DÖNEM: 24 CİLT: 24 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
123’üncü Birleşim
21 Haziran 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, birçok ilçede kapatılan adliyeler ve bu adliyelerin
kapatılmasından sonra oluşacak sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, Kars’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın, gazeteci yazar İlhan Selçuk’un ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de işçi ve emekçilerin örgütlenmeleriyle
ilgili sorunların, sendikalaşmaları önündeki engellerin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/325)
2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21
milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen çocukların öğrenmede karşılaştıkları
güçlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326)
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
23 milletvekilinin, Nilüfer Çayı’ndaki kirliliğin yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Gediz Nehri’nin
kirliliğinin nedenleri ve kirlenmede sorumluluğu olanların belirlenmesi
hakkında vermiş olduğu (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 21/06/2012 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279)
3.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
4.- Ortak Transit Rejimine İlişkin
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 274)
5.- Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 275)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın muhalefet partilerinin Meclis
çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın muhalefet partilerinin Meclis
çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Meclisin sağlıklı çalışma ortamını yaratmak için dört parti grubunun
anlaşması gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Meclisin sabahlara kadar çalışmasının sorumluluğunun kendi
gruplarında olmadığına ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Kürecik’le ilgili sorusuna
konuyla ilgisi olmayan bir yanıt verdiğine ilişkin açıklaması
X.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı’nın oylaması
2.- Ortak Transit Rejimine İlişkin
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
2020 yılı için planlanan olimpiyat ve paraolimpik oyunları ile ilgili projelere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/6104)
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
bir sayısal oyunun bayiliklerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıç’ın cevabı (7/7007)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla mücadele
stratejisine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/7008)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla mücadele
stratejisine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/7109)
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün, polis tarafından öğrencilere orantısız müdahalelerde bulunulduğu
iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/7190)
6.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’ın, Diyarbakır’a yapılacak yeni stada ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7193)
7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, bazı Hükûmet üyelerinin Anayasa değişikliği ile ilgili bazı
açıklamalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/7342)
8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
uluslararası başarı kazanan sporculara verilen ödüllere ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7371)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, TFF ve Engelli Spor Federasyonlarına yapılan yardımlara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7372)
10.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, protokol tribünlerinin kullanımına ilişkin sorusu ve Gençlik
ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7373)
11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Samsun’da yıkılıp yeniden inşa edileceği belirtilen 19 Mayıs
Stadı’nın adının değiştirileceği iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7374)
12.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat ilindeki amatör spor kulüplerine ve bunlara sağlanan
desteklere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı
(7/7393)
13.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’taki öğrenci yurtlarına ve buralarda kalan öğrencilere ilişkin
sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın cevabı (7/7535)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak on bir oturum yaptı.
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş, Dünya Mülteciler
Günü’ne,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, sınır ili Ardahan’ın sorunlarına,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, itfaiye çalışanlarının
sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 20 milletvekilinin,
Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan öğretmenlerin sorunlarının
(10/322),
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 19 milletvekilinin, Ankara
tavşanının tekrar ülkemize kazandırılması, yaygınlaştırılması, ekonomiye katkı
sağlaması, türünün devamı ve üretiminin arttırılması için uygun yöntemlerin
(10/323),
Batman Milletvekili Ayla Akat ve 21 milletvekilinin, devletin
yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri doğrultusunda
taahhüt altına alınan kadın istihdamında yaşanan gerilemenin nedenleri ve
kadınların istihdama katılımının önündeki engellerin (10/324),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 15/6/2012 tarihinde İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi ve arkadaşlarının iş kollarının belirlenmesi sürecini sürüncemede
bırakarak toplu sözleşme hakkının fiilen kullanılmasını engelleyenlerin ortaya
çıkarılması ile bu süreçte işçiler ve aileleri açısından ortaya çıkan
mağduriyetlerin belirlenmesi ile alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin (467 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 20/6/2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Türkiye İnsan Hakları Kurumu
Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu’nun (1/589) (S.
Sayısı: 279) görüşmelerine başlanarak 18’inci maddesine kadar kabul edildi.
Başkanlığın, görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili söz
taleplerini, usulüne ve İç Tüzük hükümlerine uygun olarak yapılmadığı
gerekçesiyle iptal etmesi gerektiğine ilişkin bir usul tartışması yapıldı.
Başkanlığın tutumunda bir değişiklik olmadığı, söz taleplerinin İç Tüzük’e
uygun olarak yapılmış olduğu açıklandı.
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu, Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı
bulunmadığından, alınan karar gereğince, 21 Haziran 2012 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere 04.07’de birleşime son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muhammet Rıza YALÇINKAYA Özlem
YEMİŞÇİ Bayram
ÖZÇELİK
Bartın Tekirdağ Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
No:
172
II.-
GELEN KÂĞITLAR
21
Haziran 2012 Perşembe
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Belçika Krallığı Arasında Diplomatik ve Konsüler Personelin Belirli
Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı: 281) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012)
(GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konusunda Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/354) (S. Sayısı:
282) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Brezilya
Federal Cumhuriyeti Arasında Diplomatik Misyon ve Konsolosluk Görevlilerinin
Aile Üyelerinin Kazanç Getirici İşlerde Çalışmalarına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/457) (S. Sayısı: 283) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012)
(GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Diplomatik ve Konsüler Misyonlarda
Çalışan Personelin Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/461) (S. Sayısı: 284) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012)
(GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Gana Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/576) (S. Sayısı: 285) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012) (GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarımsal İşbirliği Konulu Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/609) (S. Sayısı: 286) (Dağıtma tarihi: 21.06.2012)
(GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve 21 Milletvekilinin, işçilerle diğer çalışanların örgütlenme ve
sendikalaşma haklarının önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/325) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2011)
2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21
Milletvekilinin, anadilde eğitim görmeyen çocukların öğrenmede karşılaştıkları
güçlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/326) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/11/2011)
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve
23 Milletvekilinin, Nilüfer çayındaki kirliliğin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/327) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/11/2011)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, İDO’daki fiyat uygulamalarından kaynaklanan mağduriyetin
giderilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5875)
2.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Deniz Otobüsleri ücret tarifesine ve
öncelikli geçiş sistemine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5878)
3.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, 2006-2012 yıllarında gerçekleşen yasadışı telefon
ve ortam dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6200)
4.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Sincan F Tipi Cezaevinde iki kişinin darp
edildiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6216)
5.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia
edilen bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6217)
6.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Sincan Cezaevinde bazı tutukluların darp
edildiği iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218)
7.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 2002-2011 yılları arası on sekiz yaşından küçük
çocuklar hakkında açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6219)
8.- Hakkâri
Milletvekili Adil Kurt’un, 1990 sonrasında bazı komutanların ölümleri ile
ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220)
9.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi yönetiminin
uygulamalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6221)
10.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesinden
vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı iddialarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222)
11.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevinde kadın
mahkumlara yapılan hak ihlalleri iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6223)
12.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, yasadışı telefon dinlemelerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224)
13.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, Korkuteli’de aile mahkemesine bakan yargıçların
değiştirilmesi nedeniyle davaların uzamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6225)
14.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hükümlü terör örgütü liderine özel muamele
yapıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226)
15.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevindeki bir uygulamaya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227)
16.- Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 2007-2012 yılları arasındaki tutuklu
istatistiklerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228)
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir mahkumun sağlık durumuna ve
hasta hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6229)
18.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum E Tipi Cezaevinde kadın tutuklu ve
hükümlülerin maruz kaldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6251)
19.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, örgüt üyeliğinden yargılanan üniversite
öğrencilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6391)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında
Bakanlıkta çalışan ve emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan
Yardımcısına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6788)
21.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir beyanına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7288)
22.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, taş kömürünün teşvik kapsamına alınmamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7290)
23.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe
belediyelerinin taşınmaz satış ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7291)
24.- Kars
Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın bazı mahallelerinin yol ve su
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7294)
25.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, camilerde Kürtçe vaaz ve hutbe okunmasına ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/7295)
26.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, göreve başlayan din görevlilerine imzalattırılan
yemin belgesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru
önergesi (7/7296)
27.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, engellilerin bazı sorunlarına ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7303)
28.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, özel eğitim kurumlarının denetimine ve
buralarda yaşanan cinsel istismar vakalarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7304)
29.- İzmir
Milletvekili Hülya Güven’in, Yargıda Durum Analizi Toplantıları sonucu
hazırlanan bir raporun sonuçlarına
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7305)
30.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, engellilerin istihdam sorunlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7306)
31.- Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, SGK’nın bir çalışanına yaptığı
uygulamaya ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7307)
32.- Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in, SGK’nın 2007-2010 yılları arasında bir bankayla
yaptığı promosyon anlaşması ile ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7308)
33.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, işsizlik ve emeklilik yaşına bağlı
mağduriyetlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7309)
34.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, engellilerin eğitim sorunlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7313)
35.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, Kızıltepeli çiftçilere tarım eğitimi verilmesine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7314)
36.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, erik fiyatlarındaki ani düşüşe ve üreticilerin
mağduriyetine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7315)
37.- Tekirdağ
Milletvekili Emre Köprülü’nün, sağlıksız gıda üretimine ve ürünlerin denetimine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7316)
38.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’daki kapalı sera alanına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7317)
39.- Manisa
Milletvekili Hasan Ören’in, bakkal esnafının sorunlarına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7318)
40.- Çorum
Milletvekili Tufan Köse’nin, Çorum plakalı bazı resmi araçların Ankara’da
bulunma nedenlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7324)
41.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağ’ın, bir milletvekilinin bazı açıklamalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7325)
42.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PKK tarafından kaçırılan kamu görevlilerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7326)
43.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, Ordu’da 2012 yılında uygulanacak olan
yatırım programına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7327)
44.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, bir köyün yol ve içme suyu sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7328)
45.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin bir köy mezarlığına koruma duvarı yapılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7329)
46.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Kilis Öğretmenevine bazı gazetelerin alınmadığı
iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7330)
47.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün, okullarda dağıtılan sütlerin ambalajlarına ve
dağıtımı yapan şirketle ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7331)
48.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, öğretmenlerin özlük haklarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7332)
49.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütlerle
ilgili yapılan soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7333)
50.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acar’ın, TSK personelinin özlük hakları ile gazi ve şehit
sayısına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7338)
51.- Mardin
Milletvekili Erol Dora’nın, Zergan Deresi ıslahına ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7339)
52.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Ergani’nin çevre yollarının yapımına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7340)
53.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Devlet Tiyatrolarının özelleştirileceği
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7344)
54.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, belediyelerin profesyonel futbol takımlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7345)
55.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, memur maaşlarının düzeltilmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7346)
56.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, şeker pancarına ve şeker fabrikalarının
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7348)
57.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin vergi muafiyetinde ve
oy işlemlerinde yaşadığı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7349)
58.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, korunmaya muhtaç çocuklara ve
parçalanmış ailelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7350)
59.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, 2002-2012 yılları arasında TSK
arazilerindeki değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7351)
60.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, THY, öğretmenevi gibi kamu kurum ve
kuruluşlarına alınan gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7352)
61.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Suriyeli mülteciler için harcanan para miktarına
ve mültecilere dağıtıldığı iddia edilen kredi kartlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7354)
62.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli istatistiklerine ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7360)
63.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yetiştirme yurtlarında kalan
çocukların sorunlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7361)
64.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, taşeron sisteminin doğurduğu sorunlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7362)
65.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, özelleştirme sonucunda başka kurumlara atanan
personelin özlük haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7363)
66.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, sözleşmeli personel uygulamasına ve kadroya
geçen sözleşmeli personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7364)
67.- Bursa
Milletvekili Sena Kaleli’nin, Türk soylu yabancıların Türkiye’deki çalışma
koşullarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7365)
68.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, kredilerden alınan dosya masraflarına ve elektrik
faturalarındaki kayıp kaçak ücretine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7387)
69.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bakanlığa bağlı birimlerin TSE belgeleri alımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7388)
70.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, belediyelerde çalışan işçilere ve özlük haklarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7389)
71.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Jandarma Genel Komutanlığında çalışan sivil
memurların silah taşıma ruhsatı harç ücreti ödemesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7390)
72.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, 2011 yılında Tokat’ta yakalanan uyuşturucu
miktarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7391)
73.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İl Özel İdaresinin 2011 yılı harcamalarına
ve borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7392)
74.- Gaziantep
Milletvekili Edip Semih Yalçın’ın, Gaziantep’te organize suç şebekesi bulunduğu
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7394)
75.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan’ın, Iğdır’da kesilen trafik cezalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7395)
76.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, şehit yakınlarının ve gazilerin istihdamına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7396)
77.- Ankara
Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, son 9 yıllık dönemde özelleştirilen
kurumlardaki istihdama ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7397)
78.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdamına ve istihdam kotalarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7398)
79.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhangazi ilçesinde yaşandığı iddia edilen
bir taciz olayına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7399)
80.- Mersin
Milletvekili Ali Öz’ün, yeni eğitim sisteminde spor ve güzel sanatlara ilişkin
derslere yer verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7400)
81.- Manisa
Milletvekili Sakine Öz’ün, İlköğretim ve Eğitim Kanununun uygulanmasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7401)
82.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Rize’de anaokulu öğrencilerinin
Emniyet Müdürlüğü ziyaretinde yaşanan bir olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7402)
83.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli öğrencilerin eğitimlerini
sürdürebilmeleri için alınan tedbirlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7403)
84.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun çeşitli sebeplerle hayatını kaybeden
askerlere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7405)
85.- İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin, 2011 yılından itibaren emekliye sevk edilen
ve tutuklanan subaylara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7406)
86.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal’ın, astsubay ve subaylar arasındaki eşitsizliklere
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7407)
87.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kamuya açık alanların ve toplu
taşıma araçlarının engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesine yönelik
çalışmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7412)
88.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak Havaalanında yolcu taşımacılığı
hizmetlerinin ne zaman başlayacağına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7413)
89.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ayrımcılığın önlenmesi konusunda
mevzuatın uluslararası müktesebat çerçevesinde taranıp taranmadığına ilişkin
Avrupa Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/7415)
90.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Ortaköy Berta Deresi üzerinde yapılacağı
iddia edilen HES’lere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7416)
91.- İzmir
Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin, 5. İzmir İktisat Kongresinin yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7417)
92.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tiyatroların özelleştirilmesi konusundaki
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7418)
93.- İstanbul
Milletvekili Melda Onur’un, Kozak Havzasındaki verim sorununa ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7419)
21 Haziran 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 123’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündem dışı ilk söz, birçok ilçede
kapatılan adliyeler ve bu adliyelerin kapatılmasından sonra oluşacak sorunlar
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, birçok ilçede kapatılan
adliyeler ve bu adliyelerin kapatılmasından sonra oluşacak sorunlara ilişkin
gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu, savcı ve hâkim atamalarıyla birlikte bazı
ilçelerimize hâkim ve savcı atamadı. Önce denildi ki: “Bu ilçelerden tayin olan
hâkim ve savcılar tayin oldu ama bu ilçelere kimse gitmedi.” Önce kimse bir şey
anlamadı; daha sonra, bu ilçelerdeki adliyelerin kapatılacağı söylendi.
Değerli arkadaşlarım, geçen hafta
alınan kararla, 146 ilçemizde adliyeler kapatıldı.
MUHARREM VARLI (Adana) – Yumurtalık’la
Saimbeyli de var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şu
anda 146 ilçemize, hâkim ve savcılar oradan başka yere atandı, tayin yapılmadı
oraya; bu adliyeler fiilen şu anda… Geçen hafta da Hâkimler ve Savcılar Kurulu
bir karar aldı, o adliyelerin hangi adliyelere bağlanacağını ilan etti.
MUHARREM VARLI (Adana) – Gerek yok
artık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin temelinde yasama, yürütme ve yargı vardır. İdari bölünme de bu
şekilde yapılmıştır.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen öyle
zannet Mevlüt Bey.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
İlçeler ve illerde yasama, yürütme, yargı, sosyal devletin olmazsa olmazıdır.
Şimdi, bu ilçelerde adliyeler kapanınca…
Size başka, vahim bir şey söyleyeyim:
Tabii, şunu da… Arkadaşlar, bu Mecliste zannediyorum ki en fazla meslek grubu
olan arkadaşlarım, avukat arkadaşlarım. Yani meslek grubu olarak bu Meclis
ağırlıklı avukat arkadaşlardan oluşan bir meclis -benim bildiğim- 100 küsur
tane milletvekilimizin hukukçu olduğunu zannediyorum yani en yüksek meslek
grubu. En yüksek meslek grubunun olduğu bir mecliste böyle bir temel konunun
neler getirdiğini, neler götüreceğini, ilçelerde ve bu bölgelerdeki yapacağı
tahribi biz mutlak tartışmalıydık ama bugüne kadar hep Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun masa başında aldığı karara seyirci kaldık.
İllerden bir sürü insanlar geliyor,
bunları kabul ediyorsunuz. Ben geçen hafta, hatta evvelsi gün gördüm,
Manisa’nın Selendi ilçesinden -Özgür Bey burada- tüm partilerin ilçe
başkanları, belediye başkanları, tüm meslek örgütleri, hepsi bir tek yumruk
olmuş, “Biz adliyemizi geri istiyoruz.” diyor. Bir adliyenin o ilçeden
alınması, o ilçenin hayat damarlarından birinin kesilmesidir. Yani Selendi
halkının bu konudaki, hakikaten, infialine katılıyorum.
Zamanım çok az, arkadaşlar, burada
alınan kararla size üç tane örnek vereceğim. İdari yapı oluşmamış, bazı illerin
kapatılan ilçe adliyeleri bir başka ile verilmiş. Üç tane örneği var burada.
Şimdi İstanbul’dan bir örnek vereceğim. İstanbul Çatalca’ya bağlı olmayan ama
Çatalca’ya 3 kilometre uzaklıkta bir köy var, Beyşeyiş. Bu, Arnavutköy ilçesine
bağlı. Arnavutköy’le Beyşeyiş 35 kilometre.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bahşayiş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) –
Bahşayiş.
Ama Arnavutköy’de adliye olmadığı için
80 kilometre uzaklıktaki Gaziosmanpaşa’ya gitmek zorunda adliye için. Savunma
hakkı anayasal bir haktır, özellikle avukat arkadaşlarıma seslenmek istiyorum:
Bu kapatılan ilçelerde savunma hakları ellerinden alınmıştır bu insanların.
Burada idari yapı dikkate alınarak 85 kilometre, 90 kilometre ilerideki bir
ilçeye insanları göndermek hakikaten bir anayasal suçtur, savunma hakları
ellerinden alınmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu kapatılan
adliyelerin bir şekilde daha gözden geçirilmesi… Mağdur olan ilçelerimizin
mağduriyetini gidermek zorundayız.
Ben buradan bu Meclisteki avukat
arkadaşlara sesleniyorum: Bu sorun bir hukuk sorunudur, bir savunma sorunudur.
En güzel savunmayı sizler yapacaksınız, mağdur olan vatandaşın hakkına siz
sahip çıkacaksınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, Kars’ın
sorunları hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’ye aittir.
Buyurun Sayın Birtane. (BDP
sıralarından alkışlar)
2.-
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kars’ın ilgi ve çözüm bekleyen sorunlarını sizlerle
paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kars’a dair sayacağım sorunlar
Türkiye’nin birçok iliyle ortak sorunları teşkil ediyor. Ancak bu derece
köylüsüne, çiftçisine, besicisine, esnafına, kentlisine, işsizine “Ne hâlin
varsa gör.” denen, devlet tarafından âdeta rest çekilmiş bir il daha yok.
“Gelişiyoruz, dünyanın 2’nci büyük ekonomisi oluyoruz.” dendikçe Kars geriye
gidiyor çünkü Kars aynı zamanda belediyenin en temel hizmetlerinden de yoksun.
Kars’ın altyapı, yol, su problemi hâlâ çözülmüş değil. On yedi mahallesine su
günde iki saat veriliyor. Su verilen mahalle sayısı sadece dörttür. Çatak,
Düzgeçit, Karabağ, Bacalı, Kesko, Pakran köyleri başta olmak üzere yüzlerce
köyde sağlıklı su yok. Çatak köylülerinin hayvanları yıllardır köprü olmadığı
için köyle meralar arasında bulunan dere suyuna kapılarak telef oluyor. Muhtar
defalarca başvuru yaptı, netice yok. Kentin askerî bölgelerinin, hastanelerinin
tüm çöpleri Karadağ Mahallesi’ne dökülüyor. Çöp arıtma tesisi atıl durumda.
Koca bir alanı kaplayan çöpler meralara, evlerin bahçesine kadar yayılıyor.
Başıboş sokak köpekleri mahalleyi sarmış durumda. Barınak yapılmış ancak
köpekler hâlâ sokaklarda dolaşıyor.
Yine, Aydınlıkevler Mahallesi’nde
Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulunun yanında bulunan kanal kanalizasyon suyu
ve çöple dolu. Bu durum hem çocukların hem mahallelinin sağlığını tehdit ediyor.
Kentte otopark ve umumi tuvaletler yok, trafik lambaları ise verdiğimiz soru
önergesinden sonra daha yeni kurulmaya başlandı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ekonomisi hayvancılığa dayanan Kars halkının bu geçim kaynağı yok olmak üzere.
Girdi fiyatları zammı yüzde 100’leri aştı. Başka istihdam alanı yok. Organize
sanayi bölgesine bir çivi dahi çakılmadı. Bu yıl ekim dikim ayında da köylüyle
beraberdik. Bize anlattıkları aynen şöyle: “Kışın dişimizden tırnağımızdan
artırdık. Zabota, zahireciye borçlandık. Yaza ‘Allah kerim.’ dedik. Yaz geldi,
borç gırtlakta, kar düşene kadar sütü zabota veriyoruz. Hayvanımız var;
tereyağını, çeçili, kaşarı marketten gram gram alıyoruz, kırmız etin tadını
unuttuk. Süt 50 kuruş, 1 kilo süt satsak kahvede bir bardak çay içemiyoruz.”
Kars’ta kuraklık var, hayvanların çoğu
telef oluyor, bir önlem ve yardım yok. 5 ineği olan bir köylü bu ineklerini
satsa 50 dönüm yer ekemiyor. Gübre, tohum, mazot parası derken ekini kapıya
nasıl getireceğini kara kara düşünüyor.
“Kredi veriyoruz, destek çıkıyoruz.” dendi, krediler için onlarca evrak, memur
kefil, gayrimenkul tapusu istendi. Doğrudan tarım ve hayvancılık destekleme
primleri ise Kars’ta AKP’nin il merkezi ve yakınları arasında paylaşılıyor,
köylünün eline tek kuruş geçmiyor. Digor Tarım Kredi Kooperatifi kapatıldı.
Alem köyünde yirmi beş yıl önce kurulan kooperatife hâlâ hayvan verilmedi.
98-99 yılları arasında çiftçi kredisi alan Arazoğlu, Çığırgan, Çerme
köylülerine 11 bin liralık icra takibi başlatıldı. Hicazi et firması başta
olmak üzere, büyük şirketlere ve marketlere alan açan Hükûmet, ithal et ve
canlı hayvan uygulamasıyla besiciyi pazarın dışına itti. Kamu hizmeti bitti,
köye dönüştürülen Digor, Selim, Susuz ve Akyaka ilçeleri adliyeleri kapatıldı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu tablo karşısında rakamlar ne anlam ifade eder? Daha geçen hafta, Kars’ta
hayvan pazarında 10 lira için birbirini boğazlayan gençlerden biri hayatını
kaybetti. Sigara parası bile bulamayan, istihdam edilmeyen, kahve köşelerinde
sürünen Kars halkını bu çıkmazdan kurtarmak için yeni, gerçekçi ve kalıcı bir
önlem paketine ihtiyaç vardır. Hükûmetten Kars’ın sorunlarına duyarlılık
göstermesi çağrısını yapıyoruz.
Buradan Karslı hemşehrilerime
sesleniyorum: Köylüyü üretimden koparan, buğdayını, ekmeğini, etini, sütünü elinden alan bu sisteme karşı
ancak birleşerek “Dur” diyelim.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, Gazeteci Yazar
İlhan Selçuk’un ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, gazeteci yazar İlhan Selçuk’un ölüm yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 21 Haziran. Bugün, yılın en uzun günü yani en
aydınlık günü. Yılın en aydınlık gününde ülkemizin en büyük, en önemli
aydınlanma bilgelerinden birini kaybettik. İlhan Selçuk’u kaybedişimizin,
aslında ölümsüzlüğe ve sonsuzluğa gönderişimizin 2’nci yıldönümünde anısı
önünde saygıyla eğiliyoruz.
Değerli arkadaşlar, İlhan Selçuk büyük bir gazeteciydi. İlhan
Selçuk büyük bir yazardı. İlhan Selçuk büyük bir yurtseverdi. İlhan Selçuk
büyük bir cumhuriyetçiydi. İlhan Selçuk, hepsinden önemlisi, bugün için çok
büyük önem taşıyan bir başka misyonun sahibiydi; İlhan Selçuk, çağının en
önemli özgürlük ve demokrasi savaşçılarından birisiydi.
İlhan Selçuk yaşamının büyük bir
bölümünü, neredeyse tamamını özgürlük mücadelesine adadı. Türkiye’de ne zaman
demokrasiyi kesintiye uğratan, özgürlükleri ortadan kaldıran darbe dönemleri
yaşandıysa, her dönemde İlhan Selçuk’la mutlaka darbeciler hesaplaşma ihtiyacı
duydular. 12 Mart’ın o baskıcı, faşist baskılarının yoğun olduğu günlerde İlhan
Selçuk Ziverbey Köşkü’nde işkencecilere karşı direniyordu. Sorgu sırasında
gözünü bağladıklarında ona “Kontgerillanın elindesin.” demişlerdi, Türkiye’de
daha kimsenin derin devleti konuşmadığı dönemlerde, kimsenin kontrgerillayı
konuşmadığı dönemlerde, İlhan Selçuk, kontrgerilla işkencecilerine karşı onurla
direniyordu, onurlu direnişin simgesiydi.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül günleri
geldi 12 Eylül faşist cuntasında da İlhan Selçuk o dönemin baskılarından
nasibini aldı; yazı yazması engellendi, gazetesi kapatıldı ve o dönemde de
İlhan Selçuk, derin devletin, demokrasiyi ortadan kaldıranların baş düşmanı
ilan edilmişti. O günlerde de yılmadı, o günlerde cuntacıların şemsiyeleri
altında yazı yazmadı, o günlerde cuntacıların şemsiyesi altında konuşmadı, tam
tersine demokrasiye karşı darbenin karşısında büyük bir cesaretle o aydınlanma
bilgesi olmanın heybetiyle direndi ve bugün 2000’li yıllarda ömrünün son
dönemlerinde ne yazık ki yine darbecilerin hedefi oldu, AKP sivil darbesinin
yaşandığı günlerde bu kez de bir başka darbecilerin hedefindeydi.
Değerli arkadaşlar, “Ergenekoncu”
dediler, yıllarca derin devletle mücadele eden, yıllarca derin devletin hedefi
olan İlhan Selçuk’a derin devletin adamı muamelesi yapmak üzere üzerine bu kara
lekeyi çalmak için “derin devletçi, Ergenekoncu” diye gözaltına aldılar,
sorguladılar ve sonsuzluğa yolcu etmeseydik bugün belki de o davanın sanığı
olacaktı.
Aslına bakarsanız, İlhan Selçuk,
gerçekten bir Ergenekoncuydu ama iddianamelere yansıyan Ergenekoncu değil,
derin devletin Ergenekoncusu değil, bugünlerde bize unutturulmaya çalışılan ama
bu milletin en zor dönemlerde dahi demirden dağları eritebilecek inanç ve güce
sahip olduğunu anlatan Ergenekon Destanı’ndaki, destanlardaki Ergenekoncuydu,
bu milletin gerçek evladıydı. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, İlhan Selçuk’un son
sözleri şunlardı: “Türkiye’nin önünde başka bir dönem var, demokrasi ve temel
hak ve özgürlükler mücadelesi dönemi.” Evet, Türkiye’nin önünde bu dönem var,
başka bir dönem var ve bu sözlerin gereğini yapacağız Sayın İlhan Selçuk.
Saygıyla eğiliyoruz önünde.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
İlk okutacağım Meclis araştırması
önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak
önergenin tam metni Tutanak Dergisi'ne eklenecektir.
Okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de işçi ve
emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların, sendikalaşmaları önündeki
engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/325) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de işçi ve emekçilerin
örgütlenmeleriyle ilgili sorunların tespit edilmesi, sendikalaşmaları önündeki
engellerin kaldırılması, sendikalı olan işçilerin işten atılma, ücretsiz izine
çıkarılma gibi uygulamalara maruz kalmaması için gerekli tedbirlerin alınması
ve fiili olarak çözümlerin ortaya konması amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz.
22.11.2011
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
(x)
(10/325) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa
eklidir.
Gerekçe Özeti
1980 sonrasında sendikalaşma ve
işçilerin örgütlenmelerinin kırılması için getirilen yasalar ve sendikalaşmanın
giderek işlevleştirilmesi, sendikal mücadelenin en büyük sorunu haline
gelmiştir. Sendikalı olma önündeki hukuksal engeller, örneğin noter onayının
gerekli olmasını düzenleyen kanunun değiştirilmesiyle sendikalı olmanın
kolaylaştırılması, uygulamadaki engeller değişmeyerek, krizle birlikte giderek
artmaktadır. Sendikalı olmanın, işten çıkarma tehdidi ve işveren tarafından
cezalandırma anlamına gelmesi işçileri daha da mağdur etmektedir. Sendikalı
olduğu işçilerin bir çoğu örgütsel ve hukuksal mücadeleyi, demokratik hakkı
olan eylem ve gösteri hakkı ile devam ettirilerek işe iade davalarını ya da
tazminatlarını kazanmıştır. Ancak bir diğer yandan sendikalı olma önündeki
engeller özel sektörden başlayıp, belediyelerde, uluslararası şirketlerde ve
büyük yerel firmalarda giderek artmaktadır. Sendikalaşma önündeki engeller ve
sorunlar ise sadece basına yansıyan bilgiler ışığında ve bazı sendikaların kendi
araştırmalarınca bilinebilmektedir. En son bilimin tartışıldığı Bilgi
Üniversitesi çalışanları sendikalı olur olmaz, 3 çalışan ve bir profesör işten
çıkarılmıştır. Dolayısıyla sendikalı olmak bazı iş kollarında daha da zor iken,
neredeyse her türlü iş kolunda ciddi zorlukları içerir hale gelmektedir ve bu
olumsuz durum işverenlerin ekonomik kriz bahaneleriyle giderek artmaktadır.
Sendikalı olduğu için işten çıkarmalar
konusunda kesin veriler olmamakla birlikte, Türk-İş'in Temmuz 2011 tarihli
verilerine göre, son iki yılda 42 bin işçi işten çıkarıldı. Türk-iş
Sendikasının raporuna göre, en çok işten çıkarılma metal sanayisinde
gerçekleşti. Rapora göre otomotiv ve metal sektöründe son iki yılda 4 bin 208
işçi işten çıkarıldı, bin 150 örgütlü işçiye ise ücretsiz izin verildi.
Çimento-seramik sektöründe de Çimse-İş üyesi bin 233 işçinin iş akdi
feshedildi, 2 bin 217 işçi ücretsiz izne çıkarıldı. Öte yandan, Şubat ayında
Genel Maden-İş'e üye 207, Ağaç-İş'e üye 59, TEKSİF’e üye 29, Tekgıda-İş'e üye
23, TÜMTİS'e üye 6 ve Türk Harb-İş'e üye 1 kişi işini kaybetti. Geçen ay
toplamda 5 bin 766 Türk-İş üyesi işten çıkarıldı, 4 bin 139 kişi de ücretsiz
izne ayrıldı. Son 5 aylık döneme bakıldığında ise Türk-İş'in çeşitli
sektörlerden yaklaşık 35 bin üyesi işten çıkarıldı. Aynı dönemde, konfederasyon
üyesi yaklaşık 12 bin işçiye ücretsiz, 19 bin işçiye de yarım ücretli izin
verildi. En çok üyesi işten çıkarılan sendika Türk Metal oldu. Sendikanın son 5
ayda işten çıkarılan üye sayısı 19 bin 693'ü buldu.
Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin
sonuçları emekçilerin omuzlarına yüklenerek, işçilerin işverenlerle tek
pazarlık ve eşitsizliği biraz da olsun kendi taraflarına çevirebilme şansı
veren sendikalaşmanın önüne geçilmiştir. İşverenler tarafından yalnız bırakılan
işçilerin örgütlenme sorunlarının hükümet tarafından sahiplenilerek bir an önce
çözüm bulunması önemlidir. Sendikalı olduğu ya da olacağı için işçilerin tehdit
altında olması engellenmelidir. Bu konuda işverene gerekli caydırıcı cezalar
belirlenmelidir. Yasal düzenlemelerin yeterli olmadığı gerçeği göz önünde
bulundurularak, işçilerin, çalışanların örgütlenme ve sendikalaşmaları dair
sorunların tespiti ve sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılması amacıyla
bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
2.-
Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen
çocukların öğrenmede karşılaştıkları güçlüklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/326)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Anadilinde eğitim göremeyen
çocukların öğrenmede karşılaştıkları güçlüklerin" araştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve105. maddeleri gereğince bir Araştırma
Komisyonu'nun kurulmasını saygılarımla arz ederim.
1) Halil Aksoy (Ağrı)
2) Hasip Kaplan (Şırnak)
3) Sırrı Sakık (Muş)
4) Murat Bozlak (Adana)
5) Ayla Akat (Batman)
6) İdris Baluken (Bingöl)
7) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
8) Emine Ayna (Diyarbakır)
9) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
10) Altan Tan (Diyarbakır)
11) Adil Kurt (Hakkâri)
12) Esat Canan (Hakkâri)
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Mülkiye Birtane (Kars)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Pervin Buldan (Iğdır)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Dil, insanlar arasındaki anlaşma ve
iletişimin en önemli aracıdır. Anadil ise, çocuğun başta ailesi olmak üzere,
soyu, çevresi ve ulusundan bilinçli bir öğrenim süreci olmadan edindiği dildir.
Bu bakımdan anadili, "çocuğun anasının konuştuğu dil" gibi tanımlamak
yanlış olacaktır. Topluluk kültürünün yaşatılması ve sonraki kuşaklara
aktarılması açısından yazılı dil çok önemlidir.
Dil ile zihinsel gelişim arasında sıkı
bir paralellik olduğu uzmanların görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir.
Bebek anne karnından başlayıp doğduğu günden sonra seslere karşı sürekli bir
duyarlılık içindedir. Dolaysıyla kişi ile anadili arasındaki duygusal ilişki,
yaşam boyu sürecek kadar derin bağlarla örülmektedir.
Çocuk okul çağına gelinceye kadar temel
dil yeteneklerini kazanır. Edindiği sözcüklerle düşünür, dış dünya ile
bağlantısını sözcüklerle kurar. Yani gelişimi ve iletişimi; anlaşması,
anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna aracılık eden dil ile ortaya dökülür.
Okula başladığında anadili dışında
farklı bir dile dayalı eğitim onun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına,
çevreye küsmesine, kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur.
Dolayısıyla başarısızlık kaçınılmaz olmaktadır. Uzmanların görüşüne göre farklı
kültürlerden gelen çocuklar, baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn
arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan çocuğun
deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretimin yürütülmesi ilkesi ihlal
ediliyor.
Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla
"kendi kültürünü okul kapısının dışında bırakacaksın" dendiği için
çocuk kendisini ret edilmiş olarak hissediyor ve çocuğun öğrenme ortamına aktif
katılımı engellenmiş oluyor. Çünkü 7 yaşına kadar, çocuk ruhsal ve bedensel olarak
ana diliyle şekilleniyor. İlkokula başladığında, 7 yılı sıfırlanıyor. Yeni
doğmuş gibi bir kalıba sokuluyor. O da çocuğun ruhsal şekillenmesini alt-üst
ederek başarısızlıklara ve travmalara neden olmaktadır.
Kürtlerin yaşadığı bölge illerinin
Türkiye geneline göre sırayla sonda yer almaları salt bölgenin "ekonomik
geri kalmışlığı" ile açıklamak olanak dışıdır. Kendi anadilleriyle eğitim
alamayan bölge çocukları, daha ilköğretim okulunda başarısız olmaktadırlar.
Bundan dolayı, kendi anadili dışında
eğitim gören çocukların öğrenimde yaşadığı sorunların kurulacak bir Meclis
Araştırma Komisyonu ile araştırılması kaçınılmazdır.
3.-
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 23 milletvekilinin, Nilüfer Çayı’ndaki
kirliliğin yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/327)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bursa Türkiye'nin dördüncü büyük ili
olup, ülkemizin önemli sanayi ve tarım kentidir. Son yallarda Bursa'ya olan
göçler sebebiyle nüfusta ciddi artışlar meydana gelmiştir. Bu durum plansız bir
biçimde Bursa ovasındaki yapılaşmanın artmasına ve verimli tarım alanlarının
hızlı kentsel ve sanayi yapılaşması sonucunda elden çıkmasına neden olmuştur.
Ayrıca, kentleşme ve sanayileşme sonucunda ortaya büyük miktarda çeşitli
atıklar çıkmıştır. Bu atıklardan Nilüfer Çayı ve çevresi büyük zarar
görmektedir.
Nilüfer Çayı Marmara Bölgesi'nin önemli
akarsularından biridir. 203 km uzunluğundaki Nilüfer Çayı, Uludağ'ın güney
yamaçlarında 850 metre yükseklikteki 2 mağaradan çıkar. Başlangıç bölümünde adı
Aras Suyu' dur. Bu su batı doğrultusunda akarken çeşitli kollarla birleşerek
"Nilüfer" adını alır. Bursa ili sınırları içerisindeki uzunluğu 168
km, ortalama su hacmi 458.848.800 m³/yıl, su toplama havzası 680 km², yıllık
ortalama debisi 16,77m³/sn dir.
Doğancı köyü yakınlarında önüne kurulan
bir barajla (Doğancı Barajı) Bursa kent içme suyunun önemli bir bölümünü
depolar. Ayrıca kentin içme suyu gereksinimini karşılamak üzere, daha yüksekte
Karaıslah dolaylarında Nilüfer Barajı yapımı sürmektedir. Antik çağ
kaynaklarında adı "Odrys" çayı olarak geçen Nilüfer, Bursa Ovası'nı
suladıktan sonra Uluabat Gölayağına dökülür. Bursa Ovası ve çevresinin
derelerini ve Çayırköy Ovası'ndan Ayvalı Dere'yi alarak Ulubat Gölü'ne ulaşan
Nilüfer, daha sonra Susurluk Çayı ile birleşerek Karacabey Boğazı'ndan Marmara
Denizi'ne dökülür.
Aynı zamanda Bursa'nın Nilüfer ilçesine
de adını veren, Nilüfer Çayı boyu uzanan sulak alanların bir kısmı düzlükler,
bir kısmı eski kum ocağı çukurları biçimindedir. Bu alanlarda doğa kendini
kısmen yenilemiştir. Bir çok bitki ve hayvanın yaşadığı özel mekanlar durumuna
getirmiştir.
Nilüfer çayı boyunca uzanan sulak
alanlar Avrupa-Afrika leylek göç yolları üzerinde bulunmaktadır. Öyle ki göç
sırasında binlerce leylek, havaya bağlı olarak , gruplar hâlinde Şubat ayının
sonundan itibaren, Mayıs ortasına kadar ve Ağustos ayının başından Ekim ayı
başına kadar bölgede bulunan köylerimiz üzerinden uçarak, geçiş yaparlar. Bu
doğa harikası göç sırasında sıkça ara verip, Nilüfer çayı üzerinde dinlenir ve
beslenirler. Bunların yanı sıra Bursa ve çevresinde üreyen ergin yaşa gelmemiş
genç leylekler ise Avrupa'ya gitmemekte, yaz boyunca buralarda kalmakta ve
beslenmektedirler. Ayrıca yüzlerce Beyaz Leylek ve onlarca Kara Leylek ise,
geceleri Nilüfer Çayı çevresindeki ağaçlara tüneyerek düşmanlarından
korunmaktadırlar.
Yapılan çeşitli çalışmalar Nilüfer Çayı
ve yan kollarının başta sanayi ve evsel kökenli kirleticilerle kirlendiğini
göstermektedir. Bunların dışında ağır metal kirliliği yer almaktadır. Bu durum
yapılan sulamanın zamanına ve suyun içinde barındırdığı, başta ağır metal
miktarlarına bağlı olarak sulanan tarım alanlarında ağır metal kirliliğinin
ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Özellikle sıvı atıkların başta Nilüfer
Çayı ve yan kollarına kontrolsüz bir biçimde boşaltılması sonucunda bu su
kaynağının zaman içerisinde kirlenmesine neden olmuştur. Bu su kaynağı aynı
zamanda tarımsal üretim açısından önemli olup, ovada geçtiği güzergâh boyunca
sulama amaçlı kullanılmaktadır. Bu durum, içerisinde çeşitli kirleticileri
barındıran suyun, zaman içerisinde sulanan tarım alanlarının kirlenmesinde de
önemli rol oynamaktadır.
Ovada Nilüfer Çayı ve Ayvalı Deresi ile
sulanan Alluvial ve Vertisol grubu topraklarda Demir(Fe), Mangan(Mn),
Çinko(Zn), Bakır(Cu), Kadmiyum(Cd), Kobalt(Co), Krom(Cr), Nikel(Ni) ve
Kurşun(Pb) birikimine rastlanmaktadır. Bu metaller sulamaya bağlı olarak
toprağın üst katmanında birikmektedirler. Eğer sulamaya uzun yıllar devam
edilirse, bu tarım alanlarının insan
sağlığına zarar verebilecek noktaya gelmesine neden olacaktır.
Bu bağlamda; Bursa ilimiz sınırları
içerisinde doğan Nilüfer Çayı'nın sahip olduğu doğal zenginliğin korunması ve
bu kaynakların gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılabilmesi amacıyla
acil eylem planının oluşturulması,
Ciddi yapılaşma ve gelişme tehdidine
karşı önleyici tedbirlerin alınması,
Nilüfer Çayı’nın kirlenmesine sebep
olan tüm yapıların envanterini çıkararak gerekli tedbirlerin alınması,
Münferit sanayi tesislerinden
kaynaklanan endüstriyel nitelikli atıkların tespit edilmesi ve önleyici
tedbirler alınması,
Uludağ Oteller Bölgesinde faaliyet
gösteren otel işletmeleri ve kamuya ait sosyal tesislerden kaynaklanan atık
suların tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması,
Nilüfer Çayı ve yan kollarının ıslahı
konusunda tespitlerde bulunulması ve gerekli tedbirlerin alınması,
Çevre kirliliğinin önlenmesi, bitki ve
hayvan varlıklarının korunması, tarım arazilerinin sağlıklı sulama yapılması ve
vazgeçilmez su kaynaklarımızın korunması için gelecekte ortaya çıkabilecek
sorunların bugünden tespit edilerek gereken önlemlerin alınması amacıyla,
Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) İlhan Demiröz (Bursa)
2) Hülya Güven (İzmir)
3) Sena Kaleli (Bursa)
4) Turhan Tayan (Bursa)
5) Mahmut Tanal (İstanbul)
6) Namık Havutça (Balıkesir)
7) Kemal Ekinci (Bursa)
8) Uğur Bayraktutan (Artvin)
9) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10) Ali Serindağ (Gaziantep)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Muharrem Işık (Erzincan)
13) Erdal Aksünger (İzmir)
14) İhsan Özkes (İstanbul)
15) Bülent Tezcan (Aydın)
16) Sedef Küçük (İstanbul)
17) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
18) Aylin Nazlıaka (Ankara)
19) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
20) Tolga Çandar (Muğla)
21) Veli Ağbaba (Malatya)
22) Sakine Öz (Manisa)
23) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
24) Aykan Erdemir (Bursa)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
CHP Grubunun, Gediz Nehri’nin kirliliğinin nedenleri ve kirlenmede sorumluluğu
olanların belirlenmesi hakkında vermiş olduğu (10/219) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun, 21/06/2012 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 21.06.2012 Perşembe
günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (Gediz Nehrinin kirliliğinin nedenleri ve kirlenmede
sorumluluğu olanların belirlenmesi hakkında); 10/219 Esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 21.06.2012 Perşembe günlü (Bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gediz Nehri’nin ve havzasının kirliliğiyle ilgili
verdiğim araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Araştırma önergeme geçmeden önce, salı
günü Hakkâri’de hain bir saldırı sonucunda şehit olan 8 askerimize Allah’tan
rahmet diliyorum. 19 yaralı askerimize acil şifalar diliyorum. Dileğim ve
temennim, bu yüce Meclis, Türkiye'nin en önemli konularından biri olan teröre
el birliğiyle önemli kararlar alsın ve böylesine acılı günleri biz bu
kürsülerden bundan sonra söylemeyelim.
Önergeme geçmeden önce, Manisa’nın
Alaşehir ilçesi Piyadeler kasabası Alkan köyündeki bir faciaya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarıma bilgi… Bölgemdeki
milletvekillerinden konuyla ilgili araştırma yapmalarını, Manisa’daki iktidar
milletvekillerinden de konunun aciliyeti ve konunun önemi hakkında acilen olay
yerine gidip konuyla ilgili araştırma yapmalarını ve konunun vahametini yerinde
tespit etmelerini rica ediyorum.
Kıyaslama yapabilmeniz için şöyle bir
şeyi söylemeyi uygun görüyorum: Hatırlarsanız, 2010 yılında Meksika Körfezi’nde
BP petrol ararken kuyuda çıkan bir kaçaktan dolayı müthiş bir çevre kirliliği
başlamıştı. Konunun vahametinden dolayı da Amerikan Başkanı Obama bile olaya
müdahil olmuştu. Kıyaslama yapmak isterseniz, bugün üzeri örtülmek istenen veya
bahsedilmeyen veya ulusal kanalda yer bulamayan, Manisa’nın Alaşehir ilçesi
Piyadeler kasabası Alkan köyündeki jeotermal kuyusunun patlamasıyla ilgili, Meksika
Körfezi’nde olandan daha vahim bir durum olduğunu bütün bilirkişiler ve
devletin organları söylemektedir. Ne olmuştur? Şirketin tedbirleri almamasından
dolayı 1.010 metrede bir patlama gerçekleşmiştir. Alkan köyündeki jeotermal
patlamadan dolayı da şu an şirketin aldığı, “A planı” diye, “B planı” diye
adlandırılan, planların hiçbirisi işe yaramamıştır.
Meksika Körfezi’nde görev yapan Meksika
Körfezi’ndeki platform Alkan köyüne getirilmesine rağmen, devletin bu konudaki
duyarsızlığı bu platformun orada iş yapmamasını ve orada yeniden 5, 6, 7
patlamanın daha gerçekleşerek, orada yaşayan insanları gece yatarken korkuya
sevk etmeye başlamıştır. Devlet hemen, anında bu işin üzerine gitmeli ve
buradaki sorunu halletmelidir. Artık oradaki şirketin bu işi yapması mümkün
değildir, A planı tutmamıştır, B planı tutmamıştır, C planı ise çok zor bir
plandır; MTA, Enerji Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, sadece ilde valinin üzerine
bu sorunu yıkarak halletmek mümkün değildir. Çıkan gaz sulara karışmaya
başlamıştır. Yüzlerce dönüm arazi artık çorak vaziyete gelmiştir. Şirket
sahiplerinin panikten dolayı “Biz bunların parasını ödeyeceğiz, misli misli
ödeyeceğiz.” demesi sadece şu an orada yaşayan köylülerin ağzının kapanmasına
neden olmaktadır ama o paralar ödenmiş olsa dahi o toprakların bir çöl olduğunu
herkes bilmeli ve görmelidir. Şimdi asıl konuma geliyorum, önergeme geliyorum.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin
vizyonunda 2023’le ilgili “500 milyar dolarlık ihracat.” deniyor. Bugün
tarımsal alanda 12 milyar dolarlık ihracat yaptığımıza göre, bu 500 milyar
dolarlık ihracatın içerisinde de tarıma ayrılan ihracat payı da 38 milyar olarak
gözüküyor. Eğer gerçekten tarımda 38 milyar dolarlık ihracat yapacak isek o
zaman verimli topraklarımızı, verimli havzalarımızı korumak durumundayız.
Dünyanın 7 sulak arazisinden birisi, 7 bölgeden birisi olarak 4 ilin yanından
geçen ve ortasından geçen Gediz Nehri ve Gediz havzası gösterilmektedir.
Kütahya Gediz’den başlayıp Uşak, Manisa, İzmir Menemen’de Körfez’e
dökülmektedir.
Bundan önce, bu Parlamentoda, 22’nci
Dönemde, 2003 yılında, yine bununla ilgili bir araştırma komisyonunun kurulması
için önerge vermiştim. Üç yıl sonra önerge Meclise indirilebildi. O günkü
koşullarda burada tartıştık ve rica etmiştim “Bunun siyasi bir tarafı yok. Eğer
bu topraklardan ülkenin insanlarına mutluluk taşıyacak isek, bu topraklar
ülkenin insanlarına kazanç sağlayacak ise, Türkiye’de de verimli birinci sınıf
topraklar yüzde 8 kadar az ise, bunu dedelerimizden emanet aldık, bu emaneti
çocuklarımıza teslim edeceğiz.” demiştim ve rica etmiştim Adalet ve Kalkınma
Partisinin milletvekillerinden: “Lütfen, araştırma komisyonuna oy verin,
kurulmasını sağlayalım ve gereğini yapalım.” demiştim. Ne yazık ki araştırma
komisyonunu o gün kurmaya bir türlü milletvekilleri yanaşmadı.
Aradan dokuz yıl geçti. Altı yıl önce,
benim konuşmamın aleyhinde konuşan Sayın AKP milletvekili Salih Kapusuz da
buraya çıktı. O günkü eleştirimde, bu hat üzerindeki 100 bin nüfusu olan
onlarca ilçenin arıtmalarının olmadığını, sanayi kuruluşlarının bütün
pisliklerini Gediz Nehri’ne taşıdığını anlatmıştım. O günkü AKP sözcüsü de
bunlara başlandığını, Turgutlu gibi, Salihli gibi büyük ilçelerin projelerinin
olduğunu -2006 yılından bahsediyorum- en kısa sürede arıtmalarının yapılacağını
söylemişti. Aradan altı yıl geçmesine rağmen, o söylediklerinin hepsi bu
tutanaklarda mevcut ama söylenen ilçelerde arıtma tesisi diye hiçbir tesis yok.
Bırakın olmamasını, planlaması bile yok. Daha öteye götüreyim, on yıldan beri
bir tek AKP’li belediye başkanı bu havzada arıtma tesisi kurmamıştır. Hatta, bu
bazı konular üzerinde tartışma konusu olmuştur. Örneğin, AKP’li Turgutlu
Belediye Başkanı, 120 bin merkez nüfusu olmasına rağmen “Ben, arıtma kuracak
kadar enayi miyim?” lafını sarf etmekten hiç çekinmemiştir. Hâlbuki dibinde 10
bin nüfuslu Ahmetli var, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye; biri 120 bin
nüfuslu, biri 10 bin nüfuslu. O “Ben arıtma yapacak kadar akıllıyım.” deyip
arıtmasını yapmıştır.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu konuda el
birliğiyle bir araştırma komisyonu kurup havzayla ilgili tedbirleri almaz isek,
bilin ki bu birinci sınıf toprakları kaybedeceğiz. Şimdi, buradan, 400
kilometreden, bu topraklardan bir yığın kirlilik geliyor İzmir Körfezi’nde
Menemen’e dökülüyor. İzmir Belediye Başkanımız katrilyonlarca para harcıyor
yani körfezi temizlemek için yeni parayla milyarlarca para harcıyor. Eğer
planlamayı yapabilir isek, planlamayı yapıp yasaları doğru bir şekilde
çıkarabilir isek, İzmir Belediyesinin körfezi temizlemekle ilgili harcadığı
parayı Gediz Nehri üzerindeki illerdeki ilçelerin arıtmasına harcadığımızda
sorunu tamamen halletmiş olacağız.
Ben bütün milletvekillerimden, AKP,
MHP, CHP, BDP milletvekillerinden bu konuyu siyasetin dışında tutup, bunca
tedbir alınmasına rağmen halledilmeyen bu konunun bir araştırma komisyonu
kurarak araştırılmasını ve sonuçlarını, o milletvekillerinin tuttuğu raporla…
Bu yüce Mecliste, kanun gerekliyse kanunu çıkaralım, ne gerekliyse onu yapalım
ama torunlarımıza karşı mesuliyetimizi unutmadan, siyaseti de içerisine
koymadan, getirdiğim önergeye oy vermenizi istiyorum. Birlikte bu sorunu
çözebileceğimize inanıyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Muzaffer Yurttaş, Manisa Milletvekili.
Buyurun Muzaffer Bey.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin
vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Manisa Alaşehir Piyadeler
kasabası ve Alkan köyü civarında meydana gelen jeotermal patlamalarla ilgili
bir iki söz etmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta sonunda ben de o bölgede
bulundum. Oradaki bağlarımızda yaklaşık 80-100 dekarlık bir arazide jeotermal
çalışmalardan ve oradaki patlamalardan kaynaklanan hasarlar oluştuğunu tespit
ettik. Jeotermal açıdan zengin bir bölgenin üzerinde bulunuyoruz. Amacımız, bu
yer altı kaynaklarımızı yer üstüne çıkartmak, buradan elektrik enerjisi
üretimini sağlamak, seracılıkta kullanmak, sağlık turizminde kullanmak ve konut
ısıtmada kullanmak. Bağcılıkla uğraşan bir bölgeyiz. Manisa’mızın sultaniye
üzümünün en iyi yetiştiği bölgelerden birisi de Alaşehir bölgesidir. Bu bölgede
çalışmalar devam ediyor. Bu jeotermal kuyuyla ilgili MTA Bölge Müdürlüğümüz ve
Enerji Bakanlığının buradaki sondaj kuyusunu kapatmakla ilgili çalışmaları
devam ediyor. Yeni bir platform getirilmiştir bu bölgeye ve en kısa zamanda bu
kuyunun kapatılması amaçlanmaktadır. Burada bir çölleşme, çoraklaşma söz konusu
değildir. İçme sularında da herhangi bir karışım olmamıştır. Sağlık
Müdürlüğümüzün halk sağlığı laboratuvarlarında yapılan incelemelerde bölge
suyunda herhangi bir karışıma da rastlanmamıştır.
Çiftçilerimizin hasarları, kayıpları
giderilecektir. Bölgedeki AK PARTİ milletvekillerimiz de bölgelerinde bu konuyu
yakından takip etmektedir.
Gediz Nehri Gediz Ovamızın hayat
damarlarından biridir.
HASAN ÖREN (Manisa) - Dikkat et, bunlar
kayıtlara geçiyor. 2006’da geçenleri getirdim, seninkiler de geçiyor!
MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Bunu temiz
tutmak bölgemiz için çok önemlidir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Su kirlenmiş mi
kirlenmemiş mi, göreceksin!
MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Yeni
kurulan organize sanayi bölgeleri, yer altı aramaları, jeotermal çalışmalar
bölgemizin bir tarım bölgesi olduğu ana fikrini asla değiştirmez. Biz, Gediz
Nehri’mizin suladığı o mümbit toprakları daha verimli hâle getirmek için, Orman
ve Su İşleri Bakanlığı tarafından “Bin Günde Bin Gölet Projesi”nden en fazla
nasibini alacak olan Manisa bölgesinde, arazilerimizi sulu tarıma kavuşturacak
bu Gediz Ovası’nı daha verimli hâle getirmenin çalışmaları içerisindeyiz.
Bakanlığımız, Gediz Havzası Koruma
Eylem Planı çerçevesinde -2008’de yayınlamış- bir eylem planını uygulamaya
koymuştur. Tamamlanan eylem planını Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından
uygulamaya alma çalışmaları devam etmekte olup yedi başlıktan oluşmaktadır. Bu
başlıklar: “Evsel atık su arıtma tesisleri, münferit sanayiler ve organize
sanayi bölgeleri atık su arıtma tesisleri, katı ve tehlikeli atık işleme, geri
kazanım ve bertaraf tesisleri, dere yatağının temizlenmesi ve ıslahı, erozyonla
mücadele ve ağaçlandırma, zirai kaynaklı kirliliğin kontrolü, nehir su
kalitesinin izlenmesi.” başlıklarından oluşmakta olup, eylem planının takibi
için Bakanlığımız koordinasyonunda takip komisyonu oluşturulmuştur.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, İller
Bankası ve belediyeler atık su arıtma tesislerinin eylem planında belirtilen
tarihlerde işletmeye alınması için beraber çalışmaktadır. Katı atık birlikleri
kurularak düzenli depolama tesislerinin kurulması hedeflenmektedir.
Gediz Havzası Koruma Eylem Planı
kapsamında toplam 45 proje kapsamında 73 adet derede yaklaşık 253 kilometre
uzunluğunda ıslah yapılarak 6.751 hektar arazi, 6 ilçe, 4 belde, 12 köyün
taşkın ve rusubat zararlarından korunmasının yanı sıra, Gediz Nehri ana yatağına
gelen rusubat hareketleri de kontrol altına alınmış olacaktır. 2010 yılı sonuna
kadar havzada 214.611 hektar alanda ağaçlandırma, 15.851 hektar alanda özel
ağaçlandırma, 32.424 hektar alanda erozyonla mücadele çalışmaları
yürütülmüştür. Zirai kaynaklı kirliliğin kontrolü için havzada yayılı kaynak
kirlenmesi yönetimi ve kontrolü, envanter eğitim ve bilinçlendirme
faaliyetleri, gübre ve pestisit satışlarının kontrol altına alınması, hayvansal
atıkların kompostolaştırılması ve sıvı kısımlarının sürüm safhasında toprağa
enjeksiyonu ve benzeri çalışmalar yürütülmektedir.
Su Çerçeve Direktifi’nde belirtilen
parametreleri ölçmek, havzadaki kirliliği tespit etmek ve gerekirse belediye ve
firmalara cezai yaptırım uygulatmak maksadıyla su kalitesi izlemesi çalışmaları
da devam etmektedir.
Gediz havzamız bizim Manisa’mızın en
önemli tarım kaynaklarından, tarım alanlarından birisidir. Burada
Bakanlığımızın, Hükûmetimizin yapmış olduğu çalışmalar sayesinde Manisa’mızın
en değerli tarım ürünlerinden, ihraç ürünlerinden birisi olan sultaniye
üzümünü, bu ürünü üreten çiftçimiz artık memnundur üretiminden, aldığı ücretten
memnundur. Zamanında burada “Sultaniye üzümü acaba ne zaman 1 dolar edecek?”
diyen çiftçimiz, 2,5 dolara yaklaşan üzüm fiyatıyla ürettiği ürününden ve
hayatından memnundur.
HASAN ÖREN (Manisa) – Pamuk, zeytin,
şeftali…
MUZZAFFER YURTTAŞ (Devamla) – Bu ürünün
daha da fazla değer kazanması için, ayrıca bölgemizde yetişen kirazımız, bu
bölgedeki çileğimiz, zeytinimiz, bunun daha fazla üretilmesi için hem Orman ve
Su İşleri Bakanlığımız hem de Tarım Bakanlığımız bölgede yoğun olarak
çalışmaktadır.
