DÖNEM: 24 CİLT: 22 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
116’ncı Birleşim
6 Haziran 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Malatya’nın büyükşehir olmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın,
Boralan Sınır Kapısı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Ankara’nın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Artvin ilinde çıkarılması düşünülen madenle ilgili sorunların
devam ettiğine ve bu konuyla ilgili olarak yapılmak istenen ÇED toplantısına
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, hava yolu çalışanlarına getirilen grev yasağına direndikleri
için 305 kişinin işine son verildiğine ve halkın uçuş güvenliğinin tehlikeye
girdiğine ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağ’ın, Türkçe Olimpiyatları’na ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan’ın, MİT mensupları ve emeklileri hakkında soruşturma izni konusunda
Başbakanın açıklama yapması gerektiğine ve kuzey İstanbul’un imara açılmasına
ilişkin açıklaması
5.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in,
sağlık merkezine başvuran bir Kürt kadının Türkçe bilmediği ve Kürtçe konuştuğu
için muayenesinin reddedildiğine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, Türkiye'nin Dünya Çevre Endeksi’ndeki sıralamasına ve çevreyi korumak
için geri dönüşüm sisteminin uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın Malatya’nın büyükşehir olmasıyla
ilgili gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
8.- Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın,
Muğla’da muhalif belediyeler üzerinde baskı olduğuna ilişkin açıklaması
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
yapılan yönetmelik değişiklikleriyle yapı denetim şirketlerinin hakkıyla
denetim yapamaz hâle geldiklerine ilişkin açıklaması
10.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Adıyaman’ın Gerger ilçesi Gölyurt köyünde yaşanan içme suyu sorununa
ilişkin açıklaması
11.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın konuşmasına ilişkin açıklaması
12.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduklarına ve Hükûmetin çizdiği gibi
tozpembe bir tablonun olmadığına ilişkin açıklaması
13.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Eskişehir Mahmudiye’de bulunan TİGEM’den Sakarya Nehri’ne akıtılan
melas nedeniyle balık ölümleri meydana geldiğine ilişkin açıklaması
14.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmaz’ın, Gediz ve Dokuzsele çaylarının ıslah edilmesi gerektiğine ve 6 Mayıs
2012 tarihinde yapılan avukatlıktan hâkimliğe geçiş sınavıyla ilgili bazı
şaibeler olduğuna ilişkin açıklaması
15.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, Iğdır’ın Tuzluca ilçesinde uzun yıllardır beklenen Ünlendi
barajının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
16.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat ilinde yaşanan dolu felaketinden dolayı çiftçilerin zor
durumda olduğuna ve Hükûmetten destek beklediklerine ilişkin açıklaması
17.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcı’nın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan 21 öğrencinin
gözaltına alınmasına ilişkin açıklaması
18.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın, geçen yıl Aydın ilinin Söke ilçesinde yaşanan sel felaketi nedeniyle
borçları faizle ertelenmiş olan 500 çiftçinin prim ödemelerinde kesinti
yapılmasına ilişkin açıklaması
19.- Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin ifadelerine ilişkin
açıklaması
20.- Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları
potansiyelinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu ve 23 milletvekilinin, Karadeniz Sahil Yolu’yla ilgili sorunların
ve sıkça tekrarlanan sel felaketlerinin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/305)
3.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve
20 milletvekilinin, Van depreminin neden olduğu maddi ve manevi zararlarla
deprem sonrasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)
B) Tezkereler
1.- Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin
uygun görüldüğüne ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık tezkeresi
(3/889)
VII.-
GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
izlemekte olduğu dış politikanın gerçeklerden uzak olduğu, ülke güvenliği ve
çıkarlarına zarar verdiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk
Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486)
(S. Sayısı: 233)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Azdavay ilçesinde bir mahallenin içme suyu sorununa ilişkin sorusu ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/6879)
2.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün,
Reyhanlı Barajı sebebiyle sular altında kalacak arazilere ve yaşanan
mağduriyete ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/6881)
3.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlı’nın, 2002-2012 yılları arasında Adana’da yapılan yatırımlara ve ayrılan
ödenek miktarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/7229)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak iki oturum yaptı.
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Nazım Hikmet ve Ahmed Arif’in ölüm
yıl dönümlerine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
İstanbul Milletvekili Nureddin Nebati’nin,
Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan’ın,
Dünya Çevre Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar cevap verdi.
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 2 askerin şehit olmasına ve Dünya
Çevre Günü’ne;
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 2
askerin şehit olmasına ve 5 Azerbaycan askerinin şehit edilmesi nedeniyle
Ermenistan’ın kınanması gerektiğine,
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir,
Muş Milletvekili Demir Çelik,
5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne;
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Malatya’nın çevre sorunlarına,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, cıva zehirlenmesi vakaları
nedeniyle Millî Eğitim Bakanlığının laboratuvarı olmayan okullara cıva gönderme
uygulamasına son vermesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul’da Eskihisar-Topçular
arasındaki arabalı vapur ücretine 20 TL fazla ödeme yapan özel araçların öne
alınması uygulamasına son verilmesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, ÖSYM’nin LYS’ye birkaç
hafta kala puanların hesaplanmasında ağırlıklı ortaöğrenim başarı puanını
kaldırmasının haksızlıklara sebep olduğuna,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, İstanbul’a yapılacak üçüncü
köprünün çevreye vereceği zararlara,
Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, Eğirdir Gölü Özel Hüküm
Belirleme çalışmaları sonuçlanmadığı için koruma-kullanma dengesinde
adaletsizlik olduğuna ve bu çalışmanın ne zaman sonuçlanacağını öğrenmek
istediğine,
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel, geçen yıl biber
gazından hayatını kaybeden Metin Lokumcu’ya ve Hükûmetin enerji, konut, tarım
ve ulaşım politikalarıyla insanlarımızın yaşam alanlarını, doğayı, tarihî ve
kültürel dokuyu katlettiğine,
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu, çevreye karşı
duyarlı olunması gerektiğine ve ülkemizin her yerinde olduğu gibi Doğu
Karadeniz’de de doğanın katledildiğine,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, ülkemizdeki yenilenebilir ve temiz
enerji yatırımlarına daha fazla katkı yapılması gerektiğine ve İhlas Finans
Kurumu bünyesinde hesabı bulunan vatandaşların sorunlarına,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Hükûmetin dış politikasında
değişiklik yapması gerektiğine,
Amasya Milletvekili Ramis Topal, Amasya’nın Yeşildere köyünde
yaşanan dolu felaketi nedeniyle çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Yeşilırmak
Vadisi’ndeki HES projelerine,
Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz, Hükûmetin yapay gündem
oluşturmak yerine terörle etkin mücadele etme noktasında kararlılıkla bu işin
üzerine gitmesi gerektiğine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Van, Ağrı, Bitlis ve Muş’ta şeker
pancarı üreticilerinin zor durumda olduğuna ve söz verilmesine rağmen
borçlarının ertelenmemiş olduğuna,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, ülkemizde pek çok çevre
talanı yaşandığına ve Uşak Ulubey Kışladağ’daki altın madeni işletmesinin
çevreye verdiği zararlara,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Iğdır’ın çevre sorunlarına,
İstanbul Milletvekili Osman Oktay Ekşi, Melet Irmağı’nın bir maden
ocağı tarafından zehirli atık bırakılmak suretiyle kirletildiğine ve bu çevre
felaketinin önlenmesi gerektiğine,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Hükûmetin kriz ekonomisi
uyguladığına, Ziraat Bankasının çiftçilere verdiği kredinin düşürüldüğüne ve bu
nedenle çiftçilerin mağdur olduğuna,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Kars Havaalanı’ndaki VIP
uygulamasına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (6/505, 6/1065, 6/710, 6/1787)
esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü
soruların geri verildiği açıklandı.
İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın, Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça ve 21 milletvekilinin, tarım
girdi maliyetlerindeki artışların nedenlerinin, tarımda yarattığı olumsuz
etkilerin ve ekonomik zararların (10/301),
İstanbul Milletvekili Faik Tunay ve 21 milletvekilinin,
üniversitelerin iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden mezun olan ya da
hâlen okumakta olan öğrencilerin sosyal, toplumsal ve psikolojik problemlerinin
(10/302),
Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 20 milletvekilinin, Bingöl
ili Yayladere ilçesinin altyapı, hizmet ve sağlık problemlerinin (10/303),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kazakistan’ın 7-8 Haziran 2012 tarihlerinde Astana’da düzenlemeyi
planladığı "AİGK/CICA Üye Devletlerin Gençlik Politikaları: Birlikte
Geleceği İnşa Etmek" başlıklı uluslararası gençlik konferansına İstanbul
Milletvekili ve TBMM Kâtip Üyesi Muhammet Bilal Macit'in katılmasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin
düzenlenmesine; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 262 ve 257 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 5 Haziran 2012 Salı
günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin önerisi
kabul edildi.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/27) esas numaralı Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve AK PARTİ
Grubuna düşen 1 üyeliğe Hatay Milletvekili Mehmet Öntürk seçildi.
