına katkıda bulunmaya hazırız.
Değerli arkadaşlarım, bu
kapsam içerisinde HSYK Türkiye’de daha önce 136 tane adliyeyi kapatmıştı, şimdi
148 adliyeyi daha kapatıyor ve mevcut 700 adliyeden geriye 652 tane adliye
kalıyor. Toplam kapatılan adliye sayısı 348, maşallah yargı epeyce hız almış.
Şu kapatılmış 348 adliyeden geriye kalan 642’yi de Sayın Bakan, hemen
kapatıversek yargının elhamdülillah hiçbir sorunu kalmayacak, aynen eski Millî Eğitim
Bakanının “Okulların kapatılması hâlinde Türkiye'nin eğitim sorunu kalmayacak.”
demesi gibi.
Şimdi, 2004 yılında
Konya’nın dokuz ilçesinde adliye kapatıldı; Çeltik’te, Tuzlukçu’da,
Emirgazi’de, Güneysınır’da, Taşkent’te, Ahırlı’da, Akören’de, Derebucak’ta,
Yalıhüyük’te adliyeler kapatıldı. Buradaki adli sorunu olan vatandaşlar komşu
ilçelere gitmektedir. Bunun yanı sıra, son olarak Doğanhisar, Sarayönü,
Altınekin ve Hüyük ilçelerinin adliyeleri kapatıldı. Daha sonra da Doğanhisar
ve Sarayönü adliyelerinin kapatılması kararından vazgeçildi. Eğer kapatma
kararı doğru idi ise Sayın Bakan, Doğanhisar ve Sarayönü ilçelerindeki
kapatmanın geri alınması kararı yanlıştır. Yok, kapatmanın geri alınma kararı
doğru ise niye diğer ilçeleri de kapatıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, bu
kapatma kararları, sadece sanığı, sadece müştekiyi, sadece müdahili, davalıyı,
davacıyı değil, şahitleri ve o davayla ilgilenen herkesi, duruşmalar sürdüğü
müddetçe başka bir ilçeye gitme mecburiyetini ortaya koymaktadır.
Şimdi soruyorum: Eceabat
adliyesi kapatıldı, vatandaş Çanakkale’ye nasıl gidecek? Narman’dan, Olur’dan
Oltu’ya nasıl gidecek bu vatandaş? Kapatılan adliyelerin halkına bu zulmün
gerekçesi hâkim tasarrufu olabilir mi, savcı tasarrufu olabilir mi? Bir
devletin en önemli hizmeti adalet hizmetidir. Az masraf olsun diye vatandaşa
işkence edilebilir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – Sayın
Başkan, sizin siyasi jargonunuzda bir “Garson devlet.” ifadesi var. Daha sonra,
gömlek değiştirdikten sonra bu ifadeyi değiştirdiniz, “Vatandaşa hizmet eden
devlet.” diyorsunuz. Vatandaşa hizmet eden devlet adalet hizmetini sunmayıp,
vatandaşa “Gel bana, sana bir adalet vereyim.” diye yanına çağırıyorsa, bu ne
sizin siyasi geçmişinize ne ilan etmiş olduğunuz parti programınıza ne Hükûmet
programınıza ne adalete ne hakka ne de hukuka sığar diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Gruplar adına son
konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkan Vekili Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 278 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde Grubumuz adına söz
almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
buradaki bütün grupların konuşmalarını özenle ve dikkatle dinledim, takip
ettim, bir tarafta da bir haksızlığın olduğunu da gördüm, haklı olan taraflar
da muhakkak ki var. Eğer haklı olan taraflar da olmasaydı zaten bu paketi biz
şu anda getirmiş olmazdık.
Tabii, davaların uzadığı,
yargının yavaş işlediği ve bu sebepten dolayı adaletin geç tecelli etmesinden
kaynaklanan sorunların olduğu bir gerçek ve bu sorunların çözümü noktasında da
bugüne kadar çok ciddi adımların atıldığı da ortada, bir haksızlık da
yapmayalım. Dolayısıyla, yargı hizmetlerinin daha etkin, daha verimli, daha
süratli bir şekilde sürdürülebilmesi amacıyla hazırlanan bu paket, aynı
zamanda, yargının hızlandırılmasının yanında demokratikleşme adına da çok ciddi
esaslar getiriyor değerli arkadaşlar.
Az önceki arkadaşlarımızı
hakikaten dinlediğimde, AK PARTİ’nin demokratikleşme noktasında çıtayı nerelere
kadar taşıdığını bütün kamuoyu bilmesine rağmen, burada biraz haksızlık, bu
manada bir haksızlık sezinledim.
Bu konuda özellikle şunları
söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Tabii, insanoğlu biraz da bazı şeyleri
hatırladıkça, hatırlatıldıkça hatırlıyor. Hakikaten unutkanız; biz on sene
öncesini galiba çok çabuk unutuyoruz, on sene öncesinin Türkiyesi’ni, maalesef
çok kısa bir zaman geçmesine rağmen çok çabuk unutuyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ahmet
Bey, bugün cezaevlerinde yatacak yer yok. Sen daha on yıl öncesini… On yıl önce
çocuktun sen ya!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Talepler bitmez, ihtiyaçlar bitmez.
Değerli arkadaşlar, bakın
yerimde oturdum, daha bir şey demedim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama
böyle konuşursan bu Meclisin huzurunu bozarsın.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Dur, bir şey demedim, daha diyeceğim; daha demedim. Bir saniye… Şimdiden
provokasyon olmasın ki.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Cezaevlerinde
yer olmadığı için çek suçlularına kanun çıkardınız, unutma!
AHMET AYDIN (Devamla) – Dün
değerli arkadaşlar, aklımıza hayalimize gelmeyecek, tartışılmasının dahi mümkün
olmadığı, konuşulmasının cesaret istediği birçok hususu, dün yine aynı şekilde,
biz düzenlemelerle burada bir bir geçirdik, icraata geçirdik bunları.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Ya, parasız eğitim isteyenler hapse atılıyor, sen nasıl
konuşuyorsun!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bütün tabuları yıktık değerli arkadaşlar, bütün vesayetleri ortadan kaldırdık…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Ya, gerçekten hukuk mezunu musun?
FARUK BAL (Konya) – Yeni
vesayet buldunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve
ne yazık ki biz bu tabuları kaldırırken, bu vesayetleri ortadan kaldırırken…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Esnaf yazar kasa atıyordu, şimdi Mecliste kendini asıyor,
Mecliste!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Muhalefet partileri de demokrasinin hız kazanmasından ziyade, yapmış olduğumuz
bu açılım süreçlerine maalesef katkı veremediler, vermek de istemediler çünkü
değerli arkadaşlar…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Saçılım, saçılım! Açılım değil.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, ben bir hususu söyleyeceğim, madem siz beni zorladınız, aslında orayı es
geçecektim. Burada, biz, geçtiğimiz 2010 Eylül referandumunda geçirmiş
olduğumuz o paket esaslı bir demokratik pakettir.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok,
çok!
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – O
paketin altında kaldınız, ne yapacağınızı şaşırdınız.
AHMET AYDIN (Devamla) - O
zaman da “yetmez ama evet” demiştik. Bu paketin görüşmeleri esnasında değerli
arkadaşlar, burada üç muhalefet partisinin de söylemleri ortada. Zaten bir
grup, burada kendi grubundaki milletvekillerine dahi güvenip perde arkasına
gönderemedi, bir grup komple “hayır” dedi, bir grup da boykot etti.
Şimdi, bakın o
tartışmalardan birkaç hususa değinmek istiyorum. Sadece, kamuoyu bilsin diyorum
çünkü biz bu kadar güzel açılımlar yaparken, halkımızın özgürlükleri noktasında
daha ileri adımlar atarken, siz burada aslında bunları az bile bulup bizleri bu
konuda kamçılamanız gerekirken yaptıklarımıza, maalesef, ket vurmaya
çalışıyorsunuz. Bakın, o paketteki hükümlerden bir tanesi geçici 15’inci
maddeydi ve bu madde, biz kaldırdığımız takdirde 12 Eylülcüler, darbeciler
yargılanacak demiştik.
Peki, o zaman sizler ne
demiştiniz? Bakın, aynen metinden okuyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu: “Geçici 15’inci maddenin kaldırılmasıyla
Kenan Evren ve arkadaşları yargılanamaz. Başbakan halka doğruları söylemiyor.
Kendi liderleri kendi tabanını kandırıyor. Hesap sordular mı, sorabilirler mi?
Hayır.” E, peki, ben şimdi size soruyorum: Hesap sorduk mu? Sorabildik mi?
Evet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Neyin hesabını sordunuz? Bırakın şu işleri.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Yine, değerli arkadaşlar, eski YARSAV Başkanı, aynı zamanda şu anda Cumhuriyet
Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Emine Ülker Tarhan: “Keşke
yargılansalar ama inanmıyorum. Bu bir illüzyondur. Özgürlük illüzyonları
satıyorlar. Bu düzenlemeyle gerçekten yargılanmalarını olanaklı görmüyorum.”
Yargılandı mı arkadaşlar? Evet yargılanıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Halkı kandırıyorsunuz, mahkemeye gelmedi.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Yine, değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet
Bahçesi halk oylaması öncesinde şunu diyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Bahçeli, Bahçeli! Doğru söyle.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
“Bahçesi” değil Bahçeli.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Sayın Devlet Bahçeli halk oylaması öncesinde şunları ifade ediyor: “12 Eylül’ü
yargılayamazlar. Bu bir kandırmaca. Unutulmamalıdır ki 12 Eylül 1980’de hukukun
boğazına yağlı urgan geçiren vicdansızlara 12 Eylül 2010 tarihinde adaletin
terazisini kıran bozguncu zihniyetin aynı alanda kümelendiklerini ve benzer
hedefler taşıdıklarını bir gün herkes görecek ve mutlaka idrak edecektir.”
Evet, bugün herkes görüyor, herkes idrak ediyor, herkes kimin doğru yaptığına
çok net bir karar veriyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) -
Yargılıyor gibi görünüyorsunuz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) -
Mahkeme sonuçlarını göreceğiz. Bu söylediklerine utanırsın o zaman.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Yine, değerli arkadaşlar… Tabii, bunları uzatabilirim ama uzatmayacağım. Bir de
BDP’nin boykot bildirisinden kısa bir alıntı yapacağım. Hani o arkadaşlarımız
da çok demokrasiden bahsediyorlar ya, özgürlüklerden bahsediyorlar ya, onlar da
bu özgürlük paketini boykot etmişlerdi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Her
şeyi “mış” gibi yapıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) - BDP
şunu ifade ediyor boykot bildirisinde: “AKP’nin 12 Eylülle hesaplaşacağı
söylemi yalanların en büyüğüdür.”
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Doğru söylüyorlar.
AHMET AYDIN (Devamla) –
“AKP bu söylemiyle 12 Eylülün yarattığı mağduriyetleri sömürmekte, burada rant
devşirmektedir.”
Peki, arkadaşlar, kim rant
devşirdi? Kim yalan söyledi? Kim hakikatleri yaptı? Kim dediğinin arkasında
durdu? “O gün yargılayacağız.” dedik, bugün yargılanıyor. Sizlerin hepsi, üç
grup da… Arkadaşlar, sayı bir hayli fazla ama çok detaya girmeyeceğim.
Değerli arkadaşlar, dün
“Yargılanamaz.” dedikleriniz, dün “Tutuklanamaz, sorgulanamaz.” dedikleriniz,
bugün adaletin karşısında hepsi hesap veriyor. Kanunlar önünde herkes eşittir.
Kim suç işliyorsa bu ülkede, unvanı, görevi, makamı ne olursa olsun, kanun
önünde hesap vermek zorundadır ve hesap da vereceğiz, bunun da takipçisi
olacağız. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Her gün yolsuzluk yapıyorsunuz, her gün hırsızlık var. Yasayla hırsızlık
yapıyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz,
hepiniz suçlusunuz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
– Dinleyelim…
AHMET AYDIN (Devamla) -
Yine, değerli arkadaşlar, tabii, bu demokratikleşme noktasında atılan adımları
burada bir bir saymayacağım ama paketin içeriğine de girmek istiyorum. Lütfen,
dikkatlice dinlerseniz…
Bu pakete itiraz edilmemesi
lazım, bu pakete destek olunması lazım. Bu paket insanlarımızın hak ve
hürriyetlerini geliştiren bir pakettir, özgürlüklerin önünü açan bir pakettir,
engelleri ortadan kaldıran bir pakettir.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) -
Bir daha oku, bir daha oku. Biz okuduk da geldik buraya.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Dolayısıyla bu paket belki gecikmiş olabilir ama, dünden bugüne kadar 2
tanesini geçirdik, bugün 3’üncü paketi geçiriyoruz.
Ama demokratikleşme
noktasında baktığınızda değerli arkadaşlar, ta parti programımızı hazırlarken
başlattığımız, 2002 3 Kasımdan itibaren de süregelen çok esaslı değişimler
oluyor. Dünya dönüyor, ihtiyaçlar değişiyor, talepler değişiyor, farklılaşıyor.
Dün bizim için lüks olan, bugün bizim için zaruret olabiliyor. Dolayısıyla bu
talepler karşısında, bu ihtiyaçlar karşısında da mevzuatın da güncellenmesi
lazım. Küreselleşen dünyada demokrasinin… Artık Araplar bile Arap Baharı’yla
birlikte bu demokrasiye kavuşurken kendi ülke insanımıza bu demokrasiyi lütfen
çok görmeyelim arkadaşlar, lütuf da görmeyelim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Ne demokrasisi? Irak’ta demokrasi mi var, Libya’da demokrasi mi
var?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, geçmişten bu yana devletlerin en önemli amaçlarından
biri, adalet sistemlerinin etkin biçimde işleyişi olmuştur çünkü toplumsal
yaşamın huzur ve güvenlik içinde sürdürülebilmesi ancak bu şekilde mümkün
olabilmektedir. Bizlerin bugün için en önemli gayreti ise iyi işleyen bir adalet
sisteminin oluşturulmasıdır. İyi işleyen bir adalet sisteminden anladığımız ise
vatandaşlarımıza güven vermesidir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Güven vermiyor şu anda.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Adalet sisteminin vatandaşlara güven verebilmesi ancak zamanında ve
gecikmeksizin tecelli etmesiyle mümkün olacaktır. Yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılamaması, kişi ve kurumların yargıya güvenini etkileyen unsurların
en önemlilerinden bir tanesidir. Bu tasarıyla makul sürede yargılama ilkesiyle
yargılamaların gecikmeden ve haksızlığa yol açmadan yerine getirilmesi
hedeflenmektedir.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
İşinize gelince bağımsız yargı, işinize gelmeyince kanun değiştiriyorsunuz
burada.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bu
kapsamda da AK PARTİ olarak 2002’den beri esaslı değişiklikler yapıyoruz,
yapmaya da devam ediyoruz.
Yaptığımız birtakım
değişikliklerin yanı sıra daha geçtiğimiz günlerde burada bir ara buluculuk
gibi -özellikle alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarını da geliştiriyoruz-
yine kamu denetçiliği gibi birtakım kurumları da burada hep birlikte görüşerek
geçirdik.
Yine, değerli arkadaşlar,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi, bizde yargılamaların makul
sürede bitmesini emrediyor. Yine, mevcut Anayasa’mızın 141’inci maddesi de
mümkün olan en az giderle ve en süratli bir şekilde davaların sonuçlandırılmasını
emrediyor.
Bizler şunu biliyoruz,
geciken adaletin adalet olmadığını biliyoruz. Evet, adalette gecikmeler oldu,
yargı yavaş işledi. Yargıyla ilgili atılan adımlar, yapılan işler ortada.
Amacımız, yargının zamanında ve doğru bir şekilde tecelli etmesi. Bütün
gayretimiz budur.
Makul sürede yargılama
ilkesinin ihlali sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde ülkemiz
birçok kereler tazminata da mahkûm kılınmıştır.
Daha önce gerçekleşen ve
yürürlüğe giren iki paketle birlikte değerli arkadaşlar, yargı ciddi manada bir
hız da kazandı. Bakın, özellikle Yargıtay ve Danıştay Kanunu’ndaki
değişikliklerle hem Yargıtayın hem Danıştayın daire sayısının arttırılması hem
üye sayısının arttırılması neticesinde, bugün, artık dosyalar daha seri bir
şekilde yüksek mahkemelerden çıkıyor çünkü yargıyı en çok uzatan alanlar
buralardı. Bugün, Yargıtaydan sonuçlanan dosya sayısı, ilk kez, Yargıtaya gelen
yeni dosya sayısına göre çok daha fazla olmaya başladı ve buralarda birikmiş
dosyalar erimeye başladı.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Otomatiğe bağlandı, otomatiğe!
AHMET AYDIN (Devamla) –
İnşallah -Sayın Bakanımız da baştaki konuşmasında ifade ettiler- hedefimiz,
artık yargılamaların on iki ay içerisinde, bir yıl içerisinde kesinkes
sonuçlanmasıdır ve ona doğru da inşallah Türkiye gidiyor.
Bu iki paketin yanı sıra
işte bu 3’üncü paketle de değerli arkadaşlar, çok ciddi değişiklikler
öngörüyoruz. Ceza mevzuatımızda, icra iflas mevzuatımızda ve aynı zamanda idari
yargılama mevzuatımızda da çok ciddi, çok esaslı değişiklikler öngörmekteyiz.
Ceza mevzuatındaki yeniliklerin neler olduğuna şöyle kısaca bir göz
attığınızda, değerli arkadaşlar, adliyelerin yükünü ağırlaştıran çok basit
işler, mülki idarelerce hallolması gerekirken ufak tefek bazı işlerin, hep,
maalesef savcılara ya da savcılar da yetmez bazılarında adliyelerin görevine,
tekeline koymuşuz ve çok esaslı bir şekilde dosyaları yığmışız. Hâlbuki, mesela
büyük bir iş yükü getiren ehliyetsiz araç kullanma. Bu standarttır aslında.
Bunu, savcılara idari para cezası yetkisi vermişiz ama o kadar çok sayıda dosya
var ki savcılar esas görevini bırakıp bu idari işlere bir nevi bakmaktaydı.
Bakın, 2010 yılında Kabahatler Bürosuna gelen dosya sayısına baktığınızda,
sadece bu meyanda 263.041 tane dosyanın olduğu ortada.
FARUK BAL (Konya) –
Kaymakam nasıl yapacak bu işi?
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Kaymakamın başka işi yok mu?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Yani 263.041 adet dosya bir anda silinecek. Bunları mülki idare amirleri çözsün
diyoruz; kaymakamlar, valilikler halletsin ve savcılar da asli görevine dönsün
diyoruz.
Yine bazı fiiller aynı
şekilde suç olmaktan çıkıyor, yani yargıda da olan bazı şeyler, adliyelerde
görüşülen bazı şeyler de. Bu sefer onları da suç olmaktan çıkartıp kabahate
dönüştürüyoruz. Yurda kaçak girip yakalananlar gibi, sınır dışı edildiği hâlde
tekrar yurda girmek isteyenler gibi, belge almadan turist rehberliği gibi
nispeten hafif hapis cezası gerektiren birçok şeyi de yargının tekelinden
kaldırıyoruz, “Mülki amir tarafından bunlar çözülsün.” diyoruz.
Yine, “Vatandaş basit
suçlar için hâkim önüne çıkmasın.” diyoruz. Bakın, ön ödemenin kapsamını
genişletiyoruz; şu anda üç aya kadar üst sınırı olan hapiste ön ödeme var, bunu
bir yıla kadar uzatıyoruz, genişletiyoruz. Ön ödemenin kapsamı genişledikçe de
yargının iş yükü daha da azalacak.
Kaçak elektrik kullanımı…
Bunda da esaslı dosya sayısı var. Bunu da karşılıksız yararlandırma suçuna
dönüştürüyoruz.
Yine, arkadaşlar -özellikle
burada bahsedildiği için- tutuklamayla ilgili önemli değişiklikler, önemli
düzenlemeler getiriyoruz. Tutuklama yerine alternatif tedbirleri
genişletiyoruz. Bakın, çok esaslı bir hükümdür, biz hep tartışıyoruz. Bu kadar
tutuklama, tutuklamanın uzun sürmesi tartışılan bir konu çünkü biz şunu
biliyoruz: Tutuklama bir cezalandırma olmamalı; tutuklama bir tedbirdir, en son
başvurulacak bir çaredir. Dolayısıyla adli kontrol yöntemlerini geliştirelim…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Tutuklamayı ceza hâline siz getirdiniz, önceden öyle bir şey yoktu zaten.
AHMET AYDIN (Devamla) – Ve
biz bunu şöyle yapıyoruz: Daha önce, biliyorsunuz mevcut düzenlemede üst sınırı
üç yıla kadar olanlarda ancak adli kontrol uygulanabiliyor; üst sınırı
kaldırıyoruz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Üç
senedir cezaevinde yatıp suçunun ne olduğunu bilmeyenler var bu memlekette.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, üst sınırı kaldırıyoruz, bari buna “Tamam.” deyin ya doğru bir şey,
yaptığımız doğru bir şey, güzel bir şey, çok güzel bir şey, çok üst perdeden
gittiğimiz bir şey. Yani tutuklama için, adli kontrol müessesesi için üst
sınırı tamamen ortadan kaldırıyoruz ve dolayısıyla adli kontrol müessesesi…
Yani tutuklama yerine başka cezalar verilsin. Ne olsun? Yurt dışına çıkışı
yasaklansın, kefaletle salıverilsin. Yani tutuklama en son başvurulacak bir
çare. Dolayısıyla, bu konuda tabii, takdir hâkimlerindir, bunlar hep dikkate alınacaktır.
Tutuklama kararı verilmesi zorlaşacak.
Bakın, değerli arkadaşlar,
ben de meslekten gelen, avukatlıktan gelen biriyim. Biz hep şunu gördük:
Mahkemeler tutuklamaya karar verirken de, tutuklamanın devamına karar verirken
de, maalesef tahliyeye de karar verirken aynı şekilde klişe kelimeler
kullanıyor. Nedir? “Suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, toplanan
deliller” gibi gidiyor sıralı böyle “…değerlendirildiğinde tutuklanmasına…”
diyor ya da yine tahliye ederken bile yine “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut
deliller” deyip “…salıverilmesine…” diyor. Aynı, tutuklama nedenleri de tahliye
nedenleri de aynı. Biz burada “Hayır, bu olmaz.” diyoruz, “Somut gerekçeler
olacak.” diyoruz yani “Kuvvetli bir suç şüphesi olacak tutuklayabilmen için,
tutuklama nedenleri varlığı olacak, somut bir şekilde bunları tek tek
gerekçelendireceksin.” diyoruz ve dolayısıyla, bu manada tutuklama biraz daha
zor olacak, biraz daha tutuklama tedbiri çok sınırlı sayıda, istisnai durumda
başvurulan bir yola gelecek. Yine, aynı şekilde, tutuklama yasağının sınırını
iki yıla çıkartıyoruz yani iki yıla kadarki suçlarda tutuklama olmayacak.
Yine, değerli arkadaşlar,
tabii, yolsuzlukla daha etkin mücadele sağlayacak çok esaslı düzenlemeler
getiriyoruz: Kamu görevlileri yönünden irtikap suçunun kapsamını
genişletiyoruz. Rüşvet suçunu GRECO tavsiyeleri doğrultusunda yeniden
düzenliyoruz. Nüfus ticareti suçu yeniden düzenleniyor. Yargı görevi yapanı
etkileme suçunun unsurları yine yeniden düzenlenmektedir. Yine, soruşturmanın
gizliliğinin ihlali suçu yeniden düzenlenmektedir ve burada da özellikle basın
ve ifade özgürlüğü çok ciddi manada genişletilmektedir.
Yine, burada bahsedildi,
tabii örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin durumu, Türk
Ceza Kanunu 226’ya göre bir kişi, örgüte üye olmadığı hâlde örgüt adına suç
işlerse ya da örgüt adına propaganda yaparsa örgüt üyesi olmamasıyla birlikte
aynı zamanda örgüt üyeliğinden de ceza alabiliyor şu anda mevcut düzenlemeye
kadar, çok esaslı bir ceza. Biz bunun yarı oranında indirilmesini öngörüyoruz.
Yine örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, yani yardım ve yataklık
edenlerle alakalı olarak da, değerli arkadaşlar, örgüt üyesi olmasa bile yardım
ve yataklık edenler, aynı zamanda örgüt üyeliğinden ceza alıyor, bunu da üçte
1’e kadar indirtecek hükümler getiriyoruz.
Özel yetkili mahkemeler,
tabii, çok tartışma konusu oldu, değerli arkadaşlar, devlet güvenlik
mahkemelerinin yerine kurulan özel yetkili mahkemeler. DGM’lerde, biliyorsunuz,
askerî üye vardı, bunda askerî üye yok. Yine, DGM’leri de, malumunuz, AK PARTİ
İktidarı ortadan kaldırdı. İnşallah özel yetkili mahkemeleri de, yine bu grup,
yine AK PARTİ İktidarı ortadan kaldıracaktır.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Tabii, size dokunmaya başlayınca kaldırıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bunlar hep tartışılıyor değerli arkadaşlar. Bir taraftan özgürlük ve güvenlik
dengesini -çok hassas bir terazi bu- çok ciddi dengeye oturtmak lazım ve
dolayısıyla, özel yetkili mahkemeler tabii ihtiyaçtan kaynaklanan mahkemelerdi
ve bu süreçte de çok ciddi işlevler de gördü. Ama Türkiye AK PARTİ’yle birlikte
demokrasi çıtasını yükseltti. Mevzuatımıza ciddi, esaslı değişiklikler
getirdik. Demokratikleşme yolunda ciddi adımlar attık ve bugün çok daha iyi
konumdayız. Dolayısıyla bugün itibarıyla da artık özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması lazım. Özel yetkili mahkemeler kaldırılırken de tabii, mevcut
görülmekte olan davaların bundan zarar görmemesi lazım, buna da hassasiyetle
eğilmemiz lazım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Evrensel hukuka aykırı bu Ahmet Bey, bunu nasıl
söyleyebiliyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Yine aynı şekilde, özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren bir kısım
suçları da yine birtakım düzenlemelerle inşallah görüşeceğiz. Bunu da ağır ceza
mahkemelerine bırakacağız.
Yine, bu mahkemelerde,
malum, savunma hakkıyla ilgili ciddi kısıtlama vardı biliyorsunuz. Yani,
soruşturmanın başlamasından davanın açıldığı ana kadar -bir yıl sürer, iki yıl
sürer- soruşturmaya gizlilik kararı verdi mi vatandaş neyle suçlanıyor, hangi
bilgi, belgeler var, ne yapabilir; dosyadan bilgi, belge alamıyor, neyle
suçlandığını bilemiyor. Biz “Bu, savunma hakkına aykırıdır. Savunma hakkı
kutsaldır.” dedik ve soruşturmanın gizliliği kararını ancak üç ayla
sınırlandırabilecekler bu paket çıktıktan sonra. Aynı şekilde, savunma hakkıyla
alakalı olarak, esasa ilişkin savunma için süre istediklerinde mahkemeler
vermiyor, esasa ilişkin savunma için, artık bundan sonra, süre istendiğinde
mahkemeler verebiliyor.
Yine, iki yıla kadar olan
basit terör suçlarında, malum, erteleme olmuyordu, paraya çevirme olmuyordu,
seçenek yaptırımlar yapılmıyordu. Hükmün açıklanması geri bırakılmıyordu terör
suçu olduğu için, ama şimdi, bu düzenlemeyle, iki yıla kadar olan suçlarda da
bu tür düzenlemeler olabilecek, iki yıla kadar olanlarda bu seçenek yaptırımlar
olabilecek.
Yine, değerli arkadaşlar,
İcra İflas Kanunu günümüz şartlarında alacaklı-borçlu dengesi nazara alınarak
çok esaslı bir şekilde değiştiriliyor, güzel değişiklikler var. Çünkü çok
esaslı dosyalar var, dosya sayısı bir hayli fazla. Elektronik ortamda bunların
UYAP aracılığıyla paylaşılması, ihalelerinin daha şeffaf olabilmesi için elektronik
ortamda yapılması, icra kâtipliği kadrosunun ihdası, personel sayısının
artırılması gibi çok esaslı, güzel düzenlemeler var.
Ev eşyalarının
haczedilmezlik kapsamı genişletiliyor. Çünkü vatandaşın biri bir borç nedeniyle
sıkıntıya giriyor, hacze gidiliyor. Ama orada onun çoluğu çocuğu var, ailesi
var, hanımı var, eşi var. Yani basit ihtiyacını görebileceği ev eşyaları bari
haczedilmesin diyoruz. Bu da insani, vicdani bir durumdur, güzel bir
düzenlemedir.
Yine, değerli arkadaşlar,
icra dairelerinin, mesela, parayla temasının kesilmesi çok esaslı bir düzenleme
bence de.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) –
Aynı şekilde, idari yargı mevzuatında da çok esaslı, çok güzel düzenlemeler
var.
FARUK BAL (Konya) –
Danıştayı ele geçiriyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Tabii, sürem burada bitti ama…
Değerli arkadaşlar, emin
olun, bu paket hem yargının hız kazanması adına hem demokratikleşmemiz adına
çok ciddi, çok esaslı bir pakettir. Bundan dolayı da, katkılarınızdan dolayı da
şimdiden çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Aydın.
Gruplar adına…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, Hatip, adımı zikrederek sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Aslında, biz sizin bütün yaptıklarınızı tersinden okumayı çoktan öğrendik,
çoktan ve çoktan. Örneğin, yargıçlar dernek kurduklarında ve sorunlarını dile
getirmeye çalıştıklarında, örgütlendiklerinde, örgütlenen yargıçlara “vatan
haini”, “terörist”, “halledilmesi gereken unsurlar” muamelesi yaptınız. Şu an,
o “vatan haini” dediklerinizden birisi kürsüde, Beyefendi.
Biz “Sahadan gelen
yargıçların sorunlarını dinleyin.” dediğimizde derneğimizi, telefonlarımızı ve
evlerimizi dinlediniz, evet, bizi dinlediniz. Avrupa’ya “Türkiye’de yargıçların
örgütlenmesine izin verdik.” diye övünürken içeride yasa tasarılarıyla, fesih
davalarıyla ve vetolarla bizi yok etmeye çalıştınız. İşte, o zaman biz her şeyi
tersinden okumayı öğrenmiştik. Aslında demokratikleşmeden, açılımlardan,
adaletten söz ederken ne demek istediğinizi çok iyi öğrenmiştik. “Örgütlenme”
derken aslında yalnızlaştırmadan ve susturmadan söz ediyordunuz. “Özgürlük”
derken tutsaklıktan söz ediyordunuz aslında ve “ifade özgürlüğü” derken polis dayağından,
“demokrasi” derken aslında bir korku krallığından söz ediyordunuz, fişleme ve
kan tahlillerinden bahsediyordunuz siz o günlerde. Aslında ne söylüyorsanız
tersinden okumak gerektiğini biz o gün yaşayarak öğrendik. Siz bir darbe
anayasasıyla hesaplaşmaktan söz ettiğinizde de aslında irkilmemek mümkün
değildi çünkü “darbeyle hesaplaşma ve izlerini silme” adı altında aslında darbe
ruhunu güçlendirmekten söz ediyordunuz siz.
Ve işte o yüzden de Sayın
Aydın, tam da o yüzden de sizler, darbenin hasını yapan ve sizin selefiniz olan
darbecilerden hesap sormayacaksınız; bu bir illüzyondur, doğrudur. Siz, sizin
varlık nedeniniz olan gerçek darbecileri, onların işkencecilerini, katillerini
mahkemeye dahi getirme iktidarsızlığına sahipsiniz. Getiremezsiniz mahkemeye…
Ve o yüzden, tüm konuştuklarınız aslında lafügüzaftır, başka hiçbir işe
yaramaz. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aydın.
Lütfen, tekrar bir
sataşmaya meydan vermeden… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, yeni bir sataşmaya
meydan vermeyeceğim ama şurada sadece kendi kullandığı ifadeyi okudum, hiçbir
yorum yapmadım ancak bununla eğer vatan haini olabiliyorsak… Bilmiyorum bunu
nereden çıkarttığınızı, anlam da veremedim. Vatan hainliği, yapılan
düzenlemelere, vatan adına, millet adına, memleket adına yapılan güzel
düzenlemelere karşı çıkmaktır. Vatan hainliği, milleti yüceltmek değil,
bilakis, yücelen millete ket vurmakla olur. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Zırvalıyorsun be! Böyle bir saçmalık olur mu ya!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, değerli arkadaşlar, vatan hainliği… Yargıçlarla alakalı, biz -hem
bunların özlük hem fiziki mekân, personel- her…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Vatan hainliği, Amerika’nın kontrolünde orayı burayı satmaktır, Sayın Aydın!
AHMET AYDIN (Devamla) -
…açıdan güzel düzenlemeler yaptık.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Amerikan projelerine eş başkanlık yapmaktır vatan hainliği!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Peki, “militan yargıç” tabirini kullanan ve bunu gururlanarak, övünerek
kullanan ve “Bunun arkasındayım.” diyen kim?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Size
karşı çıkanları hep “vatan haini” mi ilan ediyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) - Bu
kim? Yani yargıçlığın içinden geleceksin, diğer arkadaşlarınızı militanlıkla
suçlayacaksınız; bu kabul edilebilir bir şey değil.
Darbecilerden hesap
soruyoruz. Bugün ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında Darbe
Araştırma Komisyonu kuruluyor. Bu yüreği gösteren, bu cesareti gösteren AK
PARTİ İktidarıdır.
AYLA AKAT (Batman) – Siz
darbe yapıyorsunuz, siz.
AHMET AYDIN (Devamla) - 27
Mayıstan hesap soruyoruz, 12 Marttan hesap soruyoruz, 12 Eylülden hesap
soruyoruz.
AYLA AKAT (Batman) –
Kurumlarından da sorun.
AHMET AYDIN (Devamla) - 28
Şubattan, hatta 27 Nisandan hesap soran bu gruptur, bu İktidardır.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Dolmabahçe ne oldu Ahmet’çiğim, Dolmabahçe?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Büyükanıt’tan da hesap sormayı düşünüyor musunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Darbecilerden hesap soran biziz ama biz darbecilerden hesap sorarken buraya
gelip yani bunu bile bir şekilde zül gören bir anlayışı ben bir yere
konumlandıramıyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bakın,
lütfen vicdanlı konuşalım, elimizi vicdanımıza koyalım.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Siz
kendiniz sivil darbesiniz zaten!
AYLA AKAT (Batman) – Siz
kendiniz darbe yapıyorsunuz!
AHMET AYDIN (Devamla) - Dün
konuşulamayan, dün dokunulamayan, dün tabu olarak gördüğümüz birçok şeyi,
birçok düzenlemeyi biz yerle bir ettik. AK PARTİ’yle birlikte Türkiye
normalleşti, demokratikleşerek normalleşti, güçleniyor ama siz isteseniz de
güçlenecek, siz istemeseniz de güçlenecek çünkü değerli arkadaşlar, bu millet
bu politikalardan memnun. Eğer bu millet bu politikaları desteklemeseydi, yüzde
34 yüzde 47 olur muydu? Eğer desteklemeseydi, yüzde 47 yüzde 50 olur muydu?
Eğer desteklemeseydi şu anki anketlerde yüzde 53, yüzde 54 olabilir mi? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, siz kendinize bakın. Bu millet ne istiyor?
Bu milletin beklentileri nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu
millete biz nasıl karşılık verebiliriz? Bunu siz kendiniz sorgulayın, lütfen
sorgulayın. Milletin rotasına dönün, milletin istikametine dönün.
Daha fazla sözü uzatmak
istemiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Sayın Başkan…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, bir sataşma daha var.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Hatip, tarifini kendisinin yaptığı bir vatan hainliğinden bahsetti, buna göre
hepimiz vatan hainiyiz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Öyle bir şey söylemedim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Şimdi, Hatibe soruyorum: Senin güzellik anlayışına uymak mecburiyetinde miyim?
Senin doğruna uymak mecburiyetinde miyim?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
“Vatan haini” kimmiş Ahmet Bey? Sana yakışıyor mu?
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Grup Başkan Vekilisin, öncelikle ne konuşmaman gerektiğini öğrenmen lazım
senin. Ayıp bir şey!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tarhan,
buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan, bir sataşma daha olduğunu işittiniz, açıklamama lüzum yok,
doğrudan ben hedef alındım ve yaptığım açıklama Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi, devam
edelim mi istiyorsunuz bu tartışmaya?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Olur mu öyle şey Sayın Başkan!
BAŞKAN – Bir saniye
efendim…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Sayın Başkan “vatan haini” söylemimi bile anlayamamış Sayın Beyefendi,
anlatmak isterim. Yani bir yanlış anlaşılma var. Lütfen, düzeltmeme izin verin.
BAŞKAN – Yerinizden tashih
edin, bitirelim bu konuşmayı lütfen.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Yerimden olmaz, sataşma da var. Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen… Yani bunun
sonu yok Sayın Tarhan. Mikrofonunuzu da açayım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan “vatan haini” diyor ya! Sen duymuyor musun oradan? Orada duymuyor
musun sen?
BAŞKAN – Öztürk, orada da
“vatan haini” lafı geçti, orada da geçti. Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Milletvekillerinin hepsine “vatan haini” diyor ya!
BAŞKAN - Sayın Öztürk, siz
yerinize oturun. Siz yerinize oturun, Sayın Tarhan kendisini ifade edebilir.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir)
– Olur mu canım! Sayın Başkan, olmaz böyle şey!
BAŞKAN – Sayın Hocam, siz
de lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Tutanakları getirtin Sayın Başkan.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ahmet
Bey, senin ağzından çıkanı kulağın duymuyor. Lütfen, biraz adam gibi ol…
BAŞKAN – Buyurun, iki
dakika. (CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen, ifade edebilir
kendisini.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ahmet’çiğim, size
de söz vereceğim, sakin olun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
Sakin olun efendim, sakin
olun. Dinleyin.
3.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Şimdi, sanıyorum çok aşırı heyecandan, Sayın Aydın dinlediğini anlayamamış.
Dinlediğini anlayamadığı için ben bir açıklama gereği duydum.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Siz
söyleneni anlayamamışsınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Bilmeyenler lütfen sussun.
“Zamanında, itiraz eden
yargıçlara ‘vatan haini’ ve ‘terörist’ denilmişti ve şu anda, sizin ‘terörist’
ve ‘vatan haini’ dediğiniz bir yargıç, kürsüde size hitap ediyor.” demek
istemiştim ama siz tamamen farklı anlamışsınız, birincisi bu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Hayır, biz size “vatan haini” demedik ki. Bu sözü kullanmadık, biz böyle bir
şey demedik.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - İkincisi: Kendi selefi olan darbecileri yargılama iktidarsızlığına
ama yapılmamış darbeleri yargılama hevesi ve iştihasına sahip bir anlayışa
sahip olmaktansa ben, “demokrasinin, hukukun militanı olan bir yargıç”
olmaktan, her zaman bunu yapmış olmaktan sonuna kadar gurur duyuyor ve bir kez
daha ilan ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ahmet Aydın konuşmasında Sayın Emine Ülker
Tarhan’ın YARSAV Başkanlığı dönemine ilişkin olarak bir değerlendirme yaptı ve
Sayın Tarhan da sataşma gerekçesiyle söz aldı ancak Sayın Aydın aynı
konuşmasında Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ismini anmak
suretiyle grubumuza bir sataşmada bulunmuştur. Ben de bu nedenle söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Sayın
Kılıçdaroğlu’nun sözlerini tekrar etti. Yani “Yanlış bir şey söyledi.” mi
diyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır, efendim, ama sözleri amacına aykırı bir şekilde, farklı bir
şekilde yorumlayarak sataşmada bulunmuştur.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, aynısını ifade ettim ben, hiçbir şey demedim ki.
BAŞKAN – Buyurun, lütfen,
tekrar bir sataşmaya meydan vermeden…
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Aydın’ın, doğrusu,
bugünkü üslubuna şaşırdığımı ifade etmeliyim.
Vatanseverliği ölçebilecek
bir terazi ne Sayın Aydın’ın elinde ne de AKP Grubunun elinde vardır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
CHP’de de yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Böyle bir terazi sizlerin elinde de, Sayın Aydın, sizin elinizde de
olamaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Millet ölçecek, millet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Evet, millet ölçecektir.
Siz, vatanseverliği burada
Parlamento çoğunluğuna dayandırıyor iseniz, Parlamento çoğunluğunun aldığı her
kararı siz vatanseverlikle eşitliyorsanız, sizin demokrasi anlayışınız bu ise
Türkiye'nin başına geleceklerden endişe ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Aydın, Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anayasa’nın geçici 15’inci maddesine ilişkin olarak
yapmış olduğu açıklamayı çok farklı bir yere taşımıştır. Darbecileri koruyan
15’inci maddesinin 12 Nisan 2010 referandumundaki Anayasa değişikliği paketine
sokulması, tamamen Cumhuriyet Halk Partisinin önerisiyledir; bunun bir kere
bilinmesini arzu ederiz. Ancak bu maddenin kaldırılması, aslında, gerçekte o
darbeyi gerçekleştirmiş olanların yargılanmasına yol açacak bir düzenleme
değildir ama sadece bu maddenin kaldırılması dahi Türkiye’deki darbe
anlayışının son bulması açısından önemlidir.
Bunun kaldırılması
sonrasında savcıların harekete geçmiş olması, mahkemelerin dava görüyor olması,
davanın açılmış olması, bizim iddiamızın doğru olmadığı anlamına gelmez. Bunu
kaldırarak yargılamayı yapmanın hukuki olmadığını ifade ettik. Yargılamayı
yapabilmek için ayrı bir düzenleme gerekir. O düzenlemeyi o zaman kabul
etmediniz.
Sayın Aydın diyor ki: “Biz
kim yargılanacak dediysek o yargılanıyor.” Yani bunun anlamı: “Biz kimi
yargılamak istiyorsak yargılıyoruz.”dur.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ne
alakası var?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Bu, tam anlamıyla yargıya müdahaledir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Nasıl böyle bir hükme varabildin?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Böyle bir yorumun ne alakası var?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Hamzaçebi.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin;
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman
Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin
Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un;
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326)
(S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Değerli
arkadaşlarım, şimdi, şahıslar adına söz alan arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Isparta Milletvekili Sayın
Recep Özel.
Buyurun Sayın Özel. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Yargının iş yükünün çok
fazla bir şekilde arttığı herkesin malumu. Bu yoğunluk yargılama sürecini
uzatmakta, Anayasa’mızın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kabul ettiği
makul sürede yargılanma hakkını ve devletin makul sürede yargılama
yükümlülüğünün gereğini yerine getirmesini önemli derecede engellemektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlali nedeniyle Türkiye'nin, ülkemizin
tazminat ödemek zorunda kaldığı fiillerin önemli bir kısmının da makul sürede
yargılama ilkesinin ihlaliyle ilgili olduğu düşünüldüğünde, makul sürede
yargılama yükümlülüğünün önemi daha da artmaktadır.
Yargı hizmetlerinin
hızlandırılması amacıyla yapılan düzenlemelerin devamı mahiyetinde olan bu
tasarı, İcra İflas Kanunu alanında, idari yargı ve ceza mevzuatında birtakım
değişiklikler ihtiva etmektedir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Okuma yahu, anlat.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Yargı yükünün artmasının en önemli sebeplerinin başında…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Herkese laf atıyordun; okuma, anlat.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
…maalesef, her sorunu yargıya çözdürme alışkanlığımız gelmektedir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Okuma yahu, anlat.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bazı
ihtilaflarda idare sorumluluk almaktan kaçındığından, idare tarafından
çözülmesi gereken meseleler bile “Hele bir yargı karar versin.” demesi üzerine
artmaktadır. Bu husus, büyük oranda, vatandaşlarımızı da mağdur etmektedir.
İdare, yani bürokrasi sorumluluk almaktan kaçınmakta, sorunu yargıya havale
etmekte, yargı da sanki idare gibi, kendini idarenin yerine koyarak kararlar
ihdas etmekte; karşılıklı olarak da sorunlar büyümektedir. İdare sorumluluk
alarak çözümler üretmeli, işi yargıya havale etmemeli; yargı da sanki idarenin
rakibi gibi, sorumluluk alanları töhmet altında bırakacak tavır ve anlayış
içerisinde olmamalıdır; birbirine vesayet uygulamamalıdırlar.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Okuyor ha; bildiği bir şey yok.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu 3’üncü yargı
paketiyle icra iflas hukuku alanında, idari yargı hukuku alanında, ceza ve ceza
muhakemesi hukuku alanında olmak üzere üç ana başlıkta düzenlemeler yer
almaktadır. Bunlardan icra iflas hukuku alanında yapılan değişiklikleri ana
başlık hâlinde şöyle sıralayabiliriz:
İcra dairelerinde çalışan
personelin uzmanlaşmasını sağlamak ve böylece hizmet kalitesini artırmak
amacıyla…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Okuyorsun, çalışmamışsın sen.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
…sadece icra dairelerinde çalışacak “icra kâtipliği” kadrosu ihdas edilmiştir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Ahmet’e, Mehmet’e laf atacağına çalışsaydın biraz.
RECEP ÖZEL (Devamla) – İcra
dairelerinde verilen kararların gerekçeli olarak tutanaklara geçirilmesi
sağlanmış…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Kayda geçiyor, tutanağa, onu da bilesin.
RECEP ÖZEL (Devamla) - …şu
anda uygulamadaki talepler hakkında gerekçe yazılmadan karar verilmekte,
genellikle bu işlem kaşe kullanılarak yerine getirilmektedir.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Ya, çalışmazsın, böyle okursun! Ahmet’e, Mehmet’e laf atacağına çalış.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Yapılan düzenleme ile standart ifadedeki kaşe kullanılmasının önüne geçilerek,
kararlarda yaşanabilecek keyfîliğin önlenmesi ve böylece etkin bir denetim
sağlanmaktadır.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Ahmet’e, Mehmet’e laf edeceğine çalışsaydın!
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Şimdi, laf atan bu MHP’li arkadaşımın benim kâğıttan okuduğum noktasında…
Evvelki gece -sizi biraz geri döndürmek isterim- buraya çıktınız kürsüye
şuradan bir arkadaşımız size dedi ki…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bak neyi anlatıyor görüyor musun, söyleyeceği bir şeyi yok!
RECEP ÖZEL (Devamla) -
“Başla konuş” dedi, hemen onu bir talimat olarak kendinize algıladınız ve
burada Genel Kurulu olur olmaz, gecenin üç buçuğunda gergin hâle getirdiniz.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Laf attınız bana.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Ama
dediğim gibi…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Tutanaklar orada.
RECEP ÖZEL (Devamla) – Bak,
sen bana konuşmaya başladığımdan beri laf atmaktasın.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Tutanaklar orada.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Ben
senin aynı konuşmanı sana iade ediyorum, o günkünü.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Doğru söyle, tutanaklar orada.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bu
Genel Kurulda o gün ne tür ifadelerde bulundun…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bildiğini anlat, bildiğini.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Genel Kurulu saat üç buçukta, dörtte öyle gergin hâle getirdin ki…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Başkan da burada bak.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
…aynısını sen burada bize yapıyorsun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bak tutanaklar orada, anlatacağı bir şey yok bunun.
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne
yapacaksın, dövecek misin bizi!
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Anlatacağı bir şey yok, çalışmamış.
RECEP ÖZEL (Devamla) -
Aynısını sen burada bana yapıyorsun şimdi. Ben sadece senin bize yaptığını sana
hatırlattım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Recep
Bey ben şahidim; bu işte siz haksızsınız.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
- Tamam işte.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Sayın Özel şahitliğine ihtiyacı var ama yanlış yerde şahitlik yapıyorsun Sayın
Özel.
Yapılan düzenlemeyle
standart ifadedeki kaşe kullanılmasının önüne geçilerek kararlarda
yaşanılabilecek keyfîliğin önlenmesi ve böylece etkin bir denetim
sağlanmaktadır. İcra iflas dairelerinde her türlü iş ve işlemlerde UYAP, yani
Ulusal Yargı Ağı sisteminin etkin bir şekilde kullanılması daha bir belirgin
hâle getirilerek yargıya büyük bir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Sağa sola laf atarken bitti bak!
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
süreniz tamam.
RECEP ÖZEL (Devamla) – On
dakika değil miydi?
BAŞKAN – Sayın Özel süreniz
tamam, çok teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Devamla) – On
dakika efendim süre.
BAŞKAN – Evet, beş dakika
vermişler yanlışlıkla, düzeltiyorum.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Tamam efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Yalnız, Özel’in hakkını yediniz Başkan, konuşsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Demokrasilerde konuşmak lazım, söz verin efendim, beş dakika daha verin.
Demokrasilerde vermek lazım.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Özgür kardeşim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Demin
beş dakika verdiniz, söyleyecek bir şeyi varsa dinlemeye hazırız.
RECEP ÖZEL (Devamla) –
Tasarıda getirilen en büyük yeniliklerden birisi de…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Ya, on dakikada anlatamadığını beş dakikada nasıl anlatacaksın?
RECEP ÖZEL (Devamla) – En
büyük yeniliklerden biri de icra dairelerindeki para ilişkisi ve işlemlerin en
aza indirilmesidir. Tüm parasal ilişkiler banka üzerinden tarafların banka
hesap numaralarını kullanarak gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır. Alacaklı ile
borçlu arasındaki menfaat dengesinin sağlanması, temel hak ve özgürlüklerin
korunması, haczinde ekonomik yarar bulunmayan ya da muhafazasında ve satışında
güçlük çekilen eşyaların haczedilmesi bir düzene bağlanmaktadır.
Ekonomik faaliyeti
sermayesinden ziyade bedenî çalışmasına
dayanan borçlunun mesleğini sürdürebilmesi için gerekli her türlü eşya, borçlu
ile aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu her türlü eşya ile
öğrenci bursları ve diğer kanunlarda haczi yasaklanan mal ve hakların
haczedilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Hacizden itibaren, taşınır
mallarda bir yıl olan satış isteme süresi altı aya, taşınmazlarda satış isteme
süresi iki yıldan bir yıla indirilmektedir.
Haczedilen malların satışı
esnasında açık artırmaya katılımı artırmak, malın gerçek değerinde satılmasını
sağlamak ve satış masraflarını azaltmak amacıyla satış ilanlarının elektronik
ortamda da yapılması imkânı sağlanmakta, elektronik ortamda da katılımcılara
ihaleye katılabilme, pey sürebilme ve satın alabilme imkânı böylece
tanınmaktadır. Ayrıca İcra İflas Kanunu’ndaki icra inkâr tazminatı ve diğer
birtakım tazminat oranları yüzde 40’tan yüzde 20’ye indirilmektedir.
İdarî yargı hususundaki
düzenlemelerle ise Danıştayın, ilk derece mahkemesi sıfatıyla gördüğü davaların
bir kısmı, ilk derece mahkemesi idare mahkemelerine devredilmektedir.
Bakanlıkların tüm düzenleyici işlemleri yerine sadece ülke çapında uygulanacak
düzenleyici işlemlerine karşı açılacak davaların Danıştayda görülmesi
düzenlenmekte, buna karşı bu bakanlıkların bu nitelikte olmayan düzenleyici
işlemlerine karşı açılacak davaların idare veya vergi mahkemelerine bırakılması
öngörülmektedir.
Üç yıl süreyle Danıştay
İdarî Dava Daireleri Kurulunun yapısı ve çalışma usulü değiştirilmekte. Zira,
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu gündeminde 2011 yılı sonu itibarıyla 6
bine yakın dosya bulunmakta, haftada bir gün toplanmakta ve sadece toplantıya
katılanların sayısı 150’yi bulmakta. Üyeleriyle toplanarak karar alması da
zorlaştığı için üç yıl müddetle 20 kişiden oluşan bir heyet oluşturulmakta ve
bunlar diğer, kendi dairelerindeki görevlerini yapmayacaklar, sürekli çalışan
bir hâle gelerek ellerindeki bu dosyaları iki üç yıl gibi bir süre içerisinde
eritmeleri temin edilmeye çalışılmaktadır. Bu geçici sürenin sonunda da
birikmiş dosyalar eritilecek ve gelen iş sayıları da, idare mahkemelerinde
birtakım davalar görüleceği için de birikmemiş sayılacaktır.
Yürütmenin durdurulması
müessesesi de kısmen revize edilmekte, buna göre yürütmenin durdurulması
kararları kural olarak idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi
geçtikten sonra verilebilecektir. Yürütmenin durdurulması talebinin yerinde
olmadığı dava dilekçesi ve eklerinden anlaşılmakta ise davalı idarenin
savunması alınmaksızın talep reddedilebilecektir.
Yıkım ve sınır dışı edilme
gibi uygulanmakla etkisi tükenecek nitelikteki idari işlemler bakımından ise
savunma alındıktan sonra yeniden bir karar verilinceye kadar geçici olarak
yürütmenin durdurulmasına karar verilebilecektir. Ayrıca aynı hukuki sebeplere
dayanılarak ikinci kez yürütmenin durdurulması talebinde bulunulamayacağı
düzenlenmekte olup, bu sayede, reddedilmiş taleplerin tekraren yargı mercileri
önüne getirilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
Kişinin haberleşme
hürriyeti kapsamında dinlenilmesi, görüntülerinin kayda geçirilmesi durumları,
hukuka aykırı olarak bunların ifşa edilmesi ve ifşa edilen bu görüntülerin
basın-yayın organlarında yayınlanması hâlinde verilecek cezalar yeniden
düzenlenmektedir.
Elektrik hırsızlığına konu
eylemler yeniden tanımlanmış, bu ve buna benzer durumlardaki eylemler
“karşılıksız yararlanma” suçu olarak yeni bir tanıma kavuşturulmuş, bu
fiillerin etkin pişmanlık hükümleri yeniden belirlenmiş, etkin pişmanlık
hükümlerinden yararlanma ancak hüküm verilinceye kadar mümkün hâle
getirilmiştir. Hüküm verilinceye kadar ödeme yapılması, zararın tazmin edilmesi
hâlinde ceza verilmeyecek, hüküm kesinleşinceye kadar veya daha sonra ödeme
veya tazminde ise ceza miktarında indirim yapılabilecektir.
Zimmet ve rüşvet suçları da
yeni bir düzenlemeye, yeni bir anlayışa kavuşturulmuştur. Bilindiği üzere,
tutuklama, en üst derecede kişi hak ve özgürlüklerine müdahale eden bir koruma
tedbiridir. Adlî kontrolün üst sınırı da belli bir seviyeye getirilerek -tutuklamanın
alternatifi olarak adli kontrolün- böylece tutuklamanın yarattığı mahzurların
önüne geçilmiş olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Yetiştiremedi, yetiştiremedi!
RECEP ÖZEL (Devamla) – O
beni dinleyen arkadaşımız da gitmiş, arkaya geçmiş, oturmuş; ona en güzel
saygılarımı sunuyorum, iyi dileklerimi iletiyorum.
Bu kanunun Türk yargısına
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Bu Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişikliği de anlatsaydın ya
Recep Bey!
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Şahısları adına, ikinci
konuşmacı, Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın geneli üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının genel gerekçesinde, iş yükünü azaltarak yargının etkinleştirilmesini
sağlamak, makul sürede yargılanma hakkının gereği gibi yerine getirilmemesinden
doğan hak ihlallerini önlemek, ifade özgürlüğü ve özel yaşamın gizliliği
konularında düzenlemelerle temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak, icra
iflas, idari yargı ve ceza mevzuatının uygulanmasından doğan aksaklıklara,
sorunlara çözüm getirmek amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir. Nitekim,
“3’üncü reform paketi” gibi güçlü bir nitelendirmeyle kamuoyuna yansıtılan
tasarıya, bu amaçları nedeniyle yargının sorunlarının çözümü konusunda oldukça
büyük anlamlar yüklenmiştir.
Ancak, değerli
milletvekilleri, gerek hazırlık süreci gerekse içeriği açısından bakıldığında,
tasarının, kendisine yüklenen anlam büyüklüğünü karşılamaktan uzak olduğu görülmüştür.
Tasarı hazırlanırken savunma mesleğinin temsilcisi olan barolar dışlanmıştır.
Adalet Bakanlığı tekelinde götürülen çalışmaların kamuoyu nezdinde tartışmaya
açılmasından özenle kaçınılmıştır ve AKP İktidarına hâkim olan tekçi bir
anlayışla bu tasarı şekillendirilmiştir.
Diğer taraftan, tasarı,
içeriği itibarıyla da, yargının var olan ivedi ve önemli sorunlarını çözmek
konusunda oldukça yetersizdir. Yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla
yapılması gereken yasal düzenlemelerin en başında, birtakım hedefler
doğrultusunda şekillenen yapısı ve anlayışı nedeniyle yargıda âdeta kaos
yaratan özel yetkili mahkemelerin gizli tanıklık, gizli soruşturma gibi hukuk
sistemine yabancı olan unsurların, kurumların sistemden ayıklanması gerekirken,
ağır insan hakkı ihlali oluşturan haksız ve uzun süreli tutuklulukları sona
erdirecek düzenlemelere şeklî değil, net ve somut bir şekilde yer verilmesi
gerekirken maalesef bunlara yönelik düzenlemeler tasarıda yer almamıştır.
Yine tasarı el attığı
alanlarda evrensel hukukla örtüşmeyen, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’mıza açıkça
aykırılık oluşturan düzenlemeler içermektedir. Örneğin icra personelinin sınav,
nakil, unvan değişikliği gibi hususlarının kanunla değil, yönetmelikle
düzenlenmesi özlük haklarına ilişkin olması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasa’mızın 128’inci maddesine açıkça aykırıdır.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda idari yargının idarenin işlem ve eylemlerini denetlemesi, olağanüstü
yetkilerle donatılmış yürütme erki karşısında bireyin hukukunun güçlendirilmesi
ve korunması ve bu yönüyle de devlet yönetiminin hukuki sınırlar
içerisinde kalmasının sağlanması
amacıyla oluşturulduğu gerçeği göz ardı edilmiştir. Yürütme karşısında yurttaş
hukukunu güvence altına alan değil, tam tersine yurttaş hukukunu ortadan
kaldıran düzenlemelere yer verilmiştir. Bunun en basit örneği, yürütmenin
durdurulmasını yeniden biçimlendiren düzenlemedir. Telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması gibi Türkiye
Cumhuriyeti Anayasa’mızda sınırlayıcı bir şekilde sayılan yürütmenin
durdurulması şartlarına idareye zaman kazandırmak için Anayasa hükmüne aykırı
olarak “idarenin savunmasının alınması veya idarenin savunmasının alınma
süresinin geçmesi” gibi üçüncü bir şart daha eklenmiştir.
Danıştay savcılarının
görüşlerinin alınmasının yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan
davalara münhasır kılınması gibi Danıştayın yapısını değiştiren değişiklikler
ise nitelikli yargılama ve içtihat birliği açısından son derece büyük
sakıncalar taşımaktadır.
Ayrıca bilinmelidir ki
idari yargının iş yükünün en önemli nedeni, idarenin hukuka uygun
davranmamasıdır. Bu nedenle idare yani yürütme yani Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı “Ben yaptım, oldu.” anlayışını sürdürdüğü sürece idari yargının yükünü
gerçek anlamda azaltmak olanaklı değildir.
Değerli milletvekilleri,
bugün, aralarında Zonguldak Milletvekilimiz Mehmet Haberal’ın, İzmir
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Balbay’ın da bulunduğu 8 milletvekili, “Parasız
eğitim istiyoruz.” diyen üniversite öğrencileri; basın mensupları, rektörler,
asker, sivil binlerce yurttaşımız tutukludur. Uzun süren tutukluluklar, haksız
tutukluluklar artık ciddi kaygı yaratan, ciddi endişe yaratan bir boyuta
dönüşmüştür.
Ülkemiz yine bugün, siyasal
iktidara muhalif veya siyasal iktidara yandaş olmayan tüm kesimlere terörist
gözüyle bakan bir anlayışın sonucu olarak, tüm dünyadaki terör suçlularının
üçte 1’ini barındıran bir ülke konumundadır. Basın özgürlüğü konusunda da ülkemiz
bir zamanlar “İdi Amin” ile tanıdığımız Uganda’nın bile gerisine düşmüştür.
Tüm bunlara karşın,
ülkemizi demokratik devlet ve hukuk devleti anlayışından uzaklaştıran bu tür
olumsuzlukları ortadan kaldırma amacıyla vermiş olduğumuz öneri ve tekliflerimiz
Adalet Komisyonunda reddedilmiştir. Şimdi gelinen noktada ise Komisyon
gündemine getirilmeyen, içeriği muhalefet partileriyle paylaşılmayan özel
yetkili mahkemelerin yeniden biçimlendirilmesine yönelik düzenlemelerin bir
önergeyle Genel Kurul gündemine getirileceği iktidar sözcülerince
dillendirilmektedir. Değerli milletvekilleri, özel yetkili mahkemeler gibi
yargı sistemimizdeki sorunların en önemli bölümünü oluşturan, olağan adil
yargılanma düzeninde asla yeri olmayan son derece önemli bir konunun hukuk
çevreleriyle tartışılmadan, muhalefet partilerinin görüşü alınmadan, Adalet
Komisyonu gündemine getirilmeden Genel Kurula son dakika önergesiyle
getirilmesi, iktidar partisindeki gerçekçi çözüm anlayışından uzak, yargıyı
iktidara göre yapılandırma ve iktidar yargısını mutlaklaştırma anlayışının çok
somut bir göstergesidir.
Az önce Sayın Aydın da
ifade etti. Usul hükümlerinin süregelen yargılamalara derhâl uygulanması
ilkesinin evrensel bir ilke olmasına karşın özel yetkili mahkemelere yönelik
değişikliklerin mevcut yargılamalara uygulanamayacağına yönelik iktidar partisi
sözcülerinin söylemleri tam bir skandaldır ve bir hukukçuya kesinlikle
yakışmamaktır çünkü usul hükümlerinin süregelen yargılanmalara derhâl
uygulanması hukuk fakültelerinde temel ders olarak okutulmaktadır. Ancak,
burada Sayın Aydın’ın bunun süregelen yargılanmalara uygulanmayacağı ifadesini,
ben, bırakın AKP’nin buradaki bir başkan vekiline, hukuk fakültesinin 1’inci
sınıf öğrencisine dahi yakıştıramıyorum.
Ayrıca, değerli milletvekilleri,
hukuk, MİT Yasası örneğinde olduğu gibi, sadece Sayın Başbakanı özel yetkili
mahkemelerden ve özel yetkili savcılardan kurtarma aracı değildir. Adil ve
olağan mahkemelerde yargılanma hakkı, her sanığın evrensel hukuktan doğan
mutlak ve eşit hakkıdır. Bu nedenle, Türkiye’deki yargının sorunlarının
çözümlenmesi, şeklî ve göstermelik, kamuoyunu, dış çevreleri ve Sayın Başbakanı
tatmine yönelik düzenlemelerle değil, erkler ayrılığını benimsemiş, yargı
bağımsızlığını ve yürütme erkinin sınırlarını içine sindirmiş, hukuk devletine
inanmış, söylemlerinde değil özünde demokratik bir iktidarla ve cemaatleşmiş
güç odaklarının sesini değil, vicdanının sesini dinleyen yargıçlarla ancak
olanaklı olabilir. Aksi takdirde, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Emine Ülker Tarhan’ın
da ifade ettiği gibi, anlayış değişmediği sürece, biçimin değişmesi yargının ve
hukuk devletinin sorunlarını asla ortadan kaldırmayacaktır.
Bu nedenlerden ötürü,
önerilerimizin ve eleştirilerimizin dikkate alınması dileği, daha özgür, daha
eşit, daha adil bir Türkiye’de yaşama arzusuyla Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köktürk.
Sayın milletvekilleri,
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemine
geçiyoruz.
Sisteme giren arkadaşlarıma
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce
teröristbaşının İmralı’da olduğunu ifade ettiniz. Basında çıkan haberlere göre
Bursa’da MİT’in misafirhanesinde bazı zamanlar kaldığı iddiaları doğru mudur?
Daha önce Oslo’da yapılan görüşmeler için de Sayın Başbakan bu iddiaları
gündeme taşıyanları şerefsizlikle suçlamıştı ama sonra “Ben gönderdim.” dedi.
Yarın tekrar teröristbaşının Bursa’da MİT misafirhanesinde kaldığı ortaya
çıkarsa, bundan sizin haberiniz var mıydı? Yoksa, bunu nasıl cevaplayacaksınız?
İkincisi: Taahhüdü ihlal
hapsinin kaldırılması yönünde Hükûmetinizin görüşü nasıldır? Bu konudaki
mağduriyeti giderme adına bir düzenleme söz konusu mudur?
Üçüncüsü de kapatılan ve
bir hafta sonra iade edilen adliyelerin hangi kriterlere göre kapatıldığı ve
iade edildiği konusunda açıklama yapar mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kütahya ili Domaniç ve Şaphane adliyeleri ne olacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Kuşoğlu…
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, deminki
sunumunuzda, en başında bir ifadede bulundunuz, “Şu anda İmralı’da.” dediniz.
Daha önce İmralı’dan çıkmış, bazı görüşmeler yapmış, bazı yerlerde bulunmuş
mudur? Net olarak cevap verebilir misiniz lütfen. İlk sorum bu.
Bir de Polis Vazife ve
Salahiyetleri Kanunu’nda 2007 yılında yapılan bir değişiklikle herkesin
eleştirdiği bir düzenleme yapmıştınız, bir anlamda hukuk güvenliğini yok edecek
uygulamalara yol açmıştı bu. Bununla ilgili, bu kadar geniş bir düzenleme
yaparken neden bir değişiklik yapmayı düşünmediniz Polis Vazife ve
Salahiyetleri Kanunu’nun 4’üncü maddesinde, 4/A maddesinde?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kuşoğlu.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AKP iktidara geldiğinden bu
yana,
1) Adli yargıdaki dava
sayısı ne kadar artmıştır?
2) İdari yargıdaki dava
sayısı ne kadar artmıştır?
3) Adli ve idari
davalardaki artışta AKP’nin yönetim anlayışının etkisi ne kadar olmuştur?
4) Hâkim sayısı buna
paralel olarak artırılabilmiş midir?
5) Teröristbaşı herhangi
bir sebeple İmralı’dan hiç ayrıldı mı, ayrılmadı mı? Bu soruya net cevap
bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Vural… Yok.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu
İmralı’daki katil -sizin sözünüze itibar ediyoruz- umarım Barzani denilen
herifle yat gezisine çıkmamıştır.
Ama size daha evvel bir
soru önergesi vermiştim, cevabını alamadım. PKK’yı bu adam yönettiğine göre,
KCK oluşumunda katkısı olduğuna göre, geçen seneki bu MİT kriziyle ilgili
olaylarda da bu bilgiler ortaya çıktığına göre, bu katille ilgili bir iddianame
hazırlanmış mıdır? KCK davasının neresindedir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Bir diğer sorum da bu
tasarının 56’ncı maddesinde, mahkemelerin defi yoluyla Anayasa Mahkemesine
gitmesine tek gerekçe olarak Anayasa’ya aykırılık iddiasının kullanılamayacağı
hususu düzenlenmekte. Oysa Anayasa’nın 152’nci maddesi gayet açıktır ve
“Mahkemelerin Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine gitmesi
hâllerinde yargılamayı durdurur.” diye bir hüküm var. Bu çelişkiyi nasıl
gidereceğiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ağbaba… Yok.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adliye yazı işleri
müdürlerinin ek göstergesi 2200’dür. Oysa yazı işleri müdürlerinin emsali diğer
kurum müdürlerinin ek göstergeleri 3000, hatta 3600’dür. Adliye yazı işleri
müdürlerinin ek göstergelerini yükseltmeyi düşünüyor musunuz?
144 ilçe adliyesinin
kapatılmasını HSYK’dan talep ederek kapattırdınız, sonra 44’ü yeniden açıldı,
ancak Manisa Gölmarmara ve Köprübaşı adliyeleri kapatılmıştır. Bu adliyelerin
kapatılmasıyla ilgili olarak bir düzenleme, etki analizi yaptınız mı, devlete
parasal veya iş performansı bakımından
ne faydası olacak? Bunun karşılığında yüz binlerce vatandaşın çekeceği eziyeti,
katlanacağı parasal külfeti, iş, üretim ve zaman kaybını hesapladınız mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Akçay.
Sayın Dora…
EROL DORA (Mardin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2011 Haziran
seçimlerinin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti, halkın iradesiyle seçilmiş
8 milletvekilimiz hâlâ tutuklu bulunmaktadır. Seçilmiş bulunan vekillerin
tahliye edilmemesini demokratik bir hukuk devleti olduğunu iddia eden bir
devlete yakıştırıyor musunuz? Meclisin kapanacağı bu son günlerde bu konuda bir
çözüm düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dora.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin yapmış olduğu Ergenekon yargılaması sırasında, sıraların
birleştirilmesi suretiyle avukatların müvekkilleriyle, sanıklarla
görüşmelerinin engellendiği, buna itiraz eden avukatlara ise hâkimler
tarafından “Burada görüşmeyin, cezaevinde görüşürsünüz.” şeklinde ifadede
bulunulduğu ulusal basına yansımıştı.
Şimdi, soruşturma,
kovuşturma ve yargılama aşamalarında avukatların hiçbir şekilde müvekkilleriyle
görüşmelerinin engellenemeyeceği hem
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’muzun hem de evrensel hukukun temel ilkesidir.
Deniz Feneri davasında görevi kötüye kullandığı gerekçesiyle bir gecede
savcıları görevden alan, tahliye kararları verdikleri için hâkimlerin görev
yerlerini değiştiren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak, ilgili hâkimler
hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) - Bu hâkimleri görevden almayı, görev yerlerini değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mahkeme ve icra iflas
dairelerinin paraları bankaya yatırılmaktadır.
2002 yılında Harçlar
Kanunu’nun 36’ncı maddesi uyarınca bankaya yatırılan paraların faiz,
ikramiyeleri ne kadardır? Bunlar hazineye aktarılmış mıdır?
Soru 2: 2003 yılında
bankaya yatırılan paraların faiz ve ikramiyesi ne kadardır? Bunlar hazineye
aktarılmış mıdır?
2006 tarihinden bugüne
kadar yıllara göre her yıl bankaya yatırılan paralar ve bu paralara ait faiz ve
ikramiyeler ne kadardır? Bunlar hazineye aktarılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tanal.
Sayın Özdemir… Yok.
Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana sorum:
Davalarda yürütmeyi durdurma talep koşulları ağırlaştırılıyor; bu durum hak
arama özgürlüğüne engel değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dinçer.
Sayın Kalaycı…
MUSTAFA KALAYCI (Konya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Adalet Bakanı
olarak talebiniz üzerine 44 ilçedeki adliyenin kapatılması işlemi iptal
edilmiştir. Ancak 44 ilçe arasında Konya’nın Hüyük ve Altınekin ilçeleri yer
almamıştır. Altınekin ilçemiz Konya’ya 70 kilometreden uzak olmasına rağmen
adliyesi neden kapatılmıştır?
Hüyük ilçemizin nüfusu bu
44 ilçenin 23’ünden daha fazla olduğu hâlde Hüyük adliyesi neden kapatılmıştır?
HSYK’ya kararının yeniden
gözden geçirilmesi için tekrar bir başvurunuz olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Sakık… Yok.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben de bazı
arkadaşlarımın sorduğu gibi, Abdullah Öcalan hâlen daha İmralı’da mı?
İmralı’dan dışarıya çıkartıldı mı? Çıkartıldıysa hangi gerekçelerle çıkartıldı
ve kayıtları tutuldu mu? Eğer çıkartıldıysa ve uzun süre Bursa’daki MİT
misafirhanesinde alıkonulduysa, bu, ev hapsinin bir başlangıcı mıdır? Ev
hapsine çıkarmayı düşünüyor musunuz Abdullah Öcalan’ı?
Ayrıca, kapatılan
adliyelerle ilgili 146 adliyeden 44’ünü geri açıyorsunuz; bu açma ve kapamadaki
kıstaslarınız nelerdir?
Uşak’ın da iki ilçesi,
Karahallı ve Ulubey ilçeleri kapatıldı. Bu kapatılan adliyeler nedeniyle bu
ilçelerin köyleştirilmesinin söz konusu olacağını ve ilçelerin sosyal
yaşamlarının da, ekonomik yaşamlarının da daha geriye gideceğini düşünüyor
musunuz? Bu konudaki yanlışlığı düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Kurt, buyurun.
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Bakan, bütün arkadaşlar soruyor, ben de soruyorum: Kapatılan adliyeler,
Eskişehir’de Seyitgazi, Mihalgazi ve Mahmudiye, toplam 40 bin nüfusa hitap
ediyor. Tam yargı hizmetlerinin hızlandırılması ve etkinleştirilmesi aşamasında
bu karar çelişkili değil mi? Düzeltilen kapatmaları Eskişehir için de düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler
ederim.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; milletvekillerimizin soru sorma sırasına göre cevap vermeye
çalışacağım ancak zaten birkaç soru var ki tüm milletvekillerimiz hemen hemen
bunlara ortak değindiği için bunlara cevap verirken birçok arkadaşıma aynı
zamanda cevap vermiş olacağımı düşünüyorum.
Bir tanesi, oturumun
başlangıcında Sayın Oktay Vural’ın dile getirdiği, “Bölücü örgüt başının İmralı
Cezaevinde bulunup bulunmadığı, Bursa’da Millî İstihbarat Teşkilatının
misafirhanesinde, ara ara gidip orada kalıp kalmadığı ya da daha önce
buralardan çıkıp, başka yerlerde konaklayıp tekrar İmralı’ya dönüp dönmediği”
şeklinde çok değişik ama hepsi öz itibarıyla aynı olan sorular geldi. Ben,
kürsüden tasarının genel gerekçelerini izah etmeye çalışırken ifade ettim.
Tekrar, buradan, bu sorulara cevaben ifade ediyorum: Ben 2009 yılının Mayıs
ayında Bakanlık görevine geldim ve o günden bugüne kadar, bu yönde en ufak bir
bilgi bizde yok yani İmralı’nın dışına çıktığına dair.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Verdiğin bilgilerden emin değilsin! “Bilgim yok.” diyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – İki: Bizim orada ceza infaz kurumunda müdürümüz var, infaz
korumalarımız var. Dış güvenliği jandarmanın kontrolünde, özel güvenlik sahası
ilan edilen, askerî güvenlik sahası ilan edilen bir bölge İmralı adası.
Dolayısıyla, bendeki
verilere dayanarak şunu ifade ettim, dedim ki: “Öcalan şu anda İmralı
Cezaevindedir.” “Şu anda” ifademden, “Acaba daha önce çıktı mı?” diye soru
geldi. Bizdeki verilere göre, şu ana kadar, cezaevinden, İmralı’dan çıkıp başka
bir yere gittiğine dair en ufak bir bilgi yok, bizim de böyle bir bilgimiz yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
“Çıkmadı, yapmadı.” demiyorsun, “Bilgi yok…” Bende de yok, sizlerde de yok.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Çok net, cezaevi olarak İmralı Cezaevinde cezasını infaz
ettiğini ifade ediyorum, kesintisiz olarak bu ceza infaz edilmektedir. Bizdeki
tüm bilgiler, kayıtlar bu yöndedir. Bunun dışındaki bilgilere itibar
edilmemesini buradan ifade ediyorum.
Onun dışında, sorulardan
bir tanesi de yine “İmralı’dan ev hapsine alınmasına dönük bir düşünceniz,
çalışmanız var mı?” diye, yanılmıyorsam Sayın Yılmaz’ın sorusuydu. Bu şekilde
bir düşüncemiz de, çalışmamız da söz konusu değildir; bunu da çok net ifade ediyorum.
Onun dışında, Sayın Işık’ın
2’nci sorusu “Taahhüdü ihlal suçlarında hürriyeti bağlayıcı cezayı kaldırmaya
dönük bir çalışmamız var mı?” idi. Bu soru da daha önce farklı
milletvekillerimizin tarafımıza yönelttiği ve değişik vesilelerle buradan ifade
etmeye çalıştığımız bir sorudur. Buradan tekrar ifade etmem gerekiyor. Şu anda
Bakanlığımızda bu yönde bir çalışma bulunmamaktadır Sayın Işık.
Üçüncüsü, birçok
arkadaşımızın da dile getirdiği ve Sayın Işık’ın da sorduğu, kapatılan
adliyelere ilişkin soru. “Kriterleriniz nelerdi? Daha sonra, kapatılan
adliyelerden kırk dört tanesinin kapatılmasına ilişkin karar Bakanlığın
itirazıyla Kurul tarafından yeniden kaldırıldı. Bunlarda kriterler nelerdi,
niçin bunu yaptınız?” gibi bir değerlendirme…
Değerli arkadaşlar, evvelemirde
şunu ifade etmem lazım: Adliyelerin kapatılmasına ya da birleştirilmesine dair
tasarruflar çok sevimli tasarruflar değil. Bunlar, elbette ki sevimsiz ve çok
da hoşa giden işler değil. 2004 yılında benzer bir tasarruf yapılmıştı 130
adliye civarında. İşte, geçtiğimiz on beş gün içerisinde yapılan düzenlemeyle
de, öncelikle 149 adliye olarak teklif edilmişti Kurula, bunun 146 tanesinin
birleştirilmesine karar verdi Kurul. Daha sonra süreci de sizinle paylaşayım.
Evvelemirde, ilk etapta kapatılan adliyelerle ilgili çalışma şu esaslara göre
yapılmıştır: Mahkeme ve savcılıkların son üç yıllık ortalama iş sayıları tespit
edilmiştir. O adliyelerde, savcılıklarda ve mahkemelerde görülmekte olan
davalar ve soruşturma dosyalarının sayıları tespit edilmiş ve bunların üç
yıllık ortalamaları alınmıştır. İnsan kaynakları, en yakın adliyeye uzaklığı,
merkez nüfusu, toplam nüfusu, adliyenin fiziki durumu, lojmanı olup olmaması,
cezaevinin bulunup bulunmaması gibi pek çok veriler bir araya getirilerek
değerlendirme yapılmıştır.
ALİ ÖZ (Mersin) – Bunlar
bir haftada mı değişti Sayın Bakan?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bir haftada değişiyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sadece bir ya da iki veriye bakarak bir değerlendirme
yapılmamıştır. Onun için, zaman zaman “Efendim, şu kritere göre bizimkisinin
girmesi lazım ama buraya dâhil edilmedi.” gibi şikâyetler gelebiliyor, onun
için ifade ediyorum, birden çok veri değerlendirilerek kararlar alınmıştır. İş
durumu, ulaşım imkânları, coğrafi yapı, nüfus, hizmet binası ve lojman durumu…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakanım, bu söylediğiniz yerlerin hiçbirisi uygulamaya uymuyor, hiçbirisi
uymuyor; hiçbirini söylemeyin.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – …gelişmişlik düzeyi göz önünde bulundurulmuştur.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
“Siyasi karar aldık.” deyin, “Biten yerlerde arkadaşları kahraman yaptık.”
deyin bitsin bu iş.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Soru sordunuz, cevabını bir bekleyin.
Değerli arkadaşlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bunlar sizi sıkıntıya sokar, bunların hiçbirisi doğru değil.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Şimdi, cevabını almamak üzere soru sorduysanız bilmiyorum,
geçeyim bu soruyu ama cevap almak için sorduysanız müsaade edin…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama
Sayın Bakan, söyledikleriniz doğru değil.
ALİ ÖZ (Mersin) – Hikâye
anlatmayın.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Müsaade edin, söyleyeceklerimi bir bekleyin.
ALİM IŞIK (Kütahya) –Bir
hafta önce bunlar doğruysa o zaman niye değiştirdiniz?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bir haftada ne değişti?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Bakan, cevabı vermiyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – İlk defa kapatma kararı verilen 146 adliye şu kriterlere göre
birleştirilmiştir…
ALİ ÖZ (Mersin) – Bir
haftada mı değişiyor?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – İş ortalaması 500’ün altında olan adliyeler, en uygun adli teşkilata
uzaklığı 15 kilometrenin altında olan yerler, en uygun adli teşkilata uzaklığı
15 ila 40 kilometre arasında olmakla beraber iş ortalaması 1.200’ün altında
olup merkez nüfusu 10 bini, toplam nüfusu 30 bini geçmeyen yerler.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bir haftada mı değişti?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bu kriterlere bağlı olarak 146 yer için birleştirme kararı
verildi, daha sonra gerek sivil toplum örgütlerinden gerek
milletvekillerimizden gerek yerel yöneticilerden gelen müracaatlar
Bakanlığımızda oluşturulan bir komisyonda dinlenmiştir. Alınan notlar
neticesinde itiraz suretiyle dile getirilen gerekçelerde haklı bulunan ilçeler
Kurula tekrar Bakanlığın itirazı olarak götürülmüştür. Bu itirazlardan bir
kısmı da Kurul tarafından değerlendirilerek buralarda birleştirme kararları
kaldırılmıştır. Peki, Kurul hangi gerekçelere dayalı olarak bu birleştirme
kararını kaldırmıştır, ona da geliyorum.
