DÖNEM: 24 CİLT: 23 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
120’nci Birleşim
14 Haziran 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın’ın büyükşehir yapılmasına yönelik
Hükûmet yetkililerinin açıklamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, Balıkesir’in bütünşehir olmasına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un, Bolu’daki gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Hüseyin Çelik’in BDP ve
blok güçlerini “Kürtçü ırkçılar” olarak nitelendirmesini kınadığına ve AK PARTİ’nin Kürtleri kendi hakları üzerinde söz söyleyebilen
bir halk olarak görmediğine ilişkin açıklaması
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinin Kuluncak ve Arguvan
ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
3.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in,
Türkiye’de meydana gelme ihtimali yüksek olan muhtemel depremlerle ilgili
Hükûmetin tedbir alıp almadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
4.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın, Aydın ilinin Didim ilçesinin Türkiye’nin en temiz kenti yarışmasında
1’inci olmasına ve yaz nüfusu yoğun olan yerlere kış nüfusuna göre değil de yaz
nüfusuna göre kaynak aktarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Hükûmetin ortaya koyduğu yerelleşme hedefiyle
sosyal ve siyasi yıkım yapmasını, tarihî ilçeleri yok etmesini kınadığına
ilişkin açıklaması
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Batum Havaalanı’na Ankara’dan uçuşların
iptal edilmesinin mağduriyete sebep olduğuna ve Artvin ilinin Ardanuç ve Arhavi
ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
7.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, Isparta’da dört ilçe adliyesinin kapatılmasına ilişkin açıklaması
8.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak ilinin Karahallı ve Ulubey
ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
9.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, 25 Mayıs 2012’de Kayseri Pınarbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğüne yapılan
saldırıda yaralanan İsmail Sakın’ın hayatını
kaybettiğine ve Türkiye'nin en temiz kenti yarışmasında 1’inci olan Didim
Belediyesini kutladığına ilişkin açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Yerleşkesi içinde
trafik kurallarına tam ve düzgün olarak uyulması gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in
kullandığı bazı ifadeler için AK PARTİ Grubundan özür dilemesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.- Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem’in, kullanmış olduğu bazı ifadeleri düzelttiğine ilişkin açıklaması
13.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
14.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önder’in, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
17.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Meclisin atık su gideri inşaatında göçük olduğuna ve Nadir Kekilli adlı işçinin
göçük altında kaldığına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Meclisin atık su gideri inşaatında çalışan ve göçük altında
kalan işçinin hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması
19.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarılar dilediğine ve
Babalar Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 13/6/2012 tarih ve 26 sayılı
Kararı ile Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Mahmadali Vatanov
başkanlığındaki bir heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu
olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/892)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/316)
2.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Dersim olaylarında kaybolduğu iddia edilen
kız çocuklarının akıbetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/317)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Şeyh Sait ve arkadaşları, Seyit Rıza ve
arkadaşları ile Saidi Nursi'nin mezar yerlerinin
nerede olduğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları
(1/626) (S. Sayısı: 276)
3.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
Tasarısı ile Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın; Meslek Hastalıkları ve
İşçi Sağlığı Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/605, 2/490) (S. Sayısı: 277)
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin
Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/472)
(S. Sayısı: 98)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Lehine Filistin Kurtuluş
Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komitenin
Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin 2/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 255)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Sadık Yakut’un, göçük altında kalarak hayatını kaybeden Nadir Kekilli’nin
yakınlarına başsağlığı dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
X.-
OYLAMALAR
1.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin
Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin
Ulusal Yönetimi Lehine Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest
Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler
Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Sivrihisar’da yapılan ve yapılacak yatırımlara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/6683)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Bakanlığa ait harcamalara ve banka promosyonu
olarak elde edilen gelire ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
Fatma Şahin’in cevabı (7/6742)
3.- Diyarbakır Milletvekili Emine
Ayna’nın, GDO’lu ürünlere ve olumsuz etkilerine,
- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün,
Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik uyarınca
işletmelere kayıt belgesi verilmesine,
- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, hastalık tehlikesi taşıyan ithal hayvanlara
ve Artvin’de Brusella salgını iddialarına,
- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek’in, Samsun’da bazı fındık üreticilerinin destekten yararlanamamalarına,
- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasındaki nişasta bazlı
şeker, pancar şekeri ve mısır üretimi ve ithalatına,
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine
ve üreticilerin desteklenmesine,
Bakanlık bünyesindeki özürlü personele
ve yapıların erişime uygun hale getirilmesine,
- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un,
hayvanlarda görülen şap hastalığı için alınacak önlemlere,
- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın,
zeytin üreticisine verilen desteklere,
- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın,
Bingöl’de arıcılığın geliştirilmesine,
Diyarbakır Besicilik ve Sütçülük
Organize Sanayi Bölgesinde yer tahsisi konusunda usulsüzlük yapıldığı
iddialarına,
- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve emekli olan
personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına,
- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, et ithalatına ve hayvancılığın desteklenmesine,
- Trabzon Milletvekili Koray Aydın’ın,
AB’ye uyum çalışmaları çerçevesinde kılıç ve tulina
balıkçılığına yönelik olarak getirilen yasaktan doğan mağduriyetin
giderilmesine,
İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/6791), (7/6792), (7/6793), (7/6794), (7/6795), (7/6796), (7/6797),
(7/6798), (7/6799), (7/6800), (7/6801), (7/6802), (7/6803), (7/6804)
4.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, bakanlar ve bürokratlar tarafından kullanılan
uçakların maliyeti, giderleri ve kullanım alanlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/6910)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik sosyal ve ekonomik politikalara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/6923)
6.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın,
tiyatroların özelleştirilmesi ile ilgili sözlerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/6943)
7.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın,
Elektrik İşleri Etüt İdaresinin kapatılarak Yenilenebilir Enerji Genel
Müdürlüğünün kurulmasının enerji verimliliği çalışmalarına etkisine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/6994)
8.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, 2003-2012 yılları arasındaki enerji yatırımlarına ve yatırım teşviki
alan firmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/7004)
9.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, Akarsu Göleti su depolama alanı içinde
kalan yüksek gerilim hattı direklerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7005)
10.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir
kadrosuna atanan personele,
- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın,
Adıyaman’da haksız yere ödendiği tespit edilen doğrudan gelir desteği
ödemelerinin iadesinin talebi nedeniyle çiftçilerin yaşadığı mağduriyete,
- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
Tuzluca’da arıcılığın desteklenmesine yönelik çalışmalara,
Tuzluca’da ekonominin canlandırılması
ve ceviz ekiminin desteklenmesine yönelik çalışmalara,
Tuzluca’da hayvancılığın
desteklenmesine yönelik çalışmalara,
- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, okullarda uygulamaya başlanan Okul Sütü Projesi’ne,
- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça
yürütülen yolsuzlukla mücadele stratejisine,
- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, ziraat mühendislerinin işsizlik sorununa,
- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar
Soydan’ın, son on yıldaki tarımsal üretim miktarı ve tarımsal girdi fiyatlarına,
- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın,
Kızıltepe Ovası’ndaki çiftçilerin sorunlarına,
- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, zirai ilaç konusunda yapılan çalışmalara ve gıda denetimlerine,
İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/7009), (7/7010), (7/7011), (7/7012), (7/7013), (7/7014), (7/7015),
(7/7016), (7/7017), (7/7018), (7/7019)
11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir
kadrosuna atanan personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/7038)
12.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Ani Antik Kenti’nin yanında bulunan Ermenistan’a ait taş
ocaklarında dinamit kullanıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7040)
13.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in,
başta Batman olmak üzere Doğu ve Güneydoğu illerindeki tarihi ve kültürel
yapıların korunması için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7041)
14.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
Iğdır’da bulunan bir kervansarayın restorasyonuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7043)
15.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
Ağrı Dağı’nın turizme açılması için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7044)
16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça
yürütülen yolsuzlukla mücadele stratejisine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7046)
17.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de müze açılıp açılmayacağına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7047)
18.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in,
şap aşısına ve şap hastalığı nedeniyle üreticilerin uğradıkları zararlara,
- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın,
Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütlerle ilgili bazı iddialara,
- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, çiftçilerin firmaların usulsüz fatura kesmelerinden
kaynaklanan mağduriyetine,
- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
pamuk fiyatlarına ve üretiminin artırılmasına yönelik tedbirlere,
- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, 2 Mayıs 2012’de ilköğretim okullarında dağıtılan sütlere ve öğrenci
zehirlenmelerine,
- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Van Gölünde yaşayan inci kefalini korumak
için yapılan çalışmalara,
- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün,
gıda kontrollerinde laboratuvar sonuçları olumsuz bulunan firmalara yönelik
yaptırımlara,
- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, 2002-2012 yılları arasında Adana’da yapılan yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına,
- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın,
tarım sigortası uygulamasına ve Antalya’da tarım sigortası yaptıran çiftçilere,
2003-2012 yılları arası çiftçilere
yapılan destek ödeneği miktarlarına,
Katılım öncesi yardım aracı kırsal
kalkınma birleşeni çerçevesinde ülkemizde kullanılan fonlara,
- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Okul Sütü Projesine ve bazı iddialara,
- Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, soğan ve pancar üreticilerinin sorunlarına,
İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/7194), (7/7195), (7/7196), (7/7197), (7/7198), (7/7199), (7/7200),
(7/7201), (7/7202), (7/7203), (7/7204),
(7/7205), (7/7206)
19.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Gazipaşa, Akseki ve İbradı ilçelerinin
turizm potansiyelinin artırılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/7223)
20.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, 2002-2012 yılları arasında Adana’da yapılan yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/7224)
21.- Antalya Milletvekili Tunca
Toskay’ın, Antalya’da kongre turizminin gelişmesi için yapılan çalışmalara ve
kongre merkezi inşaatına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/7225)
22.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, 2002-2012 yılları arasında Adana’da yapılan yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/7276)
23.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Manisa’da çalışan trafo sayısına ve trafoların yenilenmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/7312)
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, koruma altında bulunan çocukların bağlı kurum ve kuruluşlarda
istihdamına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/7462)
25.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, bir sinema ve tiyatro sanatçısının sinema filmi için Bakanlıktan
aldığı iddia edilen yardıma ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/7594)
26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, yeni yapılacak olan Başbakanlık yerleşkesinin
inşaat ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/7630)
27.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, yapılacak yeni Başbakanlık binası ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı
(7/7697)
28.- Denizli Milletvekili Adnan
Keskin’in, Bakanlığın bankalardan aldığı promosyonlara
ve Bakanlık özel kaleminin harcamalarına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in cevabı (7/7719)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.04’te açılarak altı oturum yaptı.
Bolu Milletvekili Tanju Özcan, Türk futbolunun geleceğine,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Adıyaman’da toplumsal
barışın önemine,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Millî Eğitimde millîlik sorununa,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, hayvancılıkla ilgili
sorunlara,
Amasya Milletvekili Ramis Topal, Mustafa
Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin
yazılışının 93’üncü yıl dönümüne,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, çiftçilerin zor durumda
olduğuna ve Hükûmetin çiftçiyi koruyan politikalar üretmesi gerektiğine,
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana’da
Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur olan
vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Karabük ilinin çevre
sorunlarının ulaştığı boyutlara,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, tutuklu
milletvekillerine ve özel görevli mahkemelerin kaldırılması gerektiğine,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, 19 Mayıs
2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol açtığı mağduriyetlerin hâlâ
giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir alması gerektiğine,
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlattığına,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan,
Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit
ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde kene vakalarında artış olmasının halkta
endişe yarattığına,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, hava sıcaklıklarının arttığı
bugünlerde orman yangınları konusunda dikkatli olunması gerektiğine,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında disiplin cezaları
verildiğine, okuldan atıldıklarına ve Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi
gerektiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesindeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan
üyelik için Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop
Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı
kayıt dışı ticaretin (10/313),
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme
Raporu ve diğer temel belgeler ışığında acil reform yapılması gereken alanların
tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik
sürecinde yaşanan sorunların (10/314),
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin,
organize sanayi bölgelerinin sorunlarının (10/315),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/612, 2/360, 2/600) (S.
Sayısı: 271) görüşmelerine devam edilerek yapılan açık oylamadan sonra kabul
edildi.
3’üncü sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa
Komisyonu Raporlarının (1/626) (S. Sayısı: 276) görüşmelerine başlandı, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Eskişehir Milletvekili Bedii
Süheyl Batum’un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesine,
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu, Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan’ın, kendisinin yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 14 Haziran 2012 Perşembe günü saat
14.00’te toplanmak üzere 23.14’te birleşime son verildi.
Meral AKŞENER |
Başkan Vekili |
|
Bayram
ÖZÇELİK Mustafa HAMARAT Muhammet Bilal MACİT |
Burdur Ordu İstanbul |
Kâtip Üye Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
167
14
Haziran 2012 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in; Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/661) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2012)
2.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçer ve 2 Milletvekilinin; Tarsus Adıyla Bir İl Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/662) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.06.2012)
3.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 15 Milletvekilinin; Siverek Adıyla Bir İl Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/663) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07.06.2012)
4.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile 8 Milletvekilinin; Ceyhan Adıyla Bir İl Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi (2/664) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08.06.2012)
5.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in; Tekirdağ İlinde Sağlamtaş Adı ile Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/665) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08.06.2012)
6.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu ve 6 Milletvekilinin; Polis Vazife ve Selahiyet Kanununun İki Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/666) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.06.2012)
7.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in; Tekirdağ İlinde Velimeşe Adı ile Bir
İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/667) (Plan ve Bütçe ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 08.06.2012)
Raporlar
1.- Gümrük İşbirliği
Konseyinin Gümrük İşbirliği Konseyini Kuran Sözleşmede Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Tavsiye Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/608) (S. Sayısı: 272) (Dağıtma
tarihi: 14.06.2012) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Nijerya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Göç Konularına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/616) (S. Sayısı: 273) (Dağıtma tarihi: 14.06.2012)
(GÜNDEME)
3.- Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 274) (Dağıtma tarihi:
14.06.2012) (GÜNDEME)
4.- Eşya Ticaretindeki
İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/628) (S.
Sayısı: 275) (Dağıtma tarihi: 14.06.2012) (GÜNDEME)
5.- Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve
Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Türk Ceza Kanununun
Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar Kanununda Yer Alan Maddelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 34 Milletvekilinin; 5271 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Osman Oktay Ekşi’nin; Türk Ceza Yasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi’nin; 3713 Sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6 ve 7’nci Maddelerinin
Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Yasa Teklifi; İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel’in; Terörle Mücadele Kanununda Bazı Maddelerin Değiştirilmesine İlişkin
Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy’un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (1/565, 2/90, 2/120, 2/223,
2/257, 2/268, 2/292, 2/322, 2/326) (S. Sayısı: 278) (Dağıtma tarihi:
14.06.2012) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, iş adamlarının yurt dışına, vizesiz seyahat
edilebilmelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1832) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, işsizlik sorununa ve 2010-2011 yıllarında kamu
kurum ve kuruluşlarındaki istihdama ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1833) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, TÜİK tarafından açıklanan verilerin
güvenilirliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1834) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizdeki süt tüketimine ve fiyatlarına ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1835) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yerel yönetimlerin gıda işletmeciliği
yapmalarının yol açtığı sorunlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1836) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizdeki özel güvenlik sektörüne ve
çalışanlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1837) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizde maden araması yapan yabancı
firmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1838) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bir beldeye sulama kanalı
yapılmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
9.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bazı beldelere sulama kanalı
yapılmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1840)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
10.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bir köyün su şebekesi sorununa
ilişkin Orman Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1841) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı Kalealtı-İğde
sulama sahasında bulunan kanalların kapalı sisteme alınmasına ilişkin Orman ve
Su İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1842) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ikili eğitim öğretim yapan okullara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1843) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
13.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, meslek lisesi öğrencilerinin okulu terk etme
oranlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1844)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki Kısık yolunun tamamlanmasına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1845) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’da bir beldedeki yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1846) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
16.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, hemşirelerin acil servis ve yoğun bakım
bölümlerinde yaşadığı sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1847) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, hipertansiyona bağlı hastalıklara ve alınan
önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1848) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
18.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, son 5 yıl içinde ülkemizde yaşanan kene
ısırması vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1849)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
19.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, insan sağlığını tehdit eden ürünlerin
denetimine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1850) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
20.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, tüm havacılık hizmetlerinde grev yasağı
getirilip getirilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1851) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
21.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bir köyün su deposu sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1852) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
22.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, ülkemizdeki termal turizme ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1853) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
23.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, yükseköğretim öğrencilerine verilen
kredilerin geri ödemelerine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1854) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
24.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Bakanlıkta ve bağlı kuruluşlarında
çıkarılan dergilere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1855) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
25.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, İmamoğlu’nda bir köydeki sağlık ocağına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1856) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
26.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, 2010 yılı KPSS sorularının çalınmasıyla ilgili soruşturmaya
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1857) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
27.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un bazı ilçelerindeki öğretmen atamalarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1858) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
28.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Bakanlığa bağlı hastanelerde alınan güvenlik tedbirlerine
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1859) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
29.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, obezite hastalığına ve alınan
önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1860) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
30.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, cinsiyet ayrımcılığına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1861) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
31.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, 29 yaşından büyük öğrencilerin askerliklerini
erteleyemeyeceği iddialarına ilişkin Milli Savunma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1862) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
32.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki dere yatakları ve köprülere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1863) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
33.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) sözlü soru önergesi (6/1864) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
34.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, canlı hayvan ve et ithalatına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1865) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
35.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Erzurum ve Elazığ illerindeki turizm yatırımlarına ve bu illerin
tanıtımlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/1866)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
36.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, yeşil kart sahiplerinin sayı, yaş, cinsiyet ve tahsil
bilgilerine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1867) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
37.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesi öğrencilerinin harç ve yurt ücretlerine
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/1868) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
38.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu ve hükümlü çocuklara yönelik hizmetlere ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1869) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
39.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu ve hükümlü çocuklara ve bunların istismarına
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1870) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01.06.2012)
40.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, 2002-2012 yılları arasında batan gemilere
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1871) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
41.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Bakanlıkta görev yapan tütün teknolojisi mühendislerinin özlük
haklarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1872) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
42.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Kelkit Irmağındaki Erbaa HES Projesine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1873) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
43.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, Küçükçekmece Belediyesinin özel yurt inşaatlarının yapı ruhsat
işlemleri ile ilgili bir kararına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1874) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, TBMM’de çalışan ve emekli olan personele ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/7915) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
2.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bazı ifadeleri kullanmanın suç sayılıp sayılmayacağına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7916) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu
seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7917) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık koruma görevlileri ile koruma
araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7918) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, il genel meclisi üyelerinin özlük haklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7919) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Alo Gıda 174 hattına gelen ihbar ve
şikâyetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7920) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PARDUS İşletim Sistemine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7921) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
8.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Uludere olayıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/7922) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
9.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bakım yetkisini iptal ettiği
bir havacılık şirketi ile ilgili iddialara ve Ankara Büyükşehir Belediyesi
tarafından yapılan ihaleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7923)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
10.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, engellilerin kamuda ve özel sektörde istihdamının artırılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7924) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
11.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, yabancılara mülk satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7925) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
12.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, sınır ötesi harekat ve müdahalede
bulunulması amacıyla Hükümete verilen iznin kullanılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7926) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, İstanbul’daki taksi ve minibüslere kesilen trafik
cezalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7927) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
14.- Bitlis Milletvekili Husamettin Zenderlioğlu’nun,
koruculuk sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7928)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
15.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Balıkesir’deki bir köy okulu
binasının mescide dönüştürülmesine ve köy halkının Cemevi
talebine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7929) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
16.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, kürtaj ve sezaryenle ilgili açıklamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7930) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
17.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, kredi kartı mağdurlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/7931) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
18.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7932) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
19.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, 2003-2012 yılları arasında Bakanlıklara yapılan bilgi
edinme başvurularına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7933)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
20.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, güvenlik güçlerinin biber gazı kullanması sonucu bir
kişinin yaşamını yitirdiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7934) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
21.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, Güdül’deki bir öğrenci yurdunda
cinsel istismar ve taciz iddialarıyla ilgili haberlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7935) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
22.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/7936) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
23.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, Ergenekon davası ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7937) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
24.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, işine son verilen bir gazeteciye ve basın
özgürlüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7938) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.05.2012)
25.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, sendika ve toplu iş sözleşmesi düzenine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7939) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
26.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, protestoya katılan bir öğrencinin polis darbesi sonucu
bebeğini kaybettiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7940) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TRT personeline ve TRT’nin yayın
politikalarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/7941) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
28.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu
seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/7942) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu
seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/7943) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
30.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/7944)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
31.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Diyanet İşleri Başkanlığındaki atamalara ve bu
atamaların yasal dayanaklarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ)
yazılı soru önergesi (7/7945) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
32.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, ceza ve tevkif evlerinin standartlarına ve tutuklu ve
hükümlülerin sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7946)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
33.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7947) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
34.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ta yapıldığı iddia
edilen organ ve doku ticaretine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7948) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
35.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, tutuklu bulunan bir gazeteciye ve
tutukluluk sürelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7949)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
36.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Mustafa Kemal Üniversitesi
öğrencileri hakkında açılan soruşturma ve davalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7950) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
37.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, hasta çocuğu olup tutuklu yargılanan annelere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7951) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
38.- İstanbul Milletvekili
Fatma Nur Serter’in, 2010 yılında KPSS Eğitim Bilimleri sınavındaki kopya
iddiaları ile ilgili soruşturmanın akıbetine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7952) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
39.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İmralı Cezaevine ulaşım şartlarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7953) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2012)
40.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7954) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
41.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, bakıma muhtaç çocuğu olup tutuklu yargılanan annelere ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7955) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
42.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, 2002-2011 yılları arasında SHÇEK tarafından bakılan
çocuklarla ilgili verilere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7956) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
43.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7957) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
44.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Karaman’da kurulacak olan çimento fabrikası ve
klinker tesisine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7958) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
45.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Bursa’da SGK’ya kayıtlı prim
borcu olan firmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7959) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
46.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, grev yapan havacılık sektörü çalışanlarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7960) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
47.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, toplu iş sözleşmesi düzenine ve kamu görevlilerinin grev
haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7961) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
48.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Suriye sınırında bir tampon bölge
oluşturulacağı iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7962) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
49.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu
seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7963) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
50.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Afganistan’da şehit olan askerlere ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7964) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
51.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, bir İngiliz gazetesindeki Türkiye ile ilgili haberlere
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7965) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
52.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
53.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PARDUS İşletim Sistemine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7967) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
54.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Dünya Uygur Kurultayına ve
Sincan Uygur Özerk Bölgesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7968) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
55.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, Suriyeli muhaliflere yaptığı bir açıklamaya ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7969) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
56.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, gençlik kamplarına ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7970) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
57.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, milli sporcuların atamalarının yönetmeliğe aykırı yapıldığı
iddiasına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
58.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, sporda şiddete ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7972) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
59.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un, seyircisiz oynama cezası verilen futbol maçlarını kadın ve
çocukların ücretsiz izlemesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7973) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
60.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, bazı futbol kulüplerinin uluslararası turnuvalarda temsilinin
engellenmesine ve futbolun desteklenmesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7974) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
61.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şap hastalığı nedeniyle bir çok ilçe, belde ve
köyde hayvanların zarar gördüğü iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7975) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
62.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sıfır faizli hayvancılık kredisi uygulamasına
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7976)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
63.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendisliği mesleğine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7977) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
64.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, kadın ve erkek tarım işçileri arasındaki
yevmiye farkına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7978) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
65.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak-Eşme’de dağıtılan
büyükbaş hayvanlara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7979) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
66.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, Pazar’da yaşanan dolu afetinden zarar gören çiftçilere ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7980) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
67.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, 2002-2012 yılları arasında şap hastalığı ile ilgili
verilere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7981) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
68.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında ödenen tazminatlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7982) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
69.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Suriyeli isyancı gruplara silah yardımı yapıldığı iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7983) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
70.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Köylere Hizmet Götürme Birliklerinde
çalışan personelin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7984) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
71.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
72.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bir köyün kanalizasyon sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7986) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
73.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bazı köylerin kanalizasyon
ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
74.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’da bir köyün su deposunun yenilenme
ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
75.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir beldenin kanalizasyon ve
içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7989)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
76.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir beldenin kanalizasyon ve
içme suyu isale hattının yenilenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7990) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
77.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir köyün içme suyu sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7991) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
78.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir beldenin yol, su ve
kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
79.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’a bağlı bir beldenin yolunun ve
kanalizasyon hattının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7993) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
80.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, alkollü içeceklere konulan ÖTV’nin kaçakçılığı
artırıp artırmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7994)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
81.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, güvenlik güçlerinin biber gazı kullanmasına ve
Yalova’da hayatını kaybeden bir kişi ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7995) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
82.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, güvenlik güçlerinin biber gazı kullanmasına ve Yalova’da
hayatını kaybeden bir kişi ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7996) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
83.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Yalova’da güvenlik güçlerinin biber
gazı kullanması sonucu bir kişinin hayatını kaybettiği iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7997) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
84.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, Yalova’da güvenlik güçlerinin biber gazı kullanması sonucu
bir kişinin hayatını kaybettiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7998) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
85.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Kadıköy-Kartal Metro Hattı Projesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7999) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
86.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Karakaya Baraj Gölünde meydana gelen
feribot kazasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8000)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
87.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Mersin’e KÖYDES, BELDES, İl Özel İdaresi ve çeşitli
bakanlıklar tarafından gönderilen ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8001) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
88.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Ataşehir İlçesi Kaymakamlık binası
ile Kaymakamlığa bağlı birimlerin ayrı ayrı binalarda bulunması nedeniyle
yaşanan mağduriyete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
89.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Maltepe ilçesi Kaymakamlık binası ile Kaymakamlığa bağlı
birimlerin ayrı ayrı binalarda bulunması nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8003) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2012)
90.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa-Merkez’deki bir köyün bazı sorunlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8004) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2012)
91.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa-Merkez’deki bir köyün elektrik ve yol sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8005) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31.05.2012)
92.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, güvenlik güçlerinin biber gazı kullanması sonucu bir
kişinin hayatını kaybettiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8006) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
93.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, kalkınma ajansı heyetlerinin yurt dışı
ziyaretlerine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8007)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
94.- Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, kalkınma ajanslarında emekli
valilerin görev almasına ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8008) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
95.- Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, Magarsus
Antik Kenti kazı çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8009) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
96.- Adana Milletvekili
Ümit Özgümüş’ün, Anavarza Kalesi ve Antik Kentine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8010) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.05.2012)
97.- Trabzon Milletvekili
Mehmet Volkan Canalioğlu’nun, çaya uygulanan KDV oranının düşürülmesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8011) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
98.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, rötarlar ve uçuş iptalleri nedeniyle THY tarafından yolculara
ödenen tazminatlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8012)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
99.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Milli Piyango İdaresi sorumluluğundaki şans oyunlarının
denetimine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8013) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.05.2012)
100.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bir ders kitabında yer alan bir şiirdeki bazı ifadelerin
çıkarılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8014)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
101.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8015)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
102.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PARDUS İşletim Sistemine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8016) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
103.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki bir lisenin pansiyon ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8017) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.05.2012)
104.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, milli sporcuların atamalarının yönetmeliğe aykırı yapıldığı
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8018)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
105.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Askeri Liseler ve Bando Astsubay Hazırlama
Okulu Sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8019)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
106.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci devamsızlıklarına ve
alınan sağlık raporlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8020) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
107.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, 29 yaşını dolduran üniversite öğrencilerinin askerlikle
ilgili sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8021) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
108.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8022)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
109.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, egemenliğimiz altındaki ada ve adacıklar ile HELİPED’lere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8023) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
110.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personeli ile ilgili bazı
verilere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8024)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
111.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, 2002-2003 yıllarında Ege Denizinde Türk ve Yunan savaş
gemileri arasında bir kriz yaşanıp yaşanmadığına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8025) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
112.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, Uludere olayına ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8026) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
113.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deodorantlarda kullanılan alüminyumun meme
kanseri riski taşıdığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8027) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
114.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, plastik ürünlerin kullanımının insan sağlığına
olan etkilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8028)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
115.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hizmete açılmayan Dumlupınar Üniversitesi
Merkez Yerleşkesi içerisindeki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8029) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
116.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Devlet Hastanesinin inşaatına
başlanılmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8030)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
117.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında Kütahya ili sağlık
hizmetleri verilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8031)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
118.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet
olaylarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8032) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
119.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PARDUS İşletim Sistemine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8033) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
120.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, kürtaj ve sezaryen uygulamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8034) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
121.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak’ta yapıldığı iddia
edilen organ ve doku ticaretine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8035) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
122.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezine ve Merkeze gelen
şikâyetlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8036) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
123.- Muğla Milletvekili
Nurettin Demir’in, sağlık çalışanlarının döner sermaye gelirlerinde yapılan
kesintilere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8037) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31.05.2012)
124.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, 2002-2012 yılları arasında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
Hastalığı verilerine ve alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8038) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.05.2012)
125.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Başbakan’ın kürtajla ilgili bir açıklamasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8039) (Başkanlığa geliş tarihi:
31.05.2012)
126.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8040)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
127.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yeni dijital radar sistemine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8041)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
128.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, PTT memurları ve dağıtıcılarına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8042)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
129.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve firma çalışanlarının
sorunlarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8043) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
130.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bazı köy yollarının yapımına ve
asfaltlarının yenilenmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8044) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
131.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 444’lü numaralar aracılığıyla yapılan para
transferlerine ve yaşanan mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8045) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.05.2012)
132.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu’nun, Elbistan’daki bazı yolların yapım ve onarımına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
133.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Türkiye’deki havaalanlarına, uçuş sayılarına ve yaşanan rötarlara
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8047) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
134.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firmaların
çalışanlarının sorunlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/8048) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
135.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlara hizmet sağlayan taşeron firmalara ve taşeron firmaların
çalışanlarının sorunlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/8049) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
136.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, binalardaki yangın
merdivenlerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8050) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
137.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, yapılan jeotermal sondajlara ve
çevreye etkilerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8051) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.05.2012)
138.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Uludağ Milli Parkı giriş ücretlerine yapılan zamma
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8052) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.05.2012)
139.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, kürtajla ilgili ifadelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8053) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
140.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, Düzce’de halen prefabrik konutlarda yaşayan depremzedelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8054) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
141.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, emekli bir Genelkurmay Başkanı döneminde yaşananlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8055) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
142.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Çek Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun sonrası çek
kullanımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8056) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
143.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, kamu çalışanlarına yapılan zamma ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8057) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
144.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, özelleştirilen kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların başka
kurumlara atanmak suretiyle hak kaybına uğradıkları iddiasına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/8058) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
145.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde meydana gelen
ayaklanmalar nedeniyle Türk şirketlerinin karşılaştıkları sorunlara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8059) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
146.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Malatya-Kürecik’teki
radar sistemine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8060)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
147.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Türkiye-Suriye ilişkilerine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8061) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
148.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde meydana gelen
ayaklanmalar nedeniyle Türk şirketlerinin karşılaştıkları sorunlara ilişkin
Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/8062) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
149.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında gerçekleşen cari
açık değerlerine ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/8063) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
150.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Türkiye’de gerçekleştirilecek U-20 Dünya Futbol Şampiyonasına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/8064) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
151.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak’ın, Bakanlığa verilen maç
davetiyelerine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/8065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
152.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bir siyasi partinin İstanbul Olağan Kongresinin
gerçekleştirildiği stadyuma ödenen ücrete ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8066) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
153.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, nişasta bazlı
şekerlerin kullanım alanlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8067) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
154.- Gaziantep
Milletvekili Edip Semih Yalçın’ın, Nizip’te dolu yağışı nedeniyle çiftçilerin
yaşadığı mağduriyete ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8068) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
155.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, Boyabat’ta meydana gelen dolu sonucu çiftçilerin yaşadığı
mağduriyetin giderilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8069) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
156.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, esnaf ve sanatkârların bazı sorunlarına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8070) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
157.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, esnaf ve sanatkârlara yönelik çalışmalara ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8071) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
158.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, esnaf ve sanatkârların ticaret sicili kayıtlarında ustalık
belgesi aranmamasına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8072) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
159.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Esnaf Şûrası toplantılarına ilişkin Gümrük ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8073) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
160.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, SGK Yönetim Kurulunda esnaf ve sanatkârların temsil
edilmemesine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/8074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
161.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, polis memurlarının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8075) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
162.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, valiliklere gönderilen büyükşehir belediyelerinin sınırlarının
değiştirilmesine yönelik bir genelgeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8076) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
163.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat’taki içme ve kullanma sularının denetim sonuçlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8077) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01.06.2012)
164.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ayaydın’ın, Mardin ili konulu bir TV programına konuk olarak davet
edilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
165.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da bir köyün yol, su ve elektrik
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8079) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
166.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da bir köyün yol, su ve kanalizasyon
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8080) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
167.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, dünya miras listesindeki kültürel ve doğal varlıklarımıza
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8081) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
168.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, yerli ve yabancı turistlerin müze ve ören yerlerini ziyaret
etmelerini sağlamaya yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8082) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
169.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, ülkemizdeki kültür turizminin canlandırılmasına yönelik
çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
170.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, turizm sezonunun bütün bir yıla yayılmasına yönelik çalışmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/8084) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
171.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, 2009-2012 yılları arasında belediyelere altyapı uygulama
projeleri kapsamında yapılan mali yardımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8085) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
172.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa ve İzmir’in U-20 Dünya Futbol Şampiyonasının yapılacağı
iller arasından çıkarılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8086) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
173.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, Bakanlıktaki bazı personele 666
sayılı KHK’ya aykırı mesai ücreti ödemesi yapılmasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8087) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
174.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, Bakanlıktaki bazı personele verilen
mesai ödemesinin performansa etkisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8088) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
175.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, Bakanlıktaki bazı personele ödenen
farklı mesai ücretlerinin performansa etkilerine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8089) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
176.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, vergi dairesi müdür ve müdür
yardımcılarının yurt dışında eğitime gönderilmesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8090) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
177.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, Bakanlıktaki bazı personele diğer
birimlerden farklı mesai ücreti verilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8091) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
178.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, 2-B arazilerinin fiyatlandırılması ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8092) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01.06.2012)
179.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Selendi yaprak tütün işleme depolarının atıl kaldığı
iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8093) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01.06.2012)
180.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deprem mağduru ilk ve ortaöğretim
öğrencilerinin mağduriyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8094) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
181.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı birimlerde görev yapan usta
öğreticilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8095)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
182.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, okullardaki şiddet olaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8096) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
183.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, eğitim çalışanlarına yönelik şiddet olaylarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8097) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
184.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Alo 147 ve Bağış Genelgesi uygulamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8098) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
185.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, eğitim sisteminin bazı sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8099) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
186.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak’ın, Suriye sınırındaki mayınların
temizlenmesi için yapılan ihaleye katılan şirketlere ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8100) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
187.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Pınarhisar’da
kamulaştırılacak arazilerin mağduriyete yol açacağı iddialarına ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8101) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
188.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, İzmit’teki iki köyün sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8102) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
189.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, Şenpazar ve köylerinde içme suyundan kaynaklanan
Hepatit-A hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
190.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Salihli Devlet Hastanesinin kapasitesinin artırılmasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8104) (Başkanlığa geliş tarihi:
01.06.2012)
191.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, yasal ve yasadışı kürtaj operasyonlarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8105) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
192.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol projesindeki köprülerle ilgili
çalışmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8106) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
193.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yoluna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8107) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01.06.2012)
194.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Salihli Organize Sanayi Bölgesinin yaya geçidi sorununa ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/8108)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
195.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, karayollarında geçiş ücretlerinin belirlenmesi hakkındaki
yönetmeliğin yürürlüğe girmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8109) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
196.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, Devrekâni Kavşağı ve Oyrak
Mevkiindeki yol yapımına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8110) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
197.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, Kadıdağı Mevkiindeki yol
yapımına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8111) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
198.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, KOBİ’lerin kullandığı kredilere ilişkin Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/8112) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
199.- İstanbul Milletvekili
Aydın Ayaydın’ın, Mardin ili konulu bir TV programına konuk olarak davet
edilmemesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/8113) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
200.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, bir hükümlüyle ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8114) (Başkanlığa geliş tarihi: 01.06.2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 Milletvekilinin, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/316) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2011)
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Dersim olaylarında kaybolduğu iddia edilen
kız çocuklarının akıbetlerinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/317) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2011)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı şahısların mezar yerlerinin
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/318) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/11/2011)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, Kadının Korunmasına ve Ailenin Korunmasına Dair Kanunun
yeterliliğine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6065)
2.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata’nın, bir tutuklunun başka bir cezaevine nakli ve sağlık durumuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6066)
3.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
internet sitesinden vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6067)
4.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, tez veya kitap yazan hükümlü ve
tutukluların ihtiyaçlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6068)
5.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu avukatların Avukatlık Kanununun sağladığı
güvencelerden yararlanamadıkları iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6069)
6.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, avukatların sorunlarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6070)
7.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, tutuklu ve mahkumların
sorunlarına ve cezaevi koşullarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6071)
8.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6072)
9.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’in Zeydan
Mahallesinde meydana gelen heyelana ve alınan tedbirlere ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6510)
10.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Anadolu Ajansının resmi internet sitesinden Mustafa Kemal
Atatürk ibaresinin çıkarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6671)
11.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, şehit yakınları ve gazilerle ilgili yasal düzenleme ihtiyacına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6672)
12.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6673)
13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kişisel bilgilerin toplandığı ve bunların kayıt
altına alındığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6674)
14.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, 23 Nisan’da Anıtkabir’de düzenlenen törene katılmamasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6676)
15.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sitesinde siyasi
parti üyelik bilgilerinin yayınlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6677)
16.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Malatya Kürecik’te kurulan füze
kalkanı sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6678)
17.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, küçük ölçekli üretim yapan anason üreticilerinin
ürünlerini piyasa fiyatının altında satmak zorunda kalmalarından kaynaklanan
mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6679)
18.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6680)
19.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Hatay-Yayladağı kampında Suriyeli
isyancıların barındırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6682)
20.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, tarihi bir caminin ahır
yapılması ve dini bir kitabın toplatılmasına dair açıklamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6685)
21.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, Erzincan’daki özel sektöre ait bir fabrikanın kamu
hisselerinin satışı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6686)
22.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, işsizlikle beraber lüks otomobil satışının artmasındaki
çelişkiye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6687)
23.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, AVM’lerin sayısına ve küçük esnafın
mağduriyetinin giderilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/6688)
24.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, yabancı sermayeli bankalara ve bunların taşınmaz mal
edinmelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6690)
25.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Keban Barajı üzerine inşası düşünülen köprüye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6691)
26.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Devlet kurumlarına ait internet siteleri sayısına ve
Atatürk’ün resim ve sözlerinin kaldırıldığı internet sitelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6692)
27.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Atatürk ve Cumhuriyet dönemine yönelik
olumsuz atıflar ve kurumların internet sitelerinden Atatürk resminin ve adının
kaldırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6693)
28.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, kamu spotu reklamlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6694)
29.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, Kütahya Belediyesinde işe alımlarda iş organizasyon
sertifikası şartı getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6695)
30.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, kamu görevlilerine yerel dilleri
öğrenmeleri konusunda bir hazırlık yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6696)
31.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata’nın, 2009 yılında Bingöl Üniversitesinde eylem yapan öğrencilere
verilen cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6697)
32.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Kilis’te yardıma muhtaç ailelere dağıtılan kömüre ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6698)
33.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, emniyet ve yargı faaliyetlerinde yabancı uzmanların
çalıştırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6699)
34.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, TSK arazilerinin devrine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6700)
35.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan
personele ve yapılan atamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı
soru önergesi (7/6701)
36.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, 2002-2011 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığının
personel sayısı ve personel alımlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/6702)
37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı taşra
teşkilatlarında sözleşmeli olarak görev yapan Kuran Kursu personelinin
sorunlarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi
(7/6703)
38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/6704)
39.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyanet Vakfı tarafından Dini Yayınlar Fuarına bir
yayınevinin kabul edilmediği iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/6705)
40.- Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün’ün, Başbakanın Sivas olayları davası sonucundaki
değerlendirmelerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru
önergesi (7/6706)
41.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan
personel ve yapılan atamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/6707)
42.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/6709)
43.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, TMSF Başkanının görev süresinin bitmesine rağmen yerine atama
yapılmamasına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/6710)
44.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, kaza yapan ağır hasarlı araçların alım-satımına ve bunların
sigorta ile kasko işlemlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/6711)
45.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan
personele ve yapılan atamalara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay)
yazılı soru önergesi (7/6712)
46.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başbakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/6713)
47.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Başbakanın bir konuşmasındaki Gaziantep’teki bir camiyle
ilgili bazı iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/6715)
48.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6735)
49.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, engellilerin sayısına ve istihdamına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6736)
50.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, kamuda engelli istihdamına ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6737)
51.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, İstanbul’da işlenen bir kadın
cinayetine ve mağdur kadınlara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6738)
52.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6739)
53.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, kadın sığınma evlerine ve sayılarının artırılması
gereğine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6740)
54.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük’ün, kadına karşı şiddete ve İstanbul’da
gerçekleşen bir kadın cinayetine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6741)
55.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Avrupa
Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/6743)
56.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Avrupa Birliği Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6744)
57.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve yapıların
erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6745)
58.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/6746)
59.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, ürünlerin 2009-2012 arası piyasada gözetimi ve denetimi
çalışmalarına, ilgili konu ile kuruluşa ve tüketicinin doğru
bilgilendirilmesine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6747)
60.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, kamuda ve özel sektörde engelli istihdamına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6748)
61.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, Genel İdari Hizmetler Sınıfında çalışan
lisans mezunlarının ek gösterge rakamının yeniden düzenlenmesi ihtiyacına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6749)
62.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, yönetmelikte yapılan değişikliklerle bazı müdür kadrolarına
atanmada sınav şartının kaldırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6750)
63.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ikinci bir işte çalışan emeklilerin emekli
maaşlarından yapılan SGK katkı primi kesintilerine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6751)
64.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve yapıların
erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6752)
65.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, SGK’da yapılan atamalarla ilgili bazı
iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6753)
66.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, SGK çalışanlarının özlük haklarındaki bazı kayıplara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6754)
67.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6756)
68.- İzmir Milletvekili
Musa Çam’ın, 657 sayılı Kanun kapsamındaki 4-C statüsünde çalışan personele ve
bu personelin memur kadrolarına atanmasına yönelik çalışmalara ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6757)
69.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Mardin ve Batman illerinde evde bakım gören ve
yardım alanların sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6758)
70.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6759)
71.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, yeşil kartlı vatandaşların genel sağlık sigortası
kapsamına alınmaları sonrasında yaşadıkları sorunlara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6760)
72.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, ülkemizde işçi ve işyeri güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6761)
73.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, Genel Sağlık Sigortasına dahil
edilen yeşil kart sahiplerinin sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6762)
74.- Hatay Milletvekili
Refik Eryılmaz’ın, Suriye’ye karşı alınan ekonomik ve siyasi kararlara ve
İsrail’e karşı da benzer politika izlenip izlenmeyeceğine ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6772)
75.- İstanbul Milletvekili
Osman Korutürk’ün, Suriye politikasının uluslararası alandaki sonuçlarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6773)
76.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6774)
77.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6775)
78.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2003-2012 yılları arasında ele geçirilen kaçak
ürünlere ve kaçakçılıkla mücadeleye ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6805)
79.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6806)
80.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Gümrük ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6807)
81.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, bir vakfa ait yardım malzemelerinin hurdalığa atıldığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6808)
82.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, köy korucularının özlük ve sosyal
haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6809)
83.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, PKK tarafından kaçırılan kamu görevlisi ve
sivil vatandaşlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6810)
84.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, komiser yardımcılığı sınavı ile ilgili
bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6811)
85.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Kadıköy İlçesi Kaymakamlık binası ile Kaymakamlığa bağlı
birimlerin ayrı ayrı binalarda bulunması nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6812)
86.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Kocaeli’nin trafik sorununa ve alınan önlemlere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6813)
87.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, büyük şehirlerde egzoz dumanı ölçümlerine ve egzoz dumanının
çocuklar üzerindeki etkilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6814)
88.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, Azdavay İlçesinde bir mahallenin içme suyu sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6815)
89.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, Türkiye’deki isim istatistiklerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6816)
90.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6817)
91.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, Terörle Mücadele Kanunu’nun uygulaması ile ilgili
sorunlar ile tutuklu ve hükümlü çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6818)
92.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Türkiye’de tüketilen göz yaşartıcı gaz miktarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6819)
93.- Van Milletvekili Nazmi
Gür’ün, sınırlarda yaşanan ölümlerin engellenmesine yönelik çalışmalara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6820)
94.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6821)
95.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Karasu Nehri üzerindeki bir köprünün dayanıklılığına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6822)
96.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, İzmit şehir merkezi esnafının otopark ve aydınlatma
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6823)
97.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kartepe İlçesi Köseköy
Beldesinin kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6824)
98.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’deki Kaçak baz istasyonlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6825)
99.- Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın, Suriyeli sığınmacıların kamplarına harcanan paraya ve ülkemizde
doğal afetler nedeniyle zarar görenlerin mağduriyetlerinin giderilmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6826)
100.- Trabzon Milletvekili
Koray Aydın’ın, 2009 yerel seçimlerinden bu yana görevden uzaklaştırılan
belediye başkanlarının sayısı ve partilere göre dağılımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6827)
101.- Trabzon Milletvekili
Koray Aydın’ın, 2003 yılından bu yana terör örgütü tarafından kaçırılan kamu
görevlileri ve sivil vatandaşlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6828)
102.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6830)
103.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, İstanbul Fatih’te yapılan bir
inşaata ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6834)
104.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6835)
105.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin-Arhavi’deki tarihi
evlerin tescil edilmesine ve bakım çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6836)
106.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6837)
107.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, deprem bölgesinde çalışan taşeron işçilerin
deprem tazminatından yararlanmasına yönelik çalışmalara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6838)
108.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’ndeki dilenci sayısının artmasına ve alınan önlemlere
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6839)
109.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6842)
110.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Çukurova Üniversitesine ait Narenciye Araştırma ve
Gen Bahçesi olarak kullanılan alanın tahsisinin kaldırılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6843)
111.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl’ün, bir yıl içinde birden fazla gayrimenkul yada
araç satanlar için geriye dönük vergi incelemesi yapılacağı iddialarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6844)
112.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, ANTÇEV’in yurt
yapımı için yaptığı başvuruya olumsuz cevap verilmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6847)
113.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6848)
114.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, vergi dairelerinin geriye dönük gelir vergisi
mükellefiyeti tesis edeceği yönündeki açıklamalarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6849)
115.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, yeni Pedagojik formasyon
sertifika programı açılmaması kararının doğuracağı mağduriyete ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6850)
116.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına
çeşitli gider kalemleri için verilen ödenek miktarının yetersizliğine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6851)
117.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bakanlık Merkez teşkilatında çalışan şube
müdürlerinin Beşevler Kampüsünde görevlendirilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6852)
118.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Çankaya’daki Alparslan İlköğretim Okulunun bir kısmının imam
hatip lisesine dönüştürüleceği iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6853)
119.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Yükseköğretim Genel Kurulunda alınan bir kararla
Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının mağdur olmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6854)
120.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6855)
121.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Çukurova Üniversitesine ait Narenciye Araştırma ve
Gen Bahçesi olarak kullanılan alanın tahsisinin kaldırılmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6856)
122.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, FATİH Projesine ve Proje kapsamında
yapılan ihalelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6857)
123.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, öğrenci eğitim kamplarına ve bahar şenliklerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6858)
124.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, YGS ve KPSS ile ilgili yürütülen soruşturmanın
sonucuna ve son YGS sınavında şifreleme olup olmadığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6859)
125.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan gayri müslimlerin
anadil ve eğitim haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6860)
126.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6861)
127.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Pazarcık’taki emekli
bir öğretmenle ilgili bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6862)
128.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, YGS sınav sonuçlarına ve sınav sistemindeki değişikliklerin
yol açtığı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6863)
129.- Mersin Milletvekili
Vahap Seçer’in, Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının formasyon programlarının kaldırılması nedeniyle yaşadığı
mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6864)
130.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Bilim Doğası ve Bilim Okur Yazarlığı
adında bir seçmeli dersin olup olmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6865)
131.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, taşımalı eğitim uygulaması ve öğretmen
atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6866)
132.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, taşımalı eğitim uygulamasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6867)
133.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite yönetimlerinin bazı uygulamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6868)
134.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, okul öncesi eğitime ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6869)
135.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Milli Eğitim uzman yardımcılığı kadrosuna
öğretmenlerin başvurup başvuramayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6870)
136.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, okul yöneticilerinin aldıkları ek
ders ücretlerindeki adaletsizliklere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6871)
137.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, görevlendirilmek suretiyle geçici
görev yerlerine gönderilen depo öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6872)
138.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, öğretmenlerin ek ders ücretlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6873)
139.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Toplam Kalite Yönetimi ödüllerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6874)
140.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, okullardaki beden eğitimi derslerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6875)
141.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6876)
142.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/6877)
143.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Anıtkabir ziyaretçi sayısının internet sitesinde yıllık
olarak güncellenmesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6878)
144.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6880)
145.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6882)
146.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Ermenistan’daki Metzemor Nükleer
Santralinde olası bir kazanın yol açabileceği sağlık sorunlarına ve alınan
önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6885)
147.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli’nde aile hekimi ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6886)
148.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Bakanlık bünyesinde yapılan atama işlemlerinde aksaklıklar
olduğu iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6887)
149.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’da evsel atıkların yol açabileceği hastalıklara karşı
alınan önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6888)
150.- Diyarbakır
Milletvekili Emine Ayna’nın, GDO’lu ürünlerin insan
sağlığına etkilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6889)
151.- Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in bazı ilçelerindeki Devlet
Hastanelerinde kardiyoloji uzmanı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6890)
152.- Kayseri Milletvekili
Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki kanser vakalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6891)
153.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6892)
154.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’in tam teşekküllü hastane
ve ambulans helikopter ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6893)
155.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Hakkari’de açılması
planlanan Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6894)
156.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, sağlık serbest bölgeleri oluşturulacağı iddialarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6895)
157.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Nusaybin’de Devlet Hastanesi Ağız ve Diş sağlığı
ünitesinin ne zaman açılacağına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6896)
158.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve
emekli olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6897)
159.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, hasta güvenliğine ve doktor hatalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6898)
160.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, TCDD’nin özelleştirileceği iddialarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6899)
161.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6900)
162.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, mesleki araç sahiplerinin almakla yükümlü
oldukları belgelere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6901)
163.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Erbil’e uçak seferlerinin yapılabilmesi için
sürdürülen çalışmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6902)
14 Haziran 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini ve bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Aydın’ın büyükşehir yapılmasına yönelik
Hükûmet yetkililerinin açıklamaları hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili
Sayın Ali Uzunırmak’a aittir.
Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Aydın’ın büyükşehir yapılmasına yönelik
Hükûmet yetkililerinin açıklamalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, devleti yönetmek önemli bir mesuliyettir,
yapboz tahtası gibi deneme yanılma metotlarıyla devlet yönetmek tabii ki
AKP’nin dokuz buçuk yıllık iktidarında moda oldu.
Şimdi, bir “büyükşehir” vaveylası tutturuldu gidiyor ama “ileri
demokrasi” diyen AKP hiç vatandaşa danışmadan -büyükşehir veya bütünşehir; asıl önemli olan buradaki “bütünşehir”
tanımıdır- bir büyük sihir kelimesinin arkasına halkı takarak, halka ne
götürdüğü ne getirdiği bilinmeden bir dayatmayla bütünşehir
uygulamasına geçmek istemektedir.
Değerli milletvekilleri, bu, her şeyden önce insan haklarına ve
demokrasiye aykırı bir uygulamadır çünkü bütünşehir
uygulaması çok yönlü olarak halka birtakım yükler getirmekte, bunun yanında,
vaat edilenler halktan götürülenlerin yanında devede kulak kalmaktadır.
Bakın, Aydın’da otuz altı tane belde belediyesi kapatılacaktır. Bu
otuz altı belde içerisinde nüfusu 15 bine ulaşmış, 10 binin üzerinde aşağı
yukarı altı tane belediye vardır. Bunun yanında, diğer belediyelerin de
belediyeciliği orada halka hizmet veren konumdadır. Siz altı tane ilçe bazında
olabilecek belediyeyi kapatırken, otuz altı belediyeyi kaldırırken, burada
maalesef çok yanlış bir uygulamaya imza atmaktasınız. Hem vatandaş belediyesini
kaybetmekte hem de bütünleşmiş şehirde, köyde oturan vatandaştan kent
merkezinde oturan vatandaşa varıncaya kadar yüzde 100 vergiler arttığı gibi
yeni kalem vergiler vatandaşa bindirilmektedir. Bunlardan vatandaşın hiç haberi
yoktur. Vergiler yüzde 100 arttığı gibi, yeni vergiler vatandaşa bindirildiği
gibi sadece bir kandırma vardır ki “Büyükşehir, bütünşehir
olduğunuzda işte bütçeden yüzde 2,5 fazla gelir elde edeceksiniz, işte birtakım
hizmetler ayağınıza gelecek.” gibi kandırmacalarla vatandaş etkilenmeye
çalışılmaktadır.
Çok değerli milletvekilleri, nasıl büyükşehir, neden bütünşehir; teferruatıyla tartışılmalı. Meclisin de burada
uzun vadeli bu tartışmaya katılması gerekmektedir.
Bakın değerli milletvekilleri, dokuz buçuk yıllık iktidarınız
döneminde burada Türk Ticaret Kanunu’nu geçirdiniz, daha uygulamaya geçmeden
elli maddesini değiştirmek istiyorsunuz. Sporda Şiddet Yasası’nı geçirdiniz,
beş ay sonra değişiklik istendi ve yapıldı. Millî Eğitimde, dokuz buçuk yılda
“Otomatik pilota bağlandı.” teranesinden tutun, başka alanlara varıncaya kadar,
4+4+4’te uygulamanın ne olacağını, daha yönetmeliklere hâkim olamadan birtakım
tartışmaların içerisine girdiniz. Sayın Başbakan diyor ki: “Özel yetkili
mahkemeleri biz getirdik ama şimdi şikâyetçiyiz.” Kamu İhale Kanunu’nu 30 defa
değiştirdiniz.
Böyle bir ülke yönetmek, mesuliyetsizce “Ben yaptım oldu.” mantığı
içerisinde vatandaşın sırtına yükleyip vergileri “Ben seni büyükşehir yaptım.”
diyerek vatandaşın refah seviyesi artmıyor, fakire zengin soyadı vermekle
vatandaş zenginleşmiyor değerli arkadaşlar. Büyükşehirde oturan köylü oluyor.
Büyükşehirde oturanı “köylü” sıfatı kurtarsa gene iyi, şimdi bütünleşmiş şehir
uygulaması geldiği zaman köyde oturan vatandaşın, atık sudan, çöp vergisinden,
emlak vergisinden, yapı harçlarının artmasından tutun, köyün içerisindeki iki
–affedersiniz- hayvanını beslediği damını köyün mücavir alanının dışına
çıkartmak isteyecek.
Bu açıdan ben şunu önemle vurgulamak istiyorum: Bu konuda
büyükşehir yapılacak, bütünşehir yapılacak yerlerde
referandum yapılmalıdır, halk bilgilendirilmelidir ve bu referandumun
neticesine uyulmalıdır. Avrupa’da Amsterdam, Rotterdam gibi bazı şehirler
büyükşehir uygulamasını reddetmiştir. “Büyükşehir”deki
maksat, plan bütünlüğünün sağlanmasıdır. Plan bütünlüğü bütünşehir
tanımı içerisinde… Kuşadası’nın Kirazlı köyünden Buharkent’in Savcılı köyüne
varıncaya kadar bir bütünşehirde plan bütünlüğünü
savunmanın bir anlamı yoktur. Ama burada bir kurnazlık vardır; vatandaşın
vergileri yüzde 100 ve artı kalem vergileri artmakta, merkezî Hükûmet
vatandaştan yeni vergi elde etmeye çalışmaktadır ve kandırmaca olarak da “Bunun
yüzde 2,5’unu geri sana büyükşehir olduğunda veriyorum.” demektedir. Bu yanlış
bir uygulamadır ve hatta, Hanımefendileri buradadır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - …Sayın Hasan Celal Güzel Beyefendi’nin
gazetede yazdığı bir yazı vardır: “Sayın
Başbakan, Güneydoğu’da Diyarbakır Büyükşehir belediye uygulamalarından birtakım
rahatsızlıklar var.”
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Kimsenin rahatsızlığı yok, dört dörtlük
belediye. Heyet kurup gidelim.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – “Bu rahatsızlıklar varken başımıza yeni
şehir belediyesi uygulaması ile birtakım rahatsızlıklar yaratarak Türkiye’yi
farklı bir mecraya götürmenin ne anlamı vardır?” demektedir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Diyarbakır’ı görmeden konuşuyorsunuz.
Gelin, gidelim, misafir edelim.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Evet, rahatsızız Diyarbakır Belediye
Başkanının uygulamalarından. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını özümsemiş bir
belediye başkanı olacak. Öyle abur cubur açıklamalar yapmayacak. Dal, budak
açıklamaları yapmayacak. İktidar cevap veremiyorsa buna ben cevap veriyorum…
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür
ediyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İktidarla beraber verin daha iyi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Devletin Başbakanına “alçak”
demeyecek.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına öyle
açıklama yapmayacak. Ben muhalefet milletvekili olabilirim ama yapmayacak öyle
açıklamalar.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Gündem dışı ikinci söz, Balıkesir ilinin bütünşehir
olması hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Ayşe Nedret Akova’ya
aittir.
Buyurun Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in bütünşehir olmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aydın Milletvekili Arkadaşım gibi Balıkesir ilinin de bütünşehir olması konusunda Balıkesir halkı olarak
tereddütlerimiz bulunmaktadır.
Değerli milletvekillerim, Balıkesir, şu haritada da gördüğünüz
gibi bir tarafı Marmara Denizi’ne, bir tarafı Ege Denizi’ne sınırları olan bir
ilimizdir. Balıkesir iline Marmara Adası’nın uzaklığı 160 kilometredir değerli
milletvekilleri. Yine, efendim, Altınova beldemizin Balıkesir’e uzaklığı 138
kilometredir. Biz bu haritayı niye gösteriyoruz? Diyoruz ki: Balıkesir’de 892
köy ve 34 belde kapatılacaktır. Altınova, Akçay, Altınoluk, Küçükköy,
Edincik, ilçe olmayı hak eden beldelerimizdir. Bu
konuda da zaten talepleri mevcuttur, bulunmaktadır.
Bu nedenle, diyoruz ki, büyükşehir belediyesi olması hususunda
halkın ve Balıkesir’in mutlaka referandumla görüşlerinin alınması lazımdır.
Gazetelere yansıyor, devamlı bu konuda yöre halkının itirazları bulunmaktadır.
Diyorlar ki: “Sayın Başbakan, körfezin belde belediyeleri kapatılamaz.
Altınova, Küçükköy, Pelitköy,
Karaağaç, Büyükdere, Kadıköy, Zeytinli, Akçay, Güre ve Altınoluk kapatılamaz.”
demektedirler. Bu nedenle, bir ilin büyükşehir olması konusunda… Balıkesir
büyükşehir olabilir. Ne yapılır? Hudutlara pergel uygulanmak suretiyle…
Büyükşehir olmasına karşı değiliz. Ancak biz il sınırları hesap edilmek
suretiyle bütünşehir olmasına karşıyız. Bu sefer 34
belde belediyemiz kapatılmaktadır. Bandırma bölgemiz de, kendi körfez bölgemiz
de kesinlikle bu hususa karşı çıkmaktadırlar. Demokratik kitle örgütlerinin ve
halkın görüşlerinin alınması, o yöre halkının da bu konudaki bilgilerinin
alınması gerekmektedir.
Bu konuda tartışılması gereken çok önemli noktalar mevcuttur.
Nüfusun artması bu konudaki bir statüye kavuşmak için yeterli midir, değil
midir? Planlama içerisindeki kanunlar yeterli midir, değil midir? Her kent
büyükşehir olursa bir paye mi almış olur? Büyükşehir olunduğu zaman sorunlar
çözülüyor mu, yoksa daha mı artıyor? Büyükşehir olmayıp sorunları daha iyi
çözen kentlerimiz yok mudur? Büyükşehir olduktan sonra da sorunlarını hiç
çözemeyen kentlerimiz yok mudur? Bu konuyu bazı siyasi ve ekonomik
beklentilerin dar ufku içinde çözmek mümkün değildir. Balıkesir’in bütünşehir yapılması planı çerçevesinde körfezdeki belde
belediyelerinin ilçe belediyelerine bağlanması yönündeki çalışmalar
beldelerimizde tedirginlik yaratmaktadır.
Kışın on binlerce yerli halka, yazın da yüz binlerce tatilciye
hizmet götüren, yüz binlerce konut ve turistik tesis bulunan belde
belediyelerinin kapatılacak olması, belediyeciliğin temel kuralı olan yerinde
hizmet anlayışına aykırıdır değerli milletvekilleri. Yapılmak istenen uygulama
hizmet maliyetini artıracak, hizmet kalitesini ise düşürecektir.
Bu bağlamda biz diyoruz ki: Sınırları il sınırı olan büyükşehir
uygulamasında ilin mülki sınırı aynı zamanda büyükşehir belediyesinin sınırı
olmuş, mevcut belde belediyeleri bağlı olduğu ilçenin belediyesine mahalleler
olarak bağlanmıştır. Bu konuda beldeler ve köyler bulunmamaktadır.
Bu konuda da itirazlarımız vardır, diyoruz ki: İlk kademe
belediyelerinin tüzel kişilikleri kaldırılarak belirlenen ilçe belediyelerine
mahalleleri veya mahalle kısımlarıyla birlikte katılmaktadırlar. Bu konuda
belde belediyelerimiz kapatılıyor, ilçe belediyelerine de mahalle olarak
bağlanıyor.
Bu konuda yerinde inceleme yapılması, referandum uygulanması ve
Balıkesir halkının, Körfez belde halkının düşüncelerinin alınması gerektiğine
inanıyorum. Biz Balıkesir ilinin de bütünşehir olmasına
karşıyız. Balıkesir merkez olmak üzere, bir pergel sınır yapılmak üzere,
büyükşehir olabilir ancak bütünşehir belediyesi
olarak tüm ilin kapsam dâhiline alınması hususunda itirazlarımız bulunmaktadır.
Bu konuyu değerli takdirlerinize ve bilgilerinize arz ediyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akova.
Gündem dışı üçüncü söz Bolu’daki gelişmeler hakkında söz isteyen
Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’a aittir.
Buyurun Sayın Ercoşkun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un, Bolu’daki gelişmelere ilişkin gündem dışı
konuşması
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Genel
Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Ankara ile İstanbul arasında her köşesi muhteşem güzelliklere
sahip olan küçük ama doğal güzellikleriyle, ormanlarıyla, gölleriyle,
Abant’ıyla, Yedigöller’iyle, Kartalkaya’sıyla ama en
önemlisi muhteşem insan dokusuyla bir güzellik, bir potansiyel olan bir il
Bolu.
9 ilçesi, 4 beldesi ve 500 köyüyle yaklaşık 280 bin nüfusa sahip,
Türkiye’deki beyaz et sektörünün üçte 1’ine, ham deri sektörünün yüzde 50’sine
hitap eden, deniz turizmi hariç turizmin başta doğa, spor, termal ve inanç
turizmi olmak üzere tüm branşlarında gerçekten büyük
bir potansiyele sahip olan, yüzde 65’i ormanlarla kaplı Bolu’muzdaki son
dönemdeki bazı gelişmeleri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün Bolu için önemli bir gün çünkü bu kadar
büyük güzelliklere sahip olan, bu kadar fazla potansiyeli olan bir il olan
Bolu, ilk defa Ankara’da tanıtım günleri organize ediyor. Bugün saat 12.00’de
açılışını yaptığımız tanıtım günlerini hafta sonuna kadar, Ankara Atatürk
Kültür Merkezinde pazar gününe kadar devam ettireceğiz. Bolu’nun sahip olduğu
tüm güzelliklerin sunulduğu, tüm zenginliklerin Ankara’yla Türkiye’nin kalbinde
buluşturulduğu bu önemli güne bütün arkadaşlarımızı buradan davet etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Bolu’muzda öncelikle hepinizin tanıdığı,
bildiği rahmetli İzzet Baysal’ı bir kez daha saygıyla, minnetle anıyorum. Bir
insanın doğumundan ölümüne kadar alacağı tüm hizmetlerle ilgili yapmış olduğu
vakıf eserlerinin en önemlisi şüphesiz ki Abant İzzet Baysal Üniversitesi. Son
yıllardaki başarılı çalışmalarının bir meyvesi olarak geçtiğimiz yıl temelini
attığımız diş hekimliği fakültesine ilave olarak bu yıl kuruluşu onaylanan dört
fakültenin müjdesini Bolulu hemşehrilerimize buradan
vermek istiyorum: İlahiyat fakültesi, iletişim fakültesi, teknoloji fakültesi,
ziraat ve doğa bilimleri fakültesi. Toplam şu anda 23.500 öğrenciye sahip olan
Abant İzzet Baysal Üniversitesinin bu öğrenci kapasitesini 30 binlerin üzerine
çıkartması için gerçekten önemli bir adım. Emeği geçen tüm arkadaşlara, başta
rektörümüz olmak üzere teşekkür ediyorum.
Hükûmetimizin yapmış olduğu başarılı çalışmalar neticesinde
Bolu’nun her köşesini bir şantiye alanı olarak görmek mümkün. Başta TOKİ
çalışmaları olmak üzere Kıbrıscık’ta iki hafta önce
temelini attığımız TOKİ, Seben’de, Göynük’te, Pazarköy’de,
Gökçesu’da, Taşkesti’de ve
Mudurnu’da çalışmalarına devam ediyor. Önümüzdeki günlerde inşallah yeni temel
atma törenleri ile Bolulu hemşehrilerimizin
karşısında olacağız.
İlçe bağlantı yollarında ise Göynük yolumuzun, cumhuriyet
tarihinde kazma vurulmamış olan Göynük yolunun 31 kilometresinin ihalesi
tamamlanmış durumda ve çalışmalar son hızıyla devam ediyor. Aynı şekilde, Kıbrıscık-Bolu, Seben-Bolu, Mudurnu-Abant arasındaki yol,
gene Taşkesti-Abant arasındaki yol, Mudurnu Tepe
Karakolu mevkisindeki Karayollarına ait yollar
yatırım programlarına alınmış durumda ve ihale çalışmaları da bu anlamda devam
ediyor.
Kıbrıscık’ın, Seben’in, Dörtdivan’ın ve
Göynük’ün muhteşem tarım alanlarının sulanmasıyla ilgili baraj çalışmaları da
gene son dönemde yapılan temel atma törenleriyle devam etmiş durumda.
Aynı şekilde, Mengen’in artık Türkiye'ye değil dünyaya mal olan
Aşçılık Festivali’ni bu ay sonunda, inşallah ayın 30’unda Mengen’de gerçekleştireceğiz.
Toplumun tüm kesimlerinin gerçekten memnun olduğu sağlık
hizmetlerini Bolu’da da aynı şekilde görmemiz mümkün. Bu anlamda Göynük’te ve
Mengen’de hastane temel atmalarını bu yıl gerçekleştireceğiz. İnşallah
Mudurnu’da da eğer belediyenin yer verme çalışmaları neticelenirse bir hastane
temelini de atmış olacağız.
Turizmin çok önemli bir ayağı olan spor turizminin, kışın
Antalya’da gerçekleşen çalışmaların yazın Bolu’da gerçekleşmesini sağlamak
amacıyla spor alanında Bolu merkezde 3.500 kişilik bir kapalı spor salonuyla
beraber 160 yataklı kamp eğitim merkezi ve olimpik atletizm pistinin temelleri
de atılmış durumda.
Ben bu vesileyle emeği geçen tüm arkadaşlara buradan teşekkür
ediyor, Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.
10 arkadaşımıza 60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.
Sayın Tüzel…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüsü Hüseyin Çelik’in
BDP ve blok güçlerini “Kürtçü ırkçılar” olarak nitelendirmesini kınadığına ve
AK PARTİ’nin Kürtleri kendi hakları üzerinde söz
söyleyebilen bir halk olarak görmediğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in bugünkü açıklamasına değinmek
istiyorum. BDP ve blok güçlerini “Kürtçü ırkçılar” olarak nitelendirmesini
kınıyorum. Kürt sorununa ilişkin CHP-AKP görüşmesinden rahatsızlık
duyulmamıştır, aksine olumlu bulunmuştur. Ancak Kürtlerin kendi vatanlarında
yabancı muamelesi görmesinden rahatsızlık duyulabilir. İngiltere’de yaşayan
Pakistanlılara ana dillerinin seçmeli ders verilmesi örneğini vererek Kürtlerle
kıyaslamak ne insani ne vicdani ne de pedagojiktir. Yanlışlık, BDP’yi muhatap almayıp makul davranmaya çağırmak yanında
her gün tutuklamalara devam etme ikiyüzlülüğüdür. Diğer yanlışlıksa “Terör ve
Kürt sorununu ayrı ele aldık.” deyip halka zulmetmeyi sürdürmektir. AKP,
Kürtleri kendi hakları üzerinde söz söyleyebilen bir halk olarak görmüyor,
aslında yok sayıyor. On yıl önce olanlar-olmayanlarla bugünü açıklamak, “olumlu
adım” diye nitelendirmek, “Ben verirsem alırsınız.” tutumudur. İşte, çıkmaz
siyaset ve yol budur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hüseyin Çelik özür dilesin, özür, çok
ayıp etti!
BAŞKAN – Buyurun.
2.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya ilinin Kuluncak ve Arguvan
ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, dün son çıkan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yayınlanan kararnameye göre Kuluncak ve
Arguvan ilçelerindeki hâkim ve savcılar başka ilçelere tayin edildi. Tabii, hem
Arguvan hem Kuluncak bu konuda çok rahatsız oldu, ikisi de önemli ilçelerimiz,
özellikle Arguvan ilçesi cezaevi bulunan bir ilçe, Arguvan ilçesinde cezaevi
var. Ayrıca, köyleri -en uzak köy 50 kilometre- Sivas sınırında, buradaki
adliyelerin kapatılması yöre halkı için çok kötü olacak, hem Kuluncak için hem
Arguvan için. Hiç kimsenin haberi olmadan böyle bir karar alınmasını da doğru
bulmuyoruz. Bu konuda Hükûmetin gerekeni yapmasını rica ediyoruz çünkü Arguvan
önemli bir ilçe, Kuluncak da önemli bir ilçe. Buradaki adliye binaları
kapatılarak… Zaten geri bırakılmış, zaten yeteri kadar hizmet alamamış ilçeler
bunlar. Bu konuda Hükûmetin gerekeni yapmasını bekliyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –Sayın Erdem…
3.- Elâzığ Milletvekili
Enver Erdem’in, Türkiye’de meydana gelme ihtimali yüksek olan muhtemel
depremlerle ilgili Hükûmetin tedbir alıp almadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türk Kızılay Genel Başkanı Başdanışmanı Profesör Doktor Ahmet Mete
Işıkara, Türkiye’de deprem olma ihtimali yüksek olan iller haritasını açıkladı.
Bu haritada yer alan Van ve Fethiye’de öngördüğü depremler gerçekleşti. Doğu
Anadolu fay hattı üzerindeki Bingöl, Elâzığ, Malatya, Hatay’da 7 ve üzeri
deprem olabilme ihtimalinin yüksek olduğunu bildirdi. Yine Kuzey Anadolu fay
hattı üzerinde bulunan Erzincan ve Tokat illerinde de benzer şiddette depremler
beklenmekte.
Şimdi, ben, sayın Hükûmetten ve sayın
bakanlardan soruyorum: Bu meydana gelecek 7 ve üzerindeki depremlerle ilgili
alınan herhangi bir tedbir var mıdır? Bu alınan tedbirleri kamuoyuyla paylaşır
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurun.
4.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Aydın ilinin Didim ilçesinin Türkiye’nin en temiz kenti
yarışmasında 1’inci olmasına ve yaz nüfusu yoğun olan yerlere kış nüfusuna göre
değil de yaz nüfusuna göre kaynak aktarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Değerli arkadaşlar, Aydın ilinin Didim
ilçesi Türkiye’nin En Temiz Kenti Yarışması’nda 1’inci oldu. Öncelikle, bu
konudaki çevre duyarlılığı nedeniyle Didim Belediyesine ve Didim Belediye Başkanı
Sayın Mümin Kamacı’ya teşekkür ediyor, tebriklerimi sunuyorum.
