DÖNEM:
24 CİLT:
23 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
119’uncu Birleşim
13 Haziran 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Adıyaman’da toplumsal barışın önemine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitimde millîlik sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvancılıkla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
2.- Amasya Milletvekili
Ramis Topal’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya gelişinin ve Amasya
Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetin çiftçiyi
koruyan politikalar üretmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana’da Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur olan
vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin çevre sorunlarının ulaştığı boyutlara
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu milletvekillerine ve özel görevli
mahkemelerin kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol açtığı
mağduriyetlerin hâlâ giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
8.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Toprak Bayramı’nın
kutlanmasına yönelik bir çalışma başlattığına ilişkin açıklaması
9.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının her geçen yıl
ülkemizi daha çok tehdit ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde kene vakalarında
artış olmasının halkta endişe yarattığına ilişkin açıklaması
10.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde orman yangınları
konusunda dikkatli olunması gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında
disiplin cezaları verildiğine, okuldan atıldıklarına ve Hükûmetin bu
mağduriyetleri gidermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
12.- Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akman’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batum’un, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili
Burhan Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, kendisinin yanlış bilgi
verdiğini ileri sürmesine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Karabük Milletvekili
Mehmet Ali Şahin’in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesindeki
üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy’un üyeliğine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/891)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 22 milletvekilinin, ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin
ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/313)
2.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler
ışığında acil reform yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların
çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/314)
3.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5
Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612,
2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271)
3.- Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili
Emine Ayna’nın, GDO’lu ürünlere ve olumsuz etkilerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/6669)
2.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, yüksek vergi oranları nedeniyle ceviz ithalatında yaşanan
sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/6675)
3.- Aydın Milletvekili
Metin Lütfi Baydar’ın, on numaralı yağ olarak adlandırılan yağların ithalatı,
satışı ve denetimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/6840)
4.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, Nizip’teki bir barajda meydana gelen patlamaya ilişkin sorusu
ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6883)
5.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, FİSKOBİRLİK’ten çıkarılan işçilerin mağduriyetine ve fındık
üreticilerinin FİSKOBİRLİK’ten olan alacaklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in cevabı (7/6909)
6.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Bakırköy’de içerisinde Selanik Evi ve Atatürk heykelinin
bulunduğu bir arsanın satıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre
ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/6922)
7.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan
sütlerle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/6926)
8.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir kadrosuna atanan
personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/6971)
9.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Aliağa’da doğanın ve halk sağlığının korunması için
yapılacak çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’ın cevabı (7/6976)
10.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, belediyelerin alt yapı çalışmalarının desteklenmesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7173)
11.- Antalya Milletvekili
Tunca Toskay’ın, Turizm Öncelikli Yöre Belediyeleri listesine ve bu listede yer
alan belediyelere gerçekleştirilen yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7177)
12.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Malkara Tekkeköy ve Kozyörük’teki dere ve baraj sularındaki
kirliliğe ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7180)
13.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Yugoslavya tarafından Türk vatandaşlarına ait mülklerin
millileştirilmesi sonucu ödenen tazminata ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7227)
14.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, engellilerin vergi indirimli araç alımlarında uygulanan kıstaslara
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7231)
15.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Malatya Tapu Kadastro Müdürlüğü içinde yer alan bir banka
veznesinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7289)
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sera ısıtmasında kullanılan jeotermal atık suların yol açtığı
çevre kirliliğine ve bunun önlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7366)
17.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, Taşköprü Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/7367)
18.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli-Körfez ilçesindeki taş ocaklarının yol açtığı çevre
kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/7447)
19.- Ankara Milletvekili
Gökhan Günaydın’ın, Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetimi Projesi kapsamında
kullanılan araçlardan motorlu taşıtlar vergisi tahsiline ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7502)
20.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, hayvanların ormanlık alanlardan yararlanması ile ilgili
yönetmelik çıkarılmamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/7519)
21.- Çanakkale Milletvekili
Mustafa Serdar Soydan’ın, Okul Sütü Bilim Kurulunun değerlendirme raporuna,
- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, kene ısırması vakalarına,
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Eker’in cevabı (7/7581), (7/7582)
22.- Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, gelir uzmanlığı özel sınavına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7598)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak
onbir oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, şair
Abdurrahim Karakoç’un vefatına,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
tutuklu milletvekillerine,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
yerel yönetimlerin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzel, Çocuk İşçilikle Mücadele Günü’ne ve Türkiye’deki çocuk işçilerin
durumuna,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,
10/6/2012 tarihli Taraf gazetesinin PKK ile barış sağlanırsa Güneydoğu’da görev
yapan güvenlik görevlilerinin savaş suçlusu olarak yargılanacağı iddialarına
Hükûmetin açıklama yapması gerektiğine,
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat,
tutuklu milletvekillerine ve Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı hastaların ömür
boyu kullanması gereken ilaçları vermemesine,
Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaş,
Manisa ilinin Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler kasabası arasındaki
jeotermal sondaj çalışmaları sırasında oluşan patlamalar nedeniyle çiftçilerin
kayıplarının karşılanacağına ve Manisa’nın yer altı zenginliklerine,
Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, 10
Haziran 2012 tarihinde Ölüdeniz açıklarında meydana gelen depreme,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan,
Türkiye’de yaşanan trafik kazalarına ve ülke çapında bir ulaşım master planı
oluşturulması ve çok yönlü bir eylem planı uygulanması gerektiğine,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Tutuklu milletvekillerine;
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt, Karabük ilinin Yenice ilçesi Karşıyaka Mahallesi’nde yapılan 2/B Yasası
uygulamasıyla orman köylülerinin mağdur edildiğine ve tutuklu
milletvekillerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının
(10/310),
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin;
Şoför esnafının sorunlarının (10/311),
Kanuni takibe düşen krediler sorununun
(10/312),
Araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Cemil Çiçek’in, Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine
icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkmenistan’a ve 14-16 Haziran
2012 tarihleri arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TURKPA)
3’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere Kırgızistan’a ziyaretlerde bulunmasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler” kısmının 204’üncü sırasında yer alan doğal afet yönetim
politikasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin (10/221 esas numaralı),
MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde 485
sayı ile ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde
bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının
giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik
çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
CHP Grubunun, 18/1/2012 tarihinde
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve arkadaşlarının uzun tutukluluk
sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin incelenmesi ve adil
yargılanma sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin
(210 sıra no.lu),
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/6/2012 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden yapılmasına; 276 ve
277 sıra sayılı kanun tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 3 ve 4’üncü
sıralarına alınmasına; 12 Haziran 2012 Salı günkü (bugün) birleşimde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 271, 276 ve 277 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Kars
Milletvekili Yunus Kılıç’ın MHP Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma sırasında kullandığı bazı ifadelere
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
(2/50) esas numaralı Karayolları Trafik Kanunu, Gümrük Kanunu ile Özel Tüketim
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında yer alan ve
görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasına alınan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/612,
2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) görüşmelerine başlanarak 51’inci maddesine kadar
kabul edildi.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un Adalet ve Kalkınma Partisine,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma
yaptılar.
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un ifadelerine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 13 Haziran 2012
Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere 04.01’de birleşime son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Mine
LÖK BEYAZ Muhammet
Bilal MACİT
Diyarbakır İstanbul
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mustafa
HAMARAT Bayram
ÖZÇELİK
Ordu Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
166
13 Haziran 2012 Çarşamba
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 Milletvekilinin, sigara kaçakçılığının
nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/313) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve
31 Milletvekilinin, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/314) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/11/2011)
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/11/2011)
Süresi
İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, telefon dinlemelerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6031)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Türkiye’de pazarlanan şişelenmiş suların denetimine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6167)
3.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, 2009-2011 yılları arasında Eskişehir’de gerçekleşen rahim tahliyesi
sayısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6168)
4.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, 112 Acil Yardım telefonlarına verilen cevapların ve acil yardım
araçlarının yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6169)
5.- Muğla Milletvekili Nurettin
Demir’in, kanserojen madde içeren termal kağıtlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6170)
6.- İstanbul Milletvekili Müslim
Sarı’nın, Türkiye’ye gelecek yabancı hastalarla ilgili bir açıklamasına ve
Türkiye’deki doktor başına düşen hasta sayısına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6171)
7.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, Türkiye’de en çok ölüme sebep olan ilk 5 hastalığa ve yapılan
çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6172)
8.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan’ın, Muğla’nın Ortaca, Dalaman ve Köyceğiz ilçelerinde bölge hastanesi
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6173)
13
Haziran 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119’uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Türk futbolunun
geleceği hakkında söz isteyen Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan’a aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin gündem
dışı konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Tarih 3 Temmuz 2011. Bir emniyet
operasyonu ile elli iki yıllık Türkiye futbol liglerinde taşlar yerinden
oynamıştır. Özel yetkili bir cumhuriyet savcısının talimatıyla, her operasyonda
olduğu gibi sabaha karşı aralarında Fenerbahçe Başkanının, Beşiktaş yönetici ve
Teknik Direktörünün ve Trabzonsporlu yöneticilerin de bulunduğu çok sayıda
insan gözaltına alınmış ve akabinde bazıları da tutuklanmıştır.
Özel yetkili mahkeme ve savcılıklarda
âdet hâline gelen hukuksuzluklar burada da yaşanmış, sanıklar dokuz ay gibi
uzun bir süre hâkim karşısına çıkarılmadan bekletilmiştir.
Sonraki süreçte ise dokuz ay mahkemeye
çıkarılmadan bekletilen sanıklar, jet hızıyla yargılanmaya başlanmış, hatta
savcı tarafından savunmanın ileri sürdüğü tevsii tahkikat talepleri bile
dikkate alınmaksızın apar topar esas hakkında mütalaa dahi verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, burada
sorulması gereken çok sayıda soru bulunmaktadır. Bir, iddianame incelendiği
vakit teknik takibin aylar önce başladığı, ligin de 22 Mayıs 2011’de
sonuçlandığı bellidir. Bu durumda operasyona başlamak için neden 3 Temmuz 2011 tarihi
beklenmiştir?
Soruşturmayı yürüten savcıların
operasyona başlamak için bu kadar beklemelerinin altında 12 Haziran 2011
seçimlerinin olmasının ne ölçüde etkisi bulunmaktadır?
İlk gözaltılar olduğunda emniyet
müdürlüğünün İnternet sitesinde “Süper Lig ve Bank Asya 1’inci ligindeki on
dokuz maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin gerçekleştiği tespit edilmiş ve
delillendirilmiştir.” denilmesi, yargısız infaz değil midir? Bunu yapan emniyet
mensupları hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?
Emniyetin basın açıklamasındaki on
dokuz maç, neden iddianamede on üç maça düşürülmüştür? İddianamede çok sayıda
takımın adı geçer iken, hatta bazı takımların yönetici ve teknik adamları dahi
tutuklu iken neden sadece Fenerbahçe Avrupa’dan men edilmiştir?
Üstelik Şampiyonlar Liginden men edilen
Fenerbahçe’nin yerine, yine yöneticileri aynı dosyanın sanığı iken, neden
Şampiyonlar Ligine Trabzonspor katılmıştır?
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Liginden men
edilmesi ve yerine Trabzonspor’un gönderilmesi Türkiye Futbol Federasyonunun mu,
yoksa UEFA’nın mı kararıdır? Hükûmetin bu kararın alınması aşamasında bilgisi
olmuş mudur?
Bir Beşiktaş ve Boluspor taraftarı
olarak soruyorum: Fenerbahçe’ye açık açık haksızlık yapılmasının sebebi nedir?
Davanın birçok sanığı mevcut iken, dava neden sayın Aziz Yıldırım işin odağına
konularak yürütülmektedir? Aziz Yıldırım kendisini açıkça aklayan deliller ve
Etik Kurulu ve Tahkim Kurulunun kararları olmasına karşın, neden kamuoyu önünde
suçlu ve karanlık bir adam olarak lanse edilmeye çalışılıyor?
Değerli milletvekilleri, Aziz Yıldırım
savunmasında, süreç ile ilgili olarak, başlarına gelenlerin Fenerbahçelileri
Atatürkçü yoldan çevirme gayreti olduğunu söylemektedir. Sizce Aziz Yıldırım’ı
böyle bir düşünceye sevk eden etkenler nelerdir?
Kamuoyunda “cemaat” olarak adlandırılan
bir grubun Fenerbahçe yönetimini ele geçirmek istemesinin sebebi nedir?
Fenerbahçe yönetimini ele geçirerek kim, neyi amaçlamaktadır? Kendisi de
Fenerbahçe kongre üyesi olan Başbakan, Fenerbahçe üzerine oynanan oyunlara
neden “dur” dememektedir? Sayın Başbakan gerçek mi, yoksa çakma mı Fenerbahçe
taraftarıdır? Daha önce devleti kuşatma adına devletin kritik kurumlarını ele
geçirmek için uğraşan Sayın Başbakan, bugün Fenerbahçe’nin birileri tarafından
ele geçirilmesine göz mü yummaktadır?
Türkiye Futbol Federasyonu yetkilileri,
Başbakan ve Hükûmet yetkilileri olarak “şike yapıldığının kabulü” anlamına
gelecek şekilde, birkaç yıl Avrupa kupalarından men edilmeyi göze almış
şekildeki beyanlarınızın Türk futboluna ne ölçüde zarar verdiğinin farkında
mısınız?
Değerli milletvekilleri, beni bu
süreçte ayrıca üzen bir durumu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bundan yaklaşık
yirmi dört yıl önce, 1988 yılında, hatırlarsınız, Galatasaray Neuchatel Xamax’ı
İstanbul’da 5-0 yenerek turu geçmişti. Arkasından, masa başında Galatasaray’ın
galibiyetini geri almak istediler. Burada Türkiye tek yürek oldu ve aralarında
eski Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Şen’in de bulunduğu bir komite Galatasaray’ın
haklarını söke söke geri aldı. Ancak aradan geçen yıllarda maalesef Türkiye’de
bazı şeyler değişti, “zorda olana sahip çıkma” anlayışı “Düşene bir tekme de
ben atayım.” anlayışına dönüştü. Ben bir sporsever olarak bunu kabul etmiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Gündem dışı ikinci söz, Adıyaman’da
toplumsal barışın önemi hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet
Metiner’e aittir.
Buyurun Sayın Metiner. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’da toplumsal barışın önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta Adıyaman ilimizde bir olay
yaşandı. “Adıyaman” deyince hemen belirteyim ki, Adıyaman toplumsal barışın ve
huzurun şehridir. Aslında olay değil, olağan bir durumdu ama medyaya “olay”
diye yansıyınca üstünde konuşmak zorunlu oldu.
Neydi o olay? Şu: Adıyaman
Üniversitemizin mezuniyet töreni vardı. Orada, Üniversitenin 2’ncisi, kendi
bölümünün de 1’incisi olan başörtülü bir vatandaşımıza ilimizin Garnizon
Komutanı diplomasını verdi. “Peki, ne var bunda?” diye soracaksınız. Soru da,
sorun da burada zaten. Başı açık bir yurttaşımız için yapılmayan bir haber
nasıl oluyor da başı örtülü bir vatandaşımız söz konusu olduğunda olay gibi
takdim edilebiliyor? Soruyorum. Diplomayı veren TSK mensubu bir komutan
olmasaydı belki sadece baş örtüsü boyutuyla bu olay gündeme gelmiş olacaktı.
Nitekim, başka illerde ve üniversitelerde bu sorun yaşandı. Baş örtülü
vatandaşlarımızın mezuniyet törenlerine katılımları bile engellendi ama TSK
mensubu bir komutan olunca, olayın başka mecralara çekilmesini kendi adıma
doğru bulmuyorum çünkü bu çerçevede oluşturulan algının toplumsal barış adına
sorun teşkil ettiğine inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, iki açıdan
bunu sorunlu görüyorum: Bir, demokrasilerde normal, olağan olan bir hadisenin
takdir ve tebrike şayan görülmesini; iki, bu hadiseden hareketle laikliğin
ihlal edildiği iddiasını. Her iki sorunlu bakış açısından da artık yakamızı
kurtarmamız gerektiğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, demokrasi hür ve
eşit vatandaşları olan bir rejimin adıdır, laiklik ise farklı yaşam tarzlarının
kendilerini özgürce ifade edebildiği bir toplumsal barış düzeninin adıdır. Eğer
bir ülkede ayrıcalıklı haklara sahip yurttaşlar varsa orada demokrasiden söz
edilemez çünkü demokrasi eşitsizliği kabul etmez. O yüzden diyorum ki: Artık,
başı açık-başı kapalı vatandaşlarımız arasında var olan eşitsizlik hâlinin her
alanda ortadan kaldırılması konusunda her birimiz çaba sarf etmeliyiz. Bunun,
demokrasinin ve laikliğin gereği normal bir davranış olduğunu da artık teslim
etmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, bakınız, bugün,
yüce Meclisimizde bir tek başörtülü vatandaşımız yok. Niye? Sizce, bu, apaçık
bir eşitsizlik değil midir? Yani demokrasiye ve demokratik temsil sistemine
aykırı bir durum değil midir?
Bakınız arkadaşlar, bu durum aynı
zamanda bir kısım kadınlarımızın seçilme hakkının da gaspı anlamına geliyor.
Bunu artık içimize sindiremediğimizi göstermemiz gerekiyor, aksi takdirde
demokrat olamayız diyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye düne
nazaran iyi noktada, giderek demokrasimiz derinleşiyor, kökleşiyor. Türkiye
giderek her alanda normalleşiyor, olağanlaşıyor, var olan eşitsizlikler bir bir
kaldırılıyor. Hepimizin bu sürece anlamlı ve ilkesel katkılar sunması
gerekiyor. İlkemiz şu olmalı diyorum: Kendimiz için ne istiyorsak başkaları
için de onu istemeliyiz, ne bir eksik ne bir fazla.
Adıyaman’daki bu olayın, hepimizi bu
anlayış temelinde yeniden düşünmeye sevk etmesi dileğiyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.
Gündem dışı üçüncü söz, millî eğitimde
millîlik sorunu hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Özcan
Yeniçeri’ye aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Millî Eğitimde millîlik sorununa
ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; millî eğitimde millîlik sorunu üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî, millete ait olan demektir.
Millîlik ise milletin tarihi, coğrafyası, varlık ve beka çabasını ifade eder.
Milletin varlığını ve bekasını savunarak gelişmesi ve güçlenmesini istemek,
temel ve ortak değerleri belirleyici olarak görmek millîliktir.
Dünyanın her yerindeki eğitim yakından
uzağa, somuttan soyuta ve millîden evrensele doğru gider. Millî değer ve tarih
şuuru taşımayan eğitim sistemleri kime hizmet ettiğini bilmeyen nesiller
yetiştirir. Sağlıklı, dengeli ve güçlü bir toplum, dinî, millî ve tarihî bilinç
sahibi bireyleri yetiştiren bir eğitim sisteminden çıkar. Millîlik bilinçtir;
ait olunan milletin, sahip olunan tarihin, taşınan kültürün, dönülen kıblenin
farkında olma bilincidir.
Adının başında “millîlik” kavramı
bulunan Eğitim Bakanlığının son zamanlardaki uygulamalarıyla millîlikten
giderek uzaklaştığı gözlenmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı eğitimin devasa
sorunlarıyla uğraşacağı yerde, millî değer, simge ve değerlerle uğraşmayı
kendisine iş edinmiştir. Millî Eğitim Bakanlığına hâkim olan zihniyet “Ne mutlu
Türk’üm diyene!” sözünden rahatsızlık duymaktadır. “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım.”la
başlayan Andımız’ın söylenmesini tartışmaya açmıştır. “Ey, Türk gençliği” ile
başlayan Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin tartışılmasıyla meşgul olmaktadır.
Son olarak, millî bayramların kutlanış
biçiminden rahatsız olan Millî Eğitim Bakanlığı, millî bayramların nasıl
kutlanacağına yönelik bir yönetmelik çıkararak bayramları etnografik ve
folklorik bir malzemeye indirgemeye çalışmıştır. Darüşşafaka Tüzüğü’nden “Türk
ve Müslüman olmak” şartı kaldırılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığının son marifeti
ise Türk edebiyatı kitaplarında yer alan, Arif Nihat Asya’nın Bayrak şiirinin
“Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım / Seni selamlamadan uçan
kuşun yuvasını bozacağım.” mısralarını çıkarmasıdır.
Şair, “Sana düşman bakan hain gözler
için abideler dikeyim/Seni yok sayarak ülkeyi işgal eden düşmana kucak açayım”
mı deseydi milli eğitimin amacına veya listesinde tutunabilmek için,
müfredatında tutunabilmek için?
Bu zihniyet, tasavvuftan bihaber olarak
“enelhak” dedi diye Hallacı Mansur’un derisini yüzen zihniyettir.
Yakında İstiklal Marşı’ndaki “Kahraman
ırkıma bir gül” ya da “Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal” mısralarını da
ırkçılık içeriyor diye Bayrak şiirindeki gibi çıkarmaya kalkarlarsa şaşmayınız.
Bu gayrimillî zihniyet var ya
“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa
vatandır.” şiirini de ölüm ve kan içeriyor diye yasaklamaya kalkarsa onu da bir
kenara bırakmayınız.
Sanattan, mecazdan, teşbihi beliğden,
mecazı mürselden, kinayeden habersiz bir zihniyetin Millî Eğitim Bakanlığına
egemen olduğu anlaşılıyor.
Hukukçular bile “Kanun lafzı ve ruhuyla
meridir.” derler. Millî Eğitim Bakanlığı sözlere kendi düşük profilindeki sığ
algısını yükleyerek şiiri cezalandırıyor.
Son gelişmelerle millî eğitimde
Türkiye’ye özgü bir masonik zihniyetin giderek egemenliğini artırdığı
gözlenmektedir.
Bu ülkede milliyet özürlüler var,
göğsünü gere gere Türk milletinden olduğunu söyleyemeyenler var, tarih
özürlüler var, cahilce kendi tarihinize yönelik suçlamalar yapanlar var.
Devlet özürlüler var, tepesinde
bulunduğu devleti savunacak yerde katil ilan edenler var.
Bağımsızlık özürlü olanlar var,
bağımsız ve özgür olmanın, daha doğrusu adam olmanın önemini kaybettiğini
savunanlar var.
Kısacası, bu ülkede var oğlu varlar
var.
Şimdi, buna bir de bayrak özürlüler
eklenmiş bulunmaktadır.
Şiirden, şairden habersizler,
milliyetten, bayraktan nasipsizler için değil, Bayrak şairi Arif Nihat Asya
için bayrak getirdim. Onun Bayrak şiirini bayrakla sansürsüz okuyacağım:
(Sayın Hatip, çıkardığı Türk Bayrağı’nı
kürsüde açtı)
Onun Bayrak şiirini bayrakla sansürsüz
okuyacağım: (MHP sıralarından alkışlar)
“Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son
örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını
yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder,
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne
çıkar,
Yurda ay yıldızlı bayrağın ışığı
yeter…”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sen aç bayrağı,
aç!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Savaş bizi
karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığınla ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık…”
AHMET YENİ (Samsun) – Konuşmanıza
bayrağı alet etmeyin.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Ey şimdi
süzgün, rüzgârlarda dalgalı…”
AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Barışın
güvercini, savaşın kartalı…”
MUHARREM VARLI (Adana) – Niye rahatsız
oldun!
AHMET YENİ (Samsun) – Bayrağı alet
etmeyin konuşmanıza; o, bizim Türk Bayrağı!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Yüksek
yerlerde açan çiçeğim…”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Aç bayrağı, aç!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – “…Senin
altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Aç bayrağı aç,
görsün!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Milletin
bayrağına millet sahip çıksın, siz de sahip çıkın! [MHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Bu bayrak
hepimizin bayrağı! Sizi kınıyoruz!
AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin
bayrağı! Bağırmayın!
MUHARREM VARLI (Adana) – Ahmet’in
gözüne sok, Ahmet’in! Onun gözüne sok! Gözüne, gözüne!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Sizi
kınıyorum. O zaman, siz de çıkın, niye çıkardığınızı açıklayın oradan! Çıkın,
niçin çıkardığınızı açıklayın!
AHMET YENİ (Samsun)- Alet etmeyin
bayrağı!
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bayrağı
çıkarıyorsunuz! İzin vermeyeceğiz! Bunu bilin!
BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, tamam…
AHMET YENİ (Samsun) – Alet etmeyin!
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen her şeyi
alet ediyorsun! Lanet olsun sana be!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Niye her
şeye karışıyorsun! Konuşma!
AHMET YENİ (Samsun) – Türk milletinin
bayrağı!
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bizim de
bayrağımız! Konuşma! Ne konuşuyorsun!
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Milletin
bayrağına millet sahip çıksın! Konuşmaya hakkınız yok sizin!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye rahatsız
oluyorsunuz!
MUHARREM VARLI (Adana) – Al gözüne sok!
AHMET YENİ (Samsun) – Bayrak yine
bayrak! Bütün milletin bayrağı!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bu Millî Eğitim
Bakanına bir hesap sorma hakkınız yok mu sizin?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu Millî
Eğitim Bakanına söyleyeceksin!
AHMET YENİ (Samsun) – Millî Eğitim
Bakanı bizim bakanımız!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sizin
Bakanınızın bir emsali var mı!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 60’ıncı
maddeye göre 10 arkadaşımıza söz vereceğim.
Sayın Özkan…
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, hayvancılıkla ilgili sorunlara
ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Günümüzde hayvancıya verilen destekler
âdeta üreticiye köstek olmuştur. Anadolu’da söndürülemeyen şap hastalığı kol
gezmektedir. Bugün itibarıyla hayvan pazarları ülke genelinde kapalıdır.
Borçlar, taksitler ödenemiyor, Meclisin dikkatini çekiyorum. Bakanlık piyasa
değeri 3,5-4 bin lira olan damızlık düvelerin ihale bedellerini 6.700-7.000
lira arasında adrese dayalı yapmaktadır. Köylüyü bu miktar üzerinden
borçlandırmaktadır. Bu konunun Bakanlar Kurulunda değerlendirilmesini rica
ediyorum. Durum çok vahimdir. Sayın Başbakanı ve yardımcılarını göreve davet
ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Topal…
2.-
Amasya Milletvekili Ramis Topal’ın, Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya
gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
RAMİS TOPAL (Amasya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
12 Haziran, Mustafa Kemal Atatürk’ün
Amasya’ya gelişinin ve Amasya Tamimi’nin yazılışının 93’üncü yıl dönümüydü.
“Vatanın bütünlüğü, milletin
bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul’daki Hükûmet üzerine aldığı sorumluluğun
gereğini yerine getirememektir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve
kararı kurtaracaktır.” diyerek yola çıkan Ulu Önder Atatürk Erzurum ve Sivas
kongrelerini yaptı. Bu kurtuluş mücadelesi verilmeseydi, bugün kutsal çatının
altında bulunamayacaktık, bizler camilerde ve cemevlerinde ibadetlerimizi
yapamayacaktık, çocuklarımız eğitim göremeyecek ve dinimizi öğrenemeyecekti,
ülkemizin toprakları kim bilir kimlerin işgali altında bulunacaktı. Bugünün
kıymetini bilelim ve geçmişimize sahip çıkalım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Varlı…
3.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduğuna ve
Hükûmetin çiftçiyi koruyan politikalar üretmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Enflasyonun yüzde 11 olduğu söylenir,
konuşulurken, geçen yıla göre gübre fiyatları yüzde 25 artmışken, mazot
fiyatları yüzde 25 artmışken, buna karşılık buğday fiyatları yüzde 10
düşmüştür, pamuk fiyatları yüzde 50’ye yaklaşık bir oranda düşmüştür, hayvan
fiyatları geçen yıla oranla yüzde 50’ye yakın oranda düşmüştür. Hâlâ çiftçinin
iyi olduğunu, çiftçinin para kazandığını iddia edenler acaba bu ülkede
yaşamıyorlar mı? Yoksa biz mi bu ülkede yaşamıyoruz? Acaba uzaydaki insanlarla
mı bunlar muhabbet ediyorlar? Pamukta, pamuk ekim alanları tamamen bitmek
üzere, tamamen dışa bağımlı bir hâle geleceğiz. Lütfen, Hükûmet bunu dikkate
alsın, biraz daha, böyle, çiftçiyi, üreten insanı koruyan politikalar üretsinler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
4.-
Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da Özbucak Fabrikasının iflasından
dolayı mağdur olan vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Siyasetin şöyle bir sorumluluğu var:
Kendi alanının içerisinde varsa bir problem, onu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde sorma, araştırma gibi bir görevi var. Ben de bundan dolayı… Adana
ilinde uzun süre mücadele eden Özbucak Fabrikası vardı. Bu Özbucak
Fabrikası’nda beş sene, on sene, otuz senedir çalışan 700 insan vardı. Bu
Özbucak Fabrikası 2009 yılında iflas ettiğini söyleyerek 700 insanı kapının
önüne bıraktı, dolayısıyla bunların maaşlarını ve tazminatlarını ödemedi.
Dolayısıyla kamu adına da borçlu oldukları için, kamu bu firmanın, bu
Özbucakların malına el koydu, davalık oldu, konu oldu. Siyasetçilerin, bu
konuda bu haklarını alamayan, dolayısıyla iflastan dolayı mağdur olan insanlara
yardımcı olma noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve siyasetçilerin
duyarlı olmasını istiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
5.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Karabük ilinin çevre sorunlarının
ulaştığı boyutlara ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Karabük ilinin çevre sorunlarının ulaştığı boyutları
dile getirmek istiyorum.
Karabük ilinin çöplerinin döküldüğü
Aşağıkızılcaören (Asit) köyünde çevre felaketi yaşanmaktadır. Çöpler korumasız
bir şekilde karıştırılmakta, tıbbi atıklar bazen bu alana atılmaktadır.
Planlanan yeni katı atık dönüşüm alanı heyelan bölgesinde yer almaktadır, yeri
bir an önce değiştirilmelidir. Belediyenin kanalizasyon şebekesindeki
kırılmalar sonucu kanal suları köy içine veya Soğanlı Çayı’na akmaktadır. 300
metre ilerideki çimento fabrikasının filtreleri yeteri kadar kontrol
edilmemektedir. Sonuçta, maalesef, 90 haneli köyde 50’den fazla 25-40 yaş arası
kanserden ölüm vakası olmuştur, 9 beyin tümörü vardır ve şu anda 4 kişi
hastanede yatmaktadır. Karabük ilinin ulaşmış olduğu bu çevre felaketinin bir
an önce gündeme getirilmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tüzel…
6.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, tutuklu milletvekillerine ve özel
görevli mahkemelerin kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, seçimlerin üzerinden geçen bir yıl sonra halkın iradesinin
Mecliste temsiline, tutuklu vekillere ve özel görevli mahkemelere değinmek
istiyorum.
Seçilmiş 8 vekil hâlen bırakılmış
değil. Bu vekillerin tutuklu kalıyor oluşlarının tek sorumlusu kendilerine
muhalif olan ve siyasetini onaylamayanları “terörün arka bahçesi” diye
nitelendiren bir hükûmet anlayışıdır. İşte bu anlayış, Kürtlerin taleplerini
terör kapsamında nitelendirmiş ve yeni strateji ilan ederek özel görevli
mahkemeleri terörle mücadele eden kurumlara dönüştürmüştür. Özel hukuk, özel
yargı ve usulle, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek gibi
bir gariplikle Milletvekili Aysel Tuğluk’a on dört yıl yedi ay ceza
verilebilmektedir. Soruna “Kürt sorunu” demeyip “terör sorunu” demek, binlerce
gözaltı ve tutuklu ile talepkâr halkı, siyasetçisini sindirmek sonucunu
doğurmaktadır. Dileğim, Başbakana teklif götüren CHP’nin de bunu
görebilmesidir. Bir kıyım makinesine dönmüş özel görevli mahkemeleri
kaldırmayan Hükûmet ve Meclis iradesi, demokrasi ve halk temsiliyetinden söz
edemez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
7.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav
depreminin yol açtığı mağduriyetlerin hâlâ giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir
alması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen
Simav depreminin yol açtığı mağduriyetler aradan geçen bir yıla rağmen
çözülememiştir. Aynı şekilde, bugün saat 09.40 civarında meydana gelen 4,3
şiddetindeki depremin sonucunda, Simavlı hak sahipleri AFAD’a isyanlarını
bildirmişlerdir. Temmuz 2011 tarihinde 3+1 ve bir bodrumdan oluşan ev sözü
verilmiş olmasına rağmen ihale iptal edilmiş, bu insanlar sokakta
bırakılmıştır. Köylerde ve beldelerde ağır hasar nedeniyle evleri yıkılan
vatandaşlarımız mağdurdur, isyandadır, sokaktadır. Bugün sosyal patlamanın
eşiğine gelmiş bu olayın tedbirini alma konusunda Hükûmeti, inşallah son kez
olması kaydıyla, bir kez daha uyarıyorum ve bu insanların feryadına kulak
vermeye çağırıyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
8.-
Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlattığına ilişkin
açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun
kabul edildiği 11 Haziran 1945 tarihinden sonra, 11 Haziranı takip eden pazar
günü, her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Toprak Bayramı’nın kutlanmasına yönelik bir çalışma başlatmıştır.
Ben de şunu sormak istiyorum: Acaba, Sayın Bakan 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu’nu dikkate alarak mı bu çalıştayı başlatmaktadır? Ayrıca
yine, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması
Hakkında Kanun’daki değişikliği mi, yoksa Kentsel Dönüşüm Yasası’ndaki ilgili
maddeler üzerinde mi bir çalıştay yapacaktır?
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
9.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Kırım-Kongo kanamalı ateşi
hastalığının her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit ettiğine ve Artvin ili ve
ilçelerinde kene vakalarında artış olmasının halkta endişe yarattığına ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı
her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit etmekte ve neticesinde ölümle sonuçlanan
üzücü durumlar meydana gelmektedir. Kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
hastalığı teşhisi konulan vatandaşlarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde, Artvin’in Ardanuç
ilçesi İncilli köyünde yaşayan vatandaşımız kene ısırması sonucu Erzurum
Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesine sevk edilerek tedavi altına alınmış
ve ne yazık ki hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle, Artvin vilayeti ve
ilçelerinde rastlanan kene vakası sonuçlarında artış meydana gelmesi nedeniyle
hayatını kaybeden vatandaşlarımızın olması, bölgede hayvancılık ve tarımla
uğraşan halkımızda endişe yaratmıştır. Konuyla ilgili bakanlıklar nezdinde
bölgede halkı bilgilendirmek için gerekli çalışmaların yapılmasını ve üzücü
sonuçların ortadan kaldırılması için Hükûmetin gerekli tedbirlerini almasını
diliyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
10.-
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde
orman yangınları konusunda dikkatli olunması gerektiğine ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de özellikle hava sıcaklıklarının
arttığı bugünlerde orman yangınlarına dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz,
Türkiye ormanlarının büyük çoğunluğu yangına birinci derecede ve ikinci
derecede hassas ormanlar. Orman yangınları çevresel bir felaket ve geleceğimiz
açısından çok tehlike arz eden işler. Fakat buradan Bakanı bir kez daha uyarmak
istiyorum: Yangın mevsimine girilen bu sezonda hâlâ Orman ve Su İşleri
Bakanlığı tayinlerle uğraşıyor. Özellikle yangına hassas bölge müdürlüklerinde,
işletme müdürlüklerinde personel tedirgin ve tayin gündemde. Orman
yangınlarıyla mücadele etmesi gereken bir Bakanlık, bir Orman Genel Müdürlüğü,
Gazi yerleşkesi hâlâ taşınmayla meşgul, kimin nereye gideceğiyle meşgul.
İnşallah… Bütün imkânlara rağmen, araç gereçlere rağmen, yangınları söndüren en
önemli unsur insan unsurudur. İnsan unsurunun yok edildiği bir yerde bu işlerde
ciddi sıkıntı yaşanır. Ben bu yeni yangın sezonunda orman işçisinden memuruna,
mühendisine kadar tüm yangınla mücadele edenlere “Allah yardımcıları olsun.”
diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
11.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim
isteyenler hakkında disiplin cezaları verildiğine, okuldan atıldıklarına ve
Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
YÖK gizli yönetmeliği gereği, hâlâ, üniversitelerde okuyan öğrenciler üç ayda
bir raporlanıyor, Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında disiplin cezaları
veriliyor ve okuldan atılıyorlar. Hükûmeti bu seçmeli ders konusunda samimiyet
testinde görüyoruz. Bugün binlerce öğrencinin okuldan atılması, disiplin cezası
alması bu nedenle, gerekçeleri de ortadan kalkmıştır. Hükûmetin bunları dikkate
alarak bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin’in Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesindeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili
Mehmet Ersoy’un üyeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/891)
11
Haziran 2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Karabük Milletvekili Mehmet Ali
Şahin’in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’ndeki üyeliğinden
istifa etmesiyle boşalan üyelik için; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanlığınca bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy’un üyeliği Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun
2. Maddesinin (a) fıkrası uyarınca Genel Kurul’un bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, okutuyorum:
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, ülkemizde sigara
kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/313)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
“Ülkemizde sigara kaçakçılığının
nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi” amacıyla Anayasamızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz. 17.11.2011
1)
Alim Işık (Kütahya)
2)
Oktay Vural (İzmir)
3)
Mehmet Şandır (Mersin)
4)
Ali Halaman (Adana)
5)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
7)
Ali Öz (Mersin)
8)
Celal Adan (İstanbul)
9)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
10)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
11)
Enver Erdem (Elazığ)
12)
Necati Özensoy (Bursa)
13)
Mustafa Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
15)
Bülent Belen (Tekirdağ)
16)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
17)
Sinan Oğan (Iğdır)
18)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
19)
Oktay Öztürk (Erzurum)
20)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
21)
Emin Çınar (Kastamonu)
22)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
23)
Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe:
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve
Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığının 2010 yılı raporunda,
ekonomiye büyük darbe vuran sigara ve içki kaçakçılığına dikkat çekilerek,
terör örgütünün önemli kazançları arasında gösterilen sigara kaçakçılığının son
yıllarda ciddi oranda arttığı vurgulanmıştır. Anılan raporda, kurulan
uluslararası şebekenin bağlantılarına yönelik operasyonlarla yakalanan kaçak
sigara miktarlarında son yıllarda önemli derecede artışlar olduğu
belirtilmiştir. Büyük bir kısmının Irak, İran ve Suriye’den temin edilen kaçak
sigaraların Van, Ağrı ve Artvin üzerinden Türkiye’ye girdiği kaydedilen
raporda, dağıtım ağının da Hakkâri, Şırnak, Mardin, Hatay ve Şanlıurfa
üzerinden gerçekleştiği belirtilmiştir.
2008 ve 2009 yıllarında yaklaşık 10
milyon paket kaçak sigara yakalanırken, 2010 yılında ele geçirilen miktarın
43,5 milyon pakete ulaşması işin boyutunu ve ciddiyetini göstermekle birlikte,
2011 yılında yapılan son zamların da etkisiyle sigara kaçakçılığının çok daha
yüksek miktarlara ulaşacağı tahmin edilmektedir. En çok kaçak sigara ele
geçirilen iller sıralamasında Van, Şanlıurfa ve İstanbul illeri ilk üç sırada
yer alırken, yapılan operasyonlarda 15 bin dolayında kişinin de gözaltına
alındığı belirtilmektedir.
Kaçak sigaradan, hem Türk ekonomisinin
hem de devlete vergisini ödeyen esnafın zarar gördüğü bilinmektedir. Sigaradaki
vergi artışı sektördeki kaçağı büyük oranda artırırken, 2010 yılında %15
oranında düşen sigara satışlarına karşılık kaçak sigaranın %400 oranında
artması konunun ne denli önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Kaçak sigara
oranının batıdaki illerimizde %10 ila %20 arasında değişmesine karşın, doğu ve
güneydoğu illerimizde bu oranın %60 ila %80 arasında değişmesi, konunun bir
başka boyutunu da ortaya koymaktadır.
Ankara Ticaret Odası tarafından
hazırlanan “Kaçak Ekonomisi” isimli raporda; “Türkiye’ye her yıl 25 bin ton
kaçak sigara girdiği, başka bir ifadeyle ülkemizdeki her 6 sigaradan birinin
kaçak olduğu ve sigara kaçakçılığından dolayı devletin her yıl 2,5 milyar dolar
vergi kaybına uğradığı” belirtilmektedir. Anılan raporda, Türkiye’ye en çok
kaçak sigaranın Irak’tan sokulduğu, Kuzey Irak’ta, Dohuk ve Süleymaniye’de
kurulu fabrikalarda üretilen kaçak sigaranın büyük miktarlarda ülkemize girdiği
yerlerin ise serbest bölgelerin olduğu yerler olduğu ve suç örgütlerinin her
konteynerde 1 milyon dolar net para kazandıkları da belirtmektedir. Ayrıca,
yurt dışından gelen her yolcunun beraberinde vergiden muaf olarak bir karton
sigara getirebildiği, fakat pratikte bunun üç karton olarak uygulandığı,
Gürbulak sınır kapısından bunun için her gün iki bin kişinin İran’a gidip
geldiği ve beraberinde 6 bin karton sigarayla döndüğü, İran’dan 15 TL’ye satın
alınan bir karton sigaranın aynı gün Türkiye’de 40 TL ‘ye satıldığı da
vurgulanmaktadır.
Türkiye’deki bazı firmalarca ihraç
edilmiş gibi gösterilen sigaraların; gerçek dışı kaşe ve mühürlerle çıkış
beyannamesi tanzim edilerek, hiç gümrük muamelesine tabi tutulmadan, ülke
içinde doğrudan satıldığı, gerçek gümrük çıkış beyannamesi düzenlenmiş, sigara
yüklü konteynerlerin, mührünün gece kırılarak açıldığı, içindeki sigaraların
boşaltılıp, paçavra, tuvalet kağıdı doldurulan ya da boş bırakılan
konteynerlerin mühür taklit edilerek kapatıldığı, bu şekilde sigara yüklü
sanılan konteynerlerin ihraç edildiği iddialarının yanında, yurtdışına usulüne
uygun olarak ihraç edilen sigaraların, gümrük muamelesine tabi tutulmadan aynı
konteynerlerle Türkiye’ye sokulduğu iddiaları da araştırılmaya değer olan ciddi
iddialardır.
Sigara kaçakçılığının; silah ya da
uyuşturucu kaçakçılığına göre daha risksiz ve daha kolay olması, gerek
maliyetinin az getirisinin daha fazla, gerekse mevcut kanunlara göre cezasının
yok denecek kadar az olması kaçak ve sahte sigaraya olan ilgiyi artırmaktadır.
Konu giderek bir millî güvenlik meselesi haline gelmiş durumdadır. Bir yandan
devlet her yıl 2,5 milyar dolar dolayında vergi kaybına uğramakta, bir yandan
da terör örgütü PKK bu yöntemle ciddi lojistik destek sağlamaktadır. Güvenlik
birimlerinin hazırladığı istihbarat raporlarında, Türkiye pazarına sokulan
sahte sigaranın Kuzey Irak’ta kurulan sigara fabrikalarında üretildiği, ülkeye
sokulması ve dağıtılmasında ise PKK’nın aktif rol oynadığı belirtilmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle,
“ülkemizde sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı
ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla bir
Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.
2.-
İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve
diğer temel belgeler ışığında acil reform yapılması gereken alanların tespiti
ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/314)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
31 Ekim 1959 tarihinde yapılmış bulunan
başvuru ile başlayan Avrupa Birliği ile ortaklık sürecinde 1963 yılında Ankara
Anlaşması, 1970 yılında Katma Protokol imzalanmış, Helsinki’de 1999 yılında
yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde tam üyeliğe adaylığımızın
kabulüyle yeni bir aşama kaydetmiştir. 8 Mart 2001 tarihinde ilk katılım
ortaklığı belgesi AB Konseyi tarafından onaylanmış, 17 Aralık 2004 tarihinde
alınan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi kararı gereği de 3 Ekim 2005
tarihinde AB’ye tam üyelik sürecimiz başlamıştır.
Geçen altı yılda beklenen gelişmeler
katedilememiş, tam üyelik hedefine ulaşmak için müzakerelerde kapatılması
gereken 33 başlıktan, ancak bir tanesi kapatılabilmiş, nitekim 12 Ekim 2011
tarihinde açıklanan AB İlerleme Raporu’nda da siyasi alanda birçok eksikliğin
olduğu saptanmış; bu eksikliklerin tespiti ve giderilmesi ile ülkemizde yaşayan
insanların hak ettikleri demokrasi ve yaşam standartlarına kavuşturulması için
gereken reformların ise güçlü bir şekilde uygulamaya geçemediği endişeleri
ortaya çıkmıştır.