Sayıştayda boş bulunan üyelikler için yapılan seçim sonucunda,
Sayıştay meslek mensupları kontenjan grubundan İdris Bulut, Mikdat Özkan, Metin
Orhan; diğer meslek mensupları kontenjan grubundan da Mustafa Atalar ve Ahmet
Zorlar seçildiler.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/486) (S. Sayısı: 233),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, İzmir EXPO Alanı Hakkında Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/613) (S. Sayısı:
262) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 6 Haziran 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 19.46’da birleşime son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Fatih ŞAHİN Mustafa
HAMARAT
Ankara Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No: 161
II.- GELEN KÂĞITLAR
6 Haziran 2012 Çarşamba
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu ve 22 Milletvekilinin, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları
potansiyelinin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/304) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
2.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu ve 23 Milletvekilinin, Karadeniz sahil yoluyla ilgili sorunların
araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
3.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve
20 Milletvekilinin, Van depreminin neden olduğu maddi ve manevi zararlarla
deprem sonrasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/306) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
06
Haziran 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Malatya’nın büyükşehir
olması hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’ya aittir.
Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın büyükşehir olmasına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Malatya’nın büyükşehir
olmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Malatya’nın
büyükşehirliğe aday olması sorunlu oldu, şahsım ve pek çok kıymetli hemşehrim
Malatya’nın büyükşehir olabilmesi için çok çaba harcadık. Geç oldu, güç oldu
ama sonunda büyükşehir olacak iller listesine Malatya da girdi. Rahat bir nefes
alacaktık ki hevesimiz kursağımızda kaldı. AKP bir elinde büyükşehir, bir
elinde cezalarla Malatyalıya göz kırpmaya başladı. “Sizi büyükşehir yaparız ama
beldelerinizi kapatırız.” “Sizi büyükşehir yaparız ama 150 kilometre uzaklıktaki
köyleri bile büyükşehir sınırları içine alırız.” Sözün kısası Malatya’ya “Kırk
katır mı kırk satır mı?” sorusu soruluyor. Biliniz ki, bu yasayla, büyükşehir
değil büyük köy çıkar bu yasadan. AKP’nin yeni çorba yasasına göre, Türkiye
genelinde 1654 belde belediyesi kapatılacakmış, bu belediyelerden 39 tanesi de
Malatya’ya ait. Akıllara ziyan bu kararın nedeni ise bilinmiyor. Belediye
başkanlarına, belde halkına, meclise sormadan böyle karar alınması kabul
edilemez. Alınsa da bu karar meşru olmaz, halka hizmet ulaşmaz. Malatya
merkezden 150 kilometre uzaklıktaki bir köye gitmek için harcanacak zamanı ve
parayı düşünürseniz kârlı bir iş yapılmadığını görürsünüz.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde
bir genelge yayınlandı. Bu genelgede beş yıllığına seçilmiş belediye
başkanlarının yetkileri ellerinden alınıyor. 18 Nisan 2009 yılında insanlar
sandık başına gitti, sandık başına giderken denildi ki: “Beş yıllığına bir
belediye başkanı seçin.” Beş yıllığına belediye başkanı seçildi, insanlar oy
kullandı, beş yıllığına belediye meclisi seçildi ama hangi anlayışın ürünü
olduğu belli olmayan bir Sayın Bakan bir genelge yayınladı, genelgede diyor ki:
“Bundan sonra belediyeler -özetle- hiçbir iş yapamazsınız. Kaymakamdan validen
izin almadan hiçbir şey yapamazsınız.” Bu genelgeyle millî iradenin, halkın
oylarına tecavüz edilmiştir. Bu genelgeyi tanımak mümkün değildir. Ben
Malatya’daki belde belediye başkanlarımız adına bu genelgeyi burada yırtıyorum
arkadaşlar, yırtıyorum, buraya da bırakıyorum bunu. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bu yasa geçerse
birçok beldemize, birçok ilçemize hizmet götürülmesi mümkün olmayacak.
Malatya’da bir Arapgir 120 kilometre, Kuluncak 116 kilometre, Doğanyol Gökçe
beldesi merkeze 87 kilometre uzaklıkta. Bakın, bir örnek vermek istiyorum,
Malatya’da yaşanmış bir örnek: Büyükşehir olmadan önce Konak beldemiz haksızca,
yalanla, Konak halkı kandırılarak, Banazlı halkı kandırılarak, beldeliği iptal
edildi. Şimdi, 5 kilometre mesafedeki Konak halkına hâlâ doğru dürüst hizmet götürülebilmiş
değil. Hâlâ çöplerinin toplandığı bir görünümü göremezsiniz, hâlâ Konak,
maalesef, köy görünümünde.
Bu yasa geçerse tarihi yüzlerce yıla
dayanan köyler mahalle olacak, tarihî beldeler yok olacak. Yine bir örnek
vermek istiyorum: Hasançelebi beldemiz 1930 yılında Atatürk ve İsmet İnönü’nün
imzasıyla nahiye olmuş. Malatya’daki pek çok ilçeden daha uzun bir geçmişe
sahip olan Hasançelebi beldesini kaldırmak, bir tarihi de yok etmektir.
Bu yasa geçerse, arkadaşlar, vergide de
çok büyük adaletsizlik olacak. Doğanyol’un Koruntay köyü, Arguvan’ın Göçeruşağı
köyü, Arapgir’in Suceyin köyü ne kadar vergi ödüyorsa, Malatya merkezdeki, lüks
semtteki insanlar da aynı vergiyi ödeyecek. Değerli arkadaşlar, Malatya’da köy
hayatı devam edecek ama şehir vergisini ödeyecek insanlar. Bu haksızlıktır, bu
hukuksuzluktur, köylüye yapılan en büyük zulümdür bu.
Bu yasa geçerse artık köylüler
hayvancılık yapamayacak, köylüler perişan edilecek. Gerçi bu yasa geçmeden önce
de Malatya’daki meralar satılmaya başlandı ve Malatya’da meralardan başka
satılacak yer de kalmadı.
Değerli arkadaşlarım, büyükşehrin
sınırları 20-30 kilometrelik bir yarıçapta olmalıdır. Bu yarıçapın dışında
kalan belediyelere dokunulmamalıdır yani belde belediyeleri asla
kapatılmamalıdır. Yerel yönetimler güçlendirilmeli ve desteklenmelidir.
Köylerde tarımsal üretimi engelleyecek hiçbir adım atılmamalı, meralar
satılmamalıdır. Ayrıca, Malatya’da “kapatılacak” diye ismi geçen hiçbir ilçe de
kapatılmamalıdır. Kuluncak, Arguvan, Doğanyol, Kale asla kapatılmamalıdır.
Şimdi, bir şey söylemek istiyorum.
Burnunuzun dikine gitmekten vazgeçin, önerilerimizi lütfen ciddiye alın. “Biz
yaptık, oldu.” mantığı doğru değildir, bundan vazgeçmelisiniz derhâl. Yoksa o
beldelerde yaşayan insanlar son günlerin popüler sözünü söylerler, “Lan oğlum,
bas git.” derler. Bunu duymamak için bu yasayı bir kez daha gözden geçirmenizi
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Ağbaba.
Gündem dışı ikinci söz, Boralan Sınır
Kapısı hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’a aittir.
Buyurun Sayın Oğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
2.-
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın, Boralan Sınır Kapısı’na ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.
Muhterem Başkan, değerli
milletvekilleri; dün Türkiye’de aldığımız şehit haberleri yetmezmiş gibi, bir
de Azerbaycan’dan şehit haberleri almaya başladık.
Ulu Önder Atatürk’ümüzün ifade ettiği “Azerbaycan’ın
sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir.” sözünden yola çıkarak Azerbaycan’ın
bu acılı gününde acılarını paylaştığımızı ifade etmek istiyorum.
Yine, San Francisco dönüşünde
Cumhurbaşkanımızın “Ermeni açılımı daha ölmedi, bitmedi.” sözünü de Sayın
Cumhurbaşkanımızın bir kez daha düşünmesini istirham ediyoruz. İnşallah, yarın
Iğdır’a gelecek olan Cumhurbaşkanımız Iğdır’da da benzer bir açıklama yapmaz
diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde
bir yandan PKK’nın askerlerimize yönelik saldırıları sürerken, PKK’nın
üniversitelerdeki uzantılarının da ülkücü öğrencilere karşı saldırıları
bilinçli ve planlı bir şekilde devam etmektedir ve biz de bunu dikkatlice takip
ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi her millî
kavramın içini boşalttığı gibi, Milliyetçi Hareket Partisinin yanında olan
Iğdır’ın da içini boşaltmaya çalışmaktadır. Zira, Türkiye’nin başka hiçbir
iline nasip olmayan üç ülkeye sınır olan Iğdır’da, Boralan Sınır Kapısı’yla
ilgili söz vermiş olduğu hâlde, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi ve ilgili
bakanları, bugüne kadar hiçbir şey yapmış değildir. Daha da kötüsü, Boralan
Sınır Kapısı’yla beraber Iğdır’da açılması planlanan organize serbest sanayi
bölgesinin de başka illere yani üç ülkeye sınırı olmayan başka illere
kaydırılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Biz buradan AKP’yi defalarca uyardık,
siz Iğdır’ı bu şekilde cezalandırmaya çalışırsanız, emin olunuz ki Iğdır da
sizi cezalandıracaktır, dün olduğu gibi bugün de.