Yeri gelmişken, bölgemizde Ticaret ve
Sanayi Odası ve KOSGEB iş birliğiyle Türk Hava Yollarında Manisa sultaniye
üzümünün tanıtımı amacıyla bir proje başlatılmıştır. Bu proje kapsamında 1
milyon yolcuya 25 gram ağırlığındaki…
HASAN ÖREN (Manisa) – Gediz havzasıyla
ne alakası var ya? Gediz havzasını konuşuyoruz.
MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Manisa
sultaniye üzümünün tanıtımı amacıyla bir proje başlatılmış ve amacımız, bu
tüketimin, hem yurt içi tüketimini daha da artırmak hem de yurt dışına bu
ürünümüzün daha iyi bir şekilde tanıtımını sağlamaktır.
Bu projelerle, hem Bin Günde Bin Gölet
Projesiyle ilgili hem Gediz havzasındaki kirliliğin önlenmesi, temizliğin daha
da artırılması gayesiyle çalışmalarımız, önümüzdeki dönemde devam edecektir.
Değişik bölgelerden alınan su numunelerinden, toprak numunelerinden bu bölgede
kirliliğin arttığına dair herhangi bir bulgu saptanmamıştır. Bölgemizde, Gediz
havzasını ve Gediz Nehri’ni mavi akan bir hâle getirmek için önümüzdeki dönemde
de İller Bankası, belediyeler ve Bakanlığımız çalışmalarını sürdürecek ve
Manisa’mıza hizmet edecek olan, Manisa’mızın çiftçisine su sağlayacak olan
Gediz Nehri’nin, inşallah, hep birlikte, temizlendiğini göreceğiz.
HASAN ÖREN (Manisa) – Bak, diğer
milletvekilleri kurnaz, Manisalılar çıktılar dışarıya, seni attılar buraya.
MUZAFFER YURTTAŞ (Devamla) - Bu vesileyle tüm çiftçilerimizi saygıyla
selamlıyorum. Alaşehir Piyadeler kasabası ve Alkan köyü çiftçilerimize de bir
kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle,
muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Mülkiye Birtane, Kars Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP’nin Gediz Nehri’yle ilgili sunmuş olduğu önergenin
lehine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyoruz ki Türkiye, güneş, rüzgâr,
jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir kaynaklar açısından zengin olmasına
karşın, Türkiye’de yenilenebilir enerjiler için resmî hedefler yoktur. Tam
aksine, Aliağa’da planlandığı gibi fosil yakıt bağımlılığını da artıracak,
yüzde 100 çevre kirliliği yaratan ve küresel ısınmaya yol açan fosil yakıtların
kullanılacağı termik santraller gündeme gelmektedir.
Trakya’da Ergene Nehri’nin başına
gelenler bugün Gediz Nehri’nin de başına gelmiş durumda. Canlı yaşamı
öldürülmekte, doğa katledilmektedir.
Arkadaşlar, termik santrallerde
üretilen enerjinin tamamını kullanmak mümkün değildir. Termik santrallerde
üretilen enerjinin sadece yüzde 30-40’ı oranında bir bölümü elektrik enerjisine
dönüştürülebilmekte, gerisi tamamen atık maddeler olarak atılmaktadır. Bunlar
sadece çevreye değil, insan sağlığına yönelik de çok ciddi riskler
barındırmaktadırlar.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, hem kendi
teşkilat kararnamesini hem de Çevre Kanunu’nu ihlal ediyor. Asli görevi su
kaynakları ve ormanlarımızı korumak olan Orman ve Su İşleri Bakanlığı,
ülkemizdeki hemen hemen her dere üzerinde en az bir adet olmak üzere 2 bini
aşkın nehir tipi HES projesine seyirci kalarak onay makamı durumuna gelmiştir.
Kurulu gücü 10 megavat ve altı olarak hazırlanmış HES projelerinin çoğunluğu
17/07/2008 tarihli ÇED Yönetmeliği’nden önce başvurusu yapıldığı için ÇED
raporu hazırlama yükümlülüğünden muaf tutulmuştur. Ayrıca, konunun detaylı
araştırılması hâlinde, kurulu gücüne göre zorunlu olan ÇED raporlarının bir
elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki ÇED firmaları tarafından hazırlandığı ve
ilgili bakanlıkların ÇED raporuna bakışının ise tamamen bir formaliteden ibaret
olduğu görülecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ÇED sürecini sadece prosedür
olarak görmekte ve yasaların kendisine yüklediği çevre koruma görevini âdeta
bir kenara bırakıp yatırımcıların hazırladığı ÇED raporlarını formaliteden
inceleyerek hemen her ÇED sürecini “olumlu” veya “gerekli değildir” kararı
vererek tamamlamaktadır.
ÇED sürecindeki başka bir garabet de
kurulacak santral ile santralden elde edilecek enerjiyi ulusal ağa iletecek
olan enerji nakil hatlarının ayrı ayrı ele alınarak çevresel etkilerinin
değerlendirilmesidir. Oysa enerji santrali ile üretilecek enerjiyi ulusal ağa
bağlayacak olan iletim hattı ayrılmaz ikilidir.
Bizler biliyoruz ki, Türkiye'nin hemen
hemen her yerinde HES’lere karşı, termik santrallere karşı halkımız eylem
yürütmektedir. Doğa katliamlarına dönüştürülen HES projelerine karşı yöre
halklarının nöbet tutarak, şarkılar besteleyerek; sivil toplum ve çevre
örgütlerinin ise düzenledikleri çeşitli eylemlerle soruna dikkat çekmeye
çalıştığını yazılı ve görsel medyadan takip ediyoruz. Yöre halkları ve sivil
toplum örgütleri demokratik ve hukuksal zeminlerde hak arayışlarını sürdürerek
mevcut yönetimin ortak olduğu doğa katliamına dur demeye devam ediyorlar. Bugün
için HES projeleri hakkında verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının
sayısı altmışa ulaşmıştır ama, ne yazık ki, hâlâ bu çerçevede çalışmalar devam
etmektedir.
Nükleer santraller ile elektrik elde
edilebilmesi, bütün diğer enerji elde etme teknolojileri ve yatırımları gibi
teknolojisi ve yer seçiminden tutun da normal çalışma koşullarında ve kazası
hâlindeki sağlık ve çevreye etkileri, beklenen fiyat artışlarına rağmen
süreklilik arz eden tamamen dışa bağımlı yakıt desteği gereksinimi, savaş
hâlinde koruma zorluğu, radyasyonlu atıklarının yok edilmesi, ekonomik ömür
sonu santral sökümü ve bütün bunların maliyet hesaplarına değin bilimin bütün
dallarını ve toplumun bütün çıkar gruplarını ilgilendiren teknik konulardır ama
ne yazık ki Hükûmet bu gibi sorunların tümünün üstünü örtme yönünde çaba sarf
etmektedir.
Bakınız arkadaşlar, İzlanda’da
jeotermal santraller enerji üretirken, bizde çevreye kötü kokular saçan durumda
hayatımızı her yönüyle tehdit etmektedir. Yine, Van Gölü havzası ve Van
Gölü’nün kendisi atıklarla kirletilmektedir. Bununla ilgili olarak yapılacak
olan arıtma tesisleri işlevsiz bulunmaktadır. Bu vesileyle bizler de diyoruz ki
her türlü çevre katliamına karşı CHP’nin vermiş olduğu soru önergesini
destekliyor ve “Evet.” oyu veriyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekillerimiz; CHP grup önerisi aleyhine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Gediz Nehri’nin kirliliğinin nedenleri
üzerine verilmiş bir önerge ve Gediz Nehri Anadolu’nun Ege Denizi’ne dökülen
ikinci büyük nehirlerinden, bir akarsu. Dolayısıyla ekolojik kirlilik de çok
önemli, bu konuda gösterilen duyarlılığı da saygıyla karşılamak lazım ve
hassasiyetin altını da çiziyorum ben ancak az önce Saygıdeğer Manisa
Milletvekilimiz Muzaffer Yurttaş Beyefendi hemen hemen tüm ayrıntılarıyla bu
konudaki grup görüşümüzü ifade etti.
Ben şahsım adına şunu belirtmek
istiyorum: 279 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı’nın
görüşmelerine dün başlamıştık, birinci bölüm bitti, ikinci bölümde de 18’inci
maddedeyiz, dolayısıyla programladığımız çalışmayı bitirebilmek adına grup
önerisi aleyhine görüş belirttiğimi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer alan
18’inci madde üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylanmasında
kalınmıştı.
Şimdi hatırlatmak için iki önergeyi
tekrar okutacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı kanun
tasarısının (18) inci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Halil Aksoy Erol Dora Hasip Kaplan
Ağrı Mardin Şırnak
TBMM Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 18.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Alim Işık Ali Öz Mehmet Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Emin
Çınar Seyfettin
Yılmaz
Kastamonu Adana
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere
Komisyon katılıyor mu?
(x) 279 S.
Sayılı Basmayazı 20/6/2012 tarihli 122’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 18. Maddesinin 2. Fıkrasının sonuna “Bu madde hilafına hareket eden
kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 258. Maddesi uygulanır” cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Sena
Kaleli
Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Sena Kaleli, Bursa Milletvekili.
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hakk’a, hikmeti ekleyeceğimiz, hikmetinden sual
edemeyeceğimiz bir anlayış üzerine görüşmeler yapıyoruz. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, “Türkiye tam
bir Cahiliye dönemi yaşıyor. Muaviye dönemi var bugün Türkiye’de.” Bu sözler
bana ait değil. Geçenlerde bir gazetede röportajını okuduğum çok değerli bir
toplum bilimciye ait. Üstelik de bu bilim adamı bir zamanlar AKP’yi desteklediğini
de itiraf ediyor ve bunları söylemekle kendini riske attığını söylüyor ve bu
anlayışın bir komediye dönüştüğünü de ifade ediyor.
Sayın milletvekilleri, ne kadar acı
değil mi? Bir hoca düşüncelerini ifade ediyor ve düşüncelerini paylaştığı için
de kendini tehlikede hissediyor. Neden? Çünkü Türkiye’de adalet maalesef
kalmadı. Neden? Türkiye’de çünkü hak ve özgürlükler kalmadı.
Çoğunluğun mutlak egemenliği demokrasi
değildir. Halkı kendine oy verenden ibaret görerek çoğunluğa sığınan güç,
gerçekleri görünmez kılan bir faşizme dönüştürüyor. Kendileri hakkında hiç
eleştiri yapılmasın istiyor. Herkesten kuşkulanıyor. Telefon dinliyor, herkesi
sorguluyor, düşman belliyor. “İnsan kendini yalnızca insanda tanıyor.” diyor
Goethe. Ben de diyorum ki: “İnsan insanı kendinde görür.”
İktidar, karşı fikirleri aktarabilecek,
sorgulamaya yönlendirecek, insanları düşünmeye, eleştirmeye, hak ve özgürlüklerini
bilme ve talep etmeye yönelik her türlü girişimin önünü kesecek yıldırma
harekâtı içindedir. Varlığımızı korumanın tek yolu, yasaksız, engelsiz ve çifte
standartsız, her türlü farklılıklara saygı duyarak hak ve özgürlüklerin
teslimidir.
“Midenin hazım hapı vardır ama kafanın
hazım hapı yoktur.” derdi rahmetli annem. Şunu unutmayın ki: Feleğin gözü
tektir, o da tepededir; bir gün bırakıverir.
Değerli milletvekilleri, Hopa ve HES
eylemlerinde yargılananların davalarını izlediğimde altmış üç yıl önce kabul
ettiğimiz ve imzaladığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni
içselleştiremediğimizi iyice kavradım. Engelli demokrasiden, adaletsizlikten
insan olarak hicap duydum. Eğer biz düşüncelerinden, söylemlerinden,
eylemlerinden, gösterilerinden ve en temel insan hakları taleplerinden dolayı
yargılananların yanında yer almıyorsak, haksız ve hukuksuz suçlama ve
tutuklamalara ses çıkarmıyorsak, neyle suçlandıklarını bile anlamadan
cezaevlerinde ölen insanların acılarını hissetmiyorsak en başta kendi insanlığımızdan
şüphe duymalıyız. Tutuklayarak, suçlayarak siyasi şike yoluyla belediyeleri ve
kurumları ele geçirmek hakka, adalete sığar mı? Ana kıstas insan ve bilim
olduğunda, tarafsız, adil ve tutarlı politikalar izlendiğinde, hele empati
kurulabildiğinde güven tesis edilebiliyor ki o zaman çözülmeyecek sorun da, hak
ihlali de kalmaz.
Birleştiğimiz noktayı din yaparsak,
inancını farklı yaşamak isteyen, inançsız olan, farklı din ve mezheplerden
insanları ötekileştiririz. Bu tür farklılıklarımız mahremimiz olmalıdır. Hak
teslim edecek olanların tarafsızlığı ve güvencesi için mihenk taşı değişken ve
subjektif bir konu olmalıdır. Güvendiğimiz tek kaynak kendimiz yani insan
olmalıdır. Hak ihlalinin ihlali de yaptırım görmelidir. İnsan barış, kardeşlik,
demokrasi, özgürlükle, bağımsızlıkla, hakların unutturulmasıyla değil, hakların
aranmasıyla var olabilir. Unutmayalım: Eşitiz ama aynı değiliz, farklıyız ama
ayrı değiliz.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Burada bizlerle çalışan arkadaşlara da
kuvvet diliyorum; yıkılmadılar, ayaktalar.
Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
19’uncu madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 19. maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“(1) Kurumun her kademedeki
yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan, programlara ve hizmet
kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten Kurul’a karşı sorumludur.”
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Musa Çam
İstanbul Tunceli İzmir
Atilla
Kart
Konya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı kanun
tasarısının (19)’uncu maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif
ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Hasip Kaplan Halil Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Kurumu bağlı olur mu Hükûmete? Yürekli
insan hakları savunucuları risk alarak, cesaretle insan haklarını savunarak,
raporlar düzenleyerek, hapis yatarak, bedel ödeyerek, can vererek insan hakları
mücadelesini verir. Makama oturarak, makam arabası alarak, yüksek maaş alarak,
dokunulmazlık alınarak hükûmetin atadığı kişilerin insan haklarında bireyi devlete
karşı, hükûmete karşı koruması mümkün değildir, bunu bir kere çok açık söylüyoruz.
Bunun için bu önergeleri verdik.
Ancak, “insan hakları” deyince,
ülkemizin asıl gündemi, gerçek gündemiyle ilgili bir iki konuda söz söylemek
istiyorum.
Şimdi, Diyanette 5 bin tane kadro var
-bellek kadrosu- ataması yapılacak; din adamı, alim, bunlar belli bir eğitim
görmüş, senelerdir de yapıyorlar. Fakat, doğu, güneydoğuda bilinçli bir şekilde
Diyanet ayrımcılık yapıyor. Bugün yirmi tane telefon aldım. Bu insan hakları…
Din alanında da yapılıyorsa bu ayrımcılık, apayrı bir konu, onu ifade edeyim.
Sayın Dışişleri Bakanı çıkıyor televizyona
-moda oldu bu aralar, bakanlar tekli program yapıyor- Barış ve Demokrasi
Partisine, -gerçekten bilmeden konuşuyor- diyor ki: “Yaşanan olayların iki
tarafı var, ya barıştan yana olacaksınız ya savaştan yana olacaksınız.” Biz
başından beri, 2007’den beri burada, bu Mecliste ısrarla “Şunu araştıralım,
bunu konuşalım, diyalog edelim, partiler görüşsün. Şiddet otuz sene çözüm
olmadı, silah çözüm olmadı, dağ çözüm olmadı, askerî operasyonlar çözüm olmadı
ve bunlar ölümden, cenazeden başka bir şey olmadı.” diye beş yıldır durmadan
bunu söylüyoruz. Sayın Davutoğlu, Ankara’da kalmadığı için, Meclise de az
uğradığı için herhâlde bunları bilmiyor. Sayın Zana kardeşimiz gerçekten barış
konusunda son derece samimidir. AK PARTİ’ye de ciddi eleştirileri olmuştur. O eleştirilerin
altını çizmek lazım, o röportajın bir kısmı yayımlanmıştır, bir kere onu da
ifade etmemde yarar var.
İkinci bir husus: Burada bizim bizatihi
seçimi, sandığı, demokratik siyaseti ve… Bu Parlamentoda bulunmamız bile
barışın güvencesidir, çözümün güvencesidir, Türkiye’de birlikte, bu çatının
altında sorunları çözmenin güvencesidir. Bizim burada olmamız, gençlerimize,
Mecliste çözüm umudunun adresidir, çözüm umudunun adresinin resmidir. Biz
burada olduğumuz sürece gençler Meclisteki bütün konuşmaları canlı, Meclis
TV’den izliyordu ama maalesef canlı yayınları kapattınız. Roj TV’den sonra en
çok izlenen Meclis TV’nin yayınlarını halka kapattınız. Seçilmiş vekillerin
8’ini tutukladınız, 37 belediye başkanını tutukladınız. Kazanamadığınız Van,
Edremit Belediye Başkanımızı özel yetkili mahkemeyle tutuklatıp kendi
yandaşlarınızı, partililerinizi getirip seçtirdiniz. Hani bunun ahlakı, hani
bunun siyaseti, hani bunun seçimi?
Şimdi, biz Mecliste, burada demokratik,
barışçıl siyasetin çözümünü ısrarla savunuyoruz, savunacağız, devamlı
savunacağız.
Yalnız Sayın Davutoğlu’na buradan
açıkça söylemek istiyorum: Peki, 8 bin partilimizi terörist diye içeri atarken,
en ufak düşünce açıklamasından insanları içeri atarken, ortalıkta
vatandaşlarımız devlet terörüyle her gün sokaklarda dayak yerken bu şiddetin
devlet boyutuna da “dur” demeyecek misiniz? Şiddet tek taraflı değil ki.
Gelin, bu konuda samimiyiz, vakit
kaybetmeyin. Meclisi tatile sokmak vicdan konusudur. Bu sorunun çözümü için
CHP’nin başlattığı bir görüşme var. Gelin, beraber bu görüşmeleri sürdürelim.
Barış konusunda, siyasi çözüm konusunda, Meclis konusunda işte açık tavrımızı
koyuyoruz, “Niye kaçıyorsunuz o zaman, niye projeniz yok?” diye sorma hakkını
kendimizde buluyoruz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 19. maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“(1) Kurumun her kademedeki
yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan, programlara ve hizmet
kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten Kurul’a karşı sorumludur.”
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Konya Milletvekili Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 19’uncu maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, demokrasi ve
insan haklarının egemen olduğu bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarının
görüşmeleri esnasında, bir Türkiye fotoğrafını çok özet olarak, ana
başlıklarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum, değerlendirmelerimi sizlere
aktarmak istiyorum. Bakın, bu, yedi sekiz yıldır yaşadığımız bir tablodur. En
son, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları sebebiyle de Türkiye genelinde daha
yakından yaptığımız gözlemin sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de bir
nefret söyleminin, bir toplumsal gerginlik ortamının egemen olduğunu görüyoruz.
Türkiye’de kadına yönelik şiddetin, aile içi şiddetin, korkunun egemen olduğu
bir yapıyı görüyoruz. Basın özgürlüğünün, haberleşme özgürlüğünün, özel hayatın
güvenliğinin ayaklar altına alındığı bir dönemi yaşıyoruz. Yasa dışı izleme,
dinleme ve görüntülemenin artık olağan hâle geldiği, mutat hâle geldiği bir
dönemi yaşıyoruz. Ortada suç var, suçlular var ama her nedense failler,
sorumlular bir türlü tespit edilemiyor. Böyle bir dönemi yaşıyoruz.
Bakın, değerli milletvekilleri, size
iki somut olayı anlatmak istiyorum. Bu iki somut olay çerçevesinde de
vicdanlarınıza seslenmek istiyorum. İnsan haklarını tartışırken ne derece
gerçekçiyiz, ne derece ayaklarımız yere basıyor? Gerçekten burada insan
haklarını korumayı amaçlayan bir amaç mı var yoksa, yine kamu denetçiliğinde
olduğu gibi göstermelik, şeklî bir düzenlemeyi mi yapıyoruz? Ya da göstermelik
ve şeklî bir düzenlemeyle beraber burada, işte efendim, kamu denetçiliğinde 246
kişilik kadro, burada da zannediyorum 70 civarında bir kadro; işte, 300 civarında
bir kadroyu istihdam etmeyi, partizan anlayışla hemen istihdam etmeyi mi
amaçlıyoruz?
Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları
yapılıyor ve orada da temel hak ve özgürlükler bahsinde kamu denetçiliğini
görüşüyoruz, insan haklarını görüşüyoruz. Peki, ihtilal kanunları dururken,
bunlara el atmazken neden bunlara el atıyoruz? Bunun bir gerekçesi var mı?
Bunun bir açıklaması var mı? Bunun açıklaması biraz evvel anlattığım istihdamda
yatıyor, kadrolaşma amacında yatıyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, geçen gün de
ifade ettim ama Adalet Bakanından, Hükûmetten ses çıkmadı. Bir ay evvel
avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavı yapıldı değerli milletvekilleri. O sınav
sonuçları 30 Mayısta açıklandı ama o 30 Mayıstaki açıklamadan evvel, on beş gün
evvel kimin 1’inci olacağı, kimin 2’nci olacağı, kimlerin kazanacağı daha evvel
İnternet sitelerinde açıklandı. “1’inci A. K. olacak.” denildi, A. K. birinci
oldu, yetmedi, eşi 2’nci oldu. Bu şekilde onlarca kişinin ismini, çalıştığı
büroların isimlerini, adreslerini burada ifade ettik ama Hükûmet suskun, ağzını
açmıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Namuslu, siyasi haysiyeti olan, siyaseten
onurlu bir hükûmetin, bir bakanın çıkıp buna cevap vermesi gerekmez mi? Sorular
verilmiş. Bunun başka açıklaması var mı? Soruların verildiği bir yargıçlık
sınavından söz ediyorum. Buna cevap vermiyoruz, burada insan haklarını
konuşuyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Yarın, devlet sırrı kapsamına alırız onu.
ATİLLA KART (Devamla) - Bakın, bir
gazeteci tahliye talebi…
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Onlar bizi
mi yargılayacak, o adamlar bizi mi yargılayacak?
ATİLLA KART (Devamla) - Yargıç yazmış,
savcı tahliye mütalaası veriyor. Arada kimin yazısı var biliyor musunuz? Üçüncü
bir kişinin yazısı var, diyor ki: “Tahliye edilmesin.” O kişinin beyanı yargıç
ve savcının beyanı ve mütalaasının üstüne geçiyor. Buna bir cevap vermeyecek
misiniz? Türkiye’de yargı mekanizmasında, tahliye mekanizmalarında etkili olan
bir illegal karargâh mı var? İllegal karargâhın olduğu bir yerde insan
haklarının nesini konuşacaksınız? İnsan haklarının konuşulacak bir boyutu
kalıyor mu?
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Kulakları
sağır, duymuyorlar herhâlde.
ATİLLA KART (Devamla) - Şu yaptığımız
görüşmenin şekli, başka bir anlamı olabilir mi? Şekilden öteye bir anlamı
olabilir mi? Onun için, İnsan Hakları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - …Kurumunun
tartışıldığı bu süreçte bu tasarıdan insani sonuçların çıkmayacağını ifade
ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Komisyonunun bir düzeltme talebi
var.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım, 19’uncu maddenin
başlığında sehven yer alan “yetki devri” ibaresinin başlıktan çıkartılmasını
talep ediyoruz.
BAŞKAN – Not alınmıştır.
Düzeltme talebiyle birlikte 19’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
20’nci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 20. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“(2) Kurum geçici veya çalışmalarıyla
ilgili uzmanlık gerektirecek nitelikteki işler için hizmet satın alabilir.”
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Ali Serindağ
İstanbul Tunceli Gaziantep
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı kanun
tasarısının (20)’inci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif
ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Hasip Kaplan Halil Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; insan hakları ihlalleri her alanda yapılmaktadır.
Hatta, bölge esasına dayalı, doğum yerlerine dayalı, insanlar şurada veyahut da
burada kimlik kontrolü yapılırken farklı muamelelerle karşılaşıyorlar. Bunu
yapanlar da genellikle devlet memurlarıdır ve doğrudan doğruya insan hakları
ihlalleri devlet tarafından daha çok yapılmaktadır. Bu anlamıyla devletin veya
iktidarın karnesi oldukça bozuktur.
Esas itibarıyla AİHM’in vermiş olduğu
kararlara da bakılırsa aleyhte verilen kararların sayısı Türkiye açısından
dünyada 1’inci sıralardadır. Keza, ödenen tazminatlar da göz önüne alındığında,
insan hakları ihlallerinin ne kadar ağır olduğu daha açık bir şekilde gözler
önüne serilir. En ağır ihlallerin yapıldığı yer şüphesiz cezaevleridir. Uzun
uzun yeniden anlatmama gerek yok, hemen hemen bütün hatipler bununla ilgili
birtakım şeyler söylediler. Ancak şunun altını çizmekte yarar var: 95 tane tutuklu
ölümle burun burunadır ve tahliye bekliyor. Eğer insan haklarına az da olsa bir
saygımız varsa bunlarla ilgili mutlaka tedbirler alınmalıdır. Ne var ki,
işkence yapanların korunduğunu, hatta işkence yapanların hakkında dava
açılabilmesi için bir yerlerden izin alınması gerektiği de bir gerçektir
yasalarda, bunun da insan hakları açısından oldukça kötü bir puan olduğunu
söylemekte yarar var.
Hâkim ve savcıların durumuna da biraz
dikkat çekmekte yarar var. Hâkim ve savcıların da bu konuda bayağı korumacı
davrandıklarını söyleyebilirim. Benim müdahil olarak katıldığım bir mahkemede
bunun çok açık örneklerini gördüm ama her durumda hâkimler ve savcılar
tarafından bu ihlalleri yapanların korunduğunu söylemek mümkün. Söz gelimi, bir
işkence davasına karşı şu anda 77 tane polise karşı mukavemet davası açılmış.
Bu rakam bile tek başına Türkiye’de insan haklarının ne noktada olduğunu
gösteriyor.
Şimdi, bu konuda yapılması gerekenleri
de kısaca belirtmekte yarar var: Bu kurum anayasal bir güvenceye kavuşturulmalı
her şeyden önce. Kurulun Başkanı Hükûmet tarafından değil, Parlamento
tarafından seçilmeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmeli.
Başkana verilen yetkiler oldukça fazladır, bu sınırlandırılmalı. Kurumun
bütçesi genel bütçe içerisinde mütalaa edilmeli. Finansman ve personel
açısından bağımsız olmalı. Üyelerinin görev güvencesine kavuşturulması
gerekiyor. Atanma prosedürlerinin, üyelik kriterlerinin, üye kompozisyonlarının
açıkça belirtilmiş olması gerekiyor. Habersiz ve sınırsız bir ziyaret yetkisine
sahip olmaları gerekiyor, keza raporlar düzenleyerek kamuoyuna hesap
verilebilir olması da gerekir. Tasfiyelerde bulunabilme yetkisiyle
donatılmalıdır. İnsan hakları alanında aktif olarak çalışan sivil toplum
kuruluşlarının en geniş desteğini alabilecek bir pozisyonda olmalıdır. Kurulda
idarenin temsili olacaksa oy hakkı olmamalıdır. Kurum yurt içinde ve yurt
dışında sayı sınırlaması olmaksızın şube açabilme yetkisine sahip olmalıdır.
Kurulun görevleri arasında tespit edilen suçlara ilişkin suç duyurusunda
bulunmak, hüküm kesinleşinceye kadar süreci takip etmek yer almalıdır. Keza,
Kurulun üyeliklerinde cinsiyet dengesi mutlaka gözetilmelidir. Unutulmamalıdır,
insanlar haklarıyla insandır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
selamlıyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 20. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“(2) Kurum geçici veya çalışmalarıyla
ilgili uzmanlık gerektirecek nitelikteki işler için hizmet satın alabilir.”
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Ali Serindağ, Gaziantep
Milletvekili…(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan -keşke burada olsaydı-
dünkü konuşmada Sayın Beşir Atalay diyor ki: “Değerli arkadaşlar, Meclis bizim
için önemli. Meclis, millet. Millet burada temsil ediliyor.” Yani “Bizim için
önemli.” diyor.
Şimdi, Meclis, Sayın Beşir Atalay’ın
deyimiyle AKP için önemliyse niye kanun hükmünde kararnameler Meclis gündemine
gelmiyor? Yıllardır Meclis gündemine gelmeyen kanun hükmünde kararnameler var.
Geçen sene yağmur hâlinde kanun hükmünde kararname çıkarıldı. Aynı gün Resmî
Gazete’de yayımlanıyor, aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuluyor ama
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarının raflarında bekliyor, görüşülmüyor,
getirilmiyor, Anayasa’ya aykırı davranılıyor.
İkincisi: Meclis sizin için önemliyse
neden istisna olması gereken temel kanun genel kural hâline geliyor? Tüm
kanunlar, torba teklifler bile, torba tasarılar bile temel kanun olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine niye getiriliyor? Bu, AKP’nin Meclise değer
vermediğinin, AKP’nin Meclisi bir formaliteyi yerine getiren kurum olarak
gördüğünün açık ifadesidir. O nedenle, keşke öyle olsaydı da her şey Meclise
gelseydi.
Şimdi, diyeceksiniz ki… Gene, aynı
şekilde Sayın Beşir Atalay diyor ki: “Bak, ne güzel, ombudsmanı da Meclis
seçecek.” Yani ombudsmanı Meclis mi seçecek? Ombudsmanı AKP seçecek. Zaten
Meclisin seçmesine imkân verseydiniz o zaman üçte 2 çoğunlukla Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ombudsmanı seçmesine imkân tanırdınız. O nedenle bu, Meclise
değer vermediğinizin en açık ifadelerinden, en açık göstergelerinden biridir.
Şimdi, İnsan Hakları Kuruluna kimler
üye seçiyor? Sayın Cumhurbaşkanı 2 üye seçiyor, efendim, Bakanlar Kurulu 7 üye
seçiyor, 1 üyeyi Türkiye Barolar Birliği veya baro başkanları, 1 üyeyi de YÖK
seçiyor. Şimdi, biz Sayın Cumhurbaşkanının seçeceği adaylara güvenmek isterdik
ancak Sayın Cumhurbaşkanının bugüne kadar ki icraatları maalesef bize o güveni
vermiyor. Niye vermiyor? Bir iki örnek vereyim size. Atatürk’e “bu adam” diyen
bir zat, bir kişiyi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine seçti,
Sayın Cumhurbaşkanı seçti ve o zat eleştirilere dayanamadı, istifa etmek
zorunda kaldı. Cumhurbaşkanının bu seçimi yaparken düşünmesi lazımdı. Daha ne
yaptı? Yirmi dokuz günlük bir müsteşar yardımcısını Anayasa Mahkemesi üyeliğine
seçti. Şimdi, anayasa koyucu bu hükmü niye Anayasa’ya koydu? Yani belli
görevlerde bulunmuş kişilerin Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmeye imkân
tanıyan hükmü anayasa koyucu niye koydu? O yönetici orada deneyim elde edecek,
birikim alacak ve elde ettiği bu birikimi Anayasa Mahkemesi üyeliğine
seçildikten sonra orada kullanacak. Siz yirmi dokuz günde bu birikimin
sağlanabileceğini düşünüyor musunuz değerli arkadaşlarım?
Daha ne yaptı Sayın Cumhurbaşkanı? On
ay içerisinde, bölge idare mahkemesi üyesini Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadı.
Nasıl oldu bu? Önce, Danıştay üyeliğine atandı, oradan da Anayasa Mahkemesi
üyeliğine atandı ve hepsi on ay içerisinde oldu sayın arkadaşlarım. Bu, Sayın
Cumhurbaşkanının atama yaparken takındığı tavrın açık göstergesidir. O nedenle
şunu açıkça söylüyorum: Biz Sayın Cumhurbaşkanının yapacağı atamalara güven
duymuyoruz. Keşke güven duyabilseydik, keşke bize o güveni verseydi; Anayasa’da
ifadesini bulan şekilde, Sayın Cumhurbaşkanı yetkilerini kullanabilseydi. Çünkü
Anayasa ne diyor? “Cumhurbaşkanı, milletin birliğini temsil eder.” diyor.
Atamaları yaparken ona göre değerlendirmeliydi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz,
Hükûmete de Hükûmetin yaptığı atamalara da kuşkuyla bakıyoruz. Ne yaptınız?
Türkiye Bilimler Akademisini Hükûmete bağlı bir kurum hâline getirdiniz.
Türkiye Bilimler Akademisinin saygınlığını yok ettiniz. Daha ne yaptınız?
TÜBİTAK’ı yine Hükûmete bağlı bir kurum hâline getirdiniz. Bunlar hep yanlış
işler. Bunlar hep Türkiye’yi yanlış yola götüren işler. Bu nedenle, İnsan
Hakları Kurulunun da bu yapısıyla insan haklarını sağlamaya yönelik bir tavır
içerisine, bir tutum içerisine, bir uygulama içerisine giremeyeceğini
söylüyoruz; girmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - O nedenle bu
kurulun tam bağımsız kişilerden oluşması gerekirdi.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 21. maddesinin (a) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“a) Genel bütçeden tahsis edilecek
belli bir oranı önceden belirlenmiş ödenekler.”
Mustafa Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı kanun
tasarısının (21)’inci maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif
ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Halil Aksoy Hasip Kaplan
Mardin Ağrı Şırnak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan tam
da isabetli bir günde buradalar, Avrupa Birliği Bakanı çünkü 17 Mayısta bu
Reform İzleme Grubuyla 26’ncı toplantıyı yaptılar ve bu toplantıda verdikleri
sözlerin içinde Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması da var. Evet, bu,
Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması 23’üncü Fasıl. Peki -23’üncü Fasıl
bu- şeyi nasıl anlatacaksınız, düşünce özgürlüğünden içeride olan gazetecileri,
tutuklanan avukatları, bağımsız yargıyı, özel yetkili mahkemeleri? Bir de gelip
bizden soracaklar. Daha sizin toplantıda, sıcağı sıcağına çıkıp geldiler,
dediler ki: “Ya, bu İnsan Hakları Kurumu Yasası Tasarısı Meclise geliyor,
nedir?” Dedik: Vallahi Hükûmet kendine bir kurum kuruyor, insan haklarını değil Hükûmeti koruma kurumu
olarak da ismini adlandırabilirsiniz; aynen öyle, Hükûmeti koruma kurumu.
Şimdi, bununla Avrupa Birliğini kimse
kandıracağını, işte, müzakere şartını, fasıl masılları da halledeceğini
düşünmesin.
Şimdi, tabii daha vahim bir durum söz
konusu. Bugün dikkat ediyoruz, basında, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bir
açıklama yapıyor, Uludere’yle ilgili yapıyor. Başbakan “Onlar kaçakçıydı, mayın
yerlerini biliyordu.” diyor, kendisi de “Hayır, onlar teröristti, hatta
silahları alındı.” diyor. 34 kişi katledilmiş, Meclis İnsan Hakları Komisyonu
oraya gitmiş. O gün devlet gitmemiş, iki gün asker gitmemiş, iki gün polis
gitmemiş, savcı helikopterden olayın zaptını tutmuş ve oraya ilk giden kim
biliyor musunuz? Böyle bir kurum değil. Meclisin İnsan Hakları Komisyonu da
sonra gitti, günler sonra. Oraya İnsan Hakları Derneği gitti, MAZLUMDER gitti,
Türk Tabipleri Birliği gitti, KESK gitti, kadın örgütleri gitti ve onlarca
sivil toplum örgütü olayın olduğu gün anında oradaydılar. Şimdi, böyle bir
açıklamayı yapıyor, Başbakan diyor “kaçakçı”, Genelkurmay Başkanı diyor
“Terörist, hatta silahları vardı.” Şimdi, bu yargıyı etkilemek değil de nedir?
Hangisi doğru bunların? Başbakanın söylediği mi, Başkana bağlı memurun
söylediği mi doğru arkadaşlar?
Şimdi, bu da yetmiyor, bir parti
başkanıyla görüşme yapıyor Genelkurmay Başkanı, diyor ki: “Biz Kandil’e üç
şartla gireriz.” girmesine… Bütün basında yer aldı, diyor ki:
1) Devlet kararı olacak.
Arkadaşlar, devlet Meclisin üstünde
midir? Hangi devlet bu? Sorar mısınız. Tezkere kararını üç parti verdi zaten,
Hükûmete de teslim etti, Hükûmet de kendilerine yetki verdi. Hangi devlet
kararını istiyorlar? Derin bir devlet kararı mı gerekiyor?
2) ABD (Amerika) izin verirse.
Buna ne diyorsunuz?
3) “Gidilir ama çok büyük kayıplar
olur, buna halkı hazırlarsak…”
Skandal üstüne skandal. Her açıklaması,
Genelkurmayın, TSK’nın İnternet’ten yaptığı açıklama da kurtarmaz bunu,
kurtarmaz bunu. Hiçbir siyasi parti genel başkanı da durduk yerde bunları açıklamaz,
söylenmemişse söylenmez bu sözler. İşte, bu ülkede böyle bir Genelkurmay
Başkanının görevde olmasıyla bu sorun çözülmez ve derhâl istifa etmesi lazım.
Bu açıklamanın sonunda, bu açıklamayı Hükûmete rağmen, devletin siyasetine
rağmen yapan Genelkurmay Başkanının derhâl istifa etmesi lazım. Eğer istifa
etmiyorsa o Hükûmetin memuru değil, emrinde değil, Hükûmet onun üzerinde etkili
değil, o Hükûmetin üzerindedir. Bu anlama gelir, bunun başka izahı yok.
Diğer bir konu: Uludere’deki Encü
ailesinden Cabbar Yılmaz cezaevinde, hâlâ davasını açmadılar biliyor musunuz,
beş aydır tutuklu, bir tek kişi o, öbür taraftan katliamdan ifadeye çağrılmıyor
ama 4 tutuklu, davaları açılmıyor, 12 firari var, “Gelmezse davayı açmayız.”
diyorlar. Böyle bir tehdit, şantajla da yargı süreci işliyor ve ölümle karşı
karşıya bu psikolojik nedenlerle, bakın, çok açık söylüyorum, Mecliste bunu
anlatıyorum.
Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 21. maddesinin (a) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“a) Genel bütçeden tahsis edilecek
belli bir oranı önceden belirlenmiş ödenekler.”
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ
(İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan insan hakları tasarısının en önemli
maddelerinden bir tanesi 21’inci madde, Kurumun bütçesini belirliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu konuyla ilgili daha önce yapmış olduğumuz konuşmalarda tekrarla ifade ettik
ama kayıtlara girmesi açısından ben Komisyonumuza gelen kimi kuruluş ve sivil
toplum örgütü temsilcilerinin görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir
kere İnsan Hakları Derneği ziyaret etti Komisyonumuzu, Türkiye İnsan Hakları
Vakfı ziyaret etti ve ikisinin ortak görüşü, “Mevcut tasarı kabul edilemez, bu
tasarının hiçbir sahibi yoktur, tasarı derhâl geri çekilmelidir.” dediler.
Değerli milletvekilleri, MAZLUMDER’in
görüşünü aynen sizlere okuyorum: “Kurumun özerkliği yoktur. Ayrı bir bütçesi
olmalıdır, oranı da baştan belli olan bir bütçe olmalıdır.” Bunu kim söylüyor?
MAZLUMDER söylüyor. İnsan Hakları Derneği bir yandan söylüyor, MAZLUMDER
söylüyor.
Uluslararası Af Örgütü temsilcileri
geldiler. “Düzenli gelir kaynağı olması gerekir. Genel bütçeden alacağı payın
belli bir yüzdesinin önceden belli olması lazım gelir.” diye bizlere not
ettirdiler.
Türkiye’nin felsefe alanındaki kutup
yıldızı İoanna Kuçuradi. O, özlük hakları ve maaşlar konusunda çok daha farklı
bir noktada. İnsan hakları kurumunda çalışan personelin, uzmanların,
başkanların, üyelerin hiç maaş almasından yana değil. Tamamen gönüllülük
esasına göre yapılmasını bizlere önerdi ve paranın cazip olmamasını önerdi.
Haklı bir görüştü.
Şanar Yurdatapan, ülkemiz en seçkin
aydınlarından bir tanesi. “Yapılan toplantılar sonucunda komisyon raporunu
görünce hayal kırıklığına uğradık. Görüşlerimiz alınıyor, tatbik edilmiyorsa bu
çok moral bozucu bir tavırdır.” dedi. Aynen böyle söyledi.
Kerem Altıparmak, Türkiye’deki insan
hakları kurulları alanındaki en ünlü şahsiyetlerden bir tanesi. Yılmaz
Ensaroğlu, yine SETA’dan temsilciler… Hepsinin ortak görüşü: “Tasarının
hazırlanmasında hiçbir görüşümüz dikkate alınmamıştır. Tasarı derhâl geri
çekilmelidir. Yama yaparak uluslararası standartlara uygun metin çıkarılmaz.”
dediler.
Baskın Oran, en çarpıcı tespitlerden
bir tanesini yaptı: “Bu tasarı ile kuzu kurda teslim ediliyor. Bütün üyeler
memur olarak düşünülmüştür. Bu bir Nevzat Tandoğan kanunudur.” dedi değerli
arkadaşlarım.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Türkiye
Hukuk Araştırmaları Vakfı, İzmir Barosu, Ankara Barosu, İstanbul Barosu,
Hacettepe Üniversitesi ve tümü, Türkiye Barolar Birliği: “Bu tasarı derhâl geri
çekilmeli.” dedi. Diyarbakır Baro Başkanının söylediği şu sözü özellikle kayda
geçirmek istiyorum: “Bu tasarı geri çekilmezse emeğimi helal etmem.” dedi.
Değerli arkadaşlarım, görüyorsunuz
sivil toplum ve aydınlarımızın söylediği bütün görüşler bir kenara bırakıldı ve
Kurumun bütçesi bir başka şekilde belirlendi. Bizim önerimiz: Tüm sivil toplum
örgütlerinin ve saygın düşünce insanlarının görüşünü dikkate alarak çok da
haklı bir önergeyi koyduk ve kaldı ki Sayın Bakan -burada yok- Beşir Bey, o da görüşümüze
iştirak ettiğini ve Meclis Genel Kurulunda görüşüldüğü zaman belki bunun
düzeltilebileceğini bizlere ifade etmişti.
Biz şunu önerdik değerli arkadaşlarım:
Burada mali özerklik konusu çok önemli. İnsan Hakları Kurumunda çalışacak
kişiler bütçelerini önceden bilmek durumundalar. O yüzden verdiğimiz önergede
bütçenin belli bir payı… Bu yüzde 1 olabilir, yüzde 2 olabilir. Bunu Kurul
bilecek. Hangi parti iktidarda olursa olsun, Kurul bütçeden kendisine ne kadar
pay geleceğini bilmesi gerekiyor. Bu, niçin önemli? Kurul çalışmalarını
sürdürdüğü zaman eğer iktidarı eleştirirse, Hükûmeti eleştirirse “Kendi bütçem
bir şekilde kısılmasın.” diye herhangi bir kaygıya düşmemeli diye çok haklı bir
önerge getirdik.
Bu mali özerklik konusu gerçekten
Avrupa Birliğinin de çok dikkat ettiği bir konu. Yine, Avrupa Birliği 2011
İlerleme Raporu’nda –Sayın Bakan da burada- “Kanun tasarısında yer alan
finansman ile ilgili hükümler bütçe gelirlerinin bağımsız bir kaynaktan
gelmesini sağlamamaktadır.” diye şerh düşmüştür.
Hâl böyleyken, bütün bunlar ortadayken,
Kurumun mali özerkliğinin olmadığı bir ortamda zaten idari özerkliğinin
bulunmadığı, Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının atadığı üyelerin mali
özerkliğinin bulunmadığı bir kurumun kesinlikle Paris ilkelerine ters düştüğünü
tekrarla sizlere ifade etmek durumundayız.
Haklı bir önerimizdir ve Komisyon
Başkanımız şahittir Sayın Bakanın bizlere söylediklerine. Bakan “Bu konu
Mecliste gündeme geldiği zaman o müdahaleyi yapma şansımız olur.” demişti. Ama
kendisi şurada yok. Komisyon Başkanımızdan bu konudaki görüşünü de sormak
durumundayım.
Çok haklı bir önerge “Bütçenin belli
bir payı.” diyoruz. “Önceden belli olsun ve kurumun mali özerkliği sağlansın.”
diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.
–YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın Gök, Sayın Akar, Sayın Tezcan,
Sayın Serindağ, Sayın Özdemir, Sayın Özkoç, Sayın Aldan, Sayın Ekinci, Sayın
Gündüz, Sayın Öner, Sayın Demiröz, Sayın Bayraktutan, Sayın Kart, Sayın Öz,
Sayın Şafak, Sayın Canalioğlu, Sayın Tayan, Sayın Topal, Sayın Aygün, Sayın
Toprak.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.
- YOKLAMA
BAŞKAN – 279 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 21’inci maddesi üzerinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve
arkadaşları tarafından verilen önergenin oylamasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, yeniden elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 22’nci maddenin
fıkraları ayrı ayrı madde olarak görüşülecektir.
Madde 22’ye bağlı 1’inci fıkrada iki
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36. maddesindeki “ibaresinden sonra
gelmek üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde
değiştirilmesini
b) 152. maddesindeki “ibaresinden sonra
gelmek üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde
değiştirilmesini,
c) bendindeki “ibaresinden sonra gelmek
üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Levent Gök Haydar Akar Haluk Eyidoğan
Ankara Kocaeli İstanbul
Bülent Tezcan Ali Haydar Öner Kemal Ekinci
Aydın Isparta Bursa
Engin
Özkoç
Sakarya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı kanun
tasarısının (22)’nci maddesinin 1. fıkrasının kanun tasarısından çıkarılmasını
arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Halil Aksoy Hasip Kaplan
Mardin Ağrı Şırnak
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın
Başkan, sevgili arkadaşlar; bu maddenin 1’inci fıkrasının tasarıdan
çıkartılması önerimiz bu yasanın tamamına karşı oluşumuzla tutarlıdır. Daha
önceki yasa tasarısından çıkartılması önerilerinin devamıdır.
Bu yasa tasarısına niçin karşı
olduğumuzu defalarca açıkladık. Ancak, Hükûmet ve komisyon sözcüleri bu yasa
tasarısının ne kadar uluslararası standartlarla uyumlu olduğunu anlatmak için
epey gayret sarf ettiler.
Ben uluslararası insan hakları
savunucularından ikisinin yasayla ilgili tavırlarını size iletmek istiyorum.
Bunlardan birisinin, İnsan Hakları
İzleme Kurulunun yani Amerika Birleşik Devletleri’nin başkenti Washington’da
merkezi olan “Human Rights Watch”un temsilcisi Emma Sinclair-Webb’in bu yasa
tasarısıyla ilgili olarak söylediklerini aktarmak isterim: “Türk Hükûmeti bir
ulusal insan hakları kurumunun kurulması için hazırlanan yasa tasarısını geri
çekmeli çünkü önerilen kuruluş tarafsızlıktan yoksun olacak ve hükûmetten
bağımsız olmayacak.” Webb, aynı zamanda, Türkiye'nin etkili ve bağımsız bir
insan hakları kurumuna ihtiyacı olduğunun da altını çizdi ve "Türkiye'nin
hükûmetlerin kontrolündeki insan hakları kurumları tarihi var ve bu kurumların
hepsinde fonksiyon bozuklukları var." diye de devam etti. Ayrıca Webb, bu
kanun tasarısına ilişkin, Türkiye’deki insan hakları kuruluşlarının
endişelerine yanıt vermeme konusunda Hükûmetin istikrarlı olarak ısrar göstermesinin
de insan haklarını korumanın ve desteklemenin Hükûmetin önceliği olmadığının
sinyalini verdiğini söyledi.
Sevgili arkadaşlar, bu konudaki ikinci
açıklama da bu işkenceyle mücadele kuruluşunun Asya temsilcisinden geldi. O da,
aynı şekilde, bu kurumun bağımsızlığının herhangi bir biçimde güvence altında
olmadığını söyledi.
Şimdi, demek ki bunu sadece biz
söylemiyoruz, dünyada insan hakları mücadelesi yürüten bütün kuruluşlar bu
konuda ısrarlılar çünkü hepsi aynı noktadan bakıyorlar, devlet karşısında bireyin,
devlet karşısında toplumun haklarının korunmasının ve savunulmasının ancak
devletten bağımsız, özerk bir kurum eliyle sürdürülebileceğini, bu koruma
mücadelesinin Hükûmetin gücünü dengeleyecek bir özerklik içerisinde bulunan bir
kurum tarafından yerine getirileceğini söylüyorlar. Bakın, bu özerklik ve
bağımsızlık olmazsa ne olabilir? En iyi örnek bugün Genelkurmay Başkanının
gazetelerde dolaşan demecidir. Genelkurmay Başkanı altı ay geçtikten sonra
Uludere katliamının üzerinden, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna ve Diyarbakır
Özel Yetkili Savcılığına hiçbir bilgi aktarmadıktan sonra, bugün Genelkurmay
Başkanı tamamen uyduruk bir demeçle 6 PKK’linin aslında bu saldırıya uğrayan
topluluğun içinde olduğunu ve olaydan sonra silahlarını toplayarak kaçtığını
söylüyor. Bu okkalı yalanı söyleyebilmesi sadece ve sadece etkin bir insan
hakları denetiminin olmamasıyla ilgili. Eğer Genelkurmay Başkanı doğru söylüyor
olsaydı olaydan bir gün sonra, iki gün sonra ancak olay yerine gitmezdi. Yirmi
dört saat boyunca bölgedeki askerî birlikler kışlalarına gömülü kalmazlardı ve
Komisyonumuz kendilerine “Orada ne oldu?” diye sorunca hiçbir bilgi vermeksizin
bize içinde hiçbir şey olmayan, geçmişe mütedair bilgileri içeren boş kâğıtlar
yollamazdı. O nedenle, Türkiye’de, bu kadar etkin bir insan hakları ihlali
tarihi olan bir ülkede, insan hakları sicili bu kadar bozuk bir ülkede
Hükûmetten ve devletten bağımsız bir mekanizmanın ne kadar gerekli olduğunu
Genelkurmay Başkanının olayın üzerinden, katliamın üzerinden altı ay geçtikten
sonra sistematik olarak yalan söylemesi, topluma, halka, bu ülkede yaşayanlara,
katliama uğrayanlara ve onların haklarının savunucularına yalan söylemesi
mümkün olmazdı. Ancak etkin bir mekanizma bu yalanları önleyebilir.
O nedenle bu yasa tasarının bütün
maddeleri olduğu gibi bu maddesi de artık anlamsız ve değersizdir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(1) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36. maddesindeki “ibaresinden sonra
gelmek üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde
değiştirilmesini
b) 152. maddesindeki “ibaresinden sonra
gelmek üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde
değiştirilmesini,
c) bendindeki “ibaresinden sonra gelmek
üzere” yerine, “ibaresinin ardından gelmek üzere” biçiminde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
LEVENT GÖK (Ankara) – Engin Özkoç
konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN – Engin Özkoç, Adapazarı
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sakarya
Milletvekili, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı, aynı kentte, birlikte
yaşıyoruz, aynı kaderi paylaştık. Bir gece, saat üçe geldiği bir sırada,
yaşadığımız kentte aniden yüzyılın depremi oldu. Evden çıktık, dışarıya
çıktığımızda binlerce ev yıkılmıştı ve insanlar enkaz altındaydı. Şimdi
söyleyeceklerimi o anlıyordur, sizler de -umut ediyorum- şöyle bakın: İnsan
haklarıyla ilgili bir eleştiri yapmayacağım. Bugün, sadece bir feryadı, dün
başlayan bir feryadı beni anlayabilecek olan arkadaşımla birlikte bu Mecliste
seslendirmek istiyorum. Buna şöyle diyebilirsiniz: “Sakarya Milletvekili bu
kürsüde duygu sömürüsü yapıyor.” Ya da şöyle diyebilirsiniz: “Bu insani bir
görevdir, evet, biz böyle davranmalıyız.” Yüzlerce insanımız öldü, yüzlerce
insanımız enkaz altında kaldı, insanlarımız kendilerine bir ekmek
getirildiğinde “Hayır, bana değil, komşuma ver.” diyerek o depremin acılarını
sarmaya çalıştı. AKP’li değildik, CHP’li değildik, MHP’li değildik, BDP’li
değildik, hiçbir partiye mensup değildik, insandık, hepimiz yaşamak istiyorduk
ancak insan aklı şaşılacak derecededir, en büyük yaşadığı acıyı aniden
unutuverir. Aradan belli bir süre geçti, Düzce depremi oldu. Daha büyük bir
felaketti, gündüz oldu, kıştı, kömürler yanıyordu, insanlar yandı, çocuklar
yandı, kadınlar yandı. Devlet, yaraları sarmaya çalıştı, el uzattı; evi
olanların, yıkılanların yerine ev verildi. Söylenecek şeyler var mıdır? Vardır
ama o tarafını bir tarafa bırakıyorum. Evi olanlara sahip çıkıldı. Bir de
kirada olanlar vardı; evi olmayacak kadar yoksul olanlar, evi olmayacak kadar
çaresiz olanlar, evi olanlar gibi evladını kaybeden, çocuğunu kaybeden,
hayatını kaybeden insanlar vardı. Bu insanlar ilk önce çadırlara
yerleştirildiler, daha sonra prefabriklere. Kaç metrekare? 25 metrekare.
Değerli arkadaşlarım, bakın, ceylan
koltuklarda oturuyoruz, bakın, ne kadar geniş bir salondayız ama inanın, on
saat burada oturamıyoruz, hemen kulise çıkıyoruz. Tam on üç yıldır
prefabriklerde aileleriyle beraber yaşıyorlar; hastaları var, çocukları var
okul birincisi, yoksullar; tek bir şey istiyorlar, barınma hakkını istiyorlar
ama insan hakkı şöyle diyor… “On üç yıl geçti aradan, artık ne yapabiliriz? Bir
çare bulsaydınız. Bu kadar fakir var, bu kadar fukara var, sizinle mi
ilgileneceğiz.” diyorlar. Böyle demeyelim.
Değerli Başkanım, dün Düzce’de elli
dört aile prefabriklerinden çıkartıldılar, erkekler tutuklandı, kadınlar sokağa
atıldılar. Hasta vardı, hastanın makinesi söküldü, atıldı. Çocuklar şok
yaşıyorlar. Buna insan hakları olarak bakalım, buna parti açısından bakmayalım.
Onlara, yarın Düzce’ye sorarsanız, size şöyle diyebilirler, elli tane mazeret
bulabilirler ama yoksulluğun mazereti yok Sayın Başkanım. Sizden rica ediyorum,
bu insanlara hiçbir parti ayrımı yapmadan, sadece bugün konuştuğumuz insan
hakları felsefesinden bakarak elinizi uzatın, devletin şefkatini hissetsinler,
çocukların travmasını giderin, hastayı tekrar makinesine bağlayın ve onlara
deyin ki: “Devlet hâlâ vardır; devlet fakirin de, fukaranın da, yoksulun da
yanında olacaktır ve sizin de en az ev sahibi olanlar kadar yaşama hakkınız
vardır.” Bunu derseniz hepinizi saygıyla selamlayacağım.
Hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım…
III.
-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Görüyoruz Sayın İnce,
heyecanlanmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Görüyorsunuz
da duymuyor olabilirsiniz, iki organa birden sesleneyim dedim.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın Akar,
Sayın Tezcan, Sayın Özcan, Sayın Öner, Sayın Ekinci, Sayın Özdemir, Sayın
Altay, Sayın Özkoç, Sayın Kart, Sayın Yılmaz, Sayın Bayraktutan, Sayın Tanal,
Sayın Canalioğlu, Sayın Şafak, Sayın Demiröz, Sayın Korutürk, Sayın Oyan, Sayın
Değirmendereli, Sayın Keskin, Sayın Tunay.
Üç dakika süre veriyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Beş dakika, beş
dakika…
BAŞKAN – Komisyonda çalışıyorlar
efendim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Beş dakika,
gelemiyorlar, yaşlılar var.
BAŞKAN – Olabilir, beş dakika da
verebilirim ama üç dakika veriyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – On dakika
verin, Kızılay’da olanlar da var.
BAŞKAN – İtiraz etme hakkınız var
efendim. Plan ve Bütçe Komisyonu çalışıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Tamam
Başkanım, Kızılay’da olanlar da var.
BAŞKAN - Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN – 279 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 22’nci maddesine bağlı (1)’inci fıkra üzerinde Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç ve arkadaşları tarafından verilen önergenin
oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 22’ye bağlı 2’nci fıkra üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işlemle alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(2) bendindeki "ibaresinden sonra gelmek üzere" yerine,
“ibaresinin ardından gelmek üzere" biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Levent Gök Haydar Akar Bülent Tezcan
Ankara Kocaeli Aydın
Kemal Ekinci Ali Haydar Öner Haluk Eyidoğan
Bursa Isparta İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Kemal Ekinci, Bursa Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL EKİNCİ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasanın 22’nci maddesinin 2’nci
fıkrasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarının en çok ihlal edildiği
bir ülkede insan haklarıyla ilgili yasa üzerinde konuşmanın ne kadar zor
olduğunu biliyorum. Dün, bu yasa tasarısı üzerinde konuşulurken sanki nispet
oluyormuş gibi Fatih’te bir yurttaşımızın ulu orta 7 güvenlik görevlisi
tarafından dövülmesi bugün basında yeterince yer aldı. Bugün de geçmişte de
Türkiye hep insan hakları ihlaliyle ilgili gündeme getirildi. Eğer Avrupa İnsan
Hakları İzleme Komisyonu Türkiye üzerinde görüş bildirmemiş olsaydı, belki
bugün bile görüşmemiş olacaktık veya bu yasa gündeme gelmeyecekti. Bu ülkede
yeni yasa ve özellikle insan haklarıyla ilgili yasa keşke kendi isteğimizle,
kendi arzumuzla dillendirilmiş olsa, gündeme getirilmiş olsaydı.
Geçmişi şöyle bir gözden geçiriyorum;
öyle garip şeyler oldu ki bu ülkede. Bir cezaevinde, yakın bir arkadaşımdan,
birinci ağızdan dinlediğim şeyi söylüyorum. Bir ay, her gün sabah foseptik
çukuruna, dudağının altına kadar o çukura sokulup çıkarılmış, bir ay boyunca
işkence görmüştür.
Yine olağanüstü yasalarla Kürtçe
konuşmak bir ara yasaklanmıştı. Bir anneyle oğlunun görüşmesini dramatik
biçimde izlemiştim. Oğlunun başında bir asker, annenin başında bir asker ve
oğlan Türkçe biliyor, anne bir kelime Türkçe bilmiyor. Bir buçuk saat
karşılıklı birbirlerine “nasılsın” diyorlar. Bunları hep gördük. “Sorguda
kendini camdan attı.” denilen birtakım arkadaşlarımızı gördük. İşkenceden
bunalıp, kendini camdan atanları gördük ve atılanları gördük.
Kendi kardeşimin yaşadığı olay var: Bir
arkadaşının eşiyle düştüğü ihtilaftan dolayı, “Okuldaki arkadaşların kim?”
deyince, kardeşimin ismini veriyorlar. Bir ay işkence odasından çığlık
seslerini duydum. İşte, böyle bir ülkede böyle uygulamalardan bugüne geldik.