Değerli arkadaşlar, ilk
değerlendirmede ilçelerin birbiriyle arasında olan mesafe kriterlerin içinde
olmakla beraber, öyle bir ilçemiz vardı ki ikisi arasında kan davası ve 30’a
yakın can kaybı olan ilçe birbirine bağlanmış. Bunun yapılması…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani
herkes birbirini mi öldürsün Sayın Bakan? Ne demek bu? Allah aşkına yapmayın
bunu yani! Açıklamayın bari!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani
Kütahya’da da insanlar birbirini mi öldürsün? Dosya sayısını öyle mi artıralım?
Ne demek bu? Böyle bir cevap olur mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Şimdi, bu şekilde bir diyalog yok Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Olmaz
ama böyle bir şey! Böyle bir açıklama da olmaz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – İkinci defa Kurulun almış olduğu kriterleri söyleyip geçiyorum.
15 kilometre üstünde
olmakla beraber mesafe, iş yükü binden fazla ise oralarda birleştirme kararı
kaldırılmıştır. 25 kilometrenin üstünde olup 700’den fazla işi olan yerlerde
birleştirme kaldırılmıştır. 35 kilometre üzerinde olup 600’den fazla işi olan,
belli bir kademe… Mesafe uzadıkça iş sayısı düşüyor. Böyle bir kriterle bunlar
değerlendirilmiştir ve güvenlik nedeniyle, terör etkisi, baskısı altında olan,
bölge koşulları ve güvenlik hassasiyetine bağlı birkaç tasarruf vardır.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Adalar nasıl olacak, adalar?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, bu kapatılan adliyeler yargı hizmetlerinin
daha verimli şartlarda yapılması maksadıyla yapılmıştır. Hiçbir iktidar, hiçbir
idare kendisini siyaseten sıkıntıya sokacak böyle bir tasarrufun altına eline
sokmaz. Arkadaşlarımızdan zaman zaman “Siyasi nedenlerle yapıldı.” diye
eleştiriler var.
Bakınız, şu anda kapatılan,
birleştirilen adliyelerin belediyeleri hangi partilerde, bunu da sizinle
paylaşayım.
146 mahalle ilgili
rakamları veriyorum: 146 yerin 70’i AK
PARTİ’li belediye, 30’u CHP’li, 21’i MHP’li, 1’i DTP’den seçilmiş, zannediyorum
BDP’den şu anda devam ediyor. Saadet Partisinden var, Demokrat Partiden var, ANAP’tan
var, DSP’den, bağımsızdan, EMEP’ten var. Birleştirilmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Son bir cümle… Daha sonra, bu…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Yeter, yeter…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Adalar ne olacak, adalar?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Süre ver de söyleyeceği bir şey yok.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Evet, değerli arkadaşlar, kapatılanlardan, en çok kapatılan AK
PARTİ’ye ait belediyelerin bulunduğu yerler. Peki, birleştirme kararı
kaldırılan yerler nasıl? Burada orana baktığınız zaman, en fazla MHP’li
belediyeler bundan istifade etmiş. 17 AK PARTİ belediyesinin olduğu adliye
tekrar açılırken, 8 Cumhuriyet Halk Partisi, 9 MHP, 1 DTP, 1 Saadet Partisi,
Demokrat Parti, DSP, bağımsız ve EMEP. Buradan şunu ifade ediyorum: Değerli
arkadaşlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakan, 9, 17’den büyük mü? “En fazla” demeyin buna yahu! Oran olarak söyleyin,
oran olarak.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Büyük!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Oranlarını söylüyorum Sayın Işık, lütfen. Ne dediğimi çok iyi
anlıyorsunuz. Burada siyasi bir saik yoktur, hizmetlerin daha verimli hâle
getirilmesi için yapılmış bir çalışma vardır. Bu çalışma Türkiye'de ilk kez
yapılan bir çalışma da değildir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Birinci bölüm…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
“Bölümlere geçilmesini” diyecektiniz.
BAŞKAN – Efendim,
“bölümlere geçilmesini” dedim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
“Maddelere” dediniz.
BAŞKAN – Şimdi, birinci
bölüme geliyoruz, affedersiniz.
Evet, “maddelere geçilmesi”
deniyor, sonra bölümlere. Şimdi geliyorum birinci bölüme.
Sayın milletvekilleri,
şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 28’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz
isteyen arkadaşlarımız, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dilek Alagün
Yılmaz, Uşak Milletvekili.
Akagün Yılmaz;
affedersiniz.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, soyadımı
artık öğrenmiş olmanız gerekir diye düşünüyorum “Akagün Yılmaz” olarak.
BAŞKAN – El yazısıyla
veriyorlar, kusura bakmayın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Evet, düzeltiyorum.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce de Sayın Bakana sorarken ben, PKK terör örgütünün başının, Öcalan’ın
nerede olduğunu sorduk. Bu konuda ben bir soru önergesi de verdim; bu soru
önergesinde çok açık bir şekilde belirttim bu şüphelerim neden kaynaklanıyor.
Bunu geçen hafta vermiştim. Yani Sayın Devlet Bahçeli bu soruyu sorduktan sonra
bende de bir şeyler uyandı ve şunu söyledim: Ocak 2012 tarihinde Mehmet Öcalan
kardeşiyle görüşmek üzere İmralı’ya gidiyor ama kardeşi diyor ki, Abdullah
Öcalan: “Şimdi görüşmemiz uygun değil.”
Aynı şekilde, 2009 yılında
Abdullah Öcalan’ın hücresinin 17 santimetre daraltılmasıyla ilgili Türkiye’de
yer yerinden oynadı, hepiniz biliyorsunuz ama bir yıldır şimdi görüşme
yaptırılmıyor; avukat görüşü yok, yakınlarıyla görüşü yok.
Şimdi, burada bir bit
yeniği olmasa… Türkiye’de pek çok yasa dışı örgüt üyesi ya da farklı insanlar
bir protesto yaparlar ama yani bu konudaki benim tereddütlerimin nereden
kaynaklandığını bilmeniz açısından bunları anlatıyorum.
Şimdi, Sayın Bakanın
söylemiş olduğu şey: “Bizde bir bilgi yok.” Böyle bir şey cevap değil Sayın
Bakanım. Siz Adalet Bakanısınız ve cezaevleriyle doğrudan doğruya ilgilisiniz.
Gazetede yazıyor, bugünkü Aydınlık gazetesinde, deniyor ki: “Hastaneye gittiği
zaman da giriş çıkış tutanağı tutulmuyor.”
Şimdi, Bursa’daki MİT
misafirhanesine gittiği zaman da bunun tutanağı tutulmuyor mu Sayın Bakan? Siz
Adalet Bakanısınız, “Bizde böyle bir bilgi yok.” diyerek bundan kaçamazsınız Sayın
Bakan. Sizin bu konuda çok ciddi sorumluluğunuz var.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Boş konuşuyorsun, boş!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Yani ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmış bir kişinin
cezaevinde değil de değişik yerlerde barındırılması asla affedilemez, asla
böyle bir şeye tahammül gösterilemez. Sayın Bakan, böylesi bir hatanız var ise,
böyle bir kasıt ya da kusurunuz var ise Yüce Divanda yargılanılması gereken bir
suçtur bu. Böyle bir şeye göz yumamazsınız.
SIRRI SAKIK (Muş) – Peki,
siz böyle bir asparagas habere nasıl inanıyorsunuz? Asparagas bir haber ve siz
inanıyorsunuz!
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Yani bu şüpheleri ortadan kaldırmak için, mutlaka, bu şüpheleri
ortadan kaldırmak için siz gereken özeni göstermelisiniz Sayın Bakan.
Açıklamanız yeterli değildir ve bizi tatmin etmemiştir Sayın Bakanım.
Onun dışında, sevgili
arkadaşlar, kapanan adliyelerle ilgili, 146 adliyenin 15 Haziran tarihli
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun kararıyla kapatılmasından sonra 44 adliye açıldı.
Sayın Bakan bunları anlatmaya çalışıyor, diyor ki: “Nüfusu, şehre uzaklığı,
dosyaların niteliği...”
Şimdi, arkadaşlar, 22
Haziranda açılan 44 adliyenin birkaç tane özelliğini ben size sayıyorum:
Antalya Gündoğmuş Adliyesi, 1.988 nüfusa sahip; Ardahan Posof Adliyesi, ilçe
1.987 nüfusa sahip; yine aynı şekilde, Tunceli Mazgirt, 1.619 nüfusa sahip;
Tunceli Nazımiye, 1.661 nüfusa sahip.
Sevgili arkadaşlar,
soruyorum ben: 1.600 nüfuslu bir ilçede 1.200 civarında dosya olur mu? Bunu
kime anlatıyorsunuz siz? Nasıl anlatabiliyorsunuz böylesi bir şeyi? Bunların
hiçbirisi, yani sizin söylediklerinizi doğrulamıyor Sayın Bakan. Yani Başbakan,
geçen gün yaptığınız toplantıda “Bu işi düzeltin.” demiş. Ben o amiyane tavrı
söylemiyorum. Bu işi düzeltecek misiniz Sayın Bakan? Bu işi düzeltmelisiniz
çünkü bu ilçeler adliyelerin kapanılmasıyla beraber köy hâline dönecektir,
sosyal hayatı bitecektir, bu ilçelerin ekonomik hayatı bitecektir. Lütfen Sayın
Bakan, bu işten geri dönmenizi ben de Uşak’taki adliyelerin bir temsilcisi
olarak, hem de bir avukat olarak, bir hukukçu olarak sizden istiyorum. Çünkü,
burada masraf yapılmaması söz konusu olsa bile vatandaşın yapmış olduğu
masraflar kat kat fazla olacaktır Sayın Bakan, buna dikkat etmenizi istiyorum.
Bunun dışında, sevgili
arkadaşlar, yargı paketiyle ilgili böyle bir konuyu konuşuyorsak eğer, tutuklu
milletvekillerimizle ilgili konuşmadan geçmemiz mümkün değildir. Her olayda
tutuklu milletvekillerimizin aileleri, tutuklu milletvekillerimizin çocukları
umut bekliyorlar. “Yargı paketi.” dendi, “Tutukluluğa bir sınırlama
getirilecek.” dendi, “Özel yetkili mahkemelerle ilgili bir sınırlama
getirilecek.” dendi ve şöyle bir algı yaratıldı: Tutuklu milletvekillerinin
serbest bırakılmasının koşulları yaratılacakmış gibi. Ama ne yazık ki,
görüyoruz ki burada böyle bir düzenleme yok. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
olduğu teklifleri de hiçe saydınız, görmezden geldiniz. Ama bu insanların da
çoluğu çocuğu var, bu insanların da artık burada bizi temsil etmeleri, milleti
temsil etmeleri gerekiyor. Bu konunun da bu yargı paketine bir önergeyle yine
sokulması gerektiğini düşünüyoruz.
Bunun dışında sevgili
arkadaşlar, idam cezası kalktı ülkemizde, idam cezası uygulanmıyor ama biliyor
musunuz cezaevlerinde 150 civarında ölmek üzere olan insan var, ağır hasta olan
mahkûm var. Ancak 12 Eylül generallerini, Kenan Evren’i ve Tahsin Şahinkaya’yı
duruşmaya bile getiremiyorsunuz, onların hastaneden ifadeleri alınması
gerektiğini söylüyorsunuz. 150 civarında insan hâlen daha cezaevinde ölümle pençeleşiyor.
Ne bunların tedavisi için dışarı çıkmasına izin veriyorsunuz ne de
Cumhurbaşkanlığı af yetkisini kullanıyor. O af yetkisi orada duruyor sevgili
arkadaşlar.
Bunun yanında, Ergenekon,
Balyoz davasından yargılanan ve uydurma gerekçelerle, uydurma delillerle
yargılanan insanlardan Kuddusi Okkır öldü biliyorsunuz sevgili arkadaşlar.
Şener Eruygur’un duruşmaya geldiği hâlini siz görmüşsünüzdür. Bu insan bir
komutandı, bu insan Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanıydı ama cezaevine
girmesiyle beraber, oradaki yaşadığı koşullar ve düşmesi sonucunda beyin
kanaması geçirdi. Şu anda bir çocuktan
farksız. Siz Şener Eruygur’u da öldürdünüz arkadaşlar. Bugün yetmiş yaşın
üzerinde o kadar çok insan var ki orada, onları da ölüme yatırıyorsunuz. İdam
cezaları bu ülkede kalkmış olmasına rağmen –sizler- AKP İktidarı idam cezasını
fiilen uygular bir hâle gelmiştir arkadaşlar. Fatih Hilmioğlu; durumunun ne
kadar ağır olduğunu Sayın Bakanımız da herhâlde biliyordur ama sırf bu nedenle
bile tahliyesi gerekirken ne yazık ki tahliye edilmemektedirler. Bu konu da
bütün toplumun vicdanını yaralamaya devam etmektedir.
Sevgili arkadaşlar, İcra
İflas Yasası’nın birinci bölümüyle ilgili konuşmak üzere söz aldım ama
Türkiye’nin gündemi o kadar yoğun ilerliyor ki bu konulardan bahsetmeden İcra
İflasa geçmemiz mümkün olmayacaktı.
Şimdi, ben şunu görüyorum:
İcra İflas Yasası Komisyonda görüşülmeye başlandığında ve bunun Komisyona
geldiğine dair kamuoyunda bir duyum alındıktan sonra o kadar çok borçludan bana
telefon geldi ki. Bu ülkede borçluların korkunç bir lobisi var arkadaşlar.
Borçlular çok güçlüler ve ciddi lobi faaliyeti yapıyorlar ama alacaklıların
-alacaklılar suçlu, alacaklı olmak bu ülkede suç- haklarının korunması gibi bir
şey söz konusu olamayabiliyor. Yani bunu nereden çıkarıyorum? Yıllardır yapılan
düzenlemelerden arkadaşlar.
Son olarak çekteki ceza
kaldırıldı, alacaklılar mağdur edildi. Emekli maaşlarının 1/4’ünün hacziyle
ilgili düzenleme kaldırıldı, alacaklılar mağdur edildi. Telefon haczi ve
telefon kapatılması şirketlerin isteği üzerine kaldırıldı ve alacaklılar mağdur
edildi. Mal beyanında bulunmamada hapis cezası ortadan kaldırıldı, alacaklılar
mağdur edildi. Şimdi son dönemde şu söyleniyor: Taahhüdü ihlalle ilgili de bir
düzenleme yapılsın.
Şimdi ben burada soruyorum,
-hukukçular daha çok bilirler belki ama- alacaklı olduğunuzu düşünün sevgili
arkadaşlar: Neyle tahsil edeceksiniz bunu? Nasıl tahsil edilecek bu para?
Alacaklılar alacağını tahsil edemezse işte o zaman bu ülkede mafya ve çeteler
devreye girecektir. Bu ülkenin hukuk düzeni bozulacaktır. Hukuka olan güven
ortadan kalkacaktır. Bu işin dengesini çok iyi kurmak lazım arkadaşlar.
Elbette alacaklıların hakkı
da korunacak, borçlulara da zarar vermemek amacıyla işlemler yapılacak ama
dengeyi çok iyi korumak lazım. Ben burada, alacaklılar aleyhine bir denge
bozukluğu olduğu kanaatindeyim. Bu konuda da dikkatinizi çekmek istedim.
Şimdi, İcra İflas
Yasası’nda yapılmak istenen değişikliklerle kanunun sistematiği ve anlam
bütünlüğü bozuluyor arkadaşlar. Onun için, ben “Bu madde metninin tasarı
metninden çıkartılması gerekir.” diye önergeler hazırladım çünkü gerçek bu.
Ayrıntılı olarak
baktığınızda arkadaşlar, şimdi, icra müdür ve görevlilerinin ve diğer
memurların, icrada görevli olan arkadaşlarımızın her türlü sınavı, yükselmesi,
nakli, kanunla düzenlenmesi gerektiği hâlde, siz 1’inci maddede ne
yapıyorsunuz? “Yönetmelikle düzenlenir.” diyorsunuz. Bu düzenleme Anayasa’nın
120/2 maddesine aykırı. Bu nedenle de bunun kesinlikle metinden çıkartılması
gerekiyor. Lütfen sözlerimizi biraz ciddiye alın, lütfen biraz da hukukçu
arkadaşlarımız kendi ellerini vicdanına koysunlar ve bu önergelerimizi dikkate
alsınlar.
Arkadaşlar, 3’üncü maddede
şöyle bir düzenleme var: “Elektronik imza ile atılmış olan imza senet
niteliğindedir.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Şimdi Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Önder. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, muhterem arkadaşlar; ben de Sayın
Adalet Bakanından bir ricayla konuşmama başlamak istiyorum: Mümkünse bütün
adliyeleri kapatın. Bunu da anlamış değilim; her çıkan sanki okul ister,
fabrika ister, yol ister gibi “Bizim adliyemizi niye kapattınız?” diye feveran
ediyor. Hani buralarda adalet dağıtılsa gam yemeyeceğim. Buralar artık adalet
dağıtılan yerler olmaktan da çıkmışken niye bu mahkeme açtırtma histerisi, bunu
anlamış değilim. Ben rica ediyorum, benim seçim bölgemdeki bütün adliyeleri
kapatın Sayın Bakan, programınıza alın. Bir gün buraya çıkıp şekva etmeyeceğim,
yani Allah razı olsun da diyeceğimi buradan taahhüt ediyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ben sizin isteğinize itiraz ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) – Siz işinizi hep mahkemelerle görmüşsünüz. Bu rejim de savaş
meydanlarında kurulmamıştır, bu rejim, mahkeme salonlarında kurulmuştur,
cumhuriyetin bizatihi kendisi ve mahkeme salonlarında dönüştürülmektedir. Olan
biten bu arkadaşlar. Öyle mahkemelere çok bel bağlamayın.
Bir de muhalefet partisi
adına konuşan sayın vekiller “Abdullah Öcalan İmralı’da mı, değil mi?”
üzerinden bir tartışma yürütüyorlar. Öyle bir, kendi kendini tekzip eden
yaklaşım ki, burada “demokrasi, demokratlık ve tutarlı olmak” bahsine dair bir
iki şey söyleyip ondan sonra o mevzuya gireceğim.
Bu ülkede bir koster
arızası, tarihimize “Koster Vakası” olarak geçecek ağır bir hak ihlali
yapılırken çıkıp mahkûmun hüviyetine bakılmaz. Hurşit Tolon ya da Abdullah
Öcalan ya da bir başkası olduğu zaman kanaatinizin değişmemesi lazım.
Diyeceksiniz ki: “Bir mahkûm niye avukatıyla görüştürülmüyor?” O gün o soruyu
sormayanın bugün spekülasyonlar üzerinden bir yaklaşım geliştirmeye hakkı
yoktur. Biraz, demokrasi ve tutarlılık bahsinde bence daha dikkatli, daha
özenli davranmaya ihtiyaç var.
İcra iflasla bir bağlantı
kurmak âdettendir. Evet, meseleye “Adalet iflas etmiştir, icracısı da
kapıdadır.” diyerek bir geçiş yapıp bu icra faslından özel yetkili mahkemelere,
bu manasız ve vahim tutuklamalara dair bir şeyler söylemek istiyorum.
Bu ülkede yargının
siyasallaşması hep konuşulur. Bu meseleyle, 2’nci paket görüşülürken siyasetin
yargısallaşması bahsinde bir şeyler söylemiştim. Yargıdaki ihtimaller iki
tanedir arkadaşlar, ya beraat edersiniz ya mahkûm olursunuz; yani ya sizin
tezinize haklılık atfedilir ya haksız olduğunuz tescil edilir. Bu, bir yönüyle
adalet için gereklidir, böyle de olması gerekir ama siyaset üç ihtimallidir.
Siyasetin üçüncü ihtimali ve yargıda olmayan bir diğer özelliği şudur: Üçüncü
ihtimali, uzlaşmadır; yargıda olmayan şey, tarihselliğiyle birlikte ele
almadır. Siz, siyaset gibi üç ihtimalli bir meseleyi yargının tekeline
bırakırsanız ne olur? Bunun için tarihe bakmakta fayda var. Ne var tarihimizde?
Bugün “özel yetkili mahkemeler” denilen şeyin, adı ne olursa olsun, yetkileri
itibarıyla, çerçevesi itibarıyla, yaklaşımı itibarıyla ve eyleyişi, gördüğü
işler itibarıyla istiklal mahkemelerinden hiçbir farkı yoktur. Ha kel Ali ha
kör Ali, hiç fark etmez. O gün yapılan uygulamalardaki hoyratlık neyse, bugün
de budur. Başka bir müşterekliği de var; bundan hep muhalifler, ağırlıklı
olarak Kürtler ve itiraz edenler, hak talep edenler mağdur olmuş ama tarih
dileyenler için ibretle doludur, buna dair birkaç hatırlatma yapmak istiyorum.
Bu kel Ali, kör Ali, o üç
Ali, neyse işte onlar -Allah amelleri kadar rahmet etsin- işi o kadar
azıtmışlardı ki bunları buraya getiren irade “Ulan bir mahkeme de sizin için kurarım.”
demek zorunda kaldı. Bugün özel yetkili mahkemelerin revizyonu için telaffuz
edilen de bunun kibarcasıdır “Kafamızı bozmayın, bir mahkeme de sizin için
kurarız.” Niye? Çünkü iktidara yöneldi, arada bir savaştır, bir mücadeledir,
sürüp gidiyor. Fakat, sosyolojik bir şeydir, sıkıntıyı ihraç edecek bir yer
olmayınca “alavere, dalavere, Kürt Mehmet nöbete” hesabı Kürtlerin, solcuların,
öğrencilerin, kadınların, hak talep edenlerin üzerine bu sıkıntı ihraç edilmeye
başlıyor. Burada, sağcı-solcu olmanıza gerek yok. Adalet duygusu ile biraz
kendimizi serfiraz kıldığımızda, bu meseleye nereden bakacağımız son derece
netleşir. Niye? Adaletsizlik bir kez yol oldu mu, adında “adalet” olan bir
kurum adaletsizliği bir nevi müstenit yapmaya başladı mı, kimin kapısını
çalacağı belli değildir. Ya, bunun için biraz tarihe bakmak yeter. Hep böyle
olmuş, şimdi de böyle olagelmekte. Ne olmuş? Şeyh Sait’in yargılanmasından
bahsedeyim, bu ana dil meselesine de bir şey olsun. Zekeriya Sertel anılarında
anlatır; o zaman bir komünist gazeteci bunlara der ki, Zekeriya Sertelgil
mahkemeye giderken: “Burada yargılamalar çok hızlı, ceza da genellikle idam.”
Şeyh Sait yargılanırken mahkeme tarihe geçmiştir, “Sanığın idamına,
yargılamanın devamına” diye bir replik bu ülkenin adli tarihine çok kötü
renklerle damgasını vurmuştur: “Sanığın idamına, yargılamanın devamına.” Bugün
de yapılan bu. Orada der ki: “Asılarak tecziyesine.” Kürtler sadece idamı
bildikleri için “İdam ...”(x) diye sevinirler, yani “İdam yok.” diye. Tümünün
idamına karar verilmiştir oysa.
İstiklal mahkemelerinden
geçtik.
Şimdi, Darbeleri Araştırma
Komisyonu olarak biz, Sayın Süleyman Arif Emre’yi ziyaret ettik geçmişe dair
bilgilerinden faydalanmak için. Sayın İdris Şahin -Naim olmayanı- Sayın
Feyzullah Kıyıklık ve ben, Bolu’da, Allah uzun ömür versin, Süleyman Bey’i
ziyaret ettik. Şöyle bir şey anlattı, çok ibret var -konuşmanın da sonuna
gelmişiz- dedi ki: “Ahmet Emin Yalman suikastinde mahkeme çok orantısız cezalar
vermiştir. Kime? Necip Fazıl, Serdengeçti ve o dönemin Demokrat Partiye
muhalefet eden daha birçok adamına.” İlgili Yargıtay dairesinin cezayı bozacağı
anlaşılınca Menderes apar topar kimi getirmiştir o Yargıtay dairesinin başına
biliyor musunuz? Salim Başol’u. Aynı Salim Başol, Menderes’in idamına karar
vermiştir. Bugün de yapılan bu; Kürt muhalefetini bastırmak için mahkemelerden
insan devşirildi, özel heyetler kuruldu, şimdi bunlar dediler ki: “Gelin,
bakalım, sizi de yargılayacağız.” Bütün dava bundan ibaret. Sayın Başbakan
tutuklu vekiller söz konusu olduğunda dönüp bize diyor ki: “Van Belediye
Başkanının ikinci fay hattı, siyasal hat.” İkinci fay hattı, oradaki seçmenin
BDP’ye teveccüh etmesiyle gözaltına alınıyor. Niye? İlk günden bu kararı
vermişti, demişti ki: “Buraya yardım gitmez.” Sebep? “Bunlar parayı dağa
gönderiyorlar.” Hüküm önceden verildi, delillerini toplamaya çalışana kadar bir
hayli zaman geçti. Şimdi, bunları alıyorlar. Tutuklu vekiller söz konusu
olduğunda, 10 binlere ulaşmış Kürt tutuklaması söz konusu olduğunda Başbakan
bize diyor ki: “Yargıya güvenin.” Ama biz de buradan soruyoruz: Senin
güvenmediğin yargıya, Sayın Başbakan, biz niye güvenelim? Bir bildiğin varsa
söyle biz de bir gece rahat uyku uyuyalım. Sen kendi personelin söz konusu
olduğunda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) - …bir gecede bu Meclisten yasa çıkarıyorsun. Ondan sonra bize
“güven” diyorsun.
Son olarak bir şey
söyleyeceğim, Sayın Başkan, herkese verdiniz, bana da bir dakika…
BAŞKAN – Hiç kimseye
vermedim.
Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) – O zaman biraz fiilen göstereyim.
Bakın, arkadaşlar, bugünkü
Sabah gazetesi. “Devlet kayıtlarında rakamlarla KCK” diyor. Burada, 8 bin
tutuklu olduğu söyleniyor. Bu, Sabah gazetesi, hani solcu bir gazete falan da
değil, iktidarın yarı resmî yayın organı.
Şimdi, Sayın Hüseyin Çelik
hiç haya etmeden çıktı dedi ki: “Bunlar yalan söylüyorlar, 1.100 kişi.”
Aynısını bu kabinede söylemeyen bakan kalmadı. İşte, bakın, burada rakamlarla
gösteriliyor.
BAŞKAN – Sayın Önder,
teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) – Bitiriyorum, Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu mahkemelerin kökünün
ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Bu yasanın eksiklerinin de tamamlanarak daha
tekamül etmiş bir şekilde bu belayı bu milletin gündeminden kaldırmasını talep
ediyoruz.
Hepinize saygılar,
sevgiler. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Celal Adan.
Buyurun Sayın Adan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CELAL ADAN
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Adalet, insanın tüm
yaşantısında olması gereken bir olgudur. Adalet olmaksızın vatan, namus, şeref,
evlat, anne, baba, sevgili anlamını yitirir, hatta tüm yaşam anlamını yitirir.
Adaleti sağlamak dürüst insanlar için çok kolay ama dürüst olmayanlar için de
çok zor bir olaydır. Şahsi kanaatim, insanlık onurunu taşımak isteyen her
insanın adaletin terazisine çıkması, gerçeklerle yüzleşmesi gerekmektedir.
Gerçekle yalnızca yürekli insanlar yüzleşebilir. Zaten vatan, millet, namus
gerçeklerle yüzleşebildiğiniz ölçüde anlam kazanır. Adalet yalnızca mülkün
temeli değil, aynı zamanda yaşamın temel taşıdır. Adil olmayan her insan zaman
tarafından yargılanır dolayısıyla bu konu önemli; milletimizin hayatında, tüm
insanlığın hayatında önemli.
Anayasal sistemimiz
kuvvetler ayrılığı prensibine göre tanzim edilmiş, devlet organlarına da bu
prensip çerçevesinde yetki ve sorumluluklar verilmiştir. Yasama, yürütme ve
yargı erklerinin kendi aralarında dengeli, kendi sınırlarını aşmayan, tek elde
toplanmayan, birbirlerini kuşatmayan bir konumda olmaları demokratik
yöntemlerin vazgeçilmezidir. Bu prensibin zorlanması, yetki ve görev
alanlarının aşılması devlette siyasal krizlere neden olur. Tam anlamıyla bir
hukuk devletinden bahsedilmesi için de bağımsız ve tarafsız bir yargı şarttır.
Milletimizin de hukuk devleti konusunda dünyadaki evrensel değerlerle aynı
düşünceleri paylaştığı bir gerçektir. Tüm tarihimiz boyunca toplumsal huzuru ve
barışı adalet kavramında bulmuşuzdur. Toplumsal vicdanımız adalet kavramıyla
tatmin olmuş, adaletsizlikle incinmiştir. Hukuk devletine ulaşmada, yargının
tam bağımsız ve tarafsızlığını sağlama adına bugüne kadar görev yapmış tüm cumhuriyet
hükûmetleri iyi niyetli çalışmalar yapmışlar, girişimlerde bulunmuşlar.
En son 2009 yılında, Adalet
Bakanlığınca Yargı Reformu Stratejisi’nde belirtilen yol haritaları takip
edilmeye çalışılmıştır. 10 ana başlıkla belirtilen bu belgede, yargı bağımsızlığının
güçlendirilmesi, yargının tarafsızlığının geliştirilmesi, yargının verimliliği
ve etkinliğinin artırılması, yargıya güvenin artırılması, adalete erişimin
kolaylaştırılması, ceza infaz sisteminin geliştirilmesi gibi konulara öncelik
verilmiştir. 2009 yılından bu yana yapılan çalışmalara, çıkarılan yasalara,
uygulamaya ilişkin düzenlemelere, en son yargının sorunlarını çözeceği
iddiasıyla yapılan Anayasa değişikliğine rağmen, yargıda hem Avrupa Birliği
müktesebatını karşılayan uluslararası sözleşmelere uygun hem de tarihî ve inanç
köklerimize ters düşmeyen köklü bir reform değişikliği kaçınılmazdır. Hem
zihinlerde hem de yasa uygulamalarında bu radikal değişikliği yapmak
zorundayız.
Maalesef bugün, yargı
hizmetlerinde Avrupa Birliği müktesebatını karşılamaktan uzak, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ihlallerinde ön sıralarda bulunan, iş yoğunluğu had safhada,
cezaevleri tıklım tıklım dolu, davaların makul sürede bitirilmediği, adil
yargılanma hakkı konusunda çok sık şikâyette bulunulduğu, tutuklama ve uzun
tutukluluk süreleri konusunda çok yoğun tartışmaların yaşandığı, tutuklu
milletvekilleri sorunun hâlen devam etmesi gibi birçok ağır tabloyla karşı
karşıyayız. Yargının bağımsızlığı, yargının siyasallaşması gibi iddialar bu
tabloyu daha da ağırlaştırmaktadır.
Mevcut tasarı İcra İflas
Kanunu, idare hukuku, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Terörle Mücadele
Kanunu ve diğer bazı kanunlarda kısmi değişiklikler içermektedir.
Bakanlıkların, kurum ve kuruluşların kendi acil ihtiyaçları doğrultusunda kanun
değişikliği talep ettikleri, bir de Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir. Oysaki
tasarı “3’üncü Yargı Reformu Paketi” olarak kamuoyuna takdim edilmiş, büyük
beklentiler yaratılmıştır. Aksine, tasarı ne yukarıda özetlemeye çalıştığımız
temel hedeflere ne de Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’ndeki hedeflere
ulaşmaktan çok uzaktır. Tasarıda bir bütünlük, bir strateji ve bir mimari
yoktur. Doğru olan, her biri ayrı ayrı bir disiplin olan hukuk dallarında ayrı
ayrı düzenlemelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelinmesidir.
Torba yasa mantığıyla hazırlanmış bu tasarı, yasa yapma tekniğine, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yerleşik uygulamalarına da ters düşmektedir. Tali
komisyonların, Plan Bütçe ve özellikle Anayasa Komisyonunun gerekli katkısı
tasarıya yansımamıştır. Başta Barolar Birliği olmak üzere, meslek camiasında
tasarı yeterince tartışılmamıştır. Hükûmetin de sayısal gücün, Meclis
İçtüzüğü’nün sağladığı imkânlardan istifadeyle yasa yapma yolunu usul
ekonomisine uygun olmayan bir tarzda çok sık kullandığı görülmektedir. Bu
durum, yasa yapma süreçlerine katılımcı bir anlayıştan uzakta, toplum
kesimlerinin yeterince katkısı alınmamakta, yasanın uygulamadaki performansı,
izleme ve değerlendirme keyfîyeti yerine getirilmemektedir. Bütün bunların
sonucunda, yasa üretim süreçleri sağlıklı işlememekte, sık sık yasa
değişikliklerine başvurulmaktadır. Örneğin, geçen hafta Türk Ticaret Kanunu’nda
yapılan değişiklik gibi, Çek Yasası’nda yapılan değişiklik gibi, şike davasında
yapılan değişiklikler gibi.
Tasarının bölümlerine
ilişkin olarak da İcra İflas Kanunu’nda yapılan değişiklikler yönünden bu
alanda yapılan düzenlemeler veya değişiklikler taraflar arasında hak ve menfaat
dengesini bozmamalıdır.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yasalaşan karşılıksız çek keşide edilmesi hâlinde
verilecek hapis cezasını kaldıran tasarı bugün halk tarafından tartışılmakta.
Piyasa verileri, ticari ilişkilerde çek kullanımının azaldığı ve ödenmeyen çek
miktarının arttığını göstermektedir. Keza, icra ve iflas dairelerinde yapılacak
her türlü işlemin UYAP sistemi içerisinde yapılması olumludur. İcra
personelinin özlük haklarına ilişkin düzenlemenin yönetmelikle yapılacak olması
hukuka uygun değildir. İdare hukukunda yapılan değişiklikler yönünden idari
yargı, idarenin her türlü eylem ve kararlarının hukuka uygunluğunu denetleyen
vatandaşların devlet karşısında hak arama özgürlüğünü gerçekleştireceği
mercilerdir. Fertlerin devlet karşısında hukuki koruma göreceği yönüyle
yapılacak değişikliklerin bu güvenceyi zayıflatmaması gerekmektedir.
Bakanlıkların tüm düzenleyici işlemleriyle denetleyici ve düzenleyici
kurulların işlemlerine Danıştayda dava açılması yerine, bazı davaların bölge
idare mahkemelerinde açılması, idari yargıda duruşma yapılmasının
sınırlandırılması, Danıştay davalarının yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla
bakılan davalarda ve yalnızca davanın esası hakkında görüş bildirmesi,
yürütmeyi durdurma müessesinde idareyle vatandaş arasındaki dengeyi vatandaş
aleyhine bozan, yürütmenin durdurulması kararının verilmesini zorlaştıran
maddelerdir.
Geçici madde 24’te -madde
47’ye tekabül eden- Danıştayda İdari Dava Daireleri Kurulunun oluşumu, çalışma
usulü yeniden düzenlenmektedir. Bu Kurulun yapısı daha bir yıl önce
değiştirilmiştir, şimdi yeniden değiştirilmektedir, hem de Hükûmet tasarısı ve
alt komisyon raporundaki düzenlemeyle tamamen çelişkilidir. Bu düzenlemeyle,
Danıştay Genel Kuruluna ait bir yetki Başkanlık Kuruluna devredilmektedir. Bir
temyiz merci olan İdari Dava Daireleri Kurulunda görev yapacak yargıçların bu
yolla belirlenmesi, hukuk devleti ilkesine ve hukuk güvenliğine, yargı
bağımsızlığına aykırıdır. Kesinlikle tasarı metninden çıkarılmalıdır.
Madde 104’te, yürürlükten
kaldırılan hükümler sayılmıştır. Bu hükümler arasında sayılan Terörle Mücadele
Kanunu’nun 13’üncü maddesi, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında verilen hapis
cezalarının, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ertelenmesi ve seçenek
yaptırımlara çevrilmesini yasaklamaktadır. Terörle mücadeleye yoğun bir şekilde
devam edildiği, millî birlik ve beraberliğimize saldırıların acımasızca devam
ettiği bir ortamda bu maddenin yürürlükten kaldırılması doğru değildir.
İdari yargı adaylığına
hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar için var olan yüzde
20’lik kota korunmalıdır. Başka ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de ceza-adalet
mekanizması yoğun olarak iki yönlü bir sorgulamaya muhataptır. Suçtan mağdur
olanlar adaletin yerini bulmadığından, suçluların cezasız kaldığından şikâyet
etmekte; suçlanan kişiler ise adil yargılanmadıklarından, hak ve özgürlüklerine
haksız yere uzun süreli kısıtlama getirildiğinden, makul sürelerde
yargılanmadıklarından şikâyetçi olmaktadırlar. Bu taleplerin incelenmesi ve
yorumlanması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL ADAN (Devamla) –
Türkiye'nin, bugün, temel olarak çektiği devlet ve millet barışını zora sokan
sıkıntı adaletsizliktir. Dolayısıyla, yüzde 50’ye yakın oy almış bir siyasi
parti, bu süreçte, devlet ve millet barışını sağlayan en önemli argüman olan
adaleti sağlamak mecburiyetindedir. İstanbul’da sadece 4 bin imar değişikliği
vardır. Oradaki adaletsizlik de vatandaş ve devlet arasındaki çatışmayı korkunç
bir noktaya taşımaktadır.
Ben bu tasarının devlet ve
millet barışına öncülük yapacak, gerçek bir adaletin tahakkuk etmesi için
vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Adan,
teşekkür ediyorum.
Gruplar adına başka konuşma
talebi yok.
Şahısları adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Bülent Turan.
Sayın Turan, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunda “3’üncü Yargı Paketi” olarak
bilinen, yargı hizmetlerinin daha etkin kullanımını amaçlayan kanun tasarısının
birinci bölümü hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ, milletimizin teveccühüyle 2002 Kasımından bugüne kadar gelen süre
içerisinde, şu an konuştuğumuz konu üzerinde çok ciddi değişiklikler yaptı.
Adaletin bir vicdan meselesi olduğunun, bir saygınlık meselesi olduğunun ve
mülkün temeli olduğunun bilinciyle, çok ciddi sıkıntıları olan bu süre
içerisinde “reform paketleri” adıyla, arka arkaya birçok yasal düzenlemeyi
hayata geçirdi. Bugün görüştüğümüz, hepinizin yakından takip ettiği, kamuoyunun
da yakından takip ettiği 3’üncü Yargı Paketi de aynı şekilde, bu bahsettiğim
sorunlu alanın düzeltilmesine ilişkin ciddi bir adımı düzenlemekte.
Değerli arkadaşlarım, en
başta, 2002 yılında 1 milyar civarında olan Adalet Bakanlığı bütçesini AK PARTİ
İktidarıyla bugün 5 milyarın üzerine çıkarmış durumdayız. 2002 yılında birçok
yerde âdeta bodrum katında görev yapan mahkemelerin, hâkimlerin olduğu bir
adliye sisteminden bugün 150’nin üzerinde, “saray” diye ifade edilen, çok
farklı mekânların hayata geçirildiğini hep beraber görüyoruz. AK PARTİ
döneminde, adalet hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla, hâkim ve savcı
sayısında yüzde 20 artış olduğunu, personel ihtiyacının yüzde 50 oranında
artırıldığını hep beraber takip ettik.
Ayrıca, âdeta uluslararası
alanda da örnek gösterilen UYAP adıyla ifade ettiğimiz Ulusal Yargı Ağı
Projesi’nin hayata geçmesiyle çok ciddi anlamda hızlandırma sağlandığını ama
daha da iyi işler yapacağımızı hep beraber göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
bunların örneklerinin daha çok artırılacağını fiziksel örnekler olarak
aktarabileceğimi söylemek isterim. Fakat bunun yanında, AK PARTİ’nin
kararlılıkla, tüm engelleme gayretlerine rağmen bu Meclisi sabahlara kadar
çalıştırarak çıkarılan yasal düzenlemeler konuya ilişkin hassasiyetimize en iyi
örnektir. Örneğin, adliyelerin önünde sıralar oluşturan, çok fazla mağduriyet
ortaya koyan adli sicil kayıtlarına ulaşım imkânı verilmesinden tutun da
Arabuluculuk Yasası’na kadar, kamu denetçiliğinden tutun da adli kontrol
sistemine kadar birçok alanda iddialı, köklü yeni sistemler kuruldu şimdiye
kadar. Bugün de Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz bu kanun, adalet
hizmetlerinin daha etkinleştirilmesi, hızlandırılması için yapılan önemli bir
çalışmadır.
3’üncü yargı paketine
önyargısız, tarafsız baktığımızda dört tane ana unsur olduğunu göreceğiz:
Bunlardan bir tanesi icra iflas mevzuatı hakkında, diğeri ceza mevzuatı
hakkında, idari yargı mevzuatı hakkında ve basın hürriyeti hakkında yapılan
çalışma olduğunu görüyoruz.
Konuşmamın bu bölümünde,
genel itibarıyla İcra ve İflas Kanunu’nu kapsayan birinci bölüm üzerinde söz
aldım. Bu değişiklikler ile daha modern bir icra teşkilatı, daha hızlı ve sonuç
alan bir sistem, para ile ilişkin zorunlu olmadıkça asla gündeme gelmeyeceği
bir yeni icra teşkilatı hepimizin hedefi oldu bu süre içerisinde. Örneğin, icra
faaliyetlerinde kullanılan tüm bilgi ve belgelerin UYAP sistemine dâhil
edilmesi, icra takiplerinin elektronik ortamda yapılması, satışı zor olan ev
eşyaları gibi, bireylerin ve ailenin kullanımında olan eşyaların
haczedilememesi gibi, icra satışlarında elektronik ortamın artık mümkün hâle
gelmesi gibi, asgari ücret altındaki alacakların ilamsız takibe geçmeden önce
uyarı mektubuyla sonuçlandırılması gibi yeni düzenlemeler yapılmakta.
Değerli milletvekilleri,
1999 yılında, Oxford’da hukuk profesörü olan Adrian Zuckerman öncülüğünde
Amerika, İngiltere, Fransa, İsviçre gibi önemli on üç tane ülkenin öncülüğünde
bir çalışma yapıldı. Bu çalışmaya göre, Medeni Yargı Krizi isimli kitapta
yayınlanmış rapora göre üç tane temel sorundan bahsedildi: Bir tanesi, adalete
erişimin zor olması; diğeri, yargılama giderlerinin yüksek olması; üçüncüsü de,
adalete, reform hareketine karşı direnişler.
Bizler şimdiye kadar AK
PARTİ iktidarı olarak adalete erişimin zor olmasının aşılması ve yargılama
giderlerinin yüksek olmasıyla ilgili çok önemli adımlar attık fakat şimdiye
kadar -hepinizin malumu- her türlü adalet reformunda çok ciddi dirençlerle
karşılaştık. İçeriği boş önergelerle, bizleri yorma gayretiyle, sabahlara kadar
Meclisi meşgul etme gayretiyle, önemli sıkıntılarla karşılaştık.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Muhalefete böyle bakıyorsunuz siz zaten, böyle bakıyorsunuz!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Ama bir iddiamız var: Biz 75 milyon insanın tüm vicdanının…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Muhalefet olmasa daha iyi olacak size göre. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun
sana!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Şu
üslup bir yıldan beri devam ediyor ama biz biliyoruz ki aynı şeyleri yapıp
farklı sonuçlar beklemek makul insanın tavrı değildir.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Muhalefete böyle bakıyorsan yazıklar olsun sana!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Aynı şeyleri yapıyorsunuz farklı sonuç bekliyorsunuz, on yıldan beri değişmedi,
değişmeyecek.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Demokrasi anlayışın bu senin işte! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
İsteriz ki hep beraber, muhalefetiyle iktidarıyla adalet sorununun ülkemizde
daha güzel çözülmesi, daha güzel sonuçların alınması ve adaletin bir vicdan,
sızı meselesi olmaktan çıkarılmasını hep beraber hayata geçirmek istiyoruz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Adaleti bozan sizsiniz!
BÜLENT TURAN (Devamla) –
Siz bağırdıkça biz yürüyeceğiz, siz kızdıkça biz iş yapacağız.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Yazıklar olsun size!
BÜLENT TURAN (Devamla) – Bu
önemli kanunun da ülkemize hayırlar getirmesini, adalet sistemimizin
hızlanmasına vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Ak PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Turan.
Şahısları adına ikinci
konuşmacı Kütahya Milletvekili Alim Işık.
Sayın Işık, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasını öngören teklif üzerine söz aldım.
Bu teklifin içerisinde çok
farklı maddelerin ve düzenlemelerin yer aldığı tüm kamuoyunca ve aziz
milletimizin temsilcilerince iyi bilinmekte. Ancak, biraz önce değerli iktidar
partisi temsilcilerinin ifadeleriyle muhalefete bakış açısının -hakikaten- on
yıldır değişmemesinden endişe duyduğumu ifade etmek istiyorum. Bu millet,
yargıya en hızlı şekilde ve zamanında ulaşmayı, yargıdan gelen hizmetlere de en
iyi şekilde kavuşmayı arzu ederken Sayın Bakanın biraz önce, kapatılan
adliyelerle ilgili olarak belirli kriterleri öne sürüp onu, yapılan yanlışı
savunmaya çalışması da hakikaten yadırgadığımız bir konudur.
Değerli Bakanım, Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri PKK’lı teröristlere Habur’da yargılanmak üzere
mobil mahkeme ayağına götürürken milletin ayağındaki adliyeleri kapatıyorsa
bunu savunmanın bir anlamı yok. Şimdi “Dosya sayısına bakarız, coğrafi uzunluğa bakıyoruz, en yakın diğer
adliyeye yakınlığına, mesafeye bakıyoruz, belediyelere bakıyoruz ve buna göre
kapatıyoruz.” derseniz o zaman Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna yaptığınız teklif üzerine, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun 15 Haziran 2012 tarihinde aldığı karar doğruysa bir hafta
sonra aldığı karar yanlıştır, bir hafta sonra aldığı karar doğruysa o zaman bir
hafta önce aldığı karar yanlıştır.
Hangisi doğru Sayın Bakan?
44 adliyeyi iade ettiyseniz o zaman bunları hangi kriterlere göre iade ettiniz?
Ben diyorum ki Kütahya ilinin Domaniç ilçesi Osmanlının beşiğidir, 17.500
nüfusa sahiptir, en yakın ilçeye 40 kilometre uzaktadır, birçok köyü mağdurdur.
O zaman niye bunu iade etmediniz? Dolayısıyla, burada savunulacak bir şey yok,
yanlışsa yanlış deyin o zaman. Hep beraber “Yanlıştı, bu kararda şu şu
adliyelerin kapatılması yanlış olmuştur, bunu düzelttik.” deyin, o zaman saygı
duyarım ama siz savunmaya çalışırsanız… 1.500 nüfuslu yerinki iade ediliyor,
17.500 nüfusa sahip olan yerinki iade edilmiyor. O zaman, şimdi iade edilen
adliyeleri o ilin AK PARTİ’li milletvekillerinin başarısı olarak kamuoyuna
yansıtırsanız o insanlar başarılı da o zaman diğer arkadaşlarımız başarısız mı?
Böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla, “Bu hatayı baştan yaptık, hepsini iade
ediyoruz.” deyin veya “Hepsini kapattık.” deyin. Bunun savunulacak bir tarafı
yok.
Dosya sayısına bakarsanız,
o zaman benim Kütahya’daki vatandaşım komşusuyla kavga etmediyse, devletine,
milletine saygı gösterdiyse, beline silah alıp dağa çıkmadıysa hata mı etti,
hatta mı etti Sayın Bakanım? Bunun neresi savunulabilir? Dosya sayısı önemli
bir gösterge değildir. Dosyanın içeriğine bakmanız lazım. O zaman iki komşuyu
her gün kavga ettirelim, “Gidin birbirinizi de şikâyet edin, adliyedeki dosya sayısı
artsın.” diyelim, bunları geri kazanalım. Bunu mu söylüyorsunuz? Yani bu olmaz,
bu olmaz.
Onun için, yargı adil olmak
zorunda, vatandaşın ayağına hizmeti götürmek zorunda, HSYK’nın aldığı kararlar
da mademki sizin Bakanlığınızın önerisi üzerine alınıyor, o zaman bu yanlışı
düzeltin Sayın Bakan. Bu yanlışı derhâl düzeltmenizde büyük fayda var, yoksa
Anadolu’nun devletine milletine bağlı vatandaşları isyan etmek üzere. “Elime
silah alıp dağa çıkmadıysam suçum ne?” diyor, söylüyor. Şimdi bunların
arkasından gelecek olanları söylüyorum: Cezaevlerini kapatmak zorunda
kalacaksınız, Domaniç Cezaevi kapatılacak, aynı şekilde noterler kapatılacak,
icra müdürlükleri kapatılacak, arkasından da maliyeler kapatılacak. Bu küçük
ilçelerin tüm gelirlerinin yüzde 80’i zaten adliyelerle ilgili olaylardan
geliyor. Şimdi, bu işleri beraber düşünmez de bu kararı bu şekilde anlık
verirseniz yarın bu insanların mağduriyetini engelleyemezsiniz. Bakınız, benim
Şaphane ilçesinin Karamanca beldesinin bir köyünden, özürlü çocuğunun nafakası
için okuma-yazma bilmeyen vatandaşım bu adliyeden yararlanıyordu. Şimdi Gediz’e
gidecek. Gediz’in içerisindeki hangi sokağın adını dahi bilmeyen, okuyamayan bu
seksen iki yaşındaki annenin ıstırabını nasıl bitireceksiniz? Bunun gibi
Anadolu’da birçok insanımız var. Dolayısıyla, bu yargı paketinde hiç olmazsa bu
düzenlemelerin yer almasında yarar olacağını düşünüyor, tekrar saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Işık,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine
geçmeden önce bir önerge vardır.
Bölüm üzerinde İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önergedir bu. Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72. maddesi
uyarınca, görüşülmekte olan 278 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Bölümü
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Rıza
Öztürk Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Mersin Zonguldak Kırklareli
Dilek Akagün Yılmaz İlhan Cihaner Gürkut Acar
Uşak Denizli Antalya
Ömer
Süha Aldan Kazım
Kurt
Muğla Eskişehir
Gerekçe:
Yargı uygulamalarında, ceza
muhakemesi kanunda, tutuklama ve diğer koruma önlemleri yönünden yaşanan
sorunlar, ülkemizin gündemini sürekli meşgul etmektedir. Özel Yetkili
Mahkemelere ilişkin tartışmalar, yoğun bir şekilde sürmektedir. AİHM'nin çok
sayıdaki kararı, Türkiye'de tutukluluk
kurumunun iyi çalışmadığını, insanların haksız yere özgürlüklerinden
yoksun bırakıldıklarına vurgu yapmaktadır. Türkiye'de tutukluluk, ceza
muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan geçici bir önlem
olmaktan çıkarılmış, peşin bir cezalandırma halini almış ve fiili mahkûmiyete
dönüşmüştür. AİHM'si, Türkiye'de yargılama sisteminden ve yasadan kaynaklanan
"yaygın ve sistematik" bir sorun olduğunu ve bu sorunun, mahkemelerin
tutuklama ya da tutukluluğun devamına karar verirken "..suçun niteliği,
kanıtların durumu, dosyanın içeriği.. " şeklinde soyut, klişe bir gerekçe
kullanmalarından; tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelerken çekişmeli bir
duruşma yapmamalarından kaynaklandığını belirterek Türk Hükümeti'nden bu
durumun düzeltilmesi için gerekli önlemleri almasını istemektedir. Ancak
hükümet bu sorunu çözmemiş, sadece çözermiş gibi gözükmeye devam etmektedir.
Tutuklamaya, ancak yasada
aranan tüm koşullar gerçekleştiği ve başka önlemlerle tutuklamadan beklenen sonuca
ulaşılması mümkün olmadığı hallerde başvurulabilinir. Oysa ülkemiz
uygulamasında tutukluluk; geçici bir önlem olmaktan çıkmış, fiili mahkûmiyete
dönüşmüştür. Tutuklama, amacı dışında ve kötüye kullanılan bir kurum haline
gelmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; katalog suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilir
düzenlemesi, âdeta otomatik bir tutuklama hükmü gibi anlaşılmaya ve uygulanmaya
başlanılmıştır. Herhangi bir suç, fıkradaki katalog suçlar arasında kalmasa
bile, ikiden fazla kişinin mevcudiyeti örgüt olarak nitelenerek durum fıkraya
sokulmakta ve tutuklamaya gidilmektedir. Ülkemizdeki uygulama, yasal
düzenlemelerin aksine, -olağan dışı hukuk rejimlerinde dahi çiğnenemez olan-
"suçsuzluk karinesi"ni ortadan kaldırmaktadır. Bu konuda, bizde
tutuklama süresi, İHAS uygulaması ışığında çok uzun kabul edilmektedir.
Türkiye'de yargı mekanizması, adaleti gerçekleştirmeye elverişli bir işleyişe sahip
değildir. Ülkemizde adaletin tecellisi, hem nicelik hem nitelik yönünden
sorunludur. Bu güne kadar açıklanan yargı paketleri, yargısal karar sürecinin
hızlandırılması için somut ve ciddi adımlar getirmemiştir. Hiçbir sorun
çözülmemiştir.
Ülkemiz uygulamasında karşılaşılan
tutuklama nedenleri ve uzun tutukluluk süreleri, keyfi tutuklama ve özel
yetkili mahkemelerle ilgili sorunların çözüleceğine yönelik beklenti
yaratılmış, ancak öncekilerde olduğu gibi bu paket ile de sorun çözülmemiştir.
Sorunun çözümüne yönelik CHP milletvekillerinin CMK'da değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifi, bu tasarısı ile birleştirildiği halde görüşmelerde dikkate
bile alınmamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; katalog suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni varsayılabilir düzenlemesi,
adeta otomatik bir tutuklama hükmü gibi anlaşılmaya ve uygulanmaya
başlanılmıştır. Herhangi bir suç, fıkradaki katalog suçlar arasında kalmasa
bile, ikiden fazla kişinin mevcudiyeti örgüt olarak nitelenerek durum fıkraya
sokulmakta ve tutuklamaya gidilmektedir Ülkemizdeki uygulama, yasal
düzenlemelerin aksine, -olağan dışı hukuk rejimlerinde dahi çiğnenemez olan-
"suçsuzluk karinesi"ni ortadan kaldırmaktadır. Bu konuda, bizde
tutuklama süresi, İHAS uygulaması ışığında çok uzun kabul edilmektedir.
Türkiye'de yargı mekanizması, adaleti gerçekleştirmeye elverişli bir işleyişe
sahip değildir. Ülkemizde adaletin tecellisi, hem nicelik,hem nitelik yönünden
sorunludur. Bugüne kadar açıklanan yargı paketleri, yargısal karar sürecinin
hızlandırılması için somut ve ciddi adımlar getirmemiştir. Hiçbir sorun
çözülmemiştir, bekletilmektedir.
Bu gerekçelerle, Teklifin
birinci bölümü üzerindeki görüşmelere devam edilmesi büyük önem taşımaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Birinci bölüm üzerindeki
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen cezası
kesinleşmiş olup da cezaevlerindeki yer darlığı nedeniyle infazı
gerçekleştirilmemiş suçlular var mıdır, cezaevlerine götürülmeyenler? Ayrıca,
cezaevlerinde yer olmadığı için şu ana kadar kaç kesinleşmiş cezanın ertelemesi
yapılmıştır, bu konuda elinizdeki bilgileri açıklayabilir misiniz?
İkinci sorum da, Habur’da
mobil mahkeme kuran bir Hükûmetin vatandaşın ayağındaki mahkemeleri başka
yerlere taşımasındaki gerekçeyi izah edebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye’de
adalete olan güven konusunda yapılan anketlerde güvenin azaldığı ortaya
çıkmaktadır. Bu durumda Adalet Bakanlığının uygulamalarının etkisi olduğunu
düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum: 16
büyükşehrimizden 1’i olan Mersin’de kapatılan 2 tane adliye var, birisi
Bozyazı, diğeri Çamlıyayla. Bozyazı nüfusu merkez 16 binin üzerinde ve iki
beldesi ve köyleriyle 30 bin civarında. Sadece, ilçeye bağlı bir belde olan
Tekeli’nin bile ilçeye uzaklığı 20 kilometre. Çamlıyayla ise yaz nüfusu
yaylalık bir yer olduğu için dört ay boyunca 70-80 bin civarına çıkıyor. Bu
adliyelerin geri açılması gibi bir düşünceniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öz.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, bir yandan
tutuklu ve hükümlü sayısı kapasitelerin 3 katı oranında artmışken buna rağmen
mahkemeler kapatılıyor, adliyeler kapatılıyor. Bu bir çelişki değil midir?
Yine, diğer taraftan,
devlet güvenlik mahkemelerinin tabelasını değiştirip özel yetkili mahkeme
yaptık. Başbakan Yardımcısı Sayın Bozdağ da “Hukuk devletlerinde özel yetkili
mahkemelerin yeri yoktur.” demişti. O yüzden özel yetkili mahkemelerin ön
şartsız kapatılması gerekmektedir diye düşünüyorum. Eğer isim arıyorsanız size
isim önereceğim “MTM”, diğer adıyla “muhalifleri tutuklama mahkemeleri” diye
değiştirebilirsiniz eğer kalacaksa. Yine, diğer taraftan, 25 Haziranda size
muhalif olan KESK’e bağlı bütün sendikaların başkan ve sekreterlerini
tutukladınız, cezaevine attınız. O yüzden, acilen bu özel mahkemelerin
kapatılması gerekmektedir.
Çelikhan ilçemiz Adıyaman
merkeze 55 kilometre mesafededir, kışın yolları kardan kapanmaktadır. “Dava
sayısı azdır.” diye mahkemeyi kapatıyorsunuz. Çelikhanlılar dava işlemek için
olay mı çıkarsınlar?
Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce,
kapatılan adliyelerle ilgili açıklama yaparken 3 kriter saydınız:
“1) Komşu adliyeye 15
kilometre yakın olan,
2) 1.200’den daha az
dosyası olan,
3) Merkez nüfusu 12 bin,
toplam nüfusu 30 binin altında olan,
yerleri kapattık ve 44 yeri
açarken de bunlardan birisine uymadığı tespit edilenleri açtık.” dediniz.
1) Dalaman ilçemizin merkez
nüfusu 25 bin, toplam nüfusu 35 bindir. Diğerlerini bu kriterlere göre
açtıysanız Dalaman adliyesini niçin açmadınız, Dalaman halkını niçin cezalandırdınız?
2) Kapatılan adliyelerle
ilgili vatandaşın kârı ne olmuştur?
3) Adliye kapatma sonucunda
Adalet Bakanlığı olarak ne kâr elde ettiniz? Bunu da somut olarak söylerseniz
çok mutlu oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana
soru tevdi etmek istiyorum.
Bir tanesi, Denizli’nin
Güney ilçesinde bir günlük güvenlik dâhil, maaşlar dâhil adliyenin ne kadar
harcaması vardır? Habur’da bir günlük maliyet, yargılama ve güvenlik dâhil ne
kadardır?
İkincisi, kanun
tasarılarının iyi incelendiğine inanıyor musunuz? Komisyonlarda sizin adınıza
konuşan yetkililerin, madde gerekçelerinin bilinçli olarak çok kısa yazıldığına
dair ifadeleri var. Aksi takdirde birden fazla yorum çıktığından problem
olabileceği beyan ediliyor. Bu sizin talimatınız mıdır? Kanun tasarısında
gerekçeler, dünkü Akreditasyon Kurumu Kanunu Tasarısı’na da baktığımızda
gerekçeler yazılmasa da olurdu. Gerçekten bu sizin talimatınız mıdır, yoksa iş
olsun diye mi bu gerekçeler yazılıyor?
Bir diğer soru, bu
adliyelerin kapatılmasıyla ilgili mesafeleri ölçerken gerçekten kilometre
hesabı mı yaptınız, yoksa kuşbakışı mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ayhan.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Karabük’ün ilçelerinden
Eflâni ve Ovacık’ta da adliyeler kapatıldı. Bunlardan Eflâni, daha önce
askerlik şubesi ve cezaevi de kapatılmış bir ilçemiz. 9.673 nüfusumuz var.
Ovacık’ta da yine 3.321 nüfusumuz var.
Anadolu’nun küçük
kasabalarında bu tür yerlerin kapatılması, askerlik şubelerinin ve adliyelerin
kapatılması esnafta büyük bir ekonomik yıkıma sebep olmaktadır. Buralar
kapatılırken objektif davranıldığına inanıyor musunuz?
Ayrıca, yine İstanbul’da,
Kadıköy, Beykoz, Şile, Üsküdar, Kartal, Maltepe’yi içine alan Anadolu
Yakası’nda da adliye Kartal’a taşındı. Bu, özellikle Şile’den, Beykoz’dan,
Üsküdar’dan gelenler için inanılmaz bir mesafe. Burada şuna inanıyoruz:
Vatandaşın adliyeye müracaatı çok zorlaşacaktır. Anadolu Yakası’na tekrar bir
adliyenin daha yapılmasında büyük yarar vardır.
Bir de büyük zorluklar…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Terörle
Mücadele Kanunu’nda, Askerî Ceza Kanunu’nda ve kamuoyunda Şike Kanunu olarak
bilinen kanunlarda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tecil, paraya
çevirme gibi işlemlerin yapılmasına yönelik bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Bir de Çorum’un üç
ilçesinin adliyesi kapatıldı, Bayat ilçesinin adliyesi daha sonra tekrar
açıldı. Bu konuda teşekkür ederiz. Ancak, kilometre olarak Bayat ilçesinden çok
daha uzak olan Ortaköy ve Mecitözü ilçelerinin adliyeleri açılmadı. Bunun
mantığını Mecitözü ve Ortaköy’de yaşayan vatandaşlarımız bir türlü
kavrayamıyorlar. Bir kilometre hesabıyla, yanınızda bulunan bürokratlardan
sorarak, bizi de ikna ederseniz seviniriz.
Teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Köse.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, gerçi, bu
dördüncü bölümde yer alan bir maddeyle ilgili ama şunu öğrenmek istiyorum:
Geçici madde 1 kapsamına giren hususlarda, soruşturma, kovuşturma ve
kesinleşmiş olanlar… Kategorik olarak kaç kişi yararlanabilir bu hükümden?
Bunlarla ilgili toplu davalar var mıdır?
Bu konuda bilgi verirseniz
memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Alim Işık’ın sorusu:
“Cezaevlerinde yer olmadığı için hükmü kesinleşmiş olmasına rağmen, bundan
dolayı infazı ertelenen kimse var mıdır?”
Bu gerekçeyle infaz
ertelemesi söz konusu değil. Şu an için infazı ertelenenler kanunda belirtilen
zaruretleri ispat etmeleri hâlinde başsavcılıkların bu konudaki yetkisi dâhilinde
yapılan bir erteleme işlemi var.
Cezaevlerindeki doluluk
oranı Türkiye geneli ortalamasına bakıldığında, artırılmış kapasite itibarıyla
mevcutla eşit durumda; yüzde 100 gözüküyor. Ancak belli bölgelerde dağılımdan
kaynaklı yoğunluklar var. Bu yoğunlukların dengelenmesi noktasında nakiller söz
konusu oluyor. Nakiller esnasında da bölgeden başka bölgeye gitmek istemeyen
hükümlü, tutuklular ve bunların aileleri devreye giriyorlar ve bu nakillerin
kendilerini mağdur edeceğini ifade ediyorlar.
Genel olarak, değerli
arkadaşlar, cezaevlerindeki yoğunluğu çözme noktasında 2009 yılında bir eylem
planı devreye konulmuş durumda ve bu plan çerçevesinde ciddi bir kapasite
artışını sağlayacak yatırımlar başlamış durumda. Bu yatırımların şu anda önemli
bir kısmı inşa hâlinde; 2012 yılı içerisinde 22 ceza infaz kurumu çalışmaya
başlayacak, açılacak, 2013 yılında 34 ceza infaz kurumumuz ve 2015 yılında da
50’nin üzerinde ceza infaz kurumu kapasite artışı itibarıyla devreye girmiş
olacak.
Bu anlamda şu an için bahsettiğiniz
manada bir infaz ertelemesi uygulaması başlatılmamıştır Sayın Işık.
Onun dışında “Habur’da
mobil mahkeme kurdunuz.” dediniz.
Değerli arkadaşlar, Habur
bu Genel Kurulda çok tartışıldı. İhtiyaç olması hâlinde bu devlet, geçmişte
yaptığı gibi bundan sonra da benzer uygulamalar yapar. Daha önce, İmralı’da
ceza infaz kurumu var ama oraya o günkü ismiyle Ankara Devlet Güvenlik
Mahkemesi, daha sonra Ankara Ağır Ceza Mahkemesi gitmiştir ve bölücü örgüt
başını orada yargılamıştır. Güvenlik şartları ve değişen, gelişen ortama göre
bu, usul yasalarında verilen imkân geçmişte kullanılmıştır, bundan sonra
ihtiyaç olursa yine kullanılır.
Onun ötesinde, Sayın Öz
“Adalete olan güvenin azaldığı söyleniyor. Buna ilişkin ne söyleyeceksiniz?
Bunun AK PARTİ’nin uyguladığı politikalarla bir bağlantısı var mıdır?” diye
sordu.
Değerli arkadaşlar, tabii,
bu konu çokça tartışılabilecek bir konu. Türkiye’de yargıya ilişkin eleştiriler
öteden bu yana devam eder ve Türk yargısının temel problemlerini defalarca bu
Genel Kurulda konuştuk. Bunlar, yargılamaların uzunluğundan kaynaklı,
vatandaşın adaletle buluşmasında geçen zamandan kaynaklı yoğun şikâyetlerdir;
onun dışında, fiziki kapasite noksanlığından kaynaklı şikâyetlerdir; mevzuatın
iyi olmamasından kaynaklı şikâyetlerdir; eğitimin yeterli olmamasından kaynaklı
şikâyetlerdir.
Bütün bu şikâyetleri ortadan
kaldırmaya dönük planlı bir çalışma 2009 sonbaharında başlatılmıştır -bunu
defalarca ifade ettik- ve bu çerçevede, Türkiye’de öteden beri devam eden ve
2009’da belli bir plan çerçevesinde sürdürülen bu çalışmalarda fiziki altyapıyı
inşa etme noktasında önemli mesafeler alınmıştır ancak bu yetmez, adliye
sarayları yapmak, fiziki şartları iyileştirmek çözüm değil. Bununla beraber,
mevzuat altyapısını da günün şartlarına uygun hâle getirmek, evrensel hukukla
barışık hâle getirmek önemliydi. Bununla ilgili önemli çalışmalar yapıldı ve bu
Genel Kurulda temel yasaları, önemli kısmı itibarıyla, iktidar muhalefet
beraberce yaptık.
Onun ötesinde, yargıya
güvenin oluşturulması noktasında en önemli adım, makul sürede yargılamaların
sona erdirilmesi ve vatandaşın adaletle buluşması sıkıntısıydı. “Bunu
çözebilmek için ilk iki pakette yaptığımız düzenlemelerle önemli neticeler
aldık.” dedim, konuşmamda da ifade ettim.
Türkiye’de ilk derece
mahkemelerinde dosyaların karara bağlanma süreci ortalama 200 ile 210 gündür,
bu da 6,5-7 aya tekabül eder. Yılda 6 milyon dosya sisteme giriyor, ceza ve
hukuk, toplamda 6 milyon dosya. Bu dosyaların da ortalama bitme süresi 200-210
gün arasında. Ama esas itibarıyla, temyiz mahkemesinde çok zaman kaybı
yaşanıyor. Bunun için, Yargıtayın ve Danıştayın daire sayısı arttırıldı, üye
sayısı arttırıldı. Konuşmamda ifade ettim, Yargıtayda ilk defa 2011 yılının
Eylülünden itibaren, gelenden fazla dosya karara çıkmaya başladı. 1 milyon 200
bin civarında da stokta dosya bekliyordu. Ayrıca, sürekli gelen dosyalar da
bunun üzerine biniyordu ve yılda ortalama 100 bin dosya iş yükü olarak
artıyordu Yargıtayda. Şimdi o artış durmuştur, mevcut stokta bekleyen
dosyalardan azalma başlamıştır ve 1 milyon 200 bin dosya 880 bine gerilemiştir.
2011’in ilk beş ayında 68 bin dosya ceza dairelerinde karara çıkmışken,
2012’nin aynı beş ayında 200 binin üzerinde dosya karara çıkmıştır. Bu da
göstermektedir ki Yargıtayda önemli bir hareketlenme olmuştur ve bu gidişatla
yine Yargıtay Başkanlar Kurulunun yapmış olduğu bir planlama ile cezada iki yıl
içerisinde, hukuk dosyalarında bir buçuk yıl içerisinde stokları bitirmek ve
ilk derece mahkemelerinden gelen davaların iki ila iki buçuk ay içerisinde
karara bağlanarak bölgesine gönderilmesi hedeflenmiştir. Bu da şu demektir: İlk
derece mahkemesinden 200-210 günde gelen dosya, iki-iki buçuk ay Yargıtayda
kaldığında -posta süresini de koyunuz- en fazla on bir, on iki ayda kesinleşmiş
vaziyette karara çıkacaktır. Bu, Türkiye’de bizim için hayal edilmesi bile zor
bir sonuçtur. O açıdan, hukukta bir buçuk yıl, ceza davalarında iki yıl
içerisinde, inşallah, bu limiti yakaladığımızda Türkiye’de adalete olan güvenin
hızla yükseleceğini de ifade ediyorum.
Ancak, sadece fiziki
kapasite ya da yargılamaların gecikmesi değil, evrensel hukukla uyumlu olmayan
kararların çıkması da adalete güveni sarsmaktadır. Bu noktada alınan tedbirleri
de sizlerle zaman zaman bu Genel Kurulda paylaştık. Türkiye’deki yargıçlar
Strasbourg mahkemelerinde çalışma ziyaretlerine gönderiliyor; Türkiye içinde,
Türkiye dışında eğitim çalışmaları yapılıyor; çok sayıda hâkim, savcımız yurt
dışı eğitimlere gönderiliyor ve bunların sonucunda hâkim, savcılarımızın terfi
kriterleri içerisine İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarını ne kadar dikkate
aldığına dair bir kriter de eklenmiştir.
Bununla beraber, İnsan
Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhine vermiş olduğu 2.400 ihlal kararının
önemli bir kısmı Türkçeye çevrilmiştir ve UYAP sitesi üzerinden hâkim,
savcılarımızın kullanımına açılmıştır. Bundan sonra evrensel hukukla barışık
karar çıkması noktasında yoğun bir çaba da sarf edilmektedir.
Bütün bunlarla beraber,
Türkiye’de makul sürede yargılanma, evrensel hukukla barışık karara ulaşma ve
fiziki şartların, altyapının ikmaliyle beraber bu güven hızla yükselecektir
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, istatistiki birtakım bilgiler istedim, onları verebilecek misiniz geçici
madde 1’le ilgili? Yani, yazılı olarak bir bilgi notu gibi.
BAŞKAN – Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birinci bölümün maddelerine
geçmeden önce, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
278 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı, birinci bölümde bulunan maddeleri, varsa
üzerlerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
278 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci Maddesinin 5 inci Fıkrasında yer alan “yönetmelikle
düzenlenir” ibaresinin “kanunla düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. 30.06.2012
Pervin Buldan Ayla Akat Sırrı Süreyya Önder
Iğdır Batman İstanbul
İbrahim Binici Adil Kurt Nazmi Gür
Şanlıurfa Hakkâri Van
Sırrı
Sakık
Muş
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının;
1) 1. Maddesi ile
değiştirilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 1 inci maddesinin 5.
fıkrasında bulunan değişikliği kelimesinden sonra ve kelimesinin metne
eklenmesini, ve diğer kelimelerinin ise metinden çıkarılmasını,
2) “Yargı organlarında
görev yapan mübaşirler 657 Sayılı Kanunun 36. maddesinin I-GENEL İDARE
HİZMETLERİ SINIFI bölümünde değerlendirilir.” cümlesinin son fıkra olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Muharrem Varlı
Konya İzmir Adana
Ali Öz Alim Işık S. Nevzat Korkmaz
Mersin Kütahya Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278 sıra sayılı kanun tasarısının 1.
maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 5 inci fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Gürkut Acar
İstanbul Muğla Antalya
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
okunan son önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Acar,
buyurun efendim.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
278 sıra sayılı Yargı
Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi tekrar
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, biraz önce burada Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşlarımızdan
birisi “Muhalefet böyle yapar, boş önergeler verir ve boş önergelerle
zamanımızı alır.” şeklinde bir değerlendirme yaptı. Buna tahammül edemedim ve
yerimden konuşmak zorunda kaldım.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, eğer muhalefeti bu şekilde değerlendirirseniz bu rejimin ismi
“demokrasi” değildir, olamaz. O nedenle, bizim buradaki söz haklarımızın
kullanılmasına tahammül göstermek zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Anayasa’ya aykırılıklar yapıyorsunuz, Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz ve bu
anayasaların konuluş sebebi dünyanın her yerinde, bütün anayasalar ve bütün
idare hukuku sistemleri, sadece, kahredici bir güç olan hükümranlık gücünün
sınırlandırılması için yapılır yani iktidarın, insanları, fertleri, kişileri
ezmemesi için yapılır ve burada Anayasa’ya aykırılık bulunmaktadır. Ben,
özellikle beş noktada bu maddeyle ilgili görüşlerimi açıklamaya çalışacağım.
Birincisi: Anayasa’ya
aykırılık vardır değerli arkadaşlarım çünkü burada, tasarıda yer alan “İcra
müdür ve icra müdür yardımcıları ile icra katiplerinin sınav, mülakat,
görevlendirme, nakil, unvan değişikliği, görevde yükselme ve diğer hususları
yönetmelikle düzenlenir.” şeklindeki hüküm özlük haklarına ilişkin olmakla
birlikte Anayasa’nın 128’e ikinci fıkrası hükmüne kesinlikle aykırıdır. Peki,
128’e ikinci fıkrası ne diyor? “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
nitelikleri, atamaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve
ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Kanunla düzenlenecek bir
işe siz “Yönetmelikle yapılır.” diye madde koyuyorsunuz.
Şimdi söyleyin, yani
muhalefet acaba boş laf mı yapıyor yoksa ciddi bir eleştiri mi getiriyor?
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bir de buraya “sözlü sınav” koymuşsunuz. Sözlü sınavlar ne işe
yarıyor? Size kısa ve öz olarak söylüyorum: Sözlü sınavlar AKP’nin her
kademede, devletin her kademesinde örgütlenmesine yarıyor. Kendi adamlarınızı,
kendi yandaşlarınızı kayırıyorsunuz, sözlü sınavlarda onları getiriyorsunuz.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Aynen, çok doğru!
GÜRKUT ACAR (Devamla) - Tebrik
ediyorum, çok güzel yapıyorsunuz; kutluyorum sizi! Evet, onun için de Adalet ve
Kalkınma Partisinin ismindeki “adalet”i kaldırmak lazım çünkü “adalet” diye bir
şey bırakmadınız Türkiye’de.
Değerli arkadaşlar, ikinci
olarak bu maddeyle ilgili, tasarıda “İcra ve iflas dairelerince verilen
kararlar gerekçeli olarak tutanaklara yazılır.” diyor.
Burada personel sayısının
azlığını söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, otuz dokuz sene ben fiilî
avukatlık yapmış bir arkadaşınızım. İcra dairelerinde çalışma koşulları insafı
aşacak ölçüde kötüdür ve yeterli eleman yoktur. O nedenle, bu “gerekçeli olarak
yazılır” sözüyle, buradaki, eğer personel sayısının arttırılması birlikte
yapılmazsa bu maddenin yazılmasının hiçbir önemi yoktur.
Üçüncüsü: Değerli arkadaşlar,
bu maddede “Borçlunun bilinen en son adresine iadeli taahhütlü posta yoluyla
meşruhatlı ödemeye davet yazısı göndermek zorundadır.” şeklinde bir hüküm var.
Bu da zaman kaybına yol açacaktır ve yapılacak ihtarname giderlerinden dolayı
da alacaklılar mağdur edilecektir. Bu nedenle de bu düzenlemenin tasarıdan
çıkartılması lazım.
Dördüncüsü: Tasarıda
yapılan düzenlemeyle, haczedilemez malların kapsamının genişletilmesi, bu
bağlamda menkul mal haczine neredeyse son verilmiş olması söz konusudur. Burada
alacaklıyla borçlu arasındaki hak ve adalet dengesi alacaklılar aleyhine ciddi
biçimde bozulmuştur. Bu durum, alacağını tahsil edemeyen yurttaşların hukuka ve
devlete olan güveninin sarsılmasına neden olacaktır. O nedenle, burada
yapılacak doğru düzenleme, ekonomik değeri malın satış ve muhafaza masraflarını
karşılamayacak olan malların haczedilemeyeceği yönünde olmalıdır. Bu şekilde
değiştirilmesini talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıyla getirilen bu beşinci noktada da “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise
hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde
satılmasını isteyebilir.” şeklindeki düzenleme gerçekçi değildir. Özellikle
gayrimenkullerde, taşınmaz mallarda bu bir yıllık süre yeterli değildir. Çünkü
burada, 100’üncü maddede yer alan bilgilerin toplanması, bilgilerin ilgililere
tebliği ve diğer konular yeteri kadar zaman ayrılmaması sonucunu sağlayacaktır.
O nedenle, bu maddenin de yeniden düzenlenmesi ve sürenin arttırılması lazım.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Acar,
teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla yapacağız efendim.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının;
1) 1. Maddesi ile
değiştirilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 1 inci maddesinin 5.
fıkrasında bulunan değişikliği kelimesinden sonra ve kelimesinin metne
eklenmesini, ve diğer kelimelerinin ise metinden çıkarılmasını,
2) “Yargı organlarında
görev yapan mübaşirler 657 Sayılı Kanunun 36. maddesinin I-GENEL İDARE
HİZMETLERİ SINIFI bölümünde değerlendirilir.” cümlesinin son fıkra olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarıda icra personelinin
yazılı sınav, sözlü sınav, görevlendirme, nakil, unvan değişikliği, görevde
yükselme ve diğer hususların yönetmelikle düzenleneceği hükmü mevcuttur. “Diğer
hususlar” gibi nerede başlayıp nerede biteceği belli olmayan bir ibare
eklenmiştir. Bu ibare soyut bir ibare olup icra dairelerinde görev yapan
herkesi kıskaç altına alabilme, mesleki ve özlük haklarının kolayca Bakanlıkça
çıkarılacak bir düzenlemeyle değiştirilebilmesi gibi bir riski içermektedir.
İcra personeli aynı zamanda
adli işlem yapmaktadır. Hukuk devletinde adli görev yapan kişilerin her türlü
siyasal baskılara ve etkiye açık düzenlemelerle çalışmaya mecbur bırakılması
yargı bağımsızlığını da zedeleyen unsurlardandır. Bu yüzden bu ibarenin tasarı
metninden çıkarılmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin rant ve faiz ekonomisi ülkeyi içinden çıkılmaz bir borç sarmalına
sokmuş ve bugün milletimizin güvenli geleceğini ilgilendiren meseleler de bile
sesimizi yükseltememe gibi zafiyetler doğurmuştur. AKP’nin ekonomi politikaları
nedeniyle içeride de ekonomik ve sosyal hayatta ilginç değişiklikler
yaşanmaktadır. Bazı sektörler gittikçe güç kuvvet kazanıp daha belirleyici ve
yönlendirici sektörler hâline gelmektedir. Örneğin ülke insanı geçinmekte
zorlanırken ülke kaynaklarını, vatandaştan aldığı yüksek faizlerle ve en küçük
bir risk almadan elde ettiği yüksek kârlarla çalışan bir bankacılık sistemi.
Neredeyse bankalara borcu olmayan ne çiftçi ne esnaf ne de memur kalmıştır.
Bankalar sıfır riskle çalışmaktadır ve her hâl ve kârda mükerrer, yüksek kârlar
elde etmektedirler. Bankaların yarıdan fazlasının yabancıların elinde olması da
ayrı bir rahatsızlık konusudur. Bankacılık sistemi ülke insanının iliğini
kemiğini emen bir canavara dönüşmüştür.
Size başka bir örnek daha,
AKP’nin ekonomi politikaları ile memleket evlatları, sefalet ücretleri ve ucuz
işçi simsarlığıyla karşı karşıya kalmıştır. Hizmetleri özelleştiriyorum diyerek
yola çıkan Hükûmet, taşeron firmalara güç, kuvvet vermiştir. Hiçbir şey
üretmeyen, sadece al-sat ile milyarlar kazanan aracı kuruluşlar AKP’nin
yükselttiği yıldızlardandır.