Yine, Iğdır’daki yüzden fazla C2
belgesinin de AKP yönetimince iptal ettirildiğini de ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dün Çevre
Günü’nü kutladık ve bu Çevre Günü’nde bir hususu ifade etmek istiyorum:
Türkiye’nin doğusunda “KuzeyDoğa” isminde çok güzel bir derneğimiz var. Bu
derneğimizin çalışmalarıyla, katkılarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nden
National Geographic ekibi Iğdır’a geldi ve Iğdır’da iki önemli kuş cennetinin
uluslararası alanda önem kazanması için çalışmalara başladık. Türkiye’de
bulunan mevcut kuş türlerinin üçte 2’si Iğdır’ın Tuzluca ilçesinin Çıyrıklı
köyünde bulunuyor ve bu köy -Orman ve Su İşleri Bakanımız da burada- 302 tane
kuş çeşidi olan bir yer, maalesef ki şimdi HES yapılma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Sayın Bakanım, Çevre Günü’nde, herhâlde ki Türkiye'nin en önemli
göç yollarından birisi olan, Afrika-Avrasya arası göç yollarından birisi olan
Iğdır’ın Çıyrıklı köyünü HES’lerle işgal etmeyeceğinizi, buradan bu sözü
vermenizi istirham ediyoruz ve buranın koruma altına alınması gerekir. Aynı
şekilde, Iğdır’ın Karasu sazlık bölgesi de yine uluslararası alanda kuş
cennetine dönüşebilecek bir yer. Ama maalesef ki sadece Iğdır’da Boralan Sınır
Kapısını kapatmakla kalmıyorsunuz, insanlarımızın C2 belgesini elinden almakla kalmıyorsunuz,
hepimizin, bütün dünyanın ortak değeri olan bu iki önemli kuş cennetine de
sahip çıkmıyorsunuz.
Umuyorum ki Sayın Bakanım, Orman ve Su
İşleri Bakanım umuyorum ki, Iğdır’ın bu iki doğal cennetine sahip çıkarsınız.
Bu sadece sizin değil, sadece bizim değil, Iğdır’ın değil, dünya çapında bir
kuş cennetidir burası. Düşünün ki, bir yer düşünün, dünyadaki önemli göç
yollarından birisi olsun, Türkiye’deki mevcut kuş sayılarından üçte 2’si burada
olsun ve burayı gelip HES yapma kararı verin. Olacak iş değil bu. Bir tane HES
yaptınız, bugün Iğdır’ın çiftçisi, Kağızman’daki bu HES yüzünden, Sayın
Bakanım, HES yüzünden sulama yapamıyor. Bugünler de çiftçilerin sulama yapması
gereken günler. Çiftçi olan bilir, ben de bir çiftçi çocuğuyum, bugünlerde bu
sulamayı biz yapamazsak Iğdır’da, bir daha da o ekilen ürünlerden hiçbir hayır
gelmez. Biz defalarca bunu bölge müdürlüğünüze ilettik. Lütfen, siz de sahip
çıkın ve oradaki, Kağızman’daki HES’in sahip olmadığı, hakkı olmadığı suyu
vatandaşımızın elinden almasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla) – Biz o HES’ler
yapılırken sesimizi çıkarmadık.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN (Devamla) – Dedik ki: Normal
bir çalışma yapacaktır. Ama görüyoruz ki bunlara karşı çıkmak lazımmış çünkü
benim köylümün elindeki suyunu bu HES’ler zorla alıyor. Sayın Bakanım,
bilginize sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oğan.
Gündem dışı üçüncü söz, Ankara’nın
sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gök.
3.-
Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ankara’nın sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ankara’mız cumhuriyetin ilanı sürecinde üstlendiği rol
ve başkentlik işlevini üstlenmesinin ardından yüklendiği görev ve
sorumluluklarla doğru orantılı olarak süre içinde İç Anadolu Bölgesi’nin en
büyük kenti ve ülkenin nüfusu en yüksek 2’nci kenti hâline gelmiştir. 1975
yılına kadar sürekli ve kararlı bir büyüme göstermiştir. Bu büyüme eğilimi
1980’den sonra yavaşlamıştır.
Ankara’mızda özellikle dış ilçelerin
çok ciddi bir göç sorunuyla karşılaştığı muhakkaktır. Ankara’mızın hemen hemen
tüm ilçelerinde, AKP iktidara geldikten sonraki on yıllık süre içerisinde dış
ilçe nüfusları neredeyse yarı yarıya düşmüştür. Örneğin Haymana ilçemizin
nüfusu 54 binden 32 bine, Şereflikoçhisar ilçemizin nüfusu 59 binden 36 bine,
Nallıhan 40 binden 30 bine, Ayaş 21 binden 13 bine, Balâ 39 binden 18 bine
düşmüştür. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bütün ilçelerimizdeki karakteristik
özellikler aynıdır ve özellikle hayvancılık ve çiftçilik cazibesini yitirince
dış ilçelerdeki insanlarımız ve köylülerimiz iş bulmak umuduyla soluğu
Ankara’da almış ama Ankara’ya göçen yurttaşlarımızın da iş sorunları
çözülememiştir.
Örneğin Haymana ilçemiz 60 köy ve 6
beldesiyle Türkiye’de ve Ankara’da önemli bir ilçedir. Ancak, değerli
milletvekilleri, Haymana’da son geçtiğimiz yıl içerisinde önemli kurumlar birer
birer Haymana’yı terk etmiştir. Örneğin Enerjisa, Telekom, Askerlik Şubesi ve
Karayolları Haymana’dan ayrılmıştır. Haymana’daki bir elektrik arızası
nedeniyle Polatlı ya da Gölbaşı’ndan ekiplerin gelmesi gerekmekte ya da bir
abonelik işlemi için insanların buraya gitmesi gerekmektedir. Yurt sorunu
çözülememiştir. Karayollarının vaadine rağmen, duble yollar yapılamamıştır.
Haymana AKP İktidarına çok önemli bir oy desteği sağlamış bir ilçedir.
Bir başka ilçemiz, değerli
arkadaşlarım, Evren. Evren ilçemiz neredeyse tamamen haritadan silinmek üzeredir.
Evren’deki adliye, İlçe Seçim Kurulu, Askerlik Şubesi Başkanlığı,TEDAŞ, Türk
Telekom, Kadastro, Toprak Mahsulleri Ofisi, Ajans Müdürlüğü hizmetten
kaldırılmıştır.
Evren ilçesinde geçtiğimiz yıl yapılan
bir hastane, ne yazık ki, otuz yataklı devlet hastanesi, verdiğim bir soru
önergesine Sayın Bakanın verdiği cevabı aynen okuyorum: “Bu, atıl kapasite
olacağı gerekçesiyle başka bir kuruma devredilme kararı alınmıştır.”
Yine değerli arkadaşlarım, Balâ
ilçesine baktığımızda aynı sorunları görüyoruz. Balâ’da 2011 yılında açılan ve
E1 statüsünde hizmet veren yirmi yataklı hastane, geçtiğimiz aralık ayında E2
statüsüne alınmıştır. Yani, hastaneyle sağlık ocağı arasında bir konuma
indirgenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu sorunlar
Koçhisar’da da aynıdır, Polatlı’da aynıdır. Polatlı’mızın ve Koçhisar’ımızın
köy yollarının çok onarımsız ve bakımsız olduğunu, geçtiğimiz günlerde yaptığım
bir gezide bizzat müşahede etmiş bir arkadaşınızım. Üstelik Koçhisar’dan,
değerli Bakanımız Sayın Ali Babacan’ın da oralı olmasına rağmen niçin bu
hizmetler oraya gitmiyor, gerçekten bunları tartışmakta bir yarar vardır.
Değerli milletvekilleri, Ankara’mızın
bu sorunları, tam hepimizin yaşadığı cumhuriyetimizin başkentinin yaklaşık her
biri ellişer, altmışar kilometre mesafede olan ilçelerinde gerçekleşmektedir.
Eğitim, kültür, sanat ve sosyal faaliyetler yönünden neredeyse sıfıra inmiş bir
gelişmişlik düzeyi söz konusudur dış ilçelerde. Böyle bir konu çok ciddi bir
şekilde, acil şekilde sinyaller vermektedir ve üzerine zorunlu olarak
gidilmesini gerektiren müdahaleleri gerektirmektedir.
Ben, buradan, özellikle bütün bu dış
ilçeler, anlattığım dış ilçelerin hepsinden çok yoğun oy alan iktidarınızı,
değerli milletvekillerinizi uyarmak istiyorum: Bu ilçelere bir gitmenizde,
sorunları yerinde saptamanızda yarar vardır. Muhalefet olarak bizler bunları
dile getiriyoruz ama çözüm yollarını bulmak da sizlerin işidir. Dış ilçelerin
bu şekildeki giderek küçülen yapısıyla Ankara’mız artık neredeyse bir boş kent
olma hüviyetine kavuşmak üzeredir. Bu konuya dikkat çekmek üzere söz aldım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Gündem dışı konuşmalara Hükûmet adına
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim.
Özellikle üç değerli milletvekilimizin
gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere söz aldım.
Efendim, önce Malatya’dan başlayayım.
Malatya, tabii ki büyükşehir olacak bir defa. Bu, gerçekten çok büyük bir
müjde. Büyükşehir olunca tabii ki ona ait kurumlar, mesela büyükşehirlerde su
kanalizasyon idareleri, hizmetlerde gerçekten büyük bir hızla artış olacak.
Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Esasen Hükûmetimiz de Malatya’ya
gerçekten çok büyük önem veriyor. Şu ana kadar, bakın, ben Malatya’ya
Hükûmetimizin 2011 yılı sonuna kadar yaptıkları yatırımları bazı bakanlıklardan
aldım. Bizim Bakanlığımız, Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim, Ulaştırma Bakanlığı,
TOKİ, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, toplam yatırımları, geçen yıl
sonuna kadar, 3 milyar 128 milyon 878 bin TL’lik yatırım yapmışız; gerçekten
önemli.