Bu arada, çevre duyarlılığı konusunda bu kadar kıt kaynaklarla
ciddi hizmet veren belediyelerimize İller Bankası kaynaklarının aktarılması
sürecinde gereken hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle
Didim, Kuşadası gibi yaz nüfusu yoğun olan yerlerde kış nüfusuna göre değil de
yaz nüfusuna göre kaynak aktarılması konusunda Hükûmete çağrıda bulunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Hükûmetin ortaya koyduğu yerelleşme hedefiyle
sosyal ve siyasi yıkım yapmasını, tarihî ilçeleri yok etmesini kınadığına
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, ben Meclis aracılığıyla bir konuyu izah etmek
istiyorum. Bu Hükûmet “yerinden yönetim, yerelleşme” diyerek bir hedef koydu
ortaya. Şimdi, Adana’nın Saimbeyli ilçesi var, 20 bin nüfuslu. 1920’de
kurulmuş, çok derli toplu bir ilçe. Bunu güçlendirme noktasında bütün kamu
yatırımlarında biz yardımcı olduk. Şimdi bu Hükûmetin bu sosyal ve siyasi yıkım
projesini, bu tarihî ilçeleri yok etme, ortadan kaldırma şeklinde bir icraat
yapmasını kınıyorum, protesto ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Batum Havaalanı’na Ankara’dan
uçuşların iptal edilmesinin mağduriyete sebep olduğuna ve Artvin ilinin Ardanuç
ve Arhavi ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Batum Havaalanı Gürcistan Hükûmetiyle yapılan ortak anlaşma ve
sözleşme gereğince iki ülke tarafından kullanılmaktadır. Bugüne kadar Ankara ve
İstanbul uçuşları gerçekleşmesine rağmen yakın zamanda Ankara uçuşları iptal
edilmiştir. Ankara uçuşlarının iptal edilmesi nedeniyle büyük bir mağduriyet
vardır, bunun öncelikle giderilmesini talep ediyoruz, Hükûmetin buna duyarlı
olmasını talep ediyoruz.
Bir de HSYK’nın dün yayımlamış olduğu
kararnamede -biraz önce milletvekili arkadaşım da belirtti- bazı adliyelerin
kapatılmasına ilişkin kaygılarımız var ve HSYK, bunu yayımlamış olduğu
kararnamede ortaya, dile getirdi. Artvin ilinde de Ardanuç ve Arhavi
adliyelerinin kapatılmasına ilişkin kaygı var. Bu tarihî bir hatadır.
Adliyeleri kapattığınız yerde, bana göre, kaymakamlıkları da kapatın yani eğer
bir yerden başlayacaksanız. Bu yanlıştan Hükûmetin bir an önce dönmesini
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Korkmaz…
7.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, Isparta’da dört ilçe adliyesinin kapatılmasına ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Adalet Bakanlığı bazı ilçe adliyelerini kapatıyor, dün de gündeme
getirmiştim. Son kararnamede bu ilçelere hakîm, savcı ataması yapmayarak
uygulamaya geçildi bile.
Isparta’da dört ilçe adliyesi kapanıyor -bize kesin bilgi veren
yok ama aldığımız duyumlar bu çerçevede- Senirkent, Uluborlu, Gelendost ve
Atabey. Bir taraftan “Vatandaşın ayağına hizmet götürüyoruz.” diyorsunuz, bir
taraftan adalet hizmetini vatandaştan uzaklaştırıyorsunuz. Orada yaşayan binlerce
kişiye göre 3-5 adli personeli önceliyorsunuz, önemsiyorsunuz. Adalet gittikçe
fakir fukara için ulaşılmaz bir noktaya geliyor. Zaten yiyecek ekmek bulmakta
zorlanan fakir fukara bir de ulaşım masraflarıyla karşı karşıya bırakılıyor,
ilçeler boşalıyor vesaire.
Bütün bu sıkıntıların üzerine yeni sıkıntılar getirecek bu
uygulamadan AKP’nin bir an önce vazgeçmesini istiyorum. AKP Isparta
milletvekili arkadaşlarımı da vereceğimiz mücadeleye destek vermeye davet
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
8.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, Uşak ilinin Karahallı ve Ulubey
ilçelerindeki adliyelerin kapatılmasına ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Ben de aynı konuya değinmek istiyorum. Uşak’ta da iki ilçe
adliyemiz kapatıldı: Karahallı Adliyesi ve Ulubey Adliyesi. Hâkim ataması
oralara yapılmadı.
Şimdi, “yargıda kolay erişebilirlik”
diyoruz, yargının verimli bir şekilde, nitelikli bir şekilde ulaştırılması,
insanların haklarına bir an önce kavuşması gerektiğini söylüyoruz. Bununla
ilgili de yasal düzenlemeler çıkarıyoruz, işte, ara buluculuk gibi, kamu
denetçiliği gibi ama şimdi vatandaşların yargıya ulaşmasını engelleyecek böyle
bir sistemi getiriyoruz. Gerçekten de Uğur Bayraktutan’a
katılıyorum, eğer buralar fazla geliyorsa kaymakamlıkları da kapatsınlar,
buraları da doğrudan doğruya köy yapsınlar. Çünkü bunun anlamı, bir süre sonra
bu ilçelerin köyleştirilmesi olacaktır, bu ilçelerdeki sosyal hayatın sona
ermesi olacaktır. Tasarruf her şey demek değildir, yargıda tasarruf asla olmaz
çünkü bu insanlar diğer ilçelere gidecekler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…
9.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 25 Mayıs 2012’de Kayseri Pınarbaşı İlçe Emniyet
Müdürlüğüne yapılan saldırıda yaralanan İsmail Sakın’ın
hayatını kaybettiğine ve Türkiye'nin en temiz kenti yarışmasında 1’inci olan
Didim Belediyesini kutladığına ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
25 Mayıs 2012 tarihinde Kayseri ilinin Pınarbaşı İlçe Emniyet
Müdürlüğüne yapılan hain saldırıda 1 polis memurumuz şehit olmuştu ve 1
teknisyen yardımcımız yaralanmıştı. Teknisyen yardımcımız İsmail Sakın tedavi
görmekte olduğu hastanede bugün hayatını kaybetmiştir. Kendisine Allah’tan
rahmet diliyorum, yakınlarına, ailesine, Kayserililere ve milletimize sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Bu vesileyle, Türkiye’nin en temiz kent kategorisinde 1’incilik
ödülü alan Didim Belediyesini de kutluyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Nebati…
10.- İstanbul Milletvekili
Nureddin Nebati’nin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Yerleşkesi içinde trafik kurallarına tam ve düzgün olarak uyulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, Başkanlık makamından,
grup başkan vekillerinden, komisyon başkanlarından, idare amirlerinden ve
milletvekillerinden bir istirhamım var: Ne olursunuz, Meclis içerisindeki
araçları düzgün bir şekilde park etsinler. Şurada, dışarıdaki polislere
soruyorum “Buraya niye araba park etmişsiniz?” diye, duba koymuş olmalarına
rağmen. “Efendim, ne yapayım, milletvekili geldi, park etti.” diyor.
Orada meydana gelebilecek kazaların bir numaralı sorumlusu bizler
olacağız. Lütfen, trafik kurallarına tam ve düzgün uyalım. Özellikle de
kaldırımlara park etmiş araçlardan dolayı hicap duyduğumu da ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 13/6/2012 tarih ve 26
sayılı Kararı ile Tacikistan-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Mahmadali Vatanov
başkanlığındaki bir heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu
olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunmasının uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/892)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Tacikistan-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Sayın
Mahmadali Vatanov
başkanlığındaki heyetin; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu
olarak ülkemize resmî bir ziyarette bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanının 13 Haziran 2012 tarihli ve 26 sayılı Kararı ile uygun
bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990
tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 7. maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine
sunulur.
Sadık
Yakut
TBMM
Başkanı Vekili
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum:
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/316)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nin problemlerinin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa'nın
98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.
1) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
3) Enver Erdem (Elâzığ)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Sinan Oğan (Iğdır)
7) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
8) Ali Uzunırmak (Aydın)
9) Reşat Doğru (Tokat)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Mehmet Şandır (Mersin)
12) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
13) Celal Adan (İstanbul)
14) Necati Özensoy (Bursa)
15) Seyfettin Yılmaz (Adana)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
18) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
19) Özcan Yeniçeri (Ankara)
20) Muharrem Varlı (Adana)
Gerekçe:
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitemizin problemleri ve
beklentileri artmıştır. Verimli ve kaliteli bir eğitim için problemlerin bir an
önce aşılması gerekmektedir. Üniversitemizin problemleri arasında, fiziksel
mekân problemi, kamulaştırma problemi, sosyal alanlar problemi ile akademik ve
idari personel problemi üst sıralarda yer almaktadır.
Üniversitenin akademik ve idari personel kadrosu, üniversitenin
ilk kuruluşunda yer alan üç fakülte için ihdas edilen kadrolardan oluşmaktadır.
Sonradan kurulan Tıp Fakültesi başta olmak üzere altı fakülte ile birlikte,
yüksekokul ve meslek yüksekokulları da bu kadroları kullanmaktadır.
Üniversitede fakülte, yüksekokul ve meslek yüksekokulu sayısı arttığı için
eğitim veren bölüm ve program sayısı da hızla artmaktadır.
Tıp Fakültesi, Merkez Avşar kampüsü dışında, İl Sağlık Müdürlüğü
tarafından geçici olarak tahsis edilen binada büyük sıkışıklık içinde hizmet
vermektedir. Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinin en kısa sürede
tamamlanması gerekmektedir. Ziraat Fakültesinin araştırma ve uygulama alanları
ile ilgili ulaşım sorunu bulunmaktadır. Bu alanlar, fakülteye 25 kilometre
uzaklıkta yer almaktadır. Fakültenin, hayvansal üretim tesislerinin de yine en
kısa sürede yapılması gerekmektedir.
Fen ve Edebiyat Fakültesinin ofis, sınıf ve laboratuvar gibi
fiziki mekân problemi bulunmaktadır. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi
kendisine ait binası bulunmadığı için İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
binasında geçici olarak, Eğitim Fakültesi de kendisine ait binası bulunmadığı
için Fen-Edebiyat Fakültesine ait binada eğitim ve öğretim görmektedir.
Güzel Sanatlar Fakültesi ne yazık ki, Atatürk Kültür ve Spor
Merkezinde salondan bozma derslik ve atölyede eğitim faaliyetlerini
sürdürmektedir. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İlahiyat Fakültesi ve
Orman Fakültesinin de hizmet binası problemi bulunmaktadır.
Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunun spor tesis ve çeşitliliği
konusunda, Sağlık Yüksek Okulunun bina ve fiziki mekân problemi bulunmaktadır.
Yüksek Öğretim Kurulunca kurulması onaylanarak Bakanlar Kurulu onayına sunulan
Göksun Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, Yabancı Diller Yüksek Okulu ve
Elbistan Uygulamalı Teknoloji Yüksek Okullarının da çeşitli problemleri
bulunmaktadır.
Afşin, Andırın, Elbistan, Göksun, Pazarcık, Kahramanmaraş, Sağlık
Hizmetleri ve Türkoğlu Meslek Yüksek Okullarının da yer ve mekân, laboratuvar,
makine, teçhizat, atölye, yurt, bakım ve onarım gibi problemleri bulunmaktadır.
Bu nedenle, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin problemleri
hakkında araştırma yapılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın
98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddesi uyarınca
bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
2.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Dersim olaylarında kaybolduğu iddia edilen
kız çocuklarının akıbetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/317)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Dersim katliamının yaşandığı 1937 ve 1938 yıllarında, ailesi
katledilen ya da ailesinden zorla alınarak Türkleştirme politikaları
çerçevesinde rütbeli askerlere verildiği veya Türklerin yoğun olarak yaşadığı
illere götürüldüğü iddia edilen "Dersim'in kayıp kız çocukları"
hakkında karanlıkta kalan bütün soruların cevap bulması ve sayılarının tespit
edilmesi; resmi arşivlerin açılarak mağdur aileler ve kamuoyu ile paylaşılması
ve sayılarının açıklanması; akıbetlerinin ne olduğunun bilinebilmesi ve hayatta
olanların bulunması için TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve
105. maddeleri gereğinde Mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve
teklif ederiz.
Pervin
Buldan Hasip Kaplan
Grup
Başkanvekili Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Dersim katliamı, üzerinden 73 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ bir
devlet sırrı olarak kalmıştır ancak katliamın boyutları, bölge halkının
iddiaları ve o dönem devletin Dersim’e özgü çıkarmış olduğu kanunların
içeriğinden anlaşılmaktadır. Katliamın tanıklarının ifadeleri ve ulaşılan
belgeler yalnızca Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, dünya tarihinde bile
benzerine az rastlanır bir katliamın yapıldığını ortaya koymaktadır. Bütün iddialar
karşısında ise devletin arşivleri hâlâ açmamış olması, katliamın gizlenen
boyutunun daha da ürkütücü olduğunu düşündürmektedir.
O dönem, Dersim Bölgesi hakkında devlet yetkililerinin
hazırladıkları raporlarda yer alan hususlar kapsamında, bölgeye yönelik bir
katliam hazırlığı yapılmış; 25 Aralık 1935 tarihli 2884 sayılı Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun kapsamında, yalnızca o
vilayete özgü bir yönetim yapısı oluşturulmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte üzerinde özel bir politika ile durulan
Dersim Bölgesi'nde 1937 ve 1938 yıllarında Tedip ve Tenkil
gerçekleştirilmiştir. Düzenlenen askerî harekâtla, insanlar katliamdan
geçirilmiş, cesetler yığılarak ateşe verilmiş; mağaralara saklanan kadın, çocuk
ve yaşlılar kıyımdan geçirilmiştir. Dersim bu askerî harekât sonrası âdeta insansızlaştırılmıştır.
Yaşanan olaylarla ilgili diğer bir iddia ise ailelerini kaybeden
ya da ailesinden zorla alınan kız çocuklarının zorla rütbeli askerlere ve kimi
ailelere verilmek üzere Dersim'den götürüldüğüdür. Bu durum ise resmî
politikalar çerçevesinde Dersim'de uygulanan baskı ve kırım politikalarının
başka bir boyutunu ortaya çıkarmış ve günümüzde çözüm bekleyen bir sorun
niteliğinde ortada durmaktadır.
"Çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi"
olarak özetlenebilecek bu uygulama Türkleştirme politikalarının en açık
örneklerinden birini oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun
Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinde söz konusu husus
"soykırım" olarak tanımlanmıştır.
İsmet İnönü, Dersim hakkında açıkladığı Islahat Programı'nda,
Dersim'in tamamen boşaltılması, Bakanlar Kurulunun izni olmadan yerleşim
olmayacağı ve "Türklerin yoğun olduğu yerlerde kız ve erkek yatılı
okulları açılarak Dersim'de beş yaşını doldurmuş kız ve erkek çocukların
okutulup büyütülmesi, bunların kendi aralarında evlendirilerek, kendi ana ve
babalarından kalan mallar ve mülklerin içinde birer Türk yuvası hâline
getirilmesi” gibi önlemler yer almaktaydı.
Bu öneriler birer birer hayata geçirilmiş, Dersimli kız çocukları,
bu politikalar çerçevesinde ailelerinden alınmıştır. Sonradan bazıları bulunmuş
olunsa da sayıları belli olmayan "kayıp kız çocuklarının
akıbetlerinin" ne olduğu, şimdi nerede yaşadıkları ve kaçının hayatta
olduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Konuya ilişkin o dönemdeki resmî veriler,
devlet arşivlerinde hâlâ saklı tutulduğu için kamuoyu tarafından
öğrenilememiştir.
Bugün hâlâ "kayıp kız çocuklarını" arayan onlarca
Dersimli aile vardır. Bazı ailelerin ya da Dersim'den o dönem götürülen kız
çocuklarının kendi çabaları sonuç vermişse de çoğu aile ellerinde herhangi bir
bilgi olmadığı için çocuklarını bir daha görememiştir.
Ailelerine kavuşmuş kız çocuklarının iddialarına göre, alınan kız
çocukları genelde asker ailelerine verilmiş olduğu için, tanımadıkları bir
ailenin nüfusuna kaydedilmiştir. Bazı iddialara göre ise söz konusu kız
çocuklarının nüfus kaydı bile bulunmamaktadır.
Katliamın üzerinde neredeyse bir asır geçmiş ancak devlet o dönem
mağdur edilmiş ve hâlâ hayatta olan vatandaşlarımız karşısındaki sorumluluğunu
yerine getirmemiştir. Devletin söz konusu durum karşısındaki
sorumluluğunu yerine getirmesi için yapılacakların tespiti; arşivlerin açılarak
o dönem Dersim Bölgesi'nden kaç kız çocuğunun başka ailelere verildiği ve nerelere
gönderildiği, kaçının hâlâ hayatta olduğu ve başkaca cevap bekleyen soruların
yanıt bulması, o dönem yaşananların kamuoyu ve kayıp kız çocuklarının aileleri
ya da yakınları ile paylaşılması için bir meclis araştırması açılmasını gerekli
bulmaktayız.
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Şeyh Sait ve arkadaşları, Seyit Rıza ve
arkadaşları ile Saidi Nursi'nin mezar yerlerinin
nerede olduğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/318)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
29 Haziran 1925'te idam edilen Şeyh Sait ve arkadaşları, 15 Kasım
1937'de idam edilen Seyit Rıza ve arkadaşları ile 23 Mart 1960'da Urfa'da vefat
eden Saidi Nursi'nin mezar yerlerinin nerede
olduğunun tespit edilmesi ve naaşlarının ailelerine verilmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz.
Pervin
Buldan Hasip Kaplan
Grup
Başkanvekili Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Şeyh Said ve Osmanlı'nın son döneminde Danıştay Başkanlığını yapan
Seyit Abdülkadir ile 47 arkadaşı 29 Haziran 1925 yılında "İslami bir Kürt
Devleti " kurma iddiasıyla yargılanıp idam edildiler.
Seyit Rıza ve arkadaşları 15 Kasım 1937'de 75 yaşında iken, oğlu
ise 18 yaşından küçük olmasına karşın yaşı büyütülerek idam edildiler. Bugün
kamuoyu Seyit Rıza şahsında Dersim'de (Tunceli) yaşananların bir vahşet, bir
düzmece yargılama olduğunu biliyor. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu
hukuksuzluğu Seyit Rıza'nın "Evladı kerbelayık.
Be günahık. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir"
şeklindeki sözleriyle anıyor.
Saidi Nursi 1960'ta Urfa'da
yaşamını yitirdi. Ancak 1960 darbesini yapanlar onu mezarında dahi rahat
bırakmayarak, bilinmeyen bir yere götürdüler. Saidi
Nursi hem yaşamında hem de vefatından sonra Türkiye'nin en çok fikirleri
tartışılan, eserleri en çok satıp okunan bir düşünürdür.
İdam edilen bu şahısların her birisinin bir ailesi, onları seven
bir çevresi olduğu bilinmektedir. Hem İslami kurallara hem de "Demokratik
Hukuk Devleti" olarak kendisini tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti yasalarına
göre, bu insanların yakınlarının ve sevenlerinin onların mezarının nerede olduğunu
bilme hakkı vardır. Demokratik devlet, vatandaşlarına karşı kin gütmez, öç
duygularıyla hareket etmez. Aradan geçen bunca yıla rağmen ailelerinin bu
talebi görmezden gelinemez.
Kürt sorununun en hararetli tartışıldığı bu dönemde Kürtler
arasında en çok sevilen, saygı duyulan bu şahsiyetlerin mezarının bulunup
ailelerine, sevenlerine verilmesinin devletin geçmişiyle yüzleşmesinde ve
barışçıl bir toplumun yaratılmasında çok önemli katkısının olacağını
düşünüyoruz.
Bu amaçla Meclis'te bir Araştırma Komisyonu'nun kurularak, bir an
önce bu şahısların mezarlarının tespiti için araştırmalara başlamasının elzem
olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde üç önerge vardır, sırasıyla okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1. Maddesinde geçen “Bu Kanunun
amacı; kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması
oluşturmak suretiyle” ibaresinin, “Bu Kanunun amacı; kamu hizmetlerinde iyi
yönetimin etkin kılınmasına yönelik bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması
oluşturmak suretiyle” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Ayla
Akat Sırrı Sakık |
Iğdır Batman Muş |
Sebahat
Tuncel Levent
Tüzel |
İstanbul İstanbul |
(x) 276 S. Sayılı Basmayazı 13/6/2012 tarihli
119’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu Denetçiliği Kanun tasarısının 1. maddesinin
1. fıkrasındaki bulunmak kelimesinden sonra gelmek üzere elde ettiği sonuçları
yayınlamak ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
S. Nevzat Korkmaz Enver
Erdem Sinan
Oğan |
Isparta Elazığ Iğdır |
Yusuf
Halaçoğlu |
Kayseri |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 1- Bu Kanunun amacı; kamu hizmetlerinde insan odaklı
yönetimin sağlanmasına yönelik bağımsız ve etkin bir şikayet
mekanizması oluşturmak suretiyle, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile
tutum ve davranışlarını; uluslararası belgeler ve Anayasada yer alan insan
haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği
Kurumunu oluşturmaktır.
Mahmut Tanal Bülent Tezcan Hüseyin Aygün
İstanbul Aydın Tunceli
Ali Özgündüz Uğur Bayraktutan
İstanbul Artvin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Tanal konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun 1’inci maddesinde eksiklik olan hususlardan… Esas kanunun
amacı nedir? Kamu
Denetçiliği Kurumu, idarenin kötü, eksik ve yanlış işleyişiyle
ilgili şikâyetleri incelemek, araştırmak, kötü yönetimi tedavi etmeye yardımcı
olmaktır. Esas amaç bu. Peki, bu olunca, kötü yönetimi
tedavi etme amacıysa, burada şikâyet kurumu getirilmiş ancak resen hareket
etme, resen idarenin, kamu denetçiliğinin hareket etme gibi bir hususu kanuna,
tasarıya getirilmemiştir. Bu büyük bir eksikliktir çünkü yönetimin bu
hastalığının tedavi edilmesi, takdir edersiniz.. Dün
konuşmacı arkadaşımızın bir tanesi, yargıdaki duruşma listesine, aynı saate 30
kişinin yazılması… “Efendim, kimse bu konuya niye müdahale etmiyor? İşte, kamu
denetçisine en azından bunu şikâyet eder, bunu düzeltir.”
Değerli arkadaşlar, bu, doğru ve yerinde olan bir hadise değil. Ne
açıdan doğru ve yerinde değil? Eğer aynı saatte 30 kişiye aynı duruşma saati
verilmiş ise, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna aynı yargıç şikâyet edilirse
zaten bu ceza alır. Yani, mevcut olan durumda, okumuş olan kesimimiz, eğer hak
arama özgürlüğünü yerine getirmiyorsa, şikâyet kurumunu işletmiyorsa,
çalıştırmıyorsa vatandaş bunu nasıl yapabilsin? Genellikle bu şikâyet kurumu
Anadolu’da şöyle işliyor: Vatandaş “Eğer ben şikâyet edersem ne olur? İdare
beni hedef alır. Ben bundan sonra iş ve işlemlerimi yürütemem.” Peki, şikâyet
kurumu bu şekilde işletilmiyorsa, vatandaş bu yasal haklarını işletmiyorsa
acaba şikâyete bağlı bu kurumu getirirsek bu nerede işler? Hiçbir yerde
işlemez.
Değerli önceki konuşmacı arkadaşlarımız şunu söyledi: “Avrupa’da
var.” Doğru, Avrupa’da var ama Avrupa’da kamu denetçisi resen hareket eder.
Bizde nedir? İş olsun diye, göstermelik olarak bu kurum getiriliyor ancak
Avrupa’da kurumun özü resen hareket etme unsurunu getirmemektedir. Bu da netice
itibarıyla bu kurumu işlevsiz duruma getirecektir.
Bir başka husus, burada eksik olan bir başka durum da: Bizim
Meclis İçtüzüğü’nün 166’ncı maddesi var. Meclis İçtüzüğü’nün 166’ncı maddesi kimlerin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna girebileceğini sayıyor. Getirilen tasarının 13’üncü
maddesi, başdenetçinin Genel Kurulda yemin etmesini
düzenliyor yani 13’üncü madde yemin metnini Genel Kurulda düzenliyor. Genel
Kurul da, “Tanımlar” maddesine baktığımız zaman, 3’üncü maddenin (d) fıkrasında
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu” diyor.
Peki, bizim İç Tüzük’ün 166’ncı
maddesinde ne düzenleniyor? Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna kimler
girebilir, bunu düzenliyor. Aynen hadise şu: Genel Kurul ve komisyon
salonlarına kimlerin girebileceği saptanmıştır. Buna göre milletvekilleri,
Meclis personeli, hükûmetin görev için gönderdiği personel ve çağrılan uzmanlar
dışında kimse Genel Kurul ve komisyon salonlarına giremez. Bu yasağa aykırı
davrananların Başkanlıkça dışarı çıkarılması gerekmektedir.
Peki, şimdi sormak lazım… Yemin 13’üncü maddede düzenleniyor,
Genel Kurulda; Tüzük’ümüzün 166’ncı maddesinde bu
hüküm var. Hukuk fakültelerinde, 1’inci sınıfta şu düzenlenirdi: Kanun nasıl
yapılır? Kanunu halıyı örer gibi yapmak lazım.
Şimdi sormak lazım Anayasa Komisyonuna, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna, siz getirdiğiniz tasarıyla yemin metnini Genel Kurulda
getireceksiniz, Tüzük’ün 166’ncı maddesine bu kişi
giremeyecek. Bu bir çelişki değil midir? Efendim, biz nasıl olsa bunu yaptık,
güç bizde, biz onu da değiştiririz. İşte bu mantıkla bu yürümez değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bu kuruma ihtiyaç var mı? İhtiyaç var mı yok mu, onu hemen
ben söyleyeyim. Türkiye’de buna benzer Devlet Denetleme Kurulu var, görevini
yapıyor mu? Yapmıyor. Ekonomik ve Sosyal Konsey var, görevini yapıyor mu?
Yapmıyor. Kamu Görevlileri Etik Kurulu var, görevini yapıyor mu? Yapmıyor.
Peki, görevini yapmıyor ise getireceğiniz bu kurum ne derece
görevini yapacak ve bugüne kadar mahkeme kararını… Ben, hemen… Hukuk Genel
Kurulu kararı var. Hukuk Genel Kurulu kararında, Cargill
davasında Başbakan bu kararı uygulatmadığı için tazminata mahkûm edildi. Eğer
bir ülkede mahkeme kararları yerine getirilmiyorsa kamu denetçisinin tavsiye
mahiyetindeki kararları yerine hiç getirilemez, getirilmesi de imkânsız olur bu
yürütme anlayışıyla.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Kabul edilmemiştir, sehven
söyledim, özür dilerim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
“Kabul edilmiştir.” dediniz, dönmeyin artık.
BAŞKAN – Sayın Genç, ben
sözümden asla dönmem ama burada yalan olur. Yani yanlışlık olduğu için, yoksa
yani iradi bir beyanda bulunduysam, neye mal olursa olsun bugüne kadar asla
dönmedim, onun için.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1’inci madde üzerindeki
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasındaki bulunmak
kelimesinden sonra gelmek üzere elde ettiği sonuçları yayınlamak ibaresinin
eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
buyurun lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
Hoca’yı çok alkışlayın,
benim Hocam. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; dün tam kapanırken bir beş dakikalık
konuşma yapmıştım. Aslında bu kanunun temel dayandığı nokta Osmanlı
Devleti’ydi. “Osmanlı Devleti’yle ilgili idari yargı sisteminin olmaması” diye
başlıyordu gerekçe ama idari yargı sistemi Osmanlı Devleti’nde var. Bırakın
devlet organlarının yargılanmasını, padişah bile bu yargı sistemi içerisine
girer çünkü Osmanlı Devleti’nde padişah iki sebeple tahttan indirilebilir,
bunlardan birincisi cinnet geçirme, yani sari hastalık
vesair gibi birtakım hastalıkları varsa, yani
görevini yerine getiremeyecek birtakım hastalıkları varsa, ikincisi de dinden
dönmüşse tahttan indirilir. Mesela, burada bile yargı sisteminde yeri vardır
Osmanlı Devleti’nde, bir defa yok denilemez.
Kısaca dün bulunmayan
milletvekilleri için açıklayayım: Kadiul-kudât
sistemi Osmanlılarda yoktur, Abbasi Döneminde vardır, dolayısıyla Kadiul-kudât’a bağlanması da kanunun yanlıştır. Kadiul-kudât yerine Osmanlı Devleti’nde kazaskerlik sistemi
gelmiştir ama ombudsmanlık sistemi de kazaskerlik
sistemiyle alakalı değildir.
Yine “Dîvân-ı
Mezâlim” adı altında bir meclise bağladı dün Sayın Burhan Bey ama Dîvân-ı Mezâlim de Osmanlı Devleti’nde yoktur. Dîvân-ı Mezâlim de yine Osmanlı Devleti’nden önceki İslam
devletlerinde vardır, bunun yerine Osmanlı Devleti’nde Divân-ı Hümayûn vardır.
Şimdi, gelelim Osmanlı Devleti’nin
bu sistemi nasıl uyguladığına. Bundan önce şunu söyleyeyim: Osmanlı Devleti’nde
önemli bir kadılık sistemi vardır, yani hukuk sistemi vardır. Osmanlı
Devleti’nde bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin veya Bakanlar Kurulunun
yerine kurulmuş olan kurum Divân-ı Hümayûndur. Bütün
kararlar, kanunlar Divân-ı Hümayûnda alınır ve
nitekim Osmanlı arşivlerine baktığınız zaman, Osmanlı arşivlerinde bununla
ilgili mühimme defterleri kurulmuştur, mühimme defterleri vardır. Alınan karar
padişahın onayına sunulur, padişah bunu kabul ederse başına tuğra çekilir yani
Resmî Gazete’de yayımlanmış olur ve kanun hükmüne
girer ama eğer böyle bir uygulama yoksa o uygulama yani padişah bu kanunu Şeri
Şerif’e yani Anayasa’ya aykırı görürse -ki Osmanlı Devletinde Şeri Şerif sadece
dinî kurallara göre değildir, onun dışında Kanunname-i Örfi Osmani vardır,
bunlara aykırı görecek olursa- şeyhülislamdan fetva ister. Yani
şeyhülislam bugünkü anlamda Anayasa Mahkemesi Başkanıdır. Dolayısıyla
şeyhülislam en yüksek dereceli bir memur olmasına rağmen Divân-ı Hümayûnda bunun için yer almaz yani onun üyesi değildir.
Dolayısıyla sistem çok farklıdır. Osmanlı Divân-ı Hümayûnuna
doğrudan doğruya bugünkü ombudsmanlık dediğimiz sistem
bağlıdır, onu biraz sonra, bir sonraki şeyde açıklayacağım çünkü zamanım
yetmez. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde bu sistem, Demirbaş Şarl tarafından
alınırken söylendiği gibi Kadiul-kudâtlık üzerinden
alınmamıştır. Dolayısıyla bunu farklı bir şekilde göreceksiniz.
Şöyle bir düşünün: Osmanlı
İmparatorluğu üç kıtada yayılmış, 23 milyon kilometrekare toprağa sahiptir.
Böyle bir devlet, bugünkü telefon, teleks vesair
olmadığı hâlde nasıl olur da altın oranı yakalayan bir imparatorluk olabilir
yani adaleti, her türlü sistemi en iyi şekilde yürütmüş olabilir? Bunu bu
şekliyle düşündüğünüz zaman Osmanlı Devleti’ndeki bu, işte, ombudsmanlık
dediğiniz sistem yani kamu denetçiliği sisteminin önemi ortaya çıkıyor. Bunun
nasıl yürütüldüğü, bunun bu şekliyle nasıl yürütüldüğü meselesine gireceğim
ancak şunun üzerinde durmamız lazım: Bir defa, Osmanlı Devleti’nde kadılık
sistemi çok farklı bir sistemdir, bugünkü hukuk sistemimizden bile farklıdır.
Bana göre daha adil uygulamalar yapılmıştır.
Şöyle ki: Osmanlı
Devleti’nde ilk kadılar yine imtihanla alınır, 20 akçalık, 30 akçalık, 50
akçalık, 100 akçalık ama bunlar yevmiyedir, günlüktür. En yüksek kadılık
Osmanlı Devleti’nde “mevleviyet” denilen taht
kadılarıdır yani İstanbul’daki “Biladi Selase” denilen Eyüp, İstanbul ve Galata kadılıklarıdır.
Onun ötesinde, Edirne ve Bursa da mevleviyet
kadılıkları mesabesindedir ve günlük 500 akçadır. Kadıların geliri, maaşı 500
akçadır, yani bugünkü anlamda söyleyecek olursam 7 altındır, 7 cumhuriyet
altınıdır günlükleri.
Dolayısıyla, işte, taht
kadılıklarından, mevleviyetten Anadolu kazaskerliğine
geçilir. Anadolu kazaskerliği süresini tamamlayanlar Rumeli kazaskeri olur,
Rumeli kazaskerlerinden veya bunların mazûllerinden,
emeklilerinden şeyhülislam atanır. Yani şeyhülislam din adamı değildir,
kadıdır, hukukçudur. Dolayısıyla, sistemi Osmanlı Devleti’nde bu şekliyle
ortaya koyduğumuzda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Bundan sonraki konuşmamda devam edeceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Halaçoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 1. Maddesinde geçen "Bu Kanunun amacı; kamu hizmetlerinin
işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak
suretiyle" ibaresinin, "Bu Kanunun amacı; kamu hizmetlerinde iyi
yönetimin etkin kılınmasına yönelik bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması
oluşturmak suretiyle" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent
Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, 12 Eylül
referandumuyla Anayasa’nın 74’üncü maddesinde getirilen kamu denetçiliğine
ilişkin yasa tasarısını görüşüyoruz ve bu düzenlemeyi Anayasa’ya uygun hâle
getirmek üzere hazırlanmış, idarenin işleyişiyle ilgili yurttaşların
şikâyetlerini çözmeye dönük bir kurum kamu denetçiliği ve tabii, Meclise bağlı
bir kurum olarak örgütleniyor oluşu bunu daha da önemli kılıyor.
Yasanın hazırlanmasında,
uzun zamandan bu yana Avrupa Birliğine uyum sürecinin bir parçası olarak ele
alındığını biliyoruz, ama sadece “Avrupa Birliği istedi.” diye ya da salt
“yaptık” demek için olmamalı tabii ki.
Bu açıdan dünyadaki
örnekleriyle uyumlu, uygun olup olmadığı açısından birçok sorun içerdiğini
gözlemek mümkün. Aynı şekilde, kuruluş amacına uygun bir işlev ve uygulama içerisinde olup
olmayacağı da şüpheli ve bu açıdan birçok sorun alanları var.
Öncelikle, dünyadaki,
Avrupa’daki örneklerine bakıldığında, kamu denetçiliğinin işlevli ve sonuç
alıcı olabilmesi için birçok uzmanlık alanına göre örgütlendiği görülüyor. Oysaki, bizim hazırladığımız düzenlemede bunun olmaması bir
yetersizlik olarak karşımıza çıkıyor. Bu yetersizlik, aynı zamanda, sayısal
planda da çıkıyor yani 1 baş denetçi, 5 denetçinin olması milyonlarca yurttaşın
özellikle bugünkü devlet gerçekliği, idarenin işleyişi karşısında bu alanda
çözüm üretmesini imkânsızlaştırıyor.
Tabii, aynı şekilde idari
yargıyı tüketme zorunluluğunun getirilmiş olması, keza kutsal sermayeye
dokunmamak adına “devlet sırrı”, “ticari sır” kavramlarına sığınma, bütün
bunlar aslında bu işleyişte bir yetersizliği beraberinde getirecektir.
Tabii, kamu denetçilerinin
asıl iş göreceği, çalışma yürüteceği alan devlet-yurttaş ilişkilerinde insan
hakları ve özgürlükleri alanı olduğunda, yasanın getirdiği dokunulmazlık
alanları yani istisnalar bu açıdan başka bir sorunu yaratıyor, bu amacı ve
işlevselliği ortadan kaldırıyor. Örneğin, cezaevlerindeki hak ihlalleri ya da
Silahlı Kuvvetler bünyesinde meydana gelen hak ihlallerinin soruşturulamayışı
bu açıdan da önemli, dikkat çekici bir durum.
Tabii, asıl önemlisi de
bütün muhalif görüşlerin üzerinde durduğu tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesi
sorunu. Şimdi, Meclise bağlı bir kurum. Meclis çoğunluğu ve iktidar partisinin
ağırlıklı belirleyeceği bir denetçilik kurumunun bağımsız ya da tarafsız
olacağından söz etmek gerçekten mümkün değil yani sadece “Emir verilemez.”,
“Talimat alamaz.” türü hükümler koymuş olmak bunu sağlamıyor. Gerçekten bir
hükûmet komiseri olmaması için bu denetçilerin seçimi yöntemi son derece
önemli.
Asıl ihmal edilen alan,
tabii ki kadınlar meselesi, kadınların bu alanda temsil edilmesi, kadın hakları
alanında, kadın haklarına dönük ihlaller alanında kamu denetçilerinin pozitif
bir ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet eşitçiliği yönüyle temsiliyeti
sorunu, ki bu yasa, düzenleme bunu hiç görmemiş. E
tabii, yani kadın haklarında bu denli fütursuzca konuşma cesaretini kendinde
bulan bir iktidarın, özellikle kürtajı yasaklama girişimleri karşısında, bu
yasayı hazırlarken ya da kamu denetçiliği alanını kadınlar gözüyle görmesi
açısından böyle bir yaklaşımı taşıması hiç mümkün değil.
Şimdi, esas mesele, tabii
bu kamu denetçiliği düzenleniyor ama bir gerçeklik, mahkeme kararları dahi
uygulanmayan bir devlet işleyişi, bir idari yönetim var. Dolayısıyla ombudsmanlar, idaredeki bu keyfîyet
karşısında ne yapacaklar? Dolayısıyla ombudsmanla
devlet işleyişi bir çırpıda demokratik olmayacaktır, aynı şekilde, yurttaşların
uğradığı hak ihlalleri de son bulmayacaktır. Biz esasen, devlet işleyişindeki
sorunları ve sonuçları konuşuyoruz. Asıl, devletin demokratikleşmesi,
demokratik bir anayasanın yapılacağı bir ortamın sağlanması önemlidir. Bugün
üzerinde yoğunlaşmamız gereken ve burada sorun çözmemiz gereken, alan budur.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tüzel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddede iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin başındaki “Bu Kanun” ibaresinden sonra
“Kamu Başdenetçisi ve” ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının
2. maddesine “…özlük haklarına” ibaresinden sonra gelmek üzere “görev ve sorumluluklarına”
ibaresinin gelmesini arz ve teklif ederiz.
Yusuf Halaçoğlu Nevzat Korkmaz Faruk Bal
Kayseri Isparta Konya
Mehmet
Erdoğan Ahmet Duran Bulut
Muğla
Balıkesir
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Muhterem Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
demin kaldığım yerden devam etmek istiyorum.
Şimdi, böylesine bir
teşkilat kurmuş Osmanlı Devleti’nin tabii ki -biraz önce söylediğim gibi- çok
uzak coğrafyalara kadar uzanan idari teşkilatı içerisinde yönetimle halk
arasındaki ilişkilerin nasıl takip edileceği önemli bir mesele hâline
gelmiştir. Dolayısıyla “Osmanlı Devleti altın oranı yakalamış.” demiştim demin
yani adaleti en üst seviyede uygulamış bir devlet olarak, bu çerçeve
içerisinde, kamunun yöneticilerle ilişkisini çok iyi bir şekilde düzenlemiştir,
şöyle ki: Bugün ombudsmanlık olarak ortaya çıkarılan
ama Divân-ı Hümayûna doğrudan doğruya bağlı bulunan
bir müfettişlik kurmuştur, bu müfettişlik “mehayif
müfettişliği” adını almıştır, mehayif müfettişliği, “hayf” kelimesinden geliyor. Dolayısıyla bu müfettişlik
doğrudan doğruya Divân-ı Hümayûna bağlıdır. Divân-ı Hümayûn, bugünkü
-dediğim gibi- Türkiye Büyük Millet Meclisinin karşılığıdır yani yasama
organıdır. Dolayısıyla bu kişiler doğrudan doğruya değişik şartlarda
coğrafyaları geziyorlar.
Ancak şurasını da özellikle
belirteyim: Osmanlı Devleti’nde sadece mehayif
müfettişleri gibi bir müfettişlikle taşradaki yönetimle halk arasındaki
ilişkiler düzenlenmiyor, aynı zamanda halkın doğrudan doğruya Divân-ı Hümayûna şikâyetlerini yazma hakkı var, bu yazılıyor.
Nitekim Osmanlı arşivlerine baktığınız zaman “şikâyet defterleri” adı altında
defterler mevcuttur. Burada şikâyetler Divân-ı Hümayûnda
doğrudan doğruya görüşülüyor ve verilen karar nihai karardır ve değiştirilemiyor,
mahkemelerin de üzerindedir. İşte mehayif
müfettişleri de değişik şehirlere, bu şikâyet edilen yerlere gidiyorlar, halkın
her türlü sorunlarını görüşüyorlar. Mesela, bir dava konusunda tereddütte
bulunan bir kişi meselesini bu müfettişe bildiriyor, müfettiş bunu yazılı
olarak Divân-ı Hümâyûna getiriyor, gerekirse kişi
çağrılıyor, orada kendisini savunma hakkı da veriliyor, orada direkt olarak
görüşme yapılabiliyor ve Divân-ı Hümayûnda verilen
karar kesin karar oluyor. Dolayısıyla şunu da özellikle belirteyim: Halktan
herhangi bir kişi, kamudan herhangi bir kişi oradaki yöneticilerden şikâyetçi
olduklarında, o yönetici oradaki halka en küçük bir zarar vermeye kalkıştığı
takdirde doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyûn tarafından
ya görevden alınıp cezai işlem yapılıyor ya kafası kesiliyor, dolayısıyla
böylesine ağır yükümlülük var. Dolayısıyla herhangi bir şekilde yöneticilerin
şikâyetçi olan halka bir baskı yapmaları da söz konusu olamıyor. Dolayısıyla mehayif müfettişliği, devletin herhangi bir şekilde
gereksiz vergi almalarından tutun herhangi bir baskı, mahkemelerde herhangi bir
şekilde adaletsiz hüküm verme gibi değişik konularda doğrudan doğruya Divân-ı Hümâyûnunun sesi hâline geliyor, kendilerinin sesini
duyuracak bir kişi hâline geliyor.
İşte, Demirbaş Şarl’ın
aslında faydalandığı ve ombudsmanlık olarak ortaya
koyduğu sistem doğrudan doğruya bu mehayif
müfettişliklerine dayanıyor, Kadiul-kudâta değil veya
Dîvân-ı Mezâlime bağlanmıyor, o tarihlerde dediğim
gibi yok. Çünkü Demirbaş Şarl, 1709’da Poltava’da
Ruslara yenildikten sonra Osmanlı Devleti’ne sığınıyor, önce Özi’ye geliyor, Özi’de bir müddet
kalıyor, sonra Dimetoka’ya alınıyor, İstanbul’a hiçbir zaman getirilmiyor ama Dimeteko’ya geldiği zaman Edirne’ye de gittikleri oluyor.
Dört sene kalıyor, 1713 yılına kadar kalıyor, o sırada Osmanlı devlet sistemini
inceliyor, o bölgelere giden mehayif müfettişlerini
inceliyor. Dolayısıyla onlardan esinlenerek ülkesine döndüğünde kendi terimleri
olarak “ombudsmanlık” olarak nitelendirerek böyle bir
teşkilat kuruyor.
Dolayısıyla değerli
milletvekilleri, bu sistemi kurduğumuzda yapacağımız en önemli şey, eğer
başarıya ulaşmak istiyorsak, herhangi bir siyasi iradeye mahkûm olacak veya
siyasi iradenin etkisinde kalacak bir sistem kurmamamız gerekiyor. Bu birinci
şarttır eğer bunun gerçekten iyi işlemesini istiyorsanız. Osmanlı’da son derece
iyi işlemiştir, çünkü herhangi bir şekilde siyasi iradeye tabi değildir.
İkinci olarak, bakın, buna
benzer birçok kurumlar oluşturuluyor, kurulan kurumlar da aynı şekilde maalesef…
Mesela, Başbakanlıkta İnsan Hakları kurumu kuruluyor
ama ne yazık ki üyelerinin 7 tanesi, 11 üyeden 7 tanesi Bakanlar Kurulu
tarafından atanıyor. Böyle bir şey olduğunda, zaten yürütmeyi denetleyecek olan
insanların yürütme tarafından atanması asla onun başarıya ulaşmaması anlamına
gelir. Burada da, ombudsmanlıkta da aynı şeyin
yapılması gerekiyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Halaçoğlu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin başındaki “Bu kanun” ibaresinden sonra
“Kamu Başdeneticisi ve” ibaresinin eklenmesini arz
ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) –Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu arada, tabii ben söz
almadım. Bu, adliyelerin kapatılmasıyla ilgili bizim, Tunceli’de de Nazımiye ve
Mazgirt adliyelerinin de kapatıldığı şeklinde bize bir bilgi geldi. Şimdi,
Sayın Başkan, bu Hükûmetin bir şeyden haberi yok. Şimdi,
Nazımiye ve Mazgirt ilçelerinin merkeze uzaklıklarının yanında, ayrıca da orası
terör bölgesi. Şimdi, kanuna göre siz bir suçluyu yakaladığınız zaman
yirmi dört saat içinde mahkemeye götürmeniz lazım. E nasıl götüreceksiniz? Yani
bunları düşünmeden masa başında ondan sonra hallediyorlar.
Şimdi, Sayın Başkan, öyle
bir kanun getirmişler ki şimdi hem Hükûmet sırasında oturan arkadaşa sormak
istiyorum hem de Komisyon Başkanımıza. Diyor ki: “İdarenin eylem ve
işlemleriyle tutum ve davranışları...” “Eylem, işlem”i
anladık da “tutum ve davranış” ne? O ne anlama gelir? Yani Burhan Bey, sizin
karşınıza bir hanım geldi. “E ben Burhan Bey’in karşısına gittim, bana göz
kırptı.” mı diyecek? Bunu başdenetçi diyecek: “Yahu,
ey Burhan Bey, senin karşına gelen kişiye niye göz kırptın?” mı diyecek? Eylem
ve işlemleri, tutum ve davranışları… Hukuka uygunluğunu anladık da hakkaniyete
uygunluğu nasıl olacak? Eylem ve işlemleri, tutum ve davranışları, hukuka uygun
olup olmaması dışında ayrıca da hakkaniyete uygun olacak. Yahu, bu hakkaniyet
nasıl olacak? Arkadaşlar yani öyle saçma sapan bir anlayış getirilmiş ki, öyle
bir kanun hazırlanmış ki tabii maddeleri buradan müzakere etmediğimiz için şey
etmiyoruz.
Bizim, şimdi kanunun 2’nci
maddesinde, “Kapsam: Bu Kanun; Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluş ve
görevleri...” Hayır, bu kanun, kamu başdenetçiliği ve
kamu denetçiliği ile ilgili ilkeleri belirtir. Yani esas, kamu başdenetçiliği ve kamu denetçiliğidir. Çok
eksik bir şey.
Aslında arkadaşlara benim
bir tavsiyem var: Ya arkadaşlar, sizin amacınız, kendinize yine 5 tane arpalık
-yani 5 değil tabii, 1 başdenetçi, 5 tane denetçi,
genel sekreter- yani bir arpalıklar ihdas edeceksiniz. Zaten siz de bunun seçim
usulünü de işte Cumhurbaşkanlığındaki esasa göre getirmişsiniz. Tayyip Erdoğan
ne dedi? “Abdullah Bey kardeşimiz Cumhurbaşkanı adayı.” Siz başkasını seçtiniz
mi? Seçmediniz. “Meclis iradesi” diye bir şey var mı? Yok. Burada da Meclise,
böyle yapacağınıza, Tayyip Bey hiç bu kanuna falan da gerek yok işte kendisinin
bildiği, belki Fethullah Gülen’i mi getirecek veya
başkasını başdenetçi atasın, tamam, “Bizim başdenetçimiz bu.” Ee, 5 tane de başdenetçi yardımcısını getirip istediğiniz miktarda da
maaş verirsiniz.
Bu kanunların hepsi fuzuli,
gereksiz çünkü yani kanunun yazılışı, ilkeleri o kadar hata ki bir de
vatandaşlara “Başdenetçi altı ay içinde karar verir,
vermediyse dava açma süresi başlıyor.” Bunlar o kadar önemli konular ki dava
süresi, dava açma süresi ne zaman durur, ne zaman başlar, bunu vatandaşların
bilmesi çok zor, aynı zamanda da hak kaybına şeydir.
Efendim, başdenetçinin düzenleyeceği raporun hukuki değeri ne
olacak, sonucu ne olacak? Yok. İdare isterse buna riayet eder, istemezse etmez.
O zaman, yani mahkemelerin durumu ortada. Mahkemeler bugün artık yok, Tayyip
Bey’in iradesi var. Türkiye’de bunu herkes biliyor. Tayyip Bey “Şu kişi
tutuklanacak.” diyorsa tutuklanıyor, “Şu kişi tutuklanmayacak, serbest
bırakılacak.” diyorsa serbest bırakılıyor. Şimdi, zaten başdenetçi
de ne yapacak? Şimdi gelip de AKP’nin bürokratlarının ve sizin düşüncenizin
dışında herhangi bir vatandaşın düşüncesini, haklı olan bir talebi rapor hâline
getirip de idareye bildirmesi mümkün mü? Değil.
Dolayısıyla, yani bunların
hepsi fuzuli şeyler, vatandaşı fuzuli şeylerle uğraştırıyorsunuz. Yani
Türkiye’de “hukuk” diye bir şey kalmamış, “irade” diye bir şey kalmamış, bir
tek Tayyip Erdoğan’ın iradesi.
Bakın, bir seneden fazla,
seçilen 5 tane, 8 tane milletvekili buraya gelemiyor. Niye? Tayyip Erdoğan
istemiyor bunu. Bunu açık ve seçik herkes söylüyor. Yani biz bunu her yerde de
duyduk.
Efendim, özel görevli
mahkemeler… Bunlar özel görevli mahkemeler. Yani sizin, Tayyip Bey dışındaki
kişilerin burada karar verme, inisiyatif koyma,
Türkiye’nin meselelerini ortaya koyma diye bir özgürlükleri de yok, bir
kişilikleri de yok. Dolayısıyla, o ne derse o olur. Dolayısıyla, artık, üç sene
daha da iktidarda kalacağınıza göre bunlarla Meclisi de meşgul etmeye gerek
yok. Tayyip Bey nasıl isterse, Padişah Tayyip Bey. Tayyip
Bey padişahlığında ne isterse o. Emirname yayınlanır, siz de riayet edersiniz,
memleket de şey eder. Onun için, yani bu gibi şeyleri getirip saçma sapan,
ondan sonra, gerekçelerle, başı belli değil, sonu belli değil, vatandaşa ne
getirdiği belli olmayan, devlete de birçok külfetler getiren böyle tasarılarla
Meclisin işgal edilmesi bence haksız bir şey.
Önergemin kabulünü
istiyorum.
Bu arada da karar yeter
sayısı istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
İki Kâtip Üye anlaşamadı.
Birisi “Var.”, birisi “Yok.” diyor.
Elektronik cihazla oylama
yapacağım.
İki dakikalık süre
veriyorum, oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddede üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 3’üncü maddesinin 1'inci
fıkrasının (ç) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"ç) Denetçi: İhtisas
alanlarına ayrılmış Kamu Denetçilerini,"
Ali
Sarıbaş Kazım
Kurt Kamer Genç |
Çanakkale Eskişehir Tunceli |
Bülent
Kuşoğlu Ali
Özgündüz |
Ankara İstanbul |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. Maddesinden ç) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
ç) Denetçi: Uzmanlık
alanlarına göre ayrılmış Kamu Denetçilerini
Ayla
Akat Levent
Tüzel Pervin
Buldan |
Batman İstanbul Iğdır |
Sebahat
Tuncel Erol
Dora Hasip Kaplan |
İstanbul Mardin Şırnak |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının;
1- 3. maddesinin 1.
fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül
ettirilmesini,
e) Denetçiler Kurulu; Başdenetçi başkanlığında kamu denetçilerinden oluşan
kurulu,
2- 3. maddesinin 2.
fıkrasının;
"(2) Komisyonun
Başkanı, Başkanvekili, Sözcüsü ve Kâtibi; Mecliste grubu bulunan muhalefet
partilerinin birer üye ile temsil edilecek şekilde seçilir." şeklinde
değiştirilmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan |
Konya Muğla Iğdır |
Mehmet
Şandır Enver
Erdem Nevzat
Korkmaz |
Mersin Elazığ Isparta |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısının geneli üzerine yaptığımız konuşmada, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, vatandaşın hakkının, hukukunun devlet yetkisini kullanan kişi,
kurum ve kuruluşlara karşı korunabilmesi amacıyla, ombudsmanlık
ya da Kamu Denetçiliği Kanun Tasarısı’na pozitif bir açıdan baktığımızı ifade
etmiştik. Bu bakış açısıyla sorumlu muhalefetin gereği olarak yol gösterici,
aydınlatıcı bir anlayış içerisinde de olgun hâle getirilmesi ve
olgunlaştırılmasına katkıda bulunacağımızı ifade etmiştik. Bu görevimizi gerek
Anayasa Komisyonunda gerek alt komisyonda yaptık, dileklerimizi,
temennilerimizi, kanunun geneli üzerine yaptığımız konuşmada ifade ettik ancak
iktidar partisinin “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışından
vazgeçmediğini, maalesef 3’üncü maddeye gelinceye kadar gördük.
“Deveye demişler ki:
‘Boynun eğri.’ Demiş ki: ‘Nerem doğru?’” Şimdi, bu kanunun -Sayın Yusuf
Halaçoğlu’nun ifade ettiği gibi- ilham aldığı “Kadiul-kudât”
şeklindeki kaynağı yanlış; Osmanlının değil, Emevi’nin.
Emevilerin nasıl bir İslam anlayışı benimsediğini
bütün İslam âlemi bilmektedir. İslam âlemine gelen bütün sorunların Emevi kaynaklı olduğunu herkes bilmektedir. Bu iktidar
partisi de, anlaşılmaktadır ki Emevi anlayışıyla bir
yönetimi hâkim kılabilmek için bu kanunun ruhuna, özüne böyle bir iktidar
gücünü tekleştirme, iktidar gücünü…
Sayın Başkan, sayın
milletvekillerini lütfen uyarabilir miyiz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, sükûneti sağlarsak… Lütfen…
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) – Emevi anlayışı bir yönetim anlayışını bu kanunun ruhuna
sindirebilmek için “Kadiul-kudât” denilen o
müesseseyi bunun gerekçesine ilhak ettiği anlaşılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bizim
“kamu denetçiliği” kavramına bakış açımız şudur: Adı üstündedir, kamunun
denetimi. Niçin yapılacaktır bu kamunun denetimi? Vatandaşın hakkının,
hukukunun hakkaniyet çerçevesi içerisinde, adalet çerçevesi içerisinde
korunması ve bunun, devlete karşı vatandaşın, bireyin güçlendirilmesi amacıyla
olacaktır. Bu kanun, kendisini denetleyecek kamu başdenetçisini
iktidar kendisi seçecek şekilde ve başdenetçiye de
her türlü görev ve yetkiyi vermek suretiyle yerine getirmektedir yani “Güçleri
hem benim dediğim kişinin uhdesinde toplayacaksınız hem de bütün yetkiler benim
tayin edeceğim kişi üzerinde toplanacaktır.” anlayışıyla düzenlenmiştir. Bu bir
denetim değildir.
Bu iktidarın yapacağı
yanlışları, vatandaşın hakkını, hukukunu, adaletini hakkaniyet ölçüleri, hukuk
ölçüleri içerisinde değerlendirme işi değil; tamamen iktidarın yaptığı
yanlışları, iktidarın siyasi sorumluluğundaki kamu görevlilerinin vatandaşa
eziyeti, vatandaşa yaptığı yasak, kanun dışı işleri aklama, paklama kanunu
hâline gelecektir. Bunun önüne geçilebilmesi için işte iki tane öneriyi bu
önergeyle sizlerin takdirine sunuyoruz. Bunlardan bir tanesi, tasarının 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasında, iktidarın oylarıyla seçilecek kişinin tek başına
karar verebilmesini engelleyebilmek amacıyla denetçilerden oluşan bir
denetçiler kurulunun ihdas edilmesi, yapılacak incelemelerin bu denetçiler
kurulunda değerlendirilmesine imkân sağlanması, bu şekilde bireysel hatalardan
arındırılmış, kolektif iradeye dönüşebilecek bir denetim sisteminin
oluşturulmasını öngörüyoruz. İkincisinde ise, bu denetçileri ve başdenetçiyi, iktidarın sayısal üstünlüğünün bulunduğu
Dilekçe Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu seçecektir.
Değerli arkadaşlarım,
hepimiz biliyoruz ki parmak çoğunluğu iktidarın elindedir. Oysa,
denetim, muhalefetin hakkıdır, muhalefetin denetim içerisinde bulunması
denetime denetim ruhunu verir. İktidarın -kendi seçtiği kişiye- kendi parmak
çoğunluğu, sayı çoğunluğuyla seçtireceği kişinin denetim yapmasının imkân ve
ihtimali yoktur, bunu mümkün kılabilmek için komisyonda muhalefet partilerini
etkili kılacak şekilde düzenleme yapılmasını öneriyoruz. Bu önergeyi değerli
milletvekillerinin takdirine sunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. Maddesinden ç) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
ç) Denetçi: Uzmanlık
alanlarına göre ayrılmış Kamu Denetçilerini
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Ombudsman, kamu denetçiliği, sözcüsü,
hakemi, avukat İspanya’da; farklı isimlerde yer alıyor. Avrupa Birliği istediği
için değil, gerçekten hukuk devletlerinde bu kurumlara ihtiyaç var. Ancak, her
şeyi sağlıksız yaptığımız gibi, on yıl tartışılan bu ombudsmanlık
kurumunu da tersinden ve yanlış yapıyoruz.
Bir: Dokunulmazlığı olacak,
tarafsız olacak, bütçesi bağımsız olacak, kurumsal olarak yargının, yürütmenin
ve yasamanın üstünde olacak. Siz Meclisin, yasamanın bünyesinde bir komisyon
gibi oluşturuyorsunuz bu yasayla. Bu nasıl bağımsız olacak? Bunu bu şekilde
yaptığınız da yetmiyor. Kendi istediğiniz denetçiyi seçeceksiniz. O denetçiyi
de siz seçeceksiniz, Mecliste çoğunluk olan iktidar. Çoğunluktan Hükûmet
çıkıyor, yürütme. Yürütme, yasama birleşiyor. Yürütmeyi de denetleyecek olan
böylesi bir kurum. Bu da bireyin haklarını, vatandaşın haklarını kamu
denetimine kullanacak bir kurum. Siz bu kurumun bağımsız olacağına inanıyor
musunuz? Ben inanmıyorum.
Bir şey daha söyleyeyim:
Bu, tasarıyla, kanunla olacak bir şey değil, arkadaşlar, yanlış yapıyoruz. Bu
yeni anayasanın tartışma konusudur. İspanya Anayasası -54’üncü madde- kamu
denetimi kurumunu anayasada yerleştirmiş. Siz de yeni anayasada bunu
yerleştirirsiniz, bütün grupların temsil hakkı da olur ve yeni anayasaya göre
yeni kanun yaparsınız.
Şimdi, benim söyleyeceğim
sözlere Sayın Burhan Kuzu’nun Komisyon Başkanı olarak cevap vermesini
istiyorum. Benim elimde iki tane tasarısı var Hükûmetin. Bu Hükûmetin havası
bir senede değişiyor arkadaşlar. Hükûmetin ayarı da bir senede değişiyor,
Hükûmetin düşüncesi de bir senede değişiyor, tasarısı da bir senede değişiyor.
Bakmak isteyen olursa, elimde geçen senenin tasarısı var, 609 sıra sayılı.
Gelmişti Genel Kurula, seçime girdik, kaldı.
Ya, kardeşim, geçen dönem
10 tane kamu denetçisine ihtiyaç duymuş Anayasa Komisyonu. Gelmişsiniz, bir yıl
geçmiş aradan, 5’e düşürmüşsünüz. Ya, bu kadar da oransızlık olmaz ki. Uzman
sayısını 150 artırmışsınız, denetçi sayısını azaltmışsınız. Allah aşkına, başdenetçi, başhakem bunlar, memur değil, uzman değil. Ne
oluyor, siz hakem kurulu mu kuruyorsunuz, kendinize bağlı bir komisyon mu
kuruyorsunuz? Bu kabul edilir bir yaklaşım değil. 10’u 5’e indirdiğiniz zaman
bu komisyon komisyon olmaktan çıkar. Bunu, Meclisin
altında, bir İnsan Hakları Komisyonuna, bir Dilekçe Komisyonuna çevirirsiniz ve
onu asıl amacından çıkarırsınız.
Avrupa Birliğindeki
ülkelerde aldığı kararlar yüzde 100 uygulanıyor. Demin arkadaşlarla konuştum,
dediler ki: “Bir tek istisnası var, Yunanistan’da yüzde 90 uygulanıyor.” Bir de
Avrupa Parlamentosunda ombudsman kurumu var. En iyi
Avrupa Parlamentosunun, Avrupa Birliğinin ombudsmanına
da en çok başvuru nereden? İspanya’dan, arkadaşlar. Yani bu konuda bilinçli
olan yurttaş askeri de denetleyecek, hâkimi de denetleyecek, polisi de
denetleyecek, gümrükçüyü de denetleyecek, kendisine eza eden, işkence eden
hangi kurum olursa olsun denetleyecek. Siz baştan buraya “Asker denetlenemez,
silahlı güçler denetlenemez, polis denetlenemez, yargı denetlenemez.” derseniz…
Zaten bu ülke bunlardan çekti, AİHM’de iki bin beş yüz davadan mahkûm olanlar
bunlar. Bunları niye koruyorsunuz? Bunları korursanız bu kurum işlemez.
Arkadaşlar, Gırgırlık olursunuz sonra böyle, bakın: Başbakanın elinde
cezaevinin anahtarları -bu eski büyük anahtarlardan, Gırgır’da görüyorsunuz-
Sayın Kılıçdaroğlu da yanında. Tam da görüşüyorlar,
Kürt sorunu konusunda bir çözüm, bir açılım, bütün belediye başkanları,
seçilmişler alınıyor içeriye. Ondan sonra Gırgır da gırgırını yapmış: “Haydi
akil insan aramaya çıkalım!”
Arkadaşlar, 10 bin kişiden
fazlasını aldınız, dışarıda akil insan bırakmadınız, akil insan kalmadı.
Şimdi, bu hukuksuzluğu…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
…vatandaş sorgulayacak, “sorgulayamazsın…” Olmaz arkadaşlar, bu yanlış bir şey,
bu yanlış iş.
Söyleyeceklerim bundan
ibarettir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 3’üncü maddesinin 1'inci
fıkrasının (ç) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"ç) Denetçi: İhtisas
alanlarına ayrılmış Kamu Denetçilerini,"
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın
3’üncü maddesinin 1’inci fırkası (ç) bendinin değiştirilmesi konusunda söz
aldım. Ancak, burada, bu kanuna özüyle birlikte baktığımızda, vatandaşımızın
yani birey haklarının, kişi haklarının burada savunulmasından çok
yönetilenlerin yaptığı ya da birey haklarının çiğnendiği olayların bir şekilde
yönetenler tarafından yok edilmek ve örtbas edilmek adına bir kanun
çıkardığımızı görüyoruz.
Şimdi, burada, nasıl
kuvvetler ayrılığından bahsediyorsak denetimden, denetçilikten bahsetmek ve
-bizim adımıza gerçekten Yargıtayı seçme gibi, seçim
kanunlarımızda seçerken- burada çoğunluğun, hükûmetlerin kendi yaptıkları
hatayı… Yine, hükûmetin kendi çıkaracağı, seçeceği denetçiler tarafından
denetlenebilmesi, bir bağımsızlık ve Anayasa’yı da kendi aramızda da,
bireysellik anlamında da yok saymaktır.
Şimdi, bu yetmiyor. Onlara
olabildiğince haklar veriyoruz, olabildiğince güçlendiriyoruz ama sadece de o
yetmiyor; bunu da bir dar kalıp içerisinde bırakıyoruz. Çünkü burada, bütün her
şeyin altında ne kadar uzman kadrolar da oluşsa burada seçeceğimiz denetçileri,
5 tane denetçiyi, her şeyi bilebilen, her şeye karar verebilen bir anlayışla,
yetişkinlik içerisinde bulamayız. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, her
mahkemede olduğu gibi her denetçide de mutlaka olmazsa olmaz koşul
ihtisaslaşmadır.
Onun için, burada, gelin,
Türkiye gibi, 75 milyon insanımızın yaşadığı ve özellikle de Türkiye’de…
Türkiye'nin sosyoekonomik ve kültürel yapısı, coğrafik yapılarına baktığımızda
burada ihtisaslaşmanın gerekli olduğuna mutlaka inanmalıyız ve doğru
bakmalıyız. Burada hepimiz bu güven içerisinde olmalıyız. Bunun içinde askerî,
güvenlik, cezaevi, kadın ve çocuk hakları ayrımcılıklarıyla mücadele, çalışma,
iş hayatı, çevre, üniversite, sağlık, yerel yönetimler, kamu kaynaklarının
kullanımı ve yolsuzluklarla mücadele gibi mutlaka ihtisaslı, ihtisaslaşan
denetçiler olmalıdır diye bakıyorum. Sadece 5 kişinin içerisine “Siz her şeyi
bilirsiniz, başdenetçiyle beraber tüm yetkileriniz
de…” Bizim, az önce arkadaşlarımızın tümünün ifade ettiği gibi, burada
insanların birey haklarını, kişi haklarını korumak adına ve onların gerçekten
güven verebileceği bir denetçi kurumunu yapmak istiyorsak, mutlaka yine Avrupa
insan hakları ve kişi haklarına da attığımız imzalar altında buraya, bunlara
uyum içerisinde çalışabilen bir denetçilik kurumu yapmak istiyorsak,
lütfen, kendimize bağımlı, insanları
kandıran değil; Türk vatandaşının kendi içerisinde demokratik haklarını kullanan,
onun özgür birey içerisinde olan haklarını güven içerisinde savunup müracaat
edebileceği bir denetçi kurumunu, ombudsmanlık
kurumunu mutlaka gelin gerçekleştirelim. Gelin, bu maddenin içerisinde (ç)
bendinde ihtisaslaşmayı koyalım. Sadece 5 kişinin, ya uzmanların vereceği
raporlar içerisinde onları yönlendiren, onların bilgisi dâhilinde, onların
kararları dâhilinde, onların yönlendirmeleri dâhilinde bireylerin haklarının
yenilmemesini savunalım. Gelin, hep beraber doğru yapalım, (ç) bendi
değişikliğini gerçekleştirelim ki Türkiye’de artık bir demokrasi içerisinde,
kuvvetler ayrılığı içerisinde kendi haklarımızın savunmasının gerçeklerini
mutlaka bu Parlamentoda yapalım. “Ben yaptım, oldu.” ya da “Ben demokrasiyi
yerleştirdim.” anlayışı içerisinde olmayan bir yasa çıkararak buradaki
denetçilik, ombudsmanlık kurumunu, benim hatalarımı,
burada işleyeceğim tüm suçları örtbas etmeyen ve yargıyı denetleyen sağlıklı
bir kurumu yaratmanın gerçekten adımını atalım.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; Türkiye artık denetlemesini bilmeli, tüm dünyada demokratik
ülkelerde olduğu gibi, bu kurumu yerleştirirken mutlaka burada da
ihtisaslaşmalı ve ihtisaslaşma kurumlarını mutlaka gerçekleştirmelidir.
Lütfen, artık, doğruyu ve
doğru kanunları çıkarmasını bilelim ve hızlı bir şekilde önümüze getirilen
maddelere doğru bakalım diyorum.
Bu vesileyle değişiklik
önergemin desteklenmesini istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddede üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesinin 3'üncü
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Kurumda, bir Başdenetçi ve dokuz Denetçi ile Genel Sekreter ve diğer
personel görev yapar."
Gürkut Acar Dilek
Akagün Yılmaz Kazım
Kurt
Antalya Uşak Eskişehir
Rıza Türmen Ali
Özgündüz Muharrem
Işık
İzmir İstanbul
Erzincan
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 4. Maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
(3) Kurumda, bir Başdenetçi ve sayısı 10'dan az olmamak üzere toplumsal
ihtiyaçlara cevap olabilecek sayıda Denetçi ile Genel Sekreter ve diğer
personel görev yapar
Ayla
Akat Levent
Tüzel Sebahat
Tuncel |
Batman İstanbul İstanbul |
Erol
Dora Pervin
Buldan |
Mardin Iğdır |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 4. maddesinin:
1- 2. fıkrasındaki Başdenetçilik kelimesinden sonra gelmek üzere Denetçiler
Kurulu ibaresinin eklenmesini,
2- 3. fıkrasındaki ve diğer
personel ibaresinin metinden çıkarılarak yerine uzman, uzman yardımcıları,
genel idare ve yardımcı hizmet personeli ibaresinin eklenmesini saygı ile arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan |
Muğla Iğdır |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı
önergemizi sizlere izah için huzurunuzdayım ama anlaşılıyor ki akıl ile
donatılmamış parmakların üstünlüğü tekrar hâkim olacak. Bizim, hakla, hukukla,
adaletle, yönetimin yönetilenlerle arasındaki ihtilafların çözümünde ortaya
koyduğumuz kararlı ve ilkeli duruş bir kez daha çoğunluk oyuna kurban
edilecektir. Sayın İyimaya keşke burada olsaydı da
onun veciz sözünü sayın milletvekilleri bir kez daha kendisinden
duyabilselerdi. O diyordu ki: “Parmakların ucunda eğer akıl olmuş olsaydı
demokrasiyi yok edecek canavarlar türemezdi.”
Şimdi, insanlığın
ilerleyerek erişmiş olduğu iki kavramdan bahsetmek istiyorum sizlere. Bunlardan
bir tanesi, yönetenlerin hesap verebilirliği; diğeri ise yönetenlerin yönetim
yetkisini eline alır iken hesap verebilirliğin yanı sıra, yönetilenlere karşı
şeffaflık ilkesini uygulamasıdır. Bu, insanlığın ilerleyen demokratik süreç
üzerinde ulaşmış olduğu iki tane evrensel değerdir. Bu iki evrensel değerin
yönetilenlere iz düşümü ise yönettiklerinden hesap sormaktır ama hesap sormaya
mecali, takati olmayan vatandaş grupları vardır. Bunlar bizim dilimizde, kültürümüzde
garipler gurebalardır, hakkı aramaya mecali olmayan
insanlardır. İşte, insanlık bir kademe daha ileri gitmiş, kökü Osmanlı’da olan
“garibin gurebanın hakkını, hukukunu arama ve devlet
karşısında ezdirmeme” şeklinde anlaşılabilecek ombudsman
veya kamu denetçiliği kurumunu burada konuşuyoruz. Burada konuşurken
konuştuğumuz her mevzu, hakkını arama mecali bulunmayan kişiye devletin
şefkatli ve merhametli elini uzatmasıdır; ombudsmanlık
budur, kamu denetçiliği budur. Onun adına devlete çekidüzen verme, devleti
yönetenlerin hakkaniyete, adalete uygun olmayan tavırlarını belirleme ve
devleti bu ray üzerine oturtma görevini veriyoruz.
Bu görevi verir iken siz
alıyorsunuz, “Biz böyle bir hizmet yapacağız.” derken, “Bu işi de ben yaparım.
Bu işi de benim siyasi düşüncem yapar. Bu işi de benim inandığım insanlar
yapar.” diyerek kendinize uygun bir memur tayin ediyorsunuz. Adına “başdenetçi” de deseniz, bunun adına “demokratik”, “şeffaf”
gibi lafları ekleseniz de seçilecek denetçi sizin adamınız olacaktır, seçilecek
denetçi sizin kapınızdan geçecektir, seçilecek denetçi sizin komisyon
üyelerinizin, sizin iktidar çoğunluğunuzun oylarıyla seçilecek ve sonuçta da
sizin sözünüzü dinleyecektir. Denetçiler ve kamu başdenetçisi
sizin siyasi şemsiyenizin altında ezilecek büzülecektir. Bu ezik ve büzük
insanların -itibarlı bir konumda olması gereken- vatandaşın hakkını, hukukunu
arama gibi bir çabası olmayacaktır, olamayacaktır.
İşte, biz karınca
kararınca, hiç olmazsa buna imkân sağlayabilmek için size bir yol gösteriyoruz.
Bu denetçiye sihirli değnek sahibi bir unvan vermek suretiyle her sorunu
çözdüremezsiniz. Denetçiyi her işe yetkili, her sorunu çözecek kişi olarak
tanımlıyorsunuz bu kanunda, bu mümkün değil, Superman
değil denetçi. O zaman, onun bireysel hatalarını, onun göremediği alanları
görebilecek bir mekanizma oluşturmak lazım. Bu da “denetimde kolektif iradeyi
oluşturma” olarak tanımlanır, adı da “denetçiler kurulu” olarak tanımlanmış ve
bizim önergemizde yerini almıştı.