Kamu sektöründe de iş yükü
artan, ekonomik ve sosyal, kültürel hayatın her safhasında iş yoğunluğu yaşayan
icra daireleri de böyledir. AKP, adliyeleri bir bir kapatırken icra
dairelerinin sayısı her ilde katlanarak artmaktadır. Burada görev yapan
arkadaşlarımız da bundan hoşnut değildir. İcralık olmayan vatandaşımız hemen
hemen kalmamıştır. Üretim ekonomisi yerine, emek ve alın terinin dışlandığı,
kolay kazanç ve sömürünün baş tacı edildiği AKP’nin rant ve faiz ekonomisinin
doğal sonuçlarıdır bunlar. İcra dairelerinin çalışma rekorları kırdığı bir
ülkede gelecekten bahsedilemez. Huzur kalmaz başta. İcra dairesinde görev yapan
memurlar da sıkıntıda. AKP, zor bir kamu görevi yapan icra çalışanlarına yeni
yükler yüklemeye devam etmektedir. Adalet Bakanlığı beş ay önce bir genelge
çıkarmıştır. İcra memurları mahkeme ve savcılıklara nöbetçi kâtip olarak
görevlendirilmektedir. Sanki kendi dairelerinde nefes alacak zamanları kalmış
gibi, mevzuatları farklı ve teknik hukuk bilgileri gerektiren alanlarda
çalışmaya zorlanmaktadırlar.
İcra memuru arkadaşlara
uygulatılan velayet davaları, çocuk teslimi ve teslim alımı olaylarında da
sıkıntılar mevcuttur. Çocuklar bir eşya, bir obje değildir. Sosyal hizmet
müdürlüklerince uygulanması gereken işlemler yıllardır icra memurlarınca
yapılmakta ve son derece dramatik olaylara fırsat verilmektedir. Bu çağ dışı
uygulamalara son verilmelidir.
Yine, 6183 sayılı Kanun
gereğince yetkili Maliye memurlarının bazı işlerini de icra memurları yapmakta,
Maliye hacizleri de Adalet Bakanlığınca yerine getirilmektedir. Yarın, mahkeme
hükmü konusu hâline gelecek bir mevzuda adalet talebiyle kendisine başvurulacak
adliyeler taraf hâline gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
icra dairelerinin çağdaş bir yapılanmaya ve çalışanlarının insan odaklı bir
çalışma ortamına ve özlük haklarına kavuşturulması hususu üzerinde saatlerce
durabilir, saatlerce konuşabiliriz ancak süremiz az. Bu konuda Adalet Bakanlığının
yapacağı çalışmalara Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermeye hazır
olduğumuzu ifade ederken icra dairelerinin işsiz kaldığı, çalışmadığı bir
ekonomik hayat temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
278 sıra sayılı kanun
tasarısının 1 inci Maddesinin 5 inci Fıkrasında yer alan “yönetmelikle
düzenlenir” ibaresinin “kanunla düzenlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. 30.06.2012
Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Sakık,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu yasalar
görüşülürken… Aslında bu yasalar Türkiye'nin temel sorunlarını çözecek yasalar
değil ama bir noktada bir iyileştirme var. Bundan da ciddi şekilde rahatsız
olan gruplar da var. Bugün bir gazetenin bir asparagas haberinden yola çıkarak
yani kendilerinde bir hakkı görerek bir halkın temsilcilerine ve bir halkın
çocuklarına hakaret etme hakkını kimse kimseye vermez. Açıkça söylüyoruz: Bizi
beğenmeyebilirsiniz, bizim düşüncelerimize katılmayabilirsiniz ama hiç kimse
size bize hakaret etme hakkını vermez. Sizin “Barzani” dediğiniz adam Güney
Kürdistan’da 5 milyon insanı temsil ediyor, orada devletiyle ayakta duruyor. Sizin
aşağıladığınız, hakaret ettiğiniz Öcalan… 3,5 milyon insan çıkıp Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor,
Meclis Başkanına 2006 yılında…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Öcalan’ın ne alakası var be! Öcalan’mış…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bir
dakika, bir şey…
Bağırmayın!
Bağırmayacaksınız, dinleyeceksiniz, hakaret etmeyeceksiniz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimi
temsil ediyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…hakaret etmeyeceksiniz. Bağırma! Bağırmayacaksın!
OKTAY VURAL (İzmir) – Terör
örgütü liderini, terörist başını Kürtlerin temsilcisi gibi sunuyorsunuz be!
Şuraya bakın ya!
SIRRI SAKIK (Devamla) – …
ve “Benim irademdir.” diyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani
katile “katil” demeyecek miyiz? Katil değil mi?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kundaktaki bebek Kürt değil miydi?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, bakın, daha dün, burada, bu kürsüde…
OKTAY VURAL (İzmir) – 338
tane katliam yaptı, Kürt değil miydi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Türk milletine hakaret ediyorsun, yeter!
AYLA AKAT (Batman) – Siz
orada bir şey söylerken biz müdahale ediyor muyuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…İran militanının Kraliçe’yle nasıl resminin çekildiğini ve nasıl barış için el
uzattıklarını…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kürt
kökenlilerin hepsini terörist gibi gösteriyorsunuz be!
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Bakan, Öcalan nerede? Cevaplarınız hiç de açıklayıcı değil.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…hep birlikte gördük, İngiltere’de bunlar oldu ama burada dönüp sadece
hakaretle bu iş olmaz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kundaktaki bebeğe kurşun sıkan adam katildir!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bize, hele dönüp…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Türk milletine hakaret ediyorsun en başta!
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Katile “katil”, bölücüye “bölücü”, haine “hain” diyoruz biz.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bize dönüp, bize ahlak dersi verenler dönün 12 Eylül öncesine 5 bin insanın
katlinde silahlarının tetiğinde…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Gazi Meclise hakaret ediyorsun! Türk devletin bütünlüğüne, milletin birliğine
hakaret ediyorsun!
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, müdahale edin lütfen.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…kimin parmağı varsa, onları araştırın.
BAŞKAN – Sayın Sakık,
lütfen… Lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sen Öcalan’ın avukatı mısın?
AYLA AKAT (Batman) – Niye
müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Lütfen, lütfen…
Tamam…Sakin olun lütfen.
Buyurun Sayın Sakık, devam
edin.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, beğenmeyebilirsiniz, katılmayabilirsiniz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Elbette
beğenmiyoruz!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…bizi yok hükmünde sayıyorsunuz. Siz çünkü “Kürtler yok.” diyorsunuz,
“Kürtlerin demokratik hakları yok.” diyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sen kendini Öcalan’la özdeşleştirirsen benim için sen de yoksun!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kürtleri öldüren bir kimse katildir, katildir!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Onun için diyorsunuz ki: “Biz bu noktada…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Benim için sen de yoksun eğer Öcalan’la kendini eşleştiriyorsan.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve
açıkça…
Bakın, Sayın Başkan,
müdahale eder misiniz lütfen.
BAŞKAN – Lütfen,
arkadaşlar… Lütfen… Lütfen…
AYLA AKAT (Batman) – Böyle
mi yöneteceksiniz Sayın Başkan? Böyle mi yöneteceksiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– İç Tüzük’e uygun konuşsun, İç Tüzük’e uygun konuşsun!
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Açıkça terör örgütünün savunuculuğu yapılıyor burada. Öcalan’ın avukatlığını
yapıyorsun sen!
SIRRI SAKIK (Devamla)
– Bakın, Sayın Başkan…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, böyle mi yöneteceksiniz?
BAŞKAN – Her iki tarafa da
sakin olmalarını söylüyorum Hanımefendi, sizin de bana bağırmanıza gerek yok.
AYLA AKAT (Batman) – Niye,
müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN – Rica ediyorum,
söylüyorum, söylüyorum efendim. Lütfen… Lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, bizi konuşturtmayın, bizi konuşturtmayın. Biz böyle baskılara falan
boyun eğmeyiz. Dönün bakın, 12 Eylül öncesinde 5 bin insanın katlinde kimin
parmak izleri var, kimin tetiklerde, devletin arşivlerinde bulunan silahlarda
kimin parmak izi var biliriz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Kimin parmak izleri var? O zaman da vardı PKK.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Onun için bize böyle ahlak dersi vermeyin.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz
de biliriz kimin parmakları var, kimler katil!
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve
burada bir halka haksızlık edildiği içindir ki insanlar gidip dağlara
sığınmışlardır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– 40 bin kişinin katilini savunuyorsun. Bunları söylerken 40 bin kişinin
katilini savunuyorsun!
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan müdahale edin!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz,
rica ediyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Ve
sizi men ederiz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Senden mi çekineceğiz biz!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…men ederiz sizi, bir daha bu şekilde hareket etme, hakaret etmeye kimsenin
hakkı yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – 50
bin kere “katil” deriz, 50 bin kere!
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Katildir! Sen nasıl men edersin? Nasıl men edeceksin?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Siz, bakın, bir dönüp bakın, geçmişinizde bu halka karşı kimler katillik etti,
orada aynada kimi görürsünüz, açıkça siz…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Bizim geçmişimizde mücadele vardır, bölücülük yok, hainlik yok…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
kürsü katilleri övme kürsüsü değil!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Biz geçmişimizle gurur duyuyoruz!
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Burası bölücü örgütlerin propaganda yeri değil.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Katilleri övme kürsüsü değil burası!
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Burası sizin babanızın da çiftliği değil. Burası halkın kürsüsüdür. Burada
halkın iradesi konuşuyor. Halkın değerlerine sizin saygı duymanız lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – En
başta Kürtleri öldürenleri, katledenleri meşrulaştırma kürsüsü değil.
SIRRI SAKIK (Devamla) – İki
de bir bize dönüp hakaret edemezsiniz!
Sayın Başkan…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen… Müdahale edin lütfen
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hanımefendi,
müdahale ediyorum ve söylüyorum. Onun ötesinde…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Müdahale etmiyorsunuz Sayın Başkan.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
– Niye etmiyorsunuz müdahale? Ayıp be!
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Bırakmıyorlar Hatip konuşsun. Böyle şey mi olur ya? Biz onlara müdahale ediyor
muyuz?
AYLA AKAT (Batman) –
Dilekçeler Meclisin arşivinde bekliyor Sayın Başkan, o dilekçeler Meclisin arşivindedir.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim, rica
etmekten başka söyleyeceğimiz bir şey yok. Rica ettim, siz de duyuyorsunuz.
Lütfen…Lütfen.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, tek malzemeleri sadece ret ve inkâr, tek malzemeleri sadece PKK ve
silah. Sadece şehit edebiyatı yapıp şehitlerin üzerinden nemalanan
anlayışlardan tabii ki bir şey beklemiyoruz. Ama sizi açıkça uyarıyoruz. Bakın
biz…
BAŞKAN – Sayın Sakık,
germeyin lütfen…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Beklemeyin, “bekle” diyen yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Bizim size sunacağımız bir katkı olmaz!
AYLA AKAT (Batman) –
Sunmayın, beklemiyoruz zaten.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hiç
ihtiyacımız yok.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Sayın Başkan, lütfen, rica ediyorum…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen…Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
gidin AKP’yle yol arkadaşlığı yapın, boş verin.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Öyle kendinizi efendi gibi görüp bize köle muamelesi yapamazsınız.
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Ortaklarınızla konuşun, bu tarafa konuşmayın!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bakın, açıkça söylüyoruz, siz bu ülkenin efendisi değilsiniz. Siz de haddinizi
bileceksiniz, bize karşı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Gidin
ortaklarınızla konuşun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Oslo’da konuşacak, pazarlık yapacaksınız, biz burada kavga edeceğiz sizinle!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
…halkın iradesine saygılı olacaksınız. (BDP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Gidin
Oslo’da konuşmayı yapın, hadi!
BAŞKAN – Sayın Sakık,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – …Kabul etmeyenler…
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Önerge kabul
edilmemiştir.
Buyurun efendim.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, bir hususun altını çizmek gerekiyor. Hatip kürsüden, şu an Meclisin
arşivinde bekleyen 3,5 milyon imzaya işaret etti. Bunlar Meclisin arşivindedir.
Bu ülkenin vatandaşları imzayla görüşlerini Parlamentoya bildirmişlerdir, bu
Parlamento sorumluluk gösterip gereğini yapmamıştır. Buna tahammülsüzlük ve
Hatibin konuşmasına bu şekilde müdahale sizin tarafınızdan engellenmeliydi,
engellemediniz. Biz bu konuda sizi kınıyoruz.
BAŞKAN – Ben, bütün
arkadaşlarımız ve siz de işittiniz ki, mümkün olduğu kadar rica ettim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya
yedi düveli gelse ne olacak, yedi düveli? Geldiler de ne oldu ya?
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, yedi düvel meselesi mi yapıyoruz? Ne oldu?
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen
Hanımefendi, sakin olun. Lütfen…
AYLA AKAT (Batman) –
Müdahale edin, nasıl bana “hanımefendi” diyorsunuz, bakın, “yedi düvel” diyor,
sessiz kalmayın o zaman.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) –
Kes sesini, kes!
AYLA AKAT (Batman) –
Konuşmayın be!
MEHMET ERSOY (Sinop) – Siz
her konuşana bağırıyorsunuz oradan.
BAŞKAN – Sessiz kalmadım
Hanımefendi, sessiz kalmadım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
yedi düveli geldi, bu coğrafyada hep bir bütün var olduk Allah’a şükür,
doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle; yine öyle olacağız.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) - Hiç
kimse bölemeyecek, ayıramayacak! Herkes aklına bunu koysun!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Kimse bu ülkeyi bölemeyecek! (BDP sıralarından gürültüler)
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne
bölünmesinden bahsediyorsunuz ya?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sayın Başkan, bak, bizden konuşana “dur” diyorsun, niye onlara
hiçbir şey demiyorsun?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Herkes bir gün mutlaka bunun hesabını da verir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
Başkan, bu gidişle zor bütünleşirler.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Böyle mi barışı sağlayacaksınız, böyle mi bu ülkeye demokrasi getireceksiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sizin anladığınız jargonda biz konuşmayız.
SIRRI SAKIK (Muş) – Irkçı,
tekçi, milliyetçi politikalar bu ülkeyi bölecek.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, sakin olun.
1’inci maddeyi…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Efendim, 1’inci
maddeyi oylarınıza sunarken yoklama istenmiştir.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Yılmaz, Sayın Erdoğdu, Sayın Oran, Sayın Tanal,
Sayın Aygün, Sayın Cihaner, Sayın Özdemir, Sayın Öner, Sayın Fırat, Sayın
Çelebi, Sayın Çam, Sayın Kurt, Sayın Kart, Sayın Aydın, Sayın Değirmendereli,
Sayın Toptaş, Sayın Acar.
Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“İcra ve iflas dairelerince
verilen kararlar, gerekçeleriyle birlikte tutanaklara kaydedilir.”
Bahattin Şeker Seyfettin Yılmaz Alim Işık
Bilecik Adana Kütahya
Mehmet
Erdoğan Ali
Öz
Muğla Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 2. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer
Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın İlhan Cihaner…
BAŞKAN – İlhan Cihaner,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Cihaner. (CHP
sıralarından alkışlar)
İLHAN CİHANER (Denizli) –
Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Ben de öncelikle, bu
kapanan adliyelerle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Kuşkusuz bazı
adliyelerin kapatılması gerekiyordu, haklı olabilirdi ancak hiçbir ortak,
objektif, akli kriter yoktu. Tek şey şu söylenebilir sanırım Adalet Bakanına ve
Adalet Bakanlığına: Bu işi bilmiyorsunuz yani bir hafta önce aldığınız bir
kararı bir hafta sonra değiştiriyorsanız burada çok ciddi bir sıkıntı var
demektir.
Herkes adliyelerin ekonomik
yönüne dikkat çekti -adliyelerin kapatılmasını- oysa burada özellikle hukuk
uyuşmazlıklarındaki ara buluculuğa getirilen yeni düzenlemeyle birlikte
değerlendirme yapılırsa çok hukukluluğa da kapı açan bir sonuç doğacaktır. Yani
merkeze uzak yerleşim birimlerinde yerel değerlerden oluşan çok hukuklu bir
yapıya dönüşecektir; bu aslında yargının özelleştirilmesinin
neoliberalizasyonunun ilk adımı. içinde adalet olmayan adliyelerden adaletsiz
yargıya geçişin en önemli adımı diye görmek gerekir bunu. Nasıl ki bir caminin
cemaati az diye “40 kilometre ötedeki camide ibadetinizi yapın.” demiyorsak ya
da su işletmesine dair kârlılık hesabı yapamıyorsak, insanın ihtiyaç
sıralamasında en önde olan adalet duygusuyla ilgili de ticari kaygılarla
hareket edilemez. Onun için, kapatılan adliyeler meselesini bu açıdan da
değerlendirip yeniden ele almak gerekir.
“Bu işi bilmiyorsunuz.”
dedim çünkü neredeyse yedi yıldır bekleyen istinaf mahkemeleri var. İstinaf
mahkemeleriyle ilgili Avrupa Birliğinden krediler alındı, binalar yapıldı.
Yargının iş yükünün azaltılmasının en önemli enstrümanı, şu anda hâlen hayata
geçirilmeyen istinaf mahkemeleridir. Eğer istinaf mahkemeleri hayata
geçirilmezse, bu şekilde tasarılar çok sık gündeme gelecektir, tartışmalar
olacaktır. Adalet Bakanı, ilk kez Yargıtaydan çıkan dosyanın gelen dosyadan
fazla olduğunu söyledi. Tabii bu, neoliberal bakışa çok yakışan, adaletin
içerisinde olmaması gereken bir yaklaşım, niceliğe ve niteliğe dair hiç de
gerçekçi bir değerlendirme değil. Yargıtay Başsavcısının eğitim için gelen
hâkimlere, savcılara ve Yargıtay savcılarına “Eften püften gerekçelerle –tırnak
içerisinde- bozma mütalaasında bulunmayın temyize gelen dosyalara.” diye
talimatlar verdiğini biliyoruz. Bu tarz bir hızlandırmanın, sadece istatistik
olarak giren iş-çıkan iş açısından yapılan değerlendirmenin adil olmayacağı çok
açıktır.
Bir de konuşmacılardan
birisinin, bu 12 Eylül yargılanmasıyla ilgili olarak, Genel Başkanımızın ve
Cumhuriyet Halk Partililerin 12 Eylülün yargılanamayacağına dair önceden
söylediği şeyleri, konuşmaları gündeme getirip bir eleştirisi oldu. Yargılama
demek, mahkemenin, savcının, iddianamenin olduğu göstermelik süreçler değil.
Yargılama demek, gerçekten hesap sormak amacıyla başlatılan süreçler ve
uluslararası hukuka, evrensel hukuk kaidelerine uygun, adil yargılama
ilkelerine uygun bir sürecin işlemesi demektir. Sadece “Hâkim var.” diye,
sadece “İddianame var.” diye, “Savcı var.” diye bir yargılamadan söz edilemez.
Hele hele, 12 Eylül zihniyetiyle hesaplaşmaya gelince, 12 Eylül zihniyetiyle
hesaplaşacak kişilerin her şeyden önce 12 Eylülün çocuğu olmamaları gerekir. 6.
Filonun gemilerini kendilerine kıble yapanlar herhâlde 12 Eylülle
hesaplaşamazlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Eğer biz, 12 Eylülle bir
mukayese yapacaksak: 12 Eylül, Meclisin feshi demektir; şu anda tutuklu
milletvekilleri var, bu aynı zamanda Meclisin kısmi feshi anlamına gelir. 12
Eylül, Diyarbakır Cezaevi demektir; hâlâ F tipi cezaevlerinde, Silivri’de
işkence benzeri tecritler devam etmektedir, Kandıra’da, birçok cezaevinde. 12
Eylül, aydınların, muhaliflerin, öğrencilerin tutuklanması demektir; şu anda
cezaevinde de aydınlar, öğrenciler, hatta milletvekilleri tutuklu. 12 Eylül
sola karşı yapılmıştır, gene en büyük zararı, en büyük darbeyi sol görmektedir.
12 Eylül, sıkıyönetim mahkemeleri demektir, DGM’ler demektir; onların yerine
geçen özel yetkili, özel görevli mahkemeler aynı işlevi yerine getirmektedir.
12 Eylül, kitapların yakılması demek; şimdi, yazılmamış kitapların
toplatıldığı, kitapların suç sayıldığı bir dönemdeyiz. Tekrar ediyorum, 12
Eylülün çocukları 12 Eylülle hesaplaşamaz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın
Cihaner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“İcra ve iflas dairelerince
verilen kararlar, gerekçeleriyle birlikte tutanaklara kaydedilir.”
Bahattin Şeker (Bilecik) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bahattin
Şeker, Bilecik Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şeker.
BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet sisteminde yaşanan
aksamaların ülkemizin gündemine damga vurduğu ve toplumsal bir yara hâline
geldiği günümüzde mevcut kanun teklifleriyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Sözlerimin başında,
birikmiş sorunların çözümüne katkı sağlamasını beklerken sorunları daha da
derinleştiren uygulamalar noktasında Sayın Bakanımıza da büyük sorumluluklar
düşmekte olduğunu görmekteyim. Bütün arkadaşlarımız söyledi, 146 ilçenin
adliyesinin kapanması ve arkasından 44 adliyenin açılması bizleri ve toplumu
rahatsız etmiştir. Bu durum, sebep ve sonuçları açısından şimdiden izaha
muhtaçken ve tartışmalı hâldeyken yakın gelecekte ne gibi sorunlara yol açacağı
düşünüldüğünde gerçekten vahim bir karar olacaktır. Ayrıca, hangi kıstaslarla
bu kararın alındığı konusu da, siyasi kaygılarla alınan kararın iptal edildiği
yönündeki şaibeli durum da karar ve uygulamaların izahını muallakta bırakmıştır.
Bilecik ilinin Pazaryeri
ilçesi de adı geçen bu ilçeler arasındadır. Nüfus ve iş yoğunluğu açısından
ilçemizde, az seviyede bir yoğunluğa sahip olan 20’ye yakın ilçe varken -hangi
kıstaslara sahip değilse artık- Pazaryeri Adliyesi de kapanmıştır. Bu durumun
vatandaşlarımızı mağduriyete uğratacağını ve yaşanan sorunları daha da
derinleştireceğini yüce heyetinizin huzurunda belirterek tarihe not düşmek
isterim. Bu durum, Bilecik il merkezine yeni bir adliye binası, yeni bir adliye
lojmanı ve Bayırköy beldesine yeni bir açık cezaevi yapılmasını gündeme
getirdiğimiz bu yerde Bilecik’te bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Buradan
sormak istiyorum: İyileştirmeler ve köklü çözümler beklerken var olan kazanımı
ortadan kaldırmak, Allah aşkına hangi sorunu çözecektir?
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakanım, adalet sistemi içerisinde yaşanan sancılar
konuşulurken bu vesileyle bilhassa bu konuda bizlerle dertlerini paylaşan,
seslerini duyurmaya çalışan infaz koruma memurlarının yaşadıkları mağduriyeti
burada hatırlatmak istiyorum. Asker, polis, güvenlik ve asayiş görevlisi olarak
görev yapan memurların sahip oldukları özlük haklarına sahip olmadan görev
yapan infaz koruma memurlarının bu durumuna da düzenleme yapılması lazımdır.
Kadro konuları belirsiz, ücretleri düşük, yıpranma tazminatından yoksun olan
infaz koruma memurlarının genel idari sınıfta yer almaları için iyileştirmeler
yapılmalıdır. İkramiye, mesai, sosyal hak ve bayram izinleri gibi konuların da
birikmiş olan sorunlar arasında olduğu unutulmamalıdır. Sendikal haklardan,
dernekleşme ve örgütlenme haklarından mahrum olan bir durumda görev yapmaktadır
bu arkadaşlarımız. Hedefte olabilecekleri ve tehdit edilebilecekleri göz önünde
bulundurulduğunda, bir servislerinin bile olmadığı gözükmektedir.
Değerli arkadaşlar,
çocuklarına kreş, ailelerin huzur içinde yaşayacakları lojmanları ve güvenlikle
ilgili hiçbir kontrolleri olmayan bu arkadaşlarımıza sahip çıkmak gerektiğine
inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bunlar
her zaman “gardiyan” olarak görülmüş, filmlerde ve dizilerde imajları son
derece zedelenmiştir. Ama Sayın Bakanın hapishanelerle uğraşırken bu konuları
da göz ardı ettiğini düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlar,
konuşmamın son bölümünde, haksızlığın, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin kol
gezdiği, sokaklarda asayişin unutulduğu, terörün insanın canına tak ettiği,
kadına yönelik şiddet ve cinayetlerle vicdanımızın sızladığı, haklının haksız,
zalimin mazlum durumuna getirildiği ülkemize ve milletimize, inşallah, huzurlu,
umutlu ve daha güçlü yarınlar diliyorum.
Kanun koyucular olarak
ihtiyacımız olan birlik, bütünlük ve kardeşliğin yolunun vicdanlı ve
hakkaniyetli bir siyasi iradenin kararlılığından geçtiğini unutmayalım. Hiç
kimse, özellikle de siyasi iradeyi temsil edenler, üzerine düşen vebali yok sayamaz.
Herkesin bir gün hukukun gücüne ihtiyacı olacağı unutulmamalıdır. Güçlü ve
büyük Türkiye'nin temeli, hakkaniyetin ve adaletin tecelli ettiği bir hukuk
anlayışına sahip olmaktan geçmektedir.
Saygılarımla. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şeker.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 3. maddesinin (2). fıkrasında geçen “elle atılan” ibarelerinden
sonra gelmek üzere “ıslak imza” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Seyfettin Yılmaz Bahattin Şeker Alim Işık
Adana Bilecik Kütahya
Mehmet
Erdoğan Ali
Öz
Muğla Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 3. maddesi ile 2004 sayılı Kanuna eklenen 8/a
maddesinin 2. fıkrasının “Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan
elektronik veriler senet hükmündedir. Güvenli elektronik imza, elle atılan imza
ile aynı ispat gücüne haizdir” cümlelerinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Kazım Kurt
İstanbul Muğla Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kazım Kurt,
Eskişehir; buyurun Sayın Kurt. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 3’üncü maddeyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle “Adalet mülkün
temeli” dediğimiz noktada gerçekten adil ve gerçekten mülke temel olacak bir
adalet sisteminin var olup olmadığını tartışmamız gerekirken, elektronik imza
ve UYAP sisteminin güvenliğiyle ilgili bir maddeyi değerlendirmek durumunda
kalıyoruz.
Cezaevinde kendisini ve
güvenliğini devlete emanet eden tutuklular, hükümlüler yanarken, cezaevi
araçlarında tutuklular yanarken elini kıpırdatmayan Bakanlık, adalet
hizmetlerini hızlandırma adına bu tasarıyı getirerek bir değerlendirme
yapmamızı istiyor.
Biraz önce bütün
arkadaşlarımız da anlatmaya çalıştı, yüzlerce adliyenin kapandığı bir ülkede
adalet hizmetlerinin hızlandırılması mümkün değildir. Elektronik imza senet
hükmündedir, evet ama, adliyesi, icra dairesi olmayan bir ilçede böyle bir
uygulamanın hangi adalet hizmetini hızlandıracağını, hangi adalet hizmetini
etkinleştireceğini tartışmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Eskişehir’de kapanan
adliyelerden biri Seyitgazi Adliyesi. 15 bin nüfusa hitap eden 2 belediyesi,
merkezin dışında 2 belde belediyesi bulunan ve uluslararası önemi olan bor
madeninin bulunduğu bir beldede adliyeyi kapattığınız takdirde, Eskişehir
merkezine bağlanan bu köylerin 110 kilometre yol kat ederek Eskişehir
Adliyesine gelmesi, Eskişehir icra dairesine gelmesi hangi hizmeti hızlandıracaktır,
hangi hizmeti etkin bir biçimde o halka yayacağız? Bunu tartışmak gerekiyor
diye düşünüyorum.
Devletin temeli eğer
adaletse, adalet tüm ilçelerde etkin ve yaygın bir biçimde işletilebilmelidir.
Bunu işletmenin yolu adalet hizmetlerindeki -özellikle yapılması gereken-
personel takviyesinin adalete aktarılmasıdır. Yazı işleri müdürlüğü sınavlarını
kazandığı hâlde atanamayan yüzlerce yazı işleri müdürlüğünü hak etmiş personel
varken bunların kadrosunu ve atamasını yapmadan adliyeleri kapatmaya çalışmanın
çok doğru bir mantığı olmadığı çok net bir biçimde herkes tarafından
bilinmelidir, belirlenmelidir.
İcra ve İflas Kanunu
tamamıyla elden geçirilmediği sürece icra iflasın etkinliği sağlanamaz. Zaman
zaman icra iflas kanunlarında yapılan değişiklikler, o dönemdeki psikolojiye
göre hareket etmeyi sağlayan ve İcra ve İflas Kanunu’nu değişik mantıklarla düzenleyen
bir hâle getirmiştir.
Şimdi de, İcra ve İflas
Kanunu’nda yapılmaya çalışılan değişikliklerle sanki işlemler
hızlandırılıyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor, oysa burada işin
temeli, esası ekonomiyi iyi yönetmektir. Ekonomiyi iyi yönetemezseniz İcra ve
İflas Kanunu’na ihtiyacınız oluyor ve gerçekten işleri bozulan esnaf, tüccar,
sanayici, İcra ve İflas Kanunu’ndaki her türlü olumsuzluktan yararlanarak zaman
kazanmaya çalışıyor. Siz eğer Türkiye’yi gerçekten dünyada ve Avrupa’da etkili,
sayılı ekonomilerden birisi hâline getirir, üretimi artırır, insanlarımızın
refah seviyesini geliştirirseniz o zaman İcra ve İflas Kanunu’nda çok fazla iş
olmaz, iş birikmez ve mevcut kadrolarla da etkin bir biçimde adalet hizmeti
yerine getirilmeye çalışılır.
Bu gerçekleri dikkate
almadan, sadece ve sadece “Biz yaptık oldu.” mantığıyla hareket ederek ve çok
baskın bir şekilde bu yasaların getirilmesi çok doğru bir mantık değildir.
Bu önergemize destek
verirseniz memnun oluruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 3. maddesinin (2). fıkrasında geçen “elle atılan” ibarelerinden
sonra gelmek üzere “ıslak imza” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Seyfettin Yılmaz (Adana) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, şunu ifade etmek
istiyorum Sayın Başbakan Yardımcımız ve Sayın Adalet Bakanımızın olduğu
ortamda: Siz dünyanın en güzel kanunlarını çıkarsanız bile eğer atadığınız
yöneticiler bunu uygulamaktan imtina ederse çıkardığınız kanunların da bir mana
ifade etmediğini belirtmek istiyorum.
Şimdi, size kendi seçim
bölgem olan Adana’daki bir olayı anlatmak istiyorum. Adana Demirspor, sekiz yıl
sonra ilk defa İkinci Lig’ten Bank Asya’ya çıktı ve çıkış süreci içerisinde
Demirspor Kulübünün Başkanı cezaevine girdi, belediye meclis üyeleri takımı
belli bir noktaya kadar götürdüler, ondan sonra Adana’da Adana Demirspor
sevdalısı fedakâr birtakım işadamları Adana Demirspor’u alarak Adana
Demirspor’u sekiz yıl sonra Mehmet Gökoğlu’nun başkanlığında Bank Asya’ya
çıkardılar ve Adana uzun yıllardan beri ilk defa Adalet ve Kalkınma Partisinin
yöneticilerinden MHP’li, CHP’li ve diğer parti ve sivil toplum örgütlerine
kadar birlik ve beraberlik içerisinde bu kutlamayı beraberce paylaştılar ama
daha sonra ne olduysa Adana Valisinin
önderliğinde ve -bir siyasi partinin genel başkan yardımcısının da içinde
bulunduğu iddia ediliyor- bir liste çıkarıldı mevcut yönetime karşılık. Bu
listeye karşı Mehmet Gökoğlu takımı şampiyon yapan yönetimin çekilmesi ve tek
listeyle seçime gidilmesi noktasında bir baskı oluşturuldu. Bu baskılara karşı
Demirspor yöneticileri dediler ki: “Biz adayız, çift listeyle gidelim, kim
kazanırsa o kongrenin başkanı olsun.” ve kongreye gidildi. Kongreyi
kaybedeceğini anlayan zihniyet… Perşembe günü yapılan kongrede birtakım olaylar
çıktı ve iptal oldu. Bakın değerli milletvekilleri, bundan sonrakilere
dikkatinizi çekmek istiyorum. Perşembe günü oluyor bu, iki gün önce. Perşembe
günü kongrenin iptalinden hemen sonra Valinin talimatıyla Dernekler Müdürlüğü
ve Adana’daki birtakım kurumlar Demirspor’un evraklarına el koydular, pazartesi
günü de kongre var yani yarın değil yarından sonra ve evraklar incelenmeye
başlandı. Bununla yetinilmedi. Dediler ki: “Biz onu çekiyoruz, siz de çekilin,
Adalet ve Kalkınma Partisinin iki dönem önceki il başkanlığının başkanlığında
bir yönetime gidin.” “Peki gitmezsek ne olacak?” Aynen kullanılan ifadeyi
söylüyorum Sayın Başbakan Yardımcım, Sayın Bakanım; bir valinin ve ilgili
yetkililerin söylediğini söylüyorum, diyorlar ki: “Eğer buna uymazsanız,
hepiniz iş adamısınız, sizin evraklarınızın incelenmeyeceğinin garantisi yok.
Valilikten, belediyeden bir kuruş yardım alamazsınız. Onun için çekilin.” Şimdi
onun üzerine, bu takımı şampiyon yapan yönetimin başkanı Mehmet Gökoğlu başkan
adaylığından çekildi fakat Adana’da oluşturulan korku imparatorluğuna, baskıya
ve dayatmalara karşı Adana’da birtakım iş adamları, yine bu Valinin ve
yönetimin listesine karşı bir liste hazırlığı içerisindeler.
Buradan Sayın Başbakan
Yardımcısı ve Adalet Bakanına sesleniyorum ve Meclis tutanağına girsin diyorum:
Siz, devletin imkânlarını kullanarak kimsenin üzerinde korku imparatorluğu ve
baskı kuramazsınız. Adana Demirspor yönetimine aday olan iş adamlarıyla ilgili
bu saatten sonra başlarına gelebilecek herhangi bir olaydan dolayı veya bunlara
karşı yapılabilecek bir hasmane tutumun sorumluluğunun Adana Valisinde olduğunu
belirtmek istiyorum ve bunun takipçisi olarak, Adana Milletvekili olarak takip
edeceğimi ifade etmek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Diktatör mü zannediyor kendini? Böyle bir rezalet olur mu!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Yani bu haksızlık ve hukuksuzluktur, bu şekilde bir şey olmaz değerli
milletvekilleri. Yani Adana Demirspor tarihî bir kulüptür.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuk
ve ahlak dışı operasyonlar yaptıklarını itiraf etti Bakan zaten.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Adana’daki işçinin, esnafın, memurun, sanayicinin, Adana’nın takımıdır.
Adanaspor ve Demirspor diye iki tane takımımız var. Adanaspor, Kasımpaşa’yla final
maçında Süper Lig’i kaçırdı. Adana’nın morale ve motivasyona ihtiyacı var.
Şimdi ben sizin
vicdanlarınıza sesleniyorum ve yetkililerden hakikaten cevap bekliyorum. Bir
Adana Valisinin yetkisi bu mudur? Böyle bir baskı yapmaya…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Talimatı nereden alıyor, talimatı?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Bu kudreti ve gücü nereden alıyor? Şimdi burada hangi maddeyi çıkarırsak
çıkaralım, eğer elinde gücünü bulunduranlar bu şekilde zulüm uygularsa bu
memlekete demokrasi nasıl gelecek? Sayın Başbakan Yardımcısı ve Sayın Bakan,
bunun mutlaka sorulmasını istiyorum ve cevabını istiyorum.
Bakın, buna şu bu
diyebilirsiniz. Objektifliğine inandığım Grup Başkan Vekili burada. Allah
rızası için Adana’yla bir görüşün, Adana kaynıyor. Adana’da halkın takımına
yönlendirmelerle bu işin yapılması noktasında ciddi bir tepki var. Yani bu kadar
adaletsizliğe, bu kadar hukuksuzluğa Adanalı mutlaka cevap verecektir. Ben bu
işin takipçisi olacağım ama…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- …Sayın Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanından, yargı reformunun görüşüldüğü
bu ortamda bunun takip edilmesini istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 4.maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı Kanunun 9 uncu
maddesinin 2. fıkrasına “ilgilisinin” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya
Avukat ile takip edilen işlerde avukatının” ibaresinin eklenmesini,
Birinci Fıkrasına ise
“Adalet Bakanlığı tarafından uygun görülecek” ibaresinden sonra gelmek üzere
“devlet bankalarında” ibaresinin eklenmesini ve “bankalarda” ibaresinin
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha
Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tanal buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 30 Haziran Emekliler
Günü. Ulu Önder Atatürk 30 Haziran 1927 tarihinde şanla, şerefle taşıdığı
üniformasını kendi isteğiyle bırakarak emekli olmaya karar vermiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu, eşsiz devlet adamı Büyük Önder Atatürk’ün emekli
olduğu 30 Haziran 1927 tarihini her yıl bizler Emekliler Günü olarak
kutluyoruz. Ülkemizde maalesef emeklilerimiz hak ettikleri yaşam standartlarına
kavuşamamaktadırlar. Yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi vermeye
çalışan ve mevcut siyasal iktidarın kendilerini, yaşadıkları sorunları göz ardı
ettiği bugünü, tüm emeklilerimizin 30 Haziran Emekliler Günü’nü içim burkularak
kutluyorum.
Emekliler Günü’nü
kutlarken, kamu kurumunda memurların maaşları, promosyon ücretiyle, bankalar
promosyon ücreti ödemekte, emekliler aynı zamanda bu promosyon ücretinden de
mahrum edilmektedir. Siyasal iktidardan bu eşitsizliği giderme adına, emekliler
adına, en azından bu emeklilerin paralarının yatmış olduğu bankalardaki
promosyon ücretinin de bir an önce ödenmesini istirham ediyorum.
İcra İflas Kanunu’yla
ilgili değişikliğe baktığımız zaman değerli milletvekilleri, İcra İflas Kanunu
ilk olarak 1929 yılında kabul edildiğinden bugüne kadar, bugün dâhil olmak
üzere, tam on altı kez değiştirilmiştir. 1929 tarihi, 1932, 1940, 1956, 1962,
1968, 1981, 1965, 1985, 1988 ve 2003 yılına kadar tam 10 kez; 2003 tarihinden
bugüne kadar da -bugün dâhil olmak üzere- 2003, 2004, 2005 -2005’te 2 sefer
değişiklik yapılmış- 2007 ve bugün itibarıyla 2012 tarihi tam 16 kez. Yani 2002
tarihinden bugüne kadar on yıllık iktidarda 6 kez İcra İflas Kanunu değişmiş
durumda, ancak 1929 tarihinden 2002 yılına kadar ise 9 kez değişmiş durumda.
Burada neyi ifade etmeye çalışıyorum? Kanunların üzerinde siyasal iktidarın
yeteri kadar araştırmadan, incelemeden, olayın sosyal muhataplarıyla
görüşmeden, incelemeden karar yaptığının bir göstergesi açısından bunu söylemeye
çalışıyorum.
Peki, bu 9’uncu maddede,
icraların ve adliyelerin paralarının devlet bankalarına yatmasını niçin
söylüyoruz değerli arkadaşlar? Bunu şu gerekçeden dolayı söylüyoruz: Bugüne
kadar, 2005 yılına kadar gerek adliyenin tüm paraları devlet bankalarına
yatırılıyor idi ancak 2005 tarihinden sonra Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek’in
genelgesiyle Akbank’a yatırılmaya karar verildi. 2005 yılına kadar bu paralar
Harçlar Kanunu’nun 36’ncı maddesi uyarınca geliri de devlete irat olarak
kaydediliyordu ancak 2005 tarihinden sonra, efendim, vadesiz yatırılan
paralarda faiz sıfır diye, eş güdümlü olarak o gün bankanın, genel müdürlüğün
çıkardığı genelge ile Adalet Bakanlığının Akbank’a paraların yatırılması
hususundaki genelgelerin tarihleri örtüşmekte değerli arkadaşlar.
Bu anlamda 2005 yılından
2008 yılına kadar Akbank’a yattıktan sonra 2008 yılında ATV’nin satışı
nedeniyle Çalık Grubu’na o dönem Halkbank’tan ve Vakıflar Bankasından kredi
temin edildikten sonra o dönemde nakit sıkıntısı nedeniyle bu sefer paralar
faizsiz olarak o tarihten bugüne kadar da Vakıflar Bankasına yatmakta. Peki,
Harçlar Kanunu’nun 36’ncı maddesi, “Bankalara yatan tüm paraların faizleri
devlete aittir.” hükmü, 2005 tarihinden bugüne kadar… Hatta sorularımın
arasında Sayın Bakana sordum, “2005 tarihinden bugüne kadar yargının, yani
adaletin, mahkemelerin yatırmış olduğu paraların faizi ne kadardır?” sorduğumuz
soruda, herhangi bir cevap verilmedi.
Buradaki amaç şu:
Türkiye'de Ziraat Bankasının bulunmadığı ilçelerimiz var, Ziraat Bankası
dışında başka bankaların bulunmadığı ilçelerimiz var. Ziraat Bankasına yatan
paraların faizi Harçlar Kanunu’nun 36’ncı maddesi uyarınca ödeniyor, Ziraat
Bankasının dışında adliyenin yatırdığı paraların faizi ödenmiyor. Burada, bir,
haksız rekabet var; iki, eşitsizlik var; üç, kamu gelirlerinden bir kayıp söz
konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu
açıdan devlet bankalarına paraların yatırılmasını teklif ettik.
Önergeye destek vermenizi
istirham ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tanal,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 5. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan B. Süheyl Batum
İstanbul Muğla Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Batum, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, değerli arkadaşlar; burada 278 sıra sayılı yargı hizmetlerinin
iyileştirilmesi, etkinleştirilmesi hakkındaki yasa üzerinde konuşuyoruz.
Şimdi, bu yasa üzerinde
konuşurken, ilk önce, bu yasa tasarısı görüşülürken, 12 Haziran günü Sayın
Bekir Bozdağ şöyle diyor: “Bir hukuk devletinde, normal bir hukuk devletinde
özel yetkili mahkemeler olmaz, olmaması gereken mahkemelerdir.”
Biz yasaya bakıyoruz: Yargı
hizmetlerini iyileştirecek herhâlde özel yetkili mahkemelerle ilgili bir
düzenleme getirmiş derken, hiçbir şey yok. Sonra, yasanın tümü üzerinde Sayın
Ahmet Aydın görüşlerini açıklarken yasadan bahsetmiyor; onun yerine vatan
hainliğinden, darbelere karşı durmaktan söz ediyor. Peki, neden? Ne yapsın
sevgili arkadaşlar? Ne yapsın? Yargı hizmetlerini iyileştireceğiz diye
getirdikleri yasada hiçbir şey yok, yargı hizmetlerini ne iyileştirecek ne
yargıyı çabuklaştıracak hiçbir şey yok. O zaman, yapacakları, darbelerden söz
etmek, vatan hainliğinden söz etmek ya da olması gerekeni söylemek, “Hukuk
devletinde böyle mahkemeler olmaz.” demek.
Sevgili arkadaşlar, bu
darbe komisyonu var ya, onda dinlenen kişilerden 9’uncu Cumhurbaşkanı Sayın
Süleyman Demirel, arkadaşlarım söylediler, şöyle söylemiş darbe komisyonunu
oluşturanlara: “Muhâkemât değil muamelattan dolayı buraya çağrıldık,
muamelattan dolayı burada konuşuyoruz.” demiş. Çok önemli, muhakeme kadar hatta
daha fazla önemli olan muamele ve değerli AKP milletvekilleri, çok değerli
bakanlar, burada, siz yaptığınız, yaptırdığınız, yapılmasına göz yumduğunuz,
yapılmasına ön ayak olduğunuz muamele nedeniyle kabahatlisiniz. O muamele
nedeniyle suçlusunuz ama bugün o muameleden söz etmiyoruz.
Değerli arkadaşlar, yasayı
yaparken şunu söyleyelim, çok açık söyleyelim: Siz, Kuddusi Okkır’ı göstere
göstere öldürttüğünüz için suçlusunuz. Siz, Kâşif Kozinoğlu’nu göstere göstere
öldürttüğünüz için suçlusunuz. Sizler, Fatih Hilmioğlu’na yapılanları göz ardı
ettiğiniz için suçlusunuz, kabahatlisiniz. Siz, bir cezaevinde, Şanlıurfa’da 13
kişinin diri diri yanmasına neden olduğunuz için suçlusunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Onları göz ardı ettiğiniz için suçlusunuz.
Şimdi geldiniz, ne
yapıyorsunuz? Muameleyi değil, muhakemeyi değiştirmeye çalışıyorsunuz. Daha
doğrusu, değiştirmiyorsunuz da değiştirdiğinizi iddia ederek bizim gözümüzü
boyamaya çalışıyorsunuz.
Son şunu söyleyeyim değerli
arkadaşlar: Bu yasaları, bu muhakemeyi, bu muameleyi getiren yasaları siz
yaptınız, sizler getirdiniz. Özel yetkili mahkemeleri siz getirdiniz.
Tutukluluk süresini on yıla siz çıkarttınız. 2006’da tüm yargıçların iktidara,
Adalet Bakanına bağlı 5 bürokrat tarafından atanmasına imkân veren yasayı siz
getirdiniz. 250’yi, 51’i, 52’yi siz getirdiniz. Ondan sonra, ne dediniz bize?
“Ne yapalım; yargıçlar karar veriyor buna, biz vermiyoruz ki.” dediniz ama hep
beraber şuradaki arkadaşları kullandınız ve bir gecede Hakan Fidan için bir şey
yapılmaya çalışıldığında aynı yargıçlarla “Aman olmaz, ona dokunmasın.”
dediniz. Hani değişmezdi bu yasalar? Bir gecede nasıl değiştirdiniz beş senede,
altı senede değiştirmediğiniz yasaları?
Sizler “Hâkimleri
değiştirebilir miyiz? Ne yapalım, savcıları değiştirebilir miyiz?” dediniz.
Bizim gözümüzü boyamaya çalıştınız. Sonra ne yaptınız? Bir gecede hepsini
değiştirdiniz. Şimdi ne diyorsunuz bize? “Canım, bütün yapılanlar şakaydı. Biz
şimdi muhâkemâtı değiştirelim muhâkemâtı, muameleyi değil.” diyorsunuz.
Sevgili arkadaşlar, sadece
şunun için söylüyorum. Daha da bugün burada çok konuşacağız başka maddelerde.
Bunları bir değişiklik yapın falan diye söylemiyorum. Nasıl olsa orada… Sayın
bakanlara da anlatmak için söylemiyorum. Ama sadece bugünlerde bunları söylemiş
olalım. Yarın ileride çocuklarınızın suratına bakarken bile, en azından biz
bunları söyleyelim de çocuklarımızın suratına…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Devamla) - …bu Kuddusi Okkırların ailesine, Kâşif Kozinoğlu’nun ailesine
bakarken utanmayalım diyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Batum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi yeni bir madde ihdasına dair önerge vardır.
Yeni madde ihdasına dair
önerge, malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt
çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme
açılacağı, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 14 üyeyle katılırsa
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 5 inci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki çerçeve maddenin eklenmesini ve devamındaki
çerçeve maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat Halil Mazıcıoğlu
Adıyaman İstanbul Gaziantep
İlknur Denizli Mehmet Altay Hüseyin Filiz
İzmir Uşak Çankırı
Suat
Önal
Osmaniye
“Madde 6- 2004 sayılı
Kanunun 18 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
İcra mahkemesine arzedilen
hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.”
BAŞKAN – Komisyon, önergeye
salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İç Tüzük’ümüzün 45 ve 87’inci maddelerindeki yeter
sayı ekseninde Komisyon bu iradeye iştirak etmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, kaldırsınlar ellerini de sayalım.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde, yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz isteyen? Yok.
Gerekçeyi okutuyorum…
Gerekçeye gerek yok, ona da gerek yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Başkanım, gerekçeyi okutmadınız herhâlde.
BAŞKAN - Kabul edildiğine
göre bundan sonraki diğer maddeler teselsül ettirilecektir, ancak biz mevcut
maddeler üzerinden işleme devam edeceğiz.
6’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 6. maddesine “ait olan” ibaresinden sonra gelmek
üzere “taşınır ve taşınmaz” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Uşak Zonguldak Kırklareli
Mahmut
Tanal Ömer
Süha Aldan
İstanbul Muğla
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Gerekçeyi okutmadınız, gerekçeyi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, biraz önce eklenen maddeyi görüşmeye açtınız mı, müzakereye?
BAŞKAN – Ben sordum
efendim. Söz talebi yoktu, onun üzerine…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama
açmadınız ki.
BAŞKAN - Sordum.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, “Görüşmeye başlıyoruz.” diyeceksiniz, “Konuşma yoktur.” diyemezsiniz
ki.
BAŞKAN – Hayır, hayır.
Şimdi, bakınız, zabıtlara geçti, getirirsem görürsünüz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Efendim, soru-cevap var.
BAŞKAN - “Madde, komisyon
tarafından salt çoğunlukla kabul edilmiştir.” dedim. “Görüşmelere başlıyoruz.
Söz isteyen var mı?“ dedim. Kimse çıkmadı, onun üzerine oyladım efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Soru-cevap…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Soru-cevap bölümüne geçmediniz galiba Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sisteme giren de
yoktu, söz isteyen de yoktu. Tutanaklarda vardır, görebilirsiniz.
Sayın Komisyon, 6’ncı madde
üzerindeki önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu efendim?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi önergesinde kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ahmet Toptaş.
BAŞKAN – Sayın Toptaş,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “3’üncü yargı paketi”
olarak bilinen ve yüce Meclisin 278 sıra sayısıyla görüşmekte olduğu tasarıyla
ilgili görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, pakete
geçmeden önce, biraz önce arkadaşlarımın söyledikleri bir konuda ben de
rahatsızlığımı belirtmek için -Sayın Adalet Bakanı da buradayken- düşüncelerimi
söylemek istiyorum. Sayın Adalet Bakanı kapatılan adliyelerle ilgili beyanda
bulunurken, bugün ve daha önceki günlerde, bunların objektif kriterlere göre
kapatma kararı alındığını ancak itiraz üzerine, kendilerinin itirazı üzerine
kapatılan 146 yerin 44 tanesinin yeniden açıldığını beyan ettiler. Yani, bir
hafta arayla hangi objektif kriterlere göre kapattığınız yerlerin üçte 1’ini
yeniden açtınız? Sayın Bakanın söylediği kriterlerin hiçbirisi bana göre
inandırıcı değil.
Örneğin, Afyon’da İhsaniye
adliyesi kapatılmıştır. Burası “Frig Vadisi” olarak bilinen vadinin orta
yerinde bir ilçedir, çok büyük kasabaları vardır. Afyon merkeze bağlandı, Afyon
merkezine de 50 kilometre uzaklıktadır. Zaten vatandaşın hak arama özgürlüğü
çıkardığınız yasalarla kısıtlanmıştır. “Peşinen bilmem kaç para
yatıracaksınız.” diye para yatırma şansı olmayan yoksulun dava açma hakkını
kısıtlamış olmanıza rağmen, bundan sonra da 50 kilometre ilerideki Afyon
merkezine geleceksiniz, burada dava açacaksınız, buradan keşif heyeti kalkacak
50 kilometre ileriye keşfe gidecek… Bu, işlemez bir sistemdir. Bu nedenle,
İhsaniye’yi kapatmanızın haklı bir ölçüsünü Sayın Bakan bize söyleyemezsiniz.
Yine, daha dün kirazına
marka aldığımız, “Tadiki” diye marka aldığımız Sultandağı’nın büyük kasabaları
vardır, Türkiye kiraz ihracatının yüzde 30’unu bu ilçemiz karşılamaktadır. 50
kilometre ilerinden en yakın merkeze gelecek ve burada hakkını arayacak. Yani
20 bin nüfusun üzerindeki yerlerdeki insanlar gelecekler 50 kilometre ileride
hak arayacaklar. Hak arama özgürlüğünü engellemekten öte hiçbir anlam
taşımamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bugün
karşımıza getirilen tasarının adı “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi” yani
hızlandırılması. Yargıyı hızlandırabilirsiniz, etkinleştirebilirsiniz ama eğer
yargı adalet dağıtmıyorsa istediğiniz kadar hızlı davranın hiçbir işe
yaramayacak demektir. AKP’nin bugüne kadar yaptığı bütün uygulamalarda adaletin
uygulanması hiçbir zaman göz önüne getirilmemiştir, göze alınmamıştır. “Neyi
hızlı yaparak kendime ait uygulamaları nasıl kolaylaştırabilirim?” Ama iş dönüp
dolaşıp da bumerang gibi kendisine döndüğünde gene yeni bir hızlandırma, gene
yeni bir etkinleştirmeyle yola çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, Adalet
ve Kalkınma Partisinin adaletle ne kadar ilgisinin olduğunu günlerdir
gazetelerde okuyoruz. Şimdi, bir 3’üncü yargı paketinden bahsediliyordu,
karşımıza geldi. Ancak özel yetkili mahkemelerden Cumhurbaşkanı şikâyetçi,
Başbakan şikâyetçi, Adalet Bakanı şikâyetçi, zaten yurttaşların tümü şikâyetçi
ama bu maddeleri kaldıran ya da bu maddeleri dönüştüren görüşmeler ne yazık ki
Adalet Bakanlığında yapılmıyor, bu görüşmeler Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın huzurunda yapılıyor; Adalet Bakanlığının, Adalet Komisyonunun bu
görüşmelerden haberi yok. Yarın belki bir önerge olarak karşımıza gelecek, AKP
milletvekillerinin de neyin geleceğinden haberleri yok. Biz de bunları kısmen
yandaş medyacılardan öğreniyoruz. Yani bir memlekette adalette reform
yapıyorsunuz, bir memlekette “özel yetkili mahkemeler” diye bir ceberut
mahkemeyi kaldırıyorsunuz ya da dönüştürüyorsunuz ama milletvekillerinin bundan
haberi yok, iktidar milletvekillerinin bile haberi yok, ancak sızdırılan yandaş
medya gruplarından öğreniyoruz. Bu, Meclise saygısızlıktır; bu, millî iradeye
saygısızlıktır. Getirin, burada tartışalım; daha olgun, daha olumlu, daha
adalet dağıtan, daha hukukun genel ilkelerine uygun mahkemeleri birlikte
kuralım; bunların sorunları varsa bu sorunları birlikte çözelim, adalet dağıtan
kurumlar hâline getirelim. Bunu yapmıyorsunuz, getiriyorsunuz bir kanun, bir
hafta sonra mahkemeleri kapatıp yeniden açtığınız gibi, yeni başka sıkıntılarla
Parlamentonun karşısına geliyorsunuz. Sizi, lütfen, adalet dağıtan bir
mekanizmayı oluşturmak için birlikte çalışmaya, millî iradenin temsilcilerinden
bunları kaçırarak değil…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET TOPTAŞ (Devamla) -
…Meclisin çatısı altında tartışarak bir çözüm bulmaya ve daha adil adalet
dağıtacak mahkemeler oluşturmaya çağırıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Toptaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 7. maddesine “yoluna” ibaresinden sonra gelen
“başvurulamaz” ibaresinin kaldırılarak “başvurulabilir” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Atilla Kart
İstanbul Muğla Konya
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmamaktadır efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı’nın birinci bölümünün
7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada getirilen bu düzenlemede, torba kanun niteliğindeki bu düzenlemede
birkaç temel kanunda düzenlemeler yapıldığını, değişiklikler yapıldığını
görüyoruz. Bu değişikliklerle ilgili değerlendirmelerimi, tespitlerimi ifade etmeden
evvel, dün Yargıtay 11. Ceza Dairesinde tanık olduğumuz, gözlemlediğimiz bir
tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dün, Yargıtay 11. Ceza
Dairesinde, müştekisi Zahid Akman ve arkadaşlarının olduğu, şüphelisinin de,
sanığının da Deniz Feneri yolsuzluğunu soruşturan 3 savcının olduğu, ibret
verici, hukukumuz adına utanç verici bir davayı hep birlikte izledik,
gözlemledik. Orada müşteki konumunda olanlar, zekât parasıyla yolsuzluk
yaptıklarına dair ve devlet nüfuzuyla, Hükûmet nüfuzuyla himaye edildiklerine
dair haklarında onlarca somut bulgular bulunan, dosyalar bulunan kişilerdi ve o
kişiler, Hükûmet tarafından en üst düzeyde korunuyorlardı; kamu yönetiminde,
RTÜK’lerde, üst kurullarda özel ve istisnai görevlere getiriliyorlardı.
Aslında, bugün görüştüğümüz yargıya ilişkin sorunların özünü, orada ibret
verici bir şekilde, ironik bir şekilde görüyorduk, gözlemliyorduk. Neydi o?
Dokuz yılın sonunda, onuncu yılın içinde Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları
döneminde yargının geldiği, getirildiği hazin tabloyu, dramatik tabloyu o
yargılamada görüyorduk. Yolsuzluk yapanlar, yolsuzluk yaptıkları, haklarında
hem de hayır paraları üzerinden zekât paraları üzerinden- yolsuzluk
yaptıklarına dair dosyalar bulunan kişilerin müşteki olduğu, onları sorgulayan
savcıların sanık olarak yargılandığı bir tablo. Bu, yargı mekanizmasının,
adalet mekanizmasının bu siyasi iktidar döneminde geldiği tablodur, geldiği
fotoğraftır, o fotoğrafın özüdür. Bunu yeri gelmişken ifade etmek gereğini
duyuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla getirilen bu düzenlemelerin ortaya koyduğu ekonomik ve sosyal
gerçekleri, aslında bu vesileyle bir kez daha özetlemek gerekiyor, bir kez daha
değerlendirmek gerekiyor.
İcra iflasla ilgili bütün
düzenlemelerde ortaya çıkan ortak özellik şu: Türkiye ekonomisinin küçüldüğünü,
daraldığını, insanların gelirlerinin reel anlamda azaldığını görüyorsunuz.
Temel harcamalarının, temel ihtiyaçlarının ve zatî eşyalarının haciz tazyiki ve
tehdidi altında olduğunu ve bunun giderek daraldığı, böyle bir tabloyu görüyorsunuz.
Vatandaşın malı para
etmiyor, mevcut malı para etmiyor. Taşınmazlar değerini kaybediyor; artık yüzde
60’larda bile taşınmazlar alıcı bulamıyor, bunun için bu oranı yüzde 50’lere
düşürmek ihtiyacı doğuyor. Teraküm eden, biriken kayıt dışı sermaye ve kayıt
dışı yapı, yüzde 60’larda bile taşınmaz almayı artık kârlı bir iş olarak
görmüyor. Çaresiz ve mahkûm hâle gelen insanların malını ucuza kapatmak yolunu
iktidar, eliyle sağlıyor, iktidar eliyle bu mekanizmanın oluşmasını sağlıyor.
İktidar, haksız kazanç ilişkilerinin aracı hâline geliyor, kayıt dışılığı legal
hâle getiriyor. Getirilen tasarı, aslında bu yönetim anlayışının aczini, bunu
gösteren, bunu itiraf eden bir tablo niteliğindedir.
O sebeple şunu ilave etmek
istiyorum, bu tasarının bir başka özelliği de şudur: Yolsuzluk üretenlerin ve
ayrışma yaratanların adaleti tesis etmesi mümkün değildir, bu tasarı bir
anlamda bunun bir itirafıdır değerli milletvekilleri.
Bu değerlendirmelerle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını da arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık var, elektronik cihazla…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
şurada nasıl bir anlaşmazlık oluyor Sayın Kâtip Üye? İnsaf ya! Yani böyle bir
şey olur mu ya?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sabaha kadar sen de buradasın, biz de buradayız.
BAŞKAN – İki dakika
içerisinde elektronik oylama ile yapacağız.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi, madde 7’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 8. maddesinin birinci bendindeki “Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası” ibaresinden sonra gelen “veya vergi kimlik
numarası” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Atilla Kart
İstanbul Muğla Konya
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmamaktadır efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Kart, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. 8’inci maddeyle ilgili
tarafımızdan verilen önerge hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen bu tasarıların ortak hedefi hep ifade edildiği üzere etkin ve adil
yargılamayı tesis etmek amacına yönelik düzenlemeler.
Şunu görmemiz gerekiyor:
Türkiye’de hukuk sisteminde gerçekten sakatlıklar var. Bu sadece günümüzün
sorunu değil tabii. Bugün bir anda ortaya çıkan bir sorun değil. Bunun çok
öncesi var ancak kabul etmek gerekir ki 1961 Anayasası’yla bu anlamda yargı
bağımsızlığını sağlamak, hukukun üstünlüğünü sağlamak anlamında ciddi bir
mesafe alınmıştı, yasal ve anayasal anlamda ciddi düzenlemeler yapılmıştı.
Fakat muhtelif faktörlerin ve unsurların tesiriyle ve daha sonrasında,
devamında 1980 ihtilaline kadar uzanan sürecin sonucunda 61 Anayasası bilindiği
üzere ortadan kaldırıldı ve ihtilale kadar giden bir dönem yaşandı.
Bu sürecin devamında ortaya
çıkan 1982 Anayasası’nın temel özelliği ise, yargı ve yargıcı bürokratlaştıran
bir yapıyı 1982 Anayasası inşa etti. Adalet ve Kalkınma Partisiyle başlayan
dönemde ise bu bürokratlaşma dönemi, doğrudan, son on yıl içinde parti memuru
ve cemaat memuru yapılanmasına dönüştü. Bu yapı, sadece bürokratik yapıda
değil, yargıda da egemen hâle geldi. Bu sebepledir ki olayı bu boyutlarıyla
görmek gerekiyor.
Bakın, biraz sonra, ilerleyen
maddelerde bütün bu söylediklerimi somut örnekleriyle, somut belgeleriyle, bir
türlü cevap alamadığımız somut belgeleriyle bir kez daha sizinle paylaşacağız.
Türkiye’de Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarlarıyla birlikte, artık yargıç alımından itibaren
liyakat ve başarıyı dışlayan, doğrudan iktidar ve cemaat referansını esas alan
bir yapılanma dönemi başlamıştır.
Bu iktidarla birlikte
Türkiye’de, ekonomisiyle, siyaseti ve siyaset yöntemleriyle, yargı ve
kolluktaki değişim programlarıyla, istihbari yapılanmasıyla, kayıt dışı bir
şekilde yönetilen ve kendi özgür iradesiyle yönetilmeyen bir Türkiye gerçeğiyle
karşı karşıyayız.
Bakın, kayıt dışılığın
olduğu bir yerde, bir yapıda, kendi özgür iradesini kullanamayan bir yönetim
yapılanmasında şunu görmemiz gerekiyor: Hukuk olmaz, adalet olmaz, toplumsal
barış olmaz, toplumsal ve ulusal çıkarların korunması söz konusu olmaz. Hamaset
olur -tıpkı bugün Türkiye’de olduğu gibi- demagoji olur, karalamalar olur,
nefret söylemi olur.
Değerli milletvekilleri,
mevcut iktidar, kabul etmek gerekir ki Türkiye’yi yönetmek değil, hep devleti
ele geçirmek iddiası içinde oldu. Maalesef Türkiye gerçeği bu. Devleti ele
geçirmek iddiası ve amacında olan bu kadro, Türkiye’yi on yıldan bu yana
yönetiyor. Hadi devleti ele geçiriyorsunuz, kendi iradenizle yönetin. Hayır,
kendi iradenizle de yönetmiyorsunuz. Sorun buradan kaynaklanıyor, sorun burada
düğümleniyor. İşin zorluğu buradan kaynaklanıyor. Hazin olan budur, dramatik
olan budur.
Bakın, bu anlayıştır ki,
kendi özgür iradenizi kullanmadığınız içindir ki toplumda yargı yetkisini
kullananlar, yargı erkini kullananlar bir nefret söylemiyle, bir husumet
söylemiyle, bir intikam söylemiyle doğrudan iktidara bağımlı olarak yargıyı
şeklen uygulamaya çalışıyorlar. Ondan sonra da ne oluyor? Yargıda bir ayrışma
başlıyor. Yargıda karşılıklı birbirini tırmandıran intikam süreçlerinin,
husumet süreçlerinin yaşandığını görüyoruz. Bu yapı, kısır bir döngüyü
beraberinde getiriyor. Bu yapıdan adalet çıkmıyor, bu yapıdan toplumsal barış
çıkmıyor değerli milletvekilleri.
Bunları lütfen vicdanınızda
biraz muhakeme edin, biraz sorgulayın. Bu tasarı, hiç olmazsa bu sorgulamanın
bir vesilesi olsun diye temenni ediyorum, değerlendiriyorum ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 9. maddesinin ikinci bendindeki “borcun ve”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ayrıntılı olarak belirtilecek toplam”
ibaresinin eklenmesini “borç, teminat” sözcüklerinin arasındaki virgülün
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Atilla Kart
İstanbul Muğla Konya
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Atilla Kart…
BAŞKAN – Sayın Kart,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 7 ve
8’inci maddede yaptığım değerlendirmelerde çok, belki sert ifadeler kullandım,
ağır ifadeler kullandım. Bunları bu şekliyle değerlendirdiğinizi çok iyi
biliyorum ama gerçekten bunları, bu ifadeleri, bu değerlendirmeleri yaparken
elbette dokuz yılın, on yılın yaşanmışlıklarına, somut olaylarına dayanarak bu
değerlendirmeleri yapıyorum.
Bakın ne oluyor? Bir
avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavı yapıyoruz. Bir aydır bunu anlatıyoruz,
burada anlatıyoruz, soru önergeleriyle anlatıyoruz, basın toplantılarıyla anlatıyoruz
ama bir türlü Sayın Adalet Bakanından ses seda çıkmıyor. Bugün burada yeri
gelmişken bir kez daha ifade edelim, bir kez daha, hiç olmazsa doğrudan
soralım, belki adaletin haysiyeti adına karşımızda bir muhatap buluruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, neymiş efendim, özel yetkili mahkemeler
kalkacakmış. Nerede o günler! Keşke, keşke onları görebilsek. Maalesef bu
yönetim anlayışında özel yetkili mahkemeler bitmez, özel yetkili mahkemeler
periyodik olarak çalışır, kadronun biri gider, bir başka kadro gelir.
Örnek mi? Ne yapıyorsunuz?
Avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavı yapıyorsunuz, 30 Mayısta sonuçlar
açıklanıyor; on beş gün evvel İnternet
sitelerine bilgiler düşüyor, 1’incinin ismi bildiriliyor, sınavı
kazanacak insanların ismi bildiriliyor. Biz, burada, Genel Kurulda ve basın
toplantılarında bunların isimlerini, karı koca evlilik ilişkilerinden söz
ederek, büro ilişkilerinden söz ederek 40 civarında size isim bildirdik Sayın
Bakan.
Değerli arkadaşlarım,
orada, 1’incinin A.K. olacağı belli, ikinci kim? ”O yetmiyor efendim, eşi de
hukukçu olduğu için o da 2’nci olmalı.” Bu şekilde olan kaç kişi var biliyor
musunuz? 10 kişi var bizim tespit ettiğimiz değerli arkadaşlarım. E,
bakıyorsunuz, sadece karı koca arasında değil, işte efendim, iktidarın
Merzifon’daki, Kahramanmaraş’taki, Çorum’daki, Amasya’daki il genel meclisi
üyelerinin, belediye meclisi üyelerinin de bu şekilde, sınavlarda başarılı
oldukları ortaya çıkıyor, hem de nasıl
başarılı oldukları? Daha evvel, on beş gün evvel, sınav sonuçları Adalet Bakanlığı
tarafından açıklanmadan on beş gün evvel kimin, hangi puanla kazanacağı ilan
ediliyor! Ondan sonra biz kalkıyoruz, efendim “yargı reformu, adalet reformu”
diye tiyatro sergilemeye devam ediyoruz dokuz yıldan bu yana olduğu gibi, on
yıldan bu yana olduğu gibi. Bunun bir inandırıcı tarafı var mı değerli
milletvekilleri?
Yani, çıkın, şurada, hiç
olmazsa “devlet ciddiyeti” adına, “devlet sorumluluğu” adına, “halka saygı”
adına bir şeyler söyleyin, açıklama getirin. Orada isim veriyoruz, büro adresi
veriyoruz, bunun bir açıklaması olabilir mi? Efendim, batıyorsunuz.
Bakın, gerçekten yürek
sızlatan bir tablo. Hepsi de bu insanların, bu sınavı kazanmış olan insanların
her nasıl bir tesadüfse, bir önceki sınavlardan 40 puan almışlar, 45 puan
almışlar, 50 puan almışlar, ama ne olmuş? Bu sınavda hepsi de 80, 85, 90 puan
almış. Soruluyor bu insanlara, bu insanlara soruluyor: “Ya, nasıl oldu, bu
kadar başarılı oldunuz?” diye “Efendim, çalıştığımız yerlerden sorular çıktı.”
gibi gayriciddi, sorumsuz cevaplar… E, tabii, burada, 271 kişi bu şekilde,
sınavı kazanıyor değerli arkadaşlarım, 271 kişi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Siz 5 bin kişi koydunuz daha önce yargıya.
ATİLLA KART (Devamla) – Bak
Değerli Milletvekili Arkadaşım, otuz yılın hesabını ayrıca konuşalım, olur mu?
Onu ayrıca konuşalım Değerli Milletvekilim. Şu söylediğime cevap verir misin?
Şu söylediğim vicdanını sızlatmıyor mu? Vicdanını sızlatmıyor mu şu söylediğim?
(CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Yalan söylüyorsunuz!
ATİLLA KART (Devamla) –
Yalan söylemiyorum. Bir aydır burada anlatıyorum ama sizin vicdanlarınız nasır
bağlamış, cevap vermiyorsunuz. İşte orada Adalet Bakanı, cevap veremiyor. İşte
karşımızda duruyor! Cevap veremiyorsunuz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Endüstri Holdingden bahsedin!
ATİLLA KART (Devamla) – Ne
kadar ucuz yollara başvuruyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hukuk
ve ahlak dışı operasyonlar yapıldığını söyleyen Başbakan Yardımcısının olduğu
bir yerde…
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın, ne kadar duyarsız olduğunuzu, ne kadar milletvekili sorumluluğu
duygusundan uzak olduğunuzu gösteriyorsunuz aslında. Bakın, bunu itiraf
ediyorsunuz. Bu ne kadar acı bir tablodur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) –
Size isim veriyorum, büro ismi veriyorum…
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kart..
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
ATİLLA KART (Devamla) – …ve
hâlâ otuz yıl önceki demagojilere, istismarlara dayanarak savunmaya tenezzül
ediyorsunuz. Türkiye’de aslında AKP İktidarının yarattığı talihsizlik de zaten
burada düğümleniyor.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Demagoji yapma!
ATİLLA KART (Devamla) –
Bizi bu noktada karamsarlığa ve endişeye sevk eden de budur değerli
arkadaşlarım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart,
teşekkür ederim.
Adalet Bakanı, iki
dakikalık bir açıklama için söz istiyor efendim.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kart kürsüden dile
getirdi; avukatlık mesleğinden hâkim, savcılık mesleklerine geçişe ilişkin
sınavlar ÖSYM Başkanlığı tarafından yapılan sınavlardır.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Sıkıntı orada zaten.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bu sınavların sonuçlarını belirlemek, açıklamak tamamen ÖSYM’ye
aittir. Adalet Bakanlığının burada en ufak bir yetkisi yoktur. Söz konusu
iddialar gündeme getirildikten sonra ÖSYM Başkanlığı bu iddiaları
incelemektedir. Bu iddialara ilişkin bir bulgu elde edilirse tarafımıza
bildirilecektir ve gereği yapılacaktır. Ancak, Sayın Kart’ın bu kürsüde ya da
basın toplantısı salonunda dile getirdiği birçok açıklama, maalesef, ayağı yere
basmayan açıklamalardır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Daha önceki sınavlar ne oldu Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Kart kısa bir süre önce, Millî Piyango çekilişlerinde de
hile yapıldığına dair beyanlarda bulunmuştur. Bu kürsüden defalarca Adalet
Bakanlığında yabancı hâkimlerin, ajanların çalıştığına dair iddialar gündeme
getirmiş ve sorular tevcih etmiştir. Bu sorularına her defasında yazılı ve
sözlü cevaplar verilmesine rağmen, tekrar tekrar bu iftira niteliğindeki
iddiaları…
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – İddia değil, gerçek!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – …bu kürsüden dile getirmekten çekinmemiştir. Dolayısıyla şunu
ifade ediyorum: Sınava ilişkin iddialar ÖSYM tarafından incelenmektedir. Buna
ilişkin herhangi bir bulgu olursa gereği yapılacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kopyacılara ne yaptınız ya?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Kim verdi soruları?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Ancak Sayın Kart’ın her gün bu tür iftiralarını dile
getirmesinden dolayı işi gücü bırakıp ona cevap verecek bir mecalimiz de
yoktur.
Saygıyla arz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
İşiniz bu, başka ne işiniz var? İşiniz, adaleti…
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Bakan, bari 13 kişiyi kurtarsaydınız.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında yine
anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, kâtipler arasında anlaşmazlık mı var?
BAŞKAN – Evet.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Hiç anlaşamıyorlar mı?
BAŞKAN – Anlaştıkları zaman
da oluyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Hiç görmedim bugüne kadar.
BAŞKAN – Görmediyseniz
olmamış demektir.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi 9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul
edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 10. maddesinde “veya davadaki” ibaresinden sonra
gelen “talep” ibaresinin kaldırılarak “asıl alacak” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Atilla Kart
İstanbul Muğla Konya
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Atilla Kart,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan birtakım
sorular sordu -Sayın Adalet Bakanı- ama her nedense hemen salonu terk etti.
Umuyorum, bir diğer Sayın Bakan bu konuları gerekli duyarlılıkla takip eder, bu
konulara açıklama getirir çünkü Sayın Bakan o konuların da yabancısı olmayan bir
Bakan.
Hangi konular? Yargıda
ABD’yle yapılan değişim programları, hâkim ve savcıların ABD’yle yaptığı
değişim programı. Bunları soruyoruz Sayın Adalet Bakanına, Sayın Başbakana.
Yıllardır soruyoruz, diyoruz ki: “2005’ten, 2006’dan bu yana Adalet Bakanlığı
bünyesinde görev yapan Susanne Hayden’lar kimler?” diyoruz Sayın Adalet Bakanı.
“İllegal karargâh” diyoruz 2005, 2006’dan bu yana. İçişleri Bakanına soruyoruz.
3 bin kişiyi aşmış. Ne diyor Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı? Türkiye
Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı “Ben de bilmiyorum.” diyor. Bu cevap sizi
rahatsız etmiyor mu değerli milletvekilleri? Bu cevap sizi rahatsız etmiyor mu
değerli arkadaşlarım? Buradan hareketle diyoruz ki: ”831 yargıç ve savcı ne
zamandan bu yana Amerika’ya gidiyor geliyor, ‘değişim programı’ adı altında
hangi çalışmaları yapıyor? Neden sadece Amerika, neden başka bir ülke yok?
Neden bu süreç 2005-2006’dan bu yana başlamış?”
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Hani geçmişi konuşmuyorduk!
ATİLLA KART (Devamla) -
Bunu başka somut olaylarla, başka somut bulgularla bir araya getirerek
soruyoruz, Türkiye Cumhuriyeti’nden cevap çıkmıyor, “Gelen Kâğıtlar” listesinde
yayımlanıyor. Cevap nereden çıkıyor biliyor musunuz? Cevap nereden geliyor?
Cevap Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinden geliyor! ABD Büyükelçiliği,
Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyelerine davetiye gönderiyor, “14 Haziran tarihinde
Türkiye ile ABD arasındaki değişim programı çerçevesinde görev yapan hâkim ve
savcılar onuruna verilen resepsiyona sizleri davet ediyoruz.” diyor. ABD cevap
veriyor, sen niye cevap vermiyorsun, siz niye cevap vermiyorsunuz, neden cevap
veremiyorsunuz? Gizlemek istediğiniz bir şey mi var, illegal bir yapı mı var,
açıklayamayacağınız bir yapı mı var, hesabını veremeyeceğiniz bir durum mu var?
Neden cevap veremiyorsunuz? Bunlara cevap vermek gerekmez mi değerli
milletvekilleri? Bunların cevabını merak etmek sadece bizim sorumluluğumuz mu?
Sizin de sorumluluğunuz değil mi? Siz de milletvekili değil misiniz?
Bakın, “illegal karargâh”
derken gelişigüzel konuşmuyoruz Sayın Adalet Bakanı, Sayın Hükûmet.
“Tutuklamalarda, tahliye süreçlerinde hâkim ve savcılar dışında etkili olan
mekanizmalar var.” diyoruz. Bunları somut örnekleriyle anlatıyoruz, diyoruz ki:
“Deniz Yıldırım” diye bir gazeteci var. Deniz Yıldırım hakkında ikinci aydan
itibaren savcılar tahliye mütalaası vermiş, efendim, mahkeme 2’ye 1 de
reddediyor. “Olabilir, mahkeme kararıdır, başımızın üstüne.” diyoruz,
“Mahkemenin takdiridir.” diyoruz. Peki,
o evrakta hâkim ve savcı dışında başka birisinin yazısının olması, mütalaasının
olması, böyle bir şey olabilir mi değerli milletvekilleri? Böyle bir şey sizi
rahatsız etmiyor mu?
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Varsa rahatsız eder.
ATİLLA KART (Devamla) –
Belgesini sunduk değerli arkadaşlarım. Bu belgeyi sunduk ama cevap alamıyoruz
değerli arkadaşlarım, cevap alamıyoruz. Bunu kime soracağız?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Savcılığa sorun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu
soruyu sizin de sormanız, takip etmeniz gerekmiyor mu? Ama sormuyorsunuz, siz
bunları karartıyorsunuz. Sorun burada. Siz, iktidarın söylediğini, iktidarın
yaptığını denetlemek gibi bir misyonunuzun olduğunun idrakinde değilsiniz,
sorun bu. Böyle bir sorumluluğunuzun olduğunun bilincinde değilsiniz. Maalesef,
Türkiye’de demokrasinin ve hukukun önündeki temel sorun budur. Siz sadece
burada, Sayın İyimaya’nın ifadesiyle, parmak demokrasisini uyguluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Bizim idrak sorunumuz yok.
ATİLLA KART (Devamla) –
Burada, sorun budur Türkiye’de, demokrasinin yaşadığı temel sorun budur. Bu
temel sorun karşısında hangi paketi getirirseniz getirin adaleti tesis etmek
maalesef mümkün değildir. Türkiye gerçeği budur değerli milletvekilleri.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür
ediyorum efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul
edilmiştir.
11’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 11. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Ali Rıza Öztürk
İstanbul Muğla Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak
efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Ali Rıza Öztürk.
BAŞKAN - Sayın Öztürk,
buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Ahmet Aydın, burada konuşurken, vatan ve millet
yararına uyguladıkları politikaya karşı çıkanları vatan haini olmakla suçladı.
Adalet ve Kalkınma Partisinin politikalarına, onların yaptığı kanun tasarı ve
tekliflerine karşı çıkanları vatan haini olmakla suçladı. Eğer gerçekten, vatan
hainliği, Sayın Ahmet Aydın’ın gördüğü gibi, değerlendirdiği gibi, Adalet ve
Kalkınma Partisinin getirdiği kanun tekliflerine, Hükûmet tasarılarına ya da
uyguladığı politikalara karşı çıkmak ise ben Ali Rıza Öztürk olarak vatan
hainliği yapmaya devam ediyorum arkadaşlar, daha da yapacağım. Çünkü benim
seçmenlerim, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu ülkede uyguladığı baskı, zulüm ve
politikalarına karşı duruş göstermem için buraya beni gönderdi. Ben, bana oy
veren seçmenlerime ihanet edemem.
Değerli arkadaşlarım, yine,
bir arkadaşımız burada yaptığı konuşmada, 12 Eylülle ilgili şunu söyledi, Sayın
Ahmet Aydın söyledi: “12 Eylül yargılanamaz dediniz, yargılayacağız dedik,
yargılıyoruz.” dedi.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Kıskanmayın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –
Bu üslup bile çok kötü bir üsluptur, bir hukukçuya yakışmayan bir üsluptur
çünkü yargılama faaliyeti ve görevi Hükûmetin değildir, iktidarın değildir,
yürütmenin değildir, yargınındır. Anayasa’da kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır.
Sizin kıskanılacak bir
yanınız yok ayrıca, ben sizin neyinizi kıskanayım arkadaşlar? Siz kendi
kendinizi kıskanıyorsunuz.
Dolayısıyla, bu bile o
zihniyeti gösteriyor. Kaldı ki o tarihte bu kürsüde Yargıtay ve Danıştay Yasası
görüşülürken, Sayın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’le tartışma yaptık ve -Meclis
tutanaklarında var- Sayın Ergin “Biz referandum çalışmaları sırasında hiçbir
zaman ’12 Eylülden hesap soracağız.’ demedik.” dedi. Çok sert tartışmalar
yaşadık burada, gazete sayfalarından okuduk, onlar tutanaktadır.
Kaldı ki değerli
arkadaşlarım, o kanun tasarısı görüşülürken Anayasanın Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un çerçeve 25’inci maddesiyle Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın geçici 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif etmişiz -Ali Rıza Öztürk ve arkadaşları- o
tarihte. Teklifimiz de şudur: ”Geçici 15’inci madde aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.” şeklindedir.