Şimdi, dolayısıyla “Neler yaptık?”
derseniz, bakın, biz Malatya’nın gelişmesi için geçmişte Çevre ve Orman
Bakanlığı, şimdi de Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak Malatya’ya çok büyük
hizmetler sunduk. Hekimhan’da Güzelyurt Barajı sulaması, Arapgir Barajı sulaması,
Darende Sofular Barajı sulaması, 11 tane kuyuda sondajlar, Malatya Sürgü
Barajı’yla alakalı çalışmalar, Akçadağ sulamasının bütün kanalları yenilendi.
Ayrıca şu anda Malatya’da, Sayın Başbakanımız yakında gelecek, üç tane dev
projenin açılışını yapacağız. Bakın, Malatya Kapıkaya Barajı bitti.
Başbakanımız bizi…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kanalları
yapıldı mı, kanalları…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Kanallarını da söyleyeceğim, sabret, onu söyleyeceğim, onun
müjdesini vereceğim.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çat Barajı…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Ayrıca Malatya Boztepe Barajı’nı bitirdik. Bir de Çat Projesi,
Derme ve Çerkezyazı sulaması da tamamlandı. Bu üç tane dev açılış şu anda
hazır.
Malatya’da 24 adet dereyi ıslah ettik.
Hızlı geçiyorum.
Şimdi, devam eden işlere gelince Sayın
Vekilim, Darende Gökpınar sulaması şu anda devam ediyor, inşallah bu yıl
sonunda bitireceğiz.
Malatya’da Kuruçay Boztepe Barajı’nın
sulamalarını ihale ettik, yapım ihalesi gerçekleştirildi ve şu anda işe
başlandı, onu da…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım,
su doldu ama kanal yapılmadığı için…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Tamam, şu anda yapıyoruz, inşaat devam ediyor.
Malatya Kapıkaya Barajı’nın sulaması…
Bakın, buradan da 40 bin dekar arazi sulanacak. Tamamen, bakın, borulu sistem,
kapalı sisteme çevirdik, onu özetle belirteyim. Daha önceki projeler…
VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Bakan…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Sabrederseniz müjde vereceğim bakın Malatya’ya.
40 bin dekar alanı kapalı sisteme
çevirdik. Neticede, 20/1/2011 tarihinde ihale edildi, sözleşme imzalandı,
çalışmalar devam ediyor. Bu yıl da 7 milyon TL ödeneği var.
Malatya Yoncalı Proje’siyle ilgili
revizyon çalışmaları tamamlandı. Doğanşehir Söğüt Göleti çalışmaları devam
ediyor, 6 tane dere ıslahı.
Bunun dışında, bakın Sayın Vekilim,
tabii çok proje var.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben bununla
ilgili konuşmadım ama…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Biz şimdi Malatya’da –bakın, size müjde vereyim- tam 10 adet…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Belde
belediyesi kapatıldığını…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Söyleyeceğim onu, müsaade et.
…gölet ve sulamasını yapıyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yoncalı Barajı…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Sabredemiyorsun.
Bir de hatırlarsanız “Malatya’yı
yemyeşil Malatya yapalım.” diye söz vermiştik, sözümüzü yerinde tutuyoruz
bakın. Ben Malatya’ya defalarca gittim. Bakın, şu anda -rakamı dikkatli yazın-
523 bin 250 dekar arazide çalışma yaparak 43 milyon fidanı dikmişiz. Bakın,
Beydağı yemyeşil olacak. Beydağı’nda bir çalışma var mıydı? Biz başlattık. Bir
kent ormanı kurduk, iki tane kent içi dinlenme yeri kurduk ve çok sayıda…
Bakın, o kadar çok ki. Hızlı geçiyorum, vaktinizi almamak için.
7 tane otomatik meteoroloji gözlem
istasyonu kurduk.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Meteorolojiyi
kapattınız Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) - Benim Malatyalı hemşehrim dünyanın her yerindedir.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Malatya
Meteoroloji Bölge Müdürlüğünü kapattınız.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Kapatma değil, otomatik meteoroloji ölçüm istasyonuyla ölçülüyor
artık.
Malatya Merkez, Arapgir, Balaban,
Doğanşehir, Kale, Sultansuyu-TİGEM Erhaç Meydanı’na, 7 yere otomatik
meteoroloji ölçüm istasyonu kurduk. Şimdi, inşallah 7 tane daha kuracağız.
Nereye, bakın? Arguvan, Battalgazi, Pütürge, Darende, Hekimhan, Kuluncak,
Yazıhan’a otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu kuracağız; yani yapılan şeyler
çok fazla.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Yoncalı Barajı
ne olacak Sayın Bakan?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Sağlıkta… Millî eğitimde, bakın, 1.733 derslik açılmış. Ulaştırma
Bakanlığı… Allah aşkına, Malatya’ya gitmek bir problemdi.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Kaç kilometre
yol yapıldı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Efendim bakın, geçen yıl sonuna kadar 258 kilometre bölünmüş yol
yapıldı. Böyle bir şey var mıydı Malatya’ya?
VELİ AĞBABA (Malatya) – Çevre illere
bakın; Elâzığ’a bakın, Adıyaman’a bakın!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – 6.886, TOKİ… TOKİ var mıydı? 7 bine yakın konut yapılıyor şu anda.
Tarım sektörü, keza KÖYDES, BELDES
kapsamında… Velhasıl Malatya, büyükşehirle çok daha büyüyecektir; bunu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Diğer Vekilimiz, Değerli Iğdır
Vekilimize gelince, onların söylediklerini not aldım. Sayın Vekilim, şunu
özetle belirteyim: Tabii ki Iğdır’a ben defalarca gittim, yine de gideceğim.
Çünkü Ünlendi Barajı’nın sözünü verdik. Çalışmalar devam ediyor; bu bir.
İkincisi; biliyorsunuz, Aralık
ilçemizde muazzam bir rüzgâr erozyonu vardı. Onunla ilgili bizzat benim
takibimle muhteşem bir hatta özel bir çalı yetiştirmek suretiyle, adı da
ebucehil çalısı imiş, onu tamamen kurtardık.
Tabii, sizin bu kuş cennetini de
korumak bizim boynumuzun borcudur. Kaldı ki, HES’lerle ilgili suyu, kadim su
hakları, tabii hayatın devam etmesi için gereken su kesinlikle bırakacak. Onun
takipçisi ben olacağım ve bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Ankara’ya gelince;
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sözünü aldık mı
Sayın Bakan bu kuş cennetinin?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Bakacağım, inceleyeceğim. Elbette, inceleyeceğim. Ben inceledikten
sonra, onu yapmak bizim boynumuzun borcudur diye düşünüyorum.
Efendim, Ankara için de, Sayın Ankara
Vekilimiz Sayın Levent Gök’e birkaç söz söylemek istiyorum: Tabii, Ankara
gerçekten başkent; hepimizin gözü önünde nereden nereye geldi. Tabii, bazı
ilçelerde göç oluyor ama şimdi biz göçün…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Bu otuz dokuz
beldeyi niye kapatıyorsunuz? Otuz dokuz beldeyi niye kapatıyorsunuz?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Şimdi Ankara’ya başladım. Size niye kapatıldığını da söyleyeyim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen
dinleyelim.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) – Şimdi, Ankara’da çok sayıda dere ıslahı yapıyoruz. Ayrıca,
Ankara’da “Bin Günde Bin Gölet” kapsamında pek çok gölet ve sulamayı yapacağız.
Çünkü mutlaka insanları bulunduğu yerde istihdam etmek gerekiyor. Biz de
Ankara’da “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” mantığı ile… Nüfus maalesef
şehirlere göç ediyor. Niye? Çünkü orada bizim mutlaka göletleri, sulamaları…
Hatta özel ağaçlandırmada sizlere bir müjde vermek istiyorum. Bütün Türkiye’de
bozuk orman alanlarını veyahut da hazineye ait olup da ağaçlandırması uygun
olan alanları kırk dokuz yıllığına kadar köylere, vatandaşlara vereceğiz ve
burada ceviz, badem eylem planlarını hazırladık; bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Tabii, bazı çok küçük yerlerde yollar
da, ulaşım da çok iyi bir şekilde. Hakikaten ulaşım imkânları da geliştiği için,
bölünmüş yollar yapıldığı için bazı ilçelerde -Sağlık Bakanının da ifade ettiği
gibi- küçük ilçelerde hekim bulmak zor oluyor, hâlbuki tam teşekküllü hastaneye
on beş, yirmi dakikada her yerden ulaşılması mümkün, çünkü artık yollar var,
hızlı tren var. Bu bakımdan, bunun da dikkate alınması gerekir diye
düşünüyorum.
İşletmelerin, bütün kurumların
işletmesinin optimum olması gerektiği kanaatindeyim. Hastane açmışsınız, doktor
açısından… Her köye, her küçük beldeye, ilçeye hastane kurarsanız o zaman bütün
elinizdeki imkânları yeteri kadar değerlendirmemiş olursunuz. Çünkü 112 servisi
var, her an, hatta sadece 112 servisi değil, bildiğiniz gibi ambulans
helikopterleri var, ambulans uçakları var, vatandaşımızı en kısa zamanda tam
teşekküllü hastaneye getirir diye düşünüyorum.
Hepinizi bu duygularla saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Otuz dokuz
beldeyi söylemediniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Eroğlu.
Gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş
olan sayın milletvekillerimize İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre birer dakika
söz vereceğim.
Buyurunuz Sayın Bayraktutan.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ilinde çıkarılması düşünülen
madenle ilgili sorunların devam ettiğine ve bu konuyla ilgili olarak yapılmak
istenen ÇED toplantısına ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Artvin ilinde çıkartılması düşünülen
-Cerattepe’deki- madenle ilgili sorun devam etmektedir. Dün tarihi itibarıyla
bir ÇED toplantısı yapılmak istendi; ÇED toplantısı, ne yazık ki, herhangi bir
şekilde, Çevre İl Müdürlüğü tarafından herhangi bir yere haber verilmeden,
gerekli ilanlar yapılmadan, belediye tarafından duyurular yapılmadan sanki bir
yerden bir şey kaçırılıyormuş gibi gizlice bir ilan tarihi belirlendi ve dün
ÇED’le ilgili toplantı ne yazık ki güvenlik nedeniyle -gerekçe de bu- bir gün evvelden
iptal edildi.
Buradan şunu ifade etmek istiyorum: Bu
toplantıyı hangi tarihte yaparsanız yapın Artvin’de bu madeni
çıkarttırmayacağız. Bunu çıkarttırmak isteyen, bunu düşünenlere de buradan ilin milletvekili
olarak sesleniyorum: Buyurun, bu ÇED toplantısını bir daha yapın; güvenlik
nedeniyle o toplantıyı yapacak mısınız, yapmayacak mısınız hep beraber
göreceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Bayraktutan.
Sayın Tüzel…
2.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, hava yolu çalışanlarına getirilen
grev yasağına direndikleri için 305 kişinin işine son verildiğine ve halkın
uçuş güvenliğinin tehlikeye girdiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) –
Sayın Başkan, sözüm AKP Hükûmetine ve vekillerine. On yıl önce “Yasaklarla
mücadele edeceğiz.” diyenler, işçilere grev yasağı getirdi, yetmedi kadınlara
kürtaj yasağı getirmenin peşinde. Tam bir korsanlık ve darbecilikle, 12
Eylülcülerin yapamadığını başararak hava yolu emekçilerinin grev hakkını
gasbettiniz, Cumhurbaşkanı da alelacele imzaladı. On sekiz aydır süren TİS’e
doğrudan müdahale ettiniz, şimdi sözleşme YHK’da. Kuralsız, aşırı çalıştırmaya
direndikleri, grev hakkını savundukları için 305 işçi atıldı. “Hava yolu halkın
yolu” diyerek yürüttüğünüz kampanyada bu hizmeti verenler halktan değiller
miydi? Şimdi, ciddi şekilde halkın uçuş güvenliği tehlikeye girmiştir. Son
derece gergin ve yorgun ortamda işletme bulduğu çalışanlarla uçakları
kaldırmakta, uçuş emniyeti kalmamıştır. Yarın olabilecek kazaların sorumluluğu
ve vebali grev yasağını getirip işçileri köle yapmak isteyenlerde olacaktır.
Atılan işçiler geri alınsın, grev yasağı kaldırılsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Özdağ…
3.-
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Türkçe Olimpiyatları’na ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Yüz otuz beş
ülkenin katıldığı Türkçe Olimpiyatları büyük bir coşkuyla yapılıyor; şarkısı,
türküsü, mehteri, olağanüstü gösterileriyle tam bir şölene tanık oluyoruz. Bir
dil öğrenmek bir medeniyeti öğrenmektir, bir kültürün hazinelerinin anahtarını
elde etmektir. Bu kapıdan girenlerin
yarınlarda neler yapacağını hep beraber göreceğiz. Hoca Efendi’nin üflediği
nefes yüz otuz beş ülkede yediveren gülleri gibi açıyor; tıpkı Ahmet Yesevi
dervişleri gibi binlerce hizmet adamı bize emekleri, gayretleri, hizmetleriyle
yeni bir Osmanlı ufku sunuyor. Afrika’dan, Asya’dan gelen öğrencilerin okuduğu
Türkçe şarkıların, şiirlerin yüreklerde hangi yansımalar yaptığını söylemeye
gerek var mı? Çekildiğimiz topraklarda şimdi yeni bir dünya kuruluyor. Onun
harcını bu çağın yeni derviş gazileri kuruyor. Türk dilini, Türk kültürünü ve
tabii Türk bayrağını yüz otuz beş ülkede şerefle dalgalandıran bu insanlardan
rahatsız olmak, bize açılan kapılardan rahatsız olmaktır. Bir gönül adamının
ruh üflediği hizmet, bizi küçük çekişmelerden kurtararak bir büyük hedefe
yönelttiği için içimizdeki yabancıların tepkisini çekiyor. Şu günlerde, Türkçe
Olimpiyatları hepimiz için bir mutluluk nefesi olmuştur. Söyleyecek fazla bir
şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.
Sayın Eyidoğan…
4.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, MİT mensupları ve emeklileri hakkında
soruşturma izni konusunda Başbakanın açıklama yapması gerektiğine ve kuzey
İstanbul’un imara açılmasına ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Emekli Orgeneral Teoman Koman, 28 Şubat
soruşturması sırasında önce salıverilmesine rağmen, yapılan itiraz üzerine
hapse gönderildi. Koman MİT’in eski Müsteşarıdır, Koman seksen üç yaşındadır.
Hakan Fidan da MİT Müsteşarıydı, ifadeye çağrıldığında acil olarak yasa
çıkarıldı. Bunlar hakkında soruşturma iznini Başbakan vermiyor muydu? Öyleyse,
bu tutuklama nasıl oluyor? İzin olayı MİT’ten emekliler için geçerli değil mi?
Çıkarılan yasa ile Emre Taner de kurtulmuş ve ifadeye çağrılmamıştı, Emre Bey
de emekliydi. Bu konuda Sayın Başbakanın açıklama yapmasını bekliyoruz.
Ayrıca, Orman ve Su İşleri Bakanımız
buradayken, İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda kuzey İstanbul imara kapalıdır.
Ancak son zamanlarda anlıyoruz ki kuzey İstanbul imara açılacak ve bu durumda,
İstanbul’un ormanlarının içindeki su havzaları ve su gölleri ne olacak? Bunun
için Hükûmetin ve İstanbul’un bir programı var mıdır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Eyidoğan.
Sayın Çelik…
5.-
Muş Milletvekili Demir Çelik’in, sağlık merkezine başvuran bir Kürt kadının
Türkçe bilmediği ve Kürtçe konuştuğu için muayenesinin reddedildiğine ilişkin
açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, sağlık, insanın ruhsal,
bedensel, sosyal ve siyasal iyi olma hâlidir. Bu iyi hâli, kişinin kendisini en
iyi ifade edebileceği ana diliyle gerçekleştireceği ise bilimsel bir veridir.
Geçen hafta rahatsızlığı için sağlık
merkezine başvuran bir Kürt kadını, Türkçe bilmediği ve Kürtçe konuştuğu için
muayenesi reddedilmiş, bunun üzerine kadın psikolojik yıkımdan hareketle
intihara kalkışmıştır. Dikkatlerinize sunarım.
Saygılar.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
Sayın Öğüt…
6.-
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Türkiye'nin Dünya Çevre
Endeksi’ndeki sıralamasına ve çevreyi korumak için geri dönüşüm sisteminin
uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Bildiğiniz gibi, bu ülkede bir Çevre
Bakanlığı var. Türkiye 2012 yılı Dünya Çevre Endeksi’nde 132 ülke içinde
109’uncu sırada yer aldı. 2010 yılında 77’nci olan ülkemiz sadece iki yılda 32
sıra geriledi. Üstelik çevre bilimcileri, Türkiye'nin doğa koruma açısından
sergilediği kötü performansının, giderek dünyanın da dikkatini çektiğini
söylemekte.
Türkiye'nin biyolojik zenginlik
açısından dünyanın nadir ülkelerinden biri olduğunu göz önünde bulundurduğumuz
zaman, Çevre Endeksi’ndeki sıralamamız son derece üzücüdür. Çevreyi korumanın
pek çok yolu vardır. Bunlardan biri de geri dönüşümdür ki doğal kaynaklarımızın
korunması ve verimli kullanılması için son derece önemlidir. Düşünün ki bir
evde kullanılan suyun yüzde 80’i, banyo ve mutfaktan kaynaklanan gri sudur. Gri
suyun, geri kullanım, kazanım sistemleriyle yüzde 50’sinin tasarrufu
sağlanabilir. Geri dönüştürülen su da sulama alanlarında, evlerde,
rezervuarlarda, bunlar gibi alanlarda kullanılabilir.
Bu nedenle, özellikle İstanbul’da,
Bakanlığınızın bünyesinde olan TOKİ konutlarında bu gibi geri dönüşüm sistemini
uygulamayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.
Sayın Çalık…
7.-
Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın
Malatya’nın büyükşehir olmasıyla ilgili gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Malatya için büyükşehir olmak artık bir
düş değil ve AK PARTİ İktidarı döneminde Malatya’nın büyükşehir olacağını bir
kez daha kamuoyuyla paylaşmak isterim, bilmeyenler de öğrensin.