Sizin atayacağınız
denetçilerin 5’ini bir araya getirseniz, adına “denetçiler kurulu” deseniz, bu
denetçilerin her biri kendi yaptığı işleri oturup bir de 5 kişi kendi
aralarında konuşsa, birbirinin yanlışını görse, birbirine yol gösterse ne olur?
Bir tek şey olur; doğru bulunur. Niye doğrunun bulunmasına karşı çıkıyorsunuz?
Niye yanlışta ısrar ediyorsunuz? Niye Cenabıallah’ın
vermediği birtakım işlerle, birtakım yetkilerle bir insanı donatılmış gibi
vehmederek, ona katlanamayacağı bir yükü yüklüyorsunuz? Türkiye gibi büyük bir
coğrafyada, bin bir çeşit sorunları olan bir ülkede, her işi denetçi bilir
anlayışıyla tüm yetki ve sorumluluğu niye bireye veriyorsunuz? Niye kurula
vermiyorsunuz?
Bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 4. Maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
(3) Kurumda, bir Başdenetçi ve sayısı 10’dan az olmamak üzere toplumsal
ihtiyaçlara cevap olabilecek sayıda Denetçi ile Genel Sekreter ve diğer
personel görev yapar.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Buldan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumunun
Kurulmasına İlişkin Kanun Tasarısı, yeni Anayasa çalışmaları devam ederken
zamansız bir şekilde Genel Kurula getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bireyin
devlet karşısında korunmasına ve kişinin sahip olduğu hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınmasına yönelik çabaları beraberinde getiren hukuk devleti
anlayışı, bireylerin kötü yönetimden kaynaklanan sorunlarla ilgili özgürce
başvurma, sorgulama, izleme ve değiştirme haklarına sahip olmalarını gerekli
kılmaktadır. Bu doğrultuda bağımsız niteliği haiz kamu denetçiliği kurumları,
çeşitli ülkelerde hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin yerleşmesine,
insan hakları ve kadın haklarının sağlanmasına katkılarından dolayı demokratik
hukuk devletinin önemli araçlarından birisi haline gelmiştir. Kadın-erkek
eşitliğinin devlet çatısı altında kurumsallaşmasının ise en temel
bileşenlerinden biri olarak görülmektedir. Bu çerçevede, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanmasını, ayrımcı uygulamaların cezalandırılmasını,
denetlenmesini, zararların tazmin edilmesini ve ayrımcılığın bulunduğu her
alanda önleyici tedbirler alınmasını sağlamaya katkıda bulunacak toplumsal
cinsiyet eşitliği denetçiliği başta olmak üzere uzmanlık alanlarına göre
ayrılmış kamu denetçiliğinin
kurulması önemlidir. Türkiye’de kadın-erkek eşitliğinin sağlanması
ve ayrımcılıkla mücadele konusunda devlet bünyesindeki kurumsallaşma sürecinin
gelişmesine de önemli katkılarda bulunacaktır.
Böyle bir tasarı görüşülürken, söz konusu kurumun oluşturulmasını
yıllardır talep eden ve bu konuda 90'lardan beri çalışmalar yaparak çeşitli
dönemlerde ilgililere ulaştıran kadın örgütlerinin görüşleri ve taleplerinin
göz ardı edilmiş olması ve hiçbir danışma süreci oluşturulmadan yasalaştırma
çalışmaları bu kurumun görev alanı ile bire bir çelişkilidir ve kabul edilemez
bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, tasarının
bütününün meşruiyetini sorgulanır hale getirmiştir. Daha açık bir ifade ile
kadın örgütlerinin taleplerini dikkate almaksızın ve onlara danışmaksızın
kurulacak bir Kamu Denetçiliği Kurumu kadınların devlet karşısında korunmayacağının
en baştan beyan edilmesidir ki, bu konu da kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Bu nedenle tasarı geri
çekilmeli ve kadın örgütleri ve diğer insan hakları örgütleri dahil tüm sivil toplumla dayanışma süreçlerinin işletilerek
toplumun her kesiminin üstünde mutabık olduğu bir Kamu Denetçiliği Kurumunun
oluşturulması yönünde adım atılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Buldan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 4'üncü maddesinin 3'üncü
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(3) Kurumda, bir Başdenetçi ve dokuz Denetçi ile Genel Sekreter ve diğer
personel görev yapar."
Muharrem
Işık (Erzincan) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Muharrem Işık…
BAŞKAN - Sayın Işık,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4’üncü madde üzerindeki değişiklikle ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, bizim değişikliğimiz
nasıl olsa kabul edilmeyecek. Yalnız, sizin getirdiğiniz tasarıda Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı olarak özel bütçeli kamu tüzel kişiliğine sahip bir
kurum oluşturulmaya çalışılmakta. 1 başdenetçi, 5
denetçi, genel sekreter ve diğer personelden oluşacak 246 kişilik bir kadro
tahsis edilecek.
Kurumun görev bölümünde,
“Kurum, idarenin işleyişi ile ilgili şikâyetler üzerine, idarenin her türlü
eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet
anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek,
araştırmak ve idareye önerilerde bulunmakla görevlidir.” “Hukuka ve
hakkaniyete” özellikle bastırılarak söylenmiş, güzel.
Şimdi, yapılacak bu yeni
kurumda inşallah yeni bir MİT Başkanı yaratılmaz, elde ettiği bilgileri
inşallah kötü amaçla da kullanmaz. Bu bizim amaçlarımız. Tabii, burada şikâyet
etme hakkımız var. O zaman, kurul kurulduğu zaman, ben mesela bir dilekçe
vereceğim, diyeceğim ki: “YÖK’te yapılan profesörlük atamalarında büyük bir
usulsüzlük var. Bunun araştırılmasını istiyorum.” Örneğin ne diyeceğim? YÖK’te
95 kişilik bir kadro oluşturulmuş ve profesörler bir günde hoca olarak asıl
olduğu yerde değil başka yerde görev yapmaya başlamışlar, hem de başhekim,
genel müdür, rektör olarak çalışıyorlar. Üstelik, tıp
profesörleri, sağlık meslek yüksekokulları ile hemşirelik yüksekokullarında
profesörlük almaktadırlar, kadın doğum, genel cerrah, kulak burun boğaz, tıbbi
onkoloji, ortopedi, psikiyatri, üroloji, patoloji profesörleri
yapılmaktadırlar. Bir örnek vereyim, Florence Nightingale Hemşirelik Yüksek Okulunda bir hocamız üroloji
profesörü olarak atanmıştır. Sayın Bakana sorduğumuz zaman soru önergemizde,
ihtiyaca binaen yapıldığı söyleniyor. Tabii ihtiyaca binaen oluyor ama hiçbiri
de o ihtiyaç olan yerlerde maalesef çalıştırılmıyor. Tabii amaç burada, iki
yılını orada doldurup profesörlüğünü tescil ettirdikten sonra tekrar eski
yerinde çalışmaya devam etmek. Tabii bunu yaparken büyük bir siyasi de rant sağlanmış oluyor çünkü özellikle doğu illerimizde
“Yarın profesör gelecek” diye boy boy haberler yapılıyor.
Profesör gelip bir ameliyat yapıp geri döndüğü zaman halk gayet memnun oluyor ama yarın
hastaneye gittiği zaman bir daha profesörü bulamıyor.
Başka bir şikâyet daha
yapacağım, diyeceğim ki: Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde çok büyük bir kadrolaşma
var. Daha önce bu üniversiteyi açtığımız zaman Atatürk Araştırma Hastanesiyle
protokol yapıldı. Burada ortak çalışılacağı, Türkiye’nin bilim merkezi olacağı,
üç kıtaya birden hizmet edeceği söylendi ama burada yapılan, profesörlerin
çoğunluğu, şu anda 20 tanesi dışarıda çalıştırılmakta, diğerlerinin de zaten
kadrolaşmak için yapıldığını biliyoruz. Dışarıda çalışanlar da başhekim olarak
görevlerini sürdürmekte. Tabii burada Sağlık Bakanlığının YÖK’ten
38’inci maddeye göre görevlendirme hakkı var. “Tamam, normal” diyeceksiniz. Bu
görevlendirme yapılırken yine kişilere özel yapıldığı… Burada maddede diyor ki:
“Öğretim elemanları ilgili kurumların talebi ve kendisinin muvafakatiyle
üniversite yönetiminin oluruyla geçer.” Mesela bir hocamız Yıldırım Beyazıt’a
başvuru yapmış. Yalnız kendisi 3.3.2011 tarihinde dilekçe vermiş. Yalnız
üniversite yönetim kurulu nasıl oluyorsa 28.2.2011 tarihinde yazısını yazmış ve
göndermiş. Kendisi başvurmadan, düzen izlenmeden atanması yapılmış.
Burada tabii başka
şikâyetçi olacağımız konular da olur. Örneğin deriz ki: Şeker pancarını yok
etmek için neden her sene nişasta bazlı şeker
üretimini yüzde 35 arttırıyorsunuz? İnsanın sağlığını hiç düşünmüyor musunuz?
Bugün Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da nişasta bazlı
şeker üretimi sıfır iken bizim ülkemizde her sene Danıştayın
verdiği kararlara rağmen, yürütmeyi durdurmak için verdiği kararlara rağmen her
sene inatla neden artırıyorsunuz? Hangi firmaları sevindirmek istiyorsunuz?
Bunları da sormamız gerekir. Tabii şeker pancarı demişken… Biliyorsunuz şeker
fabrikaları özelleştirildi, bununla birlikte ben Erzincan’da göçün olacağını
düşünüyorum. Ayrıca bugün verilen bir kararla Çayırlı, Kemah ve Kemaliye
ilçelerinin adliyeleri de kapatıldı. Zaten bu insanların çoğunluğu fakir insanlar.
1 dönüm toprak almak için mahkemelerde uğraşan, kadastro ve tapu davaları açan
insanlar. Bundan sonra bunlar diğer bölgelere nasıl gidecekler, nasıl bu
davaları takip edecekler, bunu düşünmemiz gerekiyor. 3-5 tane
memurumuz orada çalışmaktaydı, bunlar da başka yerlere gidecekler. Dolayısıyla
bu kararın da gözden geçirilmesini istiyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var, yazılı olarak.
BAŞKAN – Yoklama talebi
vardır.
Akif Hamzaçebi? Burada.
Haydar Akar? Burada.
Ali Özgündüz? Burada.
Namık Havutça? Burada.
İlhan Demiröz? Burada.
Ömer Süha Aldan? Burada.
Ramazan Kerim Özkan?
Burada.
Muharrem Işık? Burada.
Refik Eryılmaz? Burada.
İdris Yıldız? Burada.
Ahmet Toptaş? Burada.
Turgut Dibek? Burada.
Mahmut Tanal? Burada.
Atilla Kart? Burada.
Kamer Genç? Burada.
Ali Demirçalı?
Burada.
Mehmet Hilal Kaplan?
Burada.
Salih Fırat? Burada.
Dilek Akagün
Yılmaz? Burada.
Osman Korutürk? Burada.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Evet, yoklama için
iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN - Toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.26
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde verilen Erzincan Milletvekili Sayın
Muharrem Işık ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN – Şimdi, yeniden
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 5’te iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5'inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "idareye önerilerde
bulunmakla" ibaresinden sonra gelmek üzere "birlikte gerekli gördüğü
durumlarda idari yargıya başvurmakla" ibaresinin eklenmesini;
2 nci
fıkrasının (c) bendine, var olan cümleden sonra gelmek üzere "İnfaz
esnasındaki disiplin cezaları bu kapsamda değerlendirilmez" cümlesinin
eklenmesini;
2 nci
fıkrasının (ç) bendinin ise tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Levent
Tüzel Ayla
Akat |
Iğdır İstanbul Batman |
Sebahat
Tuncel Altan
Tan Sırrı
Sakık |
İstanbul Diyarbakır Muş |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 5'inci maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 5- (1) Kurum,
idarenin işleyişi ile ilgili şikayet üzerine veya re'sen, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak, idareye önerilerde
bulunmak ve kendisine başvuruda bulunanlar adına, gerektiğinde idari dava
yoluna başvuruda bulunmakla görevlidir.
(2) Ancak;
a) Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı işlemler ile re'sen imzaladığı
kararlar ve emirler,
b) Yasama yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemler,
c) Cezaların infazına
ilişkin kararlar hariç, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar,
Kurumun görev alanı
dışındadır."
Ramis Topal Mahmut
Tanal Ali Demirçalı |
Amasya İstanbul Adana |
Selahattin
Karaahmetoğlu Ali
Özgündüz |
Giresun İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Özgündüz konuşacak.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, uğultuyu hafifletelim lütfen.
Sayın Özgündüz, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kamu
denetçiliği kurumunun sağlıklı olarak işlemesi için bu öneriye dikkat etmenizi
özellikle arz ediyorum.
Şu andaki düzenleme,
Hükûmetin getirdiği tasarıda bu kurum ancak şikâyet üzerine harekete
geçebilecek; biz diyoruz ki, resen de harekete geçme yetkisi verelim mutlaka.
İki, kurum özellikle
düzenleyici işlemlerden kaynaklanan hak ihlallerinde bu düzenleyici işlemin
iptali yoluna gidebilsin yani idari yargıya dava açabilsin. Bu hakkı
tanımalıyız.
Bir başka önemli gördüğümüz
husus, değerli arkadaşlar, aslında en önemli husus, burada, 5’inci maddede şu
andaki düzenlemeyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî faaliyetleri denetim
dışında tutulmaktadır.
Bakın değerli
milletvekilleri, en çok insan hakları ihlalleri karakollarda olur,
cezaevlerinde olur ve ne yazık ki, Silahlı Kuvvetlerde yaşanmaktadır. Siz
“Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar.” diyerek cezaevi disiplin
kurullarının verdiği kararların itiraz üzerine incelendiği infaz hâkimi
kararlarını denetim dışında tutarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî
faaliyetlerini denetim dışında tuttuğunuz zaman bu kurum ölü doğmuştur, hiçbir
anlamı yoktur. İnsan hakları ihlallerini inceleyip reformların sağlanması, bir
daha bu ihlallerin tekrarlanmaması yönünde somut olarak sonuç alıcı işlem
yapması mümkün olmayacaktır dolayısıyla ölü doğacaktır.
Değerli arkadaşlar, dünyaya
baktığımızda, Almanya’da, Avustralya’da, İngiltere’de, Kanada’da, Hollanda’da,
İrlanda’da, Norveç’te, Belçika’da askerî ombudsman,
ihtisas ombudsmanı görev yapmaktadır. Buradaki amaç, silahlı kuvvetlerin
bünyesindeki hukuk dışı uygulamaların emir komuta zincirinden bağımsız, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlenmesi, insan hakları ihlallerinin tekrarının
önlenmesidir yani, siz düşünün ki Sarıkamış’ta askerlik yapan bir askere nöbet
hizmeti yazıyor komutan, 23.00-01.00, 03.00-05.00, eksi 30 derecede, 40
derecede. Şimdi, alt komisyon çalışmaları sırasında, Genelkurmaydan gelen
arkadaşlar diyorlar ki: “Efendim, nöbet, manevra, askerî manevralar, tatbikat
gibi faaliyetler askerî faaliyettir.” E peki -ben alt komisyonda da söyledim-
şimdi yaşanan, şu anda somut olarak ülkemizin gündeminde soruşturmaya konu olan
bir olay vardır, Uludere olayı. Bu, askerî faaliyet midir, değil midir? Kime
bırakıyorsunuz bunu? Şu andaki düzenlemeyle başdenetçi,
bu bir askerî faaliyet mi, değil mi kendisi takdir edecek. İşine geldiği zaman
inceleyecek, işine geldiği zaman “Hayır efendim, askerî faaliyettir.” diyerek
incelemeyecek. Ya da herhangi bir kıta komutanının, emri altındaki askerlere
karşı, farklı saiklerle ayrımcılık yaptığını düşünün,
efendim, nöbette, tatbikatta, eğitimde. “Bunlar askerî faaliyettir, dolayısıyla
denetim dışındadır.” dediğiniz zaman, bu insan hakları ihlalleri devam
edecektir.
Yine, cezaevlerinde
disiplin kurulları cezalar veriyor, biliyorsunuz ceza infaz mevzuatına uygun
davranışta bulunmayan kişilerle ilgili. İşte, hücre cezası verebiliyor,
görüşten men verebiliyor, haberleşmeyi yasaklayabiliyor. Bu kararlara karşı,
ilgili kişiler itiraz ediyor. Bunun üzerine, infaz hâkimi bir karar veriyor.
Siz “Bu da yargı kararıdır.” dediğiniz anda, cezaevindeki ihlallere de kapamış
olacaksınız. Dolayısıyla, en çok insan hakları ihlallerinin olduğu yerler olan
karakollar, kışlalar ve cezaevlerini siz, başdenetçinin
denetiminin dışında tuttuğunuz anda bu kurum sadece fantezidir, buradan
söylüyorum. Sadece yapmak istediğiniz, Avrupa Birliğine görüntü olsun.
“Efendim, işte, kamu denetçiliği istediniz, 2010 İlerleme Raporu’nda bunu talep
ettiniz, e biz de çıkardık, bir kamu denetçiliğimiz var.”
Değerli arkadaşlar, biz
diyoruz ki: Gelin, uzman kamu denetçiliği, her alanda ihtisaslaşan kamu
denetçiliği sistemi kuralım. Hatta, şu anda 246 kadro
öngörmüşsünüz, bizim önerimiz olduğu zaman 500 kadro veriyoruz, yani, size,
Hükûmete 500 kadro veriyoruz. Ne istiyorsunuz? Kadrolaşın. Yani, niye diyoruz
bunu? Çünkü sağlıklı olsun, sağlıklı işlesin. Dolayısıyla bu anlamda özellikle
resen inceleme yapma ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî faaliyetlerinin
kapsam dışına çıkarılmasına ilişkin değişiklik önergemizi destekleyeceğinizi
umarak hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özgündüz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5'inci maddesinin birinci fıkrasında geçen "idareye önerilerde
bulunmakla" ibaresinden sonra gelmek üzere "birlikte gerekli gördüğü
durumlarda idari yargıya başvurmakla" ibaresinin eklenmesini;
2 inci fıkrasının (c)
bendine, var olan cümleden sonra gelmek üzere "İnfaz esnasındaki disiplin
cezaları bu kapsamda değerlendirilmez" cümlesinin eklenmesini;
2 inci fıkrasının (ç)
bendinin ise tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Altan Tan (Diyarbakır) ve arkadaşları.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Tan,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 276
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasında geçen
“idareye önerilerde bulunmakla” ibaresinden sonra gelmek üzere "birlikte
gerekli gördüğü durumlarda idari yargıya başvurmakla" ibaresinin
eklenmesini; 2’nci fıkrasının (c) bendinde var olan cümleden sonra gelmek üzere
"İnfaz esnasındaki disiplin cezaları bu kapsamda değerlendirilmez"
cümlesinin eklenmesini; 2’nci fıkranın (ç) bendinin ise tasarı metninden
çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bunun gerekçelerini sizlere
anlatmak üzere buradayım.
Değerli arkadaşlar, bu
maddenin en önemli yanlışlıklarından birisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf
askerî nitelikteki faaliyetlerinin denetim kapsamı dışında bırakılması, işte
can alıcı nokta bu.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti kurulalı beri bir askerî vesayetten bahsediliyor ve bu askerî
vesayetin kaldırılması için her dönemde ciddi tartışmalar oluyor. Şimdi, tam
böylesine önemli bir maddede, ombudsmanlık maddesinde,
başdenetçi maddesinde “Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sırf askerî nitelikteki faaliyetler” denilerek bunların denetim dışına
çıkarılması asla kabul edilemez.
Birinci itiraz şunadır:
Sırf askerî nitelikteki faaliyetler nelerdir? Yani birinci tartışılması gereken
konu budur. İkincisi de neden bunlar denetim dışında tutulmaktadır? Şimdi,
bazıları söyleyebilir: “Efendim niye bu konuya itiraz ediyorsunuz?” Çok açık ve
net örnekler vereceğim size. Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî
faaliyetleri… Biraz önce benden evvel konuşan arkadaşlar da değişik partilerden
itirazlarını sundular, uzun uzadıya zamanınızı almak istemiyorum bu konuyla
ilgili, birkaç örnek vermek istiyorum. Mesela, Mardin Savur’da Albay Rıdvan
Özden bir askerî operasyon esnasında öldürülmüştür. Önce bunun PKK tarafından
öldürüldüğü iddia edilmiştir ama bugün mezarından çıkarılarak tekrar gerekli
incelemeler yapılması noktasına gelinmiştir.
İkinci bir hadise, yine
Diyarbakır Lice’de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın uzak bir mesafeden uzun
menzilli bir silahla tek kurşunla öldürülmesi hadisesidir. Bu da yine aynı
şekilde takdim edilmiştir ama ondan sonra işin aslı başka türlü çıkmıştır.
Üçüncü bir örnek Uludere
olayıdır. Bu ne faaliyetidir yani askerî faaliyet midir, vatan görevi midir,
başka bir şey midir? Eğer buysa bile neden bu denetimin dışında tutulsun, bunun
da izahı mümkün değildir.
En önemli noktalardan
birisi de askerî cezaevlerinde yaşananlardır. Mesela, buna en büyük örneklerden
birisi 12 Eylül dönemidir. Benim kendi başıma, ailemin başına
gelen bir olay, babam Diyarbakır Askerî Cezaevinde 14 Temmuz 1982’de işkenceyle
öldürüldü, Mardinli Askerî Savcı Oktay Yüksel bugüne kadar kanun önüne
çıkarılamadı, girdi cezaevine ve cezaevinde 150’ye yakın kişiden tek tek “Böyle
bir şey olmamıştır, kastı aşan bir fiilde bulunulmamıştır.” diye yazılı zorla
ifadeler aldı. Daha sonraki yargı sürecinde bunun tam aksi ispat edildi,
bir zavallı erin üzerine suç yıkıldı, ceza aldı. Peki, bunlar niye denetimin
dışında olsun? Bu örnekleri çok daha arttırarak anlatmak
mümkün.
“Birçok genç yine
cezaevinde intihar etti.” diye onlarca genç bu son birkaç sene zarfında -çok
gerilerde değil- gündeme geldi, basında yer aldı ama bir müddet sonra bunların
da işte “Eğitimde elinde bomba patladı, silahı yanlış yöneltti, şunu şöyle
yaptı.” diye üstü örtüldü, bir müddet sonra aksi çıktı. Onun için değerli
arkadaşlar, kesinlikle bu işin de denetim kapsamına alınması lazım.
Bir diğer önemli nokta da
bu ombudsman seçiminde, başdenetçi
seçiminde Mecliste salt çoğunluk gündeme geliyor. Peki
ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar? Yani yine bir bakan atar gibi, bir genel
müdür atar gibi istediğiniz birisini başdenetçi
yapacaksanız bu başdenetçi neyi denetleyecek?
Şıracının şahidi bozacı olacak. Parmaklar kaldırılacak yine, istenildiği
şekilde bir netice olmazsa reddedilecek.
Burada esas olan, Meclisin
ittifakla, güven duyacağı, üzerinde mutabakata varacağı kişinin ve kişilerin
görevlendirilmesidir. Bunun dışındaki bütün uygulamalar ve çalışmalar
kandırmacadır, boşunadır, düzeltilmesi lazım.
Saygılar sunarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddede iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 1’inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Başdenetçilik;
Başdenetçi ve ihtisas alanlarına ayrılmış
Denetçilerden oluşur.”
Ali Özgündüz Gürkut Acar Dilek
Akagün Yılmaz |
İstanbul Antalya Uşak |
Kazım Kurt Rıza
Türmen İlhan
Demiröz |
Eskişehir İzmir Bursa |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 6. maddesinin 2. fıkrasının sonuna “Başdenetçinin yokluğunda en kıdemli denetçi vekâlet eder.”
cümlesinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet Erdoğan Sinan Oğan Enver Erdem |
Muğla Iğdır Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, 7’nci maddeye göre, yokluğunda kendisine
vekâlet edecek denetçiyi belirlemek başdenetçinin
görevi olduğundan, böyle bir eklemeye gerek yok diye düşünüyoruz, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) – Enver Erdem.
BAŞKAN – Sayın Erdem,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi için
verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Bir saniye… Bir
saniye…
Arka sıradaki arkadaşlar,
sohbetlerinizin tamamını ben duyuyorum; inanın duyuyorum. Sayın Aslan, ne
söylediğinizi duydum.
Şimdi size yeniden
açıyorum; buyurun.
ENVER ERDEM (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının neresinden bakarsak bakalım,
neresinden ele alırsak alalım, birçok sorunu ve birçok problemi beraberinde
taşımaktadır. Amacına, kapsamına, dayanağına, böyle bir sisteme ihtiyaç olup
olmadığına, kurulması için katlanılacak maliyetlere değip değmeyeceğine,
tarafsız ve bağımsız bir sistemin kurulup kurulmayacağına, hangi açıdan
bakarsak bakalım, bu sistem ciddi sorunları beraberinde taşımaktadır.
“Amaç”, “Kapsam” ve “Dayanak” kısmına baktığımız zaman, şimdi
öncelikle kanunun “Amaç” kısmında bunun işte Kadiul-kudât
müessesesine dayandığından, yine Dîvân-ı Mezâlim
müessesesine dayandığından bahsedildi ama biraz önce sizlere bu konuda çok
değerli hocamız işin mahiyetinin bu olmadığına dair gerekli değerlendirmeleri
yaptı, bunun Divân-ı Hümayûn ve Mehayif
teşkilatı müfettişliği sistemine dayandığını sizlere ifade etti. Yine, daha önce bu sistemin Rusya’da “Prokuratura”
şeklinde adlandırıldığına dair açıklamanın da doğru olmadığı söylendi ve yine
“Amaç” ve “Kapsam” kısmında, “Dayanak” kısmında bahsedilen Osmanlıda idari
yargı sisteminin olmadığı hususlarının da gerçekleri yansıtmadığı sizlere
burada izah edildi.
Şimdi, bir defa, böyle bir
düzenlemeye gerek var mı, yok mu? Şimdi, bunları bu kadar eksiklikleriyle
beraber, bu sistem neyin nesi buna baktığımız zaman, esasında Temel’in hamsiyle
alakalı bir bilmecesi var, o hatırıma geldi. Hani, Temel soruyor ya: “Sarıdır,
kafeste yaşar, cik cik
öter.” “Bu nedir?” diye sordukları zaman da “Hamsidir.” der. “Ya, Temel, sen
buna ‘Sarıdır.’ dedin, sarıya boyadım onu. ‘Kafeste yaşar.’ Kafese koydum. E, ‘Cik cik’ öter dedin, bu nasıl
oluyor?” der. “E, bu da yanıltmacasıdır.” der. Yani sizin hazırlamış olduğunuz
bu kamu denetçiliği yasası gerçek anlamında Temel’in hamsi benzetmesinden
başka, bilmecesinden başka bir şey değildir.
Bu, aslında Hükûmetin,
noterlik sisteminin dışında kendi yandaşlarınıza, kardeşlerinize, damatlarınıza
ballı iş bulmanın dışında getireceği bu millete herhangi bir fayda da yoktur.
Şimdi, “Böyle bir
düzenlemeye gerek var mıdır, yok mudur?” sorusuna baktığımız zaman, zaten bizim
sistemimizde hâlihazırda Dilekçe Komisyonu var, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu var, Devlet Denetleme Kurulu var, Etik Kurulu var, yeni oluşturulacak
insan hakları merkezi düzenlemesi geliyor, onu da getireceksiniz. Bunlar doğru
dürüst işliyor mu da siz, yani bu mantıkla getirdiğiniz bir sistemin, bu
milletin yani kamu hizmeti gören kamu idarelerinin vatandaşa getirmiş olduğu
hizmetlerde daha üst bir çıtayı yakalamak için böyle bir müessesenin etkin ve
faydalı olacağına inanıyorsunuz?
Yine, “Osmanlıda idari
yargı sistemi yok.” dediniz. Bizde, Osmanlıda olduğu gibi Türkiye’de de çok iyi
işleyen bir idari yargı sistemi var. Şimdi, 250’den fazla insanı istihdam
edeceksiniz. İdari yargı Türkiye’de çok iyi işlemekte. İptal
davalarıyla, tam yargı davalarıyla vatandaşın, idarenin işlem ve eylemlerine
karşı korunduğunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. “İdari yargının sorunlarını
çözme noktasında, burada biriken yüklerin azaltılması konusunda üzerinize
düşeni yapın.” dense bunu yapmayacaksınız ama 250 tane fuzuli istihdam
sağlayacak bu müesseseyi bizim karşımıza çıkarabiliyorsunuz.
“Bizim bürokratik
sistemimiz buna uygun mudur?” sorusuna baktığımız zaman, kesinlikle değildir.
Bir defa değerli milletvekilleri, milletvekillerine verilmiş Hükûmeti denetleme
yollarından birisi soru önergeleridir. Soru önergelerine bürokrasinin verdiği cevaplar
hepinizin malumudur. Son derece lakayt, son derece ilgisiz, alakasız, sorularla
ilgisi olmayan cevaplar.
Şimdi, ben, Elâzığ’la
ilgili, Tunceli’nin Pertek ilçesinde 1978 yılında terör nedeniyle boşaltılan 12
köy, onlarca hane, yüzlerce insanın sorunuyla ilgili İçişleri Bakanlığına bir
soru yönelttim ve sorunun özeti şu: Bu insanlar terörden zarar gördüler,
köylerini terk ettiler. Bir: Bu insanların terörden gördükleri zarar tazmin
edilebilir mi? İkincisi: Bu insanlar köyüne dönebilir mi? Güvenlikleri
sağlanabilir mi? Bunların hiçbiri yapılamıyorsa bunların arazileri
kamulaştırılabilir, sorunları çözülebilir mi? İçişleri Bakanlığının vermiş
olduğu cevap değerli milletvekilleri: “Terörden şu ana kadar zarar görenlere şu
kadar para yardımı yapılmıştır.” Yani dolayısıyla soru önergelerine verilen
cevaplara yarın kesinlikle kamu denetçilerinin soracağı hiçbir soruya bürokrasi
cevap vermeyecektir.
Saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 1’inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Başdenetçilik;
Başdenetçi ve ihtisas alanlarına ayrılmış
Denetçilerden oluşur.”
Ali
Özgündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon katılıyor
musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Demiröz konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Demiröz,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası için
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türk Dil Kurumunun mail
aracılığıyla kullanıcılarına gönderdiği bilgide “ombudsman”
sözcüğü şu ifadelerle açıklanmıştır: “İngilizce kökenli bu söz hukukta
parlamento tarafından görevlendirilen, vatandaşları resmî makamların keyfî ve
yasa dışı davranışlarına karşı korumakla görevli kişi veya kurum. Bu söz için
‘kamu denetçisi’ önerilmiştir.”
Bu kurum Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı, özel bütçeli. Bu düzenlemenin tarafsız bir kurum olma
olasılığı var mıdır? Siz buna inanıyor musunuz? Türk halkı buna inanacak mı?
Meclis açılalı, değişik bir
ifadeyle yüce Meclise seçilmemizin üzerinden bir yıl geçti, bir yıldır görev
yapıyoruz ancak hâlâ 8 milletvekili tutuklu. Benim gibi hepsi savcılıktan, il
seçim kurulundan, Yüksek Seçim Kurulundan onay alarak seçilmiş milletvekilleridir.
Haklarında kesinleşmiş bir mahkûmiyet yok.
O zaman benim aklıma şu
geliyor: Meclis Başkanı hepimizin başkanı tarafsız ve yansız olmalı. Meclis
Başkanı –soruyorum arkadaşlar- ne yapmıştır? Milletvekillerinin hakkını
koruyabilmiş midir? Bu konuda dik durabilmiş midir? Milletvekillerinin hakkını
koruyamayan bir meclis başkanı örneği dikkate alındığında, Meclise bağlı kamu
denetçilerinin tarafsız olarak vatandaşın hakkını nasıl koruyacağını
birilerinin bize anlatması gerekir.
Değerli milletvekilleri,
değişiklik “ihtisas alanlarına ayrılmış” kelimesini ihtiva etmektedir.
İhtisaslaşma esasına dayalı kamu denetçiliği önermekteyiz. Öncelikle bu sistem,
75 milyona yakın nüfusu olan ülkemizin ihtiyaçları için yeterli olmalıdır.
Önerdiğimiz gibi, askerî, güvenlik, cezaevi, kadın ve çocuk hakları,
ayrımcılıkla mücadele, çalışma, iş hayatı, çevre, üniversiteler, sağlık, yerel
yönetimler, kamu kaynaklarının kullanımı ve yolsuzlukla mücadele alanlarında
denetçilerin oluşması, kamu denetçiliği kurumunun daha etkin çalışacağının ve
verimli çalışacağının bir göstergesidir.
Bizim bu konuda
haklılığımızı bir örnekle de vermek isterim. Gazetecilikte, arkadaşlar, ombudsmanlık bulunmaktadır. Gazetecilikte halk temsilcisi,
halkın sözcüsü ve koruyucusu demektir. Yayın yoluyla haksızlığa uğrayanları
temsil eder. Birçoğunun, gazetelerinde köşesi vardır. 1967'de Amerika Birleşik
Devletlerinde ilk defa uygulanmaya başlamıştır. Ombudsman, tarafsız ve
bağımsızdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da yayın organları kendi ombudsmanını seçmektedirler.
Türkiye'de okur temsilcisi
karşılığında ombudsmanlığı, Emre Kongar Hürriyet'te ve
Seyfettin Turhan başlatmışlardır. Milliyet'te Yavuz Baydar 1999'a kadar okur
temsilcisi olmuş, beş yıl bu görevi sürdürmüştür. Hâlen Milliyet, Sabah
gazetelerinde uygulanmaktadır. Bu örneği şunun için verdim: Sadece bir kelime
olan ve ihtisaslaşma ile ilgili olan bu alanda, dilerim ki, alt komisyonda
kabul etmediğiniz bu önerimizi, ilk defa, burada kabul edeceksiniz diye
düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Demiröz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 7’de dört adet önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısının 7 nci
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz
ve teklif olunur.
Mahir
Ünal Türkan
Dağoğlu Öznur
Çalık |
Kahramanmaraş
İstanbul Malatya |
Çiğdem Münevver
Ökten A. Sibel Gönül M. Belma Satır |
Mersin
Kocaeli
İstanbul |
Ramazan
Can Mehmet Doğan Kubat
İlknur Denizli |
Kırıkkale İstanbul İzmir |
Sevde Bayazıt Kaçar Tülay Bakır Oya Eronat |
Kahramanmaraş
Samsun Diyarbakır |
Sevim
Savaşer |
İstanbul |
“f) Birisi kadın ve çocuk
hakları alanında görevlendirilmek üzere, denetçiler arasındaki işbölümünü
düzenlemek.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasına
aşağıdaki (h) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Sırrı
Sakık |
Iğdır Batman Muş |
Levent
Tüzel Sebahat
Tuncel Hasip Kaplan |
İstanbul
İstanbul Şırnak |
“h) Gerekli gördüğü
durumlarda idari yargıya başvuruda bulunmak,”
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı yasa tasarının 7/1-b maddesinde geçen “yönetmelik” ibaresinin tüzük
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç Gürkut Acar Mahmut
Tanal |
Tunceli Antalya İstanbul |
Ali Demirçalı Haydar
Akar |
Adana
Kocaeli |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 7. maddesinin madde başlığı dahil
olmak üzere aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya
Mersin
Isparta
|
Mehmet
Erdoğan Sinan Oğan
Enver Erdem |
Muğla
Iğdır
Elâzığ
|
“Başdenetçinin,
Denetçiler Kurulunun ve Denetçilerin görevleri
Madde 7- (1) Başdenetçinin görevleri şunlardır:
a) Kuruma gelen şikâyetleri
incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak.
b) Denetçiler arasındaki
işbölümünü düzenlemek.
Denetçiler Kurulunun
önerisi ile;
c) Bu Kanunun uygulanmasına
ilişkin yönetmelikleri hazırlamak.
d) Yıllık raporu
hazırlamak.
e) Gerek görülen konularda
özel rapor hazırlamak.
f) Raporları kamuoyuna
duyurmak.
g) Genel Sekreteri ve diğer
personeli atamak, Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
(2) Denetçilerin görevleri
şunlardır:
a) Denetçiler Kuruluna
katılmak,
b) Bu Kanunda verilen
görevlerin yapılmasında Başdenetçiye yardımcı olmak.
c) Başdenetçi
tarafından verilen görevleri yapmak.”
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yok, Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1- Tasarı ile Kurumun her
kademesinde ve her işinde tek yetkili bir başdenetçilik
yaratılmaktadır.
Tek kişi hakimiyeti
dikta yönetim biçimlerinin başvurduğu ve demokratik yönetim sistemlerinin terk
ettiği bir yönetim hastalığıdır.
Başdenetçinin bu kanun ile kendisine
verilen görevleri yerine getirebilmesi için insan üstü
güce sahip olması, sihirli bir yaratık olması gerekir.
Başdenetçi bu nitelikte olamayacağına
göre bu kanun ile verilen görevlerin de yapılamayacağı açıktır.
Kamu denetçiliğinin ölü
doğmaması, amacına uygun çalışabilmesi, başdenetçinin
subjektif hatalarından arındırılabilmesi, iş ve
işlemlerinin kolektif irade ile oluşturulabilmesine imkân sağlamak üzere Başdenetçinin denetçilerden oluşan bir kurulun
incelemesinden geçen kararları alması zaruridir.
2- Birinci fıkradaki
öneriye paralel olarak denetçilere Denetçiler Kuruluna katılma görevi
verilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır
KORAY AYDIN (Trabzon) – Yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yani, Sayın Vural
bilir, bu arkadaşların sayması esas ya onun için…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı yasa tasarının 7/1-b maddesinde geçen “yönetmelik” ibaresinin tüzük
olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim önergemiz… Burada yönetmelikle
düzenlenen konuların tüzükle düzenlenmesini istiyoruz. Sebebi de şu:
Biliyorsunuz, tüzükler daha ciddi, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanıyor, Danıştayın incelemesinden geçiyor ve Resmî Gazete’de yayımlanıyor ama yönetmelik… Biliyorsunuz,
Anayasa’nın 115’inci maddesinde tüzük düzenlenmiş, 124’üncü maddesinde de
yönetmelik düzenlenmiş.
Şimdi, yönetmeliklerin bir
defa Resmî Gazete’de yayımlanma zorunluluğu yok.
Ayrıca da bu çok önemli bir düzenleme. Yani bir nevi, dava haklarının sona
ermesi, dava sürelerinin kesilmesi, belli bir süre sonra dava süresinin yeniden
başlaması, böyle çok ciddi konuların çok kesin olarak, insanların görebileceği
şekilde düzenlenmesi gerekir. Ama AKP İktidarı maalesef son zamanlarda,
iktidarları zamanında bir tane konuyu tüzüğe bırakmadılar, hep yönetmelik
diyorlar. Yönetmeliği de kim düzenliyor? İlgili müsteşar, genel müdür
düzenliyor. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki, KİT’lerde bunlar ihaleleri de
düzenledikleri yönetmeliklere göre belirliyorlar, Kamu İhale Kanunu’na tabi
tutulması gereken ihaleleri Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarıp da keyfî,
kendi adamlarına davetiye usulüyle ihaleler veriyorlar ve bu sürede tabii çok
soygun oluyor, suistimaller oluyor. Bunları KİT
Komisyonunda da defalarca dile getirdik ama AKP zamanında hukuk denen bir şey
kalmadı.
Bakın arkadaşlar, bugün 14
Haziran. Abdullah Gül 28 Haziranda seçildi, bu sene beş senesi doluyor.
Anayasa’nın 102’nci maddesi diyor ki: Cumhurbaşkanlığı süresi dolmadan altmış
gün önce Cumhurbaşkanlığı makamı doldurulur, altmış gün içinde. Yani bu ne
demektir? 28 Hazirandan başlayıp 28 Ağustosa kadar herhangi bir günde
Cumhurbaşkanının süresinin dolması lazım. Anayasa Mahkemesine dava açmışız. AKP
kanunla Cumhurbaşkanlığı süresini uzattı. Mevcut Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı
halk tarafından seçilir ve beş yılda bir seçilir. AKP ne yaptı? Getirdiği bir
kanunla Cumhurbaşkanlığı süresini yedi seneye çıkardı. Eğer yedi sene biz bu
kanuna… Anayasa Mahkemesine gittik, dedik ki: “Cumhurbaşkanının görev süresinin
tespiti kanunla değil, Anayasa’yla belirlenir.” Dolayısıyla Anayasa’nın burada
karar vermesi gereken konu, Cumhurbaşkanının görev süresi Anayasa’yla mı
belirlenir, yoksa kanunla mı belirlenir?
Şimdi, Anayasa Mahkemesi raportörünün yaptığı bir tespite göre… Efendim, yorum
yapıyor. Senin yorum yapma yetkin yok ki kardeşim yani Cumhurbaşkanlığı süresi
kanunla mı düzenlenir, Anayasa’yla mı düzenlenir… Sonra, tabii, Anayasa
Mahkemesi Başkanı Tayyip Bey’le Abdullah Bey’le çok samimi ilişkiler içinde,
dostlukları var. Daha herhâlde oradan “Ya, işte, bunu karara bağlayın.”
şeklinde bir istek de gelmediği için uzatıyorlar. Ya, ne zaman sen şunu karara
bağlayacaksın? İşte, 28 Ağustosta bitiyor bunun süresi. Anayasa’nın 102’nci
maddesine göre, görev süresi dolmadan 60 gün yani çok açık, 60 gün içinde
doldurulur diyor. Niye uzatıyorsun Anayasa Mahkemesi Başkanı? Yani sizin
zamanınızda, devri zamanınızda ne Anayasa’nın bir değeri var ne hukukun bir
değeri var.
Şimdi, ben daha önce
yaptığım konuşmada… Yani o kadar saçma sapan bir şeyler yazılmış ki kanunda…
Efendim, idarenin eylem ve işlemleri, tutum ve davranışları… Yani bir kişinin
tutum ve davranışı nasıl kanuna aykırı, hukuka aykırı olabilir? Hukuka
aykırılığı da yeterli görmemişler, bir de hakkaniyete uygun değilse… Yani böyle
bir hayal âleminde… Ya, hukukçu yok ki yani. Tabii, biraz önce Burhan Kuzu’ya
sordum, duymadı, yanındakilerle konuşuyordu. Yani böyle oyuncak anlamına
gelecek kanun tekliflerini getirmeye gerek yok.
Dolayısıyla burada kamu
denetçiliği de formalite bir şey. 246 tane kadro ihdas ediyorsunuz, 246 tane
AKP’liyi getirip iş vereceksiniz, bütün mesele bu. Ondan sonra da bir de…
Mademki öyle çok tarafsız bir tane kamu başdenetçisini
seçme ilkesini kabul etmiştiniz, o zaman 367 tane milletvekilinin seçmesini
öngörseydiniz. O zaman ne olurdu? Burada 367 milletvekilinin seçebileceği bir
kamu başdenetçisi ile 139 kişiyle seçilen bir kamu başdenetçisi veya denetçisinin farkı çok büyük. 367 kişiyle
seçilecek bir kamu başdenetçisi en azından buradaki
partilerin uyumuyla, birleşmesiyle, mutabakatıyla, hakikaten tarafsız olacak
bir kişi seçilirdi. Ama siz ne diyorsunuz: “Tayyip Bey ne emrediyorsa biz onu
seçiyoruz.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – O
zaman Tayyip Bey’in burası…
İHSAN ŞENER (Ordu) – Seni
seçelim seni, tarafsızsın sen!
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Yahu, bir defa sen ne konuştuğunun farkında değilsin!
SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Boş
konuşuyorsun, boş!
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (AK
PARTİ sıralarından “Var, var” sesleri, MHP sıralarından “Yoktur” sesleri.)
İşte, böyle dediğiniz zaman olmuyor. Tabii, siz “Var” diyorsunuz, onlar “Yok”
diyor ama bu iki arkadaş da karar veriyor.
KORAY AYDIN (Trabzon) – Biz
de sayıyoruz yani sadece onlar mı sayıyorlar.
BAŞKAN – Şimdi şu kapıyı
kilitlettireceğim size, beş dakikada bir oylama oluyor.
Elektronik cihazla oylama
yapıyorum.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
KORAY AYDIN (Trabzon) –
Demin de sahtekârlık yaptı, demin de yoktu! Yapmasınlar bu sahtekârlığı, her
yerde sahtekârlık… Bu kadar olmaz ya! Kâtip üyeler görevlerini düzgün yapsın,
demin de saydık, yoktu.
BAŞKAN – Efendim?
KORAY AYDIN (Trabzon) –
“Kâtip üyeler görevlerini düzgün yapsınlar.” diyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam… Kendim de
sayacağım bundan sonra Sayın Aydın.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Kapıya bir otomatik alet koyalım da sonradan içeri girenleri bir saysın Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Usul olarak bundan
sonra ben kendim sayacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Hayır, bir şey demiyorum da bunlar sonradan geliyor.
BAŞKAN – Yani öyle
yapacağım, ne yapalım. Usul belli. Kâtip üyeler sayıyor; anlaşırlarsa söylüyoruz,
anlaşmazlarsa elektronik cihazla yapıyoruz. İki taraf da itiraz ediyor.
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasına
aşağıdaki (h) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“h) Gerekli gördüğü
durumlarda idari yargıya başvuruda bulunmak.”
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ombudsmanlık bağımsız bir kurumdur, önce bunun altını
çizelim. Ombudsman ne yargıçtır ne hukukçudur ne de mesleği gereği
parlamenterdir, bulunduğu konumu gereği de bağımsızdır. Parlamenter ombudsmanlık yine bağımsızdır, bütçesi bağımsızdır, kendisi
dokunulmazdır, dokunulmazlık kurulu dokunulmazdır, yargının, yasamanın ve
yürütmenin üstündedir. Şimdi, burada ombudsmanın
görevlerini konuşuyoruz. Başombudsmanın başı kim?
Büyük Millet Meclisi Başkanı. Büyük Millet Meclisi Başkanı nereden seçiliyor?
Meclisten. Hangi partiden seçiliyor? Çoğunluk partisinden. Çoğunluk partisinden
seçilen Meclis Başkanı bu durumda ombudsmanın baş
sorumlusu oluyor mu? Oluyor. O nasıl başdenetçi
olacak? Nasıl görev yapacak bağımsız olarak? Yanlış yapıyoruz arkadaşlar!
İHSAN ŞENER (Ordu) – En
küçük partiden seçelim o zaman!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu
yanlış, yanlış bir olay. Bakın, Cemil Çiçek’i şikayet
ettik, dedik ki: “8 parlamenterle ilgili bir yıl geçti, görevini yapmadın.”
Cemil Çiçek’i şikâyet ettik. Şimdi, onun altında görevli olan, komisyon başkanı
olan başdenetçi, kendi üstü, kendi sorumlusu olarak
gördüğü Meclis Başkanı hakkında gereğini nasıl yapacak? Biz, kendi kendimizi
kandırabiliriz, Avrupa Birliğine kozmetik yasa yapabiliriz ama insanların
aklıyla oynamak gibi bir yanlışı yapma hakkı yok. Parlamenter ombudsman bu değil arkadaşlar; bağımsızdır, dokunulmazdır,
bütçesi ayrıdır, yeri ayrıdır, binası ayrıdır, personeli ayrıdır, çalışma tarzı
ayrıdır, iç tüzüğü ayrıdır, kendisi yapar. “Burada yönetmelik yapılır.” diyor.
Kim yapacak yönetmeliği? Bunu Meclis İç Tüzük’le,
kanunla yapar arkadaşlar. Yönetmelikle başdenetçiliği
getirdiğiniz zaman, o Genelkurmay Başkanını, emniyet müdürlerini, valileri,
kaymakamları nasıl denetleyecek, bana söyler misiniz?
Şimdi, ombudsmanlık
deyip geçmeyin. Hak ve özgürlükler konusunda hem bireye diyeceksiniz “Devlete
karşı sana bu kurumu getirdik. Bunun statüsü de bağımsızdır.” Başından bağımlı
bir kurum kuruyorsunuz, bu yanlıştır. Uyarıyoruz, pozisyonu ve fonksiyonları
gereği bağımsızdır, arkasında Parlamento desteği vardır çünkü Parlamento
seçiyor, politik olarak da tarafsızdır, politik bir taraf değildir -insan
hakları evrenseldir arkadaşlar- kararlarında bağımsızdır. Kamu kurumları ombudsman ile iş birliği içindedir, onun verdiği talimatları
en acil durumda yerine getirmekle yükümlüdürler. Ombudsman her açıdan yüksek
standartlara sahiptir çünkü Türkiye'nin en akil, en onurlu insanlarıdır, en
bağımsız, yurt dışında ve dünyada Türkiye’yi temsil edecek insanlardır. Masrafsız,
kolay, doğrudan ulaşılabilir bütün mekanizmaları geliştirmek zorundadır.
Vatandaş perende atlayarak şikâyetini yapmamalıdır. Bir dilekçe, bir İnternet,
bir e-mail, bir Twitter, bir Facebook, bir ufak “tık”
ile bile bu kuruma ulaşılmalıdır, başvuruyla tek tek ilgilenilmelidir ve en
büyük özelliği ombudsman kurumunun, halkın
denetçisinin, halkın hakeminin medya ile ilgili tarafsız, çok çok iyi ilişkiler
kurması lazım. E, birileri “tasmalı medya” diyorsa ve medyaya bu gözle
bakıyorsa öyle bir söz sarf edildiğinde resen, otomatikman bu kamu denetçisinin
harekete geçip gereğini yapması lazım. Bunun böyle bir görevi vardır. Böyle bir
görevi olan bir yerde kamu denetçiliğini çoğunluğun diktasından almak
gerekiyor, alıp bağımsız kılmak gerekiyor. “Yok, bağımsız değildir.” derseniz,
özel yetkili mahkemeleri şikâyet edeceksiniz. Nasıl edeceksiniz? Gizli
dinlemeyi, şantaj kasetlerini, bilmem neleri, bunların hepsini soracaklar;
vatandaş soracak, yeri gelecek, soracak. İşte o bağımsız denetçi kurumunun kamu
denetimini, bunu böyle yapması lazım.
Peki, bu kamu görevi
denetimi niye dokuz ay sonra yürürlüğe giriyor? Bebekler dokuz ay on beş gün
sonra doğuyor. Dokuz ay on beş gün sonra bebekler doğduğuna göre, bu yasanın
doğması, bu kurumun doğması için dokuz ay kriteri
nedir arkadaşlar? Ya, bu yürürlüğe girdiği zaman kurulur, dokuz ay niye
bekliyorsunuz, bunu da anlamış değiliz. Yani burada, on sene uğraşıp, debelenip
bir yasa getireceksiniz dokuz ay sonra yürürlüğe girsin.
Bunların hepsi yanlıştır
arkadaşlar. Bu yanlışlar tekrar önümüze yeni bir yasa olarak gelecektir,
geldiği zaman da Elitaş’a döneceğim, diyeceğim ki:
“Sen niye ikide bir telefonunla oynuyordun, bu yasa geçerken gereğini
yapmadın?” diye soracağız.
İyi günler diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısının 7 nci
maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz
ve teklif olunur.
“f) Birisi kadın ve çocuk
hakları alanında görevlendirilmek üzere, denetçiler arasındaki işbölümünü
düzenlemek.”
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi
okutayım?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Denetçiler arasındaki
işbölümü düzenlenirken denetçilerden birisinin kadın ve çocuk hakları konusunda
görevlendirilmesinin sağlanması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 8’de iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının “Başdenetçi
uzman denetçiler arasında iş birliği ve uyumlu çalışmayı sağlar.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent
Tezcan Turgut
Dibek Ali
Özgündüz |
Aydın Kırklareli İstanbul |
Haydar
Akar Dilek Akagün Yılmaz |
Kocaeli Uşak |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 8. maddesinin
1- 2. fıkrasında bulunan
önerilerini kelimesinden sonra gelen Başdenetçiye
kelimesinin metinden çıkarılmasını yerine Denetçiler Kuruluna ibaresinin
eklenmesini,
2- 4. fıkrasında işbölümüne
kelimesinden sonra gelmek üzere Denetçiler Kurulunun çalışma usul ve esasları
ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Enver
Erdem Nevzat
Korkmaz |
Iğdır Elâzığ Isparta |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Mehmet Erdoğan.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kamu Denetçiliği
Kanunu Tasarısı üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
selamlıyorum.
Öncelikle, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun dün açıkladığı yaz kararnamesi sonucu Muğla ilinde
Ula ve Dalaman ilçelerimizde adliye teşkilatının kapatıldığını bugün üzülerek
öğrenmiş bulunuyorum. Bizim okumuş olduğumuz sosyal bilgiler kitaplarında ilçe
teşkilatı içerisinde adliye teşkilatı da var ama AKP’nin algılamasında
ilçelerde, maalesef, adliye kaldırıldı. Acaba bu, önümüzdeki dönemde bu
ilçelerimizin ilçeliğinin de kaldırılmasıyla ilgili bir adım mıdır? İşin
doğrusu, buradan bunu da merak ediyorum.
Dalaman ilçemiz 25 bin
merkez nüfusu ve uluslararası bir havalimanıyla bölgemizde önemli bir ilçedir.
Ula ilçemiz de tarihten bu yana ilçe olan ve şimdiye kadar, kurulduğundan bu
yana adliyesi olan bir ilçedir. Ben bu kararı milletimizin vicdanına havale
ediyorum.
Şimdi, kamu denetçiliğinin
görevi ne olacak? Önce işe buradan başlamak lazım. Kamu denetçiliği, yürütme
gücüne karşı vatandaşın şikâyetlerini inceleyecek. Yürütme kim? İktidar. Şimdi,
parlamenter demokraside iktidarı kim denetleyecek? İşin
doğrusu, parlamento. Pekâlâ, parlamentonun içinde de esas denetim görevi
kimin? Muhalefetin. Oluşturulan sistemde başdenetçi
ve denetçileri kim seçecek? İktidar. Bakınız, bu kanun ile muhalefetin denetim
yetkisi, atanacak yandaş denetçilere devredilecektir yani denetim fiilen
ortadan kaldırılacak. Bu, demokrasiye sıkılan bir kurşundur arkadaşlar. Zaten
size göre, İktidar, pardon, Sayın Başbakan hatadan münezzehtir, dolayısıyla,
denetime de gerek yoktur.
Yine, Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı işler kanunun kapsamı dışında olacaktır. Bundan böyle
Cumhurbaşkanını halk seçecek, artık Cumhurbaşkanının hukuken olmasa da fiilen
siyasi bağı kurulacak ama Cumhurbaşkanının yaptığı işlemler incelenmeyecek,
tartışılmayacak; bu da kabul edilebilir bir uygulama değil arkadaşlar.
Yasama yetkisinin
kullanılmasına dair işlemler kapsam dışındadır. Doğrudur, demokrasilerde meclis
her şeyin üstündedir. Ama çoğunluğun tahakkümü altındaki Meclisimizde,
maalesef, tarihimizde hiç olmadığı kadar, kişiye özel kanun çıkarılmıştır ve
çıkarılmaya devam etmektedir. Buna kim, nasıl dur diyecek?
Yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin şikâyetler de kapsam dışındadır. Bir iktidar düşünün ki
özel yetkili mahkemeleri kuruyor, adli reform yapıyor. Yine bu iktidar özel
yetkili mahkemeleri kapatmayı konuşuyor, yine bir yargı reformundan
bahsediliyor. Bu nasıl bir sistemdir, bununla kim, nasıl başa çıkabilecek?
İnsanlar tutuklanıyor ama yıllarca niye tutuklandıklarını bilmiyorlar, şikâyet mercisi de yok. Vatandaş derdini kime, nasıl, nerede
anlatacak?
Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bütün işlemlerini denetim dışı bırakıyorsunuz, Silahlı Kuvvetlerin yaptığı
yanlışları, vatandaşa karşı yaptığı yanlışları kim nasıl sorgulayacak?
Şimdi esas denetim
mekanizmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunda kimsenin şüphesi yok ama
burada Dilekçe Komisyonu var, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var, İç Tüzük’e göre de milletvekillerinin yazılı ve sözlü soru
önergeleri verme hakkı var. Hukuken denetim yapmak mümkün ancak uygulamada
bunların hepsi hikâye. Verdiğimiz yazılı soru önergelerine gelen cevaplar
gösteriyor ki birileri bizimle alay ediyorlar.
Geçen haftalarda olduğu
gibi, Sayın Ulaştırma Bakanı muhalefetin verdiği yüzlerce soru önergesini yok
sayıyor; iktidarın sorduğu çanak soruları seçip getirdi, burada cevapladı.
İktidarın istemediği hiçbir araştırma önergesinin de kabul edilmesi mümkün
değil. Pekala, iktidarın seçtiği, pardon(!) atadığı
kamu denetçileri daha mı iyi olacak arkadaşlar?
Kamu Denetçiliği Kurumu
kurulursa belki ortak akıl devreye girer. Bu bakımdan verdiğimiz değişiklik
önergesi önem arz etmektedir.
Önergemize desteklerinizi
bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.32
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde verilen Muğla Milletvekili Sayın Mehmet
Erdoğan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
8’inci madde üzerindeki
diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının “Başdenetçi
uzman denetçiler arasında iş birliği ve uyumlu çalışmayı sağlar.” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bülent
Tezcan Turgut
Dibek Ali
Özgündüz |
Aydın Kırklareli İstanbul |
Haydar
Akar Dilek Akagün Yılmaz |
Kocaeli Uşak |
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Ali Özgündüz…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, az önce 7’nci maddenin birinci fıkrasının (f) bendi değişti. En
azından 5 denetçiden en az 1’inin kadın ve çocuk haklarıyla görevlendirilmesi
gerekirdi. “1 denetçi” denilmiş yani bu olumlu bir gelişme, her şeyden önce
bizim öngördüğümüz uzman denetçiliğe uygun
bir yaklaşım. O açıdan en azından bir orta yolda buluştuk. Fakat en az
1’isi olmalıydı çünkü Türkiye’deki nüfusun beşte 1’i kadın ve çocuk değil ki,
kadın ve çocukların çok daha fazla sorunu var. O yöndeki teklifimizi de sözlü
olarak ilettim Komisyona ama kabul görmedi.
Değerli milletvekilleri
-bunu belirttikten sonra- değerli arkadaşlar; dün adli yargıda bir deprem
yaşandı. HSYK, cumhuriyet tarihinde olmayacak şekilde 2.335 hâkim, savcının
yerini değiştirdi. (AK PARTİ sıralarından “Normal” sesi) “Normal” diyorsunuz da
normal değil, anormallikler var.
Birçok arkadaşımız geçen
dönemde HSYK seçimlerine aday olarak katıldığı için sürgün edilmiştir, kıyıma
uğratılmıştır. Mehmet Uygun, İstanbul ağır ceza hâkimi, Edirne’ye sürülmüştür.
Ferit Arslankurt, Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi
Başkanı, yirmi yıllık ağır ceza reisi, Adalet Komisyonu Başkanı, talebi yok,
soruşturması yok, Gebze’ye ağır ceza reisliğinden alınıp düz hâkim olarak
sürülmüştür. Ali Asker Kazak, HSYK seçimlerinde aday olduğu için, sadece bunun
için o günden beri uğraşılmıştır, en sonunda Ümraniye’ye –ağır ceza
reisliğinden alınarak- sürülmüştür. İzmir’den aynı şekilde 3 tane ağır ceza
reisi kıyıma uğratılmıştır.
Değerli arkadaşlar, HSYK
seçimlerinde aday olan bir başka arkadaşımız, ismini de veriyorum, cumhuriyet
savcısı Mustafa Lokman, Antep’te görev yaparken geçen sene tayin istiyor, diyor
ki: “Adapazarı’na, o civara verin.” Vermiyorlar. Bu sene çocuğu okul kazanıyor,
o civarda üniversiteye yerleşiliyor, ha bunu bildi ya, “Düzenini bozacağım
kardeşim, sürüyorum…” İstanbul’a, Kadıköy’e ataması yapıldı.
Değerli arkadaşlar, yani bu
insanlardan ne isteniyor gerçekten anlamış değilim. Erhan Özen, eski
başmüfettiş, İstanbul’dan alınıyor, hiçbir soruşturma yok, Elâzığ’a sürgün
ediliyor. Yani HSYK hani 2010’da değişmişti, hani işte hâkim ve savcılar,
vesayetten kurtulacaktı yargı? Ne biçim bir vesayet getirmişsiniz? Bugün Türkiye’de
görev yapan hâkim ve savcıların üçte 1’i yer değiştiriyor ve 500’e yakın sürgün
var. Ya, bu ne biçim vicdan, ne biçim ahlak? Yani hangi anlayışla bunu şey
yapıyorsunuz?
“Efendim, bizi
ilgilendirmez, HSYK yapıyor.” falan diyemezsiniz. Sizin kurduğunuz düzen işte
bu! Yani HSYK’nın başında Adalet Bakanı, Hükûmetin
bakanı var, Adalet Bakanı HSYK’nın başındadır yani
arkadaşlar isyan ediyor. Yazıktır günahtır! Yani ben de o kürsüden geliyorum.
İnsanlar Anadolu’da beşinci bölgeden başlıyor; beşinci bölgede iki yıl,
dördüncü bölgede üç yıl, üçüncü bölgede üç yıl, ikinci bölgede beş yıl görev
yaptıktan sonra birinci bölgeye geliyor; çoluk çocuğu okula başlıyor. “Hadi
bakalım, takdir, hizmetin gereği.” diyerek alıp sağa sola sürüyorsunuz.
Yazıktır, günahtır!
Sonra ne olacak biliyor
musunuz arkadaşlar? Bu arkadaşlar sürüldü, “İki ay içinde lojmanı boşalt.”
deniyor. İki ay içinde boşaltmadığı zaman ne oluyor? Onu da söyleyeyim, ATGV
denilen bir kurum var, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı, bu lojmanlarda oturan
kişi iki ay içinde boşaltmadığı zaman kirayı yüzde 1.000 alıyor, yüzde 1.000.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir şekilde yani 150 lira olan lojman
kirası 1.500 lira olarak alınıyor. Artı üstüne tefecilik faizi uygulanıyor. Her
ay yüzde 10 faiz, senede yüzde 120 faiz alınıyor. Ya bu ne biçim adalet
anlayışı? Ne biçim anlayış? Yani hakikaten ben o meslekten gelen, cumhuriyet
savcılığından gelen bir insan olarak üzülüyorum meslektaşlarım adına. Lütfen
yani bu vesileyle Adalet Bakanlığını da uyarıyorum. Sayın Başbakan Yardımcımız
da burada. “Hak, hukuk, hakkaniyet” diyorsanız lütfen yargı üzerindeki bu zulmü
kaldırın. Yazıktır yani müdahale etmeyin, bu insanlar vatan için hizmet
ediyorlar. Çoluk çoçuğunun okulu var nasıl
boşaltacak, nasıl gidecek? Yazık değil mi, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Bu vesileyle önerge
üzerinde söz aldım ama özellikle bunu belirtmek istedim çünkü bu kamu
denetçiliği eğer sağlıklı oluşursa bu HSYK’nın
kararları da denetlenecek. İnanın ki sağlıklı bir kamu denetçisi Avrupa’daki gibi
bir denetçi olsa bu HSYK kararlarının insan haklarının en büyük insan hakkı
ihlali olduğuna da karar verecektir diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özgündüz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 9’da bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 9. maddesinin g) fıkrasının "Kanunlarla
verilen veya Başdenetçilik veya Denetçiler Kurulu
tarafından verilen diğer işleri yapmak.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet Erdoğan
Mehmet Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver Erdem |
Iğdır
Isparta
Elazığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Bal buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı fakirin
fukaranın, garibin gurebanın devlet karşısındaki
hakkını, hukukunu devletin bir kaynağının tasnifi suretiyle koruyacak bir kanun
tasarısı, özü budur. Bu öz içerisinde bir rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türkiye’nin tüm gayrisafi millî hasılasını dikkate aldığımızda nüfusun yüzde
20’si bu gayrisafi millî hasılanın yüzde 80’ine sahip durumdadır yani bir
zengin sınıf vardır. Diğer taraftan, Türkiye’nin yüzde 80’i de, nüfusunun yüzde
80’i de gayrisafi millî hasılanın yüzde 20’sini paylaşmaktadır. Bu, gelir
dağılımındaki adaletsizliktir. İşte, bu gelir dağılımındaki adaletsizlik ile
muallel olan sosyal ve ekonomik hastalığa adli yönden bir çare bulabilmek için,
hakkını hukukunu aramakta zorlanan kişilere, garibe gurebaya
devlet bir elini daha uzatıyor. Yönetilenleri denetleme, kamunun denetimi
çerçevesi içerisinde bir elini daha uzatıyor fakat Adalet ve Kalkınma Partisi
diyor ki: “Bu el yasama organında tek hâkim olduğum, yürütme organında tek
hâkim olduğum, devletin kamu gücünü kullanan organlarını kendi zihniyetime göre
düzenlediğim, devletin yargı organlarını kendi zihniyetime göre düzenlediğim,
tabir yerindeyse, yarattığım yeni Türkiye’de fakiri fukarayı da korumak ancak
benim iznimle, ancak benim inisiyatifimle, ancak benim istediğim kadarıyla
olsun.” diyor. Bu kanunun özü budur. Bu bize yabancı bir düşünce değildir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de daha önce 136 tane adalete erişim noktası kapatılmıştır, küçük
ilçelerde adliye binaları kapatılmıştır. Şimdi, bin davadan daha az iş yükü
olan mahkemelerin de bulunduğu ilçelerde adliyeler kapatılacaktır. Bu kapsam
içerisinde, adalete erişim, Türkiye çapında fakir fukara kesimini çevrede
bulunan ilçelere götürmek suretiyle, oraya kadar gitmeye zorlanmak suretiyle
engellenmektedir. Bu engeller ağırlıklı olarak İç Anadolu Bölgesi’nde kendisini
yoğun bir şekilde hissettirmektedir ve Konya’da da Halkapınar, Emirgazi, Tuzlukçu, Çeltik gibi ilçelerimizde adliyeler kapatılmak
suretiyle adalete erişim mümkün hâle getirilememişti. Şimdi ise ilçelerde,
özellikle tarım kesiminde meşgul olan insanların devletle sorunlarında,
devletin uygulamaları karşısında maruz kaldıkları adaletsizliklere,
haksızlıklara karşı kendi adına denetletecek olan kişilerin siyasallaştırılmış
bir şekilde “ombudsman” adı ile bir kanun hâline getirilmesi düşünülmektedir.
Biz bu kanuna pozitif bir
destek vereceğimizi ifade etmiştik. Bu önerge ile de o pozitif desteği sağlamak
istiyoruz ve size yol göstermek istiyoruz. Bu kanunla sizin ortaya koymuş
olduğunuz sisteme göre “başdenetçi” denilen kişi veya
“denetçi” denilen 5 tane kişi her şeye kadir bir anlayışla donatılmaktadır,
yetkilerle donatılmaktadır, ancak bunların her şeye kadir olmadığını, netice
itibarıyla fani olduklarını, netice itibarıyla cüzi iradeye sahip olduklarını
hepimiz biliyoruz. O zaman o cüzi iradenin hatalarından bu kanunu arındırmak
lazım, arındırabilmek için de toplu olarak şikâyetleri değerlendirebilecek bir
mekanizma olması lazım, bunun adı da “Denetçiler Kurulu” olarak tanzim edilmesi
lazım. Maalesef ısrarla, inatla bu görüşümüz Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekillerinin oy çokluğuyla reddedilmektedir ama reddedilen husus bilin ki
şudur: Garibin gurebanın, fakirin fukaranın devlet
karşısındaki hakkı ve hukuku reddedilmektedir.
Bunun da reddedileceğini
biliyorum. Sayın Hükûmet, Sayın Komisyon reddedileceğine dair işaret vermiştir
ve sizler de Cenabıallah’ın size bahşettiği mahkemeyi
kübranıza değil, Grup Başkan Vekilinden, Hükûmetten
ve Komisyondan gelen işarete bakıyorsunuz, bunu da reddedeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – Bizim
sözümüz gök kubbede hoş bir seda bırakmak içindir.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10’da üç adet önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesinin 1'inci fıkrasının
(c) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"c) Hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden veya
bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi veya yurtdışındaki yükseköğretim
kurumlarından mezun olmak.”
Mahmut
Tanal Bülent
Tezcan Emre
Köprülü |
İstanbul Aydın Tekirdağ |
Ali
Özgündüz Uğur Bayraktutan Hüseyin
Aygün |
İstanbul Artvin Tunceli |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (g) bendinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
g) Tercihen insan hakları
konusunda bilimsel ve akademik çalışmalar yapmış, bu alandaki ulusal ve
uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görev almış olmak.”
Sırrı
Süreyya Önder Pervin
Buldan Ayla
Akat |
İstanbul Iğdır Batman |
Sırrı
Sakık Sebahat
Tuncel Levent
Tüzel |
Muş İstanbul İstanbul |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 10. maddesinin;
1- 1. fıkrasının b)
bendinde bulunan elli kelimesinin elli beş, kırk kelimesinin elli olarak
değiştirilmesini,
2- 1. fıkrasının c)
bendinde bulunan “tercihen” kelimesinin metinden çıkarılmasını,
3- 1. fıkrasının ç)
bendinde bulunan on kelimesinin yirmi olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır Isparta Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
(MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anlatacağım gerekçelerle niçin
katılmadıklarını bir de Sayın Hükûmet ve Sayın Komisyon vicdanlarında
değerlendirsin. Sayın milletvekilleri de umarım bu izahattan sonra ne gibi bir
karar verecekler, merak ediyorum.
Şimdi, seçilecek başdenetçi, değerli arkadaşlarım, akil adam olması lazım,
seçilecek başdenetçi ehil adam olması lazım,
seçilecek başdenetçi liyakatli adam olması lazım,
seçilecek başdenetçi vatandaşın hâlinden, garibin gurebanın hâlinden, fakirin fukaranın hâlinden anlayacak
bir düzeyde olması lazım. Aynı zamanda bu başdenetçi
devletin nasıl işlediğine dair bilgi ve tecrübe sahibi de olması lazım. İşte,
bu kadar niteliklere ulaşmış bir başdenetçinin
hayatında belirli bir mesafeyi de katetmiş olması
lazım. Bunun içindir ki elli olan yaş limitinin elli beşe çıkarılmasını
öneriyoruz. Burada muradımız sadece bunu sağlamak değil, muradımız aynı zamanda
elli yaşındaki bir başdenetçinin emekliliğe hak
kazanamamış hâli söz konusu olabilir, bunu bertaraf ederek elli beş yaşına
gelmiş kişi dört yıl daha bu görevde kalır ise bu takdirde emeklilik hakkını da
elde etmiş olacaktır. Bu çok önemlidir. Niçin? Çünkü başdenetçi
bir daha seçilmek için siyasi partilerin, özellikle iktidar partisinin kapısına
kul olmaması lazım. Bir iktidarın kapısına kul olacak anlayıştaki bir başdenetçi o iktidarın siyasi perspektifinin dışına
çıkamaz, çıkamayacağı için o iktidarın siyasi sorumluluğundaki kamu yönetimini
ve o yönetimde görev alan kişileri, kamu görevlilerini denetleyemez. O zaman
gerçekten akil, gerçekten ehliyetli, gerçekten tecrübeli, gerçekten bilgili bir
kişiyi başdenetçi seçiyor isek, buna “evet” demeniz
lazım. Aklın yolu bir.
Diğer taraftan, bu kurumda
görev alacak olan uzmanların on yıl devlet tecrübesiyle teçhiz edilmiş olmasını
öneren bir hüküm vardır, bunu da yirmi yıla çıkarıyoruz, çıkarılması gerekir
diyoruz, çünkü on yıllık bir süre yirmi yıla göre yeterli bir süre değildir,
yirmi yıl ise bir devlet tecrübesiyle vatandaşın şikâyetini dinleyebilecek,
anlayabilecek ehliyet ve liyakate ulaşılabilecek bir yaştır. Dolayısıyla, bu
ehliyet ve liyakatle vatandaşın hâlinden anlayabilecek, derdine derman
olabilecek bir olgunluğa erişmiş olması gerekmektedir. Bu tecrübeyle devletin
işleyiş düzenini algılayabilecek, anlayabilecek ve bundaki yanlışlıkları, hataları
görebilecek bir olgunluğa erişmiş olması lazım. İşte, bu olgunluğa sahip uzman,
uzman yardımcısı, denetçi ve başdenetçidir ki fakirin
fukaranın, garibin gurebanın hakkını koruyabilecek
bir donanıma sahip olur. Bunu temin edebilmek için bu önergeyi vermiş
bulunuyoruz, reddediliş gerekçesini de ben anlayabilmiş değilim.