Bilindiği üzere, Türkiye ile aynı
tarihlerde tam üyelik müzakerelerine başlayan ve 2013 yılında tam üye olarak
birliğe kabul edilecek olan Hırvatistan’da süreci izlemesi, eksikliklerin
takibi, reform gereken alanlarda partiler arası müzakerelerin götürülmesi ve
ulusal bir dayanışma ruhu içerisinde, ülkenin ortak kaderini etkileyecek somut
adımların atılması için AB ile Müzakereleri İzleme Komisyonu kurulmuştur. Söz
konusu komisyonun başkanlığını muhalefet partisinin üstlendiği Hırvatistan’da,
ulus olarak ortaya konulan çabalarla hedefe ulaşılmıştır.
Bir anlamda geçici süreyle de olsa
“Türkiye’nin AB ile Müzakereleri İzleme Komisyonu” görevini de üstlenecek bir
araştırma komisyonu kurulmasında büyük fayda bulunmaktadır. Böylece, iktidarın
gözünden kaçırdığı veya ihmal ettiği alanların net biçimde ifade edilerek somut
önerilerin yaşama geçirilmesi olanağı elde edilecektir.
Bütün bu gerekçelerle; 6 yılda gelinen
aşama göz önüne alındığında, AB ile tam üyelik sürecinin izlenmesi, bu zamana
kadar hangi alanlarda ve hangi sebeplerle sürecin durma noktasına geldiğinin
belirlenmesi, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler ışığında acil reform
yapılması gereken alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin
belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanılan sorunların tespiti ile bu
sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu
amaçla, Anayasa’nın 98 ve TBMM İçtüzüğü’nün, 104 ve 105. Maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Umut Oran (İstanbul)
2)
Veli Ağbaba (Malatya)
3)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
4)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
5)
Erdal Aksünger (İzmir)
6)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
7)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
8)
Engin Altay (Sinop)
9)
Tanju Özcan (Bolu)
10)
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
11)
Faik Tunay (İstanbul)
12)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13)
Adnan Keskin (Denizli)
14)
Melda Onur (İstanbul)
15)
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
16)
İdris Yıldız (Ordu)
17)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18)
Ali Demirçalı (Adana)
19)
İzzet Çetin (Ankara)
20)
Levent Gök (Ankara)
21)
Uğur Bayraktutan (Artvin)
22)
Binnaz Toprak (İstanbul)
23)
Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
24)
Erdoğan Toprak (İstanbul)
25)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
26)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
27)
Mahmut Tanal (İstanbul)
28)
Turgut Dibek (Kırklareli)
29)
Osman Taney Korutürk (İstanbul)
30)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
31)
Rıza Türmen (İzmir)
32)
Osman Faruk Loğoğlu (Adana)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, organize sanayi
bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/315)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB)
günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması
gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104
ve 105. maddesi uyarınca araştırma açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.
17/11/2011
1)
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2)
Mehmet Şandır (Mersin)
3)
Oktay Vural (İzmir)
4)
Enver Erdem (Elâzığ)
5)
Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6)
Celal Adan (İstanbul)
7)
Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8)
Özcan Yeniçeri (Ankara)
9)
S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10)
Alim Işık (Kütahya)
11)
Mehmet Günal (Antalya)
12)
Ali Halaman (Adana)
13)
Faruk Bal (Konya)
14)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
16)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
17)
Ali Uzunırmak (Aydın)
18)
Sinan Oğan (Iğdır)
19)
Bülent Belen (Tekirdağ)
20)
Necati Özensoy (Bursa)
21)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
22)
Oktay Öztürk (Erzurum)
Gerekçe:
Türk sanayi sektörümüzün, ekonomik ve
sosyal kalkınmadaki lokomotif görevini daima savunmaktayız. Bu yüzden Organize
Sanayi Bölgesi (OSB) konusunun; başta Hükümetin, sonra da toplumun tüm
kesimlerince öneminin kavranması ve buna bir millî mesele olarak yaklaşılması
gerektiğine inanmaktayız.
Ülkemizde yaklaşık 40 yıllık geçmişi
olan Organize Sanayi Bölgelerimizin yasal düzenleme eksiklikleri 57’nci Hükûmet
döneminde 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile giderilmiştir.
Bu kanun ile hedeflenen; sanayimizin
düzenli bölgelerde yerleştirilmesi, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını
önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmalarını sağlamak, düzenli
ve yeterli bir altyapıyla üretim yapılmasını temin etmek, imalat sanayisini
belli bir plân dâhilinde toplamaktı.
Ancak geldiğimiz noktada 2003 yılından
bu yana, OSB’lerimizin birçok sorunu hâlen mevcut iktidar tarafından
çözümlenmemiştir.
Bugün OSB’lerimiz; Maliye Bakanlığının
vergi baskısı, yetersiz teşvik, yüksek enerji girdi fiyatları, ulaşım, üretim
inşaat oranlarındaki düzensizlik gibi birçok çözüm bekleyen sorunlarla baş
başadır.
Oysa OSB’lerimiz ülkemizin gözbebeği
olup, ekonomimizin de can damarlarından biridir.
Bu yüzden Organize Sanayi Bölgelerinin
(OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi
ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması
gereken önlemlerin araştırılması için Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce
Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün
104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Sayın Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet
Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612,
2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (x)
BAŞKAN – Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Üçüncü bölüm, geçici 1 ve 2’nci
maddeler dâhil, 51 ila 71’inci maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Sarı.
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün gece geç saatlere kadar yorucu bir
çalışma yaptık. Orada birtakım değerlendirmelerde bulunmuştuk. Üçüncü bölüme
ilişkin daha teknik düzeyde bazı değerlendirmeler yapma fırsatımız olmadı
tabii, daha çok Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştuk.
Şimdi, üçüncü bölümün geneli üzerinde
söz almışken üçüncü bölümün içeriğine ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak
istiyorum.
Daha önceki konuşmamda da belirttiğim
üzere, son zamanlarda yurt içi tasarruf oranlarının artırılmasına ilişkin ardı
ardına düzenlemeler önümüze geliyor. Dolayısıyla, bu, bir boyutuyla olumludur
çünkü gerçekten Türkiye ekonomisinin yapısal sorunu ve yapısal problemi yurt
içi tasarruf oranlarının düşük olmasıdır. Düşük olan yurt içi tasarruf oranları
da ciddi anlamda cari işlemler açığı yaratmaktadır. Bu, Türkiye ekonomisinin
yumuşak karnıdır ve dolayısıyla, Türkiye ekonomisini sağlıklı bir patikaya
ulaştırabilmek için mutlaka yurt içi tasarrufların yükseltilmesi gerekmektedir
ancak bu, aynı zamanda bir itiraftır çünkü yurt içi tasarrufların düşük oluşu
ve dip yapışı AKP hükûmetleri döneminde olmuştur. Yaklaşık on yıllık bir
hükûmet dönemi içerisinde yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde
18’lerden yüzde 13’lere düşmüştür ve bu, Türkiye’nin tarihsel olarak en düşük
yurt içi tasarruf oranlarını ifade eder. 1970’li yıllarda, 1980’li yıllarda, ve
1990’lı yıllarda yurt içi tasarruf oranlarımız bunun çok çok daha üstündedir.
Dolayısıyla, aslında AKP hükûmetlerinin getirmiş olduğu, yaratmış olduğu ve AKP
hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik politikaların derinleştirmiş olduğu bir
sorunla karşı karşıyayız. Ardı ardına yurt içi tasarruf oranlarına ilişkin,
onların artırılmasına ilişkin getirilen önerilerin itiraf boyutu da tamamen
bununla ilgilidir.
(x) 271 S.
Sayılı Basmayazı 12/6/2012 tarihli 118’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi
yüzde 7 civarında bir büyüme potansiyeline sahip olabilir, doğru politikalar
uygulanırsa eğer. Ancak bunun için yurt içi yatırım oranlarının yükseltilmesi
gerekir. Ancak yurt içi yatırım oranları yükseltilirken de bunların yeni
kırılganlık yaratmayacak bir biçimde yurt dışı tasarruflarla değil, yurt içi
tasarruflarla finanse edilmesi gerekir. Bunun en önemli ayaklarından biri de
hiç kuşku yok ki kurumsal tasarruflardır. Kurumsal tasarruflar çok önemli bir
noktada duruyor. Yasanın içeriğine baktığınız zaman, bu konuyla ilgili,
kurumsal tasarrufların artırılmasına ilişkin olarak dört tane temel alanın
tespit edildiğini görüyoruz. Bunlardan birisi sigortacılık, diğeri BES, bir
diğeri kira sertifikası ve en son da bireysel katılım sermayesi yani “iş
melekleri” olarak anılan kısımlar.
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Bu
kadar önemli ve yurt içi tasarrufları artırmaya yönelik kanunsal düzenlemelerin
yine bir torba yasayla önümüze getiriliyor oluşunu baştan eleştirmek isterim.
Biz Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları yaparken ilk aşamada elli sekiz madde
olan bu tasarıya daha sonra on üç tane madde eklenmiş ve sürekli olarak Genel
Kurulda da verilen önergelerle içeriğine sürekli birtakım eklemeler yapıldığını
görüyoruz. Dolayısıyla daha bütüncül yaklaşılması gereken, bölük pörçük değil
de daha analitik yaklaşılması gereken bu konunun, yine, bir torba yasa
çerçevesi içerisinde kurban edildiğini görüyoruz.
İkincisi, çalışmalarımız esnasında,
özellikle kira sertifikası konusundaki düşüncelerimizi olgunlaştırmaya
çalışırken kamu bürokrasisinin bu konuyla ilgili kısımlarından ciddi anlamda
bilgi alamadığımızı üzülerek söylemek isterim. Gerek Hazine Hukuk
Müşavirliğinin gerekse Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğünün bu konuyla
ilgili, özellikle kira sertifikasıyla ilgili hukuki altyapıya ilişkin
düşüncelerinin ne olduğunu, defalarca talep etmiş olduğumuz hâlde, şu an
itibarıyla bile, bu yasa Genel Kuruldan geçecekken bile henüz elimize ulaşmış
değil. Dolayısıyla ilgili kurumların bu konuda ne düşündüğünü bilmek istiyoruz,
öğrenmek istiyoruz ve öğrenemediğimizi söylemek istiyorum. Özellikle Plan ve
Bütçe Komisyonu Sayın Başkanına bu konuyla ilgili teessüflerimizi de iletmek
istiyoruz.
Yasanın, kurumsal yatırımları kurumsal
tasarrufların artırılması için öngördüğü çerçeve içinde, sigortacılıkla ilgili
olarak bir genel değerlendirme yapacak olursak şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de
yaklaşık 16 milyar liralık bir sigorta primi üretimi var ve bunun millî gelire
oranı çok düşük, yüzde 2’ler civarında, hatta yüzde 2’lerin altında. Kişi
başına prim üretimi de 116 dolar ve bu prim üretimiyle Türkiye dünyada 64’üncü
ülke. Bu, aynı zamanda bir avantaj. Yani sigortacılık elbette bir kültürdür ve
tek başına ekonomik düzenlemelerle, ulaşmak istediğimiz sonuçlara ulaşamayız,
daha genel bir çerçevede bakmak gerekir. Ancak bunun bir avantaj olduğunu da
görüyorum çünkü burada bakir bir alan var, dolayısıyla doğru düzenlemelerle
burada ciddi bir ivme kazanmak mümkün olabilir. Ancak bu getirilen
düzenlemenin, yani yurt içi tasarrufların sigorta boyutunun artırılmasına
ilişkin getirilen düzenlemelerin sigortacılık sektöründe ne kadar bir tasarruf
artışına neden olacağı ya da ne kadar bir kurumsal tasarrufa katkı yapacağına
ilişkin yapmış olduğumuz sorgulamalarda bize verilen bilgiler, önümüzdeki üç
yılda bunun sigorta prim üretiminin sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık artışa
neden olacağıdır, hatta ilgili bürokratlar “Hiç artış olmayabilir.” de
demişlerdir. Dolayısıyla sigorta ayağına ilişkin bu düzenlemenin yurt içi
tasarruflarda ciddi bir artışa neden olacağını değerlendirmiyoruz.
Bu tasarının en can alıcı kısmı BES’le
ilgili olan kısmıdır. BES’ler… Bireysel Emeklilik Sistemi’nde fon büyüklüğünün
çok hızlı arttığını biliyoruz, 16 milyarın üzerine çıkmıştır ve 2,8 milyon
katılımcı vardır. Özellikle burada yapılan, eksiklerine rağmen yapılan bazı
düzenlemelerin olumlu olduğunu belirtmek gerekir. Önümüzdeki on yılda bunun
millî gelire oranını yüzde 4’e çıkaracak bir alanımız söz konusudur, bundan
sonra bu alana ilişkin teşviklerin, değerlendirmelerin ve bütüncül yasaların
devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
En fazla eleştirdiğimiz nokta, bu
yasada ve kurumsal tasarruflar boyutuyla ilgili olarak, kira sertifikasına ilişkin
getirilen düzenlemedir. Esasen, bu, hukuk sistemimizde yer alan sukuku icaranın
farklı bir şekilde yansıtılmasıdır, yasanın içine alınmasıdır ve bununla ilgili
düzenleme yapılırken bize söylenen şey, araç ve yatırımcı tabanı
çeşitlendirildiğinden borçlanma maliyetinin 0,40 ya da 0,50 baz puan
düşürülebileceğidir. Ancak son derece karmaşık olan ve hukuki altyapısına
ilişkin tereddütlerimizin olduğu bu yasanın nasıl oluyor da borçlanma
maliyetini düşürebildiğini çok olarak anlayabilmiş değiliz. Çok karışık ve
bürokratik bir işlem maliyetinin söz konusu olduğu açıktır. Bu konuyla ilgili
hukuki altyapıya ilişkin de bir zafiyetin olduğu açıktır. Öte yandan, bu
şekilde ne kadar bir fon büyüklüğünün ya da yurt içi tasarruflara ne kadarlık
bir katkının olacağına ilişkin yapmış olduğumuz sorgulamalarda elde ettiğimiz
şey de şudur: Sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık bir yatırımın Türkiye’ye
gelebileceğini bu sistem üzerinden öngörüyoruz. Yaklaşık 5-6 milyar liralık
eurobond ihracımız var bizim Hazine Müsteşarlığımız olarak yılda. Bunun küçük
bir kısmının da buradan sağlanacağını değerlendiriyoruz. Dolayısıyla bu konuyla
ilgili olarak da yurt içi tasarruflara bu yasa üzerinden ciddi miktarda bir
katkı gelmeyecektir.
Son olarak, “bireysel katılım
sermayesi” ya da “iş melekleri” olarak denilen sistem de zaten sistemde var
olan bir şeyin hukuki boyuta taşınmasından ibarettir, hukuki altyapısının
oluşturulmasından ibarettir. Burada çok büyük bir alandan söz etmiyoruz, yaklaşık
170-200 milyon liralık bir yatırım alanından bahsediyoruz.
Sonuç itibarıyla, Türkiye ekonomisinin
en önemli problemi cari işlemler açığıdır ve bu yapısal sorun yurt içi
tasarrufların artırılmasıyla ilişkilidir. Yurt içi tasarrufların artırılmasının
da daha böyle palyatif öneriler yerine, biraz daha genel ve biraz daha sisteme
ve üretim yapısına ve Türkiye’nin 24 Ocak kararlarından beri kurgulaya geldiği
üretim yapısına ve bunun ekonomik anlayışına radikal müdahalelerle ancak mümkün
olabileceğini düşünüyoruz. Bu tasarının bireysel yatırım üzerindeki etkisinin,
daha doğrusu yurt içi tasarruflar üzerindeki etkisinin sınırlı kalacağını
değerlendiriyoruz, daha genel, daha bütüncül yasalarla yurt içi tasarrufların
artırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Herkese saygılar sunuyorum. Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün sabah saat 4’e
kadar süren çalışmanın arkasından kalan üçüncü bölüme devam ediyoruz. Tabii,
geneli üzerine yaptığım konuşmada belirtmiştim, burada olmayan arkadaşlar varsa
onlara da hatırlatma olsun, böyle bir çalışma düzeniyle, böyle bir kanun yapma
düzeniyle, yasamaya tahakkümle bu düzenlemeleri buradan usuletle geçirmemiz
mümkün değil. Yani ucundan veya kıyısından tam olmasa da bazı sorunlara çözüm
arayan bir torba kanun getiriyorsunuz. Tabii, gönül istiyor ki bunlara bakılsın,
üzerinde uzlaşılsın, belli noktalarda eksikleri olsa da uzlaşmayla geçecek
kanunlar olsun. Esası itibarıyla da alt komisyonda, komisyonda önemli
çalışmalar yaptık, bazı eksiklikler giderildi. Her ne kadar bazı eksiklikler
varsa da bazen usul esasın önüne geçiyor değerli arkadaşlar. Böyle bir ortamda
sağlıklı bir şekilde kanun yapmak mümkün mü Sayın Bakanım? Sabaha kadar bu
şartlarda… Şimdi, ilgili bakan yok. Yani anlıyoruz ki onun işi var diye
aceleyle bitirelim diye gitmişler. Sayın Bayraktar burada. Hükûmetin bütün
bakanları değerlidir ama konunun muhatabı… Az sonra arkadaşlarımız soru
soracaklar, Sayın Bakan da diyecek ki: “Ben yazılı olarak vereyim, ben onlara
vâkıf değilim.” Niye? Çünkü sabaha kadar Sayın Bakan nöbette değildi, bugün
nöbetçi olarak gelmiş. Ya biz ne yapacağız? Yani buradaki milletvekili
arkadaşlarımız muhalefet sıralarında yine duruyorlar, akşam da söyledim,
iktidar sıralarının da böyle önemli bir kanun görüşülürken boş olmasını
anlayamıyorum. Yani buraya çok büyük hedefler koymuşsunuz. “İstanbul Finans
Merkezini güçlendirelim.” Güzel. İstanbul Finans Merkeziyle ilgili bir şey var
mı? 2 tane finansal enstrüman dışında bir şey yok. “İki: Tasarruf açığını
azaltalım.” Bireysel emeklilik sistemine verdiğiniz teşvikin dışında bir şey
var mı? O da yok. O da, nasıl vereceğimiz belli değil.
SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Yani “Belli
değil.” derken, sistemi belli de yani nasıl alacakları belli değil demek
istiyorum Sadık Bey. Belli değil. Şimdi, size akşam bazı şeyler söyledim ama
duymayan arkadaşlarımız olabilir, vatandaşın buna katılacak hâli yok demek
istiyorum. Yani şöyle…
SADIK BADAK (Antalya) – O siyaset… O
başka bir şey…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siyaset değil.
Şimdi, kim alacak? Dediniz ki: “Efendim, 100 lira verene biz de 25 lirasına
katkıda bulunacağız.” Güzel. Peki, bu 100 liranın 75 lirasını vatandaş nereden
bulacak da verecek? Yani tasarrufu teşvik ederken bunun bir gelirin fonksiyonu
olduğunu biz üniversite 1’de talebelere öğretiyoruz. Biz de öyle öğrendik.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Peki, gelirin artışında o kadar olmazsa,
hele hele dar gelirli vatandaşlar, orta düzeydeki vatandaşlarınkinde bir artış
olmazsa ne yapacağız? Kim o 75 lirayı bulacak da biz üzerine 25 daha koyacağız?
Şimdi, tamam, siz diyorsunuz ki: “Var.” Ben şimdi 2 tane rakam vereyim size.
Vatandaşların borç durumuna bakalım. Bakalım, bu vatandaşlar hakikaten bu
bireysel teşvikten, emeklilikten yararlanabilecekler mi?
Tüketici kredileri ve kredi kartı borcu
vatandaşın 235,5 milyar olmuş. Yani şimdi diyeceksiniz ki: “Ne güzel, borç
artıyor.” Geleceğine ilişkin bir oran da vereceğim şimdi size. 2002 yılında bu
rakam sadece 6,5 milyar TL imiş; 235,5 şu anda. Nereden nereye… Diyor ya Sayın
Başbakan. Diyorsunuz ki: “Hocam, bir de oranları ver. Bu mutlak rakamlardır,
değişiyor sıkça.” Oranlara bakıyoruz. Borç gelir oranı 2002 yılında yüzde 7,5;
2012’de yüzde 44,7. Yani borcu, gelirinin yüzde 44,7’sini borçlanarak harcıyor.
Şimdi, bunu yapan kişi kredi kartı borçlarında geriye ödeyememede artışın ne
kadar olduğunu biliyor musunuz ödenemeyen kredi ve kredi kartları? 2002 yılında
sadece 278 milyonken şimdi 7,3 milyar TL ödenemeyen kredi ve kredi kartları.
Peki, şimdi, kredi borcunu, kredi kartı borcunu dahi ödeyemeyen ve ne olur ne
olmaz diye BDDK’nın nakit çekme yasağı koyduğu milyonlarca insan varken, şimdi
biz diyoruz ki: “Bundan istenen sonucu alacağız.” Nasıl alacağız? Ha, bu
gerekli mi? Evet. Pozitif mi? Evet. Ama sadece bireysel emekliliğe belli
şekilde teşvik vererek bizim tasarruf açığını artırmamız mümkün değil ki.
Giderlerimizden kısacağız, aldığımız lüks arabalardan taviz vereceğiz, diğer
alanlarda da yapabileceğimiz tasarrufu önce Hükûmet olarak ve kamu kurumları
olarak yapacağız, vatandaşa da diyeceğiz ki: “Bakın, biz devlet olarak, Hükûmet
olarak belli konularda tasarrufu çoğalttık; siz de harcamalarınıza dikkat
edin.” Şimdi, bu şartlarda bu 75 lirayı vatandaş bulamayacaksa buradan
beklediğimiz etki demek ki olmayacak.
Şunu söylüyoruz: Her yapılan kanun
tasarısında, Başbakanlığın Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği gereği bir etki
analizi yapılması lazım. Defalarca söylüyoruz. Arkadaşlarımız, bize bazı
rakamları verdiler. “Bunları dağıtın.” dedik ama değerli bürokratlarımız onu
nedense söylediler bir kısmını. Onu da böyle alt komisyonda utanarak,
sıkılarak, sanki gizli bilgi veriyorlarmış gibi, yani ısrarlarımız üzerine
söylüyorlar. Dün Sayın Kuşoğlu burada kendisi de ifade etti, ben bir tane rapor
istedim, mütalaa istedim hâlâ gelmedi diye. “Şimdi, bunun bütçeye yükü ne
olacak?” diyoruz. Diyor ki arkadaşlar: “Ya o kadar olmayacak.” Niye? “Daha önce
vergi istisnası vardı. Buradan da bunu vereceğiz.” Ya biz onu sormuyoruz. Plan
ve Bütçe Komisyonu olarak yaptığımız bir bütçe var. “Bütçe disiplini”
diyorsunuz. Eğer bunu bu şekliyle uygularsak, kanun yürürlüğe girdikten sonra,
2012 yılında -2013-2014, Orta Vadeli Program yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Orta
Vadeli Mali Plan yapıyor muyuz? Onu da yapıyoruz- bunu ne kadar deleceğiz, bunu
nereden bulacağız, karşılığını nereden, hangi gelirlerle sağlayacağız diye
bilmemiz gerekiyor. Şimdi, bunların hiçbirisini yapmadan doğrudan alelacele
getirirseniz, sonrasında da Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği gün, alt
komisyonda o kadar tartışıp birleştirdikten sonra teklifle “20 maddelik bir
kanun teklifini gündeme alıp birleştirelim.” derseniz o zaman bu yasamaya
saygısızlık oluyor, Plan ve Bütçe Komisyonuna saygısızlık oluyor.
Niye alt komisyon kuruyoruz değerli
arkadaşlar? Alt komisyon teknik inceleme gerektiren tasarı ve teklifler için
biraz daha detaylı araştırma için kuruluyor. Alt komisyonda birleştirmişiz, üst
komisyona gelmişiz, karşımıza 20 maddelik bir torba. Şimdi, bu sefer biz bunu
engelleyen pozisyona düşmüş oluyoruz. Arkadaşlarla oturduk, konuştuk, bir
kısmını çıkardılar ama bunun yolu yordamı böyle olmaz. Varsa bir şey -defalarca
belirttik- yapısal önlem alacaksanız gelip muhalefeti bilgilendirin. Acil
olanlarda, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol
gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışına sahibiz değerli arkadaşlar.
Geleceksiniz, şunlar şunlar acildir, bunların çıkması gerekiyor… Ama şimdi
içine bakıyoruz, acil olmayan bir sürü şey var. Yani Plan Bütçe Komisyonuna
gelen, içinden çıkardığımız iki tane maddeyi söyleyeyim. Sağ olsun arkadaşlar
çağırdılar, Komisyon Başkanımız da diğer partilerden Komisyon üyesi
arkadaşlarımız da. İlk iki maddesi Adalet Komisyonuyla ilgili. Torba da tamam,
bu kadar da torba olmaz ki yani. Bu bir kanun yapma anlayışı, onu anlatmaya çalışıyorum.
İki tanesi seçimlerle ilgili. Hadi birisi cezayla ilgiliydi, onu çıkaralım,
öbürü kalsın. Şimdi, öbürüne bakıyoruz, tamamıyla hukuki konu, bizim uzmanlık
alanımız değil ki. Onun için bunların derli toplu gelmesi lazım. Bunların bir
kısmı gerekli olmakla beraber içinde hiç aciliyeti olmayan bazı şeyler
bekliyor.
Daha önce de söyledim, yapısal
reformlar için gerekli olan kanunlar var. Burada geçen hafta Turist Rehberliği
Kanunu çıkardınız Sayın Bakanım. Turizm çerçeve yasası on yıldır bekliyor, o
hâlâ duruyor. Biz -Sayın Badak burada bana söylüyor ama- rehberliği çözmüşüz,
öbür tarafta seyahat acenteleri bir yerde, tur operatörleri bir yerde,
otelciler bir yerde. Biz hâlâ bekliyoruz ki, eksik olsun, zararı yok; taslak
nasılsa onu çıkaralım, ona da razıyız. Yani mevcut hâliyle çıkaralım, ben hemen
okey vereceğim, eksiklerine razıyım ama yok, kanunumuz yok.
Bu sefer de diyoruz ki: “Teşvik
ediyoruz.” Neyini teşvik ediyorsunuz, o teşvikten nasıl yararlanacağız? Yani
buraya koymuşuz: “Hastane yapanları, eğitim tesisleri yapanları teşvik edelim.”
E, aradan iki gün geçmeden arkadaşlar geliyor, diyor ki: “Bunu 100 milyona
düşürelim, 1 milyarlık eğitim tesisi yok.” E, o zaman oraya niye koyuyoruz?
Veya öbür tarafta, özel sektörün yaptığı, vatandaşların yaptığı okulları,
eğitim tesislerini aynı istisnalardan niye yararlandırmıyoruz? Bir adaletsizlik
olmuyor mu? Şimdi aynı şeyi koyuyoruz. “Stratejik yatırım” diyorlar. Antalya
için defalarca söyledim, Sadık Bey de biliyor. Efendim, stratejik yatırımlar…
Bakıyorum, “500 milyonun üstünde olursa ben oradan KDV vereceğim size, geri
iade vereceğim.” diyor. 500 milyonun üstünde kaç tane turizm yatırımı var? Veya
turizme verdiğiniz zaman öbür tarafta bunu yapma şansınız yok ki.
“Bunların hepsini derli toplu yapısal
önlemleri öne alarak yapmamız lazım, eksiklikleri de gidermemiz lazım.” diyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik.
Buyurun Sayın Çelik.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan bireysel
emeklilikle ilgili grubumuzun düşüncelerini paylaşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sorun yapısaldır, tarihseldir, yaşanan kapitalizmin tarihsel ve yapısal olan
krizinin küresel zincirin halkalarına yansımasıdır. Sorunu bu ölçekte görmeme
ısrarı -bize- zamanı olduğu kadar ülke kaynaklarının da amacına uygun
kullanılmamasına, heba edilmesine de yol açacak bir yaklaşımdır. Yapısal ve
tarihsel olan bu sorunu gidermek için, her şeyden önce, siyasal erk olan,
siyasal odak olan yasama organının bu sorunun çözümüne dair perspektif sahibi
olması, ön açıcı olması, toplumu aydınlatan nitelikte olması gerekiyordu. O
açıdan da, küresel sorunun, ülkemiz halklarına, vatandaşlarına yansımasını
bertaraf etmek, gidermek, riskini -yani sosyal ve siyasal travmasını- azaltmak
istiyorsak, öncelikle istihdam ve üretime dayalı, yatırım eksenli bir ekonomik
anlayışı, bir ekonomik zihniyeti hayata geçirmekten başka çıkar yol yok. Siz ki
yüksek teknolojiye dayalı, silahlanma endeksli, ithalata dayalı bir ekonomik
ilişkiyi var eder, bu çerçevede de, tarımı, hayvancılığı bitiren, tarım ve
hayvancılık olan bir ülke bu potansiyellerini amacına uygun kullanma yetisi ve
becerisinden alıkonulursa, ithalat eksenli, üretimden koparılmış ve tüketim
toplumu hâline getirilen bir ülkede, cari açığın giderilmesi başta olmak üzere,
dış ticaret açığını, bütçe açığını kapatabilmeniz, giderebilmeniz, toplum ve
halk lehine çözüm projelerini geliştirebilmeniz mümkün değildir. Üretmeyen,
ürettiğini adil ve hakça bölüşemeyen bir toplum, sürekli ithalat ve tüketim
üzerine kendisini var eden bir toplumsal ilişki, çökmeye, siyasal ve sosyal
travmalarıyla kendisini yeniden üretememe kadersizliğiyle, talihsizliğiyle
karşı karşıya bırakmış olursunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu ölçekte bir siyasal yaklaşımın yanı sıra bireysel ve kişisel noktada
herkesin yarınına dair bir kısım sosyal güvencelere kendisini, ailesini tabi
tutuyor olması anlaşılırdır. Bir yanıyla bireyin bu yönlü tasarrufları, öbür
yanıyla yurt içi tasarruflarının birikimi, değerlendirilmesi, cari açığın
kapanmasının yollarından biridir. Bugün Türkiye yurt içi tasarrufları yüzde
12’lere indirgenmiş bir ülke olarak bu cari açığın kapanmasının önüne
geçemediği gibi, her gün makasın da genişlemesine yol açıyordur ama unutmayınız
ki ileri demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 30’lardaysa;
bir, üretime dayalı bir sistem vardır; iki, üretimden gelen gelirin adilane bir
paylaşımı vardır; üç, bu paylaşım, ortalama kişi başına gayrisafi millî
hasıladan yansıyan rakam 35 bin dolarların üstündedir. Ülkemizde gayrisafi
millî hasılanın henüz 10 binler civarında olduğu, Muş, Ardahan, Kars, Bitlis
başta olmak üzere ülke illerinin birçoğunda bu oranın 2 binin altında olduğu
bir ülkede bireysel emekliliğe dayalı tasarrufu halktan ve toplumdan beklemek,
onların mevcut var olan realitesini görmemektir, dalga geçmektir, hakir
görmektir. Kaldı ki ülkemizde yüzde 15’ler civarında işsizliğin olduğu, bu
yüzde 15’lik rakamın 15 milyona tekabül eden bir rakamla karşı karşıya olduğu,
nüfusumuzun 25 milyonunun yoksulluk sınırıyla geçinme durumu ve kaygısıyla
karşı karşıya olduğu realitesini dikkate almadan, tüketim toplumu noktasında
toplumu her gün alışveriş merkezlerine, yüksek ve dolaylı vergilerle her gün
tüketime sevk ettiğimiz ve oradan kaynaklı vergisel, icrai işlemlerin yoğunca
yaşandığı, mayıs ayı verilerine göre kredi kartlarından kaynaklı yaklaşık 7,5
milyar civarında takibe alınmış alacakların tahsil edilemediği unutulduğunda,
göz ardı edildiğinde yapılmak istenenin çok da makul, anlaşılabilir bir
özelliğinin olmadığı kendiliğinden açığa çıkacaktır.
Öncelikle cari açık kapatılmak
isteniyorsa, makas daraltılmak isteniyorsa yapılması gereken halkın ve bireyin
gelirini artırmak, gelir kaynaklarını çoğaltmaktır. Artırılmış gelirler
üzerinden kişinin kendi tasarrufu olduğu kadar, bireysel ve ailesel tasarrufu
olduğu kadar, ülkesel ve toplumsal noktadaki tasarruflarına da hak ve özgürlük
tanımış olursunuz. Ama asgari ücretin 701 lira olduğu, buna karşılık açlık
sınırının 1.034 lira olduğu ülkemizde bu açmazı, bu çelişkiyi gideremediğimizde,
zenginlikleri topluma yansıtıp onlar üzerinden gerekli sonuca varma çabasını
harekete geçirmediğimizde, yapılmak istenen sadece ve sadece küresel sermayeye,
onun finans kurumlarına, küresel boyuttaki sigorta şirketlerinin ülkedeki
taşeronlarına ülke kaynaklarını, toplum kaynaklarını peşkeş çekmiş oluruz;
onları zenginleştirir, onları büyütmüş oluruz. Buna karşın, bireyi de, halkı
da, toplumu da küçültmüş oluruz.
Bu görev Meclisin değildir, bu görev
halktan aldığını halka vermek göreviyle yükümlü olan yasama organının görevi
değil; bu görev, olsa olsa, şirketin görevidir, şirketlerin görevidir,
kurumların ve kuruluşların görevidir. Bu açıdan, bireysel emekliliğe dair bu
anlayış otoriter zihniyetin tezahürüdür, yansımasıdır. Toplumu hiçleştiren,
toplum dinamiklerini ve toplumun kaygılarını dikkate almadan çözüm projesi
olarak sunulanın, aslında günü kurtarmaya, palyatif çözümlerle toplumun
gündemini değiştirmeye dönük bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım demokratik değildir,
insani değildir, ahlaki değildir.
Sorun, işsizliği, yoksulluğu, sefaleti
aşma, giderme sorunudur. Sorun, tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’yi
tarıma ve hayvancılığa dayalı üretim, istihdam kaynaklarını, yatırımlarını
geliştirme, büyütme sorunudur ve ancak o noktada insanlar, emeğiyle, çabası ve
faaliyetiyle ürettiğini paylaşabilme, ortaklaşabilme olanağına sahip olmuş
olabilir. Onun üzerinden, bireysel ve toplumsal tasarruflarını, hak olarak
kendisine verileni biçimlendirebilir, şekillendirebilir. Ötesi, merkezîleşmiş,
devletçi, hiyerarşik, iktidarcı yapıların, halk adına, toplum adına
birikimlerine birilerinin aracılığı üzerinden el koymaktır. Ötesi, toplumun
temel dinamiklerini sürece katmadan, katılımcı demokrasinin gereği olan, bu
işten fayda gören ya da zarar görecek olanların kararlaşma süreçlerine dâhil
edilmeden, onlara rağmen onların iradesini kırmaya dönük bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşım da, “Egemenlik kayıtsız, şartsızdır.” ibaresini her gün hissederek
söylediğimiz Meclisin görevi de, sorumluluğu da değildir; bu ancak ve ancak
-demin söylediğim şekliyle- monarşik devletlerin otoriter devlet zihniyetinin
yansımasıdır. Bu yansıma, demokratik hukuk devletinin, insan hak ve
hürriyetlerine dayalı bir hukuk devletinin görevi değildir, onun yasama
organının görevi değildir diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Şahıslar adına ilk söz, Antalya
Milletvekili Sayın Sadık Badak’a aittir.
Buyurun Sayın Badak.
SADIK BADAK (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 271 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, tasarının bu
bölümünde bireysel emeklilik sisteminde düzenlemeler yapılmakta. Önceki
bölümlerde kira sertifikaları, zorunlu sigorta düzenlemeleri ve bireysel
katılım sermayesi yasal altyapıları hazırlanmaktadır. Önemi sebebiyle bir iki
dakika bireysel katılım sermayesine temas etmek istiyorum.
Gelişmiş ülkelerde uzun yıllardır
kullanılmakta olan bireysel katılım sermayesinin özellikle işletmelerimize
finansman açısından yeni bir soluk getireceğine inanıyorum. Bireysel katılım
sermayesi, Batı’daki adıyla “risk sermayesi”yle kurulan yeni işletmelerin
başarılarını artırmak için rehberlik anlamında işletmelerimize yönetim
danışmanlığı verecek meslek kolu oluşturulması üzerinde durulmasını öneriyorum.
Ülkemizde kurmakta olduğumuz bu müessesenin bu gibi yeni ilave unsurlarla da
desteklenerek daha faydalı hâle getirilebileceğine inanıyorum.
Ülkemizin ekonomik ve sosyal yapısının
gelişmesi ve derinleşmesiyle yeni meslek dalları ihtiyacı da ortaya çıkıyor.
1980’li yıllarda yaşanan gelişmelerin ardından, mali müşavirlik yasayla önemli
bir meslek dalına dönüştü. Yine 90’lı yılların ardından, sigortacılık
sertifikalandırılarak günümüzde staj ve tescil zorunluluğu olan bir meslek
hâline geldi. 2000’li yılların başından itibaren tarım sektöründe başlayan
modernleşmeyle, tarım danışmanlığı mesleği sektördeki yerini aldı. Yine aynı
dönemde yapılan düzenlemeyle, fuarcılık TOBB bünyesinde mesleki standart ve
belgeye dayandırılarak kayıtlı bir meslek hâline geldi. Geçen hafta, yüce
Mecliste kabul edilen yasayla, sistemimize hukuki anlaşmazlıklarda mahkeme
öncesi çözüm için bir nevi ara buluculuk mesleği kazandırıldı.
İşletmelerimizin yönetimine rehberlik
hizmetleri vererek, başarılarını sürdürebilir hâle getirecek mesleki
düzenlemeleri yapmalıyız. Ülkemizin imalat ve hizmet sektörlerinde 1 milyona
varan özel işletmesi ve dünya pazarlarında rekabet eden 50 firması bulunuyor.
2023 yılında gayrisafi millî hasılayı 2 trilyon dolara ve dünya pazarlarında
100 bin firmayla ihracatımızı 500 milyar dolara yükseltme hedefindeyiz. Bu
açıdan, sertifikayla edinilmiş yönetim danışmanlığının kayıtlı bir meslek hâline
getirilerek ekonomimiz içerisinde yerini almasının zamanının geldiğini
düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri, bireysel
emeklilik, ülkemizde yapısı itibarıyla emeklilik döneminde tamamlayıcı bir
gelir unsurudur hem birey hem devlet açısından, aynı zamanda da bir tasarruf
aracıdır. Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR gibi zorunlu sigortalardan emekli
olunduğunda bireyin uğradığı yüzde 40 ile 60 aralığındaki gelir kaybı bireysel
emeklilik gibi unsurlarla telafi edilmektedir. Cumhuriyetimiz ilan edilmeden
1921 yılında kurulan ilk sosyal güvenlik kurumu Zonguldak Amele Birliği,
sonradan 506 sayılı Yasa çıkınca biriktirme ve yardımlaşma sandığına
dönüştürülerek tamamlayıcı bir sigorta olmuştur.
Bireysel emeklilik fonları
kullanılabilir yurt içi tasarruflar açısından da önem taşımaktadır. Bazı
ülkelerde bireysel emeklilik fonlarının millî gelire oranları şöyledir:
Hollanda’da millî gelire oranı yüzde 134,9; İzlanda’da yüzde 123,9;
İngiltere’de 86,6; Japonya’da 25,2; ülkemizde ise bu oran sadece yüzde 2,3’tür.
Görüşmekte olduğumuz yeni düzenlemeyle bireysel emeklilik fonlarının
artırılması hedeflenmektedir. Bu yasayla, devlet katkı sistemi uygulandığında
on yıllık süreçte fon büyüklüğünün 115 milyar liraya, katılımcı sayısının da 11
milyon kişiye ulaşması öngörülmektedir.
Zamanım çok kısaldı. Sayın Günal’ın
buradaki bazı ifadelerine katılmadığımı belirtmek isterim. Mesela, “Üç yıllık
Orta Vadeli Program’ı nasıl etkileyecek buradaki yüzde 25 destek?” diyor oysa
kendisi de çok iyi bilir ki, bu sisteme yeni girecekler için söz konusu bu
destek. Dolayısıyla, ilk üç yılı hiçbir şekilde etkilemeyeceğini sizler de
bilirsiniz.
Ülkemizde bireysel emeklilik sistemine
yasayla sağlanacak teşvik toplamının maliyetini de ifade etmek istiyorum. Net
kamu maliyet hesaplaması çerçevesinde reel olarak on yıllık süreçte millî
gelirin binde 4’ü oranında bir maliyet getirmesi öngörülmektedir.
Yasanın ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Badak.
İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 271 sıra sayılı bireysel emeklilikle ilgili şahsen söz almış
bulunuyorum.
Şimdi, bu bireysel emeklilikle ilgili
konuyla ilgili sizi kısa bir geriye götürmek istiyorum. 1980’li yıllarda
ülkemizde bir banker faciası yaşandı. Onun hemen arkasından da hayat sigortası
faciası yaşandı. Hemen onun arkasından fonlar faciası yaşandı. Şimdi, son
olarak da “bireysel emeklilik” adı altında Türkiye yeni bir soygun düzenine götürülüyor
ve vatandaşımızın biriktirmiş olduğu bu tasarrufların birtakım insanlara kaynak
olarak aktarılacağını, peşkeş çekileceğini söylemek istiyorum.
Bakın arkadaşlar, banker facialarını
yaşadık, bu ülkede insanlar, birikimlerini götürdüler, üç kuruş daha fazla para
alsınlar, hayatlarını sürdürsünler diye götürüp yatırdılar. Ne oldu? Battı.
1983-1984 yıllarında hayat sigortası çıkardılar, insanlar hayat sigortası
yaptılar…
SADIK BADAK (Antalya) – Hayat sigortası
değil, bu başka bir şey.
MUSA ÇAM (Devamla) – Örnek veriyorum
Hocam. Siz söylediniz ama sizin söylediğiniz gibi Türkiye öyle güllük
gülistanlık değil. Bakın, 1985 yılında, vatandaş diyor ki “Köyümüze gelen
sigortacılar ‘Sizi emekli edeceğiz.’ deyip hayat sigortalarına tabi tuttular.”
diyor. “Ben on beş yıl sürekli prim ödedikten sonra emekli olup aylığı almayı
beklerken hayat sigortasından gönderilen mektupta ‘Size göndereceğimiz para
posta parasını karşılayamadığı için paranızı gelin buradan alın.’ diyorlar.”
Bir başkası…
SADIK BADAK (Antalya) – Bağlantısı ne?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – İkisini
karıştırmayın.
MUSA ÇAM (Devamla) – Bağlantıyı
yapacağım şimdi.
Bir başka hikâye: “1985 yılında,
çalıştığım Nevşehir Merkez Sağlık Ocağına 3 hayat sigortacısı geldi ve dediler
ki ‘Ayda bin lira ödeyin, on bir yıl sonra size 500 bin lira vereceğiz.’ O
günlerde ayda 52 bin lira ücretim vardı ve 500 bin lira da iyi paraydı.
Gerçekten dediklerini yaptılar, 1997 yılında 500 bin lira verdiler ama o
parayla bir paket yabancı sigara alabildim.” diyor arkadaşlar. Bunlar, yaşanan
olaylar.
Şimdi, “bireysel emeklilik” diyorsunuz,
değil arkadaşlar bu; bu tamamen, bir nevi yatırım danışmanlığıdır. Şimdi, ben
akşam Ali Babacan’a sordum, Sayın Bakana dedim ki: “Sizin bu 15 tane şirketle
ilgili bireysel emeklilik talebiniz oldu mu? Var mı?” Söylemedi, dedi ki: “Özel
bu.”
