DÖNEM: 24 CİLT: 25 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
127’nci Birleşim
29 Haziran 2012 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Mustafa
Baloğlu’nun, 53’üncü Uluslararası Nasrettin Hoca Anma ve Mizah Günlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın,
İzmir’in Karaburun ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Hükûmetin son dönemde Kütahya ilindeki
uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bulgaristan-Türkiye Parlamentolar
Arası Dostluk Grubunun ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/899)
2.- Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk
Kongresi Hukuk Komitesi heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/900)
3.- İtalya Temsilciler Meclisi Dış
İlişkiler Komitesi heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/901)
4.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev
Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2012 tarihinden itibaren bir
yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi
uyarınca Hükûmete izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi (3/893)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu ve 25 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/337)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz
ve 19 milletvekilinin, diş hekimlerinin yaşadıkları sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/338)
3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş
ve 24 milletvekilinin, yerel gazetelerin ve gazetecilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)
V.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz 2012 Pazar günü tatile girmeyerek
çalışmalarına devam etmesine; 311 ve 312 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
3.-
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73,
2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302)
4.- Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporları (1/644) (S. Sayısı: 311)
5.- Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/648) (S. Sayısı: 312)
6.-
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301)
7.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın;
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel
Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi'nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel'in; Terörle Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin
Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan'ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223,
2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin
İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/473) (S. Sayısı: 155)
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/479) (S. Sayısı: 289)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Libya Geçiş Hükümeti Arasında Libya Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite
Geliştirmesine İlişkin İşbirliği Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Dışişleri
Komisyonu Raporları (1/607) (S. Sayısı: 250)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve
Azerbaycan Cumhuriyetinden Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti
Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattı Geliştirilmesine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/623) (S. Sayısı: 299)
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut
Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/450) (S. Sayısı: 10)
13.- Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığını İzleme Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı
ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/342) (S. Sayısı: 16)
14.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/471) (S. Sayısı: 114)
15.- 1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın
Hukuki Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992
Protokolünün Sınırlandırma Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara
Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/503) (S. Sayısı: 129)
16.- 1971 Petrol Kirliliği Zararının
Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası
Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün Tazminat Limitleri Değişikliklerine
Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/508) (S. Sayısı: 134)
17.- Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele
Akademisi Kurucu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 206)
18.- 1992 Petrol Kirliliği Zararının
Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası
Sözleşmenin 2003 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Çevre Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/540) (S. Sayısı: 245)
19.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Satışına ve Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı
Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Transit Geçişine ve Doğal
Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru
Hattının Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/615) (S. Sayısı: 298)
20.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/289) (S. Sayısı: 13)
21.- Türkiye Cumhuriyeti ile Irak
Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/353) (S.
Sayısı: 17)
22.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji Bakanlığı Arasında
Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının
Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/365) (S. Sayısı: 19)
23.- 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/454) (S. Sayısı: 28)
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, kapanan adliyelerle ilgili gelen şikâyetlere ve yapılan
eleştirilere ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Hükûmetin kapanan adliyelerle ilgili kararını
gözden geçirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın
sarf ettiği kelimeye ve adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
4.- Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın, yapılan eleştirilere cevaben açıklaması
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
2.- Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı
Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin
İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Libya Geçiş Hükümeti Arasında Libya Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite
Geliştirmesine İlişkin İşbirliği Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı Tasarısı’nın oylaması
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve
Azerbaycan Cumhuriyetinden Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti
Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattı Geliştirilmesine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
7.- Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığını İzleme Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı
ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
9.- 1969 Petrol Kirliliğinden Doğan
Zararın Hukuki Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992
Protokolünün Sınırlandırma Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara
Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
10.- 1971 Petrol Kirliliği Zararının
Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi
Değiştiren 1992 Protokolünün Tazminat Limitleri Değişikliklerine Dair Karara
Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
11.- Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele
Akademisi Kurucu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
12.- 1992 Petrol Kirliliği Zararının
Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası
Sözleşmenin 2003 Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz
Satışına ve Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti
Toprakları Üzerinden Transit Geçişine ve Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti
Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattının Geliştirilmesine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın
oylaması
14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki
ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
15.- Türkiye Cumhuriyeti ile Irak
Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, 2002 yılından itibaren TBMM Başkanlarının yurt dışı seyahatlerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın
cevabı (7/7538)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TOKİ tarafından yapılan ihalelere ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7641)
3.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, Diyarbakır’da bir okulda yaşandığı iddia edilen bazı olaylara ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/7662)
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, İstanbul’un tarihî siluetinin korunması için yapılan çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/7700)
5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, sigortasız çalışan işçilere ve kayıt
dışılığın denetimine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/7724)
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2011 yılları arasında İŞKUR’a başvuran
65 yaş üstü vatandaşlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/7725)
7.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, büyük mükelleflerin denetimine ve vergi kaçakçılığına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7771)
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Zafer Kalkınma Ajansının faaliyetlerine
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/7870)
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kalkınma ajanslarının faaliyetleri, bütçeleri
ve personelinin niteliklerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın cevabı (7/7871)
10.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da yapılan kamu yatırımlarına ve
ayrılan ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/7873)
11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yeni teşvik sisteminde illerin teşvik
bölgelerine göre dağılımına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/8291)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dokuz oturum yaptı.
Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün, Kocaeli’nin kurtuluşunun 91’inci
yıl dönümüne,
Denizli Milletvekili Adnan Keskin, okullarda süt dağıtımına ve bu
hususta Hükûmetin açıklama ve uygulamalarına,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Denizli
Milletvekili Adnan Keskin ve Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın gündem dışı
konuşmalarına cevap verdi.
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, adliyelerinin kapatılması
düşünülen Burdur ilinin Ağlasun ve Çavdır ilçelerinin kazanılmış haklarının gasbedilmemesi gerektiğine,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir, Türkiye’de Araştırma ve Öğretim
Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubunun hazırladığı “Akademide Hak İhlalleri”
dosyasındaki raporda yer alan bazı ifadelere,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan,
Artvin ili Ardanuç ilçesinde adliyenin kapatılması nedeniyle halkın yaşadığı
mağduriyetin giderilmesi için kapatma kararının geri alınması talebine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, özelleştirme sonrası
İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesinin keyfî uygulamalarına,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, Srebrenica
katliamını lanetlediğine ve KESK Başkanı Lami Özgen ve bazı sendikacıların
gözaltına alınmalarına,
Antalya Milletvekili Gürkut Acar, Plan
ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen Antalya EXPO 2016 Yasa Tasarısı’na,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmasına
verdiği cevaba ve Türk tarımının içinde bulunduğu duruma,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, buğday alım fiyatlarına ve 2012
yılında tarıma verilmesi öngörülen desteğe,
Denizli Milletvekili Adnan Keskin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in, gündem dışı konuşmasına verdiği
cevaba,
Samsun Milletvekili Tülay Bakır, süt şekeri laktozun intoleransına;
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan,
İzmir Milletvekili Oktay Vural,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Srebrenica katliamının yıl dönümüne;
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 20 milletvekilinin, İstanbul
ili Pendik ilçesindeki imar planı değişikliklerinden kaynaklanan sorunların
(10/334),
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
öğretmenlerin yaşadıkları sorunların (10/335),
Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu ve 23 milletvekilinin,
kültürel nedenlerden dolayı düşük toplumsal statüde bulunan kadınların
durumunun (10/336),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 13/6/2012 tarihinde İzmir
Milletvekili Alaattin Yüksel ve arkadaşlarının belediyelere sağlanan olanaklar
ve belediyelere yönelik soruşturma ve denetimlerde farklı uygulamalar
yapılmasının yarattığı sorunların tespiti, belediye denetimlerinde objektif
ilkelerin geçerli kılınmasını sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin (470 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 28/6/2012 günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel, İzmir Milletvekili Ali Aşlık’ın İzmir Büyükşehir Belediyesine,
İzmir Milletvekili Ali Aşlık, İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, İzmir’de banliyönün metro standartlarına getirilmesi konusunda Bakanlığı
döneminde prtokol imzalandığına ve Ulaştırma
Bakanlığı, Devlet Demiryolları ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığının
çalışmalarının sürdüğüne,
Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın yaptığı konuşmada Malatya’yla ilgili
söylediklerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın yaptığı konuşmada Malatya’yla ilgili
söylediklerine,
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/484) (S. Sayısı: 287),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan
Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin; Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim
Programlarının Planlanması ve Uygulanması Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun (2/679, 2/47, 2/73, 2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302) üçüncü
bölümü üzerinde MHP Grubu adına yapılan konuşma tamamlandı.
302 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmeleri sırasında;
Malatya Milletvekili Öznur Çalık, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın konuşmasına istinaden, AK PARTİ’nin
illere, ilçelere, beldelere adaletli hizmet götürdüğüne ve Malatya’ya yapılan
yatırımlara,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın görüşülmekte olan tasarının 26’ncı maddesinden
sonra gelmek üzere yeni bir çerçeve maddesi ihdasına ilişkin önergesini doğru bulmadığına,
Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle,
Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın Erzincan’daki hastanelerle ilgili vermiş
olduğu bilgilere,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, görüşmelerin sağlıklı
yürütülemediğine ve sonlandırılması gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Verilen aradan sonra;
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Millitvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin;
Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/679, 2/47, 2,73, 2/219,
2566) (S. Sayısı: 302),
4’üncü sırasında bulunan, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma, ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun (1/637,2/700)
(S. Sayısı:301),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Komisyonların bulunmayacağının anlaşılması üzerine, alınan karar
gereğince, 29 Haziran 2012 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere 02.36’da
birleşime son verildi.
Mehmet
SAĞLAM |
Başkan
Vekili |
|
Mine LÖK
BEYAZ Bayram ÖZÇELİK Tanju ÖZCAN |
Diyarbakır Burdur Bolu |
Kâtip Üye Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN
KâĞITLAR
No:
178
29
Haziran 2012 Cuma
Raporlar
1.- Türk Akreditasyon
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/644) (S. Sayısı: 311) (Dağıtma tarihi: 29.06.2012)
(GÜNDEME)
2.- Bütçe Kanunlarında Yer
alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesine
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/648) (S. Sayısı: 312)
(Dağıtma tarihi: 29.06.2012) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu ve 25 Milletvekilinin, muhtarların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/11/2011)
2.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz ve 19 Milletvekilinin, diş hekimlerinin yaşadıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338) (Başkanlığa geliş tarihi: (25/11/2011)
3.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş ve 24 Milletvekilinin, yerel gazetelerin ve gazetecilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339) (Başkanlığa geliş
tarihi: (25/11/2011)
No:
178’Ek
29
Haziran 2012 Cuma
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Libya Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/650)
(Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.06.2012)
Teklifler
1.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek'in; 2531 Sayılı Kamu Görevlilerinden
Ayrılanların Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/730) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.06.2012)
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/731)
( Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.06.2012)
3.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer'in; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/732) (İçişleri; Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2012)
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal'ın; İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/733) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2012)
5.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören'in; 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/734) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2012)
6.- İstanbul Milletvekili
Türkan Dağoğlu'nun; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/735) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2012)
7.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin'in; Dörtyol'a İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/736) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2012)
8.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam ve Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk'ün; 5510 Sayılı
Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/737) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.06.2012)
29
Haziran 2012 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
53’üncü Uluslararası Akşehir Nasrettin Hoca’yı Anma ve Mizah Günleri
münasebetiyle söz isteyen, Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’na aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, 53’üncü Uluslararası Nasrettin Hoca
Anma ve Mizah Günlerine ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük Türk bilgesi Nasrettin Hoca’yı
anma etkinlikleri adına, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Nasrettin Hoca 1208 yılında
doğmuş, 1284 yılında vefat etmiş Türk halk bilgesidir. Kendisi, halk dilinde
duygu ve inceliği içeren gülmece türünün öncüsü olmuştur. Yaşadığı çağdaki
toplumsal gelişimin ve değişimin sonucu olarak ortaya çıkan yeni bir sosyal ve
kültürel değişimin, oluşumun mimarlarındandır.
Aslında, kendisi bu
görevinde yalnız değildir. Aynı çağda benzer fonksiyonları üstlenmiş birçok
isim vardır. Bunlardan Hazreti Mevlânâ’dan Yunus Emre’ye, Şeyh Edebali’den Ahi
Evran’a, Şemsi Tebrizî’den Hacı Bektaş Veli’ye, Sarı
Saltuk’a kadar hepsi benzer bir misyonun insanı,
Anadolu’nun o çağdaki mimarlarıdır. Yaşadıkları çağda aralarında görev taksimi
yapan bu büyük isimler, aslında başka bir dil ve üslupla aynı şeyi
söylemişlerdir. Mevlânâ ve Yunus Emre şiirleriyle halka iman ve ahlak aşılamış,
Nasrettin Hoca da hikmet ve ders dolu fıkralarıyla çekilen sıkıntıları
dindirmeye çalışmış, insanlara ümit ve yaşama sevinci aşılamıştır.
Değerli milletvekilleri,
işte Osmanlı Devleti’nin kuruluşu böyle bir manevi ve kültürel ortamın
imkânlarıyla gerçekleşmiştir.
Nasrettin Hoca ilk
bilgilerini babasından almış yani babası onun ilk hocası olmuştur. Okuma yazma
ve temel dinî bilgiler, Arapça ve Farsça dilleri konusunda kendini yetiştirmiş,
daha sonra medrese eğitimi görmüş ve medreselerde görev yapmıştır ve babası
ölünce de babasından boşalan imamlık görevini üstlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, o
dönemde Anadolu Selçuklu Devleti’nin Başşehri olan Konya, ilim ve irfan
merkezi. Nasrettin Hoca, daha fazla ilim ve irfan sahibi olabilmek için burada
devrin ünlü bilginlerinden Hoca Fakih, Seyyit Mahmut
Hayrani gibi önemli isimlerden ders almıştır. Eğitim aldığı hocalarından Seyyit Mahmut Hayrani Moğol istilası sırasında Anadolu’ya
gelip Akşehir’e yerleşen ve Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük
rol oynayan Anadolu erenlerindendir. Kendisi Nasrettin Hoca’yı ilim ve irfan
yolunda yetiştiren isimdir. Nasrettin Hoca, yaşamı boyunca birçok farklı
görevlerde bulunmuş, fıkralarından çıkan bilgilere göre imamlık, vaizlik, cer
hocalığı, kâtiplik, müderrislik, kadılık, mahkemelerde bilirkişilik yapmıştır.
Tahsiliyle alakalı bu görevlerin dışında, birçok esnaflık ve çıraklık görevinde
bulunmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Nasrettin Hoca 1284 yılında yetmiş altı yaşındayken Akşehir’de
vefat etmiş, Nasrettin Hoca’nın türbesi, tarih boyunca ziyaret edilen önemli
mekânlardan bir tanesi olmuştur.
Anadolu’nun saf, akıllı ve
zeki halkını temsil eden Nasrettin Hoca, Doktor Şenocak’ın tabiriyle, Türk
halkının fıkraya dönüşmüş yüzüdür. Kendisi, sevgi ve hoşgörünün kaynağı,
kardeşliğin de önemli savunucusudur. Gittiği bir şehirde
“Şehrimizi nasıl buldunuz?” diyenlere “Bizim şehrin kardeşidir, bizim şehrimiz
gibi geceleri karanlık olur, gündüzleri bizim şehrimiz gibi ışık olur, aynı
bizim şehrimizdeki gibi yıldızlar parlar.” diye cevap veren Hoca, yeryüzünü
paylaşan insanların kardeş olduğunu vurgulayarak, barış ve kardeşlik inancını
yaymaya çalışan, insanlara yol gösteren bir rehber ve duygusal zekânın öncüsü
olmuştur. Fıkralarıyla hayatın acımasız ve adaletsiz şartlarıyla
mücadele eden insanların içine düştüğü durumu anlatırken, buna sebep olanlarla
da alay eden Nasrettin Hoca, toplumun bazı kesimlerine bilinçli mesajlar verir.
Evinde yiyecek bir şey
kalmayan Nasrettin Hoca’nın, kuru ekmeği alıp, Akşehir Gölü’nde yüzen
ördeklerin suyuna banıp, atıştırarak “Ördek çorbası içtiğini” söylemesi, bayram
gecesi eşinin pişirdiği tatlının yatmadan önce yarısını, gecenin bir yarısı da
kalanını yiyip “Hiç olmazsa aklımda olacağına karnımda olsun.” diyerek gönül
rahatlığıyla uykuya dalması, hurmayı çekirdekleriyle birlikte yiyince şaşırıp
kalan eşine “Hatun, hurmacı bana çekirdekleriyle birlikte tarttı.” demesi, canı
bol naneli çorba isteyince ağzı sulana sulana hayal
kurarken ansızın kapısının çalınıp, bir çocuğun hasta annesine bir tas çorba
istemesi karşısında kendine gelen Nasrettin Hoca’nın “Ey Allahım,
bizim komşular hayalden bile koku alıyor.” diye söylenmesi bu mesajların en
güzel örneğidir.
Nasrettin Hoca fıkraları
kuşaktan kuşağa, dilden dile aktarılarak yaygınlaşmış, her yeni yüzyılda
güncelliğini koruyabilmiştir. Bu fıkralardan çıkarılan dersler tüm zamanlara
ışık tutan ölçülerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri 5-10 Temmuz tarihleri arasında Nasrettin Hocamızın sevgi, barış
ve kardeşlik dolu mesajlarının verileceği 53’üncü Akşehir Nasrettin Hoca’yı
Anma ve Mizah Günleri’nde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağımızı
belirtmek istiyorum.
Bu vesileyle, göle yoğurt
mayalayarak, her şeyin bittiği yerde umudun insana yaşama sevinci vereceğinin
mesajını veren Değerli Nasrettin Hocamızı bir kez daha rahmetle, minnetle
anıyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
İzmir’in Karaburun ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili
Musa Çam’a aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir’in Karaburun ilçesinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İzmir’in Karaburun ilçesi,
İzmir haritasını göz önünde tuttuğunuzda burun, hemen o burnun olduğu yer
güzel, deniziyle, koylarıyla ve tarımıyla güzel bir ilçemiz. Fakat son yıllarda
ilçemiz çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Özellikle, bu yarımadanın sit alanları
içerisinde olması ve tarım yapılamaması, belki Türkiye’nin en güzel keçilerinin
bu bölgede yetişiyor olması ama buradaki, meralardaki yaşanan sıkıntılar, balık
çiftlikleri, rüzgâr enerjisi ve taş ocaklarından kaynaklanan sıkıntılar
nedeniyle Yarımada’da ve Karaburun’da çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Özellikle
adaçayıyla, defnesiyle, üç çeşit kekiğiyle ve mandalinasıyla, balığıyla önemli
ilçemiz olan bu Karaburun’da çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız. Çevre
Bakanlığımızın vermiş olduğu ruhsatlarla burada taş ocakları yapılıyor ve taş
ocaklarından çıkan toz ve mıcırlarla birlikte, o bölgedeki tarım, yapılamaz
hâle gelmiştir. Nergisiyle, yaseminiyle ünlü olan bu Karaburun ilçemizin çok
ciddi bir problemidir bu.
Geçtiğimiz nisan ayı
içerisinde, Çevre Komisyonu Başkanımız Sayın Erol Kaya Çeşme’yi ziyaret etti ve
bu bölgeyi ziyaret etti. Biz de bu bölgede bulunan,
özellikle, Sarpıncık Muhtarı Hüseyin Yonca, Parlak
köyü Muhtarı Kenan Özaydın, Küçükbahçe Muhtarı Mehmet
Kayalı, Salman köyü Muhtarı Bülent Gültekin, Yayla köyü Muhtarı Yusuf Arıcı’yı,
Cumhuriyet Halk Partisi İlçe Başkanı, AKP İlçe Başkanı ve MHP İlçe Başkanı
dâhil olmak üzere, Çevre Komisyonu Başkanı Sayın Erol Kaya ve Komisyonu,
ziyaret ettik ve Karaburun’da yaşanan bu trajediyi, canlı bir şekilde, muhtarlarımız
ve o bölgede oturan insanlarımız anlattılar. Özellikle taş ocaklarının
vermiş olduğu zararlar ve Badembükü’nde bulunan balık
çiftliğinin, normalde kıyıdan 1.100 metre uzakta olması gerekirken, hemen
kıyıya çok yakın bir yerde, 500-600 metre yakın mesafeye kurulmuş olması ve
oradaki vatandaşlarımızın yaşanamaz hâle geldiği bir noktada bulunuyoruz.
Dolayısıyla bir kez daha, burada, bu ruhsatı veren ilgilileri ve Bakanlığı
uyarmak istiyorum.
Ayrıca, önemli bir sit
sorunu var. Evet, sit, bizim çevreyi korumamız gerekiyor, doğayı korumamız
gerekiyor ama orada, bu köylerde, on üç köyde yaşayan insanların yaş ortalaması
altmışın üzerinde. Neden? Gençlere orada ev yapma şansı yok, bir oda bile yapma
şansı yok, her taraf sit alanı. Sit alanı olduğu için de insanlar kızlarına ve
oğlanlarına ev yapma derdi içerisindeler ve dolayısıyla büyük bir göç var.
Şimdi, bu kadar sit alanının olduğu yerde taş ocaklarına izin verilmiş olması,
rüzgâr enerjisine izin verilmiş olması, balık çiftliklerine izin verilmiş olması,
mıcır ocaklarına izin verilmiş olması büyük bir çelişkiyi beraberinde
getiriyor. Bu nedenle, özellikle köylü vatandaşlarımız büyük bir sorun ve büyük
bir problem yaşıyorlar. 2/B çıktıktan sonra, özellikle Yaylaköy,
Tepeboz ve Sarpıncık’ta
ciddi sıkıntılar ve problemler yaşıyoruz. Mesela rüzgâr enerjisi güllerini
getiriyorlar, köyün tam içine koyuyorlar. Oysa Karaburun Yarımadası’nda, rüzgâr
enerjisinin daha uygun yerlere koyulması gerekirken hemen köylünün mera olarak
kullandıkları alanlara getiriyorlar, koyunların ve keçilerin otlayacakları
yerlere bu rüzgâr enerjisini koyuyorlar, etraflar tel örgülerle çevriliyor ve
köylü vatandaşımız hayvanlarını otlatacak bir alan bulamıyorlar. Bunların bir
kez daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşüyoruz.
Yine Sarpıncık’ta
bir emekli başkomiserimiz var, Mustafa Gazioğulları. Geçtiğimiz günlerde ziyaret ettim adam
ağlıyor, diyor ki: “Benim atadan, babadan, dededen kalan tapum var,
zeytinlikler bizim ama buraya kadastro geldi, kadastro ölçümlerini yaparken
bizim atadan, dededen, babadan kalan bu zeytinliklerimizi kadastronun dışında
bıraktı, hazineye verdi onları, bize de verilen yerlerden bir dönümlük yer
verdiler. Şimdi, bizim elimizde tapumuz olan bu yerlerin bize tekrar geri
verilmesini ve zeytinliklerimizin korunmasını istiyoruz.” Bir süre önce büyük
holdingler, şirketler Karaburun Yarımadası’nda büyük arazileri kapattılar
arkadaşlar. Şimdi, orada köylü nefes alamaz durumda, otlakları kullanamaz
durumda, meraları kullanamaz duruma gelmiştir. Hatta bazı yerlerde, bazı
köylerde köyün mezarlığını bile kapatmış durumdalar, insanlar analarının,
babalarının mezarlarını ziyaret edemez ve oralarda onları anma günlerine bile
gidemez duruma gelmişlerdir.
Şimdi, burada bir kez daha
söylememiz gerekiyor, özellikle Karaburun’a yapılan yeni yol… Evet, biz yolun
yapılmasına karşı değiliz ama bu yol yapılırken özellikle Kazdağlarından
sonra en büyük oksijen bölgesi olan Karaburun Yarımadası’nın talan edilmesine
ve yanlış ruhsatların verilerek buranın mıcır, taş ocağı, balık çiftlikleri ve
rüzgâr enerjisiyle bu bölgenin talan edilmesine izin vermememiz gerekiyor,
çünkü o bölge bizim önemli bir bölgemiz. Hemen karşımızda Sakız Adası ve
Midilli Adası var ve orada bulunan vatandaşlarımız diyor ki: “Eğer ülkemizin
Türkiye Büyük Millet Meclisi bizlere sahip çıkmıyorsa biz hemen buradan karşı
tarafa geçelim, karşı tarafın vatandaşı olalım. Çünkü neden? Bizim atalarımız,
dedelerimiz, babalarımız bu topraklarda yaşıyor, biz de burada yaşamımızı devam
ettirmek istiyoruz.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) – “Ama
bir çivi bile çakamıyoruz ama mıcır ocaklarına, balık çiftliklerine ve rüzgâr
enerjilerine ruhsat veriliyor ama biz kızımıza ve oğlumuza bir göz oda bile
yapamıyoruz.” diyorlar.
Bu sorunları, burada, Parlamento
kürsüsünde bir kez daha dile getirmeyi bir görev üstleniyor, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Kütahya’da son dönemde yaşanan konular hakkında söz isteyen Kütahya
Milletvekili Alim Işık’a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Hükûmetin son
dönemde Kütahya ilindeki uygulamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
sizleri ve bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Adı “Ak” ancak icraatları
daha çok akçeli olan bir partinin tek başına geldiği 2002 yılından beri
Kütahya’nın üstünde dolaşan kara bulutlar her geçen gün artmıştır. Bu süreçte Kütahya’nın
elinde bulunan birçok fabrika ve tesis satılarak yandaşlar zenginleşmiş,
Kütahyalı 100 bine yakın gencimiz işsizlikten dolayı ili terk etmiş; aldığı
kamu yatırımları açısından 1999-2002 döneminde 29’uncu sırada olan il, AKP
hükûmetleri döneminde tam 10 sıra gerileyerek 39’uncu sıraya düşmüştür. Bu
dönemde Türkiye nüfusu yüzde 10’dan fazla büyürken Kütahya il nüfusu yüzde 15
oranında düşmüş ve milletvekili sayımız 6’dan 5’e inmiştir. Bu olumsuzluklara
son bir yıl içerisinde eklenen yeni birçok sorundan bazılarını sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ilimize yıllardır hizmet veren Jandarma Er Eğitim Taburunun başka bir ile
taşınmayacağı yönünde 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde AKP’li birçok
yönetici tarafından Kütahyalılara söz verilmesine rağmen, seçimlerden kısa bir
süre sonra bu tabur Kastamonu iline taşınmış ve hemşehrilerimiz
kandırılmıştır.
Şimdiye kadar 4 teşvik
bölgesinin 3’üncü bölgesinde bulunan ilimiz, yeni teşvik sistemiyle 6 bölgeden
4’üncü bölgeye alınarak daha kötü bir konuma itilmiştir.
On yıldır, ilin Afyon
çıkışında yapılacağı söylenen ve Sağlık Bakanlığının 2010-2013 yatırım
programına alındığı belirtilen 500 yataklı devlet hastanesi inşaatına bir türlü
başlanamadığı gibi, şimdi de hastanenin yerinin değiştirilmesi gündeme
gelmiştir ve Kütahya bu yatırımı da kaçırmak üzeredir.
Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi
yolu üzerinde bulunan Dumlupınar Üniversitesi Merkez Kampüsü içerisinde bir
buçuk yıl önce inşaatı tamamlanan 520 yataklı Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Merkezi binası bugüne kadar faaliyete geçirilememiş ve boş bekletilmektedir.
İlimiz Tıp Fakültesi
hastanesi kapatılarak Sağlık Bakanlığına ait devlet hastanesiyle birleştirilmiş
ve Kütahya il merkezinde ikinci basamak hastane kalmamıştır.
19 Mayıs 2011 tarihinde
meydana gelen Simav depreminin verdiği yaralar sarılamamış, birçok insanımız
evsiz ve işsiz kalmış, ilçeden 7 bin dolayında vatandaşımız göçe zorlanmıştır.
Bu insanlarımızın bu kürsüden defalarca dile getirdiğimiz sorunlarına âdeta
kulak tıkanmıştır. Deprem nedeniyle yıkım kararı verilen Simav Devlet Hastanesi
için bugüne kadar hâlâ uygun bir yer tespit edilememiştir.
Seyitömer Linyit İşletmeleri, Garp Linyitleri İşletmesi, Seyitömer ve Tunçbilek termik
santralleri ile Etibor tesislerinde taşeron işçisi
olarak çalışan gençlerimiz, “Arkanızda AKP ve Hükûmet var.” söylemleriyle açık
senet, tarihsiz istifa dilekçesi ve alacağı bulunmadığına dair ibraname
istenerek tehdit edilmekte ve bunları vermeyenler ise işten çıkarılmaktadır.
Tavşanlı, Gediz, Şaphane ilçelerinde
kurulmak istenen zehirli atık tesislerine karşı bölge halkının tepkisi hiçe
sayılmış ve gizlice ÇED raporları düzenlenmiştir. Termik santrallerin linyit
yataklarıyla birlikte özelleştirilmesinin önündeki engel de iki gün önce Meclis
gündeminde olan torba yasaya eklenen bir maddeyle kaldırılmıştır. Bor üretimi
ve zenginleştirilmesi ile pazarlanmasına yönelik işlemlerde özelleştirmenin
önünü açacak çok tehlikeli bir kanun tasarısı Meclis gündemine getirilmiştir.
Habur’da PKK’lı
teröristlerin ayağına seyyar mahkeme götüren AKP Hükûmeti, HSYK’nın
15 Haziran 2012 tarihli kararıyla ülke genelinde 146, Kütahya’da ise
Osmanlı’nın kuruluş merkezi olan Domaniç ile Şaphane ilçelerindeki adliyeleri
kapatmış, gelen baskılar sonunda bir hafta sonra iade edilen 44 ilçe adliyesi
içerisine Şaphane ve Domaniç dâhil edilmemiştir. Yakında bu adliyelere ek
olarak, Domaniç Cezaevi ile ilçelerde icra müdürlükleri, noterler ve
maliyelerin de kapatılması kaçınılmaz olacaktır.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi
“Müslüman mahallesinde salyangoz satar.” hesabıyla, Kütahya’da bulunan Rum
kilisesinde, doksan yıl aradan sonra 1 Temmuz 2012 Pazar günü, İstanbul
Ortodoks Patrikhanesi Bursa Metropoliti yönetimindeki bir ayinle Kütahyalıların
çan sesiyle uyandırılmasına yönelik hazırlıkların yapıldığı iddiaları medyada
yer almaktadır.
Hükûmeti, AKP’li
yöneticileri ve değerli bürokratları, Kütahyalı hemşehrilerimi
tahrik etmeye yönelik girişimlerden vazgeçerek, sürekli olarak gündeme taşımaya
çalıştığımız sorunlara çözüm bulmaya, uyarılarımıza ve önerilerimize kulak
vermeye davet ediyor, iyi tatiller dileklerimle saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Bulgaristan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubunun ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/899)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı’nın 20 Haziran 2012 tarih ve 27 sayılı Kararı ile
Bulgaristan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu’nun ülkemizi ziyaret
etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil Çiçek
TBMM Başkanı
2.-
Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Hukuk Komitesi heyetinin ülkemizi
ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/900)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı’nın 20 Haziran 2012 tarih ve 27 sayılı Kararı ile Çin
Halk Cumhuriyeti Ulusal Halk Kongresi Hukuk Komitesi heyetinin ülkemizi ziyaret
etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil Çiçek
TBMM Başkanı
3.-
İtalya Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi heyetinin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/901)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı’nın 20 Haziran 2012 tarih ve 27 sayılı Kararı ile
İtalya Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi heyetinin ülkemizi ziyaret
etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Cemil Çiçek
TBMM Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu ve 25 milletvekilinin,
muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Yerel Yönetimlere bağlı
olarak çalışmalarını yürüten muhtarlarımızın sorunlarının araştırılması ve
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmasını;
Arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
2) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3) Hülya Güven (İzmir)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Sedef Küçük (İstanbul)
9) Faik Tunay (İstanbul)
10) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) İlhan Demiröz (Bursa)
13) Aylin Nazlıaka (Ankara)
14) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
15) Tolga Çandar (Muğla)
16) Veli Ağbaba (Malatya)
17) Sakine Öz (Manisa)
18) Ali Demirçalı
(Adana)
19) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
20) Gürkut
Acar (Antalya)
21) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
22) Ali Özgündüz (İstanbul)
23) Erdal Aksünger (İzmir)
24) Doğan Şafak (Niğde)
25) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
26) Mehmet Ali Susam (İzmir)
Gerekçe: Bilindiği gibi
Muhtarlar hem kurumsal hem de ekonomik yönden sıkıntı yaşamaktadırlar.