Değerli arkadaşlarım, eğer
reddediliş gerekçesi mertçe, yiğitçe burada şöyle ifade edilebilirse dürüst
olur: “Yahu, siz boş verin bu işleri, hakkı, hukuku, adaleti, vatandaşın,
garibin gurebanın devlet kapısında bir hak arayışı
işini boş verin. Biz kendimize göre bir denetim organı kurmak istiyoruz. Biz,
yaptığımız işleri aklayacak, paklayacak bir makam oluşturmak istiyoruz. Biz,
yarın bir gün yandaşlarımızı oturtabilecek birer koltuk yaratmak istiyoruz.”
derseniz, bu doğrudur ve sizin mertliğiniz, dürüstlüğünüz bu anlamda ikrar
edilmiş olur.
Değerli arkadaşlarım, oysa
bizim aradığımız bu kanunu çıkarırken ne birilerine masa, koltuk, kadro
ikramıdır ne de birilerini gönülleme yasası çıkarıyoruz.
Bizim gönülleyeceğimiz kesim, bizim gönlünü
alacağımız kesim mahkeme kapılarına sürüklenmeden devletin “Pardon”
diyebileceği, devletin “Ben yanlış yaptım vatandaşıma.” diyebileceği bir
denetim organı oluşturmak istiyoruz. İşte bu denetim organında vasıf çok
önemlidir, o vasfı sağlayabilecek ehliyeti, liyakati, donanımı da
sağlayabilecek önerge budur.
Bu düşüncelerle önergemizi
tekrar yüce heyetin takdirlerine arz ediyoruz.
Bu defa parmakların akılla
donatılmış olmasını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
FARUL BAL (Konya) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.57
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde verilen, Konya Milletvekili Sayın Faruk
Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
10’uncu madde üzerindeki
diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 10 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki g) bendinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“g) Tercihen insan hakları
konusunda bilimsel ve akademik çalışmalar yapmış, bu alandaki ulusal ve
uluslararası sivil toplum kuruluşlarında görev almış olmak."
Sırrı
Süreyya Önder Pervin
Buldan Ayla
Akat |
İstanbul Iğdır Batman |
Levent
Tüzel Sırrı Sakık Sebahat
Tuncel |
İstanbul Muş İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Önder, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
– Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; bunun nesine katılınmaz,
tekrar bir huzurlarınızda okumak istiyorum. İslami referanslara büyük bir önem
veren arkadaşlarımıza bir hatırlatma yaparak başlıyorum: “Emaneti en imanlı
olanınıza verin.” dememiş, “Emaneti ehline verin.” demiş. Her şeyde iman şartı
aranırken bunda ehliyet şartı aranmış. Peki, bunun neresi kötü? “Siz böyle bir
uzmanlık titrine sahip olan insanları getirin.” diyor bu önerge. Bunu
reddetmenin tercümesi şudur: “Yok, arkadaş, bu konuda, haklar ve özgürlükler,
insan hakları konusunda herhangi bir liyakate gerek yoktur.” Yani şu
önergeleri, şu Parlamentoyu ciddiye aldığınızı gösterecek bir tane bir şey
olsa… Burada hayatınızı ve bütün ülkenin hayatını kolaylaştıracak şeyler
söylüyor muhalefet. E, siz de bu konuda mahir değilsiniz, siciliniz oldukça
sıkıntılı. Niye? Kendi yaptığınız kanunları 2-3 kere buraya getirip yeniden çekiçlettirdiniz.
Şimdi, hâl böyle olunca
burada ne diyelim yani biz çıkıp, biz söyleyip, biz dinliyoruz ama yarın öbür
gün tarihe şöyle geçecek sayın vekiller; Komisyon zaten otomatiğe bağlamış,
Hükûmet de öyle: “Katılıyor musunuz…” “Katılmıyoruz.” “Katılıyor musunuz…”
“Katılmıyoruz.” Bundan kimse sizi sorumlu tutmaz ha. Burada sağcılık-solculuk,
Kürt-Türk meselesi yok, liyakat aranıyor ya, “Getirilecek insanlar bu konuda
ehliyetli olsun.” diyor. Siz “Hayır, ehliyetli olmasın.” mı diyeceksiniz? Bari
buna “Evet.” deyin. Tarihe de şöyle dersiniz: “Zamanın behrinde
muhalefetten bizim gözümüzden kaçmış bir şey gelmişti, Allah razı olsun
onlardan, biz de bunu, bak, dikkate aldık.” Böyle yapmıyorsunuz.
Arkadaşlar, bu konuda bu
ülkenin temel bir hastalığı vardır, “araç” ile “amaç” sık sık yer değiştirir.
Bu, sadece mevcut Hükûmetle sınırlı bir şey de değildir, ezelden beri bir
derdidir buranın. Mesela, “eğitim seferberliği” denilir, yüzlerce okul açılır,
bir müddet sonra eğitim bahsi unutulur, bütün hedef daha fazla okul açmaya
yönelir. Burada siz murakabeden niye korkuyorsunuz ki, ne kadar bu iş sağlıklı
olursa sizin üstünüzden de o kadar vebal kalkar. Buna direnmenin bir tek
açıklaması var tüm bu seyrine baktığımızda: Ancak korkacak şeyi olanlar böyle
bir psikolojiye girebilir. Bunun başka bir açıklaması varsa yani “Liyakatli
insanı getirin.” meselesine “Hayır.” demenin başka bir açıklaması varsa bir
Hükûmet sözcüsü ya da iktidar vekili birisi söylesin, biz de diyelim ki:
“Yanılmışız.”
Bu ülkedeki hak
ihlallerinin en yoğun yaşandığı yerleri siz bu denetimin dışında tutuyorsunuz.
Toplam hükûmet etme anlayışınız da bunun bir benzeri. Nerede bir istismar
potansiyeli varsa onu Sayıştay denetiminin dışına çıkarmakla başladınız.
Ardından, nerede bir istismar potansiyeli varsa Kamu İhale Kurumunun
denetiminin dışına çıkardınız ya da o mekanizmaya dâhil olmasının dışına
çıkardınız. Biz, artık burada sarhoş olduk; kanunlardan hangisi, yeni çıkan
kanunlardan hangisi Kamu İhale Kurumunu yok sayıyor, artık takip etmekte güçlük
çekiyoruz.
Dün bir vekil buradan “Bari
bu Kamu İhale Kurumunu kaldırın. Komple kurtulalım bu işten.” dedi. Getirdiniz
o düzeye. Murakabeden korkmaya gerek yok, eğer helal ve doğru iş yaptığınıza
inanıyorsanız bundan korkmanıza gerek yok.
Daima ortaklığı çoğaltmak
ve çözümün bir parçası yapmak, yüzde 50 oyla değil de bu denetçiyi -atıyorum-
yüzde 70 oyla seçmek sizin sadece güvenilirliğinizi artırır, eğer oradaki
yapılan işte bir “hurdahışlık” yoksa.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Var, “hurdahışlık” var.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) – Son olarak, dün burada bir iktidar vekili “Niye başörtülü bir
vekilimiz olmasın?” dedi ve bunun için yüklendi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(Devamla) – Bizim verdiğimiz ilk önergeydi. Sizin yaklaşımınız, “Siz Zerdüştsünüz, baş örtüsüyle işiniz ne?” dediniz. Tarihe
geçti. Tekrar hatırlatmak için söylüyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin 1’inci
fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“c) Hukuk, siyasal
bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iktisat ve işletme fakültelerinden veya
bunlara denkliği kabul edilmiş yurtiçi veya yurtdışındaki yükseköğretim
kurumlarından mezun olmak.”
Mahmut Tanal Emre
Köprülü Ali
Özgündüz |
İstanbul Tekirdağ İstanbul |
Bülent Tezcan Uğur
Bayraktutan Hüseyin
Aygün |
Aydın Artvin Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Uğur Bayraktutan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın
10’uncu maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
dün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu -biraz önce milletvekili arkadaşlarım da
ifade ettiler- 2.335 hâkim ve savcıyı ilgilendiren Adli Yargı Yaz
Kararnamesi’ni açıkladı. Bu Kararname’yle ilgili kaygılarımızı burada ifade
etmek istiyorum: HSYK, dün basına vermiş olduğu ayrıntılı demeçte, HSYK’nın kendi sitesinden de yayınlanmış olan ifadelerinde
aynen şöyle bir ifade kullanıyor, diyor ki: “16 Mart 2012 tarihli ilanımızda
belirtilen takvime riayet edilmeye çalışılmış ancak iş durumu, en yakın adli
teşkilata uzaklığı, nüfusu, ulaşım imkânları gibi kriterlerle birleştirilmesi
düşünülen bir kısım adliyelerle ilgili çalışma sebebiyle, beş günlük gecikmeyle
HSYK’nın yapmış olduğu Adli Yargı Yaz Kararnamesi
yayınlanmıştır.”
Şimdi değerli arkadaşlarım,
burada görüldüğü üzere HSYK, bu Kararname’yi yayınlamadan evvel bütün
Türkiye’deki bazı adliyelerin kapatılmasına ilişkin beş günlük bir tasarruf
işleminde bulunmuştur. Bu piyangodan da ne yazık ki Artvin’e de iki tane adliye
düşmüştür. Bu adliyelerden bir tanesi Ardanuç Adliyesi, bir diğeri de Arhavi
Adliyesidir. Haricen öğrendiğimiz kadarıyla, cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan
itibaren adli yargı hizmeti veren ve vatandaşlarımızın ciddi anlamda
yararlanmış olduğu bu iki adliye kapatılmıştır.
Ardanuç ilçemiz, yaklaşık
13-14 bin nüfusu olan, yaz aylarında 17-18 bin nüfusa ulaşan, Artvin’e 42
kilometre uzaklığı bulunan bir ilçemizdir değerli arkadaşlarım.
Aynı zamanda Arhavi ilçemiz
de, en yakın ilçe niteliğinde olan Hopa ilçemize 10 kilometre uzaklığı olan,
yaklaşık 20 bin kişinin yaşamış olduğu, yaz aylarında 30 bin nüfusa ulaşan bir
ilçemizdir. Şimdi bu iki ilçede adliyeyi kapattığımız zaman, adliyeden bir
ülkede tasarruf edildiği zaman “Acaba kokacak ne vardır?” diye düşünüyorum
değerli arkadaşlarım.
O nedenle, bu iki adliyenin
kapatılması nedeniyle Artvin’deki iki ilçede vatandaşlarımızın adli hizmetten
yararlanması konusunda ciddi mağduriyetleri vardır, bu işin bir an önce Hükûmet
tarafından göz önüne alınmasını ve bu yanlıştan dönülmesini talep ediyorum.
Neden talep ediyorum? Çünkü burada yaşayan insanlarımız en ufak bir adli sicil
kaydını alabilmek için diğer ilçelere çok ciddi anlamda gitmek zorunda
kalacaklardır, Artvin’deki ulaşım zorluğu, bir yere ulaşmadaki kışın zor
koşulları nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşayacaklardır.
Bakın, bir adli sicil kaydı
bile… Eğer buna bir başlarsak inanıyorum ki önümüzdeki günlerde, adliyelerle
başlayıp arkasından noterleri kapatacaklardır, bu nedenle ciddi bir mağduriyet olacaktır.Bugün Meclis başladığı zaman, ilk başta bir soru
önergesinde sormuştum, orada demiştim ki: “Eğer adliyeleri kapatmaya
başlarsanız bana göre kaymakamlıkları da kapatın.” Yani, bir yerden başlarsanız
bunun sonu yoktur. Adliyede tasarruf yapılır mı değerli arkadaşlarım? Yani bu
ülkede her şey akla gelebilirdi; bu ilçelerimizde bankaları kapattık, kamu
kurumlarını kapattık, kamu iktisadi teşebbüsleriyle ilgili kurumları kapattık
ama adliyelerin kapatılmasını insanlara anlatmamız mümkün değil.
Bakın, bugün bizi
televizyonları başında dinliyorlar. Buraya gelen, muhalefet partisinden çok
değerli arkadaşlarım da var, onlar da anlattılar. Kendi seçim yörelerinde ciddi
anlamda bir sorunla karşı karşıyalar. Kime ne anlatacağız? Ben inanıyorum ki
iktidar partisindeki arkadaşlarımızın da, seçim bölgelerindeki adliyelerin
kapatılmasıyla ilgili vatandaşlardan gelen yoğun talep ve istekler
doğrultusunda çok zor durumda kaldıklarına inanıyorum ve görüyorum. O nedenle,
bunu anlatmak zorunda değiliz. Ben, bu olay başlamadan evvel üç, dört gün evvel
Adalet Bakanlığına bu konuda ciddi girişimlerde bulundum, yazılı sorular
sordum, bürokratlara sordum. “Hayır, böyle bir şey yok.” dediler. Şimdi, HSYK
bunu yapınca bu ortaya çıktı. O nedenle, Hükûmetin bu yanlıştan bir an önce
dönmesini talep ediyorum.
Bunun dışında, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yayınlamış olduğu kararnamedeki ölçütün, her şeyden
önce bu tip atamalarda liyakat olmadığını, sadakat olduğunu ifade etmek
istiyorum. Yani liyakate göre bir atama
yapılmamıştır. Biraz önce belirtmiş olduğum ilçelerdeki adliyelerin
kapatılmasıyla alakalı, gayet iyi hatırlıyorum, 2011 seçimlerinde bizim iki
adliyemizin kapatıldığı Ardanuç ve Arhavi ilçelerinde kocaman billboard’larda şöyle yazıyorlardı: “Arhavi, büyük düşün.”
deniliyordu, “Ardanuç, büyük düşün.” deniliyordu. İki yerde de insanlarımız
büyük düşündüler, adliyelerini kapattılar! Ben buradan vatandaşlarımıza sizi
şikâyet ediyorum, bunu öncelikle belirtmek istiyorum.
Önergemize de gelince… Bu
önergeyle, üzerinde konuştuğumuz 10’uncu maddenin 1’inci fıkrasının (c)
bendinde verdiğimiz önergeyle madde metnindeki “tercihen” ibaresinin
kaldırılmasını talep ediyoruz. “Tercihen” ibaresi kaldırıldığında, kamu
denetçiliği yapacak olan kişilerin, hukuk fakültelerinden ya da programlarında
yeterli miktarda hukuk eğitimi veren fakültelerden mezun olmak koşulu
getirilmektedir. Bu sayede de kamu denetçilerinin daha etkin, daha uzman ve
daha sağlıklı biçimde karar alabilmeleri amaçlanmıştır. Buradaki amacımız da
şudur: İskandinav ülkelerinde; İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde kamu
denetçiliği yani ombudsman kurumundaki esas temel belirleyici unsur bu
kişilerin hukuk fakültelerinden mezun olma kriteridir. Eğer hukuk fakültesini
buraya koyarsak -bu konudaki çekincenizin neden kaynaklandığını da anlamış
değilim- bu sorunu çözeceğimize inanıyorum.
Bu düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bayraktutan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’de üç önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 11'inci maddesinin; üçüncü fıkrasında geçen "arasından"
kelimesinden sonra gelmek üzere "en az biri kadın olmak kaydıyla"
ibaresinin eklenmesini; altıncı fıkrasında yer alan "Denetçi sayısının üç
katı kadar adayı" ibaresinden sonra gelmek üzere "en az üçte biri
kadın olmak kaydıyla" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Levent
Tüzel |
Iğdır Batman İstanbul |
Sırrı
Sakık Sebahat
Tuncel |
Muş İstanbul |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 11'inci maddesinin 5'inci ve
6'ncı fıkralarının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(5) Başdenetçi, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun gizli
oyuyla seçilir.
(6) Komisyon tarafından
oluşturulacak alt komisyon, başvuruda bulunan aday adayları arasından,
seçilecek Denetçi sayısının üç katı kadar adayı, başvuru süresinin bittiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde belirler ve
Komisyona sunar. Komisyon sonraki onbeş gün içinde
Denetçi seçimlerini yapar. Denetçiler, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun
gizli oyu ile seçilir. Birden fazla Denetçi seçimi yapılacağı durumlarda
adaylar için birleşik oy pusulası düzenlenir."
Binnaz
Toprak Ramis Topal Ali
Özgündüz |
İstanbul Amasya İstanbul |
Uğur
Bayraktutan Mahmut
Tanal |
Artvin İstanbul |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 11. maddesinin;
1- 3. fıkrasının "(3)
Komisyon, Başdenetçi seçiminde başvuruda bulunan aday
adaylarını başvuru süresinin bittiği tarihten itibaren mülakata tabi tutar.
Mülakatın bitimini takip eden onbeş gün içinde üç
adayı belirleyerek Genel Kurula sunulmak üzere Başkanlığa bildirir."
şeklinde değiştirilmesini,
2- 4. fıkrasında bulunan on
beş kelimesinin metinden çıkarılmasını, altmış kelimesinin eklenmesini,
3- 5. fıkrasının " (5)
Başdenetçi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile
seçilir. Birinci oylamada bu çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci oylamaya
geçilir. İkinci oylamada da üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu sağlanamadığı
takdirde adaylar seçilememiş sayılır. Başkanlık diğer aday adayları arasından
üç adayın belirlenmesi için durumu Komisyona bildirir. Komisyon yaptığı mülakat
neticesini dikkate alarak yeni üç adayı belirler. Bu adaylar arasından üye
tamsayısının beşte üç çoğunluğu ile birinci veya ikinci oylamada Başdenetçi seçilir. Bu oylamada da sonuç alınamaz ise
Komisyon ve seçim işlemi aynı usul ile tekrarlanır."
4- 6. fıkrasının
"Denetçiler siyasi parti guruplarının Meclisteki üye sayısı oranında
belirlenecek kontenjanın ikişer katı olarak gösterecekleri adaylar arasından
her siyasi parti gurubuna düşen denetçi sayısı esas alınmak sureti ile Meclis
tarafından seçilir." şeklinde değiştirilmesini
5- 7. fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını ve madde numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya
Muğla
Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır
Isparta
Elâzığ
|
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurunuz lütfen.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun en önemli maddesine gelmiş
bulunmaktayız. Bu madde ile başdenetçi ve denetçi
seçimi düzenlenmektedir. Maddeyi okuduğumuz zaman anlaşılmaktadır ki iktidar
partisinin çoğunluğunun bir acelesi vardır. Bu acele de alt komisyonda,
Komisyonda ve Genel Kurulda kanun tasarısının görüşülmesinde kazandırılmış olan
hız ile mütenasip bir durumdadır ve burada da, seçim işlemi on beş gün gibi dar
bir sürece sıkıştırılarak belli ki belirlenmiş 1 başdenetçiye,
belli ki belirlenmiş 5 tane denetçiye koltukları hazırlanmak üzere
verilmektedir.
Burada sizlere kamu
denetiminin niçin varlığını birkaç cümleyle izah etmeye çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım,
parlamenter demokrasiler bir denge ve denetim sistemidir. Parlamenter
demokrasilerin özüne inanan insanlar bilir ki dengenin ve denetimin devlet
organları içerisinde belirli kurumlara, anayasal olarak verilmiş olan
görevlerdir ama Parlamentoda, yasamada ise muhalefete verilmiş bir görevdir,
yani denetim organı muhalefetin faaliyetleri ile ortaya çıkacak bir işlemdir,
bir anayasal işlemdir, bir parlamento hukukunun gerektirdiği işlemdir.
Şimdi, siz, bu tasarı ile
iktidar çoğunluğuna bir denetim organının seçtirilmesi görevini yüklüyorsunuz
ve bunu Anayasa’daki birtakım cümleler ile süsleyerek atanacak bir kişiye,
seçimmiş gibi bir kılıf içerisinde bir usulü getiriyorsunuz. Eğer bu gerçekten
seçim olacak idiyse -bizim önergemizde ifade ettiğimiz gibi- adaylar kim, bunu
bir komisyonun incelemesi lazım; bu adayları yüz yüze görüşmek suretiyle
mülakata tabi tutması lazım. İki, bu adaylardan seçim yapılacak, Genel Kurul
niçin on beş gün içerisinde seçim yapıyor? “Genel Kurulda muhalefetin
görüşlerini almak” dedik. Bir uzlaşma ortamı bulabilmek için bu süreyi eğer
sınırlayacaksanız en az altmış güne çıkarmak gerekmektedir.
Diğer taraftan, Anayasa’da
birtakım seçim işlemleriyle ilgili konulmuş maddenin arkasına sığınılmak
suretiyle, bu maddenin içinden dolaşılarak neticede iktidar çoğunluğunun
seçeceği bir başdenetçi yerine, muhalefetin de
sözünün dinlenebileceği, muhalefetin de demokratik bir katılım sağlamak
suretiyle seçilen kişilere demokratik meşruiyet sağlayacak bir usulü niçin
benimsemiyorsunuz? Beşte 3 çoğunlukla, iki defa yapılan oylamada, Genel Kurulda
bu oyu alamayan kişilerin seçilememiş sayılması ve komisyon tarafından mülakat
neticelerinin değerlendirilmek suretiyle, ikinci 3 kişinin Genel Kurula
sunulmak suretiyle mutabakat sağlanabilecek bir ortamın sağlanması için bu
önerge verilmiştir. Dolayısıyla bunun reddedilmiş olması veya reddedileceği,
biraz önce kanaatlerin ifade edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Ki ortaya çıkan
durum, aslında Milliyetçi Hareket Partisinin önergesinin reddedilmesi değil,
kamu denetimiyle ilgili işin özünün, ruhunun reddedilmesi, yani “kamu denetimi
yerine iktidarın kendi kendini denetleyebileceği bir kişiyi atama usulünün
kabullenilmesi” anlamı ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan değerli
arkadaşlarım, başdenetçi iktidar çoğunluğuyla
seçilecektir. Denetçiler de iktidar çoğunluğuyla seçilecektir. Seçilen kişiler
de her şeye kadirdir, her işi yapmaya muktedirdir, her şikâyeti inceleyecektir
ve sonucuna göre karar verecektir. Peki, burada sadece yüzde 48, yüzde 49
civarında oy almış olan bir partinin oy verenleri mi tatmin edilecektir? Yoksa
yüzde 51 gibi, iktidar partisine oy vermeyen kitlenin sesi ne olacaktır? İşte
bu sesin ortaya çıkabilmesi, dinlenebilmesi için de muhalefet partilerine, RTÜK
Kanunu’nda olduğu gibi, denetçi seçimiyle ilgili bir imkân sağlanmasını önermiş
bulunuyoruz.
Elbette ki bunlar biraz
sonra kaldırılacak parmaklarda aklın yerine, vicdanın yerine talimat hâkim
olacağı için reddedilecektir, bunu biliyoruz. Bunları niçin size söylüyoruz?
Allah rızası için, milletin rızasına nail olmak için, gök kubbede hoş bir seda
bırakabilmek için söylüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 11'inci maddesinin 5'inci ve
6'ncı fıkralarının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(5) Başdenetçi, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun gizli
oyuyla seçilir.
(6) Komisyon tarafından
oluşturulacak alt komisyon, başvuruda bulunan aday adayları arasından,
seçilecek Denetçi sayısının üç katı kadar adayı, başvuru süresinin bittiği
tarihten itibaren onbeş gün içinde belirler ve
Komisyona sunar. Komisyon sonraki onbeş gün içinde
Denetçi seçimlerini yapar. Denetçiler, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun
gizli oyu ile seçilir. Birden fazla Denetçi seçimi yapılacağı durumlarda
adaylar için birleşik oy pusulası düzenlenir."
Binnaz
Toprak (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Toprak,
buyurun. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; benim söyleyeceğimi Sırrı
Süreyya Önder Arkadaşım kısmen söyledi ama ben gene de söyleyeceğim, AKP’nin
akil adamlarından Sayın Bülent Arınç buradayken diyecektim ki: “Sayın Arınç
veya Hükûmet yetkilileri, bu yasalar Meclise neden geliyor? Niye burada bu
yasaları, yasa tasarılarını konuşuyoruz ve oyluyoruz?” Çünkü benim tecrübem,
buraya geldiğim günden itibaren bugüne kadar herhangi bir yasanın bu Mecliste
noktasını virgülüne çevirmeyi beceremedik yani Hükûmetten geldiği gibi olduğu
şekliyle geçiyor. Dolayısıyla, ben, şahsen, burada, bunları konuşmamızı,
oylamamızı bile vakit kaybı olarak görüyordum. Bugün bir mucize oldu, nasıl
olduysa, muhalefet partilerinin teklif ettikleri bir tek şey -yani bu denetçiler arasında kadın ve
çocuklarla ilgilenecek bir denetçinin de bulunması meselesi- değiştirilip -gelen
yasa tasarısından değiştirilip- kabul edildi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - O
da bizim değil.
BİNNAZ TOPRAK (Devamla) –
Bunun, ben, inşallah, devam edeceğini umuyorum yani bundan sonra mutabakatla bu
yasaları çıkardığımız takdirde gerçekten de bu Meclisin bir fonksiyonu olduğunu
söyleyebiliriz.
Şimdi, Türkiye gibi
ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve hak ihlallerinin çok yaygın olduğu bir ülkede
ben bu yasanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ama tabii gerçekten çalışan ve
çözüm üretebilen bir kurum olabilecekse eğer bu kamu denetçiliği kurumu. Bunun
önündeki en önemli engel de -bütün, üç muhalefet partisinden arkadaşlarımızın
dün gece, akşam 8’den şu saate kadar ısrarla üzerinde durdukları meseleyle
bağlantılı en önemli engel- şudur: Bu
kamu denetçisinin nasıl seçileceği meselesi.
Şimdi, burada teklif
edildiği şekliyle ve umuyorum ki -her ne kadar “Katılmıyoruz” demiş olsa da
Hükûmet buna- belki, inşallah, günün sonunda bu maddeyi değiştirirler demin
yaptıkları gibi çünkü bunun nedenleri de anlatıldı yani bağımsız olması,
tarafsız olması, son derece önemli. Mevcut şekliyle seçildiği takdirde bu,
iktidarda hangi parti varsa -bu sadece AKP’nin meselesi değil, yarın öbür gün
başka bir parti de gelebilir- onun seçtiği insan oraya gelecek demektir.
Dün gece konuşan AKP’li bir
arkadaşımız dedi ki: “Efendim, zamanında, hatırlamıyor musunuz, bir
cumhurbaşkanını dahi seçemedik biz, dolayısıyla da bu yüzden darbe oldu.”
Şimdi, Allah aşkına, 70 milyonluk bir ülkede herkesin üzerinde uzlaşabileceği,
herkesin bağımsız olduğuna, tarafsız olduğuna inanabileceği tek bir insan dahi
yok mu? Yani burada bir uzlaşma kültürünün oluşturulabilmesi gerekir, böyle bir
kültür yok bu Mecliste. Meclisi kilitleyen, Meclisi çalışamaz hâle getiren ve
de maalesef, bütün bu kavga ve gürültülere neden olan en önemli sebebin de bu olduğunu
düşünüyorum. Dolayısıyla da inşallah bu önerimiz kabul edilir ve bu
değiştirilir.
İkinci mesele, bu kadın
meselesi; dediğim gibi, değişti. Ben de bunu gündeme getirecektim ama sağ
olsun, BDP’li arkadaşlar ısrarla gündeme getirdiler
ve değişti bu. Ama bu yeterli değil. Bir kadın ombudsmanlığı kurulması
gerektiği kanısındayım ben ayrıca. Sadece ben değil, bunu kadın örgütleri de
istiyorlar. Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkan Yardımcısı olarak şunu
söyleyebilirim ki bizim Komisyonumuzun Anayasa Uyum Komisyonuna önerdiği
maddelerden bir tanesi bu, yani böyle bir kurumun ihdas edilmesi. Bunun son
derece önemli olduğunu düşünüyorum Türkiye gibi bir ülkede.
Aynı zamanda, bu personelin
-şimdiki kanundan bahsediyorum- bu kamu denetçilerinden olan personelin
yarısının, hadi bu kadar erkek egemen bir Mecliste yarısı çok görülebilir, en
azından üçte 1’inin kadın olması gerekir.
İkincisi, kamu denetçisinin
görev tanımıyla ilgili. O tanımda -kaçıncı maddeydi unuttum, 2’nci maddeydi
galiba- eşitlik ilkesini koruyacağı, ayrımcılıkla mücadele edeceği ve temel hak
ve özgürlükleri koruyacağı muhakkak ve muhakkak vurgulanmalı diye düşünüyorum.
Son olarak da, tabii
Türkiye gibi bu kadar büyük bir ülkede ve hak ihlallerinin de yaygın olduğu bir
ülkede bu denetçinin yükü çok olacak. Ben İspanya örneğini biliyorum, kurdular,
binlerce müracaat geldiği için vazgeçtiler. Sonradan, zannediyorum, tekrar
kuruldu farklı bir model.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Dolayısıyla da bu, ya her ilden bir kamu denetçisi olması ya da CHP’li
arkadaşların önerdiği gibi, ayrı ayrı komisyonları olan denetçiler olmasının
çok yararlı olacağını düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP
ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Toprak.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 11'inci maddesinin; üçüncü fıkrasında geçen "arasından"
kelimesinden sonra gelmek üzere "en az biri kadın olmak kaydıyla"
ibaresinin eklenmesini; altıncı fıkrasında yer alan "Denetçi sayısının üç
katı kadar adayı" ibaresinden sonra gelmek üzere "en az üçte biri
kadın olmak kaydıyla" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan (Iğdır) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Akat,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
AYLA AKAT ATA (Batman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan yasa
tasarısının 11’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz bu önergemizi Komisyon
tartışmaları sırasında da verdik, tabii ki reddedildi. Burada da katılmadığını
beyan etti hem Komisyon hem Hükûmet. Tabii, neye “hayır” diyoruz? 12 Eylül 2010
referandumunda halkoyuna sunmuş olduğunuz pozitif ayrımcılık ilkesini pratikte
uygulamayacağımızı beyan ediyoruz ve bu önergeye “hayır” diyoruz.
Evet, çok iyi bir toplum
mühendisliği yaptı iktidar. Toplumun en büyük ihtiyacı özgürlüktü, haktı,
demokrasiydi, eşitlikti ve siz bunu tespit ettiniz, kitlelere “demokrasi, özgürlük
ve insan hakları” dediniz ama daha sonra “Elimizdeki bu, bunu kabul
edeceksiniz.” dediniz. Bu “Yetmez ama evet.” anlayışı bizi ta bu noktaya
getirdi. İşte, bugün 5 denetçiden 1’i kadın için, 1’i çocuk için
görevlendirildi. Bu, tabii ki şu durumda bizim “hayır” diyeceğimiz bir şey
değil ama yarın öbür gün bunun kurumsal anlamda sıkıntıları ne olacaktır? Biz 1
başdenetçi, 5 ayrı denetçi öngörüyoruz kurumsal
olarak. Bunlardan 1’i sadece kadınla ilgilenecek, 1’i sadece çocukla
ilgilenecek, diğer 3’ü Türkiye’deki bütün sorun alanlarıyla ilgilenecek.
Biz özde genel amaçlı bir
ombudsmanlık kurumu öngörüyoruz ama Kamu Denetçiliği Kurumunun görevini
yapabileceği özel amaçlı iki alan belirliyoruz. Niye? Çünkü kadın örgütleri
bunu istiyor, çocuk örgütleri bunu istiyor ama en önemlisi, biz, uyum yasaları
çerçevesinde bu ombudsmanlık kurumunu getiriyoruz. Avrupa Birliği önünde “Biz
bu kurumu kurmadık.” dememek için getirdik, dedik ki: “5 denetçiden 1’i
kadınla, 1’i çocukla ilgilenecek.”
Bu, ileride ciddi problem
alanlarını beraberinde getirecek. Kaldı ki 5 kişi bu alanla ilgilenecek yerde
sadece 1’ine hasretmiş oluyoruz. Verdiğimiz önerge kabul edilir edilmez
bilmiyoruz ama biz “Başombudsmanlık için önerilecek 3
aday içerisinden en az 1’i kadın olsun.” diyoruz.
Yine “Denetçiler arasında
da önerilecek 3 katı kadar aday içerisinden en az üçte 1’i kadın olsun.”
diyoruz, reddedilen budur.
Şu anda 3’ünden 1’i kadın
olacak mı olmayacak mı bilmiyoruz ama Hükûmetin genel politikası budur, yine,
dostlar alışverişte görsün, muhtemelen 1’i kadın olacak. O kadın da sadece
kadın sorunlarıyla ilgilenecek, toplumun geneline dair bir kadın bakış açısı,
genelinde yaşanan sorun alanlarına dair bir kadın bakış açısı yansımayacak.
Kadına yine -eğer o da
kadın üye olursa denetçi olarak- “Sen sadece kadın sorunuyla ilgilen,
diğerlerini akil erkekler hallederler. Bu konuda sorumluluklarını yerine
getirirler.” diyoruz.
Buna karşı, muhalefete
“Sessiz olalım, bu konuda muhalefet etmeyelim ve kabul edelim.” Niye? “Çünkü bu
kadarını öngörüyoruz -isterseniz olur isterseniz olmaz- Bizim buradaki sandalye
sayımız bütün yasaları tek başına çıkaracak sayıdadır. Yine, bu yasalar
hazırlanırken, yasa tasarıları hazırlanırken toplumsal ihtiyaçlar ya da
beklentiler göze alınmadan biz istediğimiz gibi yasa tasarılarını buraya
getirir, kamuoyunda bizim üzerimizde baskı oluşturacak unsurları da işte böyle tolere ederiz.” diyorsunuz.
Biz de “Buna karşı sessiz
kalmayacağız.” diyoruz. Nasıl ki Türkiye neyi yaşadı sizinle? 12 Eylül
referandumunda, 2010 referandumunda temel hak ve özgürlükleri referanduma sunan
bir ülke gerçeği olma özünü yaşadı. Temel hak ve özgürlükleri, hükûmet etmenin
gereğidir, sizler halka sunarsınız, “Senin özgürlük alanlarını genişleteceğim,
sen de buna onay ver.” demezsiniz. Ama ne oldu? Yargıda, askerî vesayette
iktidar alanındaki paylaşım, buradaki kavga temel hak ve özgürlükler üzerinden
aklanmaya çalışıldı. Bunlar kamuoyunun gözü önüne sunuldu, kamuoyunun desteği
alınmaya çalışıldı ama arka planında işte dün yaşadığımız gibi, önceki gün
yaşadığımız gibi asıl o iktidar kavgasının yansımaları oldu. Geçmişte daha çok,
paşalar atandığında ülke gündemine bomba gibi düşerdi; şimdi yargıçlar
atandığında, yerleri değiştirildiğinde ülke gündemine bomba gibi düşüyor. İşte
aradaki fark tam da bu.
Peki, bu süreç böyle devam
mı edecek? Devam etmeyecek. Türkiye'nin bu konuda bugüne kadar sessiz kalmayan
devrimci, demokrat, sol, sosyalist, liberal, inanan, inanmayan tüm güçleri, ama
eşitlikten, özgürlükten ve insan haklarından yana olan tüm güçleri buna “hayır”
demeye devam edecek.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akat.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
T.B.M Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı yasa tasarısının 12. maddesinin başına aşağıdaki cümlenin yazılmasını
arz ederiz.
Başdenetçiler ve Denetçiler görevlerinde
bağımsızlardır.
Kamer
Genç Mahmut
Tanal Gürkut Acar |
Tunceli
İstanbul Antalya |
Atilla
Kart Ömer Süha
Aldan |
Konya Muğla |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 12’nci
maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şimdi, 12’nci maddede
“Bağımsızlık ve tarafsızlık” diyor. Hemen başlamış: “Hiçbir organ, makam, merci
ve kişi, Başdenetçiye ve Denetçilere görevleriyle
ilgili olarak emir ve talimat veremez, genelge gönderemez.”
Şimdi, evvela, ben verdiğim
önergede diyorum ki başdenetçi ve denetçiler
görevlerinde bağımsızdırlar, ondan sonra, işte “talimat veremez, genelge
veremez…” Aslında, tabii, ne Hükûmet bu inceliği anladı ne Komisyon. Zaten
Hükûmet ve Komisyon yok, işte sıralar da boş, hiç kimse yok.
Değerli milletvekilleri,
tabii biz, bu gibi bazı kurumları getirirken zannediyoruz ki tarafsızdırlar,
bağımsızdırlar, hakikaten hakkaniyet ve adalet ölçüleri içinde karar verirler,
devlete, millete sağlıklı hizmetler yaparlar ama maalesef AKP iktidara geldiği
günden beri, Çankaya’ya seçtiği Abdullah Gül’le, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna atadıkları kişilerin bugüne kadar yaptıkları atamalarda ve tesis
ettikleri işlemlerde hakikaten tarafsız, hakikaten adalet duygularının
geliştiği, adalete uygun bir tane tasarruf görmedim ben.
Şimdi, bakın, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu dün kararname çıkardı. Hani bizim Tayyip Bey
“Bazılarının boynuna tasma taktık.” diyor ya, o tasma taktıkları bazı basın
organları da “Efendim, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu özel görevli mahkeme
ve savcıların atamalarını yaptı.” Açıyorsunuz, bakıyorsunuz, tamamen özel
görevli mahkemelerde görev yapıp da bugünkü siyasi iktidarın istemediği
kararları verenlerin hepsi değişmiş. Savcının yerini değiştirmişsiniz, ne
olacak ki yani? Savcı karar verecek bir merci değil ki. Şimdi, Bülent Bey
burada, diyor ki “Efendim, milletvekillerinin içeride olmaması lazım,
Parlamentoda olması lazım.” Bay Bülent Bey, sen bu Hükûmetin icraatının ortağı
değil misin? Böyle, çıkıp da piyasada veya kamuoyunda ucuz kahramanlık yapma,
eğer bu Hükûmetin icraatına iştirak ediyorsan, o zaman o lafları etme. Eğer o
lafları ediyorsan, bu senin icraatına iştirak ettiğin Hükûmet eğer bunların
tersini yapıyorsa, en onurlu ve haysiyetli davranış, o Hükûmetin icraatlarına
ortak olmamak, ondan çekilmektir. Yani “Efendim, özel görevli mahkemelerin
tutukluluk süresi…” Tabii ki arkadaşlar, bakın, yani Ergün Poyraz 2007 yılında
içeri alınmış ve bugün, beş seneyi geçen bir süredir, bu insan, yani onun gibi
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, bunun gibi birçok arkadaşımız, İşçi Partisi Genel
Başkanı, bunların hepsi haksız yere içeride yatıyorlar. Şimdi, arkadaşlar,
artık, Türkiye hâkimler devleti oldu. Hâkimler devleti oldu ama hâkimler
devletinin bir tek işkenceye tabi tutmadığı, haksız tutuklamadığı AKP’liler.
Bunun dışında, karşıdaki insanların hepsini şey ediyor.
Bakın, bugün, yüz doksan
iki tane adliyeyi kapatıyor. Bu Hükûmet bilmiyor mu ki yani şimdi, doğu,
güneydoğuda terör bölgesi var. Zaten oradaki insanlar ekmeğe muhtaç insanlar.
Bir vatandaşın orada bir işi olduğu zaman 50 kilometre öteye araba tutacak,
gidecek, gelecek. Orada herhangi bir suç işlendi, emniyette bu kişiler de
içeriye alındı. E, ne olacak? Nasıl güvenlik alacaksın? Nasıl onu mahkemeye
götüreceksin? İnsanlar orada kalacak ve savunmasız kalacak. Sizin, Anayasa’ya
göre yirmi dört saat içinde o insanları hâkim huzuruna çıkarmanız lazım.
Güvenlik olmayınca nasıl gidecek? Yani böyle masa başında oturarak insanları
taciz edemezsiniz.
Bakın, bugünkü Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun aldığı bu hâkimler ve savcılar nakliyle ilgili olarak
tamamen, özel görevli mahkemelerde haksız karar veren… Arkadaşlar, siz hiç
okumuyor musunuz? Vatandaş diyor ki: “Beyefendi, benimle ilgili gelen cd’lerde sahtekârlık yapmış.” Hâkim diyor ki: “Efendim, bu
teknik konudur, ben anlamam.” Peki, anlamıyorsan, o vatandaşı serbest bırak.
Ondan sonra da o vatandaşın hakikaten hakkında bir suç varsa bir bilirkişi
marifetiyle tahkikatını yap, ondan sonra bunu tutukla.
Arkadaşlar, devri
zamanınızda, ya, bir kendi vicdanınızda bu olayları yargılayın. Acaba, siz veya
çocuklarınız üç sene, beş sene haksız yere içeride olsaydınız yani isyan etmez
miydiniz? Vicdanı olan, utanma duygusu olan, topluma karşı sorumluluk duygusu
olan insanlar başkasına karşı yapılan işkenceyi kendisine…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
…yapıldığı zaman ne utanç duyuyorsa onu duyması lazım. Bu bakımdan, maalesef…
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 13’te iki önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 13’üncü maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Madde 13- (1)
Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel Kurulda,
Denetçiler ise Komisyonda aşağıdaki şekilde andiçerler:
'Görevimi Cumhuriyetin
temel nitelikleri ve Anayasaya uygun olarak tam bir tarafsızlık, dürüstlük,
hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim
üzerine andiçerim."
Mahmut
Tanal Bülent
Tezcan Hüseyin
Aygün |
İstanbul Aydın Tunceli |
Uğur Bayraktutan Ali
Özgündüz Gürkut Acar |
Artvin İstanbul Antalya |
BAŞKAN – Şimdi ikinci
önergeyi okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan tasarının
13. maddesi aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir.
Yemin
Madde 13- Görevlerine başlarken
Başdenetçi Genel Kurulda, Denetçiler ise Komisyonda
aşağıdaki şekilde yemin ederler:
“Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına sadakat ile görevimi tam bir tarafsızlık ve adalet içerisinde
yerine getireceğime Büyük Türk Milleti önünde, namusum ve şerefim üzerine yemin
ederim."
Enver
Erdem Yusuf
Halaçoğlu Faruk
Bal |
Elâzığ
Kayseri Konya |
Nevzat
Korkmaz Sinan
Oğan |
Isparta Iğdır |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Enver
Erdem efendim.
BAŞKAN – Sayın Erdem,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü
maddesi için verilen önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce yapmış olduğum
konuşmada, böyle bir düzenlemeye gerek olup olmadığı noktasında birtakım
tereddütlerin olduğundan bahsetmiştim. Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu
Hoca’mızın ben gerek Alt Komisyon gerekse Komisyon raporlarındaki ifadelerine
bakmış olduğum zaman aslında temelde kendilerinin de bu sistemin işleyişiyle
alakalı tereddütlerinin olduğuna şahit oldum. Bu da bizim bu husustaki
söylediğimiz sözlerin son derece önemli olduğunu göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
yine biraz önceki ifadelerimde, soru önergelerine yani milletvekillerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı eliyle bürokrasiye sormuş olduğu,
bakanlıklara sormuş olduğu sorulara bürokrasinin vermiş olduğu lakayt
cevaplardan bahsetmiştim. Bunların bir diğerinden daha bahsederek başka bir
değerlendirmeye geçeceğim. Şimdi, Elâzığ’ın Uluova
bölgesinde Eyüpbağları diye bir sulama birliği
bulunmakta ve bu Sulama Birliği, Türkiye’de uygulamalarına ender rastlanan,
enerji borcu nedeniyle kapatılmak zorunda kaldı. Bu, olayın bir boyutuydu.
Ancak 27 tane daimî işçi bu Sulama Birliğinin kapanmasıyla beraber ortada
kaldı. Yani onlarca aile, yüzlerce insan şu anda sefil ve perişan durumda.
Bununla ilgili İçişleri Bakanımıza, Orman ve Su İşleri Bakanımıza bir soru
yöneltmiştik. Bunlara verilen cevaplar da gerçekten bu insanların dertlerini,
sorunlarını çözmeyle alakalı herhangi bir anlam ifade etmiyor. Yani hukuk
devleti olan bir yerde, sıkıntısı olan, sorunu olan insanların dertlerine cevap
olabilecek soruların cevaplandırılması gerekiyor. Yani bu insanlar nereye
gitsinler?
Şimdi, biz bu yaptığımız
düzenlemeyle… Yani değerli milletvekilleri, geçen hafta ara buluculukla alakalı
kanuni düzenlemeyi getirdiniz. Yani “Hukuk uyuşmazlıklarında kişiler arasındaki
sorunları alternatif bir yol olarak ara bulucu marifetiyle çözelim.” dediniz,
onu geçirdiniz. Şimdi ombudsmanlık sistemini yani kamu denetçiliğini
getirdiniz, “Kamu hizmetlerinde devlet bu hizmetleri yürütürken eksik kalacak
işleri daha iyi bir seviyede hizmetin sunulabilmesi için bu sistemi hayata
geçirirsek bu iş olur.” diyorsunuz ama verilen cevaplar, milletvekiline veya
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen cevaplar ortada iken bu, gerçek anlamda
görev yapacak mı Değerli Hocam? Bunu siz bizden çok daha iyi biliyorsunuz.
Yine bir taraftan,
“Vatandaşın sorunlarını çözeceğiz.” diyorsunuz, “Vatandaşları rahatlatacağız.”
diyorsunuz, işte bu düzenlemeleri getiriyorsunuz; diğer taraftan, yaklaşık
olarak coğrafyamızın yüzde 70’inde, 80’inde bulunan ilçelerimizin, 900
ilçemizin 250-300’ünde adliyeleri kapatıyorsunuz. Yani bir taraftan “Vatandaşın
hizmet kalitesini yükseltmek kaydıyla refah seviyesini yükselteceğiz.”
diyorsunuz, diğer taraftan, vatandaşın adli hizmetlere ulaşımının önünü
kapatıyorsunuz.
Sayın Başbakan Yardımcısına
sormak istiyorum: Sayın Başbakan Yardımcım, Ağın’a gittiniz mi, Ağın’ı biliyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Biliyorum.
ENVER ERDEM (Devamla) –
Ağın’ın Elazığ’a ulaşımının ne şekilde olduğunu biliyor musunuz Sayın Başbakan
Yardımcım?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Biliyorum, çocukluğum Elazığ’da geçti.
ENVER ERDEM (Devamla) –
Peki, oradaki bir insan, adalet teşkilatı orada kapatıldığı takdirde Elazığ’a
yapmış olduğunuz metrolarla mı, yoksa metrobüslerle
mi ulaşacaklar? Bunlar hangi parayla gidip gelecekler? Ya, milleti kandırmak
kolay.
Şimdi, adalet hizmetlerini,
yargıdaki işleri hızlandıracağız diye ara buluculuğu, ombudsmanlığı
getiriyorsunuz, mahkemeleri kapatmak suretiyle de vatandaşın adalet
hizmetlerine ulaşımının önünü kapatıyorsunuz. Yani bu yaptığınız şeylerle bu
insanları kandıramazsınız. Bunların cevabını alacaksınız, sizler gerçekten
azdınız, yani bunu bir defa görmek lazım. Azdınız, vallahi azdınız! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) –
Terbiyesizlik yapıyorsun!
BAŞKAN – Sayın Erdem,
lütfen…
ENVER ERDEM (Devamla) –
Yargı yolunu kapatarak başka yöntemlerle insanlara “Hizmet kalitesini
yükseltiyoruz” demenizin başka ne mantığı olabilir? Yani kimi kandırıyorsunuz
ya! 250-300 tane ilçenin adalet teşkilatını kapatıyorsunuz ya, bu azgınlık
değil midir!
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) –
Terbiyesizlik yapıyorsun!
ENVER ERDEM (Devamla) –
Azgınlık değil midir kardeşim bu! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen sözünü geri alsın konuşmacı.
ENVER ERDEM (Devamla) –
Sözlerimde yanlış olacak hiçbir şey yoktur, bu sözler yaptığınız işlerin
karşılığıdır. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Lütfen davet edin sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Sayın Erdem, en
son ne…
Ben size söz vereyim,
buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, önergemizin işlemini tamamlarsanız…
BAŞKAN – Peki, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar
yeter sayısı efendim.
BAŞKAN – Yok, kabul
edenleri söyledik.
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in kullandığı bazı ifadeler için AK PARTİ
Grubundan özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben kısaca şunu söylemek
istiyorum: Biraz önce burada konuşmasını yapan kişinin gelip AK PARTİ Grubundan
o kelimeleri kullandığı için özür dilemesi gerektiğini belirtiyorum. Çünkü, o
tarza cevap verecek bir siyasi kültürüm ve bir aile terbiyem yok. Cevap verme
durumunda ve sorumluluğunda kendimi hissetmiyorum. Grubumun böyle bir
sorumluluğu yok. Yapacak bir tek şey var; bu kişinin bu kullandığı cümlelerden
dolayı grubumdan özür dilemesi gerekiyor, bunu bekliyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkan… Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
cümleden? Efendim, hangi cümleden?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Benim terbiyem onu söylemeye elverişli değil Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
cümle?
BAŞKAN – Hangi cümle mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi
cümle? Yani…
BAŞKAN – Söyleyeyim mi hangi cümleyi…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkanım…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Telaffuz etmeyi,
kullanmayı, bu Meclis altında bu kelimeyi kullanmayı kendime zül olarak
görüyorum.
BAŞKAN – Anladım… Anladım…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkanım, Türkiye’de 3-4 milyon
civarında insanın adalet hizmetlerinden yararlanmasının önünde engel teşkil
edecek bu adliyelerin kapatılmasından vazgeçiyorlarsa ben bu cümleden özür
dileyeceğim ve kendilerinden…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Böyle bir şey yok!
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Eğer
bunu yapmıyorlarsa ben buradan geri almış…
BAŞKAN – Ama şimdi o ayrı.
Sayın Erdem, eleştiri başka
bir şey ama iş…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Ama
eleştiri…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, bu eleştiri
değil.
BAŞKAN – Yani “Azgın” sözü,
“Azmak” sözü Meclisin çatısı altında çok uygun olmayan bir söz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Makul bir söz bence.
BAŞKAN – Efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Temiz bir dil kullandı arkadaşımız. Çok temiz bir dil kullandı arkadaş, bir şey
yapmadı ki.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Erdem, sözünüzle ilgili herhangi bir
şeyiniz var mı?
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Mikrofonu açarsanız, ben de…
BAŞKAN – Bir dakika, önce söyleyin de… Aynısını
tekrarlayacaksanız açmaya gerek yok da ne olur... Yani geri alacak mısınız,
almayacak mısınız “Azgın” ve “Azmak” sözünü?
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Kendi mahcup olmamış mı?
BAŞKAN – Yani onu soruyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, eleştiri sunulabilir, Hükûmetin herhangi bir
tasarrufu eleştirilebilir.
BAŞKAN – Aynı şeyi söyledim Sayın Bahçekapılı. Bakın,
aynı şeyi söyledim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Yalnız kelimelerine dikkat
etsinler ve sözlerini geri alsınlar.
BAŞKAN – Bakın, aynı şey tekrarlanacaksa lütfen…
Mikrofonu açıyorum,
sözünüzü geri alacaksınız…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, disiplin tehdidiyle Sayın Vekili baskı altına almayalım yani
özgür irade…
BAŞKAN – Sayın Tanal, ben disiplindi vesaireydi
demiyorum ama yani kullanılan kelimelerle ilgili belki Sayın Erdem geri
alacaktır dolayısıyla da kendisine onu sordum.
Buyurun.
12.- Elazığ Milletvekili Enver Erdem’in, kullanmış olduğu bazı
ifadeleri düzelttiğine ilişkin açıklaması
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkanım, şimdi -biraz önce söyledim- 4 milyon civarında insanın…
BAŞKAN – Şimdi, onu anladık.
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Yargı hizmetlerinden istifa etmelerinin önünde engel teşkil edecek bir
uygulamadan bahsediyoruz.
BAŞKAN – Tamam.
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Şimdi, eğer bu azmak değilse o zaman “Azmamışlardır” deyip olayı düzelteyim.
Bunu yapmak suretiyle AK PARTİ Grubu…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul)
– Yazıklar olsun!
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Ben
kimsenin kalbini kırmak amacıyla bunu söylemedim ama yapılan işin bir
karşılığının da olması lazım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Birleşime bir saat
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.58
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur),
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
13’üncü madde üzerindeki
ikinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 13- (1) Görevlerine başlarken Başdenetçi Genel Kurulda, Denetçiler ise Komisyonda
aşağıdaki şekilde andiçerler:
‘Görevimi Cumhuriyetin
temel nitelikleri ve Anayasaya uygun olarak tam bir tarafsızlık, dürüstlük,
hakkaniyet ve adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim
üzerine andiçerim.’”
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet de
katılmıyor.
Sayın Acar, buyurunuz.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 276 sıra sayılı Tasarı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili söz
aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yemin
maddesine gelmeden önce birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Sürekli olarak
yargı paketleri geliyor, sürekli olarak yargıyla ilgili, adaletle ilgili yeni
makamlar, mevkiler yaratılıyor. Bir ülkenin hukuk sistemi bu kadar değişikliği
kaldırır mı bilemiyorum. Böyle bir sistemde hukuk olur mu? Aslında tüm bunlar hukuksuzluğun
kanıtıdır. Bakınız, Türkiye’de yargı işlemiyor, işletilmiyor, yargı işlese de
önüne Hükûmet eliyle engeller çıkarılıyor. Ya Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu devreye giriyor ya hâkim ve savcıları değiştiriyor ya da Başbakan
talimat veriyor kanun çıkıyor, eğer bunlar da yeterli olmazsa, bu sefer
“Mahkeme kararları uygulanamaz.” diye kanun çıkıyor. Özelleştirmeyle ilgili
düzenleme bunun açık göstergesidir.
Yani, bir yandan adaleti
sağlayacak olan, insanların hak ve hukukunu korumakla görevli olan temel
kurumları, mahkemeleri yok sayacaksınız, kararlarını geçersiz kılacaksınız, bir
yandan da mollaları, meleleri, ara bulucuları, kamu
denetçilerini devreye sokacaksınız; bu nasıl oluyor değerli arkadaşlarım, böyle
hukuk, böyle adalet olur mu?
AKP kendi öngördüğü
sistemin yapılarını kuruyor diye düşünüyoruz. Mahkeme kararlarının
uygulanmadığı, mahkeme kararlarının kanunlarla rafa kaldırıldığı, Anayasa’nın
kuvvetler ayrılığı ilkesinin yok edildiği bir dönemde ara bulucularla, kamu
denetçileriyle bir yere varılamayacağı açıktır. Çağ dışı bir hukuk ve adalet
sistemi öngörülüyor ve örülüyor, bunu halkımızın dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yaz Kararnamesi bir
felakettir. Bakınız, İstanbul Hâkimi Erhan Özen İstanbul’dan Elâzığ’a
gönderiliyor. Değerli arkadaşlarım, yani nereden nereye gönderiliyor ve niçin
gönderiliyor? Tek tek, isim isim arkadaşlarımız da
biraz önce söyledi, bu bir kıyımdır, buradan bütün Türkiye’ye bunu haykırmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, öyle bir Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ataması yapıldı ki bütün
mahkemeler artık özel yetkili mahkemeler gibi bir hâle, kararlı ve taraflı bir
hâle getiriliyor.
Değerli arkadaşlarım,
2.400’e yakın tayin yapıldı, 1960 ihtilalinden bu yana yapılmış en yüksek hâkim
ve savcılar tayini bu tayindir ve bunun içinde YARSAV’lı
kim varsa sürülmüştür ve ayrıca, Sayın Başbakanın kendisinin mezhebine tabi
olmayan ne kadar yargıç varsa sürülmüştür.
Üzülerek söylüyorum değerli
arkadaşlarım, bu yaz kararnamesi değil, kıyım kararnamesidir, bu hâkim ve
savcılara gözdağı kararnamesidir, bu kadrolaşma kararnamesidir, bu yargıyı
AKP’lileştirme kararnamesidir ve yargı teminatının tamamen ortadan
kaldırılmasıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, “Bu gidiş iyi gidiştir!” diye daha önceki konuşmalarımda söylemiştim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz düşünüyoruz “Acaba bütün yargıyı özel yetkili
mahkemeler hâline getirip de AKP İktidarı ondan sonra mı özel yetkili mahkemeleri
kaldıracak, böyle bir yere mi gidiyoruz?” diye endişe içindeyiz.
Değerli milletvekilleri,
gelelim yemin meselesine. Bakınız, kamu denetçisi nasıl yemin ediyor bu
getirdiğiniz tasarıda? “Görevimi tam bir tarafsızlık, dürüstlük, hakkaniyet ve
adalet anlayışı içinde yerine getireceğime, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” Getirdiğiniz yemin bu ama 2005 yılında aynı
kanunu getirdiniz -o zaman veto edildi- o zamanki yemine bakın, nasıldı o
zamanki yemin? O zamanki yemin tıpkı
milletvekili yemini gibiydi, ona benzer bir yemindi.
Değerli arkadaşlarım, demek
ki AKP kendini öyle güçlü görüyor ki 2005’teki taahhütleriyle falan kendisini
bağlı saymıyor. Komisyonda arkadaşlarımız muhalefet şerhine yazmışlar. Bu
yeminde Atatürk yok, cumhuriyet yok, anayasa yok, hukukun üstünlüğü yok. Böyle
yemin olur mu değerli arkadaşlarım? Bunlar kamunun denetçisi mi olacak, AKP’nin
denetçisi mi, aklayıcısı, paklayıcısı mı olacak, kimin hakkını koruyacak?
Değerli arkadaşlarım, kanun
hükmünde kararnamelerle kamu yapısı altüst edildi ve şimdi iyice mahvediliyor.
Böyle bir zihniyetten kamu denetçilerinin yemin metnine “Atatürk, cumhuriyet,
anayasa” yazmasını beklemek de doğru değil ama hukukun işleyeceği, adaletin
işleyeceği günler de mutlaka gelecektir diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Acar.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.09
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde verilen Antalya Milletvekili Sayın Gürkut Acar ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
13’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü maddede iki önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 14'üncü maddesinin 1'inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1) Başdenetçi ve Denetçilerin görev süreleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin bir yasama dönemi süresiyle aynıdır.
Mahmut
Tanal Turgut
Dibek Bülent
Tezcan |
İstanbul Kırklareli Aydın |
Uğur Bayraktutan Haydar
Akar Ali
Özgündüz |
Artvin Kocaeli İstanbul |
Hüseyin
Aygün |
Tunceli |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 14. maddesinin
1- (3) fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını,
2- (4) fıkrasının “Başdenetçi veya Denetçiliğe seçilenlerin görev yaptıkları
sürede eski görevleriyle olan ilişikleri kesilir. Görevi sona eren Başdenetçi ve denetçiler kamu kurum ve kuruluşlarında görev
alamazlar. Aldıkları maaş ve ödenekler emekli olabilecekleri ilk tarihe kadar
Kurum tarafından kendilerine ödenmeye devam edilir." şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet Erdoğan Mehmet Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır Isparta Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri,
uğultuyu azıcık azaltabilir miyiz.
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, azıcık değil biraz çok azaltsınlar çünkü burası dinleme yeri, sayın
milletvekilleri, özellikle iktidar grubu kendi aralarında sohbet ediyorlar,
birazcık en azından muhalefetin sesine kulak verirlerse memnun olurum
kendilerinin birbirleriyle her zaman görüşme imkânı var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün ciddi bir kanunu, fakirin fukaranın hakkını, hukukunu
koruyabilecek imkânları sunan bir kanunu görüşüyoruz. Bunu temin edecek olan başdenetçi ve denetçinin geleceğiyle ilgili bir maddeyle
ilgili önergemizi sunduk.
Bu önerge, başdenetçi ve denetçinin iki defa seçilmesi ihtimalini
ortadan kaldıracak bir önergedir. Eğer başdenetçi ve
denetçi iki defa seçilme hakkına sahip ise biliniz ki birinci görev döneminde
iktidar çoğunluğunun zülfüyârine dokunacak, iktidar
çoğunluğunu rahatsız edecek hiçbir denetimi yapamayacaktır. Dolayısıyla,
geleceği hakkında kaygıya düşen, geleceğiyle ilgili karar alacak mekanizmalarda
birtakım beklentileri olan başdenetçi ve denetçilerin
bu negatif beklentilerini ortadan kaldırabilmek için başdenetçi
ve denetçilerin bir defalığına seçilmesine imkân sağlayan bir öneri sunduk.
Değerli arkadaşlarım, diğer
taraftan başdenetçi, ve denetçilerin…
Sayın Başkanım, sol
tarafımdan gelen ses benim insicamımı bozuyor. Lütfen, bir uyarın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri...
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) – Başdenetçi ve denetçi ne yapacaktır? Başdenetçi
ve denetçi siyasi iktidarın sorumluluğunda bulunan kamu görevlilerinin iş ve
işlemini denetleyecektir. Neye göre? Hakka göre, hukuka göre, adalete göre,
hakkaniyete göre denetleyecektir. Peki, başdenetçi,
eğer denetlediği kurumun bünyesine tekrar memur olarak atanabileceği bir imkân
var ise, böyle bir yol var ise o kurumu nasıl denetleyecektir? O kurumda hak ihlallerini nasıl ortadan
kaldıracaktır? O kurumda garibin, gurabanın, fakirin,
fukaranın hakkını nasıl koruyacaktır? Korumayacağı aşikârdır. O zaman, bu
maddeyi çıkaralım. Dolayısıyla, başdenetçi, bir defa,
adam gibi bir görev yapsın. Bu görevinin neticesinde de artık kamuya geri
dönmesin, ikinci defa seçilmesin. Onun yerine, eğer emekli olması fiilen mümkün
olmuyorsa, emekli olabileceği ilk tarihe kadar, bütün maaşı, ücreti, yan
ödemesi vesairesi kendisine kurum tarafından ödensin. 5 tane denetçi, 1 tane başdenetçinin bu özlük hakkını sağlayabilecek şekilde bu
devletin, bu milletin parası vardır. Nerelere para harcanmıyor ki, nerelere
kaynak aktarılmıyor ki, nerelerde ne israflar yapılmıyor ki? Hiç olmazsa, kamu
gücünün kullanıldığı yerde, kamu kaynaklarının harcandığı, çarçur edildiği
yerlerde eğer hakkı, eğer hukuku, eğer adaleti, eğer hakkaniyeti temin edecek,
tesis edecek bir görev yapan insana bu kadar imkânı sağlamak zor geliyor ise, o
takdirde, böyle bir kanunu niçin çıkarıyoruz?
Değerli arkadaşlarım, bu,
bir vicdani mesuliyet işidir. Bu vicdani mesuliyet işi, yarın, hakkı aranamayan
her kişinin ahını yüreğinizde hissedeceğiniz bir iştir. Burada, parti grubunun
talimatı, burada, partinin siyasi çizgisinin önemi yoktur çünkü burada, hak
vardır, hukuk vardır, mazlumun ahı vardır.
Gelin, vicdanınızın sesini
dinleyin, mazlumun ahını almayın, onun hukukunu koruyabilecek ve güvenle
kendisini başdenetçiye emanet edebilecek bir makamı,
bu millete yaraşır bir makamı hep birlikte tesis edelim diyor, bu duygu ve
düşüncelerle önergemizi yüce heyetin takdirine sunuyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Ünüvar, uyarılarınıza
teşekkür ederim ama arkada ayakta bulunan arkadaşlarımızı öne davet etme
nedenim, karar yeter sayısı istendiği için, siz yoktunuz, daha evvel bir
arkadaşımız 2 kâtip üye ve beni hile yapmakla suçladı. Dolayısıyla, karar yeter
sayısını isteyen milletvekili arkadaşlarımızın da tabii ki oy kullanmaya gelen
milletvekillerimizi görmeleri açısından, bizi de şaibe altında bırakmaması
açısından davet ettim, yoksa o arkadaşlarımızı ifşa etmek gibi bir düşüncem
yoktu.
Teşekkür ederim uyarınıza.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 14'üncü maddesinin 1'inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1) Başdenetçi ve Denetçilerin görev süreleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin bir yasama dönemi süresiyle aynıdır.”
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 14’üncü
maddeyle ilgili verdiğimiz önergede söz aldım. Öncelikle, Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Benimle beraber sanıyorum 2
ya da 3 arkadaşımız şu anda gündemde olan bir konuyu dile getirdiler,
adliyelerin kapanması konusunu, gün içerisindeki konuşmalarında. Ben de bu
konuyu gündeme getirmek istiyorum. Aslında, kanunun içeriğiyle, amacıyla da
ilgili bir konu yani kanuna baktığımızda idarenin işlemlerinden, eylemlerinden
kaynaklanan şikâyetler, işte kamu hizmetlerinin yeniden değerlendirilmesi
konusu var. Yani burada vatandaştan şu anda -bilmiyorum sizlere gelmiyor mu- bize
sürekli telefonlar geliyor. Birçok ildeki adliyeler kapatılmış. Tabii, Adalet
Bakanı burada yok, bürokrat arkadaşlarımız var. Aslında, Sayın Bakan olsa belki
konuyu daha iyi değerlendirecektir diye düşünüyorum. Bakın, burada masa başında
oturulmuş, -HSYK’da zannediyorum- birtakım
matematiksel değerler yapmışlar, almışlar, onlara göre, hiç kimseye de
sormamışlar. Çünkü bu konuyu araştırıyoruz, ben de araştırıyorum, soruyorum
yani ilimdeki adliyeye soruyorum, orada başsavcımız var: “Ya, Sayın Savcım,
Kırklareli’nde de iki tane ilçede adliye kapanmış, birisi Demirköy ilçesi -ki
önemlidir, farklı bir konumu var- diğeri de Kofçaz ilçemiz.” O da bizim küçük
ilçemiz ama bunlar özellikleri olan ilçeler. ‘Bunların adliyeleri kapatıldı.
diye haberler çıkıyor. Sizin bu konuda bilginiz var mı? Size kimse bir şey
sordu mu yani bir görüş alındı mı?” dedim.
“Hayır, bize kimse bir şey sormadı, bu Ankara’dan alınan bir karar.”
diyor.
Bakın, “Kıstaslar yani
ölçütler nedir?” diye baktığınızda, işte “Dava sayısı, dosya sayısı 500’ün
altındaysa kapat gitsin.” demiş, o kadar. İşte “15 kilometre mesafede büyük bir
ilçe varsa o yeri kapat gitsin.” Bu da bir ölçüt yani dosya sayısı 500’ün
üzerinde olsa da yine böyle kapatılıyor. Yine bir ölçüt daha var, şimdi
yanılıyor olabilirim ama Kenan Bey’e sormuştum, okumuştu oradan. Bu ölçütlerle,
burada oturmuşlar yani orada ne oluyor, ne ediyor, bu insanlar ne yapacaklar,
hiçbir şey düşünülmeden kapatılmış.
Değerli arkadaşlar, kamu
hizmetinden bahsediyoruz yani o zaman Türkiye’de çok sayıda bizim küçük
köyümüz, mezramız var, ne elektrik götürün ne su götürün yahut “Siz burada 3
kişisiniz, 5 kişisiniz, 10 hane, 5 hane, sizin hizmete ihtiyacınız yok.” deyin
o zaman.
Şimdi, benim iki tane ilçem
var, birisi Demirköy, belki giden arkadaşlarımız vardır, İğneada
diye bir beldemiz var Karadeniz’e sınır, sahil beldesi var, ilçenin beldesi
var. Bu ilçenin 15 köyü var. Istrancalar yani
dağların içerisinde bir yer yani en yakın yer Pınarhisar, 40 küsur kilometre,
bilirler arkadaşlarımız oraları. Oradaki Bulgaristan sınırından, Beğendik’ten, Sislioba’dan, diğer
yerlerden, İğneada’dan ki İğneada
yaz aylarında şu anda 30-40 bin nüfusa ulaşıyor. Bu ilçedeki adliye kapanmış.
Onları işte Pınarhisar’a aktarmışlar. Aynı şekilde Kofçaz, o da bizim,
Bulgaristan sınırında bir ilçemiz, 16 köyü var oranın da, çok uzak köyler var
yani karşı tarafta, Bulgaristan’da nöbet tutan askerlerle yan yana yaşıyorlar
bizim insanlarımız, onlar oradan gelecekler merkeze. Ya, şimdi bu değerlendirme
yapılırken yani bu insanların ihtiyaçları kamu hizmeti değerli arkadaşlar. Her
şeye kâr-zarar değerlendirmesiyle devlet bakar mı? Bir tacir miyiz biz? Yani
tacir gibi “İşte ben buradan ne kadar tasarruf yapacağım?”
Şimdi, zaman zaman
komisyonda görüşüyoruz, üçüncü yargı paketini görüştük, geçti, günlerce orada
çalıştık. Şimdi bakıyorum, burada arkadaşlarla konuşuyoruz -temmuz ayı
içerisinde, sanıyorum işte 1 Temmuz olabilir, belki birkaç gün sarkabilir- bu
paketi getirmiyorsunuz. Bilmiyorum arkadaşlarımız getirecekler mi? Yani üçüncü
yargı paketi… Sayın Bakan çıktı, süslü laflarla işte kamuoyuna açıkladı, basın
toplantıları yaptı; biz komisyonda bunu günlerce görüştük; alt komisyonda
görüşüldü, aylarca alt komisyonda kaldı. Şimdi, “Yok efendim, biz bu paketi es
geçiyoruz, dördüncüsü Bakanlar Kuruluna geliyor…” Onu da Bakanlar Kurulunda
görüşmeyin. Üçüncüsü gelmiyorsa dördüncüyü niye görüşeceksiniz?
Şimdi, böyle bir tabloda
bunun mutlaka yeniden değerlendirilmesi lazım, mutlaka. Yani Adalet Bakanı
burada olsa kendisiyle özel görüşmemiz lazım bu şikâyeti. Benim, Kırklareli’den AKP’li Milletvekili arkadaşımız var, Şenol Gürşan yani Demirköy’den, Kofçaz’dan arayan yok mu
kendisini “Ya, Sayın Vekilim, ne oluyor? Biz nereye gideceğiz?” diye? Mutlaka
aranıyordur. Diğer illerde de aynı olay, Artvin’den arkadaşlarımız, Tunceli’den
Kamer Bey, aynı serzeniş…
Değerli arkadaşlar, biz
milletvekiliyiz, vatandaşımızın derdini burada dile getirmeye çalışıyoruz ve
devletiz, kamu hizmeti yapacağız, yapıyoruz. Burada insanlar hizmeti alırken bu
kadar onları zorlayamayız, onları sıkıntıya sokmamamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) –
Sürem bitti. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 15’te iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 15. maddesine aşağıdaki maddenin 3. fıkra olarak
eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
“(3) Bu madde kapsamında
görevi sona eren Başdenetçi ve denetçiler başka bir
işleme gerek olmaksızın seçildikleri kamu görevlerine iade edilir. Haklarındaki
inceleme ve soruşturmaya bulundukları görevin tabi olduğu hükümlere göre devam
edilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet Erdoğan Sinan Oğan Enver Erdem |
Muğla Iğdır Elâzığ |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 15'inci maddesinin 1'inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1) Başdenetçinin veya Denetçilerin 10 uncu maddede sayılan
nitelikleri taşımadıklarının sonradan anlaşılması veya bu nitelikleri
seçildikten sonra kaybetmeleri halinde, durumun Komisyon tarafından tespit
edilmesini takiben Başdenetçinin görevinin sona
ermesine Genel Kurul tarafından üye tam sayısının salt çoğunluğunun gizli
oyuyla; Denetçilerin görevinin sona ermesine ise Komisyonun üye tam sayısının
salt çoğunluğunun gizli oyuyla karar verilir."
Mahmut Tanal Bülent
Tezcan Refik
Eryılmaz |
İstanbul Aydın Hatay |
Uğur Bayraktutan Ali
Özgündüz Hüseyin
Aygün |
Artvin İstanbul Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bülent Tezcan…
BAŞKAN - Sayın Tezcan,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaygın ismiyle “ombudsman” dediğimiz, tasarıdaki ismiyle de
“kamu denetçiliği kurumu”nu konuşuyoruz, bununla
ilgili düzenlemeyi, kanun tasarısını görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar, burada,
15’inci maddede, kamu denetçiliği konusunda görevden alınma, görevin sona
ermesinde nasıl oylama yapılacağı noktasında bir önerge verdik.
Bakın, tasarının 10’uncu
maddesi adaylık ve seçime ilişkin nitelikleri düzenleyen madde, 11’inci madde
nasıl seçileceklerini düzenliyor, 15’inci madde ise göreve uygun olmayanların
bu durumunun nasıl tespit edileceğini düzenliyor.
Değerli arkadaşlar,
tasarıda bir eksiklik var. Burada hangi çoğunluğa göre hareket edileceği belli
değil. Verdiğimiz önergede diyoruz ki: “Bunlar eğer görevin gerektirdiği
niteliklere sahip değillerse Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun gizli
oyuyla karar verilsin.” Oysa önümüzde görüşmekte olduğumuz tasarıda üye tam
sayısına ilişkin bir hüküm yok. Oysa 11’inci maddeye dönüp baktığımızda, seçim
usulüne baktığımızda, üye tam sayısına ilişkin düzenleme var. Dolayısıyla,
atamadaki usulü, görevin düştüğünün tespitinde de uygulamak zorundayız. Bu
uyumu sağlamak üzere bir önerge verdik. Bu önergeye desteğinizi bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın,
ombudsman ya da kamu denetçisi, kamu başdenetçisi
sistemleri bir hak arama yöntemi. Bu bir boyutuyla idareyi denetleme
yollarından birisi. Vatandaş açısından baktığımızdaysa bir hak arama yöntemi.