Önümüzdeki zaman içerisinde bu tip şeylerin önüne geçebileceğiz, geçmeliyiz
diye bunu çok istiyorum. Fakat görüştüğümüz maddenin fıkrasıyla ilgili
söyleyeyim: Personel istihdamı, personelin maaşı, kaynak nasıl temin edilecek;
bundan çok, bu yasayı uygulayacak yetkili, etkili kimse, önce o insanın,
beynini ve vicdanını özgürleştirmesi lazım. Eğer beyni ve vicdanı özgür
değilse, yasa ne olursa olsun, insan haklarına da yasaya da saygılı olmaz.
Hak arayışı içerisinde olan her insana
o hak kapısı aralı olmalıdır. Yasalar buna cevaz veriyor ama uygulamalar öyle
değil. Yine, geçtiğimiz sene Tekel işçilerinin başına gelenleri biliyorsunuz,
hak aramak için sokağa çıkan öğretmenlerin, sendikacıların, işçilerin başına
geleni biliyorsunuz ve ilginçtir ki bugün tutuklu olan, ister adına “Ergenekon”
deyin ister “Balyoz” davası deyin, haklı haksız bir sürü insan içeride
tutuluyor. Daha geçtiğimiz günlerde polis, bir suçluyu veya muhtemel suçluyu
gözaltına alırken onurunu kırmak için başına bastırıyor.
Şimdi, önce, yasa çıktıktan sonra, bu
konuda uygulamacı kimse, onların ciddi bir eğitimden geçmesi lazım. Onlar
eğitimden geçmeden uygulayıcılar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL EKİNCİ (Devamla) – Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 22’ye bağlı 3’üncü fıkrada bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(3) bendindeki “ibaresi eklenmiştir” yerine “ibaresi ilave
edilmiştir” değişikliği yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Levent Gök Haydar Akar Haluk Eyidoğan
Ankara Kocaeli İstanbul
Bülent Tezcan Ali Haydar Öner Kemal Ekinci
Aydın Isparta Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerimiz; Meclis kürsüsünde en çok beş dakika
konuşma hakkı olan bir ülkede İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında
görüşmeler yürütüyoruz; çok sevinçle, heyecanla karşılıyoruz(!) İnanıyoruz ki
bundan böyle Türkiye’de insan hakları ihlali, bu Kurum sayesinde, olmayacak;
kadın hakları da, erkek hakları da, onurlu yaşam hakkı da, özgür yaşama hakkı
da, özel hayatın gizliliği hakkı da ihlal edilmeyecek, hele hele telekulak sona
erecek(!) Gözünüz aydın, hepimizin gözü aydın. Bundan sonra, TBMM’de konuşma
hakkı da inşallah ihlal edilmeyecek(!)
Bu kanun gündeme gelmeden önce Sayın
Başbakan “Her kürtaj bir Uludere’dir.” diye bağıra bağıra öfkeli bir söylem
sergiledi, neredeyse kulaklarımız sağır olacaktı. “TAYAÇİ” diye bir grup
“Tayyipçi Yazarlar Çizerler” korosu da, “Evet, Sayın Başbakan doğru söylüyor.”
diye süslü püslü yazarlar, afralı tafralı beyler televizyon televizyon, kanal
kanal dolaşıp söylemlerde bulundular, “Sayın Başbakan doğru söylüyor.” Sonra
kadınlar bir çıktılar, feleğinizi şaşırttılar sizin. Ne oldu? Kadınların fendi,
Sayın Başbakanı yendi mi? Başbakanlık Basın Bürosu “Öyle demek istemedi, böyle
demek istedi.” diye bir açıklama yapmadığına göre, Sayın Başbakan niye
sessizliğe büründü? Yoksa dut mevsiminin gelmesi bunda etkili mi oldu veya
sessizce çark mı ediliyor?
Değerli milletvekilleri, dostlar
alışverişte görsün yasasını görüşüyoruz, yandaşlara yeni imkân ve kaynaklar
yaratma yasasını görüşüyoruz. Kurul 11 kişiden oluşacak, 2’si
Cumhurbaşkanımızca seçilecek, 7’si Hükûmet tarafından atanacak, 1 tanesi YÖK
tarafından, 1 tanesi de avukatlar tarafından belirlenecek. Vatandaş nerede,
yurttaş nerede, insan nerede? Hükûmet var, devlet var, YÖK var, 1 tane
avukatlardan seçilecek, yurttaş yok. Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı, YÖK ve
Hükûmetle birlikte avukatların kontenjanı 2’ye çıkarılsa, STK’dan ve basından
1’er üye Kurulda görevlendirilse daha iyi olmaz mıydı? Bilelim ki yurttaşın
temsil edilmediği yerde insan hakları yerlerde sürünür.
Önceki gün İstanbul’da bir yurttaşımız
dayak yedi, gerçekten yerlerde sürünüyordu, Hükûmet görmedi, devlet görmedi,
bir yurttaş gördü, görüntüledi. İyi ki görüp görüntüledi yoksa kim vurduya
gidecekti pek çok hadisede olduğu gibi.
Delilsiz yargılananlar, suç tasnîsiyle,
suç uydurmasıyla karşı karşıya kalanlar, yıllardır cezaevlerinde infaz
niteliğinde tutuklulukla karşı karşıya kalıyorlar. İnsan hakları bu gibi
göstermelik yasalarla nasıl korunacak? Bu sorum insan haklarına saygılı
olanlara yöneliktir, diğerleri alınmasın.
Değerli milletvekillerimiz, Türkiye’de
insan hakları kurulları zaman zaman oluşuyor ama bu kurullar, içtenlikle insan
haklarını takip etmiyor. Bu yasa sadece bir kısım insanlara özlük hakkı, imkân
ve kaynak temin edecekse beklenen amaca hizmet edemez.
Sayın Başbakan Yardımcımız yerini almış
bulunuyorlar, umarım İnsan Hakları Kurulu Başkanı şimdiden belirlenmemiştir,
Kurul üyeleri şimdiden belirlenmemiştir; belirlenirken tarafsız, saygın,
gerçekten insan haklarına saygılı üyeler belirlenir.
Bu düşünceyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim:
Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın Akar,
Sayın Tezcan, Sayın Özdemir, Sayın Ekinci, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Kart,
Sayın Bayraktutan, Sayın Kaleli, Sayın Acar, Sayın Özkan, Sayın Aldan, Sayın
Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Aydın, Sayın Tayan, Sayın Soydan, Sayın Öztürk.
Beş dakika süre veriyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
yirmi dakika verene kadar devam. Meclisin tarihine geçtiniz; 1920’den beri ilk
kez beş dakika süre verildi.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler..: Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 22’ye bağlı (4)’üncü fıkrada bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(4) bendindeki “bölümü” sözcüğü yerine “bölüm” sözcüğü getirilerek
değişiklik yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Levent Gök Haydar Akar Haluk Eyidoğan
Ankara Kocaeli İstanbul
Bülent Tezcan Ali Haydar Öner Kemal Ekinci
Aydın Isparta Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısını görüşüyoruz.
Şimdi, ilginç bir tesadüftür, bu
tasarıyı görüşürken Aydın’dan, Aydın ilinin Didim ilçesinden bir faks geldi
bana: Didim Kaymakamlığı, Didim ilçesinde uzun zamandan bu yana emek vererek,
uğraşarak yapılan cemevi ve kültür merkezi binasının yıkım yazısını göndermiş.
Şimdi, önce şunu baştan söyleyelim:
Didim Kaymakamının bu yazıda ve bu işlemde hiçbir kusuru yoktur; bunu bir
teslim edelim çünkü mevcut mevzuat gereği yapabileceği başka bir şey de yoktur.
Hazine arazisi üzerinde yapılan cemevinin yıkılması konusunda bir yazı
göndermiştir, Didim Kaymakamı doğal olarak mevzuat çerçevesinde bunu yapmak
zorundadır. Onu ayrı bir tarafa koyalım.
Değerli arkadaşlar, üzerinde durmamız
gereken başka bir konu var: Bakın, insan haklarından konuşuyoruz. Sevgili AKP
milletvekili arkadaşlarım, siz, uzun yıllardan bu yana inanç özgürlüğünden,
inandığı gibi yaşama hakkından ve ibadet etme hakkından bahsettiniz ve bu hakkı
siyasete tahvil etme konusunda da oldukça maharetlisiniz; hakkınızı teslim
edelim.
Değerli arkadaşlar, bakın, inanç
özgürlüğü, ibadet etme hakkı, inandığı gibi yaşama hakkı, sadece belirli bir
mezhebe inanlara tanınmış bir hak mı?
Şimdi, camiler Türkiye’de hazine
arazileri üzerinde yapılıyor. Camilere hazine arazileri üzerinde, imar
planlarında “ibadethane” diye yer ayrılıyor ve o imar planlarında “ibadethane”
olarak ayrılan yerlere doğal olarak da ibadethaneler yapılıyor, camide insanlar
gidip ibadet ediyorlar. Peki, bu ülkenin nüfusunun yarısına yakını, aynı
şekilde, cemevlerinde inançlarını yaşamak istiyorlar. Şimdi, cami söz konusu
olduğunda hazine arazisini “ibadethane” diye tahsis edip insanların inançlarını
yaşama hakkını teslim ederken, cemevi söz konusu olduğunda insan haklarına aynı
özeni niye gösterme ihtiyacı duymuyorsunuz? On yıldan bu yana devri iktidarınız
var, on yıldan bu yana mevzuatı hiçbiriniz gerekçe gösteremezsiniz. On yıldan
bu yana, AKP İktidarı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir hükûmete nasip
olmayan çoğunlukla Türkiye’yi yönetme yetkisine sahip, mevzuatta eksiklik varsa
bu da sizin ayıbınız, bu da sizin insan hakları ayıbınız.
Değerli arkadaşlar, şimdi insan hakları
kurumu kurulmasına ilişkin tasarıyı görüşürken bir kere daha siyasi iktidara
çağrı yapıyorum: Bu ayıbı düzeltin! Bu ayıbı düzeltin, Türkiye’de inançlarını
yaşama hakkını sadece belirli bir mezhep mensuplarına hasretmekten vazgeçin.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, AKP İktidarı
döneminde Türkiye, insan hakları ihlalleri konusunda oldukça becerikli,
maharetli bir noktaya geldi. Cezaevlerinde insanlarımız işkence görüyor. Daha
yakın zamanda, 15-20 metrekarelik yerlerde 40 kişiye yakın tutuklu ve
hükümlüyü, 42 derece Urfa sıcağında, bir de üstüne üstlük ortaya çıkan yangınla
yakan bir iktidar olmanın vebali omuzlarınızdadır.
Değerli arkadaşlar, bakın, Uluslararası
Af Örgütünün 2012 yılı İnsan Hakları Raporu elimizde: Uluslararası Af Örgütü,
2012 yılında Türkiye’nin, toplumsal olaylarda polisin düzenli olarak orantısız
ve aşırı güç kullandığı ülkelerin başında geldiğini tespit etmiş. AKP İktidarı
döneminde, on yıllık iktidarınızda faili meçhul cinayetlerin sayısı 245,
yargısız infazlar 401, gözaltında öldürülenler 283! Böyle bir süreçte insan
haklarıyla ilgili karnesi zayıf bir iktidarsınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Madde 22’ye bağlı (5)’inci fıkrada bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 22 nci Maddesinin 5 inci Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(5) Ekli (1) sayılı listede yer alan
kadro iptal edilmiş ve 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerden
çıkarılmış, ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvele İnsan Hakları Kurumu
Bölümü olarak eklenmiştir.”
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Engin Özkoç Özgür Özel
İstanbul
Sakarya Manisa
Orhan
Düzgün
Tokat
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Konya Milletvekili Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
22’nci maddeyle ilgili olarak vermiş
olduğumuz önerge üzerinde görüş ve düşüncelerimizi ifade edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, bugün görüşmekte
olduğumuz İnsan Hakları Kurumu, daha evvel, 58’inci Hükûmet döneminde “İnsan
Hakları Danışma Kurulu” olarak faaliyet gösteriyordu. O dönemde Başbakan
Yardımcısı olan Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın sorumluluğunda o çalışmalar
yapılıyordu ve son derece ciddi çalışmalar yapılıyordu. Gerçekten insan
haklarının amacına uygun olarak insan haklarını gerçekleştirmek noktasında,
kurumsal, toplumsal çoğulculuğu esas alan, devlete karşı bireyi, bireyin hak ve
hukukunu koruyan anlayışla çalışmalar sürdürülüyordu ancak bu çalışmalar, her
nedense, Hükûmeti rahatsız etti. Orada başka… 1 Mart tezkeresinin de etkisiyle
beraber, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın o konudaki çalışmalarıdır ki… Ertuğrul
Yalçınbayır’ın 1 Mart tezkeresindeki muhalif tutumunun da etkisiyle, aradan
geçen süreç içinde İnsan Hakları Danışma Kurulunun fiilen lağvedildiğini
gördük. Ondan sonra işlemez hâle geldi, İnsan Hakları Kurumu noktasında
muhtelif çalışmalar yapıldı, nihayet bugün, Hükûmetin ajanlarından, Hükûmetin
memurlarından, devletin memurlarından oluşan bir kurum karşımıza geldi.
Böyle bir kurumun insan haklarını
koruması eşyanın tabiatıyla bağdaşmaz, bunu görmemiz gerekiyor. Yani orada,
kalkıyorsunuz, doğrudan bir parti memuru anlayışı içinde bir yapıyı
oluşturuyorsunuz, burada da insan haklarının tesisini bekliyorsunuz. Bunun
mümkün olmayacağı çok açıktır.
Bakın, biraz evvel… Konuyla bağlantılı
olarak, iktidar grubuna bağlı grup başkan vekillerinin de isteği üzerine o
konuya tekrar temas etmek gereğini duyuyorum. Daha bir ay evvel, yirmi gün
evvel avukatlıktan yargıçlığa geçişle ilgili bir sınav yapıldı. Burada sınav
sonuçları açıklanmadan, 30 Mayıstan on beş gün evvel sınav sonuçları açıklandı.
Bunları bir hafta on gün evvel dile getirdik, Hükûmetten bugüne kadar en ufak
bir tepkinin, bir açıklamanın olmadığını görüyoruz. Arkadaşlarımız
“Bilgilendirme yapın ki biz de ilgilenelim.” dediler. Umut ederiz ki
arkadaşlarımız, grup başkan vekili olmanın sorumluluğuyla konuyu takip ederler,
kamuoyunu bilgilendirirler.
İsim veriyorum, bakın değerli
arkadaşlarım: Sınav 1’incisi kim? A K, aynen on beş gün evvel ismi, sözü edilen
kişi. Ama yetmiyor, sınav 2’ncisi kim? A N K, eşi. Yani kocası kazanmış, eşi de
kazansın, değil mi? Sınav 16 ve 17’ncisinin evli oldukları anlaşılıyor. Onların
adres bilgilerini ayrıca verebilirim, Erzurum’da aynı adreste avukatlık
yapıyorlar. Sınav 50’ncisi B M S, biraz önce sözünü ettiğim, 2’nci sırada
ismini söylediğim karı kocayla aynı büroda avukatlık yapıyor. Nasıl bir
tesadüfse, aynı bürodan 3 kişi avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavını
kazanıyor. Bu kişi sarraf, asıl işi sarraflık; avukatlık yapmıyor, UYAP’ta
adına kayıtlı dava dosyası yok. A K ve N K’nın konumu: 86 puan alıyor, 81 puan
alıyor. Kahramanmaraş’ta aynı adreste avukatlık yapan bu kişilerin kardeş
oldukları anlaşılıyor. H B ve O B’nin konumu, Sayın Bakanın umarım dikkatini çekecektir:
83/4, 82/1 puan alıyorlar. Adres İstanbul. Evli oldukları anlaşılıyor. Yani
öyle bir anlayış ki, şimdi, karı kocadan birisine mutlaka söz verilmiş, o
bağlantılar kurulmuş o ilişkiler içinde, cemaat ilişkisi içinde, parti memuru
ilişkisi içinde ama yetmiyor “Aynı aileden 2’nci kişiyi de, 2’nci hukukçuyu da
taşıyalım.” F Ç ve A Ç’nin konumu: 81,6; 82,9. Evli oldukları biliniyor. Adres
Erzurum. T A ve S K’nın konumu: Konya’da aynı bürodan çalışıyorlar; farklılar,
yani karı koca değiller ama aynı büroda çalışıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, devam ediyorum. Bunların isimlerini… Kahramanmaraş, efendim, merkez
ilçe başkanı vesaire…
Bakın, siyasi haysiyet adına, siyasi
ahlak adına, hak adına, adalet adına ve kul hakkı adına bunlara herhâlde cevap
vermek lazım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Komisyonun madde 22’ye bağlı
(1)’inci fıkra üzerinde bir düzeltme talebi var.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım, 22’nci maddenin
başlığında yer alan “mevzuat” ibaresinin “hükümler” şeklinde değiştirilmesini arz
ediyoruz.
BAŞKAN – Not alınmıştır.
Madde 22’ye bağlı (5)’inci fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’de iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Geçici 1. maddesinin 5. Fıkrasında yer alan “geçici” ibaresinin
“kadrolu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Haydar Akar
İstanbul Tunceli Kocaeli
TBMM Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
Geçici 1. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Alim Işık Ali Öz Mehmet Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Emin Çınar Seyfettin Yılmaz Şefik Çirkin
Kastamonu Adana Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Vural, önerge üzerinde
söz isteyen?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
52 yıllık süre zarfındaki başvuru ve
mahkûmiyetler esas alındığında Türkiye İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok ihlal
eden ülke oldu.
Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulan
İnsan Hakları Daire Başkanlığı bir ilke imza atarak, özellikle hâkim ve
savcıların yararlanması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye
ile ilgili en güncel kararlarını yayınladığı bir site kurdu.
Sitede, AİHM'nin, Türkiye ile ilgili 52
yıllık istatistiklerine de yer verildi. 1959-2011 arasındaki başvurular ve
çıkan mahkûmiyetler esas alındığında, Türkiye, 2 bin 404 mahkûmiyetle, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) en çok ihlal eden ülke oldu. AİHS'nin ihlal
edilen maddeleri üzerinden yapılan istatistiklerde de Türkiye, çok sayıda
alanda en çok mahkûm olma unvanını kimseye kaptırmadı. Yaşam hakkı ve işkence
gibi alanlarda Rusya'ya kıl payı geçilerek ikinci sırada yer alan Türkiye
aleyhindeki 15 bin 940 başvurusu ise henüz karara bağlanmadı.
İhlal kararlarının türlerine
bakıldığında da 52 yıllık dönemde, Türkiye, birkaç alan dışında, birinciliği
kimseye kaptırmadı. Türkiye, "etkin soruşturma yokluğu" nedeniyle 135
kez, "özgürlük ve güvenlik hakkı" konusunda 554 kez, "adil
yargılanma hakkı" konusunda 729 kez, "ifade özgürlüğü" konusunda
207 kez, "toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü" konusunda 53 kez,
"mülkiyet hakkı" konusunda 611 kez mahkûm oldu ve AİHS'nin bu
maddeleri ile ilgili açılan davalarda mahkûmiyet sayısı bakımından bütün
ülkelerin üzerinde yer aldı.
Yaşam hakkı ihlali davalarında 92 kez
mahkûm olan Türkiye, bu kategoride birinciliği 202 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya
kaptırdı ve ikinci sırada yer aldı. Listedeki 30 ülkenin yaşam hakkı ihlali
konusunda hiçbir mahkûmiyetinin bulunmaması dikkati çekti. "Etkin
soruşturma" konusunda da Rusya 217 mahkûmiyet ile ilk sırada yer alırken,
Türkiye, 138 mahkûmiyetle ikinci oldu. Rusya, "kötü muamele yasağı"
alanında da 357 mahkûmiyetle, 243 mahkûmiyeti bulunan Türkiye'yi ikinci sırada
bıraktı. Yargılamanın uzunluğu alanında ise İtalya, ikinci sıradaki Türkiye'nin
üzerinde yer aldı. 1.155 mahkûmiyeti bulunan İtalya'yı 493 mahkûmiyetle izleyen
Türkiye, "Yargı kararlarının icra edilmesi" konusunda ise 38
mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kıl payı geçildi ve 37 mahkûmiyetle ikinci oldu.
Karnenin her alanı dolu.
Rusya dışında bütün ülkelerin AİHS'nin
hiç ihlal etmediği en az bir maddesi bulunurken, Türkiye'nin de Rusya gibi
karnesinde boş yer kalmadı. Türkiye'nin mahkûmiyetlerinin yüzde 21'i "adil
yargılanma hakkı", yüzde 17'si "mülkiyet hakkı", yüzde 15'i
"özgürlük ve güvenlik hakkı", yüzde 13'ü "yargılamanın
uzunluğu" maddelerinden verildi.
AİHM, toplam başvurular düşünüldüğünde
Türkiye ile ilgili yapılan başvuruların yüzde 65'ini sonuçlandırdı. Hakkında
toplam 2 bin 747 karar verilen Türkiye ile ilgili yapılan 26 bin 929 başvuru
(yüzde 59) kabul edilemez bulundu ya da kayıttan düşürüldü. Türkiye ile ilgili
karara bağlanmayı bekleyen başvuru sayısı ise bugüne kadar yapılan toplam
başvuruların yüzde 35'ine denk geliyor. 15 bin 940 karara bağlanmayı bekleyen
başvurudan çıkacak olası mahkûmiyetler, Türkiye'nin birinciliği kaptırmamasına
yol açabilecek.
1.400 AİHM kararı, AİHM kararlarının
icrası, raporlar, insan hakları temel metinlerinin yüklendiği
www.inhak.adalet.gov.tr adresinden ulaşılabilen internet sitesinde, Türkiye'nin
AİHM karnesine de yer verildi.
AİHM sayfasından alınan istatistiklerin
yüklendiği sayfada yer alan 1959-2011 yıllarına ilişkin karşılaştırmalı
tablolar, 52 yıllık dönemde Türkiye'nin AİHM'ye taraf 47 ülke arasında AİHS'yi
en çok ihlal eden ülke olduğunu ortaya koydu.
Hakkında 2 bin 747 kararın verildiği
Türkiye'yi, 2 bin 166 kararla İtalya, bin 212 kararla Rusya izledi. Türkiye, 52
yıllık dönemde karara bağlanan 2 bin 747 davanın 2 bin 404'ünde AİHS'nin en az
bir maddesini ihlal ettiğinden tazminata mahkûm oldu. 57 davada haklı bulunan
Türkiye'nin 204 dosyası dostane çözüm ya da düşme kararı ile sonuçlandı.
Türkiye, toplam kararların yüzde 87,5'inde mahkûm oldu. Bu rakamlar, Türkiye'ye
"en çok mahkûm olan ülke" unvanını kazandırdı.
Bu gerekçelerle anılan kurumun
kurulması gerçekçi olmayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyorum.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Gök, Sayın İnce, Sayın Akar,
Sayın Özdemir, Sayın Fırat, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın Bayraktutan,
Sayın Kart, Sayın Nazlıaka, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Demiröz, Sayın
Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Öztürk, Sayın Soydan, Sayın Toprak, Sayın Tunay.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının Geçici 1. maddesinin 5. Fıkrasında yer alan “geçici” ibaresinin
“kadrolu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; artık yavaş yavaş finale geldik bu kanun maddesinde
ama kanun maddesinde finale gelmek bir şey değiştirmiyor, böyle önemli bir
kanun bütün muhalefetin de desteğiyle, birlikte çıkartılması gerekirken,
iktidar kendine hizmet edecek böyle bir kanun ve bir kurum oluşturarak böylece
kurum listesine yeni bir kurum eklemiş oluyor.
Bunu ilk defa yapmıyor, buna alıştık artık.
Bakın, bunu daha önce TÜBA’da denediler, TÜBA’da da Bakanlar Kurulu kararıyla
yönetimini oluştururken, Genel Kurulunu oluştururken, bilim adamı sıfatı
taşımayıp, aynı sıfatı öngörüp buraya, Genel Kurula yolladılar ama akademik
çevrelerin, özellikle yurt dışındaki akademik çevrelerin yoğun baskısı
sonucunda da bundan vazgeçmek zorunda kaldınız ve TÜBİTAK’ın seçmesini
sağladığınız. Ama bu bir aldatmacaydı tabii. Nasıl bir aldatmacaydı? TÜBİTAK’ın
da birçok üyesini yine AKP Hükûmeti seçmekte ve sonuç değişmemektedir. Burada
da aynı şey yapılmakta, Hükûmet tarafından 7 üyesinin atandığı, Cumhurbaşkanı
tarafından seçilen üyelerin oluşturduğu bir kurum teşkil etmeye çalışıyorsunuz.
Bu kurumun da çalışabilmesi için… Ki Hükûmet tandanslı bir kurum olacak. Zaten
ülkedeki insan hakları ihlali Hükûmetin talimatı ya da devletin organları
tarafından yapılmakta, böyle bir kurumun, devletin memurları tarafından
oluşturulan bir kurumun da bu amaca hizmet etmeyeceği açıkça bilinmektedir.
Peki, ne yapılmalıydı? Özgür bir kurum, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin
ve baroların oluşturacağı bir kurum ve özgür bütçesi olan bir kurum
oluşturulmalıydı ve kararlarını da özgürce verebilmeliydi.
Peki, böyle bir kurum Türkiye’de
çalışabilir mi? Böyle bir kurumun sadece Türkiye’de değil dünyada da
çalışabilmesi için o ülkenin demokratik olması gerekiyor yani demokratik bir
yöntemle yönetilmiş olması gerekiyor. Peki, Türkiye demokrasiyle mi
yönetiliyor? Hayır, bugün Türkiye demokrasiyle yönetilmiyor, Türkiye’de tek
kişilik bir iktidar var ve o iktidarın temsilcileri burada sadece ellerini
kaldırıp indirmekle meşguller. Niye bunu söylüyorum? Çünkü akşamdan beri biz
arkadaşları bu salonda tutabilmek için büyük gayret sarf ediyoruz ama bir türlü
beceremedik, beceremeyeceğiz de herhâlde
bu salonda bulunmalarını.
Şimdi, arkadaşlar, niye bunu söylüyorum
demokratik bir ülkede? “İleri demokrasi” adı altında on yıl önce halktan onay
aldınız ve almaya da devam ediyorsunuz bugünlerde ama bir gün buralara
toslayacağınızı her seferinde ifade ediyorum. Niye ifade ediyorum? Çünkü
Türkiye’de ifade özgürlüğü yok. Eğer ifade özgürlüğü olmuş olsa, bugün
üniversitelerde, bugün sivil toplum örgütlerinde bu yasalar tartışılır, bundan
önceki Ombudsmanlık Yasası, bundan önceki 4+4 gibi yasalar tartışılırdı ve o
tartışmalar sonucunda oluşan ortak akılla bu Meclise gelir ve Meclisteki
muhalefet partilerinin desteğiyle de bu iş sonuçlandırılırdı. Ama bunların
hiçbiri yapılmıyor.
Sadece burada mı? Bakın, bir Uludere
olayı yaşadık. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülke kendi insanını öldürmez, eğer
öldürürse de bunun cezasını verir. Siz Avrupa’da, demokrasiyle yönetilen
ülkelerde böyle bir olaya şahit oldunuz mu? Olamazsınız. Altı ay geçti,
sorumlularını bilmiyoruz. Sorumlularını bilsek de çözemiyoruz. Niye çözemiyoruz?
Çünkü ülke, devlet kendi insanını öldürüyor. Peki, bu kurul başvurduklarında
buna ne cevap verecek? Veremeyecek, yine günü kurtarmak için birtakım olaylarla
geçiştirecekler.
Gözaltı süreleri Türkiye’de bütün
Avrupa ülkelerinden çok daha fazla, hatta gözaltı süresi olmayan süreler var.
Dünkü İstanbul olayında olduğu gibi, paketleyip götürüyor polis, nerede olduğu
belli değil vatandaşın. Önce orada bir haşlıyor, önce orada bir işkence
yapıyor, önce orada bir gardını düşürüyor, sonra karakola getiriyor yeni bir
olaymış gibi, gözaltı süresi ondan sonra başlıyor. Sadece bu da değil, gözaltı
sürelerinin içerisinde bir de işkence var. Karakollara gitmekten korkuyor.
Geçen gün bir bayan vatandaş arıyor, diyor ki: “Komiser taciz ediyor, komiser
bizi her türlü suçla suçluyor ve dışarı atmakla tehdit ediyor, dövmekle tehdit
ediyor.” gibi olayları anlatıyor.
Bununla birlikte uzun tutukluluk
süreleri, bununla birlikte cezaevi koşulları… Bakın, dünyanın hiçbir yerinde 13
kişi bir cezaevinde öldüğü zaman… Ki bu devletin ihmaliyle ölmüştür. Bizim
arkadaşlarımız aylardır cezaevlerinde denetimler yapıyorlar, bu denetim
sonuçlarını da gelip bu kürsülerden açıklıyorlar. Bu kürsüden açıkladıkları hiçbir
sonuca itibar etmediniz, sizin Hükûmetiniz döneminde 13 tane insanı cayır cayır
yaktınız diyorum. Evet, yaktınız; bunun da aksini kimse iddia edemez. Böyle bir
olay başka bir ülkede gerçekleşmiş olsaydı, o Ali Dibo oradan istifa eder ya da
kendine harakiri yapardı ve bugün o makamı, o koltuğu doldurmazdı. Ama bu
ülkeyi –maalesef- sorumluluk sahibi insanlar yönetmediği için, olumsuz
olayların hepsinden başka insanlar sorumlu, Türkiye’de yapılan iyi şeylerden de
Sayın Hükûmet sorumlu. Sayın Arınç’ın da açıkladığı gibi, iyi şeyler onlardan,
Allah vergisi, onlardan yapılıyor ama kötü şeyler hiç bulaştırılmıyor, on
yıldır bu ülkeyi sanki başka hükûmetler yönetiyor.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunacağım…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Her beş
dakikada bir yoklama isteniyor.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…
Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın
Bayraktutan, Sayın Tezcan, Sayın Özdemir, Sayın Fırat, Sayın Öner, Sayın Tanal,
Sayın Acar, Sayın Nazlıaka, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Demiröz, Sayın
Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Ekşi, Sayın Öztürk, Sayın Toprak, Sayın Öz, Sayın
Tunay, Sayın Soydan.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oyluyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 23. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 23- Bu kanun 01.07.2012
tarihinde yürürlüğe girer.”
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Salih Fırat
İstanbul Tunceli Adıyaman
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Salih Fırat, Adıyaman Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte
olan İnsan Hakları Kurumu yasasında… Tabii, Türkiye’de, biliyorsunuz, insan
hakları konusunda sicilimizin iyi olmadığı, sicilimizin kötü olduğu artık
herkes tarafından kabul edilmektedir; muhalefetiyle iktidarıyla birlikte,
Türkiye’de insan hakları ihlalinin had safhada olduğu, Avrupa Birliği ülkeleri
arasında sicilimizin kötü olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.
Tabii, temel kriter olarak bizce önce
insanı sevmek gerekiyor yani insan kelimesini benimsemek gerekiyor. Kim olursa
olsun, ne olursa olsun dini, ırkı, insan olarak görüp yaratılanı Yaradan’dan
dolayı sevmek gerekiyor, ondan sonra insan hakları aramak gerekiyor. Bakın,
Türkiye’de… Öyle bir ülke düşünün ki cezaevlerinde kapasitenin 3 katı insan
tutuklu veya hükümlü, üniversite öğrencileri ücretsiz eğitim istiyor diye
cezaevlerinde, onlarca yıl ceza alıyor; üniversite öğrencileri poşu takıyor, onlarca
yıl ceza alıyor. Yani öyle yasalar yapmışız, öyle kanunlar getirmişiz ki hiçbir
insan kendini ifade etme cesaretini bile gösteremeyecek, bir insan hakkını bile
talep edemeyecek; evrensel insan hakkını bile talep edemeyecek hâle gelmişiz.
Bütün bunları, iktidara gelen hükûmetler, iktidara gelmeden önce eleştirirler,
kötüdür derler ama kendileri geldiklerinde daha da kötü yaparlar. Mevcut AKP
Hükûmeti de on yıldır Türkiye’yi yönetiyor ancak insan haklarının ihlali
konusunda hiçbir önlem almadı.
Bakın, Türkiye sürekli Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde ceza alıyor. Bu, Türkiye'nin bir yüz karasıdır, insanlık
adına yüz karasıdır. Ne oldu da bu hâle geldik yani ne oldu da Türkiye’de bu
kadar insan cezaevine girdi, bu kadar insan tutuklanıyor, bu kadar insan olduk
yere hakkını isterken hapse giriyor?
12 Eylülden sonra, özellikle 12
Eylülden sonra dönemin cuntası bütün insanlarımızı ezdi geçti. Bunlar içinde
özellikle sosyal demokrat kesimi ve Kürtleri çok ezdi. Evet, bütün kesimleri
ezdi ama özellikle Kürtleri ve sosyal demokrat, sol düşünceyi ezdi bitirdi ve
bugünkü iktidarın bugünkü hâlini hazırladı. Elbette ki bugünkü iktidar o
dönemin yasalarını değiştirme gereği görmüyor, çünkü o yasalarla burada.
Dolayısıyla, bakın, daha dün Hakkâri’de
şehitlerimiz oldu, gençlerimiz öldü. Her gün Türkiye'de teröre şehit veriyoruz.
Kürt meselesi, Kürt sorunu, terör
sorunu, yani adını ne koyarsanız koyun Türkiye'nin birinci gündeminde olan bir
sorun var. Bu sorun çözülmüyor, tam tersine gittikçe zor hâle getiriliyor.
Bakın, arkadaşlar, Türk Ceza Yasası,
özel yetkili mahkemeler, terörle mücadele kanunları, bunlar hep çıkarıldı.
Nedeni terör, ama Türkiye'de terör niçin oluşuyor, neden oluşuyor diye bir
analiz yapılmadı. Niçin Türkiye'de terör oluyor, bunu araştırmıyoruz.
Yıllarca “Kürt” kelimesini inkâr ettik,
“Kürt yok.” dedik, “Kürtler yok.” dedik, “Kürtçe yok.” dedik, insanların Kürtçe
konuşma hakkını yasakladık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yanlış
yaptınız.
SALİH FIRAT (Devamla) – Ya, bir insan
doğarken annesinden dilini seçme hakkı olabilir mi? Ana dilleri yasakladınız.
ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Siz
yasakladınız, biz mi yasakladık?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz
yasakladınız, biz serbest bıraktık.
SALİH FIRAT (Devamla) – Ondan sonra bu
dillerinde konuşma hakkını isteyen insanları hapse tıkmak için kanun
çıkardınız. Taş atan çocukları hapislere attınız. Ücretsiz eğitim isteyen
çocukları hapse attınız. Mevcut Hükûmete muhalif olan insanları batıda
“Ergenekon”, doğuda “KCK” diye içeri attınız. On binlerce insanımız faili meçhullere
maruz kaldı, hâlâ bunları kimin öldürdüğü konusunda bir gelişme yok.
Bu yasada bu Kurum oluşturulurken,
Kurumu hükûmet oluşturuyor. Bir hükûmet düşünün, insan hakları ihlalini
yapıyor, insanlarını öldürüyor, insanlarını hapse atıyor, tutukluyor, hesap
vermiyor, Hükûmetin kurduğu bir kurum kalkıp Hükûmetten hesap soracak. Bu
çelişkiye herkes güler ya, “Bu nedir?” derler. Böyle bir kurum olmaz. Barolar
Birliği vardır, Türk Tabipler Birliği vardır, işçi sendikaları vardır, işçi grupları vardır, işveren grupları
vardır. Bunlar elemanlarını göndersinler, bu Kurum böyle oluşsun. Hükûmet
seçecek, ondan sonra Hükûmetin yaptığı insan hakları ihlalini bu Kurum gelip
eleştirecek. Bu olmaz. O yüzden, bu yasa amacına uygun değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ancak yoklama talebi vardır.
Yoklama talebinde bulunan sayın üyeleri
tespit edeceğim: Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın Tezcan, Sayın Fırat, Sayın
Özdemir, Sayın Akar, Sayın Özel, Sayın Tanal, Sayın Ekinci, Sayın Kaleli, Sayın
Tayan, Sayın Demiröz, Sayın Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Aydın, Sayın Ekşi,
Sayın Öztürk, Sayın Soydan, Sayın Şafak, Sayın Nazlıaka, Sayın Koç, Sayın Öz.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Şimdi, pusula gönderenlerin
isimlerini okuyorum:
Sayın Ramazanoğlu? Yok.
Sayın Gürsoy Erol? Burada.
Sayın Arınç? Burada.
Sayın Ayhan Sefer Üstün? Burada.
Sayın Mehmet Akyürek? Yok.
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu kanun hükümleri Bakanlar Kurulu
tarafından TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun görüşü alınarak
yürütülür.”
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Salih Fırat
İstanbul Tunceli Adıyaman
B. Süheyl Batum İlhan Demiröz
Eskişehir Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi işleme
alamazsınız.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Efendim, biz yasama meclisinin bir
komisyonuyuz, böyle bir önergeye katılamayız.
Teşekkür ediyoruz. Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu
önergeyi işleme alamazsınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi işleme
alamazsınız efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Türkiye Büyük
Millet Meclisi yürütme organı değildir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önergeyi
işleme nasıl alırsınız Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) - Yani, İnsan
Hakları Komisyonu…
BAŞKAN – Ne için söylediniz Sayın
Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye Büyük
Millet Meclisi yasamadır, yürütme erki değildir, yürütmeyi paylaşması söz konusu
olamaz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Anayasa’ya
aykırı önergedir efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bu önergenin
işleme alınması bile doğru değil.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de
katılıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – İyi de yani kabul
edilse nasıl olacak şimdi?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Demiröz.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 279 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 24’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarının salt kişi özgürlükleri
anlamında algılanmaması gerekir. Bugün, ülkemizde, gelecek kuşakları olumsuz
yönde etkileyecek bir olguyla karşı karşıyayız. O da GDO’lu, genetiği
değiştirilmiş organizmalı ürün açısından ülkemizin bir deney tahtası olmasıdır.
23/12/2011 tarihinde, yem amaçlı kullanılmak üzere, on üç mısır çeşidine izin
verilmiştir. Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, GDO’lu besinlerin
hayvanlara zararı olduğunu, insanlar için tehlike olmadığını ifade etmiştir.
İzin verilen GDO’lu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt,
yumurta, peynir gibi ürünler üzerinde GDO’lu yemle beslenen hayvanlardan elde
edildiğine dair bir etiketleme zorunlu olmadığına göre insanlarımız bilinmeyen
bir deney parçası olmayacak mıdır?
Değerli milletvekilleri, insan hakları
konusunda iki örnek de seçim bölgemden vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi,
Bursa Orhaneli Başköy mermer ocağı. Bu mermer ocağının yıllardır çalışmasından
su kaynaklarının kirlendiğini ve bunun İl Özel İdaresi tarafından tespit
edilmesine rağmen bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığını, köy muhtarının ve
İhtiyar Heyetinin ilgi çekmek anlamında istifa ettiğini belirtmek istiyorum. Bu
bir insan hakları ihlali değil midir?
İkinci örneğim: Orhangazi’de bir
tekstil fabrikası var. 2000 yılına kadar gayet iyi çalışan bu fabrika, almış
olduğu borç yüzünden bir B şirketine, finans kurumuna devredilmiş, ilgili firma
sahibi burada bir kiracı olarak yıllarca çalışmış. Ancak gelin görün ki 14
Mayıs 2012 tarihinde bu finans kurumu fabrikayı kapattığını ve işçileri kapıya
koyduğunu, işçilerle ilgili bir kıdem tazminatının söz konusu olmadığını ifade
etmiştir. İşçiler 14 Mayıs 2012 tarihinden itibaren grevdedir arkadaşlar ve
buradan, bir annenin Muğla’daki çocuğunu getirebilmek için asgari ücretle
çalıştığını, dört aydır ücret almadığını ve 200 işçi arkadaşımızın
akıbetlerinin bilinmediğini de ifade etmek istiyorum. Bu arkadaşlarımıza
devredilirken herhangi bir sözleşmede ne gibi haklarla devredildiği de
belirtilmemektedir. Bu bakımdan, bugün bu arkadaşlarımızın işlerini kaybetmesi,
iş konusundaki sıkıntıları bir insan hakları ihlali değil midir?
Değerli milletvekilleri, böyle bir
olguya duyarsız bir anlayışı, insan hakları konusunda, öngörmek zor olsa gerek…
Bugün bu
konularda bu derece duyarsız olan Hükûmetin -az önce örnek
verdim ki, Türkiye’de binlerce örnek verebiliriz bu duruma- bu bakımdan insan
hakları konusunda da bir yasa çıkarmaktan öteye gidemeyeceğini ifade etmek
istiyorum. Neden bunu söylüyorum? Çünkü köylümüz sizden -uygulayamayacağınız
yasaları çıkarmayın- temiz su, sulama suyu istiyor, ayrıca işçi kardeşlerimiz
de iş güvenliği istiyor.
Hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama talep
ediyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ancak yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın Tezcan,
Sayın Fırat, Sayın Çelebi, Sayın Akar, Sayın Gümüş, Sayın Özel, Sayın Tanal,
Sayın Bulut, Sayın Düzgün, Sayın Ekinci, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın
Demiröz, Sayın Canalioğlu, Sayın Aydın, Sayın Nazlıaka, Sayın Öz, Sayın Soydan.
Evet, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzük 86’ncı madde gereğince oyunun
rengini belli etmek için ve lehte olmak üzere söz isteyen Recep Özel, Isparta
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; 279 sıra sayılı Kanun’un görüşmelerini tamamladık.
Oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün akşamdan beri muhalefetimizin
olumlu katkılarıyla yasa iyi bir noktaya geldi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu katkılarının devamını arzu ediyoruz. İnşallah, önümüzdeki bütün
kanunlarda aynı katkıyı gösterirler diliyorum.
Oyumun “Evet” olduğunu bildiriyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Oyunun rengini belli etmek için ve
aleyhte söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün siyasi tarihimizin ve Türkiye’mizin cumhuriyet
tarihinden itibaren ve daha önceki köklerinden bugüne geldiğimiz bu zamana
kadar bu Parlamentonun en ağır kararlarından bir tanesini aldınız. Nasıl
alkışlıyorsunuz, nasıl içinize sindiriyorsunuz, hayret etmemek mümkün değildir.
Bu bir utanç yasasıdır; utanç
yasasıdır! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) İnsan hakları bugün Türkiye’de
sınıfta kalmıştır, bugün iktidar Türkiye’de sınıfta kalmıştır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar bize
ait, takdir bize ait. Millete ait takdir. Ayıptır ya, böyle şey olur mu?
LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, biz, bugün Türkiye’nin, sizlerin kaderine en ufak bir konuda
dahi bırakılamayacağına bir kez daha kanaat getirdik. Sizler bugün insan
haklarını ayaklar altına aldınız. (CHP sıralarından alkışlar) Sizler bugün
Türkiye’ye bir utanç yaşattınız. Tüm dünyanın reddettiği, Avrupa Birliğinin
gözünü Türkiye’ye diktiği, nasıl bir yasa çıkartacak dediği bir konuda elinizin
tersiyle bütün ilkeleri ittiniz. Yazıklar olsun sizlere! (AK PARTİ sıralarından
“Otur yerine!” sesleri, gürültüler.)
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, böyle konuşma olur mu? Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Devamla) - İnsan hakları
sizlere bırakılmayacak bir haktır, kutsaldır. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Size
yazıklar olsun! Ne biçim insan bu.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök, bu cümle
kullanılabilir mi?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle
konuşma olur mu Sayın Başkan? Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
LEVENT GÖK (Devamla) – Yazıklar olsun
sizlere!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ayıptır,
ayıptır!
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Size yazık!
BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen…
LEVENT GÖK (Devamla) – Sizlere
bırakmayacağız bunları. Utanın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler ve sıra
kapaklarına vurmalar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) -
Saygısızlık yapıyorsunuz. Böyle saygısızlık olmaz.
LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’deki
insan haklarını ayaklar altına aldınız. Sizler medyayı kuşattınız, sizler
yargıyı kuşattınız. İnsan haklarını kuşatmak istiyorsunuz; ona izin vermeyeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler ve sıra kapaklarına vurmalar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ne biçim
konuşuyorsunuz.
LEVENT GÖK (Devamla) – İnsan hakları
sizin kuşatmanıza sığmayacak kadar yüksektir. Bizler Cumhuriyet Halk Partililer
olarak sizlerin karşısında duracağız. Yazıklar olsun!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sana
yazıklar olsun!
LEVENT GÖK (Devamla) – İnsan haklarını
bu kadar ayaklar altına alan bir iktidarı ve bir Meclis grubunu görmekten
gerçekten utanç duyuyorum.
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Biz de
senden utanıyoruz, senin gibi insandan utanıyoruz.
LEVENT GÖK (Devamla) – Bütün sivil
toplumun, bütün Türkiye’nin en saygın insanlarının görüşlerine karşı çıktınız.
Nasıl alkışlıyorsunuz bunları? Nasıl alkışlıyorsunuz? Nasıl içinize
sindiriyorsunuz? Bugün Türkiye’deki yaşattığınız bu utanç tablosunun altında kalacaksınız.
İnsan hakları savunucuları her yerde bunun hesabını sizden tek tek soracak. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Sizler bugün insan haklarını devletleştirdiniz.
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sizin insan
haklarınızı gördük biz!
LEVENT GÖK (Devamla) – Elbette bunu
yaparken bilinçli yaptınız. Çünkü her gün, her dakika Türkiye’de insan
haklarını ayaklar altına alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından “Hadi be!”
sesleri) Sizin memurunuz olan bir insan hakları kurumuna ihtiyacınız vardı. Bir
memur kurum istiyorsunuz, bir atanmış kurum istiyorsunuz. Alın, alın bu Kurumu
ne kadar taşıyacaksınız? Taşıyamayacaksınız. Yarından itibaren sokaklarda bütün
insan hakları savunucuları yakanıza yapışacak “Ne yaptınız?” diye. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ne yaptınız diye yakanıza yapışacak!
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Sizin insan
haklarınızı biliyoruz!
LEVENT GÖK (Devamla) - Konuşun,
konuşun! Ama bizim vicdanımız hür, alnımız açık. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Dersim’i söyle.
LEVENT GÖK (Devamla) - Biz bugün
alnımızın akıyla bir yasayı reddetmek için oy kullanacağız. Her zaman konuşacak
sözlerimiz var bizim. Bizler Türkiye’nin insan hakları tarihine belgelerimizle,
konuşmalarımızla geçiyoruz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Biliyoruz,
biliyoruz!
LEVENT GÖK (Devamla) - Sizler
ayıplarınızla geçeceksiniz. Cumhuriyet Halk Partisi sizlere bu meydanı
bırakmayacak değerli arkadaşlarım.
İnsan hakları savunucuları, sivil
toplum örgütleri, işte AKP’nin gerçek yüzü budur. Kendi yaptıkları ihlallere
karşı bir memur kurum getiriyorlar. Bu memur kurumu biz tanımıyoruz. Bu memur
kurum sizindir, AKP’nindir, iktidarındır, Türkiye’nin insan hakları kurumu
değildir. O nedenle bizler göğsümüzü gere gere, vicdanımız rahat, alnımız açık,
bu yasaya ret oyu vereceğiz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Yürü… Yürü…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sataşmadan
söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin
lütfen.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Değerli
arkadaşlar, millet iradesi işte böyle bir şey. Tokadı öyle yüksek vuruyor ki,
öyle güçlü vuruyor ki kimyalarını bozuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada her arkadaşımızın kullandığı oy milletin iradesini temsil eder,
başkasının iradesini temsil etmez.
LEVENT GÖK (Ankara) – Talimat, talimat
onlar. Talimat hepsi.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Eğer
arıyorsan, talimatla nasıl iradenin ipotek aldığının örneğini arıyorsan Anayasa
görüşmelerine bakacaksın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Talimatla
yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Anayasa
görüşmelerinde burada Grubunun nasıl bloke edildiğini, nasıl emirle, talimatla
oy kullandığına bakacaksın, hatırlayacaksın.
LEVENT GÖK (Ankara) – Bundan insan
hakları çıkmaz Canikli. Sen de biliyorsun bunu, hepiniz biliyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Burada
suçlamada bulunurken önce kendi geçmişine bakacaksın. Kendi tarihine bakacaksın
ondan sonra konuşacaksın.
LEVENT GÖK (Ankara) – Tarihsel sorumluluğunuz
var hepinizin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Burada bu
arkadaşlar, bu milletvekilleri ve tüm milletvekilleri aslında milletin
iradesini kullanıyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sen kendi
tarihine bak, karanlık tarihine bak.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Milletin
iradesiyle problemin olabilir; otuz yıldan beri olabilir, elli yıldan beri
olabilir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Senin tarihin
yobazlık ve gericilik.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Belki bu
sorun -millet iradesiyle problemin- bir elli yıl daha sürebilir, belki yüz yıl
sürebilir. Böyle giderse yüz yıl da sürer hiç merak etme ama bu bizim sorunumuz
değil. Buna rağmen, milletin iradesi burada en güçlü şekilde, en gür şekilde
kullanılmaya devam edecek, bağırsanız da devam edecek…
LEVENT GÖK (Ankara) – Sivil topluma
karşısınız, herkese karşısınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
…çağırsanız da devam edecek, hoplasanız da devam edecek, zıplasanız da devam
edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Herkes elinin
tersiyle itti bu yasayı, herkes elinin tersiyle itti.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Saygı
duymanız lazım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen
saygısızlık yapıyorsun, senin hayatın saygısızlık.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Burada
kullanılan iradeye ve oya saygı duymayan millet iradesine saygısızlık yapıyor,
yapılan budur başka bir şey değildir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sensin
saygısız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Kanaatinizi, görüşünüzü söylersiniz, eleştirinizi yaparsınız…
LEVENT GÖK (Ankara) – Nerede
söyleyeceğiz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Her türlü
eleştirinizi yaparsınız, buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz, olmadı zaten.
Sabahtan beri muhalefet eleştirisini yapıyor, ona kimse bir itirazda bulunamaz.
Düşüncenizi söylersiniz, katkınız varsa onu da yaparsınız. Nitekim, dünden beri
yapılan görüşmelerde birçok önerge kabul edildi, muhalefete mensup
arkadaşlarımızın da önergesi kabul edildi.
LEVENT GÖK (Ankara) – Hangisini kabul
ettiniz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu da son
derece doğaldır.
LEVENT GÖK (Ankara) – Hangisini kabul
ettiniz? Siz yoktunuz bile toplantıda.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama çıkıp
burada, sonuçta millet iradesini burada tahakkuk ettirmek durumunda olan, bu
görevle burada bulunan arkadaşlarımızın ortaya koyduğu kanaatlerini ve
düşüncelerini saygısızca değerlendiremezsiniz. Bu, millete saygısızlıktır. Bu,
millet iradesine saygısızlıktır. Bunu reddediyoruz, bunu iade ediyoruz. Siz
milletin iradesine saygı duymayabilirsiniz, tepeden bakabilirsiniz ama biz o
iradenin önünde saygıyla eğiliyoruz… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) – Talimat, talimat…
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – … ve o
iradenin bu Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği görevi kararlılıkla sonuna
kadar yerine getireceğimizi burada bir kez daha ifade ediyorum. İrade
noktasında en ufak bir sıkıntı olmadan sonuna kadar milletimizin bizden
istediği şekilde yerine getireceğimizi bir kez daha ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
Sayın Canikli… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Niye müdahale ediyorsunuz?
LEVENT GÖK (Ankara) – Ne bağırıyorsunuz
ya, ne bağırıyorsunuz? Grup Başkan Vekilimiz konuşuyor, ne bağırıyorsunuz?
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Canikli
konuşmasında “Utanılacak tarihinize bakınız.” dedi, “Millet iradesine saygınız
yok.” dedi…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
“Tarihinize bakınız.” dedim, “utanılacak” kelimesi yok orada Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) - …ve birçok
önergenin kabul edildiğini söyleyerek açıkça partimize, partimizin tüzel
kişiliğine ağır hakaretlerde bulundu.
BAŞKAN – “Bu vesileyle sataştı.”
diyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Evet, sataşma
var efendim.
BAŞKAN – İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi
gereğince buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeyelim.
2.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Canikli, bizim tarihimizde
utanılacak bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından “Var, var” sesleri, gürültüler)
Bizim tarihimizde Kurtuluş Savaşı var.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Milletin
tarihinde o Kurtuluş Savaşı, sizin tarihinizde değil.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Dersim var,
Dersim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bizim
tarihimizde Lozan var. Bizim tarihimizde Hatay’ın anavatana katılması var,
demir yollarının başlangıcı var. Sizin tarihinizde, sizin arkanızda ise sadece
Remzi Gür’ün ceketi var. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bizim
arkamızda millet var, millet.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz özgür
iradeli milletvekilleri değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Siz
özgür iradenizi teslim etmişsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Aynaya bak önce,
aynaya.” sesi)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Söyleyene
bak, söyleyene.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz MİT
Yasası’nı çıkararak, siz burada İnsan Hakları Kurumunu Bakanlar Kuruluna
bağlayarak, siz devlet sırrını Recep Tayyip Erdoğan’ın iki dudağı arasına
bırakacak kadar… Siz bu kanunla özerkliği olmayan, bütçesi olmayan, kapıkulu
bir kurum kuruyorsunuz. Siz iktidar sarhoşluğu içindesiniz. Siz bütün kurumları
diz çöktürmüş, bütün kurumları fethetmiş olabilirsiniz, bütün kurumları
dönüştürmüş, başkalaştırmış, kendinize uşak konumuna getirmiş olabilirsiniz ama
bu milletin Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi direnmeye devam edecektir. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bizim tarihimizde üniversite reformu
var, köy enstitüleri var, çimento fabrikaları var, şeker fabrikaları var…
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Yasaklar var…
MUHARREM İNCE (Devamla) – …sizin
tarihinizde cumhuriyete karşı ayaklanmalar var. Bizim arkamızda Birinci İnönü
zaferi var, İkinci İnönü zaferi var…
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sizin arkanızda
darbeler var, darbeler.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …sizin
arkanızda RAMSEY’in ceketi var, ceketi, o kadar. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Darbe
şakşakçılığı var, Ergenekon avukatlığı var.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tamamı açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı’nın açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 244
Kabul :
200
Ret : 44 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem
Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.02
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
3’üncü sırada yer alan, Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 287 sıra sayısı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu tasarı İç Tüzük'ün 91'nci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Sırrı Kanun Tasarısı
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarında millî iradeye saygıdan bahsetmek âdet oldu,
demokrasinin olmadığı ülkelerde sık sık demokrasinin konuşulduğu gibi,
gerçekten dürüstlüğün olmadığı bir ortamda sık sık dürüstlükten bahsetmek gibi.
Şimdi, az önce de AKP Grup Başkan Vekili millî iradeye saygıdan bahsetti.
Şimdi, arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarında millî iradeye saygı duymak, sadece çoğunluk partisinin
dediklerine uymak demek değildir; yasa yapma sürecine, tekniğine, yöntemine,
ahlakına, adabına, teamülüne saygı göstermek demektir.
Şimdi, üzüntümü belirtmek istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında gerçekten yasama faaliyetlerinin sadece
çoğunluk partisi milletvekillerinin parmaklarını kaldırma ve indirme
etkinliğinden ibaret hâle getirilmesini üzüntüyle karşılıyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi, elimdeki kanun tasarısı, devlet
sırrı. Herkes görsün, televizyon kapalı, belki halk göremeyecek. Şimdi, bu
kadar kalın olduğuna bakmayın bunun, bunun bu kadar kalın olduğuna bakmayın,
bunun içinde Adalet Komisyonunun raporu var, alt komisyonun raporu var, alt
komisyona muhalefet şerhleri var ve üst komisyonun raporu var, üst komisyona da
muhalefet şerhi var.
(x) 287 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, 2
geçici madde olmak üzere toplam 13 maddeden ibaret ama buraya nasıl
getiriliyor? Temel kanun olarak getiriliyor. Şimdi, millî iradeden, saygıdan
bahseden Canikli keşke burada olsaydı. Bakın, burada çok açık bir şey söylemek
istiyorum: Temel kanun nedir? Hemen İç Tüzük’ün 91’inci maddesi, temel kanunun
ne olduğunu tanımlıyor. Temel kanun, tasarı ve tekliflerin madde madde değil,
maddeler okunmaksızın bölümler hâlinde görüşüldüğü kanundur. Peki, Hükûmet
istedi diye her tasarı ve teklif burada temel kanun olarak görüşülür mü? Temel
kanun olarak görüşülmesinin şartları, koşulları, kısıtlamaları yok mu? Var.
Meclis İçtüzüğü’nün 91’inci maddesini okuyorum, diyor ki: “Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel
ilkeleri içermesi…” Şimdi, bu kanun tasarısı, yani geçici maddelerle birlikte
on üç maddelik bu kanun tasarısı, bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle
veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde hangi genel ilkeleri içeriyor? Hangi
hukuk dalını sistematik olarak değiştiriyor? Devam ediyoruz: “…kişisel veya
toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel
kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında
uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler
arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması; önceki yasalaşma
evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne bağlı tutulması gibi özellikleri
taşıyan kanunları…” Allah aşkına, Allah’ınızı severseniz, bu on üç maddelik
kanun teklifinde temel kanun olarak görüşülmesini gerektiren hangi koşula
uyuyor bu? “Ben yaptım, oldu.” mantığı.
Şimdi, peki, demokrasi, millî irade,
çoğunluk partisinin azınlığa tahakkümü müdür? Parlamentoda çoğunluk partisinin
muhalefet partilerinin üzerinde dikta oluşturması mıdır demokrasi? Millî
iradeye saygı bu mudur? Millî iradeye saygı, Meclis İçtüzüğü’ne, Anayasa’ya,
yasa yapma tekniğine, ahlaka, adaba saygıdır önce.
Değerli arkadaşlarım, bu görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı Anayasa’mızda ifadesini bulan “Konusu suç olan emir
yerine getirilmez.” hükmüne açıkça aykırı olmasına rağmen, bugüne kadar devlet
sırrı uygulaması devam etmiş ve “devlet sırrı” kavramına sığınılarak pek çok
suçun oluşturulmasının önü kapatılmıştır.
Gladyo tipi örgütlenmeler ülkemizde de
“kontrgerilla”, “derin devlet” adı altında uzun yıllar hüküm sürmüş, koruma ve
kollama altında suç işlemeye devam etmişlerdir. Suç örgütleri, özellikle
1970’li yıllardan bu yana toplu kıyımlar, faili meçhuller, işkenceyle
öldürmeler çerçevesinde devleti koruma, devletin güvenliğini sağlama
bahanesiyle bizzat devlet güvencesinde terör estirmişler, devlet sırrı
kavramından da yararlanarak koruma altına alınmışlardır. Şimdi bu yasa
tasarısıyla durum yasal hâle getirilmektedir.
Bu yasa tasarısı, devletin
demokratikleştirilmesi, bireyin özgürleştirilmesi mücadelesinin önünde en büyük
settir.
Başbakan, bugüne kadar elinde topladığı
pek çok yetkiye ilave olarak bu tasarıyla yeni yetkiler almaktadır. Neyin
devlet sırrı olduğunu, neyin devlet sırrı olmadığını, yasaya göre devlet
sırlarını açıklamak suç olduğuna göre neleri açıklamanın suç olup olmadığını,
nelerin devlet sırrı olmaktan çıkarılacağını fiilen Başbakan belirleyecektir ve
bu karara göre mahkemeler bile belge teslim etmeme hakkına sahip olacaktır.