Emeği olmayan, çabası olmayan ve
büyükşehir olmakla ilgili hiçbir mücadelesi olmayan muhalefet milletvekilinin,
bugün Malatya’nın büyükşehir olması ve büyükşehir statüsünün kazanılmasının,
Malatya’nın rahmetli Özal’la başlayan ve otuz yıllık rüyası olduğunu da bilmesi
gerektiğini düşünüyorum ve bu rüyayı gerçekleştirmek yine AK PARTİ İktidarına
nasip olacak ve Malatya’nın büyükşehir olması konusunda yapmış olduğu
konuşmayla büyükşehir olmasına karşı olduğunu dile getiren muhalefet
milletvekilini, ben Malatyalı hemşehrilerime şikâyet ediyorum ve büyükşehir
olmak, sadece şehir ekonomisine katkıda bulunmayacak, aynı zamanda işsizlik
azalacak, Malatya’daki parçalanmışlığın ve bölünmüşlüğün, her belediyenin
başına buyruk…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalık.
Sayın Çandar…
8.-
Muğla Milletvekili Tolga Çandar’ın, Muğla’da muhalif belediyeler üzerinde baskı
olduğuna ilişkin açıklaması
TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Sayın Başkan,
çok teşekkür ederim.
Ülke turizmimizin göz bebeği
Muğla’mızda bir süredir uygulanmakta olan muhalif belediyeler üzerine baskının
hedefine bu defa Bodrum Belediyesi katıldı. Bodrum Belediye Başkanı ve
çalışanları bir süredir gözaltında. Tam turizm sezonunun başında rezervasyon
iptalleriyle, uçak iptalleriyle, bu iptallerin yarattığı kaybın telafisi için
uğraşılacağı yerde, yöremizin çiftçisinin 3 liraya zeytin sattığı bir dönemde
bunun telafisiyle uğraşılacağı yerde, Türbe köylerinin yollarıyla uğraşılacağı
yerde, fıstık çamıyla ilgili sorunlarla uğraşılacağı yerde, muhalif belediye
başkanlarının üzerine uygulanan bu baskıları şiddetle kınıyoruz efendim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çandar.
Sayın Işık…
9.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yönetmelik değişiklikleriyle yapı
denetim şirketlerinin hakkıyla denetim yapamaz hâle geldiklerine ilişkin
açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, 2001 yılından bu yana
on dokuz pilot ilimizde uygulanan 4708 sayılı Kanun kapsamındaki yapı denetim
şirketleri 2011 yılından itibaren tüm Türkiye geneline yayılmıştır. Ancak son
bir yılda yapılan yönetmelik değişiklikleriyle, bu sektörde çalışan yapı
denetim şirketleri hakkıyla denetim yapamaz hâle gelmişlerdir. Hükûmeti ve
Hükûmetin sayın bakanını bu şirketlerin sorunlarına duyarlı olmaya ve sorunları
çözmeye davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Fırat…
10.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’ın Gerger ilçesi Gölyurt köyünde
yaşanan içme suyu sorununa ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Son günlerde Adıyaman Gerger ilçesi
Tillo köyü, Türkçe adıyla Gölyurt köyünden vatandaşlarımız sık sık
aramaktadırlar. Her yaz olduğu gibi bu yaz da yine içme suyu sıkıntısı
çekiyorlar. Katırlarla sağlıklı olmayan kaynaklardan içme suyu taşımak zorunda
kalıyorlar. Ayrıca, 33 kilometrelik yolu var Gerger’le, araçla iki buçuk saatte
zor gidiliyor. Kışın da uzun süre kapalıdır. Hazır, fahri hemşehrimiz,
bakanımız da burada iken Gölyurt’un yani Tillo’nun bu sorununun çözülmesi için
gereğini yapmalarını arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Fırat.
Sayın Ağbaba…
11.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın
konuşmasına ilişkin açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
ben kendi ilimin milletvekilleriyle bu Meclis altında polemiğe girmek istemem
ama Sayın Milletvekili ya beni dinlememiş ya da dinlediğini anlamamış. Bu,
çapından mı ya da art niyetinden mi onu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Ben konuşmamın başında Malatya’nın
büyükşehir olmasını savunduğumu ama büyük köy olmamasını söylemiştim. Hangi
beldenin kapatılmasına niye istekli Sayın Milletvekili, onu da Malatyalılara
soruyorum. Biz yıllardan beri Malatya’nın büyükşehir olmasını savunuyoruz ama
Malatya’nın haklarını da savunmak, Malatyalı bana oy verenlere karşı
sorumluluğumdur. Her koşulda Malatya’nın haklarını savunmaya devam edeceğim.
Köylerin kapatılması kimin hoşuna gidiyor, beldelerin kapatılması kimin hoşuna
gidiyor, burada Sayın Milletvekiline sormak isterim. Beni değil, kendisini
Malatya’ya şikâyet ediyorum. Bu Malatya’nın köy olmasını asla
kabullenmeyeceğim, burada sonuna kadar mücadele edeceğimi bilmenizi istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın Varlı…
12.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin zor durumda olduklarına ve
Hükûmetin çizdiği gibi tozpembe bir tablonun olmadığına ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hükûmetin çizdiği tozpembe tablonun hiç
de böyle olmadığını anımsatmak, hatırlatmak adına bir saptamada bulunmak istiyorum.
Geçen yıl pamuk 2 milyon liraydı, bu yıl 1 milyon lira; geçen yıl buğday 660
bin liraydı, bu yıl 630 bin lira; geçen yılki üre gübresiyle bu yılki üre
gübresi arasında yüzde 30, yüzde 40’a varan bir artış var. Mazot fiyatlarında
müthiş bir artış var. Örneğin DAP gübresi 1,5 milyon lira. Şimdi, çiftçiler
diyor ki: “Biz buğdayımızı satamıyoruz, ofis devreye girmedi. Tüccar da boğup
almak istiyor.” Adana’nın Ceyhan ilçesinin önemli çiftçilerinden Derviş Aydız
beni aradı. “Ben arabamı satacağım, evimi satacağım, tarlamı satacağım. Pamuk
para etmiyor, buğday para etmiyor. Bu Hükûmet tozpembe tablolar çiziyor. Gübre
fiyatı dünyaları bulmuş. Biz gübre alamıyoruz, mazot alamıyoruz, tarlamızı
ekemiyoruz. Bunlar neyi anlatıyorlar? Bu 2/B arazilerini, hazine arazilerini bu
çiftçi hangi parayla, nasıl alacak?” diyor. Derviş Aydız soruyor, Sayın Hükûmet
cevaplandırsın lütfen.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Sayın Kurt…
13.-
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir Mahmudiye’de bulunan TİGEM’den Sakarya
Nehri’ne akıtılan melas nedeniyle balık ölümleri meydana geldiğine ilişkin
açıklaması
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Eskişehir Mahmudiye’de
bulunan TİGEM işletmelerinden ciddi anlamda bir melas Sakarya Nehri’ne akıtıldı
ve son bir haftadır çok ciddi balık ölümleri meydana geldi ve engellenemiyor.
Bu konuda Bakanlığınızın bir an önce bir girişimde bulunmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Sayın Yılmaz, buyurunuz.
14.-
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz’ın, Gediz ve Dokuzsele çaylarının ıslah
edilmesi gerektiğine ve 6 Mayıs 2012 tarihinde yapılan avukatlıktan hâkimliğe
geçiş sınavıyla ilgili bazı şaibeler olduğuna ilişkin açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakanım,
Uşak Milletvekili olarak sizden iki talebim var, hemşehri Bakanımız olarak.
Gediz Çayı ve Dokuzsele Çayı, biliyorsunuz ıslah edilmesi gereken ve
temizlenmesi gereken çaylar çünkü Dokuzsele Çayı’nın devamındaki kanyon
dünyanın 2’nci büyük kanyonu, Ulubey Kanyonu. Oranın turizme açılabilmesi
açısından bu çok önemli bizim açımızdan. O konuda desteklerinizi ve
katkılarınızı bekliyoruz.
Bir de ben Hükûmet yetkililerinin
dikkatini çekmek için şu konuda bir söz aldım: Avukatlıktan hâkimliğe geçiş
sınavı yapıldı 6 Mayısta. Yalnız, bu sınavla ilgili bazı şaibeler var. Karı
koca iki kişinin puanının aynı olması, İnternet sitelerinde çok ciddi soru
işaretlerinin olduğunu gösteriyor. Bu konuda da, özellikle 6 Mayısta yapılan bu
sınavla ilgili gereken duyarlılığın gösterilmesini ben talep ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın Özgündüz…
15.-
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Iğdır’ın Tuzluca ilçesinde uzun
yıllardır beklenen Ünlendi barajının ne zaman yapılacağını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, benim doğduğum topraklar
olan Iğdır’ın Tuzluca ilçesinin yaklaşık yetmiş yıllık bir baraj sevdası var,
Ünlendi Barajı. Çocukluğumdan beri bu konuşulur. Çocukluk geçti, fakülte bitti,
askerlik bitti, buradayız; hâlen Ünlendi Barajı konuşulmaya devam etmektedir.
2006 yılında DSİ yetkilileri ihale yapılacağını söylemişlerdi; 2012 oldu. Bu
konu, bu bölge insanının bu sevdası ne zaman bitecek, o konuda bir cevap
verirseniz, halkımızı sevindirirseniz memnun oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Özgündüz.
Sayın Doğru…
16.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinde yaşanan dolu felaketinden
dolayı çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetten destek beklediklerine ilişkin
açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Önce, bu bir dakikayla söz vermenizden
dolayı şahsım adına teşekkür etmek istiyorum, hakikaten çok önemli.