Şimdi, arkadaşlar, Sayın Bakan kırk beş
yaşında, bireysel emekliliğe girdiğinde elli altı yaşına kadar prim ödeyecek,
on bir yıl prim ödeyecek. On bir yıl sonra, prim ödedi, ne kadar? 20 milyar. 20
milyar da bunun şeyi var, faizi diyelim, oldu 40 milyar. Şirket diyecek ki: “Ey
Ali Babacan, ya 40 milyarı bir defada sana vereyim veyahut da iki defada
vereyim veyahut da her ay ayda 2 bin lira, 2 bin lira sana yirmi ayda
ödeyeyim.” Peki, bu bireysel emeklilik midir arkadaşlar? Değildir. SSK gibi,
BAĞ-KUR gibi, Emekli Sandığı gibi midir? Değildir. O zaman bireysel emeklilik
değil; bu, tasarrufların, vatandaşın tasarruflarının bir aracı kurum
vasıtasıyla değerlendirilmesi, faizlendirilmesi, nemalandırılması ve ondan
sonra geri ödenmesidir arkadaşlar. Bu bir soygundur, bu bir talandır.
Eğer, mademki devlet burada bir katkı
yapacak ise o zaman, neden Sosyal Sigortalara katkı yapılmıyor, neden Emekli
Sandığına yapılmıyor, neden BAĞ-KUR’a yapılmıyor da şimdi “bireysel emeklilik”
adı altında buraya kaynak aktarılıyor? Bu, tekrar İstanbul’un finans merkezi
yapılması amacıyla oluşturulan, Türkiye’de yeni sermaye gruplarına, yeni
insanlara kaynak aktarmadır. Bu doğru bir iş değildir. Bu, Türkiye’yi yeni
banker facialarına ve hayat sigortası facialarına götürecektir. Bunun altını
özellikle çizmek istiyoruz.
Ve toplumu aldatıyorsunuz,
kandırıyorsunuz, “bireysel emeklilik” diyorsunuz. Yani bunun, bir defada, iki
defada ödenecek olan ücretin emeklilikle ne ilgisi var? İnsanlar yirmi yıl,
yirmi beş yıl prim ödüyorlar, çalışıyorlar -ama BAĞ-KUR’dan, ama SSK’dan, ama
Emekli Sandığından- primlerini ödüyorlar, günleri doldukları zaman da emekli
oluyorlar. Yıllarca o insanlar emekli aylıklarıyla hayatlarını sürdürüyorlar.
Vefat ettiklerinde de geride kalan dul eşine veyahut da yetim çocuğuna maaş
bağlanıyor. Peki, bu “bireysel emeklilik” dediğiniz sistemde böyle bir olay var
mıdır? Böyle bir şey yok arkadaşlar. Paranı ödedin, işin bitti arkadaşlar.
Peki, neresi bunun emeklilik? Ha götürmüşsünüz X bankasına yatırmışsınız
veyahut da bonoya yatırmışsınız veyahut da tahvile yatırmışsınız veyahut da
faize yatırmışsınız veyahut da borsaya yatırmışsınız... Zamanı gelince
nemalanıyor, alıyorsunuz paranızı, devreden çıkıyorsunuz. Bunun adı “bireysel
emeklilik” değildir, bu yeni bir soygun düzenidir. Kapitalizm işte budur.
Bu olaylar 1980’li yıllarda Şili’de ve
Güney Amerika’da diktatörlerin yaşadığı ülkelerde, faşizmin olduğu ülkelerde
bunlar denendi, yapıldı ve iflas etti. Şimdi, iflas eden bir sistemi siz tekrar
buraya getiriyorsunuz ve burada uygulamaya çalışıyorsunuz. Bu, doğru bir sistem
değildir. İnsanlarımızın tasarruflarıyla oynayıp birtakım insanlara kaynak
aktaracaksınız ve “İstanbul’u finans merkezi yapacağız” diye kendi
yandaşlarınıza kaynak aktaracaksınız. Bu, doğru değildir ve bunun yeni
facialara neden olacağını söylüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
1- Sayın Bakan, hâlen asgari ücret
karşılığında bireysel emeklilik için ödenecek prim tutarı ne kadardır? Devlet,
önümüzdeki orta vadede bu ödeme planını nasıl yapmıştır, ne kadar yük
getirecektir?
2- Özel sigorta şirketlerinin kesinti
miktarlarını iade etmede nasıl bir düzenleme söz konusudur? Ayrılmak isteyen
vatandaş, yatırdığı paranın tamamını istediği zaman, ayrılacağı zaman geri
alabilecek midir? Yoksa şimdiye kadar olduğu gibi yine vatandaş üzerinden, rant
kaynağı olarak, bu şirketler geçimlerini devam ettirmeyi sürdürecekler midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, İstanbul’da konut
projelerinde “emsal aşımı” diye bir sorun yaşanıyor. Yani üç emsal, altı
emsale, hatta dokuz emsale çıkarılarak, iskân alınamayacak, oturma izni
alınamayacak birtakım konut projeleri vatandaşlar arasında soruna dönüşüyor,
çünkü toplanan paralar karşılığında vadedilen daireler verilemiyor. Bu sorun
basına yansıdı. Bu sorunu yaşayan vatandaşlarımız bir iki gündür Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grupları ziyaret ediyorlar. Özellikle bazı belediyeler bu
noktada gereken denetimi yapmadıkları için, reklamlardan izlediğimiz bu konut
projeleri yeni bir banker faciasına doğru evrilmektedir. Bundan haberiniz var
mı, bir tedbiriniz olacak mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tüzel…
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) –
Sayın Bakana enerjiyle ilgili bir konuyu arz etmek istiyorum: “Enerji açığını
kapatmak” diye diye ülkenin bütün derelerine HES lisansları verildi. Bunların
getirisinin, değil enerji üretimi, çevreyi kurutmak ve özellikle de suları
ticari piyasaya açmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Çevre etki değerlendirme
uygulamalarının yapılmadığı, dolayısıyla da halkın görüşünün, düşüncesinin
alınmadığı yerlerde halka rağmen, halkın direnişine rağmen bu uygulamalar
yapılmakta. En son Trabzon Solaklı Vadisinde yine deresine sahip çıkan bu
insanlardan çoğu kadın 20’yi aşkın kişi gözaltına alındı. Ülkede 2 bini aştığı
söylenen bu hidroelektrik santral uygulamalarına ne zaman son vereceksiniz
Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Saygıdeğer Başkan.
Saygıdeğer Bakanım, şimdi biz tabii
burada insanların bireysel emeklilik yasasını konuşuyoruz ama Iğdır’da
insanların bireysel yaşam hakları tehdit altında. Nasıl tehdit altında? Sizin
Bakanlığınıza bağlı, Iğdır’da yapılmış olan HES var. Bütün vatandaşlarımızın,
bırakınız emekli olmayı, yaşamını idame ettirecekleri tek geçim kaynakları
tarım arazileridir ama maalesef bu -HES’lere biz zamanında karşı çıkmadık, çok
da pişmanız onu da ifade ediyorum.- Karakurt ve Kağızman’daki HES’ler vatandaşa
su vermiyor. Eğer şimdi bu vatandaşlarımız su bulup tarlasını sulayamazlarsa
Sayın Bakan, bu vatandaşlarımız ne yiyip ne içecek? Biz burada tabii,
emekliliği konuşalım, o vatandaşların oradaki tek derdi, HES’lerin su vermediği
vatandaşlarımızın, tarlasını sulaması.
Lütfen bu işe çözüm bulunuz.
BAŞKAN – Sayın Türeli…
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana iki soru yöneltmek
istiyorum: Birinci sorum -dün Bakana yöneltmiştik ama cevap alamamıştım onu
tekrarlamak istiyorum- Türkiye’de bireysel emeklilik sisteminin işletme
maliyetleri, yüzde 2,3 oranıyla dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahiptir.
Bu oran bütün gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 0,5’lerin
altındadır. Bu durum da doğal olarak kişilerin bireysel emeklilikten elde
ettikleri getiriyi aşağıya çekmektedir. Bu konuda hangi tür önlemleri almayı
düşünüyorsunuz?
İkinci sorum da: Bütün literatürde de
yapılan çalışmalarda kadınlarda iş gücüne katılım oranlarının ve doğal olarak
da istihdam oranlarının düşük olmasının hane halkı tasarruflarını ve böylece de
özel tasarrufları düşürdüğü bilinmektedir.
Diğer taraftan da Sayın Başbakanın,
biliyorsunuz, bu 3 çocuk politikası var, arkadan da ondan sonra kürtaj karşıtı
politikası da gündeme geldi. Doğal olarak, eğer Sayın Başbakanın bu dediklerini
uygulayacak olursak kadınlar iş gücü piyasasından gittikçe daha çok çekilecekler.
Bir taraftan bireysel emekliliği artırmak, teşvik etmek istiyorsunuz, bir
taraftan da bu politikalar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha önceden de
konuşmuştuk, Artvin Cerattepe’de yürütülmekte olan maden faaliyetiyle ilgili
kaygılarımı söylemiştim, bu ihalenin kimin tarafından alınacağını söylemiştim.
Sizler başka bir firmanın alacağından yola çıkarak benim yanıldığımı
söylediniz. Önümüzdeki günlerde bunun hangi firma tarafından alındığını hep
beraber gözlemleyeceğiz. Bu ihalenin bir paket ihale olduğunu ileri sürmüştüm.
Şunu ifade etmek istiyorum: Ayın
19’unda Artvin’de ÇED toplantısı yapılıyor. Bir kere daha ifade ediyorum,
Artvin’in bütün sivil toplum örgütleri, bütün siyasi partiler birleştiler,
Artvin’de o madeni çıkartmayacağız.
Durumu bilgilerinize arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; soru soran ve tavsiyede
bulunan arkadaşlarıma peşinen teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Tabii, emeklilik şirketi sisteminden
ayrılmak isteyenlerden nasıl bir kesinti yapılacağıyla alakalı bir soru
soruldu. Emeklilik şirketleri yatırımına yönlendirilen birikimler üzerinden fon
yönetim gideri kesintisi yapılmakta ve ayrılmak isteyen katılımcılardan da ayrıca
bir kesinti yapılmamaktadır. Sadece çıkışta, getiri üzerinden stopaj kesintisi
yapılmaktadır.
“Bireysel emeklilik için ödenecek prim
ne kadardır?” diye sorulmuştu. Sistemin ilk yıl 700 milyon TL civarında bir
devlet katkısı maliyeti oluşturacağı öngörülmektedir.
“Asgari ücret kadar katkı payı ödeyen
katılımcının devlet katkı sistemi ödemesi nasıl olacaktır?” diye bir soru
sorulmuştu. Asgari ücret kadar katkı payı ödenmesi durumunda söz konusu tutarın
¼’ü kadar bir devlet katkısı katılımcının bireysel devlet katkı sistemi
içerisinde bireysel emeklilik hesabına ödenecektir.
Diğer bir konu, “Bireysel emeklilik
sistemi içerisinde sistem ödemeleri için devlete gelecek yük ne kadardır?”
denmişti, benzer bir soru. Millî gelirin binde 4’ü düzeyinde bir maliyet
beklenmekte, ancak büyüme rakamlarına göre de bu değişiklik gösterebilecektir.
Enerji sektörüyle alakalı bir kısım
sorular sorulmuştu. Bizim 2 bin adede yakın HES’in uygulamalarına ne zaman son
vereceğimizi sordu milletvekili arkadaşımız. Biz bu uygulamalara son vermeyi
düşünmüyoruz değerli arkadaşlar. Tabii ki ÇED’e uygunluk kısmı son derece
önemli. Bizim çevre ve yeşille ve etrafla olan ilgimizi enerji sektöründe tabii
ki olumlu manada sürdüreceğiz. Çevreye saygılı bir şekilde bu yatırımları
yapmamız lazım. Eğer bugünkü toplantımızın konu başlığı “doğal gaz ithalatı”
olsaydı, “petrol ithalatı” olsaydı, HES’lere destek vereceğinizi sözlerinizden
biliyor idim ve bundan emindim. O yüzden bizim Türkiye’nin bütününe bakmamız
lazım. Bizim yerli kaynakları kullanabiliyor olmamız lazım, yenilenebilir
kaynakları kullanabiliyor olmamız lazım.
Bugün, sabahleyin, Gölbaşı’nda Gazi
Üniversitesi Teknokentle beraber gerçekleştirdiğimiz bir kömür yatırımı vardı.
Bu kömürden biz gaz elde etmeye çalışıyoruz. Sentetik gaz dediğimiz, metan
gazları dediğimiz, Amerikalılarla beraber yürüttüğümüz bir çalışma var. Şimdi,
biz, düşük kalorili, zaman zaman spektleri çevre şartlarına uygun olmayan
konularda çevrenin lehine uygulamaları orada geliştirmeye gayret ediyoruz.
Bunları kamuoyuna açtık ve inşallah, pilot tesisleri ticari tesisler hâline
dönüştürmeye gayret ediyoruz.
Aynı şeyi HES’ler için söylüyorum, bu,
Iğdır için de geçerli. Tabii ki oradaki vatandaşımıza rağmen, halkımıza rağmen
biz herhangi bir işlem, uygulama yapmıyoruz. Herhangi bir projenin ister nehir
tipi santraller olsun isterse rezervuarlı HES’ler olsun, bunların her birisiyle
alakalı mutlaka ama mutlaka su payı vardır, enerji katkı payı vardır. Bunların
oranı önceden belirlenmiştir ve Devlet Su İşlerinde….
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Bakanım,
lütfen kontrollerinizi yapınız, vatandaş tarlasını sulayamıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) -Bunların Devlet Su İşlerinde oranları tek tek belirlenmiş
durumda. Eğer vatandaşlarımızın o su katkı payıyla alakalı dikkate almamız
gereken konular varsa Devlet Su İşleri, Su ve Orman Bakanlığı bünyesinde
bunların işletmeciliğini yapıyor. Ben bunlarda özellikle notumu aldım, Iğdır’la
alakalı o iki tane projede, Karakurt HES’te ve Kağızman’daki projelerde notumu
aldım, ben bunları arkadaşlarıma ileteceğim. Bunlar elektrik üretim santralleri
hâline gelinceye kadar su yönetimini Su ve Orman Bakanlığımız yaptığı için
Devlet Su İşleri nezdinde bunları dile getireceğim, aynı zamanda Sayın Bakanıma
da bunu aktaracağım.
Değerli arkadaşlar, şunda bir kere
mutabık kalmamız lazım: Biz yerli kaynaklarımızı kullanmazsak, ithal
kaynaklarımıza önem verirsek bu Enerji Bakanlığını yapmak çok daha kolay,
çayınızı kahvenizi içiyorsunuz, telefonun başına geçiyorsunuz, doğal gazın
siparişini veriyorsunuz, o da geliyor ve siz de bunu kullanıyorsunuz ama sonuç
bizim istemediğimiz şekilde cari açığa olumsuz katkı koyan rakamlara ulaşıyor.
Bizim amacımız nedir? Bütün bunları ülkenin kaynaklarından üretebilmektir.
Şimdi, tarım bu ülkenin zenginliğidir,
tabiat varlıkları bu ülkenin zenginliğidir, kültür varlıkları bu ülkenin zenginliğidir,
turizm bu ülkenin zenginliğidir ama müsaade ederseniz yer altı zenginlikleri de
bu ülkenin zenginliği. Bizim yerli kaynaklarımızın her birini kullanabiliyor
olmamız lazım.
Şimdi, kömür çevreye zarar veriyor diye
karşı çıkıyorlar. Bütün kalkınmasını tamamlayan ülkeler, kalkınmasını
tamamlayıncaya kadar kömürü kulandılar. Gidin bakın Almanya’nın göbeğinde Ruhr
havzasında şu anda her taraf kömür santralı fışkırıyor. Niçin bunu onlar
yaptığında sıkıntı olmuyor da biz yaptığımızda sıkıntı oluyor? Bir nehir
üzerinde on dört tane santral olan ülke var, gelişmiş olan ülke var, niye
onların balığına bir şey olmuyor da, tarımına bir şey olmuyor da bizimkine
oluyor? Bakın, Loire Nehri var, bin kilometredir Fransa’da ve dünya mirasına
alınmıştır, koruma alanına alınmıştır, üzerinde yedi tane nükleer santral var
ama balık da tutuluyor, tarım da yapılıyor, ihracatını da yapıyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Orada kontrol var,
biz de kontrol yok. Kafasına göre suyu kesiyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, ben o görüşe katılıyorum, sizin bu
görüşünüze katılıyorum. Kontrolü tabii ki yapmamız lazım, bunlar layüsel değil,
herkes istediğini yapacak değil. Evet, kamu da kontrol görevini yapmak
durumdadır ve bütün arkadaşlarımızda bu denetimle alakalı görevlerini devam
ettirmektedirler.
“Sistem emekliliğine yönelik bir
tasarruf planı sunulmakta, bireysel emeklilik sistemi değildir.” diye
sorulduğunda “belirlenmiş katkı esası” adı verilen bu tür sistemler yurt
dışında da son yıllarda büyük oranda ağırlık kazanmaya başlamıştır. Son olarak
da sistem zorunluluğa değil, gönüllülüğe dayalı olarak da devam etmektedir.
“Bireysel emeklilik sistemindeki fonlar
özel sektöre, bazı kesimlere peşkeş çekiliyor.” iddiası dile getirildi. Tabii
ki, birleşik, özellikle emeklilik sistemiyle alakalı, bireysel emeklilik
sistemiyle alakalı fonlar Takasbank’ta katılımcı adına açılan hesaplarda
saklanmaktadır. Bu kapsamda fonlarda bulunan paralar kişilere ait varlıklar
olarak saklanmaktadır. Fonlar hiçbir şekilde şirket bilançolarına dâhil
edilmemektedir, şirketler yatırıma yönlendirme ve hesabın yönetimine aracılık
yapmaktadırlar. Bu nedenle şirket iflas etse de fonlar güvence altında
tutulmaktadır.
Diğer bir konu da “Bireysel emeklilik
sisteminde kesintiler yüksek. Bu konuda önlem alınıyor mu?” diye soruldu. Bu
tasarının yasalaşmasıyla beraber kesintiler konusunda ikincil mevzuat da ele
alınarak yeniden düzenlenecektir. Kesinti tabanlarının daha da ineceğini
arkadaşlarımız beyan etmektedirler.
Sayın Şandır’ın sorusuyla alakalı,
“Özellikle bu konutlardaki alakalı yapılanmalar banker facialarına döner mi?”
dendi. Çevre Bakanımız da buradalar, biraz sonraki oturumda kendisi de
bulunacaklar, daha detaylı bilgi verirler. Özellikle konut projelerindeki emsal
aşımlarıyla alakalı hususlar, tabii ki, bunlar o şehrin dizaynında, mimarisinde
önemli katkılar koyacaktır.
Arz ediyorum Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 51’de iki önerge vardır, bir
önerge daha geldi.
Şimdi, yeni bir önerge geldiğinden,
onun çoğaltılması lazım geldiğinden birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Sayın milletvekilleri, 51’inci madde
üzerinde üç önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve
birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun
Tasarısının çerçeve 51. maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Özgür Özel Müslim Sarı Kazım Kurt
Manisa İstanbul Eskişehir
Süleyman Çelebi Musa Çam Salih
Fırat
İstanbul İzmir Adıyaman
Diğer
önerge sahipleri:
Erol Dora Demir Çelik A. Levent Tüzel
Mardin Muş İstanbul
Hasip
Kaplan Sırrı
Sakık
Şırnak Muş
Diğer
önerge sahipleri:
Mehmet Günal Mehmet Şandır Kemalettin
Yılmaz
Antalya Mersin Afyonkarahisar
Alim
Işık Nevzat
Korkmaz
Kütahya Isparta
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
sevgili halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Hükûmet dur durak bilmiyor. Sınıf
egemenliği böyle bir şey olsa gerek. Bu yasayla birlikte şimdi de emeklilik ve
vergi düzenlemelerinde getirilen birtakım düzenlemelerle liberalizasyon ve
sermaye saldırganlığında yeni bir hamle yapılmakta yani bir kez daha emek ve
alın teri hırsızlığı, sermaye gruplarının daha bir zenginleştirilmesi devam
etmekte, emeklilik hakkı sosyal güvenlik kapsamından ve devlet güvencesinden
çıkartılarak ticari bir alana, piyasanın işlem alanına terk edilmektedir.
Kamusal emeklilik yerini özel emeklilik sistemine bırakmaktadır. Gerekçe ise,
finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi. Peki, nasıl olacak? İşçi
birikimleriyle olacak. “Finansman erişiminde sıkıntı yaşayan girişimciler
-yani, adıyla, sermaye sınıfı- için yeni bir finansal araç ve sistemi; daha iyi
işletilmek üzere, katılımcıların doğrudan devlet katkısı yöntemiyle etkin teşviki.”
denmekte. Yani, devlet, bireysel emekliliği teşvik etmek için, özellikle kendi
kasasından, hazine kaynağından bir kısmını karşılayacak. Bu teşviki hayat ve
sağlık sigortasında da göreceğiz.
Bütün dertleri sigorta şirketlerine
kaynak aktarmak olan yasa hazırlayıcılar, milyonlarca emekçinin hâlen sigortalı
olmayışları konusunda hiç parmaklarını kımıldatmamakta. Bugünün sermaye devleti
ve Hükûmetinin anlayışına göre, emeklilik, büyük bir yük ve kambur
durumundadır; giderek ortadan kaldırmak, emeklilik maaşlarından kurtulmak, hiç
olmadıysa düşürmek en büyük hedefleridir. Şimdi, bunu “tamamlayıcı” diyerek
benimsetmekte ama giderek sistemin ana unsuru, ana sisteme dönüştürmek
arzusundadırlar. Her zaman olduğu gibi, fikir babaları, feyzaldıkları yer, bir kez
daha, Amerika Birleşik Devletleri’dir ama bu küçük Amerika olma arzusu bakalım
nerede patlak verecek? Krizle boğuştuğu hepimizin gözleri önünde. Amerika’da
milyonlarca emekli, aç, açıkta ve sokakta yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, işçi,
emekçinin emeklilik primleri sermayenin emrine tahsis edilmektedir bu yasa
tasarısıyla ve devlet eliyle de vurgun yapılmaktadır. “Hep bana, hep bana.”
diyen sermayenin gözü doymayacaktır. Bu yasada da getirilen, Kamu İhale
Kanunu’nun delinerek muafiyet, istisnalar ve şimdiye kadar olan bütün yasalarda
görülen kiralık işçi, kuralsızlık, örgütsüzlük, ucuz işçilik, grev yasakçılığı
ve bu grev yasakçılığının devamını getireceğini açıklayan bakanlar ve bunların
haberleri. Emek, işçi düşmanlığı ve zengin sınıfı seviciliği bu noktaya kadar
gelmiştir ve şimdi, yine Bakanın ağzında, kıdem tazminatının da kaldırılma
hazırlığı içerisinde olduğunu hep birlikte izliyoruz ve görüyoruz.
Değerli halkımız, özellikle sözüm
sizlere. Öyle bir oyun oynanmaktadır ki bu hazırlanan yasayla birlikte,
devletin piyasaya borçlarına karşı garantili bir fon oluşturulmaktadır; hesapsa
borç vadesini uzatma, borç açığını kapatmaktır. “Bunu kim sağlayacak?”
derseniz, tabii ki her zaman olduğu gibi işçi sınıfı ve emekçiler ama işçinin
parası, daha doğrusu katkısı üzerinde zerrece söz hakkı yoktur. Özel sigorta
şirketleri ve devlet arasında geçen pazarlıkla bu birikim ve katkı onlar eliyle
bir kazanca dönüşecek ama bireysel emekliliğe geçen işçi ise kaybedecektir.
Sonuçsa bir yıkımdır; işçinin emeklilik birikimleri, gelecek hayalleri kurduğu
bu tasarrufu borsanın işlem hacmi içerisinde ve spekülasyon ortamında eriyip
gidecek, onun insafına terk edilecektir. Halkımız, emekçiler bilmelidir ki bu
durum geçici de değildir, bu yerleştikçe kamusal emeklilik devreden çıkacak ve
tarih olacaktır, kıdem tazminatında yapmak istedikleri gibi. Bu özelleştirme
oyununa gelmeyelim, emeklilik hakkımızı savunalım; halkımızın bilmesi gereken
ve onlara sözümüz budur. Bu yasada getirilen eğitim ve sağlık tesislerinin
kamuya kiraya verilmesinde de KDV istinası getirilmesi yine aynı özelleştirme
hamlesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - “Bu
hakkı biz de gasbettirmeyelim.” diyorum, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler
Sayın Başkan, size de teşekkürler arkadaşlar.
Mehmet Günal yorulmaz, merak etmeyin,
daha yeni başladık. Bakalım, siz ne kadar dayanacaksınız? Değerli arkadaşlar,
biz dörde kadar duranlardanız. Bilmiyorum, arkadaşların bazıları yeni geldiği
için biraz daha enerjik görünüyorlar. Onların da bugün ne kadar dayanacağını
göreceğiz.
Değerli arkadaşlar, bu ve bundan
sonraki maddelerde aslında birkaç önergemizin dışında önerge vermemeyi
düşünüyorduk. Dün de buna bağlı kaldık. Ama öyle bir noktaya geliyoruz ki
burada bir yasamayı fazla umursamama, “Biz yaptık, oldu.” mantığı var. Burada,
bizim üniversitede öğrendiğimiz birinci şey, anayasa hukukunda “kuvvetler
ayrılığı” diye hocalarımız bize öğretirdi; yasama, yürütme ve yargı erklerinin
birbirinden bağımsız olması, ayrı olmasıydı. Şimdi, yani yasamanın zaten bir
anlamını bırakmadınız. Geçtiğimiz dönemde KHK ile hepsini yaptık, şimdi bütün
onları düzelteceğiz diye uğraşıyoruz. Zaten yetkimiz gasbedilmiş. Kısmi olan
yetkileri burada, Komisyonda kullanıyoruz.
Az önce de söyledim. Alt komisyon
kuruyoruz, bütün arkadaşları çağırıyoruz, sonra yeniden geliyoruz, “Efendim, ya
bunu bitirmemiz lazım.” Nasıl olur? Şimdi, salı günü 15.00’te başlayan,
grupların olduğu bir günde üç bölüm ve 73 maddeden oluşan bir kanunu Sayın
Bakanın programına göre sıkıştırmak zorunda mısınız arkadaşlar? Değerli grup
başkan vekilleri, yani o zaman başka bir güne koyun canım Sayın Bakanın işi
varsa. Sabah dört buçuğa kadar işte bitmiyor. Normal şartlarda belli bir anlayış
göstermemize rağmen bitmiyor. O zaman ne yapacağız? Bizim bundan sonraki
maddelerde, 2 tanesi hariç, hepsinde uzun gerekçemiz okunacak. Neden? Nedenini
söyleyeyim.
İşte, muhalefete yaptığınız baskıdan
dolayı akşam yedide televizyonu kapatıyorsunuz. Burada birtakım grup önerileri
tartışmalarından sonra asıl kanuna geçiyoruz. Bakın, bütün içerisine koyduğumuz
şeyler, kanun görüşmeleri televizyon kapandıktan sonra başlıyor. Peki, ne oldu
bizim söylediklerimiz, tartıştıklarımız? Siz zaten ilgilenmiyorsunuz ama en
azından kamuoyunun neyin konuşulduğunu, neyin tartışıldığını bilmesi gerekiyor.
Şimdi, bakıyoruz, yine aynı şekilde tartışmalar devam ediyor, “Bunu bitirelim.”
Grup başkan vekilleri soruyor, “Tamam.” diyoruz; sonra bakıyoruz, başka bir şey
geliyor. Dolayısıyla bundan sonraki önergelerde okunacak olan gerekçemiz kanun
tasarısına esas muhalefet nedenlerimizden oluşuyor. Bunun kamuoyunca
bilinmesini, muhalefet üzerindeki baskının kırılabilmesi için ve görüşlerimizin
kamuoyuna duyurulabilmesi için bunların paylaşılmasını sağlayacağız. Bundan
sonrakilerde konuşmayacağım. Baştan bunu sizlerle ve milletimizle paylaşmak
istedim.
Değerli arkadaşlar, bu önerileri
dikkate alınız. Bakın, bu Komisyondan çok zor kanunlar geçirdik -geçen dönemden
burada olan arkadaşlarımız var- ve
onların birçoğu böyle alelacele gelmişti. Plan ve Bütçe Komisyonu kanunlar
kararlar genel müdürlüğüne döndü. Doğru dürüst tasarı gelmiyor. Tasarı tasarı
değil, çoğu teklif olarak geliyor. Süzgeçten geçmiyor. İlgili kuruluşlara
gitmiyor. Öyle olunca burada yaptığımız şeyleri de aceleyle yapabildiğimiz
kadar ve sizin o andaki anlayışınıza kalmış bir şekilde değiştirebildiğimizi
değiştiriyoruz. Sonrasında burada bir şeyler söylüyoruz, en azından eksik olan
taraflarını tamamlamak için öneriler getiriyoruz, önergeler veriyoruz; kısmen,
böyle çok fazla zülfüyâre dokunmayacak olanların dışında dikkate alınmıyoruz.
Mesele sadece önerge de değil. “Gelin,
Milliyetçi Hareket Partisiyle bunu istişare ettiğiniz zaman biz her zaman Türk
milletinin çıkarından yanayız.” dedik. Biz, önce partim değil, önce ülkem,
sonra partim, sonra ben diyen bir anlayışa sahibiz. Ülke ve millet önce gelir.
Gelin, bakın, bizim beyannamemiz “2023’e Doğru Yükselen Ülke Türkiye”ydi, sizin
de sonradan her ne kadar taklit de olsa benimsemiş olmanızdan dolayı mutluyuz.
Türkiye’nin 2023 yılında lider ülke olabilmesi için bu yapısal önlemleri alalım
diye günlerdir söylüyorum.
Şimdi, bakıyorum haziran ayında
görüşmek istediğiniz kanunlara. Şimdi, bir sürü bekleyen sorun var. Niye onları
getirmiyorsunuz? Gündeme gelmemiş, sıra sayısı almış, bekleyenler var. Bir an
önce acil olanlara bakalım, onları da getirip bize önceden sunun, beraberce
çıkması gerekenleri, eksik de olsa, eksiği de söyleriz, tamamlanması gereken
yere önerimizi yaparız, yine dinlemeyip çıkarıyorsanız çıkarın ama gündeme
getirin. Az önce turizm çerçeve kanununda söylediğim gibi, senelerdir
soruyoruz, maalesef gelmedi.
Şimdi, o programları da, bu yasamayı
dikkate almak zorundasınız. Şimdi Sayın Müsteşar da yok. Sayın Bakan diyor ki:
“Toplantısı varmış.” O zaman soruyorum: Niye salı gününe koyuyorsunuz?
Gitsinler gelsinler, öyle koyalım, öbür hafta çıkaralım; zaten bekledi
bekleyeceği kadar. Alt komisyonda da, sonrasında da bekledi mi? Bekledi.
Onun için tekrar söylüyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi her zaman milletin ve ülkenin çıkarlarını öne alıp uzlaştığımız
zamanda sizlere destek olmaya hazır diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.
Sayın Çam, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Konuşmalarımızı tabii beş dakika olunca
yetiştiremedik. Sayın Bakan bize yanıt veriyor, diyor ki… Tabii ki konusuyla
ilgili değil. Sayın Ali Babacan’ın burada olması gerekirken Enerji Bakanımızla
muhatap oluyoruz. Tabii ki ister istemez de bize yanındaki Bakanlık
yetkililerinin vermiş olduğu yanıtlarla cevap veriyor.
Şimdi, Sayın Bakan, burada bir kez daha
söylemek istiyorum. Türkiye’de sosyal güvenlik kurumlarının sıkıntılarından
kaynaklanarak, Hükûmetin, son on yılda, gerek SSK’ya gerek BAĞ-KUR’a gerekse
Emekli Sandığına olan desteklerini kısıtladı ve sınırladı. Bu nedenle Sosyal Sigortalar
Kurumu, işçilerin, emekçilerin alın teriyle kurmuş oldukları Sosyal Sigortalar
Kurumu, devletin hiçbir katkısı olmamasına rağmen yıllarca ayakta kaldı. Ama
enflasyonun çok yüksek olduğu dönemlerde insanlar kişisel servetlerini,
paralarını, kaynaklarını yüzde 120’lerle bankalara yatırırken Sosyal Sigortalar
Kurumunun kaynakları yüzde 10’la, yüzde 20’yle, yüzde 30’la sermayeye ucuz
kredi olarak verildi ve bilinçli, sistemli olarak Sosyal Güvenlik Kurumu, SSK
çökertildi ve sonra da “Sosyal Güvenlik Kurumu” adı altında birleştirildi.
Şimdi getirilen bu bireysel emeklilikte, bir kez daha söylüyorum, diyorum ki:
Sayın Ali Babacan kırk beş yaşında, elli altı yaşına kadar prim ödeyecek,
emekli olduğunda da parasını bir defada veyahut da iki defada alacak. Şimdi,
bireysel emeklilik şirketleri diyor ki: “Benim, altmış yedi yaşına kadar prim
ödeyebilmem için ödediği primleri çok iyi hesaplamam ve aydan aya ne kadar
ödeyeceğimi bilmem gerekiyor. Ama eğer bu vatandaş altmış yedi yaşından sonra
yaşar ise ben zarar ederim, iflas ederim, batarım.” Dolayısıyla emeklilik
yaşının doksan beşe çıkartılması için hazineden talepleri var ve istekleri var
arkadaşlar. Türkiye’de, yaş ortalamasının altmış yedi olduğu ülkemizde doksan
beş yaşına kadar bir insanın yaşama şansı var mıdır arkadaşlar, mümkün müdür
bu? Ama bireysel emeklilik şirketleri, şimdi, hazinenin kapısında ve diyorlar
ki: “Emeklilik yaşı doksan beşe kadar çıkartılsın.” “Çünkü, eğer, altmış yedi
yaşından sonra bu vatandaş yaşarsa, hayatını devam ettirirse ben ona emekli
maaşı ödeyemem, batarım.” diyor ve bu nedenle de büyük bir sıkıntı yaşanıyor.
Biz de diyoruz ki: “Bu bireysel
emeklilik Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Güney Amerika’da uygulandı ve iflas
etti, battı. Şimdi diyorsunuz ki: “Bunun garantisi var.” Bakın, Amerika
Birleşik Devletleri’nde 2000’li yıllarda Amerika’nın en büyük şirketi Enron’a
yatırılan para günlük 80 liraydı arkadaşlar, 80 liralık tahvillerdi ama yaşanan
ekonomik sıkıntılardan, krizden dolayı bir gecede 0,20 kuruşa düştü ve tüm
emeklilik sistemleri, fonları battı. Ne oldu? Devletin üzerine kaldı. Bizim
ülkemizde de nasıl bankalar battı, bankerler battı, fonlar battı; bunun
maliyeti vatandaşın üzerine kaldı, maliyeti vatandaşlar olarak bizler ödedik,
işçiler ödedi, emekçiler ödedi; şimdi tekrar bununla birlikte, bireysel
emeklilik sistemiyle tekrar Türkiye bir kaosa doğru götürülüyor. Biz burada
tarihe bir not düşüyoruz, diyoruz ki: “Araba devrilmeden önce tedbirini alın,
bu yanlıştır, yanlış işlemdir.” Sayın Bakan da dâhil olmak üzere bireysel
emekliliğe ait olup olmadığını burada bize söyleyemedi.
Geçtiğimiz günlerde Sayın Enerji
Bakanımızın katıldığı… Karadeniz Ereğli’de, Zonguldak’taki Amele Birliği’nin
sandığı var. 1920’lerde kurulmuş arkadaşlar. 1920’lerden beri devam eden Amele
Birliği Sandığına işveren de yüzde 1 oranında pay veriyor. Geçtiğimiz iki hafta
önce Plan Bütçe Komisyonuna getirilen teklifle birlikte bu binde 5’e düşürüldü.
Her geçen gün, kazanılmış olan haklarımız, işçilerin, emekçilerin, yoksulların
kazanmış oldukları haklar ellerinden bir bir alınıyor ve götürülüyor. Şimdi,
önümüzdeki günlerde ulusal istihdam paketi gelecek, ulusal istihdam paketiyle
birlikte kıdem tazminatı kaldırılacak, esnek çalışma biçimi getirilecek,
bölgesel asgari ücretler getirilecek ve işçilerin yüzyıllardır kazanmış
oldukları hakları elinden alınacak ve yok edilecek. Her kürsüye çıktığınızda…
Mademki Türkiye dünyanın en büyük 16 ekonomisinden 1 tanesi, Avrupa’nın 6’ncı
ekonomisinden biridir, o zaman 10 milyon emeklinin intibak yasasını adamca, güzel
ve doğru bir şekilde yapıp emeklilerin insanca hayatlarını sürdürecekleri bir
emekli maaşını burada tespit edelim. Ama ne yaptınız? Getirdiniz, sadece 10
milyon emekliden 1 milyon 800 bin emeklinin ücretlerindeki yapılan yanlış
hesaplamadan dolayı bir düzeltme yaptınız. Oldu mu bu? İntibak yasası mı oldu?
Hayır olmadı. Ama 10 milyon emekli yine kulakları bizde ve Mecliste bekliyorlar
arkadaşlar. Getirelim, 10 milyon emeklinin insanca yaşayacakları bir emekli
maaşını tespit edelim, bu bireysel emeklilikten vazgeçelim diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Çam.
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
51’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 52 üzerinde iki önerge vardır.
Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım.
Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini
okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sayılı Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 52. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür Özel Müslim Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
İdris Yıldız Gürkut Acar Musa Çam
Ordu Antalya İzmir
Süleyman
Çelebi Salih Fırat
İstanbul Adıyaman
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Mehmet Şandır Alim
Işık
Antalya Mersin Kütahya
Kemalettin
Yılmaz Nevzat Korkmaz
Afyonkarahisar Isparta
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN – Sayın Çam’ı konuşturayım,
ondan sonra gerekçeyi okutsam olur mu Sayın Şandır?
Buyurun Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Burada bir kez daha altını çiziyoruz ve
söylüyoruz: Muhalefet partisi olarak bizim görevimiz sizlere doğruyu söylemek,
doğru yolu göstermek ama siz yanlış yapmakta ısrar ediyorsunuz, fakirden alıp
zengine aktarmak istiyorsunuz, yoksuldan alıp zengine aktarmak istiyorsunuz ve
İstanbul’u bir finans merkezi yaparak işçilerin, emekçilerin alın terlerini
birtakım insanlara kaynak olarak aktarmak istiyorsunuz. Bu sizin tercihiniz.
Yanlış olduğunu söylüyoruz ve önümüzdeki on yıl içerisinde büyük bir kriz
yaşanacağını da göreceksiniz. Bunu temenni etmiyorum, istemiyoruz, arzulamıyoruz
ama görünen köye kılavuz gerekmiyor arkadaşlar. Böyle bir kriz yaşanacak ve bu
nedenle, bu uyarı görevimizi yapmayı biz tarihî bir görev olarak görüyoruz ve
bir kez daha şunun altını çizmek istiyoruz: Bu yanlıştan vazgeçin, muhalefet
partisi olarak bizim vermiş olduğumuz önergeleri de lütfen, orada
“Katılmıyoruz.”, “Katılmıyoruz.” diyerek reddetmeyin. Bizim de mutlaka
bildiğimiz ve düşündüğümüz… Size, Hükûmete katkımız olsun diye de bu görüşleri
ve önerileri getiriyoruz.
Bakın arkadaşlar, dün 12 Hazirandı,
seçilmemizin üzerinden tam bir yıl geçti. Bir yıl geçmiş olmasına rağmen 8
milletvekili arkadaşımız tutuklu. Doğru mudur? Değildir. Mademki halkın
iradesiyle seçilmiş olan o insanlar mazbatalarını aldılar, Yüksek Seçim Kurulu
tarafından onaylandı, onların görev yapması gereken yer burasıdır ve burada
olmaları gerekiyor ama ne yazık ki 8 milletvekili arkadaşımız orada.
Şimdi, bu konuyla ilgili Meclis Başkanı
birtakım çalışmalar yaptı, en son AKP Grubu bu konuyla ilgili çalışma yaptı ve
konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin işi olması gerekir iken AKP Genel
Merkezine taşındı. Sonunda -okuduk gazetelerden- Grup Başkan Vekili Sayın Mahir
Bey dedi ki: “Biz bir kamuoyu araştırması yaptık. Kamuoyu araştırmasının
sonucunda da bu işe bulaşmamamız gerektiği söylendi ve bu iş bizim işimiz
değil.”
Bakın arkadaşlar, matematikçiye
sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?”, çok net, “4.” demiş. İstatistikçiye
sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?”,“3 ile 5 arasında bir rakam.” demiş.
Kamuoyu araştırmacısına sormuşlar, demişler ki “2x2 kaç yapar?”, “Kaç
istiyorsun?” demiş, böyle yapmış.
Yani, siz parayı basarsınız,
istediğiniz sonucu alabilirsiniz, istediğiniz sonucu çıkartabilirsiniz ama
halkın oyuyla seçilmiş olan milletvekillerinin kaderini bir kamuoyu araştırması
şirketine bırakmanın ne akılla ne vicdanla ne siyasi gelenekle hiçbir ilişkisi
yoktur, bu doğru değildir arkadaşlar. Bundan şiddetle kurtulmanız gerekiyor ve
8 milletvekili arkadaşımızın yasama görevini burada yapabilmesi için, burada
hepimizin el ele verip o arkadaşlarımızın burada olmasını sağlamamız gerekiyor.
Türk Hava Yolları… Geçtiğimiz hafta bir
torba kanun getirdiniz, bir gecede getirdiniz. Burada, Türk Hava Yollarında
çalışan işçilerin, emekçilerin on sekiz aydır devam eden toplu sözleşme
görüşmelerini bir gecede bir kanun teklifiyle grev yasağı içerisine aldınız.
İnsanlar anayasal haklarını kullanmak istiyorlar yani bizlerin milletvekili
olarak birtakım özlük haklarımız varsa ve bu haklara el uzatıldığında nasıl
tepki koyuyor isek ve karşı çıkıyor isek, o zaman burada çalışan işçi
arkadaşlarımızın da ellerinde bulunan bu anayasal hakkın ellerinden alınmasına
sessiz kalmaları mümkün değildir. TÜRK-İŞ Genel Başkanı, TÜRK-İŞ yönetimi
sessiz kalabilir, AKP’nin arka bahçesi olabilir ama işçiler, emekçiler
işlerine, aşlarına, ekmeklerine, geleceklerine sahip çıkmak için bir günlük iş
bıraktılar. Bunun sonucunda 305 işçi işten atıldı ve mücadeleleri devam ediyor.
Bugün Türk Hava Yolları yönetimi
toplandı, Atatürk Havaalanı Güvenlik Komisyonu toplandı ve işçi
arkadaşlarımızın orada direnmesini kırmak için bir karar aldı, diyor ki:
“Burada kimse toplanamaz.” 2911’e göre insanların orada toplanma hakları
vardır, orada kalma hakları vardır ama özel olarak Havaalanı Güvenlik Komisyonu
toplanıyor ve işçi arkadaşlarımızın orada bulunmasını yasaklıyor. Belki de
biraz sonra orada polisli bir müdahaleyle karşı karşıya kalacağız.
Hani sizler referanduma giderken
“Türkiye daha özgür ülke olacak, daha çağdaş bir ülke olacak, daha modern bir
ülke olacak, konuşan Türkiye olacak.” diyordunuz? Her geçen gün daha fazla
yasak getiriyorsunuz, daha fazla imkân ve olanakları elimizden alıyorsunuz arkadaşlar.
Bugün Yüksel Caddesi’nde parasız eğitim
için mücadele veren insanlara biber gazı sıkılıyor şu anda ve orada öğrenciler
parasız eğitim için mücadele verirken polisler kendilerine saldırıyor ve onları
gözaltına alıyor.