Çünkü, tasarının 5’inci maddesi hükmüne göre; bir bilgi, belge ve kaydın,
devlet sırrı niteliğinde olması sebebiyle, koruma altına alınmasına Devlet
Sırrı Değerlendirme Kurulu karar verecektir.
Yine tasarının “Devlet sırrı olmaktan
çıkarma” başlıklı 7’nci maddesine göre; devlet sırrı olarak koruma altına
alınan bir bilginin devlet sırrı olma özelliğini kaybettiği nedeniyle devlet
sırrı olmaktan çıkarılmasına yine Kurul karar verecektir.
Tasarının 8’inci maddesi hükmüne göre;
mahkemeler tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge
ve kayıtlar Kurulca mahkemelere verilmeyebilecek, yani Kurul isterse verecek
istemezse vermeyecek.
Peki, şimdi, tasarıda adı geçen bu
Kurul kim? Bu da tasarının 4’üncü maddesinde söylenmiş. Tasarının “Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulu” başlıklı 4’üncü maddesi ne diyor? Diyor ki: “Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulu, Başbakanın başkanlığında; Adalet, Dışişleri, İçişleri ve
Milli Savunma bakanlarından oluşur.” Yani Başbakan ve 4 bakan. Peki bu Kurulda
kimin dediği olacak? Tabii ki Başbakanın dediği olacak. Başbakan kim? Hükûmetin
başı. Bakanlar kim? Hükûmetin üyeleri yani devleti yöneten siyasiler.
Bakanların Başbakanın lafının üstüne laf söyleyecek hâlleri yok, Başbakan ne
derse o olacak. Aynı şekilde, yasalarımıza göre devlet sırlarını açıklamak suç
olduğuna göre neyin devlet sırrı olup olmadığına fiilen Başbakanın karar
vereceği dikkate alındığında, neleri açıklamanın suç olup olmadığı da fiilen
Başbakan tarafından belirlenmiş olacaktır. Hâlbuki Anayasa’mıza ve Ceza
Kanunu’muza göre neyin suç olup olmadığı kanunla belirlenecektir. Dolayısıyla, neyin suç
olduğunu belirlemek kanun yapma yetkisine sahip Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir.
Anayasa’mızın 38’inci maddesine göre
idare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran hiçbir müeyyide
uygulayamaz. İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. Oysa
tasarıyla neleri açıklamanın suç olduğunu Kurul, dolayısıyla Başbakan belirleyecektir.
Daha önceki MİT Yasası ve benzeri
yasalarla, az önce yasalaşan İnsan Hakları Kurumu Yasası’yla, bugün de devlet
sırrı yasasıyla Başbakanın sahip olduğu yetki, İtalya’nın Mussolini’sinde,
Almanya’nın Hitler’inde, İspanya’nın Franco’sunda, Şili’nin Pinochet’sinde,
dünyanın diğer faşist liderlerinin hiçbirisinde bile olmayan yetkidir.
Bu tasarı kanunlaştığı takdirde
Başbakan gizli kapaklı işlerin tek bir bileni olacaktır, tüm sırların efendisi,
patronu olacaktır. Başbakan, gizli kapaklı işlerin sır küpü olacaktır. “Sır
küpüm.” dediği MİT Müsteşarından sır küpünün zilyedini teslim alacaktır. Bu
yasa tasarısı, Başbakanın kurmak istediği tek adam modeline, despotik
yönetimine yeni bir yasal kılıftır. Bu yasa tasarısıyla otoriter yönetimden
totaliter yönetime geçiş sağlanacaktır. Demokrasi ve özgürlüklerin tabutuna bir
çivi daha çakılmış olacaktır. Devlet sırrı adı altında suç işlemenin önü
açılacaktır. Birçok bilgi, devlet sırrı olarak yargılama süreçlerinden
kaçırılacaktır. Devlet sırrı kavramına saklanarak gizlenmiş siyasi cinayetlerin
üstü örtülecektir. Bu yasa, siyasi iktidarın gizli kapaklı iş yapmasını, kötü
yönetimini kurumsallaştıracaktır. Hükûmetin sorumsuz ve denetimsiz bir ortamda
faaliyet göstermesini sağlayacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve yol
arkadaşlarının kapalı kapılar ardında yaptıkları gizli kapaklı işler devlet
sırrı olacak ve bu gizli kapaklı işleri açıklayanlar devlet sırrını
açıkladıkları gerekçesiyle hapishanelerde sürüm sürüm süründürülecektir.
Yozlaşma ve yolsuzluklar daha da artacaktır. Başbakan ve yol arkadaşları kötü
yönetimlerinin ve yaptıkları gizli kapaklı işlerin hesabını vermekten
kurtulacaklardır. Birçok bilgi devlet sırrı olarak yargılama süreçlerinden
kurtulacaktır. Devlet sırrı kavramının arkasına saklanılarak siyasi cinayetlerin
üstü örtülecektir. Hukuk devletinin “Kanunun suç saydığı bir fiilin işlenmesi
emrini kimse veremez, kimse de yerine getiremez.” kuralı işlemez hâle
getirilecektir. Eleştirip sorgulanmayan, haber vermeyen bir medya, devlet sırrı
arkasında saklanan, ekonomik, ticari, siyasi iktidarın gizli kapaklı işleri
topluma manipüle etmekte kullanılan sansasyonel soruşturmalar, iş
bilmezliklerin toplumda saklanması hatta giderek emperyalizmin
işbirlikçiliğini, taşeronluğunu yapmanın sorgulanamaması…
Hiçbir ülkede siyasi iktidara bu
boyutta verilmiş açık bir çek yoktur arkadaşlar çünkü zaten hak ihlalleri tüm
dünyada olduğu gibi zaten iktidarlar tarafından yapılır. Halkın ve
yönetilenlerin, bankaları hortumlayıp yolsuzluk yapacak, Akbil yolsuzluğuna
bulaşacak, yoksul Müslümanlardan toplanan paralarla parti kuracak, televizyon,
gemi satın alacak, İsviçre bankalarında hesap açtıracak, Dolmabahçe’de mezara
kadar gidecek sözleşme yapacak, füze kalkanıyla gizli sözleşme imzalayacak,
faili meçhul cinayetlerin soruşturmasını engelleyecek hâli yoktur değerli
arkadaşlarım.
Bu tasarı 1982 Anayasası’nın geçici
15’inci maddesinin tekrarından ibarettir. 1980 darbesini yapan faşist
yöneticiler kendi yaptıkları eylem ve işlemin sorumluluğundan kurtulmak için
geçici 15’inci maddeyi getirdiler. Şimdi de seçimle işbaşına gelmiş ve ikide
bir millî iradenin kendisinden ibaret olduğunu sanan Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı kendini halktan gizleyecek bir mekanizma istiyor. Şimdi soruyorum:
Seçimle gelmiş bir parti kendini halktan neden gizlemek istiyor? Elli yıl
süreyle istediği bilgileri neden saklama gereği duyuyor? Halktan neleri
gizlemeye, saklamaya çalışıyor? Ne yapmış ki onların öğrenilmesi sır perdesiyle
elli yıl örtmeye çalışılıyor? Bu hangi demokraside görülüyor arkadaşlar? AKP
kendini böyle bir yasayla neden garanti altına almaya çalışıyor? Çünkü siyasi
iktidarlar gizli kapaklı iş yaparken, kendilerini, devleti yöneten iktidar
olarak, sürekli gizleme ihtiyacını doğasında hissederler. İktidarlar, çoğu kez
yasa dışı, keyfî yönetim uygulamalarını gizlemek ve denetimden kaçma gibi
olumsuz gerekçelerle sır perdesinin arkasına saklanırlar.
Demokrasi ve özgürlük ile devlet sırrı
arasında ters orantılı bir bağlantı vardır. Toplumlarda demokrasinin gelişmesi
ve özgürlüklerin artması ölçüsünde devlet sırrı alanının daraldığı, şeffaflık
ve saydamlığın arttığı görülür. Özellikle iç politika ve güvenlik konularındaki
sır alanları, işkencelerin, yargısız infazların, faili meçhul cinayetlerin,
insan hakları ihlallerinin, keyfîliklerin, hukuksuzlukların, yolsuzlukların ve
yoksulluğun kaynağıdır. Sır alanlarının genişletilmek istenmesi, halktan
saklanmak istenen ihlallerin, yolsuzlukların çoğaldığının somut göstergesidir.
Bugün halkımızın temel ihtiyacı, neyi
devlet sırrı yapacağı konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine açık çek
vermek değildir, tam aksine sır alanını olabildiğince daraltmaktır.
Egemenliğin kaynağı insandır. Kaynağı
insan olan egemenlik ve dolayısıyla bunun cisimleştiği devlet otoritesi
sorgulanabilmelidir, denetlenebilmelidir. Aynı şekilde denetimsiz devlet ile
devlet sırrı da karşı cephede birbirini destekleyen, birbirini besleyen iki
temel olgudur.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı her
zaman denetlenmekten muaf, bilinmeyen bir alanın varlığını istemiştir. Bu alanı
da devlet sırrıyla kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bilinmeyen, sır olan alanlar
ne kadar geniş olursa denetim olanağı da demokrasi de özgürlükler de o kadar az
olacaktır. Terazinin bir kefesine bilgi edinme hakkı, idarenin denetimi,
saydamlık, katılımcılık, özgürlük ve demokrasi kavramlarını, diğer kefesine
devlet sırrı, denetimsiz idare, yasaklar, hukuksuzluklar, keyfîlikler, otoriter
devleti koymak mümkündür.
Değerli milletvekilleri, faşizmin ve
Nazizm’in güçlenmesine bağlı olarak devleti yeniden güçlendirme, siyasi
iktidarı koruma düşüncesi hâkim olunca “devlet sırrı” kavramı daha fazla önem
kazanmış, daha geniş ve etkili olarak düzenlenmeye başlamıştır. Tasarı aslında
yasaklama alanını genişletmektedir. Bu düzenleme siyasi iktidara istediği
bilgiyi gizleyebilme imkânını vermektedir, iktidarın denetimini engelleyen,
bilgi edinme hakkını ortadan kaldıran, şeffaf, demokratik, özgürlükçü bir
rejimin yerine gizliliği tercih eden otoriter ve totaliter bir anlayışla
yapılan düzenlemedir.
İktidara aşırı yetki veren, kişinin
bilgi edinme hakkını ihlal eden, geniş bir gizlilik alanı yaratan, güvensizlik,
gizlilik, özgürlük, şeffaflık dengesini kuramayan bu düzenleme Anayasa’nın
13’üncü maddesine aykırı olup, demokratik hukuk devletinin temel ilkesine de
aykırıdır. Dolayısıyla, bugün siyasi iktidarın aslında bu düzenlemeye ihtiyacı
yoktur. Siyasal iktidarın, yetki alanını ve kendini koruma, devlet sırrı
kavramını dilediği gibi belirleyerek muhtemel fiilleri nedeniyle sorumsuzluk
zırhı yaratma niyetiyle bunu yaptığı anlaşılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşlarım, aslında üslup olarak bu dönem çok çatışmama, birbirimizi kırmama
niyetiyle ben işe başlamıştım ama öyle anlaşılıyor ki, özellikle Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı, grup başkan vekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde millî iradeyi sadece Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
temsil ettiği anlayışıyla, sürekli tahakkümcü bir anlayışla işbaşı yapıyorlar
ve sürekli kendilerine yönelik eleştirileri karşılamak yerine, bu eleştirileri
yapanları millî iradeye saygısızlıkla suçluyorlar. Bir kere hemen şunu
söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisini eleştirmek millî iradeye saygısızlık
değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ne kadar millî iradenin
sonucu olarak buradalar ise muhalefet partisi milletvekilleri de aynı millî
iradenin sonucu olarak buradadırlar. Aslında millî iradede siz çoğunluğun
içerisinden azınlığı çıkartırsanız o millî iradenin tezahürü olan, demokratik
hukuk devleti ilkesiyle yönetilen bir yönetim olmaz, o olsa olsa faşist dikta
bir yönetim olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir hukuk devleti
olduğuna göre iktidar partisinin her şeyden önce muhalefetin haklarını
garantiye alacak, onlara güvence oluşturacak mekanizmaları kendisinin savunması
gerekir.
Öte yandan, Sayın Grup Başkan Vekiline
hiç yakıştıramadım, durup dururken Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişine
sataşmak âdet oldu. Arkadaşlar, ben Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili
olarak…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen kendi
konuşmacının ne konuştuğunu biliyor musun? Önce kendi konuşmacına bak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak geçmişimizdeki kahramanlarla gurur
duyuyorum. Ben bu Atatürk’le, Cumhuriyet Halk Partisinin 1’inci Genel Başkanı
Atatürk’le, İsmet İnönü’yle, Bülent Ecevit’le, Deniz Baykal’ıyla, Hikmet
Çetin’iyle, Altan Öymen’iyle gurur duyuyorum.
Sayın Canikli, bu lafları söylemeden
önce, önce bu fotoğrafa bakacaksın.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bayatladı
bunlar, bayatladı, bırak onları.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, bu
fotoğrafta buradaki kişinin kim olduğuna bakacaksın. Bu fotoğrafta da bu
kişinin kim olduğuna bakacaksın. Biz, bizim Genel Başkanımız, bizim genel
başkanlarımız hiçbir zaman bu ülkede Hikmetyar’ın dizinin dibine oturmadı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bırak
onları, onları bırak!
BÜLENT TURAN (İstanbul) – O zaman
“kahraman” diyordunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bizim
içimizde Sivas Madımak’ta canlı canlı yakılan insanları yakan insanların
avukatlığını yapan adam yok. Bir yandan insan haklarından bahsediyorsunuz, bir
yandan Sivas’ta diri diri insanları yakan kişileri milletvekili olarak bu
sıralarda… Ve Anayasa Mahkemesine üye olarak atıyorsunuz ve bizim içimizde bu
ülkede darbeyi gerçekleştirenlerin avukatlığını yapan tek bir arkadaşımız yok.
Ben…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sen
darbeye karşı mısın, darbeye?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sen benim
kadar karşı ol. Sen o tarihte devlet memurluğu yaparken ben devlet memurluğu
bile yapmadım. Sen kendine bak Canikli, sen aynaya bak, aynaya. Sen geçmişine
bak, geçmişine, sen geçmişine bak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Önce bir
insanın geçmişine, cibiliyetine bakmak lazım. Sen ona bak.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sen
Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişini bir kenara bırak, sen kendi atalarına,
dedelerine bak.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Öztürk…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sen millî
çıkarları…
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen… Bu tarz
doğru bir tarz değil Sayın Öztürk.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Birazcık
onuru varsa çıksın söylesin. Ne varsa söylesin Sayın Başkan, çıksın söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sen burada
tarikatları, cemaatleri savunamazsın.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkan, ne varsa çıksın söylesin. Ne varsa çıksın söylesin. Birazcık onuru
varsa çıksın söylesin. Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –Senin millî
iradeye hakaret etmeye hakkın yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Terbiyesizlik yapmasın, çıksın söylesin. Ne varsa, bildiği bir şey varsa çıksın
söylesin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Aksi hâlde
müfteridir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Haddini
bileceksin! Haddini bileceksin!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir şey
bilip de söyleyemiyorsa, söylemiyorsa, müfteridir Sayın Başkan; çıksın
söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Müfteri
sensin!
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen kürsüyü
terk edin! Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sözümün ne
olduğunu biliyorum ben.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Çık söyle,
ne biliyorsan söyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Saygısız
adam! Sen milletvekiliysen ben de milletvekiliyim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne
biliyorsan söyle. Söylemeyen şerefsizdir!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bir şey
bilip de söylemeyen şerefsizdir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Alçak
herif!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Terbiyesiz
herif, utanmıyor musun sen?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen bana
niye sataşıyorsun? Terbiyesiz adam!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.36
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırları Kanunu
Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sözlerime başlamadan önce, şöyle
Meclise baktığımız vakit, biraz sonra İzmir Marşı’yla buraya koşmaya başlayan
milletvekillerini göreceğiz. Oylama için gelecekler ama maalesef burada ne
konuşuluyor bilmeden oylayacaklar. Meclisin bu hâlini de, millet bizi
seyrediyor, onlara arz etmek istedim.
Devlet ve toplum hayatında meydana
gelen gelişmeler yönetimde şeffaflığın esas, gizliliğin ise istisna olarak
kabulünü gerektirmektedir. Bu kapsamda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
toplumsal katılım ve denetimin önündeki engellerin kaldırılması bir zorunluluk
hâline gelmiştir. Tabiidir ki, devlet sırrı kavramının kapsam ve önemi bu
açıdan şüphe kabul etmeyen bir gerçektir. Bu nedenle de görüşülmekte olan kanun
tasarısı hakkında olağanüstü dikkat ve özen göstermemiz gerektiğine
inanmaktayız.
Tasarının genel gerekçesinde de
vurgulandığı gibi, toplum için başta gelen yarar devletin güvenliği, millî
varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini korumaktır.
Sözü edilen kavram ve menfaatler
devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka gizli kalmasını gerektirmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade Özgürlüğü” başlığını taşıyan 10’uncu
maddesinde, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumda zorunlu tedbir
niteliğinde olarak, ulusal güvenlik ve ulusal yararlar gerektiğinde kısıtlanabileceğini
belirtilmiştir.
Devlet sırrına ilişkin mevzuatta
düzenlemeler yapma yoluna gidilirken devletin meşru hakları ile demokratik
kurumlarının korunması da göz ardı edilmemelidir. Elbette ki yapılacak
düzenlemelerin temel hedeflerinden bir diğeri de kamuda şeffaflık ve vatandaşın
bilgi edinme hakkı önündeki engellerin kaldırılması olmalıdır. Demokratik bir
devlet olmanın gereği olarak bilgi edinme hürriyeti önündeki engelleri
kaldırmaya çalışırken devletin millî varlığı, güvenliği, ticari ve ekonomik menfaatleri
ile milletlerarası ilişkilerine de zarar verilmemelidir. Bu iki temel konuda
dengenin sağlanamaması durumunda devletin millî ve güçlü bir devlet olarak
varlığını sürdürebilmesi tartışılır hâle gelebilecektir. Özellikle tam bu
alanda mevcut tasarı önemli eksiklikler ihtiva etmektedir.
Tasarının “Devlet sırrı” başlığını
taşıyan 3’üncü maddesinde yapılan tanım, eksik ve yetersiz bir yaklaşımı ortaya
koymaktadır. Özellikle devletin ticari ve ekonomik menfaatlerine zarar
verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtların devlet sırrı kapsamı
dışında tutulmuş olması en önemli eksiklik veya yanlışlık olmaktadır. Bu
nedenle devletin ticari ve ekonomik menfaatlerine zarar verebilecek mahiyetteki
gizli bilgi, belge ve kayıtların devlet sırrı kapsamına alınması gerekmektedir.
Kaldı ki siyasi iktidarın yol haritalarının temel dayanağı olan Avrupa Birliği
uygulamalarında da savunma, millî, iktisadi çıkarlar gibi konular devlet sırrı
kapsamında değerlendirilmektedir. Taslak metinde devletin ticari ve ekonomik
çıkarlarına yönelik bilgi ve belgelerin kapsam dışında tutulmuş olmasını bir
ihmalkârlık olarak düşünmeyi istiyoruz. Aksi durumda “Acaba, bazı iktidar
mensuplarının bu yönde farklı düşünce veya hesapları mı var?” diye sormak
aklımıza geliyor. Böyle bir düşüncenin en iyimser söylemle adı “vatana ihanet”
olabilecektir. Gerçi, iktidarın bu konularda oldukça mahir olduğunu hepimiz
gayet iyi bilmekteyiz. Malum, Anayasa Mahkemesinin, son, kerameti kendinden
menkul icraatlarından bir başkası olan Cumhurbaşkanlığıyla ilgili kararı bunu
açıkça gözler önüne sermektedir. Yani, iktidar, 2010 anayasa değişiklikleriyle
sanırım bugünleri hesap ederek Anayasa Mahkemesini şekillendirmiş ve çok sayın
mahkeme üyeleri de gereğini Anayasa’yı hiçe sayma pahasına ifa etmişlerdir.
Ancak bugünün siyasi çoğunluğu unutmamalıdır ki mahkeme kadıya mülk olmaz.
Özellikle tahrip ettikleri adalet sistemine gün gelir en fazla kendilerinin
ihtiyacı olabilir. Korkarım, bu icraatlarıyla yok ettikleri değerleri o zaman
ne kadar arayacak olsalar da bulamayabilirler. Hani bir zamanlar varlığıyla
övündükleri ve kendilerine engel gördükleri insanlara bir silah gibi
yönettikleri özel yetkili yargı kurumları hakkındaki bugünkü bocalamaları gibi.
Anadolu insanı boşuna “Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner.” dememiş.
Sayın Başbakanın birilerine söylediği o “Men dakka dukka”, Türkçesiyle “Eden
bulur.” ifadesini iktidarın hiçbir zaman unutmamasını ve icraatlarına bu
bakışla yön vermelerini tavsiye ediyoruz.
Yine, tasarı metnindeki önemli
eksiklerden bir diğeri de taslak kanun hükümlerinin ihlali hâlinde uygulanacak
cezai düzenlemeler ile Devlet Sırrı Kanunu’na muhalefetten suçlanacak kamu
görevlilerinin soruşturma yöntemlerinin belirtilmemiş olmasıdır. Bilindiği gibi
bu kanuna aykırı hareketler toplumun ve devletin güvenliğini doğrudan
etkileyebilecektir. Bu nedenle de uygulanacak cezai düzenlemelerin ve suç
işleyen kamu görevlilerinin soruşturma yöntemlerinin açıkça belirtilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda yapılacak soruşturmaların özel kanun hükümleri saklı
kalmak kaydıyla bir ön izne tabi olmaksızın cumhuriyet savcılarınca doğrudan
yapılabilmeleri gereği kanunda açık yer almalıdır. Suçun işleniş tarzı
itibarıyla basın-yayın veya diğer kitle iletişim araçlarının kullanılması hâli
özel ağırlatıcı neden olarak kabul edilmelidir. Yürürlükteki mevzuatta bu
konuda düzenlemeler olsa dahi yukarıda belirtilen hâllerin bu kanunda mutlaka
net bir biçimde düzenlenmiş olması gerekmektedir, aksi hâlde mevcut tasarı
uygulamada birçok kargaşa ve belirsizliğe yol açabilecektir. Umarız ki iktidar
bu eksikliği bilinçli olarak yapmamıştır. Çünkü görüşülmekte olan kanun
tasarısıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı bünyesinde 2003 yılında sürdürülen
çalışmalar sonucunda hazırlanan taslak metinde bu konular düzenlenmiş
bulunmakta idi, ancak mevcut kanun tasarısında yer almamış bulunması istek dışı
bir eksiklik olmadığını da göstermektedir. Acaba Sayın Başbakan MİT Kanunu’nun
26’ncı maddesi konusunda yaşadığı sıkıntıları devlet sırlarının yakın
çevresince ifşası hâlinde yaşamayı bu yolla engelleyebileceğini mi sanıyor?
Dileriz böyle bir gaflet söz konusu değildir.
Gerçi, Türklük gurur ve şuuru ile İslam
ahlak ve faziletini kendisine rehber edinmiş ülkücü, milliyetçi hareket
mensuplarını Fatiha’yı bilmemekle suçlayan zihniyetten başka bir sonuç
beklememiz de mümkün değildir. Milliyetçi Hareket Partisi alerjisi, MHP kâbusu,
MHP nefreti, görüldüğü kadarıyla kendisini kaygıya sevk etmiş, ağzından
çıkanların kulağı tarafından duyulmamasına neden olmuştur; panikleyerek MHP ve
ülkücülere elinden geldiğince saldırmaktadır. Bizim Fatiha’yı bilmediğimizi ve
bunun dayanağı olarak da, üzüntüyle ifade ediyorum, iki şehir arasında tatlı
bir yarışmanın ürettiği, âdeta şehir efsanesi olarak her gün de bir yenisi
üretilen bir espriye dayanarak Fatiha’yı bilmediğimizi iddia ediyor. Sayın
Başbakana hatırlatırız: Mesele Fatiha’yı bilmek mi, Fatiha’yı taşımak mı? Türk
milleti bin yıldan fazladır Fatiha’yı taşıma gayreti içerisindedir. Taşıyanı
yok edersen Fatiha’nın hükmünü anlamsız kılarsın. Biz, hiç kimsenin itikadını,
imanını, inancını test etme hakkına sahip olmadığımızın ve bu konularda fetva
veremeyecek kadar İslam’ı bildiğimizin farkındayız. Hiç kimsenin de bizim inanç
ve kariyerimizi test etmek gibi beyhude bir işgüzarlığa gerek duymamasını
diliyoruz. Bu zihniyet, bizim milliyetçilik adına reddi miras yaptığımızı,
Osmanlı ve Selçuklu ruhunu çiğnediğimizi hezeyan hâlinde ifade etmektedir.
Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği gibi, bu zihniyet bizimle asla aynı
ağırlık, klasman, ölçü ve çapta değildir. Bu nedenle, bu zihniyet ve temsilcilerinin
baktığını görememesi, okuduğunu anlayamaması ya da anladıklarından sonuç
çıkaramaması bir dereceye kadar idare edilebilecektir. Ancak ecdadımızın
tarihinde etnik kimlikleri görmesi, cihana meydan okuyan muhteşem iradeyi
diller bileşkesi hâlinde kabul etmesi ve imparatorluk ile millî devleti ayırt
edecek zihnî vasıftan mahrum olunması hâliyle endişe vericidir. Osmanlı’yı
dağıtan, küçülmesine neden olan da işte bu kafa yapısıdır.
Öncelikle diyebilirim ki Sayın
Başbakanın bizimle kutlu ceddimiz Selçuklu ve Osmanlı konusunda aşık atmaya
kalkışması, bilmediği tarihi okumaya davet etmesi tıpkı ırmak kenarına çeşme
yapan ufuksuzluk ve bilinç kaymasıyla benzerlik göstermektedir. Bir de bizim
tarihi reddi miras yaptığımız iftirası vardır ki bunun şüphesiz kabul
edilebilir bir yanı yoktur. Bizim tarihi reddettiğimizi iftira düzeyinde bile
söylemek için bir insanın akıl tutulmasına uğraması gerekir. Milliyetçi Hareket
Partisi, bugün Türk siyasetinde ecdat yadigârı üç hilali şerefle taşıyan, onun
mana ve anlamından ilham alarak geleceği tanzim etmeye çalışan tek parti ve tek
millet temsilcisidir.
Biz, tarihe baktığımız zaman Türk’ü,
cihanın üzerine çekilen üç hilali, insanlığa pusula olan çift başlı Selçuklu
kartalını ve düşmeyecek millet kuvvetini görüyoruz. Bu zihniyet baktığında
Haçlıların bezirganlığını, bugünkü dostlarının bozgununu ve 19’uncu yüzyılda
yabancı sefirlere kul köle olmuş vezirlerin çürümüşlüğünü görmektedir. Biz
tarihe baktığımız zaman Mete Han’ı, Tuğrul Bey’i, Alparslan’ı, Osman Gazi’yi,
Sultan Fatih’i, Kanuni’yi, Mustafa Kemal’i görmekteyiz. Bu zihniyet baktığında
Romen Diyojen’i, Prens Lazar’ı, Kazıklı Voyvoda’yı ve General Trikopis’i
görmektedir. Biz tarihe bakınca binlerce yıllık muazzam bir millî değer
görüyoruz, bu zihniyet baktığında “Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım.” diyen
meşrutiyet dönemi mebusu ayrılıkçı Boşo Efendi’yi görmektedir. Bu nedenle asıl
hüner ecdadımızı istismara alet etmek ve göz boyamak için tarihi malzeme yapmak
değil, geçmişin öncelikle doğru tahlil edilmesini yapmaktır.
Buradan bir kez daha söylemekte yarar
görüyorum, “Kontrolsüz güç, güç değildir.” diyorlar ya, güç sahibi olmak zor
bir şeydir. Gücü herkesin taşıması mümkün değildir. Güç insana aşırı güven
verir, ancak aşırı güven ise insana hata yaptırma ihtimalini çok yükseltir.
Hata yapmamak için istişare etmek en doğru yoldur. Maalesef Hükûmet bugün güç
sarhoşu olmuş durumdadır, kimseyi duyacak ve dinleyecek durumda değildir. O
zaman da söylenecek tek bir laf kalıyor: “Mağrurlanma padişahım, senden büyük
Allah vardır.”
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı’yla ilgili Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu bu kadar önemli tasarılar,
Hükûmet tasarısı görüşülürken iktidar partisinin sıralarının bomboş olması bu
tasarının hiçbir kıymetiharbiyesi olmadığı, anlamı olmadığı ifadesini
çıkarıyor, sadece oylamada hazır bulunmak yetiyor gibi.
Tabii, bu tasarı nereden icap etti?
Yani devletlerin örgütlenmesinde, hassasiyetlerde, birçok konuda “devlet sırrı”
diye bir kavram vardır, yok değil ama Türkiye’de Türk Ceza Kanunu temel bir
kanun olarak, Ceza Muhakemeleri Kanunu temel bir kanun olarak daha 2005-2006
yıllarında düzenlendi ve bütün bunların içinde devlet sırrı da var, hepsinin
içinde var, ayrıca özel yasalarda var; Avukatlık Yasası’nda var, tıpta var,
farklı farklı meslek gruplarında var; kendi özel yasalarında tabii bu devlet
sırrı değil, meslek sırrı olarak geçen konulardır fakat böyle bir düzenlemeye baktığınız
zaman, gerekçesiyle amaçlananı hedeflediğiniz zaman -çok samimi olarak açık
söyleyeceğim- Osmanlıda, hanedanda da devlet sırları vardı. Şimdi, bu devlet
sırlarının en enteresan yanı neydi biliyor musunuz? Sadrazam, vezirler,
padişah, devlet işleri görüşmeleri için sarayda dilsiz, bi zebanları
bulundururdu. Dikkat edin, sarayda -“sağır ve dilsiz” olarak geçiyor- bi
zebanlar bulunurdu, devletin sırları onlara emanetti.
Şimdi, iktidara sormak istiyorum: Sizin
bi zebanlarınız kim olacak? Bi zebanlarınızı kendiniz seçeceksiniz. Belli, bu
yasa onu öngörüyor ama böyle bir ihtiyaç yoktu. Toplum “Devletin sırları ayyuka
çıktı.” diye haykırmıyordu. Vatandaş, emek, meslek örgütleri meydanlara
dökülmemişti devlet sırları ihlal oluyor diye. Aksine arkadaşlar, herkes
dinleniyor diye kıyamet kopuyordu, tam tersi oluyordu. Anayasa Mahkemesi
“Dinleniyoruz.” diyordu, Yargıtay “Dinleniyoruz.” diyordu, milletvekilleri,
bakanlar, hepsi “Dinleniyoruz.” diyordu, istihbarat örgütleri “Dinleniyoruz.”
diyordu. Yani gizliliği kalmamıştı ki zaten devletin de, yargısının da,
yürütmesinin de, yasamasının da, bürokrasisinin de, herkes dinleniyor zaten,
bir sırrı yok. En sır bildikleriniz de WikiLeaks belgelerinde pat diye çıkıyor
karşınıza. Watergate skandalı gibi arka arkaya, gelişen teknolojinin sosyal
medya ağında bir anda kendi kasetlerinizi ve videolarınızı buluyorsunuz.
Şimdi, burada “Nereden ihtiyaç icap
etti?” diye merakla soruyorum. Hani Avrupa Birliği istedi, müktesebatında var,
icap etti bunun için yapılmak isteniyor diye merak ettim, hatta 23’üncü fasılda
da sunulmuş: “Devlet sırları kanununu çıkaracağız.” Allah, Allah, devletin
sırlarının kanunu mu yoktu arkadaşlar? Devletin her tarafı sır, her tarafı sır
kanunu. Bakın, size açacağım nasıl olduğunu. Şimdi, Avrupa Birliği
müktesebatında yok. Osmanlıda bir çalışma tarzı vardı. Şimdi, bu çalışma
tarzıyla bizimkini bir kıyaslamak istiyorum. Şimdi, bu devlet sırrı yetkisini
Başbakana vereceğiz. Ya, Başbakana vermediğiniz yetki kalmadı kardeşim. Zaten
devlet başkanlığını istiyor. Açıkça deyin ki: “Saltanat…” Bir kanun teklifi
verin, kökten rahatlayın; siz de rahatlayın, biz de rahatlayalım. Niye?
Kardeşim, padişah olmak istiyor, padişah gibi de yaşamıyor.
Bakın, padişah olmak için size üç tane
kriter söyleyeyim: Saray içinde davranış protokolü var padişahların.
Başbakanımızın davranış protokolü, Başbakanlığın -veya Cumhurbaşkanı olacak
yarın- protokolü yok. Hatta, bizim Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Kuzu onca
yumurta yemesine rağmen bir yerde çıkıp “Yeni seçilecek başkanlık sisteminde
başkanın çalışma protokolü budur.” diye tek laf etmemiş. İlginç olan bir şey.
Mesela, padişahlar ne yapardı? Bu
davranış protokolünde bir kere saray olması lazım arkadaşlar, saray; padişahın
sarayı, Topkapı Sarayı gibi veya. Şimdi, bu saray işi, sanıyorum -inşallah
yakında hallediyor- Atatürk Orman Çiftliğinde “Beyaz Saray” gibi bir saray
yapılıyor yani bunun adımı atıldı. Şimdi, orada padişahın günde üç saat ibadet
ve Kur’an okuması lazım. Sonra iki saat kitap okuması lazım. Zaten bizim başbakanların,
liderlerin en büyük kusuru, okumuyorlar. Hep danışmanları özet koyuyor
önlerine. Özet koyunca da yanlış anlaşılıyor.
Altı saat ülke sorunlarını görüşme,
halletme. Arkadaşlar, altı saat… Çünkü insan... Burada tabipler var, tabip
milletvekilleri var, onlar daha iyi bilir sağlık açısından. Altı saat ülke
sorunlarını görüşme, halletme. Bu çok verimli bir saattir.
Dört saat gezme, spor, av. Spor
yapacaklar, gezecekler. Bir dere kıyısında gezecekler. O dereleri HES’lerin ne
hâle getirdiğini görecekler. Kuşların cıvıltılarının nereye gittiğini, rüzgârın
sesini dinleyecekler. O Başbakan yaşadığını anlayacak kendi ülkesinde.
Dokuz saat dinlenecek ve ailesine
ayıracak. Bizde tam tersi oluyor. Ailesi Başbakana uyuyor, Meksika’yaysa
Meksika’ya gidiyor, Rio de Janerio Rio de Janerio… İnanın bu siyasetin en büyük
zararı ev hanesine dokunuyor. Bunun da şeyini söylemiş durumdalar.
Şimdi, bunun içinde bakıyoruz öyle bir
gerekçe yazılmış ki inanın otuz sene bu Avrupa Birliği nedir, Temel Haklar
Şartı nedir, sözleşme nedir uğraşmasak, bilmesek bize de yutturacaklar o kadar.
Sayın İyimaya, yani takdir ediyorum böyle gerekçeleri muhteşem, taslaklarda
katkınız var mı yok mu bilmiyorum ama “Avrupa Temel Haklar Şartı’nda belgelere
ulaşma özgürlüğü, halkın bilgi alma hakkının güvence altına alınması…” Ne alaka
burada? Bilgi alma hakkını yok ediyor devlet sırrı.
Şimdi, her mübarek güvenlikçi memur
“Ben devletim.” diyecek, devletim babo, devlet, devlet. Ben vurmuşum, devlet
için vurmuşum. Ben yapmışım, devlet için yapmışım. Ben çalmışım, devlet için
çalmışım. Ben cinayet işlemişim, devlet için işlemişim. Ben yaptıysam vatan
için yapmışım. Ben yaptıysam millet için yapmışım. Beni hâkim de denetleyemez,
Meclis de denetleyemez. Böyle bir kanun tasarısı.
Arkadaşlar, Allah aşkına Avrupa
Birliğine uyum için temel hak ve özgürlükler sözleşmeleri süs biberi olsun diye
mi koyduk Anayasa’nın 90’ıncı maddesine? Yani bizim aşiret devletinden
farkımız, çağdaş bir hukuk devleti olmanın… Yani “pacta sund servanda” kuralı
Sayın İyimaya, “pacta sund servanda” yani ahde vefa yani sözleşmeye saygı yani
Meclisin kendi çıkardığı sözleşmelere Meclisin kendisinin saygı göstermesi
gerekmiyor mu? Gerekiyor. Niye o zaman böyle enteresan, özel, kişiye özel yasa
tasarılarını getirme konusunda gayret gösteriyoruz?
Şimdi, burada, bakıyorum Türk Ceza
Kanunu’nda haddinden fazla devlet sırrıyla ilgili uygulama var. Geliyorsunuz
-hemen devam ediyorum- devletin sır ve gizlilik kavramlarıyla ilgili süre
konusuna: Elli yıl. Bu Mecliste elli yıl… Genç milletvekilleri var, bağışlayın.
Elli yıl devlet sırrı olur mu? Adam öldür, yirmi yıl müruruzaman, bilemedin
artı on; otuz sene. Cinayet işlemekte otuz sene, gizli tutanaklarda on sene,
devlet sırrında elli sene. Niye? Sebep? Kimi koruyorsunuz elli sene kardeşim
ya? Böyle koruma olur mu? Kanunlar korur mu cinayetleri? Kanunlar korur mu
hırsızlıkları? Kanunlar korur mu bu vatana ihaneti? Kanunlar koruyabilir mi bu
ülkenin satılmasını? Kanunlar koruyabilir mi işkenceyi? Kanunlar koruyabilir mi
yüz kızartıcı suçları? Kanunlar koruyabilir mi siyasi etik olmayan
davranışları, işlenecek suçları? Kanunla bunlar korunmaz arkadaşlar; insan
olarak, yüreğiyle korunur, vicdanıyla korunur, toplumun vicdanıyla korunur,
kamunun vicdanıyla korunur, inancıyla korunur ve bütün bunların bileşkesi olarak
korunur. Eğer o toplum, o kamu vicdanı bunları içinde hissetmemişse, siz yüz
bin tane kanun çıkarsanız da Kenan Evren’in 15’inci maddesi gibi bir kanun
olur. Bu da Kenan Evren’in geçici 15’inci maddesidir arkadaşlar, size samimi
söylüyorum.
Bunun zararlarını göreceksiniz. Niye
göreceksiniz? Burada çok açık ifadeler var gizlilikle ilgili. Gizli belge ve
bilgiler… Kozmik odaya giriyorsunuz, tamam. Ya Uludere’nin insansız hava
araçlarının görüntülerine, istihbaratına Meclis ulaşabildi mi? Bu kanun yok, gelmedi;
yok, gelmiyor, kafa tutuyor Meclise “Ben göndermiyorum.” diyor, “Gizlidir.”
diyor. Demedi mi hiç, Meclis İnsan Hakları Komisyonu? Bağışlayın, Başkan
buradaydı daha önce. “Gizlidir.” dedi. “Özel yetkili mahkemeye ancak hesap
veririm, siz kim oluyorsunuz?” demedi mi Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı?
Bakın arkadaşlar, “kamusal gizlilik”
diye bir kural getirdiniz. Hay Allah müstahakınızı versin. Baş örtüsünde de kamusal alan olayı vardı,
getirdiniz devlet sırrına da kamusal alanı siz koydunuz. Bu da sizin
ayıbınız olsun. Kamusal alan nedir? Bana
birisi çıkıp tarif etsin; bir İktidar Parti mensubu, bir bakan çıksın bana
kamusal alanı tarif etsin. Okul kamusal alandır. Sayayım mı daha? Park kamusal
alandır, cadde kamusal alandır, bulvar kamusal alandır, kıyı şeridi kamusal
alandır, plaj kamusal alandır. Sayayım mı? Irmak kıyıları, deniz kenarları,
otoparklar, otobüsler, hepsi kamusal alandır. Bunun içinde devletin gizli sırrının ne alakası ve önemi var? Hayatın her
tarafına gizliliği sirayet ettirmenin anlamı ne? Gizli gizli bir devlet
yönetilebilinir mi? Hani demokrasi şeffaflıktı, açıklıktı, aleniyetti,
mahkemeler aleni olacaktı? Neresi bunun… Bu gizlilik beladır arkadaşlar, bela,
çıkaranın başına bela olabilir, Robespierre’nin giyotin kanunu gibi.
Bakın, burada, Avrupa Birliği
Komisyonunda çok ciddi tartışmalar yaşanmış ve kaygılarını dile getirmişler,
demişler ki: “Arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok Türkiye
mahkûm oldu. Hep bu cinayetleri 90’lı yıllarda köyü yakıp ‘devlet sırrıdır’
diye yapanlar yaptı. 17.500 faili meçhul cinayeti ‘devlet sırrıdır’ deyip
yapanlar yaptı.” ve Avrupa mahkemelerinde Türkiye binlerce davadan mahkûm oldu,
şimdi o mahkûmiyetleri, o suçları işleyenleri koruyacak bir kanunu getirme
gereğini niye duyuyorsunuz? Türkiye bununla kurtulabilir mi?
Şimdi, Avrupa Birliğinde çok ciddi
eleştiriler var, çok haklı eleştiriler var. Avrupa Birliğinin istemediği bir
yasa bu, gereklilik duymadığı bir yasada bu getirilen eleştirilerden biri
devletin sırrını bir şahsa bağlamak -Başbakana bağlamak- çok doğru bir yöntem
değil. Her zaman bu Parlamentoda çoğunluk iktidarları olmaz, koalisyonlar da
olur, sürekli el değiştirebilir. Sandık bu, sandığın ne yapacağı yarın belli
olmaz, bir gün iktidar yaparak birini vezir eder, vatandaştır oyuyla ertesi
seçimde de rezil eder. Bunun örneklerini bu ülke yaşamıştır arkadaşlar.
Şimdi, bütün bunların içinden
baktığımız zaman, kişiye özel olan bu yasa tasarısının çok ciddi, karanlık
nedenleri olduğunu düşünüyorum.
Devlet nedir? Devlet bir örgütlenmedir,
hükûmet de onun adına yürütür. Yani hükûmet devlet değildir arkadaşlar.
Hükûmetin gizli sırrı ne zamandan beri devletin sırrı olacak? Zaten hükûmete
bağlı memurlar devletin memurlarıdır; örneğin, MİT gibi, dışişleri gibi, maliye
gibi, savunma gibi. Yani bu alanlarda zaten yeterince gizlilik var. Peki, derin
devlet ne olacak, gladio ne olacak, kontrgerilla ne olacak? Devlet içinde sizin
“Ay Işığı”, “Sarı Işık” bilmem ne dediğiniz bir sürü çete, darbe girişiminin
hepsi gizli değil miydi? Ağar’ın “Bin cinayet işledik, bin eylem yaptık devlet
adına.” dedikleri gizli değil miydi? Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman
beni bir nokta kaygılandırıyor; acaba Başbakanı öldürmek isteyen devletin
içinde, devletin bizatihi içinde, Başbakanın çok yakınında gizli bir güç ve
örgütlenme mi var? Bunun için de bu sırra gerek yok arkadaşlar. Bunun için de
bu hukuk, bu mevcut yasalar bunu açığa çıkarmaya yeterlidir. Şimdi, eğer
devletin içinde Başbakanı öldürmek isteyen bir güç varsa, onu istihbaratıyla
koruyabilmesi de mümkün değil, 500 tane korumayla gezmesi de mümkün değil.
Ancak ve ancak hukuk işlerse, demokrasi işlerse, yargı işlerse, Meclis işlerse
koruma sağlanabilinir.
Başbakan dostunu ve düşmanını artık
tanımak zorundadır. Hepsi bana, bütün yetkiler bana… Duçe’nin korporasyon
sistemiyle bütün yetkileri merkezileştiren huni planlarından artık vazgeçmek
lazım. Diktatörlükler dönemi kapandı, Latin Amerika’da bitti, Türkiye’de de
bitmiştir.
Dikkatle izlendi zaman “Devlet sırrı
mevzuatı da yok.” deniliyor ya, o zaman nedir yasalarda geçen devlet sırrı?
Susurluk Meclis Araştırması Komisyonuna burada kaç tane paşa geldi, devlet
sırrıdır diye size ifade vermeyip geçen? Peki, o paşalar şimdi Ergenekon,
Silivri davasında tutuklanmadı mı? Demek ki bir boşluk yok, yasa çalışıyor. O
zaman niye buna ihtiyaç duyuluyor?
Arkadaşlar, devlet sırrını Meclisin
denetiminden alacaksınız, Sayıştayın denetiminden alacaksınız, harcamasını
alacaksınız, icraatını alacaksınız ve sonra -Başbakan elbette ki her şeyin
başında olmayacak- bir bürokrata, bir müsteşara teslim edeceksiniz. Bu Meclisin
vicdanının el vermemesi lazım buna, yanlıştır bu.
Şimdi, Hopa’daki gazı sıkanlar, ordudan
yapılan ihraçlar -YAŞ’lar dâhil- ölüm listeleri devlet sırrıdır, JİTEM’dir,
kayıp silahtır, asit kuyularıdır. MİT’in içindedir, Adaletin, Maliyenin,
Dışişlerinin, Savunmanın, ihalelerin, büyük ekonomik çalışmaların, cumhuriyet
tarihî boyunca Nazım’ın, Sabahattin Ali’nin, Şeyh Said’in, Saidi Nursi’nin,
bütün bunların istiklal mahkemesi tutanaklarının -ki açıklanmayan- insansız
hava araçlarının, patriot’ların, kozmik odaların, NATO’nun, IMF’nin, enerji
ihalelerinin, TOKİ’nin, yabancı mülk satışının, muhalefeti ezmenin… Ayışığı,
Sarıkız, Kafes, Balyoz, illegal örgütlenme, KCK soruşturması, ÖEM falan filan,
1 Mayısa kadar… Size hangisini anlatayım, hangisinin neresinden anlatayım? Bu
yasanın tutulur yanı yok.
Yok, arkadaşlar, size Temel’in
fıkrasını anlatayım en iyisi: Temel, kafaya koymuş, Amerika’ya gitmiş.
İngilizce de bilmiyor, aç kalmış, perişan olmuş, yatacak yer yok, iş de yok.
“Ne yapayım?” demiş, aklına gelmiş, “En iyisi hapishaneye gireyim, orada hem
yatarım hem karnımı doyururum.” demiş. Sonra ABD’de uyulması gereken kurallar
kitabını almış, madde 1: Başkana hakaret altı ay… O da Başkanın evinin önüne
gidip bağırmaya başlamış, “Lan, bilmem ne Başkan, aptal Başkan…” 2 memur
gelmiş, yakalamışlar, mahkemeye getirmişler ve hâkim kararını vermiş: On beş
sene altı ay. Temel şaşırmış, “Bu, altı aydı, ne oldu on beş sene fazlası?”
Temel’e yargıç demiş ki: “Amerika devlet sırrını toplum içinde açıkladığın için
on beş sene fazladan.”
Bu hâle düşürmeyin bu memleketi
arkadaşlar. Ciddi söylüyorum, bu çok gereksiz bir yasadır, bize yakışmaz, biz
ret oyu vereceğiz grubumuz adına ama Temel’in fıkrasını bir daha düşünün.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat
20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 20.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Harun Tüfekci.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ
(Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nın
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, küreselleşmeyle
birlikte siyasal ve toplumsal alandaki değişimler klasik yönetim anlayışını da
değiştirmektedir. Günümüzde gelinen noktada katılımcı, şeffaf, hesap
verilebilir bir yönetim anlayışı hâkim olmaya başlamıştır ancak yönetimde
açıklık hiçbir zaman bütün bilgi ve belgelerin kamuyla paylaşılması anlamına
gelmemektedir, gelmemelidir de. Ticari sır, ulusal güvenlik, özel hayat gibi
konularda gizlilik esas olmalıdır. Devlet yönetiminde açıklık ve şeffaflığın
ilke, gizliliğin istisna olduğu demokratik rejimlerde diğer temel hak ve
özgürlüklerde olduğu gibi bilgiye erişim hakkının da sınırsız olması
düşünülemez. Sınırsız bir özgürlük anlayışının diğer bireylerin ve tabii ki
toplumun haklarının ihlali sonucunu doğurması kaçınılmaz olacaktır.
Dolayısıyla, hakların ihlalinin önlenmesi adına bireysel ve toplumsal
menfaatleri dengeleyecek düzenlemelere, kanunlara ihtiyaç vardır. Hak ve
özgürlüklerin kullanımı ve sınırlandırılması bakımından dengenin sağlanması,
sürdürülebilir özgürlük ve devlet yönetiminde şeffaflık bakımından ayrı bir
öneme sahiptir. Devlet yönetiminde kamuya ve bireye karşı belli işlem ve
eylemleri yönünden kapalı olmayı ifade eden gizlilik, bir noktada sır
kapsamındaki bilgi ve belgeleri muhafaza ve koruma yöntemidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; toplumsal denetim ve katılımın arttırılması bakımından kamu
alanındaki sır kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınmasında
zorunluluk bulunmaktadır. Demokratik ülkelerde bilgi edinme özgürlüğü temel hak
ve özgürlüklerin kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biri olarak
kabul edilmektedir. Bu hak birçok demokratik ülkede de anayasal haklar arasında
yer almıştır. Şeffaflık uluslararası düzeyde ilk kez Birleşmiş Milletler
Evrensel Bildirisi’nin 19’uncu maddesinde iletişim özgürlüğü alanında ifade
edilmiştir.
Anayasa’mızın 13 ve 14’üncü
maddelerindeki ölçütler çerçevesinde bilgiye erişim hakkı, bilgiye erişimde
uyulacak esaslar, bireyin ve kurumların üzerine düşen sorumluluklar ile bilgiye
erişime getirilen sınırlamalar Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’yla düzenlenmiştir.
Bilgiye erişimde sınırlama
sebeplerinden biri de devlet sırrına ilişkin bilgi veya belgelerdir. Bilgi
Edinme Hakkı Kanunu’nun 16’ncı maddesinde “Açıklanması hâlinde devletin
emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine açıkça
zarar verecek ve niteliği itibarıyla devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi
ve belgeler bilgi edinme hakkı kapsamı dışındadır.” denilmektedir.
Anayasa’nın 26’ncı maddesinin ikinci
fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin hangi amaçlar için
sınırlandırılabileceği belirtilirken, amaçlardan biri “Devlet sırrı olarak
usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması” olarak gösterilerek devlet
sırlarından söz edilmiştir.
Yine, 28’inci maddenin beşinci
fıkrasında, devlete ait gizli bilgilere ilişkin her türlü haber veya yazı
yazanların, bastıran ve basanların, bunları başkalarına verenlerin, bu suçlara
ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu tutulacakları açıklanmıştır.
Anayasa’daki bu maddeler dışında
çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde de devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili
hükümler yer almakta ise de bu hükümlerde devlet sırlarının hangi usul
gereğince belirlenip belirtileceği, hangi hususların devlet sırrı teşkil
edeceği, devlet sırrı olgusunu belirlemeye yetkili makam ve mercilerin
hangileri olduğuna dair yeterli açıklığa rastlanmamaktadır.
Bu nedenle, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla
karşılaşıldığı gibi, basın ve yayın aracılığıyla devlet sırrı niteliğindeki
konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar sonucu devletin güvenliği, iç ve dış
siyasal yararları bakımından ciddi tehditler ve tehlikeler ortaya çıkmaktadır.
Devlet sırları ve gizliliğiyle ilgili
olarak mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler, konunun bir özel kanunla
düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Avrupa Birliği uyum sürecinde bulunan
ülkemizde, şeffaf, denetlenebilir, demokratik bir yönetimin sağlanması devletle
bireyin menfaatlerinin denkleştirilmesi, bireyin bilgiye erişim hakkının
gereksiz ve orantısız kısıtlanmaması adına “Devlet sırrı” ve “Gizlilik”
kavramlarına açıklık getirilmesi bakımından bir yasal düzenlemenin yapılması
zorunluluk hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, devlet sırrına
ilişkin alanı bir kanunla düzenleme yoluna gidilirken elbette ki, devletin
meşru hakları ve demokratik kurumların korunması ilkesi göz ardı edilmezken,
vatandaşın bilgi edinme hakkının gereksiz kısıtlanmaması da ön planda
tutulmalıdır.
Diğer bir deyişle, kişi yararları ile
toplumun yararı dengede tutulmalı ve yalnız toplum yaranının üstün tutulmasının
gerektiği hallerde, o da demokratik bir toplumun zorunlu kıldığı ölçüde
müdahalede bulunulmalıdır.
“Devlet sırrı ve gizliliği” kavramları
kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için gereksiz yere genişletildiği
takdirde bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, devlet gizliliğinde
bilginin özü itibarıyla bu niteliği taşıması koşulu aranmalıdır. Devletin
güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatleri
korumak, bireyin ve toplumun temel görevi olması nedeniyle, sözü edilen kavram
ve menfaatler devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka gizli kalmasını
gerektirmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
“İfade özgürlüğü” başlığını taşıyan 10’uncu maddesinde ifade özgürlüğünün
demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde olarak millî güvenlik ve
millî yararlar gerektirdiğinde kısıtlanabileceği de açıkça ifade edilmiştir.
Diğer yandan, demokratik düzende aynı
zamanda korunması gereken diğer bir değer de vatandaşların devletin işlemleri,
faaliyetleri hakkında bilgi sahibi olabilmek, haber alabilmek hak ve
hürriyetleridir. Günümüzdeki yaklaşım, yönetimin bilgi verme ödevi ve
bireylerin bilgi alma hakkının bir kanunla düzenlenmesi ve yine “Devlet
gizliliği” kavramının tanımlanmasının zorunlu hâle gelmesi gerekiyordu ve bu
amaçla böyle bir çalışmaya da imza atılıyor değerli arkadaşlar.
Devlete ait yararlar ile vatandaşların
bilgi edinme hakkı bağdaştırılmak suretiyle bazı ülkelerde de devlet sırları
konusu ayrı kanunla düzenlenmiştir.
Bu kanunlarda, devlet sırrı olabilecek
hususların vasıfları tayin ve gerektiğinde tanımları verilebilmekte ve bu
sırları tespit ve takdir edebilecek merciler kanun tarafından açıkça
gösterilmekte, böylece idarecilerin takdirine göre gereksiz konuların sır
hâline getirilerek vatandaşın bilgi edinme hakkının kısıtlanması önlenmektedir.
Birilerinin iddia ettiği gibi bu, bilgi edinmeyi kısıtlamamakta, tam tersine
belirli bir nizama, belli bir düzene oturtmak suretiyle yasal mevzuata
bağlanmaktadır.
Tasarıda, sır teşkil edebilecek
hususlara ilişkin koşullar belirtilmiş, devlet sırrına ve gizliliğe kimin zarar
verebileceğine dair düzenlemeler getirilmiştir.
Bu düzenlemeyle, aynı zamanda, Türk
Ceza Kanunu ve diğer bazı özel kanunlardaki konuyla ilgili kavramların da doğru
uygulanmasına katkı sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
demokratik bir hukuk devletinin gereklerinin yerine getirilmesi adına gerekli
olan yasal düzenleme ihtiyacının bir gereği olarak Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
hazırlanmıştır.
Tasarı, tamamen kamusal gizliliği
düzenlemiş olup, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine ait gizlilikler bu
tasarı kapsamında değildir.
Tasarı bilgi edinme hakkı konusunda
gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son
vermek yönünden devlet sırları ve gizlilik alanının açık bir biçimde
düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtların ne
şekilde belirleneceğini, korunacağını, açıklanacağını düzenleyen maddeler
içeren Devlet Sırrı Kanunu’nun ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyor, hayırlı akşamlar
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz. “Devlet sırrı”
kavramı, uzun zamandan bu yana, bir yanıyla siyaset literatürünü bir yanıyla da
hukuk literatürünü çok yakından ilgilendiren bir kavram. “Devlet sırrı”
kavramı, toplumların hem siyaset pratiğinde hem de hukuk pratiğinde çok
tartışılmış kavramlar. Bir kere, demokrasi kültürü açısından çok ciddi
tartışmalara konu olmuş. Biraz önce arkadaşlarımız da söyledi, tasarının
gerekçesinde de var. Bilgi edinme hakkı ve şeffaflığın yaratılması sürecinde
“devlet sırrı” kavramının mümkün olduğunca daraltılması gerektiği kabul
edilmiş.
Değerli arkadaşlar, devlet sırrı, aynı
zamanda, toplumsal yaşamımızda kötü tecrübeleriyle birlikte anılan bir kavram
olmuş. Özellikle “derin devlet” kavramıyla beraber, devlet adına suç işlediğini
söyleyenlerin soruşturulmasını engellemek, devlet adına suç işlemek ve derin
devlet çerçevesinde hukuksuzluğa bir kamuflaj olarak çoğu zaman kullanılmış. Bu
çerçevede, özellikle, demokratik devletlerde devletin denetimi, devletin hukuk
çerçevesinde denetlenebilmesi esasına karşı, derin devlet ilişkilerini ve
hukuksuzluğu yerleştirmeye çalışan anlayışların bir savunma mekanizması olarak
kullanılmış.
Değerli arkadaşlar, bu çerçeveden
baktığımız zaman “devlet sırrı” kavramı, aslında özgürlüklerle ters orantılı
bir kavramdır, bilgi edinme hakkıyla ters orantılı bir kavramdır. Bir terazinin
iki kefesini düşünürsek, kefenin birisine “devlet sırrı” kavramını
koyduğumuzda, diğer kefeye özgürlükleri ve bilgi edinme hakkını koyduğumuzda
birbiriyle karşılıklı çalışan ve dengeyi kaçırdığımız anda hangisi lehine denge
kaçarsa o ölçüde olumlu ya da olumsuz sonuçlanan bir kavramlar ilişkisi var
devlet sırrıyla özgürlük arasında.
Değerli arkadaşlar, maalesef, biz
toplum olarak bu noktada çok iyi bir geçmişe sahip değiliz. Uzun zamandan bu
yana ülkemizde derin devlet, gladyo, kontrgerilla, suç örgütleri ve faili
meçhuller çerçevesinde bütün bu sürecin, bu olumsuz, hukuksuz sürecin
sorumluları, “devlet sırrı” kavramına yaslanarak, devlet sırrı silahını
kullanarak soruşturmalardan kurtulmuşlar, kurtulma yollarını denemişlerdir.
Tabii ki hâl böyleyken, toplumlar, bir taraftan da devlet sırrı, devletin
özellikle savunma, millî güvenlik gibi konularda belli bilgileri de gizleme
ihtiyaçları duymuşlardır. Aslına bakarsanız, esas olarak bunları gizleme
ilişkileri uluslararası ilişkiler açısından söz konusuyken biraz önce
söylediğim gerekçelerle devletin, siyasal iktidarların denetlenmekten kaçması,
denetlenmek istememesi, otoritelerini sağlamlaştırmak istemeleri ve
toplumların, halkın, sivil toplumun siyasal iktidarı kontrol etmesine tahammül
edememesi, otoriter iktidar eğilimleri her zaman devlet sırrı alanını
genişletmeye çalışmıştır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, önümüzdeki
tasarıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıyla aslında yeni bir tanım
getirilmemektedir. Bizim mevzuatımızda devlet sırlarına ilişkin çeşitli
düzenlemeler vardır. Türk Ceza Kanunu’nun 326’yla 339’uncu maddeleri arasında,
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 47 ve 125’inci
maddelerinde, Bilgi Edinme Kanunu’nda, Anayasa’da,
Devlet Memurları Kanunu’nda, -sayabilirim- mevzuatımızda
“devlet sırrı” tarifinin, kavramının geçtiği çeşitli hükümler var ve bu yeni
getirilen düzenlemede de, öyle, anlatıldığı gibi şeffaflığın önünü açan,
sınırları belli, tartışmaya neden olmayacak net bir devlet sırrı tanımı, tarifi
maalesef yapılmamaktadır.