Bir diğer konu da: Tokat ili gibi
Anadolu’nun birçok yerinde dolu afeti gibi çeşitli afetlerden dolayı çiftçi çok
perişandır. Bu perişanlık öyle bir hâl almıştır ki ürünlerin neredeyse yüzde
100’e varana kadar büyük bir kısmı afetlerden dolayı kaybedilmiş konumdadır.
Bundan dolayı da çiftçi, borçlarının ertelenmesini istemektedir. Yani ürün
sigortası yaptıramamışlar çünkü ürün sigortası tam olarak yerleşmiş değildir.
Hükûmetten bu konuda bir destek olması noktasında bütün çiftçilerin hepsi
borçlarının ertelenmesini veyahut da en azından bir bölümünün affedilmesini
beklemektedirler. Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Atıcı…
17.-
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde
okuyan 21 öğrencinin gözaltına alınmasına ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün sabah
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyan 21 tane öğrenci gözaltına
alınmıştır. AKP Hükûmetinin kendisi gibi düşünmeyen bütün insanları gözaltına
alma aşkı olduğunu biliyoruz fakat bu dönem bu çocukların sınav dönemidir. Bu
sınav döneminde bu çocukların gözaltına alınmaları bu çocukların hayatını
karartacaktır. Ben, buradan, Sayın İçişleri Bakanına seslenmek istiyorum: Olaya
derhâl el konulmalı ve bu çocukların sınavlara girmeleri sağlanmalıdır. Hadise
her neyse daha sonra çözülebilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Sayın Tezcan…
18.-
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, geçen yıl Aydın ilinin Söke ilçesinde
yaşanan sel felaketi nedeniyle borçları faizle ertelenmiş olan 500 çiftçinin
prim ödemelerinde kesinti yapılmasına ilişkin açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, geçen yıl Aydın
ilinin Söke ilçesinde çok büyük sel felaketinden zarar gören çiftçilerle ilgili
bir erteleme düzenlemesi yapılmıştı. Zarar gören çiftçilerin borçlarının faizli
olarak ertelemesi uygulamasına gidildi. Bu yıl pamuk üreticilerine prim
ödenirken “geçen yıl siz yüzde 30 zarar beyan ettiniz” diye yaklaşık 500
çiftçinin toplam 1 milyon TL’nin, eski parayla 1 trilyon liranın üzerinde primi
ödenmeyip kesinti yapılmaktadır. Bu çiftçilerimiz, zaten hem kalite kaybı hem
ürün kaybıyla zarara uğramışlardır. Bu çerçevede, borçları da faizle ertelenmiş
olmasına karşın prim ödenirken 500 çiftçinin priminde kesinti yapılması ciddi
mağduriyetlere neden olmuştur. Tarım Bakanlığımızın bu konuda desteğini
bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 22 milletvekilinin, ülkemizin
yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/304)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Enerji kullanımında bağımlılığının
azaltılması ve ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
1) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Emin Çınar (Kastamonu)
6) Ali Halaman (Adana)
7) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
8) Atila Kaya (İstanbul)
9) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
10) Bülent Belen (Tekirdağ)
11) Reşat Doğru (Tokat)
12) Sinan Oğan (Iğdır)
13) Mustafa Erdem (Ankara)
14) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Ali Öz (Mersin)
18) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
21) Seyfettin Yılmaz (Adana)
22) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
23) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
Gerekçe:
Günümüzde enerji dünyanın en önemli
meselesi hâline gelmiştir. Çünkü enerji tüketimi teknolojik gelişime ve nüfus
artışına bağlı olarak giderek her geçen gün artmaktadır. Enerji üretimindeki
bağımlılık, ülkemizin refah ve kalkınma seviyesini olumsuz yönde
etkilemektedir.
Türkiye hâlen petrol, doğal gaz ve
kaliteli kömürde dışarıya bağımlı konumdadır. Bu nedenle en yüksek fiyat
artışları sürekli olarak, doğal gaz ve petrol ürünlerinde meydana gelmektedir.
Bu ürünlere yapılan zamlar, kısa sürede başta sanayi ürünleri olmak üzere tüm
üretime girdi maliyeti olarak yansımaktadır. Enerjideki bağımlılık, sanayide
rekabet gücünü de olumsuz yönde etkilemekte ve tüm ekonomik dengeleri de
bozmaktadır.
Enerji girdilerindeki fiyat
artışlarının ihracatımızı azalttığı, ithalatı artırdığı da bir gerçektir.
Ülkemizde hem petrolün hem de doğal gazın satış fiyatının yaklaşık beşte biri
vergidir. Türkiye, dünyada enerjiyi en pahalı kullanan ülkeler arasında ilk
sıralarda yer almaktadır. Dünya piyasalarında rekabet gücümüzü artırabilmemiz
için enerji girdi fiyatlarının düşürülmesi gerekmektedir. Petrol, doğal gaz ve
elektrik fiyatlarına sık sık yapılan zamlar, özellikle enerjiye bağımlı
sektörlerde hem üreticiyi hem de tüketiciyi zorlamaktadır. Bu bakımdan
ülkemizin enerji meselesi her aileyi ve her bireyi yakından ilgilendirmektedir.
Türkiye, petrol ve doğal gaz gibi
ürünlerde dışa bağımlılıktan kurtulmak için kendi iç kaynaklarını geliştirmek
zorundadır. Bugün gelinen noktada, Türkiye refah seviyesine ulaşmak ve
kalkınmasını sağlamak için en kısa sürede yenilenebilir enerji kaynaklarından
hidroelektrik, rüzgâr, güneş ve jeotermal gibi enerji kaynaklarına
yönelmelidir. Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok iyi bir
iklim kuşağı ve coğrafi konuma sahiptir. Bu potansiyeli fırsata çevirmek için
ülkemizin coğrafi konumu çok iyi incelenmelidir. Hangi bölgelerde güneş
enerjisinden, hangi bölgelerde rüzgâr enerjisinden ve jeotermal enerjisinden
yararlanılacağı tespit edilmeli ve yenilenebilir enerji kaynakları daha etkin
kullanılmalıdır.
Çünkü geçmişten günümüze yeryüzünde her
ne kadar beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve istihdam gibi konular temel
ihtiyaçların başında gelse de, bugün enerji bu ihtiyaçların arasında yerini
çoktan almış durumdadır. Çünkü enerji sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik,
sosyal ve çevresel boyutların merkezinde yer almaktadır. Enerji talebi;
endüstri, ulaşım, tarım ve sosyal hayatın gereklerinden ortaya çıkmaktadır.
Bu nedenle, enerjide bağımlılığı
azaltmak, refah ve kalkınmayı sağlamak için ülkemizin yenilenebilir enerji
kaynakları potansiyelinin araştırılarak, değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu
araştırma önergemiz, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat çekmek
amacıyla hazırlanmıştır. Bu konuda Yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir.
Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması yerinde olacaktır.
2.-
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ve 23 milletvekilinin, Karadeniz
Sahil Yolu’yla ilgili sorunların ve sıkça tekrarlanan sel felaketlerinin
nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/305)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz, Karadeniz
Sahil Yolu ile ilgili sorunların ve sıkça tekrarlanan sel felaketlerinin
nedenlerinin tespit edilerek, çözüm önerilerinin araştırılması ve bunun için
yapılacak yasal düzenlemeler dahil olmak üzere, alınacak önlemlerin tespiti
için Anayasanın 98'inci İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Selahattin Karaahmetoğlu (Giresun)
2) İlhan Demiröz (Bursa)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Engin Altay (Sinop)
6) Gürkut Acar (Antalya)
7) Erdal Aksünger (İzmir)
8) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
9) Namık Havutça (Balıkesir)
10) Bülent Tezcan (Aydın)
11) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
12) Faik Tunay (İstanbul)
13) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
14) Hülya Güven (İzmir)
15) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Hurşit Güneş (Kocaeli)
18) Faik Öztrak (Tekirdağ)
19) Aylin Nazlıaka (Ankara)
20) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
21) Muharrem Işık (Erzincan)
22) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
23) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
24) Doğan Şafak (Niğde)
Gerekçe:
Karadeniz Sahil Yolu; yaklaşık 20 yılda
tamamlanan 2007 yılında eksiklikleri ile hizmete açılan, bazılarının
Cumhuriyetin en Büyük Projesi olarak adlandırdığı fakat siyasi, ekonomik ve
hukuki süreçleri ve en önemlisi çevresel sorunları ile tartışılmaya devam eden
bir projedir. Ülkemizin az gelişmiş bölgelerinden biri olan Karadeniz'in halkı
yol ile gelecek zenginlik beklentisiyle, projenin ekolojik dengeyi bozacağı,
dere yataklarının denize erişimini engelleyeceği, sahil ile denizin
bağlantısını kesmenin sonucunun ağır bedellerle ödeneceği yönündeki uyarılara
rağmen yolun yapımını desteklemiştir.
Çünkü, 542 km uzunluğunda yol yatırımı
ile 6 il, 63 ilçe, 17 belde 2 havalimanı ve 9 liman bu sayede gelişecek
ekonomik refaha kavuşacaktı. 27 km uzunluğunda 263 köprü, 41 km uzunluğunda 12
tek tüp tünel, 18,5 km uzunluğunda 20 çift tüp tünel ile şehirler bağlanmaya
çalışılmıştır. Başlangıçta 800 milyon dolar maliyet tahmin edilen yolun 4,2
milyar dolar yaklaşık bir maliyetle bitirilmiş olmasının yanında doğanın
katledilmesini de beraberinde getirmiştir.