“Anayasa'nın geçici 3’üncü
maddesi ile hukuki varlıkları sona eren 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında
Kanun ve 2356 sayılı Millî Güvenlik Konseyi Hakkında Kanun'da ifade edilen
Millî Güvenlik Konseyinin Başkan ve üyeleri hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 309’uncu, 311’inci ve 312’nci maddeleri uyarınca, 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 250’nci maddesi ve devamı maddelerince görevli adli yargı
mercileri tarafından soruşturma açılarak, yargılamaları da bu merciler
tarafından yapılır."
Yani çok açık şekilde şunu
önermişim ben o tarihte: Bu Konseyin Başkanı, üyeleri ve Başkanlık Divanı
oluşana kadar orada görev alanların hepsinin açıkça yargılanmasına ilişkin bir
hüküm önermişim ama bu, AKP oylarıyla reddedilmiş. Canınız sağ olsun sizin.
Şimdi yapılan yargılamanın, sadece Tahsin Şahinkaya’yla Kenan Evren’in
yargılanmasının sonuçlarının nereye gideceğini, inşallah, ölmeyiz, hep beraber
görürüz. Dolayısıyla, o zaman bu Mecliste, AKP oylarıyla reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, bu
yapılan değişiklikler keşke halkımızın yararına olsa, keşke toplumdaki
beklentileri karşılar olsa. Eğer öyle olmuş olsaydı arka arkaya değişiklikler
getirmezdiniz. Daha 345 maddelik bu Ceza Kanunu’nun bile emekleme döneminde
yüzde 30’unu aşan kısmı değiştirildi. Bu, açıkça, yasa yapma özensizliğini
gösteriyor. Bu ülkede bu uyarlama davaları nedeniyle yargının önünün
tıkanmasının en somut örneğidir, hem Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hem de Ceza
Kanunu’nda gösterilen bu özensizlik yargının önünü tıkamıştır. Daha geçen gün
Parlamentoda, biliyorsunuz, yürürlüğe girmeyen Türk Ticaret Kanunu yine
değiştirilmek zorunda kalındı. O tarihte -Adalet Komisyonu Başkanımız burada,
ölmedi; üyelerimiz de burada, ölmedi- biz neler söylemişiz? “Bir sene olmadan
tekrar getirirsin.” demişiz ve getirdiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu
anlayışla giderseniz askere, alamazsınız tezkere!
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 12. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
BAŞKAN – Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Önerge kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Kabul etmeyenler…”
BAŞKAN – 12’nci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, “Kabul edenler… Kabul etmeyenler...”
BAŞKAN – Hemen herkes kabul
ettiği için belki… İttifakla demek ki…
12’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Kabul etmeyenler…”
Sayın Başkan, hep “Kabul
edenler…” diye soruyorsunuz, Meclisi kabul edilmesi noktasında baskı altına
alıyorsunuz.
BAŞKAN – 13’üncü maddede bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 13. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Mahmut Tanal Bedii Süheyl Batum Ömer Süha Aldan
İstanbul Eskişehir Muğla
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire arz ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bunlarla ilgili bir redaksiyon yetkisi alsa Komisyon, hemen hallolur
yani.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 14. maddesindeki
“şeklinde” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Mahmut Tanal
Tufan Köse Ömer Süha Aldan
İstanbul
Çorum Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirlerine bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 15. maddesinin 3. Bendindeki “aynı amaçla
kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan biri” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Mahmut
Tanal Ömer Süha
Aldan
İstanbul
Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
BAŞKAN – Sayın Dilek Akagün Yılmaz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de böyle art arda önergelerimiz
kabul edilince herhâlde tümü kabul edilecek diye sevinmiştim aslında, yani
diğerlerinin de kabul edilmesini umuyoruz.
Bugün 15’inci madde
üzerinde söz alıyorum. 15 maddede ise haczedilmezlikle ilgili sınırlamalar var.
Bu sınırlamalardan bir tanesi önemli bir sınırlama. Ev hacizleriyle ilgili
kamuoyunun da belli beklentileri var ama burada bir yazım hatası olduğunu ben
gözlemliyorum. Bu yazım hatası da şöyle: Madde 15’in içindeki 3’üncü bent aynı
amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması durumunda bunlardan birinin
haczedilemeyeceğine ilişkin çünkü İcra ve İflas Yasası 82’ye baktığımızda:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz “Yani bir evde iki tane eşya varsa, aynı
nitelikte eşya varsa bunlardan bir tanesi haczedilebiliyor. Peki, bir evde tek
eşya var, ne olacak?
Bu maddede bir yazım hatası
var sevgili arkadaşlar. Bu yazım hatasının öncelikle düzeltilmesi gerekiyor.
Benim anladığım kadarıyla yapılmak istenen şey şu aslında: Yani bir evde tek
eşya varsa o haczedilmesin, birden fazla eşya varsa o haczedilsin denmek
istenmiş ama bu da zaman zaman yanlış uygulamalara yol açabilir. Nasıl yanlış
uygulamalara yol açabilir? Çok lüks bir eve gidersiniz, her eşyadan birer tane
vardır ama gerçekten ev lükstür yani bir şekilde bazı eşyaların haczedilmesi
gerekebilir.
Şimdiye kadar ne oluyordu
İcra ve İflas Yasası’na göre ve uygulamada yapılan şeyde? Eve gidildiğinde eğer
hacze kabil eşyalar satış masraflarını ve o günkü taşıma masraflarını
karşılamıyorsa, eski bir koltuk varsa, eski bir buzdolabı varsa, çamaşır makinesi
varsa, zaten icra memurları bunları haczetmiyorlardı, bunların satış
masraflarını karşılayamayacağı gerekçesiyle haczetmiyorlardı.
Yani bu uygulamanın suyu mu
çıktı arkadaşlar? Neden biz böyle bir uygulamayı değiştirmek gereğini
duyuyoruz? Ve aynı şekilde, burada da bu madde var zaten. Son kısmında, son
fıkrasında şöyle söyleniyor: “İcra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların
haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine
karar verir.”
Böylesine bir yetkisi
varken ve şimdiye kadar icra müdürleri tarafından bu kural çok iyi bir şekilde
uygulanırken, bence, böylesine bir sınırlama getirilmesi bazen alacaklının,
bazen borçlunun zararına olabilir ve bir yazım hatası da vardır.
Önergemizin kabulüyle biz o
maddenin, o ibarenin, “aynı amaçla kullanılan eşyanın birden fazla olması
durumunda bunlardan biri” ibaresinin kaldırılmasını talep ediyoruz 15’inci
maddede.
Bunun yanında, arkadaşlar,
yani çok önemli birkaç tane daha düzenleme var. Biz bunları Komisyonda da
tartıştık ama ne yazık ki komisyonda tartışmalarımız madde metnine yansıyamadı.
İcra İflas Yasası’nda ödeme emirlerinin gönderilmesiyle ilgili ve ödeme
emirlerine yazılacak ibarelerle ilgili bir düzenleme var. Burada da, bu çerçeve
yasada da 9, 32 ve 35’inci maddelerle bu düzenlenmiş durumda. Ne diyoruz? Biz
ödeme emrine icra müdürlüğünün ödenebilecek banka hesap numarasının yazılmasını
öneriyoruz. Bu yazıldığı zaman, borçluya da “Git, o hesap numarasına bunu öde.”
dediğiniz zaman, borçlu gider -her zaman başımıza gelmiştir bu- asıl alacağı öder ama fertlerini bilmez
borçlu. Bazı banka avukatları bunun fertleriyle beraber yazar, toplamını yazar
ve bu çerçevede borçlu ondan haberdar olur. Ama biz, madde metninde, ne kadar
uyarırsak uyaralım, bu konuda yeterli bir düzenleme yaptıramadık yani hem asıl
borç hem tüm fertleriyle beraber, vekâlet ücreti, harcı vesair gibi masrafların
da yazılması lazım ki borçluya “Git, banka hesap numarasına öde.” dediğimizde
borçlu onlarla birlikte ödeyebilsin. Sadece asıl alacağı öderse, onun üzerine
alacaklılar ve avukat arkadaşlar da yeniden işlem yaparlarsa, işte o zaman
borçlu kendisinden mükerrer para talep edildiğini düşünür ve işte o zaman bir
sürü olay çıkar, bir sürü problem çıkar. Biz bunları yaşadık. Pek çok avukat
arkadaşımızın saldırıya uğramasının nedenlerinden bir tanesi budur. Onun için,
lütfen, bu çerçeve yasadaki 9, 32 ve 35’inci maddelerde önergelerimiz var bizim
ayrıntılarıyla borç miktarının belirtilmesi ve toplam borcun yazılmasıyla
ilgili, bunun ciddiye alınmasını istiyoruz çünkü uygulamada pek çok soruna
çözüm getirecektir diye düşünüyoruz.
Bunun yanında çerçeve
16’ncı maddede üçüncü şahsın elinde bulunan mallarla ilgili, üçüncü şahsın
elinde bulunan mallarda geçmişte alacaklının muvafakati aranırken üçüncü şahsa
bırakma konusunda, şimdi alacaklının muvafakati kaldırılıyor. Alacaklının
muvafakatinin kaldırılması demek, arkadaşlar, genelde üçüncü şahısların elinde,
biliyorsunuz, iş yeri devirlerinde ya da başka devirlerde ya da kötü niyetli…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, çok
teşekkür ediyorum efendim, süreniz doldu.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Ben çok teşekkür ederim, Sayın Başkan, sağ olun.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 16. maddesinin 2. fıkrasına "taşınır mallar
haczedildiğinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "alacaklının
muvafakatı ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha Aldan Gürkut Acar
İstanbul Muğla Antalya
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 16 ncı maddesiyle değiştirilmesi öngörülen
2004 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “deposu
bulunan" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Durdu Mehmet Kastal
Kahramanmaraş İstanbul Osmaniye
Yusuf Başer İdris Şahin Hüseyin Filiz
Yozgat Çankırı Çankırı
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire tevdi ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İcra müdürlüklerinin talebi
üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların, en geç üç işgünü
içinde deposu bulunan en yakın icra müdürlüğüne teslim edileceğine yönelik
düzenleme uygulamada sorunlara neden olabileceğinden "deposu bulunan"
ibaresinin madde metninden çıkarılması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 16. maddesinin 2. fıkrasına "taşınır mallar
haczedildiğinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "alacaklının
muvafakatı ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
(Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Gürkut Acar...
BAŞKAN – Sayın Acar,
buyurun.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 16’ncı madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu maddede bizim aslında
çok büyük bir değişiklik isteğimiz yok. Maddenin tümüne genellikle katılıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
vesileyle adaletle ilgili bazı düşüncelerimi size aktarmak istiyorum. Hafızamız
çok zayıf, toplumsal hafızamız çok zayıf ve uzun zamandır yargı ile AKP’nin ve
iktidarın çatışmasını anımsatmak istiyorum. Uzun yıllardır AKP İktidarı yargıyı
engellemiştir. Geldiği günden bugüne kadar yargıyı ilan etmiştir. Sayın
Başbakanın ve AKP’nin milletvekillerinin birçoğunun yargıya karşı yıllardan
beri sarf ettikleri sözleri burada söylemek istemiyorum, çok ağır sözlerle
saldırdılar. Yıllardır yargının verdiği kararları yerden yere vurdular ve son
yıllarda da giderek memnuniyetlerini, “Allah verdikçe veriyor.” dediklerini
görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
hatırlarsanız, 250 üyeli Yargıtayın 23 üyesi boşalmıştı, 96 üyeli Danıştayın 9
üyesi boşalmıştı. Yani Yargıtayın ve Danıştayın yüzde 10’luk kısmı boşaldığı
hâlde ve yasaya göre iki ay içerisinde seçim yapmak gerektiği hâlde iktidar
olarak siz bu seçimi yaptırmadınız ve Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunu aylarca toplamadı. Aradan dokuz ay geçti, dokuz ay sonra Yargıtay
Başkanı kalktı bir açıklama yaptı, dedi ki: “Dosyalar birikiyor, yargı
engelleniyor.” Patlama noktasında bütün kamuoyunu ayağa kaldırınca bu sefer
tayinler yapıldı ama o arada dosyalar birikti. Şimdi bu dosyaların eritildiğini
belirterek Sayın Bakan bize müjdeler veriyor ama bu dosyaların birikmesine
sebebiyet veren AKP İktidarının yargıyı engellemek için yapmış olduğu o
geçmişteki çalışmaların bir ürününü görmekteyiz değerli arkadaşlar. Ve şimdi
AKP bunu niye yaptı diye düşünüyoruz. Geçmiş dönemde bunu yapmasının sebebi
şuydu: AKP kendi adamlarını Yargıtaya ve Danıştaya sokmak istiyordu. Bunların
nitelikleri yeterli olmadığı için de oradaki yönetim direniyordu ama AKP’nin
genel politikası şudur değerli arkadaşlarım: Hep özelleştirmelerde de aynı şeyi
yaptınız; önce işlemez hâle getirip bozdunuz, engellediniz, sonra da dönüp
halka “Görüyor musunuz, bu kurumlar çalışmıyor, bunları değiştirelim.” dediniz.
Nitekim bu engellemelerden sonra gittiğimiz referandumda 22 maddenin arkasına
saklayarak bir yargı ele geçirme programı yaptınız ve bunu da başardınız,
tebrik ediyorum. Bu şekilde de işte, şimdi yeni uygulamalarını görüyoruz. Deniz
Feneri davasının 3 savcısını birden görevden alıyorsunuz. Adalet Bakanlığı
listesi çıkıyor ve bu listenin çıkmasıyla ilgili olarak da tarihe geçmiş bir
kitap var. “Adalet Bakanlığı eşeği dikse ona oy veririm.” sözü tarihe geçmiş
bulunuyor. Böylece bir “eşekli adalet dönemi” başlamış oluyor. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Demokrat Yargı Derneği Başkanı ve Beypazarı Hâkiminin
yazdığı kitap tarihe geçmiştir ve orada durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
sadece bu da değil, şu anda, Sayın Bakanın açıklamasıyla, Danıştayda 270 bin
dosya var. Arkadaşlar, Danıştaya insanlar niye başvururlar, niye harç
yatırırlar, niye giderler? Danıştay neyi yargılamaktadır? Danıştay idarenin
hukuka aykırı fiillerinin hukuka uygun hâle getirilmesini sağlamaya çalışan bir
yargı organıdır ama “270 bin tane dosya var.” demek, biz 270 bin tane insanı
buraya başvurmaya mecbur ettik demektir, 270 bin tane Türkiye’de idarenin
yapmış olduğu tasarruf var ki insanlar buna karşı yargıya gidiyorlar demektir.
Değerli arkadaşlarım,
inanın ki Adalet ve Kalkınma Partisi yanlış gidiyor, bu gidiş gidiş değildir.
Ana dava devam ederken yirmi iki yıl hapis cezası veriliyor savunmadan dolayı.
İnsanlara savunmadan dolayı tarihte verilmiş en büyük ceza Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde verilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu gidiş gidiş değildir.
Adaletsizlik AKP İktidarını yok edecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Acar.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
16’ncı maddeyi daha önce
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat İdris Şahin
Kahramanmaraş İstanbul Çankırı
Hilmi Bilgin İsmail Aydın M. Belma Satır
Sivas Bursa İstanbul
Yusuf Başer Salih Koca Osman Boyraz
Yozgat Eskişehir İstanbul
Mahmut
Tanal
İstanbul
Madde 17- 2004 Sayılı
Kanunun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "yüzde
kırkından" ibaresi "yüzde yirmisinden" şeklinde yedinci fıkrası
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Haciz ihbarnamesi,
borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya
müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ
edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya
birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür.”
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Mahmut Tanal’ın da imzası var efendim,
kayıtlara geçsin.
BAŞKAN – 5 tanesi okunuyor
efendim.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 17. maddesindeki "şeklinde" ibaresinin
madde metninden çıkarılarak "olarak" ibaresinin eklenmesini, aynı
maddeyle değiştirilen 2004 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin 7. fıkrasının ise
aşağıda belirtildiği şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Haciz ihbarnamesi, tüzel
kişinin şubesine veya tüm şubeleri kapsayacak şekilde genel müdürlüğüne tebliğ
edilebilir. İhbarnamenin tebliğ edildiği genel müdürlük tüm şubeleri kapsayacak
şekilde yanıt vermekle yükümlüdür."
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha
Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Başkanım, önceki önerge daha aykırı olduğu
için önce onun mu oylanması gerekiyor acaba? Bir yanlışlık olmasın.
BAŞKAN – Hayır, bu
oylanabilir, hiçbir mahzuru yok.
Katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Buna katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Buna katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Diğer önergeyle aynı mahiyette bir önerge, sadece kelime farklılıkları var,
bu nedenle gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
Ayrıca İİY m. 89/7
fıkrasındaki değişiklik ise uygulamada kolaylık olması açısından önerilmiştir.
Çünkü Devlet alacaklarının tahsilini düzenleyen 6183 sayılı yasadaki düzenleme
değişiklik önergemiz doğrultusunda iken İİY 89/7 şu anki hâliyle sadece tebliğ
edilen şubeleri yükümlülük altına sokmaktadır. Devlet kendi alacaklarını takip
etme konusundaki kolaylığı diğer vatandaşlara da sağlamak zorundadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş), Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 17- 2004 Sayılı
Kanunun 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "yüzde
kırkından" ibaresi "yüzde yirmisinden" şeklinde yedinci fıkrası
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Haciz ihbarnamesi,
borçlunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bir tüzel kişinin veya
müessesenin şubesine veya tüm şubelerini kapsayacak şekilde merkezine tebliğ
edilir. Haciz ihbarnamesinin tebliğ edildiği merkez, tüm şubeleri veya
birimlerini kapsayacak şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?..
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada yazışmalardan
kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi ve alacaklıların hak ve alacaklarını
tahsil usulünü hızlandırmak amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
17’nci madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 18. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon?..
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 18’inci madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 19. maddesinin son cümlesi olan “Haczin üçüncü
kişinin yokluğunda yapılması ve üçüncü kişi lehine istihkak iddiasında
bulunulması halinde de bu fıkra hükmü uygulanır” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Refik Eryılmaz
İstanbul Muğla Hatay
BAŞKAN – Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Refik Eryılmaz.
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz,
Hatay.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
yargıyla ilgili bugüne kadar Meclise sevk edilen hemen hemen bütün yasaların
içerik ve amacına baktığımız zaman, hedeflenen şeyin modern, çağdaş hukuk
sisteminin içinin boşaltılmak olduğu görülmektedir. Gerek yargı konusunda
çıkarılan yasalar ve gerekse 12 Eylül referandumuyla Anayasa’da yapılan
değişiklikler neticesinde yargı, maalesef siyasi iktidarın etkisi ve baskısı
altına girmiştir.
Hükûmet, 1980 darbesinin
ürünü olan devlet güvenlik mahkemelerinin devamı niteliğindeki özel görevli
mahkemeleri ihdas ederek, kendilerine muhalif olan, kendisi gibi düşünmeyen,
kendisi gibi inanmayan ve kendisi gibi yaşamak istemeyen herkesi ortadan
kaldırmaya çalışmaktadır. Bu mahkemeler, adı üzerinde özel görevlidir. Özel
görevleri de, AKP Hükûmetine muhalif olan herkesi cezaevine göndermektir.
Bu kapsamda, Batılı
emperyalist güçlerin talep ve beklentileri doğrultusunda Türk ordusu tasfiye
edilip, yeniden dizayn edilirken, cumhuriyetin diğer bütün kurumları da bu
süreçten nasibini almaktadır. Türkiye bir karşı devrim süreci yaşamaktadır.
Cumhuriyet devriminin bütün kazanımları ters yüz edilirken buna direnen
yurtseverler, üretilen hayalî senaryolarla Silivri’ye gönderilmektedir.
Yaklaşık 1 milyon vatandaşımızın oyunu alarak seçilen milletvekilleri dahi, bu
tasfiye ve yok etme sürecinden kurtulamamıştır.
“Milletin iradesi”
kavramını ağzından düşürmeyen Başbakanın bu hukuksuzluk karşısındaki tavrı,
onun ve Hükûmetinin demokrasiye ve milletin iradesine olan saygısını da ortaya
koymaktadır. Milletin iradesi, özel görevli mahkemenin 3 yargıcının takdir
yetkisinin inisiyatifine bırakılamaz. Bu ayıp, buna çözüm üretmeyen, buna
sessiz kalan Hükûmetin ayıbıdır. Bu sürece seyirci kalanlar milletin iradesine
saygısızlık yapmakta ve bu kürsüden ettikleri yemini de çiğnemektedir. Zira,
biz bu kürsüden, milletin egemenliğini kayıtsız ve şartsız koruyacağımıza dair
yemin ettik. Ne oldu? Esir tutulan milletvekilleri çıkabildi mi? Maalesef
milletin egemenliği, kayıtsız ve şartsız özel görevli mahkemelerin
inisiyatifine ve takdir yetkisine terk edilmiştir.
Tutuklamanın bir tedbir
olduğu ve tutuklamanın gerekçeleri yasada açıkça düzenlenmiştir. Kamu yetkisini
kullanan hiçbir devlet görevlisi, buna yargıçlar da dâhil olmak üzere, kanundan
doğan takdir yetkisini keyfî olarak kullanamaz. Milletvekili seçilen 8 arkadaşımızın,
“Kaçma şüphesi, delillerin toplanmamış olması.” gibi gerekçelerle cezaevinde
esir tutulması kabul edilemez. Zira, 1 milyon vatandaşımızın güvenini sağlamış
ve milletvekili seçilmiş bir kimseyi, kaçabilir ya da delilleri karartabilir
şüphesiyle cezaevinde tutmak, milletin verdiği temsil yetkisini kullanmasına
engel olmak, bir yargıcın takdir yetkisine bırakılamaz.
Cumhurbaşkanı başta olmak
üzere, Başbakan ve diğer birçok bakan ve AKP’li milletvekili, özel görevli
mahkemelerin hukuka uygun olmadığını, mutlaka kaldırılması gerektiğini
söylemektedir. Hatta, bu mahkemelerin yetkilerini aştıkları, keyfî
davrandıkları ve hatta kendilerini, haşa, Allah zannettikleri gibi ağır
eleştiriler de yöneltilmiştir. Bu ağır eleştiriler bu mahkemelerin bugüne kadar
verdiği ve bundan sonra vereceği bütün kararları tartışılır hâle getirmiştir.
Bütün bu eleştiri ve suçlamalardan sonra bu mahkemelerin görev yapmaya devam
etmesi hâlinde halkımızın yargıya ve devlete olan güveni derinden
sarsılacaktır. Bu nedenle, bu mahkemeler derhâl kapatılmalı ve bu mahkemeler
tarafından tutuklanan bütün aydınlar ve yurtseverler derhâl serbest
bırakılmalıdır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eryılmaz.
19’uncu madde üzerindeki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır. Bunları birlikte işleme alacağım, talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 20. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Sezgin Tanrıkulu
İstanbul Muğla İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
278 sıra sayılı kanun tasarısının 20 inci Maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 30.06.2012
Pervin Buldan Ayla Akat Sırrı S. Önder
Iğdır Batman İstanbul
İbrahim Binici Adil Kurt Nazmi Gür
Şanlıurfa Hakkâri Van
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
AYLA AKAT (Batman) – Sayın
İbrahim Binici.
BAŞKAN – İbrahim Binici,
Şanlıurfa.
Buyurun Sayın Binici.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
20’nci maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
muhalif tek bir sese bile tahammül edemeyen AKP İktidarının özlem duyduğu ve
adım adım gerçekleştirdiği polis devletinin vardığı noktayı ifade etmek
açısından Şanlıurfa Harran Üniversitesindeki bir kız öğrencimizin başından
geçen hikâyeyi kısaca sizinle paylaşmak istiyorum. Harran Üniversitesi
öğrencisi olan gencecik bir kızımızın hikâyesi bu.
Tarih Bölümü öğrencisi olan
Nofa kızımız Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurdunda kalmaktadır.
Arkadaşlarıyla paylaştığı odanın bitişiğindeki odanın gürültüsünden özellikle
sınav dönemlerinde duydukları rahatsızlığı hem odada kalan öğrencilere hem de
ilgili yerlerde defalarca dile getirmeleri sonuç vermiyor ve nihayetinde,
haziran ayı başında iki oda arasında gürültü yüzünden bir tartışma yaşanıyor.
Çıkan tartışma kısa sürede kavgaya dönüşüyor ve Nofa, geçirdiği sinir krizi
nedeniyle hastaneye kaldırılıyor. Yurtta görevli olan güvenlik elemanlarının
yatıştırdığı olaydan bir süre sonra, her ne hikmetse, TEM polisleri öğrenci
yurduna geliyor. TEM Şubede görevli Polis Memuru Yücel Demirhan kız
öğrencilerin kaldığı bina içinde ve bahçede öğrencilere yönelik olarak
"Burada bölücülük yapanı ben böleceğim." diyerek naralar atıyor ve
kavgaya karışan kızları gözaltına alıyor. Daha sonra hastaneye giden polisler
tedavisi devam eden Nofa'yı da gözaltına alarak karakola götürüyorlar.
Gözaltına alınan öğrenci kızların ifadeleri çay ikram edilerek alınırken, her
nedense hastaneden kaçırırcasına karakola götürdükleri Nofa ve oda arkadaşı
saatlerce ayakta bekletiliyor. Bu da yetmiyormuş gibi, ifadesi alınan kız
öğrenciler gecenin dördünde yurtlarının kapısının önünde yalnız bırakılıyorlar
ama Nofa ve oda arkadaşı sabaha karşı beşte ifadeleri tamamlandıktan sonra
karakolun kapısının önünde bekletiliyorlar. Yaşanan bu olay dolayısıyla kaldığı
yurt tarafından hakkında idari soruşturma açılan Nofa, aldığı bursu kaybetmemek
için yurttan ayrılarak arkadaşının evine sığınmak zorunda kalıyor.
Değerli milletvekilleri,
Nofa’nın başına gelenler bununla kalmıyor, 8/6/2012 tarihinde kız arkadaşıyla
birlikte Urfa City Alışveriş Merkezini gezerken TEM Şubesi polisi Yücel
Demirhan tarafından darp ediliyor ve tekrar gözaltına alınıyor. Eşi ve
çocuğuyla birlikte aynı Alışveriş Merkezinde sivil giyimli olarak dolaşan Polis
Yücel Demirhan, tesadüfen karşılaştığı 2 kız öğrenciden Nofa’ya, önce kolundan
çekiştirmek suretiyle “Karakola gideceksiniz, ifadeniz var.” diyor, ardından da
kafa atmaya çalışıyor. İfade vermesi için kendisine herhangi bir yazılı davet
gelmediğini, davet edilmesi durumunda vakit kaybetmeden karakola giderek ifade
vereceğini anlatmaya çalışsa da nafile. Hızını alamayan Yücel Demirhan, onlarca
kişinin önünde kız öğrencinin göğüs kafesine yumrukla vuruyor. Olay yerinde
bulunan vatandaşların müdahale etmek istemesi üzerine “Ben polisim, bunlar
terörist.” diyerek toplanan kalabalığı dağıtmaya çalışıyor.
Değerli milletvekilleri,
TEM Şube Polisi Yücel Demirhan “Ben polisim, bunlar terörist.” sözünü sarf
ederken acaba nasıl bir ruh hâli içindeydi? Bu zihniyet, “terörist” yaftasıyla
ötekileştirdiği kız öğrenciyi onlarca insanın gözü önünde evire çevire
dövebileceğini ve bununla da görevli olduğunu düşünüyor. Bu zihniyet, Başkentin
göbeğinde Dilşat Aktaş’ın bacağını kırdığı yetmezmiş gibi, telin alanına davet
ettiği paramiliter güçlerin eline taş vererek Dilşat’ı da taş yağmuruna
tutturmayı görev sayıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) -
Bu zihniyet, İstanbul Fatih’te Ahmet Koca’ya meydan dayağı atmayı görevi
sayıyor. Bu zihniyet, Hatice İdin, İbrahim Sevindik, Musa Dağ, Mehmet Uytun,
Hacı Zengin, Kazım Şeker, Metin Lokumcu ve Cayan Birben'i gazla öldürmeyi görevi
olarak görüyor.
BAŞKAN – Sayın Binici…
İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) -
Bu duygularla yüce Meclisi tekrar selamlıyorum. Yüce Meclisi göreve
çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Binici.
Diğer önerge üzerinde
Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili.
Sayın Tanrıkulu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben özel yetkili
mahkemelerle ilgili konuşacağım, 20’nci maddeyle ilgili değil. O teklifimizdeki
gerekçeler de geçerli ayrıca.
Bir şey okumak istiyorum
sizlere: “Demokratik hukuk devletini koruma amacıyla kurulduğu belirtilen özel
yetkili ağır ceza mahkemelerine mevcut DGM’lerin görev ve yetki alanı aynen
tanındığına göre, DGM’yle bugüne dek demokratik hukuk devletini ne kadar
korumuşsa özel yetkili ağır ceza mahkemeleri de aynı şeyi yapacaktır. Özel
yetkili ağır ceza mahkemeleri ve kurulması düşünülen bu mahkemeler, niteliği
itibarıyla yargı sistemi dışında istisnai nitelikte mahkemelerdir. İstisnai
mahkemeler, dar anlamda doğal yargıç ilkesine, adil yargılama kapsamındaki
haklara ve güvencelere aykırılık gösteren yargı organlarıdır. ‘Siyasal yargı’
veya ‘yargının siyasallaşması’ kavramlarıyla ifade edilen istisnai mahkemeler,
esas itibarıyla siyasal muhaliflere karşı bir mücadele, baskı, tasfiye aracı,
devlet görevlilerine karşı ise kollama, savunma, aklama mekanizması olarak
kullanılmaktadır. Devlet güvenlik mahkemeleri bu bağlamda bölgemizde ve ülke
düzeyinde ağır hukuk ihlallerine neden olmuş, onarılması güç ve olanaksız adli
hatalara neden olan yargılamalar yapmıştır. Bu mahkemelerin neden olduğu
mağduriyetlerin sonuçları hâlen devam etmektedir.
Adalet tarihi eşitsizlik ve
adli hatalarla doludur. Bunun önemli bir bölümü DGM yargılamalarıyla
oluşmuştur. Bu hâliyle, DGM’lerin demokratik hukuk devletini koruma amaç ve
işlevi kalmamıştır. Bunun yerine aynı nitelikte başka bir mahkemenin kurulmaya
çalışılması aynı zihniyetin devam ettirilmesi niyetini ortaya koymaktadır.
DGM’ler kapatıldıktan
sonra, özel yetkili ağır ceza mahkemesi, gibi farklı adlarla aynı mahkemelerin
görev, yetki ve işlevlerinin sürdürülmesi sadece Avrupa Birliği sürecine karşı
değil, halkımıza karşı da bir aldatmacadır. Yargıya egemen olan devletçi,
muhafazakâr eğilim özel yetkili ağır ceza mahkemeleriyle Anayasa ve yasal
değişikliklere tepki olarak varlığını devam ettirmek istemektedir. İstisnai
olağanüstü yargı zihniyeti değişmediği sürece, şimdi yapıldığı gibi, biçimsel
değişiklikler ile bu sorun çözülmediği gibi, DGM pratiğinin yargı erkinin diğer
birimleri tarafından üstlenilip yürütülmesi gibi daha vahim bir durumu ortaya
çıkarabilecektir.
Bu itibarla, DGM’ler
kaldırılmalı, bu mahkemelerin görev alanında sayılan suçlara doğal yargıç
kuralına göre belirlenen genel yetkili adliye mahkemelerinde bakılmalıdır.
Mevcut ağır ceza mahkemelerinde görevli hâkim ve savcılar, DGM’lerin görev
alanında sayılan suçları yargılama ehliyet ve yetkisine sahiptir.
Kamuoyunun bilgi ve
takdirlerine saygıyla sunarız.”
Diyarbakır Barosu
Başkanlığının 2 Haziran 2004 tarihinde yaptığı basın açıklaması. Bu açıklamayı
o zaman yapmışız. Şimdi, aynı şeyi başka bir biçimde önümüze getiriyorsunuz.
Olağanüstü mahkemeleri 8’den 29’a çıkararak yaygınlaştıracaksınız.
Değerli arkadaşlar,
cesaretli olalım, ağır ceza mahkemesi yargıçlarına bütün Türkiye’de güvenelim.
Bütün Türkiye’de, TCK kapsamındaki suçlara bakabilecek yeterlilikte görmüyorsak
bu mahkemeleri lağvedelim, hâkimleri görevden atalım ama getireceğimiz yeni bir
düzenlemeyle olağanüstü mahkemeleri Türkiye geneline yaymayalım. Böyle bir
hatayı sekiz yıl sonra yapmayalım. Elimizde imkân var, Türkiye'nin her yerinde,
Van’dan Edirne’ye kadar ağır ceza mahkemeleri var, bu ağır ceza mahkemeleri
normal tevzi usulüne göre bu suçlara bakabilirler. Dolayısıyla 2 numaralı mahkeme
bakacak, 3 numaralı mahkeme bakacak diye bir aldatmacayla ne kendimizi ne
Türkiye’yi aldatalım. Aynı şekilde, yapmamız gereken, bu mahkemeleri tek bir
maddeyle kaldırmaktır; bunu yapmalıyız. Sekiz yıl önce bu Meclisin bir bütün
olarak göstermediği cesareti şimdi gösterelim, elimizde bu imkân var, kamuoyu
hazır. Dolayısıyla, başka bir aldatmacayı bizim önümüze başka bir gerçek gibi
sürmeyin. Sekiz yıl sonra başka bir bildiriyi bu şekilde okuruz, aynı şekilde
okuruz. Kimse bizimle müzakere etmedi, ne düşünüyorsunuz da bilmiyoruz. Sabaha
karşı gelecek ama varsa bir düşünceniz gelin, cesaretle konuşalım.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tanrıkulu.
Madde üzerindeki aynı
mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önergeler kabul edilmemiştir.
20’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci madde kabul
edilmiştir.
21’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2004 sayılı Kanunun 110 uncu maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Durdu Mehmet Kastal
Kahramanmaraş İstanbul Osmaniye
Kemalettin Aydın Yusuf Başer İdris Şahin
Gümüşhane Yozgat Çankırı
"Birinci fıkra
gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak,
haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 21. maddesinin birinci fıkrasının tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktük Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Ahmet Toptaş
İstanbul Muğla Afyonkarahisar
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okuduğumuz önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ahmet Toptaş.
BAŞKAN – Sayın Toptaş,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 278
sıra sayılı Tasarı’yla ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, sabah
kısa söz süresinde söylediğim gibi, biz yargı hizmetlerini etkinleştirirken göz
ardı ettiğimiz, yargıda çalışan, ciddi emek veren insanların sorunlarını
görmezlikten geliyoruz. Bunları görmezlikten gelerek yargı hizmetlerini
etkinleştirmek mümkün değildir.
Hukukçu olan arkadaşlarımız
bilirler ya da mahkemeye işi düşen arkadaşlarımız bilirler, mahkemelerde
mübaşirler vardır. Mahkemelerin en ağır yükünü, fiziki yükünü bunlar çekerler.
Hâkimlerin hizmetçisi gibidirler. Eğer hâkimin ya da avukatın masası
silinmemişse sorumlusu bunlardır, dosyadan bir evrak kaybolursa sorumlusu
bunlardır, bir tebligat yapılmamışsa sorumlusu bunlardır yani geç kalan her şeyin
sorumlusu bunlardır ama adları sadece mübaşirdir, başka hiçbir özellikleri
yoktur, herkesin de kendisini hor gördüğü bir sınıftır adliye kesiminde. Bu
insanlar üniversite bitirirler ama mübaşirlikten başka herhangi bir yere
yükselme şansları yoktur. Biz de adli hizmetleri gördürdüğümüz bu insanların
sorunlarına hiç eğilmeyiz. Lütfen, bu konuda Adalet Bakanımızı duyarlı olmaya
çağırıyorum.
İcra İflas Yasası’nda
değişiklik yaparak icradaki sorunların çözümüyle ilgili görüşmeler yapıyoruz
ama -hukukçu arkadaşlarımız bilirler, alacak-borç ilişkisi olan arkadaşlarımız
bilirler- icra dairelerinde işler tıkanmış durumdadır. Hem yarattığınız ekonomik
sorunlar nedeniyle çoğalan icra işlerinden dolayı işler tıkanmıştır hem de icra
işlerini yürütecek kadar kadro yoktur. İcra işleri kadrosuzluktan da, iş
yükünün çok olmasından da şu an yürümez hâldedir. Bu nedenle, icra dairelerinin
personel sorununu gidermek gerekmektedir değerli arkadaşlar.
Yine, adliyelerde adliyenin
yükünü çeken zabıt kâtiplerinin sorunlarıyla, gerçekten, bugüne kadar ciddi bir
şekilde ilgilenilmemiştir, ciddi sorunları vardır. Hizmet aldığımız insanlardan
yararlanırken, bunların sorunlarına da sahip çıkmak, bunların sorunlarını
çözmek gibi de bir görevimiz olduğunu unutmamak gerekir.
Yine, ceza infaz
kurumlarında infaz koruma memurları vardır, bunlar da sahipsizdir değerli
arkadaşlar. Devasa sorunları vardır, nöbet sorunları vardır, fazla çalışma
sorunları vardır, gerçekten çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadırlar fakat
seslerini kimseye bugüne kadar duyuramamışlardır. Eğer biz yargı hizmetlerinin
etkinleştirilmesini istiyorsak, bu hizmetleri gören insanların da sorunlarına
sahip çıkmak durumundayız. Bu konularla ilgili Sayın Adalet Bakanını uyarmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yine
biraz önce söylediğimiz gibi, yargı hizmetlerini etkinleştirebilirsiniz.
Bunları etkinleştirirken ne yaparsınız? Talimatla kurduğunuz mahkemelerin yetki
alanında insanların iş yerlerini basabilirsiniz, evlerini basabilirsiniz sabaha
karşı, hatta görevdeki bir başsavcının makamını basıp arama yapabilirsiniz, bir
ordu komutanının makamını basabilirsiniz, kozmik odaya girebilirsiniz,
Genelkurmay Başkanlığı yapan ve iki yıl beraber çalıştığınız generalin evini,
iş yerini basabilir, götürebilirsiniz. Bundan sonra ne olur? Bundan sonra MİT
Başkanı işlediği bir suç iddiasıyla hakkında soruşturma açılır, bir gecede
kanun çıkarmaya başlarsınız ve arkasından feveran edersiniz.
Bakın, Sayın Başbakan ne
diyor, MİT Müsteşarı ifadeye çağrıldığında: “Ona talimatı veren benim,
alacaksanız beni alın. Yargı bu insanlara yardımcı olması gerekirken…” Niye
yardımcı olacak? Suç işlemişse, suç işlemiş iddiası varsa ve suç işlediği
konusunda kanıt varsa, yargı Başbakanın istediklerine yardım etmekle mi
görevli? Devam ediyor: “Cumhurbaşkanı da şikâyetçi, ben de şikâyetçiyim.” Şimdi
şikâyetçi olduğu için de, bugün gene bizim haberimiz olmadığı, sanıyorum Adalet
ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin haberi olmadığı bir önergeyle bu yasada
değişiklik yapılacak. Böyle adalet gerçekleşmez arkadaşlar. Bu konuda herkesin
üzerine düşeni yapması gerekiyor. Yani kendi başınıza gelince, bumerang
kendinize dönünce, bir maddeyle, iki maddeyle özel yetkili mahkemeleri
dönüştüreceksiniz, değiştireceksiniz ama başkalarının üzerine giderken, bir
başsavcının makamı aranırken o zaman hiç ses çıkarmayacaksınız.
Böyle adalet de olmaz,
böyle millî irade de olmaz. Millî iradeyi gerçekleştirmek istiyorsanız getirin
birlikte tartışalım, birlikte olgunlaştıralım ve bu garabet mahkemelerden
beraber kurtulalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Toptaş.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Evet, yine fikir ayrılığı
var, elektronik cihazla oylama yapacağız efendim.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısının çerçeve 21 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2004 sayılı Kanunun 110 uncu maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
"Birinci fıkra
gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak,
haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Haczin kalkmasına sebebiyet
veren alacaklının o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi
tüm giderlerden sorumlu olacağına ilişkin düzenleme yapılarak icra takibinin
sürüncemede bırakılmasının önlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 22. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Ömer Süha Aldan Kazım Kurt Mahmut Tanal
Muğla Eskişehir İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Kazım Kurt.
BAŞKAN – Sayın Kurt,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı’nın 22’nci
maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu madde, yargı
hizmetlerinin ve özellikle icra iflas hizmetlerinin hızlandırılması amacı
taşıyan, bu tasarıda olmaması gereken bir madde bize göre çünkü taşınır mal
satışlarıyla ilgili bir aylık süreyi iki aya çıkaran bir madde. Eğer hızlandırmak amacı taşıyor isek bu
süreyi daha da kısaltmamız gerekir aslında ama hangi mantıkla iki aya çıkarıyoruz
bunu anlamayabilmiş değilim. Aslında icra işlerinin hızlandırılabilmesinin en
temel yollarından birisi icra iflas dairelerindeki çalışanların ekonomik ve
sosyal durumlarını düzeltmek, düzenlemekten geçer. İcra müdürleri, icra müdür
yardımcıları ve icrada çalışan diğer zabıt kâtiplerinin almakta oldukları
harcırah ve yolluklarda Hükûmetiniz döneminde bir sınırlama, bir kısıtlama
getirildi. Dolayısıyla, icra iflas dairelerindeki memurların haciz işlemlerinde
bu işi hızlandırması, çok çalışması onlar adına ekonomik bir katkı getirmediği
için iş yavaşladı. Bir icra memuru bir ay boyunca kaç dosyaya giderse gitsin
aldığı harcırahın sabit olması nedeniyle işi yavaşlattı ve normal memur
çalışmasını sürdürdü. Dolayısıyla da bir günde on tane, yirmi tane dosyaya
haciz yapabilen icra memuru artık iki tane yapmaya başladı, üç tane yapmaya
başladı. Esas sıkıntılardan birisi budur.
Zaten yapmış olduğunuz bu
yasada, getirmiş olduğunuz tasarıda da adliye hizmetlerinin hızlandırılması
temel amaç ama adliye çalışanlarıyla ilgili hiçbir iyileştirme söz konusu
değil, ne memurların maaşlarına artı bir ücret veriyorsunuz ne icra
müdürlerinin çalışmalarından dolayı ödüllendiriyorsunuz, böyle bir mantık
olmadığı için de işler zaten yavaş yürüyor. Bir de buna kapanan adliyeler,
kapanan icra daireleri eklendiği zaman işlerin çözümü gerçekten zorlaşıyor,
gerçekten yavaşlıyor. Örneğin kapatılan adliyelerin olduğu yerdeki icra
dairelerinde alacağı olan yurttaşlarımız şu anda nasıl hızlı bir biçimde adli
hizmetlerden yararlanacak? Nasıl normal, en ucuz ve en hızlı bir şeklide haciz
yapıp alacağını alma olasılığını yakalayacak? Bunlar söz konusu değil.
Kapanan adliyelerin başka
bölgelerdeki adliyelerle birleştirilmesi suretiyle meydana gelen yargı alanı
içerisinde 100 kilometrelik, 50 kilometrelik mesafelerde gelme gitme ve haciz
ya da diğer işlemleri yapma söz konusu olduğu için bu işlerin etkinliği ve hızı
gerçekten yavaşlayacak. Bu nedenle, burada hiç değilse bu bir aylık süreyi de
ya normal bırakmakta yarar var ya da kanun maddesinden çıkarmakta yarar var,
çünkü hızlandırmayı sağlayacak bir yapı, hızlandırmayı sağlayacak bir uygulama
asla söz konusu olamayacak.
Bu nedenle, bu hizmetlerin
hızlandırılması için, öncelikle adalet ve hakkaniyet kuralları içerisinde yargı
çalışanlarına, gerçek anlamıyla yaşayabileceği, insanca organizasyonlara
katılabileceği bir yaşam standardını sağlamamız, bir eğitim standardını sağlamamız
ve onlardan, bundan sonra etkili ve hızlı hizmet beklememiz söz konusu
olabilir. Başka türlü, adliyede yargı hizmetlerinin hızlandırılması ve
etkinleştirilmesi mümkün olmayacaktır.
Bu nedenlerle önergemize
destek vermenizi bekliyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
22’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 23. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut
Tanal Ömer Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurun efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İcra İflas Yasası’nda yapılan
değişikliklerle ilgili birkaç tane daha önemli konuya dikkatinizi çekmek
istiyorum. Yani, Türkiye'nin gündemi tabii çok yoğun olduğu için pek çok arkadaşımız
güncel olaylardan bahsediyorlar ama bu konu da çok önemli, özellikle hem
uygulamacılar açısından, avukatlar açısından, yargıçlar açısından çok önemli
hem de alacaklılar ve borçlular açısından önemli olduğu için bu konuya değinme
ihtiyacı hissediyorum.
Şimdi, özellikle elektronik
ortamda teklif verilebilmesi, elektronik ortamda satışların
gerçekleştirilebilmesi, satışa pey sürülebilmesi gibi bazı düzenlemeler
getirilmiş bu İcra İflas Yasası’na, değişikliklere yönelik. Bu, hacizli
mallarla ilgili 23, 24, 27, 28’de, elektronik ortamda pey sürülebiliyor,
elektronik ortamda satış işlemlerinin yapılabilmesi söz konusu olabiliyor.
Ancak, arkadaşlar,
elektronik ortamda yapılabilen bu türden pey sürmelerin ya da işlemlerin ne
türden sonuçlara yol açabileceğini bir düşündük mü acaba, yani bu konuda
gerçekten icra müdürlüklerinde yeterli altyapı var mı? Şimdi, düşünün siz,
elektronik ortamda bir teklif geldi, bir pey sürüldü, işte bir gün öncesine
kadar bu gelecek ama ne alacaklı bilecek bunu ne borçlu bilecek, sadece icra
müdürü bilecek. Yani, teknik donanım yeterli mi, onu bilmiyorum ama alacaklının
da, borçlunun da bilgisinin olmadığı, bizzat görmedikleri satış işlemlerinde
mutlaka sorunlar yaşanacaktır. İşine gelmeyen alacaklı ya da borçlu şunu
söyleyecektir: “İcra müdürü kapalı kapılar ardında benim satışımı başkasına
verdi. Benim bilgim dâhilinde olmadı. Gerçekten daha yüksek bedeller
sunulacaktı ama icra müdürü bunu engelledi.” diyecektir.
Onun için, elektronik
ortamda yapılması düşünülen satış işlemlerinin ve müzayede işlemlerinin çok
doğru olmadığını düşünüyorum ben çünkü bizim toplumumuzda öncelikle herkes
açıklıkla bu müzayededeki durumu, kimlerin pey sürdüğünü, nasıl bir işlem
olduğunu görmek ister. Hem alacaklı bu konuda tatmin olmak ister hem de borçlu
tatmin olmak ister. Bu nedenle, elektronik ortamdaki pay sürmelerin ve yapılan
işlemlerin madde metninden öncelikle çıkartılmasını talep ediyorum.
Bir de, aslında görüşmeler
de geçti ama neyin konuşulduğunu, neyin görüşüldüğünü pek çok arkadaşımız burada
bilmiyor yani hiç de dinlenmiyor buradaki olaylar ama yarın normal yaşamımızda
bunlar karşımıza çıktığında yani avukat olarak, alacaklı olarak, borçlu olarak,
herhangi bir vatandaş olarak bunlar karşımıza çıktığında gerçekten çok ciddi
sorunlar yaşayabileceğiz.
Şimdi, çerçeve 21’inci
maddede haczin düşmesiyle ilgili konu düzenlenmiş arkadaşlar. Satış isteme
süreleri zaten taşınırlarda altı ay, taşınmazlarda bir yılla sınırlandırıldı.
Zaten bir yılın taşınmaz satışlarında çok kısa bir süre olduğunu hepimiz
biliyoruz, avukat arkadaşlar bunu biliyorlar. Takyidatların gelmesi, belli
işlemlerin yapılması uzatabilir ve özellikle alacak eğer bir miras hissesine
aitse yani bunun, ortaklığın giderilmesiyle ilgili davaların uzayacağını
biliyoruz.
Bir de bunun yanında, satış
isteme sürelerini kısaltmışız, ardından da icra memuruna bir yetki vermişiz,
“On beş günlük süre içerisinde satış masraflarını yatırmazsan satışını
düşürüyorum.” diyor. Bunun anlamı yani nereden böyle bir şey çıktı ben onu
anlamadım. Zaten eğer alacaklı istemezse satışı -biliyorsunuz- ne yapılıyor?
Borçlu geliyor, satış masrafını yatırıyor ve o malı sattırıyor. İcra müdürüne
ayrıyeten böyle bir yetki niye verildi, alacaklıya böyle bir külfet niye
yükleniyor onu anlamıyorum.O nedenle metinden çıkartılmasını istedik.
Onun dışında, bir de
arkadaşlar, satış işleminden bir kez vazgeçebiliyorsunuz ama hepimiz biliyoruz
ki alacaklı ile borçlunun anlaşması söz konusu olduğunda birkaç defa bu türden
şeyleri yaşayabiliyoruz. Yani “Bir kez vazgeçersin, aksi takdirde
vazgeçemezsin, haczin düşer.” dendiğinde ne olacak? Alacaklı ile borçlunun
anlaşma ihtimalini ortadan kaldırmış olacağız. Yani bizim amacımız insanların
sorunlarına çözüm bulmak değil mi? Çözümün bulunmasını bu şekilde yasal
düzenlemelerle ortadan kaldırmış oluyoruz, bu da teknik anlamda doğru bir
yaklaşım biçimi değil diye düşünüyorum.
Bunun yanında, arkadaşlar,
şimdi, özel yetkili mahkemelerle ilgili nasıl bir düzenleme getireceksiniz bunu
bilemiyoruz, bu bir muamma. Yani bizler de milletvekili olarak işte, basından
izlemeye çalışıyoruz, köşe yazarlarından izlemeye çalışıyoruz ama benim
gözlemlediğim kadarıyla özel yetkili mahkemeler doğal yargıç ilkesine aykırı
gerçekten, ancak yargılama usulleri de bizim Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzdaki
usullere aykırı.
Şimdi, arkadaşlar, nasıl
usuller var? Ceza Muhakemeleri Kanunu 250’nci maddede…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
23’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 24. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek
Zonguldak Uşak Kırklareli
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Bülent Tezcan
İstanbul Muğla Aydın
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uzun zamandan bu yana kamuoyunu işgal eden, herkesin dikkatle
izlediği “3’üncü Yargı Reformu” diye anılan 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı
görüşüyoruz.
Komisyon aşamasındaki
görüşmeler sırasında da ifade ettim. Aslına bakarsanız, kamuoyunun bu konuda
çok ciddi, çok büyük beklentileri vardı. Nitekim, Sayın Adalet Bakanı bunu
görsel malzemelerle de süsleyerek ilk kamuoyuna duyurduğunda, gerçekten yargı
sistemimizdeki önemli problemlerin bu şekilde çözüleceği inancı yerleşmiştir
ancak yargı paketinin ayrıntılarına girip baktığımızda, özellikle Komisyondaki
görüşmeler aşamasında maddelere geçtiğimizde bir şey gördük.
Değerli milletvekilleri,
aslında “3’üncü Yargı Paketi”, bir reform olarak sunulan 3’üncü Yargı
Paketi’nde maalesef dağ fare doğurmuştur. Türkiye'nin en önemli yargı
problemleriyle ilgili temel meselelerine ne yazık ki reform adı altında
sunduğumuz bu tasarıda cevap verilmemektedir.
Değerli arkadaşlar, bakın,
bugün, yine gazeteleri açıp baktığımızda, Türkiye’de yargılamayla ilgili hangi
ciddi sıkıntıları yaşadığımızı çok açıkça görüyoruz. Haksız ve uzun tutukluluk
süreleri Türk yargısının, özellikle ceza yargılamasının en önemli
problemlerinden birisi hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlar,
tutuklama evrensel ceza muhakemesi hukukunda bir tedbirdir ve zorunlu olmadıkça
tutuklama tedbirine başvurulamaz. Bu, masumiyet karinesinin doğal bir
sonucudur, bir uzantısıdır. Bu, tutuklulara tanınan bir lütuf değildir,
masumiyet karinesinin tanıdığı bir haktır ve bütün çağdaş hukuk sistemleri bu
hakkın gereğini yerine getirmek zorundadır ama ne yazık ki ülkemizde, özellikle
siyasi nitelikte açılan davalarda masumiyet karinesi açıkça ihlal edilerek
mahkûmiyet karinesine dönüşmüştür. Bugün, bildiğimiz, kamuoyunun dikkatle
izlediği Ergenekon, Balyoz ve benzeri siyasi nitelikteki davalarda dört yıldan,
beş yıldan bu yana, toplanacak delil kalmadığı hâlde, hem de milletvekili
seçilmiş olan kişilerin dahi mahkemelerde tutuklu olarak yargılamasının devam
ettiği bir süreç yaşıyoruz.
Şimdi, böyle sancının
olduğu bir dönemde doğal olarak bir yargı reformu paketi önümüze geldiğinde
akla ilk gelen ne olmalı arkadaşlar? Bu haksız ve uzun tutuklulukların çözümüne
ulaşacak bir yöntemin bu paketin içinde yer alması gerekirdi ama ne yazık ki
öyle bir düzenleme yok. Şimdi, burada anlatıldı, anlatılıyor. “Gerekçeler,
tutuklama kararının devamına ya da tutuklamaya itirazın reddine ilişkin
kararların gerekçelerini hâkimler ayrıntılı olarak yazacaklar.” diyerek bir
hüküm konuldu.
Şimdi, bu hüküm yanlış mı?
Hayır, değil. Buradaki konulan hüküm yanlış değil ama bu hüküm, malumun
ilanından, malumun tekrarından başka bir şey de değil.
Değerli arkadaşlar,
kararların gerekçeli olma zorunluluğu anayasal bir hüküm. Anayasa’dan
yansıyarak Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda da bütün kararların gerekçeli olması
zaten var. Hâl böyle olunca, bunu bir
yenilik gibi gösterip, mevcut hukuk sistemimizde, mevzuatımızda olan bir hükmün
uygulanmamasını tekrar yeni cümlelerle açıklayarak uygulatabileceğimizi mi
sanıyoruz?
Değerli arkadaşlar, bu,
sadece kamuoyunu yanıltmaya yarar. Eğer bu yargı paketinin ihtiyaca cevap
vermesini istiyorsak ve bekliyorsak, her şeyden önce, haksız ve uzun
tutuklulukları ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi buraya taşımak zorundayız. Bu
çerçevede ancak Türkiye’nin bu konudaki reform ihtiyacına bir nebze cevap
vermiş oluruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
24’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 25. maddesinin 1. fıkrasındaki “ve fıkranın son
cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır” ibaresinin metinden çıkarılmasını ve bu
ibareden önce gelen sözcüğün ise “eklenmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Emre Köprülü Mahmut Tanal Ömer Lütfü Aldan
Tekirdağ İstanbul Muğla
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Emre Köprülü,
Tekirdağ.
Buyurun Sayın Köprülü. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tasarıyla yargı hizmetlerinin
etkinleştirilmesi ve hızlandırılması için, yine bir torbanın içinde, özel hukuk
ve kamu hukukundan kaynaklanan birçok alanlarda yeni düzenlemeler getirilmeye
çalışılıyor. 2004 sayılı İcra İflas Kanunu da bu kapsamda değerlendirilerek bu
torba yasanın içerisine dâhil edilmiş.
Değerli milletvekilleri,
halkın icrada yaşadığı sıkıntılar, dosyaların patlaması problemi, binlerce
insanın icralık olması bir tarafta, memur eksiklikleri, alacaklıların ya da
avukatların yaşadığı başkaca sıkıntılar diğer bir tarafta. İşte, bu alanlarda
yapılacak düzenlemelerde mutlak surette iki taraf için de bir haklar dengesi
oluşturulmalı ve bu haklar dengesi korunmalı. Borçluların temel yaşamsal
hakları korunurken alacaklıların da maddi hakları yok sayılmamalıdır. Ancak,
gerçek olan şudur: Sayın milletvekilleri, bu alanlarda ne kadar düzenleme
yaparsak yapalım, ne kadar teklifte bulunursak bulunalım, alacaklıyla borçluyu
birbirine çarparak bu sorunu çözemeyiz.
Gerçek olan şu: Gerçek
olan, Türkiye'nin problemi. Türkiye'nin her bir yerinde icra dosyaları
patlamış, vatandaşlar boğazına kadar borca batmış. Yani, “Tazminat oranı yüzde
40 mı olsun, yüzde 20 mi olsun, satış ilanı elektronik ortamda mı olsun?”
bunlar, meseleyi ancak günübirlik olarak çözebilir. Sorun, değerli
milletvekilleri, AKP’nin ekonomi politikalarında. Sorun, vatandaşın temel
yaşamsal gerekçeleri bile haczedilecek hâle gelinceye kadar vatandaşın
yoksullaşmış olmasında. Kısacası, burada bir ihtilaf varsa bu ihtilaf alacaklı
ile borçlu arasında bir ihtilaf değil, bu ihtilaf AKP’nin ekonomi
politikalarıyla vatandaş arasında kurulan bir ihtilaf yani sorun doğru teşhis
edilmeli ki tedaviye de kalıcı bir çözüm bulunabilsin.
Değerli milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge verdik. Önergemiz şu, çok net olarak diyoruz ki:
İcrada, satış ilanında ilk ilan edilen malın muhammen bedelinin, tahmin bedelinin
yüzde 50’sinin 1’inci artırmada teklif edilmesini arıyoruz. Teklif veren
çıkmazsa 2’nci artırmaya çıkıyoruz. 2’nci artırmada da bu teklifte, bu yasa
teklifinde yüzde 50’si aranıyor. 2’nci artırmada da ilk artırmada olduğu gibi
yüzde 50 oranı aranacaksa eğer 2’nci artırmayı yapmanın zaten bir anlamı icra
hukukunun pratiğinde bile yoktur. Biz önergemizde şunu söylüyoruz: 1’inci
artırmada yüzde 50’sini teklif eden çıkmazsa 2’nci artırmada 1’inci artırmanın
oranından daha düşük bir oran belirlenmelidir. Bu oranın da yüzde 40 olarak
belirlenmesi hem pratiğe hem icra hukukunun ruhuna da uygundur.
Sayın Bakanım, burada
kapanan adliyeler konusuna değinildi. Kapanan adliyeler konusunda çok haklı
eleştirilerde bulunuldu. Benim bölgemde kapanan bir adliye yok ama eğer olsaydı
en az burada getirilen eleştiriler kadar ben de tepkimi dile getirirdim. Fakat
benim farklı bir tepkim var. Ben burada kapanan adliyelerden değil ama 250 bin
nüfuslu Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinin bir türlü açılamayan, daha doğrusu
inşaatına bile başlanamayan adliye binasından bahsetmek istiyorum.
Sayın Bakanım, 2 kez
Çorlu’da yer belirlendi, projeler yapıldı, söz konusu projelere yaklaşık 500
bin para harcandı. 2011 Ekim ayında söz konusu adliyenin ihalesi olacaktı,
fakat ne hikmetse ihale iptal edildi, başka yer bakıldığı duyuruldu ve bugüne
kadar da bir çivi dahi çakılmadı. Şimdi, iki projenin iptal edilme maliyeti
yaklaşık 500 bin lira, vatandaşın 500 bin lirası çöpe gitti, ona mı yanalım;
Çorlu ilçesinde 200 avukatın olduğu, 30 hâkim, savcının olduğu, bu kadar
dosyaların yoğun olduğu bir bölgede hâlâ adliye binasının orada burada, bodrum
katlarında hizmet vermesine mi yanalım?
Ben yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köprülü.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
25’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 25’inci madde kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 26. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak Kırklareli Uşak
Mahmut Tanal Ömer Süha Aldan Celal Dinçer
İstanbul Muğla İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Celal Dinçer,
İstanbul.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
26’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 26’ncı maddesi ile 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 123’üncü
maddesi değiştiriliyor, burada ihaleye çıkarılma süresi iki aydan üç aya
çıkarılıyor. Bu sürenin üç aya çıkarılması ilke olarak doğru kabul edilebilir
ancak bu dengeyi çok iyi kurmak lazım. Bu sürenin uzatılmasıyla alacaklı
alacağına geç kavuşacak, borçlu da belki bu süre zarfında gerekli tedbirleri
alarak borcunu ödememek için türlü yollara başvurabilecektir. Bu sürenin
uzatılmasının belki doğru yönleri daha ağır basar çünkü bir hacizli mal üzerine
birden fazla haciz konulmuş ise bunlara yapılacak tebligatların zaman
almasından dolayı sürenin uzatılması ilke olarak kabul edilebilir.
Ben bugün burada bu süreyle
ilgili fazla bir şey söylemeyeceğim ancak mahkemelere, 1 Ekim 2011 tarihinden
bu yana davacı tarafından harçlar peşin olarak yatırılmaktadır. Böylece, “gider
avansı” adı altında dava açmak için istenen ücret, şimdiye kadar alınan ücretin
10 katını bulmaktadır. Bu kararın, mahkemelerin dava yükünü hafifletmek için
alındığı iddia edilmektedir ancak vatandaşın hak arama özgürlüğü, harçların
peşin alınması suretiyle engellenmiştir.
Adliyenin fiziki
şartlarının iyileştirilmemesiyle, hâkim ve savcı sayısının artırılmamasıyla,
yardımcı personel açığının tamamlanmamasıyla, dava gideri avansının peşin
olarak alınmasıyla adliye hızlandırılamaz. Bu konuda biz 19 Ocak 2012 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine bir önerge ve kanun teklifi verdik. Bu
değişikliğimiz dikkate alınmadı. Şu anda vatandaşlarımızın, dava açma sürecinde
peşin harçlardan dolayı mahkemeye gidemediğini hepimiz çok iyi biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, biraz
da adliyedeki uygulamalardan bahsetmek istiyorum. Son iki yıldır yapılan
atamalar, adam kayırmalar, adliyeyi, yıllardır içinde bulunmadığı bir kaosa sürüklemiştir.
Uyduruk şikâyetlerle hâkim ve savcılar yerlerinden edilmektedir. Ağır ceza
mahkemelerinin başkanlarının özel yaşamları kayıt altına alınıp el altından
tehdit edilerek görevden alınmaktadır. Savcılar ve hâkimler görevlendirilirken,
iktidara karşı tavır içinde olduklarını düşündükleri kişilerin eşleri ayrı
yerlere tayin edilmekte, eş durumundan ve çocuklarından ayrılmakta, onlar
istifaya zorlanmaktadır. Daha da öteye gidilerek, başsavcı olacak savcı
vekilleri, görev taksimatında kreşten sorumlu savcı yapılmaktadır. Hukuki
işlemlerden uzaklaştırmak için adliyenin bir tane kreşi varsa kreşten sorumlu
başsavcı vekili olarak görev verilmektedir. Bu konular, adalet camiasındaki
huzursuzluğu ve içinde bulunduğu kaosu anlatmaya yeter diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, iktidar
partisi millî iradeyi ağzından düşürmemektedir. Söz konusu tutuklu
milletvekilleri olunca parmağını bile oynatmamaktadır. Tutuklu
milletvekilleriyle aynı bölgeden seçilen milletvekillerinin kendi partilerinde
mücadele vermeleri beklenirken bu demokrasi sınavında sınıfta kalmışlardır.
Bugüne kadar hiçbir bölge milletvekili kendi bölgelerindeki tutuklu
milletvekilleri için parmağını dahi oynatmamıştır.
Sürem bitti. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dinçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 27. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ömer Süha Aldan Celal Dinçer
Uşak Muğla İstanbul
Mahmut Tanal Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
İstanbul Kırklareli Zonguldak
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara)- Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) - Katılmıyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Hacizli malların satışı
sırasında elektronik ortamda da teklif verilebileceğine ilişkin bir düzenleme
ve ona bağlı işlemler ihalenin açıklığı, aleniliği ve herkesin tatmin olacağı
bir şekilde gözle görünür nitelikte yapılması kurallarına aykırıdır. Hem alacaklıda
hem de borçluda şüpheler uyandırabileceği gibi elektronik ortamdaki verilerin
her zaman bozulabileceği ya da dışarıdan müdahale edilebileceği düşünülerek
güvenli bir yol olmadığından daha önceki maddelerde olduğu gibi bu maddenin de
tasarı metninden çıkarılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
27’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 27’nci madde kabul edilmiştir.
28’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 28. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Kemal
Değirmendereli Mahmut
Tanal Ali İhsan Köktürk
Edirne İstanbul Zonguldak
Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz Ömer Süha Aldan
Kırklareli Uşak Muğla
BAŞKAN – Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Komisyon katılmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Değirmendereli, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL DEĞİRMENDERELİ
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
28’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sizlerle bir rakamı paylaşmak istiyorum. 1 milyon 510 bin, 1 milyon 510 bin. Bu
sayı sayın milletvekillerine ve Sayın Bakana ne ifade ediyor? Sayın Bakan ayrıldı
ama sanıyorum kendisine ileteceklerdir. Bu rakam, 102 adliyenin kapatılmasıyla
sosyal hukuk devleti olması gereken devletimizin adaleti uzaklaştırdığı
vatandaşlarımızın sayısıdır sayın milletvekilleri. 102 adliyenin kapatılmasıyla
1 milyon 510 bin vatandaşımızın, yani toplam nüfusumuzun yüzde 20’si adalet
hizmetlerinden mağdur yaşar hâle geliyor. Bu çerçevede Edirne’mizde de 3
adliyemiz kapatılmıştır. Edirne’mizde de 50 bin insanımız, Edirne nüfusunun
yüzde 12’si adliye hizmetlerinden mağdur duruma düşmektedir. Adliyesi kapatılıp
Edirne Merkez ve Uzunköprü adliyeleriyle birleştirilmesine karar verilen
Havsa’nın 22 köyü, 24 bin nüfusu ve Edirne’ye 60 kilometre uzaklığında köyleri
bulunmaktadır. Meriç ilçemiz Yunanistan sınırında, sınır ihlallerinin oldukça
yoğun yaşandığı, insan kaçakçılığının etkin olduğu bir ilçemiz ve bağlandığı
adliyeye 55-60 kilometre köyleri olan bir ilçemizdir. Lalapaşa ilçemiz
Hamzabeyli Sınır Kapısı’na sahip, Bulgaristan hududunda, sınır ihlallerinin
yaşandığı, dağ köylerinin olduğu ilçelerimizdir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi dönelim bakalım adliyeleri kapatılmaktan vazgeçilen ilçelere. Neden
kapatma kararı verilmiş, sonra da birdenbire niye vazgeçilmiş? Ne oldu, coğrafi
konumları mı değişti bu adliyelerin? Bu ilçelerin nüfusları mı değişti?
Güvenlik konusunda bir sıkıntı mı yaşandı? Dosya sayısı mı arttı birdenbire
Erzincan’da, Trabzon’da, Niğde’de? Demek ki bazı hesaplar, bazı
değerlendirmeler yanlış yapılmış.
Sayın Bakana sormak
isterim: Bu adliyelerin kapatılmasından maddi anlamda ne ölçüde tasarruf
sağlanmasını bekliyorsunuz? Bununla ilgili bir çalışmanız olmuştur mutlaka.
Değerli milletvekilleri,
adliyelerin kapanması bütün ülkede olduğu gibi ilimizde de vatandaşlarımıza
ekonomik yük getirmektedir. Özellikle geliri sınırlı olan özellikle de tarım
kesiminin mağduriyeti daha da artacaktır. Bilirkişi keşfi yaklaşık 1 ton
buğdayın gelirine mal olacaktır arkadaşlar. Zaten, Edirne’de bile tarım
kesimindeki vatandaşların yıllık ürettikleri 8-10 ton civarında ürünleri
vardır. Ayrıca, davalarda şahitlik yapacaklar 50-60 kilometrelik yollardan
gelecek. Şahit bulmakta güçlük çekilecektir. Savcıların bu uygulamayla daha
verimli çalışması öngörülmekte ancak keşifler bir saatten dört saate çıkacak,
bu da adliye hizmetlerinin verimsizliğine yol açacaktır hem de “tasarruf”
dediğimiz gerekçe anlamsızlaşacaktır.
Değerli milletvekilleri,
“dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi, 16’ncı ekonomisi” diyoruz, IMF’e 5 milyar
dolar gönderiyoruz, sonra adliyeleri birleştirip, alternatif masrafları
öngörmeden, oradan gelecek cüzi tasarruflara bile ihtiyaç duyuyoruz.
Ben Edirne adına şunu
söylüyorum: Yasa dışı göçün aktığı, köylerin ilçesinden uzak olduğu, çoğunluk
tarım kesiminin maddi, hukuki anlamda olumsuz etkileneceği ilçemizde
adliyelerimizin birleştirilmesi yanlıştır, bölge halkını mağdur edecektir,
devlet adaleti vatandaştan uzaklaştırmış olacaktır. Bu konu tekrar
değerlendirilip yanlıştan dönülmelidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Değirmendereli.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
28’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.
İkinci bölümde yer alan
maddeleri görüşmek üzere, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 21.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
278 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, 37’nci
maddeye bağlı geçici 9, 10 ve 11 ile 47’nci maddeye bağlı geçici madde 24, 25
dahil 29 ila 53’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz
isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Erol Dora, Mardin milletvekili.
Sayın Dora buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adil, iyi ve hızlı işleyen etkili ve verimli bir yargı
sisteminin varlığı hukuk devleti olmanın temel ilkelerinden biridir. Bir yargı
sistemine güven duyulması için de bu niteliklerin varlığı olmazsa olmaz bir
koşuldur. Vatandaşların uzun süren yargılamalardan ve bitmek bilmeyen dava
dosyalarından dolayı yaşadıkları mağduriyet hepimiz tarafından bilinmektedir.
Yargı hizmetlerinin hızlandırılması devletin görevidir. Bunun yolu da adalet
mekanizmasının iyi işletilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılmasından geçer
çünkü geciken adalet adalet değildir.
Ülkemizin en büyük
sorunlarından biri olan yargı hizmetlerinin son derece yavaş işlemesi konusuyla ilgili olarak hazırlanan yasa
tasarısının önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi
ve hızlandırılmasıyla ilgili düzenlemelerde adaletin hızlı ve etkin hâle
getirilmesinden daha da önemli olan yargılama güvenliğinin varlığıdır. Adalet
gerçekten sağlanabilecek mi? Tüm düzenlemelerde temel sorunun bu olması
gerekir. Yargıyı hızlandırıp etkinleştirelim derken adaletin ruhuna zarar
vermek, kaş yapalım derken göz çıkarmaya benzer. Bu nedenle yargının
hızlandırılması amacıyla yapılan düzenlemelerin esas amacı hakkın gerçek
sahibine teslimine ilişkin olmalıdır. Bu tür düzenlemelerde son derece ince ve
hassas bir çizginin olduğunu hepimizin bilmesi gerekiyor. Adalet güvenli bir
biçimde tesis edilmedikçe ve etkin olma ile hızlı olma arasındaki ilişkili
dengeli hâle getirilmedikçe yapılması planlanan düzenlemelerin bir işe
yaramayacağını, aksine durumu daha da kötüleştireceğini ifade etmek istiyorum.
Zira, yargı hizmetlerini
hızlandırmaya veya etkinleştirmeye yönelik işlemlere geçmeden önce adalet
sisteminin bizatihi kendisindeki çarpıklıkların giderilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, bu tür düzenlemelerde ana kanunların bizzat kendileriyle iyileştirici
düzenlemelere gidilmesi gerekli iken torba yasalarla bu durumu kotarmaya
çalışmanın da olumlu anlamda sonuç verici olmaktan uzak olacağını
düşünmekteyiz.
Yargı hizmetlerinin
Türkiye’de oldukça ağır olduğu bilinen gerçektir. Bunun önüne geçmek için
karşımızda duran yasa tasarısı ise olumlu birtakım maddeleri saymazsak böyle
bir sorunu çözmekten uzaktır. Hızlı ve etkin bir adalet anlayışının
sağlanabilmesi, hukuk fakültesinden mezun olanların azami ölçülerde kendi
mesleklerini icra edebilmelerinden geçmektedir. Mevcut hâkim ve savcılar
bazında düşündüğümüzde kişi başına düşen dava dosyası son derece fazladır. Bu
durumda yapılması gereken hukuk fakültelerinden mezun olan binlerce kişinin
mesleklerini yapmalarını sağlayacak düzenlemelerin yapılarak hâkim ve savcı açığını
kapatmaktır ancak buna rağmen hâkim ve savcı açığını kapatmaya yönelik bir
düzenleme olmadığını görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu an görüştüğümüz yargı paketi, idare hukuku alanında da çok
önemli değişiklikler öngören düzenlemeler öngörmektedir. Gerçek anlamda bir
hukuk devleti olmanın temel ilkelerinden biri de devletin yaptığı işlem ve
eylemlerin hukuka ve yasalara uygun olmasından geçmektedir. Yasallık ilkesi
uyarınca devletin her işlemi yasaya dayanmalıdır. İdarenin uygulamaları da
denetime tabiidir ve bu denetim yargı erkince gerçekleştirilir. Bu denetim
hukuk devleti ilkesi gereği elbette kapsamlı, etkin ve hızlı olmalıdır. Bütün
bu sürecin şeffaflık ilkesi gereğince açık olması gerekmektedir. Yıllardan beri
gelen demokratik ve modern devlet geleneği bu doğrultuda şekillenmiştir.
Bu tespitler ışığında
bakıldığında ülkemizde idarenin yargıyla ilişkisinde köklü reformlara ihtiyaç
duyulduğu görülecektir. Bu durum herkes tarafından bir şekilde dile
getirilmektedir. Kamu hizmetlerinin etkinleşmesi, hukuka aykırılığın en aza
indirilmesi için bu tür reformlara ihtiyaç vardır. Yargının demokratik
zihniyete ulaşması ve devlet değil, vatandaş eksenli olması gerekmektedir. Yasa
tasarısında idareyle ilgili düzenlemelerde yürütmeyi durdurma kararına yönelik
yapılan düzenlemeler tasarının vatandaş eksenli değil, devlet eksenli
düşünüldüğünü açık bir biçimde göstermektedir. Gerek Anayasa’nın 125’inci
maddesinin idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık
olduğunu düzenleyen kuralı gerekse de 2577 sayılı Yasa’nın 2’nci maddesinde yer
alan idari işlemlerin yargısal denetiminin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat
unsurları yönünden yapılacağı yolundaki hükmü, idarelerin takdir yetkisine
dayalı olarak tesis ettiği işlemlerin de
idari yargı denetimine tabi olduğunu göstermektedir. Takdir yetkisinin
kullanımı idareyi yargı denetiminden bağışık kılmaz çünkü hukuk devletinde
sınırsız ve mutlak bir takdir yetkisinden söz etmek mümkün değildir. Hukuk
devleti olmanın gereği, idarelerin takdir yetkisine dayalı olarak tesis
ettikleri bireysel ya da düzenleyici işlemlerin hukuken geçerli ve objektif bir
sebebe dayanmasıdır. Takdir yetkisine dayalı işlemlerin hukukun belirlediği
sınırlar ve eşitlik kuralı gözetilerek kamu yararına ve hizmetin gereklerine
uygun şekilde objektif, makul ve geçerli neden ve gerekçelere dayalı olarak
tesis edilmesi gerekir. Yürütmenin durdurulması kurumu, idari yargılamanın ve
idarenin en temel unsurlarından biridir. Zira telafisi güç veya imkânsız
neticelere sebebiyet verme ihtimali olan idari işlemlerin yürütülmesinin
durdurulması ve bu konuda bir karar verilene kadar idarenin bu konudaki
eylemlerden yoksun kılınarak hak kayıplarının önüne geçilmesi ancak bu kurumun
doğru bir şekilde işlemesine bağlıdır. Daha önce de yürütmenin durdurulması
kurumunu ilgilendiren birtakım yasal düzenlemeler yapılmaya çalışılmış fakat bu
düzenlemeler Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırı bulunularak önce
yürürlüklerinin durdurulmasına daha
sonra da iptallerine karar verilmiştir. Yürütmenin durdurulması
müessesesi idari yargı denetimini etkili kılan yargılama aracıdır. Bu müessese
olmadan idari yargı denetiminin etkili bir denetim olması, kendisinden beklenen
yararın sağlanması, bir başka yönden de güçlü idare karşısında zayıf bireyin
hak ve özgürlüklerinin gereği gibi korunması olanaklı değildir. Bu müessesenin
hızlı işlemesi değil, ağır ve geç işlemesi idarenin hukukuna uygunluğunun
denetimi ve hukuk devleti açısından sakıncalıdır. Yürütmenin durdurulması
kurumu her şeyden önce vatandaşı korumak için konmuştur. Yürütmenin
durdurulması kararı hukuka aykırı idari işlemlerin uygulanmasını önleyerek
kişilerin giderilmesi zor zararlara uğramasını engellemektedir. Öte yandan,
yürütmenin durdurulması yargı organınca hukuka aykırı bulunarak, iptal edilen
işlemin uygulanması nedeniyle doğabilecek düzeltilmesi zor ve karışık durumları
başından önleyerek idare hayatında da düzen sağlamaktadır.
Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dora,
teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Öztürk.
MHP GRUBU ADINA OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
teklif üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının, yargının etkinleştirilmesini sağlamak ve iş yükünü azaltmak
amaçlarıyla hazırlandığı iddia edilmektedir. Oysaki, Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı değil iddia edilen amaçları sağlamak, aksine tam tersi sonuçlara yol
açacağı görülmektedir.
Tasarının hazırlanması
aşamasında kamuoyunun ve ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerine
başvurulmamış, yine bir iktidar klasiği yaşanmıştır. Malum, iktidarın
mensupları her şeyi bilirler ve hem de en âlâsını yaparlar. Sonuçta ise, mevcut
tasarıda da olduğu gibi tekrar başa dönülür. Tüm bunlar iktidar için vakayı
âdiyyedendir. Daha durun bakalım, yargı paketlerinin 3’üncüsündeyiz, yani daha
çok paketlerle karşılaşacağız, yapar yapar bozarlar.
Sayın Başkan ve sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hazırlanırken temel uygulayıcı
kuruluşlardan olan baroların dahi görüşüne başvurulmamıştır, hukuk
fakültelerinin ise hiç akla bile geldiğini sanmıyorum. Bu nedenle de tasarı
getirdiği düzenlemelerle değindiği tüm kanunların sistematiğini bozmuştur;
hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere birçok
temel ilke çiğnenmiş, anayasal teminata sahip hak arama hürriyeti âdeta
yok edilmeye çalışılmıştır. Mesela, İş Kanunu’nda yapılmak istenilen değişikliklerden
olan İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1’inci maddesine tasarının 38’inci maddesiyle
eklenen fıkra “Birden fazla iş mahkemesi bulunan yerlerde, sosyal güvenlik
hukukundan kaynaklanan davaların görüleceği iş mahkemeleri, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenebilir.” şeklindedir. Bu değişiklikle
iş ve sosyal güvenlik hukuku açısından yargıda uzmanlaşma sağlanabileceği
düşünülmektedir, ancak hukuk usulü açısından bu belirlemenin Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun görev sahasına sokulması hakkında usul hukukçularının
ne düşündüğü sorulmuş mudur acaba? Hiç sanmıyorum, çünkü sorsalardı doğrusunu
öğrenirlerdi ve o da işlerine gelmezdi. İktidar için zaten bu nevi
danışmanların gereği yok ve anlamsızdır. Nasıl olsa, özel yetkili mahkemelerde olduğu
gibi işlerine gelmeyen noktada hemen aksini yaparlar. Bilmezler ki bu
zikzakların bedelini tüm Türk milleti en ağır şekliyle ödemektedir.
Hukuk devleti olmanın en
temel şartlarından biri, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olmasıdır.
İdari iş ve işlemlerin yargısal denetimi de bu uygunluğu sağlamaya yönelik
faaliyetleri ifade etmektedir. Bu nedenle de idarenin yargısal denetimi,
bireylerin idare karşısında haksızlığa uğramasını önleyerek, hukuk devletinin
yaşanılan bir gerçek hâline gelmesine hizmet eder. Diğer deyişle, idare
karşısında güçsüz durumda olan fertlerin haklarının korunmasını sağlar. Oysaki,
iktidar tasarısında idari yargı alanında yapılmak istenilen değişiklikler,
yukarıda belirtilen amaçları gerçekleştirmekten bir hayli uzaktır. Şöyle ki: Bu
çerçevede yapılmak istenilen değişikliklerden olan Danıştay Kanunu’nun 60’ncı
maddesinin 1’inci fıkrasının ilk cümlesinde ve 61’inci maddesinin ilk ve 3’üncü
fıkralarında yapılması önerilen değişiklik, Danıştay Başsavcısının ve Danıştay
savcılarının görev alanını yalnızca Danıştayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla
baktığı davalarla ve bu davalarda da yalnızca esas incelemesiyle
sınırlandırmaktadır. Bilindiği gibi, mevcut uygulamada Danıştay savcıları
kendilerine tevdi edilen dava dosyalarını, davayı görecek heyetten bağımsız bir
biçimde incelerler, böylece dosya farklı gözlerle iki kez incelenmiş ve davanın
ciddiyeti açısından temin edilmiş olur. Bu açıdan bakıldığında başsavcı ve
savcıların yalnızca ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan davalarda görüş
bildirmesi, aslen bir içtihat mahkemesi olan Danıştayın temyiz yoluyla önüne
gelen davalarda daha sınırlı bir değerlendirmede bulunmasına sebep olacaktır.