Muhtarlık kurumunun, devlet kurumları arasında saymakla bitmeyecek pek çok
görevi vardır. Nüfus, Belediye, Adliye, Askerlik Şubesi, Emniyet Müdürlüğü,
Posta, Tebligat, Maliye, Zabıta, İcra müdürlükleri gibi devletin kurumlarına
karşı birçok görevi ifşa ediyor olmalarına rağmen kanunla belirlenmiş hiçbir
yetki ve yaptırım güçleri bulunmamaktadır.
Muhtarlar emekli değilse,
ne kendisi ne eşi ne de çocukları sağlık hizmeti alamamaktadır. Muhtarlar kira,
elektrik, su, telefon, kırtasiye, temizlik gibi zorunlu ihtiyaçlarını kendileri
karşılamaktadır.
Muhtarların özlük hakları
dâhil mağduriyetleri hat safhadadır. Ülkemizde hizmet eden 53 bin muhtarımızın
kamu yararına çalışan kişiler olmalarına rağmen, kamuda herhangi bir statüleri
yoktur. Ankara, İstanbul, İzmir'in dışında 53 bin köy ve mahalle muhtarının
büyük bir kısmı icralık durumdadır.
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz ve 19 milletvekilinin, diş hekimlerinin
yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/338)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin yaşadığı en büyük
sorunların başında sağlık sisteminin zafiyetleri gelmektedir. Tüm vatandaşları
kapsamayan sosyal güvenceler, hekimlerin bir kısmının sağlık sisteminin dışında
tutulması, altyapı yetersizlikleri gibi sorunlar, ülkemiz sağlık sisteminin
içinde bulunduğu hastalıklı yapının da göstergesi olmaktadır.
İnsan sağlığı söz konusu
olduğunda, ağız ve diş sağlığının özel bir önemi vardır. Dünya Sağlık
Örgütü'nün verilerine göre, diş ve diş eti rahatsızlıkları yaygınlığı ve
tekrarlama oranları nedeniyle insanların karşılaştığı en büyük sağlık
sorunlarındandır. Örneğin; 5-17 yaş grubu çocuklarda diş ve dişeti enfeksiyonu nedeniyle büyüme ve gelişim yetersizliği
görülmektedir. Yine diş ve dişeti hastalığı olan 39-69 yaş grubunda, koroner
kalp hastalığı görülme riskinin 7 kat fazla olduğu ve kötü ağız hijyenine sahip bireylerde kronik sindirim sistemi
hastalıklarına yakalanma riskinin 4-5 kat fazla olduğu bilimsel olarak tespit
edilmiştir. Bu nedenlerden dolayı toplum sağlığının korunmasında dişhekimlerinin rolü büyüktür. Sosyal devlet ilkesi
gereğince, toplum sağlığını korumak için ağız ve diş sağlığına, yani dişhekimlerine gereken özen gösterilmelidir. Ülkemizde ise
bu özen maalesef gösterilmemektedir. Diş ve diş eti hastalıklarının sağlık
sorunu gibi görülmemesi dişhekimlerini ve hastaları
rahatsız etmektedir. Genel tıp alanında özel sağlık kuruluşlarından hizmet
alımının önü açılırken, % 80'i muayenehanelerde çalışan dişhekimleri
unutulmuştur. Toplumumuzun yaşadığı ağız ve diş sağlığı sorunları, kamunun
verdiği hizmetle çözülemeyecek kadar büyük orandadır. Üstelik,
kamuda çalışan dişhekimlerinin koşulları da gün
geçtikçe ağırlaşmaktadır.
Sağlık Bakanlığı'nın
istihdam ettiği dişhekimi sayısı 7 bin civarıdır.
Kamu kuruluşlarımızda çalışan dişhekimlerinin halkın
diş ve diş hastalıkları ile ilgili talebini karşılama olanağı yoktur. Devletin,
kamu kaynaklarını en iyi biçimde kullanması açısından tam bir otomasyon ile
başta muayenehaneler olmak üzere serbest çalışan dişhekimlerinden
hizmet satın alması halkın ve dişhekimlerinin
talepleri ile örtüşmektedir.
Türk Dişhekimleri
Birliği, bu konuya dikkatleri çekebilmek için çok sayıda çalışma yapmıştır.
Ayrıca; 11 Ekim 2008 tarihinde Türk Dişhekimleri
Birliği Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile bir görüşme yapmıştır.
Başbakan, Sağlık Bakanı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'ndan bu konuda
çalışma yapmasını istemiş ve bunun üzerine iki bakanlık temsilcileri ve Türk Dişhekimi yetkilileri 15 Ekim'de bir araya gelmiştir. Bu
buluşmanın ardından tam 3 yılı aşkın gün geçmiş ve henüz bir sonuç
alınamamıştır.
Dişhekimlerinin sorunları, toplum sağlığını olumsuz etkileyecek boyuta gelmeden
önlenmelidir. Bu nedenle dişhekimlerinin yaşadığı
sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98.
ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Ali Özgündüz (İstanbul)
2) Aylin Nazlıaka (Ankara)
3) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
4) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
5) Mehmet Şeker (Gaziantep)
6) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) İlhan Demiröz (Bursa)
9) Veli Ağbaba (Malatya)
10) Hülya Güven (İzmir)
11) Tolga Çandar (Muğla)
12) Sakine Öz (Manisa)
13) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
14) Ali Demirçalı (Adana)
15) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
16) Gürkut
Acar (Antalya)
17) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18) Erdal Aksünger (İzmir)
19) Doğan Şafak (Niğde)
20) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
3.-
Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 24 milletvekilinin, yerel gazetelerin ve
gazetecilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/339)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yüzyıllardır, meraklanma, olup bitenlerden haberdar olma,
bilgilenme gibi ihtiyaçlarımızdan ortaya çıkan Basın, yaşamımızın önemli bir
parçasıdır.
Bugün dünyada aydınlar
arasında en etkili iletişim aracı özelliğini sürdüren basının; Ülkemizde tarihi
1831 "Takvim-i Vakayı"ye kadar uzanmasına
karşın, toplum üzerindeki önemi bakımından dikkate alınması ve tartışılması
gereken bir durumdur.
Yerel ve Ulusal Basın
olarak adlandırılmasına karşın, Yerel Basınımız, sanki Ulusal Basınımızın yan
kolu imiş gibi algılanmaktadır. Ulusal Basınımızın imkânlarını göz önüne
aldığımızda, dünyanın bir ucundaki bilgileri, haberleri, gelişmeleri, kitlelere
ulaştırmasındaki hızı ve gücü tartışılamazken, ne yazık ki Yerel Basınımız,
yayınlanmış olduğu bölgenin ve kişilerin sorunları başta olmak üzere, bu sorunların
çözümü, ilişkilerin gelişimi ve olumlu yönde kamuoyu oluşumunu sağlamaktadır.
Yerel Basınımız bu yönü ile de bir ölçüde yerel yönetimleri denetleyerek,
eleştirerek, yerelde bir bakıma kamu görevi de üstlenmiştir.
Hepimizin de çok yakından
bildiği gibi imkânsızlıklarından dolayı Yerel basımınızın yayınları il, ilçe ve
beldelerimizde günlük, haftalık ya da daha uzun aralıklarla, bölgemiz haberleri
ağırlıklı olmak üzere, yöresel gelişmeyi öne çıkararak yayınlarını
sürdürmektedir. Ülkemiz genelinde sayıları 1.000 civarında olan Yerel
Gazetelerimizin sorunlarını saymakla bitiremeyiz. Aslında ulusal basınımızın
sorunlarından da bağımsız düşünmememize karşın, çeşitli kent ve kasabalarımızda
çıkan yerel gazetelerimizin kendilerine özgün pek çok farklı sorunları vardır.
Siyasi, adli, mülki veya yayınlandıkları bölgedeki diğer kamu kurum ve
kuruluşlarıyla çok yakın ilişkileri olmaları nedeniyle, başta haber kaynağına
ulaşımda ve kamuoyuna sunumunda birçok zorluklarla karşı karşıya
gelmektedirler. Mesleğini hakkı ile yerine getirmeye çalışan Yerel
Gazetecilerimiz görev yaptıkları bölgenin İdari ve mülki yöneticilerini
rahatsız edebilecek yayınlara imza attıklarında, kendileri ya da çalıştıkları
yayın kuruluşları birçok engellemelerle karşılaşabilmektedirler. Bu durum bile
başlı başına Yerel Gazeteciliğimizin gelişiminde, saymakla bitiremeyeceğimiz
sorunlarının başında önemli bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Haberi
toplamak, basmak, geniş halk kitlelerine duyurmak ve üstüne üstelik bir de
ayakta kalabilmek Yerel Basınımız için hiç de kolay değildir. Her şeyden önce
maddi güce ihtiyaç vardır. Maddi sıkıntı çeken gazete, teknolojiden yeterince
yararlanamadığı gibi, okuruna ulaştırmada da sıkıtı çeken Yerel Basınımız resmi
ilan pastasından yeterince pay alamamaktadır. Ticari ilan ve reklam
yetersizliği, gazete kâğıdı temin etmede yaşanan zorluklar ile devletin yerel
gazetelere yeterince katkı ve destek vermemesi gibi birçok sıkıntıları vardır.
İlimiz, İlçemiz, Beldemiz
ve bölgelerimizin gözü kulağı ve dünyaya açılan pencereleri, halkının çıkarları
adına yönetenleri gözetleyip, denetleyen, eleştiren ve çözümlenmesi adına
kamuoyu oluşturarak bir nevi gönüllü kamu görevi üstlenen yerel
Gazetelerimizin, Gazetecilerimizin, bu görevlerini yerine getirmede
karşılaştıkları sorunların tek tek belirlenip ortaya çıkarılması ve ayakta
kalıp toplumu bilinçlendirme, aydınlatma görevlerini yaşayarak sürdürebilmesi
için alınması gereken tedbirlerin belirlenerek bir an önce hayata geçirilmesi
amacıyla Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir
Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla Araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
2) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3) Faik Tunay (İstanbul)
4) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
5) Veli Ağbaba
(Malatya)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Bülent Tezcan (Aydın)
8) Sedef Küçük (İstanbul)
9) Mehmet Şeker (Gaziantep)
10) İlhan Demiröz (Bursa)
11) Aylin Nazlıaka (Ankara)
12) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
13) Hülya Güven (İzmir)
14) Tolga Çandar (Muğla)
15) Sakine Öz (Manisa)
16) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
17) Ali Demirçalı
(Adana)
18) Selahattin
Karaahmetoğlu (Giresun)
19) Gürkut
Acar (Antalya)
20) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
21) Ali Özgündüz (İstanbul)
22) Erdal Aksünger (İzmir)
23) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
24) Doğan Şafak (Niğde)
25) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Temmuz
2012 Pazar günü tatile girmeye-rek çalışmalarına
devam etmesine; 311 ve 312 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Tarih: 29/06/2012
Danışma Kurulunun 29/06/2012 Cuma günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki
önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Mustafa Elitaş Akif
Hamzaçebi |
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
|
Mehmet Şandır Pervin
Buldan |
Milliyetçi Hareket Partisi Barış ve
Demokrasi Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
Öneriler
Bastırılarak dağıtılan 311
ve 312 sıra sayılı kanun tasarılarının 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
sırasıyla 4 ve 5 inci sıralarına, yine bu kısımda bulunan 54, 89, 90, 3 ve 4
sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın sırasıyla 50, 51, 52, 53 ve 54
üncü sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi;
Genel Kurulun;
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin İçtüzüğün 5 inci maddesine göre 1 Temmuz 2012'de tatile girmeyerek
Genel kurulun çalışmalara devam etmesi,
29 Haziran 2012 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 31 sıra sayılı kanun
tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
30 Haziran 2012 Cumartesi
günü saat 12.00’de toplanarak 278 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
1 Temmuz 2012 Pazar günü
saat 14:00'te toplanarak bu birleşimde 302 sıra sayılı
kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
2 Temmuz 2012 Pazartesi
günü saat 14:00'te toplanarak bu birleşiminde 301 sıra
sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;
çalışmalarını sürdürmesi,
311 ve 312 Sıra sayılı
kanun tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
önerilmiştir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 92’nci
maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
4.-
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül
2012 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi
hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine dair
Başbakanlık tezkeresi (3/893)
21/6/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 11/8/2006 tarihinde kabul ettiği
1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve
880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri
unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 5/7/2011 tarihli ve 996 sayılı
Kararıyla 5/9/2011 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara
harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının
etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş
Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün
artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL'e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına
yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31/8/2012 tarihinde sona
erecek olup, görev süresinin 31/8/2012 tarihinden sonraki dönem için
yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı
içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasî ortam
ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri
bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve
Lübnan'la ikili ilişkilerimiz ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate
alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin UNIFIL'in
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve
miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla
tespit edilen ilkeler kapsamında 5/9/2012 tarihinden
itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili
gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Başbakanlık
tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için on
dakikadır. Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Korutürk, İstanbul
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür, Van
Milletvekili; şahıslar adına, Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili; Abdullah
Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Türkeş.
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM
TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
sayıyla selamlarken geçen haftadan bu yana kaybettiğimiz asker, polis 13
şehidimize Allah’tan rahmet diliyor, canımızdan can alan terörü bu kürsüden
şiddetle lanetliyorum. Bu vesileyle de, umuyorum ki, açılım yanılgısı ona
iştirak eden tüm siyasi partiler tarafından fark edilir ve en yakın zamanda bu
tarihî yanlıştan dönülür.
Lübnan’da barışı korumak
amacıyla Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL’in
Türkiye'nin silahlı kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlanmasına bir yıl daha
imkân sağlayacak düzenlemeyle ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
her gün verdiğimiz şehitler ve 22 Haziran tarihinde Suriye’nin silahsız,
korumasız bir Türk jetini vurmasıyla birlikte, dünyanın ve bölgenin Türkiye
açısından sanıldığı kadar güvenli olmadığı gerçeği bir kez daha çok açık
biçimde tescillenmiştir. Kimsenin şüphesi olmasın, söz konusu saldırıların
hedefinde Türk egemenliği ve bağımsızlığı olduğu kadar asırlardan bu yana her
gün her saat her saniye nakşedilen Türk mucizesi vardır. Nedir bu mucize? Çok
açık şekilde özetlemek gerekirse, cumhuriyetin fazileti, demokrasinin erdemi ve
millî kimliğin üstünlüğüyle harmanlanan ve günlük hayatımızda istisnasız
herkesin ete kemiğe büründürdüğü değerler manzumesidir. Türkiye, bölgedeki tek
demokrasidir. Türkiye, demokrasisini milletinin karakterine ve hususiyetlerine
göre kurmuş ve bu ruhla da senelerdir başarıyla işlemektedir. Ben Türkiye’yi
bir gaye, bir fikir olarak değerlendiriyorum. Türkiye sabit bir kalıp, bir
dogma değildir, olamaz da. Bu anlamda Türkiye, değişik coğrafyalardan bu
topraklara göç etmiş ve birlikte yaşama iradesini gönüllülük temeline oturtmuş
çeşitli gruplardan müteşekkildir. Türkiye Türk’ün, yani Oğuz’un, Avşar’ın,
Kırgız’ın, Tatar’ın, Türkmen’in, Azeri’nin, Uygur’un olduğu kadar Boşnak’ın,
Laz’ın, Çerkez’in, Arnavut’un, Gürcü’nün, Kürt’ün, Arap’ın ortak rüyasıdır,
barışıdır, birliğidir, müşterek bir zeminde kenetlenmesi ve güçlenmesidir. Üniter devlet anlayışı bu sebeple önem arz etmektedir.
Cumhuriyet nizamı, farklılıklara, birtakım özelliklere bakmadan herkese, her
ferde sağladığı fırsat eşitliği için mühimdir. Demokrasi, fertlere tanıdığı
haklar, özgürlükler ve fakat aynı zamanda yüklediği sorumluluklar sebebiyle
hayatidir. Millî kimlik, yani Türklük, bir büyük ulus için bir araya gelmiş
binlerce irili ufaklı topluluğu içeride ve dışarıda yekvücut yapmak için vardır
ve vazgeçilmezdir.
Değerli milletvekilleri,
bahsini ettiğim Türk mucizesinin ana sütunları işte bunlardır. Serdettiğim bu
verilerin ışığında rahatlıkla görüldüğü gibi, Türkiye sadece bir millî varlık
da değildir, evrensellik düşüncesiyle yoğrulmuştur. Türkiye, ortak aklın,
vicdanın ve insani hassasiyetlerin vatanıdır. Bu anlamda Türkiye, bu topraklar
üzerinde yaşayan herkesin ortak servetidir, bugüne dek yaratılmış en güzel
cevherdir.
Hepimiz bir gerçeğin
idrakine varmalıyız: Türkiye bizden çok önce başlamıştır ve bizden sonra da
ebediyete dek devam edecektir. Bizler bu devasa zincirin birer ufak
halkalarıyız. İşte bu sebepten dolayı da sorumluluk hepimizindir, herkese
aittir.
Değerli milletvekilleri,
bunları anlatmamın elbette bir gerekçesi var. Bu denli coşkulu bir yapıyı
muhafaza etmek kolay değildir, meziyet ve marifet ister. Söz konusu mucizenin
korunması için iki temel vazife vardır. Birincisi, içeride sağlam ve güçlü bir
nizam tesis etmek; ikincisi de dışarıdan gelecek tehditlere ve saldırılara
karşı da uyanık olmaktır ancak bu iki vazifenin de kesiştikleri bir nokta
vardır ki o da barıştır, barış siyasetidir. Rahmetli Atatürk’ün “Yurtta barış,
dünyada barış.” vecizesinin hikmeti de işte burada aranmalıdır.
Bu vesileyle, Hükûmetin
takip ettiği Orta Doğu politikasına da değinmek istiyorum. İyi niyetle başladığına
şüphe duymadığım bu yeni siyaset gayreti maalesef arzu edilen sonuçları
doğurmamıştır. ABD’nin çekilmesiyle zuhur eden parçalanmış Irak yönetimi,
dünyadaki güç dengelerine dayanarak Türkiye’ye kafa tutmaya cesaret eden Suriye
ve bunca yıldır dostluğumuzu muhafaza etmeye çalıştığımız, gayret
gösterdiğimiz, hatta pahalı ihalelerle de pekiştirmeye çalıştığımız İsrail…
Geldiğimiz noktada hepsi ama hepsi bu yanlışa işaret etmektedir.
Ayrıca Türkiye’de Kürt
kökenli olmalarını gerekçe göstererek her fırsatta Türkiye'nin aleyhine her
oluşumun içinde yer alanlara da bir çift sözüm olacak. Terör örgütünün
Suriye’deki kolunun, Türkiye’yle Suriye arasındaki ihtilafta Suriye yönetimiyle
yekvücut olup Türkiye’ye karşı sergilediği tavrı görmeniz ve mevcut siyasetinizden
mahcup olmanız gerekir. İşte, buyurun, geçen gün bir ulusal gazetede yayımlanan
habere göre, terör örgütü Suriye’deki Ayn-el Arap
kasabasında kendisinin “bayrak” dediği paçavrayı çekti. Şimdi, bu kesime sormak
istiyorum: Uluslararası sularda ülkemize yapılan saldırılarda dahi Türkiye’den
yana olamayacaksanız, neyi ne adına savunduğunuzu bu toprakların insanlarına
nasıl anlatacaksınız?
Orta Doğu coğrafyasında son
dönemde cereyan eden ve “Arap Baharı” adıyla anılan olgu herkes için bir ders
mahiyetindedir. Biz daima bölge ülkelerinin demokrasiye kendi kanalları ve
dinamikleriyle ulaşmalarının daha doğru olduğunu, bu kapsamda da Türkiye’nin
sürece fazla angaje olmaması gerektiğini vurguladık.
Farkındayız ve görüyoruz ki
bölgedeki dikta rejimlerinin sayısı çok fazladır ve halklar düzeyinde belli bir
demokratikleşme arzusu var ise de bu arzu çoğu zaman bastırılmakta ve yok
sayılmaktadır. Diktatörlük, faşizm kötüdür; insan haklarına ve insan
haysiyetine nispetle de aykırıdır. Bunlara sonuna dek karşı çıkılmalıdır ancak
Irak örneğinde gördüğümüz gibi, ihraç siyaseti de çoğu zaman işe yaramamakta ve
çoğunlukla da ters tepmektedir; bölünmeye, parçalanmaya vesile olmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
biz komşularımızın toprak bütünlüğünden yanayız, zira çalkantılı ve hassas bir
coğrafyada yaşıyoruz. Komşularımızın toprak bütünlüğü bizimkinin de
güvencesidir. Her zaman söyledik, bir defa daha yineliyoruz: Tüm modern
demokrasilerde dış politika ve millî savunma siyaseti devlet meseleleridir. Biz
parti olarak daima bu şuurla hareket ettik ve etmeye devam ediyoruz. Bizler bu vizyonu savunduğumuz içindir ki ülkenin güvenliği ve millî
menfaatleri mevzubahis olduğunda diğerleri gibi meseleleri iç siyasete alet
etmiyoruz. Bu anlamda Hükûmetin özellikle son bir iki senedir izlediği siyaseti
tasvip etmediğimizi söyledik, söylüyoruz. Gelinen aşamada ise zamanı geri
alamayız ve geçmişi değiştiremeyiz. Muhalefet olarak bugün neler olduğuna
bakmakla ve yarına tesir etmeye çalışmakla yükümlüyüz. Milliyetçi Hareket
Partisinin “Hükûmetin Suriye politikası
bir şeydir, askerî uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi ise başka bir şey.”
açıklamaları da işte bu pencereden değerlendirilmelidir.
Buradan çok açık ve şeffaf
biçimde ifade ediyoruz: Suriye’nin, keşif uçuşu yapan silahsız bir uçağımızı
düşürmesi tüm kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisini
ilgilendirmektedir. Yine, Kandil’den aşıp gelen terör saldırıları da bu
çerçevede ele alınmalıdır. Söz konusu taarruzlar, dün bir İngiliz gazetesinde
yayımlanan makalenin de dolaylı yoldan ortaya koyduğu gibi, Türkiye'nin siyasi
ve diplomatik bağımsızlığına karşı yapılmıştır ve burada kimse Milliyetçi
Hareket Partisinin sessizliğe bürünmesini bekleyemez; bu çok açık.
Değerli milletvekilleri, az
önce barış siyasetinden bahsettik. Cumhuriyet dönemi dış politikasında bir
devlet geleneği kök salmıştır, o da barış arayışıdır, savaştan uzak durma
arayışıdır. Biz savaşın yıkıcılığını; maddi, manevi, fiziki zararlarını çok iyi
biliyoruz. Savaşın her anlamda bir maliyeti olduğunu kimse unutmamalıdır. Bu
sebeple ilk aşamada daima itidal çağrısı yapıyor, soğukkanlılığı ve sağduyuyu
öne çıkarıyoruz. Ne var ki hiçbir devlet Türkiye'nin söz konusu barışçıl
tutumunu fırsat bilip bunu istismar etmeye, sömürmeye kalkışmamalıdır. Kaldı ki
öyle olduğunda dahi Türkiye'nin önünde savaş seçeneği dışında birçok alternatif
olur ve Türkiye bunları dikkate almakta da bir saniye dahi tereddüt etmez.
Değerli milletvekilleri,
millî ve etraflı bir barış siyaseti yürütmek için devletin masasında çoklu seçenekler
olması gerekir. Anlaşılan odur ki önümüzdeki aylarda Türkiye’yi uluslararası
platformda son derece sıcak bir gündem beklemektedir. Çeşitli kışkırtmalara
müsait bir döneme giriyoruz. Çeşitli gruplar üzerinden Türkiye’yi karıştırmaya
teşebbüs edecek hücrelere karşı uyanık olunmalıdır. Hükûmet, bu noktada
hazırlık yapmalı ve hadiseleri tüm boyutlarıyla ve özellikle de millî
menfaatleri gözeterek irdelemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi,
toplumumuzun millî refleksini temsil etmektedir. Partimiz, her şeyden önce
vatanımızı, onun evlatlarını, en savunmasızları, sıradan insanları düşünür ve
savunur. Rahmetli Atatürk’ün söylediği gibi “Cumhuriyet kimsesizlerin
kimsesidir.” Milliyetçi Hareket Partisi, varlığını en başta tarif ettiğim Türk
mucizesini yaşatmaya ve ebedî kılmaya adamıştır; bu açıdan, yanlışın
karşısında, doğrunun ise arkasındadır, yanındadır. O nedenle, buradan Hükûmete
seslenmek istiyorum: İçeride ve dışarıda, istisnasız, eksiksiz tüm girişimlerde
devletimizin ve insanımızın menfaatlerini her boyutuyla koruyun ve kollayın. Bu
anlamda, mevcut siyasi iktidar, bir an evvel, yeni ve Türkiye'nin yapısına
uygun bir bölgesel dış politika belirlemelidir. Kendilerine bu uğurda, arzu
ettikleri takdirde, yardımcı olabileceğimizi de tekraren beyan etmek istiyorum.
Bizim, bazı partiler ve oluşumlar gibi komplekslerimiz,
bencilliğimiz, hesabımız yoktur. Bizim tek derdimiz vardır, o da Türkiye'nin ve
Türk milletinin selametidir. Bu anlamda, vermek istediğimiz mesajın yerine
ulaştığını umuyoruz.
Değerli milletvekilleri, az
önce altını çizdiğim gibi, bundan sonraki süreçte, kolektif güvenliğimiz adına,
Türkiye sınır ötesinde de uluslararası hukuka uygun olarak asgari varlık
belirtmelidir. Bu anlamda, Silahlı Kuvvetlerin unsurlarının, çeşitli
devletlerin üzerinde siyasi ve/veya kültürel tasarruflarının olduğu Lübnan’da
Birleşmiş Milletler Barış Gücü şemsiyesi altında var olmalarının gereğine
inanıyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun mevcut düzenlemeye olumlu
baktığını ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Osman Korutürk, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY
KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Barış Gücü UNIFIL’de,
31/08/2012 tarihinde görev süresi bitecek olan Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bir yıl daha görev alması konusunda Anayasa’nın 92’nci
maddesi uyarınca Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Orta Doğu’da Arap
uyanışının başlangıcından beri Türkiye olarak en gergin günleri yaşadığımız bu
dönemde yapmakta olduğum bu konuşma muhtemelen partimiz adına 2011–2012 Yasama
Yılının dış politika konusunda yapılacak son konuşması olacaktır. Bu vesileyle,
Orta Doğu politikamızla ilgili öncelikli konulara bakışımızın da kısa bir
özetini yapmak istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Birleşmiş Milletler barış operasyonlarına
katılmasının hem dünya barışına hem de ülkemizin Birleşmiş Milletler teşkilatı
içindeki konumuna katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu nedenle,
önceki yıllarda da olduğu gibi, tezkereye olumlu oy kullanacağız ancak bu
tutumumuz, hiç bir surette, Hükûmetin genel dış politikasını ve özellikle Orta
Doğu siyasetini onayladığımız anlamına gelmemektedir; aksine, son üç yıldan
beri uygulanan maceracı dış politikalar nedeniyle Türkiye’nin uluslararası
alanda ve bölgede bir girdaba doğru sürüklenmekte olduğuna ilişkin
endişelerimiz gün geçtikçe artmaktadır.
Değerli Milletvekilleri,
Lübnan etnik, dinî ve mezhepsel yapısı itibarıyla Orta Doğu’nun en karışık ve
çalkantılı toplumlarından biridir. Ülke kurulduğu günden bu yana etnik, dinî ve
mezhepsel gruplar arası çekişmelere sahne olmuş, özellikle 1970’li yıllarda
yaşadığı kanlı iç savaş boyunca kendi iç aktörlerinin yanı sıra, Suriye ve
İsrail başta olmak üzere komşu ülkelerin de müdahale ve ağır etkilerine maruz
kalmıştır. Bu itibarla, Lübnan’ın bugünkü, Atatürk'ün tabiriyle söyleyeyim, “manzarai umumiyesi", yani
genel görünümü, Orta Doğu’da 1948 yılından bu yana geçerli olan genel siyasi
manzarayı en iyi anlatabilecek bir fotoğrafı oluşturmaktadır.
Lübnan’da eğer kalıcı bir
istikrar düzeninin kurulması mümkün olabilseydi ve bu düzen başlangıçta
amaçlanan demokratik zeminde kalıcı kılınabilseydi, bu, farklı din ve
mezheplerin birlikte barış içinde yaşayabilecekleri modern, müreffeh ve
demokratik bir Orta Doğu için gerçek bir model ve bölgenin geleceği açısından
da büyük bir umut anlamına gelecekti. Fakat ne yazık ki zaman ve şartlar, bu
ülkede kalıcı bir istikrarı sağlamanın hiç de kolay olmadığını, hatta bunun da
ötesinde bunun neredeyse ütopik bir hedef olduğunu
göstermiştir.
Türkiye, geçmişten günümüze
Lübnan’la ilişkilerinde büyük sorunlar yaşamamış fakat 2000’li yıllara kadar da
bu ülkeyle gerektiğince yakın ilişkiler kuramamıştır. 2004 yılında, zamanın
Başbakanı Refik Hariri’nin ziyaretinden sonra Lübnan’la ilişkilerimizde belli
bir gelişme süreci başlamıştır. Daha sonraki yıllarda, iki ülke ilişkilerindeki
gelişme devam etmiş, Ocak 2010’dan itibaren karşılıklı vize muafiyeti
getirilmiş, ekonomik ilişkilerde de bazı ilerlemeler kaydedilmiştir.
Burada, ekonomik
ilişkilerin zaman zaman ülkemizin çıkarları açısından yararları çok tartışılır
eğilimlerle beslenmiş olduğunun altı önemle çizilmelidir. Birçok Batı ülkesinde
stratejik addedilen ve bu nedenle mesela Fransa'da alım satımı özel
düzenlemelere tabi tutulan telekomünikasyon alanında, Türk Telekom şirketinin
ağırlıklı hisselerinin alıcı için çok elverişli şartlarla Hariri ailesine ait Oger Telecom’a satılması, bu
bahsettiğim eğilimin belirgin örneklerinden biridir.
Öte yandan, Türkiye-Lübnan
ilişkileri bağlamında, bizim açımızdan son derece vahim bir gelişme, Türk
askeri Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006
tarihli kararı uyarınca UNIFIL bünyesinde Lübnan'da göreve başladıktan kısa bir
süre sonra, 17 Şubat 2007 tarihinde, Lübnan Hükûmetinin Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi ile Doğu Akdeniz'de bir münhasır ekonomik bölge sınırlandırma
anlaşması imzalaması olmuştur.