Şimdi, vatandaş açısından çeşitli hak arama yöntemlerini konuşurken, bunu
konuştuğumuz gün, dönüp bakıyoruz Türkiye’de birçok ilçemizde hak aramanın en
temel organı olan mahkemeleri, yargı organlarının en temel unsuru olan
mahkemeleri kapatıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Aydın
ilinde, bugünkü açıklamaya göre, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun verdiği
kararla altı ilçemiz adliyeden yoksun bırakıldı. Altı ilçede adliye kalktı. Şu
anda, Yenipazar ilçesi; bakın, 15 bin nüfuslu bir ilçe, 14 köyü var. Kuyucak
ilçesi; 30 bin nüfuslu, 5 beldesi, 23 köyü var. Karacasu ilçesi; 20 bin nüfusu
var, 3 beldesi, 27 köyü var. Sultanhisar; 22 bin nüfus, 2 belde, 11 köy.
Koçarlı; 26 bin nüfus, 3 belde, 44 köy. İncirliova; 41 bin nüfus, 1 beldesi, 21
köyü var.
Değerli arkadaşlar,
düşünebiliyor musunuz, bakın, bundan yaklaşık üç sene önce Buharkent Adliyesi
kaldırıldı, Buharkentliler Kuyucak Adliyesinde
işlerini görüyorlardı. Şimdi, Buharkent-Kuyucak arası 20-25 kilometre. Şimdi,
Kuyucak Adliyesini de kaldırıyoruz. “Nazilli’de işinizi görün.” diyeceğiz
Buharkent’tekilere yani 25-30 kilometre mesafedeki noktaya taşıyacağız.
Şimdi, şunu sormak lazım:
Bizim Buharkent’te, Kuyucak’ta, Karacasu’da, İncirliova’da, Koçarlı’da yaşayan
vatandaşlarımızı, adalet alma konusunda, hakka ulaşma noktasında böyle bir
eziyetle karşı karşıya bırakma hakkımız var mı? Biz, bir taraftan hak aramaya
ulaşma konusunda çeşitli yöntemleri denerken, biz bir taraftan ara buluculuk,
bir başka taraftan kamu denetçiliği gibi sistemlerle vatandaşın hak arama
yollarını zenginleştirmeye çalışırken, en temel hak dağıtan, adalet dağıtan
mekanizma olan mahkemeleri kapatarak nereye varmaya çalışıyoruz?
Değerli milletvekilleri,
adalet ticaretin penceresinden seyredilemez. Adalete ticaret penceresinden
bakamayız. Adalete “Ne kadar masraflı oluyor, ne kadar masrafsız oluyor.” diye
bakamayız. Devletin adalet dağıtırken karşılaşacağı masraf değil, vatandaşın
adalete ulaşırken karşılaşacağı zorluğa bakıp karar vermek zorundayız.
Bakın, son atamalarda
hâkimlerin sürgün edildiğini görüyoruz. Hâkimlerini sürgün eden bir devlet
adaleti sürgün etmiştir. Hâkimleri sürgün ederek aslında adaleti, hak aramayı
sürgün ediyoruz. Bu noktada lütfen sağduyuyla, aklıselimle hareket edelim
diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 15. maddesine aşağıdaki maddenin 3. fıkra olarak
eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
“(3) Bu madde kapsamında
görevi sona eren Başdenetçi ve denetçiler başka bir
işleme gerek olmaksızın seçildikleri kamu görevlerine iade edilir. Haklarındaki
inceleme ve soruşturmaya bulundukları görevin tabi olduğu hükümlere göre devam
edilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Sayın Hükûmetin
katılmadığı önerge bakın ne: “Bu kanunun uygulamasında tasarının 31’inci
maddesinde başdenetçi ve denetçilerin görevi
sırasında –dikkat edin, altını çizin- işlemiş olduğu cezayı gerektiren
fiillerle ilgili düzenleme var. Bu madde ise görevleriyle ilgili olmak üzere
değil, görevlerinin dışında ve seçilme yeterliliklerini ortadan kaldıran bir
hâlin ortaya çıkması veya bir suçun işlenmiş olması hâlinde uygulanacaktır.
Bu suçlar nedir? Tasarı’nın
10’uncu maddesinin (f) fıkrasında sayılmış. Zimmet, dolandırıcılık, hırsızlık,
rüşvet vesaire. Şimdi, böyle bir suçu işlemiş olan denetçi ya da 10’uncu
maddede sıralanan Türk vatandaşı olmamak gibi, seçimin yapıldığı tarihte yaş
haddine erişememiş olmak gibi hâller ortadan çıktığında bu madde diyor ki: “Bu başdenetçi ve denetçinin görevi sona erer.” Sona erdi ve
hakkında da bir işlem başlamış oldu. O takdirde yapacağız işlem ne? İşte bizim
önergemiz, kanunda bir boşluk doğmasın diye yapılacak işlemi ortaya koyan bir
önergedir. Bu önerge reddedildi.
Peki, bu kişiyi başdenetçi ve denetçi sıfatıyla görevinden aldıktan sonra
ne yapacaksınız? İşte yapacağınız iş bundan ibarettir. Kurumuna iade
edeceksiniz, kurumu ne yapacaksa yapacaktır o zatı. Dolayısıyla siz bunu
reddettiniz. Önümüzdeki süreçte eminim ki böyle bir durum ortaya çıkmasa bile
aklınız başınıza gelecek, bir yanlışlık yapmışız şurayı bir düzeltelim diye
Meclisin huzuruna tekrar geleceksiniz. Biz size yardımcı olmaya çalışıyoruz,
eksiğinizi kapatmaya, söküğünüzü dikmeye çalışıyoruz. Niye buna bir pozitif
bakış açısıyla bakmıyorsunuz?
Bakamazsınız çünkü amacınız
bu kanun ile -tekrar ediyorum- fakir fukara, garip gurebanın
hakkını hukukunu korumak değil ki. Bu kanun ile oraya yandaşlarınızdan birisini
oturtmak, belirli kişilere mevki makam sağlamak ve bu kişilere de siyasi
sorumluluğunuz altında bulunan kamunun hem güç kullanarak hem kaynaklarını
çarçur ederek vermiş olduğu haksızlığın, hukuksuzluğun üstünü kapatacak bir
makam ihdas ediyorsunuz. Güya denetim ama denetimle alakası olmayan bir aklama
ve paklama müessesesi ihdas edeceksiniz.
Allah taksiratınızı
affetsin diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 15’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 16’da bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 16. maddesinin son cümlesinin madde metninden
çıkarılmasını saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya
Muğla
Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır
Isparta
Elazığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 16’ncı maddede de “Başdenetçi
ve denetçiye yapılacak ödemelerin, tahsisatın, ödeneklerin, maaşların,
vesairenin...” Uzun uzun sayılıyor. Uzun uzun sayıldıktan sonra… Ben size
isterseniz okuyayım, okumamış arkadaşlarımız vardır, özellikle iktidar partisi
milletvekillerine. “Başdenetçiye Başbakanlık
Müsteşarı; Denetçilere Başbakanlık müsteşar yardımcıları için belirlenen…”
Dikkat edin “her türlü.” Önergeyi iyi anlayabilmeniz için bu “her türlü”nün altını çizin. “…müsteşar yardımcısı için
belirlenen her türlü ödemeler dâhil malî haklar tutarında aylık ödenek ödenir.
Başbakanlık Müsteşarı ve müsteşar yardımcılarına ödenenlerden, vergi ve diğer
kesintilere tabi olmayanlar bu Kanuna göre de vergi ve diğer kesintilere tabi
tutulamaz.” Buraya kadar ödendi, daha ne istiyorsunuz? İşte burası fazlalık.
Biz de bu önergeyle diyoruz ki bunu çıkarın kardeşim, gerek yok çünkü yukarının
tekrarından ibarettir. Bakın, o tekrarda ne diyor? “14/7/1965 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer mevzuat uyarınca Başbakanlık
Müsteşarının yararlanmış olduğu sosyal hak ve yardımlardan Başdenetçi,
Başbakanlık müsteşar yardımcılarının yararlanmış olduğu sosyal hak ve
yardımlardan Başdenetçi Başbakanlık müsteşarı
yardımcılarının yararlanmış olduğu sosyal hak ve yardımlardan da Denetçiler
aynı esas ve usuller çerçevesinde yararlanır.” Yukarıdaki cümleyi niye yazdınız
eğer bunu yazacaksanız? Başbakanlık Müsteşarı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi değil midir? Tabiyse yukarıdaki
hüküm bunu kapsamaktadır. Altına “Çuvala bir bağ daha atalım.” anlayışıyla
yapılmış bir düzenlemedir.
Dolayısıyla, son cümlenin
metinden çıkarılmasına ilişkin önergemizi yüce heyetin takdirine sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 17’de iki önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 17. maddesinin (4) fıkrasına “Bu halde ilgili
kurum yaptığı işlemin sonucunu Kurum’a bildirir.” cümlesinin eklenmesini saygı
ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan Enver
Erdem |
Muğla
Iğdır
Elâzığ |
Alim
Işık |
Kütahya |
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesinin 4’üncü
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(4) Kuruma başvuru için
idari başvuru yollarının tüketilmesi şart değildir.”
Kazım
Kurt Mahmut
Tanal Ali
Özgündüz |
Eskişehir İstanbul İstanbul |
Bülent
Tezcan Uğur Bayraktutan Hüseyin
Aygün |
Aydın
Artvin
Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Kurt,
buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
17’nci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili önergemiz üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, önergemizde şunu
diyoruz: “Kuruma başvuru için idari
başvuru yollarının tüketilmesi şart değildir.” Bunun anlamı şu: Eğer kurum
belli bir işlevi görecek ise ve gerekçede saydığımız yönetimi denetleyen ama
yönetime bağlı olmayan bir kamu denetçisine ihtiyaç var ise, sistemin de
istisnasız tüm idari işlem ve eylemleri kapsaması söz konusuysa, yine gerekçede
ileri sürdüğümüz kamu yönetimi-vatandaş ilişkilerinde karşılaşılan
uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözümü amaçlanıyor ise o zaman bu
maddede konulan “idari yolların tüketilmesi” cümlesinin çıkarılması gerekir
çünkü 2577 sayılı Yasa’nın 11’inci maddesi idari yolları saymıştır. Burada eğer
idareden bir talepte bulunma, üst bir makama müracaat etme şartı aranır ise üst
makamın bu verilen dilekçeye karşı en az altmış gün cevap verme süresi var. Bu,
boşuna bu işi uzatan ve gerekçede ileri sürdüğümüz “etkin ve hızlı bir şekilde
yönetenle yönetilen arasındaki sorunu çözme” işlevini yerine getirmeyecektir.
Biz bu işi gerçekten yapmak istiyor isek, o zaman vatandaşın hak arama
yollarını kolaylaştırmayı formüle etmemiz gerekir. Oysa belli bir dönemden bu
yana ceza hukukunda uzlaşmacıyı, hukuk uyuşmazlıklarında ara bulucuyu, kamuyla
ilgili idari uyuşmazlıklarda da kamu denetmenini gündeme getirip
kurumlaştırarak yargıyı bir tarafa iten ve yargı dışında alternatif çözümler
arayan bir sistem getirmek üzereyiz. Bu, Türk hukuku açısından, Türk hukukunun
demokratik ve laik olma özelliğini ortadan kaldırtmaya elverişli bir
yaklaşımdır.
Şimdi, size şunu soruyorum…
Dün Sayın Bakana sorduk, şöyle bir cevap verdi: “2011 yılında idari yargılama
kapsamı içerisinde idare mahkemeleri ve Danıştayda
toplam 454.662 dosya var.” Yani, bu kadar işi Türkiye'nin pek çok yerinde
kurmuş olduğumuz idari yargı mekanizmasıyla ve kökleşmiş bir Danıştay
uygulamasıyla çözemiyor isek, sadece 1 başdenetçi, 5
tane denetçi ve onun yanındaki uzmanlarla kuracağımız bir kurum içerisinde
milyonları bulacak bir işi çözme şansımız hiç yoktur. İdarenin tüm eylem ve
işlemleri bu kamu denetiminin denetimine tabi ise bunun sayısının ne
olabileceğini ne şu anda bu yasayı teklif edenler biliyor ne bu ülkeyi
yönetenler biliyor. Milyonları geçer. Milyonları geçecek bir iş ve işlemi
sadece 6 kişinin denetimine vermek kadar mantıksız bir uygulama yoktur ve bunu
da denetimi, uyuşmazlığı etkin ve hızlı bir şekilde çözmek gerekçesiyle sunmak
yanlıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu kurumlara seçilen
insanların, seçilecek insanların ne kadar bağımsız olacağıdır. Şimdiye kadar
seçmiş olduğumuz bağımsız kurulların yaptığı uygulamaları hepimiz biliyoruz;
kraldan çok kralcı, yanlışlarla dolu ve bu işi üstünkörü değerlendiren bir
yapı.
İçişleri Bakanlığında
yüzlerce müfettiş var, denetleyebiliyor musunuz? Denetleyemiyorsunuz. İş
müfettişi binlerce işi denetleyebiliyor mu? Denetleyemiyor. Dolayısıyla bu da
uygulanma şansı olmayan bir kurum olarak Türk hukukuna girecek ama vatandaşla
devlet arasındaki olumsuz ilişkileri etkin bir biçimde çözecek bir mekanizma yaratılamayacaktır.
Biz hiç değilse işin hızlanabilmesi için bu önergenin kabul edilmesini
diliyoruz.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 17. maddesinin (4) fıkrasına “Bu halde ilgili
kurum yaptığı işlemin sonucunu Kurum’a bildirir.” cümlesinin eklenmesini saygı
ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Işık,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi hakkında vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 17’nci maddesi kuruma başvurunun nasıl yapılacağını ve işlemlerin
nasıl yürütülüp sonuçlandırılacağını konu etmektedir. Bunun dördüncü fıkrası da
idari yargı yolunun bitirilmesini esas almakta ancak “telafisi güç veya
imkânsız zararların doğması ihtimali bulunan hâllerde idari başvuru yolları
tüketilmese dahi başvuruları kabul edebilir” hükmü yer almaktadır. Önergemiz, kabul edilmesi durumunda işlemin nasıl
sonuçlandırılacağını hükme bağlayan bir önergedir. Dolayısıyla Sayın Komisyonun
ve Hükûmetin bu önergeye -maddenin daha olgunlaşması amacıyla verilmiş olmasına
rağmen- katılmamasını gerçekten hayretle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
Peki, başvurudan sonra
kuruma gönderdi, ne olacak? İdare yaptığı işlemle ilgili sonucu kuruma
bildirecek ki bu işlem tamamlansın. Böyle son derece iyi niyetle hazırlanmış
bir önergeye dahi katılmayan Komisyon ve Hükûmet, anlaşılan o ki muhalefetten
gelen öneri ne olursa olsun -ağzıyla kuş tutsa dahi- kabul etmez çünkü ilahî
kitap sadece onlara hak veriyor! Buradaki muhalefet partilerine mensup hiçbir
milletvekili doğruyu düşünemez, doğruyu bilemez! Bunlar, bu Cenabıallah’ın
yarattığı en kutsal varlıklar olarak sadece AKP’de toplanmıştır! Böyle bir şey
olabilir mi Sayın Bakan? Nasıl sonuçlandıracaksınız bu işlemi? Dolayısıyla bu
önerge bununla ilgili bir önerge.
Sayın Bakan, dün, yüce
kurulun değerli üyeleri, Sayın Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Bey’e kapatılan
adliyelerle ilgili sorular sorduk. Sayın Başbakan Yardımcısı dedi ki: “Bununla
ilgili Adalet Bakanlığında bir çalışmanın olduğunu arkadaşlarım bana iletti,
henüz kesinleşmiş bir şey yok.”
Şimdi sayın bürokratlara
buradan sesleniyorum: Siz bir ülkenin Başbakan Yardımcısına doğru bilgi
vermiyorsanız kime doğru bilgi vereceksiniz?
Kütahya ilinin Domaniç
ilçesinde, Osmanlı’nın beşiğinde adliyenin kapısına bugün kilit vuruldu. Hâkim
ve savcıların tayinleri çıkmış, memurların nereye gidecekleri belli olmuş,
Tavşanlı’ya bağlanacağı bildirilmiş, Domaniç halkı ayakta. Niye doğru bilgi
vermiyorsunuz? Dün bu yüce Meclise niye yanlış bilgi verdirtiyorsunuz? Adam
gibi doğru bilgiyi verseniz de “Şu ilde şu kadar ilçe kapanıyor, buradaki
adliyeleri kapattık.” dese ve Başbakan Yardımcısı da yalancı konumuna düşmese
daha doğru olmaz mı? Ne oldu? Dün sakladınız, bugün ortada.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun sadece 250’ye yakın kaymaklı, iş sahibi olacak iktidar partisi yandaşına
yeni iş bulma kanunudur. 246 kadroya yandaşlardan, evlatlarınızdan,
damatlarınızdan, gelinlerinizden uygun olanları yerleştirme kanunundan başka
bir şey değildir. Ülkede adaletin dağıtıldığı, adliyelerin kapatıldığı bir
dönemde kamu denetçisi gelip de hiçbir vatandaşın sorununu çözecek bir durumda
değildir. Dolayısıyla bu kanunda yapılabilecek hiçbir şeyin olmadığını ifade
etmek bizim görevimiz.
Ama sayın milletvekilleri,
sizler okumuyor olabilirsiniz, “Nasıl olsa bizim görevimiz oylama sırasında
orada bulunmak.” diye düşünebilirsiniz ama bakınız, sizi ve bizleri bürokratlar
kandırıyorlar, doğru bilgileri Başbakan Yardımcısına dahi vermiyorlar değerli
milletvekilleri. Ya bu bürokratlarla ilgili Bakan aracılığıyla hesaplaşınız ya
da bunların bu Kurulda doğru bilgi vermesini mutlaka sağlayınız. Bu muhalefetin
görevi olduğu kadar iktidar partisinin, siz değerli milletvekillerinin de
görevidir. Benim memleketimde adliye kapanıyor, yalan söylettiriyorlar Başbakan
Yardımcısına, bunların nesine güveneceğiz biz? Bu kanunu hazırlayan bu
bürokratlar. Doğru bilgiyi vermeyen bürokratın yazdığı hiçbir cümlenin bir
anlamı yok.
Önergemize desteğinizi
bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir redaksiyon
talebi vardır.
Buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Sayın Başkanım, 17’nci maddenin 2’nci fıkrasında geçen
“pasaport numarasını” ibaresinden sonra virgül konulması gerekmektedir,
eklenmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – 17’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18’inci maddede iki adet
önerge vardır, sırasıyla okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 18'inci maddesinin 2'nci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(2) Devlet sırrı veya
ticari sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam
veya kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde zorunluluk olduğunun, Başdenetçi tarafından Komisyona bildirilmesi halinde,
Komisyonun talebi üzerine Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun karar vermesi
durumunda, bu bilgi ve belgeler Başdenetçi veya
Denetçiler tarafından yerinde incelenebilir.
Mahmut
Tanal Mehmet Hilal
Kaplan Ali Özgündüz |
İstanbul Kocaeli İstanbul |
Dilek Akagün Yılmaz Bülent
Tezcan Hüseyin
Aygün |
Uşak Aydın Tunceli |
Uğur
Bayraktutan |
Artvin |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde 18- (1) Kurumun
inceleme ve araştırma konusu ile ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu
isteğin tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunludur.
Bu süre içinde istenen bilgi ve belgeleri haklı bir neden olmaksızın vermeyenler
hakkında Başdenetçi veya Denetçinin başvurusu üzerine
ilgili merci, disiplin soruşturması açar.
(2) Devlet sırrı veya
ticari sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam
veya kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeler Başdenetçi veya
görevlendireceği Denetçi tarafından yerinde incelenebilir.
Erkan
Akçay Enver
Erdem Seyfettin
Yılmaz |
Manisa Elâzığ Adana |
Mesut
Dedeoğlu Reşat
Doğru |
Kahramanmaraş Tokat |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) –Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
buyurunuz lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili önergemiz
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Şimdi, Sayın Başkan ve
Sayın Bakana niye katılmadıklarını sormak istiyorum. Şimdi, bir şeyi anlatmak
için bu önergeyi verdik. Bakın, bizim önergemiz ile 18’inci madde aynı,
virgülüne virgülüne, noktasına noktasına
kadar, başlığına kadar aynı. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, çok özür
diliyorum. Bunu niye yapıyoruz? Yani Hükûmet olarak, Komisyon olarak,
milletvekili olarak işlevimizin farkına varacağız. Burada Avrupa Birliğiyle
ilgili bir yasak savmak adına bir şey ortaya getiriyorsunuz. Bu…
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) –
Tamam da siz niye önerge veriyorsunuz?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Cevap verirseniz buradan verin.
Şimdi, Meclisin görevini
yerine getirmediği, Komisyonun görevini doğru yerine getirmediği, Hükûmetin
konuyu takip etmediği yerde bu kanun tasarısından ne bekliyorsunuz? Yani çok
enteresandır, bakın, muhalefetten gelen her şeye Komisyon katılmıyor, Hükûmet
katılmıyor ve iktidar partisi milletvekilleri reddediyor. Bu anlayışla biz
burada milletin dertlerine nasıl çare olacağız? Üç gündür Meclis Başkan Vekili
dâhil olmak üzere, çalışanlar dâhil olmak üzere, milletvekilleri olmak üzere
burada bir şeyler yaptığımızı sanarak mesai harcıyoruz. Şimdi, oturup
uzlaşılsa, muhalefetle beraber halkın, milletin menfaatlerine işleri yapsak bu
sıkıntıların hiçbiriyle karşılaşmayacağız.
Şimdi, buradan şu sonuç
çıkıyor: Siz ne konuşursanız konuşun, bürokratlar getiriyor, yukarıdan birileri
talimat veriyor, Hükûmet buraya tasarıyı sunuyor, komisyondan aynı şekilde
geçiyor, nasıl olsa Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluğu var,
burada da parmaklar kalkacak ve kabul edilecek.
Ee, şimdi, halkın hangi
derdine çare bulacaksınız? Burada birkaç örnek vereceğim. Bakın, bir sürü kanun
tasarısında, saatlerce burada, “Gelin, şu milletin yararına şunları yapalım.”
dedik. İşte, 2/B Yasası’nda. Ben buradan soruyorum, bak, çok yoğun olarak,
Adana, Mersin, Antalya ve Muğla milletvekilleri Allah rızası için bölgelerine
gitsinler, bizim burada söylediklerimizin doğru olup olmadığını, verdiğimiz
önergelerin doğru olup olmadığını orada görsünler. Ben geçen gün gezdim
Muğla’yı, Antalya’yı, Mersin’i, Adana’yı. Milletin yıllardır sahiplendiği
topraklar elinden alınıyor. Bunları buralarda saatlerce söyledik, ama şimdi
olduğu gibi “Muhalefetten geldi.” diye reddettiniz.
Çek Yasası düzenlendi,
saatlerce söylendi, geçen hafta Adana’da esnafı gezdim. Bakın, Merkez
Bankasının verileri -Bir şeyi yaparken bir şeyi bozuyorsunuz- mayıs ayına göre
bir aylık geriye dönen çek oranı yüzde 34,2; bir yıl içerisinde yüzde 118.
Ticaret ölmüş, sanayici ölmüş, kan ağlıyorlar. Gidin, bir konuşun. Şimdi,
bunları düzelttiğimizde ne olacak?
Şike Yasası’yla ilgili
söylendi, altı ay sonra değiştirdiniz.
Gazi yerleşkesiyle ilgili
burada saatlerce konuştuk. Bir gecede 1’inci dereceden 3’üncü derece sit alanına
çevrildi, ama Mecliste kimsenin çıtı çıkmadı. Yüz yaşındaki ağacı on yaşında
gösteren bir raporla, bir kurulla bunlar gerçekleştirildi.
Şimdi, Meclis olarak, biz
kendi etkinliğimizi, kendi yetkilerimizi kullanamazsak burada ne yapabileceğiz?
İşte, burada örneğini gördük, aynı maddeyi getirdik, ona bile ret. Ben bunu
söylemeseydim, şimdi konuşmadan sonra da soracaklardı, “kabul”, “ret”, böyle
bir anlayışla, ne yapacaksınız bununla ilgili?
Şimdi, tabii, zorunuza
gidebilir, ama bunu ben bir şeyi ispatlamak için yaptım ve ispatladığımız da
ortaya çıktı ve bugün kendi seçim bölgemle ilgili de son bir şey söyleyeceğim:
Bakın, Adana’nın Saimbeyli
ilçesi Adana’ya 170-180 kilometre, orada, Eyüplü köyünde kalkıp hakkını
adliyelerde arayamayacak bir vatandaşa “ombudsman” mı dersiniz, “kamu
denetçiliği” mi dersiniz… Sabahtan beri, iktidar partisinin teşkilatları da
dâhil olmak üzere bütün kesimler telefon yağmuruna tutuyorlar, buna tepki
koyuyorlar. Siz buraları kapatacaksınız, insanların hak arama özgürlüğünü, adalete
ulaşmasını kısıtlayacaksınız ondan sonra da Avrupa Birliğine uyum yasası adı
altında ombudsmanlık mıdır nedir, kamu denetçiliği getireceksiniz, ondan sonra
da gecenin dokuzuna veya sabah dörtlere kadar sürecek, -dün, evvelki gün de
öyle oldu- burada çok ciddi işlevler yaptığımızı düşüneceksiniz.
Ben hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, bir düzeltme yapmak istiyorum.
Konuşmacı bir şey ispat
etmek istedi, gene yanlış yere tosladı, öyle diyebilirim.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
“Tosladı” kelimesi yanlış.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Çünkü özellikle Meclisin boş bir vakti, çalıştırmak istedi, o arzudaydı, bizi
yanıltmak istedi ama oradaki önergeyle komisyon metni aynı değil, farklıdır.
Şimdi, komisyon başkanımız…
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
evet, aynı değil, zaten Sayın Milletvekili sordu “Niye karşı çıkıyorsunuz?” dedi, neden karşı
çıktıklarını söyleyemedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Aynı şeyi getirerek bir şeyi ispat
etmeye çalıştı, yanıldı, kamuoyu…
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten
o amaçla söyledi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) -
Yanlış önerge getirdi.
OKTAY VURAL (İzmir) - Neye
karşı çıktıklarını bile söyleyemediniz ya!
BAŞKAN - Evet, kayıtlara geçti.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 18'inci maddesinin 2'nci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(2) Devlet sırrı veya
ticari sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam
veya kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde zorunluluk olduğunun, Başdenetçi tarafından Komisyona bildirilmesi halinde,
Komisyonun talebi üzerine Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun karar vermesi
durumunda, bu bilgi ve belgeler Başdenetçi veya
Denetçiler tarafından yerinde incelenebilir."
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLî SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Mehmet Hilal Kaplan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
Değerli Hemşehrim, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tutuklu
bulunan milletvekilleri Sayın Mustafa Balbay’ı, Sayın Mehmet Haberal’ı, Sayın
Engin Alan’ı, Sayın Selma Irmak’ı, Sayın Kemal
Aktaş’ı, Sayın Faysal Sarıyıldız’ı, Sayın Gülser
Yıldırım’ı ve Sayın İbrahim Ayhan’ı saygıyla selamlıyorum.
İzin verirseniz, bu konuya
biraz değinmek istiyorum. 12 Haziran seçimlerinin üzerinden tam bir yıl geçti.
Halkın oylarıyla milletvekili seçilen, Yüksek Seçim Kurulunca da mazbataları
verilen, yukarıda adını saydığım bu milletvekilleri ne yazıktır ki hâlâ
cezaevlerinde. Milletin oylarıyla seçilen milletvekillerinin tutuklu olmaları
demokrasimizin bir ayıbıdır. Bu, aynı zamanda, Meclisimizin de bir ayıbıdır. Bu
ayıbın büyük bir kısmı, bu konuda yapıcı hiçbir adım atmayan iktidar partisinin
kendisinin ve özellikle Sayın Başbakanındır. Hepimiz biliyoruz ki bu Meclis,
geçen bir yıl içerisinde, birçok kişi ve kuruma özgü yasal düzenlemeleri bir
gecede çıkarmıştır ancak aynı duyarlılığı, aynı gayreti tutuklu
milletvekillerine karşı yapmamıştır. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuda iktidar
partisinin siz değerli milletvekillerinin bir adım atabilmesi için Sayın
Başbakandan bir talimat gelmesi gerekiyor. Değerli milletvekilleri, gelin, bu
ayıbı, Meclisin ayıbını, hepimizin ayıbını ortadan kaldıralım, cezaevlerinde
tutuklu milletvekilleri kalmasın. Bu duygularımı, 12 Haziran seçiminin yıl
dönümü nedeniyle, kısaca ifade ettim.
İzniniz olursa bugünkü
gündeme gelmek istiyorum. Demokrasilerde, vatandaşların temel hak ve
özgürlüklerinin yönetimlere karşı korunması ve güvence altına alınması esastır.
Bu bağlamda, kamu denetçiliği kurumunu önemsiyor, ülkemiz için de olumlu
bulduğumuzun altını çizmek istiyorum. Tasarının tümü üzerinde ve birçok maddesi
üzerinde milletvekili arkadaşlarım tasarının eksikliklerini ve bu eksikliklerin
giderilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin önerilerini siz değerli
milletvekilleriyle paylaştılar, paylaşmaya devam ediyoruz.
Bu çerçevede, ben de
tasarının 18’inci maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen: “Devlet sırrı veya
ticarî sır niteliğindeki bilgi ve belgeler, yetkili mercilerin en üst makam
veya kurulunca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir. Ancak, Devlet
sırrı niteliğindeki bilgi ve belgeler Başdenetçi veya
görevlendireceği Denetçi tarafından yerinde incelenebilir.” Yukarıdaki
ifadelerden de anlaşılacağı gibi bu düzenlemeyle kamu denetçisine olağanüstü
bir yetki verilmektedir. “Devlet sırrı” dediğimiz, açıklanması devletin dış
ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine zarar verebilecek,
anayasal düzeni ve dış ilişkilerde tehlike yaratabilecek nitelikteki
bilgilerdir. Bu madde ile devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin görülebilmesi
cumhuriyet savcısına ya da kamu denetçisini seçecek Parlamento üyelerine dahi
tanınmazken bir kamu denetçisine verilmesini doğru bulmadığımızı ifade etmek
istiyorum. Eğer denetçinin bu bilgilere, devlet sırrı niteliğindeki bu
bilgilere ulaşması gerekiyorsa buna Türkiye Büyük Millet Meclisinin izin
vermesinin gerektiğini doğru bulmaktayız.
Kanun maddesinin böyle
düzenlemesinin daha doğru olacağına inanıyor, bu konuda verdiğimiz önergeye
destek vermenizi istiyorum.
Yüce Meclisinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Madde 18’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 19’da bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 19. maddesinin (2) fıkrasının "(2)
Bilirkişilere yaptıkları işin niteliğine, sarf ettikleri emek ve mesaiye uygun
bir ücret ödenir. Bilirkişi ücreti damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve
kesintiye tabi tutulmaz."
saygı ile arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır Isparta Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bilirkişilere tevdi
edilecek işler farklı nitelikte ve mahiyette olacaktır. Bilirkişilerin sarf
edeceği emek ve mesai de buna bağlı olarak farklılık arz edecektir. Bu sebeple
maktu ücret yerine daha esnek bir yöntem ile ücretin belirlenmesi gerekir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’de üç önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 20. maddesinin (2) fıkrasında bulunan “yollarını”
kelimesinden sonra gelmek üzere “başvuru süresini ve başvurulacak makamı”
ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan Enver
Erdem |
Muğla Iğdır Elâzığ |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 20’nci maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu süre içinde gerekçesini
bildirmeyenler hakkında, Başdenetçi veya Denetçinin
başvurusu üzerine ilgili merci, disiplin soruşturması açar.” cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan Ayla
Akat Sırrı
Sakık |
Iğdır Batman Muş |
Levent
Tüzel Sebahat
Tuncel |
İstanbul İstanbul |
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesinin 1’inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz
“(1) Kurum, inceleme ve araştırmasını
başvuru tarihinden itibaren en geç altı ay içinde sonuçlandırır. Bu süre içinde
bitirilmeyen inceleme ve araştırmaya ilişkin rapor hazırlanmaz, denetime dair
herhangi bir açıklama yapılmaz.”
Dilek Akagün Yılmaz Mahmut
Tanal Ali
Özgündüz |
Uşak İstanbul İstanbul |
Bülent
Tezcan Uğur Bayraktutan Hüseyin
Aygün |
Aydın Artvin Tunceli |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet de
katılmıyor.
Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Yılmaz gelirken,
Sayın Özel, hoş geldiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Buradayım efendim.
BAŞKAN – Hayır, başka bir
şey için söylüyorum. Benim yönetmediğim toplantılarda da dilerim o performans
olur.
Buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
burada ben gerçekten bugün görüşmüş olduğumuz Kamu Denetçiliği Kanunu
Tasarısı’yla ilgili sakıncalı gördüğüm konuları sizlere anlatmak için söz
almıştım ama gündem o kadar fazla ve yoğun ilerliyor ki bu nedenle de
gündemdeki bu adliyelerin kapanması, yargıç, savcı atamalarını konuşmadan
geçmek mümkün değil.
Benim de ilimde Karahallı
ilçesi ve Ulubey ilçesinin adliyeleri kapandı. Bunlar yıllardan beri, Uşak’ın
neredeyse il olmasından beri adliyeleri olan
ilçeler ve bu ilçelerdeki adliyelerin kapanması oradaki insanlar açısından
o kadar zor durumlar yaratacak ki bunu hepiniz, belki kapanan ilçelerdeki AKP
milletvekili arkadaşlarımız da yaşayarak görecekler ya da bu tepkileri
alıyorlar.
Türkiye çapında, yani bizim
öğrendiğimiz bilgiye göre, yüz kırk sekiz tane adliye kapandı. Bu yüz kırk
sekiz adliyenin kapanma gerekçesi tasarruf olsa gerek. Şimdi, bu tasarruf nasıl
bir tasarruf? Devlet tasarruf edecek belki, orada fazladan personel
çalıştırmayacak ama vatandaş ne yapacak? Dava açarken bir başka ilçeye gitmek
durumunda kalacak, keşif yapılırken daha fazla masraf yatacak, tanık
dinletirken yine daha fazla masraf yapılacak. O zaman bunun neresi tasarruf?
Devlet bir taraftan tasarruf ederken vatandaş kat kat fazlasıyla bunun
fazlasını harcayacak. Şimdi, bu şekilde yaparak, vatandaşı bu kadar zarara
sokarak adalete bir ticaretmiş gibi yaklaşarak neyi düzeltebileceğiz?
Şimdi, biz burada
konuştuğumuz yasalarla, tasarılarla
-geçen hafta ara buluculuğu konuştuk, bu hafta kamu denetçiliğini
görüşüyoruz- vatandaşın adalete erişimini kolaylaştırmaya çalışıyoruz ama bu
adliyeleri kapatarak o adalete erişimi ortadan kaldırıyorsunuz, sosyal yaşamı
yok ediyorsunuz, oraları köyleştiriyorsunuz ve oralarda adil yargılama ilkesini
hiçe sayıyorsunuz. Bir kere bu nedenle bu kararın yeniden gözden geçirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca, 61 yılından beri,
elli yıldır, bu kadar büyük bir atama, hâkim, savcı ataması olmamış, böylesine
bir kıyım şimdiye kadar yaşanmamış. Şimdi, bu kıyımı, işte bu adliyeleri
kapatarak, insanları istemedikleri yerlere vererek, AKP düşüncesinde olmayan
yargıç ve savcılara gözdağı vererek bugün bu işleri yapıyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
İsim de verebilirim ben
sizlere: Erhan Özen. İstanbul Savcısıyken, hiçbir talebi yokken, hakkında
hiçbir soruşturma açılmamışken ve şimdiye kadar çok başarılı bir savcıyken
Elâzığ’a gönderiyorsunuz.
Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu
artık hepiniz tanıyorsunuz; YARSAV Başkanıydı, şu anda YARGI-SEN Başkanı.
Hakkında uyduruk davalar açılıyor, uydurma senaryolar yazılıyor ve HSYK
tarafından yer değiştirme kararı veriliyor, onun da yeri değiştiriliyor.
Buna benzer, hakkında hiç
soruşturma dahi açılmayan pek çok insanın, hâkim ve savcının yerini
değiştiriyorsunuz, onlara gözdağı veriyorsunuz, ondan sonra da bu yasaları
getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Biz adalete erişimi kolaylaştıracağız,
insanların haklarına, özgürlüklerine, adalet duygularına biz sesleneceğiz.”
Bunların hepsi yalan arkadaşlar! Asıl, yargıçları siz böyle yok etmeye
çalışarak, savcıları yok etmeye çalışarak insanların adalet duygusunu yok
ediyorsunuz, incitiyorsunuz insanları.
Şimdi burada çok az bir
zamanım kaldı, birkaç tane konuya değinmek istiyorum ben size. Burada, bu
tasarının 18/2 fıkrasında diyorsunuz ki: “Eğer kamu başdenetçisi
istiyorsa devlet sırrını gidip yerinde inceleyebilir.” Ama biliyor musunuz
arkadaşlar, dün biz Adalet Komisyonunda Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı’nı
görüştük. Orada, Başbakan ve bakanlar karar veriyorlar devlet sırrı olduğuna.
Buna ilişkin İdari Yargılama Usulü Kanunu gereğince hiçbir yargıya dahi başvuramıyoruz.
Yani bir konuda bilgi almak istiyorum ben, Başbakan diyor ki: “Bu devlet
sırrıdır.” Buna karşı idari yargıya bile başvurma hakkım yok. Yani bu devlet
sırrı niteliğindeki bilgileri siz mahkemelerden saklıyorsunuz ama kamu
denetçisine gösteriyorsunuz. Böyle bir özensizlik olabilir mi, böyle bir
çelişki olabilir mi? Mahkemelerden gizlenip de kendi yandaşınız olduğuna
güvendiğiniz kamu denetçisine bu devlet sırrını açmak nasıl bir mantıktır, ben
bunu anlayamıyorum sevgili arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun yanında, şimdiki söz
almış olduğum bu 20’nci maddede diyorsunuz ki: “Eğer öneriyi idare kabul
etmezse otuz gün içinde cevap verir.” Yani kurumun önerisini idare kabul
etmeyecekse altı ay boyunca vatandaşı neden süründürüyorsunuz? O zaman bu
tasarının anlamı ne? Kamu başdenetçiliğinin ve kamu deneticiliğinin anlamı ne? Bir yaptırımı olması lazım.
Kurum bir şey söylüyorsa, bu konuda olumlu bir gelişme varsa, vatandaşın
talebini kabul ettiyse, bunu da idare keyfî bir şekilde kabul etmiyorsa bunun
bir yaptırımının olması lazım. Yaptırımı olmayan hiçbir şeyin anlamı yoktur
-Recep Bey, oradan bakıyor- değil mi? Değil mi sevgili arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Yaptırımı olmayan bir sözün bir anlamı var mıdır? İşte, bunların
ben düzeltilmesi gerektiğini söyleyecektim ama zamanım yetmedi değerli
arkadaşlarım.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 20’nci maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu süre içinde gerekçesini
bildirmeyenler hakkında, Başdenetçi veya Denetçinin
başvurusu üzerine ilgili merci, disiplin soruşturması açar.” cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
EROL DORA (Mardin) –
Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Değişiklik ile
kamu denetçiliğinin daha etkin hale getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 20. maddesinin (2) fıkrasında bulunan “yollarını”
kelimesinden sonra gelmek üzere “başvuru süresini ve başvurulacak makamı”
ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Peki, gerekçeyi
okuyun.
Gerekçe:
Başvurana başvuru süresi
ile başvurulacak makamın da bildirilmesi hem hakkın kaybını engelleyecek ve hem
de yanlış başvuruyla kamunun iş yükünün artmasını önleyecektir.
BAŞKAN – Muhteremler,
Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye
uyarıyorsunuz Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Sayın Işık, her
şeye muhalifsiniz kardeşim ya siz de.
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İyi
de Sayın Başkanım, bunu, kendileri takip ediyor zaten hangi önerge olduğunu,
sizin niye uyarmanız gerekiyor?
BAŞKAN – Olsun. Ben gene ne
olur ne olmaz, arıza çıkmasın. Yeteri kadar arıza var ortamda! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, kabul edilen önerge
çerçevesi içinde 20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci maddede iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 22. maddesinin (1) fıkrasında bulunan kapsayan
kelimesinin madde metinden çıkarılmasını, denetçiler Kurulunda
değerlendirdikten ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Sinan
Oğan Enver
Erdem Nevzat Korkmaz |
Iğdır Elâzığ Isparta |
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 22'nci maddesinin 1'inci
fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1) Kurum, her takvim
yılı sonunda yürütülen faaliyetleri ve önerileri kapsayan bir rapor
hazırlayarak Komisyona sunar. Komisyon, bu raporu ara verme ve tatil dönemleri
hariç olmak üzere on beş gün içinde, kendi kanaat ve görüşlerini içermeden
özetleyerek, Genel Kurula sunulmak üzere Başkanlığa gönderir. Komisyonun
gönderdiği rapor Genel Kurulda bir ay içinde görüşülür."
Hüseyin
Aygün Mahmut
Tanal Ali
Özgündüz |
Tunceli İstanbul İstanbul |
Uğur
Bayraktutan Bülent
Tezcan |
Artvin Aydın |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Tasarının 22'nci maddesi,
Kurum'un hazırladığı yıllık raporların TBMM'ye gönderilmesini düzenlemekte;
ama, Kurum raporlarının önemini azaltacak niteliktedir. Gereksiz tartışma ve
spekülasyona neden vermemek amacıyla raporlara Komisyon görüşü eklenmeden, 15
gün içinde TBMM Başkanlığı'na sunulması ve Genel Kurul'da 1 ay içerisinde
görüşülmesinin hükme bağlanması doğru bir düzenleme olacaktır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… (AK PARTİ sıralarından “Var,
var…” sesleri)
Şimdi, bakın, buradan
“Var.” diye, buradan “Yok.” diye olduğu zaman… Biz, zaten cidden yorgunuz. Bu 2
arkadaşa da yazık, bana da yazık. Ya, usuletle
suhuletle sayıyoruz; varsa var, yoksa yok. Yani kalkıp sonra çok ağır sözler
söyleniyor. Yani gerçekten incindiğimizi söylemek zorundayım.
Karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir.
Şimdi diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 22. maddesinin (1) fıkrasında bulunan kapsayan
kelimesinin madde metinden çıkarılmasını, denetçiler Kurulunda
değerlendirdikten ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
(MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Sayın Hükûmetin bu
önergeye katılmamış olmasını çok yadırgamıyorum çünkü bu önerge, eğer
denetçiler kurulu oluşmuş olsaydı bizim bu kanuna bakış tarzımız itibarıyla, o
takdirde ilan edilecek başdenetçi raporunun bizzat başdenetçinin tek başına yaptığı bir rapor olmaktan
çıkarıp, denetçiler kurulunun raporu hâline getirip, buna göre kamuoyuna takdim
edilmesini öngörüyordu.
Başından beri kolektif bir
iradenin oluşumuna engel olan Hükûmet ve Komisyonun bu önergeye katılmamış
olması doğaldır. Herhâlde sizlerin de parmak çoğunluğuyla reddedilecektir. Ben
bu süreyi başka bir konuyla ilgili olarak değerlendirmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
“adalet” satın alınamayan dünyada tek kavramdır. Dolayısıyla adalet, hizmetine
ulaşılabilmek için devletin tasarruf düşüncesini hiç düşünmemesi gereken bir
evrensel değerdir. Ancak bundan önce 136 ilçede vatandaşların adalete ulaşımı
adliyeleri kapatılarak engellenilirken bundan en
fazla nasibini Konya’nın ilçeleri almıştır. Daha önce AKP Hükûmetinin adalete
bakış tarzıyla yaptığı uygulama neticesinde Çeltik, Tuzlukçu,
Halkapınar, Emirgazi, Ahırlı ve Yalıhüyük ilçelerinin adliyeleri kapatılmıştır.
Buradaki vatandaşlar şahit olarak, davacı olarak, davalı olarak, müşteki
olarak, müdahil olarak, şüpheli olarak adalete ulaşabilmek için yanlarındaki
ilçelere gitmeye mecbur ve mahkûm edilmişlerdir. Bu yetmiyormuş gibi Konya’nın
31 ilçesinden 6 tane ilçesinde adliye kapatılma hâli, yeni bir dalgayla -bu
dalgalar da AKP Hükûmetinin mahsulü olan bir dalga ama bunlar soruşturma
dalgası değil, adalete ulaşımı engelleme dalgası olarak yeni bir dalga geldi-
Doğanhisar, Hüyük, Sarayönü ve Altınekin ilçelerinin adliyeleri kapatılacaktır.
Böyle bir resmî açıklama yok ama bugün ilan edilen HSYK kararına göre bu ilçede
bulunan bütün hâkim ve savcılar başka yerlere tayin edilmiş ve yerlerine de
yeni hâkim ve savcı tayin edilmemiştir. Demek ki bu ilçelerde de adliyeler
kapatılacaktır. İki rakamı topladığımız zaman, 31 ilçesi olan Konya’nın 6
tanesinde daha önce, 4 tanesinde de şimdi olmak üzere 10 tane ilçesinde adliye
kapatılmış olacaktır. Şimdi, bu kadar vahşi, bu kadar adalet duygusunu rencide
eden, bu kadar hukuka ulaşma hakkını engelleyen bir iktidarı cumhuriyet
tarihinde ilk defa görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu 10
ilçede adliye kapatılmasıyla ilgili yapılacak tasarruf, inanın, eğer Kamu İhale
Kanunu’nu onlarca defa değiştirmeden tüyü bitmedik yetim hakkını o ihalelerde
korumuş olsaydınız, bu on ilçenin hâkim ve savcısına, kâtibine, vesairesine
ödenecek parayı elbette ki oradan elde edebilirdiniz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
adalet duygusunun bu derecede önemli olduğu, evrensel bir insan hakkı olarak
karşımıza çıktığı bu dönemde 31 ilçeden 10 tane ilçesinde vatandaşlarının
şahit, müşteki, müdahil, şüpheli, davacı, davalı olarak başka yerlere gitmek
için sarf edeceği parayı, yol parasını, gittiği yerde yemek ve içmek ihtiyacı için
sarf edeceği parayı ve diğer taraftan da iş kaybını düşündüğünüz zaman bu,
sadece o vatandaşlarımızı fakirleştiren bir durum olmaktan çıkıyor; aynı
zamanda on ilçenin her duruşma günü üretiminden bir eksikliği, iş gücünden bir
eksikliği de ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla böyle bir vahşi
uygulamayı milletimizin takdirine sunuyor, önergeyi de yine sizin
parmaklarınıza havale ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Madde 22’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 23’te bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 23. maddesinin (1) fıkrasında bulunan
görevlendireceği Denetçi ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, en kıdemli
denetçi ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya Mersin Isparta |
Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan Enver
Erdem |
Muğla
Iğdır
Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
İSMET SU (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Bal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine nafile bir konuşma için huzurunuzdayım
ama Türk devlet geleneğinde ve medeniyetinde var olan bir değeri sizlerin
bilginize, değerlendirilmeyecek bilginize sunmak için huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlarım,
Selçuklulardan itibaren, Nizamülmülk’ten itibaren,
Selçuklular, Osmanlılar ve ondan sonra da cumhuriyet döneminde Türk devlet
yönetiminde bir gelenek vardır, o da şudur: Bir dairenin amiri, müdürü veya bir
makamın yetkilisi eğer görevinde bulunamaz ise, herhangi bir sebeple görevden
ayrılmış ise kural şudur: Orada en kıdemli devlet memuru ona vekâlet eder.
Objektif olanı da budur, doğru olanı da budur. Şimdi, yüzlerce, binlerce yıl
oluşmuş olan bu geleneği bu kanun ile değiştiriyoruz. Her şeyden yetkili, her
şeyi yapmaya kadir olan başdenetçiye bir de sizin
seçtiğiniz 5 denetçiden hangisinin kendisine vekâlet edeceğini seçme yetkisi
veriyorsunuz. Siz seçtiğiniz insanlara güvenmiyor musunuz? Bunları siz
seçeceksiniz, bizim seçecek hâlimiz yok, AKP’nin oylarıyla seçilecek bu, belli
belli besbelli. E, sizin seçtiğiniz kişilerden -bir objektif kuralı bari kabul
edin- hangisi daha kıdemliyse o olsun. Bunu niye başdenetçinin
bireysel iradesine tabi kılıyorsunuz? Niçin devlet geleneğini yıkıyorsunuz?
Niçin bir medeniyet ve kültür değerini ortadan kaldırıyorsunuz? Hiçbir anlamı
yoktur bunun eğer işe objektif devlet yönetimi açısından bakarsak, fakat siz
böyle bakmıyorsunuz. Her ihtimale karşı, seçilenlerden 5 tanesi çizgiden
çıkarsa, hizaya girmezse vekâlet işini verilecek talimat ile o kişiye
verebilmek amacıyla böyle bir anlamsız, böyle bir garip, böyle bir subjektif düzenleme yapıyorsunuz. Muhtemeldir ki bunu da
reddedeceksiniz. Bunu da ben sizin vicdanınıza değil, tekrar parmaklarınıza
havale ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 23’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 35’inci
maddeye bağlı 1’inci, 2’nci ve 3’üncü fıkralar ile geçici 1’inci madde dâhil 24
ila 37’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz
isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Atilla
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kart, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART
(Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
kamu denetçiliği günümüzde, bilindiği gibi, İskandinav ülkelerinde ve İngiltere
gibi bazı Avrupa ülkelerinde başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Türkiye’de
de pekâlâ bu uygulama yapılabilir, yapılmalıdır. Burada önemli olan şudur: Kamu
denetçiliğinin amacına uygun bir şekilde uygulanmasını sağlayacak demokratik
bir yapı, demokratik bir iklim Türkiye’de mevcut mudur, değil midir; temel
sorun burada yoğunlaşmaktadır. Kamu denetçisinin siyasi iktidarın baskısı
altında kalmadan, bağımsız ve tarafsız bir şekilde hareket etme imkânı var
mıdır, yok mudur; temel sorun burada düğümlenmektedir. Bu temel gerçek
etrafında konuyu, tasarıyı değerlendirmek, görüşmek ve buna göre analiz yapmak
gerekiyor. Tasarının temel zafiyeti burada başlıyor değerli arkadaşlarım.
Gerçek şudur: Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarlarıyla birlikte kamu yönetiminde her aşamada ve her
anlamda güven ve nitelik kavramları yok edilmiş durumdadır. Kıdem ve liyakati
esas almayan, parti içi ilişki ve dengeleri referans alan yaklaşımlarla kamu
yönetiminin, artık, parti devleti yapılanmasına dönüştüğünü aradan geçen dokuz
yılın sonunda biliyoruz, görüyoruz, gözlemliyoruz, yaşıyoruz. Ortada böyle bir
gerçek var iken, kamu denetçisi, insan haklarına dayalı, adalet anlayışı
içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden nasıl bir araştırmada
bulunabilir, nasıl bir öneride bulunabilir? Bunun takdir edersiniz ki
inandırıcı bir tarafı yoktur.
Siyasi iktidar, her zaman
olduğu gibi, yine, şeklen demokratik görünen tavrı ve kurumları inşa etmekte
tereddüt göstermiyor. Bunları bir taraftan inşa ederken bir taraftan da parti
memuru yapılanmasıyla, aslında o kurumların içini boşaltıyor, kurumların
işlevini kaybetmesine yol açıyor. Kamu denetçiliği tasarısının özünde de
maalesef bu anlayış yatmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
hukukun ve yargının, yargı kararlarının uygulanmadığı, temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği, kişi özgürlüklerinin tehdit altında tutulduğu,
medyada bir taraftan çıkar yapılanmasının, bir taraftan da otosansürün
egemen olduğu, yargı kararlarının torba tasarılarla ve korsan önergelerle
işlemez hâle getirildiği bir yapıda kamu denetçisinin kararlarının uygulanma
gücü olabilir mi, uygulanma kabiliyeti söz konusu olabilir mi? Bunu inandırıcı
buluyor musunuz, buna inanıyor musunuz?
İki gündür Türkiye neyi
tartışıyor değerli milletvekilleri? Neymiş efendim, özel yetkili mahkemeler,
savcılar dağıtılmış, bunların görev yeri değişmiş, o konuşuluyor. Peki, giden
özel yetkili savcıların, yargıçların yerine yeni özel yetkili savcılar,
yargıçlar geliyorsa ne yapacağız, ne diyeceğiz? Değişen bir şey var mı? Özde,
esasta değişen bir şey var mı? Değişen bir şey yok, maalesef yok.
Değerli arkadaşlarım, 2004,
2005’ten bu yana sergilenmekte olan devleti ele geçirme -devleti yönetme değil,
devleti ele geçirme- anlayışı aynı kararlılıkla sürdürülmektedir. Değişen
hiçbir şey yoktur. Yabancı dinamiklere bağlı olan istihbari
yapılanma Türkiye’de yargı ve siyaset gündemini belirlemektedir. Örgütlü toplum
acımasızca yok edilmiştir. Hak arama talepleri anında ve acımasızca
bastırılmaktadır. En doğal, en insani hak arama talepleri acımasızca yok
edilmektedir. Bunları birkaç somut örnekle anlatmak istiyorum değerli
milletvekilleri.
Bakın, yıllardır şunu
anlatıyoruz: Türkiye’de özelleştirme mekanizması yolsuzluklar için bir araç
olarak kullanıldı. Bunları siyasi iktidarın baskılarına rağmen, müdahalelerine
rağmen, yargıya yaptığı müdahalelere rağmen belli ölçülerde ispatladık, ortaya
çıkardık. Seydişehir Eti Alüminyumda bunu yaşadık, TÜPRAŞ’ta bunu yaşadık,
Balıkesir SEKA’da bunları yaşadık. Ne oldu? Yargı burada yolsuzlukları tespit
etti. Peki, hukuka inanan, insan haklarına inanan, yargıya inanan, gerçeklerin
ortaya çıkmasından korkmayan bir siyasi iktidarın yapması gereken bu yargı
kararlarını uygulamak değil midir? Ama bu kararlar uygulanmadı değerli
arkadaşlar. Bu kararlar uygulanmadığı gibi ne oldu? 26 Nisan tarihinde kabul
edilen bir kanunla, başka bir kanun görüşülürken, bir torba kanun görüşülürken,
korsan önergeyle bu yolsuzlukların Anayasa’yı ihlal etmek pahasına affedildiğini
görüyoruz. Peki, bir siyasi iktidar bunu yapıyorsa, o zaman, değerli
milletvekilleri, bir kamu denetçisinin insan haklarına dayalı adalet anlayışı
içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden hangi incelemeyi
yapacağından söz edilebilir, hangi araştırmayı yapacağından söz edilebilir?
Bunun inandırıcı bir tarafı var mı? Yargı kararlarını uygulamıyorsunuz,
Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz. Gece yarısı korsan önergelerle özel af
düzenlemeleri yapıyorsunuz. Kamu denetçisinin kararlarını nasıl uygulayacağız?
Bunu birileri açıklasın değerli milletvekilleri.
Bakın, bir başka örnek: Bir
gazeteci ne yapıyor? Aydınlık dergisi Genel Yayın Yönetmeni Deniz Yıldırım
-isim veriyorum- ne yapıyor? Sayın Başbakanın bir iş adamıyla yaptığı görüşmeyi
yayınlıyor, özel görüşmeyi yayınlıyor, ricasını yayınlıyor. Ne yapıyor?
Kimilerine göre, yargıya göre basın kurallarını ihlal ediyor. Tamam,
tartışılabilir. Onun cezası neyse verilir, yargılaması yapılır. Peki, iki buçuk
yıl nasıl tutuklu kalıyor bu kişi? Hem de nasıl kalıyor biliyor musunuz?
Tahliye talebi; yargıç müzekkereyi yazıyor, savcının görüşünü istiyor, savcı
mütalaasını bildiriyor, diyor ki: “Tahliye edilsin.” 2’ye 1’le reddediliyor.
Buraya kadar tamam, prosedür işlemiş, doğru veya yanlış ama ne var biliyor musunuz
orada? Ayrıca bir yazı var müzekkerenin üstünde: “Tahliye talebi reddedilsin,
tutukluluğun devamına karar verilsin.” Bunu kim diyor değerli arkadaşlarım?
Yargıç demiyor, savcı demiyor; kim diyor, kim diyebilir? Hukuk devletlerinde
yargıç ve savcı dışında birileri tutuklama konusunda müdahil olabilir mi
değerli arkadaşlarım, var mı böyle bir şey? Ama bakın var ve bunun cevabını
alamıyoruz.
MUAMMER GÜLER (Mardin) –
Kim yazmış?
ATİLLA KART (Devamla) –
Soruyoruz, soruyoruz değerli milletvekillim, bunları soruyoruz cevap alamıyoruz
arkadaşlar. Kamu denetçisi burada nasıl görev yapacak? Bakın, tekrar soruyorum.
Tahliye konusunda yargıç dışında, savcı dışında birileri orada müzekkereye
tahliye talebinin reddi yönünde yazıyla not düşüyor. Değerli milletvekilleri,
pervasızlığa bakar mısınız, cürete bakar mısınız! Bunları soruyorsunuz,
cevabını alamıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bundan daha vahim bir tablo
olabilir mi?
İşte önergemiz ortada,
cevap alamıyoruz. Bunları lütfen tartışın, bunları lütfen değerlendirin,
vicdanlarınızda değerlendirin. O gazeteciye husumetiniz olabilir, öfkeli
olabilirsiniz, cezası neyse -basın özgürlüğünü ihlal, kişilik haklarını ihlal,
cezası neyse- verilsin, tartışılsın ama şunun bir açıklaması olabilir mi
değerli milletvekilleri, bunun bir izahı olabilir mi?
Bir başka örnek vereyim:
Bakın, bir ülkede adalet bakanlığı adaletsizliklerin odağı hâline gelmişse kamu
denetçisi ne yapacak ya! Avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – 6
Mayısta sınav yapılıyor, 30 Mayısta açıklanıyor. Sonuçlar ne zaman açıklanıyor
biliyor musunuz? Ne zaman açıklanıyor? On beş gün evvel açıklanıyor değerli
milletvekilleri.
MURAT YILDIRIM (Çorum) –
Yedi yıldır aynı şeyi söylüyorsunuz. Biz muhalefeti de biliyoruz, sizi de
biliyoruz.
ATİLLA KART (Devamla) – Sen
bugünün hesabını ver, yedi yıl öncesini bırak, bugünün hesabını ver, bugünün
hesabını ver!
MURAT YILDIRIM (Çorum) –
Veriyoruz, millet veriyor, yüzde 50 oy alıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
Buyurun Sayın Dora. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İsveç’te doğan ve idarenin denetim türlerinden birisi olan
ombudsmanlık müessesesi diğer denetim usullerinin eksikliklerini tamamlayacak
ve denetimin etkinliğini arttıracak bir fonksiyon üstlenmektedir. Başvuru
prosedürü basit, hızlı ve masrafsızdır. Yürütme organı karşısında bağımsızdır.
Yaptırım yetkisi bulunmamakla birlikte, kamuoyunu bilgilendirme yoluyla idare
üzerinde baskı unsuru oluşturur. Günümüzde, dünya genelinde tercih edilen bir
denetim mekanizması hâline gelmiştir. İdare ile vatandaş arasında bir tür ara
bulucu olan ombudsman bağımsız kamu görevlisi olarak, şikâyetçi olanların
hikâyelerini dinlemekte, inceleme, araştırma ve soruşturma yapmakta ve bunun
sonucunu da idare ve ilgililere olduğu kadar kamuoyuna duyurmaktadır.
Vatandaşların en temel hak
ve özgürlüklerinin birbirlerine karşı korunması kadar kamu idarelerine karşı
korunması ve güvence altına alınması günümüz demokratik toplumlarının temel
özelliklerindendir. Yargısal denetimin sınırlı oluşu ve geç işlemesi, idarenin kendi
içinde yapmış olduğu denetimin tek yönlü oluşu, İsveç’te doğan ve gelişen,
vatandaşın idarenin yetkisini kötüye kullanması karşısında korunabilmesi için
çağdaş bir denetim sistemi olan ombudsman müessesesinin, diğer denetim
usullerinin eksikliklerini tamamlayıcı ve denetimin etkinliğini arttırıcı bir
konuma gelmesine yol açmıştır.
Ombudsman, diğer denetim
mekanizmalarına ilave olarak bireylerin haklarının korunması ve iyi işleyen
idarenin gerçekleştirilmesi açısından ikincil bir garanti mekanizmasıdır. Gerek
başvuru prosedürünün basit, hızlı ve masrafsız olması gerekse bürokrasinin
dışında her türlü etkiden uzak ve olaylara salt insan hakları yönünden
yaklaşması nedeniyle, bugün dünyada tercih edilen bir denetim mekanizması
hâline gelmiştir.
İdare ile idare edilenler
arasında bir tür ara bulucu olan ombudsman, bağımsız kamu görevlisi olarak
şikâyetçi olanların sorunlarını dinlemekte, inceleme, araştırma ve soruşturma
yapmakta ve bunun sonucunu da ilgililere olduğu kadar kamuoyuna da
duyurmaktadır.
Ombudsman, günümüzün
gittikçe genişleyerek karmaşık bir bürokratik yapı hâline gelen devlet
organizasyonu içerisinde vatandaşların haklarını idareye karşı koruyabilmek
için oldukça önemli bir görev görmektedir. Ombudsman tipi bir kurum, insan hak
ve özgürlükleri bağlamında eğitici, caydırıcı, düzeltici ve idareyi
iyileştirici etkileri yanında, vatandaş ve bürokrasi arasında ara buluculuk
fonksiyonunu yerine getirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısında kurumun görev alanının belirlenmesinde ciddi
eksikliklerden biri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki
faaliyetlerinin kapsam dışında tutuluyor olmasıdır. Bu düzenlemeyle, idarenin
dışında tarafsız ve bağımsız olması gereken kamu denetçiliğine baştan hukuki
olmayan sınırlar çizilmek istenmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerine
tanınan bu ayrıcalık nereden gelmektedir? Bu kurumun kamunun her türlü
tasarrufunu görev alanı içinde belirlemesi gerekirken, TSK’nın özel bir
muafiyete tabi tutulması anlaşılır bir durum değildir.
Tasarının yasalaşması
çalışmalarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Savunma Bakanlığının
yetkililerinden görüş alınırken, Komisyona sıralanan açıklamalardan biri, idari
yargıda yaşanan sıkıntıların askerî yargıda yaşanmadığı yönündedir. Ayrıca,
askeriyenin kendi mekanizması içerisinde pek çok sorunun kısa sürede çözüldüğü
ifade edilmektedir. Bu tür açıklamaların ikna
edici olmadığını hepimiz iyi biliyoruz. Hangi açıklama yapılırsa
yapılsın TSK’nın -velev ki askerî nitelikte işleri olsun- kapsam dışı
bırakılmasının hiçbir demokratik hukuk devletinde karşılığı yoktur. Üstelik bir
davanın kısa sürede çözülmesi o davada hak ihlali olmadığı anlamına gelmez.
Kamu denetçiliği tam da bu hak ihlalini araştırmakla ve idareyi uyarmakla
görevlidir. Bu konu 2011 yılı AB İlerleme Raporlarında da gündeme gelmiş ve bu
konuyla ilgili düşünceler ifade edilmiştir. Raporda TSK’nin kamu denetçiliğinin
görev alanı dışında bırakılmasıyla ilgili olarak Avrupa Birliği üyesi
devletlerin çoğunda ordunun bir şekilde denetime tabi tutulduğu ifade
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu hâliyle yasa tasarısında kamu denetçisinin bağımsızlığıyla
ilgili kafalarımızda soru işaretleri vardır. Bağımsızlığın sağlanması için
görev süresinin iktidar görev süresinden farklı olarak daha uzun bir şekilde
saptanması gerekmektedir. Hâlbuki, tasarıda bunun tam tersi bir durum
öngörülmektedir. Gerçekten de tasarının 14’üncü maddesinin birinci fıkrasında başdenetçi ve denetçilerin görev sürelerinin dört yıl
olduğu belirtilmekte, üçüncü fıkrasında ise bir dönem başdenetçi
veya denetçi olarak görev yapan kimsenin sadece bir dönem daha başdenetçi veya denetçi seçilebileceği ifade edilmektedir.
Bu bağlamda, ombudsmanın bağımsızlığını sağlayabilmek için başdenetçinin
yedi yıllık bir süre için seçilmesi ve bir kimsenin iki defa başdenetçi seçilemeyeceği esasının benimsenmesi uygun
düşebilir çünkü ikinci defa seçimine olanak sağlanan bir başdenetçi
iktidara yaranmak için kamusal denetimini hakkıyla yerine getirmeyebilir.
Bir diğer önemli nokta da
idarenin, özellikle kamuoyunun gözünden uzak alanlarda daha rahat bir şekilde
hukuka aykırı işlere girişebilmesidir. Bu göze uzak yerlerden biri son süreçte
hak ihlalleriyle sıkça gündeme gelen cezaevleridir. Hükümlü ve tutuklulara
yönelik disiplin cezalarının yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar
kapsamında değerlendirilmesi kamu denetçiliği kurumunun görev alanı üzerinde
çok ciddi olumsuz etki yaratabilecek bir sonuç doğuracaktır.
Mahkemelerin aldığı her
karar yargı erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Nitekim, disiplin
cezalarının değerlendirilmesi yargılama fonksiyonuna girmez. Disiplin
cezalarının, özü itibarıyla idari bir işlem oluşturduğu açıktır. Bu nedenle
yargısal değil, idari kararlar kapsamında ele alınmalı ve bu durum açıkça
belirtilmelidir. Bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına girdiği,
yoruma yer bırakılmaksızın ifade edilmelidir. Verilen disiplin cezalarına dair
görüş ve öneri bildirmenin, kurumun toplumsal vicdan açısından önemini
artıracağı ortadadır. Aksi takdirde, kurum, amacına ulaşmada sorun
yaşayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ombudsmanların temel felsefesi, halkın avukatlığını yapmak,
hatalı bürokratik uygulamalara karşı vatandaşın haklarını koruyup gerekli
iyileştirmelerin yapılması ve iyi örneklerin yayılmasını sağlamak, böylelikle
devlette bir toplam kalite kurumu olarak görev almak olmalıdır. Ancak, sözünü
ettiğimiz temel eksiklikler giderilmeden kamu denetçisinin bu görevi ifa etmesi
mümkün değildir.
Bu bağlamda, ifade
ettiğimiz eksikliklerin giderilmesi gerektiğini belirtir, hepinizi tekrar
saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dora.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Sinan Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkan.
Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın
ikinci bölümünde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Şimdi, tabii, bu konuya
geçmeden önce, dün yarım kalan bir konu vardı. Saygıdeğer Başkanımız söz
vermemişti, ben de bugüne saklamıştım. Şimdi, değerli milletvekilleri, profesör
bile olsanız, yanlıştan dönmek erdemdir. Profesör bile olsanız, ömrünüzün
sonuna kadar yeni şeyler öğrenebilirsiniz. Zamanında birisi literatüre yanlış
bir şey geçirmişse o mutlak doğru değildir, onu mutlak doğru olarak kabul
etmeniz zaten sizin bakış açınızı yansıtır.
Sayın Kuzu ile Sayın Batum
dün Rusça’da, Rusya’da “Prokuratura”
olarak adlandırdıkları ombudsmanı bu şekilde ifade ettiler. Daha önce
Komisyonda Sayın Başkanımıza bunu ben ifade etmiştim: Eğer grubunuzda Rusça
bilen varsa, Sayın Kuzu, sorunuz bir kendilerine, ‘Prokuratura’
Rusçada savcılık sistemi demektir. Yanlışlıkla Türk literatürüne geçirilmiş ve
birçok insan gibi siz de o yanlışlığı olduğu gibi aldınız, geldiniz, burada
Meclisten ifade ettiniz. Rusya’da ve Rusçada ‘ombudsman’ olarak geçiyor veyahut
da “…”(x) Yani “olağanüstü yetkili insan hakları insan hakları savunucusu”
olarak geçiyor. Yanlışı düzeltmek lazım, saplantıyla bir konuya saplanıp
kalmamak lazım. Yusuf Halaçoğlu Hocamız dün ifade etti, Osmanlıcada da bir sürü
terimi birbirine karıştırırdınız. Burada zaten meselenin özünde de bu vardır. O
kadar üstünkörü, o kadar yüzeysel, o kadar yukarıdan dikteyle hazırlanmış bir
kanun tasarısı ki bu, bunu da zaten ilk bakışta görebiliyorsunuz,
sunumlarınızdan bunu görebiliyoruz.
Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, burada bu kanun muhtemeldir ki sizin oylarınızla geçecek. Her
ne kadar bu dakika itibarıyla Meclis sıralarında olmasanız da birazdan bir
yoklama talebiyle veya oylama olduğunda içeriden koşa koşa geleceksiniz, bunu
imzalayacaksınız. Şuradan, muhalefet sıralarından da hakikaten hâlinize,
tavrınıza bakıp da gülmemek işten bile değil. Neden? Çünkü bu Meclise sizin
saygınız yok, sizden önce Sayın Başbakanın bu Meclise saygısı yok. Kanun
hükmünde kararnamelerle
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.
bu devleti yönetiyorsunuz,
sonra geleceksiniz, bir vatandaşımızı ki, muhtemeldir ki Cumhurbaşkanı Genel
Sekreterini kişisel tahminimi söylüyorum- seçeceksiniz burada ombudsman olarak,
ondan sonra da gelecek bu kişi Hükûmeti denetleyecek, idareyi denetleyecek.
Buna siz bile inanmıyorsunuz, biz muhalefet olarak buna zaten inanmıyoruz. Niye
mi inanmıyoruz? Çünkü kanun hükmünde kararnameyle yönetiyorsunuz. Bu milletin,
bu memleketin burada Meclisi olduğu hâlde siz bu Meclisi kanunsuz bir şekilde
devre dışına çıkarmışsınız, kanun hükmünde kararnamelerle Meclisi
yönetiyorsunuz.
Tabii, böyle bir tavırla
meseleye yaklaştığınız zaman, başdenetçi, üstüne de
koyun bir 5 denetçi, hepsi olacaktır boş denetçi maalesef. Sizin bu bakış
açınızla başdenetçinin boş denetçi olacağı bir
sistemi de kendi elimizle getirmiş oluyoruz. Ha, bir işinize yarayacak, o da
AB’den gelip burada sordukları zaman bir AB kriteri olarak, AB’den sorumlu
Devlet Bakanının gidip Avrupa’nın değişik kesimlerinde, değişik restoranlarında
açıkladığı zaman, bazı konulara temas ettiği zaman -ki genelde restoranlarda
temas ediyor Sayın Bağış- diyecektir ki, bizim de bir ombudsmanımız, bizim de
bir kamu denetçimiz var. Adı olacaktır kamu denetçisi. Sizin oyunuzla seçilen,
size bağlı bir şekilde çalışacak bir kamu denetçisinin ve ikinci defa da
seçilme eğer şansı, ihtimali varsa, vatandaşın şikâyeti karşısında bir ara
bulucu onun şikâyetini alıp kamuoyuna yansıtacak, kamuoyu baskısı yapabilecek
bir kişinin bugün gelip hakikaten de sizin karşınızda veyahut da yarın siz
iktidardan düştünüz -ki düşeceksiniz- başka bir güçlü iktidarın karşısında
bunun şansı var mı? Yok. Devletin valisini memur yaptınız, devletin kaymakamını
size buzdolabı taşır, kömür dağıtır noktaya getirdiniz. Kaldı ki buradan,
doğrudan Meclisten seçilecek bir ombudsman hayli hayli başdenetçi
değil, âdeta boş denetçi noktasına gelecektir.
Tabii, keşke bunun adını
başka bir şey koysaydık yani bizim burada her çıkan konuşmacı neredeyse atıfta
bulundu. Dedi ki: “İşte Osmanlıdan geçmiştir.” Doğrudur. Sayın Anayasa
Komisyonu Başkanımız da ifade etti. bir tez hazırlatmıştı hatta, sıkıntı
yaşamıştı, onu da -Komisyonda da anlatmıştı- dinledik. Keşke bu, Osmanlıdan,
bizden alınan şeyin adı bize “ombudsman” olarak dönmeseydi. Keşke Türk örfünde,
Türk âdetinde yeri olan, tarihî kökleri olan “aksakallık
kurumu” oluşturabilseydik.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Kadı… Kadı…
SİNAN OĞAN (Devamla) – Ha,
şunu da ifade edeyim: Tabii, “akil adamlar” diye bir projeniz var. Aslında buna
da gerek yok. Siz birkaç tane akil adam seçeceksiniz ya CHP’yle beraber, e bu
madem böyle, akil adamlara verin bu işi. Terörü akil adamlar çözecek birkaç
tane, hatta bazı gazeteler İnternet’ten oylama bile yapıyor. Sayın Genel
Başkanımız “12 kötü adam” diye tarif etmişti zamanında, 1 tane daha ekleyin,
olsun 13 kötü adam, bu işi de ona devredin.