2577 sayılı Kanun’un 17’nci
maddesinin birinci fıkrasında yapılması önerilen değişiklik idari yargıda
duruşma yapılabilmesi için mevcut olan parasal sınırı yukarı çekerek daha fazla
davanın duruşma yapılmadan ve daha hızlı çözülebilmesini sağlayacaktır.
Hızlılık açısından olumlu görülebilecek bu değişiklik daha fazla davada daha
sınırlı tahkikat yapılmasını getireceği için yargılamanın selameti ve adaletin
sağlanması açısından sakıncalıdır.
2577 sayılı Kanun’un 27’nci
maddesinde yürütmeyi durdurma müessesesine ilişkin önemli değişiklikler
önerilmektedir. Buna göre Danıştay veya idari mahkemeler yürütmeyi durdurma
kararı almak için idarenin savunmasının alınmasını veya savunma süresinin
bitmesini bekleyeceklerdir. Yürütmeyi durdurma, telafisi güç veya imkânsız
durumlarda davacının mağdur olmamasını sağlayan hayati önemde bir müessesedir.
Bu kararın alınmasının zamansal açıdan sınırlandırılması bireyler bakımından
oldukça zararlı sonuçlar doğurabilir ve hak kayıplarına yol açabilir. Öneride
eklenen bir fıkrayla bu sakıncalar uygulanmakla etkisi tükenecek işlemler
açısından giderilmeye çalışılmış olsa da uygulanmakla etkisi tükenmeyen fakat
telafisi çok güç durumlara yol açan işlemler açısından devam etmektedir.
Kanaatimizce yürütmeyi
durdurma kararı verilmesini sınırlayan bu hüküm öneriden tamamen
çıkarılmalıdır. Bunun yanında yürütmeyi durdurma kararını telafisi güç veya
imkânsız zararların doğması ve açıkça hukuka aykırılık şeklinde kümülatif iki
şarta bağlayan eski düzenleme aynen korunmuştur. Öyle idari işlemler vardır ki
hukuka aykırılıkları teferruatlı incelemeyi gerektirdiği hâlde telafisi güç
veya imkânsız zararlar doğurabilirler. Bu durumlar için kanun koyucu idarenin
yanında yer almaktan vazgeçmelidir. O hâlde yürütmeyi durdurma kararı için
aranan şartlar alternatif bir biçimde öngörülmeli ve kararın verilmesi için
hiçbir zamansal sınırlama getirilmemelidir.
Bu açıklamalar
çerçevesinde, mevcut 27’nci maddenin ikinci fıkrası şu şekilde
değiştirilmelidir diye düşünüyoruz: “Danıştay veya idari mahkemeler idari
işlemin uygulanması hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması yahut
idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarından herhangi birinin
gerçekleşmesi durumunda, gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar
verebilir.” İşte, o zaman etkili bir yargısal denetime katkıda bulunulmuş olur.
Tasarıda ise bir şeyler
yapıyor gibi görünmekten başka bir sonuç yoktur. 4054 sayılı Kanun’un 55’inci
maddesinin birinci fıkrasında yapılması önerilen değişiklik, Rekabet Kurulu
kararlarına karşı ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda değil, idare
mahkemelerinde dava açılmasını öngörmektedir. Düzenleyici ve denetleyici bir
kurum olan Rekabet Kurumunun verdiği özel ve bireysel nitelikli kararların yargısal
denetiminin ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda yapılması, Danıştayın zaten
fazla olan iş yükünün azalmasına katkı sağlayabilir, ancak EPDK gibi diğer
düzenleyici ve denetleyici kurumların kanunlarında bulunan ve kurul kararlarına
karşı doğrudan Danıştayda dava açılmasını öngören hükümler de değiştirilmeli ve
tıpkı diğer idari kuruluşlar gibi bu kuruluşların yaptığı özel ve bireysel
nitelikte işlemlerin de genel görevli idare mahkemelerince denetlenmesi
sağlanmalıdır. Şayet bu eksiklikler giderilmez ise, madde arzu edilen sonuçları
sağlayamayacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; gelin, samimi olalım ve bu yüce milletin hukuki güvenliğini
gerçekten sağlayacak değişiklikleri hep birlikte yapalım. Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, yüce Türk milletinin çıkarlarını hep koruduk ve de
korumaya devam edeceğiz.
Birkaç haftadır
kapatılmakta olan adliyeler hususunda bir sürü konuşan arkadaşlarımız oldu. Bu
konuya değinmeden geçemeyeceğim. Erzurum’un iki ilçesinde adliye binaları
kapatıldı, gerekçe olarak da iş yükünün azlığından bahsediliyor.
Sayın Bakanım, bu kararı
zannediyorum Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu alıyor. Belli ki burada bulunan
arkadaşlarımız, beyefendiler hiç hadisenin sosyal yönüne, toplumsal yönüne
bakmıyorlar. 2.500 nüfuslu bir ilçe, bir adliyenin varlığı orada sosyal hayatın
renklerinden birisidir, belki de 3-5 tane hâkimin veya savcının veya orada
çalışan memurun aldıkları maaş sadece o ilçeye bir katkıda bulunuyor. Kaldı ki
bu ilçelerde en yakın ilçeye gönderiyorsunuz. 45 kilometre ilçe merkezine, en
yakın ilçeye de 45 kilometre, 90 kilometrelik bir mesafe. “İş yükü az.”
deniliyor ama mesela Olur ilçesinde çok yakın bir zamanda kamulaştırma
davalarından olmak üzere 1.000 tane davanın açılacağı söyleniyor. HES
projelerinden dolayı bir iki yıl içerisinde 700-800 dosyanın olacağı
söyleniyor. Bunlar böylece artarak devam ediyor. Bu insanlar, bu davalar için
doksan kilometre ilerideki Oltu ilçesine gidip gelecekler.
Netice itibarıyla, zaten
göç veren ilçelerimiz bunlar. Bu yerler de kapandıktan sonra bu insanlar
gelecekler, burada, sizlerin kıt kanaat havanıza ortak olacaklar, kıt kanaat
suyunuza ortak olacaklar, o ilçeler de köy mesabesine inecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla)
- Diyoruz ki: Bu kararları yeniden bir
gözden geçirin. Erzurum için de söylüyorum, Narman ve Olur ilçelerinin
adliyelerinin kapanmasını geriye bırakın. Bunu orada yaşayan vatandaşlar adına
istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sizin bir de şahıs adına
talebiniz var, dolayısıyla, süreniz on beş dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, ikinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz
aldım. Kişisel söz talebimle bölüm üzerindeki süremizi birleştirdik ve on beş
dakika olarak düşüncelerimizi sizlere açıklayacağım.
Öncelikle şunu belirtmek
istiyorum: Bu paket, niye dönem sonuna geldi? Niçin daha önce Hükûmet veya
iktidar grubu paketi Meclis gündemine getirmek istemedi? Onunla ilgili birkaç
şey söylemek istiyorum.
Aslında arkadaşlarımız bunu
belirttiler, ben tekraren değinmek istemiyorum ama şunu belirtmek isterim:
Paketin içeriği zannediyorum sizi de tatmin etmiş değil yani Sayın Bakan bu
paketi aylar önce, belki üzerinden yıl da geçmiş olabilir, basın toplantısıyla
ve kamuoyunu da bayağı ilgilendiren, kamuoyunda ilgi uyandıran bir tarzda,
basının da anlatımıyla paylaşmıştı. Ama daha sonra, bu paketle ilgili olarak
gerek komisyonda gerekse komisyon süreci bittikten sonra burada iktidar
grubunun aynı ilgiyi göstermediğini gördük. Hatta zaman zaman ben ve diğer
arkadaşlarımız bu paket niye değerlendirilmiyor? Niçin gündeme almıyorsunuz?
İşte, tatile giriyoruz; tatil süreci başlayacak, ki zaman zaman AKP’li
arkadaşlarımızla görüştüğümüzde, bu paketi tatil öncesi görüşmeyeceklerini ve
gündeme getirmeyeceklerini belirtmişlerdi. Biz bunu dile getirdik, biraz da
baskımız oldu. Buradan ben şunu da çıkarıyorum aslında: Yani paketi çıkarmaya
çok değmez düşüncesi sizde de var gibi hissettim ben. Yani öyle bir
noktadasınız ki ya bu paketi çıkarsak ne olur çıkarmasak ne olur? İşte, ekimde
Meclis açıldığında o günkü konjonktür, koşullar, eğer ihtiyaç varsa o gün
paketi gündeme alırız ama şu anda tatile çıkalım. Bu paketin içerisinde, tamam
biz bunu şaşaa ile işte anlattık, ettik ama öyle çok fazla dişe dokunacak bir
şey de yok düşüncesi içerisinde olduğunuzu değerlendiriyorum; öncelikle bunu
belirtmek istedim değerli arkadaşlar.
Şimdi, paket neyi getiriyor
diye baktığımızda, gerçekten bir şeyler arıyorum. Yani komisyonda da konuşurken
şöyle güzel bir benzetme yapmıştık yani attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya
değsin, amacımız bu olsun. Ne yapacağız, ne getireceğiz? Yoksa, paketle bir
şeyler getiriyoruz der gibi, hani zaman zaman yaptığınız bir uygulama var;
kaşıkla verip, kepçeyle almak. Biraz da aslında bu paketin içinde de var bu.
Yani işimize ne gelir? Bu paketin içerisine birtakım şeyler sokalım tamam;
işte, İcra İflas Kanunu’nda, idari yargıda, Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nda birtakım değişiklikleri yapalım ama bu arada, biz acaba
kendimize ne sağlayabiliriz, bu arada neler sokabiliriz düşüncesi sizde var ve
bunu da zaten içeriğinde görüyoruz değerli arkadaşlar. Yani öyle maddeler var
ki kamuoyunu ne kadar ilgilendirir, insanları ne kadar ilgilendirir, yoksa sizin
kafanızda bugüne kadar uyguladığınız o süreçte henüz tamamlamadığınız o yol
haritanız var. İşte, Danıştay, idari yargıdaki değişiklikler, biraz, bence o
kapsamda. “Onları da bunun içerisine koyalım ve hiç olmazsa eksik kalmasın.”
düşüncesini gerçekleştirdiğinizi ben de değerlendiriyorum. Bunlarla ilgili
ayrıntılara gireceğim.
İkinci bölüm daha çok,
idari yargıyı kapsıyor. Danıştay Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, aynı
şekilde, bölge idare mahkemeleri, vergi mahkemeleri, idare mahkemeleriyle
ilgili değişiklikler var orada, yani o 53’e kadar olan kapsamı o. Ama, üçüncü
ve dördüncü bölümler… Bu akşam ne kadar ilerleyebiliriz bilemiyorum. İşte,
televizyonlarda az önce haberleri izliyoruz, önergeyle gelecek olan, şu özel
yetkili mahkemeler süreci… Onun da
içeriğinin ne olacağını henüz bilmiyoruz ama televizyoncular, yani haber kanalları,
sanıyorum ileriki maddelerde AKP’nin bu konuda bir önerge vereceğini… Ama,
neyi, ne kadar değiştireceğini hep beraber göreceğiz.
İşte, aslında, esas, belki
üzerinde durulması gerekenlerden bir tanesi oydu. Türkiye'nin ihtiyacı bu. Yani
Sayın Bakan sanıyorum 4’üncüyü Bakanlar Kuruluna sundu, arkadan 5 mi gelir, onu
da bilmiyorum, sürekli paket hazırlıyor, hazırlıyor ama, yani “Türkiye'nin
yaşadığı o sorunlara gerçekten çözüm bulacak ne var?” diye merak ediyorum.
Yani, şu anda, sokağa çıksak, vatandaşlarımızla konuşsak yani “Şu yargı paketi
içerisinde hangi maddeler olmalı ki, işte, Türkiye bazı sorunları aşsın,
rahatlasın?” diye sorsak, mutlaka, değerli arkadaşlar, bu özel yetkili
mahkemeleri söyleyecekler, tutukluluk sürelerinden bahsedecekler, tutuklamayla
ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu’muzdaki maddelerin mutlaka değiştirilmesi
gerektiğinden bahsedecekler.
Şimdi, bakıyorum, ne var
bununla ilgili olarak? Bir şeyler var. Var ama ne var? Yani, tutuklamayla
ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bizi sürekli mahkûm ediyor, sabıkalı bir
ülke hâline gelmişiz, sanıyorum dünyada sıralamadayız yani Avrupa’yı falan
geçelim, dünyada Türkiye, bu konuda en çok mahkûm olan ülke. Sayın Bakan
Komisyonda, zaman zaman, bunları konuşurken sıkıntılarını dile getiriyor,
söylüyor zaten. İşte “4’üncü pakette bununla ilgili düzenlemeler yapıyoruz.”
diyor. Değerli arkadaşlar, 4’üncü pakette yapacağız da, ne yapacağız onu da
bilmiyoruz.
Bu paket içerisinde biz
bazı maddeler getirdik. Şimdi, tutuklama… Yani hâkimlerimiz, savcılar, işte,
soruşturmaları ve kovuşturma aşamasında yargılama yaparken yani kendi
süzgeçlerinden, kendi mantıklarından olayı geçirdiğinde, değerlendirdiklerinde
belki çok fazla değişikliğe gerek kalmadan bugün uygulamada yaşadığımız bu
sorunları bize yaşatmamaları gerekir diye düşünüyorum ben. Şimdi, bir sorunumuz
var, tutuklama süreleri, bu tamam. Yani 2005 öncesi bizim Ceza Kanunu’muzda
öyle bir süre yoktu yani tutuklamaların üst sınırıyla ilgili bir süre yoktu,
orası açıktı, boştu. İşte yeni Ceza Kanunu’muzda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda
değişiklik geldi ama vur deyince öldürmüş gibi bir değişiklik yapılmış.
Arkadaşlar, on yıl, on
yıllık bir üst süre var bizim şu anki mevzuatımızda. Dünyanın neresinde…
Tutuklamadan bahsediyorum ya, tutuklamadan yani bir tedbirden bahsediyoruz.
Bununla ilgili, işte, geçtiğimiz günlerde de, değerli arkadaşlar, birtakım
kanunlar çıkardık burada, denetimli serbestlikle ilgili, adli kontrol
tedbirleriyle ilgili olarak başka çözümlere gidiliyor. Yani tutuklama en son
başvurulacak olan bir tedbir, en acımasız bir tedbir. Yani burada insanları en
çok üzen, aileleri en çok üzen vahşi bir tedbir. Yani bu gerekli olduğu zaman
mutlaka uygulanmalı ama Türkiye’de tutuklama gerekliliğin ötesine geçmiş,
olağan hâlde. Bununla ilgili ne var pakette? İşte gerekçeli olacak. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi bizi mahkûm ediyor yani tutuklamaya gerek var mı?
Tutuklamanın ağırlığı olayda var mı, yok mu? Hâkim, olaya göre burada daha
gerekçeli bir şekilde “Evet, ben tutuklamadan başka bir yöntem, bir tedbir
öngöremiyorum.” gerekçelerini yazacak. Yani bununla ilgili birtakım
düzenlemeler yapıyoruz. Zaten bunu yapması lazım, yani bunun için düzenlemeye
gerek yok. Hâkimse, işini yapıyorsa, zaten orada “Ben niye tutukluyorum bu
şahsı, bu şahısları?” onun kararını da gerekçeli bir şekilde anlatması gerekir.
Sürelerle ilgili bir şey
var mı? Yok. Yine bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 102’nci maddesine, değerli
arkadaşlar, işte 250, 252 bunlara baktığımızda yani iki yıl asıl ceza
uzatılabilir. E, nasıl uzatılabilir? Üç yıl daha uzatılabilir. Yani böyle bir
mantık dünyanın neresinde var? Nasıl geçmiş bu Kanun? Nasıl bu Kanun’u burada
değerli arkadaşlarımız, işte sizler önermişsiniz? O da ilginç bir şey. 2+3=5
İşte bildiğimiz suçlar için, yani Anayasa’ya karşı işlenen suçlar ve diğer
suçlarla ilgili olarak 2 katı uygulanır, haydi on yıl. Yani, bir insan
tutuklandı, cezaevine girdi… Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımızın burada bir
açıklamasını dinliyorum; Ergenekon davasında milletvekili arkadaşlarımızdan
Sayın Balbay’ın 196, arkadaşlar 196 duruşmaya bugüne kadar çıktığını söyledi
arkadaşımız. Sanıyorum doğru bir rakamdır. Yani, siz 196 kez hâkimin karşısına
çıkıyorsunuz, tutuklusunuz, hâkim her seferinde şunu diyor: “Suçun vasıf ve
mahiyeti, delillerin toplanmamış olması, sanığın kaçma şüphesi -bildiğimiz bu
gerekçelerle- tutukluluk hâlinin devamına.”
Değerli arkadaşlar, 196
kezden bahsediyorum. Yani, empati yapmamız lazım. Hepimizin, her birimizin
yakınları veya Allah korusun kendimiz için böyle bir tablo da olabilir. Yani,
hukuk her birimize lazım. Yani, orada olacaksa evrensel hukuk kurallarına göre
bir düzenlemenin olması lazım.
Şimdi, bu kanunda iyi ne
var diye baktığımda, belki bir patika, bir yol açar mı? İşte, yine orada Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 109’uncu maddesi var. Orada adli kontrol tedbirleriyle
ilgili olarak, biliyorsunuz hâkime bir alternatif seçenek sunuyor. Yani, üç
yıla kadar olan suçlarla ilgili olarak hâkim tutuklama dışında da belirtilen
tedbirlerden birine hükmedebiliyordu. Bununla ilgili Komisyonda yaptığımız
düzenlemede bu süreyi kaldırdık arkadaşlar. Yani, artık hâkim, tüm davalar
için, tüm suçlamalar için; sanıklar hakkında, şüpheliler hakkında tüm
suçlamalar için, tutuklama dışında yasanın saymış olduğu -ki, orada ilaveler de
var, üç tane ilave de oldu; işte belli bir yerde ikamet etme, belli bir yeri
terk etmeme gibi ilaveler de yapıldı ona, yeni seçenekler de kondu bu
değişiklikte- o hükümleri uygulayabilir. Yani, bu, belki olumlu bir
değişikliktir; evet, olumlu değişikliktir ama şunu söyleyeyim: Yani, bu
değişikliğe gerek kalmadan da bu davalara bakan hâkimler, şu anda davaları
sürdüren hâkimler üç yılı aşkın olan sürede tutuklu olan milletvekili…
Arkadaşlar, bıraktım ben yani sıradan bir vatandaşı, onlar için de aynı şeyi,
aynı duyguları taşımamız lazım ama milletvekilinden bahsediyorum; halkın
seçtiği, kefalet verdiği insanlardan bahsediyorum, “Git beni Mecliste temsil
et, benim adıma orada benim sesim ol, benim sözüm ol.” dediği insanlardan
bahsediyorum. Yani altı ay, üç ay, işte veya bir yıl tutukluluktan da
bahsetmiyorum, üç yılı aşmış arkadaşlar, üç yıl!
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarında tüm vatandaşlar için yani tüm insanlar için iki yılın
üzerindeki tutukluluk süreleri artık acımasız süreler. Bunlarla ilgili çok
sayıda karar var, Sayın Bakan da bürokratlar da biliyor. Yani iki yılın
üzerinde, siz herhangi bir insanı cezaevinde, yargılanırken tutmaya devam
edecekseniz. Artık diyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yani bizim taraf
olduğumuz sözleşmeyi uygulayan mahkeme: “Durun bakalım, bunun için artık ben
özel koşullar arıyorum. Yani bu insanı hâlâ sen niye tutuyorsun?”
Biz milletvekillerimizden
bahsediyoruz, yani bununla ilgili ne var yasada, tasarıda? Hiçbir şey yok. Yani
az önce bahsettiğim 109’uncu madde, belki mahkemeler tarafından
değerlendirilecek.
Şimdi, idari yargıyla
ilgili, az önce söyledim, yani kaşıkla verip kepçeyle almak alışkanlığınız var.
Orada da… Geçmişten bu yana ben bu kürsüye çıktığımda her zaman söylüyorum yani
referandum sonrası, gerek Yargıtay gerek Danıştayla ilgili yasaları burada
görüşürken niyetinizi zaten burada sizlere, daha doğrusu, anlatmıştık, herkes
de biliyor ama Danıştaya karşı özel bir ilginiz var. Danıştay sizi geçmişte o
kadar rahatsız etmiş ki Sayın Başbakan –ben bir çırpıda şurada aklıma gelenleri
hatırlıyorum- işte “Bizi çıldırtmıştı Danıştayın verdiği kararlar. İdeolojik
kararlar veriyor.” dedi. Yani bu ülkenin Başbakanı, Danıştayla, yargıyla ilgili
bunları söylüyor, geçmişte bunları söylemişti.
Danıştayla ilgili operasyon
tamamlanmamış, öyle gözüküyor. Yani bu yasa içerisinde… Ben geçmişte Danıştayın
bütçesiyle ilgili burada konuşurken -çok iyi biliyorum değerli arkadaşlar- 2010
yılının daha başında, Danıştay, Adalet Bakanlığına on bir maddelik bir yasa
teklifi hazırladı, daha doğrusu taslak hazırladı, dedi ki: “Şu, şu makamlar,
Danıştay Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, bölge idare mahkemesi, vergi
mahkemesi, idare mahkemesi kanunlarında şu şu değişiklikleri yapın, bizim dosya
sayımız yüz bin azalacak yani işin çözümü bu.” Ama Sayın Bakan bunları çok iyi
biliyor, arkadaşlar da çok iyi biliyor, kulak ardı edildi. Amaç neydi? “Ya, biz
bu değişiklikleri şu an yaparsak ileride nasıl Danıştay, işte efendim iş yükü
var, dosyalar işte 200 bini aşmış, insanlar mağdur oluyor, işte vatandaşın
hakkı zedeleniyor, dolayısıyla biz Danıştaya yeni hâkim atayalım, yeni daire
açalım iki tane, orada çift heyet olarak çalıştıralım...” Yani bu gerekçeleri
nasıl üreteceksiniz? İşte, onlar üretildi. Danıştaya 95 hâkim varken 61 tane
daha yeni üye hâkim atandı yasayla. 2 daire ilave edildi. Yani 156 hâkim oldu,
bunların dörtte 1’ini Sayın Cumhurbaşkanı atıyor, yasa öyle. Anlamadım, yani 15
dairenin 1 tanesi idari davalara bakıyor, diğerleri dava daireleri. Bu kadar,
Sayın Cumhurbaşkanının, hâkim vasfını taşımayan, o nosyondan gelmeyen, kamuda
çalışmış insanı Danıştaya atamasının da ne mantığı var? Burada onunla ilgili de
ilave yapıyorsunuz, biliyor musunuz? TBMM Genel Sekreteri, düzenleyici ve
denetleyici kurumların başkanları… Şimdi aklıma hemen Zahid Akman geliyor. Ya
diyorum ki: “Zahid Akman acaba çok yakın bir sürede Danıştay üyesi mi olacak?”
diye düşünüyorum. Onların başkanları da Danıştaya üye olabilecek. Bu
değişiklikler var.
Danıştay savcılarına
takmışsınız. Danıştaydaki savcılar, değerli arkadaşlar, onlar çok önemli bir
görev yapıyorlar yani hem Danıştaya ilk derece olarak açılan davalar, temyizden
gelen davalar, karar düzeltmeleri, yürütmenin durdurulmasına ilişkin talepler;
her birine görüş beyan ediyorlar ve çok nitelikli insanlar. “Hayır, bundan
sonra savcılar görüş beyan etmeyecek, onlara ihtiyacımız yok.” Niye? “Onlar
sadece Danıştayın ilk derece olarak baktığı davalarda esas hakkında, bir tek
orada görüş beyan edebilecekler.” Onları da baypas etmişsiniz bu yasada. Biraz
sonra önergelerde bunlarla ilgili düşüncelerimizi belirteceğim.
Yani nihayetinde şunu
söyleyeyim: İyi bir şeyler yaparken aslında yine amacınızı ortaya koymuşsunuz
değerli arkadaşlar. Bunu da bizler, tüm milletvekili arkadaşlarımızla birlikte
halkımıza anlatmaya çalışıyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dibek.
Şahsı adına Sayın Özcan
Yeniçeri.
Buyurun Sayın Yeniçeri.
(MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis, tabii, çok statik bir hâle
geldi. Biraz daha dikkati ve ilgiyi artırmak gerekiyor. Bir taraftan yasalar
geçiyor, nasıl geçtiği ve neye hizmet ettiği de çok fazla belli değil. Onun
için bazı şeyleri açmak gerekiyor. Önce bir manzarayı umumiye bakmak lazım,
nedir? Yani Türkiye’deki, bugün demokrasinin, bugün hukuk sisteminin, hatta
hatta ilerisinin sözüm ona durumu nedir? Biraz ona ben dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Evin içi dururken dışıyla
uğraşmak haramdır. Yakından uzağa, somuttan soyuta gitmek de esastır. O hâlde,
ehemmi mühime tercih ederek bakmak lazım bunu açıklarken. Türkiye, bugün, çok
net söylüyorum, milletin iradesini temsil eden milletvekillerini hapiste tutan
bir ülkedir. Gerçekte, içeride tutulan milletvekilleri değil, milletin iradesidir.
O “Bırakın” diyenlerin kendisi de bir gün içeriye bırakılabilir. Onun için, bir
defa, düşmanınıza dürüst davranamıyorsanız, adaletli davranamıyorsanız, hukuk
içerisinde davranamıyorsanız, orada ne demokrasi olur ne de insanlık olur.
Adalet, her şeyden evvel, kendisine, fikirlerine katılmadığınız insana
tanıyabildiğiniz özgürlüklerle ilgilidir. Bunun lamı cimi yok! Bunun
tartışılacak yanı da yok! Özellikle altını çiziyorum, bunu biraz çalışıp
gelmeniz gerekiyor. Gerekçesi ne olursa olsun, bu durum yargının yasamayı baskı
altına alması demektir.
AHMET YENİ (Samsun) –
Bilerek niye aday gösterdiniz o zaman?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
- Unutmamak gerekir ki halk tutuklu
olduğunu bilerek… Cevap sana işte, tam alnının ortasından vuruluyor. Ne diyor?
Halk tutuklu olduğunu bilerek sana oy vermiş kardeşim!
AHMET YENİ (Samsun) – Niye
aday gösterdiniz?
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
- Bitti, bitti! Tartışamazsın bunu.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Hocam, muhatap aldığın adam adam olsa ya!
AHMET YENİ (Samsun) – Aday
göstermeseydiniz o zaman!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Halk oy vermiş sana. İradeye, halka saygın varsa ona da saygı göstereceksin.
Var mı bunun başka izah tarzı? Yargıçların da yasanın lafzını esas alarak
yapacakları bir değerlendirmede yanlış bir yere varacaklarından hiç kimsenin
kuşkusu olmasın. Kanun lafzıyla ve ruhuyla birlikte uygulanır. Kanunun lafzını
esas alarak yapılan bir rijit tutuklama kararı toplum vicdanını da, demokratik
kuralları da, anayasal düzeni de tehdit eder, bunu herkesin bilmesi lazım. Bir
anlamda, milletvekillerinin yasama görevini yapıp yapmamasına yargıçlar karar
verir hâle gelinmiştir. Bu yönü itibarıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti hukuk
devleti olmaktan çıkmış, yargıçlar devletine dönmüştür. 12 Haziran 2011
milletvekili genel seçimlerinden sonra ortaya çıkan tutuklu milletvekilleri
sorununun çözülmemesi yargının verdiği kararlardaki çelişkiyi de gözler önüne
sermektedir. Bakın, bundan altmış iki sene önce, 1950’de Ankara’da Demokrat
Partiden milletvekili seçilen Mümtaz Faik Fenik, 1957’de Kırşehir’den Millet
Partisinden milletvekili seçilen Osman Bölükbaşı yasama görevlerine
başlayabilmeleri için serbest bırakılmışlardır. Benzer iddialar, yargılanan
Engin Alan ve diğer tutuklu milletvekillerinin de aynı hukuk kurallarının
farklı uygulanarak içeride tutulmasıyla bir başka boyuta gelmiştir. Demek ki
altmış iki sene önceki hoşgörüden, demokratik algıdan ve hukuka yaklaşım
biçiminden, millet iradesine saygıdan çok daha gerilerde bir yerde duruyoruz.
Diğer yandan, herkes şunu
biliyor ki: Balyoz davasının hâkimleri mahkeme gününe birkaç gün kala görevden
uzaklaştırılıyor, görev yerleri şu veya bu gerekçeyle, haklı ya da haksız
olarak değiştiriliyor. Bu yargıçların yerine gelenler onlarca kişi için
tutuklama kararı veriyor. Deniz Feneri davasının -ki, iddialara göre ucu
İktidara dokunacak nitelikte olan bir dava- yargıçları da dava başladıktan bir
süre sonra görevden alınıyor. Onların yerlerine de atanan yeni yargıçlar ise
İktidarın beklentilerine uygun olarak üç aydır tutuklu bulunan sanıkları bir anda
serbest bırakıyor. “Balyoz” ya da “Ergenekon” adı verilen davalarda yıllarca
süren tutukluluk hâllerinin devamında hukuki bir sakınca görülmüyor, Deniz
Feneri davasına yeni bakmaya başlayan yargıçlar ise “Üç aydan uzun
tutukluluklar cezaya dönüşür.” diyerek tahliye ediliyor ve ortada bu davaların
ortaya koyduğu ciddi bir şey var, o da kamuoyu nezdinde yaygınlaşan görüntü şu:
Bu davanın yargıçları değiştiriliyor, İktidarın beklentilerine uygun tutuklama
kararları çıkıyor; bir başka davanın yargıçları değiştiriliyor, bu defa da yine
İktidarın beklentilerine uygun tahliye kararları çıkıyor.
Temel hak ve özgürlük
bağlamında bireyler bir yana, siyasi partiler bile izleme, dinleme ve kayıt
altına alma furyasından kendisini kurtaramıyor ve görülmekte olan bu…
Süre bitmiş. Bu süre de
yetmiyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Yani durum vahim. Bu yasaları değiştirerek, orada bir iki düzenleme yaparak
ülkeye demokrasi getiremezsiniz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Sayın milletvekilleri,
ikinci bölüm üzerinde söz talepleri tamamlanmıştır.
Şimdi on beş dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme girmiş olan
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği
gibi, Sayın Başbakanın 20 Ocak 2012 tarihli Ulusa Sesleniş programında “Benim
ülkemde bundan sonra hiç kimse borcundan dolayı hapis yatmayacak.” şeklinde tüm
kamuoyuna da bir açıklamada bulunulmuştur. Bu kapsamda, 2004 sayılı İcra ve
İflas Kanunu’nun 354’üncü maddesine göre -taahhüdü ihlalden dolayı hapse
atılanlarla ilgili- şu ana kadar kaç kişi hapis cezası aldı? Bunların kaçı
cezaevinde? Dışarıda kalanların miktarı nedir? Bu konuda bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz? Verilen önergeye destek verir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkan.
Muhterem Bakanım, şimdi,
Kars’ın Akyaka ilçesinin en uzak köyünün Kars merkeze gidiş dönüş mesafesi 220
kilometredir, 220; Ermenistan’a da 5 kilometredir. Şimdi, Akyaka ilçesinde bu
-Adliyeleri kapatarak vatandaşlarımıza bir mesaj mı veriyorsunuz?- 220
kilometre yolu nasıl gelip gitsinler? Yoksa “Sınırı siz boşaltın. Nasılsa,
Meclisten, artık herkese toprak satışına da izin verdik. Oraları da Ermenilere
satacağız.” mı diyorsunuz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Oğan.
Sayın Yeniçeri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kitle katliamcısı,
bölücübaşı Öcalan’ın programlı tedavi bahanesiyle sık sık İmralı Adası’nın
dışına çıkarıldığı ve her defasında on gün ortada görünmediği iddiaları basına
yansımış bulunmaktadır. İmralı Cezaevi Günlük Vukuat Defteri’nde Öcalan’ın
giriş çıkışlarıyla ilgili kayıt tutulmadığı iddiaları vardır. Gerçek nedir?
İddialar doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, HSYK kararıyla
bir kısmı yeniden açılan adliyelere yenileri ilave olacak mıdır? Bu konuda yeni
bir düzenleme ve gözden geçirme ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Kapatılma
gerekçelerinizde yargının hızlandırılması mevcut. Kendi ilçesinde hızlı olmayan
yargı, başka bir ilçede nasıl hızlanacaktır?
İkinci sorum: Şahidin,
sanığın, müştekinin, müdahilin, davanın, davacının başka ilçelere taşınması
yeni sorunlar doğurmayacak mıdır? Mahkemelerde daha da süre uzamalarına vesile
olmayacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öz.
Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, şimdi, dosya
sayısı az olduğu için adliyelerin bundan dolayı kapatıldığını belirttiniz.
Şimdi tabii ki dosya sayısı azsa daha az suç işleniyor demektir ve bana göre
ödüllendirilmesi gereken bir durumdur bu yani o şehirlerin, ilçelerin. Şöyle
yapamaz mıydınız? Dosya sayısı yetersiz olan bu ilçelere dosya sayısı fazla
olan yerlerden dosya aktarsaydınız da hâkimleri daha işletebilseydiniz olmaz
mıydı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Halaçoğlu.
Sayın Gür…
NAZMİ GÜR (Van) –
Teşekkürler.
Sayın Bakan, geçen gün
Sincan Cezaevini ziyaret ettim. Biliyorsunuz orası bir kampüsler cezaevi,
birçok cezaevi bir arada ve orada dehşet bir gerçeklikle karşı karşıya kaldık.
Yemek tek yerde pişiyor ve diğer cezaevlerine dağıtılırken üç ayrı X-ray
cihazından geçiyor. Yani anlayacağınız yemekler radyasyona tabi tutuluyor. Bu
konuda bilginiz var mı? Bu konuda önlem alacak mısınız? Çünkü, hem tutuklu ve
hükümlüler ve hem de cezaevi personeli bu yemekten yiyor. Buna dikkatinizi
çekmek istemiştim Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana iki sorum var;
birisi, Bursa adliye binasının durumu nedir? Proje çalışmaları ne noktadadır?
İkincisi, bugün Bursa’da
mahalli basında şöyle bir yazı var: Bursa Nilüfer Yolçatı Mahallesinde 213 bin
metrekarelik bir alan cezaevi kampüsü inşası için Adalet Bakanlığına tahsis
edildiği ifade ediliyor, bu konuda bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Demiröz.
Sayın Soydan…
MUSTAFA SERDAR SOYDAN
(Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Çanakkale
Eceabat ve Bozcaada adliyelerini kapatıyorsunuz. Eceabat’ı merkeze, Bozcaada’yı
Ezine’ye bağlıyorsunuz fakat her ikisine de ulaşım deniz yoluyla olmaktadır.
Kışın zaman zaman fırtınadan dolayı deniz ulaşımı durmaktadır. Deniz ulaşımının
durduğu günlerde adliyeye gidecek vatandaşların savunma haklarını nasıl
sağlayacaksınız? Mağduriyetlerini nasıl önleyeceksiniz?
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Komisyonda
arkadaşlarımızla da, iktidar grubuyla da aslında mutabık kalmıştık,
adliyelerimizdeki mübaşir arkadaşlarımızın yani sayılarının -Maliyeden de
arkadaşımız vardı- 3.500 civarı ya da 3.300 civarı olduğunu biliyorum
-yanılmıyorsam- ama konumlarını siz de çok iyi biliyorsunuz, yardımcı hizmetler
sınıfındalar mübaşirlerimiz. Yani onların yaptığı işi bizler de biliyoruz, uygulamadan geldik, gerçekten çok
büyük sıkıntılar çekiyorlar. Onların genel idari hizmetler sınıfına
alınmalarıyla ilgili bir önerge vermek istemiştik, her birimiz kabul ettik
orada ama “Aşağıda, Genel Kurulda bu kanun görüşülürken bu konuyu tekrar
gündeme alalım.” dedik. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Bu Urfa Cezaevindeki
yangından sonra sevkiyat başladı ama kadın arkadaşların Sincan F Tipi Cezaevine
sevk edilirken yolda çok ağır işkenceler gördüklerini ve bu konuda ciddi darp
aldıklarını giden arkadaşlarımız görmüşlerdi. Bu konuda bir araştırma veyahut
da bu konuda ne yapacaksınız Sayın Bakanım?
İkinci sorumuz: Ana
muhalefet partisi ile diğer muhalefet partisi bugün sürekli şeyi gündeme
getiriyorlar yani yat gezisinden helikoptere kadar ve gerçekten, Kürtlerin de
Öcalan’la ilgili ciddi bir kuşku ve endişeleri var. Eğer yat gezisi
düzenleniyorsa bu yat Kürtlerin bulunduğu bir yere ne zaman uğrayabilir?
İkincisi, helikopterle
geliyorsa, Kürtlerin gerçekten bir yıldır hem yaşamıyla ilgili hem de
sağlığıyla ilgili ciddi kuşkuları vardır. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.
Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, birçok milletvekilimiz kapatılan adliyelerden bahsetti. Ben de ilim
Manisa’da kapatılan adliyelerle ilgili bir saptama yapacağım.
İlimde Selendi, Kırkağaç,
Gölmarmara ve Köprübaşı adliyeleri kapandı. Bunlardan Selendi ve Kırkağaç
AKP’li vekillerin ilçeleri olduğu için yeniden açıldı. Burada partizanlık yok
mu? Gölmarmara ve Köprübaşı… Uzaklık olarak, mesafe olarak Köprübaşı
diğerlerinden daha uzak olan bir ilçemiz. Buradaki adliyelerimizin kapanmaması
için ben referans olabilir miyim? Bunu sormak istiyorum sizlere.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Işık’ın ilk sorusu:
Sayın Başbakana atfen söylenmiş olan bir söze atıf yaparak “Taahhüdü ihlal
suçundan kaç kişi cezaevinde şu anda?” Bu verileri size ancak yazılı olarak,
UYAP üzerinden bir tarama yaparak gönderebiliriz Sayın Işık.
Onun dışında, bu yöndeki
verilecek olan önergeye destek verip vermeyeceğimizi sordunuz. “Şu anda bu
konuyla ilgili bizde bir çalışma yok.” demiştim bir önceki turda. Şu aşamada
destek veremeyeceğimizi ifade ediyorum. Bu konuyla ilgili çalışma yapılması
lazım. Şu an için alacaklıların da…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Biz
önerge verdik Sayın Bakan, baktırırsanız…
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Yani şu aşamada destek veremeyeceğimizi ifade ediyorum.
Sayın Oğan’ın Kars’ın
Akyaka ilçesindeki adliyenin kapatılması ve vatandaşların gidip gelmesi ve
Ermenistan’a yakınlıkla ilgili bir sorusu oldu. Tabii ki ülkemizin sınırları
içerisinde hiçbir vatandaşımızı bir başka ülkeye yönlendirme gibi bir
düşüncenin içerisinde olma imkânımız yok. Akyaka’nın iş ortalaması son üç
yıllık 384, günde yaklaşık 1 dosyayla çalışan bir adliye. Tabii, bunu
söylerken, az işi olan adliyelerin sadece bundan dolayı kapatıldığı anlamı
çıkmasın. Birçok kriter gündeme getirildi. Belki bu sayıda olup da kapatılmayan
adliyelerimiz de var. Birçok kriter çünkü değerlendirildi diyorum. Kars’a
mesafesi de 61 kilometre, merkez nüfusu 2.219 Kars Akyaka’nın.
Tabii ilk turda da ifade
ettim, adliye kapatılması savunulacak, sevimli bir iş, eylem falan değil. Bu
noktada bizim için de çok müspet değil. Bir siyasetçi durup durduğu yerde böyle
bir yükün altına girmek istemez. Ancak değerli arkadaşlar, beden, bünye şifa
bulsun diye zaman zaman arzu etmediğimiz tedaviler de uyguluyoruz. Bu anlamda
umarım Türkiye hâkim, savcı açığını birkaç yıla kadar tamamlar ve ilçe
adliyesiyle aslında var olur, bu eksikler yeniden ikmal edilir, bu benim
temennim ama Türkiye şu anda Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında her 100 bin
kişiye düşen hâkim sayısı itibarıyla olması gerekenin yarısı kadar hâkime
sahiptir. Her 100 bin kişiye 20 hâkim düşmesi gerekirken Türkiye’de 10 hâkim
düşmektedir, her 100 bin kişiye 10 savcı düşmesi gerekirken 5,6 savcı
düşmektedir. Bu anlamda, bu eksikleri ikmal edinceye kadar bu tür tedbirler
maalesef istemesek de uygulamak zorunda kaldığımız tedbirlerdir. Çanakkale,
Bozcaada, Eceabat ve diğer milletvekillerimizin benzer soruları için de aynı
şeyleri söylemek mümkün.
Onun dışında, Sayın
Yeniçeri tekrar gündeme getirdiler. Bugün Meclis Genel Kurulunda Sayın Vural’ın
yaptığı açılış bereketli geldi, birçok milletvekilimiz aynı soruyu tekrar
tekrar soruyor. İmralı’da cezası infaz edilen Öcalan’ın zaman zaman dışarıya
çıktığı, Bursa’daki MİT misafirhanesinde kaldığı vesair şeyler söylendi. Ben
ilk konuşmamda bunu çok kesin şekilde tekzip ettim “Böyle bir şey kesinlikle
söz konusu değildir.” dedim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ama
“Oslo’da görüşme yok” derken de öyle demiştiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Arkasından tekrar tekrar sorular geldi “Sizden önce oldu mu,
daha önce oldu mu?” Şu anda da tekrar ifade ediyorum: Böyle bir şey kesinlikle
söz konusu değildir. Bu tür asparagas bir haber üzerinden bu kadar soru üretmekteki
isteği anlamakta da zorlandığımı ifade ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ama
Oslo’da pazarlık yok dediniz sonra
çıktı, protokol yok dediniz sonra çıktı. Hayır, yani çıktı, değil mi?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Şimdi ben bunu söylüyorum, siz tersini ortaya koyun lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hatta
şeref ve haysiyet meselesi olmuştu. Birileri bıraktı, miting alanına bırakmıştı.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Sayın Öz “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla tekrar
birleştirme kararı kaldırılan ve açılan adliyelere yenisi eklenecek mi?” diye
bir soru yönlendirdiler.
Değerli arkadaşlar,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun almış olduğu kararlara karşı Adalet
Bakanlığının bir kez itiraz etme hakkı var. Biz bu itiraz hakkımızı kullandık,
bundan sonra yeni bir itiraz hakkı bakanlık olarak söz konusu değildir, bunu
arz edeyim.
Birleştirilen adliyelerde
vatandaşların başka ilçelere taşınmasının ortaya çıkaracağı sorunların elbette
ki belli bir yükü olacaktır, bunu reddetmek doğru değil. Ancak bu yük en az
olsun diye -Sayın Halaçoğlu’nun sorusuna da geliyorum- iş yükü az miktarda -günde
bir dosya, iki dosya- olan, ortalama, adliyelerden başlamak ve mutat ulaşım
vasıtası ve ulaşım kolaylığı zorluğu, bütün bunlar değerlendirilerek bir
çalışma yapılmıştır. Bunun arkasında kesinlikle ne bir siyasi saik ne de bir
kötü niyet lütfen aramayalım derim ben.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Bakanım “Aksini yapamaz mıydınız?” dedim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Yapardık ama daha çok insan başka ilçelerden size taşınmak zorunda kalırdı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Daha iyi adamları ödüllendirmiş olmaz mıydınız?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Daha çok kişiyi, vatandaşımızı bu noktada mağdur ederdik diye
endişe ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Ama suç işlemeyen insanları mağdur ediyorsunuz, suç işleyen insanları hiç
olmazsa oraya…
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Gür’ün bir sorusu var, yemek dağıtımıyla ilgili.
“Cezaevlerinde bir noktada
yemek pişiriliyor. Bu yemekler diğer ünitelere dağıtılırken X-ray cihazından
geçiriliyor.” diye bir soru sordu. Bunun sağlığa aykırı bir boyutu varsa ayrıca
inceleteceğiz. Şimdi bize verilen bilgilerde bir kez geçtiği ifade ediliyor ama
bir kez de olsa bununla ilgili sağlığa zararlı bir boyutu varsa bunu ayrıca
çalışacağımızı ifade edeyim.
Bir başka soru… Bursa
Adliyesiyle ilgili bir soru soruldu. Bursa Adliyesiyle ilgili geçen yıl bir
çalışma yapılmış idi. O çalışmada proje, avam proje yapıldığında, gerçekten
arsaya tamamen oturan ama otopark ihtiyacını bile karşılayamayan bir arsaydı.
Daha uygun şartlarda daha geniş bir arsa bulunduğu için, şimdi o arsaya daha
geniş imkânlarla bir proje çalışması bitmek üzere. Ondan sonra inşallah
ihaleniz yapılacak.
Sayın Dibek mübaşirlerle
ilgili bir soru yönelttiler.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Bakan, bir de cezaevlerini sormuştum.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Yani cevaplayamadığım bir bölüm varsa alamadığım sorudur. Onu
yazılı olarak cevaplandırayım Sayın Vekilim.
Adliyedeki mübaşirlerle
ilgili “Yardımcı hizmetli sınıfından genel idari hizmetlere alabilir miyiz.?”
Daha önce bu yönde, tasarının bir tanesine biz bunu eklemiş idik, ancak kamuda
çalışanlar arasındaki dengesizliği artırmamak adına bunların toplu olarak
yapılması yönünde bir Hükûmet politikası var, bunu paralel şekilde yapacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
112 bin kişiymiş Sayın Bakan, 112 bin kişiyi alana kadar bunlar hiç alınmaz.
Mezara gider bu adamlar.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Cevaplayamadığım soruları daha sonra yazılı olarak
cevaplayacağım.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri,
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
oylarınıza sunacağım.
29’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 29. Maddesinde “gazetede” ibaresinden sonra gelen
“veya” ibaresinin “ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün
Yılmaz Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Bülent
Tezcan Ömer Süha Aldan Mahmut Tanal
Aydın Muğla İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
Aydın…
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı’yı görüşüyoruz. Bunu görüşürken biraz
önce de söyledim, Türkiye'nin özellikle yargı reformu konusunda ciddi
beklentileri varken, maalesef bu tasarı o beklentilere cevap verebilecek
nitelikte ve yeterlilikte değil.
Biraz önce bu tasarıyla
ilgili, özellikle haksız tutuklamalara cevap vermediğinden bahsetmiştim. Bir
başka ciddi ihtiyaca daha cevap vermiyor, bu da, özel yetkili mahkemeler
Türkiye’de maalesef olağanüstü dönem mahkemeleri olarak, tabii yargıç ilkesine
aykırı bir şekilde bugüne kadar devam edegelmiştir. Özel yetkili mahkemelerin
geçmişi devlet güvenlik mahkemelerine dayanmaktadır. Özel yetkili mahkemeler,
devlet güvenlik mahkemelerinin ismi değiştirilmiş bir şeklidir ve bugüne kadar,
bir reform gibi gösterilerek aslında olağanüstü görevler yüklenen,
düzeltiyorum, kendisine olağanüstü görevler verilmiş olan bu mahkemeler
Türkiye’de ceza yargılaması, kişi hak ve özgürlüklerinin ihlali konusunda
sicili maalesef çok ciddi sıkıntılar içeren mahkemeler olarak görev
yapagelmektedir.
Değerli arkadaşlar, Türk
hukuk sisteminde, hukuk pratiğimizde artık özel yetkili mahkemelere son vermek
zorundayız. Şimdi, Adalet Komisyonu sürecinde bunları konuştuk, o aşamada da
özel yetkili mahkemelerin kaldırılması konusu tartışıldı. Hatta yakın zamanda
bu tartışmaya Sayın Başbakanımız da katıldı ve Sayın Başbakanımız Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi, 250, 251, 252’nin kaldırılması
gerektiğini her ne hikmetse tam da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
atamalarının yapılması, kararnamenin çıkmasından önce dile getirdi, HSYK
Kararnamesi çıktı, Yargıtaya gerekli atamalar yapıldı, yeni üye atamaları
yapıldı; bundan sonra tekrar gündemden çektiniz 250’nci madde tartışmasını,
özel yetkili mahkemeler tartışmasını.
Sayın Bekir Bozdağ bir
dönem demişti ki: “Özel yetkili mahkemelerin özel görevleri var, bir ihtiyaçtan
hasıl oldu. O ihtiyaç ortadan kalkınca bu mahkemelere de gerek kalmayacak,
kaldıracağız ama şu anda bunlara ihtiyaç var.” dedi. “Şu anda ihtiyaç var.”
dediği yargılamaları biliyoruz. Demek ki Türkiye’de olağanüstü yargılama yapma
ihtiyacı devam ediyor. Değerli arkadaşlar, bu bile doğrudan doğruya özel
yetkili mahkemelerin hukuka aykırı olarak, tabii yargıç ilkesine aykırı olarak
olağanüstü görevlendirilmiş mahkemeler olduğunu ifade etmektir. Bu, evrensel
hukuka tamamen aykırı, hukuk güvencesine, kişi hak ve özgürlüklerine aykırı bir
uygulamadır.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
özel yetkili mahkemelerin, bugün basına yansıyan haberlere baktığımızda,
yeniden Genel Kurulda önerge olarak gündeme getirilip kaldırılacağına ilişkin
tartışmalar gündeme oturdu. Eğer Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250, 251, 252’nci
maddelerini kaldıracak, yani özel yetkili mahkemeleri tamamen kaldıracak bir
uygulamada samimiyseniz, buna sonuna kadar hazırız, hiç tereddüdümüz yok, ama
görülen o ki Sayın Elitaş’ın basına yansıyan açıklamalarına da baktığımızda
ilginç bir şeyle karşılaşıyoruz. Bakın, diyor ki: “Özel yetkili mahkemeler,
normal ülkelerde olmaması gereken mahkemelerdir, işlevleri büyük ölçüde
tamamlanmıştır, mevcut davalara devam etsinler, ama bundan sonraki davalarda
özel yetkili mahkemeler görevli olmasın.”
Değerli arkadaşlar, bu bile
özel yetkili mahkemeleri hukuka uygun olarak çalıştırmak için değil, doğrudan
doğruya AKP sivil darbesinin planladığı şekilde Türkiye'de bir darbe hukukunu
meşrulaştırma aracı olarak gördüğünüzün ifadesidir, ikrarıdır.
Bu çerçevede, eğer sırası
geldiğinde sadece bu maddelerin kaldırılmasını önerecekseniz Türkiye'de hayırlı
bir iş yapmış olursunuz, bakacağız, göreceğiz.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tezcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
29’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde kabul edilmiştir.
30’uncu madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 30. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Uşak Zonguldak Kırklareli
Mahmut
Tanal Ömer
Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak
efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe.
BAŞKAN : Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Hacizli malların satışı
sırasında elektronik ortamda da teklif verilebileceğine ilişkin bu düzenleme
ihalenin açıklığı, aleniliği ve herkesin tatmin olacağı bir şekilde gözle
görünür nitelikte yapılması kurallarına aykırıdır. Hem alacaklıda hem de borçluda
şüpheler uyandırabileceği gibi elektronik ortamdaki verilerin her zaman
bozulabileceği ya da dışarıdan müdahale edilebileceği düşünülerek güvenli bir
yol olmadığından maddenin tasarı metninden çıkarılması önerilmiştir.
Ayrıca hacizli malın hem
ilk satışında hem de ikinci satışında tahmin edilen bedelin % 50’si üzerinden
satışının yapılmasına ilişkin olarak bir düzenleme yapılması doğru değildir.
Her iki satışta da % 50 sınırı konuyorsa o zaman ikinci satışın bir anlamı
kalmamaktadır.
Bu nedenle İİY 129. maddesinin
değiştirilmemesinin daha uygun olacağı görüşüyle önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde kabul edilmiştir.
31’inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 31. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek
Zonguldak Uşak Kırklareli
Ömer Süha
Aldan Bülent Tezcan Mahmut Tanal
Muğla Aydın İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278 sıra sayılı kanun
tasarısının 31 inci Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.30.06.2012
Pervin
Buldan Ayla Akat Sırrı Süreyya Önder
Iğdır Batman İstanbul
İbrahim
Binici Adil
Kurt Nazmi
Gür
Şanlıurfa Hakkâri Van
Hasip
Kaplan Sırrı
Sakık
Şırnak Muş
BAŞKAN - Önerge sahiplerine, talepleri hâlinde ayrı
ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Aynı mahiyetteki bu iki
önergeye komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli milletvekilleri, aslında 3’üncü yargı paketinin ülkemizde adil
yargılanma, hukuk devleti, yargı süreci, olağanüstü mahkemelerle ilgili dört
beş tane maddesi var önemli olan. Hassasiyet arz eden, üzerinde odaklaşmamız
gereken dört beş tane maddesi var. İcra iflas, idari yargı, işte, adaletin
yükünün azaltılması, bunlar zaman zaman dile getirilen konular.
Yalnız şunu size açıklıkla
ifade etmek istiyorum ki devlet güvenlik mahkemelerini Türkiye, Fransız
DGM’lerinden esinlenerek aldı. Fransız devlet güvenlik mahkemelerini olduğu
gibi aldı, Anayasa’ya koydu; 60 Anayasası ile konuldu, 82 Anayasası ile sürdü.
Ancak Fransızlar, devlet güvenlik mahkemelerini 81 yılında kaldırdı.
Dün Fransa’daydım. Lyon
Barosu ve Montamer Barosunun değerli hukukçularıyla, baro başkanlarıyla beraber
bu konuyu tartıştık. “Siz hâlâ bu konuyu mu tartışıyorsunuz?” dediler. “81
yılında bizim kaldırdığımız konuyu mu tartışıyorsunuz?” dediler.
Faşist Mussolini’nin 141,
142, 163’üncü maddelerini hatırlayın. Onları da biz senelerce tartıştık.
İtalyanlar kaldırdı “Düşünce özgürlüğünü yasaklıyorlar.” diye, biz otuz sene
sonra kaldırdık.
Biz şimdi, bu yasanın
temelinde önümüzdeki bölümlerde dile gelecek konular üzerinde, gerçek üzerinde
duralım. Türkiye, olağanüstü mahkemelerle ilgili hak ediyor mu böyle bir
manzarayı -tarafsız, bağımsız…- atanmış, siyasallaşmış yargılarını? Burada çok
farklı tartışmalar yaşanıyor, yanlış tartışmalar da yaşanıyor.
1999 yılında, devlet
güvenlik mahkemelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nedeniyle değiştiren
hüküm. 99 yılında kim iktidardaydı? 20 Haziran 1999… Buradan, o dönemin
iktidarına ve koalisyonuna sesleniyorum: 20 Haziran 1999… Ben, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde devlet güvenlik mahkemelerinin yargıç sisteminin, atanma
usulünün kurulmasının bağımsız ve tarafsız olmadığına dair defalarca karar
aldım ve Öcalan davasında da bu kararı verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Abdullah Öcalan’ın davası devam ederken, devam ederken bu mahkemeler kalktı.
Şimdi, koalisyonun
kaldırdığı o dönemin, 99 yılında, devlet güvenlik mahkemelerini, askerî
yargıçları kaldırıp devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdıktan sonra, biz bugün
hâlâ, devlet güvenlik mahkemelerinin yerini tutan özel yetkili mahkemeleri,
aynı statü ve mantıkla tartışanların durumunu yaşıyoruz. Bu, Türkiye'nin hukuk
devletine yakışmıyor. Biz, hocaların da, doktrinin de ne tartıştığını çok iyi
biliyoruz. Kimse kendi döneminde yaptıklarının üstüne çıkıp yaptıklarının
tersini burada hem savunmasın hem şu ülkeye de zarar vermesin. Bu ülkede
olağanüstü mahkemeleri bu Meclis kaldıracak mı, kaldırmayacak mı? Sorun budur.
Bu ülkenin, bu olağanüstü mahkemeleri tarihin çöplüğüne atması lazım, son
vermesi lazım; kalkması lazım ve bir daha yerine konulmayacak, hiçbir böyle
mahkeme olmaması lazım. Olay budur.
Bakın, o dönemin
müelliflerine bakın, hocalarına bakın, çok ilginç şeyler bulacaksınız. Dönemin
Adalet Bakanı, 73’te, Fehmi Alparslan’dan tutun Sulhi Dönmezer’e… Ama, Çetin
Özek’in şu sözleri hep aklınızda kalsın: 12 Eylül’ün demokrasisi, hukuk devleti
ve düşünen insana düşman zihniyetinin bekçisi olan devlet güvenlik mahkemeleri
ve onun yavrusu olan özel yetkili mahkemeleri bu Meclis tarihin çöplüğüne
attığı zaman onurlu bir görev yapmış olacak. Buna imza veren bütün
arkadaşlarımla, muhalefet iktidar, “İşte
onurlu iş budur.” diyeceğiz, bunu yapacağız, gerisi lafügüzaftır. Burada kalkıp
kimse başka türlü şeylerle sulandırmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Doğru dürüst bir şey yapalım. Amacımız bağcıyı dövmek değildir, bu memleket
adına üzümü hep beraber yemektir arkadaşlar.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 31. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
(Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
buyurun.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, özel
yetkili mahkemelerin kaldırılması sürecinde eğer gerçekten bu konuda
Türkiye'nin ihtiyacı olan düzenlemeyi yapabilirsek önümüzdeki süreçlerde Türk
demokrasi tarihinde ve Türk hukuk tarihinde bu Meclis altın harflerle adını
yazdırmış olacak, 24’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Değerli arkadaşlar,
maalesef -biraz önce de söyledim- basına yansıyan haberlere baktığımızda bunun
işaretlerini göremiyorum, bunun işaretlerini görmek istiyorum. Şimdi, “Özgürlük
mahkemeleri kuralım.” diye bir şeyler söylenmeye başlanmış.
Değerli arkadaşlar, bir
mahkemenin adını “özgürlük mahkemesi” koyarak o ülkede hukuksuzluğun önüne
geçemezsiniz. Devlet güvenlik mahkemelerinin adını “özel yetkili mahkemeler”e
çevirerek nasıl ki hukuku hâkim kılamamış isek, özel yetkili mahkemelerdeki
haksız tutuklamaların önüne geçmek için onun adını “özgürlük mahkemeleri”ne
çevirerek böyle bir sonuca ulaşamayız. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Davayı
bilen, davayı gören, kamyonlarla taşınan dosyalara bakan bir mahkeme, o
mahkemeyi bırakıp, o davada tutuklamaya karar verecek veya tahliyeye karar
verecek bir başka mahkeme tesis edip biz orada haksız tutuklamaların önüne
geçeceğimizi düşüneceğiz. Böyle bir şey olmaz. Basına yansıyan bu bilgiler
inşallah doğru değildir. İnşallah bu konuda düşünülen, -hep beraber yaparız bunu,
düşünülen buysa 250, 251, 252’yi kaldırdık demektir.
Bir başka söylenen şey, bu
mahkemeleri Terörle Mücadele Kanunu’na aktarıp, yine aynı şekilde terör suçu,
Balyoz, Ergenekon, vesaire gibi belli başlı suçlar için bu mahkemelerin devam
edeceği ama bunun dışında diğer belli başlı uyuşturucu ve benzeri organize
suçların bu mahkemelerin kapsamının dışına çıkarılacağı iddia ediliyor.
Değerli arkadaşlar,
bunların hiçbirisi ihtiyaca cevap vermez, bunların hiçbirisi Türkiye’de tabii
yargıç ilkesine aykırı olan özel yetkili mahkemeleri kaldırdığımız anlamına
gelmez; hukuki eşitlik ilkesine aykırıdır, evrensel hukuk kurallarına
aykırıdır.
Şimdi, bir başka şey daha
anladığımız kadarıyla yapılmaya çalışılıyor. Bazı soruşturma yetkilerini,
soruşturma yapabilmek üzere izin verme yetkisini de Başbakana aktarmak
düşünülüyormuş; Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla ilgili soruşturma
yapma yetkisini. Değerli arkadaşlar, son dönemde Başbakanın elindeki yetkileri
anlayamadığımız bir biçimde artıran bir sürece giriyoruz. Bakın, Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı -yarısını görüştük, yarısını sanıyorum pazartesi günü
görüşeceğiz- burada yetkileri, neyin devlet sırrı olup neyin olmayacağını
belirleme yetkisini Başbakana verdik. İnsan Hakları Kurulunu oluşturuyoruz,
orada İnsan Hakları Kuruluna kimin gireceğine karar verme yetkisini Başbakanın
tekeline verdik. MİT Kanunu’nda soruşturma yapma yetkisini verdiğimiz gibi,
Başbakana doğrudan doğruya MİT görevlisi tayin edebilme, soruşturmadan
korunabilecek zırhla giydirilmiş, korunmuş görevliler tayin edebilme yetkisi
verdik.
Değerli arkadaşlar, hiçbir
hukuk devletinde, hiçbir demokratik devlette başbakanların yetkileri bu kadar
kontrolsüz ve bu kadar sınırsız olmaz. Başbakanın üzerinde hiçbir sınırlama
tanımayan, bu kadar yetkiyi toplayan düzenlemeleri yaparken, anlayamadığımız
bir şekilde başkanlık rejimi tartışmalarını ortaya attınız.
Değerli arkadaşlar, yani
fiilen Başbakanlık rejimi yaratırken, hâlâ bu noktada Başbakanın yetkilerini bu
ölçüde arttırırken başkanlık rejimi tartışmalarının niye ortaya atıldığını
anlamış değilim. Tahmin ediyorum, başkanlık rejimine geçilemeyeceğini, bu
sonucun alınamayacağını öngörerek -Başbakanın yetkilerini- tıpkı başkanlık
sistemindeki gibi yetkileri Başbakanın elinde şimdiden toplamak arzu ediliyor.
Bu yaklaşımlardan
vazgeçmeyi öneririm, tavsiye ederim değerli arkadaşlar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki iki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
31’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 31’inci madde kabul edilmiştir.
32’nci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 32. maddesinin ikinci bendindeki “Borcun ve”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ayrıntılı olarak belirtilecek toplam”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Uşak Zonguldak Kırklareli
Mahmut
Tanal Ömer Süha
Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Levent Gök, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
gerekçesine baktığımızda aynen şu ifadeler yazılı: “Temel hak ve hürriyetlerden
kabul edilen ifade özgürlüğü, çoğulcu demokrasilerde temel haklardan kabul
edilmektedir. İleri demokrasilerin ‘olmazsa olmaz şartı’ olan ifade hürriyeti,
birçok hak ve hürriyetin temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin kaynağı olarak
değerlendirilmektedir. Bu nedenle, ifade hürriyeti, birçok uluslararası belgeye
konu olmuş, Anayasamızda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.” deniyor.
Birtakım maddelerde gerekçeler sayıldıktan sonra, “Yukarıda belirtilen
değerlerin korunmasına yönelik, mevzuatımızda bir kısım değişiklikler yapılması
zarureti ortaya çıkmıştır.” deniliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; genel gerekçesi bu şekilde tarif edilen yasa teklifini
görüştüğümüz sırada… Geçtiğimiz hafta Diyarbakır’da seyahat eden bir araç
arkadan gelen bir polisin anonsuyla durduruldu. Bu polis anonsunda “Derhâl
aracınızı durdurun, sağa çekin ve ellerinizi yukarı kaldırarak aşağı inin ve
arabanıza yaslanarak durun.” denildi. Araçtakiler ne olduğunu anlamadılar.
Anons devam etti: “Size ‘Durun.’ diyoruz, ihtar ediyoruz.” denildi. “Durdurun
aracınızı, inin ve ellerinizi yukarı kaldırarak arabanıza yaslanın.” denildi.
Arabadakiler arabalarından indiler ve araçlarına yaslandılar. Arkadan gelen
polis otosu uzunca boylu esmer bir arkadaşımızı aradı, onu durdurdu,
“Hakkınızda yakalama emri var, gözaltı emri var.” denildi. Bu arkadaşımız daha
sonra Emniyete götürüldü, sorgusu yapıldı ve ona şunlar soruldu ifade
özgürlüğünün tartışıldığı bugünlerde: “Siz geçtiğimiz günlerde, geçen gün
Kolej’de toplandınız. Birçok sendikayla beraber ‘Grevli, toplu sözleşmeli,
güvenceli istihdam, insanca yaşayacak temel ücret, ek ödemelerin emekli
aylıklarına dâhil edilmesi, baskı, ceza ve sürgünlerin durdurulması için
grevdeyiz.’ konulu bir toplantıya katıldınız. Cevap verin.” dediler o uzun
boylu esmer adama. Başka bir soru daha sordular: “Bir başka gün İnsan Hakları
Heykeli önünde İnsan Hakları Derneğinin düzenlediği toplantıya katıldınız.
Niçin katıldınız?” dediler bu uzun boylu, esmer adama. Sorular devam etti peş
peşe. Yine bir başka gün “Başbakanlık Merkez Binası önünde düzenlenen
toplantıda çalışma koşullarını, maaşları, ücretleri ve gözaltıları protesto
etmek için bir toplantıya katıldınız. Niçin katıldınız?” dediler polisler bu
arkadaşımıza.
Değerli arkadaşlarım,
Diyarbakır’da polisin anons ederek durdurduğu “Eğer durmazsan ateş edeceğiz.”
dediği bu kişi ve bu saydığımız toplantılara katılan kişi KESK Genel Başkanı
Sayın Lami Özgen’dir. Katıldığı ifade edilen toplantıların tamamı KESK’in
kuruluş amaçları, faaliyetlerini sürdürmesi için kendisine yetki verilen
konularda yapması gereken faaliyetlerden ibaret olan bir kişiye sorulan
sorulara bakın ve siz bu maddenin gerekçesinde ifade hürriyetinden
bahsediyorsunuz, ifade hürriyetinin sınırlarını genişletmekten bahsediyorsunuz.
Türkiye'nin en önemli sendikasının, en önemli emekçi sendikasının başkanını
polis zoruyla durdurup ihtar ederek, üstünü arayarak, ellerini arabaya
yaslatarak arayan İktidarımızın bugün bizlerin karşısında ifade hürriyetinden,
hak ve özgürlüklerden, yargı paketinden bahsetmeye hiçbir hakkı yoktur. Bu
arkadaşımıza üstelik emniyette başka sorular da soruldu, dediler ki: ”Bu
toplantılara bir kısım CHP’li milletvekilleri de katıldı. Kimler katıldı?”
Bizler katıldık değerli arkadaşlarım. Ben katıldım, pek çok arkadaşım katıldı.
Şunu mu demek istiyorsunuz? “Artık, sıra sizlere de geliyor.” diyorsanız bizler
buradayız, gelin, korkmuyoruz, sizleri bekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gök.
32’nci madde üzerindeki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
33’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 33. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek
Zonguldak Uşak Kırklareli
Mahmut
Tanal Ömer
Süha Aldan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır
olması açısından önerilmiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Yine, “maalesef” diyeyim,
anlaşmazlık olduğuna göre mecburum, elektronik cihazla oylama yapacağız.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız ve bir dakika süre veriyorum.
Buyurun efendim.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.
34’üncü madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 34. maddesindeki “şeklinde” ibaresinin madde
metninden çıkarılarak “olarak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Uşak Zonguldak Kırklareli
Ömer Süha Aldan Atilla Kart Mahmut Tanal
Muğla Konya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Kabul ediyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi
okutuyorum?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Sayın Kart açıklayacak gerekçeyi efendim.
BAŞKAN – Sayın Kart,
buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yargı
hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla çıkarılan bu tasarıyla ilgili olarak,
Adalet Bakanı ve Hükûmet sözcülerini izlerken, hukuk adına, yargı adına,
yargının geleceği adına, ülkemin toplumsal barışı adına kaygıya kapıldığımı,
dehşete kapıldığımı bilmenizi istiyorum. Bu duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum
değerli milletvekilleri.
Bakın, öyle bir tabloyla
karşı karşıyayız ki demagoji yapmaktan öte, o anı kurtarmak için yalan beyanda
bulunmaktan kaçınmayan “bakan” kimliğiyle Hükûmet sözcüleriyle karşı
karşıyayız. Bu ifadeyi kullanırken gerçekten üzülüyorum ama maalesef, gerçek
bu. Adalet Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı, o anı kurtarmak için
yalan beyanda bulunmaktan kaçınmıyor. Bu, doğru değil, bunları yapmamak
gerekiyor, bunlara tenezzül etmemek gerekiyor.
Bakın değerli
milletvekilleri, yargıç sınavlarındaki yolsuzluktan söz ediyoruz. Ne diyoruz?
İsim, adres, olay vererek sınav sorularının önceden verildiğinden söz ediyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı, böyle bir olay hakkında kılını
kıpırdatmıyor, sıradan bir olaymış gibi olayın esasına yönelik hiçbir
değerlendirme yapmıyor, “Bana ne, git ÖSYM’ye derdini anlat” diyor. Verdiği
cevabın özü bu, esası bu.
Peki değerli
milletvekilleri, böyle bir cevabı kabul etmek, böyle bir cevabı sindirmek
mümkün mü? Sorumsuzluğa bakar mısınız, duyarsızlığa bakar mısınız, aymazlığa
bakar mısınız, keyfîliğe bakar mısınız! O soruları kim hazırlıyor? O soruları,
senin sağında oturan, solunda oturan, arkanda oturan bürokratlar hazırlıyor.
Kim hazırlıyor o soruları, başkası mı hazırlıyor? O sorular çalındıysa, o
sorular servis edildiyse senin memurun yapmış onları. Başka kim yapmış
olabilir? Vakalar onu gösteriyor. Sen buna karşı tepkisiz mi kalacaksın,
duyarsız mı kalacaksın, “bana ne” mi diyeceksin? Ondan sonra da “bakanım” diye
orada oturacaksın öyle mi! (AK PARTİ sıralarından “Öyle” sesleri)
Ama ne diyoruz değerli
milletvekili? Ne diyoruz? Bakın, olaydan söz ediyoruz. İsim diyoruz, adres
diyoruz. Ne yapacak o bakan biliyor musunuz? Eğer o bakan Türkiye
Cumhuriyeti’nin bakanıysa, Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanıysa, adaletten
nasibini almış ise, hak, hukuk kavramlarına inanıyorsa, kul hakkına inanıyorsa,
yargı hizmetlerini etkinleştirmek istiyorsa, adaleti gerçekten insan haklarına
uygun bir şekilde dağıtmak istiyorsa ne yapması gerekir biliyor musunuz?
MEHMET ERSOY (Sinop) –
İnceletmesi gerekir.
ATİLLA KART (Devamla) –
Önce inceletmesi gerekir, ama inceletmiyor, inceletmiyor.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) –
ÖSYM inceliyor.
ATİLLA KART (Devamla) –
Söylüyor kendisi. Ne yapması gerekir? En başta kendi teftiş kurulunu devreye
sokması gerekmez mi? Çünkü, o sorular kendi bünyesindeki memurlardan sızmış.
Bunun başka anlamı var mı, başka açıklaması var mı? Ya da, ya da, ya da… Peki,
peki…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Nereden biliyorsun?
ATİLLA KART (Devamla) –
Peki değerli milletvekilleri, yani hemen bir savunma mekanizmasıyla bir şeyler
anlatmaya çalışıyorsunuz ama kendi vicdanınızı da -inanıyorum ki- tatmin
edemiyorsunuz.
Bakın, Adalet
Bakanlığının memurlarını bırakalım,
ÖSYM’nin memurları soruları çaldığı zaman, soruları servis ettiği zaman siz
sorumlu olmayacak mısınız? Kim sorumlu olacak? Bunun hesabını vermeyecek
misiniz?
ŞUAY ALPAY (Elazığ) – Yargı
sorar hesabını.
ATİLLA KART (Devamla) –
Bakın değerli milletvekilleri, böyle bir sorumsuzluk kabul edilemez, böyle bir
keyfîlik kabul edilemez. Böyle bir şey kabul edilebilir mi değerli
milletvekilleri?
ŞUAY ALPAY (Elazığ) – Atilla Bey, yargı sorar hesabını. Yargıya
intikal eder.
ATİLLA KART (Devamla) –
Tabii Sayın Bakan her şeye rağmen bu söylediklerimizden rahatsız oluyor,
rahatsız olduğu için demagoji yapıyor, yalan beyanda bulunuyor, efendim işte
ajite bir tavır içine giriyor, reaksiyon içine giriyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Üslubunuz doğru değil.
ATİLLA KART (Devamla) – Açıkçası
rahatsız olma duygusunu hâlen kaybetmemiş olması bizde her şeye rağmen bir
iyimserlik yaratıyor. Diyoruz ki: Rahatsız olma duygusunu hâlen muhafaza
edebiliyorsa, biz o zaman, rahatsız etmeye devam edeceğiz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) –
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ederim.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Belgesiz suçlama olmaz.
ATİLLA KART (Devamla) –
Belgesi başka nasıl olur? “İsim, adres, belge” diyoruz. Sen bulacaksın, ben
bulmayacağım.
BAŞKAN – Sayın Kart… Sayın Metiner lütfen… Lütfen…
ATİLLA KART (Davamla) –
Vicdan sahibiyse, adalet sahibiyse…
BAŞKAN – Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bir dakika
açıklamada bulunacaklar.
Sayın Bakan, buyurun.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel söz alan Sayın
Milletvekili, verdiği önergede “şeklinde” kelimesini “olarak” kelimesiyle
değiştirmek istediğini belirten bir
önerge için söz alıp daha sonra…
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Bakan, şu anlattıklarıma cevap ver! Biraz adalet duygun varsa şu anlattıklarıma
cevap ver!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – …Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatanına sevdalı Adalet Bakanlığı bürokratlarına ithamlarda bulunmuş, iftira
etmiştir.
ATİLLA KART (Konya) –
Müsamere yapmayı bırak, şu anlattıklarıma cevap ver!
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) –
Bahsedilen imtihan soruları Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmamaktadır.
Bahsi geçen imtihanın soruları ÖSYM tarafından akademisyenlere
hazırlatılmaktadır, ÖSYM, başvuruları almaktadır. Adalet Bakanlığımızın bürokratlarının imtihan sürecinde herhangi
bir etkisi ya da herhangi bir tazyiki, dahli yoktur.
ATİLLA KART (Konya) – ÖSYM
kimin sorumluluğunda, Hükûmetin sorumluluğunda değil mi?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bu tür iftiraları atmadan evvel biraz daha bilgi
sahibi olmalarını kendilerinden rica ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Her
seferinde sorudan kaçınıyorsun!
BAŞKAN – Teşekkürler.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Önergeyi oylamadınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Önergeyi oylamadınız, önerge oylanmadan maddeyi oyladınız.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Önergeyi oylamadık.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Doğrudan maddeyi oylattınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeye “olur”
cevabı verdiler; doğru, ilk önce önergeyi oylamam lazımdı, haklısınız.
Hükûmetin de katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Katkılarınız için teşekkür ederiz.
BAŞKAN - Kabul edilen
önerge doğrultusunda 34’üncü maddeyi…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Başkan, kabul edilmedi.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Karıştırdınız Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - E,
katıldınız önergeye… Önergeye el kaldırıyorsunuz, sonra kabul etmiyorsunuz.
BAŞKAN – Beyler, bir saniye
susar mısınız…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın
Başkan, saydınız, çok çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) - Zaten
katılıyorlar ya!
BAŞKAN – Önergeye
katıldılar efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Çocuk oyuncağı mı bu?
BAŞKAN - Hükûmetin de
katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
34’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 35. maddesinin ikinci bendindeki “Borcun ve”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ayrıntılı olarak belirtilecek toplam”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Tufan Köse
Zonguldak Kırklareli Çorum
Ali
Özgündüz
İstanbul
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün Yılmaz Mahmut Tanal
Muğla Uşak İstanbul
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ali Özgündüz…
BAŞKAN – Sayın Özgündüz,
İstanbul…
Buyurun Sayın Özgündüz.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 3’üncü Yargı Paketini konuşuyoruz. Sayın Bakan sunuş
konuşmasında dedi ki: “Daha çok insan hakları, daha çok kişi hürriyeti,
davaların bir an önce sonuçlanması amacıyla bu yargı paketi geldi.”
Değerli arkadaşlar, evet
yargı önemli yani hangi hakkı tanırsanız tanıyın insanlara eğer bağımsız ve
tarafsız bir yargı yoksa vatandaş, hakkı ihlal edilen kişi, yargıda hakkını
alamayacaksa o ülkedeki insan haklarından bahsetmek sadece bir fantezi olur.
Şimdi ilginçtir, belki de kaderin bir cilvesi, Hükûmet sıralarında Hükûmeti
temsil eden Sayın Egemen Bağış’a, biliyorsunuz, bir üniversite öğrencisi
protesto amaçlı bir yumurta attı diye iki gün önce hapis cezasına mahkûm oldu.
Şimdi böyle karar veren bir yargıdan ne bekliyorsunuz? Siz hangi yasayı getirirseniz
getirin, Hükûmet üyesini protesto eden bir üniversite öğrencisi bir yumurta
attı diye hapis cezası alıyorsa, değerli arkadaşlar, bu ülkede ciddi anlamda
yargıda sorun vardır, bunu bilin, bunu yani hakkaniyetinizle, vicdanınızla bir
sorgulayın.
Değerli arkadaşlar,
Müyesser Yıldız, gazeteci, bir buçuk sene tutuklu kaldı, tahliye edildi. “Niye
tutuklandım, niye tahliye edildim; bilmiyorum.” diyor. Hakikaten siz biliyor
musunuz? Yani “terör örgütü mensubu, Hükûmeti devirmek için bir örgütün
mensubu…” E ne oldu, serbest bıraktınız. Ne oldu, kıyamet mi koptu? Nedim
Şener, Ahmet Şık keza aynı şekilde. Aynı suçtan Soner Yalçın hâlen tutuklu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanlığını yapmış kişiyi “siz terör
örgütü kurup yönetmek”ten dolayı hâlen içeride tutuyorsunuz. Yani Genelkurmay
Başkanına “terör örgütünü kurmak, yönetmek” dediğiniz anda aslında siz Türk
Silahlı Kuvvetlerini, onun emir komutası altındaki tüm Türk Silahlı
Kuvvetlerini “terör örgütü” olarak nitelendiriyorsunuz. Bunu kim yapıyor? İşte özel
yetkili mahkemeler.
Dolayısıyla bu yargı
paketinin özü, özel yetkili mahkemelerin, çığırından çıkmış, adalet trenini
raydan çıkaran bu özel yetkili mahkemelerin mutlaka lağvedilmesidir,
kesinlikle, samimi söylüyorum yani bunu kaldırırken işte dolanarak, maslahata
uygun davranarak Ankara’da bir terör mahkemesi kurup, bölge istinaf
mahkemelerinde de diğer, şu andaki özel yetkili mahkemelerin baktığı davaları
verirseniz, değerli arkadaşlar, samimiyetle söylüyorum, bakın bu sizi de tehdit
eder, bu düzenleme yarın öbür gün sizi de tehdit eder, yapmayın. Gelin, bu özel
yetkili mahkemeleri kaldıralım. Diğer mahkemeler, Türkiye’de ağır ceza
mahkemeleri… Oradakiler de hâkim, aynı fakülteden mezun oldular, aynı eğitimden
geçtiler. Onlar da, suçlularsa onu yargılar ama yetkisini kötüye kullanmaz.
Çünkü şu anda özel yetkili mahkemeler aslında yargılama yapmıyor değerli
arkadaşlar. Soruşturma aşamasında tamamen polisin, tamamen emniyetin getirdiği,
bir kısmını da hukuka aykırı olarak elde ettiği, bir kısmını sahte olarak
ürettiği delillere göre karar veriyor. Ben o sıralardan gelmiş bir cumhuriyet
savcısı olarak söylüyorum.
Cumhuriyet savcısı… Bakın,
iddianameler, polisin fezlekesi polisle birlikte iddianameye dönüştürüldü,
kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle. Mahkemeler ne yazık ki o dosyaları okuyamıyor,
mümkün değil, maddeten mümkün değil. Yani on binlerce sayfa dosyayı okuyacak,
efendim yirmi dört saat içinde tutukluğun devamına ya da reddine karar verecek,
mümkün değil. Dolayısıyla, özel yetkili mahkemelerin mutlaka kaldırılması ve
Türkiye’nin normalleşmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bugün
cezaevleri resmen bir felaket içinde; biliyorsunuz 124 bin tutuklu, hükümlü
var. İşte, iki hafta önce isyanlar vardı, şu anda sakinledi ama tekrar ne zaman
patlar, bilemiyoruz. Dolayısıyla Türkiye’de tutuklama bir infaza dönüşmüş,
cezaya dönüşmüş durumdadır. Tutuklamanın mutlaka, gerçekten gerekli olduğu
hâllerde, çok özel durumlarda bu tedbire başvurması lazım. Bunun için de sadece
-adli kontrol- 109’da yapacağınız değişiklikler bana göre yetmez, yani
hâkimlerin uygulamasına bıraktığınız anda bu kötüye kullanılabilir. Özellikle
bizim o maddede verdiğimiz bir önerge var tutuklu milletvekillerinin durumuyla
ilgili olarak. Mutlaka tutuklu milletvekillerinin… Yaklaşık işte bir yılı
geçti, 12 Haziranda seçilen milletvekillerimiz, 8 kişi -2’si bizim
milletvekilimiz- tutukludur. Bunların serbest
bırakılmasının önünü açacak düzenlemenin yapılmasına destek vereceğinizi
umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özgündüz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
35’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 35’inci madde kabul edilmiştir.