Hükûmet tarafından
“Türkiye'nin Orta Doğu'daki etkinliğimizin arttığı, bölgeye hâkim ülke konumuna
geldiğimiz, uzun yıllardır etrafımızdaki olaylara sadece seyirci kalır ve
-Sayın Başbakanın tabiriyle- tribünlerde otururken, şimdi oyun kurucu konumuna
geldiğimiz ve sahaya indiğimiz.” şeklinde, gerçeklerden ve ciddiyetten uzak bir
anlatımla ileri sürülürken, Lübnan'ın GKRY ile ulusal çıkarlarımızı birinci
derecede etkileyecek mahiyette böyle aleyhte bir anlaşmayı akdetmesi Hükûmet
tarafından engellenememiştir. Oysa Hükûmet, o tarihlerde,
yukarıdaki iddiaların yanı sıra Lübnan’la da çok iyi ilişkiler içinde
bulunduğunu iddia etmekte, Hariri ailesiyle de özel yakınlık içinde
bulunmaktaydı. O kadar ki, Sayın Başbakan, bir ara, Lübnan’daki hükûmet kurma
çalışmaları sırasında, bizzat Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nu Hizbullah’ın
sığınaklarına kadar göndererek oğul Hariri ile Nasrallah’ın
arasını bulmaya çalışmıştı.
Değerli milletvekilleri,
AKP Hükûmetince Lübnan’ın GKRY ile bu anlaşmayı yapmasının önlenememesi, Kıbrıs
Rumlarını, giderek Doğu Akdeniz’deki zengin petrol ve doğal gaz yataklarını
sahiplenme hususunda cesaretlendirmiştir.
Esasen, evvelce yine AKP
iktidarında, dostumuz Mısır ile 2003 yılında ekonomik bölge anlaşması imzalayan
ve buna bir tepki almayan, aynı anlaşmayı dört yıl sonra Lübnan'la da
tekrarladığında ne kendinin ne de Lübnan'ın Türkiye'nin ciddi bir tepkisiyle
karşılaşmadığını gören Rum yönetimi, 17 Aralık 2010 tarihinde de İsrail ile
münhasır ekonomik bölge sınırlandırma anlaşması imzalamıştır.
Bu son anlaşmanın ardından
bölgede başlatılan sondaj çalışmaları neticesinde ortaya çıkarılan zengin doğal
gaz rezervleri, Yunanistan, GKRY ve İsrail arasındaki bölgesel güç birliği ve
eksen oluşturma girişimlerini hızlandırmıştır.
İsrail, herhâlde Türkiye
ile olan stratejik güvenlik ilişkilerine verdiği öncelik ve önem nedeniyle ve
Türkiye ile ilişkilerin düzelebileceği beklentisiyle Doğu Akdeniz’deki doğal
gaz ve petrol sahalarına fiilen girmeyi bir süre ötelemiş, ancak daha sonra
GKRY ile bölgenin zenginliklerini paylaşmaya koyulmuştur.
Bunun da ötesinde, İsrail,
GKRY ile daha kapsamlı başka ittifaklara da yönelmiştir. Doğu Akdeniz’de
üretilecek petrol ve doğal gaz depolama ve nakliye tesislerini korumak üzere
İsrail'in Güney Kıbrıs'a 20 bin personel aktaracağı ve bunların aileleri ve
bağlılarıyla birlikte 50 bin kişiye ulaşacağı basında yer almıştır.
Davos'ta “one minute” ile başlayan ve
talihsiz Mavi Marmara olayıyla devam eden gelişmeler sonucu İsrail ile
ilişkileri sıfırlayan ve böylelikle Türkiye’yi Orta Doğu barış sürecinde söz
sahibi olma konumundan çıkaran; daha sonra bütün komşularının iç
anlaşmazlıklarına, sadece taraf tutmak değil, bizzat taraf olmak suretiyle
müdahale eden, Suriye politikasında uluslararası camia karşısında kendi kendini
stratejik yalnızlığa sürükleyen; neticede bu ülke tarafından göz göre göre
uluslararası hukuk kurallarına ve askerî havacılık teamüllerine aykırı şekilde
bir keşif uçağı düşürülen, Malatya Kürecik’te
Amerika'ya radar istasyonu inşa ettirerek Rusya ile İran’ı sadece Suriye politikasında
değil, füze kalkanı alanında da Türkiye ile karşı karşıya getiren AKP Hükûmeti,
Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Yunanistan-GKRY-İsrail arasında oluşan bir ittifakın
da hedefine yerleştirmiş bulunmaktadır.
Özetlemek gerekirse,
Hükûmet Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz alanlarında Türkiye’nin ve
KKTC’nin haklarını koruyamamış, Türkiye’nin enerji politikalarını ciddi anlamda
çıkmaza yöneltmiştir.
Enerji siyasetini
yönlendirmesi gereken dış politikada gerekli önlemlerin alınmamış olması
sonucunda, bugün Doğu Akdeniz’deki enerji hak ve menfaatlerimizin neredeyse
tümünün kontrolümüzden çıktığı görülmektedir.
Şu an Türkiye enerjide
yüzde 72 oranında dışa bağımlıdır. Enerji tüketimimizin üçte ikisini karşılayan
iki temel kaynak olan petrol ve doğal gazda ise ülkemiz neredeyse tamamen dışa
bağımlıdır. Türkiye ekonomisini esir alan ve kronik hastalığa dönüşmüş bulunan
cari açığın yaklaşık dörtte 1’i enerji ürünleri ithalatından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizin enerjide dışa
bağımlılığını giderebilecek enerji kaynaklarımızın önemli bir bölümü
hidroelektrik, linyit, rüzgâr, güneş ve biyoyakıt
gibi yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızsa, diğer önemli bir bölümü de başta
Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’de varlıklarına ümit bağladığımız potansiyel
petrol ve gaz rezervleridir.
Hâl böyleyken, AKP’nin Doğu
Akdeniz’deki yanlış ve ülkemizi yalnızlaştıran politikaları, bu önemli
potansiyeli değerlendirmemizi büyük ölçüde kısıtlamış ve -yukarıda izah ettiğim
gibi- ciddi bir riske sokmuştur.
Bu konuda bilinmesinde
yarar olan son bir husus: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının Doğu
Akdeniz'de petrol ve doğal gaz arama çalışması yapacağını ilan ettiği
bölgelerin de Akdeniz’de Rum yönetiminin sözde münhasır ekonomik bölgesindeki
''1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı parsellerle'' kesişmekte olduğudur. Şu anda en
azından bu parseller üzerinde çıkabilecek anlaşmazlıklar bağlamında, sıcak çatışma
dâhil her türlü olasılık masadadır.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce, Suriye tarafından uluslararası hava sahasında düşürülen RF-4E keşif
uçağımızdan söz ettim; uçağımızın hâlâ bulunamayan genç ve değerli pilotlarının
sağ salim bulunması ümidini hâlâ muhafaza ediyor, bunu bütün kalbimle temenni
ediyorum. Ancak, Hükûmetin, bir yılı
aşkın bir süredir, taşıdığı risklerine dikkat çektiğimiz basiretsiz Suriye
politikası sonucu vardığımız bu nokta, ne yazık ki bir anlamda Suriye
tarafından kararlılığımızın ve caydırıcılığımızın sınanması anlamını da
taşımaktadır. Hükûmet, uluslararası hukuk kuralları içinde bu işin peşini
bırakmamalı, NATO ve üyesi olduğumuz diğer uluslararası forumlarda ifade edilen
kuru destek ve Suriye'ye yönelik içi boş kınama beyanlarıyla tatmin
olmamalıdır. Uluslararası camianın Suriye'yi bu eylemi nedeniyle mutlaka
yaptırım içerecek bir şekilde sorumlu tutması sağlanmalıdır.
Ters istikamette benzeri
bir olay da geçtiğimiz 14 Mayıs günü Kıbrıs semalarında yaşanmıştır. O gün, bir
İsrail uçağı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hava sahasını sekiz dakika müddetle
ihlal etmiş, İncirlik’ten havalanan F-16’larımızın müdahalesiyle KKTC üzerinden
uzaklaştırılmıştır. GKRY-İsrail yakınlaşması açısından dikkat çekici olan bu
ihlal, acaba bizim Doğu Akdeniz üzerindeki gerçek hâkimiyetimizi sınama amaçlı
mıdır, gözdağı kasıtlı mıdır?
Hükûmetin uyguladığı ve çok
başarılı olduğunu artık herkesi güldürme pahasına savunduğu dış politika, Ege
Denizi üzerinde Yunan uçaklarıyla yapageldiğimiz it dalaşını şimdi uluslararası
hava sahalarında Suriye, Kıbrıs üzerinde de İsrail ile yapılma boyutuna mı
taşımıştır?
Bölgeyle ilgili konuları
ele almışken bir iki cümleyle de Irak ile olan ilişkilerimize değinmek
istiyorum. ABD işgalinden sonra Irak, istenilen istikrarlı demokratik yapıya
kavuşamamış, ekonomik sorunları ağırlaşmış, etnik ve mezhepsel çekişmeler
tırmanarak ülkenin sosyal yapısında belirgin bir çözülmenin oluşmasına yol
açılmıştır. Bütün bu gelişmeler, hem bölgedeki dengeleri hem de Türkiye’nin
güvenlik ve istikrarını etkileyebilecek bir hâl almıştır.
Türkiye başından beri
Irak'ın egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasını desteklemiş ve bu
desteği etkin kılabilmek için mekanizmalar geliştirmiştir. Bu mekanizmalar,
Türkiye'nin Irak toplumunun tüm etnik ve dinî, mezhepsel katmanlarına eşit
yaklaşımı sayesinde işlerlik kazanmıştır.
Irak'ın toprak bütünlüğü
ile egemenliğinin bizim açımızdan temel önemi, istikrarlı ve birleşik bir
Irak’ın, bölgede hem bizim açımızdan hem de Suudi Arabistan başta olmak üzere
Körfez ülkeleri bakımından İran'ı dengeleyebilecek olmasıdır. Bu dengeli ortam,
Türkiye'nin ulusal çıkarlarını en iyi şekilde karşılayabilecek istikrarı
sağlamaya ciddi bir katkı oluşturacaktır.
Bugün Irak’ın içinde
bulunduğu durum, bu ülkenin bölgede bir denge unsuru olmasına imkân
vermemektedir. Bu durum Türkiye’yi hiç istemememiz gereken bir konuma, İran’a
karşı denge unsuru olma konumuna itme istidadı taşımaktadır. Suudi Arabistan ve
Körfez ülkeleri ile Ürdün de öteden beri Türkiye’nin kendileri için ciddi bir
endişe kaynağı olan İran’a karşı denge oluşturmasını esasında kuvvetle arzu
etmektedirler. Oysa Türkiye’nin ulusal çıkarları, bulunduğu bölgede şu ya da bu
ülkeye karşı denge oluşturmayı değil, bölgesinde bir istikrar adası olarak
yumuşak güce sahip bulunmayı ve bu gücü uygulamayı gerektirmektedir.
Sayın milletvekilleri,
bütün bu unsurlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin Irak’taki gelişmeleri çok
yakından izlemesi, bu ülkenin toprak bütünlüğü ile egemenliğinin muhafazası
için Irak savaşını izleyen dönemde gösterdiği çabaları güçlendirerek
sürdürmesi, gerek merkezî gerek bölgesel hükûmetle yakın ilişkiler içinde,
ülkenin iç siyasetine karışmadan ve tüm gruplara eşit mesafede durarak Irak’ta
toplumsal barışın oluşmasına katkıda bulunmaya çalışması gerekmektedir.
Öte yandan Irak'tan
Türkiye'ye yönelik ciddi terör tehdidi devam etmektedir. Sayın Başbakanın
bizzat kendi ifadesiyle "Amerikan askerlerinin salimen evlerine
dönmeleri" yolunda ettiği dualar kabul olmuş, Amerikalılar Irak'ta büyük
bir yıkım yaptıktan, demokrasi ve özgürlük getireceklerini söyledikleri ülkede
binlerce çocuğu babasız, binlerce kadını kocasız, yüz binleri evsiz, işsiz,
aşsız bıraktıktan sonra ülkelerine çekilmiş, evlerine dönmüşlerdir.
Ülke güvenliği
Amerikalıların sorumluluğundayken PKK'nın Kandil'deki varlığına ve
faaliyetlerine son verdirebilmeye yönelik olarak sürdürdüğümüz ancak bir türlü
sonuç alamadığımız Türkiye-Irak-ABD üçlü görüşmelerinden Amerikan unsuru
çıkmış, gelişmeler bizi Irak ile baş başa bırakmıştır. Denklem iki ülke
arasında, ancak görüşme formatı Türkiye-Irak Merkezî Yönetimi-Kürdistan
Bölgesel Yönetimi olmak üzere aslında yine üçlüdür.
Bununla birlikte, Kandil
konusunun sadece Kuzey Irak bölgesel yöneticileri Türkiye'ye geldiğinde soyut
düzeyde sözü edilmekte, bu konunun Irak Merkezî Yönetimiyle ele alındığı,
görüşüldüğü hiç duyulmamaktadır.
“Irak” denildiği zaman,
varsa yoksa Müslüman Kardeşler bağlantılı Irak İslami Partisinin lideri,
Irak'ta mahkeme kararıyla aranan Tarık Haşimi
gündemimizi işgal etmekte, Irak'ın toprak bütünlüğü, egemenliği, Kandil, Irak
topraklarından Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetler hükûmet yetkililerinin
ne aklına gelmekte ne ağzına düşmektedir.
Arkadaşlar, Irak Merkezî
Yönetiminin bu konularla hiçbir bağlantısı, ilgisi, sorumluluğu ve Türkiye için
de bu konuların hayati önem ve önceliği yok mudur?
Hükûmet, Suriye konusunda
“acılara kayıtsız kalamamak", Irak'ta "dostlarını satmamak" gibi
soyut, romantik kavramları öne çıkarıp asıl somut ulusal çıkarlarımızı geri
plana itmekte, terör her gün ülkemizde can almaya devam etmektedir.
Son dönemde Irak'ın ve bu
ülkeye yönelik ilginin Hükûmetçe siyasi gündemimizde çok geri planlara
atıldığını görüyor, Irak’ın Türk dış politikasında evvelce sahip olduğu yere
şimdi sahip bulunmadığını hayretle gözlüyoruz. O kadar ki, 2003 yılı ekim
ayında Türkiye ile Irak arasındaki tüm ilişkilerin yönetilmesinden ve koordine
edilmesinden sorumlu olmak üzere ihdas edilmiş olan büyükelçi düzeyindeki Irak
Özel Temsilciliği görevi de bugün lağvedilmiş bulunmaktadır.
Öte yandan son dönemde AKP
Hükûmetinin dış siyasetini mezhep temeline dayalı olarak kurguladığı ve açık
şekilde Sünni-Şii ayırımı güttüğü yolunda bir algılama da bölgede
yaygınlaşmaktadır. Gerçekten de her vesileyle, mezhepçilik yapmadığını iddia
etmesine karşın AKP Hükûmetinin, ittifaklarını hep Sünni lider ve siyasi
kesimlere yakın durarak kurduğu, bunun yanı sıra muhalefet tarafından özellikle
Suriye politikası konusunda kendisine yöneltilen eleştirileri de muhalefete
etik olmayan bir şekilde, asılsız ve saçma bir mezhep gailesi atfederek
karşılamaya çalıştığı dikkat çekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye laik bir ülkedir. Bölgedeki ve dünyadaki gücü, demokrasisinden ve laik
yapısından kaynaklanmaktadır. Bölge ülkelerinin, halklarının, liderlerinin,
siyasi faaliyetlerinin şu ya da bu dine, şu ya da bu mezhebe aidiyet ya da
yakınlıkları Türkiye’nin onlara olan yaklaşımını hiçbir surette
etkilememelidir. Orta Doğu da homojen bir dinî yapıya ya da mezhepsel bütünlüğe
sahip değildir. Bin beş yüz yıldır her dinin, her mezhebin, değişik dinlere
mensup çeşitli tarikatların, ayrıca bütün bunlar dışında Zerdüştlük ve
Yezidilik gibi inanışların da var olduğu çok renkli, çok kimlikli bir
coğrafyadır. Bu coğrafyada tek mezhebe yönelirseniz kendi etki alanınızı
kendiniz kısıtlamış olursunuz.
Türkiye, 2003 Irak Savaşı
sonrası Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmasına, bu laik anlayışıyla şekillenen
ve Irak’taki bütün gruplara eşit yakınlıkta duran, tarafsız ve yapıcı
siyasetiyle katkıda bulunabilmiştir.
Unutulmamalıdır ki mezhep
ayırımı yapan bir dış politika duruşu, Türkiye’nin bölgede en yakınında olan ve
çok güvenebileceği bir unsur olan Kuzey Irak ve Suriye Türkmenleri arasında da
ayrışmalara yol açabilme potansiyeline sahiptir.
Suriye ve Irak Türkmenleri
arasında Sünniler kadar Şiiler de vardır. Türkiye’nin yanlı ve dışlayıcı
duruşunun yol açabileceği en acı sonuçlardan biri Şii Türkmenlerin bu duruş
sonucu Türkiye'den uzaklaşarak İran’ın güdümüne girmesi olacaktır. Bölge
liderliğine oynamak isteyen bir ülke, genel nüfus içindeki oranı çoğunlukta
bile olsa bir mezhebin bayraktarlığını yaparak başarılı olamaz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken dış politikada gelmiş olduğumuz
noktanın, sonuçlarına ne yazık ki kısa gelecekte birlikte katlanacağımız ve
Türk halkı olarak üst üste yenilenmesinden endişe ettiğimiz güncellemelerle
bedelini de ödeyeceğimiz beceriksizliklerin ve hatada ısrarın sonucu olduğuna
bir kez daha işaret etmek istiyorum.
Bu vesileyle sizlerle
paylaşmak istediğim önemli bir konu var. Dün Dışişleri Komisyonuna Hükûmet
tarafından bir anlaşma taslağı sunuldu. Bu anlaşma taslağı, Türkiye Cumhuriyeti
ile Sudan arasında askerî iş birliğini öngörüyordu. Hepimiz de biliyoruz ki
Sudan, 2003 yılından beri Darfur bölgesinde çok ciddi
karışıklıklara, karmaşalara sahip olan ve bu karmaşa ve karışıklıklar da
hükûmet tarafından güç kullanılarak, çok ağır bir şekilde katliam yapılarak
bastırılan bir ülke, bastırılmaya çalışılan bir ülkedir.
Sudan Devlet Başkanı Ömer
El Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesinin arama kararı vardır, tutuklama
kararı vardır. Hâl böyle iken ve Darfur bölgesinde
nüfusun üçte 1’i, yaklaşık 2 milyon insan yerlerinden edilmiş, yüz binlerce
insan ölmüş, bir o kadarı da sakatlanmışken Sudan’la askerî iş birliği
anlaşması yapılmasının ne anlama geldiğini biz anlayamadık; sizlerin
takdirinize bırakıyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna bir muhalefet
şerhi getirdik. Bu muhalefet şerhini yarın basınla paylaşacağız. Ancak bir
yandan “Suriye’deki katliama, Suriye’deki acılara, Suriye’deki felakete, insan
hakları ihlallerine dayanamıyoruz.” derken, öte yandan aynı felaketlerin, aynı
acıların, aynı baskıların misliyle yaşandığı başka bir ülkeyle askerî iş
birliği anlaşması yapmak demek, o ülkedeki bütün bu olumsuzlukların içerisine
bir şekilde askerî alanda girmek demektir ki Türkiye’yi bu duruma sokmaya
kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Sözlerime burada son
verirken, bu konunun Hükûmet tarafından yeniden düşünülmesini ve dün Dışişleri
Komisyonundan geçmiş olan tasarının Genel Kurula indirilmemesi konusunda bir
karar alınmasını takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR
(Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2006 yılında kabul ettiği 1701 sayılı
Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha önce kabul ettiği 880 sayılı Karar’la
bir yıl için Türkiye'nin Lübnan’da bulunan Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne
katkısına ilişkin Hükûmetin sunduğu tezkere üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, on
yıldır bir AKP Hükûmeti iktidarda, büyük bir çoğunlukla ve her üç seçimde de
gücünü arttırarak iktidara geldi. Bu iktidara gelişi hem iç politikada hem de
dış politika uygulamalarında ya da dış siyasette kendini gösteren, kendine
güvenen, biraz da agresif bir yan ortaya koyan bir tarz izledi. Dış siyasette
kuşkusuz bu agresiflik kısa vadede bir popülarizm
katabilir. Örneğin Libya’da Sayın Başbakanı binler karşılayabilir ya da
Mısır’da ama sonuçta, uzun vadede Türkiye'nin Orta Doğu’da ya da kendi
bölgesinde güçlü, modern, demokratik ve gerçekten rol model ülke olacak bir
ülke dış politikası olmaktan oldukça da uzaktır.
Bu tezkere konuşulurken
kuşkusuz Orta Doğu’daki küçük ama işgal ettiği yer itibarıyla da bütün bu Orta
Doğu siyasetini etkileyen Lübnan gibi bir ülkede iç barışın ve istikrarın
sağlanması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı karara binaen
ülkemiz de buraya belli sayıda bir askerî güç veriyor. Tezkerede de
okuyacağınız gibi, görüldüğü gibi bunun çerçevesini, o görev gücünün
çerçevesini de yetkisini de Hükûmete veriyoruz.
Buraya kadar her şey normal
ama bundan sonrasını biraz değerlendirmeye tabi tutmamız lazım, biraz
konuşmamız gerekir, o da Hükûmetin sürdürdüğü Orta Doğu politikasıdır.
Orta Doğu, yaklaşık yüz,
yüz elli yıl önce İngilizlerin, o günkü egemen güçlerin biçimlendirdiği bir
statükoya sahip ve bu statüko günümüze kadar sürdü, devam ediyor, ama artık bu
statüko egemen güçlerin politikalarını, çıkarlarını koruyacak bir durumda
değil, olmadığı için de hem işgal ettiği yer hem yer altı zenginlikleri, petrol
ve özellikle su konusunda dünyanın en problematik alanı olan Orta Doğu’da artık
taşlar yerinden oynuyor.
Amerika Birleşik
Devletleri’nin Irak’a müdahalesiyle, iki Körfez savaşı sonrası bu statüko
değişikliğinin en güçlü, en somut örneği gerçekleşmiş oldu ve artık o statükoyu
kuranlar, yüz yıl önce kuranlar şunu açıkça ifade ediyorlar bu davranışlarıyla,
“Artık buradaki bu egemen devletlerin ve onların otoriter rejimlerinin bize
sağlayacağı pek bir fayda yok, biz onun için yüz yıllık bu süreci
değiştiriyoruz, statükoyu değiştiriyoruz, bu statüko içinde ben yeni bir
statüko ilan ediyorum.” Buna kimileri Büyük Orta Doğu Projesi diyor, kimileri
başka şey söylüyor. Biliyorsunuz Sayın Başbakan da bu Büyük Orta Doğu
Projesi’nin “eş başkanı” sıfatını taşıyor aynı zamanda. İşte, bu statüko
değişikliği acaba Orta Doğu’da egemenlerin çıkarına mı, yoksa Orta Doğu’daki
ezilen halkların çıkarına aykırı mı değişiyor; bütün mesele burada
düğümleniyor.
Biz isteriz ki Orta Doğu’da
Türkiye, dış politikasını sürdürürken, eski Osmanlı hayallerinden uzak,
gerçekten ekonomisiyle güçlü, askerî gücüyle belki de caydırıcı, demokrasisiyle
de bütün Orta Doğu’yu etkileyecek lider bir ülke olsun ama bunun bir ön şartı
var, önce kendi evinde bu söylediğimiz şeyleri sağlaması gerekiyor. Demokratik
standartları yükseltmesi gerekiyor, otuz yıldır süren bir iç çatışmayı
sonlandırması gerekiyor, barışçıl yöntemlerle, müzakere yöntemleriyle
sonuçlandırması gerekiyor, Kürt sorununu çözmesi gerekiyor. Çözmesi gerekiyor
ki, eğer Türkiye, gerçekten Orta Doğu’da statükolar değişirken kendi bölgesinde
büyük bir güç olmak istiyorsa ve gerçekten kendi bölgesinde lider bir ülke
olmak istiyorsa, Orta Doğu’da lider bir ülke olmak istiyorsa, bir tek ön şartı
var bunun: Kürt meselesini çözmek.
İkincisi, evrensel
demokratik kuralları haiz ileri demokratik bir rejimi yerleştirmek, kurmak;
başka da bir yolu yoktur Türkiye'nin Orta Doğu’da -bundan sonra nasıl
şekillenecekse- yer kapması için.
Uluslararası güçler, tabii
ki, Orta Doğu’da taşlar yerinden oynarken ve Orta Doğu’da statüko değişirken
kendi çıkarlarına göre şekillendirecekler, halkların çıkarlarını, ezilen
halklarımızın çıkarlarını göz ardı edecekler. Burada, Türkiye de “Ben de
buradan bir şey kapayım.” gibi bir yaklaşımla, “Rol kapayım.” gibi bir
yaklaşımla girerek Orta Doğu halklarına, birlikte yaşadığı bütün halklara en
büyük hakareti, en büyük vefasızlığı göstermiş olacaktır. Çünkü biliniyor ki bu
Orta Doğu coğrafyasında bin yıllık bir süredir Türkler, Araplar, Kürtler,
Farslar ve diğer halklar birlikte yaşıyorlar, ortak bir kültür oluşturdular.
Biliniyor ki Orta Doğu üç semavi dinin ortaya çıktığı büyük bir uygarlık
merkezi. Biliniyor ki Orta Doğu farklı inançların, farklı kültürlerin, farklı
dillerin, farklı etnik grupların barındığı dünyanın en önemli uygarlık
merkezlerinden birisi. Böyle bir yerde rol kapmak, böyle bir yerde etkili olmak
ancak ve ancak o halkların diline, kültürüne, varlığına saygı göstermekle
mümkün olabilir.
Peki, pratikte böyle mi
işliyor? Hayır, pratikte böyle işlemiyor. Neden? Çünkü Orta Doğu’da taşlar
yerinden oynarken, Türkiye, rol kapma amacıyla bütün bu değerleri, bütün bu iyi
ilişkileri, geçmiş tarihi bir kenara iterek, farklı güçlerin belki de çıkarına
bir hamle yapmak istiyor.
Sayın Başbakan bütün Arapların
lideri olmak isteyebilir, Sayın Başbakan bütün Müslümanların sultanı, lideri
olmak isteyebilir. Bu, doğal da karşılanabilir ama dış politikada, reel
politikada, günümüz dünyasının Orta Doğu politikasında böyle bir heves, böyle
bir istek kuşkusuz hoş karşılanmaz, iyi de olmaz, halkların çıkarına da hizmet
etmez.
Irak’taki savaş Irak’ta
farklı, yeni bir durum ortaya çıkardı. Irak’ta Saddam rejiminin tasfiyesiyle
birlikte yeni Irak’ın oluşturulması için ciddi bir uluslararası çaba söz konusu
oldu. Bu çabalar sürerken Türkiye bir taraftan mezhepsel ilişkiler
geliştirerek, Irak’taki Bağdat Hükûmetiyle -merkezî Hükûmetiyle- bugün ciddi
bir çelişki yaşıyor. Bağdat’taki Sünnilerle sürdürdüğü ilişkiyle, Kürtlerle
sürdürdüğü farklı bir ilişkiyle, AKP’nin Orta Doğu’daki en önemli değişimin,
altüst oluşun, yıkımın yaşandığı ve yeniden halklarının birlikte eşit, özgür,
demokratik bir şekilde bir gelecek yaratma umuduyla bir araya geldikleri Irak
politikasında maalesef Hükûmet sınıfta kalmış durumda. İşte Bağdat’taki Şii
Başbakanla bizim Başbakan arasındaki gerilim, tıpkı Esad’la Sayın Başbakan
arasındaki gerilim gibi adım adım, adım adım, adım adım ilerliyor. Ne zaman bir
çatışma potansiyeline dönüşecek, krize dönüşecek diye herkesin yüreği ağzında.
Öte yandan Suriye… Hiç
kuşkusuz Suriye konusunda hiçbirimiz, bu Mecliste bulunan hiç kimse Esad
rejimini onaylamaz; Esad rejiminin halkına karşı gerçekleştirdiği ve neredeyse
“katliamlar” diyebileceğimiz saldırılarını haklı görmez, göremez, insanlık
vicdanı buna el vermez ama herkes elini vicdanına koysun, AKP’nin Suriye
politikası gerçekten doğru bir politika mı? AKP’nin sürdürdüğü Suriye
politikası gerçekten Türkiye'nin çıkarına, yararına bir politika mıdır? Bunu
elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün, bir an düşünün.
Değerli arkadaşlar, bu
politika, bu gerilim politikası, işte bir uçağın düşürülmesine kadar vardı.
Yani, eğer uluslararası güçler “Haydi vur.” dese belki de Suriye konusunda bir
savaşın yaşanacağı ciddi bir kırılmayı yaşayabilirdik. Peki, bir ülkeyi savaşın
eşiğine götürmek, savaştırmak bu kadar kolay mıdır gerçekten? Bir ülkeyi
savaşın eşiğine getirmek yanlış yürüyen bir dış politikayla, yanlış oluşan bir
dış politikayla bu kadar bağlantılıyken bunda ısrar etmek gerçekten gerekli
midir? İşte, Suriye konusunda da Orta Doğu’daki taşlar oynarken, onların,
diktatörlerin yönettiği ülkeler bir bir düşüyor, bir bir değişiyor. Elbette ki, bu değişimden Türkiye de
nasibini alacak. Çevremizdeki komşu ülkelerde özellikle demokratik rejimlere
doğru evrilme konusunda halkın isteğini ve talebini
bir tarafa bırakacaksınız, onu görmezlikten geleceksiniz ama gelecekte şu ya da
bu biçimde o ülkenin iç dinamikleriyle birlikte “Ben bir şey kapabilirim.”
hesabı yapmak da, böyle pragmatik bir yaklaşım da dış politikada bizim hoş göreceğimiz
bir yaklaşım değil.
Değerli arkadaşlar,
Mısır’da, biliyorsunuz bir seçim gerçekleşti. Seçim yapılırken, halkın oyu,
halkın iradesi açığa çıkarken orada şu anda egemen olan askerî rejim, deyim
yerindeyse, maç oynarken kuralları değiştirmeye başladı ve o kurallar
değişirken de ben Sayın Dışişleri Bakanımızın ya da Dışişleri Bakanlığımızın bu
konudaki bir tepkisini, bir yaklaşımını görmedim. Yani, Mısır’daki değişimle
Mısır’da nihayet neredeyse doruğa ulaşan bir Arap Baharı yaşanırken Hükûmetin
Mısır’da olup bitenlere kısmi olarak sessiz kalmasını da anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, hiç
kuşkusuz Orta Doğu’da barışın ve istikrarın sağlanması ancak ve ancak Orta Doğu
halklarının barış, kardeşlik, eşitlik, demokrasi ve özgürlük taleplerinin ve bu
taleplerin demokratik rejimler eliyle yerine getirildiği bir tarzda mümkün
olabilir. Bunun dışındaki bütün oyunlar, bunun dışındaki bütün yaklaşımlar,
bunun dışındaki, Hükûmetin ya da bu devletin oluşturduğu dış politika
yaklaşımları Orta Doğu’daki gerilimi artırmaya, Orta Doğu’daki gerilimi halklar
aleyhine bozmaya zorlayacaktır. Onun için biz, bir kez daha AK PARTİ’ye ve onun denetimindeki dış politika yapıcılarına,
Dışişleri Bakanlığına çağrıda bulunuyoruz.
Bizim, Orta Doğu’da Orta
Doğu halklarıyla tarihsel bağlarımız var, evet güçlü tarihsel bağlarımız var.