Şimdi, arkadaşlar, sizin on yılda
geldiğiniz noktada biber gazından başka, hayat pahalılığından başka,
işsizlikten başka çok fazla bir şey yok. Bunun da altını çizmek istiyoruz ama
bunu da her seferinde buraya geldiğinizde “Biz yüzde 49 oy aldık, herkes bize
kayıtsız şartsız biat edecek…” Bu tıpkı Almanya faşizminde olduğu gibi,
Hitler’in danışmanı Goebbels’in söylediği gibi, “Artık rakamların hiçbir önemi
yok, biz devletin efendisiyiz, biz ne dersek o olur…” Bu doğru değildir
arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin
lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının
yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu
düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta
şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeleri…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam, arayacağım.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.32
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
52’nci maddesi üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeleri tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır. Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan
tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya
teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu
nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açacağım, komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi
işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na 53.
maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini maddelerin bu
doğrultuda teselsül ettirilmesi hususunu arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Şandır Alim Işık
İzmir Mersin Kütahya
Mustafa Kalaycı Mehmet Günal Erkan Akçay
Konya Antalya Manisa
Emin
Haluk Ayhan
Denizli
“Madde 54: 5684 sayılı sigortacılık
kanununun 22. Maddesine yirminci fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
(20) Müsteşarlıkça münhasıran tespit
edilen sigorta branşlarında ise sigorta eksperi; ondokuzuncu ve yirminci fıkra
hükümleri uygulanmaksızın sigortacı veya sigorta ettiren ya da sigorta
sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler tarafından Müsteşarlıkça belirlenecek
usul ve esaslar doğrultusunda, sigorta eksperinin almış olduğu eğitimler de
dikkate alınarak, elektronik ortamda tesadüfi olarak tayin edilir. Bu durumda,
ekspertiz ücreti İcra Komitesi ile Birliğin görüşü alınarak Müsteşarlık
tarafından belirlenen ücret tarifesi uyarınca sigortacı tarafından ödenir.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon, salt
çoğunlukla bu önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Davet etmiyor
ki Sayın Başkanım, çağırsa belki gelir oylamaya.
BAŞKAN – Kendi aranızda halledin.
Bugün kesinlikle hiçbir grup arasındaki
münazara ve de mutluluğun, polemiğin, ne varsa adı üstünde hiçbirine
karışmıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Makam bunu
gerektiriyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, hiçbirine karışmıyorum,
uzlaştırmaya bile çalışmayacağım, ona göre.
Sayın Komisyon katılmadığına göre
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
Madde 54’te bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 54.
maddesinin (23) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Oktay Vural Mehmet
Şandır
Antalya İzmir Mersin
Erkan Akçay Alim Işık Emin Haluk Ayhan
Manisa Kütahya Denizli
23) Birliğin bu madde uyarınca aldığı
karar ve tedbirlere zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında Yönetim
Kurulunca beşbin Türk Lirasından yirmibin Türk Lirasına kadar idari para cezası
uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, az önce eklenmesini
talep ettiğimiz fıkra metninde, daha önce belirtmiş olduğum Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğinin Sigorta İcra Komitesinin ve sigorta eksperlerinin yani
sektör temsilcilerinin bir talebiydi.
Sayın Başkanım, çok gürültü var.
Bu, sektörün bir talebiydi, yukarıda
alt komisyonda da görüşmüştük ve burada da bir uzlaşma arayışı vardı ancak
bürokrat arkadaşlarımız bize sigortacılıkla ilgili daha köklü bir kanun
tasarısı üzerinde çalışıldığını, orada çözüleceğini söylediler. Burada haklı
gerekçeleri vardı arkadaşların çünkü eksperlerin tarafsız ve bağımsız olması
gerekiyor ki sigortalının da hakkını koruyabilsinler. Onun için, aslında bu,
dikkate alınması gereken bir önerge. Tabii, kendileri aynı zamanda eksperlerin tesadüfi
olarak bunların niteliklerini dikkate alarak bir standarda ulaştırıldıktan
sonra tesadüfi olarak bir havuzdan atanmasını…
Sayın Başkanım, çok gürültü var, ben
söylediğimi kendim dahi anlamıyorum, arkadaşlar yoklama için gelmiş galiba.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
sükûneti sağlarsak güzel olacak.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu, havuzdan zarar görmeden, bütün tarafları kapsayan yani
sigortalıyı da, sigortacıyı da, sigortalananı da, eksperleri de rahat ettirecek
bir öneriydi çünkü standartları belirlenerek, havuzdan tesadüfi olarak atama
yapılacaktı. Maalesef, bunu kabul etmediniz. Nedeni de az önce arkadaşlarımız
dedi, güzel, daha köklü bir şey yapılacaksa…
Ama ben size bir hatırlatmada
bulunacağım. Önceki haftalarda size göstermiştim buradan, iki tane sıra sayısı.
Değerli arkadaşlarımız baktılar, ilgili grup başkan vekilleri de buradaydı,
Sayın Bakan yoktu ama Komisyondan arkadaşlarımız vardı. Bir tarafta, bizim
yukarıda, Komisyonda görüştüğümüz, finansal kuruluşlarla ilgili yani finansal
kiralama, leasing, factoring, finansman şirketleriyle ilgili kanunun 2’nci
maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükmün aynısını, hani şu meşhur
Havayolları grevini yasakladığınız kanun teklifinin içine 4’üncü madde olarak
koymuştunuz. Onu sorduğum zaman da Sayın Bakan ve Komisyon üyesi arkadaşım
demişti ki: “Hocam, bu finansal kiralama kanunu bu dönem çıkmayabilir.” “Ee?”
“Onun için biz bunu koyalım, zaten çıkınca yürürlükten kalkmış olacak.” “Kaç
günlüğüne?”, “Şimdi çıkarırsak bir aylığına kalmış olacak.” E, peki, orada hava
yolu şirketlerine bu kıyağı geçerken sigortacılarınki niye, şimdi çıkacak mı?
“Finansal kiralama çıkmayacak.” diyorlar, öbürü geçti. E, sizin sigortacılık
kanunu ne zaman gelecek? Çıkmaz ayın 15’inde. E, peki, bu sistem böyle
çalışmaya devam edecek mi? Edecek. Onun için, lütfen bunlara bakalım, tekrar
gelecekse, bir eksik varsa orada tamamlarsınız. Ama bu, sigortacılığın esasını
teşkil ediyor; eksperlerin atanması, sigortalının ve şirketin de mağdur
olmaması, nitelikli şekilde eksperlerin belli standarda kavuşturulması. Tamam,
sonra bunların eğitimini, yönetmeliğini, hepsini çıkarırsınız, o standartlara
ulaştırırsınız ama en azından şimdiden sistemi kurmaya başlarız diye bu
önergeyi vermiştik, kabul edilmedi.
Bu, sonraki önergemizde de 50 bin
liralık cezanın sınırının 20 bin liraya düşürülmesini teklif ediyoruz çünkü bir
sürü cezalar geldi. Diğer sektörlerdekine de paralel olsun diye, diğer aracı
kurumlarla da, finansal kuruluşlarla da paralel olsun diye bir talebimiz var;
dikkate alacağınızı umuyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.
(MHP sıralarından alkışlar)
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 54’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 55’te bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 55. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Nevzat Korkmaz Alim
Işık
Antalya Isparta Kütahya
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz
önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılamıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3- Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik
etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler gözardı edilmiştir.
Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de
yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter
sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
55’inci maddesi üzerinde verilen Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Karar yeter sayısı vardır.
271 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
56’ncı maddede bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 56. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Kemalettin Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat
Korkmaz Mehmet Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe
okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
57’nci maddede bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 57. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Kemalettin Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat
Korkmaz Mehmet Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli
olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta
şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği
katkı payının yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil,
sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
58’inci maddede bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 58. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Nevzat Korkmaz
Antalya Kütahya Isparta
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Sayar mısınız arkadaşlar?
Kâtip üyeler aralarında anlaşamadılar.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 59’da da bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 59. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Kemalettin Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat
Korkmaz Mehmet Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli
olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta
şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği
katkı payının yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil,
sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 60’ta iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım:
T. B. M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa
tasarı/teklifinin 60. maddesinde geçen “sırları” ibaresinin “açıklanması
itibarını sarsacak bilgileri” biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Arif Bulut M. Ali Susam
Tunceli Antalya İzmir
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu R. Kerim Özkan
İstanbul
Burdur
KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergemizi doğru
dürüst okumadı Sayın Başkan. Okuma yazma bilmiyor mu?
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 60. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Nevzat Korkmaz
Antalya Kütahya Isparta
Mehmet
Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin
Afyonkarahisar
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Ne yapayım Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergem var
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Çok özür dilerim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Divan Kâtibi
beni okumak istemiyor.
BAŞKAN – Şimdi yeniden okuyacak, özür
dilerim, sehven yanlış yaptık.
Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:
T. B. M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı yasa
tasarı/teklifinin 60. maddesinde geçen “sırları” ibaresinin “açıklanması itibarını
sarsacak bilgileri” biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN– Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Meclisin AKP Grubunun
içine düştüğü acizliği ve acınacak hâli görüyorsunuz, Hükûmet sıraları bomboş,
getiriyorlar “Bir günde yetmiş maddelik kanunu çıkaracağız.” diyorlar, ikide
bir karar yeter sayısı bulunamıyor…
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – CHP
sıralarında kaç kişi var?
KAMER GENÇ (Devamla) – Meclisin
itibarını sıfıra indiriyorlar, kamuoyu bizi seyrediyor. Böyle bir şey olmaz
arkadaşlar! Böyle bir gayriciddi grup da olmaz, böyle Meclisin karşısına
çıkmaya yüzü olmayan bir hükûmet de olmaz ama size yakışıyor tabii bu, sizin
için önemli değil çünkü siz belirli değerleri kaybetmişsiniz çünkü belirli
değeri kaybetmeyenler bu duruma düşmezler. O bakımdan, bunlar çok önemli
şeyler.
Sayın Başkan, ben, tabii, KİT Komisyonu
üyesiyim, bu “sırlar” kelimesi AKP’nin can simidi oluyor. Âdeta her şeye sırlar
diye, can simidi diye sarılıyorlar.
KİT Komisyonunda bankaların hesaplarını
inceliyoruz. Bir kişiye 2 katrilyon 700 trilyon liralık kredi vermişler
arkadaşlar. Diyoruz ki: “Bu kim, bunu açıklar mısınız?” Hemen KİT Komisyonu
Başkanı diyor ki: “Bu banka sırrı.” Hâlbuki banka sırlarıyla ilgili kanunun
73’üncü maddesi diyor ki: “Bu bilgilerin yetkili olmayan kişilere açıklanması…”
Bakın, o birisine 2 katrilyon 800 trilyon vermişler. Biliyorsunuz, Tayyip Bey
kendi damadının başında bulunduğu bir şirkete bir bankadan 375 milyon dolarlık
bir kredi aldı, o, o verdiği kredi sıralamasında 13’üncüydü. Yani 2 katrilyon
800 trilyondan bahsediyorum, daha o ne kadar… Yani birçok kredi verilmiştir,
bunları açıklayın… “Yok.” diyorlar.
Şimdi, AKP’nin tek güvencesi, işte,
kanunlara, sırlara saklanarak kendi icraatlarını, yapılan suistimalleri
gizlemek. Böyle bir şey olur mu? Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin KİT
Komisyonuna hangi bankadan kime, ne kredi verdiğinizi ve bu krediyi alan
kişinin ismini söylemeyeceksiniz!
Bana bir mektup geldi. Diyor ki mektupta:
“Falanca bankadaki genel müdür yardımcısı falanca kişiye kredi verdi. O
krediden sonra o banka genel müdür yardımcısı o şirkete transfer oldu yüksek
bir ücretle. Ondan sonra da bu genel müdür buraya gelince tekrar buraya
getirdi.” Banka müdürüne soruyorum: “Şu falanca kişiye kredi verdiniz mi?”
Hemen Komisyon Başkanı müdahale ediyor, diyor ki: “Efendim, o banka sırrı.”
Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Bu arada Komisyonla ilgili bir şey
söyleyeyim. Bugün biz KİT Komisyonunda TEDAŞ’ın hesaplarını inceliyorduk,
maalesef, AKP Mecliste yaptığı gayriciddiyeti orada, Komisyonda da gösterdi.
Biz muhalefet partili milletvekilleri oradayken, 21 kişilik AKP KİT Komisyonu
üyesinden 12 kişi gelemedi, ondan sonra da biz bugün Komisyonun maalesef
çalışmasını yapmadık.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu
milleti, bu Meclisi bu duruma düşürmek bu memlekete, bu Meclise yapılan en
büyük kötülük. Şimdi, yapabileceğimiz şeyleri yapalım. Maymuna bir şeftali
getirmişler vermişler. Şeftaliyi yutmadan önce arkasına götürmüş. “Niye
götürüyorsun o şeftaliyi arkana?” demişler. “Vallahi, geçen gün çekirdeğini
çıkaramadığım bir şeftaliyi yuttum da şimdi çekirdeğini çıkarıp
çıkaramayacağımı denemek istiyorum.” demiş yani çekirdeğini çıkaramayacağınız
şeftaliyi yutmayın!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen öyle mi
yapıyorsun, sen de ölçüyor musun?
KAMER GENÇ (Devamla) – İnsanların belli
bir gücü var. Dolayısıyla yani bu güçlerini bu şekilde kullanmak…
Tabii, sizin arkanızda bir de Anayasa
Mahkemesi var. Şimdi, İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar
kendilerine havale edilen işler dışında işlerle uğraşamaz, bu çok açık bir şey.
Meclis Başkanlığı görevini yapmıyor, burada Meclisi yöneten arkadaşlarımız
maalesef yapmıyor ama Anayasa Mahkemesi hiç yapmıyor. Bakın, şurada 28
Ağustosta Cumhurbaşkanlığı seçimi var, Anayasa Mahkemesi hâlâ kararını
vermiyor. Ama Tayyip Bey bir ihtimale karşı hemen bunun propagandasına çıkmış,
devletin bütün olanaklarını kullanıyor, stadyumlar tutuyor, propagandasını
yapıyor ama bunun karşılığında eğer bir iptal çıkarsa, tabii, onu da gizlemeye
çalışıyor.
Bu nasıl Anayasa Mahkemesi? Geçen gün
burada müzakere edilmemiş bir kanunu götürdük, diyor ki: “Usulsüzlük yoktur.”
Yani tabii ki kurumlar yok olunca siyasi gücü elinde tutan kişiler devleti
bütün kurumlarıyla, her yönüyle yok etmeye, tahrip etmeye cesaret ederler ama
bunun da size kalacağını zannetmiyorum çünkü -Anayasa Mahkemesi- bizim
zamanımızda yine bir kanun çıkaracağız, onları da feshedeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.
– YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Yoklama yapılmasını talep ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama talebi vardır.
Sayın Tarhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Moroğlu, Sayın Acar, Sayın Üstündağ, Sayın Çam, Sayın Genç, Sayın Öner, Sayın
Küçük, Sayın Çelebi, Sayın Türmen, Sayın Özkan, Sayın Dibek, Sayın Susam, Sayın
Tayan, Sayın Toprak, Sayın Korutürk, Sayın Kaleli, Sayın Tanal, Sayın
Bayraktutan.
İki dakika süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum.
Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
(BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612,
2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
61’inci maddede bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 61’inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Moroğlu Kazım Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Erdal
Aksünger Ali
Serindağ
İzmir Gaziantep
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 62’de bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 62. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Mustafa
Moroğlu Erdal Aksünger
İzmir İzmir
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz
önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının teme! amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli
olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta
şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği
katkı payının yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil,
sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 63’üncü maddede bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 63. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Moroğlu Kazım Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Ali
Serindağ Erdal
Aksünger
Gaziantep İzmir
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli
olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin
lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının
yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu
düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta
şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 64’de bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5
milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 64. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Mustafa
Moroğlu Gürkut Acar
İzmir Antalya
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) –Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe….
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
yüzde 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli
olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 10O’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil, sigorta
şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi adına devletin ödediği
katkı payının yüzde 60’ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil,
sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu sterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 65’te bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 65’inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Moroğlu Gürkut Acar Ali
Serindağ
İzmir Antalya Gaziantep
Kazım
Kurt Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tarhan, gerekçe mi
okutayım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
% 35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 66’da bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın’ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 66. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Gürkut
Acar Mustafa Moroğlu
Antalya İzmir
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel gerekçesinde,
tasarının temel amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal kaynakların çeşitlendirilmesi gibi
hususlar sayılmakla birlikte, tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının içerisinde
sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen yeni
bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15’ini indirebiliyor, eğer yüzde 35’lik vergi diliminde ise primin
%35’ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25’tir. Yeni getirilen
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu
zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi emekli
olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman lak kazandığı toplam ikramiye tutarının
yüzde 25’ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75’i
üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan
devlet katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25’lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet katkısının
yüzde 15’ine, 10 yıla kadar yüzde 60’ına, emekli olunca yüzde 100’üne hak
kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından,
3-Devlet katkı payının yüzde 40’lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem
daha çok kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60’ını tekrar
kişiye iade ederken, yüzde 40’ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler
bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye’nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf açığı
bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH’ya oranı yüzde 12’lere düşmüş olup, tasarruf
açığın azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki yeterli değildir.
Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde
artırmak mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca, yap-işlet-devret ve
yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu
İhale Kanununa ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas alınması
doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK
kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu yatırımı proje stokları ve
yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun
olarak etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz sigortacılığının
gelişmesi ve tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının sağlanarak
görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi için
5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate alınmamıştır.
Alt komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona
kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz ardı
edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta eksperlerinin belli
kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 67’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 68’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 69’u oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1’i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 2’de bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 2
nci maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini, ikinci
fıkrasında yer alan “Kanunun yürürlüğe” ifadelerinin “fıkranın yürürlüğe”
olarak değiştirilmesini ve “üç yıl sistemde kalmak koşuluyla” ibaresinden sonra
gelmek üzere “üç yılın sonunda” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Yusuf Başer Nihat Zeybekci Mehmet Emin Dindar
Yozgat Denizli Şırnak
Abdurrahim Akdağ Sevde Bayazıt Kaçar Pelin
Gündeş Bakır
Mardin Kahramanmaraş Kayseri
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
"(1) 29/5/2012 tarihi itibarıyla
bireysel emeklilik sisteminde olup bu fıkranın yürürlük tarihinden itibaren iki
yıl içinde bir emeklilik sözleşmesini birikimlerini alarak sonlandıran
katılımcıların, 31/12/2014 tarihine kadar bireysel emeklilik sistemine ödeyeceği
katkı payları için Devlet katkısı ödenmez."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) - Katılıyoruz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut sistemdeki katılımcıların
sistemden ayrılarak birikimlerini aldıktan sonra bu paraları tekrar sisteme
yönlendirmek suretiyle Devlet katkısı uygulamasında bir suistimale yol
açmalarının engellenmesi amaçlanmış ve maddeye ilişkin hükümlerin yürürlüğüne
netlik kazandırılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş önerge çerçevesinde
geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 70’de bir önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 70 inci
maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Tülin Erkal Kara Tülay Bakır Sevde Bayazıt Kaçar
Bursa Samsun Kahramanmaraş
Safiye Seymenoğlu H. Hami Yıldırım İlhan
İşbilen
Trabzon Burdur İzmir
Muhyettin
Aksak
Erzurum
"Madde 70- Bu Kanunun;
a) 2 nci, 4 üncü, 5 inci ve 8 inci
maddeleri, 16 ila 29 uncu maddeleri, geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrası
1/1/2013 tarihinde,
b) 3 üncü, 6 nci, 7 nci ve 9 uncu
maddeleri ile geçici 1 inci maddesi yayımı tarihinden iki ay sonra,
c) Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) - Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci
maddesi uyarınca bireysel emeklilik sistemine yapılacak aktarımların Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla başlayabilmesine imkân tanınmaktadır.
Ayrıca, Geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasının Kanunun yayımı tarihinde
yürürlüğe girmesi sağlanarak Devlet katkısı sistemine ilişkin suiistimallerin
engellenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş önerge çerçevesi içinde
70’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 71’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Üçüncü bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzük 86’ya göre, fikrini belirtmek,
oyunun rengini belirtmek üzere, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Aleyhte olmak üzere…
KAMER GENÇ (Tunceli) - Zaten bunların
hiçbir şeyinin lehinde değilim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; karşımıza bir torba kanun geliyor, kanunun başı ne
diyor: “Bireysel Emeklilik Kanunu.” 1’inci maddede onu başlıyor. 1’inci maddesi
Telgraf Kanunu’ndan bahsediyor, posta, telgraftan bahsediyor, 2’nci maddesi
veraset vergisinden bahsediyor, 3’üncü maddesi 193 sayılı Kanun’dan bahsediyor.
İçinizde hiç mi hukukçu yok, hukuk
bilen yok? Yani evvela Bireysel Emeklilik Kanun Tasarısı dediğiniz zaman,
1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddesinde bireysel emeklilikten bahsedin de ondan
sonra öteki torba kanunları getirin.
Değerli milletvekilleri, AKP bu devleti
her yönüyle çökertiyor.
Bakın, geçen hafta burada… Burada da
bir sürü, yine gelir vergisinden muaf, KDV’den muaf kanunlar getiriyor.
Geçenlerde burada yine bir önerge verildi: “İbadet yerlerine yapılan yardımların
-tümü ama- tümü gelir vergisi matrahından yani 193 sayılı Kanun’un 89’uncu
maddesine göre gelir vergisi matrahından düşürülür.” Yine, “gelir vergisi
beyannamesinde aynı maddeye göre Kur’an kurslarına yapılan bağışların tümü
düşülür.”
Arkadaşlar, bakın, bu kanun… Ben onu da
söyledim, yani burada da çok böyle gelir vergisi beyannamesinden indirilenler
var. Şimdi, ne olacak? Hristiyan vatandaşlarımız, beyan edecekleri
kazançlarından adam devlete vergi vereceğine, gidecek, ondan sonra, kendisi
kilisesine, havrasına bağışta bulunacak, orada onu tahminen yapacak. Sünni
vatandaşlarımız ne yapacak? İşte Tayyip Bey diyor ya “Çamlıca tepelerine işte
‘Tayyip Erdoğan camisi’” diye, 15 bin metrekarelik bir cami yapacak ve
dolayısıyla gidecek bütün holding sahiplerine diyecek ki: “Vergiyi devlete
vereceğinize, gelin şu camiye bağışta bulunun.” Alevi vatandaşlarımızın
cemevleri ibadet yeri kabul edilmediği için Alevi vatandaşlarımızın da verdiği
vergiler Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül’ün dış seyahatlerindeki uçaklarda
kullanılacak. Biliyorsunuz, Tayyip Bey’le Abdullah Bey’in canları sıkıldığı
zaman hemen bir uçağa atlıyorlar, yurt dışına gidiyorlar, dostlarını da alıp
yanlarına. Bir uçak yurt dışı seyahati arkadaşlar, 500 bin dolarla 1 milyon
dolardır, defalarca bunu burada söyledim ama bu paralar da örtülü ödenekten
ödeniyor. Ama Türkiye’de, tabii, denetim yok, hukuk yok, hak yok, dolayısıyla
olmayınca da işte arkasında da sizin gibi her şeye parmak kaldıran bir
milletvekili -”milletvekili” demek, doğru mu, yanlış mı onu bilmiyorum- kitle
var. Dolayısıyla… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ayıp,
ayıp! Yuh olsun sana, yuh!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, zaten
doğruyu… “Milletvekili” demek vatanını, milleti düşünen kişi demektir.
BAŞKAN – Sayın Genç…
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Utanmaz
herif! Utanmaz adamsın sen! Utanmaz adamsın sen!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ (Devamla) – “Milletvekili”
demek Tayyip Erdoğan’ın kusurlarını, ayıplarını örten kişi demek değildir.
Burada gördük… Yani bu memlekette “yargı” diye bir şey kaldı mı? Kalmadı. Niye?
Sizin sayenizde kalmadı. Bir MİT müsteşarını savcı ifadeye çağırıyor, siz
getiriyorsunuz, burada diyorsunuz ki: “Tayyip Erdoğan’ın talimat verdiği
kişilerin işlediği suçları siz suçlu olarak yargılayamazsınız.” Bu, dünyanın
neresinde var? Bu, dünyanın bir yerinde var mı? Dolayısıyla, “Efendim, Tayyip
Erdoğan’ın oğlu herhangi bir ticari faaliyette bulunursa bu ticari faaliyet
vergiden müstesnadır.” E, bu neyle oluyor? Sizin parmaklarınızla oluyor. Böyle
bir şey dünyanın bir yerinde var mı? Yani bir İktidar grubu, kendi liderinin
her işlemine karşı, her dediğine karşı bu kadar sorumsuzca davranır ve istediği
kararı alır mı? Bu, dünyanın hiçbir devletinde yok, hiçbir Parlamentosunda,
hiçbir insan vicdanı taşıyan insanların başvuracakları bir yönetim tarzı
değildir, bir davranış tarzı değildir. Bizim burada canımız niye yanıyor?
Diyoruz ki: Bakın, bu memlekette denetimi kaldırdınız, yargı kalktı, Türk
Silahlı Kuvvetleri feshedildi. Ya, bir memlekette 167 tane silahlı kuvvet
mensubu bir saat içinde tutuklanılan bir memleket var mı? Bir memlekette,
genelkurmay başkanı “silahlı terör örgütü başkanıdır.” diye tutuklanan bir
memleket var mı? Ha, suçlusu varsa bunu üç ay içinde, beş ay içinde yargılayın,
cezasını verin. Ama, şimdi, o insanları hem bütün çoluk çoğuyla hem bir orduyu,
bu kadar onuruyla oynamak, onları sırayla içeriye atmak olur mu?
28 Şubat… 28 Şubat’ta sizin Abdullah
Gül de orada Bakanlar Kurulu üyesi değil miydi? 28 Şubat nedir? Diyor ki:
Laiklik kurallarını uygulayın. Yani şeriatı getirmeyi… Yani “İslam” demiyorum,
şeriat demek İslam demek değildir. Diyor ki: Efendim, laikliği uygulayın,
irticaya karşı işlenen suçları suç sayan, irticaya karşı yapılan mücadeleyi suç
sayan bir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) - …zihniyetle bir
demokrasi olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle bir şey olur mu?
Dolayısıyla yani, evet, 28 Şubat’ta içeri alınacak kişiler varsa, orada, işte,
siz, Bakanlar Kurulu, niye onları da içeri almıyorsunuz? Devletin hiçbir
yerinde… Bakın, siz laikliği suç sayıyorsunuz, irticayla mücadele…
İSMAİL AYDIN (Bursa) - Yerine, yerine!
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) – Dur bakalım,
daha zaman…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür
ediyorum.
Onun için karşısındayım efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın
bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve
kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama
için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Oy sayısı : 268
Kabul :
215
Ret‑‑ : 48
Çekimser : 5(x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Muhammet Bilal
Macit
Burdur İstanbul”
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun.
Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması
vardır.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu kanun tasarısının
kanunlaşmasında iktidarıyla muhalefetiyle konulan katkılar için özellikle
Hükûmetimiz adına teşekkür ediyorum.
Tabii ki tasarıda genel itibarıyla
Sigortacılık Kanunu’nda, bireysel emeklilik sisteminde ve kira sertifikalarında
hem yeni tahsisler hem de yeni iyileştirmeler yapılmıştır ve yine sigortacılık
ve bireysel emeklilik sistemi, gelişmiş ülkelerde hem ekonomik kayıpların
telafisi hem de ekonomik hayatın devamı açısından ve iç tasarrufların
artırılması açısından son derece önemlidir. Özellikle bu tür düzenlemeler,
ülkemizin değişen ve yaşamakta olduğumuz ekonomik dönüşümün katkısı açısından
önemli artılar sağlayacaktır. Bunlar, aynı zamanda, ekonomimizin sorunlarından
birisi olan cari açık sorununa da inşallah olumlu yönde katkı sağlayacaktır.
Ben, katkı koyan bütün arkadaşlarımıza
Hükûmetimiz adına teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.43
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
3’üncü sırada yer alan Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 276 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özgündüz,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz, temel olarak
bu kanuna karşı değiliz yani idarenin eylem ve işlemlerini insan hakları
anlamında denetleyecek bir kamu denetçiliği kurumunun faydalı olduğunu
düşünmekteyiz. Vatandaşların hak ve özgürlüklerinin yönetime karşı korunması,
güvence altına alınması hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Asıl olan
denetim, yargısal denetimdir. Bu Kamu Denetçiliği Kurumu yargısal denetimin
yerini alan bir kurum olmayıp yargıya yardımcı olan, yargıya gitmeden bazı
sorunların daha seri, daha basit şekilde çözülmesini amaçlayan bir kurum olarak
düşünülmekte ve uygulanmaktadır. Burada asıl önemli olan, kamu denetçisinin,
Batı’daki ismiyle ombudsmanın Parlamento adına vatandaşların şikâyetlerini
dinleyen, denetleyen, idarenin reform yapmasının yolunu açan bir sistem olarak
ortaya çıkmasıdır. Yönetenler ile yönetilenler arasında bir nevi ara bulucu
olan kamu denetçisi Parlamento tarafından atanacaktır, gücünü Parlamentodan
alacaktır ancak Parlamentoya karşı dahi bağımsız bir yapısı olduğu takdirde
sağlıklı işlemekte ve sonuç alınmaktadır. Bu kurum Avrupa Birliği tarafından da
önemsenmekte ve bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğinin uluslararası anlamda Avrupa
Birliği ülkelerine ilişkin bir ombudsmanı mevcuttur. Türkiye’ye de, 2010 yılı
İlerleme Raporu’nda kamu denetçiliği kurumunun kurulması konusunda çaba
gösterilmesi yolunda tavsiyelerde bulunulmuştur. Yine Avrupa Konseyi tarafından
onay ve imzaya açılan 173 sayılı Yolsuzlukla Mücadele Ceza Yasası
Sözleşmesi’nde de yolsuzluğa karşı kamu denetçiliği kurulması tavsiye
edilmektedir.
(x) 276 S.
Sayılı Bazmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin
hazırladığı tasarıya baktığımızda, Avrupa Birliğinin kamu denetçiliği üzerine
tavsiyelerinin yüzeysel olarak ele alındığı görülecektir. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak kamu denetçiliği kurumunun ülkemiz için faydalı olacağına inanmakla
birlikte, Hükûmetin tasarısının ülkemizin gerçekleriyle örtüşmediğini, daha
iyi, daha sağlıklı bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu düşünmekteyiz.
Dünyadaki örnekleri incelediğimizde tek
bir kamu denetçiliğinden, ombudsmanlıktan bahsedilmemektedir. Bu kurum, her
ülkenin kendi koşullarına, nüfus yapısına, sosyoekonomik eğitim durumuna göre
farklılıklar arz etmektedir. Kamu denetçiliği genelde yönetsel yargının, idari
yargının olmadığı ülkelerde sağlıklı işlemektedir. Yönetsel yargının güçlü
olduğu ülkemizde kurulacak bu kamu denetçiliği kurumunun hassasiyetle, dikkatle
ele alınıp ona göre düzenlenmesi gerekmektedir. Ülkemizin eğitim, sosyokültürel
yapısı, nüfusu göz önüne alındığında bu tasarıyla getirilen bir kamu
başdenetçisi ve 5 kamu denetçisinin ülkemizin sorunlarını, kamu denetçiliğinden
beklenen faydayı göstermeyeceğini düşünmekteyiz. Bu nedenle, biz özellikle
askerî, güvenlik, cezaevi, kadın ve çocuk hakları, ayrımcılıkla mücadele,
çalışma ve iş hayatı, çevre, üniversiteler, sağlık, yerel yönetimler, kamu
kaynaklarının kullanımı ve yolsuzlukla mücadele alanlarında ihtisaslaşan kamu
denetçilerinin olmasını öneriyoruz.
Alt komisyon çalışmaları sırasında aile
ve sosyal işlerden sorumlu bakan yardımcımız da gelerek özellikle çocuk hakları
konusunda bir ombudsmanlık, kamu denetçisi gerektiğini ifade etti; biz de
ihtisaslaşma kamu denetçiliğini savunduğumuz için destek verdik ancak ne yazık
ki, Hükûmet yetkilileri, daha doğrusu iktidar partisi yetkilileri bu öneriye
karşı çıktılar.
Kamu denetçiliğinin etkin ve verimli
çalışabilmesi için zorunlu unsurlardan en önemlisi de bağımsızlıktır.
Parlamento dâhil hiçbir kişi ve kurumun kamu denetçisinin kararlarını
etkileyememesi için atama ve görevden almasının özel bir usule bağlanması,
mutlaka nitelikli çoğunlukla atanması gerekir diye düşünüyoruz. Böyle olduğu
takdirde, kamu denetçisi olarak atanacak kişi ya da kişilerin kendisini yürütme
organından bağımsız hissedebilmesi sağlanacak ve nitelikli çoğunluk hâlinde
iktidar dışı siyasi partilerin de kamu denetçisinin atanmasında söz sahibi
olması ve aynı zamanda kamu denetçisi tamamen Parlamentodan gücünü alan bir
konuma yükselecektir. Her ne kadar 2010 Anayasa değişikliğinin 74’üncü
maddesinde, kamu denetçisinin, ilk iki oylamada üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğuyla,
üçüncü oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğunun aranacağı, üçüncü oylamada
da salt çoğunluk sağlanamazsa dördüncü oylama yapılacağı ve bu oylamada en
fazla oy alan kişinin seçileceği belirtilmişse de yeni anayasa yapım sürecinde
bu maddenin yeniden ele alınıp düzenleneceği ve bu düzenlemede mutlaka kamu
başdenetçisinin seçiminde nitelikli çoğunluk şartının aranması gerektiği
kanaatindeyiz. Bu nedenle de bu yönde değişiklik önergesi hazırladık, umarım
sizlerin oylarıyla kabul edilir ve önümüzdeki süreçte Anayasa Uzlaşma Komisyonu
çalışmalarına da bu şekilde biz ışık tutmuş oluruz.
Değerli arkadaşlar, genel olarak
Hükûmetin sunduğu tasarıda oluşturulan temel yapı yetersiz görüldüğü için daha
verimli ve etkin işleyecek, bağımsız ve tarafsız bir kamu denetçiliği
önermekteyiz. Bunun için, maddeler bazında olaya baktığımızda, 3, 4 ve 6’ncı
maddeye, ihtisaslaşma, uzmanlaşma kamu denetçiliği oluşması gerektiği nedeniyle
biz karşı çıkmaktayız. Yine, en önemli maddelerden 5’inci maddede özel bir
düzenleme yapılmalı ve diyoruz ki: “İdari dava yoluna başvuru hakkı
tanınmalıdır kamu denetçisine, ombudsmana.” Yani kamu denetçisi, özellikle
düzenleyici idari işlemlere karşı idari yargıda iptal davası açabilmelidir.
Vatandaşların başvurusu üzerine gördüğü aksaklıkların dava yoluyla düzeltilmesi
gerekiyorsa bir nevi kamu avukatlığı gibi, vatandaşlar adına idari yargıda dava
açma yetkisi tanınmalıdır diye düşünüyoruz.
Burada, aynı maddenin yani 5’inci
maddenin 2’nci fıkrasının (c) bendinde, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararlar denetim dışında tutulmaktadır. Değerli arkadaşlar, özellikle infaza
ilişkin kararlar yargı yetkisi kapsamında değerlendirilip denetim dışında
tutulursa, cezaevlerinde cezaevi idare kurullarının verdiği, disiplin
kurullarının verdiği kararlar ve bunun üzerine, itiraz üzerine infaz hâkiminin
verdiği kararlar, bu denetimin dışında tutulduğu anda kamu denetçiliği sakat
doğmuş olacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, cezaevlerindeki cezaevi disiplin
kurullarının verdiği kararlara karşı itiraz üzerine infaz hâkiminin verdiği
kararların da mutlaka kamu denetçiliğinin denetimine açılması gerektiğini
düşünmekteyiz.
Yine, değerli milletvekilleri, 5’inci
maddenin 2’nci fıkrasının (ç) bendinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî
nitelikteki faaliyetleri denetim dışındadır. Nedir buradaki “askerî faaliyet”?
Bu kavram çok muğlaktır. Alt komisyona gelen Genelkurmay ve Millî Savunma
Bakanlığı yetkilileri, prensip olarak, özel ihtisaslaşan bir askerî ombudsmana
karşı çıkmamışlardır. Ancak, kendi ifadeleriyle, eğitim, manevra, tatbikat,
nöbet gibi hizmetler askerî nitelikte hizmetlerdir ve bunların, kamu
denetçisinin denetimine açılması hâlinde ciddi anlamda disiplin sorunları
çıkacağını kendileri ifade etmişlerdir. Biz diyoruz ki: Bu yüce Meclis adına,
emir-komuta zincirinden bağımsız, Türk Silahlı Kuvvetlerinde insan hakları
ihlallerinin, çalışma koşullarının ve kötü muameleyle ilgili şikâyetlerin
incelenip mağduriyetlerin giderilmesi ve hak ihlallerinin tekrarlanmasının
önlenerek Türk Silahlı Kuvvetlere halk nezdinde daha fazla itibar kazandırmak
için mutlaka askerî faaliyetlerin de kamu denetçisinin denetimine açık olması
gerekmektedir.
Yine, tasarının 10’uncu maddesinde
yapılan düzenlemeyle, kamu denetçisi olacak kişilerin hukuk eğitimi alması zorunluluğu
öngörülmemektedir. Hâlbuki bütün dünyada, özellikle bu kurumun iyi işlediği
İskandinav ülkelerinde, İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde
kamu denetçisi olacak kişinin iyi bir hukukçu olması zorunludur. Çünkü insan
hakları kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını
takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı ihlali var mı, yok mu; bunu
denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk eğitimi alması, hukuk
fakültesi veya programlarında hukuk derslerine yeterince yer veren sosyal
bilimler fakültelerinden mezun olması zorunludur diye düşünüyoruz.
Bir başka nokta değerli arkadaşlar,
tasarının 11’inci maddesindeki yapılan düzenlemedir. Burada mutlaka nitelikli
çoğunluk aranmalı diyoruz. Yani, Genel Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğuyla seçilmelidir. Tasarıdaki düzenlemeyle,
iktidara sahip tek parti ya da koalisyon dönemindeki koalisyonun büyük ortağı,
kamu denetçisinin seçiminde söz sahibi olacaktır. Bu durumda kamu denetçisinin
iktidara karşı bağımsız olduğundan bahsedilemez. Bu durumda aslında kamu
denetçiliği kurumu olmayacak, bir nevi teftiş kurulu olacak. Zaten şu anda her
kurumun teftiş kurulu vardır, Başbakanlığa bağlı teftiş kurulu vardır. Artık,
Meclis adına bir kamu denetçisi değil, iktidara bağlı, bir nevi hükûmet adına
denetleme yapacak bir teftiş kurulu şeklinde doğacaktır. Bu nedenle, 11’inci
maddenin yeniden düzenlenerek, mutlaka nitelikli çoğunluk şartının maddeye
eklenmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, tasarının 14’üncü
maddesinde, kamu denetçisi ve başdenetçilerin görev süresi dört yıl olarak
belirlenmiştir. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev süresiyle aynıdır.
Bizim önerdiğimiz nitelikli çoğunlukla seçim zorunlu olursa bu, doğru bir
yaklaşımdır; ancak eğer nitelikli çoğunlukla seçilmemişse kamu denetçisi, yani
iktidar partisinin, büyük partinin oylarıyla seçilmişse, biz diyoruz ki,
Meclisin görev süresi sona erdiğinde kamu denetçisinin de görev süresi sona
ersin ve dolayısıyla yeni oluşacak Meclis aritmetiği kendisi adına denetim
yapacak kamu denetçisini yeniden seçsin şeklinde, 14’üncü maddede, bir
düzenlemenin yapılması zorunludur diye düşünüyoruz.
Yine, 15’inci maddede, görevden almayla
ilgili hususlar net değildir. İlerleyen süreçte, kamu denetçisi, başdenetçi ve
denetçinin niteliklerini kaybettiği ileri sürüldüğü zaman, bu ihtilaf
doğduğunda görevden alma söz konusu olacak. Bu durumda da yine üye tam
sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyuyla kamu denetçisinin görevine son verilmelidir.
Çünkü hukukta bir kural vardır: Paralellik, hangi usulle bir işlem tesis
etmişseniz yine aynı usulle bunun geri alınması gerekir diye düşünmekteyiz.
17’nci maddede çok önemli bir husus,
4’üncü fıkra, burada deniliyor ki: “Kamu denetçisine başvurulmadan önce mutlaka
idari başvuru yollarının tüketilmesi gerekmektedir.” Arkadaşlar, bu olduğu
zaman özellikle kamu denetçisi acilen el konulması gereken olaylarda bu
yetkisini kullanamayacak ve olaya müdahale etme gecikecek, birçok delil
zamanında toplanamayacak. Dolayısıyla öngörülen sonuç da ne yazık ki alınmamış
olacaktır.
Yine, tasarının 18’inci maddesinde,
kamu denetçisine, bugün suç soruşturmasıyla görevli cumhuriyet savcısına
verilmeyen yetki, hatta bizim adımıza denetim yapacak kamu denetçisine, bu Meclisteki
milletvekillerine tanınmayan bir yetki tanınmaktadır. Devlet sırrı
niteliğindeki belgeleri inceleme yetkisi tanınmaktadır.
Devlet sırrı konusunda -biliyorsunuz-
şu anda Adalet Komisyonunda bir çalışma vardır. Devlet sırrına kim karar
verecek? Sayın Başbakan, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri
Bakanından oluşan bir kurul “Bu, devlet sırrıdır.” diyecek. Efendim, biz
bakamayacağız, cumhuriyet savcısı bakamayacak ama kamu denetçisi inceleyecek.
Biz diyoruz ki: Burada eğer devlet sırrı olarak bildirilen bir bilgi ve
belgenin incelenmesi zorunluysa o takdirde komisyona bildirilsin, komisyon,
gerekiyorsa Genel Kurulun onayına sunsun ve Genel Kurulun onayıyla ancak devlet
sırrı incelenebilsin şeklinde bir itirazımız var.
Yine, 20’nci maddede, bu kamu
denetçisinin altı ay süreyle denetim yapacağı ve altı ay sürede denetimi
tamamlayıp rapor yazacağı söylenmektedir fakat altı ay süre geçtikten sonra
yani biterse ne olacak? O konuda bir boşluk vardır. Biz diyoruz ki altı ayda
bitirsin, altı ayda bitiremiyorsa artık bu konuda bir daha rapor yazmasın çünkü
konu yargıya intikal edecektir, yargıyı da etkilemek, yargıyı da manipüle etmek
anlamına gelecek şekilde bir açıklama yapması, yargı yetkisine de müdahale
olacaktır. O nedenle “Mutlaka altı aylık süre içerisinde bitirilmesi
zorunludur.” şeklinde bir bağlayıcı hüküm koymayı öneriyoruz.
Tasarının 22’nci maddesinde, bu kurumun
hazırladığı raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmesi
düzenlenmektedir ancak “Buraya gelmeden önce komisyon kendi görüşünü ekleyerek
gönderir.” diyor. Komisyondan kasıt, İnsan Haklarını İnceleme ve Dilekçe
Komisyonu. Önce bu kurumun raporunu kendisi inceleyecek, kendi görüşünü de,
yorumunu da katarak Genel Kurula sunacak. Meclis adına denetim yapan kamu
denetçisinin bu raporunun bizzat komisyon aracılığıyla yine olsun ancak
komisyon herhangi bir görüş ve yorum yapmadan Genel Kurulun gündemine gelmesi
ve Genel Kurulda da bir ay içinde görüşülerek hükme bağlanması doğru bir
yaklaşımdır. Aksi takdirde Genel Kurulun gündemine gelecek efendim, işte sıra
sayısı almıştır, belki de bir sonraki yılın raporu açıklanacak ama bu kamu
denetçisi raporu, Genel Kurulda bir yıl geçse bile görüşülmemiş olacaktır. Bu
nedenle, komisyona gönderilen raporların on beş gün içinde komisyondan çıkarılarak
Genel Kurula indirilmesi ve Genel Kurulda bir ay içinde görüşülüp karara
bağlanmasını önermekteyiz.
Değerli arkadaşlar, tasarının 24’üncü
maddesinin (2)’nci fıkrası ve geçici 1’inci maddesinin (4)’üncü fıkrası yeni
oluşacak Kamu Denetçiliği Kurumunda başka kurumlardan görevlendirme yetkisi
tanımaktadır başdenetçiye. Bu da keyfîliğe yol açacağı için bunun da
çıkarılmasını önermekteyiz.
Evet, kamu denetçiliği birçok ülkede
başarıyla uygulanan bir sistemdir. Hükûmetçe hazırlanan bu kanun tasarısında
bizim önerdiğimiz değişiklikler yapıldığı takdirde kurumun işleyişindeki
aksaklıklar giderilmiş olacak ve gerçekten insan haklarına dayalı bir devlet
olma yolunda kamu denetçiliği önemli görevler yapacaktır diye düşünüyoruz ancak
mutlaka ama mutlaka Türk Silahlı Kuvvetlerinin faaliyetlerinin, cezaevlerindeki
uygulamaların kamu denetçisinin denetim alanına alınması gerekiyor.