Peki, bu tasarıyla yeni olan nedir?
Yeni olan şudur arkadaşlar: Bu tasarıyla bir devlet sırrı değerlendirme kurulu
getirilmektedir. Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu, Başbakanın başkanlığında
İçişleri Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Adalet Bakanından
oluşmaktadır; 5 tane bakandan oluşmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu tasarıyla
aslında iki temel ciddi problem, ciddi riskle karşı karşıyayız. Bunlardan
birincisi: Bu Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu, hangi bilgi ve belgelerin
devlet sırrı olacağına karar verme yetkisini tekeline alıyor. Bu yetki mevcut
sistemimize göre yargı organlarında. Şu anda mahkemelerde devam eden davalarda
yargı organları devlet sırrını ifşa suçu var mı, yok mu diye bir değerlendirme
yapıyor. Getirdiğimiz düzenlemede, biz, bunu Başbakan başkanlığındaki Devlet
Sırrı Değerlendirme Kuruluna veriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu şu demektir:
Siyasi iktidar suç ve ceza tayin edebilecektir bundan sonra. Nasıl mı? Hangi
bilginin ya da belgenin devlet sırrı olacağına karar verecek. Siyasi iktidara
bağlı, aslına bakarsanız doğrudan doğruya Başbakana bağlı bu Kurul “Şu bilgi
devlet sırrı.” dediğinde o bilgiyi açıklayan, yayınlayan, o bilgiyi elde eden
kişi suç işlemiş olacak, Türk Ceza Kanunu’nun 326 ila 339’uncu maddeleri
arasındaki suçu işlemiş olacak. Bu, Anayasa’nın 38’inci maddesine açıkça aykırı
arkadaşlar. Suç ve cezayı yasama meclisi koyar. Suçun unsurlarını, biz bu
tasarıyla, doğrudan doğruya yürütmeye, hatta yürütmenin içerisinde 5 kişilik
özel bir gruba veriyoruz, hatta hepimiz biliyoruz ki onun içerisinde aslında
sadece Başbakana veriyoruz. Bakın, böyle bir tasarıyı geçirdiğimizde neyle
karşılaşacağız? Başbakan fiilen elli yıl, istediği bilgi ya da belgeyi sır
olarak ilan edebilecek. Mesela, bu bilgileri istendiğinde mahkemelere
vermeyecekler, mahkemeler istese bile bu bilgilere sahip olamayacak. Gazeteciler
bu bilgileri yazamayacak, yazarsa suç işlemiş olacak.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir
düşünelim, geçmişte TÜPRAŞ hisselerinin Ofer’e satışı sürecinde hani Sayın
Başbakan otel odalarında bir pazarlık yapmıştı, yarın bu pazarlık görüşmeleri
devlet sırrı olarak kabul edilip sır hâline dönüştürülebilecek, bunu ne biz
açıklayabileceğiz ne gazeteciler yazabilecek. Mesela, hani yine Sayın
Başbakanın bir gazete, medya patronuyla bir tartışması olmuştu bir santral
işiyle ilgili, “O santrali bizim Çalık alacak.” demişti. O görüşmelerin arka
planı da devlet sırrı olarak yasaklanabilecek. Galataport’la ilgili, Kuşadası
Limanı’yla ilgili ihaleye ilişkin perde arkasındaki görüşmeler de bu çerçevede
yasaklanabilecek. Mesela, Kürecik Füze Kalkanı’nın aslında bir Amerikan projesi
olduğu, NATO üssü olmadığına ilişkin bilgiler devlet sırrı çerçevesinde
açıklanması yasaklanabilecek. Mesela, Dolmabahçe görüşmesi, hani o çok önemli
Dolmabahçe görüşmesi, arka planda hangi pazarlıkların yapıldığını öğrenen bir
gazeteci “Bu bilgi devlet sırrıdır.” diye Başbakan tayin ettiği için, o
mertebeye yükselttiği için o bilgileri, açıklanmayabilecek. Daha ötesi var,
bakanların rüşvet, görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilişkili herhangi bir konu
mahkemeye devlet sırrı gerekçesiyle verilmeyebilecek bu tasarıyla, çok iddialı
söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, işkence suçları
devlet sırrı kapsamı altına alınıp doğrudan doğruya gizlenebilecek bu tasarı
çerçevesinde. Şimdi, dönüp bakıyoruz, hani Sayın Demirel’in bir sözü vardı
“Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz. Birileri de yarın çıkar, sizin bugün
yaptıklarınızın hesabını sorar.” demişti. Anlaşılan o ki, Sayın Başbakan, yarın
birilerinin çıkıp bu hesabı sormasından korktuğu için bütün bilgileri devlet
sırrı zırhına büründürmenin telaşı içerisinde. Bu tasarının geçmesiyle
Türkiye’de faili meçhullerle ve derin devletle mücadele edilmez, tam tersine,
en derin devlet yaratmanın kanunudur. Bu nedenle, tasarıya karşıyız.
Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç söz istemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum,
hepinize iyi akşamlar diliyorum.
287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı üzerinde grupları adına değerli arkadaşlarımız konuşmalarını yaptılar,
bir değerli arkadaşımız da şahsı adına konuşma yaptı. Ben, konuşma yapan tüm
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Eleştirileri ve görüşleri sebebiyle kendileri
kanun tasarısıyla ilgili düşüncelerini açıklamış oldular, buna da ayrıca
teşekkür ediyorum.
Görüştüğümüz kanun tasarısı geçen dönem
de, bu dönemde de önemini korumaktadır çünkü mevzuatımızda pek çok yerde
“devlet sırrı” kavramı geçmekte ancak bu kavram sebebiyle bir şeffaflık
sağlanamamakta ve tarif ve unsurları açıklanamamaktadır. Dolayısıyla, bir
ihtiyaçtan doğan bu tasarı önümüze getirilmiş bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, günümüzün demokratik
hukuk devleti kriterlerinden birisi şeffaf devlet ilkesidir. Bu ilke,
vatandaşın devlet faaliyetleri konusunda bilgi edinme hakkını da içermektedir.
Bilgiye erişme özgürlüğü, modern demokrasilerde saydamlığın ve katılımcılığın
önemli ve hatta zorunlu bir vasıtası olarak kabul edilmektedir.
Devlet yönetiminde uzun süre egemen
olan gizliliğin yerini, modern demokrasiler açıklığa bırakmıştır. Toplumsal
denetim ve katılımın artırılması bakımından kamu alanındaki “sır” kavramının
yeni ve çağdaş bir anlayışla ele alınmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün
gereklerinden olan bilgi edinme hakkı halkın denetimine açıklığı, şeffaflığı
sağlama işlevlerinin yanı sıra halkın devlete karşı duyduğu kamu güvenini daha
yüksek düzeylere çıkarmada önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılan bu hak
sayesinde hem halkın devleti denetimi kolaylaşmakta hem de devletin demokratik
karakteri güçlenmektedir.
Bildiğiniz gibi 1982 Anayasası’nın
26’ncı maddesinin ikinci fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
hangi amaçlar için sınırlandırılabileceği belirtilirken, amaçlardan birisi de
“Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması” olarak
gösterilerek devlet sırlarından söz edilmiştir. Yine, basın hürriyetinin
düzenlendiği Anayasa’mızın 28’inci maddesinin beşinci fıkrasında, devlete ait
gizli belgelere ilişkin her türlü haber veya yazı yazanların, bastıran ve
basanların, bunları başkalarına verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri
uyarınca sorumlu tutulacakları açıklanmıştır. 9 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda yaşadığı uyum
sürecinin önemli bir adımı niteliğinde olup bu kanunda bilgi edinme hakkının
sınırlarından birisi devlet sırrı olarak benimsenmiştir.
“Devlet sırrı ve gizliliği” kavramları
kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için, gereksiz yere genişletildiği
takdirde bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, bu kanunun amacına
ulaşması mevzuatımızda dağınık ve yetersiz şekilde düzenlenmiş “devlet sırrı”
kavramına netlik kazandırılmasına bağlıdır.
Anayasa’yla çeşitli kanun ve
düzenleyici işlemlerde devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümler yer almakla
birlikte, bu hükümlerde “devlet sırrı” ve gizli kalması gereken bilgi”
kavramlarının açıkça tanımlanmadığı, belirlenme usul ve esaslarının
saptanmadığı ve bunun sonucu olarak yönetimin takdir yetkisini yerinde
kullanmaması sonucu, kamu alanındaki en basit bilgilerin dahi sır olarak kabul
edilebildiğini görmekteyiz. “Devlet sırrı” kavramının tanımlanmasına ve hangi
bilgi ve belgelerin hangi usullere göre ve hangi makamlarca gizli belge veya
devlet sırrı kategorisine sokulacağının belirlenmesine ilişkin ihtiyaç ve
devlet sırları ve gizliliğiyle ilgili olarak mevzuatımızda yetersiz
düzenlemeler, konunun esaslarının bugün olduğu gibi bir özel yasada
ayrıntısıyla düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, devletin
güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini
koruması toplum için önem taşımaktadır. Sözü edilen kavram ve menfaatler
devlete ait bazı bilgi ve belgelerin gizli kalmasını gerektirir. Devletin meşru
hakları ve demokratik kurumların korunması göz ardı edilmezken, vatandaşın
bilgi edinme hakkı da gereksiz yere kısıtlanmamalıdır.
Tasarıda devlet sırrının yetkisiz
kişilerce öğrenilmesi devletin uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğine
zarar verebilecek mahiyetteki gizli belge, bilgi veya kayıtlar şeklinde tanımı
yapılarak devlet sırrının hukuk devleti ilkesine ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Tasarıyla hangi bilgi, belge veya
kaydın devlet sırrı niteliğinde olup olmadığına karar vermek üzere Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulu oluşturulmuş; bir bilgi, belge veya kaydın devlet sırrı
olarak koruma altına alınması usulüne ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Tasarı ile bilimsel bir buluş millî
güvenlik açısından önem arz eden bir mahiyet taşıması hâlinde devlet sırrı
olarak koruma altına alınabilecektir. Devlet sırrı olarak koruma altına alınan
bir bilgi veya kaydın bu özelliğini kaybederek devlet sırrı kapsamından
çıkarılma usulü düzenlenerek mahkemeler tarafından devlet sırrı kapsamındaki
bilgi, belge veya kaydın talep edilmesi hâlinde kurul tarafından gerekçesi
belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği ancak mahkemelere verilmeyen bu bilgi, belge
veya kayıtların davada ilgili aleyhine sonuç doğurmayacağı hususu da
düzenlenmiştir.
Tasarının önemli düzenlemelerinden
birisi de, devlet sırlarının tabi olacağı süredir. Şeffaflığın sağlanması ve
gizlilik kültürünün sona erdirilmesi mülahazasının bir tezahürü olarak bir
bilginin Kurul kararının verildiği tarihten itibaren elli yıl geçtikten sonra
devlet sırrı olarak korunamayacağına dair hüküm bulunmaktadır. Bu süre sona
ermeden önce de Kurul tarafından bir bilginin devlet sırrı niteliğini kaybettiği
kanaatine varıldığında, bu özelliğine son verilerek devlet sırrı kapsamından
çıkarılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu sunduğum bilgilere ilaveten devlet sırrı kavramının mevzuatımızda pek çok
yerde yazılı olduğunu esasen bilmekle birlikte hatırlatmak istiyorum.
Tasarımıza aldığımız devlet sırrının
tarifi konusu hâlen meriyette bulunan Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47’nci
maddesinden neredeyse aynen alınmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47’nci
maddesi “Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı
gizli tutulamaz.” Bu birinci cümle kaldırılmaktadır. Tarif olarak da
“Açıklanması, Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine
zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek
nitelikteki bilgiler, Devlet sırrı sayılır.” denilmiştir ve bizim getirdiğimiz
tasarıda 47’nci maddenin birinci cümlesi kaldırılmış bulunmaktadır.
Baktığımız zaman 657 sayılı Kanun’da,
Devlet Memurları Kanunu’nda devlet sırrı kavramı bulunmaktadır. Esasen
Anayasa’mızın 26’ncı maddesinde başlayarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
“Göreve ilişkin sırrın açıklanması” başlıklı 258’inci maddesinde, aynı kanunun
“Millete ve devlete karşı suçlar ve son hükümler başlıklı” dördüncü kısmının
yedinci bölümünde devlet sırlarına karşı suçların da düzenlendiği
bilinmektedir. 326’ncı madde “Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri”, 327’nci
madde “Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunu”, 329’uncu
madde “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından
niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklayan kimseye beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası vermeyi”, 330’uncu madde “Gizli kalması
gereken bilgileri açıklama”, 334’üncü madde “Yasaklanan bilgileri temin”,
336’ncı madde “Yasaklanan bilgileri açıklama”, 330 ve de diğerlerinde devam
ediyor. Aynı şekilde 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun devlet sırrına
ilişkin bilgi veya belgeleri düzenleyen 16’ncı maddesinde açıklanması hâlinde
devletin emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına niteliği itibarıyla
zarar verebilecek hususların devlet sırrı olarak kabul edilmesi öngörülmüş
bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün kapalı oturumları
düzenleyen 70’nci maddesinde “Kapalı oturum sırasındaki görüşmeler hakkında,
kapalı oturumda bulunanlar ve bulunma hakkına sahip olanlar tarafından hiçbir
açıklama yapılamaz. Bunlar Devlet sırrı olarak saklanır.” hükmü de yer
almaktadır.
Devlet sırrına örnek vereceğimiz
ülkeler var. “İngiltere’de ‘devlet sırrı’ kavramı 1911 tarihli Official Secrets
Act ile düzenlenmiş.” deniyor. Aynı zamanda Belçika’da hüküm var,
Bulgaristan’da, Yunanistan Anayasası’nda; İtalya’da 241 sayılı Kanun’da var,
801 sayılı Kanun’da bize benzer düzenlemeler var; Fransa’da idari dokümanlara
erişim hakkında kanunda bu hususlar var ve diğer ülkelerde de var.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’muzda da 88’inci maddede “Teslim Olunmayacak Vesikalar” içerisinde yine
aynı hususlar yer alıyor. Aynı Kanun’un 49’uncu maddesinde de devlet
memurlarının memuriyetten çekildikten sonra bile, saklamakla mükellef oldukları
vakıalar hakkında sırrın ait olduğu makam amirinin izni olmaksızın şahit
sıfatıyla dinlenemeyecekleri de öngörülmüş bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, arkadaşlarımın
konuşmalarından ve daha evvel Komisyonda da cereyan eden toplantı hakkında
edindiğim bilgilerden, özellikle muhalefet şerhinde bulunan arkadaşlarımızın
konuşmalarından birkaç soruya cevap vermek istiyorum. Belki bunları sorular
kısmında da tekrarlayabilirsiniz ancak özellikle bu konuşmam içerisinde… Biraz
önce konuşan Arkadaşımın da ifade ettiği gibi -belki de pek çok arkadaşımızın
müştereken ifade etmek istediği husus- Başbakanımızın Başkanlığında adalet,
dışişleri, içişleri ve millî savunma bakanlarından oluşan kurula bir yetki
veriliyor. Bu, kurulun devlet sırlarının belirlenmesi konusunda karar verme
yetkisidir. Bir bilgi ve belgenin devlet sırrı olup olmadığı konusunda karar
siyasi iktidarın hâkim olduğu bir kurula bırakılıyor, Kurul bu noktada “Şu
bilgiler devlet sırrıdır.” dediğinde “Bunları açıklamak suç olacak, yani suçta
fiili belirleme yetkisini idareye veriyoruz.” deniyor, iddia bu.
Değerli arkadaşlar, gerçekten bir
devlet sırrının belirlenmesi konusunda bir kurula ihtiyaç var ve eğer kuvvetler
ayrılığı noktasından bu konuya bakmamız gerekirse, bir bilgi veya belgenin
devlet sırrı olup olmayacağının belirlenmesi yetkisi, hiç şüphesiz, yürütmenin
yetkisindedir. Bu yetkinin yasama veya yargı erkine verilmesi, bu erklerin
yetkileri noktasında mümkün görünmemektedir çünkü yasamanın temel görevi kanun
yapmakken yargının temel görevi de çıkan uyuşmazlıkları çözmektir. Mevcut
uygulamada, bilgi ve belgelere “devlet sırrı” niteliği yürütme organı
tarafından verilmektedir. Ancak bu nitelendirmeyi kimin yapacağı konusunda bir
açıklık olmadığından, her kamu kurum ve kuruluşu kendi takdiriyle bu
nitelendirmeyi yapabilmektedir. Bu nitelendirme çoğu zaman keyfî olarak
kullanılmakta ve bunun sonucunda her şeyin devlet sırrı olduğu bir yapı
karşımıza çıkmaktadır. Elimizdeki belgelerden görülüyor ki geçmişten bu yana
kabul edilen mevzuat içerisinde bir belgeyi hazırlayan memur dahi ona gizlilik
niteliğini verebilmektedir. Her kamu kurumunun ve kuruluşunun bilgi ve
belgelere devlet sırrı niteliği vermesinin önüne geçebilmek amacıyla bu yetki
-devlet sırları konusuyla- Başbakan Başkanlığında, Adalet, İçişleri, Dışişleri
ve Millî Savunma Bakanlarından oluşan kurula verilmiştir. Bu şekilde, devlet
sırları konusunda keyfiliğin önüne geçilmesi ve bu konuda standart sağlanması
amaçlanmaktadır. Öte yandan, bir bilgi, belge veya kaydın “devlet sırrı” olarak
nitelendirilmesi konusunda bir uyuşmazlık çıkması durumunda, Anayasa’nın
125’inci maddesindeki amir hüküm uyarınca idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açık olduğundan, bu sorun yargı mercileri
tarafından çözülebilecektir.
Yine, bazı arkadaşlarımız “Devlet Sırrı Kurulu iktidarın bazı sırlarını
mı örtecek? Bu amaçla mı bu beşli kurula verildi?” demektedir. Böyle bir kurul
meydana getirilmesinin temel gerekçesini biraz önce açıkladım. Tasarımızın
3’üncü maddesinde tanımı yapılan “devlet sırrı” kavramı bugüne kadar muğlak
olarak geldi. Tasarıda sadece devlet sırrı tanımına yer verilerek, böyle bir
kurul kurulmaması durumunda, tasarı, şeffaflığın sağlanması bakımından
kendinden beklenen amaçları gerçekleştiremeyecektir. Çünkü çok genel ifadeler
içeren devlet sırrı tanımı, uygulamada, kamu kurum ve kuruluşlarının her türlü
belgeyi devlet sırrı olarak kabul edebilmesine imkân sağlayacak niteliktedir.
Bundan dolayı, tasarıda sadece devlet sırlarının tanımlanmasıyla yetinilmemiş,
nelerin devlet sırrı olduğunu belirleme yetkisi de “sır” kavramıyla doğrudan
bağlantılı olan bakanlıkların en yüksek düzeydeki bürokratlarına verilmiştir.
Böylece, devlet sırrının belirlenmesi noktasında hem keyfîlik önlenecek hem de
bu konuda bir standart sağlanmış olacaktır. Öte yandan, söz konusu Kurul idari
nitelikte bir yapı olduğundan, her türlü işlem ve eyleminin yargı denetiminde
olduğu konusunda da bir tereddüt bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer
soruları karşılayacak hükümlerin tasarımızda yer aldığını ifade etmek
istiyorum. Bu konuda, esasen, maddelere geçildiğinde de, arkadaşlarımızın
önergeleri bulunduğu takdirde bunları ayrıca değerlendireceğiz.
Bir iki dakika içerisinde de biraz önceki
kanun tasarısı görüşülürken şahit olduğum bir hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Biraz önceki konuşmalar, maalesef, son
oylamalar sırasında tartışmaya, hatta kavgaya dönüştü. Ben son on maddeyi veya
on iki maddeyi takip ettim, arkadaşlarımızın her konuda önerge verdiklerini
biliyorum. Hatta bu önergelerden dört tanesinin, sadece bir kelimenin yer
değiştirilmek suretiyle dört defa ayrıca verildiğini biliyorum. Her on dakikada
bir yoklama yapıldığına da hepimiz şahit olduk. İç Tüzük’ün verdiği hükümler
serbestlikle kullanılabilmeli. Bunu siz kullanırken “Evet, bu benim hakkımdır,
ben bunu mutlaka kullanacağım.” diyorsanız, bunu eleştirmek isteyen
arkadaşlarımız da “Bir hakkın suistimalini kanun da himaye etmez.” diyebilir.
Dolayısıyla, hakların yerinde ve yeterli bir şekilde kullanılması gerekir.
Ancak her oylamada da arkadaşlarımızın ekseriyetinin burada olduğu ortaya
çıkmış oldu yani iktidar grubunun 200’e yaklaşan üye sayısıyla toplantı yeter
sayısını burada hazır ettiğini görüyoruz. Buna rağmen, muhalefet partisi
milletvekili arkadaşlarım her defasında devamsızlığı, burada bulunmaları
gerektiğini söylüyorlar. Bunun karşılığında şunu söylemek mümkün: Eğer bu kanun
çok tehlikeli, çok yanlış, Türkiye’de büyük yanlışlıklara sebebiyet verecek bir
nitelikte ise sizin de tam kadroyla bu kanuna karşı çıkmanız gerekebilir. Onun
için, bir partide 20 kişiyi burada her zaman hazır tutarak Parlamentoyu bloke
etmek durumundan vazgeçilmiş olması lazım. Diğer partilerimizden de oylama
yapıldığı zaman 30 veya 40 yerine çok daha fazla sayıda muhalefet
milletvekilinin hazır bulunması lazım ama “Bu iş böyle gidiyor.” derseniz
birbirimizi eleştirecek noktada değiliz.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, bu kanun
çok önemliyse iktidar partisi grubundan da 30 kişi var ancak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Şu anda 30 kişi var, davet ettiğiniz zaman içeriye 200 kişi
girecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizi
dinlemiyorlar demek ki, önemli bir konuşma değil o zaman.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – 10 defa yoklama yapıldı, bunu 10 defasında da gördük.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Bu yasayı
dinleme gereğini bile duymuyorlar Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani siz burada
muhalefet partisi…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Tamam, haklısınız.
OKTAY VURAL (İzmir) –
…milletvekillerinin ne kadar olacağını takdir edecek konumda değilsiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Efendim, ben takdir etmiyorum, ben vakıayı söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük ve
Anayasa’ya göre ne kadar olması gerekiyorsa o kadar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Çok iyi biliyorsunuz, yıllarca Grup Başkan Vekilliği yaptınız. Ben
de onu söylüyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Söylüyorsanız,
çok önemli…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – …yani “İçeride şu kadar insan olmalıdır.” derseniz önce kendinize
de bakmanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendinize
bakacaksınız önce.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Tamam, teşekkür ediyorum. Ben kendime bakıyorum zaten.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kendinize
bakıyorsunuz, gözünüzün önünü görmüyorsunuz. Terörde hangi noktaya geldiğinizi
görmek için bile gözlük lazım size.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) – Bütün bunlara rağmen bu Parlamentoda iktidar Parlamentoyu
çalıştırmak mecburiyetindedir, bunun için hazır bulunur, önergelere karşı
durur, sözünü söyler, tavrını, davranışlarını belirler…
OKTAY VURAL (İzmir) – Çok
kalabalıklardı yani değil mi, bir de silahları da vardı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
– …ama hiçbir zaman bir milletvekili de kürsüye çıkıp beğenmediği bu gelişmeler
karşısında milletvekillerine hitaben “Yazıklar olsun!” diyemez. Bunu derse
yanlış yapar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Beğenmeyebilirsiniz,
eleştirebilirsiniz ama “Yazıklar olsun!” deme hakkına sahip değilsiniz.
Anayasa’nın 83’üncü maddesi diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
çalışmalar sırasındaki oy ve sözlerinden sorumlu değildir.” Sorumsuzluğu esas
almış bir Anayasa maddesi varken “Ben senin el kaldırmana, ‘evet’ demene,
‘hayır’ demene, sana ‘Yazıklar olsun.’ diye hitap ediyorum.” demek bir
milletvekilinin hakkı değil.
LEVENT GÖK (Ankara) – Orada bir sürü
küfür yiyeceğiz, öyle mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) - Lütfen… Lütfen… Nasıl konuşulacağını İç Tüzük gösteriyor. Temiz bir
dille konuşacaksın, eleştirini yapacaksın, Anayasa Mahkemesine gidersen
gideceksin veya eleştirilerine devam edeceksin.
LEVENT GÖK (Ankara) – Siz ne
söylendiğinin farkında mısınız oradan? Ağza alınmayacak küfürler ediyor
arkadaşlarınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) - Sayın Başkan, tartışmaya yol açmak niyetiyle söylemedim. İktidar
grubu kanun tasarısını çıkarmak istiyorsa oylamalarda mevcudunu sağlayacak ama
20 kişiyle, 10 kişiyle, 1 kişiyle, 3 kişiyle Meclisi bloke etmek bizim
tarihimizde çok fazla görülmedi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz çok iyi
yaptınız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin tarihinizde
var zaten. Senin savunduğun adil düzende var bu zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) - Hele hele milletvekillerine “Yazıklar olsun!” demek de hiçbir
milletvekilinin aklına gelmedi, ağzından çıkmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Devamla) - Sizi kınıyorum. Hiçbir milletvekiline “Yazıklar olsun!”
diyemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
Sayın Arınç muhalefetin nasıl yapması gerektiği konusunda açıklamalarda
bulundu, muhalefetin ne olması gerektiği… 20 kişiyi eleştirdi. İzin verirseniz
bu konuda, ana muhalefet partisi olarak açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Yerinizden vereyim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
sataşma var efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim grubumuza
da var. Bu kürsü sataşma kürsüsü değil.
BAŞKAN – Bir saniye… Şimdi sataşma
değilse sataşma değil, açıklama istiyor Grup Başkan Vekili.
Yerinizden vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan AKP’nin
Bakanı değil, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Bakanı. Muhalefete söz geçirme yeri
değil. Burada grupla ilgili bir sorun varsa, grup başkan vekili olmak istiyorsa
gider oraya oturur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Ben yaptım onu yıllarca önce.
OKTAY VURAL (İzmir) – İyi yapamazsınız,
daha iyi yapıyordunuz belki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) –
Yıllarca ben grup başkan vekilliği yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir) - Başbakan
muavinliği daha iyi belki sizin için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Ben Meclis Başkanlığı da yaptım, sen hâlâ oradasın, senin gibi aynı
yerde kalmadım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
İki dakika süre veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne karışıyorsunuz
grubun işine? Siz ne karışıyorsunuz grubun işine? Grubu siz mi yönetiyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Arınç, şu üslup uygun mu ya? Bir partinin Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorsunuz.
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Bu
arkadaki milletvekilleri ve iradeye saygısızlık yapıyorsunuz. Niye böyle
yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Saygısızlık yapmıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Saygısızlık yapan
sizsiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekiliyle konuşuyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sivri dilinizle
hep böyle... Fitneden fesattan başka bir şey yok dilinizde ya!
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ondan
sonra “Yazıklar olsun!” sözünü eleştiriyorsunuz, böyle şey olur mu? Milliyetçi
Hareket Partisine laf söylüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…
IX.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
muhalefet partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Arınç 20
kişiyle Meclisi bloke ettiğinizi söylüyorsunuz. Siz Refah Partisi
milletvekiliyken o sekiz yıllık kesintisiz eğitim tartışmalarında belgeleri ben
burada açıklamıştım. Sizin buraya geleceğinizi bilseydim o belgeleri size bir
daha gösterirdim. Nasıl yaptığınızı herkes çok iyi biliyor. Siz tabii muhalefetteyken
başka, iktidardayken başka konuşan birisisiniz.
Sözüm ona AKP’nin vicdanı olacaksınız
ama hiç de öyle değilsiniz, kusura bakmayın. En azından on yıldır sizi tanıyan
birisi olarak, öyle birisi olmadığınızı, o köşe yazarlarının yazdıklarından hiç
de öyle olmadığını çok iyi biliyorum ben.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söyler
söyler, hayatının hatasını yaptığını söyler ondan sonra.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Siz o 45
milletvekiliyle bu Meclisi darmadağın ettiniz o günlerde, hatırlayın. Oralarda insanları
tehdit ettiniz, oralarda ne açıklamalar yaptığınızı Türkiye basını çok iyi
biliyor.
Önerge çokluğu… Ya, değerli
arkadaşlarım, on üç maddelik bir kanunu temel kanun yapmışsınız. Madem o kadar
vicdanlısınız da niye onu konuşmuyorsunuz? On üç maddelik bir kanunu… Ayıp
olmasın diye Sayın Canikli arayınca dedim ki, şimdi ben bunu imzalamazsam
-elden Danışma Kurulu yapıyoruz- grup önerisi olarak getirecek, on dakika
zamanı olacak. “On üç maddelik kanundan temel kanun olmaz ey grup başkan
vekilleri.” deyip, tecrübeli bir siyasetçi olarak, partinin ağabeysi olarak
niye vicdanı olmadınız da önerge sayısını konuşuyorsunuz şimdi? (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Esas temel kanun
bu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hukuk
kitabını arkadan okur, arkadan.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Arınç,
bakın bir şey daha söyleyeyim: 330 milletvekiliniz var. Karar yeter sayısı 138,
toplantı yeter sayısı 164, 20 var zaten. Siz buraya 200 kişiyi çakarsınız,
CHP’nin Grup Başkan Vekili “Yoklama istiyorum.” dedi mi, Başkan şöyle bir bakar
ortama “Vardır.” der, hiç sayıya geçmez, hiç zaman kaybı da olmaz. Siz bunu
bilmiyor musunuz?
Sizin arkadaşlarınız dışarıda duracak,
biz onları buraya davet edince, yoklama isteyince ne olmuş? Zaman kaybı
oluyormuş. Siz 200 kişiyi dışarıda iş takibi yapacaklarına salonda tutarsınız,
üç saniyemizi alır. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Arınç, sizin bildiğiniz kadar biz
de biliyoruz bu Parlamentoyu, kusura bakmayın. Eğer ağabey olacaksanız, yirmi
yıl, yirmi beş yıl sonra, milletvekilliğinden sonra, Başbakan Yardımcılığından
sonra şu Parlamentoya ağabey olacaksanız AKP’ye de ağabey olacaksanız, CHP’ye
de ağabey olacaksınız, BDP’ye de olacaksınız, MHP’ye olacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Bize değil, bize
değil! Aman aman aman! Siz ağabeyinizle oturup kalkın!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın ince.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Öyle çakma
ağabeylik yok!
BAŞKAN – Sayın İnce, teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – On üç
maddelik kanunu temel kanun olarak getireceksin, milletvekillerini dışarıda
tutacaksın, yoklama istediğim zaman beni suçlayacaksın, yok öyle yağma! Tıpış
tıpış gelecekler! Yoklamamızı isteyeceğiz, siz de içeriye geleceksiniz.
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bağırma, bağırma!
BAŞKAN – Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Arınç’ın
muhalefetle ilgili ifadeleri…
BAŞKAN – Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
İki dakika da size söz veriyorum.
2.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
muhalefet partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili ifadelerine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin bir Bakanının
kendisini AKP Grubunun bir grup başkan vekili sıfatına sokup ondan sonra
Milliyetçi Hareket Partisi ya da muhalefete ders vermesi aslında sivri dilli
bir siyaset anlayışının tezahürü. Yani bugün geldiğimiz bu noktada hangi
konuşma yapıyorsanız fitne ve fesat içerisinde sürekli olarak muhalefete,
milliyetçiliğe dil uzatıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Milliyetçiliğe
dil uzatan yok. Ne alakası var ya?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Var bir
acısı.
OKTAY VURAL (Devamla) – Bakın, siz
burada kalkıp Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etmiş ve “Bir daha kimse o
Şike Yasası’nı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye cesaret edemez.”
diyerek Meclise meydan okumuştunuz. Ne oldu? O yasa Meclise geldi ama sizin
buraya gelecek cesaretiniz olmadı, cesaretiniz olmadı. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Oy verdin sen
ona ya.
OKTAY VURAL (Devamla) – Onun için
burada milletvekillerine, muhalefete dil uzatırken herkes haddini bilmeli. Adil
düzeni gidip anlatırken sonra televizyonlara çıkıp “Vallahi, adil düzeni ben
anlamadım ki anlatayım.” diyen siz değil misiniz? Şimdi, kalkıp burada İç Tüzük
ve Anayasa’ya göre toplantı ve karar yeter sayısıyla ilgili, çoğunlukla ilgili
kararlar, nisaplar belli iken, muhalefet bu konuda istek ve arzularını dile
getirirken kalkıp “Efendim, niye 20 kişiyle istiyorsunuz? Niye 30 kişiyle…”
Saydın mı? Saymadın. Peki, sizi niye 25 kişi izliyordu, ciddiye mi almıyor sizi
ha? 25 kişi izliyordu, dinliyordu. Daha önce de Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ı da 15 kişi dinliyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yardımcıları
takmıyorlar demek ki.
OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla,
burada Türkiye Cumhuriyeti Bakanı, bu cumhuriyetin bakanı olduğunu bilmeli,
burası parti devleti değil, Baas rejimi değil, ifadelerinizi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) – Muhalefete
grubun söyleyeceği bir şeyler varsa grup söyler, siz orada yürütme organı
olarak Türkiye büyük Millet Meclisine burada talimat veremezsiniz. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim,
söyler, söyler, “Hayatımın hatasını yaptım.” der. Bundan daha kolay bir çıkış
olur mu? Hayatının hatasını yapar.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
çok kısa…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan, iki
dakika da size veriyorum.
3.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Meclisin sağlıklı çalışma ortamını
yaratmak için dört parti grubunun anlaşması gerektiğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli
arkadaşlar, gerçekten bu sağlıksız yasama süreci hepimizin sinirlerini geriyor,
sinirler yay gibi tek kelimeyle, çünkü önerilerde “bitimine kadar” diyorsunuz
sabah dörtte, beşte giden arkadaşlarımız var.
Biliyorsunuz, Anayasa Uzlaşma Komisyonu
ilk temel haklarla ilgili maddeleri görüştü. Anayasa’da da var, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde de “Angarya yasaktır.” diye. Gerçekten angaryaya dönüştü
Meclis çalışması. Sonuçta insanlar da etten kemikten; sağlıkçılar var burada, tabipler
var, sorun isterseniz.
Yalnız Meclis üyeleri bir disiplin,
talimat çerçevesinde bu kadar, sabahlara kadar çalışmak zorunda değil, sağlık
durumu olanlar var, tedaviye gitmesi gerekenler var, ailesinin özel sorunları
olanlar var ve gerçekten bu sağlıksız… Ama dün gece buradan çıkarken 4-5 tane
personel “Vekilim, bu çalışma angarya değil midir?” dediler bana ki içime
işledi.
Bu çalışma tarzıyla, bu yaklaşımla,
eğer Meclise bu şekilde çalışma yaptıracaksak, ben ikide evdeydim, kusura
bakmayın ve biz, sizin…
HAMZA DAĞ (İzmir) – 2 sayfalık gerekçe
getiriyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Önergeleri
verdik, sizin anlayacağınız dili de çok iyi biliriz, istesek kilitleriz de
Meclisi önergelerle, sizi de rap rap oynatırız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kilitle ya,
kilitle, kilitle.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bak, açık
söyleyeyim, bu muhalefet taktiklerini de siz bizden önce yapmışsınız, bunun
hiçbir faydası yok.
Sadece şunu öneriyorum, bu doğru bir
yöntem değil, dört parti grubunun da bir centilmenlik anlaşması üzerinde
durması lazım. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Sağlıklı çalışmanın ortamını
yaratmamız lazım. Bu konuda dört parti grubunun grup başkan vekillerinin,
bilmiyorum, Meclis Başkanı ile beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - …tekrar bunu
değerlendirmesi gerekiyor.
Ben, bu uyarıyı yapmak istiyorum. Yoksa
çok tartışırız diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
4.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Meclisin sabahlara kadar çalışmasının
sorumluluğunun kendi gruplarında olmadığına ve Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar; önce şunu
belirtmekte fayda var: Elbette sonuçta toplantı ya da karar yeter sayısı talep
ediliyorsa bu İç Tüzük’e uygundur yani muhalefet bu anlamda İç Tüzük’ten doğan
imkânları kullanmaktadır. Bu anlamda, tabii, bu yönüyle eleştirilmesi mümkün
değil.
Sadece söylediğimiz şu: Arkadaşlar sık
sık çıkıp “Sabahlara kadar çalışıyoruz, sabahlara kadar burada kalmak durumunda
oluyoruz.” diyorlar ve bunun da sorumlusu olarak grubumuzu görüyorlar ya da
ifade ediyorlar. Bu doğru değil.
Bakın, 1 Temmuza yetiştirmeye
çalışıyoruz. Bunu ifade ettik değişik yerlerde. Gerçekten yoruldu Meclis. Bu
dönem çok yoğun bir çalışma dönemi geçirildi. 1 Temmuza yetiştirmeye
çalışıyoruz. Bir takvim yapıldı. Hükûmetimizin öncelikleri var, bildirildi.
Onları bitirmeye, yasalaştırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken, elbette İç
Tüzük’ten kaynaklanıyor ama sonuç itibarıyla burada her yoklama talebi, her İç
Tüzük’ten kaynaklanan -tırnak içerisinde söylüyorum- geciktirme çalışması bu
süreci uzatıyor doğal olarak. Bizim de bir hedefimiz var yani bir görev var, o
görevin yerine getirilmesi gerekiyor. Tabii, elbette muhalefet diyebilir ki:
“Benim de hakkımdır, ben de yaparım.” Ona bir şey diyemeyiz ama böyle bir
politikanın sonucunun da uzun çalışma süresi olacağının bilinmesi gerekiyor.
Yani bu çelişkiye dikkat çekmek istiyorum, hem bu şekildeki bir yöntem
uygulanacak hem de sorumlusu biz olacağız geç kalmış olmanın ya da geç saatlere
kadar çalışmış olmanın. Bu çelişkileri, bunu belirtmekte fayda var ama elbette
bunu kullanabilir, muhalefetin tamamen kendi takdiridir, ona bir şey diyemeyiz.
Bir de biraz önce Muharrem Bey iş
takibinden bahsetti. Hangi arkadaşımızın ne işi takip ettiğini söylemeniz
gerekir. Yani evet, arkadaşlarım iş takibi… İlçe başkanları burada, belediye
başkanları burada; geliyorlar, illerinin takibini yapıyorlar, ilçelerinin takibini
yapıyorlar. Ama somut olarak bir şey varsa bilelim; yoksa elbette milletin
işini takip ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Canikli.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Şerbetçioğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
(Gürültüler)
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.58
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, şahsı adına söz
isteyen Mustafa Kemal Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Günümüzde yönetimde
şeffaflık esas, gizlilik istisnadır. Toplumsal denetim ve katılımın artırılması
amacıyla kamu alanındaki “sır” kavramının çağdaş bir anlayışla ele alınması
zorunluluk hâline gelmiştir. Demokratik ülkelerde bilgi edinme özgürlüğü, temel
hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından vazgeçilmez bir haktır. Bu hak,
birçok demokratik ülkede, anayasal haklar arasında yer almıştır.
Şeffaflık, uluslararası düzeyde ilk
kez, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirisi’nin 19’uncu maddesinde, iletişim
özgürlüğü alanında ifade edilmiştir.
Anayasa’nın 26’ncı maddesinin ikinci
fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlandırılma sebepleri
belirtilirken bu sebeplerden biri olarak “devlet sırrı” ifade edilmiştir. Yine,
28’inci maddenin beşinci fıkrasında, devlete ait gizli bilgilere ilişkin her
türlü haber veya yazı yazanların, basan ve bastıranların ve bunları başkalarına
verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu tutulacakları
açıklanmıştır.
Anayasa’daki bu maddeler dışında,
çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde devlet sırrıyla ilgili hükümler yer
almakta ise de bu hükümlerde hangi hususların “devlet sırrı” teşkil edeceği,
hangi usul gereğince belirleneceği ve “devlet sırrı” olgusunu belirlemeye hangi
makam ve mercilerin yetkili olduğuna dair bir açıklık yoktur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklar olduğu gibi, basın ve
yayın araçlarıyla devlet sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan
yayınlar sonucu, devletin güvenliği bakımından ciddi tehlikeler ortaya
çıkmaktadır.
Mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler ve
uygulamadaki sıkıntılar, konunun özel bir kanunla düzenlenmesini gerekli
kılmıştır.
Ayrıca, günümüzde Avrupa Birliği
mevzuatıyla uyum sağlanması, şeffaf, demokratik bir yönetimin sağlanması,
devletle vatandaşın menfaatlerinin uzlaştırılması, bireyin bilgi edinme
hakkının sağlanması amacıyla “devlet sırrı” kavramına açıklık getirilmesi
zorunluluğu hasıl olmuştur.
“Devlet sırrı” kanunla düzenlenirken
kişi yararı ile toplum yararı dengede tutulmalı, “devlet sırrı” kavramı kolayca
tanımlanabilecek bir kavram olmadığından, gereksiz yere genişletilmesi hâlinde
bilgi edinme hakkının sınırları daralacağından, yalnız toplum yararının üstün
tutulmasının gerektiği hâlleri kapsaması gerekir diye düşünülmüş ve tasarı bu
doğrultuda hazırlanmıştır.
Toplum için başta gelen yarar, devletin
güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini
korumaktır. Sözü edilen konularda devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka
gizli kalması gerekir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
"ifade özgürlüğü" başlığını taşıyan 10’uncu maddesinde, ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve yararlar
gerektirdiğinde kısıtlanabileceği belirtilmiştir.
Devlete ait yararlar ile vatandaşların
bilgi edinme hakkı bağdaştırılmak suretiyle bazı ülkelerde -İspanya örneğinde
olduğu gibi- devlet sırları konusu ayrı kanunla düzenlenmiştir. Bu kanunlarda “devlet
sırrı” kavramı tanımlanmakta ve bu sırları tespit ve takdir edecek merciler
kanun tarafından açıkça gösterilmekte, böylece, idarecilerin keyfî hareket
ederek sır sayılmayacak konuların sır hâline getirilmesi suretiyle vatandaşın
bilgi edinme hakkının kısıtlanması önlenmektedir.
Yukarıda sözü edilen her iki menfaati
bağdaştırmayı hedef alan tasarıda "devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve
belgeler" ve "diğer gizli bilgi ve belgeler" biçiminde iki ayrı
kavram temel alınmıştır. Devlet sırrı, açıklanması veya öğrenilmesi devletin
dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî egemenliğine zarar verebilecek,
anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve niteliği
itibarıyla gizli kalması gereken bilgi ve belgeler olarak kabul edilmiştir.
Diğer gizli bilgi ve belgeler ise
devlet sırrı niteliği taşımayıp da açıklanması ve öğrenilmesi hâlinde ülkenin
ekonomik çıkarlarına, istihbarata, askerî hizmetlere, idari soruşturmaya ve
kovuşturmaya zarar verecek veya yetkili makamların faaliyetlerine ilişkin
olarak gizli olduğu belirtilen bilgi ve belgeler olarak tanımlanmış ve bu gizli
bilgi ve belgelere ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarında düzenleneceği kabul
edilmiştir.
Tasarıda düzenlenen sırlar devlet
birimlerine ait gizliliklerle ilgili olup, gerçek kişilerle özel hukuk tüzel
kişilerine ait gizlilikler bu tasarı kapsamı dışındadır. Tasarı, kamusal
gizlilik alanını düzenlemektedir.
Tasarıyla iç ve dış güvenlik, askerî ve
siyasi alanlarla beraber ekonomik alanlardaki devlet sırları ve gizlilikleri de
kapsama alınmıştır. Koşulların varlığı hâlinde devlete ait bir kısım ekonomik
bilgi ve belgeler de devlet sırrı ya da gizlilik kavramları içersinde
nitelendirilebilecektir.
Tasarı, bilgi edinme hakkı konusunda
gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son
vermek yönünden devlet sırrı ve gizlilik alanının açık bir biçimde düzenlenmesi
amacıyla hazırlanmıştır.
Tasarının hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
Tasarı’nın İçtüzük 72. madde gereğince görüşmelerin devam etmesini arz ve
teklif ederiz.
Muharrem İnce Ali Rıza Öztürk Hasan Ören
Yalova Mersin Manisa
Bülent Tezcan Özgür Özel Ali İhsan Köktürk
Aydın Manisa Zonguldak
Gerekçe:
Konunun daha iyi anlaşılması için.
III-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım
ancak yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Öztürk, Sayın Aygün,
Sayın Yılmaz, Sayın Köktürk, Sayın Serindağ, Sayın Ören, Sayın Fırat, Sayın
Ekşi, Sayın Tanal, Sayın Canalioğlu,
Sayın Demiröz, Sayın Öner, Sayın Özgümüş, Sayın Özel, Sayın Gök, Sayın Özkan,
Sayın Tayan, Sayın Kaleli, Sayın Dibek.
Evet, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Türkoğlu, Sayın Öztürk, Sayın
Işık, Sayın Fırat, Sayın Canalioğlu, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın Serindağ,
Sayın Köktürk, Sayın Vural ve Sayın Korkmaz soru için sisteme giren sayın
milletvekilleri.
Sayın Türkoğlu, buyurun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Sayın Bakan, deminki gerginlik için teşekkür ediyoruz! Muhtemelen, sizi
dinleyen partinizin milletvekili sayısını az görünce gerginlik çıkararak onları
buraya çağırma yolunu tercih ettiniz, başarılı da oldunuz, sayı bayağı arttı.
Şimdi, zatıalinize bir suikast davası
kapsamında kozmik büroda aramalar yapıldı yani Seferberlik Dairesinde aramalar
yapıldı. Partinizin yöneticileri “Devletin sırrı mı olur?” diye ifade ettiler
bu aramalar yapılırken. Şimdi “Devletin sırrı var,” nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Devlet sırrı” tanımı CMK 47’nci
maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde tanımlanır iken anayasal düzenden
bahsedilmekte ama yeni tanımda, bu düzenden, anayasal düzene karşı tehlikeli
belgelerden bahsedilmemekte. Bu daraltmanın sebebi nedir? Ayrıca, konuşmanızda
idari yargı yolunun açık olduğunu söylediniz ama bu Kurulun kararlarına karşı
idari davaya başvuranlara, Kurul “Bu, devlet sırrıdır, veremem.” derse -böyle
bir hakkı var- bu söylediğiniz doğru mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan,
Çukurambar’da şahsınıza yönelik suikast girişimi nedeniyle başlatılan ve Türk
Silahlı Kuvvetlerine ait kozmik odada arama yapılmasına kadar uzanan soruşturma
ne oldu? Bu soruşturmanın akıbetini merak ediyorum.
İkinci sorum da: Siz,
milletvekillerinin yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu, lâmı cimi yok
bu milletvekillerinin serbest kalması gerektiğini ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yer alacağını belirttiniz. Yine, Sayın Başbakan da İlker Başbuğ’un
tutuklanması üzerine “Bizim gönlümüz, aslolan, tutuksuz yargılanmadan yanadır.
Biz tutuksuz yargılanmayı öteden beri savunuyoruz.” dedi. Sayın Bakan, bu
tutuklu milletvekillerinin, lâmı cimi yok, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer
alması için ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz, hangi girişimlerde
bulunuyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarı yasalaşırsa
Sayın Başbakanın Dolmabahçe’de yaptığı Büyükanıt-Erdoğan görüşmesindeki
bilgiler devlet sırrı kapsamında elli yıl gizlenecek midir?
İki: Oslo’da PKK-MİT temsilcileriyle
yapılan görüşmelere ait bilgiler yine aynı kapsamda kamuoyundan kaçırılacak
mıdır? Söz konusu görüşmelere ilişkin KCK operasyonlarında ortaya çıkan
protokollerde yer alan, Güneydoğu’da görev yapan asker ve polislerin savaş
suçlusu olarak yargılanması yönünde mutabık kalındığı bilgisi aziz Türk milletinden
kaçırılacak mıdır? Bu kanundaki asıl amaçlardan birkaçı bunlar mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
2 kişi arasında ne kadar çok sır varsa
bilin ki o kadar çok meşru olmayan, karanlık iş var demektir. Bir devlette de
ne kadar çok devlet sırrı varsa, önü ne kadar çok açıksa bilin ki o devlette
karanlık işlerin, üstü kapalı işlerin sayısı artacak demektir. O yüzden, bu
yasanın devlet geleceği açısından, Türkiye’nin insanlarının, insan hakları
geleceği açısından riskli olduğunu düşünüyorum. Bu yasayı geri çekmeyi
düşünüyor musunuz?
Diğer bir soru: Özellikle 28 Şubat
sürecinde oluşan olayların çoğunda sırların kapalı kaldığı biliniyor. Dönemin
Başbakanlarından Tansu Çiller’le ilgili herhangi bir soruşturma başlatılacak
mı? Böyle bir duyum var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Canalioğlu…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ben, dün Trabzon’daydım.
Ülkemizde 8 şehidimiz vardı ve Trabzon’da da 1 şehidimiz; benim çok yakın
arkadaşımın oğlu ve elimde büyüttüğüm çocuğumuz da diğer şehitlerimiz gibi
şehit oldu. Öncelikle, insanlarımız feryat ediyorlar, bu işin bir son bulmasını
istiyorlar ve bunun da çözüm noktasının, Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi,
Mecliste olmasını bir kez daha biz de ifade ediyoruz.
Bir ikinci husus da: Devletimizin temel
hedefi, vatandaşımızın ve toplumumuzun güvenliğini, huzurunu ve işlerinin
kolaylaştırılmasını sağlamaktır ama bu kapsamda baktığımız zaman Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından ülkemizde pek çok ilçemizde adliyelerin
kapatıldığı gibi Trabzon’da da 18 ilçemizden 7 ilçemizin adliyeleri
kapatılmıştır ve dağınık bir alana sahip olan Trabzon’da ilçelerimizdeki
işlemlerin daha uzak yerlerde yapılması noktasında vatandaşlarımız
zorlanmaktadır. Bunların giderilmesi noktasında bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Türk Ceza Kanunu’nda “devlet sırrı”
konusu düzenlenmiş, müstakil bir devlet sırrı yasasına neden ihtiyaç
duyulmuştur?
Soru 2: “Devlet sırrı” kapsamına alınan
bir işlem veya belgeye karşı yargı yoluna başvurulabilir mi ?
Soru 3: Avrupa Birliği ülkelerinde
devlet sırrı kanunu var mı? Varsa, kapsamı bu tasarıdan geniş midir yoksa daha
mı dardır?
Soru 4: Devlet Sırrı Denetleme
Kurulunun gerek yapısı gerek yetkileri gerek denetim mekanizması bakımından bir
benzeri Avrupa Birliği üyesi ülkelerde var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde
“Silahlar sustuğu takdirde Abdullah Öcalan ev hapsine alınabilir.” gibi bir söz
söylediniz. Bir hukukçu olarak, böyle bir söz söyleme yetkisini nereden
aldığınızı ben size sormak istiyorum.
Siz çocuğunuzu, evladınızı
kaybettiğinizde ağırlaştırılmış müebbet hapis almış bir kimseye on üç yıl sonra
“artık bu insan çıksın” deseler, siz ne diyeceksiniz? Bunu bir gözden
geçirmenizi diliyorum.
Bir de, Oslo müzakere süreci devlet
sırlarından mıdır? Bunu da devlet sırları içine mi aldınız? Kamuoyuna neden
açıklamıyorsunuz oradaki görüşmeleri? Bunları sormak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Deniz Feneri, Uludere,
kozmik oda araması, terörü önleme kapsamında diğer ülkelerle yürütülen
görüşmeler, nükleer santral gibi büyük ihaleler, dış politikadaki temaslar, bu
yasa çıktığı vakit “devlet sırrı” kapsamına alınacak olanlardan mıdır?
İkinci soru: Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı “Yürütme” ve “Yürürlük” dâhil on üç maddeden oluşuyor ve bu tasarı,
temel kanun olarak görüşülüyor. Bu tasarının temel kanun olarak görüşülmesini
2001 yılında muhalefetteyken ki temel kanun hakkındaki görüşlerinizle
bağdaştırıyor musunuz; bunu içinize sindiriyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, CMK’nın 125’inci maddesine
göre, “suç olgusunu içeren belgeler devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli
tutulamaz.” CMK’nın bu hükmü bu kadar açık olmasına rağmen, tasarının 8’inci
maddesiyle “Mahkemeler tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan
bilgi, belge ve kayıtlar, Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle mahkemeye
verilmeyebilir.” şeklinde bir düzenleme getiriyorsunuz. Yani Başbakan
istemediği sürece, konusu suç teşkil eden belgeler mahkemeye sunulmayacak.
Getirilen bu düzenlemeyle Adalet ve Kalkınma Partisinin geride bıraktığımız
iktidarı döneminde işlenmiş olan suçlara koruma mı sağlıyorsunuz veya yeni
döneminizde, bundan sonraki dönemde işlenecek suçlara bir kılıf mı
yaratıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, şunu öğrenmek istiyorum
ben: Geçici maddede diyor ki: “Daha önce işlem görmüş olup yeniden işleme
alınması gereken bilgi, belge, kayıtlardan 3’üncü maddede belirtilen
nitelikleri haiz olanlara Kurul tarafından devlet sırrı niteliği verilir.” Yani
bugüne kadar bu işlem nerede görülmüş olan bir işlem? Bu durumda, mahkeme
sürecinde olan birtakım bilgi ve belgelerin de bu şekilde Kurul tarafından
devlet sırrı niteliğine alınması garanti altına mı alınmış oluyor? Dolayısıyla,
bu “işlem görmüş olmak” neyi kapsamaktadır? Yeniden işleme alınması gereken
bilgiyi kim işleme alacaktır? Niye gerekecektir? Kim bu konuda müracaat
edecektir? Bu konuda lütfen Hükûmet bilgi verirse memnun olurum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Bakana sormak istiyorum: Sayın Arınç, “Kimseye biat etmedim; etsem etsem
Erbakan Hoca’ya ederdim, ona dahi etmedim. Sayın Başbakana da biat etmem.”
mealinde söylediğiniz söz üzerine, çok fazla değil, yirmi dört saat sonra
“Hayatımın hatasını yaptım. Benim gibi tecrübeli bir siyasetçi böyle bir şey
yapmamalıydı.” dediniz. Sorum şu: Hayatınızın hatası ne idi? Bu hatayı telafi
ettiniz mi? Ettiyseniz nasıl becerdiniz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – AK PARTİ’den
aday olduğunu unutma!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle
alelacele laf söyleyen AKP’nin genç siyasetçilerine böyle bir hatayı
yapmamaları için hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bir konuyu açıklamak
isterim. Biraz önce Hükûmet adına tasarı üzerinde konuşurken İç Tüzük gereğince
verilen imkân ve izinle engellemeler yapıldığını, bunun tartışmalara yol
açtığını söyledim. İşin bir tarafı böyledir, muhalefet bunu yapar, iktidar şikâyet
eder. Ölçülü yapılır, ölçüsüz yapılır, onları ben bilmem ama bunu söylerken
hüküm ifade etmek için şunu söyledim: “Milletvekilleri oylarından ve
sözlerinden dolayı dokunulmazlık kapsamında olduğuna göre, kendisinden farklı
düşünen ve oy kullanan milletvekillerine ‘Yazıklar olsun!’ diye hitap etmek
yakışıksızdır, yanlıştır.” dedim. Söylemek
istediğim buydu. Bunun üzerine 2 arkadaşımız söz aldılar, bu
söze karşılık vermek yerine -yani “yakışıklıdır, yakışıksızdır”- benim şahsımla
ilgili konuları ifade ettiler. Ben, her 2 arkadaşımın benimle ilgili çok müspet
düşüncelere sahip olmadığını biliyorum, olmaları da şart değil ama lütfen,
üsluplarına dikkat ederek, kişilik haklarını gözeterek konuşmaları gerekir. Ben
yanlış yapmış olabilirim ama bu yanlışı herkes paylaşmaz. Size “Yazıklar
olsun!” dendiği zaman bundan iktidar üzülmez sadece, muhalefet
milletvekillerinin de üzülmesi gerekir. Farklı düşünebilir, farklı hareket
edebiliriz. Bu, bütün milletvekillerinin şahsında Meclise yapılan bir
aşağılamadır. Arkadaşımız kendini kaybetmiş bir hâlde bu sözü sarf etti, araya
girdiler, susturmaya çalıştılar ama bu söz geri alınmadı. Ben sadece bunu ifade
etmek istedim.
Şimdi sorular kısmındayız, bu sorular
kısmında da…
LEVENT GÖK (Ankara) – Orada binlerce
küfür yedik, onları söylemediniz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – … daha çok, konuyla ilgili olmayan, şahsımla ilgili olan hususlar
soruldu; zamanım müddetince ve imkân bulabildiğim kadar cevap vermeye
çalışayım.
Sondan başlayacağım, Nevzat Korkmaz
Arkadaşım, kulaktan duyduğu şeyleri bana söylüyor.
Bir tanesi Bursa il kongresindedir veya
ilçe kongresindedir. “Biat etmedim, etseydim Erbakan’a ederdim, ona bile
etmedim.” dedim. Bu, bir saatlik, bir buçuk saatlik konuşmanın içinde bir
konudur. Sonra da “Hayatımın hatasını yaptım.” sözü orada değil, başka bir
yerdedir, yanlış takip ediyorsunuz. “Hayatımın hatası” dediğim şey, Sayın Oktay
Vural çok güzel söyledi, şike davasıyla ilgili olarak, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından veto edildikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçelerinin Meclis
tarafından paylaşılabileceğini düşündüm. Biraz da boş bir cesaretle, “Hiçbir
milletvekili arkadaşım buna sahip çıkmaz.” dedim. Nereden bilebilirdim Sayın
Oktay Vural’ın, AK PARTİ Grubunun, MHP’nin, CHP’nin, BDP haricindeki partilerin
buna sahip çıkacağını? Hakikaten büyük bir hata yaptım, bu bana ders olsun,
Laz’ın dediği gibi “Ha bu bağa ders olsun.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise bile
gelemediniz. Meclise gelecek cesaretiniz bile olmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Evet, ben hayatımın hatasını biat etmemekle değil… Şike konusunda
benim hiç paylaşmadığım bir husus -ki kanun tasarısı olarak gelmedi, tasarı
olarak gelecek olsaydı ben Bakanlar Kurulunda gereğini yapardım- kanun teklifi
olarak geldi ve hepiniz imza attınız. Ben yanlış düşünmüşüm, siz doğrusunu
yaptınız. Yaşadığımız gelişmelerden de herkes kendi payını alır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye
kürsüden muhalefetinizi dillendirmediniz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Karşılıklı konuşmuyoruz. Cevabını ben vereyim, siz ondan sonra
düşünürsünüz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben merak
ediyorum sadece.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Sayın Dilek Akagün Yılmaz, isminizi doğru biliyorum değil mi? “
‘Abdullah Öcalan ev hapsine alınabilir.’ dediniz…” Ben “Abdullah Öcalan ev
hapsine alınabilir.” sözünü çıplak olarak böyle söylemedim. Dün de bunun
açıklamasını yaptım. Gülümsemeyin Hanımefendi, bunlar kayıtlarda vardır.