Bizim, Orta Doğu’da dinî inanç bağlamında çok güçlü bağlarımız var, evet çok
güçlü bağlar var. Bizim, Orta Doğu’daki halkların birlikte yaşama kültürü var,
ortak kültürümüz var, ortak yarattığımız değerler, kültürler var. Buna saygı
göstererek, bunu göz önünde bulundurarak bir dış politika yapmaya ve AKP’yi bu
dış politika konusunda da ciddi ve samimi olmaya davet ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Orta
Doğu’daki barışın ve istikrarın sağlanması ancak ve ancak barışçıl politikalar
üretmekle mümkün olabilir. Orta Doğu’da komşularınızla, Orta Doğu’daki diğer
devletlerle, egemen uluslarla gerilimi tırmandıran, sadece çıkar ilişkisi
üzerine şekillenen bir siyaset izlerseniz ya da başkasının değirmenine su taşıyacak
bir tarz ve yöntem, söylem izlerseniz Orta Doğu’nun, Orta Doğu’daki halkların
barış çabalarına, birlikte yaşama çabalarına da en büyük baltayı siz vurmuş
olursunuz.
Biz parti olarak,
Türkiye'nin, ülkemizin yurt dışına askerî güç göndermesine prensip olarak
karşıyız. Daha önceki birçok yurt dışına asker gönderme, savaş tezkerelerine bu
parti tepkisini ortaya koydu, bu parti eleştirilerini ortaya koydu. Barışçıl
amaçlarla olsa bile Lübnan’a askerî güçlerin gönderilmesini, başka güçlerin
Orta Doğu’daki çıkarlarına bekçilik yapılmasını biz onaylamıyoruz.
Ancak Türkiye ne yapabilir?
Türkiye, Orta Doğu’da gerçekten barışın ve istikrarın sağlanmasını istiyorsa,
Lübnan’da özellikle, demokratik gücüyle, barışçıl politikalarıyla, demokratik
örgütleriyle barış gücü oluşturarak, oradaki toplulukların tamamına eşit
mesafede durarak, oradaki bütün etnik toplulukların, dinî azınlıkların birlikte
yaşama kültürünü destekleyerek, böyle bir barış gücü oluşturarak ancak sivil
bir barış gücü olarak Türkiye orada barışa katkı sağlayabilir.
Türkiye'nin o bölgedeki
geçmişi bunu gerektiriyor. O bölgedeki geçmişi, Türkiye'nin, oraya asker
yığmakla, asker vermekle, başkasının çıkarlarına bekçilik yapmakla olmaz;
ülkemizin onurunu, ülkemizin prestijini Orta Doğu’da halklar nezdinde ancak
böyle yükseltebiliriz.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu adına söz
isteyen Volkan Bozkır, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN
BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye'nin,
Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Gücü’ne asker göndermesi için Meclisimizin
verdiği yetkinin bir yıl daha uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda
AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Lübnan’da konuşlu Birleşmiş
Milletler Geçici Gücü UNIFIL, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1978
yılında aldığı 425 ve 426 sayılı kararları doğrultusunda kurulmuştur. Söz
konusu kararlar uyarınca UNIFIL’in temel amaçları,
İsrail’in Lübnan’dan çekilmesini sağlamak ve uluslararası barış ve güvenliğin
tesisine ve Lübnan Hükûmetinin bölgede etkin biçimde otorite kurmasına yardım
etmek olarak belirlenmiştir. 6 bin kadar askerden oluşan UNIFIL birlikleri 1978
yılının Mart ayından itibaren Lübnan’a intikal etmiştir.
İsrail’in 2000 yılı
içerisinde Lübnan’dan çekilmesinin ardından UNIFIL’in
bölgedeki mevcudiyeti, Lübnan Hükûmetinin talebi üzerine görev süresi Birleşmiş
Milletler tarafından altı aylık dönemler hâlinde uzatılmak suretiyle devam
etmiştir. Yeni koşullar sonucu UNIFIL daha çok gözlemci rolü üstlenmiş, asker
sayısı ise 4 bin kadar azaltılarak 2 bine inmiştir.
2006 yılı Temmuz ayında
başlayan İsrail-Lübnan krizi nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
11 Ağustos 2006 tarihinde aldığı 1701 sayılı Karar neticesinde UNIFIL’in görev süresi ve yönergesi, faaliyetlerinin
kapsamı genişletilmiş, personel sayısının 15 bin askere kadar artırılması
kararlaştırılmıştır.
1701 sayılı Karar uyarınca,
UNIFIL’e eski görev yönergesine ek olarak
çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek, İsrail kuvvetleri Lübnan’dan
çekilirken Lübnan Silahlı Kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil
bütün Güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak ve bu
konudaki faaliyetlerinde İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle eş güdüm sağlamak,
sivil halka insani yardım ulaştırılmasında, yerlerinden olmuş kişilerin
güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak, tampon bölgenin oluşturulması
için atılacak adımlarda Lübnan ordusuna yardımcı olmak ve Lübnan Hükûmetinin
talebi üzerine Lübnan’ın sınırlarının ve diğer giriş noktalarının silah veya
bağlantılı maddelerin girişine karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı
olmak görevleri verilmiştir.
Genişletilmiş UNIFIL, deniz
ve kara unsurlarından oluşmaktadır. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler ilk kez
bir deniz gücü teşkil etmiş olmaktadır. UNIFIL bünyesinde hâlen 11.959’u asker,
355’i uluslararası sivil, 666’sı yerel olmak üzere 12.980 personel görev
yapmaktadır.
Göreceli olarak sakin geçen
2010 yılından sonra 2011 yılı içinde İsrail-Lübnan sınırında güvenlik
olaylarında artış yaşanmıştır. “Nakba” olarak
adlandırılan İsrail Kuruluş Günü’nde sınırda yapılan gösteriye İsrail
askerlerince yapılan müdahalede Lübnan vatandaşı 10 kişi hayatlarını kaybetmiş,
110 kişi yaralanmıştır.
UNIFIL’in komutanlığını 2012 Ocak ayından bu yana İtalyan Tümgeneral Paolo Serra yürütmektedir ve Deniz Görev Gücü’nün
komutanlığını ise hâlihazırda Brezilya üstlenmiş durumdadır. UNIFIL’de hâlen 38 ülke katkı sağlamaktadır.
2011 Ekim ayında Lübnan’ın
güneyinden, İsrail’in kuzeyindeki El Celil bölgesinden atılan dört rokete,
İsrail altı roketle karşılık vermiştir. Saldırılardan iki hafta sonra,
Lübnan’ın güneyinden atılan bir roket Lübnan sınırları içine düşmüştür. Söz
konusu saldırılarda can kaybı yaşanmamıştır.
Öte yandan, 2011 yılı
içinde UNIFIL personelini hedef alan bombalı saldırılar gerçekleşmiştir. Mayıs
ayındaki saldırıda 3 İtalyan, Temmuz ayındaki saldırıda 5 Fransız ve son olarak
Aralık ayındaki saldırıda yine 5 Fransız askeri yaralanmışlardır. Söz konusu
saldırılardan sonra Fransa UNIFIL bünyesinde görev yapan asker sayısını
1400’den 1000’e indireceğini açıklamıştır.
Diğer taraftan, İsrail
savaş uçakları Lübnan hava sahasını günlük bazda ihlal ederek gözlem
faaliyetleri yürütmektedir. Lübnan ordusu kaynaklarına göre, 2011 yılında
İsrail tarafından yaklaşık 800 kere sınır ihlali yapılmıştır. UNIFIL kurulduğu
günden bu yana yaşanan can kaybı sayısının 294 olduğu rapor edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, 2006 yılında İsrail-Lübnan bunalımının sona
erdirilmesinde aktif rol oynamıştır. Lübnan makamlarının talepleri ve Birleşmiş
Milletlerin çağrısı üzerine ise ülkemiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5
Eylül 2006 tarih ve 880 sayılı Karar’ı ile UNIFIL’e
katkıda bulunma kararı almıştır. Bu çerçevede, 2006 Ekim ayında, bir
istihkâm-inşaat bölüğümüz Lübnan’ın güneyindeki Sur şehri yakınında bulunan Eş Şatiye’ye giderek UNIFIL bünyesinde göreve başlamıştır.
Aynı şekilde, kış ve yaz aylarında farklılık göstermek üzere, UNIFIL Deniz
Görev Gücü’ne de ülkemiz tarafından bir fırkateyn,
bir korvet veya bir hücumbot ile katkıda bulunulmaktadır.
UNIFIL’e yaptığımız katkının süresi, her yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından alınan kararlarla uzatılmaktadır. Hâlen, istihkâm-inşaat bölüğümüzde
240, Deniz Görev Gücü’nde bir hücumbotumuz ve UNIFIL karargâhında 5 Türk subayı
görev yapmaktadır. Ulusal kısıtlamalarımız çerçevesinde, istihkam-inşaat
bölüğümüz güvenlik operasyonlarına katılmamakta, sadece bulunduğu bölgede
imar-inşaat faaliyetlerinde görev almaktadır. Bölüğümüz, bugüne kadar ana
yolların yenilenmesi ve bakımı, helikopter pisti yapımı ve bakımı, okul ve
diğer kamu binalarının yapımı gibi toplam 221 projede görev almıştır.
Birliğimiz, bu faaliyetleri sayesinde, hem Lübnan makamlarının hem bölge
halkının sevgisini ve güvenini kazanmış durumdadır.
UNIFIL’in görev süresi her yıl Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından
birer yıl uzatılmakta olup, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in 31 Ağustos 2012 tarihinde sona erecek olan görev
süresini bir yıl daha uzatması beklenmektedir.
UNIFIL, Lübnan’ın güneyinde
barış ve istikrarın korunmasında önemli rol oynamaktadır. UNIFIL, ayrıca,
Lübnan’a yasa dışı silah girişinin önlenmesi konusunda da görev yapmaktadır. Bu
bakımdan, özellikle UNIFIL Deniz Görev Gücü’nün faaliyetleri önem taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son dönemde Orta Doğu bölgesinde ve Suriye’de meydana gelen
gelişmeler ve bu gelişmelerin Lübnan’a olası etkileri dikkate alındığında, UNIFIL’in Lübnan’da barış ve istikrarın korunması alanında
oynadığı rolün önemi daha da artmaktadır.
Bu çerçevede, geçtiğimiz
dönemde, Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı olarak, Lübnan’ın kuzeyindeki
Trablus şehri ve Beyrut’ta bazı hadiseler yaşanmış olmasına rağmen, UNIFIL’in görev yaptığı Lübnan’ın güney bölgesinin daha
sakin olması, UNIFIL’in bu alanda oynadığı olumlu
rolü göstermektedir.
Lübnan Hükümeti, başından
beri, Lübnan’ın Suriye’deki olayların dışında tutulması yönünde bir politika
izlemektedir. 11 Haziran 2012 tarihinde yapılan ulusal diyalog toplantısında,
Lübnan’daki tüm taraflar, Hükûmetin uyguladığı bu politikaya destek beyan
etmişlerdir.
Ülkemiz, Lübnan’da barış ve
istikrarın korunmasına büyük önem vermektedir. Ülkemiz, Lübnan Hükûmetinin,
Lübnan’ı Suriye’deki olayların dışında tutma yönündeki politikasını isabetli
bulmakta ve desteklemektedir. Tüm ilgili tarafların, Lübnan Hükûmetinin bu
politikasına saygı duyması ve buna göre hareket etmesini Türkiye beklemektedir.
Bu çerçevede Lübnan’ın bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün
korunmasına da büyük önem vermektedir.
Lübnan’daki tüm taraflar ve
uluslararası aktörler, UNIFIL’in Lübnan’da barış ve
istikrarın korunması konusunda oynadığı rolün bilincinde olup, UNIFIL’in bu rolünü desteklemektedirler. Bu çerçevede, tüm
taraflar, UNIFIL’in görev süresinin uzatılmasına
destek vermektedirler. Lübnanlı yetkililer de UNIFIL’e
katkımızdan dolayı teşekkürlerini ifade etmekte, bu katkımızın devam etmesi
temennisini sürekli olarak dile getirmektedirler.
Ülkemizle Lübnan arasındaki
ikili ilişkiler de gelişmeye devam etmektedir. Ahiren 30-31 Mayıs tarihlerinde
Lübnan Başbakanı Necip Mikati, Sayın Başbakanımızın
daveti üzerine ülkemizi ziyaret etmiş ve Sayın Başbakanımızla görüşmeler
gerçekleştirilmiştir. Bu ziyaretten kısa bir süre önce Lübnan eski Başbakanı Fuad Siniora ülkemizi ziyaret
ederek Sayın Dışişleri Bakanımızla görüşmüştür.
Ülkemizin, Suriye’de
kaçırılan 11 Şii Lübnan vatandaşının kurtarılmasına yönelik çabaları devam
etmektedir. Bu hususta, Lübnan makamları ve bu ülkedeki Şii liderler ile de
temaslarımız mevcuttur.
Suriye bunalımına rağmen
geçen yıl ülkemiz ile Lübnan arasındaki ticaret hacmi yüzde 15 artarak 1 milyar
dolara ulaşmıştır.
Suriye’deki olayların
ülkemiz ile Lübnan arasındaki kara taşımacılığını olumsuz etkilemesi nedeniyle,
içinde bulunduğumuz Haziran ayı içinde Mersin ile Trablus arasında Ro-Ro
seferleri başlatılmıştır.
Geçen Mart ayında,
Beyrut’ta bir Yunus Emre Türk Kültür Merkezi de göreve başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; UNIFIL’deki askerî unsurlarımızın
görev süresinin uzatılmasının ülkemiz ile Lübnan arasındaki ikili ilişkilere
olumlu katkıda bulunacağı düşünüyoruz. Hangi kesimden olursa olsun tüm Lübnan
halkının ve resmî yetkililerinin ülkemize kucak açması ve katkılarımızı
beklemesi de büyük önem taşımaktadır.
Bu çerçevede, ülkemizin
katkısının süresinin UNIFIL’in görev yönergesiyle eş
güdüm içinde uzatılabilmesini teminen Anayasa’mızın
92’nci maddesi uyarınca yüce Meclisimizden izin istemiş bulunuyoruz.
Sözlerime son vermeden
önce, daha önceki çok değerli konuşmacıların da değindiği çerçevede,
Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak bazı hususlara da değinmek istiyorum.
Suriye’deki gelişmeler
vahametini korumaktadır ve iyimserliğe de yer vermemektedir. Rejim güçlerinin
son dönemde özellikle ülkenin kuzeyinde yoğunlaştırdığı operasyonlar ağır
kayıplara ve ciddi insan hakları ihlallerine sebebiyet vermektedir. Birleşmiş
Milletler Gözetim Misyonu, ülkedeki silahlı şiddette son dönemde gözlenen artış
nedeniyle sahadaki faaliyetlerini 16 Haziran günü itibarıyla askıya almış
bulunmaktadır.
Suriye’de artan şiddete
paralel olarak geçtiğimiz mayıs ayı ortası itibarıyla 24 bin civarında olan
ülkemizdeki Suriyeli sığınmacı sayısı 34 bini aşmış durumdadır. Yaşanan son
menfur katliamlar ışığında Suriye’deki olaylar yeni bir evreye girmiştir.
Uluslararası toplumun da buna göre daha kararlı bir tutum belirlemesi
gerekmektedir.
Suriye rejiminin içinde
bulunduğu ruh hâlinin arz ettiği tehlike, son olarak, silahsız ve eğitim uçuşu
yapan bir Türk askerî uçağının Suriye kuvvetlerince vurulması olayında
kendisini açıkça göstermiştir. Bu menfur olay, Suriye yönetiminin komşularını
tahrik etmeyi göze alabilecek kadar kontrolden çıktığının ve rasyonaliteden
uzaklaştığının da bir kanıtını teşkil etmektedir. Vurulan Türk uçağı, Doğu
Akdeniz’deki uluslararası hava sahasında, önceden planlanmış ve başka hiçbir
bölge ülkesine yönelik olmayan bir eğitim görevini, tek başına, silahsız ve
tanımlanma sistemi açık olarak icra etmekteydi. Olay hakkında ülkemizce bilgi
verilmesi amacıyla çeşitli uluslararası kurumlar nezdinde yoğun girişimler
yapılmış, Dışişleri Bakanımız telefon görüşmeleri yapmış; ayrıca, NATO Konseyi,
Kuzey Atlantik Anlaşması’nın 4’üncü maddesi çerçevesinde tarafımızdan 26
Haziranda toplantıya çağırılmıştır. NATO Konseyi, bu eylemin kabul edilemez
bulunduğunu açıklamış ve çok güçlü ifadelerle kınamıştır.
Türkiye, bu saldırgan eylem
karşısında uluslararası hukuktan kaynaklanan tüm haklarını mahfuz tutarak
hareket edecek, alınması gereken mukabil önlemleri kararlılıkla alacaktır. Bu
olay, Esad rejiminin, Türkiye’nin güvenliğine de açık ve yakın tehdit hâline
geldiğini ortaya koymuştur. Bu olaydan sonra artık yeni bir aşamaya
geçilmiştir. Suriye rejiminin sınırlarımızda oluşturduğu güvenlik tehditleri
hiçbir şekilde karşılıksız bırakılmayacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
angajman kuralları bu yeni aşamaya göre değiştirilmiştir. Uluslararası toplumun
tek sesli hareket ederek Suriye’deki krizin çözümü yolunda temel alınacak bir
plan üzerinde uzlaşıya varması ve bu planın uygulanmasının sağlanması önem
taşımaktadır.
Annan Planı’ndan ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarından kaynaklanan yükümlülüklerini
yerine getirmeyen Suriye rejiminin tutumu karşısında Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin de sorumluluklarını bir kez daha üstlenmesi zorunlu hâle
gelmiştir. Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bir an evvel
Suriye konusunu ele alması ve Birleşmiş Milletler Şartı’nın VII. Bölümü
altında, Suriye rejimini şiddet politikalarına son vermeye zorlayacak ve ülkede
ivedilikle başlatılması zaruret arz eden geçiş süresinin çerçevesini ortaya
koyacak yeni bir karar kabul etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Rusya’nın Suriye konusunda
etkili aktörlerin katılımıyla bir uluslararası konferans düzenlenmesi
girişimini ilgiyle not ettik. Rusya’nın uluslararası konferans düzenlenmesi
önerisinin Annan’ın ortaya attığı “temas grubu” fikriyle benzeştiğini
anlıyoruz. Rusya’nın ve Annan’ın söz konusu girişimleri çerçevesinde yarın
Cenevre’de ülkemizin de katılımıyla gerçekleştirilecek Suriye Eylem Grubu
Toplantısı’ndan olumlu bir sonuç çıkmasını temenni ediyoruz. Suriye’deki krizin
daha fazla kan dökülmeden sona erdirilmesi için uluslararası toplumun mümkün
olan en geniş katılımla ve tek sesli hareket ederek çözüm yolunda temel
alınacak bir plan üzerinde tam uzlaşıya varması ve bu planın uygulanmasının
sağlanması şüphesiz etkili olacaktır.
Suriye’deki krizin
çözümünde başvurulacak formülün seçiminde esas olan, bu formülün uygulanabilir
olmasıdır. Üzerinde durmamız gereken nokta da budur. Suriye yönetiminin gündeme
gelen yeni girişimleri mevcut politikalarını sürdürmek amacıyla zaman kazanmak
için istismar etmesine izin verilmemesi dikkat edilmesi gereken diğer önemli
bir husustur.
Suriye’de akan kanın bir an
evvel durdurulmasını ve halkın meşru talepleri doğrultusunda demokrasiyi hedef
alan bir siyasi geçiş sürecinin önünün açılmasını sağlayacak her türlü girişimi
desteklemeye hazırız. Muhalefetin birlik ve bütünlük içinde hareket etmesini
destekleyen ülkemiz, bu bağlamda, çeşitli Suriye muhalif gruplarıyla
temaslarını sürdürmekte ve bu grupları Suriye Ulusal Konseyi etrafında ve Millî
Misak Belgesi’yle ortaya konan ortak vizyon temelinde bir araya getirmeye
yönelik çabalarını sürdürmekteydi. Bu bağlamda, Arap Ligiyle eş güdüm hâlinde
ahiren İstanbul’da düzenlediğimiz Muhalefet Toplantısı’na muhalefetin her
kesimini davet ettik. Bu toplantı muhalif grupların 2-3 Temmuz günlerinde
Kahire’de Arap Ligi himayesinde yapılması planlanan geniş katılımlı
konferansına hazırlanmaları bakımından da yararlı olmuştur. Temennimiz,
ülkemizin ve uluslararası toplumun daha ileri tedbirler alınmasına gerek
kalmadan Suriye’deki krize son verilmesi, Suriyeli kardeşlerimizin acılarının
dindirilmesidir. Bu, bizim için, komşu, tarihdaş ve
kardeş Suriye halkına karşı da manevi ve vicdani bir sorumluluktur.
Arap Baharı’nı
takip eden çok önemli bir de siyasi reform süreci yaşayan bölgemizde, bir Türk
uçağının menfur bir saldırıyla düşürülmesi sonucunda olayın boyutları gerçekten
başka bir seviyeye taşınmıştır. Bu durumun vahametini müdrik olarak
Türkiye’deki tüm siyasi partilerimizin, bütün bu konuda görüş bildiren medya
mensuplarımızın, sivil toplum örgütlerimizin, gerçekten, bugünkü ulaştığımız bu
çok kritik noktada küçük çıkar hesaplarını bir tarafa bırakarak Türkiye'nin
güvenliği, Türkiye'nin geleceği ve gerçekten, Türkiye'nin bugün kazandığı çok büyük
uluslararası önemi zarara uğratmayacak bir söyleşi birliği içinde olmaları
büyük önem kazanmaktadır. Bu kriz ortamında, burada, bugün, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda benden önceki çok değerli konuşmacıların da
takındığı üslup içinde, seviyeli bir şekilde tenkitlerin yapılması, görüşlerin
serdedilmesi gayet doğru bir yaklaşımdır. Ancak, çok önemli kriz noktalarında
bir önemli sorun yaşadığımız Suriye rejiminin dahi ağzına almadığı lafları
telaffuz etmek ve tabiri caizse, bu lafları ağzına koymak son derece yanlış bir
yaklaşımdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri dış politika konusunda
gösterilen tek vücut davranışının ve söz birliğinin bundan sonra da
sürdürülmesi ve dünyada çok önemli günler yaşanmakta olan bu dönemde Türkiye'nin
çıkarlarına zarar verecek hiçbir gelişmeye izin verilmemesi önem arz
etmektedir.
Yüce Meclise beni sabırla
dinlediği için teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Hükûmet adına söz
isteyen İsmet Yılmaz, Millî Savunma Bakanı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş Milletler
Lübnan Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2012
tarihinden itibaren bir yıl daha katılımı hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi
uyarınca, Hükûmete izin verilmesine dair Başbakanlık Tezkeresi üzerinde söz
almış bulunuyor ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL), Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701
sayılı Karar’la genişletilerek kurulmuştur. Lübnan makamlarının doğrudan
talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Hükûmetimizin
önerisi üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı
880 sayılı Karar’la, Türkiye'nin hudut, şümul ve miktarı hükûmetçe belirlenecek
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFIL’e iştirak
etmesine izin verilmiştir. Bu çerçevede, UNIFIL’in
deniz ve kara güçlerine katkıda bulunduğumuz birlik ve gemilerimiz Ekim
2006’dan bu yana bölgede hizmet yapmaktadır.
UNIFIL’in görevi genel olarak “Lübnan-İsrail sınırında ateşkesin izlenmesi,
bu bölgede insani yardımların sivillere ulaştırılması, Lübnan Hükûmetinin
egemenliğinin Lübnan’ın her bölgesinde sağlanması, Lübnan’ın sınır güvenliği ve
Hükûmetin rızası olmadan ülkeye silah girişinin engellenmesi” olarak
belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden de belirtilen görevlerin
yerine getirilmesi maksadıyla destek talep edilmiştir.
Belirttiğim görevler
dışında, UNIFIL’in bölgede silahlı unsurların
silahtan arındırılması dâhil hiçbir görevde kullanılmayacağı Birleşmiş
Milletler tarafından karara bağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, UNIFIL Deniz Görev Kuvvetine 45’er günlük
periyotlarla bir fırkateyn, bir korvet veya bir
hücumbot ile katkı sağlamaktadır. Hâlihazırdaki katkımız hücumbottur. Sur
şehrinin yakınındaki Eş Şatiye kasabasında yaklaşık
240 personel ile istihkâm-inşaat birliğimiz konuşlandırılmıştır. Ayrıca UNIFIL’in Nakura Lübnan’daki
karargâhında subaylarımız da görev yapmaktadır.
Mersin Limanı, 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı doğrultusunda UNIFIL’e
katılan ülkelerin kullanımı için tayin edilmiş liman olarak açıklanmıştır.
Türk istihkâm-inşaat
bölüğü, 20 Ekim 2006 tarihinden bu yana, UNIFIL tarafından icra edilen görevler
kapsamında, ana ikmal yollarının yenilenmesi ve bakımı, helikopter pisti yapımı
ve bakımı, altyapıların inşaatı, var olan bina ve yapıların bakımı, yeni yapı
ve sığınakların inşası gibi iki yüz yirmiden fazla projeyi gerçekleştirmiştir.
Bunlara ilave olarak Lübnan-İsrail sınır hattında sınır taşı inşası görevlerini
de gerçekleştirmiştir.
Türk istihkâm-inşaat
bölüğümüz, UNIFIL tarafından verilen görevlerine ilave olarak icra ettiği
sivil-asker iş birliği ile de bölge halkının takdirini kazanmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve
Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesi ışığında
barışı destekleme harekâtlarına destek vererek dünya ve bölge barışına katkı
sağlamaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Lübnan her bakımdan zor bir coğrafyada bulunmaktadır. Böyle
zor bir coğrafyada bulunan Lübnan’da huzur, sükûnet ve istikrarın korunması
bölge barışı için zorunludur. Bu nedenle, UNIFIL’in
bugüne kadar başarıyla ifa ettiği görevinin devamına ihtiyaç bulunmaktadır. UNIFIL’de Türkiye dâhil tüm ülkelerden toplam 13 bin
civarında personel görev yapmakta olup, Türkiye'nin yanı sıra UNIFIL’e kuvvet sağlayan 40’a yakın ülke vardır. Bunlar
arasından birkaçının ismini vermek isterim: Almanya, Avusturya, Belçika,
Brezilya, Çin, Danimarka, Endonezya, Fransa, İtalya, Macaristan, Nijerya,
Portekiz, Sırbistan, Yunanistan, İspanya ve birçok devlet.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti’nde oluşturulan bu cevher hepimizindir,
onu korumak hepimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için, bir olmamız, beraber
olmamız, millî çıkarlar söz konusu olduğunda da farklılıkları bir kenara
bırakmamız gerekmektedir.
Ülkemizin katkısı her
dönemde barışa destek olarak belirlenmiştir. Bu, millî sorumluluğumuzun da
gereğidir.
Lübnan ile Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi arasındaki Kıta Sahanlığı Sözleşmesi Lübnan Parlamentosu tarafından onaylanmamıştır.
Dolayısıyla, yürürlüğe girmemiş bir sözleşme üzerine dayanılarak Türkiye’nin
Akdeniz’de kıta sahanlığı hususunda menfaatlerinin korunmadığını söylemek
doğruyu yansıtmamaktadır.
Yine, bir şekilde,
Kıbrıs’ın güneyinde bulunan her türlü kaynak üzerinde Kuzey Kıbrıs insanının da
hakkı olduğu Hristofyas dâhil tüm ülkeler tarafından
dile getirilmiştir.
Bir başka husus: “Basiretli
Suriye politikası uygulanmamıştır.” diyor. Beşar
Esad’ın insan hakları ihlalini görmemek, duymamak, eğer basiretli politikadan
bu anlaşılıyorsa biz Hükûmet olarak hiçbir zaman bunu yapmayacağız.
Yine, biz, dinsel,
bölgesel, ırkçılığa dayalı her türlü ayrımcılığa karşı çıktık. Hiçbir zaman
ırkçı olmadık, mezhepçi de olmadık. Irkçılığın da, mezhepçiliğin de cehaletin
bir ürünü olduğunu düşündük. Mehmet Âkif’in
deyimiyle: “Arabın Türke, Lazın Çerkeze yahut Kürde/Acemin
Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!” Biz biliriz ki “fikrî kavmiyet” telin
edilmektedir. “Değil mi cephemizin sinesinde iman bir/Sevinme bir, acı bir,
gaye aynı, vicdan bir.” Dolayısıyla biz bir milletiz. Ortak geçmişi olanların
geleceği de ortaktır, ortak bir yaşam öngörenler bir millete aittir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nda UNIFIL’in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak
belirlenmiş, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl uzatılması
öngörülmüştür. Bugüne kadar, Lübnan ve İsrail sınırında istikrar sağlanmasına
yönelik katkıda bulunan UNIFIL’in görev süresi her
yıl düzenli olarak uzatılmıştır. Görev süresinin 31 Ağustos 2012 tarihinden
itibaren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından bir yıl süreyle daha
uzatılması beklenmektedir. Bu hususlar ışığında Lübnan makamlarının doğrudan
talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev
süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda, hudut, şümul ve miktarı
Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ile 5 Eylül 2006 tarih ve 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında
5 Eylül 2012 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi,
katılımının sağlanması ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet
tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesini
yüce Meclisimizden saygıyla talep ediyoruz.
Sayın Başkan ve sayın
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdiden tezkere
hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Mehmet Ali Ediboğlu, Hatay Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu’da yaşanan olaylar ve son
uçak kriziyle ilgili sizleri bilgilendirmek, kamuoyunu bilgilendirmek üzere
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, gerek
AKP sözcüsü gerek Sayın Bakan dış politikanın millî bir politika olması
gerektiği üzerinde durdu. Cumhuriyet tarihi boyunca da öyle olmuştu zaten; ne
zaman dış politikayla ilgili bir sorun olsa, bu Mecliste bütün muhalefet
partileri bir araya gelir, görüşürler, ortak karar alırlar ve hep birlikte, tüm
73 milyonu da arkasına alarak, hep birlikte arkasında durarak uygulamaya
koyarlardı, ta ki Orta Doğu krizine gelene kadar.
Şimdi, geldiğimiz bu
noktada, son bir buçuk, iki yıl içerisinde Orta Doğu sorunlarında millî bir
politika izlendiğini söylemek mümkün değil maalesef çünkü bu politika -gerek
Orta Doğu coğrafyasındaki “Arap Baharı” adıyla anılan olaylarla ilgili gerek
Suriye kriziyle ilgili yapılan bütün uygulamalar- Hükûmet tarafından sadece
NATO’nun direktifleri ve ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clinton’la birlikte alınmış
kararlardan ibarettir; kamuoyunun görüşlerine, sivil toplumun görüşlerine,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan diğer partilere hiçbir zaman
danışılmadan bu kararlar alınmış ve geldiğimiz bu noktada da Türkiye
itibarsızlaştırılmış, yalnızlaştırılmış ve bu nedenledir ki Sayın Başbakan muhalefeti
hatırlamak zorunda kalmış ve muhalefet liderleriyle bu konuları görüşme
ihtiyacını hissetmiştir.
Sayın Başbakanı bu duruma
getiren çaresizliğe nasıl geldik, bunu şöyle bir hatırlamaya çalışalım.
Dostlar, bu konuda medyanın da önemli kusuru var, medyanın da kötü bir sınav
verdiğini anlatmak istiyorum sizlere.