Yine özellikle çocuk ve kadın hakları,
ayrımcılıkla mücadele, kamu kaynaklarının kullanımı ve yolsuzluk konusunda da
ihtisaslaşan bir kamu denetçisi olmalıdır.
Bunlar yapıldığı takdirde ve bu denetçi
bu yüce Meclisin üçte 2 çoğunluğuyla seçildiği takdirde gücünü Meclisten alan
idari ve ekonomik açıdan bağımsız, idareyi yani idareden kasıt Hükûmet ve
Hükûmete bağlı tüm kuruluşları, taşradaki kuruluşları da denetleyen,
dolayısıyla insan hakları ihlallerinin önlenmesinde ve reformların yapılmasında
başarılı olacağını düşünmekteyiz ancak Hükûmetin getirdiği tasarı bu hâliyle
sadece Avrupa Birliğine işte “Bizim de bir kamu denetçiliği kurumumuz var.”
şeklinde desinler diye yapılacak bir düzenleme olacaktır. Umarım verdiğimiz
değişiklik önergeleri kabul görür ve sağlıklı bir kurum olarak kamu denetçiliği
kurumu ülkemize kazandırılmış olur.
Bu duygularla hepinizi en içten
dileklerimle yeniden saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Özgündüz.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde konuşmak üzere BDP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu yönetimi
alanında dünya ölçeğinde bir yandan köklü değişim ve dönüşümler yaşanırken
diğer yandan yöneten ve yönetilenler arasındaki eşitsizlikler giderek
derinleşmektedir. Bu nedenledir ki özellikle kamu hizmetlerinin örgütlenmesi
kapsamında hizmetten yararlananların haklarının korunması ve geliştirilmesinin
önemi her geçen gün artmaktadır. Kamu yönetimi açısından halkı devlet
karşısında daha fazla koruma çabası giderek yoğunlaşmaktadır. Bu çabalar ve
devlet işleyişinde iyi yönetimin etkin kılınması isteği, kamu denetçiliği ya da
diğer adıyla ombudsmanlık kurumunun dünya çapında yaygınlık kazanmasına yol
açmaktadır.
Kamu denetçiliğini, bireyleri idarenin
yaptığı hak ihlallerinden, gücün kötüye kullanımından, hatalı kararlardan ve
kötü yönetimden korumak, idarenin işleyişinde daha fazla şeffaflık sağlamak ve
kamu çalışanlarından daha fazla hesap sorulabilmesini amaçlayan bir kurum
olarak tanımlayabiliriz. Bu kurumun yetkilerinden çok, toplumun üzerinde
yarattığı etki ve saygınlığı önemlidir fakat genel oluşmuş bazı yetkilerinden
bahsedebiliriz. Öncelikle araştırma yetkisi önemlidir. İdareyi eleştirme
yetkisi, kurumun kurucu görevi durumundadır. Düzeltici önlemler önerme, temel
görevlerinden biri olarak görülebilir. Verilerini kamuoyuna duyurma,
ombudsmanlık kurumunun halkla bağ kurmasını sağlayan yetkilerinden bir
diğeridir. Kamu denetçiliği, ülkelere göre farklı yetki ve görevler yüklense
bile, esasta bu çerçeve üzerinden kurumsallaşmaktadır:
Kamu denetçiliğinin iki yüz yılı aşkın
tarihsel evriminden ortaya birçok farklı uygulama yöntemleri çıkmıştır.
Özellikle uzmanlaşmaya dayalı, farklılaşan ombudsmanlık çeşitleri vardır. Bu
yöntemle ayrışan ombudsmanlıklar daha işlevsel olabilmektedirler. Bu bağlamda
beş tür ombudsmanlıktan bahsedebiliriz:
İlki, tasarıyla düzenlendiği şekilde
“genel amaçlı ombudsmanlıklar” olarak ifade edilebilir. Bu türde belli bir alan
sınırlaması olmaksızın görev yapan kamu denetçileri söz konusudur.
“Özel amaçlı ombudsmanlıklar” şeklinde
ifade edeceğimiz ikinci tür de tekil alan üzerine odaklanan kamu denetçiliği
tarzıdır. İdarenin farklı çalışma alanlarına yönelik farklı kurumsallaşmaya
gidilmektedir; polis, cezaevi ombudsmanlıkları gibi. Ayrıca sadece toplumun
bazı kesimlerine yönelik özel amaçlı kamu denetçiliği olabilmektedir. Çocuk,
kadın ve yaşlılara yönelik ombudsmanlık bizim de önerilerimiz arasında yer
almaktadır.
Yine “ulusal” ya da “uluslararası
ombudsmanlık” söz konusu olabilmektedir.
Giderek yaygınlaşan ve aslında önemli
de olan başka bir tür ise “insan hakları ombudsmanlığı”dır.
Son olarak da “özel sektör
ombudsmanlığı” şeklinde yapılanma da söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, kamu
denetçiliğinin üstlendiği işlevler açısından da şu temel hususları
belirtebiliriz:
Yurttaşlar her zaman haklarının varlığından
veya bunların ihlal edildiğinden haberdar olmayabilirler. Demokratik
devletlerin temel işlevlerinden biri, vatandaşlarına hakları ve bunların
korunmasına yönelik mekanizmaları öğretmektir. Kamu Denetçiliği Kurumu, bu
işlevi görmesi açısından da önemlidir.
İdarenin sadece idari yargı bağlamında
denetim altında olduğunu düşünmesi, özellikle tutum ve davranışlarda evrensel
hukuka aykırı davranma potansiyelini artırmaktadır. Hâlbuki oluşacak bu
mekanizma ile idarenin gerek işlem ve eylemleri gerekse de davranışlarının kamu
vicdanı rolü oynayacak kamu denetçiliği tarafından incelendiği bilinirse
caydırıcılığı da söz konusu olacaktır. Tabii ki bunun için kurumun saygınlığı
ve etkinliğinin de yüksek olması gerekmektedir.
Caydırıcılık etkisine paralel olarak
kamu yönetimini iyileştirici işlevi de söz konusu olabilmektedir. İdare, iyi
yönetim ilkesi doğrultusunda kendisini gözden geçirmek durumundadır.
İdari yargıya katkı sağlama işlevi,
aynı zamanda idari yargının daha etkin hâle gelmesini de sağlamaktadır. İdari
yargıya başvurma yetkisi söz konusu olursa, bu durum idari yargıya daha fazla
katkı sağlayacağını ortaya koyacaktır.
Ve son olarak yönetimi şeffaflaştırmak
gibi bir işlevi söz konusudur ki, bu, bizler açısından en önemli olan
hususlardan birini ortaya koymaktadır. Kamu denetçiliğinin olmazsa olmaz
fonksiyonu olan araştırma ve verilerini kamuoyuna duyurma görevleri, yönetimin
işleyişinin saydamlaşmasına da yol açacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde ise
kamu denetçiliği biriminin kurulmasına dair çabalar daha eskiye gitmekle
birlikte, özellikle Avrupa Birliğine katılım sürecinde yoğunluk kazanmıştır.
Bugün devletin etkinlik alanı giderek genişlemekte, kamu yönetimi disiplini
giderek karmaşıklaşmaktadır.
Vatandaşlarımızın idarenin işlem, eylem
ve tutumundan kaynaklı problemlerinin düzeltilmesi için koruyucu mekanizmaların
oluşturulması çok önemlidir. Toplumsal vicdanı temsil edecek ve idarenin sadece
eylem ve işlemlerini değil, tutum ve davranışlarını, sadece hukuksal zeminde
değil, aynı zamanda hakkaniyet ölçülerine göre de değerlendirecek böyle bir
kurumun ülkemize önemli katkılar sunacağı açıktır.
Kamu Denetçiliği Kurumu idari yargının
alternatifi değil, onu tamamlayan bir kurum olmalıdır. Kamu denetçiliği bugün
modern ve demokratik idarelerin yaşama geçirdiği ve insan hakları açısından
gerekli gördüğü bir kurumdur.
Tasarı ise idareyi evrensel hukuk
ilkelerine ve iç hukuka uygun hareket etmeye yönlendirmekten uzaktır. Bu
tasarıyla, daha çok, etkisi ve görev alanı sınırlı, işlevsiz bir kurum
öngörülmektedir. Bu biçimiyle örgütlenen bir kurumun etkisinin kâğıt üzerinde
kalacağı açıktır. Uzmanlaşmayı temel almayan bu kurum ciddi bir etki
yaratmayacaktır. Uzmanlaşmanın sadece pratiğe bırakılarak öngörülmesi ciddi bir
eksikliktir. Toplumsal problemlerin derinlemesine ele alınması ve sağlıklı bir
şekilde çalışma yapılması ancak uzmanlaşmayla olur. İsveç gibi, bu kurumun ilk
ortaya çıktığı ülkede kamu denetçiliği, uzmanlaşma temelinde hayat bulmaktadır.
Keza İngiltere ve Almanya’da da kamu denetçiliği pratiği bu şekildedir.
Tasarı hazırlanırken de AKP’nin her
zaman yaptığı gibi özensiz yaklaşılmış ve bu konuda kafa yoran, yoğunlaşan,
fikir ortaya koyan sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmamıştır. Dahası
görüşüne başvurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının “uzmanlığa dayalı
kamu denetçiliği” önerisi de ciddiye alınmamıştır. Bu tarz her çalışmada, her
tasarı gündeme geldiğinde, Genel Kurul gündemine geldiğinde hâkim olan bir
tarzdır. Bağımsızlığı ve tarafsızlığı mutlak anlamda sağlanmamış bir Kamu
Denetçiliği Kurumunun göstermelik olacağı kesindir. Bu tasarıda da bu noktalar
ciddi bir biçimde vurgulanmamış, maddelerle düzenlenmemiştir.
Tasarının genel gerekçe kısmında
Anayasa’nın 125’inci maddesi değerlendirilerek idarenin denetiminin daha etkin
yapılması zorunluluğu belirtilmiştir. 125’inci maddede idarenin her türlü eylem
ve işleminin hukuka uygun olması zorunluluğu belirtilmişse de etkinliği
tartışmaya açılmıştır. Bu gerekçe idarenin hukuka uygun hareket etmemekteki
ısrarının da bir ifadesi olarak görülmelidir. Bu şekilde bir sorunsallaştırma,
idareyi hukuka uygun hareket etmemeye götüren nedenlerin araştırılmasını da
zorunlu kılmaktadır. Ancak tasarının gerekçe kısmında bu nedenlere dair bir
açıklama getirilmemiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı’nın en önemli eksikliği ise TSK’nın sırf askerî nitelikteki
faaliyetlerinin, kurumun görev alanı dışına bırakılmasıdır. Kamu vicdanı
misyonu yüklenecek bir kurumun, TSK’nın bazı faaliyetlerini görev alanı dışında
görmesi, kurumun kendi saygınlığını baştan yitirmesine yol açacaktır. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin hangi faaliyetlerinin, kurumun görev alanı dışında
bırakıldığı da belirsizdir. Bu durum, Türkiye siyasal alanında iddia edilen
değişimlerin ne denli yüzeysel olduğunu göstermektedir.
İktidar partisi, duble yol açılışından
parti kongrelerine her fırsatta siyaset üzerindeki askerî vesayeti kaldırdığını
iddia etmekte, bununla övünmektedir. Oysa iş, kanunlarla yapılacak
değişikliklere geldiğinde, her seferinde olduğu gibi bu vesayeti yeniden,
yeniden üretmektedir. TSK’ya ayrılan bütçenin denetlenmesinde de bu zihniyeti
görmüştük, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nda da bu durumu tekrar
görüyoruz.
İdarenin dışında tarafsız ve bağımsız
olması gereken kamu denetçiliğine baştan hukuki olmayan sınırlar çizilmek
istenmektedir. Dünyada benzerine zor rastlanılan bir şekilde, bir idari birimin
bazı faaliyetleri kamu denetçiliğinin görev alanı dışında bırakılmaktadır.
TSK’nın diğer idari birimlerden farklı olmadığı, sanırım iktidar partisinin
temsilcileri tarafından da iyi bilinmektedir. Peki, neden? Tasarı
hazırlanırken, alt komisyon, TSK’nın ve Savunma Bakanlığının yetkililerinden
görüş almıştır. Bu görüşlerde sıralanan nedenleri ele alırsak, öncelikle idari
yargıda yaşanan sıkıntıların askerî yargıda yaşanmadığı belirtilmektedir. Bu
yorumun nesnellikle hiçbir ilgisi yoktur. Doğrusu askerî yargıda dava açan
herhangi bir mağdurun, bu konuda Komisyonumuza görüşlerini açıklamasını bizler
de arzu ederdik. Tahmin etmek ise çok zor değildir.
Ayrıca, askeriyenin kendi mekanizması
içinde pek çok sorunun kısa sürede çözüldüğü ifade edilmektedir. Bu mekanizma
içerisinde sorunların kısa sürede çözüldüğü muhtemelen doğrudur, fakat
sorunların nasıl çözüldüğü konusunda, sanırım zorunlu askerlik yapmış her
vatandaşımızın olumlu olmayan deneyimleri de söz konusudur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
Türkiye aleyhine birçok dava açılmış ve bu davalar çoğu zaman mağdurlar lehine
sonuçlanmıştır. Örneğin Hasan Çalışkan isimli vatandaşımızın davası. Dava,
vatandaşımızın askerlik hizmeti sırasında gerçekleşen ölümünün ardından
başlamıştır. Soruşturmalara göre yetkililer, vatandaşın, silahıyla kendine ateş
ederek intihar ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, öncelikle, titiz olmayan bir
araştırma sonucu ulaşılan bir kararın varlığını dikkate alarak ikna edici bir
soruşturmanın yürütülmediğini kaydetmiştir ve aslında Hasan Çalışkan’ı öldüren
merminin isabet ettiği yeri tespit etmek, önceden mühürlenen, öldürülen kişiye
ait giysi parçalarının ortadan kaybolması dolayısıyla mümkün değildir. Ayrıca,
soruşturmayı yürüten yetkililer, uzman raporlarındaki çelişkilere tepki
göstermemişlerdir. Mahkeme, öldüren merminin nereden geldiğinin kesin olarak
tespitini engelleyen böyle bir idari ihmalin varlığını göz önünde bulundurarak
mağdura manevi ve maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
Bu konu niye önemlidir? Çünkü bugün
ülkemizde azımsanmayacak oranda kışlalarda gerçekleşen şüpheli asker ölümleri
vardır ve takdir edersiniz ki, bunların çok az sayıda olanı dolayısıyla
mağdurlar, aileleri yargıya başvurabilmektedir.
Yine, yargıda iki farklı düzen olması
ülkemizde yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Askerî yargının, Şemdinli’de
halkı bombalayan “iyi çocukları” sivil mahkemenin otuz dokuz yıl ceza vermiş
olmasına rağmen tahliye etmesi hâlâ hafızalardadır.
Durum böyleyken, kamu vicdanı misyonu
yüklenecek bir kurumun Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı faaliyetlerini görev
alanı dışında görmesi nasıl mümkün olabilir? Ayrıca “Bu faaliyetler
hangileridir?” sorusunun cevabı da muğlâktır. İfade edilen şudur: “Askeriyenin
işleyişinden kaynaklanan atış, manevra, tatbikat, eğitim, nöbet gibi disiplini
tesis etmede yararlanılan ve diğer idari kurumlarda benzerlerinin olmadığı
faaliyetler.” “Diğer idari kurumlarda benzeri olmayan faaliyetler” nasıl somut
bir ölçüt olarak kullanılabilir? Uludere katliamı, sırf askerî nitelikten
kaynaklı faaliyet olarak görülüp kamu denetçiliğinin görev alanı dışında mı
görülecektir? Ne de olsa diğer idari kurumlar buna benzer bir eylem
gerçekleştirememektedirler. Toplum vicdanını bu denli kanatan bunun gibi bir
olayı incelemeyecekse kamu denetçiliğinin kurulmasına ne gerek vardır? Sadece
tek tek sayılan eğitim, atış, nöbet gibi faaliyetler esnasında hak ihlaline
uğrayan binlerce insan varken kamu denetçiliği bunu da görevi dışında görecekse
kamu vicdanı hâline nasıl gelecektir? TSK’nın sürekli kurumlar ötesi
özelliklerinin vurgulanmasının, bahsettiğimiz militer zihniyetten başka
açıklaması yoktur.
Kamu denetçiliği, kuşkusuz,
saygınlığını ve etkisini yetkilerinden değil, halk nezdinde yarattığı moral
güçten alır, idari işlemleri iptal etmez, idareyi tazminat ödemeye mahkûm
edemez ve idareye herhangi bir konuda emir veremez. Dolayısıyla kamu
denetçiliğinin kararlarını yerine getirmemek, idareyi ve kamu görevlilerini
hukuksal ve cezai sorumlulukla karşı karşıya bırakmayacaktır. Bu durum,
evrensel açıdan kabul görmüş bir durumdur, fakat bu, kurumsal düzeyde kamu
denetçiliği kurumunun idari yargıya başvurmasını engellememelidir.
Ayrıca, dünya örneklerini incelediğimiz
zaman bu alanda gelişmiş ülkelerde benzer kurumların meclislerinden çıkan
yasalara karşı anayasaya aykırılık davaları dahi açabilme haklarının
bulunduğunu görmekteyiz. İdari yargıya kamu denetçiliği tarafından yapılacak
başvuru, vatandaşların mağduriyetlerini gidermek açısından yeni bir fırsat da
doğuracaktır. Bu durum, kurumun etkinliğini de artıracaktır, çünkü bu görev ve
yetki, kurumun ciddiyetini ön plana çıkaracaktır. Ciddiyete ve saygınlığa sahip
olmayacaksa bu kurumun ne anlamı olacaktır? Halkımız gönül rahatlığıyla bu
kuruma başvuramayacaksa yani etkinliğinden emin olamayacaksa bu kurumun ne
anlamı olacaktır?
Yargısal kararların kamu denetçiliğinin
alanının dışında görülmesi genel kabul gören bir yaklaşımdır. Fakat infaz
esnasında verilen disiplin cezalarının bu kapsam dışında tutulduğu açıkça
belirtilmelidir. İdarenin özellikle kamuoyunun gözünden uzak alanlarda daha
rahat, hukuka aykırı hareket ettiği tartışma götürmez bir gerçektir. Bu
alanların başında ise cezaevleri gelmektedir. Hükümlü ve tutuklulara yönelik
disiplin cezalarının, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin kararlar
kapsamında değerlendirilmesi, kamu denetçiliği kurumunun görev alanı üzerinde
çok ciddi olumsuz etki yaratabilecek bir sonuç doğuracaktır.
Mahkemelerin aldığı her karar yargı
erkinin kullanılmasına ilişkin değildir. Nitekim disiplin cezalarının
değerlendirilmesi yargılama fonksiyonuna girmez. Tutuklu ve hükümlülere verilen
disiplin cezalarının üst itiraz mercisi, bilindiği üzere, ağır ceza
mahkemeleridir. Buralarda cezaların kesinleşmesi, yargısal bir işlem olduğu
anlamına gelmemelidir. Disiplin cezalarının özü itibarıyla idari bir işlem
olduğu da açıktır. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar kapsamında ele
alınmalı ve bu durum açıkça belirtilmelidir. Bu alanın da Kamu Denetçiliği
Kurumunun alanına girdiği yoruma yer bırakılmaksızın ifade edilmelidir.
Batman M Tipi Cezaevinde Sultan Şarman
bana göndermiş olduğu bir faks dolayısıyla hücre cezasına çarptırıldı. Bu
faksta, cezaevindeki bir genç kızımızın cezaevi dışında çalışan, cezaevine bir
görev dolayısıyla gelen bir vatandaşla girmiş olduğu cinsel münasebet
dolayısıyla kamu görevlilerinin ihmalinin söz konusu olduğu açıktır. Ancak, bu
nedenle bana göndermiş olduğu faks dolayısıyla kendisine verilen bir idari ceza
söz konusudur, hücre cezası. Buna karşı itirazı tabii ki ağır ceza mahkemesi
denetleyecektir, yargılama konusu olacaktır ve biz, bu vesileyle, bu alana kamu
denetçisinin giremeyeceğini ifade ediyoruz. Hâlbuki, en ciddi alanlar
cezaevleridir, tabii ki kışlalardır. Bu alanlarda öncelikle kamu denetçisinin
bir faaliyetinin söz konusu olması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu alanda
verilen disiplin cezalarına dair görüş ve öneri bildirmesinin, kurumun
toplumsal vicdan açısından önemini arttıracağı ortadadır. Aksi takdirde, kurum
amacına ulaşmada sorun yaşayacaktır. Eğer en çok hak ihlalinin yaşandığı
yerlerin başında gelen cezaevlerindeki disiplin cezaları, kurumun görev alanı
dışında bırakılacaksa, bu kurumun istenilen rolü nasıl oynayabileceği konusu
tartışmalıdır.
Kanun tasarısında önemli gördüğümüz
diğer eksiklik de başdenetçi ve denetçilerin adaylık durumuyla ilgilidir. 1
başdenetçi ve 5 denetçinin görev alacağı kurumda adaylık usulünün pozitif
ayrımcılık kapsamında düzenlenmesi, kadınların da kamu kurum ve kuruluşlarında
daha fazla görev almalarına olanak verecektir. Kamu Denetçiliği Kurumu gibi
önemli toplumsal misyonu olan bir kurumda kadınların azımsanmayacak bir sayıda
yer alması önemlidir. Kadınların varlığı, kurumun işleyişine de olumlu etkide
bulunacaktır.
Ülkemizde kadın istihdamının çok düşük
olduğu açıktır. Özellikle siyaset alanındaki ve yine, bürokrasideki kadın
oranının ne kadar düşük olduğu tartışmasızdır. Örneğin, yargı içinde kadınların
yer alma oranları: Türkiye genelindeki 12.024 hâkim ve savcının yüzde 75,7’si
erkeklerden, yüzde 24,3’ü de -2011 verilerine göre- kadınlardan oluşmaktadır.
Bu nedenle, yasal düzenlemelerde kadınların lehinde hükümler yer alması
gerekmektedir. Anayasa’nın 10’uncu maddesi bu tür uygulamaların temel dayanağı
olmaktadır. Komisyon görüşmelerinde bu düzenlemeyi öngören değişiklik önergesi
tarafımızca verilmiş ancak kabul görmemiştir. Gerçi Sayın Başkanımız Burhan
Kuzu şöyle bir temenniyle oylamaya soktu: “İstiyoruz ki 3’ü de kadın olsun,
önerilen 3 aday da kadın olsun.” Bu vesileyle oyladı ama kendisi oy vermedi.
Bunu da belirtmek istiyorum.
Kadın lehine yapılacak her değişiklik
engellenmektedir fakat aynı zamanda kadınların sorunlarıyla en fazla kendi
partilerinin ilgili olduğunu iddia etmektedirler. En azından bu iddiadan vazgeçmeleri
gerekmektedir. Her zamanki gibi, iddiaları sadece lafta kalmakta, somut adım
olarak ise hiçbir şey yapmamaktadırlar.
Kamu Denetçiliği Kurumu, mevcut
hâliyle, göstermelik bir kurum olmanın ötesine geçemeyecektir. AKP, her zamanki
gibi, önemli durumlarda topu taca atmaktadır. Bu kurumu sadece “Kurdum.”
diyebilmek için gündeme getirmektedir; yoksa, AKP’nin, kamu denetçiliğinin asıl
misyonuyla bir ilgisi söz konusu değildir. Kaldı ki, asıl misyonu, biz, bu
denetçilik kurumunun varlığının söz konusu olduğu, İsveç’te kuruluşundan bu
yana söz konusu olduğu iki yüz yılı aşkın zaman dilimini görmezden gelemeyiz.
Bugün, uzmanlaşmanın tüm dünyanın gündeminde olduğu bir süreçte, bizlerin 1
başdenetçi, 5 denetçiye görev vererek bu kurumu kurumsallaştırmamızın kurumun
kuruluşunun amacına hizmet etmediği de açıktır.
Tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akat.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bize ombudsman olarak gelen, Batı
rüzgârı ile hukukumuzu bir açıdan etkileyen ama özü itibarıyla bize ait olan
Kamu Denetçiliği Kurumu kanununu ben biraz farklı açıdan değerlendirerek
sizlerle düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Osmanlı medeniyetinin yönetilen ile
yöneten arasındaki ilişkinin hak, hukuk ve hakkaniyet ilkelerine uygun olarak
gerçekleştirilmesi ve hakkın yenmemesi için bünyesi içerisinde oluşturmuş
olduğu bir kurum, Batılı ülkelerden İsveç Kralının, esaret döneminde ya da
Osmanlıya sığınması döneminde incelemesi, öğrenmesi, faydalı bulması
neticesinde Avrupa hukukuna taşınmış, burada üç yüz yıl kadar Avrupa
ülkelerinin hukukunda dolaştıktan sonra, 1997 yılında aslına rücu ederek kendi
topraklarına dönmüş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu tarihî süreç
içerisinde “ombudsman” diye tanımlanan, “kamu denetçiliği” diye tanımlanan
kanunun ya da müessesenin hukukumuzdaki yerini ben sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Yönetilenler ile yönetenler arasında
mutlaka her dönemde ve her zaman sorun olur. Bu sorunun yok olduğunu varsaymak…
İnsanlığın yaşadığı süreç içerisinde -sorunsuz gibi- ilke, yasa ve kurallara
ihtiyaç duyduğu bir alanda sorunsuzluk mümkün değildir, mutlaka olacaktır.
İşte, bunu hukuk devletleri üç ayrı açıdan incelemiştir: Birincisi, yasama
gücünün etkisini, gücünü sınırlayacak bir anayasa mahkemesi oluşturmuştur;
ikincisi, iktidar gücünün hukuka aykırı iş ve işlemlerini denetlemek üzere
idari mekanizmalar oluşmuştur; üçüncüsü, bireylerin kendi aralarındaki hukuku sorunları
ve idarenin hukuk kavramı içerisindeki vatandaşla sorunlarını irdelemek üzere
de genel mahkemeler kurulmuştur. Bu, gücün hukukla denetlenmesi anlamını
taşımaktadır ve aslında, hukukun üstünlüğü dediğimiz, hukuk devleti dediğimiz
kavramlara işte bu nedenle ulaşmaktayız. Burada, bizim, bu kanun tasarısıyla
üzerinde durmamız gereken husus, “gücün sınırlandırılması” kavramıdır. Gücün
sınırlandırılmasını hukuk devletinde yargı yoluyla gerçekleştiren demokratik
ülkeler aynı zamanda denge mekanizmalarıyla da gücünü sınırlamak suretiyle o,
üstünlere değil, hukuka üstünlük sağlayan bir düzene geçmiş bulunmaktadır.
İşte, “kamu denetçiliği” kavramı, bununla sağlanamayan, bununla temin
edilemeyen alanlarda vatandaşın devletin gücüne, kudretine karşı korunabilmesi
ve devletin de “Ben yanlış yaptım, pardon.” diyebileceği, vatandaşını yargıya
sürüklemeden, mahkemeler önünde gezdirmeden ona iş ve işlemlerinde yanlış
yaptığını kabul ettirebilecek bir yol ve yöntem. Bu anlamı itibarıyla, modern
hukuk sistemlerinde ombudsman artık yargı sistemi kadar itibarlıdır, yargı
sistemi kadar değerlidir. Şimdi, bu değerine ve önemine mütenasip bir kanun
yapmamız lazım. Mademki bunun aslı bizde, mademki bunun esası bizim
medeniyetimizde, kültürümüzde var, o zaman bu medeniyet ve kültürün ortaya
koyduğu “adalet”, “hak”, “hukuk”, “hakkaniyet” gibi kavramları gerçekleştirerek
vatandaşının devlet karşısındaki sorunlarında devleti “Ben yanlış yaptım.”
diyebilecek bir noktaya sürüklememiz gerekmektedir. İşte, bu kanunun en önemli
özelliği bu olması gerekirken en önemli zayıf noktası da budur.
Değerli arkadaşlarım, kanunun adı
üzerinde, “Kamu Denetçiliği.” Bu denetimi kamu denetçisi kimin adına yapacak?
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yapacak. Kimin için yapacak? Vatandaşın
hakkını, hukukunu aramak için yapacak. Neye karşı? Genel idare hizmetlerindeki
vatandaşa sunulan hizmetlerden vaki şikâyetleri incelemek üzere genel idare
makamlarını denetleyecek. Başka? Yerel yönetimleri denetleyecek. Başka?
Devletin gücünün ve sermayesinin olduğu her kurum ve kuruluşu denetleyecek.
Eğer bu böyle ise, denetim mekanizması demokratik ülkelerde muhalefete tanınmış
bir haktır, “iktidarın kendi kendini denetlemesi” diye bir kavram olamaz. Zaten
öyle bir denetleme var ise, bu genel idare içerisinde ya da mahallî idareler
içerisinde zaten vardır. İç denetim, dış denetim, teftiş kurulları vesaire,
bunların hepsi denetimdir. İdare kendi kendini denetleyecekse böyle denetlemesi
lazım. Oysa, vatandaş adına milletin iradesiyle teşkil edilen Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetiminde ve gözetiminde bir kamu denetçisi yaratıyor isek,
o zaman muhalefetin de sesinin ve nefesinin içinde olduğu bir kanun olması
lazım. Muhalefetin dışlandığı, muhalefetin hesaba katılmadığı bir kamu
denetiminin adı, kamu denetimi değil, iktidarın işlerinin aklandığı yeni bir
kadro, yeni bir müessese, yeni bir atanacak makamlara kadro ihdası anlamına
gelir.
Şimdi, bu kanuna baktığımızda, birinci
ana özden yanlış budur değerli arkadaşlarım. Buna göre, kamu denetçisi,
başdenetçisi ve denetçi için “Karma Komisyon” diye nitelediğimiz Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun müşterek toplantısı sonunda
belirlenecek 3 aday Genel Kurula sunuluyor. Nasıl belirlenecek bu? Oradaki
milletvekillerinin oy çokluğuyla. Buradaki milletvekillerinin oy çokluğu,
iktidar partisinin oy çokluğu demektir. O zaman muhalefet ağzıyla kuş tutsa,
önerdiği hiçbir aday itibar görmeyecektir. O zaman iktidar partisinin önerdiği
3 tane aday buraya gelecektir, göstermelik bir Anayasa hükmünün uygulanması ile
önce beşte 3 çoğunluk, olmadığı takdirde bir daha beşte 3 çoğunluk, o da
olmazsa salt çoğunluk, o da olmazsa gelenlerin bir fazla oyuyla Kamu
Denetçiliği başdenetçisi seçilmiş olacaktır, denetçiler de bu şekilde seçilmiş
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir seçimin
doğal sonucu, iktidar partisinin istediği kişiyi denetçi yapmasıdır, istediği
kişiyi başdenetçi yapmasıdır. İktidar partisinin istediği kişinin denetçi ve
başdenetçi yapılmasının anlamı, kamu denetiminin yapılmaması demektir. Çünkü ilerleyen
maddelerde görüyoruz, ilerleyen maddelerde -değerli milletvekilleri, buraya
dikkat edin- kanun öyle özel bir şekilde dizayn edilmiştir ki başdenetçi iki
defa seçilebilir. İki defa seçilirse ikinci defa seçimi de başdenetçi kafasına
koyacaktır. İkinci defa hangi iradeyle seçilecektir? Eldeki kanuna göre,
iktidar partisinin oy çoğunluğuyla seçilecektir. O zaman, başdenetçi ve
denetçiler iktidarın zülfüyârine dokunan konulara elini atabilir mi? Yani
denetim görevini yapabilir mi? Hayır, yapamaz. Varsayalım ki seçilemedi,
seçilemediği takdirde başdenetçi ve denetçi bir kamu görevine atanacaktır. Bu
atamayı kim yapacaktır? İdare makamları yapacaktır. İdare makamı kimdir?
Kendisini denetçi ve başdenetçiliğe seçen ve ikinci defa da seçmeyen siyasi
iradedir. Dolayısıyla, burada, başdenetçinin eğer seçilemezse, denetçinin eğer
seçilemezse geleceğini kamu yönetiminde riske atmamak için yine iktidarın
zülfüyârine dokunan konulara ilişmemesi doğal bir sonuçtur.
Değerli arkadaşlarım, üçüncü olarak,
başdenetçi ve denetçilerin seçimiyle ilgili olmak üzere kriterler
konulmamıştır. Başdenetçi ve denetçilerin ehil insan olması lazım, akil insan
olması lazım, liyakatli insan olması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin vatandaşın
hâlinden anlaması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin devletin işleyişini bilmesi
lazım ve bu kapsam içerisinde, adına denetim yaptıkları şikâyetçi vatandaşın
hâlini anladığı gibi, vatandaşına hizmet eden devletinin de hâlini anlayarak
aradaki hakkaniyete, hukuka aykırı durumu bertaraf edebilecek, akil bir yolu
sunabilmesi lazım. Hâl böyle iken, bu ehliyet, liyakat, akil adam özelliklerini
ortaya koyan vasıflar bu kanunda bulunmamaktadır. Bulunmadığı içindir ki çoktan
seçim iktidara bir kolaylık sağlamaktadır ve dolayısıyla çoktan seçimi
sağlayacak özellikleri yazılmamış, kriterleri belirlenmemiş seçimle herkesin
içerisinde birini başdenetçi yapma hakkına sahiptir, işte bu hakkı da istediği
siyasi hedefler doğrultusunda iktidar partisi kullanabilir.
Değerli arkadaşlarım, bir diğer sorun
başdenetçi ve denetçilerle ilgili, tarafsızlıklarını ve bağımsızlıklarını
ortadan kaldıran emeklilikleriyle ilgilidir. Başdenetçi ve denetçi eğer emekli
olabilecek bir yaşa göre seçilmemiş ise, bu takdirde, denetçi olarak ve
başdenetçi olarak yapacağı hizmetleri, emeklilik hakkını iktisap edene kadar
bağımsız ve tarafsız olabilme özelliğini koruyamayacak durumdadır. İşte, biz
bütün bunları bertaraf edebilmek amacıyla kapsamlı bir çalışma yaptık.
Yaptığımız kapsamlı çalışma, adaletli, ölçülü, iktidar partisinin gücüne,
muhalefet partilerinin gücüne uygun bir şekilde Kamu Denetçiliği Kurumunu
yeniden dizayn etmektir. Bu dizayna göre, bir Kamu Denetçiliği Kurumunda
muhalefetin de denetim mekanizmasına iştirakinin sağlanabilmesi için gerek
komisyonda gerek Genel Kurulda nitelikli bir çoğunlukla seçilmesi ve iktidar
partisinin istediği adamı seçebilecek labirent yollardan vazgeçilmesi; bir
öneri olarak da RTÜK üyelerinin seçiminde olduğu gibi, siyasi parti gruplarına
denetçilerden belirli oranda kontenjan tanınması. Bu, muhalefetin denetime
ortak edilmesi şeklindeki görüşlerden bir tanesidir. Komisyon ve Genel Kurulda
nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkin ayrıntılı önergemizi vereceğiz, o zaman
onun yeri geldiğinde ifade ederim.
Diğer taraftan, denetçi ve
başdenetçilerin iktidara karşı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayabilmek
için akil adam, ehliyetli, liyakatli kişi özelliklerine uygun bir seçim
yapabilmek için, bunların yaş haddinin yukarıya çıkarılması lazım. Yani başdenetçi
için elli beş, denetçiler için elli dediğimiz takdirde ve geçmişteki yirmi
yıllık kamu hizmetini de ilave ettiğimiz zaman başdenetçi ve denetçi birinci
dönem görevlerini ifa ettikten sonra emeklilik çağına gelmiş insanlar
olacaktır. Eğer bir sorunla karşı karşıya kalıp emekli olamayacak durumda
iseler, bu takdirde bu devletin 5 tane vatandaşına denetçi ve başdenetçi
görevini vererek itibarlı bir hizmet sunduğu kişilere emekli olabileceği tarihe
kadar maaş ödeyecek kadar parası vardır. Dolayısıyla onları tekrar iktidarın
atama işlemine, kamuda görev vermek için kadro arayışına mahkûm ve muhtaç
etmememiz gerekir. İkinci bir defa oylama ile denetçi ve başdenetçilerin
iktidarın siyasi kulislerinde oy çokluğunu sağlayabilmek için el pençe divan
durmasına imkân sağlamamamız lazım. Çünkü bu kişiler vatandaşın en kıymetli
hukuku olan hakkaniyete, hakka ve adalete ulaşabilmek için çaba
göstereceklerdir. Bu mukaddes ve mübarek kavramlar için çaba gösteren
insanların kendilerini seçtirebilmek için siyasi parti gruplarının kapısında
dolanması onların yaptığı işlerle mütenasip bir davranış olmaz, hele hele kamu
adına denetimi yaparken vatandaşın hukukunu sağlama gibi bir önemli görev ile
bağdaşmaz.
Değerli arkadaşlarım, bir dördüncü
husus: Bu kanun başdenetçiye her türlü görevi ve yetkiyi veriyor, her işi
başdenetçi yapar. Altındaki denetçiler de başdenetçinin verdiği, -yaptığı iş
bölümüne göre- her türlü işi yapar. Her türlü yetkiyi veriyor ve bu kanun,
dünyada emsali görülmeyen bir üstün insan, Superman gibi, yani elinde sihirli
değnek olan tılsımlı bir adam yaratıyor, her işi yapan bir adam. Böyle bir adam
yok, Cenabıallah öyle birini yaratmamış. Yaratmamış da bu kanunla böyle bir
yaratığa niye böyle bir görev veriyoruz? Türkiye -80 milyona yaklaştı nüfusu-
güneydoğusundaki Hakkâri ile kuzeydoğusundaki Kırklareli, doğusundaki Iğdır’ı,
Kars’ı ile güneyindeki Muğla’sı, İzmir’i, Orta Anadolu’su itibarıyla diğer
ombudsman uygulayan ülkelerden çok daha büyük bir coğrafyaya, çok daha farklı
bir demografik yapıya, bunların tabii sonucu olarak çok farklı, derin ve geniş
sorunlara sahiptir. Bütün bu sorunları çözebilecek, başarabilecek bir denetçi
nasıl olur, bir başdenetçi nasıl olur? Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun
düşünülebilmesini ben akla ziyan görüyorum.
O zaman, bizim kültür ve
medeniyetimizde çok değer verdiğimiz bir müessese vardır; meşveret, istişare.
Bundan biz niye vazgeçiyoruz? Denetçileri bir kurul hâline getirelim, bunun
adına “denetim kurulu” veya “denetçiler kurulu” densin. Buradaki sorunlar
denetçiler kurulunda karşılıklı görüşülsün, müzakere edilsin, ortak akıl
çıkarılsın, kolektif bir iradeye dönüşsün kamu idaresinin denetimi.
Bireysel olarak 5 denetçi, 1
başdenetçinin kendi akıllarına ve dünyaya bakış açısına göre yaptığı denetim
kendine göre doğru olabilir, bir başka kişinin bakış açısına göre de yanlış
olabilir. Dolayısıyla bireyselliği esas alan bu denetim sistemi yarın karşımıza
boğuşacağımız temel bir sorun çıkaracaktır, o da denetçilerin birbirleri
aleyhine ya da birbirleriyle çelişen denetim kararlarının telifi. Burası
Yargıtay değil ki içtihadı birleştirelim. Böyle bir durum da söz konusu
olmayacak. O zaman vatandaşa bir yerde bir denetçi “Sen haklısın ey vatandaş,
devlet yanlış yapmıştır.” diye bir hüküm verecek, diğer yerde de başka bir denetçi
“Yok, devlet doğru yapmıştır, vatandaşın şikâyeti yanlıştır.” diyecek. Hangisi
doğru?
Değerli arkadaşlarım, gelin, akıllı
hareket edelim. Biz, bütün bunları, siyasi bir sonuç almak için değil, hakka,
hukuka, adalete, hakkaniyete hizmet için söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, işte bu kapsam
içerisinde kolektif iradeyi temin edebilmek için -başdenetçinin elbette ki
iradesi olsun, elbette ki yönetim yetkisi olsun, elbette ki kurumu temsil
yetkisi olsun ancak- Kamu Denetçiliği Kurumu belirli bir süzgeçten geçebilecek
şekilde, başdenetçinin de hizmetlerini kolaylaştırabilecek şekilde bir
denetçiler kurulu ihdas etmek suretiyle yapılabilecek yanlışları
engelleyebilecek, süzgeçten geçirebilecek bir organı teşkil edelim.
Değerli arkadaşlarım, burada bir başka
konu –çok konu var da- da şu: Denetimler yapılıyor, yapıldı. Yılda bir defa
rapor yazıyor denetçiler. Başdenetçi bireysel olarak yazıyor, yazdı. Kamuoyunun
nasıl bilgisi olacak bundan? Bilgisi olabilmesi için yayınlanması lazım.
Yayınlanması hâlinde ne olur? Vatandaş, devlet iyi yapmışsa “Devletim iyi
yapıyor.” diye devletine güvenir, eğer “Vatandaş haklıdır, devlet yanlış
yapmıştır.” diye bir sonuç çıkarsa devlet kurumları “Ben bir daha bu yanlışı
yapmayayım.” diye kendine çekidüzen verir, vatandaş da devlet yanlış yapmışsa
bile “Benim hakkımı koruyan bir müessese var, kamu denetim kurumu, bu kurum
benim hakkımı korumuştur.” diye devletine, milletine güven duyar, pozitif bir
hava oluşur. Bunu nasıl sağlayacağız? Denetim sonuçlarının yayınlanmasıyla. Bu
kanunda yayınlama yok. O zaman ne olacak? Kendisi çalacak denetçi, başdenetçi,
kendisi oynayacak. Kime ne faydası olacak? Vatandaşa yaptığın iş doğrudur veya
yanlıştır, devlete yanlış veya doğru yaptın diye iki satır yazı. Bunun anlamı,
yönetilen ile yöneten arasında ilişkileri pozitif hâle getirip hakka, hukuka,
adalete, hakkaniyete uygun hâle getirebilecek bir mekanizmayı kendi elimizle
yok ediyoruz demektir. Niçin yapıyoruz bunu? Bu kadar lüks sahibi değiliz
diyor, ilerleyen süreçte önergelerimizle düşüncelerimizi ayrıntılı olarak
paylayacağımızı düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yeni kuracağımız bu kurumun
Türkiye’miz için, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Uzun yıllardır konuşmakta olduğumuz, yaklaşık on beş yıldır Türkiye Cumhuriyeti
devletinin resmen gündeminde olan, 2000 senesinde bir tasarı olarak Meclise sevk
edilip kadük kalan, daha sonraki iki dönemde de yine Meclise tasarı olarak sevk
edilen ama gerek Cumhurbaşkanının vetosu gerek Anayasa Mahkemesinin iptal
kararları neticesi bugüne kadar çıkarmaya muvaffak olamadığımız bir kanun
tasarısını konuşuyoruz.
Biraz önce de ifade edildi. Kökleri bu
topraklarda olan, bir süre Avrupa seyahatine, dünya seyahatine çıktıktan sonra
tekrar doğduğu yere geri dönmeye çalışan bir müesseseyi konuşuyoruz. Bu
müessese, şu anda da farklı versiyonlarıyla, geleneksel anlamda esasında
ülkemizde cari olan bir kurum. Yani mahkemeye gitmeden, akil kişiler tarafından
çözüleceğine inandığımız sorunları nasıl ki o kişilere götürüyoruz, onların
vermiş oldukları önerileri, tavsiyeleri dinleyip sulh oluyorsak, bu onun daha
büyük bir şekli, daha resmî bir şekli. Daha ülke çapında, bütün ülke sathında
görev yapacak olan bir kurumdan söz ediyoruz. Bu anlamda, bizim bu kuruma
yabancı olmadığımızı düşünüyorum. Çağdaş versiyonuyla bu müesseseyi tekrar
kabul ediyoruz.
Çağdaş versiyonu dediğimiz, dünya bu
zaman zarfı içerisinde çok mesafe katetti, insan hakları dediğimiz zaman farklı
şeyler artık anlaşılıyor. Demokratikleşme, çağdaşlaşma, dünyanın kabul ettiği
birçok müşterek değerle ilgili olarak, hak, hukuk, adalet kavramlarıyla ilgili
olarak bu müessese görev yapacak.