36’ncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 36. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Ömer Süha Aldan
Zonguldak Uşak Muğla
Turgut Dibek Mahmut Tanal Süleyman Çelebi
Kırklareli İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Sayın Komisyon
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyor efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Çelebi,
İstanbul… (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, aslında
Türkiye'nin en önemli konusunu konuşuyoruz. Aslında Türkiye'nin hukukunu
konuşuyoruz, daha doğrusu, Türkiye'nin hukuksuzluğunu konuşuyoruz. Türkiye'nin
çok sorunu var, işsizlik sorunu var, yoksulluk sorunu var, sağlık sorunu var,
eğitim sorunu var, yüzlerce ben burada sorun sayarım ama bütün sorunların
aşılacağı bir tek alan hukuktur. Hukukun olduğu yerde bu tip sorunları
aşarsınız ama hukuk egemen değilse, hukuk adil, eşit uygulanmıyorsa bu
sorunları çözmek mümkün değil değerli arkadaşlar.
Ben hukukçu değilim,
hukukun çok değerli insanları aramızda, hukukçular aramızda ama ben
hukuksuzluğa uğrayan birisi olarak ve hukuksuzluğa uğrayan Türkiye halkının
büyük bir ezici çoğunluğu Türkiye’deki hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı isyan
hâlinde, bu isyanı çözmek ve doğru bir rotaya sokmak hepimizin görevi. İlk önce
hukuka kim saygı gösterecek? Hukuka ilk önce saygı göstermesi gereken
yürütmedir, devlet erkidir. Devlet eğer hukukun ürettiği kararlara uymuyor ve
direniyorsa, o kararların gereğini yerine getirmiyorsa orada tuz kokmuş
demektir.
Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlar, bugün 110 tane arkadaşımızın sorunuyla ilgili basın toplantısı
yaptık. Türk Standartları Enstitüsü Kurumundan 11 Mart 2011’de atılmış
arkadaşlar. “Mahkemeye gidin.” demişler, gidilmiş. Mahkeme iade kararı vermiş,
işe iade kararı. İşveren itiraz etmiş, Yargıtaya gitmiş, Yargıtay onaylamış ama
bu kurumun yetkilileri ve yöneticileri o çıkarttıkları 110 kişi yerine de -sırf
sendikalı oldukları için işten atılıyorlar- bir 110 tane insan almışlar. Demek
ki sorun ne? Orada bir işçi fazlası yok, orada bir fazladan çalışan yok.
Atıyorlar 110 kişiyi, yerine bir 110 kişi alınıyor ve 2/b statüsünde alınıyor,
ayrıca o da yasa dışı bir alınmadır. Yargıtay kararına rağmen burada bir direnç
var. Kim direniyor? Bırakın özel sektörü, bırakın diğer yönetim kademelerini,
bu ülkenin devleti, bu ülkenin devlet kademesinde olanlar bu karara uymuyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bu karara eğer bu yapıdaki insanlar uymaz ve yargı kararını yürütme yok
sayarsa, o ülkede adaletten, hukuktan, insan haklarından bahsedilebilir mi?
Şimdi, bolca burada sözleri
dinliyorum ve bu sözlerin büyük bir bölümünde, Türkiye yarı cezaevine
dönmüştür, çok net söylüyorum. Yani illa içeride olanlar değil, 59 bin kişiydi
2002’de hapiste yatanlar, şimdi 159 bin kişi oldu. İşte ileri demokrasi, işte
açık cezaevi.
Onun için, bırakın bu
hukuksuzluğu, doğru dürüst bir hukuku egemen kılan, gerçekten objektif,
uluslararası alana uygun bir hukuk kuralım, çünkü bir yandan “Avrupa Birliği”
diyoruz, “Avrupa Birliği standartları” diyoruz, Hava-İş kolunda grev yasakları
getiriyoruz, Avrupa Birliğinden sorumlu Bakan neredeyse burada oynadı. Bu ayıptan
Türkiye kurtulmadıkça bu ülkede hukuk ve adaletten bahsedilemez.
Herkesi gerçek bir hukuka,
adalete ve insan haklarına saygılı bir hukuk yapmaya davet ediyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
36’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 36’ncı madde kabul edilmiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici
madde 9 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 37. maddesinin birinci fıkrası ile eklenen
(geçici madde 9) da yer alan “6 ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz
Turgut Dibek Ali İhsan Köktürk
Uşak Kırklareli Zonguldak
Ömer Süha Aldan Mevlüt Dudu Mahmut Tanal
Muğla Hatay İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Mevlüt Dudu, Hatay
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
“Torba kanun”, -bazılarına
göre “çorba kanun”- “şu paketi, bu paketi, yargı paketi”; bunlar, AKP İktidarının
hukuk ve Parlamento literatürüne kazandırdığı yeni kavramlar. Şu anda da
gündemimizde yine bir yargı paketi var, 3’üncü Yargı Paketi.
Adalet Bakanlığı, bir
süreden beri tüm dikkatini yargının hızlandırılmasına vermiş bulunuyor. Bu
pakette de önceki paketlerde olduğu gibi yargıyı hızlandırmayı amaç edindiğini
iddia ediyor.
Öncelikle şunu söylemek
gerekirse yargının hızlanması, gerçek adaletin gerçekleşmesi anlamına gelmez.
Elbette gecikmiş adalet, adalet değildir ama önemli olan yargıda nitelik ve
niceliği artırmaktır. Bu sağlandığında, yargı zaten hızlanır, zaten bağımsız ve
adil yargı yaşama geçer. Gelin görün ki, önceki paketlerde olduğu gibi bu
pakette de yargıyı hızlandıracak bir hüküm yok. Tam tersine, yargı sürecini
yavaşlatacak, hatta tıkayacak hükümler var. Örneğin, tasarının 45’inci
maddesiyle Danıştay savcılarının görev alanı daraltılıyor, Danıştaya ilk derece
mahkemesi sıfatıyla açılacak davalarla sınırlandırılıyor. Bu hüküm hızlandırma
değil, idari yargının daha da yavaşlatılması anlamına gelmektedir. Yargının
hızlandırılmasıyla ilgili durum budur.
Bu tasarıda olumlu işlevi
olan ender hükümlerden, düzenlemelerden bir tanesi, adli para cezası gerektiren
bazı suçların idari para cezası kapsamına alınmasıdır. Bu sayede, sistemde bir
zaman ve emek tasarrufu sağlanacağını belirtmekte yarar vardır.
Değerli milletvekilleri,
peki, bu tasarıyla ilgili, toplumdaki diğer beklentiler karşılanmış mıdır?
Maalesef karşılanmamıştır. Örneğin, uzun tutukluluk süreleriyle ilgili bir
düzenleme yoktur. Dünyanın bütün demokrasilerinde sadece bir yargılama tedbiri
olan tutukluluk, ülkemizde ne yazık ki bir peşin cezalandırma aracına, yargısız
infaza dönüşmüştür. Pakette bunu önleyici bir hüküm yoktur. Bu milletin
oylarıyla seçilmiş tam 8 milletvekili bir yılı aşkın süredir mahpushanelerde
tutsaktır; yani millet iradesi tutsaktır. Ne yazık ki pakette bu ayıbı ortadan
kaldırmaya yönelik bir düzenleme de yoktur.
Bir yandan, özel hayata
karşı suçların cezası artırılıyor, diğer yandan, bu suçlardan yargılanan bazı
gazetecilere örtülü af getiriliyor. İşte burada, son günlerde geliştirdiğiniz
yeni bir tavır yine kendini gösteriyor, aynen özel yetkili mahkemelerle ilgili
yapmak istediğiniz düzenlemede olduğu gibi ki, bu konuya birazdan değineceğim.
Değerli milletvekilleri, bu
tavır “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” tavrıdır. Emniyet ve adalet
teşkilatı içindeki malum yapılanmanın artık sizinle uğraşmaya başladığını
anladınız; sıra size geliyor ve bunu engellemeye çalışıyorsunuz. Bir yandan da
o malum yapılanmaya sus payı olarak geçmişle ilgili ayrıcalıklar tanıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda İcra İflas Kanunu ile ilgili de çeşitli düzenlemeler öngörülüyor. İcra
İflas Kanunu’nun tümüyle değişmesi gerekirken sürekli yapılan değişikliklerle
yamalı bohçaya çevrilmesini anlamak mümkün değildir.
Danıştay üyelerinin
nitelikleriyle ilgili getirilen düzenlemeler, hiçbir deneyimi ve bilgi birikimi
olmayan kişilere paye verilmesini amaçlamaktadır. Peki, nerede kaldı nitelikli,
doğru ve gerçek adalet? Nerede kaldı bağımsız yargı?
Danıştay savcılarının görev
alanı tasarıyla sınırlandırılıyor. Mevcut uygulamada Danıştay savcıları,
Danıştayın, temyiz mercisi olarak ve ilk derece mahkemesi olarak baktığı tüm
davalarda işin esası ve yürütmenin durdurulması bakımından mütalaa veriyorlar.
Dolayısıyla Danıştay savcıları dava dairelerine yardımcı bir işlev görüyorlar
ve istatistikler gösteriyor ki Danıştay savcıları dava dairelerinden daha hızlı
çalışıyor yani Danıştay savcıları Danıştayı yavaşlatmıyorlar. Şunu iyi
bilmelisiniz ki idari yargının tıkanmasının nedeni, idarenin çıkardığı
uyuşmazlık sayısının giderek artmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEVLÜT DUDU (Devamla) –
Bunun da nedeni, AKP İktidarının hukuk tanımazlığıdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dudu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici
madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici
madde 10 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 37. maddesi ile 2004 sayılı İcra İflas Kanununa
eklenen geçici madde 10 maddesindeki olunur ibaresinin kaldırılarak “edilir”
ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk
Muğla Uşak Zonguldak
Özgür Özel Kadir Gökmen Öğüt Süleyman Çelebi
Manisa İstanbul İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire bırakıyor efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninin daha
anlaşılır olması amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir;
madde 37’ye bağlı geçici madde 10 üzerindeki önerge kabul edilmiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici madde
10’u kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici
madde 11 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz 278
sıra sayılı kanun tasarısının 37. maddesi ile 2004 sayılı İcra İflas Kanununa
eklenen geçici madde 11 maddesindeki baro başkanlığı ibaresinden sonra gelmek
üzere “esnaf ve sanatkarlar Odası” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Dilek Akagün Yılmaz Ali İhsan Köktürk
Muğla Uşak Zonguldak
Atilla Kart Özgür Özel Süleyman Çelebi
Konya Manisa İstanbul
Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Komisyon katılmamaktadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İlgilisi tarafından teslim
alınmayan ve yediemine devredilmesine karar verilen malın değerinin tespiti
sırasında ilgili yerdeki esnaf ve sanatkârlar odası temsilcisinin de bulunması
amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde 37’ye bağlı geçici
madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 38 üzerinde önerge
yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde 38 kabul edilmiştir.
Madde 39 üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 39. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Bülent Tezcan Atilla Kart Dilek Akagün Yılmaz
Aydın Konya Uşak
Kazım
Kurt
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Kazım Kurt…
BAŞKAN – Sayın Kurt,
Eskişehir. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı
Tasarı’nın 39’uncu maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım.
Saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, özellikle son on
yılda sürekli yapmaya çalıştığınız hukuk reformunun bir parçası, bir uzantısı.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na yeni geçici bir madde ekliyoruz ve diyoruz
ki: “Bölge idare mahkemeleri kuruluncaya kadar bu işi uzattık.” Geçici 1’inci
maddesi de aynı şekilde daha önce yapılmış, orada da demişiz ki: “Bölge adliye
mahkemeleri kuruluncaya kadar bu kanunun uygulanmasını erteledik, öteledik.”
Bölge adliye mahkemelerini niçin kurmaya karar verdi bu Parlamento? Adalet
hizmetlerinin daha etkin, daha verimli ve daha sağlıklı olarak yansıması için,
uygulanabilmesi için. Ama ne hikmettir, 2005 yılından bu yana, maalesef, bölge
mahkemeleri ilk derece mahkemelerinin üstünde kurulamadı, Yargıtay bir temyiz
mahkemesi niteliğine dönüştürülemedi. Böyle olunca şu anda bölge mahkemelerinin
kurulmasını Eylül 2013’e erteleyen Hükûmet, yasaları da ertelemek suretiyle bu
kabahatine özür bulmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, bölge
adliye mahkemeleri eğer kurulacak ise bir an önce kurulmalıdır çünkü bu,
sistemi bozan, sistemi ve yargılama kanunlarımızın silsilesini bozan bir yapı
hâline dönüşmüştür. Şimdiye kadar neden uygulanmadı, şimdiye kadar neden
kurulmadı, iki yılda bir niçin uzatıldı? Bunların tamamı adalete ve sisteme
bakışınızla ilgili, işi ötelemeyle ilgili bir sıkıntı çünkü davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlanmasını istemeyen bir mantık, istemeyen
bir sistem üzerine devam ediyoruz. Oysa Türkiye’de insanlar adaleti mülkün
temeli olarak sayıyor ve en sıkıştıkları ortamda adalete başvuruyor ama adalet,
sistemi sarsmış, sistemi bozmuş ve uygulanamaz hâle gelmiş, insanları canından
bezdirmiş. Şimdi, her dönem yeni yeni reformlarla, yeni yeni reform
söylemleriyle işin mantığını da bozarak yürüyoruz. Nereye kadar gideceğiz, şu
anda belli değil. Bölge mahkemeleri kurulmadığı sürece bu işin düzelme ihtimali
görünmüyor ama ne yazık ki normal koşullarda, demokratik ve şeffaf bir ortamda
bu işleri yapması gereken Hükûmet ve Bakanlık, maalesef bu işlere çok sıcak
bakmadı.
Şu anda “3’üncü Yargı
Paketi” diye görüşmekte olduğumuz paketin içine özel yetkili mahkemelerle
ilgili ne gelecek belli değil. Kamuoyu bunu tartışıyor, kamuoyu bunu bekliyor
ve gecenin saat bilmem kaçında, hiç kimse, biz bilmiyoruz, siz de bilmiyorsunuz
özel yetkili mahkemelerle ilgili ne yapacağınızı.
Dolayısıyla, bu işleri
üstünkörü geçirerek, üstünkörü değerlendirerek sürekli yanlış yapıyoruz ve bu
yanlışı düzeltmek için altı ay sonra bir yasa daha, iki yıl sonra bir yasa
daha… Bu mantıkla gidildiği sürece Türkiye’deki demokratik hukuk devletini
rencide etmeye devam edeceğiz ama bu Parlamentonun görevi, bir an önce bu özel
yetkili mahkemeleri ortadan kaldırmak ve Türkiye’deki hak ve adalet arayanların
önündeki engelleri açmaktır. Bunu yapmadığımız sürece hesap verme şansımız
yoktur. Bu hesabı biz çok rahatlıkla vermeye hazırız ama siz bu konuda biraz
sıkıntılı görünüyorsunuz gibi geliyor.
Saygılarımı sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
39’uncu madde üzerinde
Komisyonun bir redaksiyon talebi var.
Buyurun Sayın Başkan.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, 39’a bağlı geçici 2’nci madde metnindeki
“kararı verilen daireye” “kararı veren daireye” biçimde olacaktır.
Düzeltir, arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı efendim.
BAŞKAN - Komisyonun bu
redaksiyon isteğiyle birlikte 39’uncu maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız efendim.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
40’ıncı madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 40. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “beşyüz Türk
lirasından” ibaresinin, “bin Türk lirasından” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Dilek Akagün Yılmaz Celal Dinçer Bülent Tezcan
Uşak İstanbul Aydın
Atilla
Kart
Konya
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Celal Dinçer,
İstanbul.
Sayın Dinçer, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
40’ıncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
278 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 40 ve 41’inci maddeleri 1950 tarihinde çıkarılmış 5683 sayılı
Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’un 25’inci ve
26’ncı maddelerinde değişiklik öngörmektedir. 25’inci maddede, 17’nci maddeye
göre Türkiye’de oturmaya mecbur kılınanlar için iki aydan iki seneye kadar
hapis cezası vardı. Aynı şekilde, bu yeni tasarıyla bu hapis cezası
kaldırılıyor, 500 Türk lirasından 3 bin Türk lirasına kadar idari para cezası
getiriliyor. Bu para cezasına dönüştürülmesi olumlu bir gelişmedir. Bu yönüyle,
maddenin bu şekline katılmak mümkündür ancak 5683 sayılı Yabancıların
Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun’a değişiklik getiren 278 sıra
sayılı Kanun Tasarı’sının bu maddeleri ve bu kanun tamamen, dikkatinize
sunuyorum saygıdeğer milletvekilleri, sadece bir hafta önce, İçişleri
Bakanlığının gönderdiği ve İçişleri Komisyonunda görüşülen bir tasarıyla
yürürlükten kaldırılıyor. Şu anda, İçişleri Komisyonunda kabul edildi bu
tasarı. (1/619) esas numarasıyla İçişleri Komisyonunda kabul edilen ve kaldırılması
hükmedilen bir yasa hakkında şimdi yeni bir değişiklik getiriyoruz. Bu da
İktidarın kanun yaparken “torba kanun” dediğimiz bu teknikle, ne gelirse
aceleyle torbaya doldurmasından kaynaklanan yanlışlıklardan bir tanesi. Bu yeni
değil, daha önce gene yapmıştınız. Daha önce, 666 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’de yapmıştınız. Orada Maden Tetkik Arama Kurumunu kaldırıyorsunuz,
bir gün sonraki bir değişlikte ise Maden Tetkik Arama Kurumunun Teftiş Kurulu
Yönetmeliği’ni yayınlıyorsunuz. Bu kanunları, bu torba kanunları yaparken
lütfen bir detaylı çalışın, dersinize iyi çalışın, bu şekilde yanlışlıklara
meydan verilmesin, bu Meclis meşgul edilmesin.
Saygıdeğer milletvekilleri,
cezaevlerinde istiap haddi doldu artık, çok fazla. 126 binden fazla insan cezaevlerinde.
İsyanlar çıkmaya başladı. AKP’nin hâkimleri tutukluyor, AKP cezaevi
yetiştiremez oldu. Neredeyse artık bölgelere seyyar, prefabrik cezaevleri
yapacaksınız.
Kapatılan adliyeler konusu
Türkiye'nin ayrı bir yarası. Şimdi, siz yüzlerce adliyeyi kapatıyorsunuz.
Bürokratik yaşamımızda biz gördük. Bir dosya istiyoruz, bir evrak istiyoruz
“Efendim, taşınırken kaybolmuş.” Yüzlerce dosyayı taşıyacaksınız değerli
milletvekilleri, ben burada uyarıyorum sizleri. Bu dosyalar ne olacak? Bu
insanların hakları ne olacak? Yarın, taşınırken bu dosyaların yarısı yolda
kaybolacak, yarısı yok olacak ve yüzlerce, binlerce insanın hakkı zayi olacak.
Lütfen, bu yanlıştan dönünüz. Aynı şekilde, “Mevcut odalar yetersiz.”
diyorsunuz. Peki, insanlar mağdur olmayacak mı? Taşıdığınız odalara bu
arşivleri nereden sığdıracaksınız, hangi adliyede sığdıracaksınız? Kaldı ki
adliyeleri kapattınız. Keşif için gelecek insanlar yüzlerce kilometre uzaklığa
gidecekler. Bu, vatandaşa yüklenen keşif masrafları ne olacak? İşin bir de bu yönünü
göz önüne alınız. Sadece, “Adliyeyi kapattık, tasarruf yaptık. “ diyemezsiniz.
O vatandaşların bir keşif için ödeyeceği
paraları da düşünmeniz lazım, mahkemeye başvurması için ödeyeceği paraları da
düşünmeniz lazım. Bu yönleriyle bu yanlıştan vakit geçirmeden dönmenizi
diliyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Dinçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
40’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 41. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ikibin Türk
lirasından beşbin Türk lirasına” ibaresinin, “üçbin Türk lirasından yedibin
Türk lirasına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Celal Dinçer Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk
İstanbul Kırklareli Mersin
Bülent Tezcan Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Aydın Zonguldak Konya
Dilek
Akagün Yılmaz
Uşak
BAŞKAN – Komisyon, Sayın
Başkan?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Dinçer…
CELAL DİNÇER (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel bahsettiğim,
“yürürlükten kaldırılan bir madde” diyordum. İçişleri Komisyonunda görüştüğümüz
bu kanun tasarısında yabancılarla ilgili kanunun son maddesi kaldırılıyor Sayın
Valim, bir cevap vermek için… Son maddesiyle kanun kaldırılıyor ama başka bir
maddesiyle de ceza veriliyor.
Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 41’inci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Avrupa Konseyinin hukuk danışmanı organı olan Demokrasi ve
Özgürlük İçin Avrupalı Yargıçlar Birliği MEDEL’in bir raporu var Türkiye’yle
ilgili. Bu raporu kısaca sizlere okumak istiyorum: “Türkiye’de yargı politik
gücün elinde tehlikeli bir boyut kazandı. Yürütme erki yargıyı manipüle ediyor.
Yargıç bağımsızlığı tehdit altında. İktidar yandaşları yargıdan muaf
tutuluyor.” Bu çarpıcı iddialar Avrupa Konseyinin hukuk danışmanı organı görevini
yürüten Demokrasi ve Özgürlük İçin Avrupalı Yargıçlar Birliği, diğer adıyla
MEDEL’in raporundan alınmıştır. Raporda Türk yargısına sert eleştiriler
yöneltiliyor. Deniz Feneri, şike, MİT, KCK soruşturmalarının örnek gösterildiği
raporda, politik gücü elinde tutanların tehlikeli boyut kazandığı vurgulanarak,
durumun yargıç, savcı bağımsızlığını tehdit ettiği belirtiliyor.
YARSAV ve Yargı-Sen’e
yönelik müdahalelerin eleştirildiği raporda, yargıç ve savcılar hakkında
soruşturma başlatmak, dosyadan el çektirmek ya da kanun değişiklikleriyle
iktidar yandaşlarının yargıdan muaf tutulduğu belirtiliyor. Yargı yürütme erki
tarafından manipüle ediliyor deniyor. Türkiye’de yargının siyasi gücün emrine
verildiği ve asli işlevlerini yapamaz hâle getirildiği de rapordaki tespitler
arasında. Çözüm yolu olarak da, yargı mensuplarının özerk birlikler
oluşturulması tavsiye ediliyor.
Avrupa’nın birçok
raporlarında sizi öven raporları dikkate alıyorsunuz ama sizi yeren raporları
hiç görmezden geliyorsunuz. İşte bu da, Avrupa’dan size yönelik,
uygulamalarınıza yönelik bir konu.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye, hiçbir dönemde bu kadar hukukun çiğnendiği,
adaletsizliğin diz boyu olduğu bir dönemi yaşamamıştır. Türkiye bir korku
tüneline sokulmuştur. Bu ülkenin Cumhurbaşkanları, Başbakanı, Başbakan
Yardımcıları yargıdan şikâyet etmeye başlamıştır. Fazla uzağa gitmeyelim,
bugünkü gazetelere bir göz atalım. Sayın Cumhurbaşkanımız İzmir’deki
soruşturmayı eleştiriyor. İzmir’deki iddiaların hiçbirisinin özel yetkili mahkemelerin
görev alanına girmediğini belirtiyor. Birçok hükûmet yetkilisi eleştiriyor ama
biz görüyoruz ki, getirilen bütün paketlerin içinde bu konuyu düzeltecek hiçbir
adım yoktur. Hâlâ, dünyada hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir çifte
standarttan bahsediliyor. Yargılamalarda mevcut, devam eden yargılamalar devam
etsin özellikle birkaç dava için, geri kalanlara yeni usul hükümleri
uygulansın. Dünyada hiçbir hukuk sisteminde usul hükümleri bu şekilde ikiye
bölünerek uygulanamaz. Bunu düşünen hukukçulara, bunu düşünen insanlara adalet
dağıtan insanlar diyebilir miyiz, hukukçu diyebilir miyiz?
Değerli milletvekilleri,
vakit geçirmeden -buradan da tekrar ediyorum- lütfen, bu yanlışları tekrar
tekrar yapmayalım. Türkiye’nin huzurlu, yaşanabilir, özgür bir ülke olması için
işte elimizde fırsat. Madem her şeyi bu torbaya atıyorsunuz, gelin, özgürlükleri
sağlayacak maddeleri de bu torbaya atalım. Türkiye’yi, cennet ülkemizi,
yaşanabilir, huzurlu bir ülke hâline getirelim. Bu hepimizin elinde, bu yüce
Meclisin elinde, buna hep birlikte karar verelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
41’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına,
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 42. maddesinde geçen “beşyüz”
ibaresinin “bin” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Alim Işık Muharrem Varlı Özcan Yeniçeri
Kütahya Adana Ankara
Oktay
Vural Mehmet
Erdoğan
İzmir Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısına 42. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ikibin Türk lirasından beşbin Türk lirasına”
ibaresinin, “üçbin Türk lirasından yedibin Türk lirasına” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Bülent Tezcan Refik Eryılmaz Atilla Kart
Aydın Hatay Konya
Dilek
Akagün Yılmaz
Uşak
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılınmamaktadır Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Refik Eryılmaz, buyursunlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çağdaş demokrasilerde
yasalar toplumun ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanır ama maalesef, Hükûmet,
Meclise sevk ettiği bütün yasa teklif ve tasarılarında, toplumun
ihtiyaçlarından çok, kendi beklenti ve ihtiyaçlarını dikkate alan bir anlayışla
hareket etmektedir. Toplumun talep ve eleştirileri hiçbir şekilde dikkate
alınmamaktadır.
Seyahat Acentaları ve
Seyahat Acentaları Birliği Kanunu’yla ilgili bir kanun maddesini şu anda
görüşüyoruz ama maalesef, Suriye’yle yaşadığımız sıkıntılardan dolayı bugün
Suriye’ye komşu olan bütün illerdeki seyahat acenteleri iflasın eşiğine gelmiş
durumda.
Biz bu kanun teklifini
konuşurken maalesef şu anda bölgede savaş tamtamları çalınıyor. Hükûmetin
izlediği politikayla, ülke içeride karanlığa, dışarıda ise bataklığa ve savaşa
doğru sürüklenmektedir. Küresel emperyalist güçlerin etkisi altında şekillendirilen
dış politikanın ülkeyi getirdiği süreç budur.
Komşu, dost ve kardeş
Suriye’de kirli ve iğrenç bir oyun oynanmaktadır. Küresel güçler, Türkiye’ye bu
kirli oyunda önemli bir görev vermiştir. Suriye’de her gün bombalar patlıyor,
intihar saldırıları düzenleniyor, askerler, çocuklar, siviller eli kanlı
silahlı gruplar tarafından katlediliyor. 1.100 kilogram patlayıcıyla Şam’a
saldırdılar. Aralarında çok sayıda çocuk öldü, en az 55 insan öldü, yüzlercesi
yaralandı, masum çocukların körpe bedenleri parça parça oldu. Bu nasıl bir
vahşettir, bu nasıl bir demokrasi mücadelesidir?
Mesele Büyük Orta Doğu
Projesi’nin bir ayak bağını ortadan kaldırıp İsrail’in etrafını temizlemek
olunca, mesele İran’a giden yolda bir tümseği
dümdüz etmek olunca ve mesele Müslüman coğrafyayı Şii, Sünni ekseninde önce
ortadan ikiye bölmek, sonra da un ufak etmek olunca demokrasi bahane.
Suudi Arabistanlı kadınlar
için bırakın oy kullanma hakkını bisiklete binme özgürlüğünü bile telaffuz
etmeyenler, Suriye’ye demokrasiyi götürüyorlar! Suriye kan gölü, Suriye
ağlıyor, Suriye direniyor. Alevi’siyle Sünni’siyle, Ermeni’siyle Yahudi’siyle,
Türküyle Çerkez’iyle, Arap’ıyla Kürt’üyle, başı açık olanıyla başı kapalı
olanıyla, sorunlarıyla, sancılarıyla ve kendine özgü güzellikleriyle yaşanıp
giden ve toprağa demokrasi fidanını yetiştirmeye en müsait bu Orta Doğu
ülkesinden ne istediniz? Düne kadar neşeli Arapça ezgileri dinlediğimiz
radyolarından ağıtlar yükseliyor. Emperyalizmde vicdan yok, emperyalizmde ahlak
yok, emperyalizmde acıma yok, parçalanmış çocuk bedenleri umurlarında değil.
Bakın, o çocukların kanları henüz soğumadan teröristlere milyarlarca dolar para
gönderildi. Suriye’de tezgâhlanmak istenen müdahalenin ve mezhep savaşının
Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar uzanan coğrafyada ABD ve işbirlikçilerinin
gerçekleştirmek istediği “Büyük Orta Doğu Projesi” adı altındaki kirli savaşın
bir uzantısı olduğu herkesçe bilinmektedir. Suriye’deki bir savaşın bütün
bölgeyi etkileyeceği ve Türkiye’yi de Orta Doğu bataklığına sürükleyeceği
âşikârdır. Türkiye’nin böyle bir bataklığın içine çekilmesine asla izin
verilmemelidir. Hükûmeti uluslararası güçlerin Orta Doğu’daki çıkarlarına
değil, ülkemizin ulusal çıkarlarına hizmet etmeye davet ediyoruz. İki halk, bin
yıllık bir tarihin çocukları, bir zamanlar aynı bayrağı paylaşmış bu iki ülke
emperyal darbelerle daha önce birbirinden koparılmıştır. Şimdi ikinci bir
emperyalist saldırıyla karşı karşıyayız. Bu saldırıya karşı CHP olarak
halkımızla birlikte karşı duracağız. Suriye halkı ile Türk halkı kardeştir ve
kardeş olmaya devam edecektir. Emperyalizme karşı savaşan, dik duran bütün
halkları selamlıyoruz. Unutulmasın ki son sözü hep direnenler söylemiştir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) -
Beşar Esad…
REFİK ERYILMAZ (Hatay) –
Amerika’nın taşeronluğunu yapmayın!
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Eryılmaz.
Arkadaşlar, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Önergeyi kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 42. maddesinde geçen “beşyüz” ibaresinin “bin” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Başkan,
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri,
buyurun efendim.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün adalet Türkiye’nin en
katı elementi hâline gelmiştir. Geniş kitleler üzerinde yapılan bir
araştırmada, Türkiye’de halkın yüzde 86’sının adaleti birinci öncelikli sorun
olarak gördüğü ortaya çıkmıştır. Devletin temeli bu yüzden adalet olarak tarif
edilmektedir.
Zulmün payidar, eşkıyanın
hükümdar olamayacağını ifade eden deyimler de aslında milletimizin adalete
verdiği öneme işaret ederler. Devletin işlerinde devletin mumunu, Ömer’in
işlerinde Ömer’in mumunu kullanan Hazreti Ömer’in de bize söylediği aslında budur.
Farabi “Toplum sevgiyle
kaynaşır, adaletle yaşar.” der. Yüce Mevlânâ “Adalet ağaçlara su vermek, zulüm
dikeni sulamaktır.” der. Bizim kültürümüz böyle buyuruyor. Ancak burada bir
sorun var, o da adaletten ne anlamamız gerektiği hususudur. Adalet, eski Yunan’dan
bugüne sürekli olarak tartışılan bir olgu, bir kavram olarak gelmiştir.
Bundan iki bin beş yüz sene
evvel, Polemarchus, Thrasymachus ve Sokrates arasında bir tartışma yaşanır. Bu
tartışmadan Polemarchus adaleti “Herkese hakkını vermektir” olarak ifade eder.
Bunun üzerine Sokrates “Sarhoşun eline bıçağı, düşmanın eline silahı vermek
adalet midir?” diye sorar. “Değildir.” der. O zaman “Doğruluk nedir?” diye
sorar. O da der ki: “Düşmana zarar vermek, dostlara iyilik etmektir.” Sokrates
bunun üzerine “İnsanların dost olup olmadığını nasıl anlayacağız?” diye sorar.
O da “Dost görünene mi dost olana mı dost diyeceğiz?” şeklinde bir soru sorar.
Oradan da bir başka sual ortaya çıkar, Polemarchus diyor ki: “Dosta iyiyse
iyilik etmek, kötüyse kötülük etmek, doğru bir harekettir.” “Acaba doğru
mudur?” diye bir sorulur. Buna karşılık da “Kötü insanlara kötülük edince, bunu
yapanlar insanlık değeri bakımından kötülük yapanlardan daha kötü bir mevkiye
inmez mi?” şeklinde bir yaklaşıma varırlar. Sonuç şu: “Ne dosta ne de düşmana
kötülük yapmak, iyi bir insanın yapabileceği bir iş değildir.” der. Adalet ya
da doğruluğu bu defa “Güçlünün işine gelendir.” şeklinde tanımlarlar. Bugün
siyaset felsefesinde mutlak bir hak kavramı olamayacağı, yönetenle yönetilen
arasındaki ilişkilerde dinî, ahlaki herhangi bir prensip aramaya gerek
olmadığı, hukukun daima güçlünün işine gelen şey olduğunu iddia eden görüşler
rölativistlerin ve şüphecilerin devamlı tekrarladıkları bir doktrin olarak
önümüzde durmaktadır.
Şimdi, Hakan Fidan olayında
olduğu gibi, iktidarın bürokratlarına özgü yasa çıkarması; Cumhurbaşkanlığıyla
ilgili düzenlemelerde olduğu gibi, anayasal hükmü yasayla değiştirmesi hukuk
devletinde olabilecek bir şey değildir. Yıllara sarkan tutukluluk hâlleri ve
buna benzer uygulama ve sızlanmalar, adaletin Türkiye’de kâmil manada belirli
bir seviyede olmadığı ve sorunlu olduğunu bize göstermektedir.
Montesquieu diyor ki:
“İngiltere’de bir insanın saçının sayısı kadar düşmanı olsa, onun herhangi bir
haksızlığa uğrama ihtimali yoktur.” Ben bunu bugünün Türkiye’sine endeksleyerek
söylersem, bugün Türkiye’de suçsuz bir kişi iktidarın hıncını üzerine çekmişse,
başındaki saçının sayısı kadar avukatı olsa haksızlıktan kurtulma ihtimali
yoktur. Maalesef durum buraya gelmiştir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Şu hâle bir bakar mısınız:
Ömrünü suç örgütleriyle mücadele etmeye adamış bir Emniyet Müdürü bir anda
zülfüyâre dokunduğu için mücadele ettiği terör örgütünün mensubu olarak
tutuklanıp hapse atılmıştır. Adam aylarca orada tutuklu bulunmaktadır ve
unutulmaya terk edilmiştir neredeyse. Türkiye'nin 600 bin kişilik ordusunun
Genelkurmay Başkanı bir anda terör örgütü kurmak ve mensubu olmaktan
tutuklanmıştır. Sanki adamın örgütü yok, sanki silahı yok, tankı yok, uçağı yok
da ayrıca bir terör örgütü kuruyor, ilginç. Hiçbir yorum yapmıyorum ve
soruyorum: Sayın Bakan, Sayın AKP’li arkadaşlar, vicdanınız rahat mı? Hepsi bu.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
42’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 42’nci madde kabul edilmiştir.
43’üncü madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı yasa tasarı/teklifinin 43. maddesinin tasarı/teklif metninden
çıkartılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Faruk Bal Oktay Vural Muharrem Varlı
Konya İzmir Adana
Ali
Öz Alim
Işık
Mersin Kütahya
BAŞKAN – Sayın Komisyon
Başkanı, aynı mahiyetteki iki önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bileşik veya farklı önergelerin muhtevasına da
kendilerine de katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Işık…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne
oldu, Komisyon katıldı mı katılmadı mı?
BAŞKAN – “Katılmıyoruz.”
dedi Komisyon.
Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Saygıdeğer milletvekilleri, hayırlı geceler diliyorum.
Sayın Komisyon Başkanı,
direkt “katılmıyoruz” demektense bu tür süslü laflarla sanki katılacakmış gibi
bizi umutlandırıyor ama maalesef katılmıyor.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Türkçenin zarafetine hakaret ettiniz.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 278 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
43’üncü maddesinde yapılan değişikliğin uygun görülmediğine, dolayısıyla bu
maddenin teklif metninden çıkarılmasına yönelik önergemiz hakkında söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu maddede ne
öngörülüyor, onu sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu madde Danıştay üyelerinin
niteliklerini yani kimlerin Danıştay üyesi olabileceğini düzenlemekte. Mevcut
Danıştay Kanunu’nun 8’inci maddesinde zaten bunlar sayılmış ama ilaveler var.
İlavelerden birisi çok ilginç, TBMM Genel Sekreterliği yapmış olanlar olacak,
ayrıca düzenleyici ve denetleyici kurumların başkanlıklarında görev yapmış
olanlar olacak ve diğer, Maliye Bakanlığında var olan hukuk müşavirleri
kaldırılmış, Hukuk Hizmetleri Başkanlığı ve Hukuk İşleri Müdürlüğü yapmış
olanlar Danıştay üyesi olabilecekler.
İlginç olan bir şey daha
var, mevcut kanunda idari yargı grubundan Danıştay üyeliğinde görev
alabileceklerin en az yirmi yıl devlet memurluğu yapma şartı var, bu da on beş
yıla indiriliyor, söz konusu sizin verdiğiniz teklifle.
Şimdi, buradan açık
yüreklilikle Sayın Bakana sormak istiyorum: Daha önce, yani AKP hükûmetleri
döneminde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği yapıp da şu an boşta
kalan birilerine yer mi ayarlıyoruz, yoksa bu kanunda bu değişikliğe ne gerek
vardı?
Şimdi, gece yarısı apar
topar getirilen bu tür kanunlarla birilerine kaymaklı yer ayarlamanın bir
anlamı yok. Bu memlekette 75 milyon vatandaşın üniversiteyi bitirmiş, yüksek
lisans, doktora yapmış yüz binlerce çocuğu iş sahibi olabilmek için gece gündüz
KPSS’ye hazırlanacak, o sınavdan bu sınava koşacak, ondan sonra çalınan
sorularla bunların hakkı yenecek, on beş yılı doldurmuş, henüz yirmi yılı
doldurmamış, ama bir şekilde bir yerlere kızağa alınmış birilerine yer
ayarlayacağız, böyle bir şey olmaz Sayın Bakan. Bunlar, bu Meclise yakışmıyor.
Adama has kanun çıkaracaksanız, o zaman bunları buraya getirmenize gerek yok,
kanun hükmünde kararnamelerle zaten bunları yapıyorsunuz.
Şimdi, buradan soruyorum:
Hangi TBMM Genel Sekreterine Danıştay üyeliği yeri hazırlıyorsunuz? Bu madde
bununla ilgili. Bunu çıkarın lütfen. On beş gün sonra birini oraya atadığınız
zaman bu dediklerimizin ne kadar doğru olduğu ortaya çıkacaktır. Adama has
kadroyu Meclisten geçirecekseniz, o zaman bu Meclisi bu saatlere kadar
beklemenizin bir anlamı yok, söyleyin, zaten bunu bir şekilde ayarlamanın
yolunu sizler çok iyi biliyorsunuz.
Dolayısıyla, bu kanun
maddesi, bu teklifteki bu madde kişiye has bir düzenlemedir, yirmi yılı
doldurmamış, on altı, on yedi, on sekiz yıllık bir üst düzey memura Danıştay
üyeliği maddesidir. Budur bu, başka bir şey değildir.
Sayın Bakan, bu tür kişiye
has düzenlemelerin insanları ne kadar üzdüğünü ve kamu vicdanını ne kadar
yaraladığını, eminim, siz de bizler kadar biliyorsunuz.
Bundan dolayı, bu
önergemizin kabulünü temenni ediyorum ama vicdanlara çok seslendik bu zamana
kadar. Hiçbir vicdan, buradaki işaretin aksine, kıpırdamadı bugüne kadar ama
bundan sonra eminim kıpırdar.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar birçok konu üzerinde tartıştık ama bu teklifteki bazı maddeler var
ki, sizleri ömür boyu bu dünyada, ömrünüzün sonundan sonra da öbür dünyada
rahat bırakmayacaktır. Terör örgütü mensupları gibi cezalandırılacak teröre
yataklık etmişleri bu kanunla affediyorsunuz. Dolayısıyla, bu vicdanlarınıza
iyi danışın, bu kanuna el kaldırırken de neye el kaldırdığınızı lütfen iyi,
dikkatle izleyin ve ona göre kararınızı veriniz diyorum.
Bu ülkede hırsızlık yapan
ya da komşusuyla kavgadan dolayı insanlar… Ufak, simit çalmış insan gidecek
cezaevinde gününü bekleyecek, taahhüdü ihlalden dolayı üç aya kadar borcunu
ödeyemediği için cezaevinde yatacak ama terör örgütü mensuplarına ve onlara
yataklık edenlere af getireceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) – Bu da
size buradan tekrar hatırlatmadır.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Diğer önerge üzerinde Sayın
Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli üyeler; 278 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 43’üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılması için önerge verdik.
Bu 43’üncü maddeyle
Danıştay Kanunu’nda Danıştay üyelerinin nitelikleri ve Danıştaya alınacak
üyelerde aranacak şartlarda ve kıdemle ilgili önemli değişiklikler yapılıyor.
Eskiden işte, düzenleyici ve denetleyici kurum başkanlıkları buraya
alınamıyordu; şimdi, bununla getiriliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Sekreteri alınıyor buraya ve diğer bir fıkrada ise, işte, 1’inci hukuk
müşavirliği ve hukuk hizmetleri başkanlığı ve hukuk işleri müdürlüğü gibi
makamlarda bulunan kişiler buraya alınıyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
Danıştay çok yüce bir kurumdur. Yani bugün bizim idare hukuku sistemimiz,
Fransız idare hukukundan alınan bir hukuk sistemidir ve Fransız Danıştayından
ki, esinlenerek getirilmiştir ve çok büyük bir kurumdur.
Aslında, Danıştaya atanan
kişilerin o görevi yapabilecek hukuki düşüncelerle, bilgilerle temayüz etmesi,
devleti tanıması, hukuk alanında sağlıklı içtihatlar vermesi o devletin
sağlıklı işlemesine sonuç verir.
Bakın, Fransız Danıştayında
verilen kararlar yüz elli senelik. Aynı içtihat devamlı orada uygulanıyor ama
bizde, bırakın bunu, beş senelik bir içtihat bulamazsınız. Niye? Çünkü hep
kanunlar değişiyor, hep oraya niteliksiz insanlar atanıyor.
Şimdi, bu düzenleyici ve
denetleyici kurumların başkanlıkları… Şimdi, Zahit Akman’ı herhâlde getirecek
Tayyip Bey, Danıştay Başkanlığına atayacak; onun için değişiklik yapılıyor.
Biliyorsunuz bunun şeyi… Geçen gün Cemil Çiçek’in oğlu EPDK, yani Enerji
Piyasası Düzenleme Kuruluna atandı; onu atamak için ya da Danıştay üyeliğine
atamak için bunları, bu düzenlemeyi yapıyorsunuz. Yani bu, çok utanç verici bir
şey.
Arkadaşlar, Danıştay, yüce
bir makamdır. Oraya gelmek için belli bir bilgi sahibi olmak lazım ama Sadullah
gibi bir tane Adalet Bakanı gelip Bakanlık makamının başına oturursa, oraya
artık, Danıştaya da çobanları getirip, yerleştirmek lazım. Hukuka gerek yok
yani. Ne gerek var hukuk bilgisine? Çünkü artık, bu devlet hukukla
yönetilmiyor. Bu devlet, artık hukuk denilen bir kavramı yok etmiş. Devri
iktidarınızda hâkimler kanalıyla siz karşı ihtilal yaptınız. Artık, hâkimleri
kullanmak, bazı özel görevli hâkimler ve savcıları kullanmak suretiyle hak ve
özgürlükleri yok ettiniz. Masum insanları beş senedir içeride tutuyorsunuz.
Kendi iktidarınıza karşı olan herkesi, kendinize karşı olan, özellikle Tayyip
Bey’e karşı olan herkesi içeriye atıyorsunuz ama buna rağmen, Deniz Feneri
davasında… Niye Deniz Feneri savcılarını görevden aldınız? Çünkü onlar bir yere
geldiler. Ben de şimdi soruyorum: O, Almanya’da bavulla para taşıyanlar içinde
Tayyip Bey veya çevresindeki insanlar var mı, yok mu? Bunu öğrenmek istiyoruz
arkadaşlar, bu bizim doğal hakkımız. “Vardır.” demiyorum, var mı, yok mu
öğrenmek istiyoruz. Niye bu savcıları görevden aldınız?
Bakın, geçen gün yine
gazetenin birisi yazdı, 100 trilyonluk bir hayalî ihracat dosyasını inceleyen
savcıyı görevden almış bu yüce Bakan! Bu yüce Bakan var ya -efendime
söyleyeyim- kendisine dokunan bir şey geldi mi hemen görevden alıyor. Ya, böyle
bir, devlet yönetilir mi? Böyle bir devlet yürür mü? Böyle adalet olur mu? Bunu
kimin sayesinde yapıyor? Sizin bu parmaklar sayesinde. Sizin bu parmaklarınız,
sonra, bir süre sonra, bu parmaklar sebebiyle gasbettiğiniz, devlet
imkânlarından dolayı işlediğiniz günahlar sizlerden de sorulur, çocuklarınızdan
da sorulur, torunlarınızdan da sorulur.
Böyle bir devlet yönetimi olur mu yahu? Yani, getiriyorsunuz, parmaklarla
soygunları örtüyorsunuz, haksızlıkları örtüyorsunuz.
Geçen gün burada bir önerge
verdiniz, efendim, ihalelerde şeffaflık… İhale şartnamesini yalnız, ihaleye
çağrılan kişiler alsın, ötekiler almasın. Ben orada kalktım, dedim ki: “Yahu,
beyler, namuslu olan, arı olan, edebi olan bu önergeyi kabul etmez.” Yani bu
doğru mu, yanlış mı? Bu doğru. Çünkü, bu devlet hırsızlara teslim edilmiştir
sizin zamanınızda, maalesef her şey talan ediliyor, hukuk yok ediliyor. Ondan
sonra da getirip bu saatlere kadar kanun çıkarıyorsunuz. Yahu, zaten bir tane
şey, bir gün bir madde getirip: Türkiye’de hukuk yok edilmiştir, Anayasa yok
edilmiştir… Hâkimler sizinle beraber; daha ne istiyorsunuz? “Anayasa Mahkemesi”
diye bir kurum yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla artık bu saatlere kadar insanları çalıştırmayın, hiç olmazsa
çalışan bu memurlara acıyın.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Genç.
III.-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Başkanım, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
iki önergeyi oylarınıza sunacağım, yoklama yapacağım.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Tarhan, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Tanrıkulu, Sayın Özel,
Sayın Dinçer, Sayın Tanal, Sayın Serindağ, Sayın Öner, Sayın Cihaner, Sayın
Kart, Sayın Acar, Sayın Genç, Sayın Fırat, Sayın Özkan, Sayın Sarıbaş, Sayın
Tunay, Sayın Kuşoğlu.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmemiştir.
43’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… 43’üncü madde kabul edilmiştir.
44’üncü madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 32’nci (Adalet Komisyon Metninde 44’üncü madde ile
ilgili) maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Atilla Kart Gürkut Acar
Mersin Konya Antalya
Mevlüt Dudu Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Hatay Kırklareli Uşak
Ali İhsan Köktürk İlhan Cihaner Mahmut Tanal
Zonguldak Denizli İstanbul
Ali Özgündüz Tufan Köse Sezgin Tanrıkulu
İstanbul Çorum İstanbul
Madde 44- 6/1/1982 tarihli
ve 2575 sayılı Danıştay Kanununun 24’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Ülke genelinde
uygulanması gereken düzenleyici nitelikteki idari işlemlere.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278. sıra sayılı kanun
tasarısının 44 üncü Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Sırrı Sakık
Iğdır Batman Muş
Erol Dora Adil Kurt İbrahim Binici
Mardin Hakkâri Şanlıurfa
Hasip
Kaplan
Şırnak
BAŞKAN – Komisyon son
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mussolini 1926 yılında faşist rejimini
korumak için oluşturduğu “…” (x) Türkçesi: “Devletin korunması için özel
mahkeme.” Yani “özel yetkili mahkeme.” Ne kadar benziyor “özel” kelimesi…
Kimileri devlet güvenlik
mahkemesi konusunda Fransa’nın örneğini getirir, aslında Fransa’nın örneği ile
bağdaşmıyor. Fransa, Bin Bella’nın uçağını Libya’dan Mısır’a uçarken iki Mirage
uçağıyla zorunlu inişle getiriyor; Bin Bella’yı kaçırıyorlar, Paris’e
getiriyorlar. Cezayir özgürlük mücadelesinin en önemli ismi. Paris’te yargılama
koşulları yok; 500 kilometre ötede sağlam, muhkem bir şatoya getiriyorlar ve
orada yargılamalara başlanıyor. Devlet güvenlik mahkemeleri fikri Fransız
yargılama sistemine orada giriyor. Ve 1,5 milyon insan ölüyor Fransız-Cezayir
savaşında ve sonunda Fransa-Cezayir savaşı hem Bin Bella’nın serbest
bırakılması hem Cezayir halkının özgürlüğüyle bitiyor.
Yargılama süreçlerine,
tarihsel olarak, endeks olarak koyarken
çok dikkat etmesi gereken bir noktadayız Meclis olarak. Bu Mecliste her
söylenen sözün öncesi vardır. O konuda özellikle yargı reformu söz konusu
olduğu zaman herkesin, yaptıklarına ve attığı imzalara, kararlara çok dikkatle
bakması gerekiyor. Bu olağanüstü mahkemeler Türkiye’ye nereden hediyedir? 60
ihtilalinden, 80 ihtilalinden, darbelerinden gelmiştir.
Şimdi, darbe müessesesi
olan bir konuda biz düzenleme yapacağız. Sadece o değil, uzun tutukluluk onun
sorunu, gizli soruşturmalar onun sorunu, özel sorgulama yöntemleri onun sorunu,
usuller onun sorunu yani burada bir taraftan yargının yükü hafifletilecek, bir
taraftan da bu ayıptan kurtulunacak.
Şimdi, tarihsel olarak
bakıyorum, –çok “tarih” de denmez artık, aslında 2001 yılına “tarih” denir mi,
daha on bir sene öncesi- bu Ulusal Program Mecliste kabul edildi mi? Edildi.
Taahhüt edildi mi? Edildi. Bu edilen taahhütlerin içinde adil yargılanma hakkı
var mıydı? Vardı. Bu mahkemelerin kaldırılacağı var mıydı? Vardı. Niye bugüne
kadar kaldı?
Şimdi, 2001 Anayasa
değişikliği burada yapılmadı mı? Yapıldı. 2001 Anayasa değişikliğinde adil
yargılanma hakkı getirilmedi mi? Getirildi. 36’ncı madde değiştirildi mi? Evet.
Peki, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne taraf olacaksın, Katılım Ortaklığı Belgesi’nde bunlar yer alacak,
sonra… 2003 yılında iki parti var o zaman Mecliste, AK PARTİ İktidarı, ana
muhalefet de CHP. Şimdi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni ve onun ikizi
olan Ekonomik ve Sosyal Sözleşme’yi birlikte imzaladınız mı imzalamadınız mı?
İmzaladınız ve Meclis onayladı. Doğru yaptınız. Bu bir ayıptı, Türkiye'nin bu
iki sözleşmeyi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni imzalamaması. Bu iki
sözleşmenin içinde adil yargılanma hakkı var mıdır, yok mudur? Vardır. O zaman
bizim oturup burada… Eğer sabahlıyorsak doğru dürüst bir iş yapalım, değsin,
arkadaşlar, değsin. Bu yargılama ayıbından, bu olağanüstü mahkemelerden, bu
zulümden, bu zorbalıktan hiç kimse çekmesin. Hukuk işlesin, adil yargılanma
olsun. Bağımsız ve tarafsız olmayan mahkemeler süreci sonlansın. Bu konuda buna
çalışalım. Bu uykusuz gecelere değsin. Bari çocuklarınıza “Olağanüstü
mahkemeleri bıraktık, kaldırdık burada başka bir şey yapamadıksa da.” diyebilesiniz
diyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaplan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 32’nci (Adalet Komisyon Metninde 44’üncü madde ile
ilgili) maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 44- 6/1/1982 tarihli
ve 2575 sayılı Danıştay Kanununun 24’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Ülke genelinde
uygulanması gereken düzenleyici nitelikteki idari işlemlere.”
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Atilla Kart,
buyurun efendim.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; tasarıyla ilgili 44’üncü maddeyle bağlantılı
verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Yargıçlar Birliği, yargı konusunda, yargı uygulamaları konusunda görüş
ve önerileriyle, eleştirileriyle etkili olan ve saygınlığı genel olarak kabul
gören bir mesleki kuruluştur. Bu kuruluş, Türkiye’yle ilgili değerlendirmeleri
yapıyor, tespitleri yapıyor. Bu tespitleri izninizle sizlerle paylaşmak
istiyorum değerli arkadaşlarım.
Şöyle diyor MEDEL (Avrupa
Yargıçlar Birliği) yaptığı tespitlerde, şunları tespit ediyor: “Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluna atama ve tayinler hangi kriterlere göre yapılıyor?”
diye soruyor. HSYK üyeleri, bu atamaları “özenle yazılmış kriterlere göre”
yaptıklarını ifade ediyorlar. Bunun
üzerine, Avrupa Yargıçlar Birliği özenle yazılmış bu kriterleri görmek istiyor
ama bir sonuç elde edemiyor, böyle bir kriter, yazılı kriter, mevcut olduğu
ifade edilen yazılı kriter Avrupa Yargıçlar Birliğine sunulamıyor. Bunun
üzerine, raporda şu ifade ediliyor: “Talebimiz üzerine bu kriterlere ilişkin
metinleri gönderecekleri konusunda söz verdiler, bu zamana kadar henüz bu
metinler tarafımıza ulaşmadı, ulaştırılmadı. Tayin ve terfilerin, karar ve
tutumlarından hazzedilmeyen yargıç ve savcılara karşı bir tür ceza olarak
kullanıldığına dair bir izlenim edindik.” diyor Avrupa Yargıçlar Birliği. Devam
ediyorlar, devam eden davalara ilişkin olarak şunu ifade ediyorlar:
“Soruşturmalar ve yargılamalar politik gücü elinde tutan çevrelerin açısından
tehlikeli bir boyut kazanmaya başladığında Hükûmetin yaptığı ilk iş, ilgili
savcı ya da hâkime dosyadan el çektirmek, görevini ya da görev yaptığı şehri
değiştirmek ya da hakkında disiplin soruşturmasını başlatmak ve kanun
değişikliği yaparak iktidar yandaşlarını yargıdan muaf tutmak.” Bunların hangi
konularda olduğunu burada tekrarlamama gerek yok. Hemen ardından, Deniz Feneri
savcılarının görevden alınmalarına ve yargılanmalarına dikkati çekiyor rapor.
Savcıların görevden alınmasıyla birlikte davanın seyrinin değiştiğini,
sanıkların tahliye edildiğini, Alman savcıların Deniz Feneri davasına dâhil
olma taleplerinin Adalet Bakanı tarafından reddedildiğini ifade ediyorlar.
Rapor, şike davasında yargılananlar arasında Başbakanın bir yakınının bulunması
ile dava devam ederken yapılan yasa değişikliği arasında da ilişki kuruyor ve
yine MİT Müsteşarının ifadeye çağrılmasının ardından savcı ve polislerin tayin
edilmesine dikkati çekiyor değerli milletvekilleri.
Sonuç olarak şunu diyor
rapor: Yargının sorunlarına ilişkin kapsamlı bir analize, Türkiye'nin ne kadar
ciddi bir analize ihtiyacı olduğunu gösteriyor değerli milletvekilleri. Burada,
aslında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yedi yıldan, sekiz yıldan bu yana ifade
ettiğimiz bütün tespitleri Avrupa Yargıçlar Birliği de teknik ifadeleriyle,
hukuki ifadeleriyle tespit ediyor ve rapora bağlıyor. Aslında, geldiğimiz
noktada, bu çerçevede şu soruyu biraz daha somutlaştırarak dile getirmek
gerekiyor: Getirilen bu tasarıyla Türkiye’de yargı bağımsızlığına ya da
yargının etkin bir şekilde çalışmasına yönelik bir amacı mı hedefliyoruz yoksa
artık elimize, ayağımıza dolaşan bir engeli ortadan kaldırmak, o iktidar
kavgasını, iç iktidar kavgasını kontrol altına mı almak istiyoruz? Aslında işin
esası bu.
Tabii, yapılan bu
değişikliklerle ortaya çıkan bir gerçek şudur değerli milletvekilleri: Türkiye,
bırakın yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesini, bırakın hukuk devleti olmayı,
Türkiye kanun devleti olmaktan hızla uzaklaşıyor, bu işin esası bu. Türkiye
artık kanun devleti bile değil değerli milletvekilleri.
Bir kez daha Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
44’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
45’inci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 45. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek
Mersin Zonguldak Kırklareli
Gürkut Acar İlhan Cihaner Dilek Akagün Yılmaz
Antalya Denizli Uşak
Atilla Kart Mevlüt Dudu Sezgin Tanrıkulu
Konya Hatay İstanbul
Tufan Köse Ali Özgündüz Mahmut Tanal
Çorum İstanbul İstanbul
Madde 45- 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 60'ıncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“Başsavcı, bu Kanunun
61'inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında sözü edilen dava ve temyiz dosyalarını,
uygun göreceği görev ayrımına göre, savcılara havale eder."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun tasarısının 45. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Muharrem Varlı
Konya İzmir Adana
Ali
Öz Alim
Işık
Mersin Kütahya
BAŞKAN – Komisyon, okunan
son önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Alim Işık,
Kütahya… (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 45’inci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle
tekrar saygıyla selamlıyorum hepinizi.
Değerli milletvekilleri,
bugün bu kanunun görüşülmesi sırasında, saat 20.30 sıralarında, Diyarbakır
merkez Bağlar ilçesinde devriye görevi yapan polis aracına molotofkokteyliyle
saldırı, 21.30 sıralarında da Van Özalp ilçesindeki Durukan Kışlası’na PKK’lılarca
roket ve uzun namlulularla silahlı saldırıda bulunulmuştur. Dolayısıyla, bir
taraftan saldırılar artırılıyor ki “Bir an önce bu kanunu çıkarınız, ilave
olacakları da bir an önce buna ilave ediniz.” mesajını hepimize iletiyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bakan, bir haftadır farklı ağızlardan farklı açıklamalarda bulunuluyor,
CMK 250’nci madde değişikliğiyle ilgili, doğru olan hangisidir? Biz hangi
başbakan yardımcısına, Başbakana veya bakana güveneceğiz? Buraya ne zaman
getireceksiniz, kime ne sözler verildi, lütfen bunları bu Mecliste bari
açıklayınız. Nasıl olsa şu anda vatandaş izlemiyor. İleri demokrasi uygulaması
olarak salı, çarşamba, perşembe günleri saat 19.00’dan sonra canlı yayın yok.
Biz bilelim ama, biz bilelim kime ne söz verildi? Oslo’da mı verildi yoksa
İmralı’da mı verildi yoksa Bursa’daki MİT misafirhanesinde mi verildi, şu
sözleri bir alalım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Hepsinde vermişlerdir.
ALİM IŞIK (Devamla) – Bu
sözler nereye verildiyse lütfen buraya bir açıklayın bunu. Bu kanunla neyi
değiştirmek istiyorsunuz? Türkiye’nin temeline dinamit mi koymak istiyorsunuz,
bunu açıklayın da biz de bilelim. Biz de vatandaşlarımıza gidince
açıklayacağız; dinamiti şuraya, şuraya, şuraya koydular, koyanlar da bunlar
diyeceğiz. Burada da aynı şekilde.
Şimdi, Danıştayla ilgili
görev daraltmasına gidiliyor. Mevcut kanunun 60’ıncı maddesinin birinci
cümlesi, “Başsavcı, dava dosyalarını uygun göreceği görev ayrımına göre
savcılara havale eder” diyor. Yani, Danıştay başsavcılarının görevini onların
inisiyatifine bırakmış, uygun gördüğü şekilde dağıtıyor.
Şimdi, bu 45’inci maddedeki
değişiklikle neyi getiriyorsunuz? Bakınız; “Başsavcı, ilk derece mahkemesi
sıfatıyla Danıştayda görülen dava dosyalarını, esas hakkındaki düşüncelerini
bildirmek üzere, uygun göreceği görev ayırımına göre savcılara havale eder.”
Bir, birinci derece yani ilk derece mahkemeye bu görevi sadece veriyorsunuz;
iki, sadece esas hakkında. Onu da alın elinden de bari hiç olmazsa Danıştaya
dava gitmesin. Yani, nasıl bir hukuk devletinde yaşıyoruz? Bu kadar mı rahat
hissediyorsunuz? Yani, bu şımarıklığın sebebi nedir? Nedir bu şımarıklığın
sebebi? Bu ülke sadece sizin mi? Allah aşkına, yani bu düzenlemeleri bu Meclise
getirmiş olmanızdan dolayı ben bu Meclisin bir üyesi olarak kendimden utanıyorum.
Yani bu kadar, bu ülke, kolay parçalanır, satılır mı ya! Olmaz böyle şey.
Bu düzenlemeyle
Danıştaydaki başsavcıların görevleri daraltıldığı gibi, değişikliğin
Danıştaydaki yargılamanın daha hızlı sonuçlanmasını sağlayacağına yönelik
iddialar asla doğru değildir. Hâlbuki bunun aksine Danıştaydaki dosya
birikimine Danıştay savcıları sebep olmuyor. Danıştaya gelinceye kadarki alt
mahkemelerdeki dosyalar bunun sebebi. Şimdi, buralarda çözüm bulmuyorsunuz,
Danıştayda, sadece esas hakkında… Peki, yanlış geldiyse veya vatandaşın
mağduriyetine yol açan usul hakkında yanlış yönlendirilmiş dosya, ne yapacak? O
da yok. Sadece esastan görüş
verebileceğiz.
Dolayısıyla, bu kanun
teklifinin içinde, her ne kadar birer ikişer cümleyle sıkıştırılmış da olsa
dikkatle incelendiğinde bu ülkeyi dinamitleyecek maddeler var. Bu hukuk devleti
ilkesini zedeleyen ve gerçekten bu ülkede bundan sonraki kardeşlik ve barış
ortamını ciddi anlamda sıkıntıya sokacak maddeler var. Bizim görevimiz sizi
uyarmak. Siz de bu uyarı karşılığında herhâlde kendi sorumluluğunuzu kendiniz
tartarsınız.
Tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyor, önergemize desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun tasarısının 45. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
Madde 45- 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 60'ıncı maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“Başsavcı, bu Kanunun
61'inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında sözü edilen dava ve temyiz
dosyalarını, uygun göreceği görev ayrımına göre, savcılara havale eder."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Süleyman Çelebi…
BAŞKAN – Sayın Çelebi, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
aslında 38’inci maddede konuşacaktım, 38’inci maddeyle ilgili bir değişiklik
önergesi vermiştik, o değişiklik önergesi de yargıçların sendikalaşma hakkını
içeren bir düzenlemeydi ama yeni madde ihdas edildi gerekçesiyle bu imkânımız
olmadı.
Şimdi, özellikle şunu
vurgulamak istiyorum: Hep yargının bağımsızlığını ifade ediyoruz, bağımsız
yargı. Bir ülkede “bağımsız yargı” diyebilmemiz için öncelikle yargıçların
bağımsız olması lazım, özgür olması lazım. Eğer yargıçlar özgür değilse o
ülkede yargının bağımsız karar vermesi mümkün değildir. O nedenle, biz,
özellikle yargıçların örgütlenme özgürlüğünü ve özgürce, kimseye bağlı
kalmadan, baskı altında tutulmadan vicdani ve özgür kararını verebilmesi için
kendi hak öznelerini de arayabilecekleri bir örgütlenmeyi, bir özgürlüğü bu
sürece katmak istedik ama ne yazık ki burada bunun imkânını bulamadık. Ama
hâlen vakit geç değildir, bu konuda Komisyon isterse, Hükûmet isterse, hatta
daha çok bürokrasi isterse çünkü daha çok kanunları onlar şekillendiriyor,
onlar bu süreci…
Buraya dönerseniz de iyi
olur yani birbirinize dönerek yaparsanız… Ben size hitap ediyorum, anlayasınız
diye bir öneride bulunmak durumundayım, onun için kürsüye gelmiş durumdayım.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Doğru söylüyorsunuz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bu en temel hak, yargıçların da örgütlenme
özgürlüğü var. Bu Birleşmiş Milletler Kararı’nda var, bu ILO’da var, Avrupa
Sosyal Şartı’nda var. Ve ayrıca bu süreçte, örgütlenen, bu ülkede “Yargı-Sen”
diye örgütlenen Yargı-Sen Sendikası bir kapatma süreci yaşadı. Tabii ki onlar
da AİHM’e gittiler. Ben inanıyorum
oradan bu karar dönecek. Gelin o kararları başka yerlere havale etmeden
burada düzeltelim. Buradaki iradeyle yargıçların özgür karar verebileceği,
kendi haklarının da kullanılabileceği bir sistemi burada üretelim. Tam da şimdi
zamanıdır, tam da gerçek bir hukuka Türkiye’nin erişmesi adına böyle bir
talebimi yenilemek istiyorum.
Bir başka önemli konu da şu
değerli arkadaşlarım: Birçok arkadaşım her bölgeyle ilgili bir vurgu yaptı, ben
de Kastamonu’dan sorumlu, gönüllü milletvekiliyim. Bakın, Çatalzeytin diye bir
ilçesi var. Çatalzeytin ilçesindeki adliye…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ben ilkokul 2’nci ve 3’üncü sınıfı Çatalzeytin’de okudum Sayın
Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Evet.
Çatalzeytin ilçesiyle
ilgili adliye Sinop’un ilçesine bağlandı. Diğer taraftan Abana, Bozkurt,
İnebolu’ya bağlandı, Daday da merkeze bağlandı. Dolayısıyla, böylesi farklı
ilçeler hatta il dışına çıkartılan bir adli uygulamayla karşı karşıya
bırakılmıştır.
Sonuç itibarıyla şunu
söylüyorum: Bağımsız yargıyı istiyorsak yargıçları önce bağımsız hâle
dönüştürelim diyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz, tamam.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Çelebi, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Tanay, Sayın Dinçer, Sayın Öner,
Sayın Cihaner, Sayın Kart, Sayın Acar, Sayın Kuşoğlu, Sayın Ediboğlu, Sayın
Tunay, Sayın Genç, Sayın Fırat, Sayın Kurt, Sayın Sarıbaş, Sayın Türeli, Sayın
Öğüt, Sayın Erdoğdu.
Yoklamayı başlatıyoruz.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
45’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
46’ncı madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 46. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Mevlüt Dudu Dilek Akagün Yılmaz Turgut Dibek
Hatay Uşak Kırklareli
Tufan Köse Ali Özgündüz Gürkut Acar
Çorum İstanbul Antalya
İlhan Cihaner Mahmut Tanal Sezgin Tanrıkulu
Denizli İstanbul İstanbul
Madde 46 - 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 61'inci maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir:
“1. Savcılar, Danıştay'ın
ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalar ile temyiz başvurularında,
olayda çözümlenmesi gereken sorunlar ve uygulanacak hukuk kuralları hakkında,
tamamen bağımsız ve tarafsız biçimde, yapacakları değerlendirmeleri ve
uyuşmazlık hakkında uygun görecekleri çözümü, bir ay içinde, gerekçeleriyle
birlikte yazılı olarak bildirirler. Savcılar, Danıştay'ın ilk derece mahkemesi
sıfatıyla baktığı davalardaki yürütmenin durdurulması istekleri hakkında da, en
geç iki gün içinde, yazılı olarak görüş bildirirler. Bu sürelerin geçirilmesi
halinde, durumun, sebepleriyle birlikte, Danıştay Başsavcısına bildirilmesi
zorunludur.
Savcılar, Danıştay
Başkanının ve Başsavcısının vereceği diğer görevleri yerine getirir; çalışma
düzeninin korunması ve iş veriminin artırılması için Danıştay Başsavcısının
alacağı tedbirlere uyarlar."
“3. Dava dairelerince
gerekli görülmesi halinde, Danıştay savcıları, önceden kendilerine haber
verilmek suretiyle, değerlendirmeleri ile görüş ve düşüncelerini sözlü olarak
da açıklarlar. Ancak, dosyanın görüşülüp karara bağlanmasına
katılamazlar."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun tasarısının 46. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Oktay Vural Muharrem Varlı
Konya İzmir Adana
Ali
Öz Alim
Işık
Mersin Kütahya
BAŞKAN – Komisyon okunan
önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile 2575 sayılı
Danıştay Kanunu'nun 61. maddesinde değişiklik yapılarak Danıştay savcılarının
Danıştay'a gelen her dosya için görüş bildirmesi yönündeki mevcut düzenleme
değiştirilerek, sadece Danıştay'ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalarda
ve yalnızca davanın esası hakkında görüş bildirmesi düzenlemesi getirilmekte,
Danıştay savcılarının düşünce bildirecekleri dosyaların türü ve sayısı
azaltılmaktadır.
Öngörülen düzenleme ile
Danıştay'da görev yapan savcıların görev alanları sınırlandırılmaktadır.
Değişikliğin Danıştay'daki
yargılamanın daha hızlı sonuçlanmasını sağlayamaya yönelik olduğu iddia
edilmektedir.
Oysa gerçek şudur; Danıştay
savcılarının elinde birikmiş iş bulunmamaktadır. Danıştay'daki dosya terakümü
dava dairelerdedir.
Ayrıca idari yargılama
usulünün yazılı olması nedeniyle, dava ile ilgili belge ve bilgilerin
olabildiğince farklı kişi ve kişilerce incelenip görüş bildirilmesinin, adil
yargılamanın gerçekleşmesi açısından önemli olduğu açıktır.
Bu nedenle öngörülen
değişiklik beklenen amacı gerçekleştirmekten uzaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 46. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk
(Zonguldak) ve arkadaşları
Madde 46 - 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 61'inci maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“1. Savcılar, Danıştay'ın
ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalar ile temyiz başvurularında,
olayda çözümlenmesi gereken sorunlar ve uygulanacak hukuk kuralları hakkında,
tamamen bağımsız ve tarafsız biçimde, yapacakları değerlendirmeleri ve uyuşmazlık
hakkında uygun görecekleri çözümü, bir ay içinde, gerekçeleriyle birlikte
yazılı olarak bildirirler. Savcılar, Danıştay'ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla
baktığı davalardaki yürütmenin durdurulması istekleri hakkında da, en geç iki
gün içinde, yazılı olarak görüş bildirirler. Bu sürelerin geçirilmesi
halinde, durumun, sebepleriyle
birlikte, Danıştay Başsavcısına bildirilmesi zorunludur.
Savcılar, Danıştay
Başkanının ve Başsavcısının vereceği diğer görevleri yerine getirir; çalışma
düzeninin korunması ve iş veriminin artırılması için Danıştay Başsavcısının
alacağı tedbirlere uyarlar."
“3. Dava dairelerince
gerekli görülmesi halinde, Danıştay savcıları, önceden kendilerine haber
verilmek suretiyle, değerlendirmeleri ile görüş ve düşüncelerini sözlü olarak
da açıklarlar. Ancak, dosyanın görüşülüp karara bağlanmasına
katılamazlar."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Köktürk,
buyursunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan yasa tasarısının 46’ncı maddesi üzerine önergede konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu akşam bir kez daha Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin bildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’mızın 2’nci maddesine göre
bir hukuk devletidir. Yine, hepimizin bildiği gibi hukuk devleti en basit
tanımıyla yönetilenler kadar yönetenlerin de hukukla bağlı olduğu, hukuka tabi
olduğu bir yönetim anlayışı, bir devlet anlayışıdır.
Bu anlamda, idarenin işlem
ve eylemlerinin denetlenmesi, olağanüstü yetkilerle donatılmış yürütme
karşısında bireyin, yurttaşın haklarının korunması ve bu olgulardan yola
çıkarak devlet yönetiminin, siyasal iktidarın yasal sınırlar içerisinde
kalmasının sağlanması, hukuk devletinin temel, olmazsa olmaz koşullarıdır.
İdari yargının kuruluş amacı da idarenin işlem ve eylemlerini denetleyerek
idarenin hukuki sınırlar içerisinde kalmasını sağlamaya çalışmaktır.
Değerli milletvekilleri, bu
anlamda baktığımızda, yani hem hukuk devletinin hem idari yargının amaçları
açısından baktığımızda, bir reform paketi olarak Genel Kurul gündemine
getirilen yasa tasarısının bu amaçlara hizmet etmesi gerekir. Yani bu akşam
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının, idari yargıya ilişkin düzenlemelerinin,
aslında idari yargıyı zayıflatan değil, idari yargıyı güçlendiren, idari
yargıdaki yargılama niteliğini kaliteli bir noktaya getiren düzenlemeler olması
gerekir. Ancak, 45’inci maddeyle bağlantılı olan bu 46’ncı madde, Sayın Alim
Işık’ın da az önce ifade ettiği gibi, Danıştay savcılık kurumunun görev alanını
daraltmakta, görevlerini sınırlamakta, âdeta Danıştay savcılık kurumunu baypas
etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bunu da
bu tasarı, yargının hızlandırılması ve Danıştayın iş yükünün azaltılması
gerekçesinin arkasına saklanarak yapmaktadır. Danıştaya baktığımızda, Danıştay
savcılığında dosyalar bir ay beklemektedir ancak Danıştay savcılığında bir ay
bekleyen dosyalar, gönderildikleri dairede üç yıl incelemeyi beklemektedir.
Yani dolayısıyla, Danıştay savcılarının dosya incelemesi sadece bir aylık bir
süre almakta ancak Danıştay savcılığından çıkan dosyalar dairelerde üç yılı
aşkın bir süre incelemeyi beklemek ve o sürede incelenmeyi beklemek zorunda
kalmaktalar.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
o zaman bu, yargının hızlandırılması amacının veya Danıştaydaki iş yükünün
azaltılması amacının, gerçeği yansıtan bir amaç olmadığı ortaya çıkıyor.
Buradan şöyle bir sonuca
varmak mümkün: Eğer siz Danıştay
savcılarının görev alanını sadece birinci derece mahkeme sıfatıyla Danıştayın
baktığı davalara münhasır kılarsanız, eğer Danıştayın temyiz mercisi olarak
baktığı davalarda Danıştay savcılarının görüşünü almaktan imtina ederseniz, o
zaman idarenin işlem ve eylemlerinin denetlenmesini yani gereği gibi
denetlenmesini, Danıştayın görevini gereği gibi yapmasını istemiyorsunuz
demektir. Yani idarenin haksız işlem ve eylemlerinin yargısal denetiminde
gerekli niteliğin sağlanmasını ve hatta Danıştay savcılarının içtihat birliğini
oluşturma görevleri nedeniyle Danıştaydaki içtihat birliğinin sağlanmasını
istemiyorsunuz demektir.
Değerli arkadaşlar, bu
nedenle, tasarının 46’ncı ve 45’inci maddelerinin tasarının gerekçesinde
belirtilen amaçlarını gerçekleştirmekten uzak, bu amaçlarla örtüşmeyen,
yargının hızlandırılması amacını taşımayan, tam tersine, hukuk devletinin temel
koşulları olan idarenin işlem ve eylemlerinin gereği gibi denetlenmesinden uzak
bir anlayışın, uzak bir yargı anlayışının hukuk sisteminde yer alması amacını
taşıdığı görülmektedir.
Biz, bu nedenle, 46’ncı
maddeye yönelik değişiklik önergemizi Genel Kurul gündemine sunuyoruz ve
önergemizin kabulünü diliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köktürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
46’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 46’ncı madde kabul edilmiştir.
Madde 47’ye bağlı geçici
madde 24 üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Yasa Tasarısının 47’ye bağlı geçici 24’üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Faruk Bal Oktay Vural Muharrem Varlı
Konya İzmir Adana
Ali Öz Alim Işık Yusuf Halaçoğlu
Mersin Kütahya Kayseri
BAŞKAN – Komisyon aynı
mahiyetteki iki önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 47’nci maddesinin metinden çıkarılması konusunda söz
almış bulunuyorum.
Hepimizin bildiği gibi
Danıştay, 10 Mayıs 1868 yılında Sultan Abdülaziz’in “Şûrayı Devlet” adı altında
kurduğu kurumun devamı olarak bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde görev yapmaktadır.
O tarihte çıkarılan bu
Şûrayı Devletin görev alanları şunlardır: Tabii ki herkesin bildiği gibi yine,
her kanun muhakkak ki bir ihtiyaçtan doğar ve ihtiyaç olmadan bir yasa
çıkarılmaz. Osmanlı Devleti’nde de özellikle kanunlar ve nizamnameleri tetkik
ve tanzim alanında, yine devletle halk arasındaki, yöneticilerle halk
arasındaki problemlerin çözümü alanında, yine devlet memurlarının durumlarını
araştırma ve bunların yine hükûmetle, o zamanki yönetimle aralarında meydana
gelen sorunlarda mahkeme olarak kurulmuştur.
Bu mahkeme 1922 yılına
kadar aynen devam etti. 1927 yılında tekrar ihdas edildi ve 1961’de önemli bir
yasa değişikliğine uğradı. Burada da mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsızlığını
ve yürütmeye karşı onların bağımsızlığını koruyabilmek için bir madde eklendi.
Bugün, Danıştay Kanunu’na
baktığımız zaman -ki, bunun en son değişikliği 25/02/2011 yılında meydana
gelmiştir- bir yasa düşünün ki bir yıl geçmiş olmasına rağmen kanunlarının
değiştirilmesi… Enteresan olan şey, 25 geçici maddeye sahiptir. Bugün 2 geçici madde
daha konmaktadır ve 27 geçici maddeyle yürütülebilecek bir kurum
düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri,
şimdi burada, tabii ki adaleti yönetenlerin, ki bilhassa Adalet Bakanının
sırtına çok önemli bir yük yüklenmektedir. Bu yük sizlerin sırtına yüklenen
yükten biraz daha önemli. Ama ne yazık ki, bu türden, adaleti yerine getirmek
isteyen bir bakanlığın geçici maddelerle bir şeyi yürütmeye kalkışması, bir
kanunu geçici maddelerle, bir kurumu geçici maddelerle yönetmeye kalkışması ne
kadar doğru olabilir?
Ama, şurasını özellikle
belirteyim, efendim, idari dava kurullarının oluşturulmasında kimin bunların
üyelerini tespit ettiği konusu, pek fazla, doğrusunu isterseniz önem taşımıyor.
Şundan dolayı önem taşımıyor: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanunu
çıkarılırken şöyle bir madde vardı, burada da dile getirmiştim. Bir bilim
kurulunun yönetim kurulunun toplanması Bakanlar Kurulunun isteği üzerine
yapılıyorsa ve burada alınan kararlar Resmî Gazete’de yayınlanıyorsa buna “ilim
kurulu” denmesi mümkün değil. Aynı şekilde, sizce, Danıştay gibi -biraz önce
söylediğim tarzda- Hükûmetle, yürütmeyle halk arasında veya yargıyla yasama
arasındaki veya yürütme arasındaki problemleri çözmek için oluşturulacak bir
idari mahkemenin üyelerinin daha geniş bir platformda, doğrudan doğruya, genel
kurul yerine başkanlar kurulu tarafından seçilmesi ne kadar doğru olabilir?
Çünkü, eğer siz hukuku siyasallaştıracak olursanız, bunun sonucu, maalesef
“Adalet mülkün temelidir” ifadesini, her yerde gördüğümüz sistemi alaşağı
edersiniz. “Mülk” dediğiniz nedir? Malınız mülkünüz değil, devlettir, devletin
ülkesidir, devletin ülkesi ve milletidir. Siz “Adalet mülkün temelidir.” derken
devletin ülkesini ve milletini adaletle yönetmezseniz, sonucu o devletin
hüsrana uğraması demektir, halkın hüsrana uğraması demektir.
Bu bakımdan, biz bu
maddenin düzeltilmesini, kaldırılmasını istiyoruz ve geçici maddelerle yasa
çıkarılmamasını istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Halaçoğlu.