Bana sorulan soru şuydu: “Sayın Leyla
Zana, Abdullah Öcalan’ın da ev hapsine alınabileceğini veya alınması
gerektiğini söylüyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?” “Bunlar münferit
taleplerdir. Geçmişte de yapıldı, bunların bir geçerliliği yok. Önce örgüt
silah bırakacak, eylemlerine son verecek, bundan sonra da her şey konuşabilir.”
gibi bir cümle kurdum. Ben doğru bir cümle kurmuşum ki Sayın Genel Başkanınız
da bunu paylaştı, “Dört parti ittifak ederse neden olmasın?” dedi. Siz herhâlde
Sayın Genel Başkandan farklı düşünüyorsunuz?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Genel
Başkanımız da söylese farklı düşünüyorum, evet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Olabilir efendim.
Ben de aynısını söylemeye çalıştım;
Türkiye’de terörün bitmesi için öncelikle örgütün silah bırakması, eylemlerine
son vermesi mümkün olursa, ondan sonra herkesin taleplerinin barışçı bir
ortamda ve diyalogla konuşulmasından kim ne zarar görebilir, ben bunu ifade
ettim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek ya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Beğenmiyor olabilirsiniz, ben cevap veriyorum, Hanımefendi’nin
sorusuna cevap veriyorum, siz rahat olun lütfen.
Oslo müzakereleri süreci…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunlar Türkiye Büyük
Millet Meclisinde dile getirilecek konular değildir. Millet adına hüküm
verilmiştir. Masalarda bunu…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Olabilir efendim, ben size hitap etmiyorum, Sayın Hanımefendi’ye
hitap ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – İrade, irade
olacak.
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen ama…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir konunun
görüşülebilir olması bile züldür.
BAŞKAN – Sayın Bakan cevap veriyor
Sayın Vural, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Pazarlık mı
yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Lütfen…
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Hanımefendi, “Oslo müzakere süreci devlet sırrı mı?” dediniz. Oslo’da
görüşmeler yapıldıysa, bu, Millî İstihbarat Örgütünün…
OKTAY VURAL (İzmir) – Şu işe bakın ya!
Beşir Atalay onu düzeltiyor, bu, bunu düzeltiyor. Devlet mi yönetiyorsunuz, ne
yönetiyorsunuz? Lafa bak!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – …istihbarat amaçlı olarak kendisine verilen görev çerçevesinde
yaptığı görüşmelerdir. Bir devlet sırrı noktasında şu anda değildir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – O zaman
neden açıklanmıyor Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Herhalde kendi
evine götürecek.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Sayın Serindağ, “Pek çok şey devlet sırrı kapsamına alınacak mı?
Temel kanun olarak görüşülüyor. 2001’de, siz farklıydınız.” dediniz. 2001’de
DSP-MHP-ANAP hükûmetlerinin çoğunluk olduğu dönemde İç Tüzük’ün pek çok
maddesinde değişikliğe gidildi. Ben buna karşı çıktım. Siz de kaynak olarak
benim o dönemdeki konuşmalarımı, davranışlarımı verdiniz. Ben dürüst bir
insanım, tutanaklara geçen bütün sözlerimin, davranışlarımın, oylarımın
arkasındayım.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dürüstlükle
ilgili bir şey değil ki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – O tarihte yapılmak istenen İç Tüzük değişikliği muhalefetin hiçbir
söz hakkını bırakmıyordu, ne önerge olarak ne konuşma olarak ne bir başka
şekilde. Sonunda da zaten Anayasa Mahkemesi iptal etti ama bir değerli
milletvekili arkadaşımızı kaybettik. Şu anda yaptığımız şey farklı bir şeydir.
Temel kanunla ilgili hüküm, Anayasa Mahkemesi tarafından bir taraftan iptal
edilirken bir taraftan da düzenlendi. Maşallah, öyle bir düzenleme yapıldı ki,
tekrar iptal edilmesin diye, belki bir sayfaya yakın, temel kanunla ilgili
hüküm kondu.
Burada AK PARTİ Grubu grup önerisi
getirdiğinde bunu temel kanun olarak görüşmek istemiş olabilir. Bu, benim
dışımda olan bir hadise. Siz de mutlaka buna karşı çıktınız ama çoğunluk karar
verdi. On üç madde, yani madde sayısına bakarak bir kanun temel kanun olarak
düzenleniyorsa elbette itiraz edebilirsiniz, “Tek tek görüşülmesi gerekir.”
diyebilirsiniz ama grup önerisi, bildiğim kadarıyla, bu şekilde sonuçlandı.
Müşterek bir soru var, şunlar, şunlar,
şunlar da devlet sırrı kapsamına alınacak mı veya Devlet Sırrı Kurulu bu konuda
devlet sırrı olduğuna karar verecek mi diye. Bu kurul çalışmalarına başladıktan
ve bu hususta karar vermeye başladıktan sonra ancak görebileceğiz.
Benimle ilgili suikast davası birkaç
soruda var. Hasan Hüseyin Türkoğlu Bey, Ali Rıza Öztürk Bey. Aralık 2009
bildiğim kadarıyla, epey aradan geçti. 19 Aralık 2009’da ben İzmir’deydim veya
Manisa’daydım. Evimin önünde böyle bir yakalama olduğundan bahsedildi. Ertesi
gün geldim. O tarihte de Başbakan Yardımcısıydım. Aldığım bilgilerle o zaman
yaşananları siz de biliyorsunuz.
Önce 2 subay sivil olarak bir taksiyle
gelmişler, o sırada ihbar olmuş. Sivil ekipler, terörle mücadele midir, asayiş
midir, hangisi bilmiyorum, onlar gelmişler, gözaltına almalar olmuş. Evlerinde,
iş yerinde aramalar olmuş. Zannediyorum ki on-on beş gün sonra bir arama kararı
çıktı. Önceleri giremediler, sonra girdiler. Ne yapıldı, ne edildi, aradan üç
yıldan fazla bir zaman geçti. Ben de sizin kadar bu konunun neye bağlanacağını
merak ediyorum. Bir, takipsizliğe bağlanabilir, ortada bir suç yoktur diye;
iki, kimse onlar, haklarında dava açılabilir, suçun vasfını da öğreniriz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan,
iki buçuk yıl olmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Söyleyeceğim Ali Rıza Bey.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu konu bana
sorulmakla kalmadı, sözlü soru olarak, yazılı soru olarak da… Ben Adalet
Bakanlığından, Meclis Başkanlığından rica ettim, soruları ve cevapları bana
gönderdiler. Sanıyorum en son Sayın Oktay Vural’ın bir sorusuna karşılık
olarak, Sayın Adalet Bakanımız “Bu konu hâlen derdest bulunmaktadır ama içeriği
konusunda Anayasa’nın 138’inci maddesi gereğince bilgi vermemiz mümkün
değildir.” diye bir cevap verdi. Ben de bu cevabı vermekten başka bir iş
yapacak durumda değilim. Dolayısıyla, bana karşı olduğu iddia
edilen bu konunun, fiil olarak -bir ceza avukatı olarak söylüyorum- neyin
karşılığı olduğunu şu anda bilebilecek durumda değilim; kimdir, kimlerdir, ne
yapmışlardır?
O zaman için dikkat çeken husus şuydu:
Bir rent a car firmasından araç kiralanmış. O bölgede defalarca gezmişler,
gitmişler -görgü tanıkları onu söylüyor- sonunda da bir ihbar yapılmış. Bizim
adresimiz olan bir kâğıt üzerlerinde bulunmuş. Bu, iddia. Bütün bunlarla da iz
sürmek suretiyle, kozmik odada bir arama yaptılar, günlerce sürdü bildiğim
kadarıyla.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yirmi altı
gün sürdü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Orada hangi dosyalar bulundu, bulundu mu bulunmadı mı, oradan yola
çıkarak ne yapıldı, yeminle söylüyorum, bilmiyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Efendim, nasıl bilmiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Bu konuda Adalet Bakanımızın…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hem
avukatsınız hem de size suikast düzenlenmiş, nasıl takip etmezsiniz? Hiç
inandırıcı geliyor mu bu size?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sormadınız mı neden?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – Efendim, ben bunu sormaya kalksam, sizin burada başka türlü
konuşacağınızı biliyordum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Kimi
kandırıyorsunuz ya! Üç yıldan bu yana anlatıyorsunuz, ben de bilmiyorum!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) – O zaman “Yargıyı etkilemek adına Adalet Bakanını, savcıyı her gün
arıyor.” diyecektiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan,
tutuklu milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben öncelikle Sayın Bakandan Oslo
müzakere sürecindeki gelişmelerin ve müzakerelerin devlet sırrı olmadığı sözünü
gördüm, sözünü aldım, o zaman bu müzakere sürecindeki görüşmeler ve sonuçları
açıklanmalıdır diye düşünüyorum.
Şimdi, devlet sırrı tasarısına gelince,
sevgili arkadaşlar, çok güzel gerekçelerle bu tasarı getirildi önümüze. Şeffaf,
denetlenebilir, demokratik bir yönetim sağlamak, AB’yle uyum gereği devlet
sırrı ve gizlilik kavramlarına açıklık getirmek, vatandaşın bilgi edinme
hakkını gereksiz kısıtlamamak, devletle vatandaşın menfaatlerinin
uzlaştırılmasını sağlamak, bilgi edinme hakkı konusunda gerekli kolaylıkları,
şeffaflığı sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek olarak tasarının
amacı açıklandı. Hatta, tasarı gerekçesinde, Anayasa madde 13, temel hak ve
hürriyetlerin özlerine dokunulamayacak ilkesine; madde 26, düşünceyi açıklama
ve yayma hürriyeti ilkesine; madde 28, basın hürriyetine atıf yapılmaktadır.
Gerekçeler bu kadar göz alıcı bir şekilde sıralandıktan sonra tasarı metnine
baktığımızda tam anlamıyla bu ilkelere aykırılığın söz konusu olduğunu
görmekteyiz. Tasarıda, devlet sırrı, yetkisiz kişilere açıklanması devletin
uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğe zarar verebilecek mahiyetteki
gizli bilgi, belge ve kayıtlar olarak tarif edilmektedir.
Hemen hemen tüm ülkelerde devlet sırrı
kavramı bir şekilde düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır ancak bu konunun en
önemli yanı kişi hak ve özgürlükleri, demokratik haklar ve bilgi edinme
özgürlüğü ile devlet sırrı kavramının dengelenebilmesidir. Bunun için de devlet
sırrı kavramına karar veren birimin objektif kriterlere uygun karar vermesi ve
denetlenebilir olması gerekmektedir.
Bu tasarıya göre, bir bilgi ya da
belgenin devlet sırrı olduğuna Başbakanın başkanlığındaki Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Millî Savunma bakanları karar vereceklerdir. Bu kurul, Devlet
Sırlarını Değerlendirme Kurulu olarak değerlendirilecektir. Bu kurulun
kararlarına karşı bir itiraz yolu ve denetim mekanizması ne yazık ki yoktur.
Sayın Bakan bu konuda yanlış bir şey söylemiştir. Bu durumda, devlet sırrı
değil, hükûmet sırrı kavramı ortaya çıkacaktır. Bunu görmek için kâhin olmaya
gerek yoktur.
Burada, size örnek aldığınızı iddia
ettiğiniz Avrupa ülkelerinin uygulamalarını anlatmak istiyorum.
Fransa’da bilgi sistemlerinin reddine
karşı CADA Komisyonuna başvuruluyor, bu komisyon kararına karşı ise yargıya
başvurulabiliyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde yine
bir Bilgi Edinme Komisyonu var, buna başvuruluyor, bunun isteminin reddi
üzerine de yargıya başvurulabiliyor.
İtalya’da bir bilgi ya da belgenin
devlet sırrı sayılması yetkisi Başbakanın başkanlık ettiği bir komisyona
verilmiştir ancak bu konuda Senato ve Meclisin ortak toplantısında karar
verilir yani son karar mercisi Parlamentodur. Yine, İtalya’da bir bilginin
devlet sırrı olduğu gerekçesiyle tanıklıktan kaçınan kamu görevlilerinin bu
talepleri komisyon tarafından karara bağlanır ancak mahkeme tanıklıkta ısrar
ederse son karar yine Parlamento tarafından alınır.
Belçika’da bilgi alma hakkı reddedilen
bir kişi önce ilgili komisyona başvurur, talebi reddedilirse yine yargıya
başvurabilir.
Görüştüğümüz tasarıda ise, Başbakanın
başkanlığında 4 bakandan oluşan Değerlendirme Komisyonu kararına karşı hiçbir
itiraz yolu yoktur, yargı yolu kapalıdır. Bunun tek istisnası, beş yıldan fazla
cezayı gerektiren suçlara ilişkin belge ve bilgilerin ceza mahkemesine
gönderilmesine ilişkin CMK hükümleridir. Bu hükme göre, sadece mahkeme heyeti
bu belgeleri inceleyebilir, ancak bunun dışında, doğrudan doğruya suç niteliğinde
olmayan bilgi ve belgelere ilişkin devlet sırrı kararlarına karşı idari yargı
yolu kapalıdır.
Tasarıda bu konuda bir düzenleme
olmadığı gibi, İdari Yargılama Usulü madde 20/3 uyarınca, devlet sırrı
niteliğindeki belgeler Başbakan ya da bakan tarafından mahkemeye
gönderilmeyebilir.
Sonuç olarak, Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulunun kararlarına karşı idari yargı yolu kapalıdır. Bu konu
Komisyonda ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve sonuç olarak bütün hukukçular
aynı kanaate varmışlardır. Buna rağmen biz yargı yolunun açılması konusunda
önergeler verdik ancak bu önergelerimiz de kabul edilmedi.
Bu tasarıya göre, Cumhurbaşkanı kendi
birimine ait belge ve bilgilerin devlet sırrı niteliğine kendisi karar
vermekte, mahkemeye gönderip göndermeyeceğine de kendisi karar vermektedir.
Cumhurbaşkanının bu kararlarına karşı da bir denetim yolu yoktur.
Sonuç olarak, bu tasarıda bir yargı
denetimi var mıdır, bir Parlamento denetimi var mıdır? Yoktur. O zaman bu
tasarının neresi Avrupa Birliği mevzuatına uygundur, Sayın Bakan bunu bize
açıklasın.
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere,
bizdeki devlet sırrı kavramı hükûmet sırrı olarak fiilen uygulanacaktır, bunun
bir denetim mekanizması da olmayacaktır.
Sizlere bu ülkedeki hükûmet sırlarına
birkaç tane örnek vermek istiyorum. Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde Trabzon
Barosunun hangi evin çatısında baz istasyonu olduğuna dair Bilgi Teknolojileri
ve İletişim Kurumuna sorduğu soruya, devlet sırrı olduğu gerekçesiyle bilgi
verilmemiştir. İşte, bu cevaba karşı idari yargı yolu kapalıdır.
Sayın Milletvekilimiz Mahmut Tanal
Kürecik füze kalkanının yerleştirilmesine ilişkin ABD Büyükelçisi
Ricciardone’yle imzalanan mutabakatı görmek istemiş, Dışişleri Bakanı devlet
sırrı olduğu gerekçesiyle bu istemi reddetmiştir. Oysaki bir Amerikan tesisi
olan Kürecik füze kalkanının daha yeni, on beş gün önce NATO’ya devredildiği,
Obama’yla görüşmenin sonunda açıklanmıştır. Bu durumdan anlaşılmıştır ki,
Anayasa madde 92’ye aykırı olarak, ABD askerleri, Meclisten onay alınmaksızın
bu ülkede konuşlandırılmıştır. Anayasa’ya aykırı bu olay “devlet sırrı”
denilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve kamuoyundan gizlenmiş ve açıkça
Anayasa suçu işlenmiştir.
2009 yılında Millî Savunma Bakanı Vecdi
Gönül’e son yirmi yılda intihar eden askerlerin doğum yerleri ve otopsi
raporları bir milletvekili tarafında sorulmuş, devlet sırrı olduğu gerekçesiyle
soru yanıtlanmamıştır.
Susurluk Raporu’nun 12 sayfası devlet
sırrı olduğu gerekçesiyle açıklanmamıştır. Bu 12 sayfanın Ergenekon
iddianamesinde yer almasıyla bu sırrın Özgür Gündem gazetesi muhabirinin
cinayeti ve Musa Anter cinayeti olduğu anlaşılmıştır.
Bu tasarının yasalaşmasıyla beraber
Deniz Feneri davasındaki yurt dışından yasal olmayan yollardan transfer edilen
paraların kayıtları hükûmet sırrı olursa hiç şaşırmamak lazım. AKP’li
belediyelerin yolsuzluk belgeleri hükûmet sırrı olursa şaşırmayalım çünkü asıl
amaç budur. Bu tasarıyla AKP kendi yolsuzluklarının ve usulsüzlüklerinin
üzerini örtmeyi amaçlamakta, bu nedenle de hiçbir denetim mekanizmasını kabul
etmemektedir.
AKP, bir yandan devlet sırrı
niteliğindeki belgelerin mahkemeye gönderilmesini engellerken, geçen hafta
çıkarılan Kamu Denetçiliği Yasası’nda kamu denetçilerine devlet sırrı
niteliğindeki belgeleri inceleme yetkisi tanımıştır. Biliyorsunuz, kamu
denetçileri kanun gereği Meclis çoğunluğu yani hükûmet tarafından
seçildiklerinden onların bu belgeleri görmesinde sakınca yoktur diyorsunuz
ancak yargıçların görmesi size göre sakıncalıdır. AKP, yargıyı tümden dizayn
etmesine rağmen, yine de bu ülkede korkusuz ve kahraman yargıçların olduğunu
biliyor çünkü.
2003 yılında bu Hükûmet 4982 sayılı
Bilgi Edinme Kanunu’nu çıkardı. O zaman bu iktidarın daha çıraklık dönemi
olduğu için bu yasa AB mevzuatına daha uygun çıkarılmıştır, bugünkü tasarıdan
daha ileri bir düzenlemedir. Demek ki o dönemde daha işin kurnazlığını iktidar
öğrenememiştir. Oysaki, şimdi yasalar AB mevzuatına uygun çıkarılmış gibi
yapılıp içi boşaltılmakta, olumlu yanları kaldırılmaktadır.
Bilgi Edinme Kanunu’nda vatandaş
tarafından istenen bilgi idarece verilmezse Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna
başvuruluyor. Bu Kurul ise Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği
tarafından bildirilen kişiler, üniversitede alanında uzman olan profesörler ve
Bakanlık görevlilerinden oluşuyor. 9 kişiden oluşan bu Kurulun 6’sı Bakanlıktan
bağımsız kişilerdir. Bu Kurul tarafından verilen kararlara karşı yargıya
başvurulabiliyor. Gördüğünüz gibi, Bilgi Edinme Kanunu Avrupa ülkelerindeki
düzenlemeye paralel olarak çıkartılmıştır. Yani şimdi görüştüğümüz tasarıyı
hazırlayanlar işin doğrusunu biliyorlar ama işlerine gelmiyor.
Şimdi, şöyle bir soru sorabilirsiniz:
Bilgi Edinme Kanunu’nda bu olanaklar var ise eğer bu, devlet sırrı konusunu
etkiler mi? Etkiliyor arkadaşlar çünkü Bilgi Edinme Kanunu’ndaki
sınırlamalardan bir tanesi devlet sırrı. Oysaki olması gereken, devlet sırrı
niteliğinde çıkacak bu kanunla da aynı şekilde yargı organlarına ve bağımsız
kişilere bu konuda yetki vermek ve onların denetim mekanizmasını sağlamak
gerekiyordu. Ama ne yazık ki Hükûmet bunu gerçekleştirmemiş, 2003 yılında bunu
bilmesine ve yapmasına rağmen, şimdi görmezden gelmiştir.
Bugün yasalaşacak olan Devlet Sırrı
Kanunu ile birlikte ne olacak biliyor musunuz? Bilgi Edinme Kanunu kuşa
çevrilecek ve uygulamada pek çok yerde devlet sırrı örtüsü, yani hükûmet sırrı
örtüsü bilginin üzerini örtecek, vatandaşların devleti denetleyebilmesi ya da
bilgilere ulaşımı kısıtlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) -
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz isteyen Ertuğrul Kürkçü, Mersin Milletvekili.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKÇÜ
(Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önce, bir tarihî hatırlatma
yaparak başlamak istiyorum.
8 Kasım 1917’de Bolşeviklerin
önderliğinde gerçekleşen Rus Devrimi’nin zaferinden sonra Devrimci Hükûmetin
ilk dış politika icraatı Barış Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çıkartmak
olmuştu. Lenin’in hazırladığı ve İkinci Tüm Rusya Kongresince benimsenen Barış
Kararnamesi adil, demokratik barış temelinde Birinci Dünya Savaşı’nın
katliamlarına son vermeyi öneriyor, bu amaçla bütün gizli anlaşmaların iptali
ve gelecekteki tüm antlaşmaların, tüm halkın gözü önünde, açık olarak müzakere
edileceğini vadediyordu. Bolşevik Dışişleri Bakanı Leon Troçki, gizli
belgelerin açıklanması sırasında, gizli diplomasi konusunda şöyle bir belirlemede
bulunmuştu: “Gizli diplomasi, çıkarlarını korumak için çoğunluğu aldatmaya
mecbur olan mülk sahibi azınlığın ihtiyaç duyduğu bir araçtır.” Evet,
arkadaşlar, Romanov hanedanı yıkıldığı günden beri, “devlet sırrı” denilen şey,
halkın işine yaramayan, sadece mülk sahiplerinin işine yarayan bir devlet
fonksiyonu olarak tarihin çöplüğüne atılmıştır. Şimdi biz, o çöplükte
eşelenmeye davet ediliyoruz.
Gerçi bu daveti çoktandır dünya
halkları reddetmiş durumdalar çünkü içinde yaşadığımız çağda, bu sözü edilen
türden gizliliklerin uzun süre muhafaza edilmesi mümkün değil. İki sebeple:
Birincisi, hem devlet hem sanayi hem diğer toplumsal işlevler artık çok sayıda
bireyin çoklu ortamlarda bir araya gelerek çalışmaları olmaksızın
sağlanamamaktadır. Dolayısıyla, bilgi işleme teknolojileri, kaçınılmaz olarak,
bilginin yaygın, çoğulcu ve uluslararası alanda üretilmesi ve depolanmasını
gerektirmektedir.
Bunun nelere yol açabileceğini ya da
aslında, böyle bilgi saklama teşebbüslerinin nasıl ortadan kaldırılabileceğini,
en yakın zamanda, “Wikileaks belgeleri” diye bildiğimiz, aslında, Amerika
Birleşik Devletleri’nin Irak’taki birimlerinde çalışan bir erin, erişebildiği
bilgileri bütün dünyayla paylaşabileceği bir ilişki ağı bulmasıyla ortaya çıktı
ve aslında “gizlilik” denilen şeyin ne kadar kırılgan bir şey olduğunu hep
birlikte gördük. Tabii, bu belgeler, öte yandan, çok işe yaradı; aslında, ilk
söylediğim şeyi doğruladı. “Bilgi” dediğiniz şey, uzun süre saklanamayan ve
uluslararasılaşmadan sağlanamayan bir şeydir. O yüzden, Wikileaks belgeleri,
sadece Amerikan diplomasisinin değil, bütün ülkelerin diplomasisinin gizli
kasalarını ortaya savurdu.
Aslında, bu saydamlığın şöyle bir
paradoksal yanı var: Bu saydamlık, ancak birilerinin vatan haini olmayı
üstlenmesi ya da böyle anılmaya cesaret etmesi sonucu sağlanıyor. Er Manning,
Amerikan ordusundaki bu er bugün burada saygıyla anılmayı hak ediyor çünkü
Amerika Birleşik Devletleri’nin yerli hükûmetlerle, yerel hükûmetlerle birlikte
dünya halklarına karşı giriştiği bütün komploları, Türkiye’de de dâhil olmak
üzere, açığa vurdu.
Aslında, Rus devriminin Çarlığın gizli
bilgi hazinesini ortaya saçmasından Türkiye'nin doğrudan bir yararı olmuştu
çünkü bu belgeler açıklandığında Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’daki
topraklarının paylaşılmasını öngören gizli Sykes-Picot Anlaşması gözler önüne
serilmiş ve Türkiye'nin emperyalizmden kendisini bağımsızlaştırma mücadeleleri
bakımından bir ön bilgi çerçevesi sağlamıştı. Burada, aslında, Birinci Dünya
Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul ettiği an uygulanan istila
planının bir prototipi vardı. O nedenle, gizli diplomasi kötüdür, bunu yere
yıkmak iyidir.
Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nin
diplomatik bilgi deposunun patlatılması sonucunda Türkiye’yle ilgili ne gibi
bilgiler ortaya çıktı, kısaca analım. Mesela, bunlardan ilginç olan bir tanesi,
hepsini okuyarak vakit kaybetmek istemiyorum ama en önemlisi şu: Wikileaks’te yayınlanan
belgelere dayanarak Türk Hükûmetinin 2002-2006 yılları arasında Amerikan
Merkezi Haberalma Teşkilatının yani CIA’in terör zanlılarını taşıdığı
tartışmalı uçuşlara izin verdiği ortaya çıktı. Yakalanan –tırnak içinde- İslami
terör zanlılarının ABD hukukunun gözaltında olan kişilere tanıdığı savunma
haklarından yararlanmasını engellemek için sorgulamalar uçaklarda ve gizli
üslerde yapılmış, işkenceye varan teknikler kullanılmıştı ve bu telgraf dönemin
ABD Büyükelçisi Ross Wilson tarafından bizzat yazılmış, telgrafa göre,
2002-2006 yılları arasında CIA uçakları 24 kez İncirlik Üssü’nü
kullanmışlardır. Şimdi, eğer Er Manning ve Wikileaks olmasaydı bizim
devletimizin bizden gizli olarak dünyanın başka yerinde hak ve adalet peşinde
koşanlara böylesine işkenceler uyguladığından haberimiz olmayacaktı.
Şimdi, bu çıkartılmak istenilen kanun,
bu gizlilikleri ebedî, son derece dar bir klik tarafından karar verilen ve asla
bir nesnel kritere bağlanamayan bir yasayla güvence altına almak istiyor. Bu
yasanın, tabii, bence en önemli tarafı, devlet sırrı tanımının devlet sırrı
tanımından çıkartılmasıdır. “Devlet sırrı nedir?” diye sorduğunuz zaman, cevap
“Devlet sırrıdır.” olarak geliyor. Okuyayım: “Devlet sırrı, yetkisiz kişilere
açıklanması devletin uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğe zarar
verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtlardır.” Yani hangi
kayıtlardır? “Gizlidir, devlet sırrı olduğundan bunları bilemeyiz. Devlet
sırrı, devlet sırrıdır.” Böyle bir paradoksun bir yasa maddesi hâline gelmesi
herhâlde bize mahsustur.
İşin bence daha tuhaf, çarpık bir
tarafı, bu yasayı hazırlayanların Avrupa Birliği müktesebatına uyma gayretleri
içinde çıkarttıklarını söylemelerine rağmen, bir 19’uncu yüzyıl zihniyetiyle bu
yasayı yapmalarıdır. Yani, Ekim Devrimi hiç olmamış, bilgi çağına gelmemişiz;
gizli diplomasi, gizli siyaset, devlet gizliliği denilen şey aslında aşılmamış,
insanlar her tür yoldan bilgi sahibi olmanın imkânlarına kavuşamamışlar gibi.
Bir de şunu yapıyor yasa, diyor ki 5’inci maddesinin 4’üncü fıkrasında:
“Bilimsel bir buluş, millî güvenlik bakımından önem arz eden bir mahiyet
taşıması hâlinde devlet sırrı olarak koruma altına alınabilir.”
Sevgili arkadaşlar, bilim, bütün dünya
çapında bir çevrim içerisinden bilgiler geçmeksizin kurulamaz. “Millî bilim”
diye bir şey olmaz, hiç olmamıştı, artık hiç olamaz. Şimdi, bu “erke dönengeci”
denilen şeyi “bilim” deyince aklında tutuyor. Hatırlarsınız, yanılmıyorsam 2008
ya da 2009’du, bir tuhaf insanlar topluluğu bir araya gelerek hiçbir yerden enerji
almadan sonsuz enerji üreten bir alet ürettiklerini söylemişlerdi, adına “Erke
dönergeci” demişlerdi, bunu da büyük bir gizlilikle saklamışlardı fakat hiçbir
yerden patent alamadılar çünkü Con Ahmet’in devridaim makinesi hiçbir zaman
yapılmadı. Şimdi, böyle bir kafayla bir gizli bilimsel buluş, vesaire… Bazı
teknolojiler, bazı teknikler belki yerel olarak üretilebilinir ama bilim asla
ve asla yerel olarak üretilemez, güvence altına alınamaz. Bu gülünç madde
aslında bunu kuranların zihniyetini son derece açık bir biçimde ele veriyor ama
daha önemlisi, elli yıl boyunca bilgilerin devlet sırrı olarak korunacağı,
işlemden geçmiş bilgilerin de bu sürece dâhil edilebileceği ilkesi son derece
önemli bir şeye işaret ediyor: Yıl 2012, elli yıl geriye taşıyın, 1962;
1962’den bugüne kadar olmuş olan hiçbir bilgi ve belgeyi, eğer Hükûmet buna
“devlet sırrı” der ise elde edemezsiniz, konuşamazsınız. Bir yandan darbeler
tarihini açığa çıkaracaksınız, öte yandan ilk darbeden bugüne olmuş olan her
şeyi “devlet sırrı” kapsamına alabileceksiniz. Buna da bir avuç bakan ve
Başbakan karar verecek. Bu aslında bir diktatörlük kurma yolunda devletin
elindeki bilgi ve belgeyi siyasi hasımlarına karşı kullanma, halkın erişimine
kapatma ve bir diktatörlüğü bilgiyi kilitleyerek ebedî kılma çabasıdır ama buna
karşı halk mücadele ediyor biliyorsunuz, Red Hacker’lar var çok şükür, siz ne
kadar saklasanız, onlar şifrenizi kıracaklar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 287 sıra
sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tarih boyunca siyasal rejimlerin
evrimle istikametleri “devlet” dediğimiz kurumsal yapı ve bu yapının
fonksiyonları hakkındaki toplumsal düşünceleri de radikal biçimde etkilemiştir.
İnsanlığın ulaştığı çağdaş demokrasi
anlayışı, “devlet” dediğimiz mekanizmanın asıl amacının vatandaşların can ve
mal güvenliği ile temel hak ve hürriyetlerini, kısaca özgürlüklerini korumak
olduğunu, otoritenin kaynağının birey olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır.
Toplumu oluşturan bireylere ya da
vatandaşlara sağlanan bu siyasal konum, aynı zamanda vatandaşların devleti
denetleme ve hesap sorabilme haklarını da beraberinde getirmiştir. Bu hakların
etkin kullanımının temel koşulu ise vatandaşların serbest ve kısıtlamaya tabi
olmaksızın devlet faaliyetleri hakkında yeterli bilgiye ulaşabilme imkânına
sahip olmasıdır. Dolayısıyla, demokrasilerde vatandaşların bilgi sahibi
olabilmeleri esas ve genel, devletin sır saklaması ise istisnai bir durumdur.
Devletin bilgiye ulaşımı belirli bir
süre engellemesi, bilgi elde etmeyi sınırlaması, aynı zamanda bireyin
bilgi edinme düşüncesini ifade ve yayma,
hatta ceza hukuku bağlamında savunma ve adil yargılanma hakkını sınırlayan bir
durumdur. Yani “demokrasi ve özgürlükler”le “devlet sırrı” kavramı arasında
paradoksal bir ilişki mevcuttur.
Devlet sırrının kapsamı genişledikçe
demokrasi ve özgürlükler daralmaktadır. Dünyanın yaşadığı birçok olay bu
gerçeği ziyadesiyle teyit etmiştir. Faşist Almanya ve İtalya’da “devlet sırrı”
kavramı vatandaşların yaşam hakkını bile tehdit eder noktaya kadar
ulaşabilmiştir.
Devletlerin fonksiyonları göz önüne
alındığında, güvenliği sağlamak üzere bazı bilgileri gizlilik ve sır kapsamında
korumasının gerekliliği tartışılmazdır ancak evvelemirde belirtmemiz gereken
husus, burada korunması gereken, devletin bizatihi kendisi değil, devletin
temsil ettiği kamusal yarardır. Devlet, sadece ve sadece, toplumun huzur ve
güvenliğini, kamunun çıkarlarını korumak amacıyla bir bilgiyi saklayabilir
ancak bu sınırlar, demokrasi ve hukuk devletinin sınırları içerisinde kalmak
zorundadır.
Gerek temel amacı vatandaşın
güvenliğini korumak olan demokratik devletin gerekse bütün eylem ve
kararlarıyla hukuka bağlı olmak zorunda olan hukuk devletinin en esaslı kuralı
ise kendisine Anayasa’mızda da yer bulmuş olan “kanunsuz emir” düzenlemesidir.
Devletin organlarında faaliyet yürüten kamu görevlileri yeri, unvanı veya
rütbesi ne olursa olsun suç işlemek üzere emir veremez. Hiç kimse, konusu suç
olan bir emri yerine getiremez. Böyle bir emir, emri vereni de, emri yerine
getireni de kanunlar önünde sorumluluktan kurtarmaz. Anayasa’mızda yer alan bu
düzenlemenin anlamı şudur: Devlet, amacı ne olursa olsun bir suç fiili
işleyemez, işlerse de korunma göremez ve yargılanır. Dolayısıyla, devlet
görevlilerinin işlediği bir suç, “devlet sırrı” denilerek yargıdan kaçırılamaz,
devletin ali menfaatlerini koruma adına örtbas edilemez. Fakat ne yazık ki,
ülkemizin yaşadığı bir kısım tecrübeler, devletin yüksek menfaatleri adına
devlet görevlilerinin suç işleme emirleri verdiği, âdeta devlet içerisinde suç
örgütlerinin oluştuğu, bunların işledikleri suçların “devlet sırrı” denilerek
üzerlerinin örtüldüğü ve yargı mercilerinin elleri ve kollarının nasıl bağlandığını
bize göstermiştir. Bugün bu acı tecrübelerden gerekli dersleri çıkarmak ve
yasalarımızı bu gerçeği göz önünde tutarak yapmak durumundayız. "Devlet
sırrı" kavramının bir suç gizleme ve devlet görevlisi de olsa suçluyu
koruma mekanizmasına dönüşmesini engellemek zorundayız. Ancak hazırlanan yasa
tasarısı Hükûmetin böyle bir kaygıyı taşımadığını göstermektedir. Aksine,
Hükûmet sanki siyasi faaliyet adı altında yürüttüğü bir kısım hukuk ihlallerini
ve suçları gizlemek için garip bir telaş, hatta korku psikolojisi içerisine
girmiş görünmektedir.
Güvenlik gerekçesinin en fazla önem
verildiği demokratik ülkelerin başında gelen Amerika Birleşik Devletleri
Kongresinde dahi dört yıl beklemiş olan Devlet Sırlarını Koruma Yasası AKP
Hükûmeti tarafından alelacele, ayaküstü gündemimize getirilmiştir. Bu durum
bizi hem meraklandırmakta hem de ülkemizin ve demokrasimizin geleceği adına
kaygılandırmaktadır. Hükûmet neyi, hangi faaliyetleri "devlet sırrı"
diyerek kamuoyunun bilgisinden saklamaya çalışmaktadır? Hükûmetin başının bazı
sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Emniyet mensuplarının ve cumhuriyet
savcılarının tespit ve iddia ettiği üzere, bir kısım MİT yetkililerinin KCK ve
PKK'ya ilişkin, konusu suç teşkil eden faaliyetleri “devlet sırrı” kapsamına
alınıp yargıdan saklanacak mıdır?
Hakan Fidan'ın PKK ile Oslo’da yaptığı
görüşmeler, konuşmalar ve teröristlerle imzaladığı iddia edilen protokol
"devlet sırrı" kapsamına alınıp gizlenecek midir? O dönem Başbakanlık
Müsteşar Yardımcısı şahsa "Ben emir verdim, emrimi yerine
getirmiştir." diyen Sayın Başbakanın nasıl bir emir verdiği ve emrin
mahiyetinin ne olduğu, bölücü teröriste hangi vaatlerde bulunduğu "devlet
sırrı” olarak kabul edilip hem emri veren hem de emri uygulayan adaletten
kaçırılacak mıdır?
Cumhuriyet savcılarının Sayın Hakan
Fidan ve şerikleri hakkında talep ettikleri yargılama izni talebi yaklaşık dört
aydır Başbakanın önünde beklemektedir. Sayın Başbakan bu yasa çıktıktan sonra
bu iddiaları da “devlet sırrı” kapsamına alıp yargıyla dalga geçecek midir?
Bölücübaşı tarafından İmralı'da
hazırlanmış olan ve hâlen kamuoyundan gizlenen ancak AKP İktidarının adım adım
uyguladığını bildiğimiz bölücü yol haritası “devlet sırrı” kapsamına alınarak
ulusal ve uluslararası yargıdan ilelebet saklanacak mıdır?
Uludere’de olanın bitenin üstünü örtmek
için ve terörle mücadele edenlerin savaş suçlusu sayılacağına ilişkin
mutabakatınızı gizlemek için “devlet sırrı” kararı alacak mısınız?
Dışişleri Bakanının "Ağabey."
dediği Talabani ve Barzani ile yapılan gizli anlaşmalar, okyanus ötesine
verilen taahhütler, “Sınır ötesine kara harekâtı yapmayacağız, bu ancak benim
bilgim ve yazılı emrimle olur.” dediği iddia edilenler “devlet sırrı” kapsamına
alınıp kamuoyundan saklanacak mıdır?
Peki, yarın, başta enerji işleri olmak
üzere, yolsuzluk iddiaları, işsizlik, enflasyon, dış borç bilgileri gibi,
ekonomi ve siyasetin bir arada olduğu hususlar da “devlet sırrı” kapsamına
alınırsa ne yapacağız?
Bütün bunlar göstermektedir ki, bu yasa
devletin güvenliğini ve kamunun çıkarlarını değil, Sayın Başbakan ve onun vücut
dilinden anlayan bürokratlarını koruma altına alan yeni bir dokunulmazlık
zırhıdır. "Devlet sırrı" kavramı, bu yasayla devleti yönetenlerin
sırrına dönüşmekte ve AKP bürokratlarına suç işleme imtiyazı sağlamaktadır.
Hukukun üstünlüğü değil, Başbakanın yersiz de olsa sık sık söylediği gibi
"üstünlerin hukuku” korunmaktadır.
Özel yetkili mahkemelerin elde ettiği
güç artık bizzat o gücü veren Başbakanı tehdit eder hâle gelmiştir. Güç
kontrolsüz kalmış, Başbakanın mutlak iktidar alanının bir kısmı okyanus
ötesinin tekeline geçmiştir. Başbakan da adil olmayan yargılamalardan
tırsmıştır. Artık kendi yarattığı canavarın şerrinden kendisi de emin değildir.
AKP İktidarının kurduğu düzeni tanımlamak üzere ilk defa Genel Başkanımız Sayın
Devlet Bahçeli tarafından bu kürsüden telaffuz edilen "korku
imparatorluğu" sözü, dün sadece milletimiz için geçerli iken bugün iktidar
mensupları da siyasal olmayan bir iktidarın korku ve endişesini
taşımaktadırlar. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Hukuk devletinde başbakan
da olsa hiç kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Hukukun siyasallaştırıldığı ve
güçlünün hukukunun geçerli olduğu dönemlerde adil yargılanma ve savunma
hakkının kutsallığı gibi ilkelerin nasıl işlemez hâle getirildiğine en son ve en
şiddetli biçimi ile AKP döneminde hepimiz şahit oluyoruz.
Sizlerin bugün evrensel hukuk
ilkelerini hiçe saydığınız gibi yarın birileri de sizin çıkardığınız bu korunma
yasalarına rağmen hukuku görmezden gelip sizinle daha şiddetli biçimde
hesaplaşma yoluna girebilir. Buna fırsat vermeyin. Sahip bulunduğumuz bireysel
hürriyetlerin korunması hakkına günün birinde mahkeme önünde hepimizin ihtiyacı
olacaktır.
Bu hürriyetler hiçbir şekilde kişisel
korku ve endişelerinizin yönettiği “devlet sırrı” ve “gizlilik” gibi kavramlara
kurban edilmemelidir. Siz mağdur edildiğinizi iddia edebilirsiniz ancak bu
iddianıza rağmen siz de mağdur ederseniz, intikam ve hesaplaşma cehenneminin
kapılarını kendi ellerinizle aralarsınız ve başkalarının da bu kapıdan
geçmesine meşruiyet kazandırırsınız. "Men dakka dukka", "kim
çalarsa çaldırır", bu mübarek tavsiyeyi unutmayın.
Bu duygu ve düşüncelerle Türk
milletinin saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına bölüm üzerinde söz isteyen
Bülent Turan, İstanbul Milletvekili… Yok.
Alim Işık, Kütahya Milletvekili… Yok.
Soru-cevap işlemi yapılacaktır on beş
dakika süreyle.
Sayın Işık… Yok.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum, demin de sormuştum.
Sayın Bakanın tutuklu
milletvekilleriyle ilgili çoğu kere basında çıkan demeçleri oldu. Bunlardan bir
tanesi de tutuklu milletvekillerinin lâmı cimi yok serbest bırakılacakları ve
yerlerinin Meclis olması gerektiğine ilişkin. Ancak Sayın Bakan, -Bülent Arınç
artık değişmiş- şu anda tutuklu milletvekilleri hâlen Mecliste değiller,
Silivri Cezaevindeler. Dolayısıyla, Hükûmet olarak, lâmı cimi olmadan tutuklu
milletvekillerinin Mecliste Anayasa’nın 7’nci maddesindeki gibi egemenlik
kapsamında yasama faaliyetinde ve görevinde bulunabilmeleri için hangi
düzenlemeleri yapıyorlar ve hangi girişimlerde bulunmuşlardır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öz… Yok.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Arınç olmayınca
sorumu değiştirmek zorunda kaldım.
Sayın Bakan, Odatv duruşmasında sorulan
bazı soruları dikkatinize sunmak istiyorum: “O yazıyı niye yazdın?”, “O haberi
niye yaptın?”, “O haberi niye yayımlamadın?”, “O kişiyle telefonda konuşurken o
yazar hakkında neden ağır sözler söyledin?”, “O haberi yayınlamaman gazetecilik
etiğine sığar mı?”, “O televizyonu alacak parayı nereden bulacaktın?” gibi
sorularla tutukluluğun devamına karar veriliyor. Soruları incelediğimiz vakit
içinde silah yok, bomba yok, şiddet yok, suikast yok.
Ayrıca, Sayın Bakan, Danıştay
Başkanının TOBB Üniversitesinde bir soruya verdiği cevabı dikkatinize sunmak
istiyorum. Çocuk diyor ki: “Telefonlarımız dinleniyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, daha önce sualimi tevcih etmiştim, herhâlde cevap vermekten
imtina edildi. Geçici 1’inci maddede, yayımı tarihinden önce işlem görmüş olup
yeniden işleme alınması gereken bilgilerden bahsedilmektedir. “İşlem görmüş
olmak” ne demektir ve yeniden işleme alınması gereken bilgi, belgeler
kovuşturma hâlindeyken bile devlet sırrına sokulduğu zaman sonuç ne olacaktır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bir sıkıntımız var,
sıkıntı şu: Burada sorduğumuz sorular zaman yetersizliği sebebiyle sayın
bakanlar tarafından cevaplanamıyor ancak daha sonra yazılı gönderecekleri
söyleniyor, o da olmuyor. Biz de bu sefer bunları yazılı soru önergesi hâline
getirmek zorunda kalıyoruz. İsmet Bey’i değil, ama bu konuda sayın bakanları
uyarmak lazım.
Sorumu tekrarlamak durumundayım: “İdari
yargı yolu açık.” deniyor. Bu Kurulun kararlarına karşı Kurul “Hayır, ben,
bunun idare mahkemelerinde dava olarak görülmesine müsaade etmiyorum.” derse
bunun bir izahı yok. Bir kere bu Sayın Arınç’ın kürsüde söylediği şey doğru
değil.
İkincisi: CMK 47’de tarif edilmiş
devlet sırrı kavramı bu kanunun 3’üncü maddesinde yeniden tanımlanıyor ama
kapsam daraltılmış, anayasal düzeni tehdit eden bilgi ve belgeler kapsam dışına
çıkarılmış. Bunu bir izah etsinler, niye?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamuoyunda birçok şaibeye
yol açan ve bugüne kadar da aydınlatılamamış olan Galataport, Telekom ve birçok
enerji özelleştirmelerinde ortaya çıkan bilgiler “devlet sırrı” kapsamında
gizlenecek mi?
İki: Meşhur, Erdoğan-Büyükanıt arasında
yapılan Dolmabahçe görüşmesindeki sırlar bu kanun kapsamında geriye yönelik
olarak korunacak mı? Kamuoyu bunlardan ne zaman bilgilenecek? Bu konuda bilgi
verirseniz sevinirim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Bakan, bir belge ve bilginin, Başbakanın iki dudağının arasından çıkacak bir
sözcükle “devlet sırrı” olarak nitelendirilebileceği ve elli yıl gibi -yarım
asırlık- bir süre her türlü denetimden uzak tutulabileceği bir ülke sizce
demokratik bir ülke olarak kabul edilebilir mi?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sorum yarım kalmıştı.
Sayın Bakan, Danıştay Başkanına,
TOBB-ETÜ üniversitesinde verdiği bir konferansta bir öğrenci şu soruyu soruyor:
“Telefonlarımız dinleniyor, bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?” Sayın Danıştay
Başkanının cevabı şöyle: “Benim de telefonlarım dinleniyor, ben çok rahatım,
çünkü herkes dinleniyor. Dinleme yöntemleri de farklılaştı. Artık yatak odanıza
kadar dinleniyor. Hiç rahatsız olmayın, cep telefonlarında bir şey olmaz.”
Siz bu sözü Sayın Danıştay Başkanına
yakıştırabiliyor musunuz? Deminki sorduğum soruyla beraber düşünürseniz, acaba
iktidarınız döneminde yaratılan iklimin, bir gazetecinin “zamanın ruhu” diye
nitelendirdiği dönemin etkisi var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ekşi…
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanın açıklamasını rica ettiğim
bir husus var: Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu elli sene için kilit vuruyor
bazı bilgilere. Bu kilidi kaldırma yetkisi elli seneden önce hangi merciye
aittir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Öncelikle Sayın Başkanım, bu söylediğimiz Anayasa hükmü. Anayasa
hükmü Meclisi bağlar, Anayasa hükmü mahkemeyi bağlar, Anayasa hükmü idareyi
bağlar. Ne diyor Anayasa 125’inci madde: “İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Başbakanın başkanlığında oluşturulan bu
Kurul idari bir kurul mudur? İdari bir kuruldur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu
Anayasa hükmü niye MİT Müsteşarını bağlamıyor Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Bu
Kurul idari bir kuruldur. Eğer ki bu Kurulun vermiş olduğu devlet sırrı
niteliğine itirazı olan varsa, pekâlâ idare mahkemesine gidilebilir;
dolayısıyla, bu karar yargı denetimine tabidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, idare
mahkemesi nasıl inceleyecek?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 8’inci
maddenin açık hükmü var, o bilgi ve belgelerin ibrazını… Neye göre karar
verecek mahkeme?
OKTAY VURAL (İzmir) – Neye göre karar
verecek mahkeme?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Mahkeme
neye göre karar verecek, bilgi ve belgeler ibraz edilmiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, böyle bir şey
olur mu Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır, bakın, bir dakika…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 8’inci
maddeyi okuyun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Birinci husus şu: Devlet sırrı olduğu kesinleşmiş bir husus yani
yargıya gitmiş, devlet sırrı olmuş, yargı da “Evet, bu, devlet sırrı.” demiş.
Bunu bir başka mahkeme isterse, işte burada “Verilmez.” diyor çok net ancak
daha henüz devlet sırrı niteliğini verdiniz, yargı denetiminden geçmemiş, işte,
bu yargıya açıktır, onda bir şey yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan,
biz bunu Komisyonda tartıştık. Orada da hem Hükûmet hem hukukçu arkadaşlarımız
konuya açıklık getiremediler.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yok, çok net…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır,
hayır, getiremediler.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Özür diliyorum, bakın, ben bir hukukçu olarak söylüyorum, bir hukuk
doktoru olarak söylüyorum, eğer ki bunu Anayasa’nın 125’inci maddesinden daha
üstün bir yasa olarak nitelendiriyorsanız o doğru değil. Eğer öyle bir anlam
taşırsa Anayasa Mahkemesine gitmek de… Anayasa Mahkemesi de bunu iptal eder,
ondan şüphe yok. Önce biz Anayasa’yı bileceğiz ki… Normlar hiyerarşisi vardır,
anayasa en üsttedir, kanunlar anayasaya aykırı olamaz. İdarenin her türlü eylem
ve işlemi de yargı denetimine tabi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Denetim yapamaz
ki!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır, 8’inci madde onu demiyor. 8’inci madde diyor ki: “Devlet sırrı
olarak kesinleşmiş bir belgeyi mahkeme talep edemez.” Yoksa bu, devlet sırrı
mıdır, değil midir; o, mahkeme denetimine tabi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kesinleşmiş,
karar verdiğine göre kesinleşmiş.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
“Kurulca verilmeyebilir.” diyor efendim, 8’inci madde açık. 8’inci maddeyi
okuyun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kesinleşmiş
karar, karar üzerine olur Sayın Bakan. Hükûmet de hangi kanunun ne getirdiğini
bilmiyor.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) –
“Kurulca karar verilmiş olması hâlinde” deniyor, 8’inci maddeyi okuyun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, Sayın Başkanım, soru bu ama…
8’inci madde devletin gizli
belgelerinin verilemeyeceği konusunda ancak…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Okuyun
Sayın Bakan, okuyun, açıkça “Kurulca” diyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, çok net bir şekilde, Kurulun vermiş olduğu karar idari bir
işlemdir ve yargı denetimine tabidir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Vermeyecek,
belgeleri vermeyecek, nasıl yapacak?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
“Vermeyebilir” diyor Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır, canım, olur mu? İkisinin arasında fark var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mesela Oslo
belgeleri var.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, dava “Bu gizli belgenin bize verilmesi.” şeklinde açılırsa
veya mahkeme talep ederse vermez ancak “Bu gizli belge değildir.” şeklinde
açılırsa pekâlâ mahkeme de gizli midir, değil midir; bu gizlilik kararı yerinde
mi verilmiştir, yerinde mi verilmemiştir, çok bu şekilde…
OKTAY VURAL (İzmir) – “Verilmez.” diyor
Sayın Bakan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Açık,
8’inci madde hükmü çok açık.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bakın, çok net söylüyorum: Gizli belgeyse verilmez ancak ikisinin
arasında fark vardır. Bakın, hukukta terimlerdir. Eğer siz “Bu Kurulun almış
olduğu karar yerinde değildir, hukuka uygun değildir, kanuna da uygun
değildir.” derseniz, idare mahkemesine giderseniz, idare mahkemesi bu Kurulun
hukuka uygun mu değil mi karar verdiğine…
OKTAY VURAL (İzmir) – Usule uygun olup
olmadığı için, içine bakamaz ki.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Hayır, bakar, bakar.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman mahkemeye
vermekten niye imtina ediyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) - Hayır…
Bakın, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nda gizli belgelerin nasıl inceleneceğine ilişkin usul var. En son,
biliyorsunuz, işte Bülent Arınç Bey’le ilgili olayı sordunuz. O gizli yerlere
gidip hâkim bizzat kendisi incelemedi mi? Demek ki gizli belgelerin de hâkim tarafından
inceleneceği bizim hukuk düzenimizde de… Hâkim inceler, gereken notu alır,
bakar ki gizlilik varsa…
OKTAY VURAL (İzmir) – Oslo’daki
belgeleri vermiyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Her türlü belge yargıya açıktır, onda hiç şüphe yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oslo’daki
belgeler?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hukukçular
öyle demiyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yok, yok, ben de hukukçuyum, herkes öyle diyor. Burada hiç kimsenin
aksine bir şey yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Adli ve
idari soruşturmalarla ilgili devlet sırrı konusunda bir yargı yolu yok.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır.
Eğer ki bu Kurul bir belgenin devlet
sırrı olduğuna karar vermişse pekâla bu bir idari işlemdir. Bu idari işleme karşı
da idari yargıya gidilebilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, idari yargı
yolu açık değil.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Bakan, işlemeyen bir yol, 8’inci madde kapatıyor, neye göre…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Hayır.
8’inci madde, bazen yargı kararıyla
bazen de itiraz edilmeksizin kesinleşmiş devlet sırrının mahkemeler tarafından
alınamayacağı ve ona ilişkindir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oslo görüşmeleri
devlet sırrı mı? Mutabakatlar, protokoller…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir başka husus, Sayın Serindağ’ın bir talebi var veya bir sorusu. Bu
sorusunda, işte, “Sayın Danıştay Başkanına, telefonlar dinleniyor…” Yani
gerçekten, ben, bürokraside uzun yıllar görev de yapmış, Ulaştırma Bakanlığı da
yapmış bir kimse olarak da yani vatandaşlarıma şunu derdim ki: “Emin olun ki
telefonlarınız dinlenmiyor.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan dedi
ki, Ulaştırma Bakanı dedi ki: “Az konuşun, dinleniyor.”
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yani o tasarruf yapılması için der, birinci husus odur. İkinci husus
da…
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletle alay
ediyorsunuz vallahi ya! Ya, bu milletle alay etmeyin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yok, kesinlikle bir alay yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Bakanım, “İdari yargı yolu açıktır.” dediniz… İdari yargı yolu…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan,
ben üç tane soru önergesi verdim, bana “Dinlenmiyor.” denemedi soru
önergesinde. Resmî evrak elimizde.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Ancak, Sayın Serindağ, öyle bir basın oluşturuldu, öyle bir… Yani
bizde dile getirildi, zamanın ruhu mu dersiniz, iklim mi dersiniz, herkesi
dinleniyor paranoyasına biz yönlendirdik. Devlet istese de herkesi dinleyemez,
böyle kapasitesi de yok, böyle bir yetkisi de yok. Böyle şey hamaliyedir,
yapılmaz da, gerek de yoktur, fayda da yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Devletin dinleme
kapasitesi yok mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – İki, herhâlde milletvekillerinin dinlenmeyeceği de aşikârdır, çünkü o
milletin temsilcisidir, milletin lehine olanlar dışında bir şey konuşmaz ama
iklim bunu oluşturdu. Bu ortamda herkesin faydası var, bu konuşmalarımıza
katkısı var.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mesela Nurettin
Canikli de dinlenmişti, değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Tabii, yine Sayın Işık’ın bir başka sorusu vardı, Sayın Başbakanla
Sayın Büyükanıt arasındaki görüşmeler ifşa edilecek mi diye?
OKTAY VURAL (İzmir) – Grup Başkan
Vekiliniz de takılmıştı, Nurettin Canikli…
HASAN ÖREN (Manisa) – Ama dinlenmemiş,
takılmış. Arada fark var!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yok yok, onu biliyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan,
ben size bir soru önergesi vereceğim kendimle ilgili, dinliyor musunuz,
dinlemiyor musunuz diye, cevap verecek misiniz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Siz bana sorun, siz sorun bize gelsin, biz tamam…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Söz mü?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Tamam, tamam hiç merak etmeyin. Tamam, sorarız.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Peki.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yine, Başbakanla Sayın Büyükanıt hakkındaki, görüşmeler…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan,
Danıştay Başkanının böyle demesini nasıl yorumluyorsunuz? Yani o konuda da
görüşünüzü alalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Onu Bülent
Arınç’a sorun.” diyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yani hukukumuzun en başındaki kimse kendi düşüncesini açıklıyor.
Herkes farklı şekilde değerlendirebilir.
Sayın Başbakanla Sayın Büyükanıt
arasındaki görüşme, iki kimse arasındaki görüşme, özel görüşme.
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Evet, özel görüşme.
Özel görüşme olduğu için de Sayın
Başbakan da diğeri de “Bunlar benim hayatım boyunca benimle gider. Ben
açıklamak durumunda değilim.” dedi, diğeri de dedi.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye
Dolmabahçe’de yapıyorlar? Kendi evlerinde gitsinler, yemek yesinler evlerinde,
orada görüşsünler. Dolmabahçe özel bir yer mi Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Ama ikisinin ne konuştuğunu biliyor musunuz? Bilmiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Biliyorsanız öğrenmeye gerek yok o zaman.
ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman evlerinde
konuşsunlar, akşam yemeğinde konuşsunlar, aile dostu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
– Biliyorsanız öğrenmeye gerek yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim,
bu kadar şaibe altındaki bir toplantıyı Başbakanın çıkıp şüpheleri gidermek
üzere açıklaması lazım. Bakın, Başbakan suçlanıyor.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Dolmabahçe gibi
bir konutta özel görüşme olabilir mi?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Efendim, bu dolma yerken yapılmış bir konuşma değil ki, Dolmabahçe’de yapılmış
bir konuşma.
OKTAY VURAL (İzmir) – Genelkurmay
Başkanıyla Başbakan arasında ne özel olacak canım?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir de Sayın Oktay Vural’ın “Bir işlem görmüş olmak nedir?” diye bir
sorusu vardı. 1964 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla oluşturulan mevzuata göre
belgenin sır kapsamı belirlenmişti, ancak bu tasarıyla bu sınıflandırılmaların
gözden geçirilmesi, sınıflandırılması ve ayıklanması öngörülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Dolayısıyla geçmişte “Bu devlet sırrıdır.” denilenlere “Devlet sırrı
değildir.” diye de karar verilecek.
Bir başka husus: Sayın Oktay Ekşi’nin
vardı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mikrofon
kapalı Sayın Bakanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz açarsanız…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Önemli efendim bu
konu, sır değil herhâlde. Bu da devlet sırrına giriyor cevaplarınız.
BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Oylama yok Sayın İnce, onun için…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ayakta
duruyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, şimdi, birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, yalnız önergeler aynı mahiyette, bu önergeleri okutacağım, birlikte
işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim
veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
İbrahim Binici Adil Kurt Halil Aksoy
Şanlıurfa Hakkâri Ağrı
Mülkiye
Birtane
Kars
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
"Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı"nın 1. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan
Mersin Zonguldak Aydın
Oktay Ekşi İlhan Demiröz Ali Serindağ
İstanbul Bursa Gaziantep
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Oktay Ekşi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; huzurunuzda uzun zamandır bir düzenleme
konusu olması istenen ama nedense son günlerde alelacele Meclise sevk edilen
Devlet Sırrı Yasa Tasarısı var. Ben şahsen en kötü kuralın en iyi
kuralsızlıktan daha iyi olduğuna inanan biriyim çünkü kuraldaki yanlışı
görebilir, düzeltebilirsiniz ama getirilen kuralların kuralsızlıktan daha kötü
olduğuna hayatımda ilk defa bu tasarı vesilesiyle tanık oluyorum. Bununla ne
demek istediğimi izninizle anlatmak isterim.
Tasarı, neyin, hangi bilginin devlet
sırrı sayılacağına karar verme yetkisini Başbakanın başkanlığında Adalet,
Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma Bakanlarından oluşan Devlet Sırrı
Değerlendirme Kuruluna bırakıyor.