Peki, basit bir dille anlatmak
gerekirse bu kurum nasıl işleyecek? Vatandaşlarımız gerek yazılı gerek İnternet
vasıtasıyla kamu idaresinden, yani güçlü olan kamu idaresinden şikâyetçi
oldukları zaman bu şikâyetlerini, ya doğrudan doğruya bu kuruma ya illerde ve
ilçelerde kaymakamlıklar, valilikler vasıtasıyla bildirecekler. Bu kurum bu
şikâyetleri aldıktan sonra ilgili kurumlardan bilgi toplayacak, gerektiği zaman
tanık dinleyecek, gerektiği zaman bilirkişi dinleyecek ama bu kanunda kendisine
biçilen süre, altı ay kadar bir zaman zarfı içerisinde kararını verecek. Bu
karara biz “öneri” diyoruz, yani idareye önerilerde bulunacak. “Sizin
idarecilerinizden biri veya bir kısmı şu, şu, şu konularda yanlış yapmıştır,
doğrusu böyledir.” diyecek, o önerileri idareye sunacak. İdare de bir ay
içerisinde bu öneriye karşı bir cevap verecek, bir karşılık verecek, buna uyup
uymadığına dair bir cevap verecek. Bunun neticesinde ne olacak peki? Bunun
neticesinde olacak olan şey şu: Yani, bir yaptırım gücü yok, bu kanunda bir yaptırım
gücü öngörülmemiş fakat seçeceğimiz kişinin, özellikle başdenetçinin karizması,
saygınlığı, kişiliği, otoritesi, bilgi birikimi, onun oluşturduğu bu saygınlık
ve arkasına almış olacağı halk desteği, kamuoyu desteği, medya desteğiyle
beraber o işin, o önerinin kendilerinin dediği doğrultuda kamu idaresi
tarafından kabul edilmesini sağlamaya çalışacak, yani bir nevi kamuoyu
baskısıyla bu işi yapmaya çalışacak.
Ben örneklerini verirken genellikle şu
örneği veriyorum: Özellikle AK PARTİ hükûmetlerine kadar, bildiğiniz gibi, bir
Millî Güvenlik Kurulumuz vardı. Şu anda da var, yapısı değiştirildi, daha
sivilleştirildi. Bir tarihte, yine 1982 Anayasası’nda bu Kurulun tavsiyelerde
bulunduğu söylenir, yani Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna, idareye,
yürütmeye tavsiyelerde bulunur fakat bunlar ne menem tavsiyelerdir ki, bu
tavsiyeler emir gibi kabul edilir ve onlar uygulanır. İşte, biz, doğrusunu
istersen, halkın avukatlığını yapacak, halkın adına, zayıf olan, güçsüz olan
halkın adına iş yapacak olan bu kişinin önerilerinin tıpkı bu bahsetmiş
olduğumuz Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararları gibi olmasını arzuluyoruz ve
bekliyoruz. Bunun için de bütün kamuoyu olarak, bütün Parlamento olarak bu
müesseseye destek olmamız gerektiğine inanıyorum.
Tabii ki çok sayıda denetleme işi yapan
kuruluş var; Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde denetim görevi yapan 3
tane komisyon var, hatta 4 tane yeni kurulanla beraber, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonu, Dilekçe Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu, KİT Komisyonu
gibi komisyonlarımız var. Efendim, Başbakanlık Teftiş Kurulu var,
Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu var, insan hakları kurulları
var, Etik Kurulu var, say sayabildiğin kadar. Bütün bunlar arasında bu kurum iş
yapacak mı? Bana göre yapacak, yeter ki biz buna inanalım, buna destek verelim.
Çağdaş bir devlette olması gereken, bugün dünyanın yaklaşık 100’den fazla
devletinin kabul etmiş olduğu, bir kısım örneklerinin de çok başarılı olarak
yürüdüğü, -özellikle İskandinav ülkelerinde- bu kurumu memleketimize
kazandırmamız lazım, sağlıklı bir şekilde kazandırmamız lazım.
Demin de ifade ettim, bunun serencamı
çok eski. Beş yıllık kalkınma planlarında bunlar, sürekli böyle bir müessesenin
kurulması öngörülmüştü. Daha sonra Avrupa Birliği müktesebatı nedeniyle her yıl
neredeyse, Türkiye’ye bir hatırlatma olarak sürekli bu müessesenin kurulması
öngörülmektedir. Biz de nihayet, muhtemelen, temenni ediyoruz ve bekliyoruz ki
Cumhurbaşkanından iade edilmeyecek, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmeyecek çünkü biz 2010 senesinde, bildiğiniz gibi, yapmış olduğumuz 74’üncü
maddedeki değişikliğe artık bunu yazmak zorunda kaldık. Neye rağmen? Burhan
Kuzu gibi bir büyük hukukçunun “Bu müessese kabul edildiği zaman Anayasa’ya
aykırı olmaz.” görüşüne rağmen, Mecliste olmayan birçok diğer anayasa
hukukçumuzun bu gibi görüşlerine rağmen ne yazık ki o günkü Anayasa
Mahkememizin kazuistik yaklaşımı nedeniyle, “Her şeyi Anayasa’ya yazmanız
gerekir.” anlayışı nedeniyle biz bugün bu müesseseyi bayağı bir gecikmeli
olarak kabul etmek zorundayız ama anayasal temeli olduğu için artık iade
olmayacağını, bu müessesenin hukuk hayatımıza kazandırılacağını düşünüyoruz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Burhan Kuzu
yargıç mı? Mahkemeler adına karar mı veriyor Burhan Kuzu?
YAHYA AKMAN (Devamla) – Peki, bu
müessesenin ne gibi getirileri olacak? Şu getirisi olacak: Malumunuz, özellikle
ağırlıklı olarak idari yargı alanına giren konularla ilgili, insanlarımız daha
pratik, daha kolay, daha erken zamanda çözülebilecek bir merci istiyorlar.
İşte, bu merci kamu denetçiliği olacak. Yani işte, dilekçe, dilekçeye cevap,
bir daha dilekçe, bir daha cevap şeklinde “replik-düplik” diye hukukta tabir
edilen bu gibi dilekçelerin zaman alması, mahkemelerin iş yükü, efendime
söyleyeyim, mahkemelerin delil toplama tarzlarındaki farklılıklar vesaireler
birçok nedenle, bunun yargıdan daha hızlı işleyebilecek bir müessese olduğuna
inandığımız için, aynı zamanda bu müessesenin yargı yükünü hafifleteceğine de
bir taraftan inanıyoruz.
Tabii, değerli arkadaşlar, bu
müesseseyle ilgili altını çizmem gereken iki üç nokta var, bunu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Türkiye’deki bizim hukuk hayatımıza ilk defa kazandırılmış
olan bir tanımdan bahsetmek istiyorum. İdarenin eylem ve işlemleri Anayasa
gereği zaten yargı denetimi altında, ama biz bu sefer, geçen dönemki tasarıya
Mecliste eklediğimiz bir ibareyle dedik ki “İdarenin, tabii ki idarecinin
yaptığı tutum ve davranışların da denetim altına alınması lazım.”
Buna nereden ihtiyaç duyuldu? Çünkü
çoğu zaman idarenin formel anlamdaki işlem ve eylemlerinin hukuka aykırı
olmadığını, ama vatandaşın da çok yüksek miktarda eziyet çektiğine, idarenin
işleyişinden sıkıntı çektiğine şahit oluyorsunuz.
Örnek vermek gerekirse, ben de
hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşım bilir ki mahkemelerimiz, hâkimlerimiz
duruşma günü belirlerler ve mübaşir tarafından kapıya bir liste asılır. O gün
30-40 tane duruşma vardır, tamamı için saat 09.00 yazar. Peki, o avukat
arkadaşların, o taraf olan davacı, davalı kişilerin başka bir işi gücü yok mu?
Yani saat dokuzdan bazen akşam beşlere, altılara kadar veya daha ilerleyen
saatlere kadar duruşma saatinin ne olduğunu öngöremiyorsun.
Peki, bu bir yargısal faaliyet mi? Bunu
şikâyet ettiğiniz zaman herhangi bir kanunda bu tadat edilmemiş, takdiri bir
konu. İşte, bu konu kamu denetçiliğinin görev alanına girecek olan bir konu.
Vatandaşımız mahkemeye gitti, mahkemeye
gittiği zaman hâkim azarlamalarda bulundu, davacıya, davalıya, avukata
azarlamalarda bulundu. Bu küfür ve hakaret mahiyetinde bir şey değil, ama
fiilen onu demoralize eden, hatta zaman zaman ihsası rey anlamına gelebilecek
nitelikteki tutum ve davranışlarda bulundu. Bu bir yargısal karar mıdır? Hayır.
Bugün, işte bu çağdaş versiyonunda sadece yargısal kararları, yargının
kararlarını, yargısal anlamdaki kararları istisna ediyoruz, bu tip tutum ve
davranışlar hangi müessese, hangi kurum, kuruluştaki kişiler tarafından
yapılırsa, icra edilirse, bunu kamu denetçisinin görev alanı içerisine
koyuyoruz.
Diğer bir misali şöyle verebilirim:
Bugün, sırf askerî işlerle ilgili arkadaşlarımız eleştirilerde bulundu. Bana
göre, örneğin, bir komutanın taburun önünde bir ere veya erbaşa hakaretvari
nitelikte, onu aşağılayıcı nitelikte bir davranış içerisinde bulunması, hiçbir
şekilde sırf askerî nitelikteki bir faaliyet ve eylem değildir ve bu, kamu
denetçisinin görev alanına girebilecek bir konudur.
Değerli arkadaşlar, sistemle ilgili çok
şey söylendi, çok uzun uzadıya anlatabiliriz. Bizim kabul ettiğimiz sistem parlamenter
ombudsmanlık, “Parlamentoya bağlı” diye ifade ettiğimiz ama sadece bütçesi
açısından Parlamentoya bağlı, çalışması açısından, diğer konular açısından
tamamen bütün yargı, yasama ve yürütmeye karşı bağımsız çalışabilecek bir
müessese kuruyoruz. Niye parlamenter ombudsman? Bazı ülkelerde cumhurbaşkanı
atıyor, bakanlar kurulu atıyor, değişik örnekler de var. Biz, Türkiye Büyük
Millet Meclisini, halkın iradesinin temsil edildiği burayı siyasetin en üst
mercisi kabul ediyoruz, müspet anlamda siyasetten bahsediyorum. Arkadaşlarımız
neredeyse Kurumun seçimlerinin Mecliste yapılmasını âdeta bu Kurumun
siyasallaşacağına gerekçe olarak burada ifade ettiler. Bu, doğru bir anlayış
değil yani Meclisten daha üst bir merci yok. Bunun Meclis tarafından seçilmesi,
hem de nitelikli bir çoğunlukla öncelikli olmak kaydıyla seçilmesi doğru bir
sistemdir. Bu eleştiriye burada aynı zamanda cevap vermek istiyorum. Bunun
başka türlü bir alternatifi yok. Arkadaşlarımız “İllaki nitelikli çoğunlukla
seçilsin.” dedi. Nitelikli çoğunlukla seçtiğiniz zaman arkadaşlar, Meclisin
üçte 2 çoğunluğunu aradığınız zaman, 12 Eylül öncesinin darbe gerekçesi dahi
olan Cumhurbaşkanı seçememe gibi bir durumu Meclisin her zaman için
yaşayabilmesi mümkündür. O açıdan, Cumhurbaşkanlığı en üst makam olduğu hâlde,
ona dahi kademeli bir şekilde önce üçte 2 çoğunluk, ikinci defa üçte 2, daha
sonra salt çoğunluk sistemini getirdiğimize göre kamu denetçiliğinde de bunu
getirmemiz doğrudur ve gereklidir.
Değerli arkadaşlar, tabii, biz, bu
Kurumu görüşürken Komisyonda bazı güzel eklemelerde bulunduk, ben kısaca onlara
değinmek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi: 10’uncu maddede
yapmış olduğumuz değişiklikle tercihen hukuk, siyasal, iktisat ve benzeri
şekilde hukuk eğitimine ağırlık veren yüksekokullardan mezun olan kişilerin
tercihen denetçi ve başdenetçi olması hükmünü getirdik.
11’inci maddede, özellikle karma
komisyonda seçilecek olan denetçilerle ilgili bir belirsizlik vardı, onu
düzelttik. Yani oraya müracaat eden kişilerle ilgili bir alt komisyon kurulması,
bunun adayları 3’e indirip sonra karma komisyonda bunun teke indirilmesi
şeklinde bir düzenleme yaptık.
Yine 14’üncü maddede -muhalefetteki
arkadaşlarımızın itirazını biz de haklı görmek suretiyle- kamudan gelmeyen
denetçi ve başdenetçinin görevi sona erdikten sonra kendisine azami üç aylık
bir maaş bağlanması meselesiyle ilgili bir hüküm vardı, Hükûmetin tasarısından
biz bunu da çıkardık.
17’nci maddede önemli bazı
değişiklikler yaptık, o da neydi? Başvuran kişinin talep etmesi hâlinde
kimliğinin gizli tutulması; bu tip bir denetim yapacak olan bir kurum açısından
bu çok önemli.
Yine yabancıların pasaport numarasıyla
buraya başvurabilmesi ve yine telafisi güç ve imkânsız bazı durumlarda, idari
başvuru yollarının tüketilmemesi hâlinde de bu Kurumun bu tip başvuruları ele
alabilmesinin imkânını verdik.
22’nci maddede de Meclisteki ve
Komisyondaki gönderilecek olan raporların yani bu başdenetçilik… Biliyorsunuz,
o “Altı aylık süre içerisinde cevaplandırır. Kurum kendisine bir ay içerisinde
cevap verir.” dedikten sonra, aynı zamanda bu Kurumun başındaki başdenetçi
istediği zaman, istediği şekilde kamuoyuyla bazı görüşmüş olduğu konuları ara
raporlar olarak paylaşabileceği gibi, senede 1 defa Türkiye Büyük Millet
Meclisi içerisinde kurulmuş olan Dilekçe ve İnsan Hakları Komisyonuna o yıl
içerisinde kendisine gelen başvurularla ilgili olarak bir rapor sunacak, bu
komisyon da bu raporu özetlemek suretiyle, kendi kanaatini de eklemek suretiyle
Genel Kurula getirecek. Biz bu komisyon görüşmelerini azami iki ayla
sınırlandırdık, ivedilikle de bu konunun Genel Kurulda görüşülmesi, bunun
kamuoyuyla paylaşılması… Çünkü bu başdenetçinin, başdenetçilik müessesesinin
esas gücünü kamuoyundan aldığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığının,
halktan aldığının altını çizdiğimize göre, bunun bu şekilde Meclisle bir
irtibatının da sağlanması elzemdi, gerekliydi, o irtibat kuruldu.
İhtisas ombudsmanlıklarıyla ilgili
burada görüşmeler yapıldı. Dünya çapında ihtisas ombudsmanlığını benimseyen
ülkeler var, bizimki farklı bir sistemdi. Biz, başdenetçinin çıkaracağı
yönetmelikle diğer 5 denetçiye görev sahasını belirleme imkânı veriyorduk ama
bugün, özellikle kadın milletvekillerimizin ısrarlı talebi, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımızın talebi üzerine istisna bir fıkra eklemek suretiyle
kadın ve çocuklarla ilgili bir denetçinin görev yapacağına dair bir önerge
arkadaşlarımız verdiler. O istisnayı tanıdık ama genel anlamda bu görev
paylaşımını başdenetçiye bırakmış durumdayız.
İdari dava yoluna başvurulabilmesini
arkadaşlarımız ifade ettiler. Biz bunun doğru olmadığını düşündük.
Hâkimlerin vermiş olduğu infaz
kararlarıyla ilgili de denetimin yapılmasını yani bunun denetim dâhilinde
olmasını söylediler. Bu bir yargı kararı olduğuna göre, Anayasa’nın genel
ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle buna da biz karşı çıktık.
Yemin metniyle ilgili itirazlar oldu.
Arkadaşlar tasarıda görmüşlerdir, özellikle milletvekili yeminiyle ilgili
yapılmış olan eleştirilerden sonra, denetim görevi yapacak olan bu müesseseye
seçilecek olan başdenetçi ve denetçilerin çok sade, net ve bir cümlelik bir
yemin metniyle yemin etmelerinin çok doğru, isabetli ve çağdaş bir şey olduğunu
şahsen düşünüyorum.
Arkadaşlarımız bu nitelikli çoğunlukla
Mecliste seçilmesini ifade ettikleri hâlde, bildiğiniz gibi, bu denetçilerin ve
başdenetçinin görev süresi dört yıldır arkadaşlar. Dört yılın neticesinde
bunlar yenilenecek ve bir kez daha ancak seçilebilecekler. Fakat arkadaşlarımız
diyorlar ki: “Meclis dönemi bittiği zaman bunlar da yenilensin.” Bu, işte, aynı
zamanda bu işin tamamen Meclise endekslenmesi anlamına gelir ki bu doğru bir
şey olmaz. Yani bir denetim kurumuna seçilecek kişi dört yıl için seçilmişse
dört yıl görev yapması doğrudur diye düşünüyorum.
“Altı ayda başvurunun sonuçlanmaması
neticesinde bunun hükümsüz kalması.” gibi bir şey ifade ettiler. Ben buna
Komisyonda da cevap verdim. Bu doğru bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar
çünkü öyle yaptığımız zaman burada başdenetçiliği sıkıştırmış gibi, onu zaman tahdidi
altına sokmuş gibi oluyoruz ama aynı zamanda burada bir hak aramadan söz
ediyoruz. Yani insanlar bir hak arama maksadıyla buraya başvurmuşlar ve bunun
bir neticeye kavuşmasını istiyorlar. Tam da işlemler belli bir safhaya
gelmişken “Altı ay bitti, o hâlde ben bundan sonra buna bakamam.” dediğiniz
zaman o insanı mağdur etmiş olursunuz çünkü altı aydan sonra o kişinin eğer
yargı alanına girebiliyorsa bu konu yargıya başvurma hakkı var ama, siz, hem
orada altı ay oyalamış oluyorsunuz hem daha sonra yargıya bir nevi havale etmek
suretiyle vatandaş aleyhine bir durum meydana getirmiş oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa tasarısıyla
ilgili Türkiye’de en fazla çalışmış olan kişilerden bir tanesiyim açık söylemek
gerekirse. Ben burada bunu bir saat süreyle de anlatabilirim, iki saat süreyle
de anlatabilirim ama çok hızlı bir şekilde bir özetleme yapmak suretiyle size
bu müesseseyi arz etmeye, anlatmaya çalıştım. Muhalefete mensup arkadaşların
bütün eleştirilerine cevap veremedim ama şunu ifade etmem gerekiyor ki bugün
kabul ettiğimiz bu kamu denetçiliği müessesi çok çağdaş bir versiyondur, çok
güzel bir versiyondur. Eğer bizler de buna destek olursak, manevi desteğimizi
esirgemezsek, Parlamentonun desteğini arkasına almış olan, hele hele de
nitelikli bir çoğunlukla seçildiği zaman almış olan başdenetçi bana göre birçok
fakir fukaranın, garip gurebanın sesini yükseltemediği, hakkını arayamadığı bir
noktada ona destek olacak olan bir mekanizma olarak karşımıza çıkar.
Memleketimiz için de, milletimiz için
de ben bu müessesenin hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, sağlam ayaklar
üzerinde doğan bir müessese olacak. Dediğim gibi, seçilecek olan kişinin
karizması, kişiliği, olgunluğu, eğitimi bu Kurumun ne kadar daha sağlıklı
çalışacağının da önemli bir işareti olacak.
Ben, beni sabırla dinlediğiniz için
hepinize çok teşekkür ediyorum. Tekrar bu Kurumun milletimiz, memleketimiz için
hayırlara vesile olmasını Cenabıallah’tan diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.
Şahıslar adına ilk söz İstanbul
Milletvekili Sayın Mihrimah Belma Satır’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı
hakkında şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu yönetiminin
dünyada ve ülkemizdeki değişime ve gelişmelere paralel olarak yeniden
yapılandırılması ihtiyacı her geçen gün artarak devam etmektedir. Bu nedenle,
kamu hizmetleriyle ilgili devlet görevlerinin yeniden değerlendirilmesi ve
halkın idareden kaynaklanan şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim
anlayışının yerleştirilmesi kabul edilen bir gerçektir. Bu tespite dayanarak,
Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Kamu Hizmetlerinde Etkinliğin Artırılması
Projesi gündeme alınmıştır. Yönetim-birey ilişkilerinde karşılaşılan
uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözümü amacıyla çalışmalar
yapılmıştır. Yargının katı işleyiş kurallarına bağlı oluşu ve muhakemelerin
uzun süre alması gerçeği karşısında, yönetimi yargı dışında da denetleyen ama
yönetime de bağlı olmayan bir denetim sistemi ihtiyacı tespit edilmiştir. Bu
nedenle, Avrupa Birliğinin kendi bünyesinde ve üye ülkelerin çoğunda da
bulunan, halkın şikâyetleriyle ilgilenen bir kamu denetçisi, ombudsman
sisteminin Türkiye’de kurulması öngörülmüştür. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı’nda da yine kamu hizmetlerinde etkinliğin artırılması çerçevesinde, kamu
yönetimi-vatandaş ilişkilerinde karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir
şekilde çözümü amacıyla, halkın şikâyetleriyle ilgili konularda yönetimi
denetleyen ama yönetime bağlı olmayan bir kamu denetçisi sistemi kurulması
öngörülmüş, bu çerçevede gerekli altyapının oluşturulmasına ve sistemin
istisnasız tüm idari işlem ve eylemleri kapsamasına önem verileceği
belirtilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Osmanlı
Devleti’nde idari yargı sisteminin olmaması nedeniyle, halkın idareye yönelik
şikâyetlerini incelemek üzere “Kadiul-kudât” adıyla özel görevli kadı, yani
hâkim tayin edilmişti. Bu kişiler, padişah da dâhil, idarenin işlem, eylem ve
tutum ve davranışlarına karşı halkın yaptığı başvuruları değerlendirerek etkin
bir denetim sağlamışlardır. İsveç Kralı XII. Charles Osmanlı Devleti’nde
bulunduğu 18’inci yüzyılın başlarında bu kurumu incelemiş ve ülkesine
döndüğünde “ombudsman” adıyla oluşturmuştur, diğer Avrupa ülkeleri de bu
uygulamadan esinlenerek ombudsman kurumunu kurmuşlardır.
Günümüzde bu kurum, aralarında Fransa,
İngiltere, İtalya, İspanya ve Hindistan’ın bulunduğu yüzü aşkın devlette ülke,
bölge, kent veya sektör itibarıyla hizmet vermektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği
ve Avrupa Birliği bürokrasisi tarafından yapılacak yanlış uygulamalara karşı
üye ülke vatandaşlarının haklarını korumak üzere ombudsman kurumunu
oluşturmuştur.
İsveç dilinde “ombudsman” kelimesi
“vekil”, “delege, “avukat” veya “başkaları adına hareket etmeye ve onların
haklarını korumaya yetkili kılınmış kimse” anlamında kullanılmaktadır. Kurum
olarak ombudsman, bugün, parlamento tarafından parlamento adına idareyi
denetlemek için seçilmiş kimse veya kimseleri ifade etmektedir. “Ombudsman”
kelimesinin Türkçe karşılığı olarak “halk denetçisi”, “kamu denetçisi”, “kamu
hakemi”, “ara bulucu”, “halk avukatı”, “yurttaş” sözcüğü gibi ifadeler
kullanılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Bakanlığı temsilcileri tarafından 2008 Yılı Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı’nda siyasi kriterlerin yerine
getirilmesi kapsamında işlevsel bir kamu denetçiliği kurumu kurulacağının ifade
edildiği, yine Ulusal Program’ın 23’üncü fasıl “yargı ve temel haklar” bölümü
altında kamu denetçiliği kurumu kurulması bir tedbir olarak “yargının
verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin artırılması” başlığında yer aldığı ve
bir öncelik olarak değerlendirildiği, ayrıca Avrupa Komisyonu tarafından
hazırlanan ilerleme raporlarında ombudsmanlık sisteminin bulunmayışının bir
eksiklik olarak belirtildiği de dile getirilmiştir. Kamu denetçiliği kurumu
hâlihazırda Avrupa Birliği ülkelerinin aralarında bulunduğu yüze yakın devlette
ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla hizmet vermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iç hukukumuzda görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili yasal ve siyasi süreç şöyle
işlemiştir: Daha önce hazırlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı 15
Haziran 2006 tarihli ve 5521 sayılı Kanun olarak kabul edilmiş ancak Cumhurbaşkanı
tarafından yayınlanması uygun bulunmayan 3, 4, 9, 11, 13, 15, 22, 26, 30,
33’üncü ve geçici 1’inci ve 41’inci maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için
Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü maddeleri uyarınca 1 Temmuz 2006 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiştir. Söz konusu
Kanun, 28/9/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yeniden
görüşülerek 5548 sayılı Kanun olarak aynen kabul edilmiş, 13/10/2006 tarihli
26318 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Ancak yapılan başvuru üzerine
Anayasa Mahkemesi Kanun’un yürürlüğünü durdurmuş, Kamu Denetçiliği Kurumunun
kurulmasını öngören geçici 1’inci maddesinin yürürlüğünü durdurmuş ve
25/12/2008 tarihli kararıyla Kanun’un tümünü Anayasa’nın 6’ncı, 87’nci ve
123’üncü maddelerine aykırı görerek iptal etmiştir. Söz konusu karar, 4/4/2009
tarihli ve 127190 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararında
belirtilen hususlar göz önüne alınarak 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 8’inci
maddesiyle Anayasa’nın 74’üncü maddesinde değişiklik yapılmış ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulacak Kamu Denetçiliği Kurumunun
kuruluşu, görevi, çalışması ve inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile kamu
başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına
ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu
Anayasa değişikliği, 12/9/2010 tarihinde yapılan halk oylamasında kabul edilmiş
ve kesin sonuçlar 23/9/2010 tarihli 27708 sayılı Resmî Gazete’de
yayınlanmasıyla yürürlüğe girmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısıyla, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluş, görev ve çalışma usullerine
ilişkin ilkeler ile başdenetçi ve denetçilerin niteliklerine, seçimlerine,
özlük haklarına ve Kurum personeline ilişkin hükümlere yer verilmektedir.
Tarafsızlığı, bağımsızlığı, emir ve talimat almaması, her türlü bilgi ve
belgeyi isteme yetkisinin bulunması gibi yerine getireceği görevler ve bu
görevler dolayısıyla tanınan yetkiler dikkate alınarak Kurumun kamu tüzel
kişiliğine sahip, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı ve özel
bütçeli olması öngörülmektedir.
Kurumun Başdenetçilik ve Genel
Sekreterlikten oluşacağı, Kurumda 1 başdenetçi ve 5 denetçiyle genel sekreter
ve diğer personelin görev yapacağı belirtilmektedir.
Kurumun merkezinin Ankara’da olacağı
kabul edilmekte olup, gelen iş yoğunluğuna veya işin özelliğine göre Kurumun
uygun gördüğü yerlerde büro açabilmesi imkânı tanınmaktadır.
Kurum, idarenin kötü, eksik veya yanlış
işleyişiyle ilgili olarak yapılan şikâyetleri incelemek, araştırmak ve
önerilerde bulunmakla görevlendirilmektedir. İdarenin her türlü eylem ve
işlemleri ile tutum ve davranışlarının Kurumun görev alanına girmesi öngörülmektedir.
Kurumun inceleme ve değerlendirmeleri,
insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden yapması gerekmektedir.
Kurumun bağımsızlığının,
tarafsızlığının ve saygınlığının sağlanması amacıyla başdenetçi ve denetçilerin
görevlerini gerektiği gibi yerine getirmeleri için bağımsız hareket etmelerini
sağlayacak düzenlemelere yer verilmektedir.
Bu kanunda, Cumhurbaşkanının tek başına
yaptığı işlemler ile resen imzaladığı kararlar ve emirler, yasama yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararlar ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetlerinin
Kurumun görev alanı dışında olduğu belirtilmektedir.
Avrupa Birliği sürecinde ve ileri
demokrasi hedefimizde çok önemli bir rol oynayacağını düşündüğüm bu kanunun
milletimize hayırlı olmasını diler, heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Satır.
Sayın Bakan, önce siz mi
konuşacaksınız, Komisyon Başkanı mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Komisyon Başkanımız konuşacak.
BAŞKAN – Komisyon Başkanımız Sayın Burhan
Kuzu… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Değerli
Alt Komisyon Üyemiz ve Komisyon Üyemiz Yahya Akman’ın şahsımla alakalı övgü
dolu tespit ve sözlerinden sonra konuşmak istemedim, “Kayıtlarda o kalsın,
yeter.” dedim ama gene de duramadım, birkaç kelam etmek istedim. Teşekkür
ediyorum, sağ olsun var olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Dersinizi aldı mı
Hocam? Zamanında dersinizi aldı mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(Devamla) – Nihayet kayıtlara geçti on senenin sonunda. Sağ olsun, teşekkür
ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hocalığını
yaptınız mıydı Sayın Hocam?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(Devamla) – Ha yok, hiç ön görüşmem olmadı emin olun.
Değerli arkadaşlar, yeni bir kurum
getiriyoruz. Aslında insan hakları alanında Türkiye’de çok sayıda kurum var.
Belki bu Kurumun gelmiş olması yeni birtakım alanlarda çatışmaya sebep olur
itirazları da yapılabiliyor, ama bu yolu seçen ülkeler de var. Yani sadece bir
kurum değil, birçok kurumu aynı alanda getiren ülkeler de var. Doğrudur,
uygulamada bu tür sorunlar da yaşanabilir ama biz o yolu seçmişiz, onu devam
ettiriyoruz.
Pekâlâ biz “kamu denetçisi” diyoruz,
başka ülkeler buna hangi adı vermiş? Baktığımız zaman, bu konuda “kamu
denetçisi” ifadesi yanında “kamu hakemi”, “parlamento komiseri”, “gözlemci”
ifadeleri var ve yine “parlamento komiseri” yanında Fransa’nın bulduğu “Ara
bulucu” onu da 2008’de değiştirdiler, “haklar savunucusu” olarak
isimlendiriyorlar. “ombudsman” olarak İsveç, daha çok kuzey ülkelerinde,
“yurttaş koruyucusu” gibi Kanada’da uygulanan, söylenen bu anlamda sözler var.
Sosyalist ülkeler, komünist model ülkelere baktığımız zaman savcılara bu işi
bir nevi vermişler ve “procuratura” şeklinde bir ifade kullanıyorlar onlar da.
Peki, bu kurumun tarihteki bağı -gerçi
burada anlatıldı, Sayın Bal da söyledi- bu, köken itibarıyla –Sayın Akman da
belirtti- Osmanlı’dan doğma ve Divan-ı Mezâlim dediğimiz kurumun, aslında İsveç
Kralı Demirbaş Şarl’ın, XII. Charles dediğimiz 1709-1714 yıllarında ülkemizde
kalmış olması durumunda oradan esinlenerek İsveç’e gönderdiği bir kurumdur.
Bir doktora tezinde -ibret olsun diye
söylüyorum değerli arkadaşlarıma- danışman olduğum bir doktora tezini vermiştim
bir öğrencimize; bunun Osmanlı kökenli olduğunu yazdığı zaman Komisyondaki
üyeler kıyameti koparmıştı değerli arkadaşlar. Dediler ki; “Osmanlı’nın başka
işi yok ombudsmanlığı mı bulacak? Nerede öyle Osmanlı?” gibi küçümseyen bir
ifadeyle ve o tezde, itiraz üzerine o metnin o bölümünü çıkarttırmak durumunda
bıraktılar, “Aksi hâlde seni bırakırız” dediler. Sonunda basarken tekrar, “Bunu
buraya yazacaksın” dedim.
Şimdi bakın, ondan sonra ben Türkiye’de
ve yurt dışında 5 kez -Sayın Akman da bulundu çoğunda Dilekçe Komisyonu Başkanı
olarak- bu toplantılarda bulundum yani milletlerarası ombudsman toplantılarında.
İnanın hepsi oybirliğiyle bunun Osmanlı kökenli olduğunu yekvücut savundular ve
-enteresan bir şeydi tabii- bilim adamında bu kadar kompleksi de kabullenmekte
gerçekten zorlanıyorum.
Değerli arkadaşlar, ombudsmanlık kurumu
dediğimiz bu kurum, kamu denetçiliği, genellikle küçük ülkelerde, nüfusu az,
ülkenin toprak parçası çok fazla değil, yargı birliğini kabul etmiş ülkelerde
daha çok işliyor. Bu açıdan baktığınızda ülkemiz ombudsmanlık kurumu bakımından
çok uygun değil gibi gözüküyor ama Fransa örneğine baktığımız zaman Fransa
modeli bize çok benziyor. Onlar bunu ara buluculuk olarak işletiyorlar.
Zannediyorum ki ülkemizde de bu manada işler diye düşünüyoruz. Büyük ülkelerde
var, Kanada’da da var, İngiltere’de de var, o manada biz örnek olarak
sayabiliriz.
Bu konuda Avrupa Konseyi tavsiye kararı
aldı, sene 1975. Dedi ki ülkelere, üye ülkelere, 48 ülkeye: “Ülkenizde böyle
bir kurum kurun, insan hakları bakımından yararlıdır.” ve o çerçevede 130’a
yakın ülkede bugün bu kurumun olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, kurum nasıl harekete geçiyor
dünyada? Bizim kabul ettiğimiz yöntemle şikâyet üzerine harekete geçiyor. Ama
başka ülkelere baktığımız zaman şikâyetin yanında resen yani kurum
yetkililerinin bizzat kendileri de doğrudan doğruya bu işe el koyabiliyorlar
ama biz bunu çok benimsemedik, kaldı ki yaygın olan şikâyet üzerine çalışması.
“Ombudsmanın yapacağı iş ne?” diye
baktığımız zaman “niçin kuruluyor?” bu bir yargı kurumu değil. Verdiği
kararların aslında ikna dışında zorlamaya yönelik bir etkisi bulunmamaktadır,
bağlayıcılığı yoktur, sadece taraflara, tespit eden, “durum budur.” diyen bir
hakem konumundadır. Doğrudan doğruya bunu düzeltme gibi bir yetkisi de yoktur.
Peki, o zaman sizin, hepimizin aklınıza elbette ki şu gelecektir: Doğrudan
doğruya yönetimin verdiği karar değiştirilmediğine göre, karar da bağlayıcı
olmadığına göre etkisi nerede? Etkisi işte bu Kurumun, değerli arkadaşlar,
vermiş olduğu kararların kamuoyu önünde yayınlanmış olmasıdır. Bu yayınlama
sonunda o kişinin, o kurumda bulunan kişinin kamuoyundaki -tırnak içinde
söylüyorum- düşeceği o tablo, belki kötü durum idarenin başka kurumlarına ders
olacaktır. Bu anlamda biz kurumu önemsiyoruz.
Tabii, başka faydası da var. Mesela
nedir? Vereceği raporlar yıllık. Parlamento harekete geçirecektir, Parlamento
eksiklikleri görecek, o alanda yeni yasal düzenlemeler yapmak durumunda
kalacaktır.
Tabii hedef ne? Hedef şu: Uzun yargı
sürecini kısa yoldan alabilir miyiz? Yargı, malum, ne kadar hızlı da olsa bir
süreçtir, kolay olmuyor. Dolayısıyla acaba daha kısa yolla hak elde edebilir
miyiz diye bunun gayreti içerisindeyiz, bütün hepimizin gayreti bu, Kurumun
geliş sebebi bu ve dünya bu konuda özellikle 1982’de ciddi bir atak yaptı,
sonra zaten kurumların arttığını görüyoruz. İtalya’da toplanan bir konseyde
başlık şu: “İnsan haklarının korunma ve geliştirilmesinde yargı dışı araçlar:
“Ombudsmanlık” Konunun başlığı bu ve uzun tartışmaların sonunda Avrupa
Topluluğu ülkelerinin hepsinde bu kurum kurulsun diye ciddi bir hüküm kondu.
Maastricht Anlaşması’na göre baktığımız zaman, 138’inci maddesinin (e)
bendinde, böyle bir kurumun kurulması zorunlu olarak öngörüldü, 94 yılından
beri de bu manada bir Avrupa ombudsmanı çalışmalarını sürdürmektedir. Peki,
buraya kim müracaat ediyor? Ya kişinin kendisi ya da parlamenterlerden biri bir
başvuruda bulunabiliyor.
Pekâlâ, ombudsmanlıkla alakalı ülkeler
neleri ombudsmanın kapsamı alanında tutmuşlar ya da nasıl çalışma yöntemi var?
Şimdi, bazılarında tek ombudsman, kişi bazında, bizim de tercih ettiğimiz ya da
uyguladığımız, genel uygulama bu ama bazıları sektör bazında bu işi yapıyor.
Mesela İngiltere’de baktığınız zaman, işte sağlık alanı, adliye alanı, yerel
alanlar gibi değişik alanlarda bu konuda ombudsmanlar kurmuşlar. Bu,
İngiltere’nin uyguladığı model. Fransa il bazında bu işi yapmış, her ilde
bunları yapmış yani bu konunun çok değişik versiyonları var, uygulama
bakımından.
Peki, ombudsman olacak kişide hangi
yetenekleri arıyor ülkeler? Bunu da sayalım: “Bağımsız, tarafsız, dürüst,
güvenilir, sır saklayabilen, kamu sorumluluğu sahibi olan kişiler.” diyor.
Tabii bu kadar iyilik bir arada bulunur mu? Onu bulmaya çalışacağız, hepsi
olmasa bile belli bir bölümünün elbette ki olmasını da zorlayacağız.
Görev alanı konusuna baktığımız zaman:
Görev alanına burada değinildi. Görev alanında genellikle, değerli arkadaşlar,
iki ülke önde gidiyor: İsveç ve Finlandiya, en eski ikisi, zaten bunların. Bu
ikisi, yargı alanları dâhil, tabii kararı demiyorum ama yargı alanlarının
önemli bir bölümü dâhil, askerî alanın tamamı dâhil hepsini inceleme alanında
tutmuş ama bunun dışındaki ülkelere baktığımız zaman yargı alanı ve askerî
alanlar genelde bu denetimin dışında tutulmaktadır. Biz de bu manada yargı alanlarını
dışında tuttuk, askerî alanı da sırf askerî alan olanları denetim dışında
tuttuk, kalan bölüm denetim içinde sayılmış olacak. Tabii sırf askerî alanın ne
olduğunu herhâlde ombudsmanlık kurumu kendisi ya da kişiler bunu belirleyecek.
Peki, hedef nedir diye baktığımız zaman
-demin de söyledik- insan hakları konusunda daha iyileştirmek, kısa yoldan
hakkı almak, elde etmek olarak belirtilmiş dünya ülkelerindeki durum.
Değerli arkadaşlar, bu kurum bizde
esasen yeni çalışmaları başlamış bir kurum değil. Bilesiniz ki bu manada
Anayasa Komisyonu -lütfen dikkatinizi buraya çekmek isterim- dördüncü kez bu
tasarıyı komisyondan geçirdi, dördüncü kez. Birisi, ilk geçtiği zamanda, 2005
yılında, o yıllarda Anayasa Mahkemesine götürüldü, önce iade edildi Cumhurbaşkanımız
tarafından, sonra tekrar geçirilip Anayasa Mahkemesine götürüldü. Anayasa
Mahkemesi gerekçe olarak da -bence doğru olmayan bir gerekçe- Anayasa’da bu
konunun yeteri kadar düzenlenmediğini, Meclisin yetkisi alanında böyle bir
kurumu seçme yetkisinin olmadığını söylüyor. Hâlbuki bizim hep öğrendiğimiz,
öğrettiğimiz şudur ki parlamento genel yetkilidir, ilk el yetkilidir, birinci
elden yetkilidir, her konuda prensip olarak düzenleme yapabilir, yargı alanları
hariç tabii ki. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin elbette bir kararına uymak
durumundaydık ve biz hatırlarsanız 2010 yılında Anayasa’ya bunu koyduk. Peki,
ne demektir, Anayasa’ya bunu yazdık? Bu bir uyum yasasıdır yani bu yasa mutlaka
çıkması gereken bir yasa konumundadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Sonra, tabii, 26 Ocak 2011’de biz bu
yasayı bir daha getirdik, getirdik ama bu sefer de seçime gidildi, kadük oldu.
Doğrusu, bu yasadan dolayı Anayasa Komisyonu biraz da yorgun düştü. En son,
bugün herhâlde bu yasayı, zannediyorum, hep beraber, inşallah çıkaracağız,
bugün yarın, neyse.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bugün de
yorulacağız, sabaha kadar yine.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(Devamla) – Yok, inşallah, o kadar olmaz herhâlde. Gruba da bakıyoruz bir
taraftan.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Dünden yorgunuz,
dünden.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(Devamla) – Evet, şimdi, değerli arkadaşlar, çok konuşmayacağım, birkaç kelamla
bitireceğim, vaktinizi almak istemiyorum fazla. Birkaç eleştiriye dikkat çekmek
istiyorum.
Şimdi, deniyor ki seçimi konusunda, bu
Meclisin başdenetçiyi seçmesi konusunda işte 2/3 çoğunluğu kabul edelim ya da
3/5, neyse, bir rakam. Belki bu ideal olarak doğru olabilir ama Sayın Akman da
değindi, bu burayı tıkar. Kaldı ki o işin belki bir başka tarafı. Anayasa bunu
düzenlemiş, bunu değiştirme şansımız yasayla zaten yok.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Anayasa’yı
değiştiriyoruz ya Hocam.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(Devamla) - O zaman onu yaparız ama şu aşamada… Tabii, Ali Bey, doğru
söylüyorsun ama eğer Anayasa’da bu konu değişirse, tabii onunla alakalı da bu
düzenlemenin o bölümünü değiştiririz ama Anayasa’da 2/3, salt çoğunluk, en çok
oy alan yani Meclis Başkanının seçimi gibi bir yöntemi benimsemiş. Biz bunun
dışında şu anda bir seçim yöntemi zannediyorum kabul edemeyiz. “Zannediyorum”u
hani arkadaşları kırmamak adına söylüyorum, yoksa olmayacağını kesin olarak
söylüyorum da.
Şimdi, ikinci bir husus, görev
alanlarının taksimi konusunda. Hakikaten bu konuda “sayalım” şeklinde bir
önerge geldi. Yani bu hangi alanlarda çalışacak; sağlıktı, işte çevreydi, çocuk
hakları, kadın hakları… “Bizde bunun sonu gelmez, bunlar yönetmeliklerde
olsun.” filan dendi ama bu, kadın hakları ve çocuk hakları bakımından öneminden
dolayı belki bu tekrar düşünülebilir, bunu da burada söylemiş olayım.
Devlet sırrına erişme konusunda bu
kuruma bir öncelik verilmiş, belgeyi alamıyor ama gidip görme şeklinde bu da
gene hak ve özgürlüğü sağlamada bir adım olarak gözüküyor.
RTÜK gibi bir seçim olabilir mi
şeklinde, yani partilere dağıtabilir miyiz güçlerine göre? Belki olabilir ama
Anayasa bunu öngörmemiş. Yasayla olabilir mi? Belki o da olabilir, ona da çok
bir şey diyemiyorum ama bu kurumun niteliği bakımından bana çok doğru gelmiyor,
yani işte “filan partiden seçilen denetçi 1, filandan gelen denetçi 2” gibi…
Bunu öyle değil de, kendi aramızda bunu yapsak o da mümkündür. Yani o ayrı bir
konu olur diye düşünüyorum, bu benim şahsi kanaatlerim.
Şimdi, tabii “5 denetçinin en az 1’i
kadın olsun.” dendi, Ayla Akat Hanımefendi burada yok. Doğrudur, ben de “Evet,
yani en az 1 de, hiç olmazsa en az 3 olsun.” dedim ve “En az 3 olması
dileğiyle.” dedim ama ret oldu. Dileğim geçti raporlara. Bana “Oy kullanmadın.”
diyor, arkadaşlarım bilirler, ben genellikle Başkan olarak çok nadir oy
kullanırım, çok kritik oylamalarda ancak, onun dışında oy kullanmam. O yüzden,
oy kullanmamış olmam buna karşı olduğum anlamına gelmez, onu da söylemiş
olalım.