Diğer önerge sahibi Sayın
Genç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Yasa Tasarı ve Teklifi’nin
47’nci maddesine bağlı geçici 24’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasına
dair önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu madde ile şu
getiriliyor: Biliyorsunuz, Danıştay 1’i idari, 14’ü de dava dairesi olmak üzere
15 daireden kuruluyor ve İdari Dava Daireleri Kurulu çok geniş, her daireden
-eskiden- daire başkan ve üyelerinden teşkil eden bir kurul. Bu Kurulun bu
kadar geniş tutulmasının bir anlamı var. Danıştay Dava Daireleri Kurulunun
baktığı daha ziyade hukuki işlemler, Hükûmetin işlemleri. Çok önemli davalara
baktıkları için, çok geniş bir katılımla bir karar verilmesi ilkesi esas
alındığı için, burada daha sağlıklı, daha olayları tartışarak, daha sağlıklı
içtihatlar oluşturularak hukuki uyuşmazlıkları çözümlemek için getirilmiş bir
sitemdir. Ama devri iktidarınızda, bakın, şu Danıştay kararı 2011’in 2’nci
ayında bir değişmiş, ayrıca 8/8/2011 tarihinde de 650 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname çıkarmışsınız,o da değişmiş, şimdi yeniden değiştiriyorsunuz. Ya,
sizde hiç “akıl, izan” denilen bir kavram yok mu bu Hükûmetinizde? Hani buralar
boş da, bunlar şimdi nerede geziyorlar, bilmiyorum. Ya, insan hiç olmazsa bir
sene önce getirdiği bir kanunu enine boyuna tartışır, ondan sonra getirir,
ikide bir, kafasına estikçe yeni bir taslak getirmez arkadaşlar. Bu, Meclisle
alay etmek demektir. Tabii, bunlar ne yaparsa siz parmaklarınızı kaldırmak
suretiyle tasvip ettiğiniz için, yarın gitseler size ne ceza getirseler onlara
da parmağınızı kaldıracaksınız. Böyle bir oyuncak hâline getirmişler sizi,
sizinle oynuyorlar. O bakımdan, sizinle oynuyorlar ama biz de bunun zararını
görüyoruz.
O bakımdan, şimdi,
arkadaşlar, eskiden dava daireleri bu kadar geniş katılımlıyken siz tabii
Danıştay Kanunu’nda çok değişiklik yaparak bu Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunu 20 kişiye indiriyorsunuz, toplantı yeter sayısını 15 yapıyorsunuz ve 8
kişiyle de karar veriyorsunuz. Zaten Danıştayın tek bir dairesi 1 başkan 9
üyeden oluşuyor, icabında o 9 üyeyle beraber karar verirse İdari Dava Daireleri
Kurulundan daha büyük bir katılımla karar vermiş oluyor. O bakımdan, yani bir
anlamı yok; İdari Dava Daireleri Kurulu fiilen kalkmış oluyor, İdari Dava
Daireleri Kurulundan beklenen o hakikaten saygın kararların çıkmasının yolu
kapanmış oluyor. Şimdi, nasıl yapacak; işte bu Bakanın, bu Sadullah’ın başında
bulunduğu Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu ne yapacak? İşte, biliyorsunuz geçen
gün Tayyip Erdoğan’ın teyzesinin oğlunu Danıştaya atadılar. Kimdi bu?
İmam-hatibi bitirmiş, ondan sonra gitmiş Gazi Eğitim Enstitüsünde dört sene
veya iki sene okumuş, sonra gelmiş bir yerde bir genel müdür olmuş, Danıştaya
üye… Abdullah Bey atadı. Kaç tane o nitelikte Danıştaya üye atamış. Ne yapacak
bunları? Getirecek, hukuktan anlamayan, hukuki bilgisi olmayan kişileri
atayacak bu kurula.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Sen
de girdin, hukukçu değildin.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Ondan sonra artık bu kuruldan çıkacak kararların niteliğini siz düşünün. Yani,
hukuk bilgisi olmayan, hukuk nosyonu olmayan, hukuk deneyimi olmayan insanlar
Danıştaya getirilecek idari dava dairelerine; siz de bunlardan sağlıklı karar
vermesini bekleyeceksiniz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Sen
de yaptın, hukukçu değildin sen de yaptın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Ya
aklının ermediği şeye konuşma arkadaşım, sen bilmezsin bu konuları.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sen işine bak, işine devam et!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Aklının ermediği şeye konuşma. Ben burada biliyorum. Şimdi, onun için…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Aynı
işi sen de yaptın, aynı görevi sen de yaptın.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Yani, burada sizin amacınız Türkiye’yi yok etmek.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sen kurtarırsın!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Türkiye’yi yok etmek için de başta kurumlarını yok etmek istiyorsunuz. İşte en
basit, Anayasa Mahkemesi. “Anayasa Mahkemesi” diye bir şey kaldı mı? Yok. Ben,
şimdi bundan sonra hiçbir suretle Anayasa Mahkemesine Cumhuriyet Halk Partisi Partisinin
gitmesini istemiyorum çünkü Anayasa Mahkemesi diye bir kurum yok çünkü o makamı
temsil edecek, hakikaten Türkiye’de hukuk sistemini koruyacak bir kurum yok
çünkü Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla hareket eden bir şey.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Siz
yapınca hiçbir şey yok, başkası yapınca…
KAMER GENÇ (Devamla) -
Şimdi geçen gün Cübbeli Ahmet Efendi’yi ziyarete gittim cezaevinde. Diyor ki:
“Ya, bu Fethullah Gülen İncil’le Tevrat’tan yeni bir din yaratmaya çalışıyor.
Ben bunları çıkardım, beni tuttular içeri attılar.”
İşte, buyurun bakın, sizin
Türkiye’deki yargıya getirdiğiniz sistem bu. Ya, güleceğinize ağlamanız lazım,
utanmanız lazım. Bugün insanlar masum yere dört sene, beş sene içeri alınıyor.
Bakın, bu kadar olmaz.
Biraz önce ben söyledim, bu
Deniz Feneri davasında Tayyip Erdoğan çantacılık yaptı mı yapmadı mı,
bavulculuk yaptı mı yapmadı mı? Buradan, sağır mı Hükûmet, çıksın bize cevap
versin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Hakikaten
çantacılık yaptı mı yapmadı mı, bavulculuk yaptı mı yapmadı mı, para geldi mi
gelmedi mi?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Edepsizlik yapma!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Söylüyoruz, hiç mi utanmıyorsunuz? Çıkın buradan bir cevap verin, deyin ya!
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Edepsizlik yapma!
BAŞKAN – Sayın Genç,
teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler reddedilmiştir.
Madde 47’ye bağlı geçici
madde 24’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 47’ye bağlı geçici
madde 25 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 35'inci (Komisyon Metninde 47'nci maddesi) maddesiyle
2575 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 25'in (2) numaralı fıkrasının,
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Sezgin Tanrıkulu Ali İhsan Köktürk
Mersin İstanbul Zonguldak
Mevlüt Dudu Turgut Dibek Dilek Akagün Yılmaz
Hatay Kırklareli Uşak
İlhan Cihaner Atilla Kart Ali Özgündüz
Denizli Konya İstanbul
Mahmut Tanal Tufan Köse Gürkut Acar
İstanbul Çorum Antalya
Ali
Haydar Öner
Isparta
Geçici Madde 25
(2) Düşünce almak üzere
Danıştay Başsavcılığına gönderilen; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce yürütmenin durdurulması istemi hakkında görüş bildirilmemiş
dosyalardan kanun yollarına ilişkin olanlarla kararın düzeltilmesi istemli
dosyalar, herhangi bir görüş bildirilmeksizin, ilgili dava dairesi veya Kurula
geri gönderilir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ali Haydar Öner.
BAŞKAN – Sayın Öner,
Isparta Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yasama döneminin sonuna gelmemiz
nedeniyle art arda yasa önerileri geliyor; kimisi yasa önerisi, kimisi
tasarısı. Ama gözlemlediğimiz kadarıyla muhalefet partileri çalışıyor, iktidar
partileri zaman zaman Genel Kurula girip çıkıyor, sadece oy makinesi olarak
katılıyor, oymatik olarak buradalar.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Çalış, senin de olur!
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) –
CHP’li üyeler, MHP’li üyeler, diğer partilerden üye arkadaşlarımız
çalışıyorlar, önerge getiriyorlar, yasaları olgunlaştırmaya çalışıyorlar.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – BDP “diğer parti” değil, adını söyle.
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) –
Pek çok AKP’li milletvekili arkadaşımız koşarak kapıdan içeriye girip madde
içeriğini anlamadan birilerinin işaretine bakıp el kaldırıyor, indiriyorlar.
Böyle yasama çalışması olur mu arkadaşlar? Yani bir yasama çalışması
yapıyorsak, milletin teveccühüne layık olmak istiyorsak devam gösterelim ve
anladığımız, bildiğimiz şekilde oyları kullanalım; birinin iradesine bağlı
olarak, kendi irademizi tahakküm altında tutarak oy kullanmayalım.
Yasalarda değişiklik
olacakmış. Değişecek de ne olacak? Yeni hukuksuzluklara yol açacak, yeni rant
kapıları açılacak, yeni haksızlıklar yaratılacak.
Şimdi verdiğimiz önergeyle
bir sürat sağlamak istiyoruz ama süratle birlikte sağlık, sıhhat ve adalet de
olması lazım. Yasama organı son zamanlarda ne ölçüde adalete hizmet ediyor?
Hangi mahkeme kararı Hükûmetin iradesinin dışında tecelli ediyor? Hükûmet
kararlarını, idarenin kararlarını denetlemekle yükümlü olan Danıştay Başkanı
Sayın Başbakanın doğrultucusu mübarek! “Evet, başkanlık iyi bir sistem.” diyor.
Yani Danıştay Başkanının üzerine farz mı bu? Ya da “Yok öyle durdurma, Hükûmet
istediğini yapar.” Danıştayın varlık nedeni ne? Bir Danıştay Başkanı Danıştayın
varlık nedenine aykırı tavır sergileyebilir mi? Bahçeşehir Üniversitesine
gidiyor avukatsız savunmayı savunuyor. Bu Danıştay Başkanı arkadaşlar! Yani
vahameti anlamak mümkün değil. Ali Bayramoğlu İktidara yakın bir yazar, neler
diyor bakın makalesinde, yarın daha beterlerini herhâlde yazacak: “İçi boş
fezlekeler, inanılmaz iddianameler, keyfî deliller, hukuku zorlayan ara
kararlar, ÖYM’ler ve özel yetkili savcılar zamanla keyfî uygulamalarla hukuki
ve siyasi sorun merkezleri hâline geldiler.” Kim diyor bunu? “Yetki
kullanılırken hukuka aykırı davrandılar. Donanım eksikliği, sınıfsal öfke ve
siyasal eğilimle hareket ettiler. Hak ve özgürlüklerin gasplarına yol açıldı
hukuk eliyle, yargı eliyle. Böyle bir ülkede yaşamaktan insan ne ölçüde kıvanç
duyar?”
“ÖYM’ler değişecek.”
Değişecek de ne olacak? Adı değişecek, esası kalacak. Adı değişecek, eski
yargılamalar, eski hukuksuzluklar sonuçlanana kadar sürecek. Bu, adaletsizliğin
devamına göz yummak değil mi?
Geçtiğimiz hafta, Silivri
mahkemelerini, duruşmalarını izledim, Sayın Balbay’ı, Haberal’ı ziyaret ettim;
özgürlüklerinden mahrum kalan, yasama haklarını kullanamayan, katkı
sağlayamayan arkadaşlarımız. Sadece onlar mı? Millet dava açamıyor harçların
yüksekliği nedeniyle. Dava açamazken bu defa elindeki adli yargı kapıları
kapandı, başka ilçelere kaydırıldı. 146 adliye kapatıldı, 44’ü açıldı. Kimin
emriyle kapatıldı? Kimin talimatıyla açıldı? Hani, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu bağımsızdı, hiçbir etki altında kalmazdı? Kim kimi, neyle kandırıyor
arkadaşlar? Yani bu kadar insanı, yüce Türk milletini kandırmak yetmedi mi?
Yeni hukuksuzluklara yol
açmamak üzere başta Sayın Adalet Bakanını ve yargı organlarını adalete davet
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öner,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 47’ye bağlı geçici
madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 48’de bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısının 48. maddesinin 1. Fıkrasında yer alan
"üçüncü" kelimesinden sonra gelen "dördüncü" kelimesinin
kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan Mahmut Tanal
Uşak Aydın İstanbul
Atilla
Kart
Konya
BAŞKAN – Bir önerge daha
vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 48. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Alim Işık Oktay
Öztürk Oktay
Vural
Kütahya Erzurum İzmir
Emin
Haluk Ayhan Nevzat
Korkmaz
Denizli Isparta
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bu okunan önerge dağıtılmadı sanıyorum, bizde yok.
BAŞKAN – Şu anda, ben
okuturken geldi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Öyle mi?
BAŞKAN – Evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani incelemek için bir fırsat verirseniz efendim…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dağıtacaksınız efendim önergeyi.
BAŞKAN – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Önergenin dağıtılmasını istiyor.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani önerge dağıtılmadı, dolayısıyla onu değerlendirme imkânımız yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Bir beş dakika ara verin efendim, önergeyi incelesinler.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, önerge okundu.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Okundu da dağıtılmayan önergenin okunması olur mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçesi vardır, bir şeyi vardır.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) –
Neyini inceleyeceksiniz?
BAŞKAN – Efendim, esasen
maddenin çıkarılmasını istiyor yasadan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ama gerekçesini merak ediyoruz efendim. Hangi nedenle çıkarmak
istiyorlar?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dağıtılmayan önergenin okunması kâfi değil, önerge dağıtılır öncelikle.
BAŞKAN – Yalnız, zamanında
gelirse dağıtılır önerge. Okuduktan sonra geldi.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Zamanında geldi efendim, zamanında.
BAŞKAN – Buyurun efendim,
çoğaltın da dağıtalım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkanım, hızlı hızlı gidiyorsunuz, yetiştiremiyoruz yani.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sürat
felakettir Sayın Başkan, sürat felakettir. Daha çok sürprizlerimiz olur. Bizim
önerge verme hakkımızı kimse kısıtlayamaz.
BAŞKAN – Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.49
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 00.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
278 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Sayın Oktay Vural ve
arkadaşlarının önergesini okutmuştuk.
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, zaten oylama yaptınız.
BAŞKAN – Hayır, hayır
oylatmadım.
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben
konuşacağım.
BAŞKAN – Alim Işık,
Kütahya; buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 278 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 48’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge için söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, 6/1/1982 tarihli
ve 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi
Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un bazı maddelerinde
değişiklik öngörmekte. 3’üncü maddesinde öngörülen değişikliklere baktım,
buraya getirilen hâline baktım ciddi herhangi bir değişiklik yok. Sadece eski
yani mevcut Kanun’un 3’üncü maddesinde var olan birinci fıkra ve üçüncü fıkra
birleştirilmiş, onların dışında sadece bölge idare mahkemelerinde oluşturulacak
kurulların aralarındaki iş bölümü ile kurullara kimin başkanlık edeceğinin HSYK
tarafından atanacağı belirtilmiş. Dolayısıyla, herhâlde biraz dolgu maddesi
olsun diye getirilmiş bir maddeden öte geçmeyen bir madde, onun için bunu
teklif metninden çıkartmanın doğru olacağını düşünüyoruz.
Bir de bölge idare
mahkemesi başkanı ve 2 üyeden oluşan bölge idare mahkemelerinin kurullar hâlinde
çalışabileceği öngörülüyor. 3 kişiyi kaç kurula bölebiliriz, o takdiri de
sizlerin ve kamuoyunun dikkatlerine sunmak istiyorum.
Sayın Bakan, bu vesileyle
23’üncü Dönem ikinci Yasama Yılında, Kütahya idare mahkemesinin ve vergi
mahkemesinin kurulmasına yönelik olarak o günkü Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali
Şahin’in bir sözü vardı burada, bunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Kendisine
soru olarak ifade ettiğimizde, önümüzdeki yıl Kütahya’nın vergi mahkemesini ve
idare mahkemesini kuracağını söylemişti, bu teklifi Hâkimler Savcılar Yüksek
Kuruluna kendilerinin yaptığını, ancak Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun henüz
bu mahkemeleri kurmadığını söylemişti. Ondan sonra sizin dönemizde de bunu bir
kez daha soruyla sormuştum, siz de -yanılmıyorsam- ona benzer bu konudaki
çalışmaların devam ettiğini söylemiştiniz, bir kez daha bu vesileyle dile getiriyorum: Kütahya’nın idare mahkemesi
ve vergi mahkemesi bulunmamaktadır. Kütahya’daki tüm idare mahkemeleri ve vergi
uyuşmazlıkları nedeniyle açılan mahkemelerin tamamı Eskişehir’e taşınan
vatandaşlarımızın emeklerinin ve paralarının harcanması sonunda görülmektedir.
Eskişehir-Kütahya arası her ne kadar 80 kilometre ama Kütahya’nın merkezine en
uzak ilçenin, köyünün 250 kilometre olduğunu da dikkate alırsak bir kişinin
normal şartlarda bir gün gelip de Eskişehir’e idare mahkemesine başvurup, işini
görüp geri dönmesi mümkün değildir. O zaman için dosya sayısına falan bakıldığı
söylenilmişti ancak dosya sayısı belki o zamanlarda azdı ama şimdi AKP
hükûmetlerinin yapmış olduğu idari usulsüzlükler nedeniyle Kütahya’da da çok
sayıda artış gösterdi.
Ben, aldığınız mahkemeler,
adliyeler karşılığında hiç olmazsa Kütahya’ya bir idare mahkemesi ile vergi
mahkemesini sizin döneminizde alırsak bunun dengeleneceğini düşünüyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi
tekrar selamlıyor, önergemize
desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Işık,
teşekkür ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.04
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 01.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
278 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısının 48. maddesinin 1. Fıkrasında yer alan
"üçüncü" kelimesinden sonra gelen "dördüncü" kelimesinin
kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek (Kırklareli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yargıda
reform derken, yargıda reform iyileştirme anlamına gelir. Evet, İcra İflas Kanunu’nda
yapılan iyileştirmeler var ancak İcra İflas Kanunu’yla birlikte… Hacizlere
giderken esas sorun olan, can alıcı olan Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının minibüsleri, büyük bir sorun. Bu konuya hiç değinilmedi, en azından
dikkatlerinizi biraz da bu konuya çekmek isterim.
Değerli milletvekilleri,
geçimini -emeğini- şoförlükle yapan kişi ancak şehir içerisinde ticari
taksicilik yapabilir. Kanunumuzda ticari taksinin tanımı “Şoför dâhil olmak
üzere 7 kişinin bindiği araca ticari taksi denilir.” Bu tanımdan hareketle,
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının Türkiye genelinde işlettiği araçların
tamamının ruhsatında kamyonet geçer; hatta bazılarını düzelttiler, minibüs
yaptılar. Yani hacze gidildiği zaman bir minibüse 10 avukat biner, 10 kişi
hacze gider.
Şimdi, 10 kişi hacze
gittiği zaman, benim elimde… Kadıköy’den Ataşehir’e hacze gidiliyor. Kadıköy’le
Ataşehir arası ticari taksiye binecek olursak maksimum yazacağı ücret 20
liradır değerli milletvekilleri. Ancak benim elimdeki makbuz, Ataşehir ile Kadıköy
arası 100 TL’ye gidilmiş durumda.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Bakırköy-Ataşehir…
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Beyefendi, Ataşehir… Siz oradan nasıl okuyabildiniz Ataşehir’le Kadıköy
arasını? Bakırköy’ü nereden çıkardınız? Yani biraz ahlaklı davranırsak hakikaten
sevinirim.
İki: Şimdi, aynı şekilde
ticari taksiler ne olabilir? İstanbul’da çalışan ticari taksinin “34” plaka
olması lazım. Geçen hafta burada geçen mevzuatta ne geçmişti? Korsan taksicilik
geçmişti. Korsan taksicilik ne demek? O şehrin içerisinde çalışmayıp da bir
başka şehir içerisinde çalışırsa bunun da adı korsan taksiciliktir. Plakasını
okuyorum, bu Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının İstanbul Kadıköy’den
Ataşehir’e hacze giden aracın plakası 06 DF 8898. Bunun adı, Değerli Bakan,
korsan taksiciliğin ta kendisidir.
İkinci hadise, yine
Kadıköy’den Moda’ya gidiliyor. Kadıköy’le Moda arası -birinci bölgeden seçilen
milletvekili arkadaşlarımız- oradaki mesafenin en fazla, maksimum yazacağı 7,5
veya 10 TL, yazan 30 TL. Yine, aynı şekilde plaka 06 DF 8911. Nedir bu araç? Yine
korsan taksicilik.
Aynı şekilde, birden fazla
bu şekilde örnekler var. İlk önce bu korsan taksicilikle ilgili yasa geçmişti
Parlamentodan. Öncelikle Adalet Bakanlığının, hatta cumhuriyet savcılıklarının
başkanlık yaptığı adalet komisyonuyla birlikte alınan kararlar var. Neresi
mesela? Elimde örnek, Adana Cumhuriyet Başsavcılığının İdari İşler Müdürlüğünün
Adalet Komisyonu Başkanlığından almış olduğu bir karar var. Karar: Gidilen yer
için gidiş ve geliş toplam yol mesafesi kilometre başına 3 TL, bekleme ücreti
ilk on beş dakika ücretsiz, sonraki yarım saat için 10 TL, otuz dakikayı geçen
yerler için 20 TL, en yakın mesafe 20 TL.
Buradaki amaç ne? Eğer,
gerçekten icranın ekonomik olması gerekiyor ise, borçluya farklı bir yük
getirmesini engellemek istiyor isek, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfına ne
yapmamız lazım? 1) Taksimetre takmak lazım. 2) O şehirde çalışıyor ise o araç,
mutlak suretle o şehrin ticari plakasını alması lazım. 3) Bu aynı zamanda, bunu
mecburi tuttuğumuz zaman ne yapıyor bu? Haksız rekabeti de engelliyor, müteşebbisin
de çalışma özgürlüğünü kısıtlamış oluyor.
Peki, bu kaldırılabilir mi?
Bu kaldırılabilir. İstanbul’da 18 bin tane ticari taksi var, Ankara’da 10 bin
tane ticari taksi var. Ticari taksiyle geçimini yapan esnafı bu şekliyle
emeğini, iş gücünü elinden almış oluyoruz, bir vakfa tahsis etmiş oluyoruz.
Benim Bakanlıktan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) –
…istirhamım geçimini ticari taksicilikle yapan insanlara bu fırsatı tanıma
adına en azından tedbirleri daha düzenli bir şekilde ele alınırsa sevinirim.
Hepinize saygılar, iyi
akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tanal,
teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
48’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 48’inci madde kabul edilmiştir.
49’uncu madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 49. Maddesinin 1. fıkrasında yer ilan "yirmibeşbin
Türk Lirasını" ibaresinin, "otuzbeşbin Türk Lirası" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Emre Köprülü Dilek Akagün Yılmaz
Kırklareli Tekirdağ Uşak
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Mersin Zonguldak Aydın
Atilla
Kart
Konya
TBMM Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 49. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Alim Işık Ali Öz Seyfettin
Yılmaz
Kütahya Mersin Adana
Yusuf
Halaçoğlu Oktay
Öztürk
Kayseri Erzurum
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle hukuk
devleti ilkesinin zedelenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 49. Maddesinin 1. fıkrasında yer ilan "yirmibeşbin
Türk Lirasını" ibaresinin, "otuzbeşbin Türk Lirası" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emre Köprülü (Tekirdağ) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Köprülü,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının etkinleştirilmesi amacıyla bazı
kanunlarda değişiklik yapılması amacıyla hazırlanan tasarının 49’uncu
maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri, bu
yasa özel hukuk ve kamu hukuku alanında birçok değişiklikler ve düzenlemeler
getiriyor, ancak “3’üncü Yargı Reformu Paketi” olarak kamuoyuna büyük
beklentilerle sunulan tasarının, maalesef yargının sorunlarını çözmekten uzak
olduğunu açık olarak görmekteyiz.
Bu tasarı, bu paket, yargı
reformu bakımından hiçbir ihtiyaca cevap vermemektedir. Ülkede yaşanan asıl
hukuksuzluklara teğet bile geçmeyen paketin yargı reformu ya da yargının
hızlandırılması olarak sunulması, AKP İktidarının açık olarak toplumla alay
etmesi anlamına gelmektedir.
İktidara geldiği 2002
yılından bu yana, özellikle siyasi soruşturma ve davalar sonucunda 130 bine
tırmanan tutuklu sayısı ve tutukluluk sürelerinin uzunluğu nedeniyle
hukuksuzluğu bir yönetim biçimi olarak yerleştiren AKP’nin yeni yargı paketinin
zamanlaması da ilginçtir. Hrant Dink cinayeti davasının skandal bir kararla
sonuçlanmasının ertesi günü açıklanması dikkat çekiciydi. Paketin zamanlaması
dışında kapsamı da Hrant Dink cinayetinde, kararda geçtiği gibi herhangi bir
örgüt olmadığı yönünde çıkan karar gibi, yine bu tasarının kapsamı da aynı
biçimde bir alay konusu gibidir. Bugün acil çözüm bekleyen sorunların başında
tutuklama kararları ve uzun tutukluluk süreleri gelmektedir, ancak tasarıda
bunlara dair bir düzenleme maalesef ki yoktur.
Değerli milletvekilleri,
uzun tutukluluk süreleri gerçekten kamuoyunda en çok tartışılan, gündemi en çok
meşgul eden konudur, fakat yargı reformu paketinde eleştirilere neden olan uzun
tutukluluk sürelerinin kısalacağı ya da koşullarının zorlaşacağı gibi hükümler
yer almamakta.
Paketin ilgili kısmında,
sadece mevcut yasada ifade edildiği hâlde yıllardır uygulanmadığı, AKP’nin de
uygulanmamasına göz yumduğu açık olarak bilinen tutukluluklar için mahkemelerin
güçlü şüpheler araması gerektiği yargı sistemine hatırlatılmakla yetiniyor. Bu,
açık olarak zaten yasada bulunan bir durum, bunu tekrardan hatırlatmanın adı ne
bir reformdur ne de bir yeniliktir.
Değerli milletvekilleri,
yasalar uygulansın diye bir yasa çıkarılmaz. O zaman, böyle bir düzenleme
olduğunda -AKP’nin- 2002 yılından bugüne kadar devlet idaresinde kanunların
uygulanmadığı, hukuk devleti kurallarının işletilmediği de açık olarak ortaya
çıkar.
Bu paketin amacı yargı
süresini kısaltmak. Peki, sadece yargı süresini kısaltmak, yargıyı hızlandırmak
bir adil yargılama sağlar mı? Bunun cevabı çok açık, hayırdır. Buraya, milletin
Meclisine getirilen, sadece bu yasa için söylemiyorum, daha geniş kapsamlı,
bütün yasalar için söylüyorum, açık olarak parçacı, operasyonel, kurumları
hedef alarak onları dönüştürmek, değiştirmek amacıyla yapılan çalışmalardır.
Yasaların getirilmesindeki ana kriter ve ana ilke maalesef ki budur.
Şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti’nde özel yetkili mahkemeler büyük bir sorun. Tutukluluk ve
tutuklama kararları büyük bir sorun. Tutukluluk ceza muhakemesinde, ceza
muhakemesinin doğru işlemesi, amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan
geçici bir önlem olmaktan çıkmış, peşin cezalandırma ve peşin mahkûmiyeti hedef
alan bir düzenleme hâline gelmiş.
Şimdi, bu büyük sorun, bu
sorunun altına bir çizik atarak “Kanunları uygulayın, koşulları arayın:”
denmekle çözülmez. Çözüm, açık olarak bu iradeyi taşıyan insanların bunu somut
olarak ortaya koyması ve somut olarak bu düzenlemeleri Meclise getirip bir
mutabakatla Meclisten geçirilmesiyle çözülür diyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köprülü.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
49’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 49’uncu madde kabul edilmiştir.
50’nci madde üzerinde üç
önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 50. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ile gerçek
kişilere ait Türkiye Cumhuriyet Kimlik numarası” ibaresinin, “ile Türk
Vatandaşı gerçek kişilere ait Türkiye Cumhuriyet Kimlik numarası” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Dilek Akagün Yılmaz Bülent Tezcan Atilla Kart
Uşak Aydın Konya
Ali
Serindağ
Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
278 sıra sayılı kanun
tasarısının 50 inci Maddesinde geçen “ile gerçek kişilere ait Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası” ibaresinden sonra gelmek üzere “sadece ilgili dava
dosyasına ilişkin işlerde kullanılmak kaydıyla” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Pervin Buldan Ayla Akat Erol Dora
Iğdır Batman Mardin
Adil Kurt İbrahim Binici Sırrı Sakık
Hakkâri Şanlıurfa Muş
Hasip
Kaplan
Şırnak
TBMM Başkanlığına,
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 50. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Alim Işık Ali Öz
Kayseri Kütahya Mersin
Seyfettin
Yılmaz Oktay
Öztürk
Adana Erzurum
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz
önergemizi çekiyoruz.
BAŞKAN – Önerge geri
çekilmiştir.
Komisyon, Pervin Buldan ve
arkadaşlarının önergesine katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü yargı paketini tartışıyoruz,
konuşuyoruz. “Yargı deyince aklınıza ne gelir?” diye bir soruyu 75 milyon
insanımıza sorsak ne cevap verir? “Adalet tecelli etmiyor, kamu vicdanı
rahatsız.” Ama “yargı” deyince sadece mahkemelerdeki yargılama sürecinden
ibaret değildir; gözaltından, polis hazırlık aşamasından, savcılıktan
iddianameye, mahkeme sürecine kadar, tutuklamaya, ceza infaz sürecine kadar ve
hükümden sonraki infaz sürecine kadar… Bu bütünlük içinde Türkiye'nin
fotoğrafını, bir soru, bir anket olarak vatandaşa sordular, zaten birçok
anketör bu konuda bir çalışma yaptı.
1) “Uzun tutukluluk kabul
edilemezdir.” deniliyor.
2) “Olağanüstü mahkemeler
kabul edilemezdir.” deniliyor.
“Düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü yok.” deniliyor.
“Poşudan, pankarttan,
yumurtadan, her şeyden örgüt üyeliği yaratılıyor, ceza veriliyor.” deniliyor.
Yargılama süreçlerinin çok
uzun sürdüğünden şikâyet ediliyor. Duruşmalar, tutuklu davalarda üç dört ay
atılıyor.
Şimdi, bütün bunları arka
arkaya koyduğunuz zaman…
Toplantı ve Gösteri
Yasası’nın işlemediği -çıkarılmasına rağmen- söyleniyor.
“Sıfır tolerans” denildi ama
işkencenin hâlâ sürdüğü söyleniyor; kötü muamele örnekleri var.
Ve bütün bunları, yargı
paketinin içinde, önümüzdeki sorunlar olarak göreceğiz. Basın özgürlüğü yok.
Basın özgürlüğünden… En fazla gazeteci bizde tutuklu. Avukatsa avukatlar
tutuklanıyor görevlerinden dolayı. En fazla avukat bizde tutuklu. Gazeteci
tutuklu, avukat tutuklu, milletvekili tutuklu, belediye başkanı tutuklu,
demokratik siyasetin içinde olan herkes tutuklu. O zaman, burada, çok somut,
3’üncü Yargı Paketi arkası 4’üncü yargı paketinde çok somut ne adımlar
atabiliriz? Bakıyoruz, 2000 yılından bu yana, özellikle 2001 Ulusal
Programı’na, verilen taahhütler bu Mecliste onaylandı, koalisyon hükûmetleri
buna imza attılar. Buna sahip çıkmaları lazım, şimdi, mademki imza atılıyor.
Arkasından, Katılım Ortaklığı Belgesi geliyor; arkasından Meclis 94 yılında
Anayasa’nın 90’ıncı maddesini değiştiriyor ve sözleşmelerin iç hukukun üstünde
olduğu söyleniyor. Peki, soruyorum size: Özel yetkili savcılar, hâkimler,
mahkemeler Anayasa’nın üstünde midir? Değilse, niye 90’ıncı maddeyi
uygulamıyorlar? Niye uygulamada buna uymayan yargıçların, hâkimlerin,
savcıların karşısında hiçbir müeyyide yok? Aslında olayın özünde, tartışılması
gereken çok şey noktalar var burada. Basın suçlarında, çocukların yargılanma
sürecinde, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına kadar herkesin bir ev ödevi var. Şu anda Hükûmetin de önünde bir ev
ödevi var. Hükûmetin önünde Ekim İlerleme Raporu var arkadaşlar. Açık
konuşalım. Ekim İlerleme Raporu’nun iki tane önemli başlığı var, biri 23’üncü
fasıl, yargıyı, adaleti direkt ilgilendiriyor; birisi 24’üncü fasıldır,
özgürlük ve güvenlik hukukunu ilgilendiriyor. Şimdi, bu süreçle ilgili olarak
elimizdeki takvime bakıyoruz, bu takvimde 2004 yılında verilen sözlerin hiçbiri
daha yerine getirilmemiş, 2012’deyiz. Şimdi, sorun burada. Bu yükümlülükleri
Avrupa Birliği istediği için değil, yurttaşlarımız istediği için yapmak
zorundayız ve bu ülkenin demokratikleşmesi için yapmak zorundayız, barışı için,
sorunların çözümü için, konuşan bir Türkiye için bunları yapmak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Bütün mesele bu. Doğruyu tartışabilsek daha faydalı olur diye düşünüyorum,
yoksa beş saat daha geç yatarsınız bu kadar yani çok bir şey değişmez.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 50. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ile gerçek
kişilere ait Türkiye Cumhuriyet Kimlik numarası” ibaresinin, “ile Türk
Vatandaşı gerçek kişilere ait Türkiye Cumhuriyet Kimlik numarası” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek (Kırklareli)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Serindağ…
BAŞKAN – Sayın Serindağ,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün çalışmaya on ikide
başladık, şimdi ertesi gün 01.30; on üç buçuk saat olmuş. Siz de biliyorsunuz
ki, böyle bir çalışma düzeninden ne verim sağlanır ne de hiçbir şey olmaz.
Şimdi, gelin, şu Meclisin çalışma düzenini usulüne uygun hâle getirelim,
vatandaşlarımızın bizden beklediklerini yerine getirelim. Vatandaşlarımız bizi
buraya niye gönderdi?
BÜNYAMİN ÖZBEK (Bayburt) –
Çalışmaya.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –
Çalışmaya gönderdi, doğru söylüyorsunuz ama verimli çalışmaya. Siz çok
çalışırsınız ama verim elde etmezsiniz. Esas olan verimliliktir. Bunun için
biliyorsunuz bir de merkezimiz var. Onun için, verimliliği hiçbir şekilde göz
ardı etmememiz lazım.
Değerli arkadaşlar, şimdi,
geçen toplantıda da söyledik, bürokrat arkadaşlarımız da var, diyorlar ki:
“Herhâlde tüm kanunlar demek ki dünyada böyle kabul ediliyor.” Şimdi, metin
okunmuyor, madde metni okunmuyor, “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” diyor
Sayın Başkan, ondan sonra biz parmak kaldırıyoruz veya parmak kaldırmıyoruz ve
o metin yasalaşmış oluyor. Hâlbuki, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasaları
yasama tekniğine uygun olarak hazırlamakla görevli ve bunu bu şekilde yapsa
bizden sonrakilere de çok daha faydalı olmuş oluruz.
Şimdi, bizim önerimiz
değerli arkadaşlarım, gerçekten uygun bir öneri.
Biz, Türk vatandaşı gerçek
kişilere ait kimlik numarası yer alsın diyoruz. Onun için, biz önerimizin akla
uygun olduğunu, hukuka daha uygun olduğunu düşünüyoruz ve kabul edilmesini
sizlerden bekliyoruz.
Şimdi idari yargılama
usulü. Bizim, biliyorsunuz, idari yargının tepesinde Danıştay var değerli
arkadaşlarım. Danıştay, bugüne kadar verdiği idari kararlarla veya verdiği
kararlarla tüm idari yargı mercilerine ve uygulayıcılara örnek oldu ama son
yıllarda Danıştayda cereyan eden bazı olayları dikkatinize sunmak istiyorum.
Şimdi bir Sayın Başkanımız
var, Sayın Danıştay Başkanı; işte muhtelif yerlerde konferanslara gidiyor, TOBB
Üniversitesinde de bir konferansa gitmiş, bir öğrenci soruyor: “Özgürlüklerimiz
kısıtlanıyor, telefonlarımız dinleniyor, bunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?”
diyor. Sayın Başkan şöyle diyor: “Benim de telefonlarım dinleniyor. Ben
rahatım. Niye? Çünkü herkes dinleniyor. Artık kapının önüne bir araç
getiriyorlar, yatak odanıza kadar dinleniyor. Hiç rahatsız olmayın, cep
telefonlarından bir şey olmaz.”
Değerli arkadaşlarım,
Danıştay Başkanının söyleyebileceği sözler değil bunlar ve devam ediyor ve
şöyle diyor: “Bunların olmaması lazım. İnşallah, günün birinde olmaz.” Bundan
ne çıkıyor? Demek ki şimdi var. Danıştay Başkanı bunları söylüyorsa bize düşen,
bunun üzerinde durmaktır, bize düşen yani siyasetçilere düşen, bu ortamı
ortadan kaldırmaktır.
Danıştayda başka ne oldu?
Çok şey oldu da bir iki örnek vereyim. Şimdi, Danıştay üyeleri arasında,
daireleri arasında kaydırmalar yapıldı. Bugüne kadar görülmüş şey değil.
Danıştaya yeni bir üye atandığı vakit, elbette dairenin ihtiyacına göre
dairelere dağıtılır idi ama memur tayin eder gibi o daireden öbür daireye, o
daireden öbür daireye yüksek yargıçlar yer değiştirmez, böyle şey olmaz.
Bununla ne yapılmak
isteniyor? Bununla, dairelerin yapısı değiştirilmek isteniyor.
Sürem bitmeden bir hususu
da dikkatinize sunmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, son günlerde sık sık
gündeme gelen bir konu var, merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın ölümüyle
ilgili. Artık, devletin, değerli arkadaşlarım, bu ayıptan kurtulması lazım;
kimsenin bundan rant sağlamaya yeltenmemesi lazım; onun için, Devlet Denetleme
Kurulunun raporunun nazarıitibara alınması lazım. “Aile şöyle demiş, böyle
demiş.” değil; cumhuriyet savcıları bunu ihbar kabul etmeli, Türkiye
Cumhuriyeti devleti, bir Cumhurbaşkanını zehirlemek veya öldürmek gibi bir
itham altında bulunmamalı. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, cumhuriyet
savcıları derhâl harekete geçmeli, bu konuyu soruşturmalı, bir neticeye
bağlanmalı ve bunun gündemden düşürülmesi sağlanmalıdır. Yoksa, birisi
televizyona çıkar şöyle der, birisi böyle der; devlet sürekli itham altında
kalır, devlet görevlileri sürekli itham altında kalır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) -
Bunun artık sonlandırılması lazım ve bu konunun artık gündemden çıkması lazım
değerli arkadaşlarım.
Peki Sayın Başkan. Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Serindağ,
çok teşekkür ediyorum efendim.
III-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama
istiyorsunuz.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Fırat, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Tanal, Sayın Özcan, Sayın Öner, Sayın Serindağ,
Sayın Cihaner, Sayın Kart, Sayın Genç, Sayın Kurt, Sayın Değirmencioğlu, Sayın
Özkan, Sayın Çam, Sayın Çelebi, Sayın Öğüt, Sayın Türeli, Sayın Yılmaz, Sayın
Öztürk.
Cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.- Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen
Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın
Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle
Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza
Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326)
(S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
50’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 50’nci madde kabul edilmiştir.
51’inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısının 51. maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Turgut Dibek
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli Mersin Zonguldak
Bülent Tezcan
Dilek Akagün Yılmaz Atilla Kart
Aydın Uşak Konya
Aynı mahiyetteki diğer
önergenin imza sahipleri:
Alim Işık Ali Öz Oktay Öztürk
Kütahya Mersin Erzurum
Yusuf
Halaçoğlu Seyfettin
Yılmaz
Kayseri Adana
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
iki önergeye Sayın Komisyon katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Her iki önergeye katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge sahipleri…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ali Sarıbaş konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize günaydın.
Dün başlayan, saat on ikide
başlayan, şu anda da 02.00’de devam eden, yani aralıksız, dünyanın hiçbir
yerinde olmayan, on dört saattir çalışan ve gerçekten de bir yıl içerisinde, 12
Hazirandan beri, seçimlerden bu zamana kadar dikkat edersek, Türkiye'nin önemli
yasalarında, önemli maddelerinde böyle bir çalışma sistemini getiriyoruz. Tüm
kamuoyunu ve Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren kanun tasarı ve metinleri
üzerinde şöyle bir bakarsak, Millî Eğitim Yasası, torba yasasının geçen gün
görüştüğümüz “ihale” gibi önemli maddeleri, MİT Müsteşarlığıyla ilgili yine
önemli maddeler ve bugün de tüm kamuoyunu gerçekten ilgilendiren yargıyla
ilgili tüm maddeleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin gece yarısı operasyonu gibi,
hızlı bir şekilde gündemimize geliyor.
Tüm dünyada herkesin bir
düşünme, dikkatini toplama ve verimliliği vardır ama amaç, bence sağlıklı bir
yasa ve yasama görevi yapmak değil. Amaç, kamuoyundan bu yasaları uyurken ya da
hepimizin, kamuoyundan, televizyonların çalışmadığı özellikle hafta sonları
gündeme getirerek kamuoyunun bilgilenmemesini sağlamak ve bu amaçla da
gerçekten önemli olan, Türkiye'nin yasama ve ihale ve bütün ilgili konularını
böyle bir gece yarısı operasyonu ile “indir parmak, kaldır parmak” anlamı
içerisinde yapmak zorunda bırakıyorsunuz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Çan Belediyesi.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Önce Başkanı ol, ondan sonra konuş.
Değerli arkadaşlarım, şimdi
böyle bir anlayış içerisinde, bir verimlilik içerisinde bu Meclisten bir
yasanın doğru çıkma şansı yoktur.
Şimdi, Çanakkale üzerinde
de söylemeye çalışayım. 12 Haziran seçimlerinden beri gerçekten Çanakkale’ye bu
Hükûmetin bakışını biraz sizlere, bir senaryo değil, yaşanmış bir şeyler
anlatmaya çalışacağım. Bu saatte ne kadar dikkatli dinleyebilirsiniz
bilemiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Çan’a gel, Çan’a. Çan’dan bahset.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Çan Belediyesi, Çan Belediyesi.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
dinleyelim.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Bakın, orman bölge müdürlüğünü, Türkiye'nin yüzde 52’si orman olan bir bölgede
orman bölge müdürlüğünü kapattınız. Gerçekten…
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Kapatmadık Ali Bey.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Kapattınız, dinleyin.
Yine, bu dönem içerisinde…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Dinle de öğren o zaman.
Yine, Denizcilik
Müsteşarlığının Çanakkale’deki Bölge Müdürlüğünü yine bu yıl içerisinde
kapattınız.
Yine, devam ediyorum,
Vakıflar Bölge Müdürlüğünü buradan, gerçekten, kaldırdınız. Ve yine, devam
ediyorum, Çanakkale ilinin, gerçekten, bakışı içerisinde… Yine, bu gece
görüştüğünüz ama yargının gerçekten… Daha önceki konuşmamda da belirttiğim
gibi, Türkiye'nin önemli olan 2 tane adasında ve gene, Gelibolu Yarımadası’nda,
gerçekten, adliye teşkilatlarını kapattınız.
Bakın, çok önemli bir şey:
Biliyor musunuz ilçesi olup da köyleri olmayan; bir tane ilçesi olan, ilçenin
köyleri olmayan yer vardır; orası da Bozcaada’dır. Bozcaada’da jandarma
teşkilatı vardır. Bozcaada’da tüm teşkilatlar vardır. Ama AKP Hükûmeti
zamanında, bakıyorum ki şimdi, orada, sağlık sorunları, ulaşım sorunları
çözülmeyen, günde iki sefer geminin olduğu bir yerde adliye kapatılıyor.
AHMET YENİ (Samsun) –
Maddeye gel, maddeye.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Şimdi, yine, burada kriterler içerisinde baktığımızda, özel statüde olan,
gerçekten, bugünkü idari yapımız içerisinde olmayan 2 tane adamızdan bir
tanesinde bu insanlar nasıl adalet ve hukuku gerçekten arayabilecekler?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Önerge neydi, önerge?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Şimdi, gene geliyorum, Gelibolu Yarımadası içerisinde Eceabat’taki… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Önerge neydi?
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Yine, Gelibolu idaresi içerisindeki Eceabat ilçesinde Sayın Bakanın buradan
söylediği kriterlerin hiçbir tanesi geçerli değil. “800 dosya” dediniz, 500
dosyanın üzerinde, 800 dosyaya sahip.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
süreniz doldu efendim.
Çok teşekkür ediyorum.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Yine, nüfus kriterleri içerisinde 5 bin nüfus kriterini getirdiniz, 7.500 nüfusa
sahip.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
süreniz doldu efendim.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Yine, burada, gerçekten deniz olan bir yerde, ulaşımı güç olan bir yerde… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Başkanım, süre bitti.
BAŞKAN – Bağırıyorum, ne
yapayım başka? Allah Allah! Sen de bağır ben de bağırayım.
Sayın Sarıbaş, süreniz
doldu efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Dinliyoruz efendim, dinliyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
- Efendim biz ilgiyle dinliyoruz, devam edin Ali Bey.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, tiyatroya çevirmeye başladınız burayı, orta oyunu değil bu…
Lütfen…
BAŞKAN – Diğer önerge
üzerinde Sayın Vural kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hatip
kürsüdeyken birisini çağırabilir misiniz?
BAŞKAN – Süresi bitti, ne
yapacağız?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
sizin koltuğunuza, yanınıza Sadık Bey otursa olur mu?
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş,
süreniz bitti efendim.
ALİ SARIBAŞ (Devamla) –
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
alkışlar[!])
BAŞKAN – Sayın Yılmaz
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 51’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Son dönemlerde siyasi
iktidar tarafından yargı paketi adı altında ve birbiri ardına yasalaştırılan
düzenlemelerin ortaya çıkardığı tablo karşısında bugün tartışılan kanun
tasarılarının dikkat ve özenle ele alınması, toplumsal hayata yapacakları
etkinin de tüm yönleriyle ortaya konulmasını gerektirmektedir.
Evet değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, on yıldır ülkeyi yönettiği süreç
içerisinde hangi politikaları uygulama noktasında birbiriyle uyuşmayan politikalar
izlemektedir. Şimdi terörle mücadelede, önce, seçimlerden önce terör örgütüyle
yapılan görüşmeler neticesinde anlaşmalar uyguluyordunuz, ateşkesler ilan
ediliyordu. Hepiniz biliyorsunuz ki, Oslo görüşmelerini ilk defa Genel
Başkanımız dile getirdiğinde, bugün olduğu gibi Oslo görüşmeleri ısrarla
reddedildi. Hatta buradan söylemeye dilimin varmadığı ifade Sayın Başbakan
tarafından “İspatlanmazsa” şeklinde ifade edildi ama daha sonra Oslo’da terör
örgütünün mensuplarıyla MİT mensuplarının ve Başbakanın özel temsilcisi olarak
Hakan Fidan’ın görüşmeleri ortaya çıktığında denildi ki: “Bu görüşmeleri
Hükûmet değil, devlet yapmıştır.” Ve ondan sonraki süreçte Türkiye’de birtakım
gelişmeler oldu. İşte KCK operasyonlarıyla beraber terör örgütüne yönelik çok
ciddi operasyonlar Türkiye’de gerçekleşmeye başladı. Fakat son zamanlarda yine
gündeme geldi, terörist başıyla Bursa’da görüşüldüğü iddia ediliyor veya
birtakım görüşmeler yapılıyor. Şimdi bu görüşmeler neticesinde -mutlaka bunu da
Hükûmet yapmıyor, devlet yapıyordur- bu gelişmeler neticesinde mi acaba yine
birtakım kararlar alındı da… Şimdi buradan sormak istiyorum: Özel yetkili
mahkemeleri Türkiye’de getiren iktidar partisi olarak özel yetkili mahkemeler
bu ülkede birtakım icraatları yaparken işte “Terörle mücadele yapılıyor,
Türkiye'nin üzerindeki, demokrasinin üzerindeki birtakım güçler bertaraf
ediliyor, askerî vesayet ortadan kaldırılıyor.” derken ne oldu da şimdi geçenin
bir buçuğu bekliyoruz ki özel yetkili mahkemelerle ilgili ne gelecek?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Zülfüyâre dokunuyor.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Şimdi buradan soruyorum: Özel yetkili mahkemelerin bu kadar önemli işleri ifa
ettiğini söyleyen sizsiniz, Türkiye'nin önünü açtığını söyleyen sizsiniz. Evet,
Türkiye'nin önünü açıyorsa bu özel yetkili mahkemeler siz milletvekillerinden
bile saklanacak kadar ayıp mıdır?
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Saklanmıyor ki.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Saklanmıyorsa gelin açıklayın. Nedir? Kim ne biliyor? Sayın Başbakan
Yardımcınız Bülent Arınç başka ifadede bulunuyor…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan
da bilmiyor ki.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– …bir milletvekiliniz başka ifadede bulunuyor, başka Başbakan Yardımcınız bir
ifadede bulunuyor.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Komisyon Başkanının bile haberi yok.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Biz sabrediyoruz ama şunu unutmayın: Şeffaf olmak lazım. Elimizi vicdanımıza
koyalım, özel yetkili mahkemeler bu ülkede demokrasinin üzerindeki vesayetleri
ortadan kaldırırken, şunları yapıyor derken alkışlayan zihniyet bugün ne oldu?
Hangi pazarlıklar var ortada? Burada, bir an önce bitsin de, şu 74’üncü,
75’inci maddede bu önerge gelsin de gidelim diye bu insanları bu saate kadar
bekletmenin bir mantığı yok. Çıkın açıklayın, tartışın. Ben iddia ediyorum:
Kendi vekilleriniz bile bilmiyor, bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Cesaret yok ki getirecek.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Biliyorlarsa açıklasınlar ne getirdiğini. Özel yetkili mahkemeler bu kadar
önemliyken niye bunu kanun tasarısının içerisinde getirmiyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) -
Korkarlar! Bakanlar Kurulunda çatlak var!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Bir aydır konuşuluyor, Başbakanınız ayrı söylüyor, Başbakan Yardımcısı ayrı
söylüyor, milletvekili, komisyon başkanları ayrı söylüyor.
OKTAY VURAL (İzmir)- Koalisyon
istemiyor...
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Neden utanıyoruz, neyi saklıyoruz?
OKTAY VURAL (İzmir) - Yürek
lazım, yürek!
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Bizim bilmediğiniz, birilerine verdiğiniz bir sözler mi var? Dün beraber
birileriyle yürüdüklerinizi bugün arkadan bıçaklama noktasına geldiniz. Bunu
savunmaktan mı çekiniyorsunuz?
Şimdi, bakın, çok açık ve
net söylüyorum: Samimiyetle hareket etmezsek… Veya şunu söyleyeyim, haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır. Bugün ellerinizi kaldırabilirsiniz.
Bakın, bunu her şeyde
yapıyorsunuz. 12 Eylül referandumundan önce bizim Mustafa Pehlivanoğlu’nun
mektubunu okuyarak ülkücüler üzerinden siyaset yaptınız ama aynı şekilde
“Ülkücüler Fatiha’yı bile bilmez.” diyerek ülkücüleri incittiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Ne alakası var?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
- Ülkücüler Fatiha’yı da bilir, ülkücüler Allah’ını da bilir, ülkücüler
peygamberini de bilir. Biz “Nizamı âlem davası” diyerek geldik, biz “İlâyı
kelimetullah davası” diyerek geldik, biz “Hak din İslam” dedik. Biz bunların
hepsini biliyoruz ama bunların üzerinden siyaset yaparak bizleri küçük
düşürmeye çalışmak, ülkücü camiayı rencide etmek hak ve hukukuna hiç kimse
sahip değildir. Bugün bunu yapanların yarın neler yapacağını tarih yazacaktır.
Bugün oy çokluğuna sahip olabilirsiniz, bugün bu koltuklarda oturabilirsiniz
ama tarih önünde vicdanen bunun hesabını vereceksiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.
Aynı mahiyetteki iki
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
51’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
52’nci madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısına 52. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Dilekçe
sahibine” ibaresinin “Dilekçe sahibine veya vekiline” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Kırklareli
Mersin Zonguldak
Bülent Tezcan Dilek Akagün Yılmaz Atilla Kart
Aydın Uşak Konya
Kadir
Gökmen Ögüt
İstanbul
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
278 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 52. Maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ahmet Duran Bulut Alim Işık Ali Öz
Balıkesir Kütahya Mersin
Yusuf
Halaçoğlu Seyfettin
Yılmaz
Kayseri Adana
BAŞKAN – Son okunan
önergeye katılıyor musunuz Sayın Başkan?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ahmet
Duran Bulut konuşacak.
BAŞKAN – Ahmet Duran Bulut,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim ikinci dönem
milletvekilliğim. 23’üncü Dönemden beri AKP Hükûmetinin genelde böyle son
zamanlara sıkıştırarak getirmiş oldukları bu kanunların sağlıklı yapılamadığını
belirtmek istiyorum.
Adalet gibi, adaletin din
kadar kutsal olduğunu bilen ve bu kutsallığa zarar vermemek adına, kurallarını
belirlerken sağlıklı ortamda bunun belirlenmesi gerektiğini ifade ediyorum.
Türkiye’de… Adalet medeni
toplumlarda mahkemelerce dağıtılmalıdır. Eğer mahkemelere halkın, vatandaşın
güveni kalmazsa herkes kendi adaletini kendisi sağlamaya kalkar. Hükûmetiniz
23’üncü Dönemde önce Türk Ceza Kanunu’nda iktidara geldikten sonra değişiklik
yaparak iki yıla kadar mahkûmiyet gerektiren suçlardan dolayı tutuklamayı
kaldırıp birçok suçun işlenmesinin önünü açmış oldu. Bilhassa çocukların, sokak
çocuklarının, terörizme teröristlerin kullandıkları küçük yaştaki çocukların
eylem yapmalarının ortamı hazırlandı.
Şimdi, adalet, saraylar
yapmakla maalesef sağlanamıyor, dağıtılamıyor. Adalet geç değil zamanında
karşılandığı zaman, gecikmediği takdirde kıymet bulur. Ülkede insanların
erişebildikleri, ulaşabildikleri yerlerde kolaylıkla haklarını arayabilmeleri
ve bu hakların sağlıklı sağlanabilmesi
gerekmektedir. Hükûmet birçok yerde mahkemeleri kapatarak, adliyeleri kapatarak
kendince bir çalışma yapmaktadır.
Geçenlerde Çorum’un Bayat
ilçesindeydim. O gün mahkeme kapatıldığı için halk eylem yaptı. Akşamüzeri
davul zurnalar çalmaya başladı. Ben Balıkesirliyim, oranın âdetini bilmiyorum.
“Düğün mü var?” diye sordum. “Hayır. Belediye başkanımız Ankara’da, adliyenin
açılması için çalışma yapıyordu. Oradan haber gönderdi, adliyenin yeniden
açılması kararlaştırılmış, o yüzden halka müjdeliyoruz.” dediler. Aklıma
Nasreddin Hoca’nın kaybolan merkebi geldi.
Balıkesir’in Balya, Gömeç,
Havran gibi yaz aylarında yüz binleri aşan nüfusun olduğu, birçok polisiye
olayların da vuku bulduğu, adalete insanların başvurması gerektiği bir bölgede
bu mahkemeler kaldırıldı. İnsanlar Balya’nın 120-130 kilometre uzağındaki
İvrindi’ye gelecek, 1,5 milyon liraya yakın masraf yapacak ve oradan adalet
bekleyecek. Bu bana göre adaletin… İnsanlara deniyor ki: “Sen git, kendi
adaletini kendin sağla.” Mevcut sistemler doğrultusunda şikâyet ettiğiniz… Yani
sizin kapınıza birisi gelse, kapınızda size hakaret etse, siz gidip onu şikâyet
etseniz emniyete, sizden önce o kişi evine gelecektir. Ülkede böyle bir
adaletsizlik var maalesef. Bunları sil baştan, yeni baştan, sağlıklı ortamda
birilerinin kurallarını, birilerinin kanunlarını bu ülkeye adapte ederek değil,
bizim bünyemize uygun kanunların oluşturulmasını, aslında Adalet Bakanlığının
Parlamentoya getirerek burada sağlıklı hâlde çıkarılmasını gerektirir. Ancak
böyle gece yarısı operasyonlarıyla gelişigüzel getirilen tasarıların Parlamento
tarafından değerlendirilerek eksiklerinin tamamlanmasına, doğru hâle
getirilmesine fırsat vermeyen, alelacele, gelişigüzel çıkartılan yasaların
sağlıklı olmadığı gerçeğini belirtmek gerekiyor.
Cezaevleri bir sorun,
adları önceden “ceza ve ıslah evleri” olan yerler bugün “ceza ve tevkif evleri”
hâline geldi. Cezaevine giren tutuklu mahkûm oluyor, dışarıya çıkan kahraman
gibi karşılanıyor, mafyalara eleman hazırlanıyor. Bunların bir şekilde
değerlendirilip, bu mantalitenin değiştirilmesi ve topluma sağlıklı bireyler
hazırlanması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET DURAN BULUT (Devamla)
– Önergemizin kabulünü arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bulut.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 Sıra
sayılı Kanun Tasarısına 52. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Dilekçe
sahibine” ibaresinin, “Dilekçe sahibine veya vekiline” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek (Kırklareli)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kadir Gökmen
Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2577 sayılı Kanun’un 14’üncü
maddesinin 2 no.lu fıkrası hakkında konuşacaktım ama kapattığınız adliyeler
sayesinde evrak havale edecek mahkeme kalmayacağı için başka konulara değinmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bana verilen süre içinde AKP İktidarında Türkiye'nin nereden nereye geldiğine
ilişkin başlıklar aktarmaya çalışacağım. AKP iktidara geldiği günden bugüne
Türkiye çok konuda gerileme yaşamıştır. Şimdi, AKP’nin önemli ilklerine bakalım.
Değerli milletvekilleri,
AKP Hükûmeti döneminde Türkiye’de ilk defa cari açık tarihin en yüksek
seviyelerine ulaştı. İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura “IMF’yi ikna
edin.” dedi. İlk kez ithalat 240 milyar doları aştı. Türkiye dünyanın en pahalı
benzinini kullanan ülke oldu. Cumhuriyet tarihinin en önemli kurumları ilk defa
AKP döneminde özelleştirme suretiyle elden çıkarıldı.
Türkiye'nin can damarı Türk
Telekom, Oger’e satılmak suretiyle iletişim sektörü yabancıların eline geçti.
Bir Başbakan “Toprak satılıyorsa, alıp götürmüyorlar ya!” dedi ama Oger ailesi
Türkiye'nin dört bir yanındaki arsa ve gayrimenkulleri satarak kasasını
büyüttü.
Bakınız, AKP’nin “ne varsa
özelleştir” mantığıyla 2011 Nisan ayında satılan İstanbul Deniz Otobüsleri
işletmeleri âdeta tekelleşti. Özelleştirmenin adı, AKP öncesi rekabet iken,
hizmet kalitesi iken AKP’yle soygun oldu, talan oldu.
Haydarpaşa Garı iştahı
kabaran rantçılar için organize bir operasyon ile adım adım devre dışı
bırakıldı.
2002’de 1 milyar doları bulmayan
cari açık 2011’de 77 milyar dolar oldu. Beğenmediğiniz cumhuriyet döneminde
bütün Osmanlı İmparatorluğu’nun borçları 1954 yılına kadar ödendi,
özelleştirdiğiniz bütün bankalar, fabrikalar kuruldu. 2002’ye kadar tüm borç
130 milyar dolardı, 2011 yılı sonunda 307 milyar dolar oldu. Yani sattınız
savdınız, ayrıca 180 milyar daha borçlandınız.
“Babalar gibi satarım.”
diyen bir Bakanınız vardı. Sevda Tepesi’nin Suudi Kralı için imara açılmasına
şaşmadık. Sözü geçen Bakanınız tarafından sözü edilen 10 milyar dolar nerede?
Çiftçi ve üreticiler
AKP’yle mağdur edildi. İlk defa bir Başbakan çiftçiye “Ananı da al git.” dedi,
“Gözünü toprak doyursun.” dedi. Fındık üreticileri cumhuriyet tarihinin en
büyük mitingini AKP İktidarında yaptı.
Memur maaşları dokuz yılda
yüzde 30 oranında eridi.
Kapanan iş yeri sayısı son
on yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Yalnız 2011 yılında tam 435.500 iş yeri
kapısına kilit vurdu. 4 esnaftan 3’ü borç batağına girdi.
İleri demokrasi
çığırtkanlığının yapıldığı bir dönemde 100’e yakın gazeteci hapiste, her türlü
baskı ve sansüre rağmen görevlerini yapmaya çalışan kalemler cezaevinde. Böyle
bir Türkiye, AKP’nin deyimiyle, hayaldi, gerçek oldu. Yayınlanmamış kitabın
toplatılması, doğru düzgün delil olmadan bir ordunun generallerinin, halkın
iradesiyle seçilen milletvekillerinin parmaklıklar ardında tutulması, en az 500
lise ve üniversite öğrencisinin tutuklu bulunması hayaldi, gerçek oldu. Pankart
açan öğrenciyi hapse atmak, konuşma engelli vatandaşı örgüt propagandası yapmak
suçuyla yirmi beş yılla yargılamak, bunların hepsi hayaldi, gerçek oldu. AKP’ye
karşı çıkan herkesin yolu AKP döneminde Silivri’de birleşti, geriye kalanların
ise Metris’te. Yargılamalar sürerken intikamcı yandaş kalemler birçok sanığı
defalarca infaz etti.
Temiz futbol kisvesiyle ve
kamuoyuna gerçek nedeni açıklanmayan bir şekilde başlatılan operasyon, bir öç
alma oyununa dönüştü. Fenerbahçe, intikamcı hislerin kurbanı olan kalemlerle
şikenin de ötesinde yıpratıldı.
Hatırlayın, Ergenekon’un
kasası olmakla suçlanan birisi vardı, Kuddusi Okkır. Yürüyerek girdiği
cezaevinden cenazesi çıktı. Parası yoktu, cenaze masraflarını belediye
karşıladı.
Peki, ya terör? AKP
İktidarının “demokratik açılım” adını verdiği ve ne olduğu belirsiz konu,
bölücü terör örgütü PKK’ya bugüne kadar hiç olmadığı ölçüde cesaret verdi. AKP
iktidara geldiğinde neredeyse sıfıra inmiş terör saldırıları büyük bir ivmeyle
arttı. Terör eylemleri yalnızca güneydoğu bölgeleriyle sınırlı kalmayarak,
Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere batıya doğru uzandı.
Acılı ailelerin “Vatan sağ
olsun.” sözleri manşetlere taşınırken, ilk defa bir Başbakan “Askerlik yan
gelip yatma yeri değildir.” dedi.
Türkiye'de ilk defa bir
bakan, iki kişinin ölümüne neden olan biber gazı için “İnsan sağlığına zararı
yok.” dedi. Madem o kadar zararsızdı, bu biber gazını kendisi bizzat üstünde
test etme çağrıma neden uymadı?
Bütün adliye “F” tipi
polisin kontrolü altında. Bu adaletin üzerindeki “F” tipi kontrol ne zaman
ortadan kaldırılacaktır?
Hepinize iyi sabahlar
diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öğüt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
52’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir.
53’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 53. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Sezgin Tanrıkulu Turgut Dibek
Mersin İstanbul Kırklareli
Tanju Özcan Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal
Bolu Zonguldak İstanbul
Dilek Akagün Yılmaz Tufan Köse Ali Özgündüz
Uşak Çorum İstanbul
İlhan Cihaner Gürkut Acar Mevlüt Dudu
Denizli Antalya Hatay
Madde 53- 2577 sayılı
Kanunun 16'ncı maddesine, (5) fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki 6. fıkra
eklenmiştir.
“(6) Danıştay savcısının
esas hakkındaki düşüncesi, Danıştay Başsavcılığınca, taraflara tebliğ olunur.
Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde, yazılı görüşlerini yazılı olarak
bildirebilirler.”
BAŞKAN – İkinci önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
278 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 53. Maddesinin Teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Alim Işık Ali Öz Oktay Öztürk
Kütahya Mersin Erzurum
Seyfettin
Yılmaz Yusuf
Halaçoğlu
Adana Kayseri
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle, hukuk
devleti ilkesinin zedelenmesinin önlenmesi amaçlanmaktadır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bundan sonra hep var olacak galiba karar yeter sayısı çünkü muhalefet
yok zaten, temsil edilmiyor Divanda.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 278 sıra
sayılı kanun tasarısının 39.(Komisyon Metninde 53.madde) maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tanju Özcan (Bolu) ve arkadaşları
Madde 53 - 2577 sayılı
Kanunun 16'ncı maddesine, (5) fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki 6. fıkra
eklenmiştir.
“(6) Danıştay savcısının
esas hakkındaki düşüncesi, Danıştay Başsavcılığınca, taraflara tebliğ olunur.
Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde, yazılı görüşlerini yazılı olarak
bildirebilirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Muhterem Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Tanju Özcan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ben de gecenin ilerleyen saatlerinde sizleri
sevgi ve saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Arkadaşlar, salı gününden
bu yana gerçekten çok yoğun bir çalışma temposu içerisindeyiz. Özellikle, ben
de bu hafta Divanda nöbetçiyim ve hepinizin yüzüne yansıyan yorgunluğu net bir
şekilde görebiliyorum.
Şu anda, arkadaşlar,
bunları abartı olarak söylemiyorum….
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
102 kişi var Sayın Başkan.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - En
az 5 arkadaşımız uyuyor, 15 arkadaşımız da her an uyumak üzere…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, sayın.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Her
an uyumak üzere.
Arkadaşlar, ben şunu
söylemeye çalışıyorum: Elbette çok çalışalım ancak verimli de olsun bu
çalışmalar, amacına da uygun olsun.
Bakın arkadaşlar, bir şey
dikkatinizi çekti mi bilmiyorum? Genel Kurul salonunda saat yok. Sayın Başbakan
başınızı kaldırıp saate bakmayın diye buraya saat dahi koydurmamış.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya
Başbakanın bununla ne alakası var?
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Saat nerede olmaz biliyor musunuz arkadaşlar? Saat kumarhanelerde olmaz kasıtlı
olarak, insanlar saate bakmasın düşüncesiyle olmaz. O anlamda ben, burada bu
saatin olmamasını da çok iyi niyetli olarak değerlendirmiyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen
Başkanlık Divanındasın…
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, burada bu yasa görüşülürken çok sayıda hukukçu arkadaşımız
görüşlerini ifade etti. Ben de hukukçu bir arkadaşınız olarak, bu yasayla
ilgili görüşlerimi kısmen sizinle paylaşmak istiyorum.
Arkadaşlar, bir yargı
reformu yasa tasarısı olarak kamuoyunda bilinen bir yasayı görüşüyoruz. Ancak
bu yargı reformu tasarısının içerisinde mevcut yargı mensuplarıyla ilgili
herhangi bir düzenleme yok. Ne hâkim, savcılarımızın özlük haklarıyla ilgili,
mali haklarıyla ilgili bir düzenleme var, ne yazı işleri müdürlerimizle ilgili
bir düzenleme var, ne icra memurlarıyla ilgili, zabıt kâtiplerimizle ilgili bir
düzenleme var, ne infaz koruma memurlarıyla ilgili tek bir düzenleme yok. Hatta
burada bir öneri geldi biraz önce, hepsi Türkiye’nin fakir ailelerinin
çocukları olan mübaşirlerle ilgili yardımcı idari hizmetler sınıfından genel idari
hizmetlere aktarılmasına ilişkin bir düzenleme teklifi geldi; ee, bunu dahi
reddettiniz.
Şimdi, arkadaşlar, hiç
baktınız mı yardımcı hizmetler sınıfının tanımına? Yardımcı hizmetler sınıfının
tanımında bahçe hizmetlerinden bahseder.
Şimdi, mübaşirler adliyede
ne iş yapar biliyor musunuz? Mübaşirlerin adliyede yaptıkları işler diğer kamu
kesiminde çalışan yardımcı idari hizmetler sınıfındaki kişilerle aynı değildir.
Bu ayrımı bile yapamadınız maalesef.
Arkadaşlar, üzülerek
söylüyorum; görüşülmekte olan 278 sıra sayılı Yasa Tasarısı’yla ilgili
birçoğunuzun görüşü bile yok. Bunu sakın yanlış anlamayın. Ben birçoğunuzun
bunu okumadığını, ilgi göstermediğini de görüyorum. (AK PARTİ sıralarından
“Nereden biliyorsun?” sesi) Basılmış olan yayını da alıp okumadınız. O anlamda
çoğunuz burada ne konuşulduğunun farkında bile değilsiniz. Bunu üzülerek söylüyorum.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Al
bak, burada var; okunmamış mı?
TANJU ÖZCAN (Devamla)
– Arkadaşlar, bakın biraz önce, 43’üncü
maddeyle ilgili bir düzenleme geldi. Bu düzenleme neydi? Danıştaya seçilme
yeterliliğiyle ilgili farklı bir düzenleme yaptınız. Bunu kimin için
yaptığınızı ben çok merak ediyorum. Bunu kimin için yaptığınızı gerçekten merak
ediyorum. Sayın Özcan Yeniçeri, eski bir genel sekreterden bahsetti. Eğer
bahsettiği kişi Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir önceki Genel Sekreteri ise
-ki bu çok üzücü olur- eğer bu kişiyi Danıştaya atamak için bu düzenlemeyi
yapıyorsanız, gerçekten çok üzülürüm. Çünkü arkadaşlar, bu kişinin tek bir
vasfı var, o da Sayın Başbakanın köylüsü olmak.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Ayıp
be, ayıp!
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Onun
dışında, bu adamın liyakati yok, maalesef yeterli birikimi de yok.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) –
Kaymakamlık yaptı.
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Siz
böyle bir adamı Danıştaya üye olarak atamak için bu düzenlemeyi yapıyorsanız…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– İhtimal üzerine bir konuşma yapıyorsunuz!
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
…arkadaşlar, kusura bakmayın da sizlere “Yazıklar olsun!” diyeceğim.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Şu
ağzını bir düzelt! Konuşmayı öğren!
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Ne
yapıyor bu arkadaşımız? Ne yapıyor bu arkadaşımız? Eli cebinde, akşama kadar
Türkiye Büyük Millet Meclisinde dolaşıyor. Makam aracı altında. Ne yapıyor?
MEHMET ERSOY (Sinop) –
Ayıp, ayıp!
BAŞKAN – Arkadaşlar,
dinleyelim, lütfen.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Şimdi, arkadaşlar, zaten AKP’nin en önemli sorunu bu. Liyakat sahibi olmayan
insanları hak etmedikleri koltuklara atama konusunda çok maharetlisiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Geç yerine otur! Çok konuştun!
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Çok
maharetlisiniz arkadaşlar. Arkadaşlar, bakın, şimdiden uyarıyorum. O Genel
Sekreteri, o eski Genel Sekreteri Danıştaya üye olarak atamak için bu
düzenlemeyi yapıyorsanız, bunu, ben ve arkadaşlarım her yerde dile getireceğiz.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Müthiş zekisin!
TANJU ÖZCAN (Devamla) - Her
yerde bunu dile getireceğiz. Her yerde dile getireceğiz.
MEHMET ERSOY (Sinop) –
Ayıptır!
BAŞKAN – Dinleyelim lütfen.
TANJU ÖZCAN (Devamla) –
Arkadaşlar, sürem bittiği için, bundan sonra, değinmek istediğim bazı konular
var, bunlara değineceğim önümüzdeki maddelerde.
MEHMET ERSOY (Sinop) -
Yirmi beş yıl kaymakamlık yaptı.
TANJU ÖZCAN (Devamla) -
Şimdilik hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
53’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 53’üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölüm
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Şimdi üçüncü bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm 54 ila 81’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde söz
isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Osmaniye. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan Türk milletinin saygıdeğer
milletvekilleri; 278 sıra sayılı Tasarı’nın üçüncü bölümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yüce Yaradan’ın biz
insanoğluna en önemli öğüdü adaletli olmamızdır. Her cuma namazı hutbesinde
hatip “Allah sizlere adaletli olmayı emreder.” ayeti celilesini okur. Bunu
iyice anlamamız için de ayrıca tercüme eder. “Allah kendisi adildir ve adil
olanı da sever.” Bu cümleden olmak üzere yargılama ve adalet öncelikle bir
uluhiyet meselesidir. Demokratik, laik hukuk düzeni bu ilahî fonksiyonu
yeryüzüne indirerek dünyevileştirmiş ve yargının meşruiyet kaynağı olarak
millet iradesini esas almıştır. Bu nedenledir ki yargıcın yargılama esnasında
kendi vicdanı dışında hiçbir dünyevi otoriteye karşı hesap vermemesi, hukuk
dışında hiçbir güce bağlı ve bağımlı olmaması ve hiçbir siyasal iktidar ve
ideolojiye yandaş olmaması beklenir. Ancak yaşadığımız gerçeklikler bizlere
siyasal ya da siyaset dışı güç odaklarının kendi siyasal ve ekonomik çıkarları
için yargıyı kontrol altına almakta ne kadar heveskâr olduklarını ve maalesef
bazen bu heveslerini gerçekleştirdiklerini göstermektedir.
Bugüne kadar yargıyı kendi
siyasal iktidarının bir parçası hâline getirmekte en hevesli ve becerikli
siyasal kadrolar ise AKP’de tebarüz etmiştir. AKP, iktidarını muktedir kılmak
için on yıl boyunca yargıyla oynayıp durmuştur; siyasal iktidarı için tehdit
potansiyeli taşıyan bütün kişi, kurum ve değerleri yargının hedef tahtasına
oturtup yargının arkasına saklanarak hedeflerine ateş etmiştir. AKP, bugüne
kadar hiçbir düşmanıyla yüz yüze gelerek mertçe, erkekçe er meydanında mücadele
etmemiştir; mütemadiyen yargının arkasında mevzilenip bel altından vurarak
siyasi rakiplerini ekarte etmeye, mutlak iktidara götüren yoldaki engelleri
yargının gücüyle temizlemeye çalışmıştır.
Türkiye'nin yüz yüze
kaldığı terör belasını defetmekte katkı sağlayacağı düşüncesiyle tamamen
zaruretten kurulan özel yetkili mahkemeler, iktidar tarafından bir bulunmaz
fırsata dönüştürülmüş ve kısa zamanda toplumsal muhalefeti, sivil toplumu ve
anayasal kurumları sindirme, yıpratma ve hırpalama mekanizmalarına
çevrilmiştir. İktidar özel yetkili mahkemeler eliyle ülkede insan hak ve
hürriyetlerinin hiçe sayıldığı bir korku imparatorluğu tesis etmiştir.
Vatandaşlarımızın siyaset kurumundan çözümünü beklediği her problemin iktidar
tarafından birer siyasi rant vesilesi olarak görülüp sosyal çatışma ve
kutuplaşma alanı hâline getirilmesi, toplumsal uzlaşma ve birlikte yaşama
duygusunu giderek zorlaştırmıştır. Siyaset kurumu, AKP İktidarının elinde bir
çare ve çözüm müessesesi olmaktan çıkıp kriz üreten bir mekanizma hâline
dönüşmüştür. On yıldır iktidarın pusulası baskı, yıldırma ve sindirme; rotası
ise toplumsal çatışma, kutuplaşma ve nihayet bölünmedir.
Anayasa değişiklikleriyle
düşünce hürriyetinin genişletileceğini vaat eden iktidar, kendisi gibi
düşünmeyen herkesi ipe sapa gelmez çeşitli gerekçelerle itham ederek polis marifetiyle
yargı önüne atmış, yargılamaları bir cezalandırma yöntemi olarak benimsemiştir.
Tek suçu parasız üniversite istemekten ibaret olan onlarca gencimiz, sırf bu
taleplerini Başbakanın olduğu bir ortamda dile getirdikleri için “örgüt üyesi
olma” gibi insan hak ve hürriyetlerinin önemli ölçüde askıya alınabildiği bir
yargılama biçimine muhatap edilmiş, aylarca suçlarını dahi öğrenemeden tutuklu
kalabilmişlerdir. Hükûmet politikalarını eleştiren gazeteciler, bilim adamları
ve bürokratlar yazdıkları yazılar ve kitaplar nedeniyle gözaltına alınmış,
anlaşılması güç suçlar isnat edilerek kendilerini aklamaları istenmiş, masum
olduklarını kendilerinin ispat etmeleri beklenmiştir. Masumiyet karinesi ters
yüz edilerek birer suçluluk karinesi hâline dönüştürülmüştür. Hükûmete karşı
olan herkes birer doğuştan suçlu bireyler olarak görülmüş ve masumiyetlerini
ispata icbar edilmişlerdir. Hükûmet, düşünce hürriyetini genişletme vaadiyle
düşünceleri kafanın içine hapsetmeye çalışmıştır. Herkes Hükûmet karşıtı
düşüncelerini zinhar açığa vurmamak, Hükûmet politikalarını yüksek sesle
eleştirmemek, Hükûmet aleyhinde yazı ve kitap yazmamak ve Hükûmete muhalefet
etmemek koşuluyla istediğini düşünmekte serbesttir. Aksi hâlde, herkesin
akıbeti meçhul olacaktır.
AKP, en şiddetli çatışma
ortamlarını ordumuz üzerinde gerçekleştirmiştir. Ordumuz “normalleşme”
söylemleriyle hırpalanmış ve yıpratılmıştır. Özel yetkili mahkemeler
vasıtasıyla tatmin edilmeye çalışılan intikam, cezalandırma ve burun sürtme
duyguları, toplum ve devlet hayatımızda kalıcı ve telafisi güç anomilere neden
olmuştur. Hükûmet, özel yetkili mahkemelere yüklediği misyon karşılığında
onları kontrolsüz, sorumsuz ve dokunulmaz hâle getirmiştir. Buna karşılık, elde
ettiği dokunulmazlık ve sorumsuzluk nedeniyle güç sarhoşluğuna kapılan özel
yetkili mahkemeler dengesini yitirmiş, siyasal iktidarla güç mücadelesine
girişmeye kalkışmış, yürütmeyi, hatta yasamayı dahi kuşatmaya kalkışmıştır.
Yani yargıyı kuşatmak için Anayasa ve yasaları dizayn eden iktidar, bugün özel
yetkili mahkemelerin tasallutuna uğramıştır.
Görülen o ki özel yetkili
mahkemeler fütursuzca kullandıkları yetkileri nedeniyle kantarın topuzunu
kaçırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinde dalga dalga gerçekleştirilen
operasyonlarla ordunun morali bozulmuş, gerek terörle mücadeledeki azim ve
kararlılığı gerekse dış tehdit unsurları karşısındaki caydırıcılığı erozyona
uğratılmıştır ancak yaşamakta olduğumuz Suriye krizi morali, caydırıcılığı ve
savaş kapasitesi yüksek bir Türk ordusunun bu coğrafyada ne kadar önemli ve
gerekli olduğunu göstermiştir. Komutanları sanık sandalyesinde oturan,
itibarsızlaştırılmış bir ordunun zafer kazanmasını beklemek abesle iştigaldir.
Özel yetkili mahkemeleri bu
yarattıkları kaotik ortamdan tek başına sorumlu tutmak, bugüne kadar bölücü
terör ve organize suç örgütleriyle mücadelede fedakârca hizmet vermiş olan bu
mahkemelere haksızlık olacaktır. İktidar çoğunluğunun hiçbir uyarı ve
eleştiriyi dikkate almadan yaptığı yasalarla bu duruma zemin hazırladığı da
tartışılmaz bir gerçekliktir.
Fakat bugün tartıştığımız
özel yetkili mahkemeler sorununu aşmanın yolu, özel yetkili mahkemeleri
kaldırmak değildir. Özellikle bölücü terör ve çetelerle mücadele bağlamında
özel yetkili mahkemelere şiddetle ihtiyacımız vardır ancak bu mahkemelerin adil
yargılama, sanık haklarına riayet ve savunma hakkının kutsallığı ilkelerine
azami bağlı kalacak şekilde görev ve yetkilerinin yeniden tanımlanmasına
ihtiyaç vardır.
Özel yetkili mahkemelerin
yetki sınırları, Türkiye'nin içerisinde bulunduğu güvenlik, asayiş şartları
çerçevesinde yeniden çizilmeli, yargılama sürecini hızlandıracak tedbirler
alınarak yersiz ve haksız mağduriyetlere neden olan düzenlemeler
kaldırılmalıdır.
Varlığı sadece demokrasinin
varlığı ve devamıyla mümkün olan siyaset kurumunun, darbe girişimi iddiaları
karşısında sessiz kalması veya herhangi bir suçun faillerinin cezasız
bırakılmasını istemesi beklenemez ancak demokrasi ve hukuk devleti, suçluların
da hukukunu güvence altına almaktadır. Hukuk, sadece sanıkları değil,
yargılayanları da kuşatan kutsal değerler sistemidir. Hukuka uygun olmayan
keyfî soruşturma yöntemleri hukuk devleti tarafından korunamaz. Sorun, özel
yetkili mahkemelerin varlığında değil, işleyişinde ve işletilişindedir. Bu
nedenle, özel yetkili mahkemeleri kaldırmak sorunları çözmediği gibi,
sorunların başka alanlarda, başka şekillerde daha da şiddetle belirmesine neden
olabilecektir.