Bunun pratikteki anlamını hepimiz biliyoruz.
Sonuçta, neyin, yani hangi bilginin milletten en az elli yıl süreyle
saklanacağına Başbakan karar verecek. Örneğin Hükûmetin PKK terörüyle Oslo’da
yaptığı gizli pazarlıkları Türk kamuoyunun öğrenmesi elli sene süreyle mümkün
olmayacak. Aynı şey, Başbakanın bir önceki Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
George Bush’la yaptığı 5 Kasım 2007 tarihli, ülkemizin kaderinde önemli
etkileri olduğuna inandığım görüşme için de geçerli.
Şunu söylemek istiyorum: Ülkelerin
millî güvenliğine ve uluslararası ilişkilerine zarar vermesin diye bazı
bilgilerin bir süre gizli tutulmasında, hatta bu nitelikteki bilgilerin devlet
sırrı kategorisine sokulmasında bence bir anormallik yok ama bu bilgileri gizli
tutma süresini makul sayılabilecek sınırların ötesine taşırsanız, örneğin otuz
yerine elli yıl süren bir yasak koyarsanız, hem kendi kamuoyunuza hem kendi
milletinize hem o konudaki gerçekleri ortaya çıkarması gereken bilim adamlarına
saygısızlık, hatta kötülük etmiş olursunuz. Hele tasarıdaki gibi nihai karar
verme yetkisini sınırsız yetkili, sıfır sorumlu bir kurula, daha doğrusu
Başbakana bırakırsanız, demokrasiye de ihanet etmiş olursunuz.
Yetkiyi sadece Başbakana bırakmakla
yaptığınız yanlış yetmiyormuş gibi, hukuken de affedilmez yanlışlar
yapıyorsunuz. Anayasa’nın 74’üncü maddesini iki yıl önce siz değiştirdiniz,
değil mi? O zaman Anayasa’ya “Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir.” hükmünü
koyan da sizlersiniz. Şimdi yine sizin çoğunluğunuz vatandaşın bilgi edinme
hakkını en az elli sene süreyle önlemiş oluyor. Böylece, Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın sınırlanabilir.” diyen 13’üncü
maddesini ihlal etmiş olmuyor musunuz?
Bir an için “Elli sene sonra o bilgi
açık hâle gelecek.” dediğinizi duyar gibi oluyorum. O zaman, lütfen şunu
yanıtlayın: Hangi bilginin devlet sırrı sayılacağına Başbakan ile 4 bakanın
oluşturduğu bir kurul karar verecekti, değil mi? O Kurul kararının idarenin bir
tasarrufu olduğunu herhâlde inkâr etmezsiniz. Nitekim, Sayın Bakan da az önce
ifade etti. Bu kurul kararı aleyhine herhangi bir yargı mercisine gitme imkânı,
Sayın Bakanın bütün direncine rağmen, hukuken açık bir gerçektir ki, böyle bir
imkân yok çünkü tasarı bu kapıyı kapatmış durumda. O zaman, Anayasa’nın
“İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” diyen
125’inci maddesini alenen ve resmen ihlal etmiş hatta çiğnemiş olmuyor
musunuz?
Yaptığınız çok açık. Bu yasayla Başbakana
yeni ve sınırsız ve denetlenemez bir yetki daha veriyorsunuz, aynen Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını yargıya gidip ifade vermekten kurtarmak için
çıkardığınız yasada olduğu gibi. O yasayla da Başbakanın görevlendirmesi
koşuluyla en ağır suçu işleyen bir kamu görevlisinin yargılanmasının önünü
kestiniz. Şeklen Başbakanın iznine bağladınız ama hepimiz biliyoruz ki suçlunun
cezasız kalma yolunu açtınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, sözlerimi şununla tamamlamak istiyorum: Gerçekten, hiç değilse
bir dakika için bu gidişin nereye olduğunu düşünüyor musunuz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekşi.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı yasa
tasarının 1. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu
önergelerimizin hepsi metinden çıkartmayla ilgili çünkü biz tasarının tamamına
karşıyız. Ama size buradan birkaç söz söyleyeceğim.
Yeni bir anayasa yapıyoruz. Bu yeni
anayasada yeni bir toplumsal sözleşmenin felsefesini yaratacağız. Bunun için,
ne acelesi var bunun hemen çıkarılması gerekiyor?
Bakın, bir taraftan uluslararası
sözleşmelere imza atıyoruz, Anayasa’da bunların iç hukukun üstünde olduğunu
söylüyoruz. Diğer taraftan, elli yıl, elli yıl arkadaşlar, yargının denetlenmeyeceği,
bilgi toplumu olunamayacak bir hukuki süreç yarattığınızı mı zannediyorsunuz
gerçekten? Yarın bu aksaklıklar, sakatlıklar yargı denetiminde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemelerinde karşınıza çıkacak.
Ben soruyorum size şimdi: Kayıp
silahlar ne oldu 90’lı yıllarda Batman’daki? Nereye gitti? Bilen var mı? Meclis
denetleyebildi mi? Meclisin denetleyemediği, Meclisin kendisinin
denetleyemediği, komisyonlarının denetleyemediği o karanlık, faili meçhul
dönemlere bir gidin. Biraz kütüphaneye gidin veya Susurluk tutanaklarını
okuyun. Siyaset, mafya, devlet üçgeninde “devlet sırrı” adı altında
uyuşturucunun bile cenaze araçlarında nasıl taşındığını, neler neler
yapıldığını, ne vahim hatalar işlendiğini göreceksiniz. Peki, şimdi bu, hukuk
devletinde mümkün mü?
Ha, şunu söyleyebiliriz size, çok açık
söylüyorum: Bu kanun sakat olduğu, Türkiye'nin buna şu an ihtiyacı olmadığı,
kamuoyunun böyle bir talebi olmadığı, böyle bir tartışma da olmadığı hâlde bunu
çıkararak siz eğer Hükûmeti güçlü kılacağınızı zannediyorsanız da yanlış
yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Şu andaki
durum nasıl?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Şu anki, bu
yasayla, devlet sırrıyla Hükûmetin kendisine, Başbakanına bağlı oluşturacağı
kurul, sınırsız sorumsuz şirket gibi maşallah, sınırsız sorumsuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kanun
çıkmasa ne olacak?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, açık
söyleyeyim, bizim yapacağımız şudur muhalefet olarak: Önümüzde üç seçim var.
Eğer siz tekrar iktidar olursanız 2023’e kadar bu kanunu götürürsünüz. Yok,
eğer, bu seçimlerde millet yetkiyi, iradesiyle sizden alırsa bu çıkardığınız
yasaların hepsini de kaldırır, çöpe atarız; yapacağımız budur. Eğer başarırsak,
milletten irade alırsak, yani zorla değil… Biz çünkü karanlık ve gizli kalan
her şeyin altında hukuksuzluğun, cinayetlerin, siyasi suikastların, bırakın
Türkiye içinde, yurt dışında dahi çok tehlikeli maceralara yol açacağını
uyarmak istiyoruz. Gerçekten bunu iyi niyetle uyarıyoruz. Böyle bir devlet
sırrı kanunu olmaz arkadaşlar. Devlet sırrı kanunuyla neyi amaçlıyorsunuz, ne
yapmak istiyorsunuz, kimi kime karşı korumak istiyorsunuz? Bu, anlaşılmaz bir
durum.
Bunu biraz tahayyül edin: Yarın, yaşam
hakkı ihlali birkaç konu işlendi. Olay, Savaş Suçları Mahkemesine gitti veya
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti. Anayasa “Bireysel başvuru 23 Eylül…”
dedi. Siz onlara, çıkıp “Devlet sırrıdır.” mı diyeceksiniz? Söyleyin bakayım.
Hadi, buradaki özel yetkili mahkemeye, buradaki sulh mahkemesine dediniz yani
çıkıp Strazburg’daki yargıçlara da “Ben, devlet sırrıdır, bilgi vermiyorum.”
deme cesaretini ve cüretini buluyorsanız, o gücü buluyorsanız kendinizde bu
kanunu çıkarın. O müsteşarı eğer o mahkeme çağırıp “Ananın, babanın adı nedir?”
diye sorgulamıyorsa ve bundan bu bilgiyi sormuyorsa, göreceksiniz… Yani, şimdi,
biz bunları bildik, yaşıyoruz. Defalarca biz, savcı sorguladık, paşa
sorguladık, tanık sorguladık. Bu yapılacak. Ben bunu uyarıyorum, boşuna… Yani
bunu biraz paylaşsanız muhalefetle, biraz tecrübelerimizi katardık, size derdik
ki: “Devlet sırrı böyle olmaz.” Ama maalesef yanlış.
Yalnız, bakıyorum çok yorgunsunuz.
Önergelerimizin gerekçesi bu sefer çok uzun değil, -Sayın Kubat bakıyor- o
konuda hassasiyetimiz oldu. Ama yanlışa dikkat çekiyoruz, yanlıştan inşallah
dönersiniz diye düşünüyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Öztürk, Sayın Özgümüş, Sayın
Yılmaz, Sayın Köktürk, Sayın Serindağ, Sayın Ören, Sayın Gümüş, Sayın Öner,
Sayın Özkan, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Ekşi, Sayın İnce, Sayın Özel,
Sayın Dibek, Sayın Aygün, Sayın Toprak, Sayın Bayraktutan, Sayın Koç, Sayın
Tanal, Sayın Oyan.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde aynı mahiyette üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı yasa
tasarısının (2) maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Adil Kurt
Şırnak Iğdır Hakkâri
Halil Aksoy Mülkiye Birtane Ertuğrul Kürkcü
Ağrı Kars Mersin
İbrahim
Binici
Şanlıurfa
Diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ali Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
İlhan Demiröz Bülent Tezcan Mahmut Tanal
Bursa Aydın İstanbul
Turgut
Dibek
Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Nevzat Korkmaz Alim Işık
İzmir Isparta Kütahya
Hasan Hüseyin Türkoğlu Ali Öz Mustafa Kalaycı
Osmaniye Mersin Konya
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 287 sıra sayılı Devlet Sırrı
Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarıyla
ilgili genel görüşmeler sırasında birçok eksiklik sayın hatipler tarafından
dile getirildi ancak bir kez daha özetlemek gerekirse, on yıllık AKP
İktidarında kamu vicdanında aklanmamış birçok konunun “devlet sırrı” adı
altında üstünün örtülmesini amaçlayan bu tasarı, elli yıl süreyle bu konuların
görüşülemeyeceğini, yargılanamayacağını ve kamuoyuna bilgi mahiyetinde herhangi
bir şekilde açıklamada bulunulamayacağını amaçlamaktadır. Dolayısıyla, bu
tasarının derhâl geri çekilmesi bu milletin ve ülkemizin hayrına olacaktır.
Şimdi, sizlere şu konuları tekrar
vicdanınızda tartmanız için bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Sayın Bakanım, biraz önce sordum, 4
Mayıs 2007’de Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile zamanın Genelkurmay
Başkanı arasında yapılan sır görüşmenin “özel görüşme” olduğunu söylediniz.
Devletin iki büyük makamında oturan zatı muhteremler eğer özel görüşme
yapacaklarsa bir akşam yemeğinde aileleriyle birlikte birinin evinde
buluşurlar, istedikleri her türlü görüşmeyi yapabilirler ama Dolmabahçe
Sarayı’nda yapılan bir görüşmeyi “özel görüşme” olarak nitelerseniz bundan
sonra anlaşılan odur ki bu görüşmeyle ilgili “devlet sırrı” kapsamında olduğu
için hiçbir kimse sorgulama yapamayacak. Bir.
İki: Oslo görüşmelerinde ortaya çıkan
PKK-MİT görüşmeleri ve protokollerinde yer alan, bir kez daha söylüyorum, Taraf
gazetesinde de ve diğer ulusal medyada da dile getirilen iddialar, örneğin
“Güneydoğu’da terörle mücadele kapsamında görev yapan askerler ve polisler
savaş suçlusu olarak yargılanacaklardır, bu konuda taraflar mutabık
kalmışlardır.” maddesi eğer bu kapsamda sır olarak kalacak olursa buna söz
verenler ve Sayın Başbakan adına zamanın Başbakan Müsteşar Yardımcısı, bugünkü
MİT Müsteşarı bu talimatı eğer orada harfiyen yerine getirmişse, MİT
Yasası’ndaki değişikliğe rağmen, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonra da olsa bu
konuda yargılanamayacak demektir. Dolayısıyla, nelerin gizlenmek istendiğini
herhâlde sizler de çok iyi anlamışsınızdır.
Bir başkası, Sayın Başbakanın
Telekom’un özelleştirilmesi öncesinde Hariri’yle yaptığı görüşmeler.
Doğal gaz formülünün yeniden
düzenlenmesi sürecinde Soçi’de Putin-Erdoğan görüşmesindeki bilgi, belge ve
konuşmalar.
5 Kasım 2007 tarihinde Sayın
Başbakanımızla Sayın Amerika Başkanı Bush arasında, PKK terör örgütüne
verilecek tavizler ve siyasi çözüm arayışlarıyla ilgili bilgi ve belgeler.
Şimdi, bunların hepsine Sayın
Başbakanın talimatıyla, 5 tane de zatı muhterem bakanın onayıyla “devlet sırrıdır”
denirse, nasıl bunları milletle paylaşacağız, nasıl bu ülkenin geleceğini hep
birlikte kurtaracağız?
Dolayısıyla, bu kanun, tamamen AKP’nin
on yıllık geçmişte yapmış olduğu her türlü usulsüzlük ve kamu vicdanını
yaralayan uygulamalarının üstünün örtülmesi kanunundan başka hiçbir şey
değildir. Bu kanunun geri çekilmesinin çok yararlı olacağını, aziz milletimizin
vicdanının bir kez daha kanamasının önüne geçileceğini söylüyoruz.
Bu önerge de söz konusu kanun
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını öngörmektedir. Umarım, sizler de
uygun görüp önergemize destek vererek bu maddeyi buradan çıkarmış oluruz.
Hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önerge üzerinde başka söz
talebi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mahmut Tanal…
BAŞKAN – Mahmut Tanal, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet sırrı kanunu… Temelden
demokratik hukuk devleti olan ülkelerde böyle geniş kapsamlı bir devlet sırrı
yasası yapılmaz. Ancak ilk önce, bu devlet sırrı yasasına isimden başlamak
lazım.
Tasarının kapsamına baktığımız zaman,
devlet sırrı kurulunun nasıl oluşacağı, hangi belgelerin ne şekilde devlet
sırrı hâline geleceği, bunlar açıklanmış durumda.
Yasalarımızda usule ilişkin hükümler
açıklandığında, Sayın Bakan hukuk doktoru olduğunu söyledi, bunlara “usul esası
yasası” demek lazım yani ne demek lazım? “Devlet sırrı usul yasası” demek
lazım. Bu isim bu şekliyle, içerikle başlık örtüşmemekte. Bu açıdan, ilk önce
dikkatinizi buna çekmek isterim.
Demokratik bir hukuk devleti sır tutar
mı? Tutarsa neler devlet sırrıdır? Devlet sırrını kim ya da kimler hangi somut
kıstaslara göre belirler? Devlet sırrı olarak belirlenen bilgi ve belgeler sır
olarak ne kadar saklanır? Devlet sırrı olarak belirlenen belge ve bilgilere
kimler, hangi koşullarda vâkıf olabilir? Aslında bu sorulara verilecek
cevaplar, demokratik hukuk devleti olma iddiasının gerçekliğiyle doğrudan
ilintilidir. Uygar bir toplumda herkes herhangi bir ayrıcalık istemeksiniz
hesap vermek zorundadır. Bu yasa aynı zamanda keyfîliği getirmekte, demokratik
hukuk devletinin olmazsa olmazı olan hukuk devleti ilkesini ihlal etmektedir.
Sayın Bakan şunu söyledi: “Efendim, bu
bir idari işlemdir. İdari işlemlere karşı Anayasa’nın 125’inci maddesi uyarınca
yargı denetimine tabidir.” Peki, hemen şunu sormak lazım: Tasarıya baktığımız
zaman, devlet sırrı hangi şekillerde devlet sırrı olmaktan çıkar? Maddeye
baktığımız zaman, yargı yoluyla devlet sırrı kapsamında bir belgenin
çıkarılabileceğine ilişkin hiçbir açıklama yok.
Cumhurbaşkanıyla ilgili belge, bilgiler
açısından da Cumhurbaşkanının takdirine bırakılmış durumda. Zaten Anayasa’mız
der ki: Cumhurbaşkanın işlemlerine karşı zaten yargı yoluna gidilemez. Yani bu
açıdan tatbikatta mahkemeler sıkıntıya düştüğü zaman neye bakacaklar? Yasanın
gerekçesine bakacaklar, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tartışmalara,
tutanaklara bakacaklar.
Peki, Sayın Bakanın dışında, aynı
görüşte olan bir başka, ne komisyon üyesine rastladık ne komisyonda bu şekilde
tartışıldı ne de burada tartışıldı. Burada olay tamamen yargının kapsamı dışına
çıkarılmış yani hesap verilemeyecek olan bir alana getirilmiştir.
Ben, yirmi beş yıllık avukatlık
yaşamımda şunu öğrendim: Bugüne kadar tüm suçlar gece işlenmiştir, karanlıkta
işlenmiştir. Yani eğer suç işlenecekse demokratik hukuk devleti olan ülkelerde
bunu perdeleyeceksiniz. Perdelemenin de yolu nedir? Devlet sırrıdır. Yani
burada Nazi dönemlerinde, İtalyan faşizm döneminde, 1930 yıllarında Zanardelli
Ceza Yasası bize getirildiği zaman oradaki temel espri, devletin korunmasındaki
amaç neydi? Bu tür devlet sırrı kapsamında maddeler getirilebilirdi. Ama İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’yle birlikte demokratik hukuk devletlerinin alanları genişledi,
mümkün olduğu kadar devlet sırrı alanlarının kapsamı gittikçe daraltıldı ama ne
hikmetse, bu iktidar döneminde bu alan gittikçe genişletildi. Aynı zamanda, bu
uzun süreli, elli yıllık devlet sırrı sayılması, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin hak arama özgürlüğü çerçevesinde uzun süreli bir devlet sırrı
kapsamına alınması; bu bir hak ihlalidir, Anayasa’ya aykırıdır. Avrupa
Birliğine doğru yol kateden Türkiye dışında bu kadar uzun süreli, bu kadar
kapsamı geniş devlet sırrı yasasını getiren bir başka ülke yoktur.
Şu anda Kenan Evren’in yargılandığı
Ankara 12. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde 1 Mayısla ilgili belgeler
istendiği zaman MİT diyor ki: “Ben bunu Genelkurmay Başkanlığına gönderdim.”
Genelkurmay Başkanlığı diyor ki: “Evet, ben bunu gönderiyorum, ancak ve ancak
mahkeme başkanı dışında üyelerin okumaması kayıt ve şartıyla, okunduktan sonra
geri iadesini talep ediyorum.”
Şimdi, düşünebiliyor musunuz değerli
arkadaşlar, yasamızda hüküm var. Beş yılın üzerinde olan ağır cezalı hükümlerde
mahkeme gönderiyor. Peki, Bakana sormak lazım: Beş yılın altındaysa ne
yapacağız? İstenemeyecek, mahkeme de isteyemeyecek, maalesef sıkıntı yaratacak.
Teşekkür ederim, iyi akşamlar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
12 Eylül askeri darbesinden bu yana
Türkiye darbe anayasası ve mevzuatı ile yönetilmektedir. Merkezi yetkilerin
güçlendirildiği, MGK kanalıyla askeri vesayetin, istihbaratın, yargı vesayeti
ile bürokrasinin çarkları arasında otoriter bir rejimin sürdüğü, esasen
"devlet sırrı" ile ilgili mevzuatın oldukça fazla olduğu ülkemizde,
"devlet sırrı kanunu" çıkartılarak, yetkinin başbakan ve ona bağlı
bir kuruma devredilmesi meclisi milletin iradesini yok sayan bir anlayıştır.
AB mevzuatında yer almayan, böylesi bir
gereklilik olmadığı gibi Avrupa Temel Haklar Şartına aykırı, AİHS ile temel hak
ve özgürlüklerin kullanılmasının engellenemeyeceği hükümlerine Anayasanın 90
ncı maddesine aykırı bir düzenlemeye gidilmektedir.
Parlamenter denetim tamamen ortadan
kaldırılmakta, izin şartı ile yargısal denetim yok sayılmakta, kişi hak ve
özgürlükleri, bilgi edinme hakkı rafa kaldırılmaktadır.
Derin devleti koruyan,
Kontr-Gerilla/Gladıo, darbeci, çeteci anlayışlara yol veren, TCK, CMK ve birçok
özel yasada var olan devlet sırlarını, genişleterek tamamen başbakana bağlayan
ve uzun süreli korumaya çalışan anlayışla, siyasal demokrasi/Parlamenter rejim
anlayışı yok edilmek istenmektedir.
Yakın tarihte binlerce köyün yakılması,
faili meçhul cinayet devlet sırrı kapsamında görülmüştür. "Kamusal
gizlilik alanı" gibi belirsiz kavramlarla düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
kaldırılmak istenmektedir. Hükümetin/yürütmenin sırları yasadışı eylemleri
korunmak istenmekte, atadıkları bürokratların/Müsteşarların insafına bırakılmak
istenmektedir.
Dış politika, savunma, maliye, adalet,
ekonomi temel konularda AB’nin 30 faslı ile de sorun yaşanırken getirilen
düzenleme yeni sorunlar yaratacaktır. İnsan hakları, hukuk ve demokrasiye
aykırı olan bu düzenlemelerin tasarıdan çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde üç adet aynı
mahiyette önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı yasa
tasarısının (3) maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan İbrahim Binici Adil Kurt
Şırnak Şanlıurfa Hakkâri
Mülkiye Birtane Ertuğrul Kürkcü Halil
Aksoy
Kars Mersin Ağrı
Diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ali Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
Mahmut Tanal İlhan Demiröz Bülent Tezcan
İstanbul Bursa Aydın
Turgut
Dibek
Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Nevzat Korkmaz Alim Işık
İzmir Isparta Kütahya
Ali Öz Mustafa Kalaycı Hasan Hüseyin Türkoğlu
Mersin Konya Osmaniye
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı
tanımı, ceza muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta halen yer
almakta olan devlet sırrı kapsamını daraltmaktadır.
Tasarıda sadece Devletin uluslar arası
ilişkilerine veya milli güvenliğine zarar verebilecek gizli bilgiler sır kabul
edilirken, meri mevzuatta ayrıca; millî savunmaya zarar verebilecek, zarar
vermese bile Devletin anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike
yaratabilecek bilgiler de devlet sırrı kapsamındadır.
Bu tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet
sırrı tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı kanunlaşırsa hangi gizli
bilginin devlet sırrı olacağına bir kurul karar verecektir. Devlet sırrı koruma
kurulu adı verilen bu kurul Başbakanın başkanlığında; Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Millî Savunma Bakanlarından oluşmaktadır. Devlet sırrı koruma
kurulunun sır olup olmamasına dair kararlarına karşı nasıl bir denetim yolu
izlenebileceği belirsizdir. Bu durum, iktidarda bulunan AKP'nin tüm
usulsüzlüklerinin devlet sırrı kapsamına alınarak üstünün örtülmesine yol
açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli güvenlik
bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması halinde devlet sırrı olarak
koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına olabilecek bir
çok bilimsel buluş, devlet sırrı adı altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma altına
alınan bir bilgi bu özelliğini kayıp etmesi sebebiyle devlet sırrı olmaktan
çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak korunmanın azami
süresi ise elli yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının verildiği tarihten
itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak korunmayacaktır.
AKP'nin yaptığı birçok usulsüzlük ve
yolsuzluk elli yıl süreyle incelenemeyecek, yargılanmayacak ve
konuşulamayacaktır.
Mevcut hükümlere göre bir suça ilişkin
husus, devlet sırrı olduğu ileri sürülerek mahkemelere karşı gizli
tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde
yapılan aramalar bu 125. madde hükmüne göre yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler
tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar,
Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı,
yukarıda zikredilen CMK hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki MİT
müsteşarının Başbakan müsteşar yardımcısı sıfatıyla Osloda yaptığı görüşmelerle
ilgili hususlar devlet sırrı olacağı için hiçbir zaman bu konularla ilgili
suçla ilişkili bilgiler dahi tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde şu
anda yürütülen soruşturmalar kapsamında başbakanın ve çalışma ekibinin mahkemelere
çağırılmasının önü kapatılmış olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT temsilcileri
arasında yasadışı olarak Başbakanın talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan
görüşmelerde terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı mutabakat
protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom, galataport, doğalgaz
ve enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri sırasında hükûmet temsilcileri ile
yerli ya da yabancı şirket temsilcileri
arasında yapılan görüşmelerde ait bilgilerinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin millî menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı kanunlaştığında Türkiye
Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk devleti olma özelliğini yitirecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, bu
maddenin tasarı metninde çıkartılması Ülkemizin ve Milletimizin geleceği
açısında daha doğru ve hayırlı bir iş olacaktır.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın üyeler; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyor,
madde metni okunmuyor, maddede hangi konular düzenlenmiş o bilinmiyor ama kabul
veya reddediyoruz. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, gerçekten, yasama
yetkisini kısıtlayan bir husustur. Bunu dikkatinize sunuyorum değerli
arkadaşlarım. Böyle yasa görüşmeleri olmaz. Biz burada kanunları ayrıntılı
olarak görüşmeliyiz, her üye görüşlerini ifade etmeli. Bu, uygulayıcılara da
örnek olur. Uygulayıcılar ileride tereddüde düştükleri vakit, o madde üzerinde
görüşmelerde kim ne demiş, o onlara yol gösterir. O nedenle, değerli
arkadaşlar, bu görüşme usulü maalesef uygun değil.
Şimdi, 3’üncü madde devlet sırrını
tanımlıyor. Hâlbuki devlet sırrı zaten Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 47’nci
maddesinde tarif edilmiş ve biliyorsunuz, mahkemeler bunu tespit ediyor.
Mahkemeler devlet sırrının ne olduğuna karar vermeden evvel ilgili kurumların
görüşlerini de alıyor ama ilgili kuruluşların görüşlerini almak size yetmiyor,
siz, illa, devlet sırrının ne olması gerektiği hususunun hükûmet tarafından
tespit edilmesin istiyorsunuz ve bu nedenle bu yasayı getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, buradaki esas
sorun, Devlet Sırrı Değerlendirme Kuruludur. Devlet Sırrı Değerlendirme
Kurulunu siyasi bir heyet oluşturuyor ve devlet sırrının ne olduğuna onlar
karar veriyor. Böyle olduğuna göre, idareye bir nevi suç ve ceza koyma
yetkisini veya kaldırmasını tanımış oluyorsunuz. Hükûmeti, ayrıca, istediği
bilgiyi verme, istemediği bilgiyi vermeme yetkisiyle donatıyorsunuz, yani
siyasi heyete böyle bir karar veriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bu uygun
değil.
Siz iktidara gelirken ne diyordunuz?
Şeffaflıktan yanaydınız, hesap verebilirlikten yanaydınız, saydamlıktan
yanaydınız. Ama şimdi “devlet sırrı” kavramını getirmek suretiyle devlet
sırrını geliştirmek istiyorsunuz. Oysa bu bir terazidir. Terazinin bir
kefesinde ne vardır? Özgürlük vardır, demokrasi vardır, bilgi edinme hakkı
vardır, öbür tarafta, denetimi kabul etmeyen idare vardır, kontrolsüz idare
vardır, otoriter idare vardır. Ne olmalı denge? Denge, bilgi edinme hakkından
yana olmalı, demokrasiden yana olmalı, özgürlükten yana olmalı. Sizin
getirdiğiniz bu tasarı bunu sağlamıyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sayın Bakan, soru-cevap kısmında
geçen bir iki hususa da değinmek istiyorum. Gerçi bu yoktu ama söz konusu
olunca, izninizle bu hususu da belirtmek istiyorum. “Özel görüşme” diyorsunuz
Sayın Başbakanla Sayın eski Genelkurmay Başkanı arasındaki görüşmeye. Bunun
özel bir görüşme olmadığını siz de biliyorsunuz, kendinizi sıkıntıya sokmayın.
Siz başkasını savunmaya kendinizi zorunlu hissetmeyin, onlar kendilerini
savunsunlar. Siz bir özel görüşme olmadığını biliyorsunuz. Özel görüşme olsaydı
“Mezara kadar bizimle beraber gidecek.” demezlerdi. Özel görüşme olsaydı Sayın
Başbakan “O konuşursa ben de konuşurum.” demezdi. Bu nedir? Bu özel görüşme
olmadığını gösteriyor. Bunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz, birbirimizi
kandırmayalım, birbirimizi hiç boş yere üzmeyelim.
Bir de 8’inci madde üzerinde tartışma açıldı.
Bakın, 8’inci maddeyi dikkatinize sunuyorum. İkide bir diyorsunuz ki: “Ben de
hukukçuyum.” Doğru, hukukçusunuz. Bakın, ne diyor madde: “Mahkemeler tarafından
talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar, Kurulca
gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir.”
Şimdi, bakınız,
verilmeyebilir-verilebilir, burada ne var? Hükûmet istediğini verecek,
istemediğini vermeyecek. Hükûmete öyle ucu açık bir yetki tanınamaz.
İkincisi şu: Hükûmet bu bilgi ve
belgeleri vermeyince mahkeme nasıl karar verecek? Yani siz diyorsunuz, tamam,
bizim Anayasa’mızda o hüküm var, “İdarenin her türlü eylem ve işlemine karşı
yargı yolu açıktır.”, doğru. İdare mahkemesine, idari yargıya başvurdu, mahkeme
ilgili bilgi ve belgeleri göndermedi. Mahkeme neye dayanarak onun devlet sırrı
olup olmadığına karar verecek? Fiilen kullanılması mümkün olmayan bir yetki
durumuna düşüyor. Bu durum böyledir, bunu böyle kabul etmemiz lazım. O zaman,
bir önerge verin, “Bu husus idari yargının denetimine tabiidir.” deyin, olsun
bitsin, bu kadar basit bir şey.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
12 Eylül askeri darbesinden bu yana
Türkiye darbe anayasası ve mevzuatı ile yönetilmektedir. Merkezi yetkilerin
güçlendirildiği, MGK kanalıyla askeri vesayetin, istihbaratın, yargı vesayeti
ile bürokrasinin çarkları arasında otoriter bir rejimin sürdüğü, esasen
"devlet sırrı" ile ilgili mevzuatın oldukça fazla olduğu ülkemizde,
"devlet sırrı kanunu" çıkartılarak, yetkinin başbakan ve ona bağlı
bir kuruma devredilmesi meclisi milletin iradesini yok sayan bir anlayıştır.
AB mevzuatında yer almayan, böylesi bir
gereklilik olmadığı gibi Avrupa Temel Haklar Şartına aykırı, AİHS ile temel hak
ve özgürlüklerin kullanılmasının engellenemeyeceği hükümlerine Anayasanın 90
ncı maddesine aykırı bir düzenlemeye gidilmektedir.
Parlamenter denetim tamamen ortadan
kaldırılmakta, izin şartı ile yargısal denetim yok sayılmakta, kişi hak ve
özgürlükleri, bilgi edinme hakkı rafa kaldırılmaktadır.
Derin devleti koruyan,
Kontrgerilla/Gladio, darbeci, çeteci anlayışlara yol veren, TCK, CMK ve birçok
özel yasada var olan devlet sırlarını, genişleterek tamamen başbakana bağlayan
ve uzun süreli korumaya çalışan anlayışla, siyasal demokrasi/Parlamenter rejim
anlayışı yok edilmek istenmektedir.
Yakın tarihte binlerce köyün yakılması,
faili meçhul cinayet devlet sırrı kapsamında görülmüştür. "Kamusal
gizlilik alanı" gibi belirsiz kavramlarla düşünce ve örgütlenme özgürlüğü
kaldırılmak istenmektedir. Hükümetin/yürütmenin sırları yasadışı eylemleri
korunmak istenmekte, atadıkları bürokratların/Müsteşarların insafına bırakılmak
istenmektedir.
Dış politika, savunma, maliye, adalet,
ekonomi temel konularda AB’nin 30 faslı ile de sorun yaşanırken getirilen
düzenleme yeni sorunlar yaratacaktır. İnsan hakları, hukuk ve demokrasiye
aykırı olan bu düzenlemelerin tasarıdan çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde aynı mahiyette
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
“Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nın 4. maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk İlhan Demiröz
Mersin Zonguldak Bursa
Mahmut Tanal Bülent Tezcan Turgut Dibek
İstanbul Aydın Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Alim Işık Hasan Hüseyin Türkoğlu
İzmir Kütahya Osmaniye
Ali Halaman Ali Öz Mustafa Kalaycı
Adana Mersin Konya
Nevzat
Korkmaz
Isparta
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı
tanımı, ceza muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta halen yer
almakta olan devlet sırrı kapsamını daralmaktadır.
Tasarıda sadece Devletin uluslararası
ilişkilerine veya millî güvenliğine zarar verebilecek gizli bilgiler sır kabul
edilirken, meri mevzuatta ayrıca; millî savunmaya zarar verebilecek, zarar
vermese bile Devletin anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike
yaratabilecek bilgiler de devlet sırrı kapsamındadır.
Bu tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet
sırrı tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı kanunlaşırsa hangi gizli
bilginin devlet sırrı olacağına bir kurul karar verecektir. Devlet sırrı koruma
kurulu adı verilen bu kurul Baş-bakanın başkanlığında; Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Millî Savunma Bakanla-rından oluşmaktadır. Devlet sırrı koruma
kurulunun sır olup olmamasına dair kararlarına karşı nasıl bir denetim yolu
izlenebileceği belirsizdir. Bu durum, iktidarda bulunan AKP'nin tüm
usulsüzlüklerinin devlet sırrı kapsamına alınarak üstünün örtülmesine yol
açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli güvenlik
bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması halinde devlet sırrı olarak
koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına olabilecek bir
çok bilimsel buluş, devlet sırrı adı altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma altına
alınan bir bilgi bu özelliğini kayıp etmesi sebebiyle devlet sırrı olmaktan
çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak korunmanın azami
süresi ise elli yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının verildiği tarihten
itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak korunmayacaktır.
AKP'nin yaptığı bir çok usulsüzlük ve
yolsuzluk elli yıl süreyle incelenemeyecek, yargılanmayacak ve
konuşulamayacaktır.
Mevcut hükümlere göre bir suça ilişkin
husus, devlet sırrı olduğu ileri sürülerek mahkemelere karşı gizli
tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde
yapılan aramalar bu 125 madde hükmüne göre yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler
tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar,
Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı,
yukarıda zikredilen CMK hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki MİT
müsteşarının Başbakan müsteşar yardımcısı sıfatıyla Oslo’da yaptığı
görüşmelerle ilgili hususlar devlet sırrı olacağı için hiçbir zaman bu
konularla ilgili suçla ilişkili bilgiler dahi tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde şu
anda yürütülen soruşturmalar kapsamında başbakanın ve çalışma ekibinin mahkemelere
çağırılmasının önü kapatılmış olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT temsilcileri
arasında yasadışı olarak Başbakanın talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan
görüşmelerde terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı mutabakat
protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom, Galataport, doğalgaz
ve enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri sırasında hükümet temsilcileri ile
yerli ya da yabancı şirket temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde ait
bilgilerinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin milli menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı kanunlaştığında Türkiye
Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk devleti olma özelliğini yitirecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, bu
maddenin tasarı metninden çıkartılması Ülkemizin ve Milletimizin geleceği
açısından daha doğru ve hayırlı bir iş olacaktır.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Sırrı Yasa Tasarısı’nın 4’üncü
maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
bildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasa’mızın 2’nci maddesinde
açıkça belirtildiği üzere laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Erkler
ayrılığının ve yargı bağımsızlığının korunması, idarenin işlem ve eylemlerinin
denetlenebilmesi, kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirlik, yurttaşların
bilgi edinme hakkının korunması, güvenlik-özgürlük dengesinin sağlanabilmesi
gibi temel konular Anayasa’mızın 2’nci maddesinde açıkça ifadesini bulan
demokratik ve hukuk devleti ilkelerinin temel, ayrılmaz koşullarıdır.
Maalesef kamu yönetiminde şeffaflığı,
idarenin işlem ve eylemlerinin denetlenebilmesini, hesap verilebilirliği,
yurttaşlarımızın bilgi edinme hakkını ortadan kaldıran Devlet Sırrı Yasa
Tasarısı Anayasa’mızın 2’nci maddesinde açıkça ifadesini bulan hukuk devleti
ilkesiyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Bu akşam tıpkı Başbakanca özel
olarak görevlendirilenlerin soruşturulması ve yargılanmasını Başbakanın iznine
bağlayan MİT Yasası örneğinde olduğu gibi Devlet Sırrı Yasa Tasarısı’yla da
hukuk devletimize, demokratik devlet ilkemize ağır bir darbe daha
vurulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, az önce
konuşan milletvekillerince de ifade olunduğu üzere tasarının 4’üncü maddesiyle
Başbakanın başkanlığında Adalet, İçişleri, Dışişleri, Millî Savunma
bakanlarından oluşan Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu yaratılmakta, kurulun
sekretaryası Başbakanlık Müsteşarlığı tarafından yerine getirilmekte ve bu
kurul Başbakanın daveti üzerine toplanabilmektedir. Başbakanın mutlak
kontrolündeki bu kurul hangi bilgi ve belgelerin devlet sırrı olduğuna karar
verecektir. Sayın Başbakanca devlet sırrı niteliğine büründürülen belgeler elli
yıl gibi uzun bir süre, yarım asırlık bir süre her türlü denetimden uzak
tutulacaktır. Bu belge ve bilgileri açıklayanlar ağır cezalara
çarptırılacaktır. Bununla da yetinilmeyerek, içlerinde suç unsuru bulunsa dahi
Başbakanca devlet sırrı niteliğine büründürülen belgeler, mahkemelerce
istenmesi hâlinde dahi mahkemelere sunulmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, oysaki devlet
sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemeye verilmesinin Kurulun inisiyatifine
bırakılması, evrensel hukukla, Anayasa’mızın temel ilkeleriyle ve Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 125’inci maddesiyle açıkça çelişmektedir. Tasarı “Bir
suç olgusunu içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.”
şeklindeki Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 125’inci maddesinin açık hükmüne
aykırılık oluşturmaktadır.
Görünen odur ki bu düzenlemeyle “devlet
sırrı” adı altında bir taraftan işlenen suçların üstü örtülmekte, diğer
taraftan yeni işlenecek olan suçlara kılıf yaratılmakta, kamuflaj
oluşturulmaktadır. Başbakanın kurmak istediği tek adam modeline, despotik
yönetim modeline yasal kılıf, yasal bir altyapı hazırlanmakta, tüm devlet
işlerinde şeffaflığı, hesap verme süreçlerini tamamen ortadan kaldıran böyle bir
yasal düzenleme, âdeta hukuk devletimizin, demokratik devletimizin dibine
dinamit atmaktadır.
Demokratik olduğunu iddia eden hiçbir
yönetim anlayışı, hiçbir iktidar anlayışı böyle bir düzenlemenin arkasına
sığınmamalıdır, böyle bir düzenlemenin arkasına saklanmamalıdır. Faşizmin açık
ayak seslerini oluşturan bu tür düzenlemelerin yasalaştığı yönetim modelleri,
devlet modelleri hiçbir şekilde demokratik devlet olarak, hukuk devleti olarak
nitelendirilemez, kabul edilemez.
Biz, o nedenle, ileri demokrasiyi hedeflediğini
iddia eden Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının böyle bir yasal düzenlemenin
arkasına saklanmasını, kesinlikle açık bir çelişki, açık bir aykırılık olarak
görüyoruz.
Bu nedenle, tasarının 4’üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter
sayısı efendim.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunacağım
ancak karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.18
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 23.25
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
4’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5’inci madde üzerinde aynı mahiyette
iki önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
"Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı"nın 5. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ali Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
Turgut Dibek Bülent Tezcan İlhan Demiröz
Kırklareli Aydın Bursa
Mahmut
Tanal
İstanbul
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Alim Işık Hasan Hüseyin Türkoğlu
İzmir Kütahya Osmaniye
Ali Öz S. Nevzat Korkmaz Mustafa Kalaycı
Mersin Isparta Konya
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, gerekçeyi mi
okutuyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı
tanımı, ceza muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta halen yer
almakta olan devlet sırrı kapsamını daralmaktadır.
Tasarıda sadece Devletin uluslararası
ilişkilerine veya millî güvenliğine zarar verebilecek gizli bilgiler sır kabul
edilirken, meri mevzuatta ayrıca; millî savunmaya zarar verebilecek, zarar
vermese bile Devletin anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike
yaratabilecek bilgiler de devlet sırrı kapsamındadır.
Bu tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet
sırrı tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı kanunlaşırsa hangi gizli
bilginin devlet sırrı olacağına bir kurul karar verecektir. Devlet sırrı koruma
kurulu adı verilen bu kurul Başbakanın başkanlığında; Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Milli Savunma Bakanlarından oluşmaktadır. Devlet sırrı koruma
kurulunun sır olup olmamasına dair kararlarına karşı nasıl bir denetim yolu
izlenebileceği belirsizdir. Bu durum, iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisinin tüm usulsüzlüklerinin devlet sırrı kapsamına alınarak üstünün
örtülmesine yol açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli güvenlik
bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması halinde devlet sırrı olarak
koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına olabilecek bir
çok bilimsel buluş, devlet sırrı adı altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma altına
alınan bir bilgi bu özelliğini kayıp etmesi sebebiyle devlet sırrı olmaktan
çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak korunmanın azami
süresi ise elli yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının verildiği
tarihten itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak korunmayacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı
bir çok usulsüzlük ve yolsuzluk elli yıl süreyle incelenemeyecek,
yargılanmayacak ve konuşulamayacaktır.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Başkanım, “AKP” yazıyor orada, “Adalet ve Kalkınma Partisi” yazmıyor.
“Mevcut hükümlere göre bir suça ilişkin
husus, devlet sırrı olduğu ileri sürülerek mahkemelere karşı gizli
tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde
yapılan aramalar bu 125 madde hükmüne göre yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler
tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar,
Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı,
yukarıda zikredilen CMK hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki mit
müsteşarının Başbakan müsteşar yardımcısı sıfatıyla Oslo’da yaptığı
görüşmelerle ilgili hususlar devlet sırrı olacağı için hiçbir zaman bu
konularla ilgili suçla ilişkili bilgiler dahi tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde şu
anda yürütülen soruşturmalar kapsamında başbakanın ve çalışma ekibinin
mahkemelere çağırılmasının önü kapatılmış olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT temsilcileri
arasında yasadışı olarak Başbakanın talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan
görüşmelerde terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı mutabakat
protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom galataport, doğalgaz ve
enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri sırasında hükümet temsilcileri ile
yerli ya da yabancı şirket temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde ait
bilgilerinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin milli menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı kanunlaştığında Türkiye
Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk devleti olma özelliğini yitirecektir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, bu
maddenin tasarı metninden çıkartılması Ülkemizin ve Milletimizin geleceği
açısından daha doğru ve hayırlı bir iş olacaktır.”
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci maddedeki verdiğimiz önerge üzerinde
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevi Anayasa’nın 7’nci maddesi uyarınca egemenlik
kapsamında yasama faaliyetinde bulunmaktır. Milletimiz bizi yasama faaliyetinde
bulunmak üzere görevlendirmiştir. İktidar partisinin milletvekillerinin görevi
ülkenin sorunlarını çözmektir, zira devlet yetkisini, sorunları çözmek için
gerekli olan devlet yetkisini almışlardır. Bizim de muhalefet partisi olarak
temel görevimiz, halkın sorunlarını iktidar partisinin dikkatine sunmak ve
iktidar partisinin politikalarını eleştirmektir. Bu nedenle, bu yasama
faaliyetinin ve sürecinin çatışmasız, aslında kırıcı olmayan bir süreçte devam
etmesi beklenilen ve olması gereken temel bir süreçtir. Ancak Sayın AKP Grup
Başkan Vekili Canikli’nin bu kanun tasarısı görüşülmeden önceki, bir önceki
kanun tasarısında gerek CHP Grubuna ve gerekse daha sonra bu kanun tasarısı
görüşülürken kürsüde konuştuğum sırada şahsıma yönelik ağır derecede kırıcı söz
ve hareketleri karşısında hiç istemediğim, arzu etmediğim hâlde bu kırıcı,
çatışmacı sürece katılmak zorunda bırakıldım. Bu fotoğraftan son derece
üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Çünkü milletvekili olarak hiçbirimizin bu
yasama faaliyeti sürecini çatışmacı ve kırıcı bir üslupla götürmeye hakkı
olmadığını düşünüyorum. Ancak, bu, her şeyden önce tüm milletvekillerinin
görevidir, iktidar partisi milletvekillerinin daha çok görevidir, hele hele
grup başkan vekillerinin daha çok görevidir. Benim hiçbir milletvekili arkadaşı
üzmek ya da kırmak gibi bir durum aklımın ucundan dahi geçmez, ancak siyasi mücadelede
söylediğim sözlerin arkasında sonuna kadar durduğumu belirtiyorum. Bu
çerçevede, böyle bir tartışmanın tarafı, zorunlu olarak katılanı olmak
durumunda bırakıldığımdan dolayı üzgünüm. Sanıyorum, umuyorum Sayın Canikli de
üzgündür. Dolayısıyla, bu tip fotoğrafların yaşanmaması konusunda öncelikle
hepimizin daha özenli davranması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmet
sıralarında oturan Sayın Bakanımız Dolmabahçe görüşmeleriyle ilgili olarak, bu
görüşmeleri, yani Başbakanın eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’la
yaptığı görüşmeleri, yanılmıyor isem, özel görüşme olarak nitelendirdiler.
Elimde 16 Temmuz 2009 tarihli bir belge var, Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in o tarihte Başbakan adına tarafıma verdiği bir soru önergesine
yanıttır. Sayın Cemil Çiçek Başbakan adına verdiği o soru önergesi yanıtında
diyor ki: “Sayın Başbakan Dolmabahçe’de Sayın Genelkurmay Başkanıyla yaptığı
görüşmede, devlet ve ülke sorunlarına müteallik konularda görüş alışverişinde
bulunmuştur. Sayın Başbakan muayyen ya da gayrimuayyen zamanlarda devlet
katmanlarında görev yapan asker, sivil makamlarla ülkenin temel iç ve dış
sorunlarını görüşmekte, değerlendirmektedir, mülahazalarını paylaşmakta,
gerekli karar, inisiyatif ve talimatlarını ilgili makam ve muhataplarına
iletmektedir. Başbakanların devlete ve ülkeye müteallik konularda muayyen ve
gayrimuayyen görüşmelerinin içeriğini her zaman ve her zeminde kamuoyuyla
paylaşmaları devlet yönetiminde âdetten değildir.” demektedir. Demek ki Sayın
Bakanım, o yapılan görüşme, sizin belirttiğiniz gibi özel bir görüşme değilmiş.
Ben bu soruyu Sayın Başbakana
sormuştum. Tabii, burada başka bir çelişkiyi de hemen Meclisle paylaşmak
istiyorum. Sayın Cemil Çiçek o görüşmede bulunmadığı hâlde ve taraflar o
görüşmenin içeriğini mezara kadar götürme konusunda taahhütte bulundukları
hâlde, bugünkü Sayın Meclis Başkanı, o zamanki Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
o ikisi arasında devlet ve ülke sorunlarının görüşüldüğünü nasıl ve nereden
tespit etmiş? O soruyu da sordum ama ona yanıt alamadım henüz, aradan üç sene
geçti. Bu konuyla ilgili de beş tane soru önergesi verdim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sayın
Bakanım, sizi yanıltmışlar veya eksik bilgi sahibisiniz.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde yine aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
“Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı”nın 6. maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ali Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
Turgut Dibek Mahmut Tanal İlhan Demiröz
Kırklareli İstanbul Bursa
Bülent
Tezcan Oğuz
Oyan
Aydın İzmir
Diğer
önerge sahipleri:
Oktay Vural S. Nevzat Korkmaz Alim Işık
İzmir Isparta Kütahya
Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu Mustafa Kalaycı
Mersin Osmaniye Konya
BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz
isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, biz milletvekilleri olarak burada sual tevcih ediyoruz. Biraz önce Sayın
Ali Rıza Öztürk’ün de ifade ettiği gibi, Dolmabahçe görüşmeleriyle ilgili de
bir sual tevcih ettik, Sayın Bakan -Hükûmet adına oturuyor orada- bunun özel
bir görüşme olduğunu ifade ettiler. Benim 18 Haziran 2009 tarihinde Sayın
Ba396şbakan tarafından cevaplandırılması isteğiyle verdiğim soru önergesi
burada.
Soru önergem aynen şöyle: “4 Mayıs
2007 tarihinde Sayın Başbakan ile
Genelkurmay Başkanı Sayın Yaşar Büyükanıt’ın Dolmabahçe’de yaptığı görüşmenin
içeriğine ilişkin medyada çeşitli haberler yer almıştır. Sayın Başbakan da
‘Sayın Büyükanıt açıklarsa ben de o şeyleri açıklarım.’ ifadesini kullanmıştır,
Sayın Büyükanıt da görüşmenin devlet işi olduğunu ifade etmiştir. Yapılan
görüşmenin devlet işi olduğu ifade edildiğine göre sorularımı yöneltiyorum.”
diyorum.
Şimdi, Sayın Cemil Çiçek “Bu devlet
işi.” diyor, siz “Özel iş.” diyorsunuz. Hangisi doğru?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Özel görüşme, baş başa görüşme.
OKTAY VURAL (Devamla) – Hangisi doğru?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – İkisi de doğru.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İkisi de
nasıl doğru?
OKTAY VURAL (Devamla) – Yani hangisi
doğru?
Yani burada bu sorulara cevap verirken
Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye almak gerekir. Gerçekten eğer devlet işi
ise mezara kadar niye gider? Eğer devlet işi ise bu konu niye Bakanlar
Kurulunda görüşülmemiştir? Neden bu konuda bakanlara, Millî Savunma Bakanına
bilgi verilmemiştir?
Dolayısıyla, bütün bunlar aslında
Dolmabahçe görüşmelerinin içerisindeki sır perdesinin hâlen açılmadığını ortaya
koyuyor ve muhtemelen, sizin muhtevayla ilgili biraz önce ifade ettiğiniz özel
görüşme konusunu, bir Millî Savunma Bakanı olarak sizin bu cevabınızı çok
ciddiye alıyorum.
Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin Millî
Savunma Bakanısınız. Eğer Millî Savunma Bakanı olarak, bir özel görüşmede özel
konular görüşülmüş ise bu özel konuların ne olduğunu da biliyorsunuz o zaman.
Bunlar neler? “O şeyleri açıklarım o da açıklarsa.” diye bir dosyalar savaşı mı
var, bilgi savaşı mı var? Kim kime koz kullanmaktadır? Böyle bir devlet yönetimi
Türk devlet geleneğinde yoktur.
Bu konu eğer devlet işi ise devlet
işiyle ilgili bir görüş alışverişinde, bu konuda siyasi sorumluluk sahibi olan
Millî Savunma Bakanının ve Bakanlar Kurulunun haberdar olması gerekmiyor mu?
Gerçekten bu çelişki ortaya koyuyor ki
Sayın Millî Savunma Bakanı bu görüşmede özel birtakım konuların görüşüldüğünü
ifade etmiştir. Biliyor. Ben, bilmeden konuştuğu kanaatinde değilim, bilgi
sahibi olmadan konuştuğu kanaatinde değilim. Çünkü devlet işi olsaydı
kendisinin bilmesi gerekir. Çünkü millî savunmadan Türkiye Büyük Millet
Meclisine karşı sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kuruludur. Kendileri
de bir Bakanlar Kurulu üyesi olduğuna göre, gerçekten bu sır perdesinin belki
izleri vardır, belki bir yerlerde belgeleri vardır, belki bir yerlerde CD’leri
mi vardır, neleri vardır da kapatılmak isteniyor? Bunu, bu milletin öğrenmesi
gerekiyor.
Bir millî savunma bakanının “Özel iş.”
deyip, Genelkurmay Başkanının “Devlet işi.” dediği, “O açıklarsa ben de o
şeyleri açıklarım.” diyerek kime karşı hangi kozlar kullanılmıştır? Zannederim
değerli milletvekilleri, hepimizin bunu öğrenmeye hakkı var. Bu sır perdesinin
ortadan kaldırılması gerektiği açıktır.
O bakımdan, bu vesileyle ben söz aldım.
Biraz önce tevcih edilen yazılı soru önergesinin cevabı da buradadır. O
bakımdan, Sayın Bakan bu özel nitelikli konuşmanın, belki muhtevası konusunda
eğer cevap vermek durumunda iseniz, hemen bir kapalı oturum önergesi vermek
suretiyle bu konuları Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmanızı da
öneriyorum.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde söz isteyen Oğuz Oyan,
İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüştüğümüz tasarı, birinci olarak, bir toplumsal
denetimden kaçış tasarısıdır. Bir demokraside toplumsal denetim varsa, bir
toplum ne kadar toplumsal denetime açıksa o kadar demokrattır, o kadar
demokratiktir. Siz, bu tasarıyla, acaba “devlet sırrı” kavramının kapsamını
daraltıyor musunuz, genişletiyor musunuz? Daraltıyor olsaydınız, demokrasiye
daha geniş bir yer açıyor olurdunuz. Oysa, bu kavramı, “devlet sırrı” kavramını
iyice muğlaklaştırarak ve bir kurulun inisiyatifine vererek -ki o kurul yürütmenin
başından itibaren 4 bakandan oluşmaktadır- siz tamamen kapsamı genişleten bir
tasarıya imza atıyorsunuz. Dolayısıyla demokrasinin sınırlarını
daraltıyorsunuz.
“Demokrasi” dediğiniz dikensiz gül
bahçesi değildir, demokrasi dikenli gül bahçesidir. Ancak dikenleri varsa
demokrasi vardır. Eğer eleştiriyi ayıklarsanız, eğer toplumsal denetimi
sistemden çıkarırsanız, o zaman demokrasiyi, demokrasi ağacının yeşermesi için
mümbit alan bırakmazsınız, toprak bırakmazsınız. Dolayısıyla, burada toplumun
ve toplumun örgütlü kesimlerinin demokratik kesim ve kitle örgütlerinin
denetimine açık olmayan, “devlet sırrı” perdesi altına sokulan her şey
demokrasiyi daraltacaktır.
İkincisi: Bu kanunun adı “Devlet Sırrı
Kanunu”dur ama aslında Hükûmet sırları
kanununudur bu. Hükûmet sırları kanunudur çünkü neresinden bakarsanız bakın,
tamamen yürütmenin denetiminde olan bir mekanizmadan bahsediyoruz. İlk hâliyle
de öyleydi, ilk geldiği Hükûmet tasarısında da öyleydi. Gene Başbakan ve 4
bakan ama 1 tane de kurul vardı. İşte, Başbakanlık Müsteşarı ve 4 müsteşar,
benzer bir yapıydı.
Şimdi, bu öyle anlaşılıyor ki iktidarın
kendi icraatına ilişkin saklama ihtiyacını duyduğu sırların alanı
genişlemektedir. Yani iktidar daha fazla şeyi saklama ihtiyacı içinde olduğu
için böyle bir yasaya ihtiyaç duymaktadır. Bu, kesinlikle Avrupa Birliğinin
bize dayattığı birtakım normlara uyma kanunu değildir. Bu, aslında “Dostlar
alışverişte görsün.” o çevrelere böyle
satılmak istenen bir tasarıdır. Bu, tabii, onlar açısından da “Bon Pour
L’Orient.” yani “Bu kadar sizin için yeter.” diyebilecekleri belki bir tasarı
olabilir.
Bu tasarı üçüncü olarak, hak arama
özgürlüğünü sınırlayan bir tasarıdır. Bu, 8’inci maddede özellikle çok açıktır.
Ayrıntıya giremiyorum.
Dördüncüsü: Bu tasarı kişisel sırları,
özel yaşam alanının sınırlandırıldığı, alenileştirildiği bir ülkede hükûmet
sırlarının elli yıllık bir perde arkasına kilitlenmesi tasarısıdır. Yani
Hükûmetin kendisini ve beraberindeki bütün o ekonomik çıkarları, bütün o siyasi
diyalogları içerde dışarıda -örgütlerlerle dışarıda birtakım hükûmet- bütün
bunları belirli sır perdeleri altına saklama kaygısından ileri gelmektedir.
Tabii, burada başka kaygılar da var.
Görüyorsunuz biraz önce Başbakan Yardımcısının nasıl burada muhalefeti, böyle
yapamazsınız 20 kişiyle durup falan… Bir taraftan temel yasa diye
getireceksiniz, söz hakkımızı kısıtlayacaksınız, öbür taraftan da beş dakikada
meramımızı anlatmaya da nalıncı keseri demokrasisiyle karşı çıkacaksınız.
Değerli arkadaşım, bu totaliterizmdir,
bu yeni hukuk kalkanları arkasına saklanma arzusudur. Topluma karşı sır küpü
olacaksınız Hükûmet olarak ama dış güçlere karşı açık saçık olmaya devam
edeceksiniz. Türkiye’nin Başbakanı Wikileaks belgeleriyle Amerika’nın elinde
rehindir. Türkiye’nin Başbakanı Deniz Feneri belgeleri nedeniyle Almanya’nın
elinde rehindir. Siz bu güçlere karşı bu sırlarınızı her zaman kullanılabilir,
açık olarak ortada saçıp duracak ama Türkiye’de bunların yayımını şimdi devlet
sırrı arkasında perdeleyeceksiniz. Buna demokrasi denmez. Bu AKP demokrasisi,
teokratik totalitarizmin yollarına taş döşemekten başka bir şey değildir.
Bu tasarı demokrasi yolunda değil,
geriye doğru, Orta Çağa doğru gidiştir. Böyle bir devlet anlayışını kabul
etmiyoruz. Buna hayır oyumuzu vereceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde aynı mahiyette iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra sayılı
“Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı”nın 7. maddesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Ali Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
İlhan Demiröz Bülent Tezcan Turgut Dibek
Bursa Aydın Kırklareli Mahmut Tanal
İstanbul
Diğer
önerge sahipleri:
Oktay Vural S. Nevzat Korkmaz Mustafa Kalaycı
İzmir Isparta Konya
Alim Işık Ali Öz Hasan Hüseyin Türkoğlu
Kütahya Mersin Osmaniye
Sinan Oğan Ali
Halaman
Iğdır Adana
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sinan Oğan,
Iğdır Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Saygıdeğer Başkan,
değerli milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nın 7’nci
maddesi üzerindeki önergemiz üzerine konuşmak üzere huzurunuzdayım.
Birkaç gündür basında bir iddia var. Bu
iddiada, Oslo’da yapılan görüşmelerde PKK’yla AKP’nin anlaşmasında, güneydoğuda
PKK’yı bitirmek için savaşan bin kadar subayın yargılanacağı söyleniyor.
Şimdiye kadar Hükûmetten bu konuda herhangi bir ses çıkmadı. Burada Muhterem
Bakanımıza soruyorum: Bu konuyu yalanlayacak mısınız, yoksa bu gece bu kanunu
çıkarıp bunu da devlet sırrı kapsamına sokacak mısınız? Buradan, Saygıdeğer
Bakanımın “Yok böyle bir şey, Oslo’daki görüşmelerde PKK’yla masaya oturduk ama
bin tane subayımızı savaş suçlusu olarak yargılamayacağız, PKK’ya biz böyle söz
vermedik.” demesini bekliyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Polisler de var.