Kaç gündür, gecenin bilmem
kaçına kadar burada Meclisi işgal ediyorsunuz, Meclisi hep beraber işgal
ediyoruz. Dolayısıyla da ombudsman seçeceğinize, terör sorununu birkaç günde
birkaç insanla çözeceğiniz “akil” -tırnak içerisinde- insanla nasıl
çözecekseniz, gelin, ombudsmanı da onlara devredin, böylelikle o da bir şekilde
çözülmüş olsun.
Şimdi, tabii, burada öyle
bir yapılanma oluşturulmalıydı ki, eğer bunu siyaset seçecekse, nasıl ki
iktidar partisinin Meclis başkan vekili var, muhalefet partilerinin Meclis
başkan vekili var, bu sistemin benzerini bir şekilde ombudsmanlık sistemine de
yansıtsaydınız. Ha, komisyonlarda, örneğin bizim Anayasa Komisyonunda
Başkanımız sizden, Başkan Vekili, Sözcü vesaire hepsi sizden. E, bu mantıkla da
gelip ombudsmanlığı seçecekseniz, o zaman burada bizim yaptığımız, hep beraber,
sizinle beraber yaptığımız, aslında abesle iştigalden başka bir şey değildir
çünkü bunun halka, bunun vatandaşa bir getirisi olmayacaktır.
Bugün bu görevi yapabilecek
olan ve yapan BİMER var, Meclis Dilekçe Komisyonu var, İnsan Hakları Komisyonu
var. Peki, ombudsmanın, kamu denetçisinin Meclis Dilekçe Komisyonundan ne farkı
olacak, BİMER’den ne farkı olacak? Şikâyeti vatandaş
zaten yapıyor. Emin olunuz ki siyasi erkin gölgesinde kalacak bir ombudsmanın,
bir kamu denetçisinin Meclis Dilekçe Komisyonu memurundan herhangi bir farkı
kalmayacaktır. Bu sebeple, daha bağımsız, daha güçlü ve siyasi erkin etkisinde
kalmayan bir ombudsman seçmeye ihtiyaç vardır.
Tabii birçok konuşmacı da
burada ifade etti, Milliyetçi Hareket Partisine de kadın örgütlerinin müracaatı
oldu. Kadın örgütlerinin en önemli şikâyetlerinden birisi, son dönemlerde sıkça
ağza alınan ama uygulamada hiçbir gereğini görmediğimiz, hiçbir uygulamasını
görmediğimiz kadına yönelik pozitif ayrımcılık burada da maalesef yok.
Ombudsman seçeceğiz, kamu denetçisi seçeceğiz, onun alt denetçileri seçilecek, başdenetçi ve normal denetçileri seçilecek ve bunların
içerisinde kadın sorunları, çocuk sorunları, aile sorunları, birçok konuyla
ilgili sorunlar görüşülecek ama kadının bu yapılanma içerisinde yeri maalesef
olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) - Son
bir söz: Bir de burada uzmanlaşmaya gitmenin ben önemli olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de her şey uzmanlaşmaya gidiyorsa alt denetçilerin de mutlaka konusunda
uzmanlaşmış kişilerden oluşması lazım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Oğan.
Şahıslar adına ilk söz,
Elâzığ Milletvekili Sayın Enver Erdem’e aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Konuşmuyoruz efendim.
BAŞKAN – Tamam, peki.
Komisyon Başkanı Sayın
Burhan Kuzu, buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, dünkü yaptığım konuşmadan sonra
bazı arkadaşlarımız birtakım farklı değerlendirmelerde bulundular. Elbette ki
burada biz bir bilimsel tartışma yapmıyoruz, bir tez savunması da yapmıyoruz.
Şimdi, bu ombudsmanlık,
kamu denetçiliği kurumunun başka ülkelerde farklı adları olduğunu söyledik:
Kamu denetçisi, kamu hakemi, haklar savunucusu, ombudsman… Şimdi, sosyalist
ülkeler bakımından bunun… Sinan Bey, komisyon üyem, orada dile getirdi. Bakın,
ne demişim ben. “Savcılık” diyor. Ben ne demişim: “Sosyalist ülkeler, komünist
model ülkelere baktığımız zaman, savcılara bu işi bir nevi vermişler ve ‘prokuratura’ şeklinde bir ifade kullanıyorlar.” Dediğim bu,
kendisi de bunu ifade ediyor. Zannediyorum, komisyonda biz konuşurken “savcı”
kelimesini kullanmadık, burada da kullanmadığımı, herhâlde, zannediyor.
Bırakalım şimdi onu. Şurada
“Kamu Denetçiliği” diye bir çalışma var. Bu çalışmayı yazan Profesör Doktor
Hasan Tahsin Fendoğlu, Anayasa Profesörü. O da diyor ki: “Rusya Federasyonu
ombudsmanlık kurumunu 1997 yılında ’insan hakları komiserliği’ adı altında
kurmuştur. Daha önce Rusya’da üç yüz yıllık mazisi olan ve hâlen de yaşayan ‘prokuratura’ isimli benzeri bir kurum vardır.” diyor.
Şimdi, dolayısıyla mesele, orada ne var ne yoktan öte, böyle bir kurum var,
adına “savcı” deriz, başka bir şey deriz. Bunun geniş açılımına baktığınız
zaman, tabii ki, bu kurumun farklı bir algılaması olduğu da doğrudur. Yani
mesela deniyor ki çalışmalarda: “Bu ülkelerde prokuratura
biraz savcılık, biraz müfettişlik, biraz idari vesayet makamları.” Ama sonuç
olarak yani bizim getirmeye çalıştığımız kurum belki biraz farklı bir tip
olabilir bundan. Sonuç olarak biz bunu Rusya’dan aynen alacağız diye bir şey
yok.
O bakımdan, bence bu tür
bir tartışmayı sürdürmeyi çok doğru bulmuyorum ama, tabii, bir bilim adamı
olarak bizi de burada, Genel Kurulda dünkü konuşmasında, yanlış bilgi vermekle
suçluyor, bir de Bakana sorarak. “Sayın Bakanım, Komisyon Başkanı yanlış bilgi
veriyor.” Şikâyet eder gibi. Ben Komisyon Başkanıyım. Bana direkt soru
sorabilirsiniz. Bu hakkınız her zaman var. Bakan kadar bizim de orada yetkimiz
var. Dolayısıyla bizi muhatap alarak sormanızda bir defa yarar var.
Şimdi, gelelim, işin
ikinci, bir başka tarafına. Benim çok Değerli Dostum, Değerli Hocamız Yusuf
Halaçoğlu –biz aynı üniversitede yıllarca dost olarak çalıştık, kendisinin
tarih bilgisine ben her zaman son derece itimat eder, güvenirim, bunu da
herhangi bir başka amaçla filan da söylemiyorum- dünkü konuşmasında özellikle
benim ismimi hitap ederek “Burhan Hocam, dikkatle dinle.” filan derken şu
cümleyi kurdu: “İdari yargı sisteminin Osmanlıda olmaması diye başlanmış, öyle
bir yani yanlış bir düşünceyle başlamaz. Osmanlılarda idari yargı sistemi var, kadızaskerlik var. İkincisi, halkın idareye yönelik
şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât, bu da
yanlış, Kadiul-kudât Osmanlılarda yok, Abbasilerde
var, Osmanlılarda Kadiul-kudât yerine kazaskerlik
var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlimden söz ettiniz.
Osmanlılarda Dîvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı
öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı Mezâlim
yerine Osmanlılarda Divân-ı Hümayûn vardır.”
Şimdi, bu bilgiler elbette
ki doğru bilgilerdir. Yalnız, mesela, ben bir satır okuyayım şimdi, Sayın Faruk
Bal’ın Komisyondaki konuşması: “Değerli arkadaşlarım, tabii “ombudsman” kelimesi
olarak biliyoruz ama “kamu denetçiliği” olarak Türkçeye çevrilen bu müessese
Osmanlının Kadiul-kudât müessesesinin tarih
içerisinde uzun bir coğrafyada, uzunca bir zamanda seyahat ettikten sonra -2010
yılında, bundan önceki dönemki görüşmesi sırasında- bugün buraya gelmiş
olmasından da mutluluk duyuyoruz.” diyor. Şimdi, Hocam diyor ki: “Böyle bir
kurum yok.” Sayın Bal diyor ki: “Bu kurum da alınmıştır.” Bunlar çok yanlış
şeyler değil.
Şimdi, başka bir şeye
baktığımız zaman da, mesela, bakın ne diyor bendeki başka bir kaynakta da: “Dîvân-ı Mezâlim …” “Osmanlıda yok.” dedi Değerli Hocam.
Doğrudur, belki bu isimde yoktur ama Dîvân-ı Mezâlim
bilinen bir şeydir bizim tarihte ve İslam hukuku ve İslam tarihinde. Divân-ı Hümayûnun esasen tamamı yaptığı işlerden belki bir
tanesidir. Birçok iş yaparken belki bir de bunu yapıyor ve bakın ne diyor
burada da: “Dîvân-ı Mezâlim Osmanlıda ağır siyasi
suçların davalarının görüldüğü, hükümdar başkanlığında toplanan yüksek
mahkemedir.” diyor. “Ayrıca, bu divanda halkın şikâyet ve sorunları da
görüşülürdü.” diyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kim
yazmış Hocam bunu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Bunun kaynağı yok. Alınmış ama yazmamışım bunu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Hocam, Wikipedia’da yazıyor, boş ver onu.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Neyse işte. Yani sonuç itibarıyla uyduruyor değiliz
Sayın Hocam. Sizin pasajı da okuduk, bunu da okuduk.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Kaynak, kaynak…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Buradan bir yere geleceğim, buradan.
“Dîvân-ı
Mezâlim Osmanlı idari yapısının en yüksek adli mercisi
olan kazaskerin başkanlığında şikâyete konu olan mercisinin
bağlı olduğu vezirin katılımıyla toplanıp gayrikabilde karara bağlayan ve bir
yaptırım gücü olan bir kurumdur.” diyor. Şu ifadeyi kullanmış: “Osmanlıda son
dönemine kadar padişaha karşı dahi istiklalini muhafaza etmiş kadılık
müessesesi bünyesinde bulunan Dîvân-ı Mezâlim.”
diyor.
Şimdi, bu bilgi de yanlış
olabilir. O ayrı bir mesele. Ama burada öyle zannediyorum ki biz tarihin bizzat
kendisinin ne getirip ne götürdüğünden öte bu manada, bu çerçevede söylüyorum,
burada bir tez tartışması, bir iddia meselesi değil. Bu kurumların Osmanlı
kökenli olduğunu demin söyledim. Sinan Bey de burada ifade etti. Üniversitede
biz bunu bilim adamlarına kabul ettiremedik. Evvela bunun bizim kendi
tarihimizden, kendi özümüzden, kendi benliğimizden, efendim Türk İslam tarihi
kökeninden geldiğini, dünyaya da buradan yayıldığını -emin olun- yabancı
ombudsmanlar konuştuğu zaman kabul edince, belgesini gösterince kabul etti
bizimkiler. Bu bir kazanımdır.
Bence gelin vurguyu buraya
yapalım. Ben şunu demişim, bunu demişim… Ben tarihi senin kadar bilmem, sen de
anayasayı benim kadar bilmezsin. Dolayısıyla bu çok doğal bir şeydir. Yani bunu
gelip burada zannediyorum farklı şekilde sunmak, hele bir de böyle Genel Kurula
yanlış bilgi vermek, bunu doğru bulmuyorum.
Bakın, farklı şeyler de
söyleniyor. Ama bu farklı şeyler söylenmesine rağmen ben sizin bilgiye itibar
ediyorum. O başka bir mesele. O ayrı bir konu. Ama zannediyorum konuya böyle
bakmak lazım.
Şimdi, ben mesela desem ki
arkadaşlarımıza, burada, değerli arkadaşlar, işte “Şûrayı Devlet, Devlet
Şûrası”; gençlerin çoğu bilmez. Devlet Şûrası, sorsam şuradan birkaçı bilmez
ama belli yaştan sonraki bilir. Danıştay desem, hepsi bilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yaşla
alakası…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Elbette var.
Şimdi bir zaman, 1860’larda
gelmiş Danıştay yani Şûrayı Devlet olarak. Danıştay ismini daha sonra almış.
Şimdi “İdari yargı Osmanlıda yoktur.” diye Hükûmetin tasarısında yazan ifade
aslında eski yıllara ait olan ifadedir. O yıllarda da kazaskerlik belki bu
görevi yapıyordu filan ama bizim anladığımız manada idari bir belki yargı
yoktu. Bunu demek istemiştim. Dolayısıyla oradaki tasarıdan gelen gerekçeyi
bizim düzeltme yetkimiz de yok üstelik. Onu da bilesiniz. Yani oradan gelen bir
metinde hata da olsa, bizim, hani bu gerekçeyi çıkaralım, yeni gerekçe yazalım,
öyle bir şeyimiz olamaz. Onu da burada söylemek istedim. Dolayısıyla bizim
komisyonumuzun hata bile olsa bir tanesini kabul edelim. Öyle görünmemek lazım.
Sonuç olarak, bence, bu
kurum, bizim kendi tarihimizden gelen bir kurumdur, özü bunun budur; ismi şu
olur, bu olur. Biz de “ombudsman” demedik zaten o yüzden. Biz de “Kamu Hakemi
Kurumu” şeklinde söyledik.
Bu duygularımı paylaşmak
istedim. Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
sağ olun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkanım, söz istiyorum, düzeltmem lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Halaçoğlu’nun görüşlerini çarpıtmıştır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Başkanım, doğrudan ismim geçti.
BAŞKAN – Hocam, söz
vereceğim. Yani aslında bir şey yok, gayet düzgün, karşılıklı bir sistem gitti.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Hayır, çatmak için değil, düzeltmek için sadece.
BAŞKAN – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Düzeltmek için efendim.
BAŞKAN – Hayır, hayır, bir
şey demiyorum, yani çok düzgün gitti, düzgün gitmesinde fayda var.
Buyurun…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletvekillerinin doğru bilgilendirilmesinde fayda var efendim.
BAŞKAN – İşte neyse Sayın
Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
doğru bilgiden zarar gelmez efendim.
BAŞKAN – Zaten muhterem
hocam olduğu için, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, İstanbul
Milletvekili Burhan Kuzu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, tabii Burhan Bey’in, Burhan Hocamızın dediği gibi beraber çalıştığımız,
aynı üniversitede çalıştığımız bir gerçek ama şunu belirteyim. Yani şimdi,
bugün Muhteşem Yüzyıl diye bir film oynatılıyor. Şimdi, Muhteşem Yüzyıl’daki
bilgilere bakarak “Gerçekten Kanuni dönemi budur.” diyemezsiniz. Yani birileri Wikipedia’da, televizyonlarda, şurada, burada veyahut da
İnternette Dîvân-ı Mezâlimi yazmış olabilirler ama
ben bunun kitabını yazmış bir adamım. Siz nasıl “Anayasa’yı yazdım.” diyorsanız
ben de onun kitabını yazdım. Hâliyle Dîvân-ı Mezâlim
Osmanlılarda yoktur. Divân-ı Hümayûnla Dîvân-ı Mezâlim arasında da çok büyük farklar vardır
uygulama yönünden ve biraz önce söylediğiniz Kadiul-kudât,
yani kazaskerlik Osmanlılarda, bunların da herhangi bir şekilde ağır cezalara
filan bakma durumu yoktur çünkü kadılık, Osmanlı Devleti’nde “ordu kadısı” diye
bilinir ve tamamen idarî mekanizma içerisinde mahkeme işlerine bakar. Yani
Osmanlılarda şeyhülislamı ilmiye teşkilatının en başı sayarsak onun altındaki
en önemli hukuk adamları Rumeli kazaskeridir, onun altında da Anadolu kazaskeri
gelir. Bunlara da biraz önce söylemiştim yani başlangıçta söylemiştim- 500
akçalık yevmi “mevleviyyet” denilen taht
kadılıklarından sonra geçilir. Yani “yevmi” diyorum, demin biraz şey olmuştu,
yani günlük 7 altın ücreti olan kadılıklar. Bundan sonra Anadolu kazaskerliğine
geçilir. Anadolu kazaskerleri ve Rumeli kazaskerleri de Divân-ı Hümayûnda, yani Divanımezâlim
değil, Divân-ı Hümayûnda yer alırlar ve bunlar
taşradan gelen şikâyet meselelerini incelerler. Bakın, “ombudsmanlık” dediğimiz,
yani Osmanlılarda benim daha önce açıkladığım, mehayif
müfettişleri doğrudan doğruya bu gelen şikâyetnameleri incelemek üzere taşraya
giderler, orada yönetimle halk arasındaki ilişkileri incelerler çünkü bugünkü
gibi ulaşım sistemi yoktur, böylesine geniş bir coğrafyada Osmanlı Devleti’nin,
hak ve hukuku, adaleti sağlaması için de böyle bir müesseseye ihtiyacı vardır.
Batı’da olmayan bir şeydir.
Yine, mesela, buna benzer
olmak üzere Osmanlılarda…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Bir cümleyle bitireceğim Sayın Başkan, şey olmasa da şunu bitireceğim:
Osmanlıda çok kişinin daha bilmediği o kadar çok şey vardır ki. Mesela Batı
dünyasında “işsizlik sigortası” deniyor, hâlbuki Osmanlı Devleti’nde bu çoktan
vardı. Aynen şöyle geçer Kanunname’de: “Kâr u kisbden mahrum olanlarla kimsesiz, yetim ve dulların ilaç,
ibate, iaşe ve sağlık meselelerinin çözümü için.” Yani “kâr u kisbden mahrum olmak” demek “herhangi bir işi gücü olmayan,
geliri olmayan” demektir. Dolayısıyla, aslında Türkiye Cumhuriyeti’nde, Amerika
Birleşik Devletleri bundan faydalanırken biz faydalanmıyoruz. 624 sene ayakta
kalmış, dünyanın en iyi yönetimi sergilenmiş; gidip, inceleyip, araştırıp
günümüze modernize ederek bakmamız daha kolay olur…
BAŞKAN – On dakika oldu
Hocam, teşekkür ederim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın
Başkan, söz istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, ben de kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi herkese
vereceğim söz.
Yalnız, bir şeyi
söyleyeyim: Ben bizzat dinledim Sayın Kuzu’nun konuşmasını, herhangi bir
sataşma yoktu. Dolayısıyla, herkes birbirini bilgilendiriyor.
Buyurun Sayın Oğan, siz de
bilgilendirin.
Şimdi tam yarım saat ara
vereceğim bu bilgilendirmeden sonra.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sataşma vardı zaten efendim, çarpıttı.
BAŞKAN – Yok, çok dikkatle
dinledim, en ufak bir…
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Mezalim vardır.” diye söylüyor yani.
BAŞKAN – O sataşma olamaz.
Hocanın bilgilerinin doğru
olduğunu söyledi, ben kayıtlara geçsin diye söylüyorum ama Hocam tabii
bilgilendirdi, itirazımız yok ona.
Buyurun Sayın Oğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
14.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Saygıdeğer Başkanım.
Şimdi, tabii, Sayın
Komisyon Başkanımız dedi ki: “Beni şikâyet ettiniz.” Sayın Başkanım, biz
sizinle gayet güzel bir şekilde Anayasa Komisyonunda çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Kaldı ki Sayın Bakan da sizin bir üst amiriniz değil. Siz,
bağımsız bir parlamentonun bağımsız bir komisyon başkanısınız. Soruyu dün Sayın
Bakana sorduğum için devamında da ona sordum. Dolayısıyla, burada, ne sizi
şikâyet etmiş durumdayız ne de Sayın Bakan sizin şikâyet edileceğiniz mercidir
bana göre.
Tabii, şunu da söylemek
lazım Sayın Bakanım: Ben ısrarla niye bu konunun üzerinde duruyorum? Şunun
için: Yanlışta ısrar etmemek lazım. Her kitapta yazılan doğru değildir. Sizin
anayasa konusundaki engin bilginize saygım sonsuzdur ama siz bile hata
yapabilirsiniz. Siz Rusça bilmiyorsunuz, dolayısıyla da hata yapma imkânınız
var, onu düzeltmeye çalıştık, ama Anayasa Komisyonunda bunu düzelttiğimiz
zaman, siz merak edip bir bakabilirdiniz; sizin grubunuzda Rusça bilen
arkadaşlarımız var, onlara da sorabilirdiniz. Yani bahsettiğiniz kaynakta bir
şey yazılmışsa, onu mutlak doğru olarak kabul etmeniz, Anayasa Komisyonundan
sonra gelip burada tekrar etmenizin ben doğru olmadığını, bazı şeylerin profesör
bile olunsa yaş bile ilerlese yeniden öğrenilebileceğini, bazı konuların
literatüre yanlış geçebileceğinin altını çizmek istedim.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kuzu, söz
istiyor musunuz?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Hocaya saygı göstermediler.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Yerimden mi?
BAŞKAN – Hayır, buyurun
buraya alacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bizim kişisel söz hakkımız da var.
BAŞKAN – Her şeyler mevcut,
her şeyler mevcut. Sabaha kadar buradayız, her şey mevcut, atlamış
değilim.
Buyurun, buyurun.
15.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, ortada, Sinan Beyle aramızda… Aynı
şeyi söylüyoruz, sadece muhalefet etmek adına buraya çıkıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Siz de cevap vermeseydiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Diyoruz ki: “Bakın, oradaki kurumun adı tarihte -üç yüz
yıldır olmuş- prokuratura.” Bunu bütün bilim adamları
böyle söyler. Rusça bilmek iş için yetmez. Sinan Bey, kusura bakma, bu bir
bilimsel araştırmadır.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Öyle
değil Sayın Başkan, öyle değil.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN
KUZU (Devamla) – Yani bir insan Rusça biliyor diye her şeyi de bilecek diye bir
şey yok. Bütün kitaplarda, bakın bütün kitaplarda, ömrümüzü biz bu işe verdik,
bu iş böyle geçiyor. Ha, 97’de değişti, bu başka bir isim aldı.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Yanlış
geçmiş.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) – Yanlış diye bir şey yok canım, ne yanlışı! Süheyl Batum
böyle söylüyor, ben bunu böyle söylüyorum, bütün anayasa hocaları bunu böyle
söylüyor, bir tek sen mi bunu biliyorsun canım? Kusura bakma yani!
Dolayısıyla burada bu
budur. Bunu demek için çıktım.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Başka itirazı
olan, sataşmadan, bilgilendirmeden, tacizden, tacizden söz isteyen var mı? (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, şahıslar
adına Bursa Milletvekili Sayın İsmet Su, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMET SU (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Kanunun milletimize hayırlı
olması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Su.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bir tane daha kişisel söz var.
BAŞKAN – Kişisel söz Sayın
Enver Erdem’indi.
Sayın Genç’e devrediyor
musunuz?
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Evet.
BAŞKAN – Tamam,
devrediyormuş, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bağırmanıza gerek yok.
BAŞKAN – Bağırmıyorum,
duyurmak için… Sayın Genç, benim size bağırmak haddim mi? Rica ederim. Siz
ancak bana bağırırsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Haddiniz, haddiniz.
BAŞKAN – Sadece duyurmak
istiyorum. Ben Sayın Erdem’e söz vermiştim, kabul etmedi. Dolayısıyla, şimdi
onu sorduk, size de verdik, tamam, bir problem yok.
Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, şimdi, bu Meclisi köle gibi çalıştırıyor Tayyip Erdoğan. Böyle
bir Meclis olmaz. Bakın, dün yetmiş maddelik bir kanun çıkardık, bugün otuz
yedi maddelik bir kanun. Bu Meclis kanun çıkarma makinesi değil ki. Bakın, siz
dahi orada artık olayları takip edemiyorsunuz, yoruluyorsunuz. İnsanın fiziki
bir gücü var.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen
çalışmak istemiyor olabilirsin.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Şimdi, şu saatte, AKP adına burada parmak kaldıranlar neye parmak
kaldırdıklarını bilmiyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
– Sen kendine bak ya!
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen mi
biliyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben
biliyorum tabii, çıkıp… Konuşma sen!
Bilmiyorlar, bilmedikleri
için… Ya, böyle bir meclis olmaz. Bu, millete yapılan en büyük ihanettir.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen mi
biliyorsun ya!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Şimdi, sizin getirdiğiniz kanunda ben sana sorsam… Bir madde söyleyeceğim,
bilir misin sen? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen
çalışmak istemiyorsan git!
KAMER GENÇ (Devamla) -
Bilemezsin! Söyle, 18’inci maddede, çık, burada konuş. Böyle şey olur mu? Yani
birtakım insanlara burada görev vermişler, “Gidin, orada laf atın…” Ya, laf
atacaksan git sokakta at laf, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi, bu kanunun bir
özelliği var. Şimdi, burada 426 tane AKP’liyi getireceksiniz, burada işe
koyacaksınız, bunu söyleyin. Ondan sonra Tayyip Erdoğan talimat verecek, başdenetçi seçilecek. Başdenetçiyi
siz seçeceksiniz, ondan sonra denetçileri seçeceksiniz, ondan sonra denetçi
uzmanları seçeceksiniz, bunlara maaş vereceksiniz. Yoksa siz burada hakikaten
vatandaşın hak ve hukukunu arayan, tarafsız, adalet duygusuyla hareket eden,
gerçekten insanları sıkıntıya sokan keyfî idareye karşı vatandaşın hak ve
hukukunu koruyan bir sistem getirseniz biz de size “evet” deriz ama sizin siciliniz
çok bozuk, her yönüyle bozuk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Sen kendi siciline bak!
İHSAN ŞENER (Ordu) –
Demokrasiye tahammül edeceksin, demokrasiye!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Bakın, ben üzerinde konuştuğum zaman Komisyon Başkanına söyledim, 1’inci
maddede diyorsunuz ki: “İdarenin eylem ve işlemleri…” Arkasından da diyorsunuz
ki: “Tutum ve davranışları…” Eylem ve işlem doğru, tutum ve davranış… Yani bir
kadın gelse karşınıza, sen ona göz kırpsan, desen… Şimdi, kadın gidip, seni başdenetçiye şikâyet edip de “Efendim, Burhan Kuzu bana göz
kırptı.” mı diyecek?
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – O
sende olur, sende!
BAŞKAN – Sayın Genç,
kadınları koymayın özne olarak.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Hayır, hayır efendim…
BAŞKAN – Neyse, kadınları
koymayın. Bıktık artık şu kadınların her işe girmesinden, konulmasından. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Devamla) –
Neyse, hadi, efendim, bir tane erkeğe göz kırptı…
BAŞKAN – Tamam, erkek
erkeğe göz kırpsın.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi,
bir de Sayın Başkan, diyor ki: “Hukuka ve hakkaniyete uygundur.” Yani hukuk
nedir, hakkaniyete uygunluk nedir? Yani Anayasa’nın 125’inci maddesinde, idare
eylem ve işlemlerini hukuka uygunluk yönüyle denetliyor ama hakkaniyete
uygunluk diye bir şey yok. Yani hukuka uygunsa hakkaniyete nasıl uygun
olmayacak? Tabii, Anayasa’yı, bizim maalesef bu Mecliste, özellikle AKP
Grubunda böyle anayasa hukuku profesörlüğü yapan insanların… Ben bunların hangi
yerde bu diplomayı aldıklarını bir türlü… Yani şaşırıyorum, böyle bir şey yok
ya! Ya, yıllarca biz de bu konuları okuduk kardeşim. İdari eylem ve işlemler
hukuka uygun olur, hakkaniyete uygun… Nerede kavrayacaksın? Hakkaniyet nedir,
hukuk nedir? Hukuk ayrı bir…
Dolayısıyla, şimdi burada
getirdiğiniz şeyde deneticilere, uzmanlara ilahiyat fakültesi mezunlarını
atayacaksınız? Niye burada belirtmediniz arkadaşlar?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Ne alakası var?
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ne
sakıncası var?
KAMER GENÇ (Devamla) -
İşte, aç maddeyi ya! Aç maddeyi, oku. Anlamıyorsunuz ki! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Burada, getirilen maddede -kimler- nitelikleri sayarken “dört
yıllık yüksekokul mezunu…” Dört yıllık yüksekokul mezunu olanlar, hepsi uzman,
denetici olur mu? İşte yapıyorsunuz, olmaz. Çünkü bunun biraz da hukuki yönü
var. Ha, zaten, diyorsunuz ki: “Eskiden kadılar bu işi hallediyordu,
dolayısıyla biz bu işi artık kadılar yoluyla hallederiz.” (CHP sıralarından
alkışlar) Zaten sizin de bu memleketi getirmeye çalıştığınız seviye kadılar
seviyesidir. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletini âdeta yok ettiniz, ortadan
kaldırdınız.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet
nereye geldiğini çok iyi görüyor, millet.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Türkiye’de kadı sistemine dönüyorsunuz. Bunu artık inkâr etmeye gerek yok.
Tabii, niye bu sisteme dönüyorsunuz çünkü Türkiye’de hukuk kalmamış. Türkiye’de
ne Anayasa Mahkemesi kalmış ne cumhuriyet başsavcısı kalmış ne Yargıtay kalmış
ne Danıştay kalmış, hepsi gelmiş, Tayyip Erdoğan’ın emrine girmiş. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Tayyip Erdoğan da sizin kaldırdığınız bu parmaklar
sayesinde bu duruma gelmiş.
İHSAN ŞENER (Ordu) –
Demokrasi… Demokrasi…
KAMER GENÇ (Devamla) - Ama
bunun sonucu çok kötü olur, bunun sonucu sizlere de çok pahalıya mal olur çünkü
bunun hesabını vermek çok zor. Bakmayın, şimdi siz. Yani her önünüze geleni
getiriyorsunuz; sualsiz, sorgusuz beş sene, altı sene içeride tutuyorsunuz.
Bunun yarını da var. Bu memlekette, uzun zamandır biz bu memlekette... Bir
zamanlar düdüğü ötenlerin şimdi kuyrukları birtakım yerlerine kısmış durumda. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Onun için, bir gün sizin de aynı durumda
olacağınızı göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) O bakımdan, bu memleket size
de böyle diktatörlük yapma hakkını şu anda elde edenlerin yarın nasıl kediler
gibi pıstığını da göreceğiz. O bakımdan, bu devleti
ayakta tutan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) –
Teşekkür ederim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Tabii, aslında böyle bir
şahsa cevap vermek bana zül gelir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve
alkışlar) Çok derinlikli, çok içerikli, çok güzel bir konuşma beklerdik çünkü
her seferinde çok ciddi manada siyasi tecrübesinden bahseden bir arkadaş!
Söylenecek her söze verecek cevabımız var. Biz önce lafa bakarız laf mı diye,
sonra söyleyene bakarız, ona göre biz muhatabımızı belirleriz. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
“Siciliniz bozuk.” diyen bir şahsın bu grubun sicilini ölçecek çap ve
kapasitesi yoktur, olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dört yıllık tüm fakülte
mezunları zoruna gitmiyor da bu arkadaşın, neden acaba ilahiyat fakültesi
mezunları zoruna gidiyor? Bunu sorgulamak istiyorum, bunu sormak istiyorum.
Bunu sormak bizim doğal hakkımız, bütün ilahiyat fakültesi mezunlarına da bir
haksızlıktır. Herkesin hakkı. Su ürünleri yüksekokulu olabilir, başka bölümün
mezunları olabilir de ilahiyat fakültesi olunca niye bu kadar zorunuza gidiyor?
Orada hiçbir fakülte yazmıyor, olur ya da olmaz, hangi fakülte mezunu olursa
olsun başımızın üstünde yeri vardır, dolayısıyla ilahiyat fakültesi mezunları
da pek tabii olabilir, onu da içinize sindirmeniz lazım ama bir başka bölüm
mezunları da olabilir.
Yine, değerli arkadaşlar,
ben şunu gördüm sabahtan beri yapılan tüm konuşmalarda, yani başınıza taş düşse
Tayyip Erdoğan’dan bileceksiniz. Bu kadar, bu kadar ya, bu kadar kininizi
burada, bu kadar öfkenizi burada kusmanıza ne gerek var?
“Ombudsman” diyoruz, bütün
dünyanın kabul ettiği bir sistem; Avrupa Birliğinde, bütün demokrasilerde var
olan bir sistem ve “Bugüne kadar niye yoktu, geçmişteki iktidarlar niye
getirmedi?” diye gelip burada eleştirmeniz lazım. “Kamu denetçisi olsun.”
diyoruz, “ “Bireyler haklarını o makamda savunsunlar.” diyoruz. O makam
yürütmeye bağlı değil, o makam Başbakanımıza bağlı değil, yasamaya bağlı,
milletin Meclisine bağlı bir makamdır. O makamı şimdiden böyle tahrikler
altında, o makamı şimdiden töhmet altında bırakmaya hakkınız var mı? Yasamaya
bağlı, Meclise bağlı bir kurum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.28
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 22.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Dokuzuncu
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
İkinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştı.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, AKP Grup Başkan Vekili bana sataştı konuşmasında, uygun
görürseniz…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bakın, gerçekten
duyamıyorum, ne olur!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani
konuşması çok açık bir sataşmaydı, işte “Laf söyleyen adam mıdır…”
BAŞKAN – “Adam değildir.”
demedi, orada yarım bıraktı…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Hayır, ama o anlama geliyor.
BAŞKAN – …ama buyurun.
Aslında siz eski Başkan
Vekili olarak, bu Meclisin en tecrübelisi olarak, bunun benim açımdan büyük
hata olduğunu biliyorsunuz ama ben bu hatayı sizin hatırınız için işliyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Peki...
BAŞKAN – Hayır, söylüyorum,
bunu da kayıtlara geçsin diye söyledim Sayın Kamer Genç, her eksiğimizi
söylüyorsunuz ya, onun için.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Anladım, şimdi, Sayın Başkan, tamam, yani sataşma aynı oturum içinde verilir
ama siz bana sataşmadan dolayı söz vermemek suretiyle oturumu kapattınız, yani
burada biraz da Başkanlık Divanının hatasından kaynaklanan bir şey olunca,
artık biz de İç Tüzük ihlaline rağmen böyle bir talepte bulunduk yani ben işin
farkındayım.
Sayın Başkan, tabii, bu
AKP’liler çıkıyorlar, burada, kaç defa, ben konuştuktan sonra “Ben söze bakarım
söz müdür, söyleyene bakarım adam mıdır?”
Bak Ahmet Bey, benim sözümü
anlamak için adam olmak lazım. Bu çok önemli. Tamam mı?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kaç kişi anlıyor?
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Benim sözümü anlamak için adam olmak lazım. Yoksa onları ben size… Onun için,
ben bilerek konuşuyorum, bu kürsünün hakkını vererek konuşuyorum. Sizin bütün
işlemlerinizi biliyorum.
Ben, dört yıllık yüksekokul
mezununu niye getirir şimdi… Başdenetçi ve denetçi
olmak için biraz hukuk nosyonu olacak yani hukuki ihtilafları çözecek
nitelikteki belirli bir bilgi ve birikimi olması lazım. Yoksa ki, veteriner
fakültesi mezununu, bir doktoru getirip de siz başdenetçi
–belki doktorun bazı şeyleri olabilir ama- yapamazsınız ama burada onu kapalı
bırakmaktaki maksadınız… Ben ilahiyat fakültesi mezunlarına karşı değilim ama
sizin bu atamaları… Biz parlamenter olarak burada yapalım bunları, ikazımızı
yapalım. Siz yarın atadığınız zaman biz çıkar burada deriz ki: Bakın, sizin
esas niyetiniz bu, dolayısıyla bunu yapıyorsunuz.
Diyorsunuz ki: “Tayyip
Erdoğan’a karşı çıkıyor.” Tayyip Erdoğan Türkiye’yi bitirdi. Tayyip Erdoğan
Türkiye’ye büyük ihanetler yaptı.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet
biliyor… Millet biliyor…
KAMER GENÇ (Devamla) -
Yargıyı yok etti, Meclisi yok etti.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen
millî iradeye tahammül edemiyorsun.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) –
Sadece hakaret ediyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) -
Bugün, bir Cumhurbaşkanı makamına getirdiği Abdullah Gül’ün bugüne kadar
Anayasa Mahkemesine, Danıştaya atadığı kişilerden
hiçbirisinde, orada, o makamlara atanan kişilerde var olması gereken,
hiçbirisinde değil ama birçoğunda belirli nitelikler yok. Tayyip Erdoğan’ın
teyzesinin oğlunu, imam-hatip mezunuyken, getirdi Danıştaya
tayin etti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu
olur mu böyle? (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi soru-cevap
işlemine geçeceğiz.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kamu Denetçiliği Kurumu
Tasarısı’nın 13’üncü maddesi uyarınca başdenetçi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda yemin edecektir. İç Tüzük’ün 166’ncı
maddesi karşısında başdenetçi Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna girebilir mi?
Soru 2: MİT’in eksik ve
yanlış işleyişiyle ilgili şikâyetleri kamu denetçisi inceleyebilir mi,
araştırabilir mi?
Soru 3: Türkiye Büyük
Millet Meclisinin sabah altılara kadar çalışması kötü bir yasama faaliyeti
sayılır mı?
Soru 4: Kamu Denetçiliği
Kurumu, Başbakanın örtülü ödenekteki harcamalarını inceleyebilir mi, kontrol
edebilir mi, araştırabilir mi?
Soru 5: Kamu Denetçiliği
Kurumu, mevcut tasarıya göre, vatandaşlarımız sözlü şikâyette bulunur ise bunu
yazıya döküp şikâyet olarak kabul edip işleme alabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Adliyelerin kapatıldığını
duyunca, ben de Bursalı çiftçilerimize hizmet veren ve çiftçilerimiz ile meslek
odaları tarafından büyük memnuniyet duyulan Ziraat Bankası Bursa Tarımsal
Bankacılık Şubesinde, geçtiğimiz nisan ayı içerisinde “Ziraat Bankası Bursa
Girişimcilik Şubesi” olarak isim değişikliğine gidilmesinin gerekçesi nedir?
Şube isim değişikliğiyle, çiftçilerimize verilen hizmet ve destekler bakımından
bir farklılık söz konusu mudur? Değişikliğe yönelik, çiftçilerimizin ve meslek
odalarımızın düşünceleri tarafınıza yansımış mıdır ve şube isminin tekrar
“Ziraat Bankası Bursa Tarımsal Bankacılık Şubesi” olarak değiştirilerek hizmet
verilmesini sağlayabilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim.
Kapalı toplum yaratmanın
önünde engel bırakmayan anlayış için, yüksek hakem kurulu, ara bulucu,
ombudsman gibi aracı kurumlar, kanun hükmünde kararnamelerle özerkliği
kaldırılan bilim kurumları, özel yetkili Başbakanlık için bir hazırlık mıdır? Pargalı, doğru bir başdenetçi
örneği olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Hükûmet, yeni bir Kanun
çıkararak TÜBA’ya el atmıştı ve bununla beraber 70 üye istifa etti. Yeni
Kanundan göre, TÜBA, 300 üyeden oluşuyor. 100 üye TÜBİTAK Bilim Kurulundan, 100
üye YÖK tarafından, 100 üye de TÜBA’nın kendisince seçiliyor. Akademiye başkan
atama görevi Başbakana ait. Hükûmet, TÜBA’nın özerk yapısına bir darbe
vurmuştur. Geçenlerde YÖK ve TÜBİTAK tarafından TÜBA’ya yeni atanan kişiler
arasında tam 19 akademisyenin hiçbir uluslararası bilimsel araştırması yoktur;
bunlardan 2’sini TÜBİTAK, 17’sini de YÖK seçmiştir. Yeni atananlar arasında
uluslararası sıfır atıf almış 22 kişi vardır. “Atıf” demek, yaptığı bilimsel
çalışmaların başka bilim insanları tarafından kullanılması demektir ve önemli
bir ölçüdür. Böylece iktidar dünyada bir ilki başarmıştır, Hükûmet, hiçbir
bilimsel ölçüte uymayan insanlardan oluşan yeni “Hükûmet akademisi” yaratmaya
başlamıştır.
Ayrıca, TÜBA, şimdi, bir
“erkekler kulübü”ne dönüşme yolundadır, çünkü sadece
11 kadın atanmıştır, yeni atananlarda kadın oranı yüzde 8’dir. Bu da AKP’ye ve
Hükûmete kapak olsun.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın Bakanıma şöyle
bir soru soruyorum: Ben, işin sosyal yönüne bakıyorum bir miktar da. Şimdi,
burada genelde kanunlar çıkarken bütün hatipler lafzının, ruhunun Batı’ya
yönelik olduğunu söylüyor. Bu Batı’ya yönelik olması dolayısıyla da, bu çıkan
kanunlardan dolayı “Sağlıkta dışarıdan doktor, hemşire getireceğiz.” dediler.
“Türkiye’de ticarette mahalle bakkallarını kapatacağız, iş merkezlerine
süpermarketler açacağız.” dediler, açıldı. Şimdi, adliyeleri kapatıp bunun
yerine lafzına ve ruhuna uygun ithal savcı, hâkim gelecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Alim Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Adalet
Bakanlığı tarafından yapıldığı ifade edilen çalışmaya göre bugün Türkiye
genelinde kaç adliyenin kapatılması düşünülmektedir?
Kütahya’da kaç ilçe
adliyesi bu çalışmadan nasibini almıştır veya alacaktır? AKP hükûmetleri
döneminde Kütahya’da kapatılan adliye sayısı kaça ulaşmıştır?
En yakın ilçeye 35-40
kilometre mesafede olan ve coğrafik olarak ulaşımın çok zor olduğu bir ilçemiz
olan Domaniç ilçesinde adliyenin kapatılma gerekçesi nedir veya nelerdir? Bunun
arkasından, Domaniç’te bulunan cezaevi de kapatılacak mıdır? Mutlaka cevap
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
MUHARREM IŞIK (Erzincan) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, değerli
bürokratlar; ilçelerimizdeki tüm askerlik şubeleri kapandı, şimdi üç tane
adliyemiz de kapanıyor Türkiye genelinde olduğu gibi, belediyeler kapanacak.
Bundan sonra acaba kaymakamlıkları da kapatmayı düşünür müsünüz?
BAŞKAN – Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı konuda ben de söz
almak istedim. Burdur’da Yeşilova, Çavdır ve Ağlasun ilçelerinin adliyeleri
kapatılıyor. Hepsine karşıyız ancak bunların içinde Yeşilova ilçemiz 17 bin
nüfusuyla, 5 bin merkez nüfusuyla, 36 köyüyle Tefenni’ye verileceği söyleniyor
bu, Tefenni’yle çok farklı bir konumda yani Trabzon’u İskenderun’a bağlamak
gibi bir anlayış içerisinde. Bundan kesinlikle vazgeçilmeli, şu anda o yöre
halkı infial içerisindedir. Çavdır’da da aynı durum
söz konusudur, Ağlasun’da da aynı durum söz konusudur. Bu konuyu Hükûmetin
tekrar gözden geçirip bu adliyeleri bu ilçelerden esirgememesini temenni
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Gerçi birkaç kezdir
seslendirdik ama sonuç alamadık, tekrarlıyorum buradan: Bizim Muş bölgemiz Adli
Tıp Kurumuna tam 500 kilometre uzaklıkta yani bir adli olayda, bir insanın
oraya cesedi gittiğinde 500 kilometre yol gidersiniz, sonra 500 kilometre
Malazgirt-Malatya arası… Birkaç kez seslendirmemize rağmen hep “hukukun ve
huzurun ülkesi” diyorlar, yeni bir yapılandırma, işte bugün görüştüğümüz
yasalar da bunu emrediyor ama hiç olmazsa bu insanların acılarına bu kadar yani
lakayıt kalmayalım. Acaba sayın yetkililer ve
bürokratlarımız bu konuda bir çalışma içerisindeler mi, değiller mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sorulan sorulara vaktimin
yettiğince cevap vermeye çalışacağım, süremin yetmediğine de yazılı cevaplar
vereceğiz.
Öncelikle adliyelerin
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bilgi vermek isterim. Birkaç tane soru, hep
bu var, işte “Askerlik şubesi kapandı, adliye kapandı, sıra belediyeye gelecek
mi?” İşte, Kerim Özkan Bey’in “Burdur’da var.” dediği gibi. “İskenderun’a
bağlanma” gibi, “Bir başka algılama olur.” diye… Yine Kütahya’yla ilgili var.
Bunlarla ilgili bir bilgi vermek istiyorum.
Anayasa'nın 141’inci
maddesi der ki: “Davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının
görevidir.” Demek ki asli vazifemiz yargıyı en kısa zamanda neticelendirmek. Şu
anda ülkemizde yedi yüz merkezde adli teşkilat bulunmakta, hâlen faaliyette
bulunan adliyeler, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yükü dikkate alınarak
kurulmuş olup, iş durumu bir adli teşkilatın kurulmasına dahi yeterli olmayan
yerlerde en az bir sulh hukuk, asliye hukuk, asliye ceza, sulh ceza ve kadastro
mahkemesinin kurulması gerekliliği bulunmaktadır. Bu yerlerde en az 2 hâkim, 2
cumhuriyet savcısıyla 1 icra müdürü, 1 yazı işleri müdürü, 3 zabıt kâtibi, 1
mübaşir ve 1 hizmetli olmak üzere en az 5 adli personel de istihdam
edilmektedir.
Yine günümüzün teknoloji ve
ulaşım imkânlarıyla yerleşim birimleri arasında ulaşımın oldukça
kolaylaştırıldığı bilinmektedir.
Bakırköy Adliyesi Bakırköy ilçesinde diye Bakırköy’ün bir mahallesinden
kalkıp Bakırköy’ün adliyesine gitmek için en az belki iki saatiniz geçer veya
bir saatiniz geçer.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Bakan, her taraf Kadıköy değil. Yani her köyü Kadıköy biliyorsanız
maşallah.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Efendim, bir dinleyin. Tamam Sayın Genç, bir dakika.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
yani her taraf Kadıköy değil.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yani bak, onu söylüyoruz ha.
Bakın, milletin aradığı
adalettir. Yıllardan beri ne diyoruz? “Berlin’de hâkimler var.” diye onu niye
söylüyorduk? Biz adaleti gerekirse Berlin’de buluruz, en iyiyi bize en yakın
olan adliyede ararız diye değildir. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gidiliyor. Niye gidiliyor? Vatandaş düşünüyor ki “Ben buradaki mahkemede adalet
alamadım.” Dolayısıyla, benim vatandaşımın aradığı öncelikle en yakındaki
adliye değil, adil bir karar. Adil bir karar, kimileri için, dediği gibi,
“Berlin’de de hâkimler vardır.” sözü vardır, kimileri için de “Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gidiyor…” Biz ne istiyoruz? Bakın, hâkim yokluğundan
davalar uzuyor, dosyalar gidiyor. Bu bir adil yargılanma hakkının ihlali değil
midir? Adil yargılanma hakkının ihlalidir. Yargıda verimliliğin artırılmasını
istiyoruz, yargının hızlandırılmasını istiyoruz, davaların uzamadan kısa sürede
sonuçlandırılmasını istiyoruz.
Hâkim ve savcı ihtiyacı…
Yıllardan beri alınmasına izin verilmedi.
İş yükü dağıtımında adalet
istiyoruz, adalet hizmetlerinin çağdaş ortamlarda teknolojiden yararlanılarak
sunulmasını istiyoruz ve kamu kaynaklarını da israf etmeyelim diyoruz.
Bakın, benim de bulunduğum
ilimin, milletvekili olduğum ilimin dört tane ilçesinin adliyesi kapanıyor.
Hiçbir vatandaşımıza… İsteriz ki kapanmasın ancak aslolan
adaleti aramaktır ve yargıyı hızlandırmaktır çünkü geç kalan adalet, adalet
değildir.
Türkiye’de şu anda yüzün
üzerindeki adliyede, görevlendirilen hâkim sayısından çok daha az oranda bir iş
geldiği –yüzde 2 gibi bir oranı var- görülmektedir. Dolayısıyla da dosya
yoğunluğu fazla olan yerlerde ise yargı uzuyor. Bunları en kısa zamanda
neticelendirmek yargının kendi asli vazifesidir.
Bir hususu şey edeyim:
Çalışmada, mahkeme ve savcılıkların üç yıllık ortalama iş sayısı, insan
kaynakları, en yakın adli teşkilata olan uzaklığı, merkez ve toplam nüfusu,
adliyenin fiziki durumu, lojman, o yerde cezaevinin bulunup bulunmaması gibi
pek çok açıdan değerlendirme yapılmıştır. Bağlanılacak en uygun adli teşkilat
belirlenirken iş durumu, ulaşım imkânları, coğrafi yapısı, nüfusu, hizmet
binası ve gelişmişlik düzeyi göz önünde bulundurulmuştur.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Servis otobüsü var mı Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) - Bu kapsamda, iş ortalaması beş yüzden az olan mahaller ile en
uygun adli teşkilata olan uzaklığı 15 kilometrenin altında olan mahaller ve
yine en uygun adli teşkilata 15 ila 40 kilometre arasında olan yerler -ki
buralara yani normal ulaşımla bir saatin altında bir sürede ulaşabilmek mümkün-
ve iş ortalaması bin iki yüzün altında olup merkez nüfusu 10 bini, toplam nüfusu
30 bini geçmeyen mahallerin en uygun adli teşkilatla birleştirilmesi yolunda
bir çalışma yapılmış ve bunlar da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kararından sonra kesinleşecektir.
Tabii “Bu çalışma sonucunda
ne elde edilecek?” İş yoğunluğu çok olan yerlerde görev yapan 600’den fazla
hâkim ve savcı ile 1.300’den fazla yardımcı personel, ihtiyaç duyulan
adliyelere kaydırılacaktır. Gerek personel açısından ve gerekse kısıtlı bütçe
imkânları açısından kamu kaynaklarının israfına son verilerek bu kaynakların
daha etkin ve verimli şekilde değerlendirilmesi mümkün olabilecektir. İş
yükünün adil ve dengeli dağıtılması neticesinde, yoğunluğa bağlı olarak
yargılanma süresinin uzaması önlenmiş olacaktır. Biz ne istiyorduk? Adil
yargılama olsun. Uzayan adalet, uzayan yargı adaleti getirmez, adil yargılanma
hakkının ihlalidir. Kısa zamanda yargılamayı sağlayabilmek için yeterli hâkim
olması lazım, savcı olması lazım. Dosya yoğunluğu fazla olan yerlerdeki, hâkim
ve savcı desteğiyle, bu yargılama süresinin daha aşağıya çekilmesi
düşünülmüştür.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakan, adliyeleri kapatmak yerine dosyaları oraya göndersek olmaz mıydı acaba?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Yine, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’la 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereğince
kurulması gereken ancak hâkim eksikliği nedeniyle bugüne kadar kurulamayan aile
mahkemeleri ile çocuk mahkemelerinin de kurulması mümkün olacaktır.
Yine, hâkim ve savcı
sayısındaki eksiklik nedeniyle kurulamayan genel mahkemeler ve ihtisas
mahkemeleri de, yapılan çalışma sonucunda, ihtiyaç duyulan yerlerde kurularak
faaliyete geçirilebilecektir.
Yine, yapılan çalışmayla,
2012 yılı içerisinde 165 tane de mahkeme kurulacaktır. Yani bazılarında, iş yoğunluğu,
dosya yoğunluğu olmayan yerlerde adliyelerin kapandığı gibi, yine iş yoğunluğu
fazla olan yerlerde de 165 mahkeme faaliyete geçecektir. İhtiyaç duyulan, 38
aile mahkemesi, 8’i ağır ceza mahkemesi olmak üzere toplam 80 yeni mahkemenin
kurulması sağlanacaktır. Söz konusu çalışma sonucunda elde edilen hâkim, savcı
ve personel tasarrufu istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi aşamasında da
önemli bir kaynak olacak. Ancak ideal olan nedir? Vatandaşın en az masrafla en
adil sonuca ulaşması. Biz, doğru olanın…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakan, dolmuş parası yok bu insanların, dağın başından nasıl gelecek 40
kilometre Allah aşkına? Bunu kim yapıyor?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Servis otobüsü koyun, çok güzel olur.
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Niye hâkim almıyorsunuz? 45 tane hukuk fakültesi var bu ülkede.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Bakanım, bizim sorumuza…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Bir başka Sayın vekilimizin talebi vardı, “Sabah altılara
kadar çalıştırmak Türkiye Büyük Millet Meclisini, kötü bir yasama faaliyeti
sayılmaz mı?” diyordu. Yani burada sataşmaya neden vermezsek, lüzumsuz yani
şey, usulen, sadece konuşmuş olmak için konuşmazsak, birbirimizin hakkına,
hukukuna saygı gösterirsek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Süreniz bitti.
Teşekkür ederim. Kalanına yazılı verirsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletvekillerimiz lüzumsuz konuşmaz Sayın Bakan.
BAŞKAN – Madde 24’te bir
önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 24. Maddesinin;
1- (1) fıkrasında bulunan
yükseköğretim kurumu mezunu kelimelerinin madde metinden çıkarılmasını, hukuk,
siyasal bilgiler, iktisadi ve idari bilimler, iletişim, iktisat ve işletme
fakültelerinden mezun ibaresinin eklenmesini,
2- (1) fıkrasında bulunan
arasından kelimesinden sonra gelmek üzere, Denetçiler Kurulunun önereceği üç
adaydan birini ibaresinin eklenmesini,
3- (2) fıkrasında bulunan
personel kelimesinden sonra gelmek üzere Denetçiler Kurulunun teklifi üzerine
ibaresinin eklenmesini, saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem Sinan
Oğan |
Isparta Elâzığ Iğdır |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Genel Sekreter Kurumun
önemli bir organıdır. Bu sebeple Kurumun çalışma alanı ile ilgili eğitim almış
kişiler arasından ve ehliyet ve liyakatları kolektif
bir irade ile belirlenenler arasından atanmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 25’te bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 25.
Maddesinin (1) fıkrasının b) bendinde bulunan Yapılacak kelimesinden
sonra gelmek üzere yazılı kelimesinin eklenmesini, 25. Maddesinin (1) fıkrasına
aşağıdaki bendin eklenmesini, saygı ile arz ve teklif ederiz.
d) "Adayların yazılı
giriş sınavından aldıkları puanın yüzde yetmiş beşi ile Denetçiler Kurulunun
yapacağı sözlü sınavdan alacağı puanın yüzde beşi toplanarak başarı listeleri
ilan edilir. Açılan kadro sayısına göre ilk sıradakiler atanır. Sınav için
açılan kadro sayısının yarısı kadarı da yedek olarak ilan edilir. Uzman yardımcılığı
kadrosunda boşalma halinde sıra ile yedeklerden atama yapılır.” (c) bendinde
yer alan “35” kelimesinin madde metinden çıkarılmasını, kırk kelimesinin
eklenmesini, saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya Muğla Mersin |
Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem Sinan
Oğan |
Isparta Elâzığ Iğdır |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Kamu Denetçiliği Uzman
Yardımcılığı Kurumun asli işlerini yapacaktır.
Bu sebeple ehliyet ve liyakatları yazılı olmak üzere iki dereceli objektif
kurallara uygun olarak belirlenmeli ve atanmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 26’da iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısının 26 ncı
maddesinin birinci fıkrasındaki “ve olumlu sicil almak” ibaresinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın Mehmet Doğan
Kubat Tülay Kaynarca |
Adıyaman
İstanbul
İstanbul |
Oya Eronat Nesrin
Ulema A. Sibel
Gönül |
Diyarbakır
İzmir Kocaeli |
Osman
Aşkın Bak |
İstanbul |
BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 26. Maddesinin; (1) fıkrasının ikinci cümlesinin
başına Yazılı kelimesinin eklenmesini, (1) fıkrasının üçüncü cümlesinin başına
Üç defa yazılı ibaresinin eklenmesini, saygı ile arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Konya
Mersin
Isparta |
Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan Enver
Erdem |
Muğla
Iğdır
Elâzığ
|
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Kamu Denetçiliği Uzmanı
Kurumun asli işlerini yapacaktır.
Bu sebeple uzman
yardımcılığından uzmanlığa atanacak kişilerin ehliyet ve liyakatları
objektif bir şekilde yazılı sınav ile belirlenmeli ve subjektif
uygulamalar ile mağduriyete sebebiyet verilmemesi için üç defa başarısız olan
kişilerin tasfiye edilmesi gerekir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısının 26 ncı
maddesinin birinci fıkrasındaki “ve olumlu sicil almak” ibaresinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – 657 sayılı, devlet memurlarına sicil verilme keyfiyeti geçen
yasama döneminde kaldırıldı. Dolayısıyla da burada da olumlu sicil verilmesi
keyfiyetinin kaldırılması uygundur. Katılıyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
13.2.2011 tarihli ve 6111
sayılı Kanunun 117 nci maddesi ile 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunundaki sicile ilişkin hükümler yürürlükten kaldırıldığından bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
çerçevesinde madde 26’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 27’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 28’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 29’u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 30’da bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun tasarısının 30. maddesinin; (3) fıkrasının son cümlesinde
bulunan derneklerde kelimesinden önce gelmek üzere kamu yararına çalışan
ibaresinin eklenmesini, saygıyla arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Enver
Erdem |
Konya
Muğla
Elâzığ |
Sinan
Oğan Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz |
Iğdır
Mersin
Isparta |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kamu denetçiliği vatandaşın
idareye karşı şikâyetini incelerken vatandaşın tarafsızlığından şüphe edecek
faaliyetlerde bulunmaması gerekir. Buna kamu yararına çalışanlar hariç dernek
üyeliği de dâhil olmalıdır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
31’inci maddede bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 31. maddesinin madde başlığında ve 1. fıkrasında
bulunan “ve kovuşturması” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Sinan
Oğan |
Konya
Muğla
Iğdır
|
Mehmet
Şandır Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Mersin Isparta Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Madde ilgili kişi hakkında
soruşturma açılması iznini düzenlemektedir. Soruşturma izni takip eden adli
süreci de kapsar. Kovuşturma yargılama sürecini ifade eder. Soruşturma
neticesinde yargılama süresi başladığından, bu süreç izne tabi kılınamaz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 31’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 32’de bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kamu
Denetçiliği Kanun Tasarısının 32. maddesinin
1) Madde başlığında bulunan
“ve kovuşturması”
2) 1. fıkrasında bulunan
“ve kovuşturması” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Erdoğan Mehmet
Şandır |
Konya
Muğla
Mersin
|
Sinan
Oğan Nevzat
Korkmaz Enver
Erdem |
Iğdır Isparta Elâzığ |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor
musunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Madde ilgili kişi hakkında
soruşturma açılması iznini düzenlemektedir. Soruşturma izni takip eden adli
süreci de kapsar. Kovuşturma yargılama sürecini ifade eder. Soruşturma
neticesinde yargılama aşamasına gelindiğinde bu süreç izne tabi değildir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi madde 33’te bir
önerge var, ara vermem gerekiyor çoğalttırmak için.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – O
zaman kalsın.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – O zaman bana iki dakika yerimden söz verirseniz işlemden çekelim.
BAŞKAN – Sayın Bakan pazarlık
yapıyor, Sayın Önder pazarlık yapıyor; bakacağız duruma.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben iki
dakikaya razıyım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Ben size söz
vereceğim de hızlıca oylayayım, bir tanesinde söz vereceğim.
Madde 33’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 34’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 35’e bağlı 1’inci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 35’e bağlı 2’nci
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 35’e bağlı 3’üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi size 60’a göre söz
veriyorum.
Buyurun Sayın Önder.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Millî Savunma
Bakanı İsmet Yılmaz’ın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakanın açıklamasındaki bir
eksiği ya da yanlış anlamayı düzeltmek için aslında söz aldım.
“Berlin’de yargıçlar
vardır.” Sayın Bakan meseleyi bir mesafe meselesine oturttu. “Berlin’de
yargıçlar vardır.”
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Tarafsız hâkimler vardır.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Hayır, o öyle değil Sayın Bakanım. Sürem az, o yüzden… O öyle
değil, onun aslı şudur: Prusya Kralı -18’inci yüzyılda- II. Frederik
kendisi için bir köşk yeri yaptırmak üzere bir arazi beğenir. O arazinin içinde
bir değirmen vardır. Ombudsmanlıkla da yakından ilgilidir o. Değirmen sahibine
bir para teklif ederler, değirmen sahibi kabul etmez. 2 katına çıkar, 3 katına
çıkar, kabul etmeyince “Ben bu koca ülkenin kralıyım, kamulaştırırım.” der.
Onun üzerine o değirmencinin söylediği sözdür: “Kamulaştıramazsınız, Berlin’de
yargıçlar vardır.” Meselenin hiç mesafeyle alakası yok, tam da bu görüştüğümüz
ombudsmanlık meselesiyle de… Ama aynısı, Berlin’e gitmeye gerek yok, Bursa Ulu
Cami’nin bahçesindeki şadırvanın hikâyesi de böyledir. O şadırvan Hristiyan bir
kadına aittir, oraya cami yapılırken vermeyi kabul etmez. Ölünce
mirasçılarından devralırlar fakat rızalığı olmadığı
için cami kaydırılır, orası şadırvan olarak yapılır. Böyle, siz, tuttunuz,
mesela bu Kentsel Dönüşüm Yasası’nda mahkemeye başvurmayı, yürütmeyi durdurmayı
bile engellediniz. “Berlin’de yargıçlar var.” sözünü kullanırken bütün Meclise
ve size bunu hatırlatmak istedim.
Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği
Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Geçici madde 1’de
bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın Geçici 1’inci maddesinin
4’üncü fıkrasının metinden çıkarılmasını, diğer fıkraların buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özgür
Özel Mahmut
Tanal Bülent
Tezcan |
Manisa
İstanbul Aydın |
Uğur Bayraktutan Hüseyin
Aygün Ali
Özgündüz |
Artvin Tunceli İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Özel,
buyurun, sizi özledik kürsüde. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçici madde
1’de grubumuz adına verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şimdi, burada, artık kurumu
kurduk, bununla ilgili personel atamaları yapılacak. Burada, başdenetçiye, bir defaya mahsus olmak üzere, yeni
personeli, personel alımıyla ilgili biraz önce oylanılan
ve kabul edilen şartlar aranmaksızın, başka basitleştirilmiş şartlarla resen
atama yetkisi veriliyor. Tabii, bu yetkiyi tamamen ortadan kaldırmak ve bu
yetkinin olmaması noktası biraz tartışmalı olabilir yeni bir kurumun hayatiyetine
başlaması için ama burada, mevcut durumda talep edilen ekteki listenin yüzde
50’si gibi çok yüksek bir oranı bu kapsamın dışına çıkarıyoruz. Biz bu oranı
çok yüksek buluyoruz. Ayrıca, maddenin içinde tanımlanan, örneğin “doktora
yapmış kişilerden” ifadesinin bir özellik belirleme açısından yeterince ayırıcı
olmadığı kanaatine sahibiz. Bunun yanında diğer şartların aranması normal
olabilir.
Ama burada bir şeyin altını
çizmek lazım. Biz aslında bu maddeye dört başı mamur bir öneri getirmek isteriz
ama işin gidişatı öyle bir şey ki, ne kadar mantıklı, makul öneriler de olsa,
muhalefetten geldiği takdirde, otomatize bir şekilde,
komisyon katılmıyor, bakanlık katılmıyor. Daha ben şuraya varmadan reddedilecek
zaten önerge. O yüzden, biz bu listeye başka… İşte “Kendimize göre bir şey
yapalım, arkadaşlar bu daha iyi olur.” deme şansını bize vermiyorsunuz. Nasıl
olsa çiçeklerin oraya varmadan reddedilecek bir önergeye emek vermek yerine
mevcut maddenin kaldırılmasını öneriyoruz ki burada çıkalım, tutanaklara şerh
düşelim. Bu gerçekten sıkıntılı bir durum. Yani arada bir şaşırtmak lazım,
bazen “Muhalefet de haklı olabilir.” demek lazım, makul konularda “Tamam,
arkadaşların dediği gibi yapmalı.” demek lazım ki bu hem Meclisin üretkenliği
açısından hem de demokrasi açısından çok daha doğru olur. Hiç şüpheniz olmasın,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, eğer Mecliste bulunabilirse grubunuz, bunu
yakinen izleyeceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın…
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
Bunları bu sıralardan atılan…
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
Sürem bitmemişti efendim! 2.46 süre vardı.
BAŞKAN – Yanlışlıkla
kapandı. İki dakikanız kalmıştı.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
2.46’ydı efendim, çok dikkatli baktım.
Şimdi, ben bu Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarı meselesini de kendiliğimden değil, yan taraftan sözler…
“Siz günü gelince yaparsınız.” dediler. Babası da partimizde siyaset yapmış bir
milletvekilinin bu umudu korumasını normal karşılıyorum tabii. (CHP
sıralarından alkışlar)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) – Kimin babası yapmıştı?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) –
Bunun üzerine şunu da açıkça ifade etmek isterim ki, bu ombudsmanlık kanunu
hakkında ciddi bir şey söylemek istiyorum, o da şu: Burada, Türkiye’de bizim
getirdiğimiz kamu denetçiliği sistemi ihtisas alanlarına ayrılmış durumda
değil, çok kısıtlı bir ihtisas alanı var. Oysaki dünyadaki örneklerden
bahsediliyor.
Dünyadaki örneklerde,
özellikle çocuk ombudsmanı, çevre ombudsmanı, tüketici ombudsmanı,
üniversiteler ombudsmanı, cezaevi ombudsmanı, azınlıklar ombudsmanı ve sağlık
ombudsmanı diye, gerçekten de Türkiye’de her birisi üzerine birer oturum yapıp
uzun uzun konuşabileceğimiz aksaklıkları konusunda, özellikle de gariban
vatandaşın derdini kimselere anlatamadığı alanlar var ve ben cezaevleri
konusunda partimiz adına gittiğimiz her yerde görüyorum ki cezaevlerinde
inanılmaz disiplin cezaları uygulanıyor. Bunlar öyle bir noktaya geliyor ki
hücreye koymaya kadar varabiliyor, ailesiyle telefonda görüşmeme, aylarca açık
görüşe çıkamama… Örneğin, bir slogan atmak, bir konuda tepkisini dile
getirmekten dolayı böyle cezalar veriliyor ve bunun bir itiraz mercisi var, sonra kesinleşiyor. Ombudsmanlık sistemi
aslında buradaki sıkıntıyı ciddi şekilde ortadan kaldırabilir. Oysa bugünkü
ombudsmanlık sisteminde, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerine, kötü
uygulamalara karşı yükselen çığlıkların yine sesini hiçbir yere duyuramama ve
idarenin farklı farklı yorumlamalarından dolayı farklılıkların ortada kalması
durumunda ben cezaevleri ombudsmanlığının da doğru olacağını düşünüyordum. Bir
daha bir fırsat olursa bu konuda tekrar görüşlerimi ifade edeceğim.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Yerinize oturmanızı
bekliyorum oylamak için, hani çiçeklerin orada oluyormuş ya…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunun
bana özgü, numunelik bir iltifat şeklinde olmaması, genel uygulamaya şamil
olmasını temenni ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Harika… Evet,
azıcık yorgunluğunuzu almak için söylüyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 36’yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 37’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 276 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 37. maddesinin “Bu Kanun hükümlerini Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı ve Başkanlık Divanı ile Bakanlar Kurulu yürütür.”
14/06/2012
Mehmet Akif
Hamzaçebi Ali Özgündüz Bülent Tezcan |
İstanbul İstanbul Aydın |
Dilek
Akagün Yılmaz Turgut
Dibek |
Uşak
Kırklareli |
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor
musunuz?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Akif
Hamzaçebi, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önemli bir kanun tasarısını
görüşüyoruz ve onun son maddesini şimdi görüşeceğiz. Bu son madde üzerinde,
tasarının tümüne yönelik kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
20’nci yüzyılın başına insanlık
tarihi ulaştığında, dünyada demokrasiyle idare edilen tek bir ülke bile yoktu
diyebiliriz. Bugün 120 civarında ülkede iyi veya kötü demokratik bir rejim var
ve bu 120 civarındaki ülkenin yaklaşık 100’ünde de ombudsman veya kamu
denetçisi dediğimiz bir kurum var. Dolayısıyla dünyanın çok önemli sayıda
ülkesinde var olan bir kurumu, biz, bu tasarıyı yasalaştırmak suretiyle de Türk
hukuk sistemine dâhil etmiş olacağız. Bu aslında önemli bir adımdır ancak bu
önemli adımı atarken, bu tasarıyı, maalesef, çok temel bir iki noktasında,
ombudsmanlık kurumunun, Kamu Denetçiliği Kurumunun anlamından, gerçek
anlamından uzaklaştıracak düzenlemeler yapıyoruz.
Kamu denetçisi, Kamu
Denetçiliği Kurumu, idarenin eylem ve işlemleriyle, tutum ve davranışlarını
adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyerek,
araştırarak idareye tavsiyelerde bulunacak olan bir kurumdur. Sadece tavsiyede
bulunacak , başka bir şeyde bulunması beklenemez. Bir hukuk devletinde yargı
var ise, idarenin eylem ve işlemleri yargı tarafından denetleniyor ise, doğal
olarak, onun dışındaki bir kurumun yargının yerine geçecek bir denetim görevini
üstlenmesi mümkün değildir. Tavsiyede bulunacak olan bir kurumun tavsiyesinin
idare tarafından dikkate alınabilmesi için de bu kurumun gerçekten bağımsız ve
tarafsız olarak kurulması ve buna göre faaliyette bulunması gerekir.
Tarafsızlığından ve bağımsızlığından şüphe duyulan bir kurumun tavsiyesinin
idare tarafından yerine getirilmesi, dikkate alınması düşünülemez. Tarafsızlık ve
bağımsızlık bu kurumun olmazsa olmaz şartıdır. Ancak, tasarıya baktığımızda,
kamu denetçisinin tarafsızlığını engelleyen, zedeleyen ve onun bağımsız olarak
çalışmasına engel oluşturan birtakım temel düzenlemeler olduğunu görüyoruz.
Birincisi, kamu denetçisinin
seçilme usulü. Tasarı kamu denetçisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu tarafından seçileceğini, ilk iki turda üye tam sayısının üçte 2
çoğunluğunun aranacağını hükme bağlıyor. Bu güzel bir hüküm; üçte 2 çoğunluk
demek önemli bir uzlaşma demektir. Önemli bir uzlaşmayla seçilen bir kamu
denetçisi, bütün topluma tarafsızlığını kanıtlamak için başlangıçta çok büyük
bir avantajı elde etmiş denetçi demektir. Ancak, üçüncü turda, eğer ilk iki
turda üçte 2 çoğunlukla kamu denetçisini Genel Kurul seçememişse üçüncü turda
üye tam sayısının salt çoğunluğuyla kamu denetçisi seçilecektir. Üçüncü turda
da bu seçim gerçekleştirilememiş ise, üçüncü turda en çok oy alan 2 aday
arasından dördüncü turda bir seçim yapılacak ve dördüncü turda en çok oy alan aday
kamu denetçisi seçilecektir. Yani, iktidar partisi, iktidarı elinde bulunduran
siyasi parti her zaman için kamu denetçisini atama imkânına sahip olacaktır. Bu
bir seçim olmayacaktır, atama olacaktır. Kamu denetçisi başlangıçta politik bir
şahsiyet olarak ortaya çıkacaktır ve bu, onun bağımsızlığını zedeleyecektir.
Kamu denetçisinin
bağımsızlığını zedeleyen ikinci unsur, onun iki dönem üst üste görev
yapabilecek olmasıdır. İki kez dörder yıldan toplam sekiz yıl görev
yapabilecektir. Bu da yanlıştır. Bağımsızlığı sağlamak için kamu denetçisi bir
dönem görev yapmalıdır. Dört yıllık süre bir dönem için az olabilir, altı
yıllığına seçebiliriz. “Altı yıllığına seçilen bir kamu denetçisi bir daha
seçilemez.” şeklinde bir hükmü koyduğumuz takdirde, kamu denetçisi, bir daha
seçilebilmek kaygısıyla, iktidarı elinde bulunduran, Parlamento çoğunluğunu
elinde bulunduran siyasi partilerle bir uzlaşma, bir destek arayışına,
çalışmasına girmeyecektir. Bu da tasarının önemli bir eksikliğidir. Bunu
belirtmek için söz aldım. Bu nedenle tasarıya…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – …prensipte olumlu bakmakla birlikte bu düzenlemelerle…
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
şimdi, sizin 86’ya göre de bir söz hakkınız var, aleyhte olmak üzere beşi de
öyle ekliyorum..