Sayın milletvekilleri,
hatırlayacak olursak, medya verilen görevini son bir buçuk yıl içerisinde belki
çok iyi yapmıştır görev adına ama gazetecilik adına herhâlde tarihin son iki
yılı kara bir leke olarak medya tarihinde yer alacaktır. İleride, gazeteciler
bu iki yılı belki okumak istemeyeceklerdir, bunu ileriki tarihlerde göreceğiz
çünkü yerel medyayla, ulusal medyayla uluslararası medyada “Orta Doğu Baharı”yla ilgili, Suriye kriziyle ilgili yazılanları yan
yana koyduğunuz zaman, kesinlikle örtüşmediğine, Türk medyasında inanılmaz bir
dezenformasyon, bir yönlendirme, toplumu başka yerlere kanalize
etme gibi bir niyet olduğunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu konuda, dünyanın
en ünlü medya yöneticileri, köşe yazarları da Türk medyasını zaman zaman
Türkiye’ye kadar gelerek eleştirmişlerdi, köşelerinde de eleştirmişlerdi.
“Görevinizi yapın, gazetecilik yapın.” diye uyarılara Türk medyası -korkudan
mıdır başka nedenle midir bilemiyorum ama- kulaklarını tıkamış, sadece verilen
görevleri, birilerinin hoşuna gidecek haberleri, toplumu ikna etmeye yönelik
yalan yanlış haberleri yaymaya, yayımlamaya devam etmişlerdir. Örnek vermek
gerekirse: Bir gözlemci heyeti gönderildi Suriye’ye Arap Ligi ülkeleri tarafından.
22 Arap Ligi ülkesinden 250 civarında gözlemcinin yaptığı çalışmalardan sonra
yayımladığı rapor Türk medyasında yer almadı. Dünyanın bütün medyası bu
raporda, Suriye’de şiddetin iki taraflı olduğunu, yani hem rejimin hem
muhaliflerin sivil halkı katlettiğini yazarken Türk medyasında bu konuyla
ilgili bir tek satırı, bir tek cümleyi göremedik. Demek ki Hükûmetimizin hoşuna
gitmedi bu tür bir rapor. Dolayısıyla, yazılması istenmedi ve bu haberleri biz,
Türk medyasında göremedik ama Türk halkı da medyaya olan güvenini yitirdiği
için bunu yabancı medyadan okudu, merak edenler de bunu öğrendi. Daha sonra, Hula katliamı oldu. Hula
katliamında Annan’ın ifadesi uluslararası medyaya düştü, dedi ki: “Bu olay bir
provokasyondur ne rejimin işidir ne muhaliflerin işidir, üçüncü bir grubun
varlığından söz ediyorum ilk defa.” ve Blackwater’a,
yani Irak’ta katliamlarıyla meşhur kiralık katiller ordusu, Blakckwater’a
işaret etti. Bu da Türk medyasında pek yer almadı. Kürecik’le
ilgili çok ciddi iddialar vardı uluslararası medyada, bunları da biz, Türk
medyasında görmedik.
Dolayısıyla, bazı
eleştirileri getirdiğimiz zaman belki bizlere kızdınız, belki tepki gösterdiniz
ama medya, sadece Türk medyasından ibaret değil. Dünya her yerden izliyor
medyayı, Türk halkı da yabancı medyayı izliyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti,
Dışişleri yetkilileri medyada yer alan her habere ciddiyetle yaklaşmalı ve
ülkemizi rahatsız eden, millî bütünlüğümüze zarar veren, her türlü medyada
çıkan habere yanıt verebilmeliydi diye düşünüyorum.
Şimdi, geldiğiniz noktada
kendimizi bir değerlendirelim. Bundan bir yıl öncesine kadar, Arap Ligi
toplantıları yapılıyordu. 22 tane Arap Ligi ülkesi sonuna kadar Türkiye’nin
yanında yer aldığını açıklarken bugün Katar ve Suudi Arabistan dışında sesini
çıkaran bir Arap Ligi üyesi kalmadı. Sürekli bize gaz veren NATO üyesi ülkeler,
Avrupa ülkeleri ve ABD, sadece gaz vermeye devam ediyor “Biz bu işte yokuz,
Türkiye bu işi halletsin.” diyor ve bütün uluslararası medyada Türkiye’nin
taşeron olduğu iddiaları yer alıyor. Türkiye’nin taşeron olduğunu aylardan beri
söyleyen uluslararası kuruluşlara hiç yanıt vermeyen Türkiye Cumhuriyeti’nin
Dışişleri yetkilileri, biz CHP sözcüleri bunu söylediğimiz zaman büyük tepkiyle
karşılaşıyoruz. Dilerdik ki ve arzu ederdik ki bu tepkisini ABD’deki köşe
yazarlarına, İngiltere’deki analistlere, Orta Doğu uzmanlarına, Almanya’da,
İsrail’de yazılan yazılara da benzer yanıtları verebilseydi, “Biz taşeron
değiliz.” diyebilseydi. Sadece Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri “Siz
taşeronsunuz, böyle söylüyorlar.“ dediğimiz zaman tepkiyi biz gördük.
Bir de son dönemlerde uçak
kriziyle ilgili, uluslararası medyada çok ciddi iddialar yer aldı. Bu iddialara
kulaklarını tıkayan Hükûmetten, biz “Bu iddialara yanıt verilmesi gerekir.”
dediğimiz anda “Bunlar hayal mahsulü.” diye yanıt aldık. Ben, bu iddiaları
gündeme taşıdım. Deniliyordu ki yabancı medyada, aynı anda dört beş ülkede
yayınlanan makaleleri okuduğunuz zaman “Libya modeli bir operasyonla Suriye
yönetimi düşürülecek.” denildiğinde, altındaki açıklamalarda, Libya’dan
Malta’ya, Libya operasyonundan, hava saldırısından bir ay önce 2 tane uçağın
kaçırıldığını, o 2 uçağın şifrelerinin çözülüp 2 tane NATO uçağına
yüklendiğini, o 2 NATO uçağıyla önce Libya hava savunma sistemlerinin felç
edildiğini ve daha sonra NATO uçaklarıyla bombardıman edilerek zayiatsız geri
dönüldüğünü, aynı operasyonun Suriye için düşünüldüğünü, bir aydan beri, Batılı
köşe yazarları yazıyorlardı. Bu uçağımızın düşmesinden on gün önce de bir
MİG-21 uçağı Suriye’den Ürdün’e iltica etti. Ailesinin de Türkiye’ye
getirildiği yine yabancı medyada yer aldı, buna Türkiye’den hiçbir yanıt
verilmedi. Bakın, Türkiye suçlandı burada. Ailesinin Türkiye’ye getirildiğini
ve bu uçağın Ürdün’e kaçırıldığını, daha sonra, bu uçağın Ürdün’den önce Tel
Aviv’e sonra İncirlik’e götürülerek şifrelerinin çözüldüğünü ve bunun bir Türk
uçağına, yani düşen uçağa yüklendiğini, bu uçağın Suriye hava savunma
sisteminde dost uçak olarak algılanacağını, orada çok rahat istihbari
faaliyetler yapacağını ve oradaki hava savunma sistemlerini test edeceğini
yabancı yayınlar yazdı; biz de merak ettik, Hükûmet kanadından buna yanıt
bekledik. Hızla bu bilgiler uluslararası medyada yayıldı. Hiçbir yanıt
gelmeyince ben basına verdiğim mesajda “Buna niye Türkiye Hükûmeti cevap
vermiyor? Ciddi iddialar var burada.” dedim, “Hayal mahsulü.” dediler.
Arkadaşlar, Kürecik Füze Kalkanı kurulurken de biz birtakım iddiaları gündeme
getirmiştik, hepsine “Hayal mahsulü.” denilmişti ama bunların hiçbirinin hayal
mahsulü olmadığı, hepsinin gerçek olduğunu da zaman içinde, yaşayarak öğrendik.
Arkadaşlar, biz bu krizi
fırsata dönüştürmeyi de bilen bir toplumuz. Bugün gerek 2 tane pilotumuzu gerek
denize düşen uçağımızı arama çalışmaları yüzünden Suriye’yle bir iletişim
içerisindeyiz. Bu iletişimi, bu trafiği dostluk için, dostluğa katkı sağlayacak
hâle getirmek için uğraşmalıyız ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Savaşa
hayır.” demek için ve Türkiye halkının yüzde 95 oranında savaşa karşı olduğunu
bildiğimiz için, savaşa karşı olan tutumuzu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ALİ EDİBOĞLU
(Devamla) – Hep birlikte, Meclis olarak bu barış ortamına katkı sağlamak üzere
iş birliği yapmamız gerektiği üzerinde duruyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen,
Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’da “Barış Gücü” adı
altında bulundurulan askerlere Türkiye’den kuvvet verilmesine dair tezkerenin
uzatılması görüşmesindeyiz. Tabii ki ben, halkların kardeşliği ve barışı
savunan bir milletvekili olarak böyle bir tezkereye onay verilmemesinden yana
görüş bildireceğim.
Meclisin son haftasında
yine bir kez daha savaş ve barış sorunlarını konuşmaktayız. Özellikle devlet
adına Hükûmetin izlemiş olduğu uluslararası ilişkiler ve dış politika çizgisi,
son zamanda Suriye ile girmiş olduğu ilişkiler kesinlikle onaylanamaz.
Biraz önce AKP Grubu adına
değerli milletvekili ve Sayın Bakanı dinledik. İyimserliğe yer vermemek ve
uluslararası toplumdan kararlılık beklemek, bunlar aslında yaklaşmakta olan
tehlikenin sözleri.
Yine, Sayın Bakan “Irkçı,
mezhepçi hiçbir zaman olmadık” diyor, tabii bunlar iyi sıfatlar değil, bunları
savunmak mümkün değil ama keşke bunlara inanabilsek.
Bölgede ABD-İsrail planları
uzunca bir zamandır işlemekte. Özellikle bu planın da Sünni-Şii mezhep
çatışmasına dayalı bir hâkimiyet sağlamak olduğu ortada.
Ne yazık ki, Türk uçağının
düşürülmesinden sonra, biliyorsunuz hayli yorumlar, yayınlar yapılmakta, Suriye
sınırına askerî konvoylar taşınmakta ve fiilî olarak aslında bölgede, sınırda
bir tampon bölge oluşmuş durumda. Özellikle savaş uçağının düşürülmesinden
sonra uluslararası diplomasi, “Hukuk kuralları” adı altında aslında bir
baskının, bir tecrit ortamının ve müdahale hazırlıklarının, âdeta bu müdahale
için de bir psikolojik ortamın yaratılma çalışması olduğu görülüyor. Bunun en
son örneğini de, salı günü Başbakanın grup konuşmasındaki tutumu ve koyduğu
iradede gördük. “Özellikle dış politikada pasif ülkenin ekonomisi büyümez”
sözlerinin arkasında, bu veciz sözlerin arkasında açık bir emperyalist
saldırganlığın ışığı yakılmış ve gerekçesi gösterilmiştir. Bu sözleri
duyduğunuzda, sanırsınız ki, ne kadar çok savaş, o kadar çok iş ve ekmek
gelecek gibi. Aslında savaşın bir yaşam hakkı ihlali olduğunu hepimiz çok iyi
biliyoruz.
Bu savaş uçağının
radarlarının test ettiği Suriye hava sahasıdır aslında, ve bu testin sonucu da,
yapılan bu tehlikeli girişimin sonucu da açık bir provokasyonla 2 pilotun ölümü
olmuştur ve değerli milletvekilleri, büyük devlet hayalleri Akdeniz’de suya düşmüştür ve suya düşenler de NATO’ya
sarılmıştır. Aslında bütün bu sürece, tabloya bakıldığında bir planın
yürütülmekte olduğunu görmekteyiz. Çünkü Türk savaş uçağı tesadüfen orada
değildir, NATO görevi yerine getirmek üzere oradadır.
Tabii ki -Başbakanın çok
yerinde söylediği gibi- kısa süreli sınır ihlalinin yanıtı bu olmamalıydı yani
savaş uçağını düşürmek olmamalıydı ama Suriye yönetiminin, Suriye halkının
gelmiş olduğu algılamayı da bizim görmemiz gerekiyor. Esad, sözü aldığında halkına
dönüp “Biz savaştayız.” demektedir. Bir savaş hükûmeti olarak çalışmaktadır ve
bu politikaya halktan almış olduğu destek, sonuç itibarıyla, Suriye’yi de bu
provokasyona getirmiştir.
Değerli milletvekilleri
“Provokasyon” dediğimiz şey küçümsenmemelidir. Yaşadığımız dünyada, tarihte,
birinci ikinci paylaşım savaşları böylesi provokasyonlar üzerinden gelmiştir.
Dolayısıyla bu gidişatı görmemiz ve özellikle yani… Başbakan diyor ki: Kendi
ülkesini zan altında bırakmak gibi bir ithamda bulunuyor yani bu gidişata karşı
eleştirel gözlerle bakanlar. Ama ne yazık ki durum budur. Türkiye Hükûmeti,
devleti girmiş olduğu bu politikalarla Orta Doğu’da, özellikle Suriye’de
izlediği bu dış politikayla ne yazık ki zan altında kalacak birtakım işler
yapmaktadır. Sanki bunlar yetmezmiş gibi, bakın şu sözlere: “Selçuklu Sultanı
Kudüs’ü, Şam’ı korumak için mücadele etti.” Yani Başbakan, bugün yapmakta
olduğu, sürdürmekte olduğu bu politikaya buralardan destek bulmakta ve şimdi de
çok açık bir şekilde “Suriye’yi temsil etmiyorlar.” diyerek “Zalim
diktatörlerden kurtulmak.” sözleri ederek Esad’ı devirmeye soyunduğunu çok açık
bir şekilde ilan etmiştir ve şimdi, bunlar yetmezmiş gibi bu ecdat siyaseti
yani o Osmanlıyı batıran siyaset, bu emperyalist, yayılmacı politika şimdi “Şam’ın
güvenliği Anadolu’dan başlar.” sözleri eden bir Başbakan karşımıza
çıkartmaktadır. Bu sözler sadece söz olarak kalmıyor. Bugün tezkere süresinin
uzatılması ve görüşülecek olan uluslararası anlaşmalar, ikili anlaşmalar,
birçoğu Afrika ülkeleriyle birçok uluslararası anlaşmalarda bu fetihçiliği,
aynı bu ruhu, bu dış siyaseti buralarda görüyoruz.
Bakın, değerli
milletvekilleri, “Türkiye güvenliği, özellikle bu uçak düşürülmesinden sonra
açık ve yakın tehdit altında.” diyerek yeni askerî angajmanlar saptanmış ve çok
açık bir şekilde “Yaklaşmayın, vururuz.” denmektedir ve bu sözlerin arkasından
gelecek olan da bellidir yani güvenlik riskleri karşılıksız kalmayacak demek ve
sınıra bugün olduğu gibi ha bire askerî konvoylarla askerî güç yığmak, açıkça
bir savaş hazırlığıdır.
Değerli milletvekilleri,
Annan Planı’yla biliyorsunuz başlayan bir süreç var ve bu sürecin adı aslında
Esad’ı devirme sürecidir, bu plan işlemektedir, cadı kazanına ha bire ateş
harlanmaktadır. Emperyalist planların, hesapların kartları Suriye üzerinden
görülmektedir. Biliyorsunuz, bu planların bir tarafında Amerika Birleşik
Devletleri ve Batılı güçler, diğer tarafından da Rusya ve Çin’in oluşturduğu
bir emperyalist ittifak yer almaktadır. Bunların bu bölgede emperyalist
planları: Paylaşım, nüfuz, hâkimiyet, mezhep çatışmaları, bölme, yeni
dizaynlar. Peki, Türkiye’ye ne oluyor? Türkiye'nin bu büyük devlet hayalleri,
Türkiye’ye bu şekilde ne düşüyor?
Değerli milletvekilleri,
son yaşadığımız bu gerginlik politikalarının sonuçları çok açık bir şekilde
ortadadır. Pek övülen Başbakanın izlediği bu çizgi ve karizma çizilmiştir,
çizilmektedir. Bölgede Sünni politikaların yani Sünnilere destek veren
politikaların izlenmesinin kaçınılmaz sonu, o one minute’ten gelen süreç Başbakanın itibar yitimidir,
Türkiye'nin itibar yitimidir.
Bakın, değerli
milletvekilleri, farkında mısınız ama Türkiye emekçileri müdahaleye de savaşa
da karşıdır. Bugün Evrensel gazetesinde bir haber var; Çukurova Üniversitesi
Sosyoloji Bölümü bir anket yapmış.
Adana’da ve bölgede 564 kişi arasında yapılan ankette ABD planına ve savaşa
karşıdır. Bilmeniz gereken değerli AKP
Grubu, AKP’ye destek vermiş bu halkın yüzde 30’u bu müdahaleye karşıdır. ABD ve
Batılılar Birleşmiş Milletler onayı almadan saldırıya fırsat kollamaktadır, ortam
hazırlamaktadır. Ha bire ülkemizi kapı komşusu yapmış Hillary Clinton’ın
açıklamaları buna dairdir. Türkiye’nin “bölge liderliği” dediği şey, böylesi
bir sefil plana taşeronluk yapmaktır; şimdi o taşeronluk tetikçiliğe
dönüşmüştür ama diğer taraftan da provokasyona gelen Suriye böylelikle âdeta
uluslararası bir tecride sokulmuştur ve kendisine dönük bir hazırlığa da zemin
hazırlamıştır, özellikle savaş uçağını düşürerek.
Değerli milletvekilleri,
bizim açımızdan ezilenler, emekçiler, enternasyonalist,
dayanışma, dostluk, kardeşlik açısından bakanların meselesi Suriye’nin
geleceğini kim belirleyecektir? Bizler diyoruz ki: Suriye’nin geleceğini
halklar mı belirleyecek yoksa orayı paylaşmaya soyunmuş emperyalistler mi?
Tabii ki bizim dileğimiz demokratik bir yönetimle Suriye’de bir müdahale
olmaksızın halkın kendi geleceğini belirlemesidir. Türkiye emekçilerinin,
halkların demokratik kongresi olarak bizlerin dileği, çabası bu yöndedir.
Türkiye, bu vesileyle
söyleyeceğimiz şey: Her ne ad altında olursa olsun yabancı topraklarda, sınır
dışında asker bulundurmamalıdır. Hep söylediğimiz gibi “Ülkede barış, bölgede
barış, dünyada barış” yurttaşlarımızın ve halkların dileği budur.
Teşekkür ediyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Başbakanlık Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi Tezkereyi tekrar
okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 11/8/2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile
bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici
Görev Gücü (UNIFIL)'ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz
konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/7/2011 tarihli
ve 996 sayılı Kararıyla 5/9/2011 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL kara
harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının
etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş
Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün
artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL'e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına
yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.
UNIFIL'in görev süresi 31/8/2012 tarihinde sona erecek olup, görev
süresinin 31/8/2012 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı içinde bir kararın kabul
edilmesi beklenmektedir.
Lübnan'daki siyasî ortam
ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri
bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.
Bu hususlar ışığında ve
Lübnan'la ikili ilişkilerimiz ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate
alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin UNIFIL'in
görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve
miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla
tespit edilen ilkeler kapsamında 5/9/2012 tarihinden itibaren bir yıl daha
UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Hükümet tarafından yapılması için Anayasa'nın 92 nci
maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım.
Oylarınıza sunacağım ancak
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 127’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan,
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Manisa Milletvekili Recai Berber ve Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile 6
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; Atanamayan Öğretmenlerin Boş Bulunan Kadrolara
Atanması ve Devlet Memurları Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanunlarının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi, Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 2 Milletvekilinin;
Öğretmen İhtiyacının ve Eğitim Programlarının Planlanması ve Uygulanması
Hakkında Kanun Teklifi, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya'nın;
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/679, 2/47, 2/73,
2/219, 2/566) (S. Sayısı: 302)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelemiştir.
BAŞKAN – 4’üncü sırada yer
alan, Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
4.-
Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporları (1/644) (S. Sayısı: 311)(x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 311 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci
maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nazmi Gür,
Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Gür. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR
(Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.
İlgili tasarı üzerinde
grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, Türk
Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu üzerine görüşlerimizi kısaca belirteceğiz.
Mal ve hizmetlerin Avrupa
Birliği standartlarına ulaştırılması ve bu konuda çalışma yürüten
kuruluşlarımızın uluslararası sözleşmeler ve uluslararası benzeri kurumlarla
ikili anlaşmalar yapmasına olanak tanıyan bu tasarıyı grubumuz da
desteklemektedir. Hiç kuşkusuz bu tasarıyla birlikte uluslararası alanda
ticaret yapan bütün şirketlerin, mal ve hizmet sektöründe faaliyet yürüten
bütün şirketlerin, uluslararası standartlarda kalitelerini artırmaları ve bu
konuda çabalarını yükseltmelerini sağlayacak bu girişimi biz de destekliyoruz,
grubumuz adına böylece resmî olarak da dile getirmiş olduk.
Uluslararası alanda
faaliyet yürütecek kuruluşların hem kendi standartlarını oluşturmaları hem de
uluslararası standartların uygulanmasıyla, şirketlerin, bu alanda çalışan
kurumların da standartlarını yükseltmesi anlamına gelecek, bu yönüyle de
bakıldığında son derece olumlu ve faydalı bir gelişme sağlayacak.
(x) 311 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Biz, grup olarak bu yasanın
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Gür.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 311 sıra
sayılı Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve bizleri
izleyen aziz milletimizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısı aslında içerik olarak teknik bir tasarı ve bir zorunluluktan
dolayı bugün yüce Meclisimizin son günlerine rastlayan çalışma programına
girmiş bir kanun tasarısıdır.
Bu tasarıyla 27/10/1999
tarih ve 4457 sayılı TÜRKAK Kanunu’nda 25 maddelik içerik 17 maddeye
düşürülmüş, dolayısıyla kanun güncellenmiştir. Kanunun güncellenme gerekçesi
üye olduğu uluslararası kuruluşların raporlarında belirtilen ve Avrupa
Akreditasyon Birliğinin işaret ettiği bazı teknik konuların değiştirilme
zorunluluğundan ortaya çıkmış ve bu uyarılar ve yazılan raporlarda yer alan
bilgiler doğrultusunda söz konusu bu tasarı Komisyonumuzdan geçmiş ve bugün
Genel Kurulumuzun onayına sunulmuştur.
Burada, komisyon
görüşmeleri öncesinde, Genel Kurulda zaman zaman gördüğümüz ve son birkaç
gündür sıkça yaşadığımız, birden Komisyonun gündemine getirilip İç Tüzük’teki hükümler göz ardı edilerek, alelacele tasarının
görüşülmesi konusunda maalesef hiçbirimizin onaylamadığı ama yaşanmak zorunda
kalan bazı olumsuz gelişmeler de olmuştur. Örneğin, 25 Haziran 2012 tarihinde
saat 18.00’de bize söz konusu Komisyonumuzun çağrı yazısı ulaşmış yani Sanayi,
Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun çağrı
yazısı üzerine, İç Tüzük hükümlerine göre en az kırk sekiz saat geçtikten sonra
Komisyonumuzun toplanıp bu tasarıyı görüşmesi gerekirken, kırk sekiz saat
geçmeden görüşmeler başlatılmış, bu dayatmacı anlayışa muhalefet partilerinden
gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerekse Milliyetçi Hareket Partisi komisyon
üyeleri tepki göstererek ilk toplantıyı terk etmek zorunda kalmışlardır. Onun
üzerine yapılan bazı girişimler ve karşılıklı uzlaşma arayışları sonuç vermiş
ve Komisyonumuz ertesi günü, yani 28 Haziran 2012 tarihinde iyi bir çalışma
örneği göstererek bu tasarıyı sonuçlandırabilmiştir.
Buradan şunu söylemek
istiyorum: Yani iktidar partisi gerek Genel Kurulda gerekse komisyonlardaki
sayısal çoğunluğuna güvenerek “Biz, istediğimiz kanunu istediğimiz zaman,
istediğimiz şekilde geçiririz.” şeklindeki bir anlayışı sürdürmeye devam ederse
birçok olumsuzluğu hep beraber yaşarız diye düşünüyorum.
Bu Komisyonda yıllarca
birlikte çalıştığımız birçok arkadaşımızla hiç birbirimiz hakkında duymak
istemediğimiz ya da söylemek istemediğimiz bazı sözleri sarf etmek zorunda
kalmışızdır; bundan dolayı da keşke bu yaşananlar olmasaydı demek istiyorum.
Dün yapılan Komisyon
görüşmeleri sırasında, tüm partilerimizin birlikte çabasıyla arzu edilen
değişiklikler gerçekleştirilmiş ve Hükûmet adına Komisyonda bulunan değerli
bürokratların da katkısıyla bugün bu tasarı huzurunuza gelmiştir.
Ben bu vesileyle, özellikle
2006 yılından beri üyesi bulunduğumuz Avrupa Akreditasyon Birliğinin
uyarılarını zamanında dikkate almaması nedeniyle geçmiş dönemlerde çalışan
arkadaşlarımızın bu görev ihmalini bir daha yapmamalarını temenni ediyor ancak
Avrupa Birliği Bakanlığına nisan ayında bağlanması gerçekleştirilen bu kurumun
Bakanlığa geçer geçmez gerekli düzeltmeleri ve düzenlemeleri yapmak üzere
olağanüstü bir çabayla bu kısa sürede bu çalışmaları gerçekleştirip
Komisyonumuza ulaşmasını sağlayan AB Bakanlığı değerli bürokratlarına da
huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Ancak keşke bugüne kadar bu
bekletilmeseydi de tasarı zamanında Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
gelip, komisyonlarda enine boyuna tartışıldıktan sonra zamanında çıkmış
olsaydı. Her şeye rağmen, tasarının bugün yasalaşacağı ümidiyle hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Tasarıda bazı önemli
değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
Hükûmet tasarısında yer alan bazı düzenlemeler, Komisyon üyelerimizin oy
birliğiyle ve ortak önergeleriyle Komisyonumuzdan geçmiş, özellikle önceki
Kanun’da var olan genel kurul “danışma kurulu” şekline dönüştürülerek danışma
kurulunun da üyelerinin, hem sayısı artırılmış hem de gerek kamu gerekse özel
sektör temsilcilerinin eşit ağırlıkta bulunacağı şekilde bir düzenlemeye
gidilmiştir. Yine aynı şekilde, yönetim kurulu üyelerinin çalışma biçimleri,
görevleri ve teşkilatlanma şekli Komisyonda detayıyla tartışılmış, söz konusu
kurumun hizmet birimleri ve görev alacak elemanların görevleri ve atanma
şekilleri detaylı bir şekilde Komisyonda görüşüldükten sonra -tasarı metninde
de görüleceği gibi- var olan hükümler ortaya konmuştur.
Ancak bir konuda bir
çekince ortaya çıkmıştır. Özellikle Komisyonun, kurumun gelirleri konusundaki
görüşmeleri sırasında, gelirlerin çok önemli bir bölümünü oluşturan yüzde 1’lik
kesinti bölümü “en fazla yüzde 1” olmak üzere, kurum tarafından ayarlanabilecek
şekle dönüştürülmüştür çünkü laboratuvarlardan alınan bu pay, yüzde 1 brüt
gelir yüzdesi olarak yer almıştır. Ancak, daha sonradan, brüt gelirin
uygulamada farklı şekilde yorumlandığı ve farklı yerlerde, farklı şekilde
ödemelerin söz konusu olduğu şikâyeti iletildi. Onunla ilgili yine Komisyon
üyesi arkadaşlarımızın birlikte görüşerek hazırlayacakları belki bir önergeyle
düzeltme talebi gündeme gelebilir. O konuda biz de katkıyı sürdürmeyi arzu
ediyoruz.
Onun dışında, diğer
konularda çok fazla denecek bir şey yok. Yüce Meclisin daha fazla zamanını
almadan sözlerimin bundan sonraki kalan kısmını başka bir konuşmada kullanmak
üzere tekrar, kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. On bir dakika yirmi iki saniye alacağımı daha sonra
kullanmak üzere hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Gruplar adına başka söz
talebi yok.
Şahsı adına Sayın Emin
Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Sayın Ayhan, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 311 sıra sayılı Tasarı üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tasarının genel
gerekçesinde, TÜRKAK’ın kanunu ile ülkemizdeki
uygunluk değerlendirme kuruluşlarına akreditasyon hizmeti verildiği ifade
edilmektedir. TÜRKAK’ın 2006 yılında Avrupa Birliği
tarafından kurulan Avrupa Akreditasyon Birliği ve 2007 yılında da Uluslararası
Akreditasyon Forumu ile karşılıklı anlaşma imzalandığı hususları yer
almaktadır. Ayrıca, TÜRKAK’ın Uluslararası
Akreditasyon Birliğinin tam üyesi olduğu da belirtilmektedir. Karşılıklı
anlaşmaların sürdürülmesi için TÜRKAK’ın ISO 17011
standardı ve 765/2008 sayılı Avrupa Birliği Tüzüğü’ne uygun hâle getirilmesi
gerekiyor. 2011’de ilerleme raporunda TÜRKAK Kanunu’nda gerekli değişiklikler
yapılmadığı için TÜRKAK’ta idari ve mali özerklik
konusunda sorun olduğu hususu yer alıyor. TÜRKAK Kanunu’nun ISO 17011 standardı
765/2008 sayılı AB Tüzüğü’nü karşılamıyor.
Peki, on yıldır bir iktidar
var. Bu olaylar bize AKP’nin zorunluluk olmasa hiç bu konuda uğraşmayacağını
göstermektedir. Gerçekten incelediğimiz zaman, özellikle AKP’nin zorunlu
olmadıkça ya farkına varmadan ya kasten bu işlerle ilgilenmediği ortaya
çıkmaktadır. Geçen yıl bir yetki yasası alındı; imzası sahteydi, değildi;
imzanın üstü dolduruldu, doldurulmadı; bir yetki kanunu aldınız. Bununla ilgili
birçok değişiklik yaptınız kamuda. Peki, bu kanunu niye düzenlemediniz o zaman?
Mecliste hiç bu kadar sıkıntı, bu kadar aceleye gelecek bir iş olmayacaktı. Bu,
AKP’nin beceriksizliği, eğer beceriksizlik değilse işin ne olduğunun farkına
varmamasından kaynaklanan bir olay.
Şimdi, madde gerekçelerine
bakıyorsunuz, madde gerekçesi yazılmasa da olur. Ne diyor? “Maddeyle kurumun
görev ve yetkileri yeniden düzenleniyor.” Yeniden düzenleniyor da bu maddeyi
niçin yeniden düzenliyorsun, neye ihtiyacın var, ne oldu da bu ihtiyaç hasıl
oldu bunu bir tarafına yazarsınız. Bu alelacele gelmiş. “Şunu Meclis kapanmadan
bir şekilde çözelim de nasıl çözersek çözelim; el âleme de, Avrupa Birliğine de
rezil olmayalım.” Buradaki hadise bu, başka hiçbir şey değil. Hakikaten
gerekçelerini incelediğiniz zaman, birer cümle, gerekçe ifade etmiyor. O zaman
siz bunu niye getiriyorsunuz? Düzenleseydiniz kanun hükmünde kararnameyle,
geniş bir zamanda da buraya tasarı hâlinde getirirdiniz, yayıla yayıla
getirirdiniz yani. Şimdi, bir işin ciddiyeti olmalı. Gecenin bir saatinde
görüşüyorsunuz, neyi görüştüğünüzün farkında değilsiniz.
Komisyonda Hükûmet adına
bilgi vermek amacıyla gelen bürokratlar, Hükûmetten bağımsızmış gibi iktidar
mensuplarınca hırpalanıyor. Böyle bir şey olabilir mi? O bürokrat Sayın Bakanı
temsil ediyor, Hükûmeti temsil ediyor. Komisyonun üyeleri “Bu tasarı niye geç
kaldı?” diye oradaki bürokratları hırpalıyor. Böyle bir şey olmaz. Söz aldım,
söyledim. Dedim ki: “Bu bürokrat arkadaşlar devleti temsil ediyorlar, Hükûmeti
temsil ediyorlar, siz bunlara nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz. Gidin
Bakanınızla görüşün, gidin Sayın Başbakanla görüşün. Böyle bir şey olabilir
mi?” Daha Komisyon üyeleri işin nereye vardığının farkında değiller.