Son bir konu da şu, bununla bitiriyorum
Değerli Başkanım: Şimdi, kişi ya da kurul biçiminde çalışma meselesi. Dünya
ülkelerinde kurul biçiminde çalışan da var, kişi olarak çalışan da var. Biz
geçen yasama dönemindeki metni kurul biçiminde getirmiştik ama sonra
yaptığımız, işte en son İstanbul’daki toplantıda şahıs olarak başdenetçi
biçiminde oluşumların daha başarılı olduğu bize orada söylendi,
incelemelerimizden de bu sonuca vardık fakat kurul biçiminde olmasına
uygulamada bence bir engel yok. Niye yok? Diyelim ki 5 denetçiyle başdenetçinin
oturup bir şeyi müzakere etmelerine hiçbir engel yok, karara bunu
yansıtabilirler ama bunun belki resmî bir sıfatı olmaz, istişaren geldiğini
karar yapmaya da yazmaya da engel değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Hükûmet adına, Başbakan Yardımcısı
Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de
yaşanan değişme ve gelişmeler kamu yönetiminin yeniden yapılanması ihtiyacını
ve zorunluluğunu ortaya koymuştur. Yaşanan değişim ve gelişme karşısında kamu
hizmetleriyle ilgili devletin görevlerinin yeniden değerlendirilmesi ve halkın
şikâyetlerini en aza indirecek yönetim anlayışının yerleştirilmesi de bir zorunluluk
hâline gelmiştir. Bu anlamda dünyanın pek çok ülkesinde kamu yönetimini halkın
denetimine açan ve halkın denetimini devletin denetiminin yanında güçlendiren
adımların atıldığını görüyoruz.
Biz de Türkiye’de bu anlamda kamu
yönetiminde hizmet sunan herkesi halkın denetimine açmak adına ciddi adımlar
attık. Hatırlarsanız, 2003 yılında Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülerek yasalaştı. Demokratik ve şeffaf yönetimin gereği
olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin kamudan
bilgi edinmelerinin yolu açıldı ve bilgi talep edilen makamlara da belli
süreler içerisinde bu bilgileri vermeleri yükümlülüğü getirildi ve buna dair de
birtakım müeyyideler ortaya kondu. Ve bunun sonucu olarak pek çok vatandaşımız
ilgili kamu kurumlarına müracaat etmek suretiyle, gerek kendileri hakkında
gerekse ilgilendikleri konular hakkında sorular sordular, bilgiler aldılar ve
bu bilgiler, pek çok hususun daha iyileştirilmesi konusunda kamu yönetiminin
daha dikkatli olmasını sağladı. Örnek olsun diye söylüyorum, pek çok kamu
görevlisiyle ilgili siciller dolduruluyor, sicil notlarının ne olduğunu
insanlar bilmiyor ve bu notların neye göre verildiğini de bilmiyor, nasıl
verildiğini de bilmiyor, bir bakıyorsunuz pek çok kişiyle ilgili iyi şeyler
yazılırken, yine pek çok kişiyle ilgili de kötü şeyler yazılabiliyor, notlar
verilebiliyor, bu da onun terfisinde ve başka alanlarda hizmetini sürdürmesinde
belirleyici etkiye sahip oluyordu. Sonunda biz sicil notu verme hadisesini kaldırdık
biliyorsunuz, bu çok yanlış bir uygulama diye, ama Bilgi Edinme Kanunu çıktığı
zaman vardı bu, memurlar müracaat ettiler, sicil notlarını öğrendiler ve
bunlarla ilgili konuları yargıya taşımanın yolu da zaten açık, onu da
taşıdılar, pek çok imkânı elde ettiler. Subjektif yaklaşımların düzeltilmesine
ve bu noktada, hukukun dışında ahlaki de olmayan birtakım değerlendirmelerin
yapılmasının ortadan kalkmasına bu Bilgi Edinme Kanunu ne yaptı? Büyük bir
yardım sağladı.
O açıdan önemli bir iyileştirme getirdi,
ama bu Türkiye’de yetmedi. Onun için, hatırlarsanız bir başka adım daha attık,
yargının denetimi bir yandan devam ediyor, idarenin her türlü eylem ve
işlemleri açısından bir denetimi idare mahkemeleri yapıyor ve bu süreç devam
ediyor fakat bütün yargıyı da bir başka açıdan, AİHM’in dışında Türkiye’de
denetleme imkânı getiren bir başka adımı 2010 yılında attık ve Anayasa’nın
148’inci maddesinde yapılan değişiklikle, herkes Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. “Bireysel başvuru” dediğimiz yöntemi ilk defa
Türkiye’de hayata geçirdik ve 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren de müracaatlar
kabul edilecektir. Bununla da ayrı bir denetim mekanizmasının Anayasa Mahkemesi
tarafından işletilmesi ve denetimin bir başka boyutta güçlendirilmesinin bir
başka adımını daha attık.
Bütün bu denetimi güçlendirici adımlar,
yönetimde bulunan kişilerin ve yürütme görevinde de bulunan kişilerin daha
fazla hukuka riayetlerini, Anayasa ve kanunların çizdiği sınırlar içerisinde
hareketlerini, insan haklarını esas almalarını zorlayıcı ve bu noktada sınırın,
çizginin dışına çıkmasını engelleyici fonksiyonlar icra edeceği de çok açıktır.
Bir başka husus, yine Türkiye Büyük
Millet Meclisinin şu anda gündemine gelmek üzere, Türkiye insan hakları kurumu
kurulmasına ilişkin bir kanun tasarısı hazırlandı ve komisyonda da görüşmeleri,
zannedersem, tamamlandı. Bu da bir başka açıdan yine bir denetim mekanizması
getiriyor ve insan hakları kurumu bir başka açıdan idareyi denetleme imkânı
elde edecektir.
Yine kolluk gözetim komisyonu
kurulmasına ilişkin Hükûmetimizin çalışmaları devam ediyor. Bu da bütün bu
denetimlerin dışında bir bağımsız kolluk gözetim komisyonu marifetiyle kolluk
alanındaki şikâyetlerin ayrıca incelenmesi konusunda yeni bir imkânı, yeni bir
denetim yolunu açmaktadır.
Ayrıca, ayrımcılıkla mücadele ve
eşitlik kurumu kurulmasına ilişkin çalışmalarımız da devam etmektedir,
önümüzdeki zaman içerisinde bu konuyla ilgili tasarı da Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelecektir.
Yine Kişisel Verilerin Korunmasına
İlişkin Kanun Tasarısı şu anda Başbakanlıkta, bu tasarıya son şekli verilmek
üzere, önümüzdeki günlerde hem komisyonda hem de Genel Kurulda görüşülerek
yasalaşma imkânı bulacaktır.
Bütün bunların tamamı bireyi koruyan,
bireyi güçlü olan devlet ve devlet gücünü kullananlar karşısında daha da güçlü
hâle getiren mekanizmalardır. Bunlar, hem hukuk devletinin güçlenmesi açısından
hem de demokrasimizin kökleşmesi açısından son derece önemli adımlardır.
İşte, bugün görüşmekte olduğumuz Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı da bu adımların bir başkasıdır. Bu anlamda da
Türkiye’de yeni bir müesseseyi hayata geçiriyoruz, bütün kurumları denetleyen
ayrı bir yapı oluşturuyoruz. Bu, bağımsız bir yapı, tarafsız bir yapı; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisine ilişkin işler, yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemler ve sırf askerî nitelikteki işlemlerin dışında
kalan ne varsa, bunların tamamını, başvuru hâlinde inceleyecek ve o konuda
kararlar verecek bir mekanizma oluşturuyoruz. İdareyi bir başka açıdan denetime
tabi tutan, vatandaşın elini güçlendiren, vatandaşı, idarenin karşısında,
kapıların kapandığı anda yeni bir kapıyla buluşturan ve bundan sonra hiçbir
kapının kapanmaması için de bu kapı, çok önemli bir görev ifa edecektir.
Bunun detaylarıyla ilgili pek çok
arkadaşımız değerlendirmelerde bulundular, ben detaylarına girmek istemiyorum
ama altını çizerek ifade etmek istediğim husus, hem kamu denetçiliği kurumunun
hem bireysel başvurunun hem Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun hem ayrımcılıkla
mücadele ve eşitlik komisyonu kurulmasına ilişkin hususun hem insan hakları
kurumu kurulması hem de bağımsız kolluk gözetim komisyonu kurulması
hususlarının tamamı vatandaşlarımızın lehine, onları güçlendirici, idareyi de
hukuka riayet konusunda daha fazla hassasiyete teşvik eden ve hukukun sınırları
içerisinde kalmadığı zaman pek çok açıdan hukukun sınırlarına girmeye zorlayan
ayrı ayrı mekanizmalardır.
Ben bu mekanizmaların hepsinin
milletimizin yararına, ülkemizin faydasına olduğunu düşünüyorum. Onun için de
buna katkı veren bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Kamu
denetçiliği kurumu da bu anlamda önemli fonksiyonları ifa edecektir.
Birkaç eleştiriye sadece cevap vermek
istiyorum çünkü pek çok değerlendirme yapıldı, cevaplar da verildi.
Bir tanesi şu: Kamu denetçiliği kurumu
görevini yaparken bu görevine ilişkin konularla alakalı raporlar
yayınlayacaktır. Yani ne yaptığını kimselerin bilmediği bir kurum değil bu,
yaptığını rapor hâline getirecek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacak ve bu
rapor Resmî Gazete’de de yayınlanmak suretiyle Türkiye’de herkesin bilgisine
sunulacaktır. Bir yönüyle de bu bir başka yaptırım olacaktır, eğer birtakım
haksızlıklar, birtakım yanlışlıklar varsa onlar açısından da kamuoyunu
bilgilendirme imkânı böylelikle ortaya çıkacak.
Bir başka konu: Bazı hususlarda
açıklama yapma ihtiyacı duyarsa da raporun yayınlanmasını beklemeden de
açıklama yapabilecektir. Önemli konular olduğunda, açıklama gereği duyduğunda
da açıklamalarını yapma imkânı olacaktır. Bu da yine idare üzerinde bir baskı
oluşturacak, hukukun içinde kalmasını -idarenin- teşvik edici, zorlayıcı bir
mekanizma olacaktır.
Ben, bu vesileyle bu kanunun hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahıslar adına son söz, Eskişehir
Milletvekili Sayın Süheyl Batum’da.
Buyurun Sayın Batum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) –
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; kamu denetçiliği kurumu üzerinde
şahsım adına görüşlerimi açıklamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Avrupa’nın birçok
ülkesinde bu kurum değişik adlarla görev yapıyor, “ombudsman” diye yapıyor,
-işte demin Sayın Burhan Kuzu da söyledi- “medyatör” adıyla, “ara bulucu”
adıyla da yapıyor, “hakların koruyucusu” adıyla da, şimdi ona dönüştü, birçok
adlarla görev yapıyor, bizde de “kamu denetçisi” Ne yapacak? Kamu adına idareyi
denetleyecek.
Değerli arkadaşlar, daha önce iktidar
partisinden konuşan arkadaşlar şu konuyu hiç açıklamadılar: Bu ombudsmanlar,
ara bulucular, kamu denetçileri genel olarak iki amaca yönelik olarak denetim
yapıyorlar. Şimdi, burada, Sevgili Mahmut Tanal’da bu konuda yazılmış tez de
var. Ben de üniversitedeyken yüksek lisansta bu konu üzerine çalıştım.
Birincisi şu: Temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla Meclis adına
yürütmeyi, idareyi denetleyecek bir kurum. Ombudsman bu, temel hak ve
özgürlükleri korumak amacıyla Meclis adına idareyi denetleyecek kurum. Ya da
yine iktidar için ya da idarenin bir bölümü için tüm diğer idari kurumları
denetleyecek bir kurum. Bu da vardı, Rusya’da “prokuratura” adıyla bir kurum
vardı. Bizde de 12 Eylülden sonra darbeciler Devlet Denetleme Kurulunu
kurdular.
Şimdi, bu ikisinin adları aynı da
olabiliyor ama amaçlar farklı olduğu için kuruluşları, yetkileri de buna göre
değişiyor. Amaç temel hak ve özgürlükleri korumak için Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına idareyi denetlemekse farklı bir şekilde kuruluyor, farklı
yetkileri oluyor. Eğer amaç tersi ise yani iktidar adına idareyi denetlemekse
farklı kuruluyor.
Sevgili arkadaşlar, Fransa’da bile
-medyatör, ilk önce, cumhurbaşkanı adına denetim yapmak için kuruldu-
cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu. 2008’de ne yaptılar? Dediler ki: “Artık bu
atamayı parlamentodaki partiler tersine değiştirebilecekler.” “Koskoca
cumhurbaşkanı bu, atayamaz mı?” demediler, “Parlamentodaki partilerin çoğunluğu
bu atamayı geri çevirebilir.” dediler. Neden? “Prokuratura”yı ombudsman hâline
dönüştürmekti, temel hak ve özgürlükleri.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizde iki
tür amaç için kullanılıyor bu tür kurumlar. Bir: Temel hak ve özgürlüklerin
güvence altına alınmasını sağlamak için. Öbürü de idarenin keyfîliğine karşı,
kötü işleyişine karşı savunma amacına yönelik olarak. Dikkat edin: İdarenin
kötü işleyişine… Çok önemli. “İdarenin keyfîliği” diyorum. Peki, idarenin
başında kim var? Yürütmenin bir parçası olan bakan var. Bakan nereye bağlı?
Nereden çıkıyor? İktidar partisinin çoğunluğundan çıkıyor. Şimdi, iktidar
partisinin çoğunluğundan çıkan bir bakanı denetlemek için o iktidar partisinin
çoğunluğuna kamu denetçisi seçtiriyorsunuz, sonra buna diyorsunuz ki: “Biz
ilerlemek için, denetimi yapmak için kamu denetçiliği kurduk.”
Sevgili arkadaşlar, doğruyu
söylemiyorsunuz. Buradaki arkadaşlar için söylemiyorum; bunu hazırlayan sayın
bakanlar için söylüyorum. Sevgili Burhan Kuzu da bunu bildiği için çok fazla,
dikkat ederseniz, oraları böyle geçti çünkü Anayasa hukukçusu sonunda, tam
diğerleri gibi yapamıyor. O yüzden, bunu böyle biraz “Haydi otur.” filan diye
geçti. Biraz, konuşmasının bir bölümünü de Yahya arkadaşımıza teşekkür ederek
geçirdi.
Şimdi, ortada bir gerçek var. Ne için
yaptınız? Temel hak ve özgürlükleri korumak için. Kimi denetliyorsunuz?
İdareyi. O zaman ne yapıyorsunuz? İdarenin başındaki bakanı denetliyorsunuz.
Kime? Gene o çoğunluğun seçtiği adama veya kişiye.
Sevgili arkadaşlar, bir şey daha
söyleyeyim: Yasama, yürütme ayrılığının olduğu bir ülkede, bir parlamenter
sistemde bu tür kuruluşların ortak özellikleri var yani kamu denetçisi bir tek
Türkiye’de kurulmuş filan değil. İşte, söylediler, değişik örnekleri var. Bu
ortak özelliklerden en önemlisi, bağımsızlığı ve özerkliği. Bu nasıl olacak?
Seçilmesinde, görevden alınmasında, güvencelerinde. Şimdi, maalesef, dediğim
gibi bir alışkanlığınız var; bu, AKP çoğunluğunuz. Kimse kusura bakmasın
sevgili arkadaşlar.
Şimdi, “seçilme” diyorsunuz. İşte kanun
burada. Yahya arkadaşımız demin anlatırken ben korktum. “Ya, darbe filan olur.
O yüzden çoğunluğa…” dedi. Ben şöyle düşünüyordum: “Darbe hiç olmasın diye
Başbakana seçtiriverelim, tartışma olmasın.” diyecek zannettim! “Parlamento
seçerse kavga mavga çıkar, anlaşamazlar. Bu Parlamento o kadar kötüdür ki
buradaki milletvekilleri bir kamu denetçisini bile seçemezler, o yüzden biz
Sayın Başbakanımıza seçtirdik bunu.” demedi de Allah’tan, biraz yarıda bıraktı
“Gene çoğunluk seçsin, idare etsin bu işi.” dedi. Şimdi, kimi seçiyorsunuz?
Kamu denetçisini seçiyorsunuz. Sevgili arkadaşlar, neyi konuşuyoruz? Sayın
Bakan, burada çok güzel, ilerleme, genişleme, neyse, ileri gitme filan anlattı.
Şimdi, şurada oturan parlamenter olarak gerçekten “Ben mi uzayda yaşıyorum,
yoksa Sayın Bakan mı başka bir yerde yaşıyor? Yoksa bizleri böyle kandırmaya mı
çalışıyor?” diye gerçek anlamda merak ediyorum. Bakın bunu şöyle de
söyleyebilir: “Size ne! Size ne! Çoğunluk biziz, idareyi denetlemek için biz
bir tane kurum kurduk, size ne!” Biz de deriz ki “Vallahi doğru söylüyor.” Ama
gelip, burada “Biz ilerlemeleri sağlamak istiyoruz, temel hak ve özgürlükler…”
filan diyerek bize masal anlatıyor, kimse kusura bakmasın.
Sevgili dostlarım, sevgili milletvekilleri,
değerli milletvekilleri, “Görevden alma.” Öyle bir düzenlemişsiniz ki görevden
almayı, arkadaşlarım da, Ali Bey de söyledi, şimdi söyleyecekler. 10’uncu
maddede sayılan nitelikleri kaybettiği, yani Türk vatandaşı olmadığı filan
ortaya çıktığı takdirde komisyon karar veriyor, iktidar çoğunluğu karar
veriyor, “Dur bakalım, devam edebilir.” de diyebilir “Etmeyebilir.” de
diyebilir ama kesin hüküm giyerse, sona eriyor sıfat bu kararın
bildirilmesiyle. Düşünün, 10’uncu maddede sayılı nitelikleri taşımadığı
anlaşılan birine, ortaya çıkan birine, komisyonun buna “Evet, bu o nitelikleri
taşımıyor.” dediği birine, Komisyon karar verecek, acaba bunu başdenetçi olarak
devam ettirelim mi, ettirmeyelim mi diye. Diyebilirsiniz ki “Canım böyle
anlaşılır mı bu?” Burada diyorlar ki: “Komisyon karar verir.” bir fıkra sonra
diyorlar ki: “Sona erer.” Şimdi, tarafsız, bağımsız, özerk kuruluştan
bahsediyoruz. Çok da güzel yazmışlar -Sayın Bakan başka türlü ne söyleyecekti?-
“Tarafsızlık ilkesine uygun davranmak zorundadır.” Ya davranmazsa ne yapacağız?
Bilmiyoruz ki. Neden? Amaç ilerlemek, ileri gitmek, demokrasi filan vardı ya, o
yüzden.
Şimdi son olarak şu konuda şunu
söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, niteliklerinde -sevgili arkadaşımız Ali
Özgündüz de açıkladı- “Tercihen hukuk, siyasal bilgiler mezunu olacak, işte,
iktisadi, idari bilimler, işletme fakültelerinden birinden mezun olacak.”
Tercihen. Siz hiç “tercihen” lafının geçtiği ve içi boş olmayan bir düzenleme
gördünüz mü bugüne kadar? Hele Sayın Bakanın çoğunlukta olduğu bir anlayışta
veya işleyişte “tercihen” dendiğinde siz onun içinin boş olmadığı ciddi bir
düzenleme gördünüz mü? “Tercihen bu olur, tercih olmazsa da olmaz.” Kimi
seçiyorsunuz? Kamu denetçisi. Ne yapıyorsunuz? Demin, Ali Özgündüz söyledi, devlet
sırrını başkasına inceletmiyorsunuz, bu kişiye inceletiyorsunuz devlet sırrını
ama nasıl? “Tercihen hukuk, siyasal filan olabilir, olmaya bilir de.” “Neden?”,
“Tercih etmedik.”, “Tarafsız olur.”, “Ya olmazsa?”, “Aa, biz onu düşünemedik.”
Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu
söylüyorum: Gerçekten biz “anayasa yapıyoruz” diye oturduk. Sevgili Burhan Kuzu
burada. “Anayasa yapıyoruz” diye ortaya oturduğumuz günde bu kurumu
getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Vallahi, en çok oyu alan seçilir. E, ne yapalım?
Anayasa da böyleydi.” Yahya Bey de diyor ki: “Böyle koyduk yoksa darbe olurdu.
Darbeyi önlemenin bir yoludur.”
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Batum.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hayır,
alakası yok.
BAŞKAN – Efendim?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Süheyl
Hocamız anlamamış gibi izah ediyor. Ben bu konunun Parlamentonun…
BAŞKAN – Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
12.-
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl
Batum’un, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesine ilişkin açıklaması
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; benim konuşmam sırasındaki izahatlarım çok açık
olmakla beraber, değerli anayasa hukukçusu Sayın Batum, benim sözlerimi farklı
bir şekilde yorumladı veya öyle anlamak, anlatmak istedi.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Tercihen
oldu!
YAHYA AKMAN (Devamla) - Biz, burada
şunu amaçlıyoruz: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçtirilen
Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere, Meclis Başkanı dâhil olmak üzere, RTÜK
üyeleri, Sayıştay üyeleri, birçok seçim yaparız biz burada, bunların tamamında
belli bazı nisaplar aranır. Bu nisabın en asgarisi karar yeter sayısı olmak
kaydıyla olan seçimlerdir, en üst düzeyi üçte 2 çoğunluktur. Ben “1961
Anayasası’ndaki nisabı zorunlu kılan, özellikle Cumhurbaşkanı seçimindeki
nisabı zorunlu kılan maddeye atıf yapmak suretiyle, şayet arkadaşlarımızın
komisyonda izah ettiği gibi biz böyle bir zorunluluk getirirsek bu bir nevi onu
seçtirmemek anlamına gelir. Hatta, bu o kadar krize neden olmuştu ki o gün
darbenin bir gerekçesi olarak izah edildi.” diye ifade ettim. “Tabii ki biz
burada Cumhurbaşkanı seçmiyoruz yani demokratik sistemin veya yasamanın,
yürütmenin tıkaması anlamında bir şey ifade etmeyeceğim fakat madem bir
müessese kuruyoruz, madem Anayasa’nın 74’üncü maddesine de daha önce bu
nisapları zaten koymuşuz…”
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – O
değişecek, 74’ü değiştiriyoruz.
YAHYA AKMAN (Devamla) – “…kıyas yoluyla
denetçileri de o şekilde komisyona seçtirmemiz gerekir, bu doğru bir yoldur.”
dedim. Aynı görüşü tekrar ifade ediyorum yani bunun tarafsızlığını göstermek
adına illa belli nisaplar çerçevesinde seçtirmeyi zorunlu kılmamız diye bir şey
söz konusu olamaz. Bu, sisteme aykırı bir durum olur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Hangi
sisteme Sayın Akman?
YAHYA AKMAN (Devamla) - Onun
tarafsızlığını izah etmek için bu tek başına yetmez ama ne olur, otururuz
arkadaşlarla veya o günkü Meclis yönetimiyle, gerçekten herkesin üzerinde
ittifak edebileceği bir kişi de belirlenebilir, buna bir mahzur yok fakat
sistemin adını böyle koyamazsınız, doğrusu budur.
Bu açıklamayı yapma fırsatı verdiği
için Sayın Başkana teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Bakan, bildiğiniz üzere, Adalet Bakanlığınca bazı ilçe adliyelerinin
kapatılmasıyla ilgili çalışmalar sonuçlandırılmak üzeredir. Isparta’da
kapatılacak ilçe adliyelerinin isimlerini öğrenmek istiyorum. Bu kapatmalar,
hâlihazırda nüfusunu zaten hızla kaybeden bu ilçelerin tamamen söndürülmesi
anlamına gelmeyecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarıda kamu denetçiliği
uzman yardımcılığına atanacaklarda aranan şartlar içerisinde “otuz beş yaşını
doldurmamış olma” şartı vardır. Acaba aynı şart diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına atanacak, alınacak devlet memurları için de esnetilebilir mi?
Bazı kurumlarda otuz yaş, bazılarında otuz bir; değişiyor. Bunu da otuz beşe
çıkarmak mümkün mü? Bu konuda bir çalışma yapılabilir mi?
İkinci soru da, hâlen idari
mahkemelerin ortalama yıllık dosya yükü nedir? Bu tasarıyla acaba bu mahkeme
yüklerinin ne kadarının azaltılması hedeflenmiştir? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu, hükûmetleriniz
döneminde uygulamaya konulan özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin budanması
ya da kaldırılması yönünde Sayın Başbakanın farklı açıklaması, Sayın Bülent
Arınç’ın farklı açıklaması ve sizin farklı açıklamalarınız var. Bu farklı
açıklamaların sebepleri nelerdir? Sekiz yıl sonra bu çelişkilerin yaşanmasında
hangi olaylar etkili olmuştur? MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yargılanması talebi
bu değişikliğin önemli sebeplerinden biri midir? Yoksa sırada bizim
bilmediğimiz başkaları mı var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, az önce bir soru soruldu,
ilçelerdeki adliyelerin kapatılıp kapatılmayacağı meselesi. Şimdi, ben de
Kayseri’yi merak ediyorum. Kayseri’de hangi ilçelerin adliyeleri
kapatılacaktır?
BAŞKAN – Sayın Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bizim bürokratik
sistemimizin kamu denetçiliği sisteminin uygulanmasına imkân vereceğine
inanıyor musunuz? Meclisin denetim usullerinden birisi olan soru önergeleriyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı aracılığıyla ilgili bakanlığa
milletvekilleri soru soruyorlar. Verilen cevaplar son derece lakayıt,
gerçekleri yansıtmıyor, yetersiz ve anlamsız cevaplar. Bu cevapları her ne
kadar sayın bakanlar imzalasa da bu cevapları hazırlayanların bürokratlar
olduğu düşünüldüğü zaman, yarın bürokratların bu kamu denetçilerinin soracağı
sorulara cevap vereceğine inanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdoğan…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Muğla ilinde kaç ilçede
adliye kapanacaktır? Adliyesiz ilçe nasıl olacaktır, bunu da merak ediyoruz.
Konuyla ilgili sormak istediğim bir
konu da; siz iktidara geldiğinizden bu yana, 2002’den bu yana idari yargıdaki
dava sayısı, idari yargının yükü kaç kat artmıştır? İdari yargının yükünün çok arttığını
çok iyi biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Bu kadar çok artması sizin
iktidarınızın vatandaşla ihtilaflı olduğu anlamına gelir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bizim infaz mevzuatına
göre cezaevinde bulunan herhangi bir kişi inanç önderiyle görüşmek isterse bu
görüşme sağlanır. Kocaeli F Tipi Cezaevinde bulunan Alevi bir yurttaşımız,
inanç önderi olan dedeyle görüşmek istemiş. Savcı arkadaşımız bu talebi müftülüğe
göndermiş. Müftü bey de, size bağlı olan Diyanet İşleri Başkanlığına göndermiş.
Diyanet İşleri Başkanlığı da cevaben diyor ki: “dede yok elimde -tabiri caizse-
istersen imam vereyim.” Sizce, bu Kamu Denetçiliği Yasası görüşülürken, bu olay
bir insan hakkı ihlali midir ve size göre, sizin atayacağınız kamu denetçisi bu
olayı bir insan hakkı ihlali olarak görecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben de öncelikle “Uşak ilçelerinde
kapatılan adliye var mıdır?” diye sormak istiyorum.
Ayrıca bugün Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı’nı biz Adalet Komisyonunda görüştük. Orada, devlet sırrı niteliğinde
olan belge ve bilgilerin, İdari Yargılama Usulü madde 20 uyarınca idare
mahkemelerine gönderilmemesiyle ilgili bir düzenleme var ve devlet sırrı
değerlendirme kurulunun aldığı kararlar idare mahkemelerine gönderilmeyecek ama
bu tasarıda ise siz, denetçilere devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme
hakkı vermişsiniz. Şimdi mahkemelere gönderilmeyen böylesine belgeler,
mahkemelerin incelemesine açık bırakılmayan belgeler denetçiler tarafından
irdelenebiliyorsa bu çelişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda paralel
bir düzenleme yapılması gerekmiyor mu ya da mahkemelere de gönderilmesinin
yolunu açmak asıl gerekmiyor mu? Çünkü biz mutlaka devlet sırrı değerlendirme
kurulu tarafından verilen kararların yargı tarafından denetlenmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Saygıdeğer Başkan.
Saygıdeğer Bakan, şimdi tabii doğal
olarak herhâlde kırpacağınız bu adliyeler arasında Iğdır’ın da ilçeleri var
diye düşünüyorum çünkü birçok şeyi kırptınız, bir onlar kalmıştı, onu da
herhâlde kırpmaya hazırlanıyorsunuz.
İkincisi de: Anayasa Komisyonumuzun
Muhterem Başkanı bilgi verdi burada, değişik ülkelerdeki uygulamaları ve
isimleri aktardı. Rusya’yla ilgili -daha önce Komisyonda da ifade etmiştim-
verdiği bilgilerin doğruluğundan emin midir? Anayasa Komisyonu Başkanının
Meclisi yanlış bilgilendirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkanım.
Başbakanın örtülü ödenekten yapılan
harcamaları kamu denetçisi tarafından kontrol edilebilecek mi?
Soru iki: Türkiye Büyük Millet Meclisi
dün saat üçte açıldı, sabah dörde kadar çalışmalar devam etti. Bugün ikide
açıldı, kaça kadar devam edeceği belli değil. Peki, bu çalışma düzenini de kamu
denetçisi kontrol edebilecek mi?
Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Bu soru benim için de önemli.
Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana bir sorum var: “Devlet
güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel yetkili mahkemelere Türkiye’de ihtiyaç
bittiğinde belki kaldırılması düşünülebilir.” dendi. Bu özel yetkili
mahkemelere ihtiyacın olup olmadığının kriterleri nelerdir? Ne zaman bu
ihtiyaçlar bitecektir? Mahkeme ne zaman kaldırılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir yandan idari yargının
denetlemesini ortadan kaldıracak kanunlar kabul ediyorsunuz ve kesinleşmiş
idari yargı kararının Bakanlar Kurulu kararıyla tam tersine işlemleri yapma
yetkisini alıyorsunuz, bir yandan da bu kamu denetçiliğini getirerek idareyi
denetleyecek yeni bir organ ihdas ediyorsunuz. Bu ikisi birbiriyle çelişmiyor
mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çınar…
EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımdan ben de öğrenmek istiyorum:
Kastamonu ili, Türkiye’nin en fazla ilçesine sahip 2’nci il. En son aldığımız
haberlere göre de 5 tane ilçemizde aynı şekilde adli hizmetlerin kapatıldığı
ifade edilmekte. Şimdi, gerekçe olarak da dosya sayısıyla alakalı konu gündeme
getirildi. Şimdi, bizim bölgemizdeki ilçelerimizin köylerimizle bağlantısı çok
ciddi manada –ulaşımı- zor. Bu insanlar en ufak bir adli hizmeti alabilmek için
100 kilometrelik bir yolu gitmek mecburiyetinde. Siz bunları bu insanlara reva
görüyor musunuz? Bu ilçelerle alakalı, ileride dosya sayısı arttığı zaman,
tekrardan adli hizmetler devam ettirilecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Sorularımız aslında bitmeyecek bu konuyla ilgili.
Şimdi, Sayın Bakan, bu denetçilerin
tanık dinlemesi ve bilirkişi incelemesine başvurabilmesine ilişkin bir hüküm
var burada ama denetçilerin hukukçu olması dahi gerekmiyor, herhangi bir
yüksekokul mezunu, üniversite mezunu olanlar da denetçi olabiliyor.
Şimdi, tanık dinleme usullerini, nasıl
dinleneceğini bilmeyen, bu işin uzmanı olmayan insanların dinlediği tanıktan
herhangi bir hayır gelir mi? Bu tanıkların yönlendirilmesi ya da gerçek anlamda
ifadelerinin nasıl dinleneceği de belli değil. Taraflar hazır olacaklar mı, olmayacaklar
mı? Tanıklar baskı altında ifade verirlerse ya da yönlendirilirse bunlar nasıl
çözümlenecek? Bu şekilde, baştan savma bir şekilde hukukçu olmayan kişilere de
tanık dinleme yetkisinin verilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması
yetkisinin verilmesi doğru mudur sizce?
BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
Sayın Bozdağ bunları bilmez de… Burhan Bey… Anayasa Profesörü o ya!
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; pek çok soru soruldu, zaman
içerisinde cevap vermeye gayret edeceğim. Epey soru var. Tabii bunlardan en
yoğun soru adliyelerle alakalı. Kapatılması düşünülen adliyeler var mı?
Geçmişte de değişik zamanlarda adliyelerde kapatılma kararları alındığını
biliyoruz. Şu anda Adalet Bakanlığında bu yönde bir çalışma yapıldığı da doğru.
Sizin duyumlarınız muhtemeldir ki bu çalışmaya dayanıyor. Arkadaşlarımın
verdiği bilgiye göre bu çalışma şu esaslarda yapılıyor: Adliyelerin iş durumu,
ulaşım imkânları, coğrafi yapısı, nüfus durumu ve diğer başkaca kriterler var
burada ama ana şeyler, bunlar çerçevesinde bir değerlendirme yapılıyor.
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sayın Bakanım,
bugünkü kanunu kamu hizmetlerinden istifade eden vatandaşın sorunlarını azaltmak
için çıkarıyorsunuz. Şimdi sizin yaptığınız uygulamayla vatandaşların
sorunlarını artırıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Şu anda… Müsaade ederseniz cevabı vereyim, tatmin olmazsanız o sizin
bileceğiniz bir husus. Geçmişte de 148 tane, yanılmıyorsam, böyle bir
adliyelerle alakalı bir kapanma oldu…
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Yani kapanan
adliyenin vatandaşları hizmetten nasıl istifade edecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …ve başka hükûmetler zamanında da bu yönde kararlar alındı ve
kapanmalar oldu ve bu kapanma kararları da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından alınmaktadır.
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Vatandaşın
sorunları nasıl çözülecek Sayın Bakanım, işte kapatıyorsunuz kolay da?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Şimdi bu konuyla ilgili çalışma netleşmediği için, sonuçlar ortaya
çıkmadığı için hangi yerde hangi adliyeler kapanıyor buna dair benim elimde de
bir bilgi olmadığı için…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Bakan, ihbar ediyorum, arkadaşların elinde o liste var.
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sayın Bakanım,
vatandaş sorununu nasıl çözecek, nereye gidecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …değerli milletvekili arkadaşlarımızın “Bizim ilimizde hangi yer
kapatılıyor?” şeklinde bir sorusuna cevap verme imkânımız yok ama iş ortalaması
500’den az olan, en uygun adli teşkilata uzaklığı 15 kilometrenin altında olan
mahallenin, en uygun adli teşkilata uzaklığı 15 ilâ 40 kilometre arasında olan
ve iş ortalaması 1.200’ün altında olup merkez nüfusu 10 bini, toplam nüfusu 30
bini geçmeyen mahallenin yakın adli teşkilatlarla birleştirilmesine ilişkin bir
çalışma yapılıyor ama bunun kapsamına ilişkin benim detaylı bir bilgim yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Uzak mesafeler
var.
ENVER ERDEM (Elâzığ) – O mesafede
vatandaş kamu hizmetinden nasıl istifade edecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Onunla alakalı açıklama yapıldığı zaman hangi ilçeler kapsamda yer
alacak, onlar orada açıklığa kavuşmuş olacaktır. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Değerli muhteremler, siz kendi
aranızda konuşurken sorular gidiyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Sayın Alim Işık’ın, “Kamu denetçiliği uzman yardımcılığı için otuz
beş yaşla ilgili bir sınır var. Diğer memurluklar için bu da düşünülüyor mu?”
Zaten Hükûmetimiz pek çok alanda yaşı otuz beşe çekti. Bundan sonra da diğer
alanlarda da benzer yaklaşımı sürdürmeyi düşünüyoruz ve bu konuda yaşı
yükseltmeye adım attık, pek çok adım, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.
Tabii, idare mahkemelerindeki ortalama
dosya sayısı -idare ve vergi mahkemesi- 2011 rakamı: Ocak 2011’e devrolan
168.658; son bir yılda gelen 269.407; son bir yılda gelen bozma 16.597; toplam
454.662 dosya. Son bir yılda ise 309.921 dosyanın karara çıktığını görüyoruz.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – 2002’de nedir
Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Şu anda elimdeki rakamlar geçmiş bütün yılları kapsayan rakamlar
değil, 2011 yılına ilişkin rakamlar. Onu ifade etmek isterim.
Tabii, Seyfettin Yılmaz’ın özel yetkili
mahkemelerle ilgili sorusu… Birtakım açıklamalar arasında bir çelişki olup
olmadığını sordu. Açıklamalar arasında esasında bir çelişki yok. Sayın
Başbakanımızın, hatırlarsanız, tam tarihini bilemiyorum ama bundan bir on-on
beş gün önce İstanbul’da bu yönde bir çalışma yapıldığına dair bir açıklaması
oldu. Benim de bir televizyon kanalında özel yetkili ağır ceza mahkemelerine
ilişkin bir çalışma yürüdüğünü ve bu çalışmanın içerisinde kapsamın
daraltılması, usule ilişkin birtakım düzenlemelerin yapılması ve tamamen
kaldırılması hususu da dâhil olmak üzere bütün hususların değerlendirildiğini
ve bu konuda bir çalışma yürüdüğünü ifade ettik. Sayın Bülent Arınç da
pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada bu
konuda Bakanlar Kuruluna Adalet Bakanı tarafından sunulan dördüncü yargı paketi
içerisinde özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir düzenleme
bulunmadığını ifade etti. Bir gazetecinin sorusu üzerine de, “Böyle bir görüşme
oldu mu, böyle bir şey var mı?” diye sorulması üzerine de “Şu anda taslakta
böyle bir şey yok, böyle bir görüşmede olmadı.” dedi. Yani, bu özel yetkili
ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir görüşme Bakanlar Kurulunun son
toplantısında yapılmadı. Sayın Bakanın sunduğu taslak içerisinde de 250 ve
devamı maddelere ilişkin bir düzenleme yoktu. Sayın Arınç’ın açıklaması da bunu
ifade eden bir açıklamaydı ama herkes kendine göre -gazeteler- bunu biraz
yansıtınca yani çıkmasını, değişmesini istemeyenler başka türlü, başkaları
başka türlü yaptı ama bu konuda Sayın Başbakanımızın da açıklaması var,
hepimizin açıklaması var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır,
vatandaşın anlayacağı anlamda niye açıklama yapmıyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Bu konuda devam eden bir çalışma var. Bu çalışma bittikten sonra
bunun üzerinde bir müzakere yapılacak, bu müzakere sonucuna göre nasıl bir
düzenleme yapılacağına karar verilecek, ondan sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Şu anda kamuoyunda şöyle yapılacak, böyle yapılacak şeklindeki değerlendirmeler
bu çalışmayı yapanlardan alınan bilgilerden değil, büyük ölçüde tahminlere dayalı
birtakım değerlendirmelerden kaynaklanıyor, onu özellikle ifade etmek isterim.
Bir başka arkadaşımız sordu, özel
yetkili mahkemelerle ilgili… Gene konu aynı olduğu için… Sayın Fırat’ın
DGM’lerle ve ÖGM’lerle alakalı bir sorusu oldu. Biz özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinin Türkiye’de bir ihtiyaçtan doğduğunu söyledik. Doğrudur, bir
ihtiyaçtan doğdu bu mahkemeler. Daha önce devlet güvenlik mahkemeleri adıyla
kuruldu, ülkemizde faaliyette bulundu. Son yapılan düzenlemelerle devlet
güvenlik mahkemeleri kaldırıldı. Bu kaldırılırken de birtakım değerlendirmeler
yapıldı. Bu kalktı ama bunun gördüğü davalarla ilgili soruşturma ve
kovuşturmaların diğer mahkemeler tarafından yapılması hâlinde ortaya ne gibi
sorunlar çıkabilir, neler olabilir, buna dair değerlendirmeler yapıldıktan
sonra özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kurulması yönünde bir karar alındı
ve bir ihtiyaç olduğu değerlendirildi ve biz de her defasında özel yetkili ağır
ceza mahkemelerinin ihtiyaca müsteniden kurulmuş geçici bir mahkeme olduğunu ifade
ettik. Yani bu mahkemelerin hukuk devletinin…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Kimleri
susturuncaya kadar Sayın Bakan? Kimleri susturuncaya kadar geçici bir
mahkemeydi bu? Kimleri susturuncaya kadar geçiciydi? Kimleri zindanlara
atıncaya kadar geçerliydi? Geçerlilik ne demek? Nasıl hukukçusunuz siz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …olmazsa olmaz mahkemeleri olduğunu hiçbir zaman söylemedik ve bu
mahkemelerin ihtiyaç ortadan kalktığı zaman da kalkacağını ifade ettik ama biz
şunu da söyledik zaman zaman, onu da açıkça ifade ettik: Devam eden…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani AKP’nin
emrinde olmayan bir özel mahkemeler mi ihtiyaçtan doğdu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili kamuoyunda yapılan tartışmalar
sırasında kendi görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık. Bu, mahkemeleri övdüğümüz,
bu mahkemelerin hukuk devletinin gereği olduğunu ifade ettiğimiz anlamına
gelmez, onu açıkça ifade ediyoruz.
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Yani Türkiye
Cumhuriyeti hukuk devleti değil midir şu an?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Ve bu mahkemelerle ilgili değerlendirmeler, çalışmalar bittikten sonra
atılacak adıma ilişkin son karar verilecek ve kamuoyuyla da paylaşılacaktır. Şu
anda basında bu konuda yer alan haberlerin tamamı basının kendi
değerlendirmeleridir. Yoksa bu çalışmanın içinden elde edilmiş bilgiler
değildir. Doğru olan tek şey vardır…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, fiilî
durum var, fiilî durum, basının değerlendirmesi… Beş senedir içeride, iddianame
yok yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …o da bu konuda bir çalışmanın devam ettiğidir. Onun dışındaki
bilgiler tamamıyla…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen hâlâ nasıl
bunu söylüyorsun ya! Beş senedir içeride, adamın iddianamesi yok yahu! İnsanda
biraz ar olur, edep olur yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …gazetelerin haberiyle alakalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
tamamlayabilirsiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Hocam, tamam, siz benden
sataşmadan söz istediniz, onu vereceğim.
Sayın Bakan, çok hızlıca tamamlarsanız,
zamanınız doldu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, benim
soruma cevap verecekse tamamlasın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kalan sorulara yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam, yazılı olarak cevap
vereceksiniz.
Sayın Kuzu, buyurun.
Sayın Oğan’ın kendisine “Yanlış
bilgilendirdi.” demesi üzerine Hocaya söz veriyorum, o da doğru
bilgilendirecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
kendisinin yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine ilişkin açıklaması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bizim kamu denetçiliği dediğimiz kurumun adına
başka ülkelerde değişik isimler verildiğini söyledim, sosyalist ülkelerde de
bunun adına “prokuratura”, yani savcı anlamına gelen bir isim olarak bu ismin
verildiğini söyledim, Sayın Batum da bu ismi burada söyledi. Yani Sayın Oğan
iki tane anayasa profesörü böyle dediğine göre, herhâlde buna artık inanmak
lazım, öyle zannediyorum. Üç yüz yıldır bu kurum orada var, 97’de ismi değişti,
“İnsan Hakları Komiseri” dendi ama prokuratura hâlâ duruyor orada. O bakımdan,
İnternet’e girersen basit bilgiyi orada bulursun.
Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkanım,
söz isteyebilir miyim?
BAŞKAN – İsteyemezsiniz, sizin
şahsınıza yönelik ne hakaret ne taciz ne tahrik ne sataşma yok.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Düzeltme
yapacağım. “İki tane profesör eğer doğrusunu biliyorsa siz yanlışını
biliyorsunuz.” dedi…
BAŞKAN – Hayır, öyle demedi, yapmayın.
Peki, o zaman Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Müsaade ederseniz
doğrusunu söyleyeyim…
BAŞKAN – Olmaz, olmaz, sataşmadan söz
veremem, artık o işi sulandırmak hâline döner.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Profesör olmakla
doğrusu bilinmiyor efendim! Doğrusunu söyleyeyim…
BAŞKAN – Hayır, hayır, şimdi getirtirim
o zaman tutanakları bakarım, size bir sataşma var, hakaret var, taciz var,
tahrik var, tariz var, ha, ona göre veririm. Tamam mı?