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Peki, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de sözüm bitti
düşüncesiyle birkaç cümle…
BAŞKAN – Pardon, pardon,
çok özür diliyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha
oylama yapmadan olur mu?
BAŞKAN – İpler gitti, evet,
Sayın Genç, oradan hatırlatmadınız, ben de şaşırdım.
Ben sizi maalesef oturtmak
zorundayım, çok özür diliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Otuz
saniye teşekkür için verirseniz…
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Tasarıya, Kamu Denetçiliği
Kurumuna Cumhuriyet Halk Partisi olarak prensipte olumlu bakmakla birlikte onun
bağımsızlığını zedeleyen bu hükümler nedeniyle “Hayır” oyu vereceğimizi ifade
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
37’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Hamzaçebi, şimdi size
86’ya göre söz vereceğim, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Kamer Genç’e devrediyorum efendim.
BAŞKAN – Aleyhte olmak
üzere, buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamu denetçiliği müessesesi hukuk sistemimize bu Anayasa’yla
girmiş, 12 Eylülde kabul edilen Anayasa’yla girdi. Aslında, tabii, normal
işleyen bir kurum olsa, gerçekten, demokrasinin getirdiği bir hukuki denetim
sistemidir. Bu sistemde vatandaşların mahkemeye gitmeden, kamu denetçiliği
kanalıyla, idarenin kullandığı kamu gücünün kötü kullanılmaması, kullanıldığı
takdirde de bu kamu gücünün insanlar üzerinde yarattığı zararların, mahkemelere
düşmeden, masraflar yapılmadan, avukat paraları ödenmeden bunların halli
elbette ki çağdaş, uygar bir ülkede arzu edilen bir durum. Ama AKP’nin bugüne
kadar özellikle ülkede getirmek istediği bir rejim sistemi var. Yani hakkı,
hukuku yok eden, yargıyı yok eden, yargı kararlarını yok eden bir tutum içinde
olunca ve getirilen bu kamu başdenetçi ve
denetçilerinin seçiminin de Meclis tarafından olması… Biraz önce Sayın
Hamzaçebi’nin de söylediği gibi, daha önce bizim de söylediğimiz gibi bunun
istenilen nitelikte tarafsız olabilmesi için en azından Cumhurbaşkanlığı makamında
yapılan seçim gibi… ki orada da ona riayet edilmedi, şu anda Abdullah Gül
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı değil, AKP’nin Cumhurbaşkanı,
uygulamaları da öyle. Burada bu sistem yapılsaydı, yani bu Mecliste 367
milletvekiliyle her hâlükârda hiç olmazsa başdenetçi
seçilseydi, burada tek partiye dayalı bir başdenetçi
seçilmezdi, dolayısıyla tarafsız bir kişi olurdu, tarafsız bir kişinin de idari
eylem ve işlemler karşısında takınacağı tavır da tarafsız olurdu. Ama,
maalesef, bugüne kadar AKP’nin bu gibi konularda, gerek yaptığı atamalar gerek
yaptığı işlemler gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bırakın bir kişinin
yaptığı davranış biçimini, bu dönemde burada milletvekili olan 325 kişinin dahi
hiçbir konuda hakka ve adalete dayalı bir hususu kabul etmedikleri… Mesela, şu
durum dahi, şu saatlere kadar bu Mecliste, burada çalışmanın büyük bir
haksızlık olduğu, büyük bir zulüm olduğu… Çünkü gelen kanunu insanlar okumuyor,
okusa da anlamıyor, çünkü artık insan hafızasının kavrayabileceği, dayanabileceği,
enerjisinin dayanabileceği bir dakika vardır, bir mesai saati vardır, bir zaman
vardır. Şimdi, biz saat 14.00’te toplanmışız, şu anda on bir saattir burada
uğraşıyoruz, Sayın Başkan on bir saattir kürsüde oturuyor, yani ne kadar dikkatli olursa olsun bir
yandan dikkatinden kaçıyor. O bakımdan, insanların gücünün üstünde kendisine
dayatılan bir çalışma sisteminin olmaması lazım. Yani bunlar da gösteriyor ki,
Tayyip Erdoğan “Ben söylerim, siz yapmak zorundasınız.” diyor. İşte, bu olmaz.
Bakın, ben size söyleyeyim:
Burada da getireceğiniz başdenetçiyi Tayyip Erdoğan
tayin edecek, 5 tane denetçiyi Tayyip Erdoğan şey edecek çünkü komisyona
gidecek, sizin üyeler seçecek. Sayıştayda bunun aksi
mi oldu? Veya en basiti Abdullah Gül’ün seçiminde bunun aksi mi oldu? Olmadı.
Dolayısıyla, bu başdenetçi kim olacak? AKP’li birisi
olacak. 5 denetçi kim olacak? AKP’li kişiler olacak.
İHSAN ŞENER (Ordu) – Millet
ne istiyorsa o olacak, millet.
KAMER GENÇ (Devamla) - Bu
kişiler buraya 246 tane personel alacak. Bu 246 personelin de hepsi AKP’li
olacak. Dolayısıyla, Kurumdan beklenen tarafsızlık, objektiflik, hukuka
uygunluk dereceleri kesinlikle bir tarafa atılacak ama tabii orada bir madde
var, diyor ki: “Denetçiye başvurmak için bütün hukuk yollarının kapanması
gerekir.” Şimdi, bugüne kadar dava zaman aşımları geçmiş… Mesela on sene önceki
bir meseleden dolayı da başdenetçiye gidilip
gidilmeyeceği de kanunda da zaten belirtilmemiştir. Acaba o şekilde giderse
geçmişte AKP’lilerin bazılarının hakkı kaybolmuşsa yeniden böyle bir dava yolu
açılır mı açılmaz mı? Tabii kanunlar müzakere edilmeden buradan geçtiği için o
da müphem.
Dolayısıyla, kendinize
arpalıklar tesis ediyorsunuz. Nasıl olsa sizin size göre teşekkül etmiş bir
vicdanınız var. O vicdanınız da belli. Bizim nazarımızda da o vicdanın nasıl
bir vicdan olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla, ben sizin
getirdiğiniz her kanuna karşı çıkıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, 60’a göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının tümünü
oylayacaksınız ancak tasarının 1’inci maddesinde bir hata var, bir problem var;
onu dikkatinize sunmak istiyorum. Tasarının 1’inci maddesi, kamu denetçisinin,
insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden şikâyetleri inceleyeceğini, araştıracağını ve önerilerde
bulunacağını söylüyor. Burada, “insan haklarına dayalı” kavramı havada kalıyor,
bir yere bağlanmıyor. “İnsan haklarına dayalı yönlerinden şikâyetleri
incelemek.” diye bir şey olmaz. Önceki tasarılara ve yasalara baktığımızda,
orada daha doğru bir ifadenin olduğunu görüyoruz. Örneğin, 2006 yılında kabul
edilmiş olan 5321 sayılı Kanun “İnsan haklarına saygı yönünden incelemek.”
diyor; yine, 2011 yılında komisyonlarda görüşülüp kabul edilen tasarı “Adalet
anlayışı içinde, insan haklarına bağlılık yönünden.” diyor. O “insan haklarına
saygı, insan haklarına dayalı” kavramı, anayasa hukukçularının tartıştığı bir
kavramdır. 61 Anayasa’sı “insan haklarına dayalı.” der, 82 Anayasası “insan
haklarına saygı” der. “İnsan haklarına dayalı” kavramı daha doğrudur ama yazımı
o şekilde değiştireceksek cümlenin devamını ona göre de değiştirmemiz gerekir.
Yoksa burada, ”insan haklarına dayalı” kelimesi havada kalıyor, hiçbir işe
yaramıyor, onu çıkarsak da hiçbir kaybımız yok. “Çıkaralım.” demiyorum ama onu
düzeltelim.
Teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, virgülü kaldırırsak olur.
BAŞKAN – Buyurun.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Şimdi, efendim, Komisyon çalışmaları sırasında bir
ibareyi biz metinden çıkarmıştık yani o ibareyi çıkardığımız için, bu anlamda
bir anlam düşüklüğü meydana geldiğini kabul etmek mümkün. Oraya “insan
haklarına dayalı olarak” gibi bir ifade kullanırsak zannedersem anlamı
tamamlamış oluruz ama buradaki “dayalı” ile “saygılı” arasındaki farkı ifade
etmek için söylüyorum, daha vurucu olsun anlamında, insan haklarına dayandırmak
ve onun altını çizmek maksadıyla konmuş olan bir ifadedir, ibaredir, orada bir
yanlışlık yok. Yani isterseniz, bir redaksiyon yetkisiyle beraber, Başkanlık
bürokratlarının takdirine bırakalım onun yazımını.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Sayın Başkan, bir şey daha söyleyeyim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) - Sayın Başkan, yani cümle düşüklüğüne katılıyorum ama virgülü
kaldırırsak cümle tamamlanıyor. Sadece virgülün kalkması gerek, çünkü o zaman…
BAŞKAN – Şimdi, şöyle
yapalım mı, yani yine hep beraber başlanacak konuşulmaya: Ben, çok değerli grup
başkan vekilleri Sayın Bahçekapılı, Sayın Vural, Sayın Hamzaçebi’yi, Komisyon
Başkanını da -sayın bakanlar da arzu ederlerse gelebilirler- arkaya bir çay
içmeye davet edeyim.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 23.36
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Onuncu
Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, 276 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın tümünü oylarınıza sunacağım ancak Komisyonun bir düzeltme
talebi var.
Buyurun Sayın Komisyon.
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, biraz önce verilen arada grup başkan
vekili arkadaşlarla da yaptığımız görüşme neticesinde 1’inci maddedeki Sayın
Hamzaçebi’nin ifade etmiş olduğu “İnsan haklarına dayalı” ifadesinden sonra
gelen virgülün kaldırılması suretiyle maddenin daha anlamlı bir hâle geleceğini
düşünmekteyiz. Bu anlamda Meclis Başkanlığına redaksiyon yetkisi verilerek
tasarının oylanmasını teklif ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Hamzaçebi, kısa bir
söz talebiniz var, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim önerim üzerine bir
çözüm bulmak amacıyla biraz önce Sayın Başkan oturuma ara verdi ancak şimdi
Sayın Komisyon Sözcüsünün, Sayın Başkanın önerdiği çözüm amaca uygun bir çözüm
değildir. O çözümü ben doğru bulmuyorum. Bu kadar önemli bir kurumun “amaç”
maddesini yazarken herhangi bir hatanın, yanlışın olmaması gerekir, mükemmel
olması gerekir ifade yönünden. Yani mükemmeli aramayalım, “Böyle de olur.” deme
anlayışını ben doğru bulmuyorum. Şimdi, insan haklarına dayalı adalet anlayışı
içinde oluyor Sayın Başkanın önerdiği çözüm. Ben yine sizlerin hükûmetlerinin,
Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin 2006 ve 2011 yılında birini
yasalaştırdığı, diğeri komisyonda görüşülüp kabul edilen ama yasalaşmayan o
metinler içerisinde yer alan ifadeyi öneriyorum. Onlar diyor ki: “Adalet
anlayışı içinde insan haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden incelemek üzere veya adalet anlayışı içinde insan haklarına
bağlılık, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek üzere.” Gayet
düzgün ifadeler.
Şimdi “İnsan haklarına
dayalı adalet anlayışı.” deyince sanki insan haklarına dayalı olmayan bir
adalet anlayışı da var da, burada insan haklarına dayalı adalet anlayışı
yönünden inceleme yapacak. Bu kadar amatörce bir yazımla bu kanunu
yasalaştıracaksanız hayırlı olsun. Söyleyeceğim herhangi bir şey yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Tutanaklara geçmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 220
Kabul :
197
Ret :
23 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammet Bilal Macit Bayram Özçelik
İstanbul Burdur”
Böylece tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Şimdi, 3’üncü sırada yer
alan, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı ile Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın; Meslek Hastalıkları ve İşçi Sağlığı Kanun Teklifi ile Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı ile Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın; Meslek Hastalıkları ve İşçi Sağlığı Kanun
Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/605, 2/490) (S. Sayısı: 277) (xx)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 277 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci
maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen İdris Baluken,
Bingöl Milletvekili.
Buyurun Sayın Baluken.
BDP GRUBU ADINA İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şunu belirtmek
istiyorum ki şu anda ülkenin en önemli sorunlarından biri olan iş
cinayetleriyle ilgili, toplumsal beklentinin son derece yüksek olduğu bu konuda
bu saat itibarıyla görüşmelere başlanması ve halkın gözü önünden bu
konuşmaların, bu tartışmaların -deyim yerindeyse- kaçırılmasını anlamadığımızı
belirtmek istiyorum. Özellikle ülke gündeminde, iş cinayetleriyle ilgili
yaşanan işçi kayıpları son dönemde çok dramatik vakalar hâlinde giderek artış
seyri göstermekte. Bu nedenle, gerek burada yapılan tartışmaların sağlıklı
olması gerekse de halkımızın burada yapılan bütün tartışmalardan haberdar
olması için daha iyi bir planlamanın yapılması gerekirdi diye düşünüyorum.
Şimdi, uzun süredir çalışma
hayatıyla ilgili aslında AKP Hükûmetinin Ulusal İstihdam Stratejisi temelinde
yürüttüğü birtakım politikaların burada yasalar çerçevesinde, sermayeyi
önceleyen bir anlayışla devreye sokulmak istendiğini biliyoruz. Çalışma
hayatıyla ilgili önemli olan üç özneden,
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
277 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
endüstriyel demokraside var olan üç özneden,
sermaye, emek ve devlet olarak tasavvur edebileceğimiz üç özneden, devletin
emekten yana bir tavır alması gereken tüm koşullarda maalesef AKP Hükûmetinin
tersi uygulamalara imza attığını biliyoruz. Sermaye-emek denkleminde bugüne
kadar, gerek Toplu İş Yasası gerek 4688 sayılı Yasa ve diğer bütün ilgili
düzenlemelerin yapıldığı yasalarda sermayeyi kayıran ve emeğin üzerinde bir
tahakküm gücü oluşturan birtakım yasal düzenlemelerin buraya getirildiğini
biliyoruz. İşte, bu iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili genel zihniyetin de
yine bu çerçevede ele alındığını belirtmemiz gerekiyor.
İş sağlığı ve iş
güvenliğiyle ilgili aslında en önemli sorun, AKP’nin uyguladığı neoliberal politikalar neticesinde sendikasızlaştırma,
taşeronlaştırma, esnek ve güvencesiz çalıştırma ve bütün düzenlemelerin sermaye
lehine düzenlenmesiyle ilgili yapılan süreçlerin olduğunu tekrar belirtmek istiyoruz.
Emekten yana, emekçiden yana bütün düzenlemelerin dezavantajlı bir şekilde
yapılmasıyla beraber AKP Hükûmeti neoliberal
politikalar çerçevesinde bir yedek işsizler ordusunu da emekçiler üzerinde bir
tahakküm gücü, Demoklesin kılıcı gibi, deyim yerindeyse,
bir tehdit aracı olarak yedeğinde bulundurmaktadır.
Şimdi, burada kanunun
ilgili maddelerine veya içeriğine geçmeden önce bazı hatırlatmaları yapmamız
gerekiyor. Anayasa’mızın 2’nci maddesinde devletin sosyal devlet olma ilkesi
net bir şekilde tanımlanmış. Yine, 48’inci maddesinde özellikle iş güvenliğiyle
ilgili devletin görevleri net bir şekilde tanımlanmış ve belli bir çerçeveye
oturtulmuş. Aslında, anayasal ilkelerin tamamını izlediğimiz zaman demin
bahsettiğim noktadan, gerek çalışma hayatındaki çalışanların, emekçilerin
güvenliğini sağlama gerekse de özel sektörün emekçiler üzerindeki tahakkümünü
koruma noktasında devletin önemli birtakım yükümlülükler altında olduğunu
biliyoruz.
Yine, Anayasa Mahkemesinin
daha önce almış olduğu bazı kararlarda da emek-sermaye ilişkilerinde daha çok
güçsüzden yana, ezilenden yana bir tavır alması gerektiğiyle ilgili sosyal
devlet olma ilkesinin net bir şekilde vurgulandığını biliyoruz. Ancak, AKP’nin
uyguladığı neoliberal politikaların tamamına
baktığımız zaman genellikle ülkeye sıcak para akışı ve yabancı sermaye
girdisinin öncelenmesi, sosyal adalet ilkesinin de
çok fazla önemsenmemesi gibi bir pratikle karşı karşıyayız.
Bunu şuradan da çok rahat
söyleyebiliriz: Düzenlenmeye çalışılan yasalarla ortaya konmak istenen sosyal
adalet her geçen gün daha çok aşınmaktadır. Bu sosyal adaletin en önemli
göstergelerinden biri de gelir dağılımındaki adaletsizliklerdir. En zengin ve
en yoksul arasındaki makasın her geçen gün daha fazla açıldığını, daha fazla
derinleştiğini biliyoruz.
Yine yürürlüğe konulan
politikalarla özellikle en zengin kesimden alınmış olan vergilerde yüzde
5,7’lik gibi bir oran var iken asgari ücretle hayatını kazananlar için bu
oranın yüzde 15 olması yani en zengin kesime göre 3 kat daha fazla olması bu
sosyal devlet olma ilkesiyle ilgili çelişkiyi açıkça ortaya koymaktadır.
Tabii, Anayasa dışında
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de özellikle 22’nci ve 25’inci maddelerde
yine her bireyin, her vatandaşın sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve bunun
korunmasıyla ilgili devletin var olan görevlerinin hatırlatıldığı birtakım
uluslararası sözleşmelere tabi olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Bu çalışma alanıyla ilgili
ILO sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu ve Avrupa
Güvenlik Sözleşmesi ve benzeri pek çok uluslararası sözleşmelerde devlete
sosyal güvenlik, iş sağlığı, iş güvenliği açısından görev olarak belirlenmiş
birtakım ilkeler var.
Şimdi, bu kanunun içeriğine
baktığımız zaman iş sağlığı ve iş güvenliği olarak tanımlanan bir alanda bir
kere ekolojik bakışın hiçbir şekilde yasanın içeriğinde olmadığını görüyoruz.
Güvenlik, sağlık ve çevre denklemini iyi kuramamanın getirdiği bir sonuç olarak
değerlendiriyoruz.
Aslında bütün çalışma
hayatıyla ilgili düzenlemelerde temel olarak belirleyici olması gereken azami
kâr veya sermaye birikiminin öncelenmesi değil,
ekolojik bir yaklaşım içerisinde emekçilerden yana düzenlemelerin olması
gerekirdi. Ancak, bu yasanın içeriğine baktığımız zaman, daha çok iş sağlığı ve
iş güvenliği alanıyla ilgili mevcut durumu piyasa koşullarına açan ve
ticarileştiren bir anlayışın olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Burada
piyasaya açılmayı gösteren en iyi iki göstergeyi, özellikle iş yeri
güvenliğinden sorumlu uzmanların ve iş yeri hekimlerinin piyasa mekanizması
içerisinden seçilmesi ve yine bu alanda çalışanların, uzmanların ya da iş yeri
hekimlerinin eğitimleriyle ilgili süreçlerin de özel sektöre devredilmesinde
bulabiliriz.
İş sağlığı ve iş
güvenliğiyle ilgili yasa tasarısını görüştüğümüz bu zamanlarda, aslında
gayretleri olmasına rağmen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın da hızla bir
rekora doğru gittiğini belirtmek gerekiyor. Özellikle Bakanlığı süresince en
fazla işçi ölümlerinin yaşandığı Bakan olma yolunda gerçekten büyük bir
talihsizlik bulunmakta. Bakın, AKP İktidarının iktidara geldiği 2002 yılından
bugüne kadar 10.297 işçinin iş kazalarında veya toplumdaki hâkim
isimlendirmesiyle iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Alansal
olarak daha çok kömür madenleri, HES yapımları, tersaneler, imalat yerleri, kot
kumlama işleri ve inşaat yapımları işçi ölümlerinin gerçekleştiği alanlar iken,
özellikle AKP döneminde, demin bahsettiğim ekolojiyle ilgili kaygıların hiçbir
şekilde olmaması, insanı ve çevreyi merkeze sokan politikaların devreye
sokulmaması nedeniyle bu ölümlerin her geçen yıl daha fazla arttığını buradan
belirtmek gerekiyor. 2012 yılının sadece nisan ayında 87 işçi bu iş
cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Yine 2012 yılının ilk dört ayında 250 işçi iş
kazalarında yaşamını yitirmiştir.
AKP döneminde, değerli
milletvekilleri, sadece HES barajlarının yapımında ilk beş ayda 30’un üzerinde
işçi yaşamını yitirmiştir. Bakın, bu HES projeleriyle ilgili birkaç hususu
burada belirtmek istiyorum zihniyeti ortaya koymak açısından. İş güvenliği ve
iş sağlığıyla ilgili yasa tasarısı düzenlenirken önceliğin zihniyeti
değiştirmeyle ilgili problem olduğunu burada sizlerle paylaşmak açısından HES’lerle ilgili birtakım veriler vereceğim.
Bu HES projelerinin, AKP
Hükûmeti tarafından “özellikle enerji alanında dışa bağımlılığın azaltılması”
gibi bir gerekçeyle sürekli çevreyi talan eden ve gelecek nesillerin sağlıklı
koşulları pahasına işletilen bir süreç olduğunu belirtmek gerekiyor. AKP
Hükûmeti döneminde iki bine yakın, hatta iki binin üzerinde HES barajı yapılmış
ve önümüzdeki iki üç yıllık süre içerisinde de bir iki bin HES barajının daha
yapılması bir hedef olarak Hükûmet tarafından belirtilmiştir.
Bakın, tüm bu HES
projelerinin bugüne kadar Türkiye'deki enerji açığını karşılama yüzdesi yüzde 2
gibi son derece yetersiz bir rakamdır. Farz edelim ki iki bin yeni HES daha
yapıldığı zaman ortaya çıkacak dört bin HES’in enerji
ihtiyacını karşılama potansiyeli yüzde 5’i geçmiyor. Oysaki HES’lerle
ilgili bahsetmiş olduğumuz bu potansiyelin, sadece elektrik tellerinin, enerji
nakil tellerinin eski ve bakımsız olmasından ötürü yapılacak bir onarımda bile
çok daha fazla bir şekilde karşılandığını burada belirtmek gerekiyor. Yani
birtakım projeler devreye sokarken, genel olarak insanı ve çevreyi merkeze alan
uygulamaları eğer biz çok fazla düşünmezsek, onlar üzerinde çok fazla kafa
yormaz isek sonra da “Var olan ölümleri bu şekilde yasal düzenlemelerle
önleyebiliriz.” gibi bir algı yanılması içerisine gireriz.
Tabii, burada özellikle
kayıt dışı istihdamın yine iş kazaları ve bu iş cinayetlerinde önemli bir
faktör olduğunu belirtmek gerekiyor. Özellikle 2011 yılında yüzde 43’ten fazla
bir kayıt dışı çalışmanın olduğunu ve Hükûmetin bu konudaki politikalarının da
son derece yetersiz olduğunu belirtmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, iş
kazalarının önlenmesi, sadece ayrı bir yasanın çıkarılmasından geçmiyor. Tabii,
bunu, iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili ilk yasa olması itibarıyla önemsemek
gerekiyor. Ancak kapsam ve içerik olarak var olan sorunu gidermeye yönelik
birtakım uygulamaları beklemek gerekiyordu.
Şimdi, bakın, burada bir
yasal düzenleme yapılırken, aslında temel olarak şunların da yapılması
gerekirdi: İş güvenliğini sağlayacak bir teşkilat yapılanmasının geliştirilmesi
gerekirdi. İş güvenliğiyle ilgili bir kültürün, iş verenlerin iş sağlığı ve iş
güvenliğine yaklaşımının mutlaka masaya yatırılması gerekirdi. Özellikle iş
cinayetleriyle ilgili kamusal denetim yetersizliklerinin çok kapsamlı bir
şekilde değerlendirilmesi gerekiyordu. Ancak, burada, özellikle yapılan yasa
tasarısında bu hususların çok fazla önemsenmediği gibi bir durumla karşı
karşıyayız.
İşçi sağlığı ve iş
güvenliğinin toplumsal huzurda belirleyiciliğinin farkında olunmalı, Hükûmet
sosyal devlet ilkesi gereği ezilenlerin avantajına birtakım yaklaşımları açığa
çıkarmalıydı.
Bizim, iş sağlığı ve iş
güvenliği konusunda söylemek istediğimiz birtakım öneriler var. Bunlarla ilgili
algıları, zihniyeti değiştirmeden bu iş cinayetlerinin önüne geçmek mümkün
değildir diye düşünüyoruz. Özellikle, taşeronlaştırmanın ve esnek çalışmanın,
güvencesiz çalıştırmanın mutlaka önüne geçilmelidir. Sendikasızlaştırmanın
neredeyse bir politika hâlinde yürütülmesi, maalesef, bu konuda yaşanacak
acıların daha da büyüyeceğiyle ilgili kaygılarımızı her geçen gün
artırmaktadır. İşçi ölümleriyle ilgili kamusal denetimlerin mutlaka
sıklaştırılması ve etkin bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Yine, özellikle, iş sağlığı
olarak düzenlenen bu yasa tasarısında işçi sağlığıyla ilgili hususların özgün
olarak ele alınması gerekiyordu.
Tüm bu süreçlerin muhalefet
tarafından, işçi sendikaları ve meslek örgütleri tarafından ortaklaştırılarak,öneriler
dikkate alınarak komisyondan Genel Kurula getirilmesi gerekiyordu. Ancak,
maalesef, tasarı boyunca yürütülen süreçlerde bu hususların çok fazla dikkate
alınmadığını buradan tekrar belirtmemiz gerekiyor. Tabii bu iş cinayetleriyle
ilgili, özellikle yaşamını yitiren işçilerin ailelerine yönelik birtakım sosyal
düzenlemelerin mutlaka yapılmasının gerekliliğini belirtmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısının yine bazı önemli noktalarına değinmek istiyoruz. Özellikle
sertifika, akredite gibi süreçlerin tamamen merkezî bakanlığın yetkisinde ve
inisiyatifinde olması demokratik bir yaklaşım olmasa gerek diye düşünüyoruz.
Burada iş yeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlarının görev, yetki ve
yükümlülüklerinin tamamen piyasa koşullarına açılacak şekilde, ilgili meslek
örgütlerini devre dışı bırakacak şekilde işletilmesinin doğru olmadığını
belirtmek istiyoruz. Yine kanun tasarısındaki özellikle işten kaçınma hakkının
Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir şekilde ortaya konmadığını ve belirgin
bir şekilde muğlaklıkla geçiştirilmeye çalışıldığını belirtmek gerekiyor.
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyiyle ilgili kısım üzerinde ise, yine
sendikaların, meslek odalarının ve üniversitelerin özerk bir yapılanma
içerisinde, etkin bir şekilde devreye konulması gerekiyordu. Tabii, bütün
bunlarla ilgili son derece yetersizlikler içeren bir kanun tasarısından
bahsetmemiz gerekiyor.
Özellikle, yasa tasarısına
baktığımız zaman, 50’den daha az işçi çalıştıran iş yerlerinde iş sağlığı ve
güvenliği kurullarının kurulmasıyla ilgili, işçi sağlığı ve iş güvenliği
hizmetlerinin bütün iş yerleri ve tüm çalışanları kapsamasıyla ilgili yine
yetersizliklerin olduğunu belirtmek lazım.
Burada yasa tasarısının bir
diğer önemli noktası da iç hizmeti düzenleyen kısımla ilgilidir. Burada, Türk
Silahlı Kuvvetleri, kolluk kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatının eğitim,
operasyon, tatbikat ve benzeri birtakım uygulamalarında yaşanan iş kazalarına
hiç dokunulmamasının mutlaka takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle
Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde
“eğitim zayiatı” veya “yanlışlıkla ölüm”, “şüpheli asker ölümleri”
olarak belirtilen hususların mutlaka irdeleneceği bir düzenlemenin yapılması
gerekirdi. Sadece, bakın, 2012’nin Ocak ayının ilk on gününde 6 şüpheli asker
ölümü oldu. Yine 2012 yılının sadece ilk üç ayında 21 asker şüpheli bir şekilde
yaşamını yitirdi.
Yani kısacası, yapılan
yasal düzenleme, bahsettiğimiz noktada, sermayeyi önceleyen, emekçileri, emeğin
sermaye karşısında korunmasını çok fazla önemsemeyen ve yaşanan iş
cinayetleriyle ilgili, iş kazalarıyla ilgili süreçleri maalesef geriye
çeviremeyen bir uygulamayla karşı karşıya olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu
nedenle, toplumun iş cinayetleriyle ilgili büyük beklenti içerisinde olduğunu,
bu yasanın, deyim yerindeyse, bir hayal kırıklığı olduğunu belirtmek istiyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Başkan, bu Mecliste böyle bir yasa görüştürülmesinin, memlekete, yurttaşa,
halka hakaret etmekten başka bir anlamı yok.
BAŞKAN – Sayın Çetin, benim
değil, Başkanlığın değil, grupların meselesidir.
Teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Grupların değil, Meclis Başkanlığının ya da onun temsilcilerinin meselesidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, 22 tane şu anda…
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Çetin, lütfen Sayın Tanal…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, milletvekillerinin sağlığı yerinde değil, dinlenmeye çekildiler
herhâlde.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Vekillerimizin sağlığı yerinde değilse, eziyet etmeyin, işkence etmeyin o
vekillere.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, şu anda orada 22 tane bürokrat oturuyor, 5 tane AKP milletvekili
var.
İZZET ÇETİN (Ankara) – On
senede zor getirdiniz yasayı, 10 tane vekiliniz yok burada!
BAŞKAN – Sayın Ruhsar,
buyurun.
Müsaade edin hatip
konuşsun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir
dakika, Sayın Hatip konuşsun.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Yarının suyu mu çıktı?
BAŞKAN – Böyle bir usul var
mı Sayın Çetin? Hatip kürsüde bekliyor, lütfen…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Ama
bir bakın, Meclisin itibarı var. Bütün kurumları çökerttiniz.
BAŞKAN – Meclis
Başkanlığının meselesi değil ki grup başkanlarının ve grup başkan vekillerinin
meselesidir bu.
İZZET ÇETİN (Ankara) -
Büyük Millet Meclisinin hakkını, hukukunu korumak size aittir.
BAŞKAN – Lütfen oturur
musunuz.
Sayın Ruhsar, buyurun.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Hatipten çok özür diliyorum.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) – “Teşekkür ederim Sayın Sadık.” demeyi doğru bulmuyorum
size. Onun için bana “Sayın Ruhsar” demenizi bir samimiyet göstergesi olarak
kabul edip…
BAŞKAN – Dalgınlık
sebebiyle oldu, kusura bakmayın, kasıtlı değil.
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)
– Estağfurullah, “kasıt” demedim zaten, bir samimiyet göstergesi olarak kabul
ettim.
“Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri” diyebilmeyi bu tarafa bakarak da arzu ederdim ama çok sayılı
sayın milletvekili AKP’den de var. Hepinize hayırlı akşamlar.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bence
isim isim teşekkür edin, bu imkân bir daha bulunmaz.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Tabii ki. Zaman elverirse onu da yaparız.
Efendim, muhakkak ki şu
saatte ülkenin en önemli yasalarından biri olacağını düşündüğümüz iş sağlığı
kanununun görüşülüyor olması elbette hepimizi üzüyor çünkü bizler de bir
çalışanız ve bu çıkacak yasa bizler için de önemli olmalıydı ama nedense böyle
oldu. Ne yapalım, sonuçta ülkemizin bir yasası olacak diye sevinmekten başka
çaremiz yok.
Çalışma hayatıyla ilgili,
meslek hastalıkları başta olmak üzere, bütün kazalar ve onlara bağlantılı
hastalıklar, yaralanmalar, çalışma hayatındaki insanların bulundukları
risklerin önlenmesi veya azaltılması gibi bir kapsam içinde ele alınması
gerekirken, işi öncelikleyen, çalışanı ikincil plana
atan, adından bile bunu çok kolay anlayacağımız, İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Kanun Tasarısı sonuçta Genel Kurula geldi.
Çalışanın güvenliği
ülkemizde ilk kez 1969 yılında İSGÜM’ün ILO’yla
yaptığı sözleşmelerle mevzuatımızda yer almaya başlamış ancak hiçbir zaman
kendine ait bir yasası olmamış. Genel olarak bir yönetmelikle idare etmişiz
bugüne kadar ama yine de oldukça büyük bir duyarlılık kazanılmış.
Çalışanın sağlığının
korunması ve iş yerinin güvenli olması konusunda aslında toplumsal ödevlerimiz
olduğunu ifade eden uluslararası deklarasyonlar var.
Toplumsal sorumluluğumuz
derken işverenin, çalışanın ve devletin sorumluluklarından bahsediyorum.
İşverenin iş yeriyle ilgili önlem almak, eğitim ve bilgilendirme hizmetlerini
vermek gibi bir sorumluluğu olmakla beraber, çalışanın da önleyici, koruyucu
tedbirlere uymak ve dikkatli olmak gibi bir sorumluluğu var ama asıl sorumluluk
devlette. Devlet düzenlemeleri ve denetimi yapmakla yükümlü olduğu için,
sanıyorum, hangi yasayı, hangi mevzuatı koyarsak koyalım yönetemediğimiz hiçbir
şey bizim değildir.
Ama üzülerek ifade ediyorum
ki tasarıya baktığımızda sorunların çözülmeyeceğini, aksine daha karmaşık bir
hâle gelebileceğini görüyoruz. Örneğin bu yasayla beraber, iş güvenliği uzmanı
ve iş yeri hekimi zorunluluğu daha da altı çizilerek vurgulanıyor ama ben merak
ediyorum Sayın Bakan ya da ilgili, sorumlu bakanlık bürokratları, şu anda
ülkemizde kaç tane iş güvenliği uzmanı var, kaç tane iş yeri hekimimiz var?
Tahminlere göre aslında 4 bin kadar iş yeri hekimine, 2.500 kadar da iş
güvenliği uzmanına ihtiyacımız olduğuna dair ibareler var. Acaba bu kişileri
hangi süreçte yetiştirecekler ve mesleki olgunluklarına kavuşturacaklar ki bu
yasaya bu zorunluluğu koydular? Dolayısıyla, sayılarla bile baktığımızda bu
yasanın bir merhem olmayacağını, yalnızca bir pansuman olacağını düşünüyorum.
İş kazalarında Avrupa
1’incisi ve dünya 2’ncisiyiz. Gözümüz aydın, ülkemiz yine bir rekora doğru
gidiyor! İkinciliğimizde korkarım ki nüfusumuzla orantılı olmayan bir ülkeden
sonra geliyoruz, o yüzden ikincilik, yoksa birinci bile sayılabiliriz dünyada.
Yine, dünyada -gördüğünüz gibi- süperler ligindeyiz bu konuda da. Ama ben önce
bir konuda buradaki çok kısıtlı sayıdaki milletvekilimizin ve Sayın Bakanın
hafızasını tazelemek istiyorum. 2011 yılı Eylül ayında, biliyorsunuz, hep de
gururla ifade ediyor Çalışma Bakanlığı, 19’uncu Dünya İş Güvenliği Kongresine
ülkemiz ev sahipliği yaptı, İstanbul Deklarasyonu. Ama, hafızalarımızı biraz
daha yenilersek Maliye Bakanımızın 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ekinde sunduğu metnin 59 ve 60’ncı sayfalarında da şöyle bir ibare
var: “İş gücü maliyetlerinin azaltılması” başlığı altında Sayın Bakan bunu
yazılı olarak beyan etti ki “Sağlık merkezi açma ve doktor bulundurma
zorunluluğu iş yerlerinde esnetilmiştir” dedi. Bu esnetme korkarım ki aşağıya
doğru, yani biz her ne kadar iş güvenliği ve iş sağlığından söz ediyorsak da,
2012 yılında bütçeyle ilgili görüşmelerde iş yükünü azaltmak, bütçedeki yükü
azaltmak adına iş yerlerinde sağlık merkezi açma ve hekim bulundurma
zorunluluğunun kaldırılmaya çalışıldığına dair bir ibare var. İşte, bu cümle
bile sanıyorum tasarının amacının ve istatistiklerdeki yerimizi korumanın ne
anlama geldiğini ifade edecektir.
Türkiye’de kayıtlı işçi,
kayıtsız işçi oranlarını biliyoruz hepimiz ama kayıtlılar üzerinden yapılan bir
araştırmaya göre her 2 işçimizden 1’i iş kazasına uğruyor ve kayıtsız
işçilerimizdeki bu oran çok daha yüksek diye tahmin ediliyor, tahmin ediliyor
çünkü onlar yüzde 40’ları aşan oranlarda kayıt dışı çalışan işçilerimiz,
tahminden öte bir şey yapamıyoruz onlar için.
Ve 2008 yılında Seul’de bir deklarasyon imzalanmış, bizim Eylül 2011’deki
İstanbul Deklarasyonu’na gelmeden önce ve bu, Seul’deki
imzalanan deklarasyon İstanbul Deklarasyonu’nun da altyapısını oluşturuyor ve
diyor ki: “Kamuoyu farkındalığını artırmak ve insan hakları ile ekonomik
gelişme açısından işçi sağlığı ve güvenliğinin önemi vurgulanmalıdır.”
Deklarasyonda yer alan
birkaç madde var ama ben özellikle dikkat çeksin diye bir kısmını okumak
istiyorum, diyor ki: “İş yerlerinde sağlık ve güvenlikle ilgili yüksek
standartların desteklenmesi bir bütün olarak toplumun sorumluluğudur.” Ama biz
bu yasayı toplumla paylaşmadık diye hatırlıyorum ben. 2’nci maddede de diyor
ki: “İş kazası ve hastalıkların önlenmesinin birincil önceliğe sahip olduğu bir
sistem yaratılmalıdır.” Yani “Önceliğimiz iş kazası ve iş hastalıklarını
önlemek olmalıdır, işi değil.” diye anlaşılıyor bu cümleden ve sonra diyor ki:
“Hükûmetler şunları yapmalıdır: Ulusal bir önleyici sağlık ve güvenlik
kültürünün yaratılması ve geliştirilmesi için sürekli eylemler
gerçekleştirilmelidir. Çalışanların sağlık ve güvenliğini korumak amacıyla
güçlü ve etkin bir iş denetimi sistemini de içerecek şekilde tam ve uygun
sağlık ve güvenlik standartlarını yürürlüğe koymak hükûmetlerin görevidir.”
Özetle bu deklarasyon bize
toplumsal bir ortak sorumluluk yüklüyor ve önceliğin sadece iş kazalarının
önlenmesine değil çalışanların iyilik ve refahının arttırılacağı bir kültürel
altyapının oluşturulmasına sevk ediyor. Peki, “Çalışanların iyilik ve refahını
arttırmak.” diyoruz da Türkiye’deki çalışanlar ne kadar iyi ve refah içindeler?
Kayıtlı çalışanlarımızın yüzde 71’i “Mutsuzum.” demiş. Deklarasyonla bir kez
daha açıkça vurgulanan olgu sağlıklı ve güvenli çalışma hakkının en temel insan
hakkı olduğuna dair.
Peki, bu kadar Seul
Deklarasyonu’nu niye anlattım ben? Çünkü Çalışma Bakanlığımız 2011 yılının
Eylül ayında yaptığı 19’uncu, İstanbul Deklarasyonu’nda da neticelenen
toplantıyı hep övünçle ifade ediyor. Oysa bu İstanbul Deklarasyonu şunu diyor:
“Seul’u kabul ederek onun üzerine şunları söylemeliyiz.” diye geçiyor.
Dünya çapında önleyici iş
sağlığı ve güvenliği kültürünü geliştirme konusunda liderlik etmeyi ve iş
sağlığı ve güvenliğine ulusal ve bölgesel gündemlerde önemle yer vermeyi
taahhüt ediyoruz biz İstanbul Deklarasyonu imzalamış bir ülkenin insanları ve
milletvekilleri olarak ve bunu bir toplumsal sorumluluk olarak kabul edip
çalışma bakanlarına da bir sorumluluk veriyor İstanbul Deklarasyonu Sayın
Bakan, hatırlayacaksınız. Diyor ki: “Çalışma bakanları ulusal gündemlerinde
önceliğin iş sağlığı ve güvenliğine verilmesini sağlayarak, sürekli bu zeminde
çalışma harcar.”
Ben sanıyorum ki Çalışma
Bakanımız, hani bazen maç seyrederken yapılır ya, “ters büyü” diye, ondan
yapıyor ulusal basında yer alması için. Ulusal basınımızda sürekli iş kazaları
var efendim. Hakikaten sizin ikinci döneminiz sanıyorum bu Çalışma Bakanlığı,
bir rekora gidiyorsunuz.
Ben ocak ayından itibaren
dikkat çekici birkaç kazayı sizinle paylaşmak istiyorum, niye ocak ayını
aldığımı da şimdi söyleyeceğim.
Ocak ayı içerisinde toplam
119 iş kazası olmuş ve bunlarda 62 kişi yaşamını kaybetmiş. Yalnızca ocak
ayından bahsediyorum ve ocak ayındaki bu kazalar en çok hangi illerimizde olmuş
diye bir sıralama yapıldığında, 2’nci sırada en çok iş kazası olan ilimiz
Şanlıurfa. Evet, ocak ayı için böyle efendim.
Ve ocak ayı içerisinde,
ortalamasını aldığımızda her gün başına yalnızca basın üzerinden yapılan bir
taramada günde 4 adet iş kazası meydana gelmiş. Bunlar resmî veri değil,
yalnızca basın üzerinden yapılan taramalar, kaydedilmemiş, bildirilmemiş iş
kazaları buna dâhil değil.
Şubat ayında birçoğunuzun
çok iyi hatırlayacağı bir kaza var. Adana Gökdere HES derivasyon tünelinin
patlaması. İşte, bu patlamadan önce -ki 11 işçi orada hayatını kaybetti
biliyorsunuz- bu işçilerimiz işvereni uyarmışlar “Su sızıntısı var.” diye,
işverenin cevabı şu: “O su balıklar için.” Ee, tabii,
büyük balık küçük balığı yuttuğundan o balıkların kim olduğu herhâlde
anlaşılıyordur.
Şubat ayında meydana gelen toplam kazalar içinde, basın
üzerinden yapılan bir taramada, 42 işçimizin öldüğünü ben fark ettim ve
açıkçası bu, basında yapılan bir taramayla fark ediliyorsa sanıyorum,
bildirilmeyenleri düşündüğümüzde çok yüksek sayıda vefat var.
Enteresan olanı şu: Şubat ayında
basına baktığınızda sağlıkta şiddet vakalarının çok arttığını görüyoruz ve
sağlıktaki bu şiddet vakaları o kadar çok artmış ki, o dönemde siyasi partiler,
farklı gruplar sağlıkta şiddet konuşulsun diye Meclis araştırma önergeleri
vermiş ama henüz Hükûmetten hiçbir cevap gelmemiş.
Mart ayında bir kaza daha
var, yine 11 kişi vefat etti. Sizler de hatırlayacaksınız, çadır yangını, hani AVM çadırı, Esenyurt.
Mart ayında da -yine basın üzerinden- 59 işçi ölümü, 185 yaralanma var.
Enteresan olan şu: Bu ilk
üç aydaki bütün yaralanma ve ölümlere baktığınızda en çok iş kazası inşaat
sektöründe görülüyor. Kentsel Dönüşüm Yasası bu Meclisten çıktı. Az önce
Şehircilik Bakanı da buradaydı, ben keşke kendisi de olabilseydi diye
düşünüyorum. Tam da kentsel dönüşüm yapılacağı zaman inşaat sektöründe bu kadar
çok kazanın ve ölümlerin olması sanıyorum Bakanlık için de ilginçtir.
Nisan ayında meydana gelen
iş kazalarında bizim hesaplamalarımıza göre minimum 87 işçimiz hayatını
kaybetmiş, 244 kişinin de yaralandığını tespit ettik. Peki, bu yaralıların akıbeti nedir derseniz, biz o
konuda bir bilgiye sahip değiliz.
Nisan ayında, yine bir
hidroelektrik santral kazasında üç saat boyunca yardım bekleyen enerji
işçileri, biliyorsunuz, donarak öldü ve bunları biz bir amatör kameranın
tespitleriyle de izledik. İşte orada Vali Bey’in şöyle bir cümlesi var:
“Aslında biz zamanında ulaştık ama zaman derken zaman şudur: Bizim
gidebileceğimiz zaman.” Biz iş kazalarına bizim erişebileceğimiz zaman ve mekân
diye bakıyorsak bu yasa bize çok bir şey getirmeyecektir.
“Tuzla’da nisan ayındaki
patlamada 2 işçi ölmüş.” diye bir not görünce Tuzla’da ne kadar zamandır neler
olmuş diye baktım. 2008’den bu yana Tuzla’da 147 tane ölüm gerçekleştiğine dair
bir not var Sayın Bakan.
İşte, az önce söylediğim bu
Şubat ayında artan sağlıkta şiddet olayları, nisan ayında meslektaşımız Doktor
Ersin Arslan’ın bıçaklanmak suretiyle aramızdan ayrılışıyla Hükûmetiniz
tarafından ses geldi “Evet, Meclis bu konuyu araştırsın.” diye. İlla birisinin
ölmesi mi gerekiyordu? Eğer öyleyse, sırf ocak ayından şu yana, saydığım
ölümlerden sonra, iş kazaları için hiçbir araştırma yapılmadı Mecliste.
Ve Sayın Çelik, o sırada,
kendisine sorulan bir soruya nisan ayında şöyle bir cevap vermiş: “2003
yılından bu yana 44 ölümlü iş kazasını soruşturduk.” Sayın Bakan, Nisan 2012’de
“2003’ten bu yana, 44 ölümlü iş kazası soruşturduk.” diyorsunuz. Ben, neredeyse
ocak ayından bu yana, size, her ay en az 44 kişinin ölümünden söz ediyorum
çünkü yeterli denetim mekanizması yok ülkemizde. Yönetimin dört –biliyorsunuz-
bileşeni var yani bir hedefiniz olacak, bir planınız, bir örgütünüz ve bir
denetiminiz. Biz istediğimiz yasayı çıkaralım, denetleyemediğimiz hiçbir düzen
bizim değil. Siz, 2003’ten bu yana yalnızca 44 tane ölümlü iş kazasını
soruşturabilmiş bir Bakanlığın Bakanı olarak çıkaracağınız yasayla ne kadar bu
işi götürebileceksiniz, açıkçası anlayabilmiş değiliz.
Ve mayıs ayı. Mayıs ayında da 69 işçimiz
hayatını kaybetmiş, 372 yaralı olmuş ama yaralıların akıbeti bizce meçhul. Ve
daha enteresanı var mayıs ayında. Çalıştığı kebapçı dükkânında kıyma makinesine
elini kaptıran ilkokul öğrencisi yaralanmış. Bunu neden söyledim? Bu ilköğretim
öğrencisi mayıs ayında elini kaptırmış, akıbeti çok dramatik olmuş ama… Sayın
Bakan, siz Uluslararası Çalışma Konferansı’ndaydınız bildiğim kadarıyla geçen
hafta 10-13 Haziran arası ve o arada 12 Haziran Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü
geçti. İşte, bu Mücadele Günü’yle ilgili ben sizin bir açıklamanızı çok merakla
bekledim ama ne özel sitenizde böyle bir not vardı ne Bakanlık sitenizde. Siz
Uluslararası Çalışma Konferansı’ndayken 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle
Mücadele Günü’yle ilgilenen bir bakanlık vardı ülkemizde, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı. Sanıyorum çocuk işçiliği konusunu onlara devrettiniz
diye düşündüm. Ama bu, ülkemizde konuşulması gereken bir durum çünkü Türkiye,
tahminlere göre, 1 milyon çocuğunun çalıştığı bir ülke ve bu çocukların 600
binden fazlasının ağır işçi olarak çalıştığı da notlar arasında.
Haziran ayındaki iş kazaları
daha çok eğitim sektöründekileri vurmuş. Öğretmenler darp edilmiş,
öğretmenlerin kolları kırılmış, öğretmenler farklı farklı muamelelere maruz
kalmış ama basına da kötü etki yapmış haziran ayı. Anadolu Ajansı muhabirleri
demiş ki: “Arap Baharı’ndan ötürü kaçırılma, rehin
alınma riskimiz var, bu bizim bir meslek problemimiz.” Daha ötesi, Kanal D
çalışanlarından 2 kişi hayatını kaybetti biliyorsunuz haziran ayında. Bütün
bunları şunun için sayıyorum: Sizin imzaladığınız İstanbul Deklarasyonu’yla
beraber bir sorumluluğunuz olduğu bir gerçek. Bu, size Çalışma Bakanı olarak
ulusal gündemde önceliğin iş sağlığına verilmesi sorumluluğu yüklüyor. Eğer
tersten bir büyü yapmıyorsanız, bu olumsuz örneklerle iş sağlığı ve iş
güvenliğini gündemde tutmaya çalışmıyorsanız o zaman durum sizin kontrolünüzden
çıkmış demektir. 2003’ten bu yana yalnızca kırk dört tane ölümlü kazayı
soruşturabilmişseniz Sayın Bakan, bence iş sağlığı, iş güvenliği konusunda çok
fazla denetçiye, çok fazla uzmana ihtiyacınız var.
Tabii ki bu yasa bu
Meclisten çıkacaktır, şu anda sayı yeterli olmasa da biraz sonra arkadaşlar
salona gireceklerdir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sadece oylama için!
RUHSAR DEMİREL (Devamla) –
Burada ne konuştuğumuzu, neyi önemsediğimizi, neyin önemli olduğunu ifade
etmeye çalıştığımızı da hiç bilmeden bence ve işin en acı tarafı da bu. Çünkü
biz hep zannediyoruz ki masanın bu tarafındayız. Aslında bizler de bir
çalışanız ve zaman zaman bazı arkadaşlar dile getiriyor “Yoğun çalışma
saatleri, dikkatimiz dağılıyor, sağlıksız koşullarda çalışıyoruz.” diye.
Hepimiz masanın bu tarafında durmayacağız. Mesela ben bir hekimim ama aynı
zamanda şunu söylüyorum: “Ben de bir hasta adayıyım.” Yalnızca hekim olmak
yetmiyor, yalnızca milletvekili olmamız bizi çalışan olmaktan alıkoymuyor. Ben
çalışan sağlığının hepimiz için önemli olduğunu düşünüyorum. Ne İstanbul ne
Seul Deklarasyon’u, gerçekten bu bir toplumsal
sorumluluk ve hepimizin üzerine düşenler var. Bu saatte veya başka bir saatte
bu konuyu, dünyanın bu kadar önemsediği, ülkemiz için de ilk defa çıkacak bir
yasa olarak altı çizilen bu yasayı konuşmak bence burada bulunan bütün
milletvekillerinin konuşmasalar da dinlemek adına sorumlulukları olmalıydı.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz böyle bir yasayı aslında istiyorduk; “iş sağlığı”, “işçi
güvenliği”, “işçi sağlığı”, bütün bu kavramların içinde yer aldığı bir yasayı
elbette biz de istiyorduk ama bu şekilde değil. İşin önceliklendiği
değil, çalışanın önceliklendiği bir yasayı, “çalışan
sağlığı ve iş güvenliği” adı altında bir yasayı biz de çok arzu ediyorduk. Ama
sizlerin çoğunluk oylarınızla geçeceğine emin olduğumuz bu yasa için şimdiden
herkese hayırlı olsun diyorum. Ama
oylarınızı verirken vicdanlarınızda şu muhasebeyi de yapın: Bütün konuşmaları
dinlemeyeceksiniz, onu biliyorum ama bu yasa bir gün gelip dönüp bumerang gibi
sizleri veya bir yakınınızı da bulacak. İşte o zaman vicdanınız çok sızlayacak
diye düşünüyorum ve bu yasanın şimdiden memlekete hayırlı olmasını diliyorum.
İyi akşamlar. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Demirel.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Başkan, kâtiplerin hepsi AKP’den, Meclis kâtiplerinin tamamı bir partiden
yani biraz bazı şeylere dikkat edin.
BAŞKAN – Buyurun.
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, varsa buradaki milletvekilleri;
duyurabildiğimiz kadar çok önemli bir yasayı dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir
meclisinde bu yaklaşımla tartışan ve böylesi bir önemli yasayı da Meclisinden
geçiren bir Meclisin daha dünya tarihinde olmayacağının bir tespitiyle
sözlerime başlamak istiyorum. Yüce Meclisteki, burada bizi dinleyen, duyarlı
olan milletvekillerimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yakın zamana şöyle bir göz
atalım: Kahramanmaraş’ta kot kumlama fabrikasında meydana gelen patlamada 4
işçi öldü, 9 işçi yaralandı.
Elâzığ’da meydana gelen iş
kazasında 5 işçi öldü.
İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bir AVM inşaatında çalışan 11 işçi
inşaat alanı yakınında uyudukları çadırda yanarak can verdi.
24 Şubatta Adana Kozan’da
baraj inşaatı sırasında baraj kapağının patlaması sonucu ölen 10 işçiden
bazılarının cesedi henüz bulunamadı.
Geçen yıl 3 Şubatta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi’nde patlayan oksijen tüpü
nedeniyle 20 işçi iş cinayetine kurban gitmiştir.
11 Şubat 2011’de,
Kahramanmaraş Afşin ilçesinde kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi yaşamını yitirmiş, 9’unun cesedine
koskoca devlet hâlâ ulaşamamıştır. Arkadaşlarımızın cenazeleri hâlâ toprak
altından çıkarılamadı, çalıştıkları iş yeri kendilerine mezar oldu.
31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir iş yerinde meydana gelen patlama
sonucu 23 işçinin ölümünden sorumlular hâlâ cezalandırılmış değil.
Tuzla tersanelerinde üst
üste yaşanan ve sonu gelmeyen işçi ölümleri hafızalardan silinmedi.
Madenlerdeki iş kazaları
hız kesmeden devam ediyor. Zonguldak’ta, Edirne’de, Balıkesir’deki madenlerde
yaşanan iş cinayetleri, yerin yüzlerce metre altında bu ülke insanları için
canlarını riske atarak çalışan madencilerimizin yaşadığı yüzlerce ölümlü iş
kazalarından sadece bazıları.
İşçiler ölüyor; geride
kalanları, eşleri, çocukları yetim kalıyor, yoksun kalıyor, aç kalıyor. Ne
yazık ki bu ülkenin Başbakanı, madenlerde yaşanan cinayetleri işçilerin kendi
kaderi olarak sunabiliyor. Yine, dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer “Güzel
öldüler.” diyebiliyor. “Kader, mukadderat” gibi söylemlerle işçi ölümleri
normalleştiriliyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, “Çarklar susmasın, ekonomi
sıkıntıya girmesin.” diyorlar. İnsanın yaşamı ucuzlaşıyor, insan
değersizleşiyor.
Peki, değerli olan ne? Bu
toplumda yaşayan bütün insanlara karşı öncelikle bir sorumluluğumuz var, yaşam
hakkını savunmak. Yaşam hakkının bir ayrılmaz parçası da sağlıklı bir şekilde
çalışmanın sağlanmasıdır. Burada üzerinde önemle durulması gereken nokta,
güvenli ve risksiz bir ortamda çalışma çabasının yaşamın her alanında var
olduğunun bilincine varmaktır. Yani güvenlik, evde, okulda, iş yerinde, seyahat
sırasında, yürürken her an varlığının hissettirilmesi gereken bir ihtiyaçtır.
İş yerinde bu güvenlik alanları en titiz biçimde sağlanmalıdır.
Uluslararası Çalışma Örgütü
ve Dünya Sağlık Örgütü 1950 yılında işçi sağlığı ve iş güvenliğinin tanımını
şöyle yapmıştır: “Tüm mesleklerde işçilerin bedensel, ruhsal, sosyal iyilik
durumlarını en üst düzeye ulaştırmak, bu düzeyde sürdürmek, işçilerin çalışma
koşulları yüzünden sağlıklarının bozulmasını önlemek, işçileri çalışmaları
sırasında sağlığa aykırı etmenlerden oluşan tehlikelerden korumak, işçileri
fizyolojik ve psikolojik durumlarına en uygun mesleksel ortamlarda yerleştirmek
ve bu durumlarını sürdürmek, özet olarak, işin insana ve her insanın kendi
işine uyumunu sağlamak.
Ayrıca, bu tanımla,
çalışanların sadece fiziksel değil, ruhsal ve sosyal anlamda da
iyileştirmelerini hedeflemektedir ancak bu iyileştirme, çalışanların sağlık ve
güvenliklerinin belli bir düzeye getirilmesini değil, çalışanların sağlığının
sürekli olarak çok daha iyiye götürülmesi anlamına gelmektedir. İşçi sağlığı ve
güvenliğinde çalışanların çalışma yaşamı ve çalışma koşulları birbirinden
ayrılamaz. İşçinin çalışma yaşamı onun iş yeri dışındaki yaşamını etkileyeceği
gibi, dışarıdaki yaşamı onun iş yerindeki yaşamını da etkileyecektir. Ancak, ne
yazık ki ileri demokrasimizde bu tanımlamada yer alan işçi sağlığı ve güvenliği
yıllardır ihmal edilmiş, göstermelik düzenlemelerle geçiştirilmiş, kanuni bir
düzenleme ne yazık ki yapılamamıştır. Sanayileşme ve kalkınma bedeli, asla iyi
eğitilmemiş, yeterli derecede beslenemeyen, iş kazalarından ve meslek
hastalıklarından gereği gibi korunamayan, işsiz kalmak ve işini kaybetme
korkusu yaşayan, örgütlenmeleri engellenen, sosyal güvenliğinden endişe duyan
bir çalışan kesim yaratmak olmamalıdır.
Kısacası, insanın refahı,
mutluluğu, sağlığı ve güvenliğinden ödün veren bir sanayileşme ve kalkınma
anlayışı benimsenemez. Gelişmiş ülkeler yasal düzenlemelerle, toplumsal eğitim
ve bilinçlendirmeyle sorunun çözümü yönünde oldukça mesafe katederken
bizim gibi ülkelerde bu yara kanamaya devam etmektedir. ILO kaynaklarına göre
her yıl 1,5 milyon kadın ve erkek iş kazaları ve meslek hastalıkları
dolayısıyla hayatını kaybetmektedir. Yine aynı kaynaklara göre her yıl 250
milyon insan iş kazaları, 160 milyon insan ise meslek hastalıkları sonucu
ortaya çıkan zararlara maruz kalmaktadır. Türkiye, ölümlü iş kazalarında
dünyada 3’üncü sırada yer alıyor. Resmî istatistiklere göre her geçen yıl iş
kazaları nedeniyle ölümler artıyor. Özellikle son on yılda iş kazaları
nedeniyle toplam 10.723 işçi, her yıl ortalama 1.072 işçi ölmüştür. Türkiye’de
her gün 4 işçi iş kazaları nedeniyle ölüyor ve ne yazık ki önlem alınamıyor.
Meslek hastalıklarında ise
durum daha da vahimdir. Türkiye’de resmî istatistiklere göre meslek
hastalıkları az görülmektedir. Dünyada iş kazaları oranı yüzde 44, meslek
hastalıkları oranı yüzde 56 iken, Türkiye’de iş kazaları oranının 99,3, meslek
hastalıklarının ise binde 7 olması çok açık bir çelişki oluşturmaktadır. Gerçek
şudur: Meslek hastalıklarını kayda bile almıyoruz. İşçilerin işlerinden
kaynaklanan hastalıkları meslek hastalıkları sayılmıyor. Sebep, parasal
yükümlülükler ortaya çıkmasın.
Son yıllarda yoğunlaşan
taşeronluk zinciri iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Kayıt dışı
çalışmanın kayıt altına alınma süreci bir an önce tamamlanmadan işçi sağlığı ve
iş güvenliği konusunda cinayetler devam edecektir. Türkiye açısından
çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması ve geliştirilmesi için etkin
önlemler alınması ve özel bir yasa çıkarılması gerektiği sürekli olarak
yenilenmesine rağmen AKP İktidarında bırakınız özel bir yasanın çıkarılmasını,
iş sağlığı ve güvenliği açısından geri bir gidiş söz konusu olmuştur.
İşçi sağlığı ve güvenliği
tüzüğü yürürlükten kaldırılmış, yerine çıkarılan yönetmeliklerde ise asıl amaç
işçinin sağlığının ve güvenliğinin korunmasından ziyade işletmelerin korunması
olmuştur. İş yeri hekimliği ve iş güvenliğine yönelik mühendislerin görevleri ticaretleştirilmiş, piyasalaştırılmış, bu tür görevlilerin
mesleki bağımsızlığı yok edilmiştir. Örneğin Tuzla’da göz göre göre işçi
sağlığı ve iş güvenliği kuralları hiçe sayılarak ucuz, kuralsız ve güvencesiz
işçi çalıştırmanın sonucu iş cinayetleri yaşanıyor. Bu cinayetler işçi sağlığı
ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesi ile denetim ve
yaptırım eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Aynı şekilde madenlerde ve
inşaat sektöründe iş kazalarında Türkiye birçok ülkeden açık ara önde gitmekte
ve her türlü önlem alınamamaktadır. Çalışma Bakanlığı önlem almak yerine iş
müfettişlerinin iş yerlerine giderek denetlemesine dair sistemi kaldırıyor ve
yerine iş verenin çağrılmasına yönelik bir uygulama başlatıyor.
Bu tablonun en önemli
nedeni, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş verenlerin ezici çoğunluğu
tarafından bir maliyet unsuru olarak ele alınması, kurallara uyulmaması ve iş
yerlerine sendika sokulmaması, iş yerlerinin denetlenmemesidir.
Uzun yıllar işçi
kıyımlarına göz yuman Hükûmet, sonunda AB uyum projeleri çerçevesinde bu yasayı
gündeme almaya bir nevi mecbur kaldı. Öncelikli olan insan hayatı değildi. Yine
öncelikli olan Avrupa Birliği normlarına göstermelik de olsa uyum
gösterebilmekti. Niyet ne olursa olsun işçi sağlığı ve güvenliği sayısız işçi
kıyımının yaşandığı ülkemizde bizler için çok önemli bir umut kaynağı idi. Gel
gör ki 2005 yılında başlayan bu yasa serüveni 2012 yılına kadar âdeta
süründürüldü. Bu süreçte binlerce işçi inşaatlarda, fabrikada, gemi
inşaatlarında, tersanelerde, maden ocaklarında yaşamını yitirdi, binlerce ocak
söndü. 2012 yılına gelene kadar evrim geçiren yasa tasarısının adı ilk önce
“İşçi Sağlığı, Güvenliği” iken, karşımıza çıkan yeni tasarıda “İş Sağlığı ve Güvenliği”ne dönüştü. Sadece bu isim değişikliği bile
öncelikli olanın insan yaşamı olmadığını gözler önüne seriyor.
Peki, insan hayatının en son
gözetildiği bu yasa bize neler getirecek, işçi ölümleri duracak mı? Hayır
değerli arkadaşlar, ölümler durmayacak. Yasa bu hâliyle iş kazalarını
önlemekten uzak, sorumluluğu işverenden çok işçilere ve iş güvenliği
şirketlerine devreder durumdadır. Beğenmediğimiz, eksik, yanlış dediğimiz
mevcut yasal haklar ve yükümlülükler bile geri götürülmektedir. İşçilerin en
temel haklarını, grev hakkını, yaşam hakkını, sendikalaşma hakkını elinden alan
bu sistemin sağlık ve güvenliği ne derece güvenli kılacağı şüphelidir.
Tasarı ile işçiye “iki yıl
daha ölme, dayan” deniliyor. Yasanın yürürlük maddesinin az tehlikeli iş
yerlerinde üç yıl, diğer iş yerlerinde iki yıl ertelenmesiyle ölümlü kazaların
devam etmesine onay verilmiştir. Tasarının bu hâliyle yasalaşması ölümlü iş
kazalarının büyük çoğunluğunun yaşandığı iş yerlerinde “ölümler devam etsin” ya
da işçilere “iki yıl daha ölmemek için dayansın” demek anlamına geliyor.
İşçi sağlığı şirketlerine
emanet edilen bir yasa. Tasarı, işçi sağlığı ve güvenliğini piyasalaştıran, iş
yerlerinde yerine getirilecek mühendislik, hekimlik hizmetlerini esas olarak
piyasaya yaptıran, eğitimlerin de anlaşılmaz biçimde sektör yaratma konusu
yapıldığı bir hâl almıştır. Devlet, işveren, çalışanlar ve sendikaları, iş
güvenliği mühendisleri ve iş yeri hekimlerinden oluşan bir yapı
oluşturulmalıdır. Bu dört unsurun doğru kurgulanması ve güvenlik meselesinin
bir kültür biçimi hâline getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yasa
çıkarmakla işçi ölümleri son bulmayacaktır.
Tasarı, işveren sorumluluğunu
tamamen ortadan kaldırarak tüm sorumluluğu, neredeyse kazayı, iş cinayetini
yaşayan ve kısıtlı imkânlarla yetki olmamaksızın ve
iş güvencesiz çalışan mühendis, teknik eleman ve hekimlerin sırtına
yıkmaktadır. Özetle, bu serüvenin sonunda Hükûmet tasarıyla, sermaye, devlet,
AB ile uyum sürecinin gereğini yapmanın huzurunu da yaşamak istiyor. Buradan
sormak istiyorum: Bu üçgenin içinde insan nerede duruyor, her gün yaşanan işçi
ölümleri nerede duruyor? Neden tek bir yetkili çıkıp da hesap vermiyor? Yoksula,
işçiye, ölümü reva mı görülüyor? Bu pervasızlık, bu vurdumduymazlık artık son
bulmayacak mı? Hukukunuz, adaletiniz işlemiyor, yasalarınız çare olmuyor. Peki,
vicdanınıza ne oldu, o da mı yok oldu? Ben burada konuşurken daha kim bilir kaç
işçi evine ekmek götürürken yaşamını yitirdi. Vazgeçtik yasalardan, biraz olsun
vicdanınıza bakın.
Günlerce komisyonlarda bir
tek önerimiz kabul edilsin diye mücadele verdik. Tüm mücadelelere rağmen tek
bir önerimiz kabul edilmedi. Önerilerimizin hepsi işçiyi daha fazla korumaya
yönelikti, hepsi insani ve yaşamı savunmaya yönelikti. Burada yine vereceğiz.
Bu sefer vicdanlarınızla bu önergeleri değerlendirmenizi istiyoruz.
Şimdi size birkaç örnek
vermek istiyorum: İş kazası ve meslek hastalıklarının yoğun olarak yaşandığı ülkemizde bu konuya
geniş bir bakış açısıyla yaklaşabilecek bir ulusal iş sağlığı ve güvenliği
konseyi kurulmasını önerdik. Bu konseyin etkin bir şekilde faaliyet
gösterebilmesi için özerk bir yapının bulunması, aldığı kararların etkili
olabilmesi ve bileşimin demokratik katılıma olanak verecek şekilde belirlenmesi
gerektiğini düşündük. Birçok sorunu çözecek bu konsey önerimiz de ne yazık ki
reddedildi. Tasarı, iş güvencesinin olmadığı bir ülkede iş yeri hekimi, iş
güvenliği uzmanı ve işçi ile emekçilere işvereni Bakanlığa şikâyet etme hakkını
veriyor. Tasarıda geçen işçi ve emekçinin çalışmaktan kaçınma…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla)
- Sayın Başkan, bir iki dakika rica
edebilir miyim?
BAŞKAN – Usulümüz değil,
kusura kalmayın Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Sonra tamamlamak üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Vural.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclisin atık su gideri
inşaatında göçük olduğuna ve Nadir Kekilli adlı işçinin göçük altında kaldığına
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, efendim, gerçekten önemli bir konuyu görüşüyoruz ama bir ibretlik
husus: Şu anda, biz bu yasayı görüşürken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin atık
su gideri yapılan inşaatında göçük olmuş ve Nadir Kekilli göçük altında şu
anda. Bundan ibret alınmasını, bu insanların hayatının korunması için bu
kanunun ibretlik olarak, değerli milletvekillerinden onları düşünerek
geçirilmesi gerektiğini istirham ediyorum. Bu konuda, partilerden, hiç olmazsa
komisyon üyesi arkadaşlarımızın şu anda buradan bu göçüğün altında olan
vatandaşımızın yanına gitmesi konusunda partilerimizden birer milletvekili
arkadaşın bu olaya muttali olmalarını, bu konuda partilere çağrımızı yapmayı
ifade etmek için söz aldım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Biz de geçmiş olsun
dileklerimizi bildiriyoruz.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Biz burada konuşurken “Birisi ölecek.” dedik biraz önce Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet,
Sayın Çelebi demişti.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı ile Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın; Meslek Hastalıkları ve İşçi Sağlığı Kanun
Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/605, 2/490) (S. Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Mehmet Domaç, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Domaç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, son on yılda önemli dönüşüm göstermiştir, dinamizmiyle sanayisi,
ekonomisi gelişmiş, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi konumuna yükselmiştir.
Türkiye, gelişmiş ekonomilerin krizlerle boğuştuğu bu dönemde gelişimi ve
istikrarlı büyümesiyle dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmektedir. Çalışma
hayatında işverenlerin uluslararası pazarda rekabet gücünün artması, diğer
yandan çalışanların sağlığının ve güvenliğinin sağlanması sürdürülebilir ve
sağlıklı bir ekonomik büyüme için vazgeçilmezdir. Türkiye'nin hızlı gelişimi ve
dünyanın lider ülkeleri arasına girmesine rağmen, iş sağlığı ve güvenliği
alanında gelişmiş ülkelere kıyasla eksikliğimiz olduğu hepimizin farkında
olduğu bir durumdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; “ekonomik alanda gelişmiş ülke” denildiğinde, sadece belirli
bir büyüklüğe sahip ülke değil, aynı zamanda iş sağlığı ve güvenliği alanında
gereken önlemleri almış, çalışanların yaşam hakkını her şeyin önünde gören
ülkeler akla gelmektedir. İş sağlığı ve güvenliği konusu, sadece iş yeri ve
çalışan düzeyinde değil, ülke ekonomisini, insanlarımızın refahını, toplumun
tamamını doğrudan ilgilendiren, aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde ele
alınması gereken bir önceliktir.
Bugün Genel Kurulun
gündeminde olan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı çalışma hayatında
mevcut önemli eksikliğimizi giderecek, uluslararası platformda karşımıza çıkan
bu eksikliğin ortadan kalmasını sağlayacaktır.
Yirmi yedi Avrupa Birliği
ülkesinde iş sağlığı ve güvenliği kanunu bulunuyor, ayrıca İsviçre’de, ABD’de,
Güney Kore’de, Yeni Zelanda’da, Kanada’da ve birçok gelişmiş Batı ülkesinde iş
sağlığı ve iş güvenliği kanunu yaşama geçirilmiş durumda.
Görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı, 61’inci Hükûmet Programı’nda ve Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda -2012-
öngörülmüş, 155 ve 161 sayılı ILO sözleşmeleri, Avrupa Birliği direktifleri,
Avrupa Sosyal Şartı’na paralel olarak hazırlanmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu Tasarısı yasalaşınca ülkemizdeki çalışma hayatında önemli eksiklikleri
giderecek, Türkiye'nin sadece ekonomik büyüklüğüyle değil, çalışanlarına
verdiği önemle de dünyanın gelişmiş ekonomileri arasında yer almasına katkı
sunacaktır.
Sayın milletvekilleri, ILO
kaynaklarına göre, biraz önce Sayın Çelebi de bahsetti, dünyada her yıl 1
milyon kadın ve erkek iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını
kaybetmektedir. Yine aynı kaynaklara göre her yıl 250 milyon insan iş kazaları,
160 milyon insan ise meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz
kalmaktadır. Türkiye’de her gün 172 iş kazası olmakta, 4 kişi iş kazası
nedeniyle yaşamını kaybetmektedir ve 6 kişi ise sürekli iş göremez hâle
gelmektedir.
İş kazası ve meslek hastalıkları
nedeniyle ortaya çıkan maliyet, görünür ve görünmeyen maliyetlerin
toplanmasıyla bulunmaktadır. Maddi kayıplar ülkelere göre farklılık göstermekle
birlikte, gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde 5’i ile 3’ü arasında
değişmektedir. İş kazası ve meslek hastalıkları maliyetleri üzerinde ülkemizde
yapılan çalışmalar sonucunda, Türkiye'nin bu alanda yıllık 7 milyar Türk lirası
değerinde bir kaybı olduğu öngörülmektedir. Bu rakamlardan da anlaşılacağı
üzere, iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu maddi ve manevi kayıplar hem
ülke ekonomisi açısından önemli boyutlara ulaşmakta hem de ailelerin yaşadığı,
telafisi mümkün olmayan derin acılar tüm toplumun vicdanını sızlatmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kişinin çalıştığı iş nedeniyle sağlığını kaybetmesine asla
izin verilemez. Çağdaş ülkelerde olduğu gibi, sağlıklı iş ortamının
geliştirilmesi, sağlığın korunması, çalışanların ve işverenlerin eğitilmesi,
bilinçlendirilmesi, gerekli güvenlik önlemlerinin alınması vazgeçilmezdir.