Bürokratlar, kuşkusuz Allah’ın garibi değil ama oraya, ekmeklerini kazanıp
millete hizmet etmeye çalışıyorlar.
Bunun dışında, bir diğer
husus, maksatlı olarak bazı iş adamları derneklerinin buraya dercedilmeye çalışılması, eskiden Genel Kurula, Danışma
Kuruluna, şimdi bir hizmet derneği TUSKON’a. Ama
içinizde bazıları var canı yanıyor, “TUSKON’un buraya
dercedilmesi olmaz. Ben de filanca derneğin, mesela MÜSİAD’ın üyesiyim, o burada niye yok?” diye üzülüyor, bunu
ben biliyorum. Kendi aranızda görüştüğünüz zaman söylüyorsunuz, bizimle
konuşurken söylüyorsunuz ama biz dediğimiz zaman aranızda problem var,
derneklerinize kadar yansımış vaziyette, bu gayet açık, net, buradaki
çarpışmada gözüküyor. Belki bir grubu -basında zaman zaman yer alıyor- oradan
temizlemek için Sayın Bakanı görevlendirecekler o iş için.
Bunun dışında, Hükûmeti
temsilen gelen kamu görevlisi arkadaşımız bize orada anlatırken akreditasyon
kararlarının nasıl alındığının açıkça belirtilmesi, kamu ve kamu dışındaki özel
sektörün dengeli bir şekilde temsili, uygunluk değerlendirmesinde bulunan
kuruluşlar ile TÜRKAK’ın akredite ettiği kurumlardan
bağımsız olması... Verdiği madde sayısı da altı. Altı maddede değişiklik
yaptığımız zaman meseleyi çözmüş oluyoruz. Siz bütün kanunu yeniliyorsunuz,
yenileme ihtiyacının nereden olduğunu görüyorsunuz? Madde gerekçelerinden falan
böyle bir ihtiyacın olduğu ortaya çıkmıyor. Şimdi, o zaman yaptığınız işin aslı
astarı yok. Sadece Avrupa Birliğinden gelen zorunluluğu ne yapmak için? Ortadan
kaldırmak, onun gereğini yerine getirmek için bu işi yapıyorsunuz. Yoksa ne TÜRKAK’dan anladığınız var ne TÜRKAK’ın
yapısından anladığınız var. Gelen bakan “Ben oraya filanca kurumdan eski üyeyi
değil de kendi üyemi artırabilir miyim, koyabilir miyim…” Neyinde? Derdinde.
Şimdi, nereden bakarsanız
bakın, AKP’nin trafosu -dün burada söyledim- merkezden bozuk. Ayar merkezden
kaçtığı zaman, damarlarınıza kadar, kuruluşlara, bütün her yere yayılıyor.
Şimdi, ayar bozuk tabii, tutmuyor. Trafodan elektrik eşit dağılmıyor, farklı
amperlerde gidiyor, kesiliyor zaman zaman. O zaman da ne oluyor? Sıkıntı
oluyor. Burada otururken Ahmet’e, Mehmet’e laf atmadan öte, işi bile
gerçekleştiremiyorsunuz. Bunu şunun için söylüyorum…
Nihat Bey, istersen gel sen
de konuş akreditasyon konusunda “Fazla para alıyor.” diye.
Şimdi, bakın, bu sadece
akreditasyon hususunda değil, bu başka hususlarda da var. Şimdi, yetki yasası
gerçekten savcılığa ihbar edilse, savcılık, o günkü komisyon başkanı veya
yetkililer kimse -Recai Bey burada mı?- soruşturma açar. Neden? Ya gerçekten
bize bir kişi şunu izah etmiyor: Bir kâğıt var, yurt dışında, komisyondaki
arkadaş başka, onun ya üzeri doldurulmuş ya altındaki imza sahte, ikisinden
biri. İki hadise de yanlış. Sayın Bakanım, siz Bakansınız, böyle bir şey yapar
mısınız? Bakanlık yaptı Sayın Başkanım, devlette memuriyet yaptı, yapar mı?
Maalesef oluyor.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – İmza ıslak imzaydı ama, biliyorsunuz siz.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla)
– Ne zaman atıldı, bir de onu söyle.
Şimdi, burada önemli olan
şey, devletin işinin, bir, düzgün olması; iki, hukuka uygun olması. Zaten
düzgün olmadığı meydanda; bugünü kurtarmak için yapıyorsunuz.
Hukuka uygun mu? Hakikaten,
yarın bir gün “Bu TÜRKAK neymiş?” denildiği zaman, adamlar eline alacaklar -bir
tane araştıran veya bakan arkadaş, lazım olursa, kim- bakacaklar, “Ya, burada,
gerekçede bir şey yok, bunun bir anlamı da yok.” diyecekler.
Şimdi, bu gerçekten sıkıntı
verici bir durumdur. Buna rağmen arkadaşların Komisyon çalışmaları için, iş
birliğinde gösterdikleri gayret için teşekkür ediyorum ve bu kanunun hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ayhan.
Gruplar adına ve şahıslar
adına başka söz isteği? Yok.
Soru-cevap için sisteme
girmiş arkadaşlarımız yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Bölümlere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 8’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz
isteyen? Yok.
Birinci bölüm üzerinde
soru-cevap için bir istek yok.
Dolayısıyla, maddelere
geçiyoruz.
1’inci madde üzerinde
önerge de yok.
1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde önerge
yok.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde
herhangi bir önerge yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde bir
redaksiyon isteği var.
Buyurun Sayın Komisyon
Temsilcisi.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – 6’ncı maddenin dokuzuncu fıkrasının sonundaki “Denetim Kurulu”nun “Danışma Kurulu” olarak değiştirilmesi,
redaksiyon yetkisiyle beraber oylanmasını rica ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
6’ncı maddeyi redaksiyon
yetkisiyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
7’nci madde üzerinde bir
redaksiyon isteği var.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HÜSEYİN ÜZÜLMEZ
(Konya) – 7’nci maddenin birinci fıkrasında geçen “üçüncü ve altıncı
fıkralarında” ibaresinin “üçüncü ve yedinci fıkralarında” şeklinde redaksiyon
yetkisiyle oylanmasını arz ediyoruz.
BAŞKAN – 7’nci maddeyi
belirtilen redaksiyon yetkisiyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölüm üzerindeki maddeler kabul edilmiştir.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 9 ile 17’nci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerin oylamasına
geçiyoruz.
9’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü üzerindeki
oylamanın yapılabilmesi için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
"Kullanılan oy sayısı
: 222
Kabul : 222(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Bu şekilde tasarı
kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
5’inci sırada yer alan, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/648) (S. Sayısı: 312) (xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 312 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler
ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Aşkın Türeli, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Türeli. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN
TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
312 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşleri
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, dün itibarıyla Plan Bütçe Komisyonunda görüştük, bugün de hızlı biçimde
Genel Kurul gündemine gelmiş bir kanun tasarısıdır bu. Özünde 2012 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu’nda bulunan birtakım maddelerin -ki bunların bir kısmı,
hemen hemen her yıl tekrarlanan, yinelenen maddelerden oluşmaktadır- ilgili
kanunlarına taşınmasına ilişkin bir tasarıdır. Bu, aslında özü itibarıyla
baktığımızda uygundur çünkü her sene bunları bütçe tasarısına koymanın bir
anlamı yok ve zaman içinde de zaten böylelikle bütçe kanun tasarısının da hacmi
artmaktadır.
Şimdi, tabii, burada bir
soru işareti var, ona dikkat etmek gerekiyor; o da şu: Bazı konuların, bazı
hususların ilgili yılın bütçe kanun tasarısına konulması o dönemde ortaya
çıkmış bir ihtiyaçla ilgili olabilir yani her yıl geçerli olan, her yıl
tekrarlanan bir ihtiyaca karşılık olarak gelmemektedir. Bu anlamda da bu tip
yasa hükümlerinin, bu tip maddelerin ilgili yasalarına taşınmasında ciddi
biçimde sıkıntı olmaktadır. Buna, tabii, çok dikkat edilmesi gerekiyor. O
açıdan da, elbette bütçe kanun tasarısının biraz daha sadeleştirilmesine ve
madde sayısının azaltılmasına ihtiyaç olabilir ama bu konuda da dikkat
edilmeli. Ve gerçekten uzun dönemli, sürekli ihtiyaçlara karşılık gelen
birtakım madde hükümlerinin ilgili kanunlara taşınması anlamlıdır; yoksa bugün
kanunu yaparsınız, kanun maddesine taşırsınız, bir sene, iki sene sonra bunları
değiştirmek zorunda kalırsınız. Bu da bir anlam ifade etmemektedir.
İzin verirseniz, bütçe
hakkı üzerine ve Türkiye ekonomisinin bütçedeki performansı üzerine de birkaç
söz etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, parlamentoların en temel varlık
nedenleri arasındadır
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 312 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
bütçe hazırlamak; yani belli birtakım kamu kaynaklarına el koymak
ve onları belli harcama önceliklerine dağıtmak bütçenin varlık nedenidir; yani
aslında, başka bir anlamla söylersek, bütçe bir yeniden dağıtım mekanizmasıdır.
Bu açıdan da hangi tür kamu kaynaklarına el konuluyor? Yani özellikle
vergilendirme, tabii diğer başka kamu gelirleri de var. Bu büyük önem arz
etmektedir. Diğer taraftan da bunlar hangi tür harcamalara yöneltilmektedir,
hangi grupların çıkarlarına yapılan düzenlemelerle onları bir dağıtım
mekanizması harekete geçirmiştir? Bu da en az onun kadar önemlidir. Öncelikle
buna dikkat çekmek istiyorum.
İkinci bir husus şu: Değerli
arkadaşlar, AKP hükûmetlerinin sıklıkla alışkanlık hâline getirdiği bir
uygulama vardır, o da kendi çıkardıkları kanun hükümlerine hiçbir şekilde
uymamalarıdır. Bakın, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu AKP
Hükûmeti döneminde çıkartılmıştır, 2003 tarihlidir. Orada Türkiye ekonomisinin
bütçe hazırlama sürecini başlatan iki tane temel doküman vardır değerli
arkadaşlar. Bunların bir tanesi Orta Vadeli Program’dır, diğeri de Orta Vadeli
Mali Plan’dır. Orta Vadeli Program’ı Devlet Planlama Teşkilatı, şimdiki adıyla
Kalkınma Bakanlığı hazırlar, mayıs ayı sonuna kadar hazırlar. Bu Orta Vadeli
Program temel dokümandır. Bir ekonominin önümüzdeki döneme ilişkin temel
makroekonomik büyüklükleri burada kapsanır. Arkasından da haziran ayının 15’ine
kadar Maliye Bakanlığı tarafından Orta Vadeli Mali Plan’ın hazırlanması
gerekir. Ondan sonra da bütçe süreci başlar, kamu kurumlarına bütçe çağrısı ve
yatırım genelgesi çıkar, yani yatırım programını hazırlama esasları genelgesi
çıkar. Ona göre ilgili kurumlar kamu kurumlarının bütçelerini hazırlarlar. Cari
harcamalarını Maliye Bakanlığına, yatırım harcamalarını ise Kalkınma
Bakanlığına gönderirler. Sonra karşılıklı görüşmeler olur. Bu böyle bir
olgunlaşma sürecidir ve bunun sonucunda, 17 ekimde de bütçe kanununun
hazırlanmasına kadar giden bir süreç olur ve sonra Mecliste görüşme süreci
başlar.
Şimdi, biz bakıyoruz, son
üç dört yıldan beri AKP hükûmetleri ısrarla bu dokümanların hazırlanmasını
geciktirmektedir, hem hazırlanmasında ve tabii doğal olarak yayınlanmasında da
ciddi bir gecikme var. Bunun niye olduğunu anlayabilmiş değiliz arkadaşlar.
Bazı senelerde öngörülemeyen krizler olabilir, iç ya da dış kaynaklı ekonomik,
siyasi krizler. Bunun sonuçlarında bu dokümanların hazırlanmasında bir gecikme
olabilir ama bu, bakıyorsunuz, son üç dört yıldan beri alışkanlık hâline
getirilmiş bir olay ve en son 2012 yılı bütçesi hazırlanırken bu konuda rekor
kırılmıştır değerli arkadaşlar. Mayıs ayının sonuna kadar hazırlanması gereken
Orta Vadeli Program ve Haziran ayının 15’ine kadar hazırlanması gereken Orta
Vadeli Mali Plan 13 Ekim 2011 tarihinde hazırlanmıştır ve 17 Ekim 2011
tarihinde de bütçe kanunu Meclise sunulmuştur. Buna göre, bütün bütçenin
hazırlanması dört günlük bir sürede olmuştur değerli arkadaşlar. Nasıl oldu bu?
Temel büyüklükler ortada yok, hangi harcamalar yapılacak, öncelikler belli
değil, o zaman nasıl hazırlandı bu? El yordamıyla hazırlandı. Bu kadar gayriciddilik olmaz değerli arkadaşlar, devlet yönetmek
ciddi bir iştir. Bütçe hakkı bir parlamentonun en önemli varlık nedenleri
arasındadır. Bu konuya özellikle dikkat edilmesi gerekir. Bunun dışında da,
hazırlanan kanunların nasıl hazırlandıkları da yalnızca hazırlanma süreçleriyle
değil, sonra onların nitelikleriyle de ciddi biçimde ilişki içindedir.
Bu yetmemiştir, değerli
arkadaşlar, sizin de bildiğiniz gibi, seçim sürecinde, Mayıs ayında bir yetki
kanunu çıkarılmıştır. O yetki kanununa dayalı olarak otuz beş tane kanun
hükmünde kararname çıkarmıştır AKP Hükûmeti ve dün itibarıyla görüştüğümüz, şimdi
geri çekilmiş olan torba yasada bu kanun hükmünde kararnamelerin bir kısmında
değişiklik talepleri gündeme gelmiştir. Haziran ayında başlamıştır bunlar
çıkarılmaya -sonrasında, biliyorsunuz, Meclis açıldı, kapandı, yemin süreci
oldu, ondan sonra Ekimden itibaren tekrar açıldı- o altı aylık sürenin
bitmesine yani 3 Kasım tarihinde kadar devam etmiştir. Meclis açıkken fiilen
Meclisin yetkisi gasp edilmiştir değerli arkadaşlar. Yani bunlara nasıl
duyarsız kalabiliyoruz, ben anlayabilmiş değilim bunu ve bu otuz beş tane kanun
hükmünde kararname, herhangi birtakım hususların yani ortada, her zaman günlük
hayatın içinde önemi olmayan hususların düzenlenmesi değildir, bütün Türkiye
kamu bürokratik sistemi yeniden yapılandırılmıştır değerli arkadaşlar. Böyle
bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Bu da AKP Hükûmetinin kanun çıkarmada, kanun
hazırlama usul ve esaslarına uymada ve tekniklerinde ne kadar gayriciddi
olduğunu ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan, bütçe
performansı açısından da baktığımızda Türkiye ekonomisi kötüye gitmektedir
değerli arkadaşlar. 2001 krizi sonrası alınan önlemler AKP döneminde hiçbir
değişiklik yapılmadan günümüze kadar uygulamaya devam edilmiştir. O dönemin bir
krizinin, krizin ihtiyaçlarına göre çıkarılan bir istikrar programının Türkiye ekonomisi
krizde değilken de aynı şartlar altında ve aynı biçimde uygulanmasına devam
edilmesini anlamak mümkün değildir.
Neye dayanmaktadır değerli
arkadaşlar? Öncelikle faiz dışı fazlada yoğunlaşan bir sıkı maliye politikası
uygulamaya konulmuştur. Aynı şekilde de, enflasyonu düşürmeye odaklı bir para
politikası uygulanması içinde olunmuştur. Bunun sonucu, Türkiye ekonomisinin
mevcut yapısal sorunlarının daha da derinleşmesi olmuştur.
1990’lı yıllarda, ki içinde
1994 ve 1999’daki iki tane daralmayı içermektedir… İsterseniz o dönem ile
2003-2011 dönemini kıyaslayalım: Yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki
payı hızlı bir biçimde düşmüştür. Aynı şekilde, ekonominin yaptığı toplam
yatırımların millî gelir içindeki payı da düşmüştür.
Bakın değerli arkadaşlar,
1990’lı yıllarda toplam yatırımların millî gelir içindeki payı yüzde 23’tür ama
toplam yurt içi tasarrufların -yani kamu ve özeli birlikte düşündüğümüzde-
millî gelir içindeki payı da yüzde 23’tür. Yani hemen hemen Türkiye ekonomisi
hiç dış açık vermeden, bu dönemde hiç cari işlemler açığı vermeden ekonomiyi
büyütmüştür. Ancak, AKP döneminde yatırımlar yüzde 23’ten yüzde 20’ye
düşmüştür. Fakat tasarruflardaki düşüş bunun çok daha üstünde olmuş,
tasarruflar yüzde 23’ler seviyesinden yüzde 15’lere düşmüştür ve bunun
sonucunda da, dönem ortalaması olarak baktığımızda cari işlemler açığının millî
gelir içindeki payı ortalama yüzde 5 olmuştur. 2011 yılı itibarıyla bu rakam
yüzde 10’dur değerli arkadaşlar.
Bu da bize şunu
göstermektedir: Yalnızca kamu kesimi disiplinine, bütçe dengesine odaklanan bir
ekonomik programının başarılı olma şansı yoktur değerli arkadaşlar. Ekonomi yalnızca kamudan ibaret değildir.
Türkiye ekonomisi içinde “kamu sektörü-özel sektör” diye baktığımızda, değişik
göstergelere göre baktığımızda kamu sektörünün ağırlığı yüzde 10, yüzde 15’ler
civarındadır. Bunun geri kalanı ise özel sektör tarafından gerçekleştirilmekte
ve yaratılmaktadır. Özel sektörü de, tabii, “hane halkları” ve “şirketler”
olarak iki kesimde izliyoruz. Şimdi, tabii, bu kadar, özel kesimdeki bu
tasarrufların düşüklüğünün nedenine baktığımızda da birçok etken görüyoruz. Ele
aldığımız AKP dönemi yani 2003-2011 döneminde gerek hane halklarının gerekse
şirketlerin borçlanma eğilimlerinde çok hızlı bir artış olmuştur.
Bugün Merkez Bankasının
verilerine göre -ki devletin resmî verileridir- hane halkı borçlarının hane
halkı gelirleri içindeki payı yüzde 52 olmuştur 2011 yılı itibarıyla değerli
arkadaşlar yani bu toplumdaki insanların borçluluk oranlarında inanılmaz bir
yükselme vardır. Bu nasıl bir başarıdır? Ben bunu merak ediyorum doğrusu.
Ekonomi içinde yaşayan insanları dikkate almayan, onların refahını artırmayan,
onları daha da borçlandıran bir sistemin, bir ekonomik programın hangi
başarısından söz edilebilir? Sizlere sormak istiyorum.
O zaman karşımıza çıkan
sonuç şudur: Türkiye ekonomisinde bütçe dengesi elbette önemlidir yani biz
bütçemizde “Bütçeyi tamamen serbest bırakalım, bütün harcamaları kontrolsüz
biçimde yapalım, savurganca paraları harcayalım, açık verelim.” demiyoruz ama
“Bütçe dengesinin sağlanmasında en az onun kadar özel kesimin dengeleri de
sağlanmalı.” diyoruz. Birinci söylemek istediğim husus budur.
İkinci söylemek istediğim
husus: Bütçe dengesindeki iyileşme büyük ölçüde personel giderlerindeki ve yatırım
harcamalarındaki düşüşten kaynaklanmaktadır. Kamu kesimi genel dengesi
itibarıyla kamu yatırımlarının millî gelir içindeki payı 2002 yılında yüzde 4,9
iken 2011 yılında yüzde 4,3’e düşmüştür.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Memura maaş zammı yok ki, o yüzden.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(Devamla) - Tabii, en son, zam olayında da konuştuk değerli arkadaşlar.
Biliyorsunuz, personel giderlerine ilişkin Sayın Maliye Bakanı çıktı,
hatırlarsanız ne dedi? Personel giderlerinin bütçe içindeki payının yüzde
18’den yüzde 28’e çıktığını söyledi. Biz de Meclis konuşmamızda bunun aslında
matematiksel bir hesap, bir yanlışlık olduğunu söylemiştik. Burada tekrar
kısaca bir ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu bir şey ifade etmiyor
çünkü bütçe giderlerinde, bütçenin millî gelir içindeki payında bir azalma
vardır yani bu bütçede kamu hizmeti üretme niteliğinde ciddi bir azalma söz
konusudur. Bir aile düşünün, 4 kişilik bir aile. Herkesin, 4 kişilik ailenin
her ferdinin payına yarım ekmek düşsün, 4 ekmek alsınlar. Değil mi arkadaşlar?
Nedir o zaman? Her bireyin payına düşen yüzde 25’tir; dörtte 1 yani yüzde
25’tir. Şimdi, herhangi bir nedenle aileden birisi ayrılsın, okumaya gitsin
örneğin ailenin çocuğu, 3 kişi kalsınlar, gene yarım ekmek yemeye devam
etsinler. 1,5 ekmek alıyorlar tabii. Payları nedir o zaman arkadaşlar? Üçte 1’e
düşmüştür yani yüzde 33’e çıkmıştır. Yani gördüğünüz gibi, aynı ekmek
yenmektedir, pay aynıdır ama baktığınız zaman, matematiksel olarak -bir
matematiksel işlem, pay ve payda- paydanın küçülmesine dayalı olarak sanki
personel harcamalarının payı artmış gözükmektedir. Değerli arkadaşlar, bu ciddi
bir kandırmacadır.
Eğitim sektöründe ve sağlık
sektöründe kamu alandan ciddi biçimde çekilmiştir değerli arkadaşlar. Bu işler
artan bir biçimde özel sektöre havale edilmeye çalışılıyor. Yani
yap-işlet-devret modelinde, önümüze gelen tasarılarda da bunu görüyoruz.
Elbette özel sektörün yatırım yapmasına karşı değiliz değerli arkadaşlar. Kamu,
özel, hepimiz bu ülkenin evlatlarıyız, herkes bir biçimde ekonominin gelişmesine
katkıda bulunacak.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ama özel sektör yok, yandaş sektör var.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(Devamla) - Ama öncelikle söylenmesi gereken şudur: Değerli arkadaşlarım, özel
sektör dünyanın her yerinde de daha çok altyapı yatırımlarına değil, ekonominin
imalat sanayisine yönelir ve dış ticarete konu olan sektörler dediğimiz
alanlarda yatırım yapar, üretimi artırır, aynı şekilde de o ekonominin ihracat
kapasitesinde artış olur ancak kamu sektörünün özellikle eğitim, sağlık gibi
sosyal altyapı alanından hızlı bir biçimde çekilmesi nedeniyle bu alanı özel
sektör doldurmaya başlamıştır ve özel sektör, esas yapması gereken üretimi,
yatırımı artıracak, dışarıya ihraç edilecek mal ve hizmet üretiminde ciddi bir
yıpranmaya uğramıştır, ciddi bir kayba uğramıştır; bu bir ülkenin gelişme
stratejisi açısından doğru bir yaklaşım değildir. Diğer taraftan, kamu sabit
sermaye yatırımlarının -biraz önce rakamlarını verdim- azalması da çok
önemlidir çünkü bir ekonomide özel sektörün de büyüyebilmesi, ekonominin
büyüyebilmesi için kamu sektörünün öncülük yapmasına ihtiyaç vardır. Ekonomide
kamu ve özel sektör yatırımları arasında bir dışlayıcılık etkisi yoktur, bir
tamamlayıcılık etkisi vardır. Kamu sektörünün yaptığı yatırımlar, özellikle
fiziki altyapıya, sosyal altyapıya ve yeni bir alan olan teknolojik altyapıya
yaptığı yatırımlar özel sektörün de gelişme potansiyelini artırmaktadır ve bir
ekonominin potansiyel büyüme hızını çok daha yüksek boyutlara taşımaktadır.
Değerli arkadaşlar, sonra…
Yalnızca, tabii, “altyapı” derken eskiden hep fiziki ve sosyal altyapıyla
sınırladık. Artık günümüzde ekonomi literatüründe de en az onlar kadar önemli
olan bir teknolojik altyapı vardır. Bu şu demektir değerli arkadaşlar: Bir
ekonominin sınıf atlayabilmesi, başka bir anlamda, katma değeri daha yüksek mal
ve hizmetleri üretecek bir yapıya gelebilmesi için o ekonominin ona uygun
stratejilere ulaşması, başlangıç yatırımlarını yapması gerekir. Özel sektör,
yapısı gereği kâr maksimizasyonu peşinde koştuğu için bu alanlara, yeni
alanlara giremez. Bu alanlar ayrıca büyük yatırımlar gerektirmektedir, riskli
alanlardır. Bu alanlara kamu sektörü öncülük yapar, bazen bizzat kendisi girer,
bazen özel sektörle birlikte girer, kamu-özel sektör iş birliğine geçiş, giriş
stratejileri oluşturur. Yani programlara, planlara, metinlere “Türkiye bilgi
toplumu olacak. Türkiye katma değeri yüksek mal ve hizmet üretecek.” bunları
yazmakla olmaz değerli arkadaşlar, bunların gereğini yerine getirmek
zorundasınız çünkü bugün Türkiye’ye siz hükûmet ediyorsunuz ancak bu açıdan da
baktığımızda ciddi bir zafiyet vardır. Türkiye'de son dönemlerde, işte, ARGE’ye
özellikle TÜBİTAK eliyle biraz daha yüksek bir miktar ayrılması var ama onun
dışında bu alanda ciddi bir atılım, ciddi bir sıçrama yoktur değerli
arkadaşlar.
İşsizlik Türkiye'nin en
önemli problemlerinden biridir. İşsizlik rakamları ki, karşımıza geldiği zaman
hepimizin kuşku duymasına neden olmaktadır. Bir ekonomi düşünün, ekonomi krize
de girse istihdam artıyor, ekonomi büyüse de istihdam artıyor, böyle yukarı
doğru çıkan bir trend var. Böyle bir şey mümkün mü değerli arkadaşlar?
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Tarımda bir de, tarımda.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(Devamla) – Tarımda aynı şey var.
Tarımda, bakıyorsunuz,
gittikçe bir taraftan nüfus kayması var, diğer taraftan, bakıyorsunuz, son
dönem istihdam artışının altında tarım istihdamındaki artış var. Nasıl oluyor
değerli arkadaşlar bu? Böyle bir şey mümkün değil fakat buna rağmen, bunları
doğru bile kabul etmiş olsak, gene karşımıza bir soru işareti çıkmaktadır ki
işsizlik oranları yüzde 10’lar seviyesindedir değerli arkadaşlar, yüzde
10’ların altına düşmemektedir. Yani yüzde 10, bir ekonominin işsizlik oranı
açısından düşük bir oran mıdır ki Türkiye'nin iş gücüne katılım oranları
değerli arkadaşlar, yüzde 50’nin altındadır. Yani çalışma çağında olan nüfusun
yüzde 50’si ancak iş gücüne katılmaktadır. Bu, bütün gelişmiş ülkelerde yüzde
70 civarındadır arkadaşlar, bazı ülkelerde yüzde 70’in üstünde. OECD
ortalamasını ben size söyleyeyim, yüzde 70’tir, yüzde 71’dir. Yani bir biçimde
iş gücüne katılma oranlarının demek ki yüzde 50’lerden yukarıya doğru çıktığını
varsaysak, öyle bir şey olduğunu düşünsek, ne olacak Türkiye’deki işsizlik
oranları, yüzde 30’lara, yüzde 40’lara varacak ki bu iş gücüne dâhil olmayanların
bir kısmı, aynı zamanda normal şartlar altında baktığınızda -bize geçen sunuş
da yapıldı TÜİK tarafından- normalde
çalışan, çalışma isteğinde, arzusunda olan, çalışmak isteyen ama iş
bulabileceği umudu olmadığı için iş aramayan insanlardır. Bunları kattığımızda
da gene oranlar ciddi biçimde yüzde 15’lerin üstüne, yüzde 20’lere
ulaşmaktadır.
Yoksulluk Türkiye’de
artmıştır arkadaşlar. TÜİK’in rakamlarına göre -ki o
rakamlarla, o açlık sınırı ve yoksulluk sınırı rakamlarıyla geçinmek mümkün
değildir- Türkiye’de her 5 kişiden 1’i yoksuldur değerli arkadaşlar.
Toparlarsam şunu söylemek
istiyorum: Bütçeler önemlidir. Bütçeler, bir ekonominin, bir ülkenin
kaynaklarının, kamu kaynaklarının, devletin hangi kaynaklara el koyacağının ve
onları nasıl yeniden dağıtacağının mekanizmalarıdır. Çok üzerinde hassasiyetle
durulması gerekir ve bunların Mecliste tüm ayrıntısıyla tartışılması gerekir.
Bu alanda çıkmış tüm bilgi ve dokümanlara, takvimlerine uyulması gerekir. Bu
sürecin çok daha katılımcı bir süreç içinde, bir perspektif içinde gelişmesi en
büyük arzumuzdur.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Türeli,
teşekkür ediyorum.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı Erkan Akçay, Manisa Milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına.
Sayın Akçay, buyurun.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı Bütçe
Kanunu’yla İlgili Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla, bütçe kanunlarında her yıl yer alan ancak süreklilik arz eden
hükümlerin ilgili kanunlarına taşınması ve işlenmesi hususu düzenlenmektedir.
Bilindiği üzere, bütçe kanunlarında, daha çok süreklilik arz etmeyen, sadece
yılı bütçesini ilgilendiren bir yıllık geçici hususların düzenlenmesi
gerekirken, yıllar içerisinde 70 maddeyi dahi aşan maddeler ihdas edilmiştir ve
bunlar da âdeta sürekli hâle gelmiştir. 2002 yılındaki üçlü koalisyon Hükûmeti
bu maddelerin 15’e kadar çekilmesi çalışmalarını başlatmış, tabii, yıllar
içerisinde, geçtiğimiz yıl da bir miktar azaltılmakla birlikte, 2012 yılında 30
madde iken şimdi yarı yarıya, herhâlde 2013 yılı bütçesinde 15 maddeye kadar
inecektir.
Burada düzenlenen hususlara
genel hatlarıyla baktığımızda, bütçe düzeni, gelir ve gider cetvellerinin
düzenlenmesi, yıl içinde yeni tertipler, gelir ve finansman kodları açılması,
muhasebe ve kesin hesaba ilişkin hükümler, yükseköğretim kurumu, yurt içi, yurt
dışı kaynaklardan sağlanacak bağış, hibe ve yardımların bütçeleştirilmesine
ilişkin düzenlemeler, resmî taşıtların satın alma, mübadele ve diğer yollarla
temini, kullanımı ve edinimine ilişkin ve bunlara yönelik giderlere ilişkin
hususların düzenlenmesi ve kadroların düzenlenmesine ilişkin hususları
içermektedir.
Konuşmamın başında
öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
kanun tasarısına kabul oyu vereceğiz. Bu tasarıya olumlu oy vermekle birlikte
bu vesileyle 24’üncü Dönemin Birinci Yasama Yılının son çalışmalarını
yaptığımız bugünlerde hem bu yılın bir genel değerlendirmesini yapmak
bakımından hem de 2013 bütçesi yapılırken dikkat edilecek konular bakımından
bazı tespitlerimi, eleştiri ve önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 26
Eylül 2011 tarihinde 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı ve bunun
17’nci maddesiyle 5018 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde bir değişiklik yapıldı
ve bu değişiklikle mayıs ayının sonuna kadar hazırlanan Orta Vadeli Program’ın
eylül ayının ilk haftası sonuna kadar ve haziran ayının 15’ine kadar
hazırlanması gereken Orta Vadeli Mali Plan’ın ise eylül ayının 15’ine kadar
hazırlanacağı düzenlendi.