Şimdi benim telaffuz edemediğim
“turatura” diye bir durumla ilgili olarak düzelttiler, tamam. Yani iş sulanırsa
kızarım ha!
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve
Anayasa Komisyonu Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN – Evet, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 23’üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Rıza Türmen.
Buyurun Sayın Türmen. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ombudsman kurumu yakında kurulmak
üzere. İlke olarak, bunu olumlu bir gelişme olarak görüyoruz fakat tasarı bu
hâliyle birçok problemi beraberinde getirmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
anlamıyoruz hatibi. Duymuyoruz efendim.
BAŞKAN – Vallahi, ben bu Meclisin
gardiyanı değilim, bir; jandarma onbaşısı veya paşası da değilim, iki.
Şimdi, arkadaşları uyarabilirim. Evet,
susun lütfen, gürültü yapmayın. Bu da tamam ama sandalye çevirdiler “Müdahale
et.” dinlemiyorlar “Müdahale et.” Onu da yapamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclisin ses
yansıması hatalı yani kürsüde konuşulanlar anlaşılmıyor. Bu Meclis nasıl bunu
yapıyor? (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri)
BAŞKAN – Ben onu bilemem.
Sayın Türmen, mikrofonunuzu açacağım,
özel olarak kapadım zamanınız gitmesin diye. Sizden özür dilerim.
Buyurun Sayın Türmen.
RIZA TÜRMEN (Devamla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ombudsman kurumunun kurulmasını biz
ilke olarak olumlu karşılıyoruz fakat tasarı bu hâliyle birçok yönden problem
yaratmaktadır. Bu problemlerin birincisi zamanlama yönündendir. Ortada bir
anayasa yapım süreci var. Bu anayasa yapım sürecinde her maddeyle ilgili
taraflar, dört siyasi parti kendi görüşlerini içeren tasarılar getirmekte, bu
tasarılar incelenmekte ve bu tasarılar arasında bir ortak zemin bulunmaya
çalışılmakta, bir uzlaşı bulunmaya çalışılmaktadır, çalışmalar bu şekilde
yürümektedir. Yakında ombudsmanla ilgili, kamu denetçiliğiyle ilgili madde de
gelecektir ve orada da dört siyasi parti kendi görüşlerini açıklayan tasarılar
getireceklerdir. Şimdi, değerli milletvekilleri, bu süreç devam ederken
iktidarın tutup da ombudsmanla ilgili bir kanun getirmesini, bunu Meclise
sunmasını anlamak mümkün değildir. Bu nasıl açıklanacak? Yani, bu sürece
itimadı yok iktidarın, o nedenle, ayrı bir kanun mu çıkarıyor? Bu mudur
açıklaması? Peki, bu kanun geçtikten sonra, ombudsman kanunlaştıktan sonra,
bunun bu süreç üzerindeki, anayasa yapım süreci üzerindeki etkileri hiç mi
hesaplanmıyor? Yani, bu sürece karşı olan güveni sarsan bir gelişme olduğunu
iktidar görmüyor mu? Tabii ki, bu süreç devam ederken böyle bir kanun tasarısı
getirilmesi bu süreç bakımından olumsuz etkiler doğurmuştur, doğuracaktır da.
Elbette ki ön yargılara yol açacaktır tarafların getirecekleri tasarılar,
teklifler bakımından. Bir kere bu, zaman bakımından, bu nedenle problemli.
Tasarının kendisine baktığımız zaman
başka problemler taşıyor. Ombudsmanın etkili olabilmesi için bağımsız olması
lazım ve çok saygıdeğer, toplumun bütün kesimleri tarafından kabul edilen,
sayılan, sevilen birisi olması lazım; bu iki unsurun kendisinde bulunması
lazım. Oysa bugünkü getirilen tasarıyla bu unsurlar eksik kalacaktır. Neden
eksik kalacaktır? Bir kere, seçim yöntemi yüzünden yani iktidar partisi kendi
çoğunluğuyla kendi istediği kamu denetçisini göreve getirecektir. Aynı şekilde,
komisyonlardaki çoğunluğuyla da geri kalan denetçileri göreve getirecektir.
Peki, o zaman, göreve bu şekilde gelen, iktidar partisinin oylarıyla gelen
ombudsman gene aynı iktidar tarafından kurulan hükûmetin, idarenin
tasarruflarını nasıl denetleyecektir? Bunun cevabı yoktur ortada.
Bu aynı zamanda Paris İlkeleri’ne
aykırıdır. Paris İlkeleri şudur: “Devletler, ulusal insan hakları
mekanizmalarını kurarken bu ulusal insan hakları mekanizmalarının bağımsız
olmalarına ve çoğulculuk ilkesine uygun olmalarına riayet etmekle, buna uymakla
yükümlüdürler.” Bu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında da kabul edilmiş
olan, benimsenmiş olan ilkedir. Bu bağımsızlık ve çoğulculuk nasıl garanti
edilecektir? İşte bu İnsan Hakları Kurumunun üyelerinin seçimleri bakımından,
süreleri bakımından, görevden alınmaları bakımından bağımsız olmalarına dikkat
edilecektir. Oysa bu tasarıda gerek seçim bakımından gerek görevden alınmaları
bakımından gerek görev süreleri bakımından -çünkü ombudsmanın süresi de dört
yıldır- bağımsızlık ilkelerine riayet edilmemiştir, bağımsız olarak görev
görmeleri imkânı yoktur. Tabii, insan hakları bakımından bağımsızlık büsbütün
bir önem taşımaktadır, devletten, idareden, yürütmeden bağımsızlık, çünkü insan
hakları devlete karşı ileri sürülen haklardır, ancak devlete karşı yapılan
şikâyetlerdir. Burada ombudsmanın yetkileri sayılırken “Kuruma gelen
şikayetleri incelenecektir.” diyor. Bu şikâyetler kime karşı, kimden
şikâyetlerdir bunlar? Bu şikâyetler yürütmeden şikâyetlerdir elbette. Ombudsman
yürütmeye karşı ileri sürülen şikâyetleri inceleyecektir ama o ombudsman aynı
zamanda aynı yürütmeyi çıkaran iktidar partisinin çoğunluğuyla göreve
getirilmiş bir ombudsmandır. Bunu, bırakın ombudsmanın nasıl davranacağını, ne
kadar tarafsız, bağımsız davranabileceğini, tamamen tarafsız, tamamen bağımsız
davransa bile bu konuda, ombudsman hakkında bağımsızlığı, tarafsızlığı
konusunda şüpheler olacaktır, tabii, ister istemez seçim dolayısıyla şüpheler
doğacaktır. Bu şüpheleri ortadan kaldırmak… Yani objektif olarak bu ombudsmanın
bağımsızlığı, tarafsızlığı kuşkulu olacaktır her zaman. Bu kadar kuşkulu olan
bir kişinin bu görevi layıkıyla yerine getirmesi beklenemez. Peki, bunun çaresi
var mıdır? Vardır elbette. Bunu birkaç tane yoldan düzeltmek mümkündür. Tabii,
bu kanun tasarısında değişiklik yapılabilir. Seçim yöntemi değiştirilebilir,
komisyonlardaki seçim yöntemi değiştirilebilir ya da şöyle de yapılabilir
elbette: Hiçbir şeye dokunmadan idare, iktidar partisi, iktidar çoğunluğu
danışarak, bir mutabakat sağlayarak kamu denetçisinin seçimini sağlayabilir. Bu
mutabakatı komisyon düzeyinde yani üç aday gösterilecek olan komisyon düzeyinde
yapabilir. Yani komisyonun göstereceği üç aday, danışmalarla, bütün Meclisin,
Meclisteki bütün siyasi partilerin kabul edebileceği adaylar olabilir. Bunun için
buradaki tasarıyı değiştirmek de gerekmez. Bu bir siyasi irade, bir siyasi
niyet sorunudur. Eğer, siyasi iktidarın böyle bir uzlaşıyla bir ombudsmanı
göreve getirmek gibi bir niyeti varsa, bu ombudsmanın etkili olarak
çalışabilmesine imkân vermek gibi bir niyeti varsa o zaman pekâlâ bir danışman
süreci başlatır. Siyasi partiler, dört siyasi parti kimler üzerinde, acaba
hangi üç aday üzerinde anlaşabiliyor, bu uzlaşıyı sağlar ve ondan sonra
bunların arasından seçim yapılır.
Ama yapmayacaktır siyasi iktidar bunu.
Niye yapmayacaktır? Çünkü bu, siyasi iktidarın yönetim felsefesine aykırıdır.
Siyasi iktidarın yönetim felsefesi, yönetim anlayışı gücün yoğunlaşmasına,
gücün tek elde toplanmasına dayanmaktadır. Oysa, demokrasi gücün tek elde
yoğunlaşmasına değil, gücün paylaşılmasına dayanır. Gücün paylaşılmasına
dayandığı içindir ki kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Gücün paylaşılması
demokrasiye sıkı sıkıya bağlı olduğu içindir ki kurumsal çoğulculuk çok
önemlidir. Ancak kurumsal çoğulculuk sağlanırsa demokrasi olabilir. Yani
iktidardan bağımsız kurumların olması gereklidir. Oysa bugün baktığınız zaman,
Türkiye’de ne kadar kurum varsa, bilimsel kurumlardan tutun, bilim
kurullarından tutun siyasi kurumlara kadar, ekonomik kurumlara kadar, teknik
kurumlara kadar her türlü kurum siyasi iktidara bağlanmıştır. Böyle bir yönetim
zihniyetine sahip olan siyasi iktidar ombudsmanı kendine bağlamayıp da ne
yapacaktır? Tabii ki kendine bağlayacaktır. Bu kanun tasarısı bu yönetim
zihniyetinin bir yansımasıdır, onun için siyasi iktidardan bekleyemeyiz. Böyle
uzlaşıyla, dört parti arasında bir uzlaşı sağlayarak bir ombudsmanın seçilmesi
ve bu ombudsmanın o zaman etkili bir rol oynayabilmesi mümkün olmayacaktır.
Ancak bir zihniyet değişikliği gerekir ki, daha demokratik bir kültür gerekir
ki, siyasi iktidar bu zihniyete sahip olmadığını birçok vesileyle ortaya
koymuştur. Tabii, eğer ombudsman bu şekilde seçilmiş olsaydı, yani bağımsız,
etkili, saygıdeğer bir ombudsman olacak olsaydı o zaman gönül isterdi ki bu
ombudsman çok daha geniş yetkilere sahip olsun. Örneğin, İspanya’da sahip
olduğu gibi, Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı olsun yani gerek kanunları iptal
ettirmek bakımından gerek bireysel şikâyetler bakımından. Gönül isterdi ki,
efendim, idare mahkemesinde dava açma hakkına sahip olsun. Yani bağımsız,
tarafsız, etkili bir ombudsmanın yetkilerinin geniş olmasını tabii isterdik
fakat bağımsız ve etkili olmayacak bir ombudsmanın yetkileri bana sorarsınız ne
kadar dar olursa o kadar hayırlıdır. Bu ombudsman, aslında bu şekliyle bir
hükûmet komiserinden başka bir rol ifa edemeyecektir. Bunu da üzüntüyle
karşılıyoruz.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türmen.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu kürsüde çok defalar ifade
ettik; önemli olan kanun hazırlamak değil, bu kanunu hangi yaklaşımla, hangi
bakış açısıyla hazırladığınızdır. Doğal olarak, bu Mecliste hazırlanan bütün
kanunlar kadın-erkek eşitliği dikkate alınmadan, toplumsal cinsiyet eşitliği
dikkate alınmadan hazırlanan kanunlar oluyor. O açıdan, böylesi önem
atfettiğimiz, herkesin sabahtan beri konuştuğu ve “Bu kanunu önemsiyoruz ve
Türkiye’de kurulması gerekir.” dediği, sadece bugünün meselesi değil, 2004’te
gündeme gelmiş, 2006’da yasalaşmış, daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı tarafından
veto edilmiş ki veto edilmesinin nedeni de bu kanun tasarısının yeteri düzeyde
hazırlanmamış olmasıyla alakalı ve sivil toplum örgütlerinin, o dönem
hukukçuların itirazı nedeniyle geri dönmüş bir yasa tasarısı. Yıl 2012, biz
yine aynı konuyu gündeme alıyoruz “Dünyada bunun örnekleri var.” diyoruz, hatta
Osmanlıya atıfta bulunup “Aslında ilk biz uygulamışız.” diyoruz ama 21’inci
yüzyılda, hâlâ, bu kanun tasarısını hazırlarken, ciddi anlamda ne toplumsal cinsiyet
eşitliği ne hukuk açısından bu denetimi gerçekten etkin sağlayabilecek bir
yönetim anlayışıyla hazırlanmış bir kanun tasarısıyla karşı karşıya değiliz.
Her zaman olduğu gibi, iktidar “Ben yaptım, oldu:” deyip genel olarak bir şey
geliştiriyor. İktidarın şöyle bir özelliği var: Bu iyi şeyler açısından, hani
toplumda daha reklam yapmak “Biz yaptık bunları.” demek açısından yapıyor ama
içeriğe baktığımız zaman, çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Bu kanun tasarısı hazırlanırken temel
ilkelerden birisi yurttaşı devlet karşısında korumak, bu önemli bir konu, bizim
açımızdan önemli. Biz hep şunu söyledik: Devlet toplum üzerinde bir baskı ve
zor aracıdır. Devlet kurumunun mutlaka demokratikleşmesi yani topluma hizmet
eden bir kurum hâline getirilmesi gerekir. Devlet karşısında bireyi korumak,
bireyin hak ve özgürlüklerini korumak en temel insan haklarından birisidir.
Dolayısıyla bunu yapmak temel bir görevdir, bunu gerçekleştirelim ancak bunu
gerçekleştirirken nasıl bir yaklaşım içerisinde gerçekleştiriyoruz, önemli. Bu
konuda, mesela diyelim ki kamu denetçiliği meselesinde burada itiraz edilen
konulardan birisi bu kurumun bağımsız olmadığı. Bütün gruplar da ifade etti, bu
kurum nasıl oluşturulacak? İşte, iktidar kimdeyse, bugün AKP’dir, yarın yüzde
50 olacağınız nereden belli? Ama siz zannediyorsunuz ki “Biz yüzde 50 olacağız,
bunun üzerinden tekrar yapacağız.” ama iktidara yetki veren bir yaklaşımla
komisyon seçiliyor, iktidar kimse onun denetiminde. Bu kabul edilebilir bir
nokta değil. Yani bu kurumun bağımsız olması geleceği açısından da önemli,
denetim açısından da önemli.
Bizim açımızdan ikinci eleştiri konusu
ve temel eleştiri konusu, bu konuda kadın-erkek eşitliğine dair bir yaklaşımın
olmaması. Kadın örgütleri yıllardır bu konuda çalışıyor. Kadın meselesi
üzerinden… Özellikle devlet aygıtının kendisi zaten cinsiyetçiliği ören bir
noktada ve toplumsal cinsiyet eşitliğini ortadan kaldıran, iktidarı,
hiyerarşiyi, tahakkümü her gün her gün yeniden üreten bir konumda. Dolayısıyla,
bunun karşısında özellikle kadınların daha çok baskıya ve zora, ayrımcılığa
maruz kaldığı bir yerde kadınlar lehine bir düzenlemenin yapılmaması kabul
edilebilir değil.
Biraz önce Sayın Burhan Kuzu, Vekilimiz
Ayla Hanım’ı eleştirirken dedi ki: “Bu konuda çocuklar ve kadınlar üzerinden
bazı düzenlemeler yapılabilir.” Biz bunu en azından bir söz olarak ele
alıyoruz. Gerçi Sayın Bakan böyle bir şey ifade etmedi ama en azından bu
düzenlemeyi yapalım. Alanlara göre bir düzenleme gerçekleşirse buradan kısmen,
bu tamamen çözmüş olmayacak ama çocuklar ve kadınlar açısından belki bir alanı
çözmüş olacağız diye düşünüyorum. O açıdan, bizim değişiklik önergemiz var bu
konuda. Bu konudaki değişiklik önergemizi umarız dikkate alır Hükûmet çünkü
dikkate almadığında sadece muhalefet olarak önergemiz yeterli kalmıyor. Bunun
önemli olduğunu düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, kamu denetçiliği
yasasının gerekçesinde de belirtildiği üzere, kamunun her türlü işlemlerine
karşı kişi hakkını korumak için geliştirilmiş bir yargı öncesi mekanizma kurulmaya
çalışılıyor. Bu nedenle de ulusal insan hakları kurumları içerisinde yer alması
önemli. Bu kurumun oluşturulması o açıdan, uluslararası mekanizmalara göre de
dikkate almak durumunda kaldığımız bir şey. Kaldı ki zaten kanunun gerekçesi de
Avrupa Birliği uyum çerçevesinde ele alınmış durumda. Birleşmiş Milletler
tarafından 1992 yılında kabul edilen Paris Prensipleri’ne uygunluğu önemlidir.
Yani bu kanun teklifinin bir noktada Paris Prensipleri’ne uygun olması da
gerekmektedir. Paris Prensipleri, insan hakları alanında çıkarılan tüm
yasaların, oluşturulacak mekanizmaların mutlaka uyumlu hâle getirilmesi gereken
ilkeleri içermesini istemektedir. Bu yasa tasarısıyla oluşturulmaya çalışılan
insan haklarının geliştirilmesi ve korunması amacının sağlanması için Paris
Prensipleri’ne uygunluğunun mutlaka sorgulanması gerekiyor. Yasa tasarısının en
temelde eleştirilmesi gereken nokta, ilk maddede kurumun görevlerinin net bir
şekilde belirlenmemiş olmasıyla alakalı. Özellikle 5’inci madde, bu yasa
tasarısının 5’inci maddesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum
ve davranışlarını adalet anlayışı içinde insan haklarına saygı, hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde
bulunmak görevidir.” denilmektedir. İfadede “idarenin her türlü eylem ve
işlemleri ile tutum ve davranışları”yla neyin kastedildiği muğlaktır yani
burada aslında daha net bir ifade kullanmak gerekiyor çünkü bu kurum, sonuçta
yargı işlevini görmeyecek, sadece bir rapor hazırlayacak, rapor buradan gündeme
getirilecek ama bu kurumun hazırladığı rapor oldukça önemli. Bu noktalara
dikkat etmek gerekiyor.
Diğer bir konu, özellikle yine 5’inci
maddede yer alıyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin -burada da eleştiri konusu oldu-
bu kamu denetçiliği dışında tutulması. Biz yıllarca askerî vesayetten
bahsettik, özellikle AKP Hükûmeti, askerî vesayete karşı mücadele ettiğini,
bunu ortadan kaldırdığını, bunun demokrasinin genel bir yaklaşımı olduğunu hep
ifade etti ama uygulamalara baktığınızda, yine de bu alanı özerk olarak
korumakta, bu alana müdahaleye izin vermemektedir, bu alanda yaşanan sorunlara
dair herhangi bir yaptırımı olmamaktadır. Bu da bir eleştiri konusudur yani
şimdi böyle bir kurum kuracaksınız, bütün alanların denetlenmesini
isteyeceksiniz ama Türk Silahlı Kuvvetlerini bu kapsam dışında tutacaksınız.
Bu, kabul edilebilir bir yaklaşım değil.
Sayın milletvekilleri, bir kez daha
şunu ifade etmek istiyoruz: Yönetim bir sanattır. Yönetimin nasıl olduğunu
belirleyecek olan, onun temel ilkeleridir. Eğer siz demokratik bir yönetim
sağlayamazsanız, demokrasiyi işletemezseniz, orada kaos ve kargaşa olur.
Dolayısıyla, sadece yönetimi iktidar gücü olarak ele almak “Biz yaptık oldu,
yeterli sayımız var.” yaklaşımıyla geliştirilecek hiçbir şeyin topluma hiçbir
faydası yoktur, halklarımıza hiçbir faydası yoktur. Dünya bugün yönetimde
demokrasiyi tartışıyor. “Daha demokratik işleyiş nasıl olabilir?”, “İş yerleri
demokrasisi nasıl olabilir?” diyelim ki “Siyasette demokratik ilkeleri nasıl
geliştirebileceğiz?” yaklaşımını mutlaka güçlü bir şekilde ele almak gerekiyor.
O yüzden de bu yasa açısından da bu yön eksiktir, bir kez daha bunun altını
çizmek istiyoruz.
Yine, kadın meselesi açısından, mutlaka
bundan sonra çıkarılacak yasaların da kadın-erkek eşitliği meselesinde ele
alınması gerekiyor.
Biraz önce Sayın Milletvekilimiz Rıza
Türmen ifade etti aslında, anayasa yapım sürecinde de aslında alelacele, işte,
bu yasaları çıkarmayı biz de doğrusu çok anlamlı bulmuyoruz. Aslında bir
şekilde anlamlı buluyoruz, İktidarın yeni anayasa diye bir derdi olmadığı bir
kez daha açığa çıkıyor. Aslında bir şekilde orada bir komisyon çalışıyor, zaman
harcıyor, emek harcıyor ama burada başka bir şeyi yapıyor. Yani ikili bir hukuk
var; bir yandan Türkiye’ye umut veriliyor, “Yeni bir anayasa yapılacak,
demokrasimizi inşa ediyoruz.” diye ifade ediliyor, bir yandan da aslında burada
başka bir hukuk işletilmeye çalışılıyor. Bu bile aslında burada ne yapılmak
istendiğini çok net ifade ediyor.
Biz bir kez daha şunu ifade etmek
istiyoruz: AKP Hükûmeti çok net olarak şunu söylesin: Yeni bir anayasa yapmak
istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Yeni anayasa yapmak istiyorsak, o zaman, doğru
düzgün anayasamızı yapalım, yasaları ona göre yapalım. Şimdi, biz yasalar
yapacağız, anayasayı buna göre uyarlayacağız; bu kabul edilebilir bir yaklaşım
değil, bu ciddi bir sorun.
Diğer bir konu: Gerçekten, bizim
diyelim ki demokratik bir yönetimi sağlayabilmek için sorgulamamız gereken
birkaç şey var. Mutlaka cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik, bilimcilik
insanlığın başına bela olan şeylerdir. Dolayısıyla, gerçekten cinsiyetçi
olmayan, milliyetçi olmayan, diyelim ki dini siyasete alet etmeyen, bilimi
tekelleştirmeyen bir yaklaşımla kanunlarımızı, yasalarımızı hazırlarsak ancak
gerçekten Türkiye halklarına bir hizmet etmiş oluruz, aksi takdirde, kendi
iktidarımızı güçlendirecek yeni mekanizmalar yaratmış oluruz. Yani devleti
denetlemek açısından da başka bir mekanizma ya da kamu kurumlarını denetlemek
için başka bir mekanizma kurduk. Burada yeni istihdam alanları yaratmanın
ötesinde bir şeye gitmeyecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
İdare ve insan ilişkileri insan odaklı
birçok yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Doğal olarak bu süreç de yeni
kurum ve kuralların oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. İdarenin iş ve işlemleri
ile tutum ve davranışlarının hakkaniyet, adalet ve insan hakları çerçevesinde
yargı dışında bazı mekanizmalarla denetlenmesi fikri birçok ülkede kabul görmüş
ve uygulamaya geçirilmiştir. Ülkemizde de 97’de başlatılan çalışmalar, 2006
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yasa çıkarılması ile
sonuçlandırılmış, ancak yasanın Anayasa Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına
karar verilmesi, 2008’de de tümünün iptaliyle akim kalmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kamu
denetçiliği kurumu oluşturulmasının getireceği faydaları daha önceden beyan
etmiştir. Ancak, komisyonlarda da ifade ettiğimiz gibi, bugünkü tasarıda ciddi
noksanlıklar vardır ve bu mahzurlar giderilmeden çıkarılacak kanun hiçbir derde
deva olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, ara buluculuk,
kamu denetçiliği gibi arayışlar aslında bir gerçeği ortaya çıkarıyor, görmemek
için kör olmak lazım; yargı tıkanmıştır. “Yargıda reform yapıyoruz” diye ortaya
çıkan AKP, getirdiği değişikliklerle, bırakın hızlı, etkin ve adil bir yargı
oluşturmayı, mevcudu da felç ederek insanlarımızın adaleti mumla aradığı bir
noktaya gelmesine sebep olmuştur. Mahkeme kapılarında insanlar yine yığılmakta,
yıllarca süren davalarda adalete erişememektedir.
Bildiğiniz üzere, özel yetkili
mahkemeler tartışmasına, konu kendisine kadar gelip dayandığı için Başbakan da
katılmıştır, kaldırılması ya da revize edilmesini söylemektedir. Bugüne kadar
bu çarklar altında kimler ezilmiş, kimlerin özgürlükleri ve hakkı, hukuku
ayaklar altına alınmıştır. Sayın Başbakan, hiçbir şey olmamış gibi kolay konuşmaktadır.
Bu vebal AKP’nin omuzlarındadır, bundan kurtuluş yoktur. Bu insanlarla nasıl
helalleşecek merak ediyorum. Bugün maalesef hâkim ve savcılar dahi
siyasallaştırılan, kuşatılan yargıdan şikâyet etmektedirler. Adalete giden
yolda hemen hemen hiçbir sorun çözülmemiş “yargı reformu” sloganları ile de
yargının ele geçirilmesinin murat edildiği anlaşılmıştır. Bugün maalesef
yargısal kurullarda “adrese teslim işler” yapıldığı, hukuk ve vicdani
kanaatlerin bir tarafa bırakılarak, talimatlarla blok oylar kullanıldığı
konuşulmaktadır.
AKP’nin ihtirasları neticesinde yargı
çökmüştür. İnsanları artık canından bezdiren haksız uygulamalar ve gecikmeler
için biraz da son moda ve fantezi çözümler aranmaktadır. Ancak vazgeçilmez
altyapı olarak gördüğümüz yargı, siyasetin emrinde olduğu müddetçe ve bir çözüm
üretilmediği sürece üstyapı olarak niteleyebileceğimiz kamu denetçiliği gibi
çözümler asla derde derman olmayacaktır. Faydası olmaz mı? Elbette olabilir.
Ancak bu, apandisiti patlamak üzere olan hastaya pansuman tedavisi önermekten
farklı değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak komisyonlardaki müspet
önerilerimiz dikkate alınmamıştır. Daha yasa çıkarken ölü doğmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kamu
denetçiliği, tarihimizde de “Aksakallılık” şeklinde yer almış, toplumda epey
bir çatışma ve gerginlik de böylece önlenmiştir. Bu görevi üstlenen kişiler,
doğruluktan, adaletten şaşmamışlar, zorbalık karşısında Yaradan’a duyduğu
sorumluluk ile hareket ettiği için önemli bir saygınlık ve itibar
kazanmışlardır. Zaman zaman en üst otoriteye dahi “Mağrurlanma padişahım,
senden de büyük Allah var.” diyerek bağımsızlıklarını muhafaza etmişlerdir.
Aynı ilke bugün de geçerli. Bu tür organlar, güce ve siyasi otoriteye karşı
bağımsız durabildiği ölçüde başarılı olabilirler. Bugün görüştüğümüz tasarıda
kurgulanan kamu denetçiliği bu açıdan büyük eksiklikler içermektedir. Kamu
denetçiliğine verilen tüm görev ve yetkiler 1 başdenetçi ve 5 denetçinin
şahsına tevdi edilmektedir. İstişare ve ortak akıl ihmal ve inkâr edilmektedir.
Elbette dünyada bireysel ombudsmanlığın örnekleri yok değil ancak bu tür
ombudsmanlığın yürürlükte olduğu yerlerdeki sosyal dokuyu anlamak, toplumun
siyaset kurumuna ve aşırı politizasyon tehlikesine nasıl yaklaştığına iyi
bakmak lazım.
AKP İktidarının her kuruma sahip olmak
ve her alanı baskı altında tutmak gibi bir düşünceyle yönettiği ülkemizde,
aşırı politizasyon ve partizanlığın bizzat AKP Hükûmetiyle yapıldığı bir
toplumda her hâlde kişilerin bağımsız, bağlantısız ombudsman olarak görev
yapabilmesi son derece zor olsa gerektir. Kurul olarak daha güçlü, daha enerjik
bir ombudsmanlığı da AKP tercih etmemiştir.
Bu oluşumdan sonra yeni hak ihlalleri
yaşanacak, çelişkili ve adaletsiz kararlar ortaya çıkacaktır. Denetçilerin
seçimi tamamen Meclis çoğunluğunun takdirine ve hâkimiyetine bırakılmıştır.
Biliyorsunuz iktidar, Meclis çoğunluğunun içerisinden çıkar yani devleti
yönetecek siyasal çoğunluk, devletin iş ve işlemlerinin denetimini de yine
kendisi yapacaktır. “Kendisi çalıp, kendisi oynamak.” denmez de ne denir buna?
Vatandaş kimi kime şikâyet edecektir? Devleti yönetenlerde aynı zihniyet,
denetleyecek olanda aynı zihniyet. Bu, hiçbir demokratik ülkede kabul edilir
bir şey değildir.
Denetim, özünde eleştirisel bir bakış
açısını gerektirir. Sadece yapılanları değil, yapılmayanları, ihmal edilenleri
de sorgulamayı gerektirir. Muhalefetsiz bir denetim anlayışı, oh ne âlâ! Sakın
bunu başka ülkelerde falan anlatmayın. Kurduğunuz kurum, denetçilik falan
değil, hûkümet noterliğidir.
Tüm bu kabuller, bu kurumun muhalefet tarafından
oluşturulması gerçeğini ortaya çıkarıyor. Hiç olmazsa Mecliste ortaya çıkan
millî irade ve oy dağılımı dikkate alınarak belki RTÜK gibi oluşturulması
gerekiyor ve mutlaka bağımsızlığını temin etmek üzere nitelikli çoğunlukla
seçilmesi icap ediyor. Kurumun tespit ettiği noksanlıkları da objektif bir
biçimde düzenli olarak kamuoyuyla paylaşması zarureti vardır.
Değerli milletvekilleri, kurumun
sorumluluk ve yetki sahası iyi tespit edilmelidir. Yeni bir iş yaparken mevcudu
karmaşaya ve kargaşaya itmek gibi bir tehlike mevcuttur. Bu bakımdan, görevleri
ve yetkileri sağlam tanımlamalara dayanmalıdır. Sırf askerî nitelikteki
faaliyetler yahut yargı yetkisinin ve yasama yetkisinin kullanılmasına ilişkin
kararlar gibi yuvarlak tanımlamalar, belki ombudsmanın harekete geçmesi için
bir kolaylık olarak düşünülebilir ama bu muğlaklığın kurumlar arasında yeni bir
çatışma ve kaos ortaya çıkarabileceğini de unutmamalıyız. Artık Anayasa
değişikliği ile “Cumhurbaşkanını halk seçsin” dedik. Halk seçtikten sonra
cumhurbaşkanlığı 1982 Anayasası’ndaki cumhurbaşkanlığı gibi olmayacak halk da
bir başka gözle değerlendirecek Çankaya’yı. Diyecek ki: “O bana söz verdi,
taahhüt etti, ben de ona göre ona oy verdim, o hâlde hesap versin.” Siyaseten
sorumlu hâle gelecek.
Peki, siyasal açıdan sorumlu olan makam
neden kamu adına denetlenmesin? O hâlde cumhurbaşkanının tek başına yapacağı
işler de ombudsman tarafından denetlenebilmelidir. Yabancıların ombudsmana
başvurularında mütekabiliyet esası dikkate alınmalıdır. Biz bunu dedikçe
“Efendim bizim düzenlememiz daha çağdaş” deyip hamasi cevaplar veriliyor.
Değerli Milletvekilleri, uluslararası
ilişkilerde hamaset olmaz. Bu tür rezervler, sizin diğer ülkelerdeki
vatandaşlarınızın hukukunun korunması ve kollanması açısından da önemlidir.
Zamanı gelince kullanmak üzere bir taraflarda muhafaza etmekte bu tür yetkileri
fayda vardır. Öte taraftan bu yaptığınız devletin savunma reflekslerinden
birini ortadan kaldırmaktır çünkü hiç kimse sizin menfaatlerinizi sizden daha
fazla düşünmez. Şayet bu düzenleme bu şuurdan yoksun bir şekilde hazırlanmış
ise vahimdir. Bilerek hazırlanmış ise de en hafif tabirle devlet bilmezlik ve
cehalettir.
Kamu denetçisinin kendisinden beklenen
işlevini yerine getirebilmesinin yolu sistemde etkin olabilmesi ve kamuoyunca
etkili algılanabilmesinden geçer. Yaptıklarının ciddiye alınmadığı ve
sıradanlaştığı ombudsman bir müddet sonra itibarını da, etkinliğini de
kaybedecektir. Bundan dolayı hazırladığı raporların komisyonca herhangi bir
sansüre uğramadan doğrudan Genel Kurula havale edilmesi ve bir ay içinde de
Genel Kurulda görüşülmesi lazımdır.
Sayıştayın aylarca, yıllarca AKP
İktidarının hukuksuzluk ve yolsuzluklarını afişe eden raporlarının nasıl
Mecliste bekletildiğini unutmuş değiliz. Asırlık Sayıştayı nasıl
sıradanlaştırdığınızı biliyoruz. Bu düzenlemenizin iyi niyetli olabilmesi için
lütfen uyarılarımıza dikkat buyurun.Aksi takdirde bu düzenlemeyle
hukuksuzluktan başı dönmüş ve öfkelenmiş milletin gazını almak ve AKP
İktidarına giderayak zaman kazandırmak gibi düşüncelerle hareket ettiğiniz
aleniyet kazanacaktır.
Değişiklik önerilerimizi sunacağız.
İnşallah bu önerileri kabul eder, en işlevsel, hakikaten bir kamu denetçiliğini
birlikte yaparız diyor, yüce meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Şahıslar adına ilk söz, Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anayasal bir kurum getiriyoruz. Bu anayasal kurumun amacı, yargı faaliyetleri
dışında vatandaşın kamu gücünü kullanan kişilere karşı tarafsız, hiçbir etki
altında kalmayan, vicdanı, ruhu, bedeni, siyasi etki dışında kalan, gerçekten
sağlıklı bir adalet duygusunun oluşması için vatandaşın kaybolan haklarının iadesi
konusunda vatandaşa hizmet etmeyi ön plana çıkaran bir sistemi getiriyoruz.
Biraz önce burada konuşan Değerli Grup
Sözümüz Sayın Rıza Bey dedi ki: “Ya, bir anayasa yapıyoruz. Bu anayasayı
yaparken şimdi, eğer, hakikaten siz bir anayasanın yaptığı komisyona itibar
ediyorsanız, bırakın da yani çok acelesi de yok bu işin. Dolayısıyla yeni bir
ombudsman yani kamu başdenetçisi veya denetçisini getirmeyelim, bu anayasada bu
kurala bağlansın.” Bana göre çok yerinde bir şey.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bu kamu
denetçiliği meselesi burada tarif edilmiş. Yani getirilen kanun da çok
taraflarıyla eksik. Mesela, diyor ki: “İdarenin eylem ve işlemlerini hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek.” Hukuk nedir? Hakkaniyete uygunluk
ne demek? Hakkaniyete uygunluğun tarifini nereden buluyorsunuz? Kim tayin
edecek? Ayrıca bu kamu başdenetçisi ve denetçileri, yani bizim Meclisin seçtiği
başdenetçi ve denetçi, yani geniş olarak Cumhurbaşkanı yoluyla seçilmesi ve
onun yanında da Sayıştay üyelerinin seçilmesiyle ilgili bir konu.
Şimdi, Cumhurbaşkanı, şu meşhur 367
konusunu şimdi burada Burhan Bey falan zaman zaman bunları çıkardılar, bunların
bir amacı var arkadaşlar. Bakın, Cumhurbaşkanı devletin başıdır, devlet
organlarının ahenkli çalışması için, birbirleriyle uyum içinde çalışması için
çok yüce bir makamdır. Bu makama seçilen insanlara herkes tarafından itibar
edilmesi lazım, herkes tarafından saygı duyulması lazım, dolayısıyla bu
nitelikteki bir insanın seçilebilmesi için bütün partilerin, en azından
Parlamentoda temsil edilen bütün partilerin, yani dörtte 3’ünün -bu kişi
hakikaten bu nitelikte bir kişidir- bunun seçimine katkıda bulunması lazım. Bu
kamu denetçisi de öyle, yani burada buna verdiğiniz görevin gereği olarak bunun
da niteliği bu. Onun için anayasa koyucuları, anayasayı koyan kişiler diyor ki
biz buraya seçerken bunları: “Çok büyük bir uzlaşma sağlayan bir kişinin bu
makama getirilmesi lazım.” Eğer bu makama aday olan kişi hakikaten çok büyük
bir uzlaşma sağlayacak nitelik ve kişilikte değilse, yani dörtte 3’ü nispetinde
bunun seçimine Türkiye Büyük Millet Meclisi katılmıyorsa, o zaman o seçim
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminden düşer.
Burhan Bey, Anayasa’nın felsefesini,
ilkesini bilen insanların bunu iyi kavraması lazım. Sayın Bekir Bozdağ, senin
de bunları iyi anlaman lazım. Ama, hukuk felsefesini, anayasa felsefesini,
hukukun genel ilkelerini tamamıyla kavramamış insanların bu güzellikleri
sezmesi ve uygulaması mümkün değil. Onun için 367 meselesi ve Anayasa
Mahkemesinin verdiği kararın özelliği bu. Bu kamu denetçiliğinde de böyle bir
ilke alıyor, yani diyor ki, ben öyle bir adam seçeceğim ki tarafsız, bütün
vatandaşlara karşı aynı gözle bakan, siyasi iktidarın emrinde olmayan, siyasi
iktidardan vatandaşlara gelen tecavüzleri tarafsız bir gözle, tarafsız bir
vicdanla savunan, ona karşı direnen bir kişiyi kamu denetçisi getireceğiz.
Burada da dörtte 3 ilk şeyinde alıyor. Aslında burada da bunu şey etmek lazım.
İlk seçimde dörtte 3 olarak bir Meclis bu kamu denetçiliği seçimine
katılmamışsa bence onun, o seçimin artık Türkiye Büyük Millet Meclisinde
düşmesi lazım, yeni bir tane denetçi getirmesi lazım. Daha bunlar uzun
tartışılması gereken şeyler.
Değerli arkadaşlar, bence yani çok
zamanımız da kısalıyor. Burada bence bu işi şu anda bırakmak lazım, yeni bir
anayasaya hazırlanırken bunu hazırlayan, anayasayı hazırlayan arkadaşlara
bırakıp… Kamu denetçiliği zaten seçilecekse kimi seçeceğiz? AKP’nin paralelinde
bir kişi seçeceğiz, Tayyip Bey’in emrinde bir kişi seçeceğiz. Bu kamu, böyle,
Tayyip Bey’in emrinde zaten bütün kurumlar, mahkemesi de orada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – …Parlamentosu da
orada. Gelin, böyle bir şeye de gerek yok. Parlamentoyu fuzuli işlerle meşgul
ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Şahısları adına Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Muhterem
Başkan, değerli milletvekilleri; bu beş dakika içerisinde anlatacaklarımı
anlatamayacağım için sadece yarın ikinci beş dakikayı da kullanmak üzere ikiye
böldüm.
Her şeyden önce şunu ifade edeyim: Daha
henüz giriş bölümünde Osmanlı Devleti’nde idari yargı sisteminin olmamasından
başlayayım. Burhan Bey anayasa hukukçusu olduğu için aslında bunu dinlemesini
istirham ediyorum. Burhan Bey, Burhan Bey, biraz dinlemenizi istirham ediyorum.
“İdari yargı sisteminin Osmanlıda
olmaması” diye başlanmış, öyle bir yani yanlış bir düşünceyle başlamaz.
Osmanlılarda idari yargı sistemi var, kadıaskerlik var. İkincisi halkın idareye
yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât… Bu da yanlış, Kadiul-kudât
Osmanlılarda yok, Abbasilerde var, Osmanlılarda Kadiul-kudât yerine
Kadıaskerlik var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlimden söz ettiniz. Osmanlılarda
Dîvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı
Mezâlim yerine Osmanlılarda Dîvân-ı Hümâyûn vardır. Dolayısıyla, öncelikle
tabirler ve terimler üzerinde doğru bir karar veremediğiniz için kanunun da
yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü -yarın anlatacağım- Osmanlılarda
ombudsmanlık yerine geçen merci, kurum, bir defa doğrudan Dîvân-ı Hümâyûna
bağlı mehayif müfettişleridir. Bunların kimlerden oluşacağını, nasıl görev
yaptığını, atamasının nasıl olduğunu, görevi hangi şartlarda yerine getirdiğini
yarın anlatmayı düşünüyorum ama şurasını söyleyeyim: Bakın, bir defa biz
tutuyoruz, başka ülkelerden birtakım kurumları tekrar almaya kalkışıyoruz ama
burada da ifade edilmiş, Osmanlı Devleti’nde buna benzer kurumlar var diye.
Evet, Osmanlılarda gerçekten dünyanın
en iyi kurumları vardır. Şöyle ki, Osmanlılarda yabancıların da yaptıkları bir
istatistik vardır. İmparatorluklarda “altın oran” denilen bir oran vardır. Bu
“altın oran” denilen oran, adaletten sosyal meselelere kadar her konuda, yani
bir devletin işlev olarak üstlendiği her konuda sıfırdan 100’e kadar çizilen
çizgidir ve burada, o çizgiye en yakın yönetimi hangi devlet sergilemiştir,
bununla ilgili bir çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmada, Roma Devleti dâhil, altın
oranı yakalayan en önemli devlet, tek devlet Osmanlı Devletidir ve dolayısıyla,
Osmanlı Devleti’ndeki bu sistemlerin ne olduğunu bilmeden, rastgele
ombudsmanlık vesaire adı altında kurumları almaya kalkışıyoruz.
Şunu özellikle belirteyim: Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğüm sırasında Osmanlı arşivinde araştırma yapan bütün
yabancı bilim adamlarının hangi konularda araştırma yaptıklarını yıllara tabi
olarak tespit ettim. Bu tespit içerisinde en fazla Osmanlı Devleti’nde, 1991
yılı itibarıyla, 21 ile 91 arasında en fazla araştırma yapan Amerika Birleşik
Devletleri olmuş. 683 kişi gelmiş ve bu 683 kişi Osmanlı Devleti’nin idari yapısını
araştırmış ve benim bu konuda bir kitabım var, “Osmanlı Devlet Teşkilatı ve
Sosyal Yapı” diye.
Şimdi, böylesine önemli bir devlet, siz
mahallî idarelerle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz, altı yüz yirmi dört seneden
faydalanmıyorsunuz ama Amerika Birleşik Devletleri faydalanıyor. Hukuk
sistemiyle ilgili siz faydalanmıyorsunuz, geliyor yabancılar faydalanıyor çünkü
Osmanlı Devleti’nde mahkemelerde “şuhudül hal” adı altında mahkemeyi izleyen
bir şahitler grubu var ama bu, bugün Türkiye’de yok.
Nitekim, bu türden araştırmalar son
derece önemli. Mesela, oluşturduğunuz kamu denetçiliğindeki başkan ve üyelerin
ve uzmanların kimlerden oluşacağı… Osmanlı Devleti bununla ilgili bir yasa
çıkarmış ve bu yasa Teşrifat Kanunu adını taşıyor, hangi göreve kimlerin, hangi
görevlerden sonra gelebileceğini belirlemiş. Daha Türkiye, Osmanlı Devleti’nin
sistemine bile mümkün değil ulaşamamış.
Değerli arkadaşlar, şimdi “Osmanlı
Devleti’ni yüceltiyor.” diyeceksiniz belki bazılarınız ama samimi söylüyorum,
Osmanlı Devleti’nin sistemini siz modernize ederek günümüze uygulayın; ki,
Amerika uyguluyor bunu, az önce söyledim, yarın onun istatistiğini de getireyim
isterseniz size. Dolayısıyla, bunu uygulamadan bir yere varamazsınız.
Son olarak da şunu söyleyeyim: Demirbaş
Şarl, 1709 yılında Osmanlı Devleti’ne gelmiş, 1713’te gitmiş. Adamı göndermek
istemiş, gitmemiş, her türlü masrafı Osmanlı Devleti’ne, bunun için Osmanlı
Devleti ona “Demirbaş” ismini vermiş demirbaşa kaydettiği için.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.10
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 23.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 119’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun Tasarı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 14 Haziran 2012
Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. İyi geceler.