SİNAN OĞAN (Devamla) – Elbette, özel
harekât polisleri de buna dâhil, bin kadar subayımızı ve polisimizi PKK’yla
pazarlıklar neticesinde savaş suçlusu olarak yargılamayacağımızın burada
sözünü, bunun sözünü vermeniz lazım. Bugün verdiniz verdiniz; vermediniz, yarın
bu konuyu konuşamayacağız değerli milletvekilleri. Neden konuşamayacağız? Çünkü
bu konu da sizin devlet sırrınız kapsamına girebilecektir. Nasıl girecektir?
Sayın Başbakan diyecektir ki: “Bu konuyu konuşamayız arkadaşlar, bu devlet
sırrı.” Yani dolayısıyla, bu kanun geçtiği takdirde, kafanıza göre, işinize
geldiği gibi her şeyi devlet sırrı yapabileceksiniz; PKK’yla pazarlıklarınız
devlet sırrı olabilecektir, İsrail’le pazarlıklarınız, İsrailli şirketlerle
ticaretiniz devlet sırrı olabilecektir. Bu sebeple, bu kanun, Türkiye’de,
genelde, maalesef, “ileriye doğru atılacak adımlar kanunu” olarak getirilmiyor.
“Daha fazla demokrasi” adı altında kanunlar yapılmıyor. “Hükûmeti daha fazla
korumak, Hükûmetin iktidarını daha fazla uzatmak” adı altında kanunlar
yapılıyor.
Tabii, 12 Eylülden önce “Yetmez ama
evet”çilerin de bu konuyla ilgili görüşlerini basında paylaşması lazım. Ne
demiştiniz 12 Eylül referandumunda? “Daha fazla demokrasi” demiştiniz, “ileri
demokrasi” demiştiniz, “Konuşulmadık hiçbir şey kalmayacak.” demiştiniz. Peki,
şimdi getirdiğiniz bu Devlet Sırrı Kanunu’yla ne yapmaya çalışıyorsunuz? Hiçbir
şeyi konuşmayalım, ucu bize dokunacak hiçbir şeyi konuşmayalım ve ucu bize
dokunacak olan, bir süre sonra iktidardan kaçacağız ama biz kaçtıktan sonraki
süreci de garanti altına almaya çalışacağınızı burada ifade ediyorsunuz. Tabii
hangi gerekçelerle? Bunu açıklamak lazım. Böyle bir siyasi erkin kontrolüne
verilecek devlet sırrını, hangi gerekçeyle yapmaya çalışıyorsunuz? Bağımsız yargının yapması gereken işi,
devleti oluşturan siyasi erkin etkisinde olmayan bir kurumun yapması gereken
şeyi, mahkemelerin yapması gereken şeyi şimdi siz siyasi erkin etkisi altına
veriyorsunuz.
Hükûmetinizin ağlamadan sorumlu bir
başbakan yardımcısı var. Buna yapılmış olduğu iddia edilen bir suikast vardı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası
var ya?
SİNAN OĞAN (Devamla) – Devletin…
Askerin mutfağında, patates, soğan soyan ne kadar insan varsa bir gece hepsini
topladınız. Allah aşkına ya, biriniz çıkın burada, deyin ki: Bu suikastın
sonucunda şunlar oldu. Burada çıkın söyleyin ya, biz de öğrenmek istiyoruz.
Hakikaten, ağlamadan sorumlu Başbakan Yardımcısına bir suikast var mıydı? Var
mıydı ya?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kendisi
merak etmiyormuş ama…
SİNAN OĞAN (Devamla) – Bu memlekette
insanları isimsiz ihbarlarla alıp geleceğini karartıyorsunuz. Bu memlekette
devletin Genelkurmay başkanına “terörist” deyip içeri atabiliyorsunuz. Patates,
soğan soyan insanların Başbakan Yardımcısına suikasttan, günlerce
televizyonlarda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) – …milletin gözü
önünde haysiyetiyle oynuyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bağımsız
yargı yaptı onları, biz yapmadık.
SİNAN OĞAN (Devamla) – Eğer
haysiyetiniz varsa o insanların haysiyetiyle... (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Haysiyet
var!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Nasıl
konuşuyorsun ya!
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Haysiyet
kim, sen kim?
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 7’nci maddenin madde metninden çıkarılmasına
ilişkin verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddede
aslında devlet sırrı niteliğini kaybeden belgelerin sır olmaktan çıkarılmasına
ilişkin kararın Kurul tarafından verileceği belirtilmekte. Aslında Kurulun
mahiyetini anlattım başlangıçta. Kurul=Başbakan demektir. Dolayısıyla, tam bir
“kendin pişir kendin ye yasası” bu yasa. Her şey… Kurula neyin devlet sırrı
olması gerektiğinde teklif yapılacak, o teklifin devlet sırrı olup olmasını
değerlendirme kuruluna; Kurul karar verecek, dolayısıyla Başbakan karar
verecek. Onların devlet sırrı olup olmadığına da yine Kurul ama dolayısıyla
Başbakan karar verecek. Devlet sırrı niteliğini kaybettiği gerekçesiyle de
devlet sırrı olmaktan çıkarılmasına ilişkin yine Başbakan karar verecek yani bu
yasanın demokratik hukuk devletinde savunulabilir bir yanı var mı? Baştan beri
anlatıyoruz yani diğer demokratik ülkelerde devlet sırrı nasıl korunuyorsa
Türkiye’de de öyle korunsun. Oralarda devlet sırrı korunması yapılırken
kişilerin bilgi edinme hakkı ya da diğer hakları ihlal edilmiyor, aksine, onlar
tam bir güvenceye alınmış.
Öte yandan, değerli arkadaşlarım,
5’inci maddede ekonomik sırlarla ilgili kısım her ne kadar Komisyonda
çıkarılmış olmakla birlikte, 5’inci maddenin 5’inci fıkrasında “Resmî Gazetede
yayımlanmayan ikili ve çok taraflı antlaşmalar” ibaresi var. Bu çok tehlikeli
bir ibare. Özellikle Sykes-Picot Anlaşması, Sayın Bakan… Bu anlaşma, hepinizin
bildiği gibi, 16 Mayıs 1916’de İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve
Türkiye'nin Orta Doğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli bir
anlaşma. Rusya’nın onayıyla yapıldı. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Lenin tarafından
bu anlaşmanın içeriği dünya kamuoyuna açıklandı.
Yine, o zamanki Dışişleri Bakanımız
-şimdi Cumhurbaşkanı- Sayın Abdullah Gül ile ABD Dışişleri Bakanı Sayın Colin
Powell arasında yapıldığı iddia edilen, 2 Nisan 2003’te imzalandığı iddia
edilen ve daha sonra Vatan gazetesinde Sedat Ergin’e açıklanan Irak’ın işgali
ve güneydoğuya ilişkin sözleşme örneği duruyor.
En yeni, taze bir örnek Kürecik’teki
radarla ilgili. Şimdi, Kürecik’teki bu radarın başlangıçta, Amerika’yla yapılan
anlaşma gereği sonucu kurulduğunu bilmeyen yok. Ben de Sayın Bakana, Dışişleri
Bakanına, bu konuda, sanıyorum, on beşi aşkın soru önergesi verdim. Bu soru
önergelerinin hepsi, Sayın Bakan, Dışişleri bürokratlarının denetiminden geçmiş
soru önergeleridir, hem cevapları hem de benim soru önergelerim. Hiçbirisine
doğru cevap vermediniz. Gerek Amerikan yetkililerinin açıklamalarıyla gerekse
zaman zaman Türk yetkililerinin açıklamalarıyla çatışan, onlarla örtüşmeyen
yanıtlar verdiniz.
Şimdi, bakın, en son Cumhurbaşkanının
da katıldığı Chicago’daki NATO Zirvesi’nde bu üs NATO’ya devredildi. Peki, bu
ne zaman oldu? Daha bundan bir ay önce oldu. Peki, bu üs ne zaman kuruldu? Bir
ay önce kurulmadı, çok zaman önce kuruldu. Sayın Bakana soruyorum: Bu radar
üssünün NATO’ya devredilmeden önceki statüsü neydi? Bunu açıklayın lütfen, niye
açıklamıyorsunuz? Bunu açıklayın.
Değerli arkadaşlarım, gizli kapaklı iş
yaparak devlet yönetilmez. Hele hele demokratikleşme ve özgürleşme adı altında,
darbe ve çetecilerle hesaplaşma iddiasıyla söz söyleyen bir siyasi iktidarın
böylesine otoriter bir yönetim anlayışının tipik bir örneği olan bu yasayı
getirip Meclise dayatması ve çoğunluğun gücüyle kabul ettirmesi tam bir
çelişkidir.
Dolayısıyla, demokratikleşme ve
özgürleşme iddianız kabul olmaz. Hani, devlet demokratikleşecekti, birey
özgürleşecekti arkadaşlar! Bu yasada devletin demokratikleşmesi, bireyin
özgürleşmesi var mı?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1 ve 2 dâhil 8 ila
13’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, ikinci bölüm
üzerindeki düşüncelerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Öncelikle sizleri
saygıyla selamlıyorum. Tabii, arkadaşlarımız aslında bizim anlatacaklarımızı
dinlerlerse daha da mutlu olacağız.
Şimdi, kanunun tümü, birinci bölümü
bitti. Aslında kanun çok değil, on üç maddelik, daha doğrusu on bir maddelik
bir kanun tasarısı. Özü bir madde aslında, çok fazla değil. Yani, diğer
maddeler de mutlaka kanun içerisinde önem taşıyor ama kanunun özü tek madde, o
da 4’üncü madde, yani bu hep bahsedilen Kurul, yani bu “devlet sırrı”
nitelemesini yapacak olan Kurul. Yani, Başbakanın başkanlığında 4 tane de
bakanın katılımıyla bir kurul oluşuyor, işin özü o, diğer maddeler bana göre
teferruat.
Şimdi, Komisyonda da bunu konuşmuştuk
değerli arkadaşlar. Bu konu bizim tarafımızdan tabii eleştiriliyor, iktidar
partisi milletvekili arkadaşlarımız ısrarla şunu söylediler: “Ya siz şimdi
Sayın Başbakana güvenmiyor musunuz, işte bakanlara güvenmiyor musunuz? Yani,
onlar da bu ülkenin seçilerek gelmiş olan insanları, yanlış mı yapacaklar?” Bu
tür nitelemeler oldu. Ben de tabii bu söylem karşısında konuşmamda bazı
örnekler vermiştim, “Tabii ki biz Sayın Başbakana güvenmek istiyoruz. Yani bir
ülkenin başbakanı güvenilir olmalı, bir ülkenin başbakanı -hani o nitelemeyle-
yediemin dediğimiz, güvenilir kişi olmalı.” demiştim ama değerli arkadaşlar,
çok değil, aklıma şöyle bir çırpıda üç dört tane örnek gelmişti, onları
komisyonda söylemiştim. Şimdi dedim ki: “Bizim yerimize geçin, burada siz
oturun -şu anda da söyleyebilirim- şu sıralarda siz oturun, biz burada
oturalım, bizim gibi düşünün, bakalım ne diyeceksiniz?”
Bakın, çok değil 2009’un ekim ayında
Habur’da bir olay yaşadık. Tabii o süreci takip edenler biliyorlar, teröristler
kamplardan geldiler Habur’a. Geliş şekillerini biliyorsunuz, kıyafetlerini
biliyorsunuz, oradaki karşılanmalarını biliyorsunuz, yaşanan olayları
biliyorsunuz, Türkiye’deki infiali biliyorsunuz. Her yer, yer yerinden oynuyor,
grup toplantısı yapılıyor. Sayın Başbakan grup toplantısında “Bu tablo
karşısında umutlanmamak mümkün mü?” dedi yani hatta devamı da var “Sevindirici
bir gelişmedir.” dedi.
Şimdi, çok değil arkadaşlar, iki, iki
buçuk yıl yani sondan başlayarak birkaç şey aklıma geldi, onları sizlerle
paylaşmak istiyorum. Geçenlerde o gelen teröristlerle ilgili yargılama
sonuçlanmış, “Çok umut verici bir gelişme, umutlanmamak mümkün mü, mümkün
değildir.” diyen Sayın Başbakana karşılık hâkim gelenlere on yıl ceza vermiş
arkadaşlar, mahkeme heyeti, biliyorsunuz değil mi? Neden? Terör örgütü üyesi
olmak, terör örgütünün propagandasını yapmak…
Şimdi, böyle bir tablo… Yani bu ülkenin
Sayın Başbakanı o görüntü karşısında o açıklamayı yaparsa hepimizin kafası
karışır değerli arkadaşlarım. Yani gelelim… Aslında bu yine söylendi, bu Oslo
olayının öncesi var, ben bunu birkaç kez bu kürsüden söyledim çünkü
önemsiyorum, ben Sayın Başbakana güvenmek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sakın ha
Turgut Bey, sakın ha!
TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani bu
referandum öncesi Sayın Başbakanın en milliyetçi söylemleri kullandığını hep
beraber biliyoruz, en milliyetçi söylemler. Oslo yeni çıktı, o tarihlerde yoktu
ama kokusu vardı, konuşuluyordu kamuoyunda. Bizler de bunu sormuştuk “Ya, siz
böyle diyorsunuz da bu terör örgütüyle görüştüğünüze dair birtakım, müzakere
yaptığınıza dair birtakım duyumlar var.” Sayın Başbakanın söylemleri çok açık
yani neredeyse bizi PKK’yla eşit hâle getirdi. İşte, “Kandil’in kuyruğu” olduk.
Sayın Başbakanın söylemlerinden bahsediyorum. Arkadaşlar, o nitelemeleri de
hatırlatmama gerek yok yani “Bunları ileri sürenler şudur, budur.” söylemleri
de oldu. Daha sonra neyle karşılaştık? Oslo görüşmeleriyle karşılaştık.
Kimlerin gittiği, nasıl gittiği… Yani oraya işte, “Terör örgütüyle konuşan,
görüşen şudur.” falan diyen Sayın Başbakan bunlar ortaya çıktıktan sonra ne
dedi: “Evet, ben gönderdim.” dedi. “Ne var bunda?” dedi, işte, ona benzer söylemlerde
bulundu.
Ben de diyorum ki, güvenilir bir
Başbakan değerli arkadaşlar, çıkar o tarihlerde o şekilde konuşmazdı. Burada
Arabuluculuk Kanunu görüşülürken yine bu kürsüden söyledim, bu kürsüden
belirttim. Sayın Başbakanın Marmara Üniversitesinin açılışında bir konuşması
var, evlere şenlik bana göre. Ne demişti hatırlıyor musunuz Sayın Başbakan o
konuşmada? Demişti ki: “Farklı inanç gruplarının kendi yargılamalarını
yapmalarının mirasçılarıyız, inşallah, önümüzdeki günlerde -meali bu- bunun
öncüsü olacağız.” Birebir belki aynı değildir ama üç aşağı beş yukarı bu
söylemlerde bulundu.
Şimdi, bakın, burada bunu konuşmuştum,
demiştim ki: “Şimdi, bu ülkenin Başbakanı -arkadaşlar- insanların kimliğine,
insanların inançlarına, bu ülkenin vatandaşlarının cinsiyetine bakarak hukuk
yargılamalarının farklı olmayacağını bilmeyen veya bilmeyecek durumda olan biri
midir?” Yani biz, Türkiye'de kimliğe göre, inanca göre hukuk mu uyguluyoruz,
yargılamaları böyle mi yapıyoruz? Yoksa evrensel hukuk kurallarını, Anayasa’mızın
ve diğer kanunlarımızın belirlediği ilkeler çerçevesinde herkese eşit bir
şekilde mi uyguluyoruz? Şimdi, bu ülkenin Başbakanı bunları konuşuyor değerli
arkadaşlar.
Ha, şimdi, bir olay daha var, çok
yakında olan bir olay, şu MİT Kanunu’yla ilgili. Benim için o da çok önemli,
bunu Komisyonda da söylemiştim, çünkü Sayın Başbakanın mantığını ya da bu
ülkeyi yönetirken gelgitlerini anlamak adına bu da önemliydi.
Biliyorsunuz, Oslo görüşmeleriyle
ilgili süreç ortaya çıktığında, bir yargısal faaliyet, yani yakalama kararı
çıktı gidenler hakkında, Sayın Hakan Fidan ve diğerleri hakkında ve ifadeye
çağrıldılar, burada üç günde kanun çıkardınız. O kanun çıkmadan evvel, Başbakan
o kanunu savunurken şu cümleleri kullanmıştı, dedi ki: “Ben seçilmişleri
atanmışlara harcatmam.”
Şimdi, bunu kimin için söyledi? Hakan
Fidan ve diğer kişiler, işte, Afet Güneş. “Benim tarafımdan gönderilmiştir. Bu
ülkede seçilen kişi benim. Ben bu ülkenin Başbakanıyım. Ben halkın oylarıyla
seçilmiş olan insanım.” Hatta geçenlerde de şunu söyledi, dedi ki:
“Çağıracaksanız beni çağırın, alacaksanız beni alın.” Kime? Savcılara.
Ben de şunu bekliyorum bu ülkenin
Başbakanından: “Ben seçilmişleri atanmışlara harcatmam.” diyen Sayın
Başbakandan 8 tane tutuklu milletvekili arkadaşımız için de aynı söylemleri
bekliyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Söyledi,
onu da söyledi.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Yani onlarla
ilgili ne söyledi? “Yargının işi.” dedi, yargının işi…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
“Temennimiz budur.” dedi
TURGUT DİBEK (Devamla) – Söyledi. Şunu
dedi: “Yargının işi.”, “Niye aday gösterdiniz?”
Şunu demiyor: Arkadaşlar seçilmiş
kişidir. Atanmışlarla seçilmişler arasında… Hakan Fidan seçilmiş kişi değildir,
Hakan Fidan atanmış kişidir ama Hakan Fidan’ı gönderen irade seçilmiştir. Sen
onu koruyorsan yani kendini koruyorsan halkın oylarıyla seçilmiş olan insanları
da koruyacaksın, milletvekillerini de koruyacaksın. Ben o zaman o Başbakana
güvenirim değerli arkadaşlar.
Bu ülkenin Başbakanı çıkıp AKP’nin
gençlik kolları toplantısında -telekonferansla katıldı biliyorsunuz- bir
konuşma yaptı: “Kininizin takipçisi olun, kininizden vazgeçmeyin.” İnsanlar,
herkes gibi bizler de düşündük, aklı başında, mantıklı insanlar “Ne demek
istiyor bu ülkenin Başbakanı?” diye.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bizim de
kinimizin olduğunu unutmayın.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bu söylemler varsa, o zaman, bakın, ben de şunu belirtmiştim,
buradan da belirtiyorum: O zaman, bakın yürütmeye…. Çünkü bakın, bu devlet
sırrıyla ilgili olarak bu yetkiyi kime veriyoruz? Başbakana artı 4 tane bakana
veriyoruz. Bunlar kim? Bu ülkenin yürütme organı. Yani bu işten faydalanacak
olan ve bilgilerin, belgelerin devlet sırrı kapsamına alınmasından en çok kim
yararlanacak? Ben mi yararlanacağım? Yararlanacak olan bu ülkenin yürütmesi
yani onların işine yarayacak. Kimin? Yürütmenin işine yarayacak çünkü
Türkiye’yi yönetenler onlar.
Öğleden sonra sık sık sorularda da
gündeme gelen Dolmabahçe olayı. Ben görüşmedim Başbakan görüştü. Kiminle
görüştü? Genelkurmay Başkanıyla görüştü. Bu bilgiler devlet sırrı kapsamına
alınacaksa yürütme tarafından alınacak. Dolayısıyla, bu kadar geniş yetkiyi
yürütmeye veriyorsunuz. Yargıyla ilgili olan kısım -ben Sayın Bakanın dediğine
hiç katılmıyorum- göreceksiniz, efendim mahkemeler bu konuda idare dava
açarmış… Hiç alakası yok. Onların hiçbiri olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, o zaman, bakın,
Sayın Başbakana birilerinin bunları anlatması lazım. Sayın Arınç burada yok,
Sayın Millî Savunma Bakanı burada. Yani demesi lazım: “Sayın Başbakan, iyi
güzel de sen ara ara şunları söylüyorsun; bak, insanlar da size güvenmiyor.”
Yani bunu ya birileri söyleyecek… O zaman, sizler söylemiyorsanız, bunları biz
söyleyeceğiz. Söyleyince değerli arkadaşlar, sizler de kırılmayacaksınız. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, on yıllık AKP
yönetiminin tarihe akan yolculuğunda arkasında parmak izi bırakmamak, idari,
siyasi ve ekonomik çöküşlerin üzerine sır perdesi çekmek üzere Meclisin önüne
getirdiği bir yasa tasarısını konuşuyoruz. Sadece geleceği değil geçmişi de
tanzim eden ve olan biteni mahkemelerden, yargıdan kaçırmak üzere kurgulanmış
bir tasarıyla karşı karşıyayız. “Hukuk devleti, şeffaf devlet, adalet” diye
diye geldikleri iktidarda her mutlak iktidar gibi ebediyen iktidarda kalmanın
hesaplarını yapmaya başladı AKP.
Bunun izahı şudur: AKP, kendi sonunun
eşiğine adım atmıştır ve Abbas yolcudur. Partisinin hatta biraz haddi hududu da
zorlayarak Türk siyasetinin ağabeylik, ustalık rolüne soyunanların nereden
geldiklerini ve bu sürecin hem kendilerini hem de ülkelerini nereye
götürdüklerini iyi hesap etmeleri lazım.
Ben birazcık hatırlatayım; zor olacak
dinlemek, katlanmak ama sabredeceksiniz. Söylenenlerden ders çıkarılır ise
eminim hem kendilerine hem de Türkiye’ye iyilik yapmış olacaklar.
Değerli milletvekilleri, asırlardır
dünün mazlumları gücü eline geçirdikten sonra zalimler ile yer değiştiriyor.
Çoğu insanın adalet ile intikamı birbirlerine karıştırması da bunun göstergesi
değil mi? Güçlerini hak ve adaletin emrine sunmayanların ve nerede durulması
gerektiğini bilmeyenlerin meşruiyetinden söz edilebilir mi? Bu insanların zalim
firavunlardan, Ebu Cehillerden ne farkı kalır? “Dün, bunları yapmışlardı.”
gerekçesiyle Yaradan’ın emaneti olan insanlara zulmeden yöneticilerin, yarın,
onlar için gün geldiğinde, gün döndüğünde adalet ve merhamet dilenmelerinin,
hele hele bunu, hakkaniyet, mağfiret ve barış dini olan İslam adına yaptığını
ileri sürenlerin, utanmadan “Edep yahu!” diye feryat figan etmelerinin rûzi
mahşerde, Allah indinde bir karşılığı olabilir mi?
Beyler, insanların sizlere emanet
ettiği yönetme ayrıcalığı ve gücünü hesapsızca kullanıyorsunuz ve maalesef
gittikçe merhametsizleşiyorsunuz; böyle yaptıkça, meşruiyetinizi
kaybediyorsunuz; kaderin tüm zalimlere hazırladığı sona dörtnala gidiyorsunuz.
Sizlerin nereye gittiği, yine, elbette sizi ilgilendirir, nereye giderseniz
gidin ancak ülkemizi, milletimizi de eteklerinden çekiştirerek karanlık bir
sona doğru götürüyorsunuz. Feryadımız, isyanımız, millet adına, işte bu yüzden.
Değerli milletvekilleri, hukuk devleti
aynı zamanda şeffaf devlettir. Devlete itimat duyulması, iş ve işlemlerin
hukuka uygun olarak yapılması kadar, bu iş ve işlemlerin vatandaş tarafından da
bilinmesi ve denetlenmesini gerektirir. Devletin egemenlik alanında karanlık
kalan ne kadar çok iş varsa, bir o kadar da şaibe ve güvensizlik, hukuksuzluk
oluşur ki, devleti, fukaralıktan ziyade, işte bu adaletsizlik yıkar. Öte
yandan, devlet yönetiminde bir kabul vardır ki, çok da mesnetsiz değildir.
Devlet sektöründe, hele hele yönetim kademelerinde görev yapan herkes bilir ki,
bilmesi gereken, bilmesi gerektiği kadar bilecektir. Aksi takdirde, devletin
ayakta kalmasını sağlayan bilgi alma ve bilgi toplama faaliyetleri de sekteye
uğrayacaktır. “Bu mesele, iki uçlu bir meseledir.” demek istiyorum. Şeffaflık
her şeyin açık seçik olmasıdır ama “illaki ortaya dökülme” anlamına gelmez. Bu
konunun açılması, biliyorum, kimyanızı bozuyor ama ne çare ki muhalefet olarak
bu önemli ihaneti konuşmak durumundayız. İnternet’e kadar düştü Oslo
müzakereleri. Tutanaklarda çok şey var ama şu husus son derece önemli: O
müzakerelerde Başbakanın özel temsilcisi olan Hakan Fidan PKK’nın Avrupa
temsilcisi olan terörist başlarından birine “Beş yıl önce Hükûmetimiz söz
verdi, bakanlıkların taşra teşkilatı lağvedilecek, bu görevler önce valiliklere
sonra da belediyelere devredilecek.” diyor. O zaman sormak lazım: Beş yıl önce
Hükûmetiniz kime söz verdi?
İki: Sır gibi sakladığınız eyalet
sisteminin çerçevesini çizen Büyükşehir Yasası bu kapsamda mı
değerlendirilmelidir?
Üç: Yarın, Oslo müzakereleri de devlet
sırrı kapsamına alınıp üzerine konuşmak, değerlendirme yapmak suç sayılacak
mıdır?
Bu soruları hazır sırlar konusu açılmış
iken sormak istedim. Kamuoyu da cevaplar bekliyor, birinci ağızdan. Sadece bu
sorular değil tabii ki, milletimiz Dolmabahçe sırlarını merak ediyor.
Milletimiz Habur’u ortaya çıkaran gelişmelerin arkasındaki sırları merak
ediyor. Deniz Feneri sırlarını merak ediyor milletimiz. ATV-Sabah satışını,
arkasındaki sırları, Telekom PETKİM gibi “özelleştirme” adı altında yaptığınız
peşkeş çekmeleri merak ediyor. Kürecik’e yerleştirdiğiniz füze kalkan
sisteminin hangi pazarlıklara dayandığını merak ediyor. Ermenistan ile Türkiye
arasında yaptığınız protokollerin perde arkasını merak ediyor. Bu soruların
yüzlercesini sorabiliriz.
AKP İktidarı, millet vicdanında
sırlarla dolu yıllar olarak anılacaktır ama biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak sadece hatırlamakla kalmayacağız, devlet sırrı kılıfı içine sokup üstünü
örtmeye çalıştığınız tüm bu suallerin hesabını soracağız ve sorumlularını
mutlaka ama mutlaka yargının önüne çıkaracağız. Hangi kanunları çıkarırsanız
çıkarın mutlaka telafisi bulunacaktır, bunun taahhüdünü bu kürsüden milletimize
veriyoruz.
Bu ülkeyi soyup soğana çeviren, bu
ülkenin istiklaline, istikbaline, birliğine, bütünlüğüne, bu milletin
evlatlarının canlarına kasteden, kanlarına ekmek doğrayan, teröristle oturup
pazarlık yaparak bu ülkenin onur ve haysiyetiyle oynayan, hülasa Türk milletine
husumet ilan eden bedbahtlara bunun hesabını sormayı da Cenabı Allah inşallah
bizlere nasip edecektir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – On beş dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın
Başkanım, biraz önce konuşmacı partimizi, Hükûmetimizi hedef alarak çok ağır
hakarette bulundu.
BAŞKAN – Ne söyledi de hakaret etti
Sayın Canikli?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne
demişim?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mesela
“zalim” sıfatıyla…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yalan mı?
BAŞKAN – Sayın Özel, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim,
tutanakları getirin; ben genel tanımlamalar yaptım, tutanakları getirin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Zulümle abat
olunmaz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de her
kanaatimi bildirsem burada herkesin içerisinde olur mu?
BAŞKAN – Sayın Canikli...
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Olur mu?
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim,
tutanakları isteseydiniz.
BAŞKAN – İki dakika süre veriyorum.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Gerçekten sağduyuyu, sükûneti muhafaza
etmemiz lazım. Bunun görevinin en çok da iktidar partisi ve onun sorumlularında
olduğunu biliyorum ve bunda ısrarlı bir şekilde sadık kalmaya da çalışıyoruz.
Ama biraz önce olduğu gibi bunu sürekli zorlayan bir yaklaşım içerisinde
olmamak lazım. Hep söyledik, yani eleştiri elbette olacak ama biraz önce işte
“zalim” kelimesi…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Keşke
konuşmalarımı bir okusaydınız.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin
verin… Bakın, içerisinde bir tane somut bir olay yok. Ben buradan çıkarım,
hangi döneme ait olursa olsun…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yok yok,
var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İzin verin
lütfen… Yani bakın, her şeyi ispat da ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama Muğla’da
otobüsü alan on üç yaşındaki çocuğun kafasını sıkmak zalimlik değil mi Allah’ını
seversen?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani
zalimliğe ve zulme örnek olabilecek o kadar çok örnek verebilirim ki. Bakın,
size bir örnek vereyim sadece, basit bir örnek vereyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bozkurt işaretini
yaptı diye öğrencileri yirmi dört saat içeri attırmak zalimlik değil mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hangisi
zulüm, hangisi zalimlik hangisi bu ülkenin kaynaklarını soymak? Somut şeylerle
söyleyeceğim, afaki konuşmuyorum, boş konuşmuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Somut işte,
somutları söylüyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın,
özelleştirme…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tamam,
Telekom ile Petkim’i bir cevaplandır bakalım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
Türkiye’de… Soymaktan bahsedildi biraz önce, soyulmaktan bahsedildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Telekom’u
ve PETKİM’i bir cevaplandır bakalım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - 1986
yılında başladı Türkiye’de özelleştirme. 1986-2002 yılları arasında on altı
yıllık dönem içerisinde müştemilatıyla beraber toplam 174 kamu iktisadi
kuruluşu özelleştirildi, satıldı. Bunlar içerisinde banka var, GSM şirketi var,
hepsi var, 174 adet. Satış fiyatı ne kadar toplamı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak,
Telekom ve PETKİM’i örnek verdim, onu anlat.
OKTAY VURAL (İzmir) – Engin Alan’a
ayağa kalkmadı diye “Hak ettiğini buldu.” demek zalimlik değil mi Nurettin Bey
kardeşim?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Lütfen
Sayın Vural.
Bakın, satış fiyatı ne kadar, ben size
hepsini söylüyorum, rakam söylüyorum. Bakın, siz afaki konuştunuz, kusura
bakmayın, boş konuştunuz ama ben rakam veriyorum size.
OKTAY VURAL (İzmir) – Memurlara yüzde
3+3 vermek zalimlik değil mi yani, zulüm değil mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - On altı
yılda özelleştirilen toplam rakam bu 174 tanesinin 7,7 milyar dolar, AK PARTİ
döneminde onun yarısı kadar, 85 adet özelleştirilen işletmenin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
…satışından elde edilen gelir 32 milyar dolar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya, hesap
kitap bilen insansın Nurettin Bey, sayıyla mı karşılaştırıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 175
işletme 7,7 milyar dolar, 85 işletme 32 milyar dolar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya, Allah
aşkına bunun ne anlamı var ya!
BAŞKAN - Sayın Korkmaz, lütfen…
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nurettin Bey, biz
şunun cevabını bekliyoruz: Telekom özelleşmeden önce Lübnan’la, Sayın Başbakan,
Telekom’u alan şirketle ne görüştü ya?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 175
işletme 7,7 milyar dolar…
BAŞKAN - Sayın Canikli, anlaşıldı konu.
Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Elmalar
ile armutları toplamak hiç yakışıyor mu ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklasın, ne
görüştü ya… Hakkımız değil mi? Siz bilmek istemiyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz
ülkenin kaynaklarını, imkânlarını değerlendiriyoruz ve milletin imkânına
sunuyoruz. Özelleştirmeler böyle yapılıyor zaten.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ya, keşke
güzel bir açıklama yapsaydın Nurettin Bey ya, iki dakikasını aldın bak milletin
ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu nedenle
2002’den önce yatırım yapılmıyordu.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bu
millet haberlerde soygunlarından başka bir şey izlemiyordu. Bankalar Başbakanın
gece telefonuyla özelleştiriliyor ve fiyatı veriliyordu ama şimdi özelleştirmeler…
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen kürsüyü
terk eder misiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Salim
Uslu Bey geliyor bak, haberin olsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –
…kameralarla yapılıyor, takip ediliyor, aradaki fark bu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak Salim
Bey geliyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Zalim,
zulüm hangisi? Takdirinize bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Zalimleri
savunmada gözler ve kulaklar şehadet eder, ona göre bunlar yazıyor, kayıt
altında. TRT yayınlamıyor bunları ama gözler ve kulaklar şehadet ediyor.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN – Evet, başka söz talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1 Ocak 2012 tarihinden bu
yana Türk Silahlı Kuvvetleri toplam kaç şehit verdi terörle mücadelede? Bu
tabloda PKK-MİT görüşmelerinin bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
İki: Geçen hafta Abdullah Öcalan adına
bir sosyal paylaşım sitesinden, kendisine verilen güvenlik, özgürlük ve siyasi
sözler yerine getirilirse iki ayda gerillayı dağdan indirebileceği mesajı
verilmiştir.
Bu site kime aittir? Devlet bu siteyi
kontrol altında tutmakta mıdır? Bu sözler, bu mesajlar hangi aracılar
tarafından bu sitelerde yayınlanmaktadır? Hükûmetinizin bu konuda hangi
tedbirleri vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sağ olun,
teşekkür ederim.
Sayın Bakanıma şöyle bir soru: “Bu
kanun bilgi edinme hakkını daraltıyor, mevcut Anayasa’ya ters düşüyor.” gibi,
şimdi Anayasa’yı değiştirmek için il il, ülke ülke geziliyor. Şimdi bu
değişecek Anayasa’da acele etmeyip bu değiştirdiğiniz anayasaya göre bu kanun
çıkartsanız olmaz mıydı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yabancılara mütekabiliyet esasına bağlı
olmadan mülk edindirme yasasında Sayın Bakan “Ülke menfaatini düşünerek mülk
satışı yaparız.” demişti. Bu tasarının yasalaşması hâlinde, satış yapılan bir
yerin sorgulanması düşünülürse “devlet sırrı” diyerek geçiştirilmesi mümkün
olacak mıdır?
Bir diğer sorum da: Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı yasalaşırsa hukuk devleti ve demokrasinin tanımını yeniden yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek istiyorum çok açık ve net: Eğer, “Başbakan özel temsilcisi” sıfatıyla
bir heyet bir başka heyetle bir yabancı devletin hakemliğinde, bugünkü
Anayasa’ya ve kanunlara aykırı, “PKK’nin milis gücü olarak kabul edilmesi,
özerklik talebinin kabul edilmesi, Kürdistan’ın kurulması” gibi konusu suç
teşkil eden bir girişimde bulunulmuşsa, bu, devlet sırrı kapsamına alındığında,
acaba konusu suç teşkil eden bu konu, zaman aşımı açısından bu devlet sırrı
olarak alınan bu karar zaman aşımını durdurur mu, yoksa zaman aşımı bu eksende
sona erebilir mi? Bundan sonra bunun kovuşturması nasıl olacak?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Muhterem Başkan.
Kıymetli Bakanım, biraz önce de
kürsüden sormuştum. Birçok gazetede bu iddia gündeme getirildi ama hiç kimse
buna bir cevap vermedi. PKK’yla böyle bir anlaşma var mıdır üçüncü ülkenin
kasasında? Bizim terörle mücadele eden askerlerimizin ve polislerimizin savaş
suçuyla yargılanacağı iddiası doğru mudur ve bunlar devlet sırrına girecek mi
birkaç saat sonra?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, şimdi, tasarının 4’üncü
maddesinde bu sekreterya görevini Başbakanlık Müsteşarlığı yapacak, bu
belgelerle bilgilerle ilgili olarak. Şimdi, şunu merak ediyorum, tabii kanunda
bu yok: Bakanlıklardan, özel kurumlardan, birçok yerden belgeler, bilgiler
gelecek Başbakanlığa yüzlerce, binlerce. Şimdi, 4 kişiden bahsediyoruz, Sayın
Başbakan haricinde. Bir ön inceleme yapılacak. Şimdi, bu kadar bu belgeleri,
bilgileri kim okuyacak, kim inceleyecek? Eğer orada yüzlerce insana ihtiyaç
varsa bu işin artık sırrı mı kalacak onu merak ediyorum. Yani bununla ilgili ne
düşünüyorsunuz? Sayın Başbakan veya bakanlar oturup günlerce -siz dâhil olmak
üzere- o belgeleri, bilgileri mi okuyacaksınız, inceleyeceksiniz? Kanunda
hiçbir şey yok.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir grup başkan vekilinin,
sabahlara kadar Meclis personelinin çalışması gündeme getirildiğinde,
“Stenograflar ve kavaslar yirmi dört saat izin yapıyorlar, ertesi gün buraya
gelmiyorlar.” demesi ama o kişilerin böyle bir izin kullanmıyor olduğunu
bildiği hâlde bilmezlikten gelmesi ve bizleri yanıltması zalimlik midir, değil
midir?
Bir grup başkan vekilinin, imzası
olduğu hâlde -Meclisin tutuklu bütün milletvekillerinin serbest kalması için
bütün partiler gayret gösterecekler- metnin altında imzası olduğu hâlde yapılan
toplantılara katılmaması, “Önce üçü anlaşsın.” demesi, buradaki anlaşmama
ihtimalini satın alması ama anlaşma sağlanınca da başka taraftan bir mazeret
bularak tekrar bu işi çözümsüzlüğe terk edip sonra da “Yan etkisi olmayan bir yöntem”
demesi zalimlik midir, değil midir? Bu kişilerin, bu milletvekillerinin
çoluğunun çocuğunun her gün “Acaba, babam çıkacak mı?” diye beklerken dönüp
dolaşıp tekrar kendisinin imzasının arkasında durmaması zalimlik midir, değil
midir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Bakan, tasarının 7’nci maddesinde “Cumhurbaşkanlığına ait bilgi, belge ve
kayıtların niteliğini Cumhurbaşkanı takdir eder.” diyor. Anayasa’mızın
Cumhurbaşkanının sorumsuzluk hâlini düzenleyen 105’inci maddesine göre
“Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa
Mahkemesi dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz.” Siz, az önce “Devlet sırrı
niteliğine büründürülen belgelerle ilgili yargı yolu açıktır.” dediniz. Şimdi,
Cumhurbaşkanının tek başına aldığı karar var, Anayasa’ya göre de, 105’inci
maddeye göre de sorumsuzluk hâli var. “Anayasa Mahkemesi dâhil hiçbir yargı
organına müracaat edilemez.” diyor. Bu durumda dava yolu açık olduğu konusunda
hâlâ aynı iddianın arkasında duruyor musunuz, yoksa bu yasayla birlikte
Anayasa’nın 105’inci maddesini de değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Canikli…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bazıları, ya okuma yazma bilmiyor Sayın
Başkan ya da dinlemesini bilmiyor.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen, soru
soracaksınız.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Biraz
önceki soru ne kadar nizamiyse…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakana
yöneltiyor efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de
Bakana soruyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, Sayın
Bakan ama okuma yazma bilmiyor diye…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben de
soruyorum, Sayın Bakana soruyorum. Başkana değil, Sayın Bakana soruyorum, tıpkı
biraz önce sorulan nizami sorular gibi.
Bazıları, Sayın Bakanım, ya okuma yazma
bilmiyor ya da okuduğunu anlamıyor ya da dinlediğini anlama kapasitesi söz
konusu değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani Bakan okuma
yazma biliyor canım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Deniliyor
ki: “Bazı görevliler saat on ikiyi geçince -mesela çaycılar- ertesi gün izin
kullanıyorlar. Bazıları da ertesi gün saat dokuz buçukta göreve gelmiyorlar
çünkü iddia “Ertesi gün, buradaki arkadaşlar sabaha kadar çalışsalar bile dokuz
buçukta göreve başlayacaklar.” idi ama onların dokuz buçukta başlamadığını, bir
miktar izin kullandıklarını ifade ettik. Kayıtlar buradadır, kayıtlara
bakılsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dün okuduk.
“Yirmi dört saat.” demişsiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın,
yirmi dört saate kadar… Çaycılar için yirmi dört saat, diğerleri için daha az.
Çok net bir şekilde.
Onun için diyorum Sayın Bakanım…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan
çaycıların ne yaptığını bilmez ki.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) -…bazıları
okuduğunu anlamak kapasitesine sahip değil mi?
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kavas ve
stenograflardan konuşuluyordu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Canikli.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle bu PKK’yla Türkiye
Cumhuriyeti bir savaş yapmamaktadır. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
PKK’yla Türkiye Cumhuriyeti bir savaş
yapmamaktadır. PKK bir terör örgütüdür. Terör örgütüyle mücadele yapılmaktadır.
Dolayısıyla da mücadele yaptığınız kimseyle siz “savaş suçlusu” diye de… Böyle
bir tabir bizde de yoktur. Dolayısıyla da PKK’yla savaş yapmadığınız için de
onlardan veya herhangi bir taraftan bir savaş sözcüsü de söz konusu değildir.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen… Sayın
Bakan cevap veriyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir başka husus PKK’ya karşı… PKK’nın kendi tabiriyle “Otuz yılda hiç
bu kadar kayıp vermedik.” diyordu. PKK’ya karşı verilen bu mücadele otuz yılda
verilen mücadeleden daha büyük bir mücadele. Bunu PKK kendi ağzıyla söylüyor.
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Özkoç, lütfen…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Dolayısıyla da PKK’ya karşı verilen mücadelede zerre kadar bir geriye
gitme yok, daha ileri bir duruma gitme vardır. Bu, PKK’nın kendi ağzından da
teyit edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, müzakereye
geçtiniz zaten, oradan belli.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bizim PKK’yla da terör örgütüyle de bir müzakeremiz yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – İnsaf ya! Oslo’da
görüşen kimdi? Başbakan “Ben gönderdim.” diyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bizim güneydoğudaki insanlarımızın taleplerini dinleme vardır ve
güneydoğu halkının buradaki temsilcileriyle oturup “Ne söylüyorsun? Senin
dediğini bir dinleyelim…” Dinlemekten dahi korkmuyoruz. Özü bu.
Bir başka soruya Sayın Başkanım, bu
kanunun 5’inci maddesinin son fıkrasında “Cumhurbaşkanlığına ait bilgi, belge
ve kayıtların niteliğini Cumhurbaşkanı belirler.” diyor. Dolayısıyla da... (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun, siz
devam edin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanının tek başına yapmış olduğu işlemlere
karşı yargı yolu kapalıdır. Cumhurbaşkanı bir belge hakkında kendisiyle ilgili
olanlarda “devlet sırrı” derse, onun hakkında yapacak bir şey yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan
dinleyemiyor Sayın Başkan, sükûnet bozuldu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Ancak bizim “yargı yolu açık dediğimiz” işlemler… Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulunun işlemlerine karşı yargı yolu açıktır, Cumhurbaşkanının
tek başına yapmış olduğu işlemlere karşı da yargı yolu kapalıdır.
Bir başka husus: Yine bir sayın vekil
“Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir yasa yoktur.” dedi. Yani “İnsaf!” demek
lazım. Birleşik Devletler’de Gizli Sırlar Yasası, ilki 1889’da çıkmış, 1911’de
değişiklik, 1920’de değişiklik, 1939’da değişiklik, 1989’da değişiklik…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Adı benziyor da
içeriği benzemiyor Sayın Bakan, adı benziyor. Aynı isimde olanlar da var ama
içeriği böyle değil.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen dinleyelim.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Kanada 1889 yılındaki İngiltere’nin kanununu almış, birçok
değişikliklerle yine geçirmiş. Yine, Avustralya’nın 1914 tarihli ceza hukukunun
yedinci bölümü resmî sırlarla ilgilidir. Yine, İngiliz hukukunun Deniz Disiplin
Kanunu’nun…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım,
onlar bu yasa gibi değil.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – 1957 tarihli de bununla ilgili kanun da var. Yine, Yeni Zelanda’nın
“The Official Secrets Act” dediği Resmî Sırlar Yasası 1951 tarihlidir. Bunların
sayısını artırabilmek mümkündür.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra terk edildi Sayın Bakan onlar; onlar eski tarihli, yeni
değil o.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Bir başka husus: Sayın Vekil burada ifade etti, “Bazı sözleşmeler
yayınlanmaz diye bir kayıt var, bu çok vahim bir şey.” diyor. Muhtemelen
bilgisizlikten kaynaklanıyordur. 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların
Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin
Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında 244 sayılı Kanun’un 3’üncü
maddesinin 3’üncü fıkrasında “Milletlerarası bir andlaşmaya dayanılarak
Bakanlar Kurulunca yapılan teknik veya idari nitelikteki uygulama
andlaşmalarından ve kanunun verdiği yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulunca
yapılıp 2 nci maddenin 2 nci fıkrasına göre Millet Meclisi bilgisine
sunulanların dışında kalan teknik veya idari andlaşmalardan iktisadi veya
ticari nitelikte olmıyan, özel kişilerin haklarını ilgilendirmiyen ve Türk kanunlarına
değişiklik getirmiyenlerin yayınlanması zorunlu değildir.” diye bizim
mevzuatımızda da yayınlanması gerekmeyen yasalar vardır.
Yine, “Siz, Kürecik’teki sözleşmeyi
hangi kanuna dayanarak yaptınız?” diyor. Yine, 244 sayılı Kanun’un 6’ncı
maddesinde “18 Şubat 1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanunla onaylanmış bulunan
Kuzey Atlantik Andlaşması’nın gereği olarak bu andlaşmaya taraf olan
Devletlerle yapılan iki veya çok taraflı andlaşmaları onaylamaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir.” Bu kanuna dayandık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya Sayın
Bakan, şimdi Kürecik’le ilgili verdiğin yanıt doğru mu yani?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Çok güzel.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru mu
Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yasal dayanağı vardır, doğrudur, ikili sözleşmedir, aynen öyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben size
söyledim. NATO’yla yeni imzaladınız. Ben size eski hâlini soruyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) –Bir başka husus, Başbakanla Sayın Yaşar Büyükanıt arasındaki görüşme,
2 kişi arasında yapılan her görüşme özel görüşmedir. Ne konuştukları ikisinin
arasındaki sırra bağlıdır. Ancak bir hususu söylerim ki, Yaşar Büyükanıt bu
görüşmeyle ilgili kişilik haklarına yönelik olarak Fikri Sağlar tarafından
-Sayın Grup Başkan Vekilinin yaptığı gibi- bir saldırıyı kişilik haklarına
saldırı olarak görmüş, mahkemeye gitmiş, Yargıtayın bozması üzerine mahkeme
tekrar değerlendirdi, kişilik haklarına saldırı görmüş ve mahkûm etmiş.
Dolayısıyla, bu konuda eğer fazla şey söylerseniz Yaşar Büyükanıt’ın kişilik
haklarına saldırmış olursunuz.
“Zalimlik” nedir? Zalimlik gerçeği
örtmek demektir, zalimlik haklının hakkını vermemek demektir. Burada vatandaş
bizden hizmet bekliyor, vatandaş bu Meclisin bütün milletvekillerine aylık
ödüyor, personeline aylık ödüyor, ışığına aylık ödüyor, giderlerine. Biz çalıştırmaya uğraşıyoruz ama birileri de
çalıştırmamak için uğraşıyor, millet de bunu görüyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kuliste
çay içerek mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Ondan sonra, millet çalıştırmak isteyenlere destek verip…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kuliste
çay içerek mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – …engellemek isteyenleri de millet görüyor. Engellemek hakkınız, İç
Tüzük veriyor. Ama millete biz onu diyeceğiz: “Ya size hizmet edene oy
vereceksiniz ya da size hizmet etmek isteyenleri engelleyenlere.” diyeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Arınç’laştı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kuliste
çay içerek mi hizmet ediyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ
(Sivas) – Yine, Sayın Başkanım, bir hususta da son…
Bu kanunun 3’üncü maddesinde, tasarıda
çok güzel bir şey var: devlet sırrı, oradaki şeyi “Hukuk devleti ilkesine ve
demokratik toplum düzenlerinin gereklerine aykırı biçimde yorumlanamaz ve
uygulanamaz.” Bundan büyük güvence olur mu? “Hem hukuk düzenine saygı, mutlaka
bu kanunu yorumlarken, devlet sırrını tanımlarken hukuk düzeninin ve demokratik
toplum düzeninin gereklerine aykırı bir şekilde yorumlayamaz.” diye kanunda
madde var. İşte biz buna uygun şekilde yapacağız. Yani, siyasiler, Başbakan
veya bakanlar yapmayacak da kim yapacak? Yasamanın işi midir icrai bir işlem
yapmak veya yargının işi midir? Bu bir icrai işlem değil mi? İcrai işlemi kim
yapar? İcra. Ya bürokrata bırakacaksınız ya da milletin yetki vermiş olduğu
bakanlarına bırakacaksınız. Dolayısıyla, yapılanda hiçbir sakınca yoktur,
doğrudur. Tarih de gösterecektir ki bu yerinde, uygun olmuştur, bunda da hiçbir
sıkıntı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan,
subjektiftir subjektif, objektif unsurlar yok orada. Objektif unsurlar olsa…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
açıkça muhalefete hakaret etti Sayın Bakan.
BAŞKAN – Nasıl açıkça, ne söyledi de
hakaret etti Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Aslında ceza
vermeniz lazım Bakana.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
muhalefetin görevi engellemek değildir, bunu açıklamak istiyorum. Açıkça engellediğimizi
söyledi.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce, iki dakika
süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sorulara
cevap vermeyerek görevinizi yapmıyorsunuz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Görevini yapmıyor
bu, başka bakan gelsin.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım, olay şu: Şimdi…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ses gelmedi, ses.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Milletvekili olur olmaz Bakan olursan işte
böyle açıklama yapar.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gelmiyor ses.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yani, burada
İç Tüzük’ü bilmezse, burada Meclisin çalışma düzenini bilmezse bir bakan böyle
bir açıklama yapar, bu doğru. Biz burada iktidarı engellemek için gecenin bu
saatinde bulunmuyoruz, dışarıya kaçan iktidar milletvekillerini “Nasıl bir
kanun çıkarıyorsunuz, gelin bilgi sahibi olun.” diye buraya çağırıyoruz, bunu
yapıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Peki, ben içinizden 5 kişiye iki tane
soru sorayım bu kanunla ilgili, 2
kişiye, iki tane soru sorayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Eğer gelip
buraya cevap verirlerse, size söz veriyorum, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak bu kanuna evet oyu vereceğiz. Var mısınız buna, var
mısınız?
HAMZA DAĞ (İzmir) – Varız!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Göstereyim mi
“Sen, sen gel.” diye?
Bakın değerli arkadaşlarım, burada, bir
de…(AK PARTİ sıralarından gürültüler, “Sor, sor!” sesleri)
HAMZA DAĞ (İzmir) – Sor, sor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sor, sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sakin olun,
sakin olun, sakin olun. Bak, gösterirsem mahcup olursunuz. Bazılarınız başını
öne eğiyor, bak, ben görüyorum, mahcup olursunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, burada…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Biz sana
soralım.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sorsana,
sorsana.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Soruyu sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Başkan…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Soruyu sorsana.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Burada ayrıca
bir şey daha var…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Soruyu sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – …Bakanların
egoları o kadar yükselmiş ki, Bakanlar artık Meclisi o kadar yük görüyorlar ki…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Soruyu sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Otur yerine
be! Otur yerine bir! Otur yerine! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Soruyu sorsana.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Duyuyor
musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakanların
egoları o kadar yükselmiş ki beş dakika duruyorlar sinirlenmeden. Sayın Arınç…
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Soru, soru…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sorunu sor,
sorunu.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Soru… Gel, o
zaman buraya. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Sen gel.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın İnce, böyle bir
üslup olur mu?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sorum şu:
Özerklik var mı burada? Kimler atıyor? O kurula kimler kaç kişi atıyor?
Özerklik var mı? Gel, bunları anlat buradan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Gel, sen de anlat. Gel, sen de anlat.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gel, Oslo’yu bir
anlat bakalım.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın İnce…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yeşil
kravatlı, gel, sen de anlat. Anlatabilecek misin bakalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Veririm ben
cevabını.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakanların
egoları o kadar yükselmiş ki Sayın Arınç da, Sayın Yılmaz da beş dakika sakin
durup sonrasında Meclisi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Soruyu sormadın,
soruyu.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Senin daha
mazbatanın mürekkebi kurumadı. Ben burada milletvekilliği yaparken sen dışarıda
çelik çomak oynuyordun. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın Öztürk, Sayın İnce söz
istedi, verildi. Buyurun, siz ne demek istiyorsunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, Kürecik radarıyla ilgili soruyu ben sordum ve Sayın Bakan benim o
konuyu bilmediğimi söyleyerek konuyla ilgisi olmayan bir yanıt verdi. Benim
soruma bile doğru dürüst yanıt vermedi. O konuyla ilgili açıklama yapacağım.
BAŞKAN – Oturun lütfen, Sayın Vural’ı
da dinleyelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
asıl görevini yapmayan Sayın Bakandır. Gerçekten biraz önce Büyükanıt
görüşmesine “özel görüşme” dedi, bunun devlet görüşmesi olduğuna ilişkin cevap…
Sayın Bakan bilmediği konuları maalesef burada biliyormuş gibi yapan mışmışlı
bir bakan. Oslo görüşmeleriyle ilgili “Görüşme yok.” dedi. Başbakanın özel
temsilcisi “Ben gönderdim.” diyor ya. Yani böyle mışmışlı bakanlar gelmesin,
bilen bakanlar gelsin Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural, üslup doğru mu
yani tarz doğru mu?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
ayrıca biraz sonra iki tane uluslararası anlaşma var. Bakın, biz engelleme
falan yapmıyoruz, bilgilendirme yapıyoruz. Engelleme isterse Sayın Bakana biraz
sonra gösteririm. Engelleme nasıl olacak, onu istiyorsa biraz sonra kendisine
gösteririm ama Sayın Canikli’yle konuşmalarımız var, ben sözümün arkasındayım
ama isterse engelleme nasıl olur, gösteririm kendisine. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen oturun.
Sayın Öztürk, buyurun, bir dakika süre
veriyorum, lütfen bir dakikada açıklayın.
Buyurun.
IX.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın,
Kürecik’le ilgili sorusuna konuyla ilgisi olmayan bir yanıt verdiğine ilişkin
açıklaması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benim -Sayın Bakana- Kürecik radarıyla ilgili
bu kürsüde yaptığım konuşma şuydu arkadaşlar, dedim ki: Kürecik radarıyla daha
önce bir anlaşma yapıldı, bu anlaşma NATO’yla yapılmadı, Amerika Birleşik
Devletleri’yle yapıldı. Oysa siz bu anlaşmayı NATO’yla yapıldı gibi sundunuz ve
en son Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün katıldığı Chicago’daki NATO
Zirvesi’nde bu radar NATO’ya devredildi; edildi mi, edilmedi mi Sayın Bakan?
Eğer bu anlaşma… Chicago’da bu radar NATO’ya devredildiyse ondan önceki statüsü
nedir dedim. Siz kalktınız bana, NATO’nun adını söylemeden açılımını söyleyerek
ona dayanarak… Ona dayanarak mı Amerika’yla anlaşma yaptınız? Niye doğruları
söylemiyorsunuz da bizim söylediğimiz şeyi yanlışmış gibi sunuyorsunuz?
İkinci konu, yine, Büyükanıt’la yapılan
görüşme.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ben burada
belge okudum. Sayın Cemil Çiçek’in Başbakan Yardımcısı sıfatıyla verdiği
belgeyi okudum: “Bu, devlet ve ülke meselelerine müteallik görüşmedir, özel
görüşme değildir.” diyor. Sayın Bakan buna rağmen gerçekleri çarpıtmaya
çalışıyor. Pes doğrusu! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Öztürk, konu anlaşılmıştır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci
bölümün tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.43
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma
Saati: 00.51
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 123’üncü Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Ortak Transit
Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 274) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 274 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
söz talebimiz var, bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uluslararası anlaşmalar, zaten burada
muhalefet şerhi yok, herkesin oy birliğiyle kabul edilen işler, bunlar devletin
işleri; bizim burada engellemek gibi bir derdimiz falan asla yok,
konuşmalarımız da olmayacak, oylarımızı veriyoruz, tabii ki destekliyoruz ama
Sayın Bakanın da bunları duymasını istiyorum tabii ki. Yani devletin işinde her
zaman var olduğumuzu, muhalefet olarak, ana muhalefet olarak bu konularda
muhalefet etmediğimizi, engellemediğimizi, diğer konularda ise doğru
bulmuyoruz, bunu göstermek istiyoruz, bilgilendirmek istiyoruz, Parlamentoyu
bilgilendirmek istiyoruz, halkımızı bilgilendirmek istiyoruz, bize Anayasa’nın
ve İç Tüzük’ün verdiği hakları kullanıyoruz, bu bir engelleme değildir, bu bir
haktır.
Bir ikincisi ise İç Tüzük bize 20
milletvekiliyle yoklama hakkı vermiş, size ise 330’dan 184 kişi; birincisinde
164, ikincisinde 184 yani siz 184 kişi burada olursanız yeterli, sizin de
330’unuzun gelmesi gerekmiyor. Ben iktidar milletvekili olsam, ben iktidar
partisinin grup başkan vekili olsam 250 kişiyi buraya çakarım, CHP’nin Grup
Başkan Vekili Muharrem İnce kalktı, dedi ki: “Yoklama istiyorum.” Sayın Başkan
da der ki: “250 kişi var, ne yoklaması istiyorsun. Burada sayı tamamdır.”
Hiçbir zaman kaybı olmaz, bu kadar basit. Bize kızmanız gereksiz, yersiz; bence
sizin kendinize kızmanız lazım, dışarıya çıkan, dışarıda bekleyen
arkadaşlarınıza kızmanız lazım, bu mantık yanlış bir mantıktır diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
(x) 274 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
ORTAK
TRANSİT REJİMİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) Eşyanın Avrupa Ekonomik
Topluluğu ile EFTA ülkeleri ve EFTA ülkelerinin kendileri arasında taşınması
amacıyla oluşturulan “Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşme”ye beyanda
bulunmak suretiyle katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin eklerine
ilişkin değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Ortak Transit
Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy Sayısı : 209
Kabul :
209 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem
Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Böylece tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5’inci sırada yer alan, Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
Eşya Ticaretindeki İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/628) (S. Sayısı: 275) (xx)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 275 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?..
Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
‑
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 275
S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
EŞYA
TİCARETİNDEKİ İŞLEMLERİN BASİTLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Avrupa Ekonomik Topluluğu
ile EFTA ülkeleri arasında oluşturulan “Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşme”ye beyanda bulunmak suretiyle katılmamız
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin eklerine
ilişkin değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Eşya
Ticaretindeki İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 217
Kabul : 216
Ret : 1
(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem
Yemişçi
Bartın Tekirdağ”
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26
Haziran 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 01.02
‑
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.