Anayasa’nın 162’nci
maddesine göre, Bakanlar Kurulunun merkezî yönetim bütçe tasarısı ile millî
bütçe tahminlerini gösteren raporu mali yılbaşından en az yetmiş beş gün önce
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunması gerekmektedir. Anayasa ile 5018 sayılı
Kanun’un 17’nci maddesi birlikte değerlendirildiğinde tüm kurumların merkezî yönetim
bütçesini hazırlaması için bir aylık süre bulunmaktadır. Bir ay içerisinde tüm kurumların bütçeyi sağlıklı olarak
hazırlaması kesinlikle mümkün değildir. Her kurumun Orta Vadeli Mali Plan’da
yer alan ekonomik büyüklüklerden, enflasyon, büyüme oranı, ortalama döviz kuru
tahminini bütçe hazırlarken kullanması gerekecek. Hazırladıkları bu bütçeyi
Kalkınma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığıyla müzakere ettikten sonra kesin
bütçesini hazırlayacak. Bütün bu işlemlerin bir aylık bir süre içerisinde
yapılması kesinlikle imkânsızdır.
Hükûmet yüce Meclisi devre
dışı bırakarak yapmış olduğu bu kanun hükmünde kararname değişikliğiyle bütçe
sürecini âdeta sabote etmiştir. Her türlü plan ve programdan uzak bir bütçe
hazırlama süreci ortaya konmaktadır. Sonra da bütçe hedeflerini tutturmak için
vergileri otomatik artışa endekslemek zorunda kalmaktadır Hükûmet. Nitekim
hazırlanan torba kanunlarda -yer alan ek vergiler- yeni ek vergiler getirildiği
gibi, otomatik vergi artışları da getirilmektedir. Tabii bir de bunun yanında
Hükûmet geçici vergi tahsilatlarına da, geçici bütçe gelirlerine de
yönelmektedir. Özelleştirme gelirleriyle bütçe açıkları kapatılmaya
çalışılmakta ve çıkarılan af kanunlarıyla da adalet duygusu zedelenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
artık iyice kronikleşen siyasi, ekonomik ve sosyal sorunların yumağında 2012
yılı bütçesiyle ilgili ve 2013 yılı bütçesinin hazırlığıyla ilgili hususun
görüşmelerini yapıyoruz ve maalesef bugün Türkiye'nin huzur ve refahı,
esenliği, öz güveni, gururu ve gelecek umudu tahrip edilmektedir. Sokaklar
öfkeli, insanlar bezgindir. Ülkemizin bazı beldelerinde devlet otoritesi
zayıflamıştır.
“Dokuz buçuk yıllık AKP
İktidarı süresince ülke ekonomisinin hangi temel sorunu çözülmüştür?”
dediğimizde maalesef bunun yeterli ve doyurucu bir cevabını alamıyoruz. Üretim,
işsizlik, dış ticaret açığı, cari açık, yoksulluk, gelir dağılımındaki
adaletsiz yapı ve refah artışı konusundaki bütün sorunlar ve pek çoğu da
artarak devam etmektedir. Türk halkı âdeta borç batağına batırılmış ve çaresizlik
içindedir. 2003 yılından bu yana iktidarın uyguladığı politikalarla ekonomi
üretimsiz hâle gelmiştir. Ekonomiye düşük üretimin getirdiği sorunlar hâkimdir.
Dolayısıyla, Adalet ve
Kalkınma Partisinin ekonomi anlayışı, üretim yerine tüketimi, ihracat yerine
ithalatı, istihdam yerine işsizliği, rekabet yerine tekelleşmeyi ve tasarruf
yerine de borçlanmayı öngörmektedir. Sanayici, çiftçi, esnaf, işçi, memur
kısaca herkes borç altında ezilmektedir. Kazandığının çoğunu faiz olarak
ödüyor, yeni yatırımlar yapılamıyor ve tasarruflar da yapılamıyor ve gittikçe
düşüyor. Hane halkı borçlarının hane halkı geliri içindeki payı gün geçtikçe
artmaktadır ve şu an itibarıyla da yüzde 40’lara dayanmıştır. Yine tasarruf
oranları da her yıl itibarıyla düşmektedir. Bunun anlamı şudur değerli
milletvekilleri: Yeterince üretemiyoruz ve satamıyoruz. Neden üretemiyoruz?
Çünkü girdi maliyetleri yüksek, uygun yatırım ortamı hâlâ yaratılamamış,
yatırım yapmak cazip hâle getirilememiş ve maalesef rantiyecilik ve paradan
para kazanma hâlâ cazip durumdadır.
Orta Vadeli Program
Hükûmetin Dokuzuncu Kalkınma Planı’yla başlattığı plansızlığın bir
yansımasıdır. Geçen yılki Orta Vadeli Program’da 2011 yılı için büyüme oranı
hedefi yüzde 4,5’ti. Şimdi Orta Vadeli Program’da gerçekleşme tahmini yüzde 7,5
yani 3 puanlık bir sapma ve öngörüsüzlük vardı. 2012 yılı için geçen yıl yüzde
5 büyüme öngörülmüştü. 2012 yılı içinde ise revize edilen rakamlarla yüzde 4
büyüme öngörülmüştür. Ne zaman Orta Vadeli Program açıklansa bir önceki Orta
Vadeli Program’la yakından uzaktan hiçbir alaka ve bağ göremiyoruz. Hükûmetin
“Bu dönem için şöyle bir hedef koyduk ancak şu nedenlerden dolayı bu
hedeflerden sapıldı.” diye mutlaka bir açıklama yapması gerekir. Programlarda
lehte veya aleyhte bununla ilgili hiçbir değerlendirmeye maalesef
rastlamıyoruz. Önceki programlarıyla ve gerçekleşen bütçeleriyle hesaplaşmayan,
geçmişteki öngörülerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini tartışmayan bir
belgenin, bir bütçenin veya programın geleceğe dönük projeksiyonları ciddiyetten
uzak kalmaktadır. Sanki bir önceki programın sahibi bu Hükûmet değilmiş gibi bu
belgeler hazırlanıyor. Hükûmeti bu bakımdan ciddiyete davet ediyoruz.
Eskiden hedefler
saptığında, hükûmetler neden sapma olduğunu, topluma, kamuoyuna açıklarlardı
değerli arkadaşlar ve bu sapmalarda hangi faktörlerin etkili olduğu, bir
sonraki dönem bunun muhasebe ve sorgulaması yapılırdı. O zamanın dokümanları
kütüphanelerimizde durmaktadır.
Orta Vadeli Program’ın
amacı büyümeyi sürdürmek, cari işlemler açığını azaltmak ve böylece
makroekonomik ve finansal istikrarı korumak olarak açıklanmıştır. Orta Vadeli
Program’ın perspektifinde noksan olan en önemli konu üretimdir değerli
arkadaşlar. Türkiye’nin en temel ekonomik sorunu yeterli üretim yapılamaması ve
ürettiğinden fazla tüketmesidir. Yerli üretim yabancı üretimle rekabet
edemediğinden dış ticaret açığı da alıp başını gitmektedir.
Yine, Hükûmet tarafından
2010 ve 2011 yılları itibarıyla faiz oranlarının düşük seviyede kaldığı, bunun
2012 ve 2013 yılları itibarıyla de devam edeceği söylenmiştir. Ancak reel
faizler uluslararası faizlere göre yüksektir ve hâlen dışarıdan sıcak para
girişi vardır.
Yine, kamuda ve özel
kesimde israfı azaltmaya yönelik politikaların uygulanacağı bütçede ve
programlarda ifade edilmektedir. Ancak israf nerelerde, nasıl var? Hükûmet bu
konuda bir tespit yapmış, bir politika uygulamış değildir.
Yine, kamu harcama
politikası olarak sosyal yardım sisteminin bir bütün olarak ele alınacağı ve
yardımlardan mükerrer yararlanmanın önleneceği belirtiliyor. Demek ki devletin
sosyal yardımlarında mükerrer yardımlar söz konusu. Bu, âdeta bir itiraf gibi
dile getirilmiştir ve yıllardır sosyal yardım sistemini bir bütün içerisinde
ele alacağını ve yeniden yapılandıracağını söylemesine rağmen, bu konuda
herhangi bir adım atılmamıştır.
Değerli milletvekilleri,
2002 ile 2010 yılının sonuna kadar Türkiye’deki ekonomik gelişme kişi başına
millî gelirin net olarak yüzde 31 artışından ibarettir. Yani bu dönemde, 2002
yılında 4.225 dolar olan kişi başı millî gelir, iktidar tarafından 5.570 dolara
çıkarılmıştır sabit fiyatlarla. Bu, Devlet Planlama Teşkilatının, Kalkınma
Bakanlığının kaynaklarında ve 2012 yılı Programı’nın 16’ncı sayfasından çok
açık şekilde görülecek bir bilgidir. Eğer daha önceki iktidarlar da AKP gibi bir
performans gösterseydi, her sekiz yılda Türkiye yüzde 31 gelişme kaydetseydi
kişisel zenginleşme ve fert başına millî gelir açısından bu süre içinde gelinen
nokta, 1923 yılında 45 dolarlık fert başına geliri esas alacak olursak, 2002
yılında AKP İktidarı sadece 530 dolarlık kişi başına millî gelir seviyesi
devralmış olurdu, 4.225 dolar kişi başına reel millî gelir değil.
Demek ki, hem önceki
performansların yüksek olduğunu söylüyoruz hem de bu dönemin iyi
değerlendirilemediğini ifade etmiş oluyoruz. Bu geçen süreyi dikkate alırsak,
1929 Ekonomik Buhranı, İkinci Dünya Savaşı, darbeler, ihtilaller, her türlü
yokluklara rağmen Türkiye ekonomisi çok daha hızlı bir gelişme kaydetmiştir.
Diğer taraftan, başka
göstergelere baktığımız zaman da aynı şeyi görüyoruz. Kişi başı gelişmişlik
endeksinde 92’nci sırada olduğumuzu, yirmi beş yaşındaki nüfusumuzun aldığı
eğitim bakımından 126’ncı sırada olduğumuzu görüyoruz. O hâlde, Türkiye'nin
genel göstergelerine baktığımız zaman, ortada bugün söylendiği gibi bir tablonun
olmadığını maalesef görüyoruz.
Deniliyor ki: “Hangi
gerekçeyi gösterirseniz gösterin, hangi realiteyi önümüze koyarsanız koyun,
Türkiye'nin temel göstergeleri sağlamdır.” O bakımdan sizlere bu “sağlam”
denilen temel göstergelerin nereye oturduğunu ve ne kadar güvenilir olduğunu da
ifade etmek istiyorum. “Sağlam” denilen bu göstergeler; büyüme oranı, istihdam
oranı, enflasyon oranı, bütçe denkliği, tasarruf oranı ve borçların yapısı ve
seyri gibi hususlardır. Bütün bu göstergelerin çok büyük bir cari açık üzerine
dayandığını görüyoruz ve konuyu bu şekilde irdelersek ortada bugün veya dün
sağlam görünen göstergelerin birdenbire nasıl allak bullak olduğunu da görmüş
olursunuz.
Birincisi, büyüme oranıdır.
“Büyüme” dediğimiz zaman üç büyüklüğün bir arada gözlenmesi gerekiyor.
Bunlardan bir tanesi tüketim ve büyüme. Tüketim olduğu zaman yatırım gerekiyor
ve üretimin de artması gerekiyor. Tüketimi arttırıp yatırımı yapmadığınız,
üretimi arttırmadığınız zaman karşılaştığınız tüketim başka ülkelerin
üretimiyle gerçekleşen tüketimdir. Dolayısıyla büyümeniz var, üretim artışı
yok, tam da Türkiye'nin tablosu.
İthalatla ekonomi
büyütülmeye çalışılıyor, başkasının parasıyla ithalat yapılıyor yani âdeta el
parasıyla düğün yapılıyor ve parası olmayan tüketici kesimler de
borçlandırılmak suretiyle bu ithalat sağlanıyor. Yani başkasının parasıyla
yapılan ithalat, borçlandırılarak yapılan tüketim ve bu işi seyrederek vergi
alan ve dolaylı vergileri hâlâ hacmi büyük bir şekilde tutan bir Hükûmetle
karşı karşıyayız.
Bu yapı ülkemizi çok
sağlıksız ve verimsiz bir dış ticaret yapısına da götürmektedir. 2002 yılında
ihracatımızın içinde yüzde 4,7 olan yüksek teknolojiye dayalı ürünlerin payının
2010 yılında 2,2’ye, 2011 yılında 1,9’a düştüğünü görüyoruz. Katma değeri düşen
bir ihracat yapısıyla karşı karşıyayız.
Bir başka nokta da istihdam
konusudur. İstihdamın her yıl dalgalanan büyüme rakamlarıyla artıyor gibi
görünmesi Türkiye'de istihdamın rakamlar üzerindeki görüntüsünü değiştiriyor
gibi görünebilir ama istihdamın kalitesini maalesef artırmıyor.
2008-2009 krizinde 1 milyon
300 bin insanımız işsiz kalmıştı. Bunların 870 bini tezgâh başından, sanayideki
üretim yapısından koparak işsizler ordusuna katıldı. Sonraki yıllarda “Düzeldi,
sayısı arttı.” dediğimiz istihdam inşaat sektöründeydi, hizmetler sektöründeydi
ve büyük oranda da tarım sektöründe gösterildi. Bunlar istihdamdaki kalitenin
bozulmasının alametleridir ve göstergeleridir.
Hatırlayalım ve örnek
verelim, 2009, 2010 yılında Ankara’da Tekel işçilerine “Sizin razı olmadığınız
ücretlerden çok daha düşüğüne dışarıda çalışmak isteyen çok sayıda insan var,
onun için nazlanacak hâliniz yok.” denilmişti.
Yine, çalışanlara, işçiye,
memura bütçeden fazla pay verilmesi talep edildiğinde de “Ekonomimiz iyi
gidiyor.”, onca büyüme söylemlerine rağmen, “Sonra Yunanistan’a döneriz ha!”
diyerek mukabelede bulunulmuştu.
Toplumun mutlu ve itibarlı
bir üyesi olarak anayasal hak olan çalışma hakkına kavuşmak yerine, ölmeyecek
kadar gelirlerle çalışmaya razı olma konusunun her türlü siyasi tartışmanın
üzerinde tutulması gereken bir konu olduğunu düşünüyoruz.
Enflasyon konusunda da bir
iki hususa temas etmek istiyorum. Bunlardan birisi, enflasyonun “düşük”
denildiği dönemde, yani bu iktidarın yönetiminde, Türkiye'de enflasyon oranları
hiçbir zaman Hükûmetin ilan ettiği ve tahmin ettiği oranlar olarak
gerçekleşmemiştir. “Yüzde 4” denilmiş, yüzde 9 gerçekleşmiştir, “yüzde 5”
denilmiş, iki haneli rakamlara çıkmış, yani birçok yıl yüzde 100’ün üzerinde
şaşmalar ortaya çıkmıştır ve ayrıca, mevcut iktidar öncesi üç buçuk yıllık
koalisyon dönemi dahi, şimdiki iktidarın
dokuz buçuk yıllık döneminden enflasyon konusunda daha başarılıdır değerli
arkadaşlar. Enflasyondaki düşme bir başarı olarak takdim edilerek, bunun düşük
dövizle sağlanan, ucuz ithalatla sağlanan bir gelişme olduğu göz ardı edilmiş
ve bununla iftihar edilmeye çalışılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akçay,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
gruplar adına ve şahıslar adına başka konuşma talebi yok.
Yirmi dakika süreyle
yapılacak olan soru-cevap işlemi için de sisteme girmiş arkadaşımız yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila
10’uncu maddelerden oluşmaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz
isteyen?.. Yok.
Soru-cevap?.. Yok.
Önerge olmadığına göre,
birinci bölümdeki ilk maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölümün
maddelerinin oylaması tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölüm
üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Soru için bir arkadaşımız
devreye girmiş, soru-cevapta.
Sayın Demir, buyurun.
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Sayın Bakan buradayken
bir soru sormak istiyorum: 10 Mart 2011 tarihinde kabul edilen 6191 sayılı Yasa
ile 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanunu’na geçici 32’nci madde
eklendi. Bu maddeden yararlanacaklar için “12 Mart 1971 tarihinden bu Kanun’un
yayımı tarihine kadar yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ
kararlarıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler” denilmektedir.
Bilindiği üzere harp okulu
öğrencileri, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetler Personel Kanunu madde 1, 2, 6, 8
ve 211 sayılı İç Hizmet Kanunu madde 1 ve 92; 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu
madde 3; 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kanunu madde 10 uyarınca asker kişi
sayılırlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensubudurlar.
İlgili kanunlardaki açık
hükümlere rağmen niçin hiçbir Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu harp okulu
öğrencisi ilgili kanundan yararlandırılmamıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6191 sayılı Yasa’yla,
Yüksek Askeri Şûra’yla ve sıkıyönetim dönemlerinde yargı yolu kapalı işlemler
suretiyle Silahlı Kuvvetlerden ilişiği kesilmiş olanlara yasayla bir hak
verildi. Bu Yasa kapsamı içerisinde öğrenciler yoktur ancak Sayın Vekilimiz
diyor ki: “Öğrenciler de Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu vesaire
kanunlarla Türk Silahlı Kuvvetleri personeli sayılır. Bunların da o kapsam
içine alınması gerekirdi.” Bizim arkadaşların değerlendirmesi, “öğrenciler”
yazılmadığından bu kapsam içine girmez ama bir şekilde, varsayalım ki
öğrenciler de bu Kanun kapsamına giriyor, biz aksine karar verdik. İdarenin her
türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir. Bizim reddetmiş olduğumuz
öğrencilerden bir tanesi, pekâlâ, Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gidebilir.
Dolayısıyla, Kanun’u en doğru, en sağlıklı şekilde yorumlama yetkisi
mahkemelere aittir. Mahkeme aksine bir karar verirse biz o mahkeme kararını da
uygular ve onun hükümlerini yerine getiririz diyorum.
BAŞKAN – İki arkadaşımız
daha sisteme girmiş.
Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Bakan, bugünlerde uluslararası basında, Ürdün’e kaçırılan bir Suriye
uçağının yazılımının Türk uçağına yüklenerek bu düşürülen uçağımızın bu
yazılımı test ettiği yönünde bir söylenti bulunmaktadır.
Kamuoyunu aydınlatmak
adına, bir diğer söylenti ise, Abdullah Öcalan’ın şu an, yatmakta olduğu
cezaevinde olmadığı yönündedir. Bu konuda elinizde bir bilgi var mı? Bilgi
temizliği açısından bu konuyu aydınlatır mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Ben, tüm milletvekillerinin
dikkatini çekmek için bir konuyu Meclisle paylaşmak istiyorum. Şu anda Tarım
Bakanlığı, 30x6, 30x5 şeklinde, köylerimize, değişik illerin köylerine damızlık
düve veriyor. Şu anda, piyasada düve fiyatları 3.500 – 4 bin lira arasında
fakat Bakanlık öyle bir ihale yapıyor ki, bu vatandaşı 6.700, 6.150, 6.500 gibi
bir fiyatla Ziraat Bankasına borçlandırıyor. Adrese dayalı bir müteahhide bu
ihaleyi veriyor. Örneğin bir köye 30x6 inek veriyor, bunun değeri 1 milyar 215
lira. Bu parayı o kooperatife vermiş olsa 300 tane düve alabiliyor ama aracı sayesinde
alırsa 180 baş hayvan alıyor. Daha hayvanlar evine girmeden yüzde 100 bir
faizle karşı karşıya kalıyor üretici. Ben buna Meclisteki milletvekillerinin
dikkatini çekiyorum. Üreticiler uyarılmalı, Tarım Bakanlığı uyarılmalı, adrese
dayalı ihale sistemine son verilmeli, köylüye destek verilmeli diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adliyelerin kapatılması
hakkında her ilden şikâyetler yağıyor. Isparta’da kapatılan adliyelerimizle
ilgili sorunu gündeme getirmiştim. Öğleden önce Burdur Ağlasun Belediye Başkanı
ve tüm partilerin ilçe başkanları ziyaret ettiler, kapatılan adliyelerin
açılmasını talep ediyorlar ve diyorlar ki: “Ağlasun’daki Sagalassos
tarihî kentine her gün yüzlerce turist geliyor. Ayrıca, ilçelerinde bir
hapishane, noter, icra müdürlükleri var, 1.200 öğrencisi olan meslek
yüksekokulu var. Kışın çok ağır geçiyor şartlar ve 80 kilometre uzaklıkta
köylerimiz var. Dosya sayımızın az olması mı, huzur içerisinde geçinmemiz mi
bizim sıkıntımız? Lütfen bu adliyemiz açılsın.”
Ben de sizlere iletiyorum
ve bu adliyelerin açılmasını rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Korkmaz.
Sayın Sarıbaş…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Teşekkür ederim Başkan.
Türk Silahlı Kuvvetlerimizde
subaylarla ilgili iyileştirme yapılığını biliyoruz. Ancak astsubay, diğer erbaş
ve erbaşlar hakkında bir iyileştirme söz konusu mudur? Özellikle bu aradaki
uçurum… Aynı görev yapan, aynı silahları taşıyan bu astsubay ve alt kadrolar
için iyileştirme konusunda bir hazırlığınız var mıdır?
İkinci sorum -dün de
sormuştum ama ilgili olduğunuz için size soruyorum Sayın Bakanım- Türkiye’de bu
uygulanan millî güvenlik kararlarıyla ilgili, subaylıktan atılan, askeriyeden
atılan arkadaşlar hakkında şöyle bir söylenti var: Burada irticayla ilgili
atılan arkadaşlara uygulandığı ve diğer atılanlarla ilgili uygulanmadığı
konusunda bir söylenti var. Bu ne derece doğrudur? Kaç kişi geriye dönüş
yapmıştır? Dönüş yapmayanların gerekçeleri ve nedenlerini bir açıklar mısınız.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sarıbaş.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Sayın Bakana bir Hükûmet
üyesi olarak sormak istiyorum: Bu devletin yükünü çeken çok önemli bir grup
var, kamu avukatları. Kamu avukatları için bir çalışma yapılması gerekiyor.
Yani, Türkiye’de savcıların ve yargıçların özel yerleri var. Oysa kamu
avukatları da devletin çok yüksek meblağlı davalarına giren çıkan avukatlardır.
Bunların özlük durumlarının düzeltilmesiyle ilgili hiçbir işlem yapılmadı.
Sayın Bakan, acaba bu konuda bir hazırlık yapıyor mu Hükûmetimiz, o konuyu
sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Nevzat Korkmaz,
teşekkür ediyorum.
O, bizim ilimizde
kaymakamlık yapmıştı, Ağlasun’u değerlendirdi. Bizim Burdur ilinde Ağlasun ve
Çavdır ilçelerimizin adliyeleri kapanıyor. Gerçekten anlattığı gibi, Ağlasun’da
Sagalassos dünyanın tarihî bir kenti;
amfiteatrlarıyla turizme ev sahipliği yapıyor, emeklilere ev sahipliği yapıyor.
Yine, aynı şekilde, Çavdır ilçemiz de hem emeklilere ev sahipliği yapıyor hem
de tarım ve hayvancılıkta marka olan ilçelerimiz. Sanki biz arabayı veriyoruz;
arabanın vitesi var, kaportası var, lastikleri var, tekerlekleri var ama
direksiyonu yok; bu ilçelerimizde adliyeyi kaldırıyoruz, direksiyonsuz bir
araba teslim ediyoruz. Bu direksiyonumuzu biz istiyoruz. Bu direksiyon
Ağlasun’a da yakışıyor, Çavdır’a da yakışıyor,
Türkiye'nin birçok ilçesine de yakışıyor. Bu konu Türkiye’de infial hâlindedir.
Bir an önce, Bakanlar Kurulu HSYK’yla ilgili bir
düzenleme yapıp kapanan o adliyeleri Türkiye genelinde tekrar
değerlendirmelidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Muğla ilimizde de Dalaman
ve Ula ilçelerimizin adliyesi kapatıldı. Dalaman, Türkiye’de uluslararası
nitelikte hava limanına sahip birkaç ilçemizden birisi. Yine, Ula ilçemiz çok
köklü, çok geniş çevresi olan bir ilçemiz. Bu ilçelerimizde adliyenin
kapatılması vatandaşımızı oldukça üzmüştür ve bunların süratle telafi edilmesi
lazım. Bir devletin tasarruf edeceği en son yer adalettir. Adaletten tasarruf
noktasına geldiyse eğer bu Hükûmet, o zaman, çocukluğumuzda Türkiye’de 571 ilçe
vardı, ilçe sayısını tekrar 571’e çekelim, o yeni yapılan ilçelerdeki hükûmet
konaklarını, kaymakam lojmanlarını, kamu lojmanlarını satalım, Hükûmet gelir
elde etsin. Topluma karşı böyle bir saygısızlık olmaz. İnsanların elinden
adaletini almaya kimse hak sahibi değildir. Hükûmetin bu tavrını süratle gözden
geçirip adliyeleri açması gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bu
kapatılan adliyelerle ilgili bizim de Antalya olarak sorunumuz var. Gündoğmuş
Adliyesinin kapatılmasına karar verilmiş. Burası Antalya’nın en uzak
yerlerinden birisidir ve üstelik de en yoksul ilçelerimizden biridir.
Gündoğmuş’taki bir insanın Alanya’ya ya da Akseki’ye gitmesi gerçekten çok
olağanüstü, katlanılamayacak bir olaydır. Lütfen, Sayın Bakan ve Hükûmetten
rica ediyoruz, Gündoğmuş’un adliyesini açsınlar, yoksa oradaki insanlarımızın
hepsine yazık olacak.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Ben teşekkür
ederim.
Son olarak Sayın Altay…
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adalet Bakanlığının bu
adliyeleri kapatma uygulaması cumhuriyet tarihinde bir ilke neden olmuş ve
Karadeniz Bölgesi’nde bir ilçemizde, Sinop’un Erfelek ilçesinde kepenk kapatma
eylemi yapılmıştır. Doğu ve Güneydoğu’da alışkın olduğumuz bu eylemlerin
Karadeniz’e sirayet etmesi Hükûmetin Türkiye’yi götürdüğü nokta bakımından
ciddi bir uyarıdır.
Sayın bakanlara soruyorum:
Bu adliyeleri hangi akla hizmet kapattınız? Kapattıktan sonra 44 adliyeyi hangi
kriterlere göre açtınız? Bu kriterler içinde bakanların seçim bölgeleri var mı?
HSYK üyelerinin seçim bölgeleri var mı, memleketleri var mı? Daha açık söylemek
gerekirse bu kepazeliğe ne zaman son vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bakan…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, öncelikle sayın
vekillerimize temiz bir dil yakışır. Bu tüzüğün…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
demek? Kepazelik bu! Ne var bunda?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bak, bak, çok ayıp bir şey, bir dakika, onu söyleyeceğim.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Kepazelik bu, kepazelik!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – O ancak size… Bak, çok ayıp bir şey, yakıştıramadım. Siz
kendinize bu sözü yakıştırıyorsanız bir şey diyemem ama ben size
yakıştıramadım.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Ne bağırıyorsun!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
demek! Sana ne!
BAŞKAN – Sayın Altay,
lütfen…
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Dinle kardeşim, dinle! Bakan sorulara cevap veriyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sana
ne oluyor! Sana ne!
EMRULLAH İŞLER (Ankara) –
Ne bağırıyorsun!
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sana
ne!
BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar…
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – “Kapatılan mahkemelerden Sayın Bakanın seçim çevresi var mı?”
dedi. Herkes gitsin, İnternet sitesine baksın. Rize’den İkizdere, İyidere
kapatıldı mı? Hayati Bey’in, Bakan bölgesi, doğru mudur? Trabzon’da -Akif
Hamzaçebi var burada- 4 tane kapandı. Doğru mu? 7 idi, 3’ü açıldı, 4 kapandı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Yani ben müdahale ettim, 3’ünü indirdim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yani siz müdahale ettiyseniz… İşte, arkadaşınız müdahale
etmiş, öyle diyeyim ama bilin ki bakanlarımızın da bulunduğu… Ben Sivaslıyım,
Sivas’tan da 3 tane yerimiz kapandı. Demek ki söylediğinizin hiçbir iler tutar
tarafı yoktur. Birinci husus budur.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Kaç
tanesi açıldı?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Rize’den bir tane bile açılmadı.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Gerekçesi ne, gerekçesi? Kapama gerekçesi ne?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus, Ağlasun’la ilgili olarak söylüyorum.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Yani kafana göre mi oluyor?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Dinlemek için yoksunuz ki, sadece konuşmak için varsınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Aa, Sayın Bakanım… Ama hayır…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bakın, siz konuştuğunuzda ben dinliyorum. Yok, siz
konuştuğunuzda ben dinliyorum ama benim konuştuğumda da sizin dinlemeniz lazım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne
demek sadece konuşmak için varız? Hayret bir şey ya!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Eğer benim konuştuğumda siz dinlemezseniz, o hâlde dinlemek
için yok. Bunun amacı soru sorup cevabını almak. Cevabını almak gibi bir
düşünceniz yok. Açıkladığım zaman dinlemeniz lazım. Eğer eksik söylediğimiz bir
husus varsa o zaman da “Bu hususta eksiklik var, lütfen bunu da tamamlayın.”
demenizi beklerim.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Söylüyoruz, söylüyoruz Bakan, gerekçeleriyle.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Ağlasun, UNESCO’nun kültürel miras listesinde olan Sagalassos gibi çok güzel bir antik kenti içinde
bulundurmaktadır ve bunun da dışında, benim de hemşehrim
olan Hasan Hüseyin’in de yaşadığı bir yerdir. Ağlasun’un da adliyesinin
açılmasını ben de canıgönülden isterim. Ağlasun’u
görmüş… Bir yer hem de gerçekten de Türkiye'nin de en güzel yerlerinden birisi
ama bir şekilde bir genel geçer kriterler koymuşlar. Bu kriterler Trabzon’a da
uygulandı, Rize’ye de uygulandı, Sivas’a da uygulandı.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Bir haftada ne değişti Sayın Bakan? Bir haftada ne değişti?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakanım, 2.000 nüfuslu… 2.000 nüfuslu…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bak, bununla ilgili olarak da “Neden açıldı?” denen bir
durumda da bakın, bir tanesini biliyorum ki Kemaliye. Kemaliye Erzincan’a en
uzak yerdir, yolu da çok kötüdür, iki saatlik bir yol, insaf yani! Kemaliye’yi
gören… Kemaliye, bak, benim ilçem değil, Sivas’la ilgili değil ama Kemaliye…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Adadaki insanlar nasıl gelecek Bakan, adadan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yahu, benim söylediğimi dinlemek istemezsen ben hiçbir şey
söylemeyeceğim.
6191 sayıyla ilgili sadece
irticadan atılanlar değil, her gelen atılmıştır. Rahmi Yıldırım dernek
başkanıdır, eğer tanıyanınız varsa, çok net olarak söyler gerçeği ve bunun için
de bana özel olarak da teşekkür etmiştir. Bakanlığımızda böyle bir ayrımcılık
yoktur, kanunlar genel geçerdir, kişilere yönelik değildir. Kaldı ki bizim
idarenin yapmış olduğu işlemler de yargı denetimine tabidir. Herkes de yargıya
gidebilir.