Yapılan araştırmalar iş
kazalarının yüzde 50’sinin kolaylıkla önlenebilecek kazalar olduğu, yüzde
48’inin sistemli bir çalışmayla önlenebileceği, yüzde 2’sinin de
önlenemeyeceğini ortaya çıkarmıştır. Bu da bizlere iş kazalarının yüzde 98’inin
önlenebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır. İş kazasında kaybettiklerimizi
engellenebilir nedenlerden dolayı kaybettiğimizi biliyoruz. İnsan hayatının
önlenebilir nedenlerle kaybedilmesi, bizlere, tüm topluma ve işverenlerimize
önemli sorumluluklar yüklemektedir. Çalışma hayatına atılan vatandaşlarımızın
sağlığını ve güvenliğini sağlamak, vicdanlarımızın kabul etmeyeceği iş
kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek şu anda bizlerin sorumluluğundadır.
Onun için bu kanun tasarısının Genel Kurulda kabulünde hepimizin desteği önemlidir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
çalışanların mesleklerini icra ederken sağlık ve güvenlik endişesinden uzak bir
ortamda iş görmeleri, verimliliğin yanında sağlıklı ve huzurlu bir toplumun
oluşmasında temeldir. İş yerlerinde işin sağlıklı ve güvenli bir ortamda
yapılması için işyerinin tasarımından başlayarak inşasına, yerleşim düzeninden
iş yapımı sırasında tüm süreçlerde bilimsel ve teknolojik gelişmeler dikkate
alınarak önceliğin iş sağlığı ve güvenliğine verilmesi gerekmektedir.
Görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı ile işle bağlantılı olan ya da işin yürütümü sırasında ortaya çıkan
kaza ve yaralanmaların, çalışma ortamında bulunan risklerin önlenmesi,
önlenemeyen risklerin ise asgari seviyeye indirilerek sağlıklı ve güvenli bir
çalışma ortamının sağlanması amaçlanmaktadır.
Günümüzde işçi ve iş yeri
tanımında yaşanan değişimler dikkate alındığında, işçinin “İş yerine ve
işverene bağlı olarak ücret karşılığında çalışan kişi.” olduğu biçiminde
tanımın yetersiz kaldığı ortaya çıkmaktadır. Kanun tasarısı ile “işçi” değil
“çalışan” kavramı getirilmektedir. “Çalışan” kavramı, farklı statülere sahip
geçici, kısmi, tam zamanlı tüm çalışanları kapsamaktadır. Bu sayede artık kamu
dâhil tüm çalışanlar iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili hizmetlerden
yararlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışanların iş yerinden ve yaptıkları işten kaynaklanan
tehlike ve risklere karşı sağlıklarının korunması ve güvenliklerinin sağlanması
işverenlerin genel yükümlülüğüdür. Ancak, iş güvenliği konusunda tüm tedbirlerini
almış iş yerlerinde dahi iş kazaları görülmesinin en önemli nedeni, iş
güvenliği kültürünün olmaması, iş sağlığı ve güvenliği konusundaki kurallara
uyulmamasıdır.
İşe başlama eğitimi almadan
istihdam edilen çalışanlarda iş kazası görülme oranının fazlalığı istatistiki
verilerden anlaşılmaktadır. İş kazalarına neden olan işe yeni başlama, çalışma
yeri ya da iş değişikliği, iş ekipmanının değişmesi hâliyle yeni teknoloji
uygulanmasından doğan mesleki acemiliğin giderilmesi eğitimle mümkün olup bu
eğitimin verilmesi görevi işverene yüklenmiştir.
Kanun tasarısıyla, işe yeni
alınanlar ve diğer çalışanlar yapacakları ya da yaptıkları işlerin riskleri
konusunda bilgilendirilerek, iş yerinde sağlık ve güvenliklerini sağlanmayı
amaçlayan eğitimlerden geçirilmesi düzenlenmekte, böylece iş yerinde iş sağlığı
ve güvenliği kültürünün oluşturulması hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
kanun tasarısında önemli düzenlemeler arasında iş yeri hekimleri ve iş
güvenliği uzmanları başta olmak üzere işverenlerin profesyonel yardım almasıyla
ilgili değişimler bulunmaktadır. İş sağlığı ve güvenliğinin çok disiplinli ve
kapsamlı bir alan olması ve bilgi birikimi, uzmanlaşma ve ekip çalışmasını
gerektirmesi nedeniyle işverenlere profesyonel yardım ihtiyacı doğuyor olması kaçınılmazdır.
İş yerlerinde karşılaşılan
sorunların başında iş sağlığı ve güvenliği alanında yetişmiş insan gücünün
eksikliği gelmektedir. Kanun tasarısıyla çalışanların sağlık ve güvenliği
açısından çalışma ortamlarının iyileştirilmesi amacıyla iş yeri hekimi, iş
güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi dışındaki diğer sağlık personeli gibi iş
sağlığı ve güvenliği personellerinden yararlanmaları bu hizmetin teminiyle
ilgili modeller ve iş sağlığı güvenliği profesyonellerinin yetki ve
sorumlulukları düzenlenmektedir. Bu düzenlemeleri şöyle sıralamak mümkün:
Bütün çalışanlar sayı
sınırlaması ve iş yeri türüne bakılmaksızın, kamu çalışanları da dâhil olmak
üzere, iş yeri hekiminden ve iş güvenliği uzmanından yararlanma hakkı
kazanmaktadır.
İş yeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanlarına iş yerinde alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak
bildirme ve bildirilen hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren
tarafından yerine getirilmemesi hâlinde Bakanlığın yetkili birimine bildirme
yükümlülüğü getirilmektedir.
İş yeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanlarının iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesindeki
ihmallerinden dolayı hizmet sunumları işverene karşı sorumlu oldukları kanun
hükmü olarak düzenlenmiştir.
İş kazası veya meslek
hastalığı sonucu ölüm meydana gelen iş yerinde bu ölümde ihmali tespit edilen
iş yeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yetki belgesi askıya
alınabilecektir.
İş sağlığı güvenliği
profesyonellerinin mesleki bağımsızlığı ve etik ilkelere uyma zorunluluğu ilk
defa kanunla düzenlenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısıyla getirilen en önemli değişikliklerden birisi
de tehlike sınıfları ve risk değerlendirmesi temelli koruyucu, önleyici bir
yaklaşımdır. Uluslararası uygulamalar ve özellikle Avrupa Birliği mevzuatında
yer alan risk bazlı yaklaşım temelli olan risk değerlendirmesi kavramı iş
yerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesini,
risklerin analiz edilerek derecelendirilmesini ve kontrol tedbirlerinin
kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmaları içermektedir.
İş yerleri az tehlikeli,
tehlikeli, çok tehlikeli olarak sınıflandırılmaktadır. Çok tehlikeli sınıfta
yer alan maden işletmeleri, inşaat, metal, mobilya üretimi, kimya sektörü ile
tersaneler ya da büyük endüstriyel kazaların oluşabileceği iş yerlerinde risk
değerlendirmesi yapılmaması işi durdurma sebebi sayılacaktır.
Değerli milletvekilleri, iş
sağlığı ve güvenliği sağlanması ile meslek hastalıklarıyla mücadele konusunda
üzerinde önemle durulması gereken iş yerlerimiz küçük ve orta ölçekli
işletmelerdir. Türkiye'de iş yerlerinin yüzde 99,7’si 1 ve 49 kişi arasında
istihdam sağlayan KOBİ’lerden oluşmakta olup, çalışanların yüzde 83,8’i bu iş
yerlerinde istihdam edilmektedir. İş kazalarının ise yüzde 83’ü KOBİ’lerde
meydana gelmektedir. KOBİ’lerin yönetsel ve finansal imkânsızlıkları nedeniyle
iş sağlığı ve güvenliği konusunda yeterince önlem alamadıkları uzmanların
vurguladıkları hususların başında yer almaktadır.
Tasarıyla, kamu kurum ve
kuruluşları hariç 10’dan az çalışanı bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta
bulunan iş yerlerinde görev yapacak iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı ve
diğer sağlık personelinin vereceği hizmet bedellerinin Sosyal Güvenlik Kurumu
tarafından kaynak aktarılarak karşılanması düzenlenmekte, kurulacak olan sağlık
güvenlik merkezleri, ortak sağlık ve güvenlik merkezleri ile iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerinin KOBİ’ler tarafından finanse edilmesi konusunda
kolaylıklar sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, iş
kazaları ve meslek hastalıklarıyla mücadele konusunda önemli engellerden birisi
de yeterli kayıt tutulmaması ve istatistiki bilgi eksikliğidir. Kanunla, iş
kazaları ve meslek hastalıklarının tespit edilmesi, takibi ve önlenebilmesi
için artık çalışanların tamamına sağlık gözetimi zorunluluğu getirilmiştir.
Ayrıca, işe girişlerde çalışanın iş yeri hekimi tarafından görülmesi ve sağlık
raporunun düzenlenmesi zorunlu hâle gelmektedir. İşverene, iş kazalarını ve
meslek hastalıklarını tek bildirim esasıyla iş kazaları için rapor hazırlama
zorunluluğu getirilmektedir. Sağlık kuruluşlarına intikal eden iş kazası ve
meslek hastalıkları vakalarını bildirme yükümlülüğü getirilmektedir. İş yeri
hekimi ya da sağlık hizmeti sunucularına meslek hastalığı ön tanısı koyma ve
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularına
sevk etmelerine imkân tanınmıştır. Bu düzenlemeyle, iş yerinde çalışan ilk muayene etme imkânına sahip olan iş hekimi
ile sağlık hizmet sunucularına meslek hastalığı ön tanısı koyma yetkisi verilmektedir.
Böylece, yılda en az 40 bin civarında olan meslek hastalığı vakalarının tespit
sayılarının artırılması hedeflenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili konularda çalışanların doğrudan
temsil edilmesinin sağlanması ve bu temsilin çalışanların kendi aralarından
biri olmasının temini için, Avrupa Birliği direktiflerine uygun olarak “İş
sağlığı ve güvenliği çalışan temsilcisi” tanımı yapılmıştır. Bu düzenlemeyle,
iş sağlığı ve güvenliği konularında iş yerinde çalışanların görüşlerinin
alınması ve katılımlarının sağlanması düzenlenmektedir.
İş sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili yapılan çalışmaların başarılı olmasında en önemli aktörlerden birisi
aynı zamanda çalışmaların büyük ölçüde uygulayıcısı çalışanlar olup, alınan
tedbirlerin çalışanlarca benimsenmemesi ve sürekliliğin sağlanmaması
gelmektedir. Bu sayede çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konularında
çalışmalara müdahil olma imkânı ve yönetime katılma hakkı getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, kanun
tasarısıyla, geçici iş ilişkisiyle işverene gelen çalışanlara da İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu konusunda işveren tarafından bilgilendirilme yükümlülüğü
getirilmektedir. Çalışanların yükümlülükleri özel olarak düzenlenmektedir.
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği
Konseyinin çalışma esasları kanuni dayanağa kavuşturulmaktadır.
Birden fazla iş yerinin
bulunduğu iş merkezleri, iş hanları, sanayi bölgeleri ve siteleri gibi yerlerde
iş sağlığı ve güvenliği yönünden koordinasyon sağlanması zorunluluğu getirilmektedir.
Hayati tehlikenin
tespitinde işin durdurulması şeklinde bir düzenlemeye gidilmektedir.
İlkyardım, yangınla
mücadele, kişilerin tahliyesi, ciddi ve yakın tehlike gibi acil durumlar için
önceden planlama ve hazırlık yapma şartı getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı Türkiye’deki çalışma
hayatının, ülke ekonomisinin en önemli noksanlarından biri olan iş sağlığı ve
güvenliği sorunuyla mücadele konusunda çok önemli bir adımdır. Ülkemizde
çalıştığı kurum, iş yeri, sektör, çalışanın statüsü ve iş yerindeki çalışan
sayısı gibi sınırlamalara bakılmaksızın, artık her bir çalışan, sağlık ve iş
güvenliği koruması altına alınmaktadır.
Yasanın yürürlüğe
girmesiyle beraber, ilerleyen yıllarda, iş kazaları ve meslek hastalıklarından
arınmış, iş barışı sağlanmış, ekonomisi ve refah seviyesi daha da yükselmiş bir
Türkiye diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle önemli bir yasayı, bu saatte, bu
kadar az sayıda milletvekiliyle, boş bir Genel Kurulla incelememiz, konuşmamız,
bu yasaya verdiğimiz önemin bence en önemli göstergesi. Bundan sonra söyleyecek
bir söz bulamıyorum.
Ama, tabii ki kanun
tasarısını görüşmeye geçmeden önce de ülkemizdeki çalışma hayatına, iş sağlığı,
iş güvenliği manzarasına bir bakmamız gerektiğini düşünüyorum. ILO’nun rakamlarına
göre, Türkiye’de her gün, bugün, 176 tane iş kazası meydana geldi, her gün. Dün
4 çalışanımız hayatını kaybetti. Şu an, bugün, 4 çalışanımız hayatını
kaybediyor ve maalesef biraz önce öğrendik ki, buradaki bir emekçi kardeşimiz,
Meclis çatısı altında, iş kazasında göçük altında kaldı.
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Mecliste değil…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hemen
dışında, hemen dışında…
CANDAN YÜCEER (Devamla) –
Fark etmez, Meclisin içinde, Meclisin dışında ama bu, bu göstergelerin bir
gerçeğin yansıtması. Biz ona acil şifa diliyoruz. Umarım hayatını, yaşamını
kaybetmeyecektir.
Evet, 6 çalışanımız,
işçimiz, sürekli iş göremezlik raporu alıyor. Türkiye çalışma hayatındaki
manzara, her yıl oluşan binlerce kaza, ölüm, yaralanma, sakatlanma, maddi
kayıplar, onanmaz, onarılamaz manevi kayıplar, ödenmek zorunda kalınan
milyarlarca dolarlar ve sağlık harcamaları. Çalışma hayatında huzur yok,
çalışma koşulları ne insanca ne güvenli ne de sağlıklı. Daha fazla kâr amacıyla
daha esnek, kuralsız, kayıtsız, uzun çalışma süreleri, taşeronlaşma, üretim ve
ürünün güvenliğinin öncellenip emeğin ve sağlığın,
sağlıklı olma hakkının gasbedildiği bir süreci biz
her ölümde daha da acı bir şekilde yaşıyoruz. Türkiye, söz konusu adaletsizlik
olunca, eşitsizlik olunca, ölüm olunca –biliyorsunuz- 1’inci sıraları, ilk üç
sırayı bırakmıyor. İş kazalarında da Avrupa’da 1’inci sıradayız, dünyada 3’üncü
sıradayız.
Ülkemizde SGK tarafından
tutulan istatistikler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’na tabi olarak çalışan işçileri kapsamakta. SGK verileri yalnızca
sigortalıları kapsadığı ve sigortalı sayısının da yaklaşık 10 milyon kişi
olduğu, buna karşın toplam istihdam edilen çalışan sayısının 22,5 milyon kişi
olduğu düşünülürse, gerçekte iş kazası ve meslek hastalıklarının ve iş kazasına
bağlı ölümlerin çok daha fazla olduğu gerçeği hepimizin kabulüdür. Resmî
istatistiklere göre her geçen yıl iş kazaları nedeniyle ölümlerin arttığı,
özellikle son on yılda 11 bine yakın işçinin öldüğü ülkemizde, aslında İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı serüveni sadece yatıp kalkıp “Avrupa
Birliğine girdik giriyoruz”u konuştuğumuz günlere,
2005’e, Avrupa Birliğine tam üyelik için başvurduğumuz günlere uzanıyor.
Müzakere süreciyle birlikte tabii ki iş sağlığı, iş güvenliği konusunda uyum
çalışmalarına da başlamış olduk, çünkü müzakere süreci Avrupa Birliği ve ILO
normlarına uyum sağlama zorunluluğu getiriyordu. 2006’daki taraflara
gönderildi, 2008’de, 2010’da, 2011 ve son olarak iş kazalarını çok yoğun olarak
yaşadığımız bugünlerde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Bu süreç tamı
tamına yedi yıl sürdü. Bu yedi yılda binlerce işçimiz öldü, hayatını kaybetti,
onarılamaz manevi kayıplar yaşandı. Bu yasa bugüne kadar neden çıkarılmadı ve
tasarı bu hâliyle iş sağlığı, iş güvenliğini sağlayabilecek mi, onlara bu
ortamı sunabilecek mi, geliştirebilecek mi ve en önemlisi iş kazaları ve meslek
hastalıklarını önleyebilecek mi? Ben üzülerek ifade ediyorum ki hayır. Yedi gün
değil, yedi ay değil, tam yedi yıl boyunca üzerinde çalışılan bu tasarıda
sosyal taraflar, meslek odaları, sendikalar, işverenler bir kez değil, birçok
kez dinlenmesine rağmen, tüm sosyal tarafları politika üretmek adına bir araya
getirdiğini iddia eden Hükûmet, sosyal tarafların taleplerini ve önerilerini ve
biz Cumhuriyet Halk Partililerin önergelerine kulaklarını tamamen tıkayarak
önümüze getirilen yasa bizim yaralarımıza merhem olacak nitelikte değil.
Komisyonumuza gelen yasa
tasarısının görüşmeleri esnasında da usul açısından oldukça sıkıntı yaşadık.
Konu iktidar ve muhalefet anlayışına indirgendi, toplum ve çalışanların
hâlihazırda yaşadığı can yakıcı sorunların çözümü ve kalıcı düzenlemelerin
tartışılması ve ortak akılla teknik olarak tartışmak yerine, farklı saikler ve amaçlar devreye girdi, öyle ki sunduğumuz hemen
hemen hiçbir teklif dikkate alınmamış, sayısal çoğunluğa dayalı bir anlayış ve
önerinin kimden geldiğine bakan bir yaklaşım alınan kararlara hâkim olmuştur.
Yasama döneminin başından
beri katıldığımız tüm komisyon toplantılarında, görüşmelerinde hâkim olan
anlayış, üzülerek ifade ediyorum, bu ve bir kez daha tekrarlıyorum ki bugün çok
önemli bir yasayı görüşüyoruz, önemli olan doğrunun, çözümün kimden geldiği
değil, bu doğruda hepimizin buluşması. Pek çok düzenlemede olduğu gibi İSGK
yasa tasarısının görüşmelerinde de bir kez daha görülmüştür ki amaç toplumun,
yurttaşların korunması değil, serbest piyasa ekonomisi ve sermaye
seviciliğidir. İnsan hayatının değeri sermayenin gerisinde kalmaya devam
ediyor. Oysa dünya üretiminde zenginliklerin artırılmasında en büyük paya sahip
olan işçiler, bunu yaparken sadece emeklerini değil, özellikle ülkemizde
hayatlarını da ortaya koyarlar; uğruna hayatlarını koydukları üretimden ise çok
az pay alabilirler. Şöyle bir toplum düşünün, yüzde 80’i kazanılan toplam gelirin
yarısından daha azını alırken yüzde 20’si toplam gelirin yarısından daha
fazlasını kazanıyor. Bunun adı artık gelir dağılımındaki eşitsizlik değil,
bunun adı emekçinin sömürülmesi, bunun adı “21’inci yüzyıl köleliği”dir.
Anladığımız şudur ki,
Türkiye ekonomisi işçinin hayatı üzerinden bir büyümeyi hedefliyor. Biz,
işçinin ezilerek hayatı pahasına böyle bir ekonomik büyümeyi reddediyoruz.
Bizim için insan onuruna yaraşır bir şekilde sağlıklı ve mutlu yaşamak,
herkesten önce emekçinin ve üretenin hakkıdır ama ne yazık ki doğmamışı, cenini
korumayı kendisine görev bilenler, iş işçiye, ücretliye, emekçiye gelince
birden bu korumacı anlayışlarını unutuveriyorlar.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; sorunun esası mevzuat yetersizliği değil, sorunun esası ayrı
bir yasanın, müstakil bir yasanın olmaması da değil. Çünkü bildiğiniz gibi,
uyguladığımız İş Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatı bu alandaki tedbirleri almak
ve uygulatmakla işverenleri, alınan tedbirleri denetlemekle ve alınması
gerekenleri belirtmekle devleti ve alınan tedbirlere uymakla işçileri yükümlü
kılmaktadır. Dolayısıyla, uluslararası sözleşmeleri imzalamak, yasaları koymak
önemli ancak bunlardan daha önemlisi bunu uygulayabilmek.
Yasaları yapıyoruz,
sözleşmeleri imzalıyoruz ama daha sonra ne yapıyoruz? Bunları kendimize
uydurmaya çalışıyoruz. Yasaların, sözleşmelerin bir an önce kararlı bir şekilde
uygulanması ve toplumun bilinçlendirilmesi lazım. Dolayısıyla, sendikasızlığın,
taşeronlaşmanın, kayıt dışılığın geçerli bir politika olarak benimsenmeye devam
edildiği bu tasarıda iş sağlığı, iş güvenliğine ilişkin yapılacak her şey,
söylenecek her söz çalışma yaşamında karşılığını bulamayacaktır.
Ben, sorumluluktan
kaçınarak, sorumluluğu ondan alıp buna vererek bunun sağlanmayacağını
düşünüyorum. Kimse görevden, sorumluluktan kaçmayacak; herkes payına düşen
sorumluluğu yapacak. Bu alanda yapılacak yasanın uzlaşarak çıkarılması için biz
çok çaba gösterdik ama ne yazık ki toplumun geniş kesimlerinin çıkarlarına
uzlaşma arayışımız karşılık bulmadı. Oysa, bu alanda politika belirlenmesinde
idari, bürokratik mekanizmanın ve iktidar ilişkileri yerine geniş, toplumsal
katılımla oluşturulan bağımsız bir konseyin etkin olmasının sağlanması hâlinde
ortak aklın bulunması çok daha kolay olacaktır.
İSGK hizmetlerinin iş
yerinde ve o iş yerinde çalışıyor olan kişiler tarafından sunulması asılken,
maalesef bu tasarıyla… Çünkü mevcut mevzuatta
50 işçinin üzerinde çalışanı olan işletmeler iş yerinde sağlık birimi
oluşturmak ve çalıştırmakla yükümlü. Ancak tasarıda bu sınır kaldırılarak bütün
iş yerlerinin dışarıdan hizmet almasına yönelik bir düzenleme yapmış ve iş yeri
hekiminin tam süre çalışması zorunlu iş yerlerinde sadece sağlık birimi
oluşturulmasını belirtmiş.
İş sağlığı, güvenliği
hizmetlerinin ortak sağlık güvenlik biriminden satın alınması, iş yeri
hekiminin, iş güvenliği uzmanının iş yerinin dışına çıkarılması, bu hizmetlerin
niteliğinin ve kalitesinin düşmesine, aksamasına neden olur. İşletmelerde
sağlık birimlerini kaldırıp iş yeri hekimini, iş güvenliği uzmanını işletme
dışına çıkarmak, bu tasarının adından da amacından da uzak bir yaklaşımdır ve
mevcut durumdan çok daha gerilere götürmek, hatta başladığımız noktaya
dönmektir.
Değerli arkadaşlarım, ben,
özellikle taşeronlaşmanın, sendikasızlaşmanın, kayıt dışılığın, uzun çalışma
sürelerinin önüne geçilmeden, geçmeyi istemeden bu tasarının amacına
ulaşamayacağını belirtiyorum, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Sayın Faruk Çelik söz istemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma
hayatının en önemli gündem maddelerinden biri olan ve yıllardır yasalaşmasını
beklediğimiz çok önemli bir tasarıyı görüşüyor olmaktan gerçekten büyük
memnuniyet duyuyorum ve bu tasarının bu ana gelmesinde Bakanlık
bürokratlarımızın ve Bakanlık bünyesinde sosyal tarafların ve akabinde de alt
komisyonda, tali komisyon olarak Avrupa Birliği Komisyonunda ve ana komisyon
olarak Sağlık, Çalışma, Aile ve Sosyal İşler Komisyonunda ve bugün de Genel
Kurulda siz değerli parti gruplarının sözcülerinin veya söz alacak olan
arkadaşların katkılarıyla yasalaşacak olmasından dolayı büyük memnuniyet
duyduğumuzu ifade ediyorum. Katkı sağlayan bütün kesimlere ve siz değerli
milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sanayileşmenin gelişmesi, üretim ve araçlarının çeşitlenmesi, çalışanları yeni
risklerle karşı karşıya bırakmıştır. Bundan dolayı iş sağlığı ve güvenliği
konusu her dönem olduğu gibi günümüz dünyasında da, günümüz endüstriyel
ilişkilerinde de son derece önemli bir konu başlığıdır. Bu sorun yalnız
ülkemizin sorunu değil. Burada arkadaşlar rakamlar veriyorlar, bu rakamların ne
derece doğru olduğu da tartışılır.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sizin açıkladığınız rakamlar Sayın Bakan onlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bu sorun dünyanın sorunu, bütün
endüstriyel ilişkilerde var olan bir sorun. Dolayısıyla Türkiye’de, 1990’dan
bugüne baktığımız zaman, iş sağlığı, güvenliği konusunda pozitif bir seyrin
yani iş kazalarında ve meslek hastalıklarında bir azalma olduğu görülüyor.
Rakam verecek olursak, 2000, yani son yıl içerisinde iş yeri sayısında yüzde
97’lik bir artış, çalışanlarda yüzde 111’lik bir artış olmasına rağmen iş
kazalarında, meslek hastalıklarında yüzde 4,3’lük bir azalış olmuştur.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Uzmanlar yanlış vermiş o zaman.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
Bir başka ifadeyle: 100 bin
işçide, ölümlü vakalara baktığımız zaman, on yıl önce 16,8 düzeyinde yani 100
binde yaklaşık 17 kişi iş kazalarında hayatını kaybederken, bugün bu 9,6
düzeylerindedir. Bu bir iyileşme mi? İyileşme ama oran yüksek mi? Arkadaşlar,
açık söylememiz gerekiyor, bu oran çok yüksek bir oran. Neye göre çok yüksek?
Öyle gelişmiş ülkeler var ki iş kazaları yüzde 1 düzeylerinde, yüzde 1’in
altına doğru çekmeye başlamışlar ama genel ortalamaya baktığınız zaman,
gelişmiş olan ülkelerde yüzde 2 ile 4 arasında iş kazaları bugün kabul
edilebilir oranlarda ama Türkiye’de bu 9,6 düzeyinde.
Şimdi, burada “Efendim,
dünyada bu alanda 3’üncü sıradayız iş kazaları açısından.” Bu doğru değil
arkadaşlar. Yani bizim rakam alabildiğimiz dönemler, yıllar itibarıyla olaya
baktığınız zaman, böyle bir tablo yok. Yani Çin bizden kötü, Meksika bizden
kötü, Hindistan bizden kötü. Kaldı ki Çin’den bir veri mi var? Yok.
Hindistan’dan bir veri mi var? Yok. Orta Doğu ülkelerinden bir veri mi var? Afrika
ülkelerinden bir veri mi var ki Türkiye’yi getirip en olumsuz 3’üncü sıra
ülkesi olarak burada konuşlandırıyoruz? Hele bizim, milletvekili olarak bunu
hiç yapmamamız gerekiyor. Yani bu veriler elde olur sağlıklı bir şekilde ve
dersiniz ki: “Şu, iki kere ikinin dört ve Türkiye bu anlamda olumsuz ülkelerin
ilk üçünde yer almaktadır.” diye söylenebilir. Ama bu saydığım gibi, hangi
Afrika ülkesinden veri aldınız, hangi Orta Doğu ülkesinden ve bu anlamda
gelişmekte olan ülkeler içerisinde, “üçüncü dünya ülkeleri” diye ifade
ettiğimiz Hindistan ve buna öncülük yapan Çin’in verileri mi var elimizde ki
böyle bir tablo ortaya koyuyoruz? Bu, doğru olmadığını ifade ediyor.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Bizim veriler de sağlıklı değil Sayın Bakan.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sizde yok belki ama dünyada pek çok ortak kurum var. Çalışma örgütünün
rakamları onlar.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, tabii ki değerli arkadaşlar, bu yasa,
gerçekten geç kalmış bir yasadır. Aynen katılıyorum burada ifade eden
arkadaşlara. Bu yasa, aslında, 2007 yılında, yine, daha önce de bakan
arkadaşlarımız döneminde, iktidarımız döneminde çok kez gündeme geldi. Ama o
dönemde de Bakanlar Kurulunda görüşmüş, Parlamentoya taşıyamadığımız bir yasa
idi. Netice itibarıyla, bugün huzurlarınıza gelmiş bulunuyor gecikmeli de olsa.
Yasa çıktı. Her şey bitti
mi? Yasa her şeyi çözecek mi? Yasanın ne getirdiğini biraz sonra maddeler
hâlinde hiç de karamsar olmaya gerek olmadığını ifade etme adına ifade
edeceğim, söyleyeceğim. Yani hayal kırıklığı şeklinde ifade edildi burada. Hiç
doğru değil. Bazı arkadaşlarımız böyle bir yaklaşımda bulundular. Hayal
kırıklığı olur mu? Bu son derece önemli ve ciddi bir yasa. Bu yasanın
getirdiklerine baktığımız zaman çok ciddi mesafeler alıyoruz bu anlamda,
beklentilere cevap veren bir düzenleme ama her şey yasa değil. Burada aslolan, güvenlik kültürünün toplumumuzda oluşması son
derece önemli; bir. İkincisi, tabii güvenlik bilincinin ve toplumsal
farkındalığın bu konuda oluşmasında yasa da katkı sağlayacak mutlaka ama bu
yönleriyle çok daha önemli olduğu inancı içerisindeyim.
Şimdi burada trafik
kazalarını konuşsak, aynı şeyleri söyleyeceğiz, aynı üzüntülü manzaraları
ortaya koyacağız. Bunun çözümü yasa mı? Bir yönüyle yasa. Mevzuatı günümüz şartlarına
uyarlayacaksınız. Çözüme dönük bir mevzuata dönüştüreceksiniz. Ama yalnız
yasayla bunu, trafik kazalarını önleyemezsiniz. Kemer takılacaksa takılması
gerekiyor, kurallara uyulması gerekiyor. Kimin? İşverenin uyması gerekiyor,
işçinin uyması gerekiyor, sorumluların, denetim yapanların, kamunun uyması
gerekiyor. Siz bunların gereğini yerine getirirseniz o zaman bu bahsettiğimiz
kazaların minimize noktaya dönüştüğünü görürsünüz.
Şimdi değerli arkadaşlar,
iş kazalarının yüzde 98’i –esas garip olan burasıdır- önlenebilir. Hele meslek
hastalıkları açısından baktığımız zaman yüzde 100’ü önlenebilir. Yani bu iki
kere ikinin dört gibi. Yani meslek hastalıklarını yüzde 100 önlemek mümkün, iş
kazalarının yüzde 98’ini önlemek mümkün. Ama ne yazık ki bu konuda gerekli
önlemler alınmadığı için tüm tarafları –yani üçlü mekanizma olarak bakacak
olursanız- üçlü mekanizma içerisinde görevler gerektiği gibi yerine
getirilmediği için, herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği için,
bir, kamu olarak böyle bir mevzuata bütün olarak sahip olmadığımız için kamu
açısından eleştiri yapacak olursak; uygulayıcılar açısından bakacak olursanız,
işveren daha çok kazanma uğruna çok basit önlemlerle… Bakınız 1 liralık, bir iş
kazası veya iş sağlığı açısından yapılacak olan yatırımın geri dönüşümünün
artılarını hesap etmek mümkün değil fakat bu esirgeniyor ise veya çalışan
kardeşimiz, emekçilerimiz, çalıştığı yerde üzerine düşen edimlerini yerine
getirme konusunda eğer geri duruyorlarsa, bunların bütününden karşımıza bu acı tablolar
çıkmaktadır. Onun için, yılda, baktığımız zaman, ILO verilerine göre Kuveyt
büyüklüğünde, 2 milyon 200 bin kişi hayatını kaybediyor iş kazalarında, meslek
hastalıklarında. 2 milyon 200 bin. Bir Kuveyt yok oluyor, bir Moğolistan yok
oluyor, bir Kosova yok oluyor her yıl. Yani böyle bir, dünya tabloyla karşı
karşıya.
Şimdi, insan sağlığı
karşısında maddi boyutu hiç önemli değil ama maddi boyutu olarak da baktığınız
zaman, ülkelerin gayrisafi millî hasılalarının yüzde 1’i ile yüzde 4’ü arasında
-gelişme durumlarına göre- bir maddi kayıpla karşı karşıyalar ki bunlarda 600
milyar dolar ile 2,4 trilyon dolarlık bir maddi kayıp söz konusudur. Ülkemiz
açısından baktığımız zaman yılda 7 milyarlık -eski rakamla 7 katrilyonluk- bir
maddi kayıp söz konusudur.
İşte bu çerçevede, değerli
arkadaşlar, gerek insan boyutuyla gerek -çok da insan boyunun yanında olmasa-
maddi boyutuyla baktığımız zaman olay burada da bitmiyor. İş sağlığı, güvenliği
uygulamaları eğer yerine getirilirse, bu uygulamaların hakkı verilirse, işletmelerin
imajı açısından iş sağlığı, güvenliği son derece önem arz ediyor, üretim
açısından önem arz ediyor. Ürün kalitesi açısından iş sağlığı, güvenliği ve
pazar açısından -en önemlisi- son derece önemli.
Şimdi, Çalışma Bakanlığı
olarak yaptığımız faaliyetler var. Kısaca onlardan da bahsedecek olursak, her
yıl bir hafta İş Sağlığı Güvenliği Haftası olarak tahsis edilmiş ve burada
farkındalığı artırmak, bilinci artırmak konusunda konferanslar, seminerler,
çalışmalar gerçekleştiriliyor. Bunun yanında, iki yılda bir uluslararası
düzeyde bölgesel konferanslar düzenleniyor. Ayrıca dünya kongresini de
geçtiğimiz yıl yine Türkiye'de gerçekleştirdik. Kitaplar, broşürler yoğun bir
şekilde, çalışanlarımıza, endüstriyel ilişkilerimize taşınmaya çalışılıyor.
Mevcut bu düzenleme ne
getiriyor? Bir iki konuya değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum.
Bu düzenleme, getirdiğimiz
bu yasa kuralcı değil, önleyici bir yaklaşım öne koyuyor, kuralcılıktan öte
önleyici bir özelliği var.
Bu yasanın en önemli
özelliği, bütün çalışanları kapsam altına alıyor, bütün iş yerlerini ve bütün
çalışanları kapsam altına alıyor. Bir kişi de çalışsa, ilanihaye, kaç kişi
çalışıyorsa çalışsın bunların tümünü, kamu-özel, kapsam altına alıyor. İş
yerinde…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ev
hizmetleri kapsam dışında ama.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İstisna birkaç husus var, çok şey değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Binlerce insan ev hizmetlerinde çalışıyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İnşallah, oradaki kayıt dışılığı önlemenin de
formülü var, önümüzdeki dönemlerde o düzenlemeleri de getireceğiz, o kayıt
dışılık kalkınca zaten onlar da kapsam altına girecekler. Yani işçi-işveren
ilişkisine girince -ev hizmetlerinde en büyük kayıt dışılık ve kadınlarda en
büyük kayıt dışılık ev hizmetlerinde şu andaki tespitlerimize göre- bu kayıt
altına alındığı an işçi-işveren ilişkisi doğacaktır, kayıtlılık doğacaktır ve
bu anlamdaki iş sağlığı, güvenliği açısından da sorun çözülmüş olacaktır.
Yine, yasanın getirdiği en
önemli düzenleme, iş yerlerinde risk değerlendirmesi zorunlu hâle geliyor. Bu
çok çok önemli. Risk değerlendirilmesi yapılmayan, özellikle tehlike arz eden
işlerle ilgili risk değerlendirilmesi yapılmamış ise bunun bildirilmesi
noktasında iş yerlerinin faaliyetinin durdurulması söz konusu olacak.
Bunun yanında, iş kazası,
meslek hastalıklarının bildirim zorunluluğu geliyor, sağlık kuruluşları
tarafından. Bugün, bildiğiniz gibi elimizde bazı veriler var ama bu verilerin
sağlıklılığı tartışılıyor. Neden? Bildirim zorunluluğu olmadığı için. Şimdi
sağlık kuruluşlarına bildirim zorunluluğu getiriliyor.
Yasa katılımcılığı teşvik
ediyor ve iş yerlerini bu yasada “az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli iş
yerleri” diye üç gruba ayırmış bulunuyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Türkiye’de iş yeri sayısı 1 milyon 426 bin. 1 milyon 426 bin iş yerinden 28 bin
iş yeri 50 üzerinde işçi çalıştıran iş yeri. Tekrar ediyorum: 1 milyon 426 bin
iş yerinden 28 bin iş yeri, 50 üzerinde işçi çalıştıran iş yerleri. Bunu niye üzerine
basa basa söylüyorum? Bu iş yerlerinde iş sağlığı güvenliği hizmeti alma
zorunluluğu var, 50 artı işyerlerinde yani 28 bin iş yerinde. Diğerlerinde iş
sağlığı güvenliğiyle ilgili bir düzenleme yok mu? İşverene sorumluluk veriyor,
sorumluluk yüklüyor, ama bu sorumluluk nasıl olacak? Nasıl yerine getirilecek?
Bu konuda detaylı bir düzenleme, bir çalışma söz konusu değil, yalnız işverene
bir sorumluluk gelmiş o kadar. İşte bu yönleriyle baktığımız zaman, 50 altı iş
yerlerinin sayısı 1 milyon 400 bin. Burada iş sağlığı güvenliğiyle ilgili bir
uzman bulundurma veya istihdam etme veya hizmet alma durumu söz konusu değil.
Kazaların yüzde 57’si ise 50 altı iş yerinde gerçekleşiyor. İşte bu düzenleme,
bugüne kadar bu kapsamı içermediği için 1 milyon 426 bin iş yerini kapsama alan
bir düzenlemedir.
Şimdi, burada, 1 ile 9 işçi
çalıştırılan iş yerlerinin ücretlerini ise -yani iş sağlığı ve güvenliği
uzmanlarının ücretlerini- kamu karşılayacak, takriben 750 bin iş yerinin
-tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinin- uzman giderlerinin, ücretlerinin kamu
tarafından karşılanacağını ifade etmek istiyorum.
Son olarak, meslek
hastalıkları tabii çok daha önemli. Nasıl önemli olmasın! Bakınız, ILO açıklama
yapıyor, diyor ki: “2 milyon 300 bin ölüm gerçekleşiyor dünyada.” Neredeyse her
bir dakikada 4 kişi hayatını kaybediyor, on dakikalık konuşma süremizde 40 kişi
dünyada hayatını kaybediyor. Böyle bir tablo var dünyada. Bu 2 milyon 300 binin
1 milyon 900 bini meslek hastalıklarından hayatını kaybediyor, 400 bini iş
kazalarında hayatını kaybediyor. Dolayısıyla meslek hastalıkları çok çok daha
önem arz etmektedir. İşte biz, Türkiye’de, 2010 yılında, kayıtlarımıza
baktığımız zaman, dört yüz otuz üç, meslek hastalığından dolayı hayatını
kaybedeni görüyoruz. Ama çalışan rakamıyla mukayese ettiğimiz zaman, bildirim
zorunluluğu olmadığı için, asgari 36 bin kişinin olabileceği projeksiyonu
çerçevesinde de şu anda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yani tablo bu. Bu
şeffaflığa ulaşmak için bu yasanın bir an önce çıkması gerekiyor.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Bakanım, meslek hastalıklarıyla ilgili kayıtlar eksik,
kayıtların hiçbiri yok ki!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Ben size diyorum ki, eldeki kayıt bu. Yani yanlış
bir beyanda mı bulunmamızı istiyorsunuz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Kaydı biz mi tutacağız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Ben mevcut kaydı söylüyorum, şu andaki kaydı.
Kayıt bildirme zorunluluğu yok diyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) – On
yıldır iktidardasınız, niye tutmadınız Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Efendim, şimdi, bakın, bu düzenleme, bu yasa,
inşallah tüm bu sorunlara…
İZZET ÇETİN (Ankara) – On
yıldır… Yani muhalefet gibi konuşuyorsunuz burada!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Biz doğruyu konuşmak durumundayız.
İZZET ÇETİN (Ankara) – On
yıldır aynı şeyleri söylüyorsunuz!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Doğruyu konuştuk, doğruyu konuşacağız ve sorunları
da bir bir çözeceğiz. Yani burada, ben hayret
ediyorum, yanlış beyanda mı bulunmamı istiyorsunuz? Bu yasası siyasi…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Yakınma makamında değilsiniz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Bakınız, bu yasa, politik, siyasi değerlendirmelere,
mülahazalara açık bir yasa da değil. İnsan sağlığıyla ilgili bir yasa…
İZZET ÇETİN (Ankara) – On
yıldır çıkartmadınız!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Efendim, olabilir, bunu söyledik, peşinen söyledim
ben size. Geç kalarak getirdiğimiz düzenlemedir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Kim
engelledi? Onu söyleyin hiç olmazsa, bilelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devam) – Kim engelledi? Kimse engellemedi. Yüzlerce,
binlerce önemli yasa düzenlemesini bu Parlamentodan geçirdik hangisi önemsizdi?
Her biri çok önemliydi yani.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Bakanım, “Yüzde 50 oy almazdık öyle olsaydı.” deyin, alkış yapsınlar, bu işi
tatlıya bağlayın her zamanki gibi.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, meslek hastalıklarıyla ilgili üç hastane
var bildiğiniz gibi ve buna bağlı olarak üniversite hastanelerimiz, eğitim
hastanelerimiz de bu alanda önemli, özellikle tıbbi tanı koyma konusunda ve
tedavi konusunda şu anda yetkilendirilmiş bulunuyor. Bu şekilde,
üniversitelerimizin, eğitim araştırma hastanelerimizin tanı koyma,
tedavileriyle birlikte, bildirim zorunluluğuyla birlikte inşallah meslek
hastalıklarının da tedavisi konusunda mesafe almış olacağız.
Burada önemli sorular var.
Belki sorular bölümünde cevaplandırmam gerekiyor ama bir iki soru var.
Dünya Çocuk İşçiliği İle
Mücadele Günü’nde, evet, biz Cenevre’deydik ama burada, Bakanlığımızın
bünyesinde, 12 Haziran Salı günü Bakanlığımızın koordinatörlüğünde, ilgili kamu
kurum ve kuruluşları, sendikalar, sivil toplum örgütleri, ILO ve UNICEF
temsilcilerinin de katılımıyla etkinliklerin düzenlendiğini belirtmek
istiyorum.
Bir müessif kazanın
olduğunu, az önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz ifade ettiler. Bu, Maliye
Bakanlığıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki alanda atık su hattının
döşenmesi esnasında şu anda meydana gelen bir kaza. İnşallah bir kayıp olmadan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Oldu, oldu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oldu
maalesef.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Oldu, oldu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - …atlatırız temennisinde bulunuyorum, geçmiş
olsun diyorum.
Yasanın hayırlı olması
temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Hamzaçebi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Meclisin
atık su gideri inşaatında çalışan ve göçük altında kalan işçinin hayatını
kaybettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce burada ifade
edildi, Meclisin atık su gideri inşaatında çalışan bir işçi göçük altında
kalmıştı. Biraz önce gelen habere göre, bu işçimiz hayatını kaybetmiştir. Oraya
giden milletvekili arkadaşlarımız olayı yerinde gördüler, incelediler ve bu
olayı tespit ettiler. Bir aydınlatmanın olmadığı, yeterli güvenliğin alınmadığı
arkadaşlarımızın gözlemleri.
Sayın Bakan kürsüde bir
ölüm olmaması temennisinde bulunurken orada işçi kardeşimiz hayatını
kaybetmiştir. Bu kadar önemli bir tasarıyı görüşürken, Meclisin atık su gideri
inşaatında çalışan bir işçinin göçük altında kalarak hayatını kaybetmesi son
derece acıdır. Ben, her şeyden önce işçimize tabii ki Allah’tan rahmet
diliyorum; ailesine, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Ama böyle bir
ortamda, bu olay üzerine bu tasarı görüşmelerinin devam etmemesi gerektiğini ve
bu görüşmeleri burada sonlandırmamız gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Başka söz isteyen grup
başkan vekillerinden?
IX.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut’un, göçük
altında kalarak hayatını kaybeden Nadir Kekilli’nin yakınlarına başsağlığı
dileğinde bulunduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN - Evet, biz de göçük
altında kalan Nadir Kekilli’nin vefatını öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma
Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 01.51
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 01.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin On
Birinci Oturumunu açıyorum.
277 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tasarısı ile Erzincan
Milletvekili Muharrem Işık’ın; Meslek Hastalıkları ve İşçi Sağlığı Kanun
Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporları (1/605, 2/490) (S. Sayısı: 277) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, şahsı
adına söz isteyen Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, iş
kazasında vefat eden işçimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum.
Çalışma hayatı istihdamdan
çalışma şartlarına, sosyal güvenlikten mesleki eğitime, iş sağlığı ve
güvenliğinden yurt dışında çalışan vatandaşlarımızın haklarının korunmasına
kadar çok geniş alanı ve toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren bir alan. İş
sağlığı ve güvenliği ise sadece iş yeri ve çalışan düzeyinde değil, toplumun
genelini doğrudan ilgilendiren ve aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde
ele alınması gereken çok önemli bir konu. Türkiye'nin bu anlamda imzalamış
olduğu uluslararası sözleşmeler var. İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma
Ortamına İlişkin 155 sayılı Sözleşme ve 161 sayılı Sözleşme bu anlamda
Türkiye'nin uluslararası yükümlülükleri arasında. Hükûmet olarak sağlıklı ve
güvenli bir ortamda çalışmanın en temel bir insan hakkı olduğunu ve bu bağlamda
Hükûmet programlarında da işin değil, insanın korunmasını temel mantığa alan
bir yaklaşımla hareket ediliyor.
Bu yasa yıllardan beri
gerek çalışanlarımızın gerek çalışma hayatının bütün aktörlerinin beklediği
önemli bir yasa çünkü Türkiye’de gerek ulusal anlamda gerekse de uluslararası
anlamda yürütülen bütün çalışmalara rağmen iş sağlığı ve güvenliği alanında
maalesef istediğimiz bir noktada olmadığımızı elimizdeki istatistikler bize net
olarak ortaya koyuyor. Türkiye’de 2009 yılı verilerine göre günde yaklaşık 176
iş kazasının olduğu ve bu iş kazası sonucunda da 3 kişinin hayatını kaybettiği,
ayrıca bunun dışında meslek hastalıklarına bağlı ölümlerin de olduğunu
biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
yasayla birlikte en önemli elde edilen kazanım yıllardan beri 50’nin üzerinde
çalışan yerlerde profesyonel anlamda işçi sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
tedbirler alınması zorunlu iken bu yasayla birlikte yaklaşık 11 milyon 500 bin
çalışanımız, SSK’lımız ve bunun yanında kamu çalışanlarıyla birlikte yaklaşık
14 milyon, 15 milyon çalışanın artık iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden
faydalanacak olmasıdır.
Bir diğer önemli düzenleme
-biliyorsunuz- 10 kişiden az çalışanı olan yerlerde, çok tehlikeli ve tehlikeli
iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinden dolayı doğacak maliyetin tümünün
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından finanse edilecek olmasıdır.
Ben çok fazla ayrıntıya
inmeden bu yasada çok önemsediğimiz bir konuyu da sizinle paylaşıp sözlerime son
vermek istiyorum. Meslek hastalıkları, iş kazalarıyla ilgili tedbirler alındığı
zaman Sayın Bakanımızın
ve çok değerli Mehmet Domaç
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, yüzde 98’ini önleme imkânına sahibiz, ancak
meslek hastalıklarında yeterli tedbir alındığı zaman yüzde 100’ünü önleme
imkânımız var.
Türkiye'de bu anlamda ciddi
bir veri olmadığı, dünyada ortalama her bin işçi için yılda 4 ile 12 arası yeni
meslek hastalığı beklenirken Türkiye'de 2009 yılında saptanan meslek hastalığı
sayısı 429. Türkiye'de meslek hastalığı nedenli ölümler ise 2006 yılında 9,
2008 yılında ise 1 olarak tespit edilmiş. Bu rakamlar bize meslek
hastalıklarının, meslek hastalığı nedenli ölümlerin ve meslek hastalıklarının
erken saptanmasıyla ilgili ciddi eksikliklerimizin olduğunu ve uygun araçlara
sahip olmadığımızı net olarak ortaya koymakta.
Bu yasayla birlikte artık
meslek hastalığı yalnız bir maluliyet veya sigortacılık boyutuyla değil, meslek
hastalıklarının erken tanısı, tedavisi, hastalığın bildirimi ve bu konuyla
ilgili iş yeri hekiminin ve işverenin yetki ve sorumluluklarını net olarak
ortaya koyan bir düzenlemedir. Bu düzenlemedeki en önemli hususlardan biri de
iş yeri hekimliğine artık bir fonksiyon kazandırmış olmamızdır.
Bilindiği gibi, maalesef
Türkiye'de yıllardan beri iş hekimliği çalışanların sağlığını güvence altına
alacak adımlar atma yerine, çalışanların reçetelerini yazan bir işlev görmekte.
Bu yasayla birlikte artık iş yeri hekimlerine meslek hastalığıyla ilgili ön
tanı koyma, ilgili sağlık kuruluşlarına sevk etme ve yetkili sağlık
kuruluşlarının belirlenmesiyle ilgili Sağlık Bakanlığının da işin içerisine
dâhil edilmesini sağlayan bir düzenleme.
Bu yasanın müstakil bir iş
sağlığı, güvenliği yasası olması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının
önlenmesine yönelik ilgili tüm tarafların yetki ve sorumluluklarını net olarak
ortaya koyması cihetiyle, çalışma hayatı açısından son derece önemli bir yasa.
Bu yasanın Genel Kurula
gelme aşamasına kadar ciddi emekleri geçen tüm arkadaşlarıma huzurlarınızda
şükranlarımı arz ediyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Asıl işveren ile alt
işverenin ortak sahasında iş kazası meydana gelirse bundan kim sorumlu
olacaktır?
Soru 2: Sayın Bakan
Türkiye’de 1 milyon 426 bin iş yerinin olduğunu söylediler. Türkiye’de görev
yapan kaç doktor vardır? Türkiye’de görev yapan kaç iş yeri hekimi vardır?
Organize sanayi bölgelerinde görev yapan kaç iş yeri hekimi vardır? Mevcut iş
yerlerini karşılayacak iş yeri hekimi var mıdır? Yoksa ihtiyacı karşılayacak
sayıda iş yeri hekimini nerede bulacaksınız?
Türkiye’de kaç tane iş
güvenliği uzmanı vardır? İş güvenliği uzmanlarından kaçı (A) sınıfı yetki
belgesine sahip, kaçı (B) sınıfı yetki belgesine sahiptir, kaçı (C) sınıfı
yetki belgesine sahiptir?
Bir başka soru: İş
güvenliği uzmanlarına verilen (A), (B), (C) sınıfı yetki belgesinin verilme
kriterleri nelerdir? Kimlere bu yetki belgeleri verilmektedir? Bu yetkili
kişilerin görev yerlerini kim, hangi kritere göre belirlemektedir?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)- Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Üzücü olayda hayatını
kaybeden işçimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum
ancak çok temel bir sıkıntı burada gün yüzüne çıkmış durumda. Bu işçinin Meclis
inşaatında çalıştığı söylendiğinde, iktidar partisi milletvekilleri ısrarla
vurguluyorlar “Hayır, Meclisin dışında o.” diye. Anayasa milletvekillerine
kendi ilinin değil, tüm Türkiye'nin milletvekili olduğu konusunu altını çizerek
hatırlatırken, biz meseleyi sadece ve sadece Meclis çatısı altına kadar indirgeme
durumuna geldik. Bu kadar üzücü bir olayda bile sorumluluklarımızın farkında
olmamamız gerçekten sıkıntı verici.
Bu verilen aradan sonra
hâlâ bu görüşmelere devam ediyor olmamızdan ben kendi adıma dahi utanç
duyuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, inşaat sektöründen sonra en çok iş kazalarının olduğu maden
sektöründe çok sık iş kazaları yaşanmaktadır. Bu kazalara bakıldığında, sizin
Hükûmetiniz döneminde madenlerin redevans usulüyle taşeronlara devredildikten
sonra bu kazaların rekor seviyeye ulaştığını görüyoruz. Sayın Bakan, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı olarak ne tür tedbirler alıyorsunuz veya bu kazalar
sonucunda yapmış olduğunuz soruşturmalarda sorumlular hakkında ne tür işlemler
yapılması konusunda bir görüşünüz oldu?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
– Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Değerli
Bakan, değerli milletvekilleri; o kürsüde konuşurken “Belki şu anda, biz
konuşurken bir arkadaşımız yaşamını yitirecek.” demiştim ve maalesef bunu
yaşadık. Bu atmosferde yaşadık ve bu duygularla şu anda Meclisteyiz. Bu yasayı
çıkartmak önemli değil, önemli olan -bu yasanın bir tedbir getirmeyeceğini de
burada ifade ettim- hâlen şu ısrarı sürdürecek misiniz bilmiyorum bu yasa
teklifi üzerinde? Hâlen yürürlük süresinin, üç yıl olduğu, iki yıl olduğu bir
uygulamayı sürdürmek, bu yeni cinayetlere kapı açmak anlamına gelmiyor mu? Onu
soracağım. Çünkü, burada yapılan uygulamada da gördüm, şimdi beraberdik
arkadaşlarla, yatay sondaj yapılan, zemin etüdü olmayan, hiçbir ışıklandırması
olmayan ve aynı zamanda, baretleri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
…filan olması gereken bir çalışma olmadan bir çalışma sürdürülüyor.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) –
Bununla ilgili, iş kazalarına hâlen seyirci kalacak mısın?
BAŞKAN – Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Bakanım, biraz evvel yaşamını yitirdiğini öğrendiğimiz işçi kardeşimizin
sigortalı olup olmadığını araştırdınız mı? Gecenin şu saatlerinde, pek çok
örneğinde olduğu gibi, sigorta işiyle uğraşanlar meşgul müdür? Bir, bunu
hatırlatmak istiyorum.
İki: Daha evvel, 1475
sayılı Yasa’da adı “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü” iken, devri
iktidarınızda neden “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı” adını alıyor? İş,
insandan önce mi geliyor zihniyetinizde?
Üçüncü soru: Konuşmanızda
“Yıllardır yasalaşmasını beklediğimiz bir tasarıyı görüşüyoruz.” dediniz. On
yıldan bu yana iktidardasınız. on yıllık süre içerisinde 10.804 işçinin –“iş
kazaları” diyorsunuz- iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği bir süreçten geçti
Türkiye. Bu yasanın çıkarılmasını engelleyen kimlerdir? Neden bugüne kadar 4857
sayılı yasadan sonra…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizdeki
mevzuata göre çıraklık yaşı on dörttür. Siz burada, bu tasarıda genç çalışan
yaşını on beşe çıkarmış durumdasınız. Ancak Millî Eğitim Yasası’nda yapılan son
değişiklikle –biliyorsunuz- ilköğretim bitirme yaşı on üç oldu, son dörtte de
mesleki eğitime yönlendiriliyor çocuklar. İşte burada çocuk çıraklar mesleki
eğitime yönlendiriliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün de kurallarına göre on
dördün altında çocuk çalıştırılamayacağına göre o yasal düzenlemeyle sizin
çıkarmış olduğunuz bu yasal düzenlemedeki çıraklık yaşı çelişki olmuyor mu? Bu
konuda gereken düzenlemeyi yapacak mısınız? Millî Eğitim Yasası’ndaki o
düzenlemeyi ortadan kaldıracak mısınız çocuk yaşındaki işçilerin çalışmasının
engellenmesiyle ilgili olarak?
Bir de, Sayın Bakan, burada
kapsam dışı bırakılan birimler var. Afet ve acil durum birimlerinin müdahale
faaliyetleri bu kanunun kapsamının dışında belirtiliyor. Şimdi, memur olan ya
da işçi olan insanlarımız gidip herhangi bir deprem…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yirmi üç yaşında bir
işçimizi Türkiye Büyük Millet Meclisinin atık su kanalını açarken bu gece
kaybettik, saat bir buçuk, iki civarında. Acaba bu işçi kaç saatten beri orada
çalışıyor? Lütfen, bunun bir araştırılmasını istiyorum. Bize gelen bilgilere
göre on iki saatten fazladır çalışan bir işçi. Yüreğimiz kanıyor yani ve
AKP’nin işbaşında olduğu 2002-2011 yılları arasında tam 735.803 iş kazası olmuş
ve bu kazalarda acaba, Sayın Bakan, sendikasızlaştırmanın ve kayıt dışının
etkisi nedir? Onu soruyorum.
Bir de bu tasarıda acaba
sendikalarla iş birliği yapmayı hiç düşündünüz mü Sayın Bakan? Yani Hükûmetiniz tümüyle sendikaları
dışlayarak nasıl bu kazaları önleyecek merak ediyorum ve bunu soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla)
- Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan, bir gün yirmi
dört saattir. Sizce Türkiye’de bir işçi en uzun kaç saat çalışmaktadır ortalama
olarak? Bunu sormak istiyorum.
İkincisi: Türkiye, ölümlü
kaza sıklığı açısından Avrupa’da ve dünyada hangi sıradadır?
Son on yılda kayıtlı iş
kazalarında yaşamını yitiren işçi sayısı 11 bin civarındadır. Kayıt dışı
yaşamını kaybeden işçi sayısının kaç olduğunu tahmin ediyorsunuz?
Gecenin bu saatinde bu
yasanın görüşülmesini insani ve sağlıklı buluyor musunuz? Özellikle işçi
sağlığı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şanlıurfa bölgesi olarak
bugün Kısas ve çevresinde 15 köyde yaklaşık 12 ila 18 saat elektrik kesilmesi
olmuş ve sık sık da Şanlıurfa’da elektrik kesilmesi var. Bu konuda vatandaşın,
hava sıcaklığının 35 derece olduğu bir ortamda, günlerde…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Demirel…
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir)
– Efendim, herkese iyi akşamlar ve ben vefat eden işçimize Allah’tan rahmet
diliyorum, bazılarının da bundan ibret alması için bir çağrı yapıyorum. Bence
Meclis bu yasayı elbette ki çıkaracaktır yeterli çoğunluğu olması itibarıyla
ama yasaların çıkması mevzuatın uygulanacağı veya uygulanmakta olduğu anlamına
gelmiyor. Türkiye’de Anayasa’nın ilgili hükümleri, uluslararası sözleşmelerimiz
ve imzalamış olduğumuz Seul ve İstanbul deklarasyonları bunlar için yeterli
olmasına rağmen, bence, Mecliste pazartesi günü itibarıyla bir araştırma
komisyonu kurulup iş güvenliği konusunda da çalışabiliriz. Bunlar belki de
çıkacak yasanın altyapısının daha sağlıklı doldurulması için Bakanlık
çalışmalarına da yardımcı olacaktır. Bunu şu sebeple söylüyorum ki sanıyorum
bürokratlarınız sizi yanlış yönlendiriyor. Sayın Bakanın -herhâlde kayıtlardan
da bulunacaktır- şöyle bir cümlesi oldu “Meslek hastalıkları yüzde 100
önlenebilir” diye. Sayın Bakan, meslek hastalıkları yüzde 100 önlenemez.
Sanıyorum dil sürçmeniz olmuştur ya da arkadaşlar yanlış bilgilendiriyor. Benim
tavsiyem, parti grubumuz adına bir an önce iş sağlığı ve işçi güvenliğiyle
ilgili bir Meclis araştırması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, teşekkür ederim.
Şimdi, öncelikle ben de
işçi kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum.
İşte bu yasanın önemi
ortada. Neden geç kaldı? Tartışabiliriz ama netice itibarıyla görüşüyoruz. Bir
an önce çıkmasının aciliyeti de ortada.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Bakan, bu yasa olmasa da ilgili mevzuat var. O kazanın gerekçesi bu
olamaz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, bu Maliye Bakanlığıyla Deniz Kuvvetleri
arasındaki alanda yapılan atık su ile ilgili yaklaşık 4-4,5 metre derinliğinde iksa kullanılması yani 4 metre aşağıya inecek olan işçiyle
ilgili olarak gerekli yan tahkimatın yapılması gerekirken -burada haber alır
almaz müfettiş arkadaşları yönlendirdik- ilk tespit işverenin ciddi bir ihmali
yani bu “iksa” dediğimiz bu dayanakları
oluşturmamasından büyük ölçüde kaynaklanan bir sorun, bir problem, bir olay,
bir müessif durum. Dolayısıyla, burada getirdiğimiz bu yasa risk
değerlendirmesi getiriyor yani siz, bu iksa
tahkimatını yapmadan oraya işçiyi sokamayacaksınız. Bu yasanın önemi bu, “Risk
değerlendirmesi.” dediğim bu. Onun için ışık yanmıyorsa o işçiyi
çalıştıramayacaksınız. Uzman…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Taşeron firmaya verdiğiniz için olmasın!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Kim olursa olsun efendim. Onu da sordu Sayın
Tanal, onu da söyleyeyim. Asıl işveren, alt işveren; sorun çıkarsa ne olacak? Müteselsilen sorumluluk var, onun için sorumlulukta bir
farklılık yok. Onun için burada mutlak suretle bu yasa bir an önce yürürlüğe
girmelidir ve burada risk değerlendirilmesi hızlı bir şekilde yapılmalıdır.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Bakanım, sanki bu yasa yürürlüğe girince bir daha iş kazası
olmayacak mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Diğer konuya gelince “Bu iş güvenliği uzmanı
kim olacak?” dediniz. Mühendisler, kimyagerler, fizikçi, mimar, tekniker,
teknik yönetmenler olabilecek (C) sınıfından başlayacaklar, üç yıl sonra (B)
sınıfına, dört yıl sonra da (A) sınıfına terfi etmiş olacaklar.
Sayısal olarak elimizde
rakamlar var. Şu anda toplam olarak söylüyorum -ayrıntılı, yazılı olarak
verebiliriz- (A), (B), (C) olarak iş sağlığı, iş güvenliği uzmanı olarak 8.222
uzmanımız var. Kanunla 3.614 kişi daha alma imkânımız olacak, böylece 12.936.
2013 yılında da alacağımız elemanla, 15 bin iş güvenliği uzmanıyla Türkiye’de
bahsettiğimiz bu hizmetlerin görülmesi mümkün olacaktır.
Hekim olarak şu anda
belgeli 30 bin hekim var ama 5 bin hekim bizim için şu anda yeterlidir. Hekim
alanında da bir sıkıntımızın olmadığını ifade etmek istiyorum.
“İşçi kaç saat çalışıyor,
sigortalı mıydı, değil miydi?” şeklinde, şu anda hayatını kaybeden kardeşimizle
ilgili… Müfettişlerimiz bu araştırmaları yapıyorlar ve bunu kamuoyuyla
-önümüzde salı günü devam edecek yasa- büyük ihtimalle sizlerle paylaşma
imkânımız olacak.
“’İşçi sağlığı’ neden
demiyorsunuz, ‘iş sağlığı güvenliği’ diyorsunuz.” diye bir soru soruldu. Az
önce konuşmamda söyledim, bütün çalışanları kapsama altına alıyor. “İşçi”
dediğiniz zaman memuru kapsama altına almıyorsunuz demektir. Bir bu.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
“Çalışanların sağlığı” deyin Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Hayır, bakın, siz sorunuzda dediniz ki: “Neden
‘işçi sağlığı’ demiyorsunuz?” dediniz.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Tamam, “iş” ne? İnsan, insan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ben de diyorum ki: “Memur da işin içinde, onun
için demiyoruz, bir.”
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
“Emekçinin sağlığı” diyelim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -İkincisi, uluslararası kabul gören bir tanımdır
bu, onu da belirtmek istiyorum.
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Avrupa hâlâ “işçi sağlığı” diyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - “Yasayı engelleyen var mıydı?” Arkadaşlar,
yasayı engelleyeni yalnız siyasi irade olarak görmenizi doğru bulmam. Toplu İş
İlişkileri Kanunu şu anda gündemimizin 4’üncü sırasındadır ama biliyorsunuz,
sosyal diyalog mekanizması, üçlü danışma meclisi, bizim günlerimizi,
saatlerimizi verdiğimiz bir toplantı alanı. Getiriyorsunuz, anlaşıyorsunuz, ya
sendikalardan biri yani işçi sendikalarından biri ya işveren sendikalarından
biri…
İZZET ÇETİN (Ankara) –
Yandaş sendikalarınız var…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, “diyalog” diyorsanız, diyaloğun
gereği yapılıyor ama eğer bir taraf çıkıp diyorsa ki: “Biz kesinlikle bu
şekilde geçmesine karşıyız.” o diyalog mekanizmasında sıkıntı çıkıyor.
İZZET ÇETİN (Ankara) – 7
tane bakanın imzalamadığı basına yansıdı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
İzzet Bey, en iyi anlayacak
sizsiniz bunu. En iyi siz anlarsınız, işin içinden geliyorsunuz. Bir kesimi
hiçe sayarak kesinlikle bu ve benzer düzenlemeler yapılamaz çünkü işçiyi de,
işvereni de direkt olarak ilgilendiren hususlardır. Yani bunu siyasete pas
etmeniz doğru değil, o anlamda söylüyorum.
“İşçi ne kadar çalışmalı?”
Kırk beş saat çalışmalı. “Çalışmayı bu saatte sağlıklı buluyor musunuz?”
Çalışma Bakanı “Sağlıklı buluyorum.” demez. Sağlıklı bulmuyorum, onu ifade
edeyim.
Elektrik kesilmesi…
Şanlıurfa’da bu yıl önemli ölçüde elektriğe kaynak aktarımı yapıldı, 2 milyon
200 iken 23 milyon civarında bir kaynak. Şu anda yoğun bir şekilde hatların
yenilenme çalışması devam ediyor, onu ifade edeyim.
Yıllar itibarıyla iş
kazalarının incelemesi yapılmadı-yapıldı gibi tartışmalar da oldu konuşmalarda
da, sorularda da. Arkadaşlar, 1998’den 2011 sonuna kadar 62.009 iş kazası
incelemesi yapılmıştır yani gerçek rakamlar bunlar. Yıllar itibarıyla da önümde
var ayrıntılı bir şekilde. İşte, 1998’de 2.638 iş kazası, 2008’de 5.599, işte,
2003’te 3.553 şeklinde bütün ayrıntısı. Toplamı 62 bin şeklinde ifade
edebilirim.
“E, sendikalar bu işin
içinde var mı bu yasada?” Sendikalar var. Ulusal iş sağlığı güvenliği konseyi
kuruluyor. Bu konsey içerisinde eşit oranda kamuyla sendikalar temsil
ediliyorlar. Bakanlığın da bir dahli olarak çalışmaları gerçekleştirilmeyecek.
Bu konunun müstakil bir, özerk bir yapıda olması istendi arkadaşlarımız
tarafından. O, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğümüzün müstakiliyeti
çerçevesinde ele alınması gerektiğini biz komisyonda da ifade ettik ama şu anda
bu konseyin bağımsız bir şekilde ve eşit üyelerden oluşarak çalışmasını
sürdüreceğini belirtmek istiyorum.
Teftişlerle ilgili…
Arkadaşlar, Bakanlığımızın bünyesinde programlı teftişler var. Özellikle
tehlikeli iş alanlarında, maden, yapı işleri, inşaatla ilgili, organize sanayi
bölgeleri, diş protez laboratuvarları, mobilya imalathaneleri, sanayi gaz
depolamaları ve dolum tesisleri, otomotiv sanayi, makine imalat sanayisinde,
tersanelerde, çağrı merkezlerinde, dokuma ve tekstilde, metal ve dokuma iş
kolunda, ağaç işleme ve mobilya sektöründe ağırlıklı bu programlı teftişlerimiz
teftişlerin yüzde 85’ini oluşturmaktadır. Yüzde 15’ini ise şikâyetler, iş
kazası ve işletme belgesi çerçevesinde teftişlerin yapıldığını ifade edelim. Bir
davet usulü yani işverenleri davet usulü bir teftiş söz konusu değil. Öyle bir
yanlış bilgi varsa onu da düzeltmiş olalım diyorum.
Soru kaldı mı diye
bakıyorum…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Benim sorum vardı Sayın Bakan. Çıraklık yaşı…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet, gençlerin çalışan tanımına girebilmesi
için on beş yaşını bitirmiş olmaları gerekmektedir. Eğitim ile çalışma yaşı bu
anlamda karıştırılmamalıdır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Mesleki eğitime yönlendiriyorsunuz Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani bu yasayla getirdiğimiz bir düzenleme
değil bu. On beş yaş İş Kanunu’nda olan bir düzenlemedir, onu ifade etmek
istiyorum.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Ama yasalar arasında çelişki var. Siz çıkartıyorsunuz bütün yasaları.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
buyurun.
MEHMET HİLAL KAPLAN
(Kocaeli) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir sorum var, gerçi bir parça yanıt
verdi ama.
Türkiye’de son on yıl
içerisinde yani iktidara geldiğiniz 2002’den bu yıla kadar iş kazaları ve
meslek hastalıkları yönünden kaç kişi yaşamını yitirmiştir? Bu paralelde aynı
süreç içerisinde Türkiye’nin muzdarip olduğu terörden
dolayı kaç kişi yaşamını yitirmiştir, karşılaştırılmasını istiyorum.
İkinci bir sorum: Sayın
Bakanım, eğer verileri varsa, iş kazaları ve meslek hastalığı yönünden
kaybedilen iş günü sayısını 2010 olarak bilgi verme olasılığına sahip mi? Bunun
bugünkü ekonomik değeri olarak kaç milyon veya milyar dolara denk geldiğiyle
ilgili bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim.
Elimde liste var ama uzunca
bir liste. Eğer uygun bulursanız… Sorularınız gerçekten teknik sorular,
mukayese gerektiren sorular. 1990 yılından 2010 yılına kadar yirmi yıllık bir
dönem içerisinde iş kazalarının sayısı elimde mevcut. Yazılı olarak takdim
edersek daha sağlıklı yararlanma imkânınız olabilir düşüncesindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 02.26
ON İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 02.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin On İkinci
Oturumunu açıyorum.
277 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki
Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı
Ortak Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş
Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına
Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 98)
(x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 98 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE FİLİSTİN ADINA FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ
ARASINDAKİ GEÇİCİ SERBEST TİCARET ANLAŞMASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
1/2011 SAYILI ORTAK KOMİTE KARARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Türkiye
Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici
Serbest Ticaret Anlaşması’nın 23 Şubat 2011 tarihinde imzalanan Tarım
Ürünlerinde Taviz Değişimi Hakkındaki Protokol I’e
Tablo 1’in eklenmesine dair 1/2011 sayılı Ortak Komite Kararı’nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
(x)
98 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bizim sorularımız var Sayın Başkan, yasama faaliyeti için ben burada
bekliyorum.
BAŞKAN – Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki
Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı
Ortak Komite Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 210
Kabul :
210 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bilal Macit Bayram Özçelik
İstanbul Burdur”
Kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5’inci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Lehine Filistin Kurtuluş
Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komitenin
Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine
İlişkin 2/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun gö-rüşmelerine
başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Lehine
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile
Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari
İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 255) (xx)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 255 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen? Yok.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Sayın Korkmaz, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, üniversite
sınavına girecek öğrencilere başarılar dilediğine ve Babalar Günü’nü
kutladığına ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkanım, cumartesi günü biliyorsunuz üniversite sınavı… Ben bütün
milletvekili arkadaşlarımın ve aziz milletimizin bütün evlatlarına başarılar
diliyorum bu sınavda. Ayrıca pazar günü de Babalar Günü, yine bütün
milletvekili arkadaşlarımızın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Babalar
Günü’nü kutluyoruz. Ahirete intikal etmiş büyüklerimizi de rahmetle yâd
ediyoruz, hayatta olan babalarımıza da sağlık, sıhhat ve uzun ömürler
diliyoruz.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
255 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Lehine
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile
Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari
İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 255) (Devam)
BAŞKAN – 1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE FİLİSTİN ULUSAL YÖNETİMİ LEHİNE FİLİSTİN
KURTULUŞ ÖRGÜTÜ ARASINDAKİ GEÇİCİ SERBEST TİCARET ANLAŞMASI İLE KURULAN ORTAK
KOMİTENİN ANLAŞMAYA EK MENŞELİ ÜRÜNLER KAVRAMININ TANIMI VE İDARİ İŞBİRLİĞİ
YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN 2/2010 SAYILI KARARININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2 Aralık 2010
tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi
Lehine Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile
Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari
İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı Kararı”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Ulusal Yönetimi Lehine
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşması ile
Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler Kavramının Tanımı ve İdari
İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 199
Kabul :
199 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Muhammet Bilal Macit Bayram Özçelik
İstanbul Burdur”
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergeleri ile, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 19 Haziran 2012 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.40
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.