İktidarın önümüze getirdiği
tasarı bu hâliyle kanunlaşırsa devletin bölücü terör ve suçla mücadelesi zaafa
uğrayacak, milletin devlete ve adalet sistemine olan inancı sarsılacaktır. Eli
kanlı, silahlı teröristler, kravatlı şerikleri ve iş birlikçileri ellerini ve
kollarını sallayarak sokağa bırakılacaktır. Uyuşturucu çeteleri, mensupları,
mafya bozuntuları, çıkar amaçlı suç örgütü mensupları her gün aramızda
dolaşabilecektir. Biz, kimsenin, özellikle yıllarca bu ülkeye kritik görevlerde
hizmet etmiş değerli şahsiyetlerin, gazetecilerin, bilim insanlarının uyduruk
nedenlerle haksız yere yargılanması ve tutuklanmasından yana olmadığımız gibi,
gerçek suçluların, darbecilerin, çetecilerin ve eli kanlı teröristlerin de
özgürce suç faaliyetlerine devam etmesini kamu düzenini koruma açısından uygun
bulmuyoruz. Söz konusu tasarı bu bağlamda bizi endişeye sevk etmektedir.
Bu duygularla tasarının
yine de hayırlı olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu,
teşekkür ederim.
İkinci konuşmacı, Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Buldan.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA PERVİN
BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri ya
da boş koltuklar; toplumsal yaşamın başladığı günden bugüne değin insanoğlunun
toplumsal yaşamdan kaynaklanan bazı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla oluşturduğu
kurumsal yapıya “devlet” adı verildi. Devlet, toplumsal olarak duyulan
ihtiyaçların karşılanması adına var oldu ve bu temelde meşruiyetini kazandı.
Ancak bu gücün başatlaşıp kendi yurttaşını yutmasını önlemek adına devlet
tanımlaması yapılırken “hukuk” kavramına ihtiyaç duyuldu. Yani bir toplumun
ihtiyaç duyduğu şey kendi başına bir devlet değil, demokratik hukuk devletiydi
çünkü hukuk devletin hem temeli hem varlık nedeni ve hem de sınırlarıdır.
Devlet kudretinin sınırları hukuk devletiyle belirlenir. Hukukun varlığının
tartışıldığı durumlarda, adalet ihtiyacının karşılanmadığı durumlarda, aynı
zamanda devletin de meşruiyeti tartışılıyor demektir. İşte, ne yazık ki Türkiye
Cumhuriyeti devletinde yüz yıldır hukuk ve devlet zemininde yaşananlar bu
tartışmayı ortaya çıkarmıştır. Bugün, Genel Kurulun gündemine alınan bu yasa da
bu tartışmanın bir sonucudur ancak bu tartışmayı nihayetlendirecek, devlet
eliyle yaratılan hukuk sorunsalı ve adalet sağlama sorumluluğunu ifa edememeyi
çözüme kavuşturacak bir düzenleme asla değildir, adı üzerinde “3’üncü Yargı
Paketi” sivilleşmeye ve demokratikleşmeye olan ihtiyacımız konusunda inkâra
gelinmiyor ancak İktidar tarafı rötuş yapmaktan daha ileri sayılabilecek
adımları da atmıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hukuk devleti olma vasfını fiilî durumlarda ortaya koyamayan
Türkiye Cumhuriyeti devletinde hukuk güvenliği bulunmamaktadır, yurttaşların
adil yargılanma hakkı sistematik bir şekilde ihlal edilmektedir; hukuk değil,
devlet üstün kılınmıştır; hukuk adaletin sağlanması amacından saptırılmış,
devletin mutlak otoritesini sağlamakta bir araç durumuna düşürülmüştür; yargı
organları devletin toplum üzerindeki sopası olarak kullanılmıştır ve bu
kullanıma devam edilmektedir. Yüz yıldır bu ülkede yargı mekanizması, hukuksuzluk
üretim merkezleri gibi çalışmıştır. İstiklal mahkemeleri, sıkıyönetim
mahkemeleri, DGM’ler ve bugünkü özel yetkili ağır ceza mahkemeleri toplumsal
kıyımı gerçekleştirmiş, kendi yurttaşını iç düşman olarak gören resmî
ideolojinin istekleri doğrultusunda kellesi istenen her bireyin fermanını
yazmıştır. Devlet terörü, kendini en az silah zoru kadar hukuk zoru kullanarak
göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüz yıldır aynı totaliter mantığın cenderesinde yok edilen
adil yargı sistemi konusunda zaman zaman çeşitli düzenlemeler yoluna gidilse
dahi bir arpa boyu yol alınamamıştır çünkü yargı bağımsızlığı hiçbir zaman esas
alınmamıştır çünkü devlet aklı, yargı gücünü ideolojik bir aygıt olarak
kullanma fikrinden asla vazgeçmemiş, bu minvalde girişimlerde bulunmamıştır. Bu
nedenle, adil bir yargı sisteminin yeniden inşa edilmesi için öncelikli olarak
devletin asırlık aklının dönüşmesi, demokrasiye ve adaletin tesisinin olmazsa
olmaz önemine inanılması gerekmektedir. Nitekim, bugün itibarıyla hem toplumsal
barışımız ve hem de aydınlık geleceğimiz için bu dönüşüm elzemdir.
O kadar uzun zamandan
beridir adalet için mücadele eden ve adaletin tecelli etmesi umuduyla bekleyen
o kadar çok yurttaşımız var ki adalet gelmeden huzur asla gelmeyecek bu
topraklara. Dolayısıyla, yargı sistemi, adalet ihtiyacını karşılayacak bağımsız
bir yapıya kavuşturulmak isteniyorsa üç beş rötuşla göz boyamaktan çok şimdiye
kadar yapılmışların ötesine gitmek ve hukuka gölge düşüren bütün yasa ve
oluşumlar ivedilikle kaldırılmalıdır. Nitekim, istiklal mahkemeleri,
sıkıyönetim mahkemeleri, DGM’ler kaldırılmış ancak onların yerine o misyonu
yüklenecek yapılar oluşturulmuştur. İşte, demokratikleşme adına kaldırılan
DGM’lerin yerine kurulan özel yetkili mahkemeler, cumhuriyet tarihinin beterin
beteri hukuksuzluklarına imza atmıştır. Vahşet uygulamalarının karar
mekanizması olarak oluşturulan istiklal mahkemelerinin kuruluşunun üzerinden
yaklaşık bir asır geçti, nice hükûmetler değişti, demokrasi palavraları ile
koltuğunu elinde tutan nice siyasetçiler geldi, geçti. Yargı sisteminin bugünkü
durumu cumhuriyet tarihinin en vahim tablosudur. Örgütlenme, toplanma, gösteri
yapma ve temel yurttaşlık haklarını kullanmaktan ötürü binlerce kişi
cezaevlerine kapatılmıştır. Yargının bu ülkede tam bir asırdır adaleti
sağlamaktan daha başka amaçları vardır; toplumsal muhalefeti baskı altına
almak, ağır cezalar ile sindirmek gibi; hayata henüz başlama fırsatını
yakalayamayan Kürt çocuklarını cezaevlerinde bin bir türlü işkence ile
soldurmak gibi; kadınlara tecavüz edeni, vuranı, öldüreni türlü türlü nedenler
bularak ödüllendirip, cinsiyet köleliğinin devamına olanak sağlamak gibi.
Her Millî Güvenlik Kurulu
toplantısından sonra açıklandığı üzere, hukuk yolu ile terörle mücadele etmek
görevi yargıya verilmiştir. Bu bağlamda, siyaset yapanı, sendikacı olanı,
muhalif öğrenci, avukat, yazarçizer olanı, Kürt’ü, Kürt’ün yanında duran Türk’ü
ve bu gidişe dur demek isteyen daha binler ve binlercesini hiç tereddüt etmeden
hapishanelere doldurmak gibi bir işlevi var yargının.
İnsanlık suçu
niteliğindeki, devletin kirli elleriyle işlenmiş binlerce suçun zaman aşımına
uğratılması gibi bir misyonu var yargının.
Halkın iradesini
parmaklıklar ardında tutmanın hukuksal dalaverelerini üretmektir yargının
görevi.
Haklarının farkında olup
“Ben varım ve beni var eden haklarımı istiyorum.” diyen milyonları hukukun
sopası ile korkutup bu ülkede yaşadığına pişman edendir yargı.
Bu ülkede yıllardır
binlerce ölümün nedeni olanları korumaktır yargının misyonu.
Ülkenin biricik
zenginlerinin başı her sıkıştığında kol kanat gerip onları hukukun elinden
kurtarandır yargı.
Bu yargı askerin, polisin,
JİTEM’in katlettiği hiçbir canın hesabını sormayandır. Bu emirleri veren hiçbir
bakanı, başbakanı, bürokratı ve generali hukukun karşısına çıkarmayandır. Bir
şekilde yolu mahkemeye düşene ise ödül türünden kararlar verip biricik
katillerini devletin şefkatli kollarına sarandır.
Terör suçlusu olarak
yargıladığı çocuklara ömürlerinin katbekat üzerinde ağır cezalar yağdıran bu
yargı, on iki yaşında on üç kurşunla katledilen Uğur Kaymaz’ın katillerini
suçsuz bulandır. Halkın üzerine bombalar yağdıran devlet çetelerine ceza
vermeyip onları tek celsede salıverendir. Bin operasyonda kaç bin canı
söndürdüğü hâlâ açığa çıkarılmamış olan bir katil ile üç beş yıl hapis için
antlaşma yapandır. Bu, aynı zamanda, bu Hükûmetin faili meçhul tutulan
cinayetler konusunda takındığı tutumun açık resmidir. Kürt’e başka, devlete
başka bir hukuk vardır bu memlekette. Delil karartma ihtimalinden suçsuz binlerce
insanı hapishanelerde tutuklu tutan bu yargı, Roboski’de 34 sivili katledenleri
sorguya bile almayandır. Tarih tanıktır, yargı, bu ülkede katledilmiş binlerce
Kürt’ün canını ceza hukukunun konusu dahi yapmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet, devletin hemen her türlü kirli faaliyetlerinin
sorumluluğunu “Bizden önce olmuştu” diyerek geçmişe atmaktadır. Ancak, bütün bu
saydıklarımı Hükûmet, geçmişinden devralmış ve kendi döneminde yargının
kokuşmuşluğuna zirve yaptırmıştır. Dolayısıyla bu Hükûmet, bu vebalin yükünden
kendini kaçırmasın, üç-beş düzenleme ile “ben bu yargıyı düzeltirim” demeye
yeltenmesin.
Bu ülkede adaleti ancak ve
ancak hukukun gücünden başka bir güç tanımayan tam bağımsız bir yargı sistemi
sağlayabilir diyor, Genel Kurulu ve boş koltukları saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Buldan.
Üçüncü konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Emine Ülker Tarhan, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİNE ÜLKER
TARHAN (Ankara) – Her ne kadar yarısından çoğu buharlaşmış gibi görünse de
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Malum, fizik kuralıdır, katılaşan cisimler
mecburen gün gelir buharlaşırlar.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Çok vecizsiniz!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Bilmediğiniz konularda konuşmayın kadrolu eleman olarak, rica
edeceğim. Çok parazit yapıyorsunuz.
Şu anda aslında yargı
paketini görüşüyoruz arkadaşlar, ancak bu paketin içinde…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Asıl parazit sizsiniz.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Sayın Başkan, susturacak mısınız paraziti, yoksa ben müdahale
edeyim mi?
BAŞKAN –
Affedersiniz…Mehmet Bey… Lütfen… Lütfen.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Parazit sizsiniz! Saygılı olun, bir milletvekiline “parazit” diyemezsiniz.
KEMAL EKİNCİ (Bursa) –
Konuşma be!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Evet, yargı bağımsızlığı yok, hak arama özgürlüğü yok. (AK PARTİ ve
CHP sıralarından gürültüler)
KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Her
şeye laf atıyorsun!
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Parazitlik yapma!
KEMAL EKİNCİ (Bursa) –
Konuşma!
BAŞKAN – Sayın Metiner yapmayın… Arkadaşlar, lütfen…
Lütfen…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Bu paketin içinde aslında hiçbir şey
yok ama şaşırtıcı da değil. 12 Eylül 2010 tarihinden sonra yargı yürütmeye bağlanmıştır
ve baskılara mukavemet edemeyecek hâle getirilmişti. ( AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Ya ayağa kalkmayacaksın ya da geleceksin parazit herif!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) –
Orada yiğitlik yapıyor. Çıksana lan ortaya şuraya! Şark dansözü! Orada
konuşacağına çıksana şöyle!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Ve demokratik meşruiyet çığlıklarıyla ölüler bile yerinden
kaldırılıp… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen…
Lütfen oturalım, lütfen oturalım. Sayın Hatibi dinleyelim arkadaşlar.
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Kim ayağa kalkıyorsa gelecek!
ÜMİT ÖZGÜMÜŞ (Adana) – Şark
dansözüsün lan sen!
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – …”yetmez ama evet”çilerin büyük desteğiyle yargı elden
çıkartılmıştı. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Hatibi dinleyelim, lütfen…
Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, anlayamıyoruz olayı.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Keyfî cezalandırmalarla, soruşturmalarla yargıçlara gözdağı
vermekle yetinilmemiş, halk da yargı eliyle terbiye edilmeye başlanmıştı ve o
gün, Başbakan geldiğinde ayağa kalkmayan, parasız eğitimi özleyen, saçını
kestirme suçunu işleyenler hapislerde çürütülmüş, kendini evrensel polis şefi
ilan edip tüm benliğini kolluğa teslim edenlerin iz düşümü olan sizin yargınız
gözünde artık her şey suç hâline gelmişti ama suçla ilgili sınırları vardı
tabii, iktidarın rehberliğinde ve izin verdiği yere kadardı tabii görevleri.
Örneğin, iktidar, dolaylı
sansür mü uyguluyor; hadi bakalım, yargı, bunun doğrudanını uygulamaya başladı.
İktidar, Deniz Feneri’yle pek mi samimi; yargı, bir adım ileriye giderek Deniz
Feneri savcılarını mahkûm etmeye çalıştı. İktidar, kitapların ve uygunsuz ya da
tehlikeli gazetelerin yasaklanmasını mı istiyor; yargısı bir adım daha ileri
gitti ve yayınlanmamış kitapları imha etti. Gazetecilerin cezasını kesti,
sürgün, cezaevi, itibarsızlaştırma ya da mezar olan kaderlerini çizdiniz
onların. Farklı düşünenlere tahammülsüz bir tahakküm kültürünün gönüllü
sözcülüğünü ve uygulayıcılığını üstlenmiş bir yargı yarattınız, sistemin
baskıcı ve engelleyici karakterini bünyesine almış bir yargı yarattınız, bunun
yanı sıra da yeni yeni dokunulmazlar yarattınız. Yargı sansürlüyor, içeri
atıyor; kürtaj ağlakları hüngür hüngür ağlayan zihniyetleriyle biber gazlarına,
cop yaralarına, genç kızların yolunmuş saçlarına, polis tekmeleriyle düşürülmüş
bebeklerine nedense duyarsız kalıyor bu zihniyetiniz. Bir parantez açıyorum,
kürtaja ağlayan ağlaklar, doğmamışların yaşam hakkını savunduğunu söyleyenler,
doğmuşların, büyümekte olanların canına okumaktan hiç ama hiç utanmıyorlar!
Nedense, onların, boğaz tokluğuna, kölece çalıştırılmasına…
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) – GAP bölgesinde 218 bin kişiye yeni istihdam sağlandı. Urfa’da,
Diyarbakır’da işsizlik düşüyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Hanımefendi, bilmediğiniz konularda çok konuşuyorsunuz! (CHP
sıralarından alkışlar)
Yaşam hakkını savunduğunu
söyleyenler, nedense boğaz tokluğuna çalıştırılmalarına hiç ses
çıkarmıyorsunuz, yetersiz beslenmelerine hiç ses çıkarmıyorsunuz, biber
gazından ölmelerine, saçlarından sürüklenmelerine, bayrağa sarılı bir tabutla
evlerine dönmelerine hiç ses çıkartmıyorsunuz!
RECEP ÖZEL (Isparta) – Kim
ses çıkartmıyor ya?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Soruyorum sayın milletvekilleri: Siz istiyorsunuz diye, siz
istiyorsunuz diye kaç gazeteci, kaç öğrenci, kaç sendikacı tutuklu? Artık ben
saymıyorum.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) – Öğren de gel…
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Biraz da siz sayın, siz sayın, kaçmayın, kaçmayın, sayın.
Sayın Bakanın “stok”
dediği ve bir maldan bahseder gibi
“stok” dediği o dosyaların içinde kaç acılı insan var biliyor musunuz? Sayın,
sayın, Sayın Bakan, sayın onları, sayın.
Demek ki neymiş? Neymiş?
Dilinizden düşürmediğiniz demokratik meşruiyetten anladığınız aslında tek
adamın iradesinin meşruiyetiymiş. Demek ki neymiş? Sizin yargınızın tek hâkimi,
aslında Başbakanmış. Demek ki neymiş? Yargı, yürütmenin artık kulu kölesiymiş.
Demek ki neymiş?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Vay
be, neymiş?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Neymiş?
OSMAN ÇAKIR (Düzce) –
Neymiş?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – “Beni de dinliyorlar ama rahatsız değilim çünkü herkesi
dinliyorlar” diye neredeyse dinleyenleri tebrik eden yüksek yargı organının
başkanı, sınıf arkadaşınız, yüce yargıyı artık yönetiyormuş!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Demek ki neymiş?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Ama neymiş? Herhâlde biraz fazla ileri gidilmiş ki “Kendi
mahkemelerimi kuracağım.” derken kibir ve muktedirlik hastalığı sâri hâle
gelmiş, kendi yarattığı canavar denetlenemez hâle gelmiş. Şu meşhur “men dakka
duka”nız var ya, işte o olmuş. Yıllar ve
yıllar sonra birdenbire hangi esrarengiz nedenden zuhur ettiyse artık “Hukuk
devletinde özel yetkililere yer yok”. diyerek aslında yıllardır bir hukuk
devletinde yaşamadığımızı itiraf ettiniz. Ünlü Türk hukukçusu Bekir Bozdağ
itiraf etti, mahkemeleri eliyle hukuk devletine polis rozeti taktığını itiraf
etti, bizi polis devletiyle yönettiğini itiraf etti.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) -
Ne alakası var?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Peki, belli ki bu konuda bir şeyler çeviriyorsunuz arkadaşlar.
BAŞKAN – Lütfen, dinleyelim
arkadaşlar.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Çünkü korku dağları bekliyor, korku dağları bekliyor, bir şeylerden
korkuyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) -
Neden korkalım ya?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Yoksa neden şimdi, neden? Neden söyler misiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) - Gizli
hesaplardan korkuyorlar.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Peki. Belli ki bir şeyler çeviriyorsunuz ama ne yazık ki
Parlamentonun saygın üyelerinin hiçbirinin haberi yok ne çevirdiğinizden,
sizlerin de haberi yok, komisyon üyelerinin de haberi yok. Birazdan muhtemelen
hep birlikte sizler de bir sürprizle karşılaşacaksınız.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) -
Demek ki neymiş?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Demek ki neymiş? Bakın öğrendiniz, çabuk öğrendiniz, bu kez çok
çabuk öğrendiniz, gerçekten.
AHMET YENİ (Samsun) -
Konuştukça düşüyor oylarınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Peki. Sakın ama sakın, sakın… Esası gizlemekten vazgeçin, böyle
şeyler, sahtecilikler yapmayın. Özel yetkilileri de DGM’leri kaldırdığınız gibi
kaldırmayın, halkı kandırmaktan vazgeçin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Dinleyelim,
lütfen… Lütfen arkadaşlar. Lütfen…
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Sadece kendi sır küpünüze, sadece kendi yolsuzluklarınıza koruma
sağlamaktan vazgeçin.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Demek ki neymiş?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) -
Sayın Başkan, ciddiyete davet edin.
BAŞKAN – Sen de biraz bu
tarafa bak, ne yapayım yani. Rica ediyorum, söylüyorum Sayın Serindağ. Ne
yapmamı istiyorsunuz? İki taraf da lütfen sükûnetle dinleyelim.
Söyleyebileceğim bu.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Uyarma cezası verin.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Samimiyetinizden kuşku duymaktan… Artık, samimiyetinizden kuşku
duymaktan yorulduk, inanın yorulduk. Neden biliyor musunuz? Deniz Feneri
savcılarını nasıl emir-komuta zinciriyle, Ergenekon’u, Balyoz’u nasıl sahte
delillerle yaratıp davalar açtırdığınızı, Sivas katliamının üzerini nasıl
kapattığınızı, Hrant Dink’in örgüt değil, sözde vatansever gençler tarafından
öldürüldüğünü nasıl tespit ettiğinizi, gerçek failleri ise nasıl terfi
ettirdiğinizi, bunları biliyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, bir uyarı yapmanız gerekiyor, rica ediyorum.
BAŞKAN – Öbür tarafta çıt
çıkmıyor şu anda Sayın Hamzaçebi. Lütfen siz de susun, dinleyelim, dinliyoruz
işte.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Hâlâ aydınlatılmayan pet şişeli suikast girişiminden son anda
kurtulan ve yüreklerimizi ağzıma getiren sevgili bakanınızın esrarengiz olayını
da aydınlatamadığınızı biliyoruz.
Peki yüz binlerce, belki
milyonlarca taraftarı olan spor kulüplerini, yüz binlerce ordusu olan
komutanları “terörist” ilan ettiğinizi biliyoruz, darbenin hasını yapanları
yargılayamadığınızı, mahkemeye bile getiremediğinizi o katilleri ama
yapılamamış darbeleri yargılamaya çalıştığınızı görüyoruz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) -
Siz de avukatlığını yapıyorsunuz.
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Bakın, sıra Başbakana da gelir diye çok korktunuz, bunu itiraf
edin; sıra Müsteşarına gelir diye de çok korktunuz ama bunca milletvekili,
bunca geleceği karartılmış genç, bunca gazeteci ve bunca sevdiklerinden uzak
insan, sanıyorum, bir müsteşar etmezmiş arkadaşlar. Aslında başka dinamiklerin
işlediğini biliyoruz, biz biliyoruz, ama neyse, anlatmak istemiyorum ben şimdi.
Hangi pazarlıkların aslında devrede olduğunu biliyoruz.
Bugün ülkemizi zembereği
boşalmış bir saate benzettiniz. “İleri demokrasi” yalanı ile efsunlamaya
çalıştığınız Türk halkını, kendinizin güvenmediği ve korktuğu bir yargıya
teslim etmeye çalıştınız ve teslim ettiniz. Siz, adaletle Türk halkının bağını
kestiniz. Yasamayı da tek kişinin emrine vererek, âdeta, şimdi olduğu gibi,
bakın buharlaştırdığınız gibi buharlaştırıverdiniz yasamayı da.
Kuvvetlerden kala kala
elimizde ne kaldı biliyor musunuz? Bir tek yürütme kaldı ki hakikaten de “Yürü
ya kulum.” bir yürütme kaldı elimizde, bir tek o kaldı.
AHMET YENİ (Samsun) – Anketlerden
haberiniz var mı?
BAŞKAN – Lütfen…
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) - Demokrasiyle olan son bağımızı da koparmak için olsa gerek, son
zamanlarda sadece adı kalmış bu parlamenter sistemin de adını değiştirmeye
çalışıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) – Anketlerden
haberiniz var mı, son anketlerden?
EMİNE ÜLKER TARHAN
(Devamla) – Bakın, size son bir ders, bir kitapta okumuştum, cildi parlak kâğıt
kaplı bir kitap filan da değildi, pahalı değildi, diyordu ki: “Diktatörlerin
yargıçları, bir önceki iktidar kadrolarını bir heves cezalandırırlar ama bir
sonraki mahkemelerin sanığı olmaktan da kurtulamazlar, çünkü tek amaçları,
sürek avına tabi tuttukları düşmanı yok etmektir, adaleti amaçlamazlar.” (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tarhan,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahısları adına
Sayın Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün çıkarılan yasanın,
çeşitli kesimlerin istekleri doğrultusunda, onların vicdanlarını rahatlatacak
bir nitelik taşıması gerekir. Eğer çıkarılacak yasalar halkın vicdanında
taraftar bulmamışsa, o yasanın adaleti yerine getirdiği düşünülemez.
Nitekim, adaletin tesisinde
birinci derecede muhakkak ki yasalar önemliyken, yasaları uygulayan yetişmiş,
liyakat sahibi kimselerin de yetiştirilmesi gerekir. Dolayısıyla, Osmanlı
Devleti’nde “kadı” adını verdiğimiz, “hükmeden, karar veren” anlamına gelen,
devletin bugünkü anlamda hâkimleri, yargıçları olan kimselerin nitelikleri çok
ciddi şekilde değerlendirilmiş, medresede özel olarak yetiştirilmiş ve
atamaları sırasında belli bir sınavdan geçirildikten sonra atama yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bugün içinde bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ilginçtir ki, bu
saatlere kadar görev yapmaya çalışan Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
milletvekillerinin birçoğunun Mecliste bulunmadığını görüyoruz. Karar yeter
sayısı istendiği zaman hemen koşup dışarıdan insanları çağıran, dışarıdan karar
yeter sayısı için Meclise giren değerli milletvekilleri, öncelikle kendilerine
saygı duymayan kişiler olarak görülmektedir çünkü her şeyden önce Türkiye Büyük
Millet Meclisine onları gönderenler yüce Türk milletidir. Temsil ettikleri
millete olan saygısızlıkları bir yana, kendilerine saygısızlık yaptıkları gibi
diğer, buraya katılan ve burada yer alan milletvekillerine de saygısızlık
yapmaktalar, aynı zamanda kanunun temsilcisi pozisyonunda olan Adalet Bakanına
saygısızlık yaptıkları gibi, Meclisin Başkanına da saygısızlık yapmaktalar.
İSMET UÇMA (İstanbul) –
Sana yakışmıyor Hocam!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Bana mı yakışmıyor, katılmayanlara mı yakışmıyor yani?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) –
Kendi grubuna bak!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Kendi grubumu neden düşünüyorsunuz? Sayalım veya sizin 326 milletvekiliniz var,
orantıya koyalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Oradan cevap vereceğine çıkıp kürsüden cevap ver.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Kendi grubuma söylememin gereği yok çünkü yasayı siz getiriyorsunuz. Yani sizin
katılmamanız, sizin arkadaşlarınızın katılmaması bir ayıpsa bunu kabul etmeniz
gerekir.
Her şeyden önce şunu
düşünün: Osmanlı Devleti bir demokratik devlet değildir, hükümdarlıkla
yönetilen bir devlettir. Osmanlı Devleti’nde bile kadılar bir mahkemeyi
görürlerken görevden alınmazlar veyahut da yasa değişikliğine uğramaz o dava.
Siz Osmanlı Devleti kadar bile olamıyorsunuz. Bunu söylediğimiz zaman
bozuluyorsunuz. Niye kızıyorsunuz? Neden, neden… (AK PARTİ ve MHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler). Teokratik devlette bile olmayan
bir şeyi siz yapıyorsunuz, yapmayın. Yani Türkiye’yle karşılaştırın. Türkiye’de
ne yapılıyor? Türkiye’de dava görülürken yasa çıkarıyorsunuz, doğru bir şey mi?
Kendi vicdanınızda düşünün, bu kadar basit düşünün. Dava görülürken hâkim
değiştirilir mi? Değiştirilmez. Bu, vicdanınıza uyuyor mu? Uymaz. “Adalet”
diyorsunuz, “Adalet mülkün temelidir.” diyorsunuz; o zaman Türkiye Büyük Millet
Meclisinin her şeyden önce kendi değerini kendisinin ortaya koyması gerekir.
Siz isterseniz kabul edin isterseniz etmeyin. Yani bunu belli bir siyasi görüş
içerisinde düşünüyorsanız kabul etmeyebilirsiniz ama siyasi düşüncelerinizden
arının, o zaman bunun doğru olmadığını siz de kabul edeceksiniz. Yani dava görülürken
herhangi bir şekilde konuşulmayacağını söylerken ama dava görülürken yasa
çıkarıp değiştiriyorsanız o konuyla ilgili, bu, hangi adalete, hangi hukuka
sığar; söyleyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
İkincisi: Bu topraklar… Bundan sonrakilerde konuşuruz.
Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
teşekkür ediyorum.
Şahısları adına ikinci
konuşmacı, Sayın Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sevgili
arkadaşlar, ben de hepinizi tekrar selamlıyorum.
Birazdan her halükârda özel
yetkili mahkemeler ve özel yetkili savcılarla ilgili değişikliklerle
karşılaşacağız.
Ben bir anımı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Yıl 1995, bir duruşmayı izlemek üzere Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesine gitmiştim, gazeteciler sordular: “Niye buradasınız?” Yeni
de tahliye olmuştuk cezaevinden. Şunu söyledim: “Vallahi, biz de dün haksızlığa
uğramıştık, bu arkadaşlarımız da haksızlığa uğradılar, diliyorum, umuyorum ki
bugün yargı, arkadaşlarımızı aklar.” Bunu söylerken yanımda bir grup bayan
arkadaşımız alkışladılar ve o dönemde DGM Başsavcısı olan Nusret Demiral vardı.
Şu an yaşıyor mu, ölmüş mü; bilmiyorum, eğer ölmüşse Allah yanında yatanlara
rahmet eylesin, ama yaşıyorsa da Allah onu ıslah etsin, çünkü çıkıp bir talimat
verdi, dedi ki: “Alın bunları.” 240 kişiydik, bizi alıp götürdüler. Yedi gün
yedi gece betonun üzerinde kaldık; sadece benim konuşmamı alkışladıkları için.
Ve sonra bizi DGM’ye getirdiler -o dönem DGM idi- tutukladılar, iki aya yakın
bir süre cezaevinde kaldık.
Ben o gün dönüp mahkemeye
aynen şunu söyledim: “Bu zat, milletvekili olmak istiyor ve o dönemde
Milliyetçi Hareket Partisinden milletvekili olmak istiyor, bizimle bir sıçrama
tahtası yaratmaya çalışıyor.” Ve hemen seçimler de 1995’te oldu, Milliyetçi Hareket
Partisinden de aday oldu. Bu adam 1994’te, 1992’de DEP davasında da hepimizle
ilgili dosyalar hazırlamıştı ve dosyalarda da hiçbir şey yoktu. Ve biz
tutuklandıktan sonra, hani yargıçlar genelde delilden yola çıkarak tutuklamayı
gerçekleştirirler, bizi tutukladıktan sonra, savcılar, devletin
helikopterleriyle bölgede koruculara gidiyorlardı, oradan, koruculardan bizimle
ilgili beyanlar, deliller toplamaya çalışıyorlardı. O dönemin DGM’leri bugün de
özel yetkili mahkemelerle aynı.
O savcı, düşünün, öyle bir
ruh hâline sahipti ki, bu hukuksuzluğu yapıyordu, köpeği ölmüştü, köpeğinin
heykelini dikmişti ve gidip köpeğinin heykelinin önünde hüngür hürgür ağlıyordu
her gün.
Bu savcılar öyle hükümler
kurdular ki, öyle bir zulümle biz karşı karşıya kaldık ki, bugünkü uygulamalar
aynen devam ediyor. Şimdi, bu özel yetkili mahkemeler gerçekten bu halkın
barışıyla ilgili, bu halkın huzuruyla ilgili hiçbir şey yapmıyorlar, durumdan
vazife çıkarıyorlar ve olup bitenlerle ilgili gerçekten halka acı dolu yıllar
yaşatıyorlar.
Üzülerek biraz önce izledim
burada, Ana Muhalefet Partisinin Sözcüsü çıkıp bu ülkede olup bitenlerle
ilgili, Balyoz’dan Ergenekon’a kadar, Ergenekon’dan öğrencilere kadar… Bunların
hepsine biz de katılıyoruz ama bu ülkede yediden yetmişe mağdur bir halk var.
Terörle Mücadele Yasası bu halk için getirildi ve bu halk yediden yetmişe
“terörist” ilan edildi. Bunlarla ilgili tek kelime etmediniz. Demokratlık bu
değildir. Demokratlık sadece size yakına, yakın olanlara…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Nereden biliyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
İşte, muhalefet partisinin görevi bunların arasına ayrım koymamaktır.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) -
Onlara söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben
bunlara söylüyorum, günahları çoktur ama sizin bu günahlara ortak olmamanız gerekir.
Kürtlere yapılıyorsa “Oh” ama askerlere yapılıyorsa “Aman Allah’ım, askerlere
nasıl uygularsınız?” dediğiniz an, demokrat olamazsınız. Bu özel yetkili
mahkemeler ne kadar askerlere zulüm ediyorsa, ne kadar öğrencilere zulüm
ediyorsa bin o kadar Kürtlere zulüm ediyor ve asıl kuruluş nedeni Kürtlere
karşıdır. Onun için bu mahkemelerin…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle
bir ayrım yapmadık.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ben
bir tek kelime… Hatta yerimden seslendim; dedim ki…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Bölücülük yapıyorsun Sırrı, bölücülük yapıyorsun!
SIRRI SAKIK (Devamla) - “Bakın, Kürtler de mağdur.” Bir kelime
KCK’yle ilgili, KESK’le ilgili duymadım; duymadığım için söylüyorum ben.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
İnsaf, insaf!
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Bölücülük yapıyorsun.
SIRRI SAKIK (Devamla) -
Gerçekten bu yargı süreci, bu yargı süreci tam bir gestapo anlayışıyla hareket
ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Bunun için bunların gerçekten kaldırılması gerekir. Eğer iyi bir şey yapılmak
isteniyorsa, barışımıza katkı sunulmak isteniyorsa bu mahkemelerin derhâl
ortadan kaldırılması lazım.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Çok ileriye gitme, anlaşmanız bozulur Sırrı!
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sakık,
teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
bölüm üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır;
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün 72. maddesi
uyarınca, görüşülmekte olan 278 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının üçüncü bölümü
üzerindeki görüşmelerin devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Mahmut Tanal Salih Fırat Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Adıyaman Uşak
Bülent
Tezcan Ali
Serindağ
Aydın Gaziantep
Gerekçe:
Yargı uygulamalarında, ceza
muhakemesi kanunda, tutuklama ve diğer koruma önlemleri yönünden yaşanan
sorunlar, ülkemizin gündemini sürekli meşgul etmektedir. Özel Yetkili
Mahkemelere ilişkin tartışmalar, yoğun bir şekilde sürmektedir. AİHM'nin çok
sayıdaki kararı, Türkiye'de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığını, insanların
haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarına vurgu yapmaktadır.
Türkiye'de tutukluluk, ceza muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için
başvurulan geçici bir önlem olmaktan çıkarılmış, peşin bir cezalandırma halini
almış ve fiili mahkûmiyete dönüşmüştür. AİHM'si, Türkiye'de yargılama
sisteminden ve yasadan kaynaklanan "yaygın ve sistematik" bir sorun
olduğunu ve bu sorunun, mahkemelerin tutuklama ya da tutukluluğun devamına karar
verirken "..suçun niteliği, kanıtların durumu, dosyanın içeriği.. "
şeklinde soyut, klişe bir gerekçe kullanmalarından; tutukluluğun hukuka
uygunluğunu incelerken çekişmeli bir duruşma yapmamalarından kaynaklandığını
belirterek Türk Hükümeti'nden bu durumun düzeltilmesi için gerekli önlemleri
almasını istemektedir. Ancak hükümet bu sorunu çözmemiş, sadece çözermiş gibi
gözükmeye devam etmektedir.
Tutuklamaya, ancak yasada
aranan tüm koşullar gerçekleştiği ve başka önlemlerle tutuklamadan beklenen
sonuca ulaşılması mümkün olmadığı hallerde başvurulabilinir. Oysa ülkemiz
uygulamasında tutukluluk; geçici bir önlem olmaktan çıkmış, fiili mahkûmiyete
dönüşmüştür. Tutuklama, amacı dışında ve kötüye kullanılan bir kurum haline
gelmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; katalog suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilir
düzenlemesi, adeta otomatik bir tutuklama hükmü gibi anlaşılmaya ve uygulanmaya
başlanılmıştır. Herhangi bir suç, fıkradaki katalog suçlar arasında kalmasa
bile, ikiden fazla kişinin mevcudiyeti örgüt olarak nitelenerek durum fıkraya
sokulmakta ve tutuklamaya gidilmektedir Ülkemizdeki uygulama, yasal
düzenlemelerin aksine, -olağan dışı hukuk rejimlerinde dahi çiğnenemez olan-
"suçsuzluk karinesi"ni ortadan kaldırmaktadır. Bu konuda, bizde
tutuklama süresi, İHAS uygulaması ışığında çok uzun kabul edilmektedir.
Türkiye'de yargı mekanizması, adaleti gerçekleştirmeye elverişli bir işleyişe
sahip değildir. Ülkemizde adaletin tecellisi, hem nicelik, hem nitelik yönünden
sorunludur. Bu güne kadar açıklanan yargı paketleri, yargısal karar sürecinin
hızlandırılması için somut ve ciddi adımlar getirmemiştir. Hiçbir sorun
çözülmemiştir.
Ülkemiz uygulamasında
karşılaşılan tutuklama nedenleri ve uzun tutukluluk süreleri, keyfi tutuklama
ve özel yetkili mahkemelerle ilgili sorunların çözüleceğine yönelik beklenti
yaratılmış, ancak öncekilerde olduğu gibi bu paket ile de sorun çözülmemiştir.
Sorunun çözümüne yönelik CHP milletvekillerinin CMK'da değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifi, bu tasarısı ile birleştirildiği halde görüşmelerde dikkate
bile alınmamıştır.
Bu gerekçelerle, Teklifin
tümü üzerindeki görüşmelere devam edilmesi büyük önem taşımaktadır.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunmadan evvel yoklama istemi vardır, yerine getiriyoruz.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Tarhan, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Tanal, Sayın Fırat, Sayın Serindağ,
Sayın Öner, Sayın Özel, Sayın Ağbaba, Sayın Değirmendereli, Sayın Genç, Sayın
Öğüt, Sayın Türeli, Sayın Sarıbaş, Sayın Kurt, Sayın Batum, Sayın Özkan, Sayın
Özgümüş, Sayın Öztürk.
Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum
ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sisteme girildiği için…
Sisteme giren arkadaşlarımızın tekrar sisteme girmeleri gerekiyor. Daha önce
sisteme girenlerin isimlerini okuyorum: Sayın Acar, Sayın Serindağ, Sayın
Fırat, Sayın Köse, Sayın Cihaner, Sayın Erdoğan, Sayın Akçay, Sayın Kurt, Sayın
Bulut, Sayın Ağbaba, Sayın Erdoğdu, Sayın Çelebi, Sayın Değirmendereli, Sayın
Işık.
Şimdi sırasıyla soru-cevap
için arkadaşlarımıza birer dakikalık söz vereceğim.
Sayın Acar, Sayın Serindağ
daha sisteme girememiş.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma önceden de
sormuştum. Sayın Bekir Bozdağ “Hukuk devletlerinde özel yetkili mahkemelerin
yeri yoktur.” demişti. Bu saate kadar hâlâ Türkiye’de özel yetkili mahkeme var.
Dolayısıyla, Türkiye hâlâ hukuk devleti olamamış mıdır veya hukuk devletiyse
özel yetkili mahkemenin ne işi vardır?
Diğer bir sorum:
Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinin adliyesi kapatıldı. Çelikhan ilçesinin 22 bin
nüfusu var, Adıyaman merkeze 55 kilometre mesafede. Kış aylarında kar
yağdığından dolayı yolu kapanmaktadır, insanlarımız mağdur olmaktadır. Adıyaman
Çelikhan adliyesini yeniden açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Köse...
TUFAN KÖSE (Çorum) – On beş
yıl evvel YÖK Başkanlığı görevinden ayrılan, tatildeyken gemi yolculuğunu yarım
keserek Türkiye’ye gelen eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün tutuklanmasını kamuoyu
vicdanı, toplum vicdanı kabul etmemektedir. Adil olmayı en çok kaybettiğimiz
insani değer olarak görüyoruz. Böyle bir ülkede Adalet Bakanı olmaktan dolayı
gurur duyuyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana
soruyorum; bunu daha önce de sordum, yanıtını alamadım. Manisa’da bulunan
Bülent Arınç’a Ankara’da suikast yapmak üzere oldukları iddiasıyla bazı
subaylar gözaltına alınmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kozmik odasında
günlerce arama yapılmıştır. Olayın üzerinden iki yılı aşkın bir zaman geçmiştir
ancak izlediğimiz kadarıyla, ne dava açılmıştır ne de takipsizlik kararı
verilmiştir. Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Acaba bu iddia doğru değil miydi,
yanlış bir iddia mıydı, yalan bir iddia mıydı; yoksa bunları koruyan birileri
mi var Sayın Bakan?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Cihaner…
İLHAN CİHANER (Denizli) –
Sayın Adalet Bakanından şu soruya cevap vermesini istiyorum: 2802 sayılı
Yasa’nın 102’nci maddesi hâkim ve savcıların maaşlarının hesaplanmasına ilişkin
kıstas aylığı getiriyor ve kıstas aylık, en yüksek devlet memuru olan
Başbakanlık Müsteşarına mali haklar kapsamında ödenen tüm ödemeleri
kapsamaktadır. Bu konuda tespit davası açan Mustafa Seymen hakkında Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu soruşturma başlatmıştır. Soruşturmanın gerekçesi,
kişisel verilerin elde edilmesi. Bu, açıkça yargıya bir baskı değil midir?
Benzer şekilde, HSYK 1.
Daire Başkanının Sapanca’da yaptığı bir toplantıda bu tarz davaların doğru
olmadığını, Hükûmetle yapılan pazarlığa uymadığını beyan ettiği oradaki hâkim
ve savcılar tarafından ifade edilmiştir.
Hem hak arama hürriyeti hem
de yargıya baskı anlamında bunu nasıl sindirebiliyorsunuz içinize?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, görüşmekte
olduğumuz kanunda birçok adli para cezası idari para cezasına çevriliyor, görev
de cumhuriyet savcıları ve hâkimlerden alınıp mülki amirlere devrediliyor.
Bir ilde ve bir ilçede
birden fazla hâkim ve savcı bu yükün altından kalkamıyorsa, bir ilçedeki tek
başına bir kaymakam ve bir vilayetteki tek vali bu yükün altından nasıl
kalkacak?
Ayrıca, idarenin her işlemi
yargı denetimine tabidir. Yani siz buradan yargının yükünü hafiflettiğinizi
sanıyorsunuz ama idari yargının üzerine gelecek yük nasıl kaldırılacaktır? Bu
işten maksadınız nedir, ne yaptığınızı sanıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na göre, her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve
tanık ücretleri giderlerini karşılayacak tutar avans olarak, davacı tarafından
dava açılırken yatırılmak zorundadır. Mahkeme giderlerinin “avans” şeklinde
peşin olarak alınmasıyla, özellikle dar gelirlilerin dava açma, hakkını yargı
yoluyla arama hakkı engellenmektedir. Bununla, bir dava açmanın maliyeti
eskisine göre 6-7 kat artırılmıştır. Bu durumu düzeltmeyi, hak arama yolunu
kolaylaştırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, biraz önce de
sormuştum, şimdi tekrarlıyorum, cevap alamadım çünkü.
Seyitgazi ilçesi, 2 beldesi
bulunan, 15 bin civarında nüfusu olan, 50 köyü olan bir ilçe. Adliyesi
kapatıldı, Eskişehir merkeze bağlandı. O köylerden 100 kilometre, Eskişehir’e
gelme imkânı asla olamaz. Başka yerlerde açıldığı gibi Seyitgazi’de de adliye
açmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kurt.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, adliyeleri
kapatılan ilçelerin bir kısmında halk eylem yaptı ve siz adliyeleri oralarda
tekrar açtınız. Balıkesir’in Havran ve Gömeç ilçeleri eylem yapmadılar ve
adliyeleri kapandı. Adalete giden, uzanan yolları daha da uzadı. Bu adliyeleri,
adaletin vatandaşa yeniden yaklaşması adına bu adliyeleri yeniden açmayı
düşünüyor musunuz? Bunun için eğer eylem yapmaları gerekiyorsa, tavsiye
ediyorsanız, eylem yapmaya da hazırlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Bakan, dün Malatya’daydım ben. Malatya’da Arguvan, Kuluncak, Yeşilyurt,
Yazıhan adliyeleri kapatıldı. Daha önce de Battalgazi, Doğanyol ve Kale
adliyeleri kapatılmıştı. Malatya’nın 13 ilçesi var, 7 adliyemiz kapatılmış
durumda. Malatyalılar bana dün bir soru sordu, bu soruyu size sormak istiyorum.
Diyorlar ki: “Kapatılıp daha sonra adliyeleri açılan ilçelerle bizim
kriterlerimiz uyuyor.” Örnek verdiler: “Erzincan’da 3 ilçede adliye kapatıldı,
3’ü geri açıldı.” Acaba Malatyalılara haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz
bu konuda?
Ayrıca, kapatılan sadece
adliyeler değil; kapatılan, aslın, orada işin, ekmeğin yok edilmesi;
lokantacının, şoförün ekmeğinden edilmesi; aslında buradan göç verilerek
ilçelerin yok edilmesi. Bu konuda müdahale etmeyi düşünüyor musunuz? Bu bir.
Diğer bir sorum: Urfa
Cezaevinde 13 tane insan öldürüldü. Acaba Sayın Adalet Bakanı olarak siz vicdan
azabı duyuyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak
istiyorum: Acaba yürütme olarak yargı kararlarına uyulacak mı? Yani -demin
konuşmamda da ifade ettim- Türk Standartları Enstitüsüyle ilgili alınan
Yargıtay kararı var, işe iade kararları var iş mahkemesinin ve Yargıtayın
onayladığı ama orada bu kararlara uyulmuyor, cezai yaptırımı olan tazminatı
ödemeye doğru yöneliyor. Bu devletin parasını sürekli, böyle, bu alanlara bir
cezai şart olarak devletteki kadroların ödemesinin önüne geçilecek mi?
Bir de Kastamonu’da, biraz
önce söyledim, Çatalzeytin’de adliye kapatıldı ve bu, Sinop…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çelebi.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İlk olarak Sayın Fırat’ın sorusuyla
başlıyorum. Sayın Fırat Başbakan Yardımcımızın cümlelerinden alıntı yaparak
“Hukuk devletlerinde özel yetkili mahkemelerin yeri yoktur.” diye, “Bu söz
karşısında şu ana kadar hâlâ bu özel yetkili mahkemeler var, dolayısıyla hukuk
devleti değil mi burası?” anlamına gelen bir soru sordu. Sayın Fırat, ihtisas
mahkemeleri hukuk devletlerinin her türlüsünde var. Olağanüstü yetkileri olan
mahkemelerin ise bu olağanüstü yetkiler ya da diğer mahkemelerin sahip olmadığı
yetkilerin normalleşmesi çalışmaları bir süreç içerisinde devam ediyor
Türkiye’de. Belki bu akşam, belki yarın, görüştüğümüz tasarıyla ilgili olarak
önümüze gelecek çalışmalarda da ihtisas mahkemesi olma, uzman mahkeme yolunda
birtakım çalışmalar söz konusu. Bunu beraberce değerlendireceğimizi
düşünüyorum.
Diğer yandan, Adıyaman’ın
Çelikhan ilçesinin adliyesinin kapatılmasına ilişkin bir soru vardı. Tabii,
yaklaşık, tüm milletvekillerimiz benzer sorular sordular, her biri için ayrı
ayrı değerlendirme yapmayacağım, genel olarak şunu ifade edeyim: Bir Sayın
Milletvekilimiz de “Malatya’ya haksızlık yapıldığı düşünülüyor mu?” gibi sordu
kapatılan ilçe adliyeleri açısından.
Değerli arkadaşlar, hiçbir
ile, hiçbir ilin ilçesine özel bir husumete dayalı uygulama yapılmamıştır.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Bakan, Erzincan’la ilgili fikriniz, düşünceniz nedir?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Türkiye genelinde yapılan bir değerlendirmedir ve netice
itibarıyla, 102 ilçe adliyesinin birleştirilmesi kararı alınmıştır.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Üç
ilçe kapatıldı, geri açıldı Erzincan’da.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bu anlamda, bunun içerisinde her bölgede, her ilde yaklaşık
olarak benzer uygulamalar yapılmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Hatay’da var mı?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Hatay’da var mı, Hatay’da?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Olmayan iller arasındadır, geçen defa Hatay’da da vardı.
Değerli arkadaşlar, Adalet
Bakanlığının ilk karara karşı itirazda bulunduğunu ve bunun sonuçlarını
sizlerle bir önceki turdaki soru-cevapta paylaşmıştım. Bundan sonra, bizim bir
itiraz imkânımız yasa itibarıyla söz konusu değildir.
Sayın Köse, “Kemal Gürüz’ün
tutuklanmasını vicdanlar kabul etmemektedir. Böyle bir ülkede Adalet Bakanı
olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye bir soru sordu.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de adaletin geçmişten bu yana izlediği seyri şurada sizlere vakalar
üzerinden anlatabilirim. Aslında bu söyleyeceğim şeyler sizlerin de yabancısı
olduğunuz şeyler değil. Türkiye’de yargının izlediği süreci, cumhuriyet döneminde
başladığı, 1960 darbesinden sonra izlediği süreci, bugüne kadar öyküsünü tarih
tarih sizlerle paylaşabiliriz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sayın Bakan, doğruyu söylemiyorsunuz, hiçbir dönem yok. Beş
yıldır tutukluluğun sürdüğü hiçbir dönem yok.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bu yargı sürecini, yargının izlemiş olduğu süreci paylaşmak
bize çok bir şey getirmeyecek…
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Sen anlat bakalım!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – …bunu görüyorum ancak “yargıya güven” kavramını tartışacaksak
ben size geçmiş tarihten gelen hadiselerle yargıya güveni paylaşırım ama bu
münazaradan korkarım ki çok memnun olacağınız sonuçlar çıkmaz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Beş yıl tutukluluğu anlat bize. Masal anlatma Sayın Bakan.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Hangi dönemde oldu bu?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Beş yıl tutukluluk sürüyor bu ülkede. Hangi dönemde oldu beş yıl
tutukluluk?
BAŞKAN – Lütfen dinler
misiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, soru sordunuz, o zaman cevabını dinleyin.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
12 Eylülde bile olmadı.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Beş yıl tutukluluk, beş.
BAŞKAN – Sayın Batum,
dinler misiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Beş,
beş!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bakınız, bu ülkede şiir
okuduğu için hapse mahkûm edilen siyasetçi sizlerin yargıya olan güveninizi
zedelemedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Beş,
beş!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Beş yıl tutukluluğu anlat.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Yine, 2002 seçimlerine girmek üzereyken son anda yapılan bir
operasyonla seçime sokulmayan bir genel başkan sizleri rahatsız etmedi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Beş
beş!
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) – Örnek ver, örnek, beş yıl tutukluluğa örnek ver. Neyi
dinleyeceğiz?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Anayasa Mahkemesinin almış olduğu 367 kararı sizlerin yargıya
olan güveninizi zedelemedi. Yine, yüzde 47 oy almış bir partinin seçimlerden
sadece sekiz ay sonra hakkında kapatılma davası açılması da yargıya olan güveninizi
zedelemedi sizlerin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, bu ülkede, darbe ve
muhtıraları alkışlayan, brifing alan yargı mensupları da sizlerin güveninizi
zedelemedi bugüne kadar.
“Söz konusu vatansa gerisi
teferruattır.” diyen, “Ben tarafım, devletten yana tarafım.” diyenler,
diyebilenler sizlerin yargıya güveninizi zedelemedi maalesef bugüne kadar. (AK
PARTİ sıralarında “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Sorulara yanıt vermiyorsunuz.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Demagoji yapma!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – “Onama mı istersin, bozma mı istersin?” diye sorabilen yüksek
yargı üyeleri sizlerin yargıya olan güveninizi zedelemedi bugüne kadar,
bunların hiçbirine karşı çıkmadınız bugüne kadar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Ali Dibo kim? Ali Dibo kim, Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bugün ise Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye seçtiği bir
Anayasa Mahkemesi sizlere güven vermemektedir. 22 üyesinin 16 üyesini yargı
organlarının, yargı mensuplarının bizzat seçtiği HSYK sizlere güven
vermemektedir.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Ali Dibo kim, Ali Dibo?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyum sağlamaya
çalışan bir yargı sizlere güven vermemektedir bugün.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Geç onları, geç onları.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Size de vermiyor artık, size de.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Yargıyı hızlandırmak için gece gündüz çalışan ve karar
sayılarını geçmiş döneme göre 3’e katlayan Yargıtay sizlere bugün itibarıyla
güven vermemektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – MİT
yasasından bahset.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Darbe ve muhtıralara selam durmayan, brifing almayan, hesap
soran yargı, maalesef, size güven vermemektedir bugün. (AK PARTİ sıralarında
“Bravo” sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Deniz Fenerinden bahset.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Seçimlerde milletten alamadığı yetkiyi yargı üzerinden
devşirerek toplum mühendisliği yapanlar yargının bugün geldiği durumdan son
derece rahatsızdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, soruları yanıtlasın, soruları.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Bu rahatsızlığın kaynağını da çok iyi anlıyoruz.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakan, cevap verin, sorulara cevap verin.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Eğer yargıda kadrolaşma ve siyasallaşma konusunu tartışacaksak,
korkarım ki orada da sizleri mahcup edecek tablo çıkacaktır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Bakan, sana ilk turda boş oy atan yargı üyeleri, ilk turda gücünü ölçmek için
boş oy atan yargı mı güven veriyor? Orada konuşuyorsun. 180 tane boş oy mu
güven veriyor? Kim güven veriyor sana? Boş oylar mı güven veriyor?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Ben, bakınız, bugün saat 12.00’den itibaren bütün ağır
sözlerinizi, hakarete varan tespitlerinizi sabırla bu saate kadar dinledim.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Kemal
Gürüz’ü ne yaptın, Kemal Gürüz’ü?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Bakan, sana kim güven veriyor?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Ama tekrar tekrar, gerçekle ilgisi olmayan iddia ve iftiralara
karşı bunları söylemek benim boynuma borç oldu artık. (CHP sıralarından
gürültüler)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Bakan, cevap ver soruya. Kemal Gürüz’ü ne yaptın, Kemal Gürüz’ü, Kemal Gürüz’ü?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakanın sinirleri bozulmuş efendim, Sayın Bakanın sinirleri bozulmuş.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Değerli milletvekilleri, eğer yargıda kadrolaşma ve
siyasallaşmadan bahsedeceksek, herkesin önce aynaya bakması lazım, sonra AK
PARTİ’ye laf söylemesi lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Kemal
Gürüz ne yaptı?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) –
Ali Dibo kim, Ali Dibo?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri, biz, Türkiye’de yargının itibarını
yükseltecek, makul sürede yargılamaları sağlayacak, evrensel hukukla barışacak
bir yargıyı oluşturmak için yıllardan beri çok önemli adımlar attık, bu
adımlarımız durmaksızın devam edecek.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında…
BAŞKAN – Buyurun efendim,
biriniz konuşun da… Müsaade buyurun…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Bakan Parlamentoya, milletvekillerine hakaret ediyor. Sorulara
cevap vermiyor.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sorulara cevap verdim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Konuşma yapmak istiyorsanız, çıkın, konuşun burada. Soruya cevap ver.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Hangi soruya cevap vermedim?
TUFAN KÖSE (Çorum) – Benim
soruma niye cevap vermedin?
BAŞKAN – Bu curcunada bir
şey olmaz ki!
OKTAY VURAL (İzmir) – MİT
Yasası’na koruma zırhını getirdiğin zaman mı yargıya güven oldu ha!
BAŞKAN – Bir saniye
efendim, bir saniye…
Buyurun Sayın Hamzaçebi,
buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bakan konuşmasında, arkadaşlarımızın sorularına cevap vermek
yerine, verdiği birtakım cevaplarla, yaptığı polemiklerle Grubumuza sataşmada
bulunmuştur, söz istiyorum efendim.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Hangi sözle sataştım?
BAŞKAN – Buyurun, iki
dakika lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
Başka sataşmaya meydan
vermeden, lütfen Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, zaman zaman siz bu süreyi üç dakika olarak
veriyorsunuz. Bu kadar uzun bir sataşması var Sayın Bakanın ve siz bir iki
dakika veriyorsunuz.
BAŞKAN – Ama, onun konuşma
süresi içindeydi Sayın Hamzaçebi, ilave vermedim ki.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Ama
ona cevap versin diye o süreyi verdiniz Sayın Başkan; demagoji yapsın diye
değil, boş konuşsun diye değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin
adınıza soruyu yöneltiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü yargı reformu olarak
isimlendirilen bir yasayı konuşuyoruz ve Sayın Bakanın ibretlik konuşmasını
biraz önce dinledik. Ben de Sayın Bakana birkaç soruyu sormak istiyorum: Şiir
okuduğu gerekçesiyle mahkûm olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan için, siz işte
şöyle, şöyle yapmadınız mı diyerek eleştirdi. Ben de diyorum ki: Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ın seçilmesinin önündeki yasağı Cumhuriyet Halk Partisinin
desteğiyle kaldırırken, bugün Silivri’de yargılananlar sizin vicdanınızı
sızlatmıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)
Terör örgütünün kasası diye
hapishaneye koyduğunuz Kuddusi Okkır’ın cenazesi belediye tarafından
kaldırılırken hiç vicdanınız sızlamadı
mı? Sizde vicdan yok mu? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Pankart
astığı için terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle yargılanan ve dokuz yıl
hapse mahkûm edilen öğrenciler sizin hiç vicdanınızı sızlatmıyor mu? Yargıya,
yargı mensuplarının seçtiği HSYK’ya karşı eleştirdiğimizi söylüyorsunuz, aynı
HSYK’nın atadığı hâkimler ne zaman ki MİT mensuplarına ve Başbakana ulaşmaya
başladı, o şimdi sizin saygı duyduğunuz HSYK’nın hâkimlerini, savcılarını siz
değiştirmek için burada bir gecede yasa çıkarmadınız mı? “MİT mensupları
nedeniyle Başbakan tehlikede” diyerek bu yasayı çıkarırken Silivri’de
yargılananlar, hukuksuz yargılananlar aklınıza gelmedi mi? Deniz Feneri yolsuzluğunu
ortaya çıkarmaya çalışan savcıları çekinmeden, utanmadan bir gecede görevden
almadınız mı? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İhlas Finans’ın
tasfiyesini burada sağlayacak kanun maddesini Başbakanın talimatıyla bir gecede
burada çıkarmadınız mı?
Zamanım yok, bunları çok
daha fazla çoğaltabilirim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Sayın Bakan bunları en son
söyleyecek kişidir. Adaletten sorumlu olması gereken Sayın Bakan, öyle
anlıyorum ki adaletten değil, polemikten sorumlu! (CHP sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Zorbalıktan sorumlu Bakan, zorbalıktan! [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Özel yetkili mahkemelerle
ilgili düzenleme yapacaksınız, şu saate kadar onun önergesini bize vermediniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aç
Başkan, açsana şunu! Niye açmıyorsun?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Belki Sayın Adalet Bakanı
bize konuyu söyleyebilirdi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bakana açıyorsun da,
Grup Başkan Vekiline niye açmıyorsun? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, lütfen toparlar mısınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Bakana açıyorsun da niye Grup Başkan Vekiline açmıyorsun? (Gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir şeyi sormak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Burada Sayın Bakan,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler sırasında konuşmasını bitirdiği zaman,
süresi yirmi dakika olduğu hâlde bitmişti, siz kendisine ilave süre verdiniz
“İlave süre veriyorum.” demeden. Konuşmasını uzattınız…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bana burada bir dakikayı hangi hakla çok gördünüz, açıklamanızı
rica ediyorum.
BAŞKAN – Açıklayayım
efendim, susarsanız.
Bakınız…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Daha doğrusu şunu sormak istiyorum: Sayın Bakana İç Tüzük’ün hangi
maddesine dayanarak bu toleransı gösterdiniz?
BAŞKAN – Şimdi, Sayın
Hamzaçebi, şöyle oldu…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bakana konuşma hakkı tanımış olmanız…
BAŞKAN – Bir saniye dinler
misiniz beni. Bitirdiniz mi sözünüzü?
Buyurun, evet…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Bir tek demir copunuz eksik!
BAŞKAN – Bir saniye
efendim, kendi Başkanınız konuşuyor. Hepiniz birden konuşamazsınız ki… Müsaade
buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Bir tek demir copunuz ve biber gazlarınız eksik bu Mecliste! Genel Kurula
isterseniz demir cop getirin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Tarhan, bir saniye…
BAŞKAN – Müsaade buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bakana konuşma hakkı tanımış olmanıza saygı duyuyorum. Ben
konuşmak isteyen bir kişinin, iktidar partisinin grubu başkan vekili olur,
milletvekili olur, Sayın Bakan olur, eğer konuşuyorsa, Sayın Başkan da ona
ilave söz hakkı tanıyorsa, buna hiçbir zaman itiraz etmediğim gibi konuşmasını arzu ederim ama Sayın Bakana
gösterdiğiniz toleransın bana burada onda 1’i kadar toleransı neden göstermiyorsunuz?
BAŞKAN – Şimdi, Sayın
Hamzaçebi, şöyle: Efendim, arkadaşlar soru sorarken on beş dakikalık soru
süresince arkadaşların sözünü kesmemek için aşağı yukarı bir buçuk dakikaya
yakın geç başladı yani yedi buçuk dakika vermedik, altı buçuk verdik
arkadaşların sorularını cevaplandırsın diye. Başka hiçbir hüsnüniyetsizlik yok.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben başka bir şey söyledim, yanlış anladınız.
BAŞKAN – Hayır,
söyleyeceğim şimdi, söyleyeceğim. Yani o bir buçuk dakikayı Sayın Bakan
soruları cevaplandıracak diye ilave ettik üstüne, hepsi o kadar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ben başka bir şey söyledim, sanıyorum dikkatinizden
kaçtı. Tasarının tümü üzerindeki görüşmelerden sonra Sayın Bakana söz verdiğiniz
zaman süresi yetmedi. yirmi dakikalık konuşması süresini Sayın Bakan paylaştı
tabii. Orada sözünün bitmesinden sonra ilave söz hakkı tanıdınız.
BAŞKAN – Hayır, yani
“Toparlayın.” dedim, o kadar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ben gayet iyi izledim, ilave söz hakkı verdiniz.
BAŞKAN – Öyle bir şey olsa…
Ama gerçek söylüyorum, herhangi bir şekilde bir hüsnüniyetsizlik yok, yani
“Toplayın.” dedim, o kadar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yakışmıyor, bakın, size yakışmıyor!
BAŞKAN – Ama bakın, size de
hiç yakışmıyor! Ben size izah ediyorum, siz anlamak istemiyorsunuz,
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili konuşmak istiyorsa kürsüden konuşsun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ –
(İstanbul) – Yakışmıyor!
BAŞKAN - Size hiç
yakışmıyor Sayın Hamzaçebi! Ben sadece o arayı kapattım dedim size, başka bir
hüsnüniyetsizlik yok. İnanın ki yok yani. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bakın siz şuanki konuşmayı söylüyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır bunda da…
İnanın onu da hatırlamıyorum. Kasten bir uzatma yok, hakikaten yok yani. Ama
yani size anlatıyorum, siz anlamak istemiyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Benim duyma problemim yok.
BAŞKAN –Benim de yok
efendim, benim de yok. Lütfen… Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Vural,
lütfen…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Hamzaçebi, siz orada ne yapmaya çalışıyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Aydın, siz böyle söyleyeceğinize sizin…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Ünal…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ünal, demeniz gerekir ki: “Sayın Başkan, izin verin,
konuşsun.” Bunu sizler kürsüye çıktığınızda ben yapıyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Hayır efendim, ben “konuşsun.” dedim zaten.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Ama Başkana demiyorsunuz, bana söylüyorsunuz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
- Ama tartışıyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır hayır… Çok ayıp, olmuyor. Siz çıktığınız zaman, söz
istediğiniz zaman “Buyurun verin” diyorum. Yani sizin demeniz gerekir ki, size
yakışan, “Sayın Başkan, bir dakika daha verin.” demeniz gerekir ama bunu bile
esirgiyorsunuz. Sayın Ünal, size yakıştıramadım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Hayır, hayır, söyledim.
BAŞKAN – Sayın Vural,
buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
6.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
milletvekillerine saygı göstermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, burada
milletvekilleri suallerini tevcih ederken Sayın Bakana sizin aracılığınızla
iletiyor. Dolayısıyla Sayın Bakanın parlamenterlere saygı göstererek sorulara
cevap vermesini tercih etmesini doğrusu beklerdim çünkü onlar millet adına
soruyorlar. Sayın Bakan, nutuk atacaksınız bu kürsüde sizin hakkınız var,
konuşabilirsiniz ama milletvekillerinin sorularına cevap vermeyerek onların
temsil ettiği halka hakaret etmiş oluyorsunuz, dikkate almıyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Hakaret size ait bir şey.
OKTAY VURAL (Devamla) –
Aynen iade ediyorum size, aynen iade ediyorum size! (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar). Evet, burada bir milletvekili soru sorarken, onun arkasındaki halkın
sorusunu sorarken sizin onu dikkate almayıp başka konularla ilgili cevap
vermeniz onun temsil ettiği Türk milletine hakarettir. Onun burada konuşması
milletin konuşmasıdır. Onun için, biz de size eğer “Sayın Bakan” diyorsak Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın
Bakanı olduğunuz içindir. Onlar da sayın milletvekilleridir, onlara saygı
göstermek zorundasınız. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Sizi getiren kimse,
oraya oturtan kimse, oraya da oturtan o millettir. Dolayısıyla, size o saygıyı
gösterirken siz asıl gidecektiniz, orada Habur’a mobil mahkeme kurarken
adaletin namusunu gözetecektiniz. Siz asıl Oslo’da protokoller imzalanırken,
adalet satılırken konuşacaktınız. Terörle Mücadele Kanunu’nda teröristbaşına af
getiren tasarıyı getirirken düşünecektiniz, değil mi? Teröristbaşının yeniden
yargılanmasının önünü açmak için defalarca adım atarken siz hukukun ve adaletin
namusunu koruyacaktınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) – Siz
“Engin Alan’ı ayağa kalkmadı diye içeri tıktım.” diyen Başbakana karşı söz
söyleyebilseydiniz adalete sahip çıkardınız.(MHP sıralarından alkışlar) Terörle
mücadele edenleri suçlu ve şüpheli diye getirip, terör örgütü mensuplarıyla
müzakere ederken ayaklar altına alınanın adaletin olduğunu görseydiniz o zaman
adalete sahip çıkardınız.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sizinle ilgili bir
şey mi söylendi?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Milletin vekilleri milletin
iradesini temsil konusunda Mecliste savunulduğu hâlde, bizim grubumuza karşı bu
iradeye saygının gösterilmediğini ifade edeceğim.
BAŞKAN – İki dakika da siz
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Diğer
grup başkan vekilleri sormadan kürsüye gidiyorlar, bizimkini sorguya almak gibi
bir zorunluluğunuz mu var?
7.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, BDP Grubunun da milletin iradesini temsil
ettiği hâlde saygı gösterilmediğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Değerli milletvekilleri, burada oturan her milletvekili bağımsız, partili,
grubu olsun olmasın, seçilerek, milletin oyunu alarak, milleti temsil ederek
gelir oturur. Bir hukuk devletinde bunun aksi ispatlanana kadar, yargı kararı
kesinleşene kadar şu kürsüden milletin iradesini temsilen gelenlere herkesin,
her kesimin, bu kürsüde o saygıyı isterken, herkese göstermesi gerekir; iktidar
muhalefet, herkese. Ve kullandığı dilde ayrımcılık yapmadan, halkın ve halkın
farklı kesimlerinin, farklı inançların, farklı etnik kimliklerin,
farklılıkların ve çoğulculuğun bu ülkenin bir gerçeği olduğunu bilerek,
demokrasiyi içine sindirerek, milletin iradesine saygı göstererek, grubumuza da
azami ve asgari aynı saygıyı göstermesi gerekir.
Zaman zaman bu kürsüden ve
bu mikrofondan milletin iradesiyle gelip konuştuğunu söyleyenlerin, bizim
kürsümüze bakarak konuştuğu zaman milletin iradesini unuttuğunu görüyoruz,
saygıda kusur ettiğini görüyoruz. Bizim inançlarımıza, bizim değerlerimize, bizim
de gördüğümüz insanlara saygısızlık edildiğini ve hakaret edildiğini görüyoruz
burada.
Biz, bu kürsüde, kim olursa
olsun, ayrım yapmaksızın, gelen bütün devlet temsilcilerini saygıyla
karşıladık. Hiç kimse bu konuda bu kürsüde Kürt liderleriyle ilgili konuşurken
hakaret etme hakkını kendinde görmemelidir.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Kimmiş o lider?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Burada buna karşı gelindiğini de herkesin bilmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Katile “katil” demeye devam edeceğiz. Bebek katilleri katildir!
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Bebek katilinden mi bahsediyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Kimin katil olduğunu biliyoruz, kimin faili meçhul ettiğini de biliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Katile, katile… Bebek katilleri katildir!
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Bebek katilinden mi bahsediyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Sadece bir şey istiyorum o zaman, Koalisyon Hükûmeti döneminde Abdullah
Öcalan’ı getirip teslim eden protokolü açıklasın, bu protokolde ne yazıyor? Ben
bu protokolün açıklanmasını istiyorum. Millet iradesinin gereği olarak 15
Şubatta İmralı’ya getirilirken ki bu protokol hangi Başbakandadır?
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sen açıkla, sen, sen!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Açıklamayan namerttir!
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sen açıkla, sen!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
protokol hangi Genelkurmaydadır?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Açıklamayan namerttir! Açıklamayan namerttir! O Oslo’daki protokolleri
açıklamayan namerttir! Hadi, açıklayın! Beraber yürüdünüz bu yollarda, o
protokolleri açıklamayan namerttir!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Bir şey bilip de açıklamayan namerttir!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
protokol hangi bakandadır? Açıklanmasını istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
teşekkür ediyorum. Lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla)
– 15 Şubatta yapılan bu protokol
gizlidir, açıklanmasını istiyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Ulan, kim açıklamaz, namerttir, açıklasana!
HASİP KAPLAN (Devamla)
– 15 Martta da Fethullah Gülen’i
Pensilvanya’ya gönderen iradenin de protokolünün açıklanmasını istiyorum.
Açıklayın, ikisini de istiyorum. Evet, millî iradeyse millî iradeye davet
ediyorum buradan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, çok
teşekkür ediyorum, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açıklayın, açıklayın!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Açıkla yahu, açıkla, ne pazarlıklar yaptığınızı açıkla! Leyla ile Mecnun’un
konuşmalarını açıklayın!
MUHARREM VARLI (Adana) –
Açıkla, açıkla duysunlar.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
– Ben davet ediyorum.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sen açıkla, sen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, 15 Şubatla ilgili bahsedilen konu bir koalisyon Hükûmeti değildi
herhâlde.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Ecevit’in açıklaması var. Sayın Ecevit “Neden getirildiğini bilmiyorum.”
dedi. Bir protokol dâhilinde geldi…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Koalisyon Hükûmeti yoktu o zaman.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki…
OKTAY VURAL (İzmir) – O
tarihte koalisyon Hükûmetini… AKP ağzıyla konuşmaya gerek yok! Protokolleri
açıklayın yahu! Açın, yargının önünü açın yahu, açın, açın! Açıklayın, gelin
beraber, Mahir Bey ile Hasip Bey açıklasınlar, eş başkanlar açıklasın.
MUHARREM VARLI (Adana) – Ne
biliyorsan söyle! Lafı atıp da geri çekilme, ne biliyorsan söyle! Kim söylemez,
namerttir, alçaktır!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, teşekkürler.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Üçüncü bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölüm
üzerinde yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
54’üncü madde üzerinde iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tasarının 54. maddesi ile
değiştirilen 2577 Sayılı Kanunun 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan “bir milyar lira” ibaresinin “Yirmibin Türk Lirası” olarak
değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Ali Özgündüz
Zonguldak Kırklareli İstanbul
Refik Eryılmaz İlhan Demiröz Kazım Kurt
Hatay Bursa Eskişehir
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
278 sıra sayılı kanun tasarısının 54. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Oktay Öztürk Oktay Vural S. Nevzat Korkmaz
Erzurum İzmir Isparta
Mehmet
Erdoğan Yusuf
Halaçoğlu
Muğla Kayseri
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasal sistemimiz
kuvvetler ayrılığı prensibine göre tanzim edilmiş, devlet organlarında da bu
prensip çerçevesinde yetki ve sorumluluklar verilmiştir.
Kuvvetler ayrılığı
prensibini hayata geçiren, onu ayakta tutan da hukuk devleti ilkesidir.
Meşruiyet içinde olunması gerekir.
Tam anlamıyla bir hukuk
devletinden bahsedilmesi için de bağımsız ve tarafsız bir yargı şarttır.
Yargının siyasallaşması
gibi iddialar, hukuk devleti görüntüsünü ortadan kaldırmaktadır.
Bu erozyonun farkında olan,
kamuoyu tepkileri ile bu olumsuz atmosferi ortadan kaldırmak için yargı reform
paketleri birbiri ardına açılmakta ve böylece kamuoyu oyalanmaktadır.
Toplumda büyük beklentiler
yaratan 3. yargı reformu paketinin de bu beklentileri karşılamaktan uzak olduğu
görülmüştür.
Ana gerekçe; yargının
hızlandırılması ve biriken ağır iş yükünün azaltılmasının hedeflenmesidir.
Ancak bu hedefleri
gerçekleştirmek üzere hiçbir somut öneri içermediği,Üçüncü yargı reform
paketinin de ölü doğmasına sebep olmuştur.
Ne İcra ve İflas Kanununda,
ne idare hukukunda, ne Ceza ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda ve ne de
diğer kanunlarda yapılan değişiklikler, yargının süratli, adil ve etkin
gerçekleşmesine katkı veren değişiklikler getirmeyerek, insanlarımız mahkeme
kapılarında yıllarca beklemeye devam edeceklerdir. Verilen yargı kararları ise
adalet terazisinde tartıldığında, hep tartışmalı ve kamu vicdanında mahkûm
edilen kararlar olacaktır.
10 yıldır tek başına
hükûmet eden Adalet ve Kalkınma Partisi ülkedeki kronikleşmiş problemleri çözmek
bir yana, kendisine millet tarafından verilen gücü hep istismar amacıyla
kullanmıştır.
Bugün de Meclise getirdiği
tasarı ile yıllardır kronikleşen problemi çözmek bir tarafa çözermiş, yaparmış
gibi davranarak yine kamuoyunu oyalama yolu seçmiştir.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunmadan evvel yoklama istemi vardır, yerine getiriyoruz.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Tarhan, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Serindağ, Sayın Tezcan, Sayın
Fırat, Sayın Tanal, Sayın Özgündüz,
Sayın Acar, Sayın Cihaner, Sayın Öner,
Sayın Ekinci, Sayın Ağbaba, Sayın Öğüt, Sayın Türeli, Sayın Kurt, Sayın
Değirmendereli, Sayın Sarıbaş, Sayın Batum,
Bir dakika süre veriyorum
ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tasarının 54 maddesi ile
değiştirilen 2577 sayılı Kanunun 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan “bir milyar lirayı” ibaresinin “Yirmibin Türk Lirası” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon
katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Tufan Köse...
BAŞKAN – Sayın Köse,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle, İç Tüzük’ün kendisine tanıdığı
bir hakkı kötüye kullanan adalet duygusunu kaybetmiş, Adalet Bakanı demeye,
hukuk devletinde kimsenin Adalet Bakanı diyemeyeceği bir Bakanı ben buradan
huzurlarınızda kınamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Yeter” sesi) Değerli
arkadaşlarım, ne yeteri bir şey yapmadık daha!..
Değerli arkadaşlarım, geçen
hafta Silivri’deydim.
MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Bir daha git!
TUFAN KÖSE (Devamla) –
İnşallah; orada vatan hizmeti yapılıyor, bir daha da gideriz, on defa da
gideriz.
Silivri’deydim, terör
örgütü suçlusu Genelkurmay Başkanını da ziyaret ettim ama yirmi beş yaşındaki
bir çocuğu da ziyaret ettim, Barış Terkoğlu’nu. Barış Terkoğlu dedi ki:
“Ağabey, biz burada tecritteyiz. İnsansızlık çok büyük bir olay ama buradaki en
büyük sıkıntımız, burada adalet yok.” dedi. “Burada adalet yok.” dedi maalesef;
Adalet Bakanına bunu hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün
burada yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesiyle ilgili birtakım kanunları
konuşuyoruz ama hangi anayasayı, hangi yasayı, hangi tüzüğü, hangi yönetmeliği
değiştirirseniz değiştirin kafaları değiştirmedikten sonra hiçbir yarar
sağlayamazsınız. Bu değişikliklerin uygulayıcılarında ön yargı var, adalet
duygusu yoksa, iradelerine, fikir ve düşüncelerine belli yapılarca konmuş
ipotek var, vicdanları yoksa, adaleti sağlayamazsınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Nitekim ülkemizde de adalet Kafdağı’nın arkasındadır, arayın ki
bulasınız.
Değerli arkadaşlarım,
toplumda büyük sarsıntılar olurken cübbesinin içine saklanan hukukçuya
“hukukçu” denilebilir mi? Sizlere soruyorum. Cemaatlere emir kulluğu yapan
savcılara hangi cumhuriyette “cumhuriyet savcısı” denilebilir? (CHP
sıralarından alkışlar) Cemaatten aldığı emirleri ikiletmeden, 2000’li yılların
yurtseverleri, aydınları, devrimcileri, Kuvayımilliyecileri hakkında tutukluluk
kararı veren yargıçlara hangi hukuk devletinde “yargıç” denilebilir?
Haksızlıklara, hukuksuzluklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere,
cezaevlerindeki zulümlere, tecride kulaklarını tıkayıp siyaseten konumunu
korumaya gayret eden Adalet Bakanına hangi hukuk devletinde “adalet bakanı”
denilebilinir?
Günümüz Türkiye’sinde
maalesef en çok kaybettiğimiz insani vasıf adil olmaktır, maalesef. Adil olmak,
öncelikle başkasının hakkını teslim etmektir, başkasının hakkına sahip
çıkmaktır. Az evvel Adalet Bakanı burada, şiir okuduğu için siyasetten men
edilen bir başbakandan bahsetti. Şiir okuduğu için siyasetten azledilen,
siyasetten yasaklanan Başbakanın hakkına da, başkalarının hakkına sahip çıkmak
adına, adaletli olmak adına, adil olmak adına Cumhuriyet Halk Partisi sahip
çıkmıştır. Bunu da sizlere hatırlatmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bugün, en çok ihtiyacımız olan şey başkalarının hakkına sahip çıkmak ve
başkalarının yerine kendimizi koyarak düşünmektir. Bugün, dört yılı aşkın
süredir yatan tutuklu milletvekillerimiz var, üç yılı aşkın süredir yatan
tutuklu milletvekillerimiz var, tecritte olan milletvekillerimiz var, ayağa
kalkmadığı için tutuklu olan, başka bir partinin milletvekili var, “KCK
soruşturması” adı altında, iki yılı aşkın süredir yatan bir başka muhalefet
partisinin milletvekilleri var. Bu Meclis o milletvekillerinin hakkını teslim
etmeden, onların haklarına sahip çıkmadan adil olmayı başaramaz, başaramamıştır
da.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi,
Sayın Tarhan, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Fırat, Sayın Tanal, Sayın
Serindağ, Sayın Öner, Sayın Acar, Sayın Özgündüz, Sayın Cihaner, Sayın
Değirmendereli, Sayın Ağbaba, Sayın Yılmaz, Sayın Sarıbaş, Sayın Özel, Sayın
Türeli, Sayın Öğüt, Sayın Kurt, Sayın Tezcan.
Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum
ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Tekrar madde oylamasında yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Bunu oylayalım,
ondan sonra efendim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama…
BAŞKAN - Madde oylaması
için yoklama isteniyor
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Tarhan, Sayın Köktürk, Sayın Dibek, Sayın Tanal, Sayın Fırat, Sayın Öztürk,
Sayın Serindağ, Sayın Acar, Sayın Özgündüz, Sayın Cihaner, Sayın Ediboğlu,
Sayın Yılmaz, Sayın Değirmendereli, Sayın Ekinci, Sayın Özel, Sayın Tezcan,
Sayın Köprülü, Sayın Eryılmaz, Sayın Erdoğdu, Sayın Kurt, Sayın Sarıbaş.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, aynı maddede iki yoklama olmaz. Bu, bir hakkın
kötüye kullanılmasıdır; böyle bir şey olmaz.
BAŞKAN – Yoklama için bir
dakikalık süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın; 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Barış
ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın;
Türk Ceza Kanunun Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda
Yer Alan Maddelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi;
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele
Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa
Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda
Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza
Türmen ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine
Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120,
2/223, 2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Devam)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 54’üncü madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 03.46
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 03.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 128’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
278 sıra sayılı Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 1 Temmuz 2012 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.