Astsubayların mali
durumlarının iyileştirilmesi için bir çalışma yapıyoruz, inşallah tamamlandığı
zaman onu da göreceğiz ve astsubaylarımızın durumu ne…
Bir başka sayın vekilimiz
şöyle bir ibare kullandı, dedi ki: “Personel giderlerinin…” İşte, bütçe,
meclislerin en önemli hakkıdır. Bu bütçede personele ayrılan pay artmıştır.
Sayın Vekil ise “Miktar arttı ama oran düştü.” diye bir ibare kullandı. Bu
söylediğinin de doğru olmadığını söylemek istiyorum. İnanın burada her yanlışı
düzeltmeye kalksak, bizim başka bir şey söylemeye vaktimiz kalmaz. Geçen gün
birisi söyledi, “Türkiye'nin 2002 yılındaki IMF’e borcu 16 milyar dolar dedi.
“Doğru değil.” diyoruz.
Şimdi diyor ki: “Personel
giderlerinin 2002 yılında gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 6,3.” Artmış
mı 2012’de? 7,1. Artmış mı? Artmış. Demek ki o söylenen ibare doğru değil.
Peki, biz ne yaptık? Biz,
faizden sağladığımız tasarrufu personel ve sosyal harcamalara yönelttik.
2002’de bütçedeki faizin bütçedeki payı yüzde 43 iken bugün, 2012’de bütçe
içindeki payı yüzde 14’e düşmüştür. Dolayısıyla, aradaki fark yine
vatandaşlarımıza hak, imkân olarak verilmiştir.
Bir başka husus:
“Suriye’den MİG uçağı gelmiş de işte onun yazılımları bizim uçağa aktarılmış
da…” Böyle bir şey kesinlikle doğru değildir. Bunu kaç sefer söyleyelim, doğru
değildir. Yüz sefer söyleseniz de bizim bir “Doğru değildir.” sözümüzün hepsine
yeterli olmasını bekliyoruz ama bize değil de inan ki, artık kim yazıyorsa ona
inanılıyor ama ispat edilmesi lazım. “Yok, öyle” diyor. Kesinlikle bu iş doğru
değildir.
Bu ana kadar Silahlı
Kuvvetlerimiz tarafından veya Dışişleri Bakanlığımız tarafından veya Millî
Savunma Bakanlığımız tarafından her ne açıklanmışsa, milletimize verilen bilgi
doğrudur. Bu doğrunun içinde kesinlikle hiçbir yanlışlık yoktur. Aksini ispat
eden, getirir burada söyler. Böyle bir şey yok, hayal ürünü.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Ya, Sayın Bakan, bilgi temizliği açısından söyledik. Bu üslup nedir yani? Bilgi
temizliği açısından…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – İşte, bak gördünüz mü, sizin üslubunuz öyle, benim üslubum
öyle. Aynen millet de görüyor; sizin üslubunuzu da görüyor, benim üslubu mu da
görüyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Bakın, siz Bakansınız, çok nazik sordum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Benim konuşmam bittikten sonra “Sayın Bakan öğrenmek için
sorduk, siz de bunu söylediniz.” denebilir ama görüyoruz ki öğrenme amaçlı
değil, sadece konuşma amaçlı soruluyor.
Ben yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz istiyorum 60’ıncı maddeye göre. Mikrofonu açar
mısınız efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Başkan.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, kapanan adliyelerle ilgili
gelen şikâyetlere ve yapılan eleştirilere ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kapanan adliyelerle ilgili
olarak birçok milletvekilimizden, iktidar partisine mensup olsun, muhalefet
partilerine mensup olsun, şikâyet geliyor. Önce Hükûmetin 144 civarında adliyeyi
kapatması kararı kamuoyuna mal oldu, daha sonra tepkiler üzerine 44 civarında
adliyenin kapatılmasından vazgeçildiği kamuoyuna açıklandı.
Şimdi, Sayın Bakana yönelik
olarak arkadaşlarımızın yaptığı eleştirilere Sayın Bakan bir açıklama yapıyor.
Arkadaşlarımız doğal olarak tepki gösteriyorlar çünkü devletin üç temel organı
varsa; yasama, yürütme, yargı olarak bunları ifade edecek olursak ve devletin
bu çerçevede il ve ilçelerdeki varlığını kontrol edecek olursak, bu varlığa
bakacak olursak yargının da bütün ilçelerde olduğunu görürüz. Geçmişte dava
sayılarının azlığı nedeniyle bazı adliyeler kapatılmıştı, şimdi benzer
gerekçeyle yine bazı adliyelerin kapatıldığı ifade ediliyor. Ancak, mademki
Hükûmet objektif bir ölçü koymuştur, 144 adliye neden 102’ye inmiştir, hangi
ölçüler burada kullanılmıştır? Bu ölçülerin objektif olduğu konusunda hiçbir
değerlendirme yoktur, hiçbir bilgimiz yoktur. Ben Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili olarak Hükûmetin burada objektif bir ölçü kullanmadığı kanaatindeyim.
Etkilere göre, taleplere göre, baskılara göre Hükûmet burada farklı bir tavır
almıştır. Şimdi, arkadaşlarımızın bunları görerek gösterdiği tepkiyi Sayın
Bakanın bir başka tarafa çekip farklı değerlendirmesini ben doğru bulmuyorum.
Şimdi, arkadaşımız Sayın
Engin Altay “kepaze” kelimesini kullandı, ben de Türk Dil Kurumu sözlüğünü
açtım, baktım “kepaze” hangi anlama geliyor: “Değersiz, niteliksiz.” Yani bu
tutum, adliye konusunda Hükûmetin aldığı bu karar niteliksiz…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Akif Hamzaçebi, bu kelimeyi size yakıştıramadım. Ben gerçekten
yakıştıramadım. Bak, bu kadar bürokrasi geçmişiniz var, bu kadar siyaset
geçmişiniz var. Böyle bir kelimenin oradan, sözlükten karşılığını bulmanızı ben
size yakıştıramadım… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) – Yahu,
Başbakan da benzer bir şey söyledi Bakanlar Kurulunda.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sözümü tamamlayamadım.
BAŞKAN – Tabii, buyurun,
açın.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Başbakan da Bakanlar Kurulunda benzer bir şey söylemedi mi Adalet Bakanına
Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın Altay, rica
edeyim…
ALİ SARIBAŞ (Gaziantep) –
Sözünü bitirmeden nasıl cevap veriyorsun? Arkasından ne söyleyecek bakalım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Teşekkür ederim.
Şimdi, ben şunu söylemek
istiyorum. Sayın Bakan ben sözümü bitirmeden bir ifadede bulundu.
Ben şunu söylemek
istiyorum: Arkadaşlarımızın kapanan adliyeler nedeniyle tepki göstermesini,
iktidarın, sayın bakanların büyük bir olgunlukla karşılaması gerekir. Yani
burada kullanılan üslubun kişisel olarak kendilerine yönelik bir üslup
olmadığını, kapanan adliyeler nedeniyle halkın temsilcileri olarak bu tepkiyi
ortaya koyduklarını ifade ediyorum. Kavrayıcı, kucaklayıcı olan, daima güç
sahibi olan Hükûmettir. Hükûmetler, sayın bakanlar bu Genel Kurulun tansiyonunu
daima ayarlarlar, kontrol ederler. Sayın bakanlar eğer kavrayıcı, kucaklayıcı
olmazlarsa, kendilerine yöneltilen eleştirilere hemen böyle bir tepki
gösterirlerse Genel Kuruldaki tartışmalar çok daha büyür.
Kastım şudur: “Kepaze”
kelimesiyle sizin şahsınıza yönelik herhangi bir değerlendirmede Sayın Altay
bulunmamıştır. Ben bunu söylemek istiyorum. Bu olaya bir tepki ifade
edilmektedir.
Teşekkür ediyorum.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - O kelime buraya yakışmıyor, bu salona yakışmıyor.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Hamzaçebi.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/648) (S. Sayısı: 312) (Devam)
BAŞKAN – İkinci bölümün
maddelerinin oylamasına geçiyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, biz de söz istiyorduk.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - 11’inci madde
üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Yani bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da görüşlerimizi ifade
etmek istiyoruz ama 60’a göre efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Şandır.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Hükûmetin
kapanan adliyelerle ilgili kararını gözden geçirmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, gerçekten
toplumsal karşılığı olan kararlarınızın sorgulanmasından rahatsızlık duymayın
lütfen. Çünkü insanlar kurumsal kimlikleriyle buraya geliyorlar, Ankara’ya geliyorlar;
biz milletvekilleri olarak onların taleplerini size iletmek durumundayız.
Şimdi, adliyeleri kapatıyorsunuz. Gerekçeniz ne olursa olsun, toplumu
ilgilendirmez. Devlet olarak ona sunmanız gereken temel hizmetlerden biri
adaletse onu bir başka şehre gidin orada arayın demeye hakkınız yok.
İki, belediyeleri
kapattınız geçen sene, ki gene kapatmayı düşündüğünüzü söylüyorsunuz. Askerlik
şubelerini kapatıyorsunuz. Yani Hükûmet olarak, topluma hizmet götürme
sorumlusu olan Hükûmet olarak sizin devletin kurumlarını kapatmanın bir haklı
gerekçesini bu millete anlatmanız lazım.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak da ben bu tavrınızı gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Buna bir
açıklık getirmeniz lazım. Yani Kemaliye için geliştirdiğiniz gerekçe Ağlasun için
de geçerli Sayın Bakanım. İnsanlar, inanınız ki, Çankaya’dan Kızılay’a
yürüyerek gidiyorlar 2 liranın hesabını yaparak. Dolayısıyla eğer devletsek ve
güçlü bir hükûmetseniz, güçlü bir Türkiye iseniz adliyeleri kapatmamanız…
Adliyeyi kapatmak demek
hastaneyi kapatmak kadar ağır bir karardır. Bunu tekrar gözden geçirmenizi
istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Şandır.
Sayın Aslanoğlu…
3.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın sarf ettiği kelimeye ve adliyelerin
kapatılmasına ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, ben de sizin bize sarf ettiğiniz kelimeyi hakikaten
üzüntüyle karşıladım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Hangi kelime?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – “Dinlemesini bilmiyorsunuz, konuşmasını biliyorsunuz.” Bu,
grubumuza yapılan bir saldırıdır. Biz hem dinlemesini biliriz hem konuşmasını
biliriz. Ama hakikaten çok üzüntülerimi ifade ediyorum.
İki, niçin kapattınız? Bir üniter devlet yapısında adliye her yerde adalet dağıtan bir
kurumdur, asla kapanmaması lazım. Ama 146 adliye neden kapatıldı, nedeni neydi?
Ben 146 adliyenin niçin kapatıldığını, her bir adliyenin, cevabını istiyorum.
Bundan dolayı kapattık, dosya sayısı azdı…
Ama ikincisi, açılan 44
adliye niçin açıldı, neden açıldı? Bunun cevabını bize vermelisiniz. Biz
açılmasın demiyoruz. Açılmasından gurur duyarız ama neden öbürü değil de niye
hepsi değil de? Adalet neresinde bunun? Adil olmak gerekiyor. Bizim adaletten,
adalet terazinizden kuşkumuz var Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Niye geri adım attınız Bakan?
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
lütfen kısa bir cevap vereceksiniz.
4.-
Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, yapılan eleştirilere cevaben açıklaması
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Şandır’ın üslubuna teşekkür
ediyorum. Biz eleştiriye açığız. Üslup olarak Sayın Şandır gibi herkes istediği
kadar konuşsun, amenna…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
Sayın Şandır bize örnek değildir Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Ama bir önceki konuşmayı burayı yakıştıramadık. Buraya
yakıştıramadık. Ben kendisine de yakıştıramadım. Ondan sonra da yine çok
değerli bir siyasetçimiz, eski bürokrasiden gelen birimizin de bunu tevil etmek
için bir sözlük manasına gitmesini de onu da hiç yakıştıramadığımı belirttim.
Bir husus, bize sorulan
soru şuydu: “Bakan olup da adliyeleri kapatılan yer var mı?” dedim. Soru bu
muydu? Doğru budur. Tepki, bak aynı, çok net söylüyorum. Askerlik şubesini
Sivas’ta Koyulhisar’da kapattım, benim ilçe başkanım istifa etti. Çok net
söylüyorum. Ben Sivaslıyım. İlçe başkanım, Koyulhisar’ı kapattım, istifa etti.
Sivas’ta kapatılan adliyeleri söylüyorum. “Bakanı olup da kapatılan var mı?”
dedi. Söylediğimde yanlış yok. Trabzon’u saydım. Akif Hamzaçebi burada. Kapandı
mı? Dört tane var. Rize, Hayati Bey’in memleketi, kapandı mı? Var. Sivas,
kapandı mı? Var. Ben bunu söylüyorum. Yoksa eleştiri… Ben de isterim ki
hiçbirisi kapanmasın. Ben de isterim ki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – 44 tane niye açtınız o zaman?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bunun da gerekçesini Adalet Bakanı size çok net olarak, HSYK’ya danışır, verir. Bu kadar.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, bir düzeltme, çok kısa. (AKP sıralarından “Yeter artık be!” sesi)
BAŞKAN – Lütfen…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sana
mı soracağım!
BAŞKAN – Sayın Altay,
buyurun. Rica ediyorum, bu tarafa. Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Başkan, ben “kepaze” kelimesini Sayın Bakanlara, Bakanlar Kuruluna söylemedim.
“Yapılan iş kepazelik.” dedim. Sözümün de arkasındayım.
BAŞKAN – Tamam efendim,
buyurun. Zapta geçti.
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.-
Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/648) (S. Sayısı: 312) (Devam)
BAŞKAN – Efendim, 12’nci
madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde
önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelere Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 251
Kabul :
251 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Mine Lök Beyaz
Tekirdağ Diyarbakır”
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Tasarı kanunlaşmıştır.
Hayırlı uğurlu olsun.
6’ncı sırada yer alan,
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/637, 2/700) (S. Sayısı: 301)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer alan,
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın;
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel
Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin;
3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılması Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in;
Terörle Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Adli
Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların
Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın;
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Türk Ceza Kanunun Özel
Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi'nin; 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7'nci Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; Terörle
Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin Kanun Teklifi;
İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Adli Sicil
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı Milletvekili Halil
Aksoy'un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223, 2/257, 2/268, 2/292,
2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/473) (S. Sayısı: 155) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 155 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KIRGIZ CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
KIRGIZİSTAN-TÜRKİYE MANAS ÜNİVERSİTESİNİN İŞLEYİŞ ESASLARINA DAİR ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 26 Nisan 2011
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nin
İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Tasarının 1’inci
maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin İşleyiş Esaslarına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
(x) 155 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
“Kullanılan oy sayısı : 200
Kabul :
200(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Mine Lök Beyaz
Tekirdağ Diyarbakır”
Tasarı kanunlaşmıştır.
Hayırlı uğurlu olsun.
9’uncu sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/479) (S. Sayısı: 289)(xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 289 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının 1’inci maddesini
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE GABON CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA ASKERİ ALANDA EĞİTİM, TEKNİK VE BİLİMSEL İŞ BİRLİĞİ ÇERÇEVE
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 25/3/2011
tarihinde Libreville’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş
Birliği Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 289 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
“Kullanılan oy sayısı : 229
Kabul :
229(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Mine Lök Beyaz
Tekirdağ Diyarbakır”
Tasarı kanunlaşmıştır,
hayırlı uğurlu olsun.
Şimdi, 10’uncu sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Geçiş Hükümeti Arasında Libya
Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite Geliştirmesine İlişkin İşbirliği Konulu
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Geçiş Hükümeti Arasında Libya Ulusal
Polisinin Eğitimine ve Kapasite Geliştirmesine İlişkin İşbirliği Konulu
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve İçişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/607) (S. Sayısı:
250)(xx)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 250 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Sinan Oğan, Milliyetçi Hareket Partisi Iğdır Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, böylesi günlerde
birçok uluslararası anlaşma Meclisten geçirilmeye çalışılır ama bu anlaşmalar
içerisine Libya’da polis eğitimi, polis müdürü eğitimi ve milis eğitimi
anlaşmasının da dâhil edilmeye çalışıldığını görmekteyiz.
Sayın Başkan, sükûneti
sağlar mısınız efendim?
BAŞKAN – Evet, sükûneti
sağlarsak Hatibi daha iyi anlayabiliriz değerli arkadaşlarım.
Buyurun.
SİNAN OĞAN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, karşımıza gelen anlaşmanın içeriğinden haberdar mısınız
acaba?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Değiller efendim, değiller. Şimdi haberleri olacak.
SİNAN OĞAN (Devamla) –
Haberdar değilsiniz, haberdar olsanız Milis Eğitimi Programına “Evet.”
demezsiniz. Libya’dan ne idiği belirsiz, ne olduğu
belli olmayan insanların Türkiye’ye getirilip Türkiye'nin imkânlarıyla
eğitilmesine “Evet.” mi diyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Evet diyoruz.”
sesleri) “Evet.” diyorsunuz değil mi? Yani teröristleri de getirip burada
eğitebilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var?” sesleri)
Değerli arkadaşlar, AKP’nin
durumunun içler acısı hâli işte budur. Ne gelirse “Evet.” diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu
anlaşmayla, yarın bizim uçağımızı düşüren Suriye’yle de bir savaşın eşiğine
gelebiliriz ve orada da benzer bir durumla karşı karşıya gelebiliriz.
Dolayısıyla, neyi imzaladığımızı bilmemiz lazım. Bu anlaşma son derece
sakıncalıdır. Bu anlaşma, ileride Türkiye'nin başını belaya sokabilecek bir
anlaşmadır. Terörle mücadele eden bir memleketin, başka ülkenin teröristlerini
resmî olarak bu anlaşmayla eğittiğini bilmemiz lazım değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla da karşımıza gelen anlaşma, polis eğitimi anlaşması değil sadece,
hem de milis eğitimi anlaşmasıdır.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 250 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bugün, PKK terör örgütüne
bile bazı ülkelerde “milis” denildiğini biliyor musunuz? Yarın aynı anlaşmayı
başka bir ülke yapsa, başka bir ülke PKK teröristlerini alsa, milis eğitimi
altında eğitse ne diyeceksiniz buna?
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Hiçbir şey demez bunlar.
SİNAN OĞAN (Devamla) –
Hiçbir şey demeyeceksiniz. Doğru, hiçbir şey demeyecekler, o noktaya
gelmişsiniz çünkü.
Değerli arkadaşlar, bunun
ne olduğunu lütfen bir okuyun. Her geçen anlaşmanın içeriğine bakmasanız da,
sizden bilhassa istirham ediyorum, bu anlaşmanın içeriğine bakın. Bu anlaşma,
Türkiye’yi ileride sıkıntıya sokacak bir anlaşmadır. Bu sebeple, elbette ki,
memleketi sıkıntıya sokacak bu anlaşmaya -genel bir koalisyon sağlanmış olsa
bile uluslararası anlaşmalar üzerinde- biz buna “Hayır.” diyeceğiz. Benim size
naçizane tavsiyem, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak bu anlaşmaya sizin de “Hayır.”
demenizdir. Elbette ki anlaşmalar yenilenir, Libya’yla polis anlaşması
yapabiliriz, Afganistan’da da daha önce yaptık, başka yerlerde de yaptık ama
hiçbir ülkeyle biz milis eğitim anlaşması yapmadık. Milis, kimine göre
milistir, kimine göre teröristtir. Dolayısıyla, aynı sıkıntı yarın bizim de
başımıza gelebilir.
Bir de unutmamak lazım ki
Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılışın, Libya’ya göre bağımsızlığın 100’üncü yıl
dönümü, geçtiğimiz günlerde, İtalyanların, Fransızların başbakanlarının
katılımıyla kutlanmıştır. Kime karşı kutlanmıştır? Türkiye’ye karşı
kutlanmıştır. Siz bunları da sineye çekiyorsunuz. İsrail 9 vatandaşımızı
katletti, sineye çektiniz; Suriye uçağımızı düşürdü, sineye çekiyorsunuz;
Amerika başımıza çuval geçirdi, sineye çekiyorsunuz; şimdi de İtalya’nın,
Fransa’nın Osmanlı’dan ayrılışın, kopuşun 100’üncü yıl dönümünü kutlamalarını
sineye çekiyorsunuz. Bunların hepsini sineye çektiniz, ancak terörist eğitim
anlaşmasının bu yüce Meclisten geçmesini biz sineye çekmiyoruz, sizi de
milletimize ve Allah’a havale ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Dışişleri Komisyonu
Başkanımızın bir açıklaması olacak sayın milletvekilleri.
Buyurun Sayın Başkanım.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubu
adına konuşma yapan Muhterem Oğan’ın ifadeleriyle ilgili olarak bir konuya
açıklama getirmek istiyorum.
Bu konu Dışişleri
Komisyonunda görüşülürken gündeme Muhterem Oğan tarafından getirilmemiştir.
Ancak, çok yoğun bir şekilde konu ele alınmış ve mutabakat muhtırasının ekinde
yer alan eğitim programında “milis” ibaresinin kullanılmasına ilişkin
eleştirilere orada bulunan Hükûmet temsilcileri de çok detaylı yanıt
vermişlerdir ve burada “milis” ibaresinin Libya’da “polis adayı olarak toplanan
ve resmî bir sıfatı olmayan genç insanlar” anlamına geldiği ve söz konusu
ibarenin Libya’da ülkemizde yaptığı çağrışımlardan uzak bir kapsama sahip olduğu…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne
biçim Türkçeniz var sizin? Polis adayı diyemediniz mi?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI
VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – …mutabakat
muhtırasına ekli eğitim programının dikkatli bir biçimde incelenmesi hâlinde
söz konusu ibare kapsamındakilere verilecek eğitimin polis adaylarına verilecek
eğitim olduğu Hükûmet temsilcileri tarafından açıkça belirtilmiş ve bunun
üzerine yapılan oylamada da bu anlaşmanın yüce Meclisin onayına sunulması
kararlaştırılmıştır.
Bilgilerinize sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Neden polis adayı demediniz o zaman? Siz milisin ne anlama geldiğini bilmiyor
musunuz?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Milisin karşılığı yazılı olarak bir yerde var mı?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerinde başka söz talebi yoktur.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE LİBYA GEÇİŞ HÜKÜMETİ ARASINDA LİBYA ULUSAL POLİSİNİN
EĞİTİMİNE VE KAPASİTE GELİŞTİRMESİNE İLİŞKİN İŞBİRLİĞİ KONULU MUTABAKAT
MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2 Nisan 2012
tarihinde Trablus’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Geçiş
Hükümeti Arasında Libya Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite Geliştirmesine
İlişkin İşbirliği Konulu Mutabakat Muhtırası”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre
veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Libya Geçiş Hükümeti Arasında
Libya Ulusal Polisinin Eğitimine ve Kapasite Geliştirmesine İlişkin İşbirliği
Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan Oy Sayısı : 203
Kabul :
189
Ret :
14(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve Azerbaycan Cumhuriyetinden
Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması
İçin Münhasır Boru Hattı Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve Azerbaycan Cumhuriyetinden Transit Geçen Doğal
Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru
Hattı Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/623) (S.
Sayısı: 299)(x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Rapor 299 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA AZERBAYCAN
CUMHURİYETİ KAYNAKLI VE AZERBAYCAN CUMHURİYETİNDEN TRANSİT GEÇEN DOĞAL GAZIN
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEN TAŞINMASI İÇİN MÜNHASIR BORU HATTI
GELİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 24 Aralık 2011
tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve Azerbaycan
Cum-huriyeti'nden Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye
Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattı
Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptı"nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şeklinin
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre
veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
Sayın milletvekilleri,
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı ve Azerbaycan Cumhuriyetinden
Transit Geçen Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması
İçin Münhasır Boru Hattı Geliştirilmesine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
(x) 299 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
“Kullanılan oy sayısı : 214
Kabul :
214 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine Lök Beyaz Özlem
Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kanunlaşmıştır,
hayırlı uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut Kapılarının Açılmasına
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
12.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye-İran Hududunda Yeni Kara Hudut Kapılarının Açılmasına Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/450) (S. Sayısı: 10)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
13’üncü sıraya alınan,
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezinin Çalışmalarına
Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
13.-
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezinin Çalışmalarına
Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S. Sayısı: 16)(xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 16 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
AVRUPA UYUŞTURUCU VE UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞINI İZLEME MERKEZİNİN
ÇALIŞMALARINA TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KATILIMI İLE İLGİLİ OLARAK AVRUPA
TOPLULUĞU VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ ARASINDA YAPILAN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 30 Ekim 2007
tarihinde Brüksel’de imzalanan “Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını
İzleme Merkezi’nin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyeti’nin Katılımı ile İlgili
Olarak Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 16 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylamayı
başlatıyorum.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme
Merkezinin Çalışmalarına Türkiye Cumhuriyetinin Katılımı ile İlgili Olarak
Avrupa Topluluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu
arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 232
Kabul :
232 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Şimdi, 14’üncü sıraya
alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdenizde Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
14.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdeniz’de Kıta
Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/471) (S.
Sayısı: 114)(xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 114 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ARASINDA AKDENİZ’DE KITA SAHANLIĞI
SINIRLANDIRILMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 21 Eylül 2011
tarihinde New York’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Arasında Akdeniz’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 114 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Arasında Akdenizde
Kıta Sahanlığı Sınırlandırılması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan Oy Sayısı : 235
Kabul :
235(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
15’inci sıraya alınan, 1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki
Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Sınırlandırma Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
15.-
1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki Sorumluluğu ile İlgili
Uluslararası Söz-leşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Sınırlandırma Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/503) (S. Sayısı: 129) (xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 129 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
1969 PETROL KİRLİLİĞİNDEN DOĞAN ZARARIN HUKUKİ SORUMLULUĞU İLE
İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYİ DEĞİŞTİREN 1992 PROTOKOLÜNÜN SINIRLANDIRMA
MİKTARLARININ DEĞİŞİKLİKLERİNE DAİR KARARA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 18 Ekim 2000
tarihinde kabul edilen “1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki
Sorumluluğu ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Sınırlandırma Miktarlarının Değişiklikleri”ne Dair Karara
katılmamız uygun bulunmuştur.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 129 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin
teknik hükümler içeren eklerine ilişkin değişiklikleri onaylamaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1)Bu kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 1969 Petrol Kirliliğinden Doğan Zararın Hukuki Sorumluluğu ile
İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün Sınırlandırma
Miktarlarının Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 242
Kabul :
240
Ret :
1
Çekimser :
1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Mine Lök Beyaz
Tekirdağ Diyarbakır”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
16’ncı sıraya alınan, 1971 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir
Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992
Protokolünün Tazminat Limitleri Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
16.-
1971 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması
ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün Tazminat
Limitleri Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/508) (S.
Sayısı: 134)(xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 134 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 134 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
1971
PETROL KİRLİLİĞİ ZARARININ TAZMİNİ İÇİN BİR ULUSLARARASI FONUN KURULMASI İLE
İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYİ DEĞİŞTİREN 1992 PROTOKOLÜNÜN TAZMİNAT LİMİTLERİ
DEĞİŞİKLİKLERİNE DAİR KARARA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 18 Ekim 2000 tarihinde
kabul edilen “1971 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası
Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Tazminat Limitleri Değişiklikleri”ne dair karara
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin
teknik hükümler içeren eklerine ilişkin değişiklikleri onaylamaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde de kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Açık oylamayı elektronik
cihazla yapıyoruz.
Bir dakika süre veriyorum
ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 1971 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası
Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmeyi Değiştiren 1992 Protokolünün
Tazminat Limitleri Değişikliklerine Dair Karara Katılmamızın Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 251
Kabul :
251 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
şimdi de, 17’nci sıraya alınan Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Akademisi
Kurucu Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
17.-
Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Akademisi Kurucu Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/568) (S.
Sayısı: 206) (xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 206 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 206 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi
kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
ULUSLARARASI
YOLSUZLUKLA MÜCADELE AKADEMİSİ KURUCU ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 21 Aralık 2010
tarihinde Viyana’da imzalanan “Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Akademisi
Kurucu Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MADDE 3 – (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şeklinin
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum
ve oylamayı başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Uluslararası Yolsuzlukla Mücadele Akademisi Kurucu
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 247
Kabul : 247 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı bu şekilde kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
18’inci sıraya alınan 1992 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir
Uluslararası Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmenin 2003
Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
18.-
1992 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması
ile İlgili Uluslararası Sözleşmenin 2003 Protokolüne Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Çevre Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporları (1/540) (S. Sayısı: 245)(xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 245 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Komisyon raporu 245 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
1992 PETROL KİRLİLİĞİ ZARARININ TAZMİNİ İÇİN BİR ULUSLARARASI
FONUN KURULMASI İLE İLGİLİ ULUSLARARASI SÖZLEŞMENİN 2003 PROTOKOLÜNE
KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 16 Mayıs 2003
tarihinde kabul edilen “1992 Petrol
Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası Fonun Kurulması ile
İlgili Uluslararası Sözleşme’nin 2003 Protokolü”ne
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Protokolün
teknik eklerine ilişkin değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetki-lidir.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şeklinin
elektronik cihazla olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 1992 Petrol Kirliliği Zararının Tazmini İçin Bir Uluslararası
Fonun Kurulması ile İlgili Uluslararası Sözleşmenin 2003 Protokolüne
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz
ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 245
Kabul :
245 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
şimdi de, 19’uncu sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Satışına ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları
Üzerinden Transit Geçişine ve Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları
Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattının Geliştirilmesine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
19.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Satışına ve Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı
Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Transit Geçişine ve Doğal
Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru
Hattının Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/615) (S. Sayısı: 298)
(x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 298 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA TÜRKİYE CUMHURİYETİNE DOĞAL GAZ SATIŞINA VE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ
KAYNAKLI DOĞAL GAZIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEN TRANSİT GEÇİŞİNE
VE DOĞAL GAZIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ TOPRAKLARI ÜZERİNDEN TAŞINMASI İÇİN MÜNHASIR
BORU HATTININ GELİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 25 Ekim 2011
tarihinde İzmir'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti'ne Doğal Gaz Satışına ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Kaynaklı Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları
Üzerinden Transit Geçişine ve Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları
Üzerinden Taşınması İçin Münhasır Boru Hattının Geliştirilmesine İlişkin
Anlaşma'nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetine Doğal Gaz Satışına ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Kaynaklı
(x) 298 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Transit
Geçişine ve Doğal Gazın Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Taşınması İçin
Münhasır Boru Hattının Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
"Kullanılan oy sayısı
: 245
Kabul :
245(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
şimdi de, 20’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya
Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
20.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/289) (S. Sayısı: 13)(xx)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 13 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE NİJERYA FEDERAL CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2 Şubat 2011
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şeklinin
elektronik cihazla olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylama
yapacağız.
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 13 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bir dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
"Kullanılan oy sayısı : 245
Kabul : 244
Ret
: 1 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
şimdi de, 21’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Türkiye Cumhuriyeti ile
Irak Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
21.-Türkiye
Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/353) (S. Sayısı: 17) (xx)
BAŞKAN – Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 17 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının 1’inci maddesini
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE IRAK CUMHURİYETİ ARASINDA KAPSAMLI
EKONOMİK ORTAKLIK ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 23 Mart 2009
tarihinde Bağdat’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti
Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şeklinin
elektronik cihazla olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Elektronik cihazla oylamayı
başlatıyorum; bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 17 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Kapsamlı
Ekonomik Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan oy sayısı : 249
Kabul :
249 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Mine Lök Beyaz ‑ Özlem Yemişçi
Diyarbakır Tekirdağ”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.
Sayın milletvekilleri,
22’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
ve Gürcistan Enerji Bakanlığı Arasında
Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının
Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
22.-
Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji
Bakanlığı Arasında Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının
Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/365) (S. Sayısı: 19)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
23’üncü sırada yer alan,
187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
23.-
187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesine
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/454) (S. Sayısı: 28)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 30 Haziran 2012 Cumartesi günü saat
12.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.26
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.