Bir tek Ordu ilimiz kent merkezinden
geçmeyen sahil yolu Gülyalı ilçesinden Artvin iline kadar denizle kentlerimiz
arasına duvar örerek ilerlemiştir. Şehirlerin deniz ile bağlantısının yok
edilmemesinin, falezlerin, kıyıların korunmasının mümkün olduğu gerek mahkeme
kararları ile gerek konunun uzmanlarınca defalarca vurgulanmıştır. Hatta
Sayıştay'ın 2006 tarihli “Kıyıların Kullanılmasının Planlanması ve Denetimi”
başlıklı raporunda şöyle denilmektedir: “Karadeniz Sahil Yolu'nun bir kısmı
eski dolgular üzerinden geçirilmiş, bir kısmı için ise plansız şekilde yeni
dolgular yapılmış, planların sonradan onaylandığı anlaşılmıştır. 3621 sayılı
Kıyı Kanunu’nda yer alan ‘Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı
yaklaşım sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir.’ hükmüne uyulmadığı
belirlenmiştir. Karadeniz Sahil Yolu'nda dolgu yapımı öncesinde detaylı
araştırmalar yapılmamış, dolguların hangi bölgelerde ne miktarda yapılacağı,
çevreye etkilerinin ne olacağı belirlenmemiştir.”
Proje, balık türlerinden sudaki
mikroorganizmalara kadar denizdeki ve kıyıdaki bütün canlı türlerini
etkilemiştir. Öte yandan dere yataklarının denize doğal erişiminin
engellenmesiyle, büyük zararlar veren su baskınları yaşanmaktadır. Bunu takdiri
ilahi kabul edenler insan eliyle felaketleri hazırladığımızı unutmaktadırlar.
Yapım sürecinde bilimsel çalışmalar yaparak, raporlar yayınlayan, iptal
davaları açan, protestolarla uyarılar yapanlar provokatör olarak
gösterilmiştir. Hatta üniversitelerimiz tarafından daha ekonomik ve doğaya
uyumlu projeler hazırlanmış fakat dikkate alınmamıştır. Yargının 'mevzuata
uygun değil' dediği, 'kamu yararına aykırı' dediği projeler yargı ayaklar
altına alınarak uygulanmıştır. Yargının hızı iş makinelerinin yanında yavaş
kalmış, inşaatlar bitmiş, fakat yargı süreci bitmemiştir.
Çevresel değerlendirme analizleri,
sosyal fayda analizleri yapılmadan bölge belediyeleri ile eşgüdüm sağlanmadan
yüklenici firmaların insafına bırakılan yol Karadeniz Bölgesi insanına değil
inşaat firmalarına kazanç sağlamıştır. Yolun güzergahı konusuna dahi neredeyse
müteahhitler karar vermişlerdir.
Uzmanlara göre Karadeniz artık lineer
(çizgisel) bir kent halini almıştır ve en kötüsü geri dönülemez bir aşamaya
gelinmiştir. Kıyı kanununun uygulamasına dair yönetmelik yok sayılarak,
çiğnenerek kentsel yerleşimler deniz tarafından geçilmektedir. Karadeniz sahil
yolu, dehşet verici bir yanlışı simgelemektedir. Bir tarafı deniz olan bu yol;
Karadeniz kıyıları boyunca sadece burunları, koyları, kumsalları, falezleri
tahrip etmekle kalmamış; yapılaşmayı da üzerine çekerek Samsun Sarp arasının
çizgisel (lineer) bir kent haline gelmesine neden olmuştur. Ayrıca doğayı hiçe
sayan bu proje ne mühendisliğe ne inşaatçılığa ne de şehir plancılığına uygun
değildir. Özellikle yanlış mühendislik planlamaları nedeniyle kent merkezi
geçişlerinde kodların yolun zemin seviyesinin yukarıdan geçmesi sonucunda yağan
yağmurlar sonrasında derelerden taşan sular denize ulaşamamakta ve kent
merkezlerinde büyük tahribatlara neden olmaktadır. Karadeniz Bölgesi yurdumuzun
en fazla yağış alan bölgesi olmasına rağmen sahil yolunda bu durumun hiç
dikkate alınmadığı yaşananlarla ortaya çıkmaktadır. Giresun ilimizde geçtiğimiz
yıllarda yaşanan seller ve en son Rize ilimizde yaşanan sel göstermektedir ki
yol bu şekliyle var olduğu müddetçe felaketler yaşatmaya devam edecektir.
Uzmanlar yolun şehirlerin önünden yüksek dolgularla geçmesinin yanlış olduğunu
belirtmektedirler. Bu yolun yerleşim birimlerinin arkasından geçmesi
gerektiğini fakat bunun pahalı bulunarak sahilin doldurulduğunu iddia
etmektedirler. Hal bu ki deniz dolgusu daha pahalıdır ve ızgara sistemi ile
yüksek yağışları tahliye etmenin mümkün olmadığı konunun uzmanı kişilerce
defalarca açıklanmıştır.
TMMOB, ilgili meslek odaları ve duyarlı
kesimlerin tümü tarafından barındırdığı yanlışlar ve olası riskleri defalarca
gündeme getirilen Karadeniz Sahil Yolu, önünde set oluşturduğu tüm Karadeniz
şehirlerinde her kuvvetli yağış sonrasında sel baskınları yaşanmasına, can ve
mal kayıplarına neden olmaya devam edecektir. Ayrıca derin yarmalar ile yamaç
dengeleri bozulmuş ve 'Heyelan Topuğu' ile oynanmış araziler kolayca kaymakta
ve heyelanlara sebebiyet vermektedir. Bu koşullar göz ardı edilerek yeniden
deniz dolgusu ile yol onarılmaya çalışılmaktadır. Karadeniz Sahil Yolu kent içi
geçişlerinin alternatiflerinin hızla projelendirilmesi kentler ile Karadeniz
arasındaki setin ortadan kaldırılması ve yağmur sularının denize erişiminin
kolaylaştırılması gerekmektedir. Gerekli tedbirler alınmaz, yolun teknik ve
mühendislik yanlışları ortaya çıkarılmaz ise kentlerimizi baraj gölüne çeviren
Karadeniz Sahil Yolu kaynaklı can ve mal kayıpları yaşanması kuvvetle
muhtemeldir. Tüm bu hususların dikkate alınarak gerekli alternatif projelerin
hayata geçirilmesi, sorunların araştırılması ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.
3.-
Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 20 milletvekilinin, Van depreminin neden
olduğu maddi ve manevi zararlarla deprem sonrasında yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/306)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Van Erciş ve Van Merkez ilçeleri ile
bağlı köylerde 23 Ekim 2011 tarihinde 7,2 şiddetinde deprem felaketi yaşanmış
ve ardından çok sayıda artçı depremler olmuştur. 9 Kasım 2011 tarihinde çok
ciddi yıkıcı etkileriyle 5,6 şiddetindeki ikinci büyük deprem olmuş, ardından
bölgede 15 Kasım 2011 tarihinde 5,2 şiddetinde bir diğer büyük şiddette deprem
yaşanmıştır. Bu depremlerin ardından yaşanan kargaşada, büyük bir
koordinasyonsuzluk yaşanmış ve yardımların dağıtımı sorunu ortaya çıkmıştır.
5,6 şiddetindeki ikinci büyük depremde ilk depremden sonra ciddiyetle
yapılmayan hasar tespit çalışmalarının sonucunda çok sayıda bina yıkılmış ve bu
binaların enkazlarında 40 vatandaşımız yaşamını yitirmiştir.
Bu bağlamda, ciddiyetsizlikle yapılan
hasar tespit çalışmalarının sorumlularını tespit etmek, bölgede yaşanan aşırı
soğukların etkisiyle insan sağlığını tehdit eden ve büyük problemlere gebe olan
barınma problemini çözmek ve depremin yarattığı maddi, manevi bütün kayıpları
gidermek adına Anayasa'nın 98.'nci, İçtüzük'ün 104. ve 105.'nci maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederim.
1) Adil Kurt (Hakkâri)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Halil Aksoy (Ağrı)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Mülkiye Birtane (Kars)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Van Merkez ve Erciş ilçeleri ve bağlı
köylerde 23 Ekim 2011 Tarih, 13.41 saatinde yaşanan 7,2 şiddetindeki deprem
felaketinin Van Bölgesi'nde çok ciddi yıkıcı etkileri olmuştur. Bu felaketin
hemen ardından Valilik ve devletin ilgili kurumlarının oluşturduğu "Kriz
Merkezi"nde merkezi hükümeti en üst düzeyde temsilen bakanlar da bulunmuş
ve afet sonrası yönetimde bulunmuşlardır.
Ancak Van ilinin en önemli yerel
idarelerinden Belediye'nin, Sivil Toplum Örgütleri'nin, Meslek Odaları'nın bu
Kriz Merkezi'ne katılımı istenmemiş ve bu nedenle afet sonrası vatandaşların
sorunlarının koordineli çalışarak giderilmesi ve depremde zarar gören binaların
ortak çalışarak hasar tespitinde bulunulması Valilik Kriz Merkezi tarafından
engellenmiştir. Kriz Yönetimi'nde ortak çalışmalara katılması istenmeyen bu
yerel idareler, deprem sonrası vatandaşların sorunlarını gidermek adına
çalışmalar yapsalar dâhi, merkezi devletin olanaklarından ve gücünden
faydalanmadıkları için, bu çalışmaları kendi sınırlı çabaları ile yürütmüştürler.
Deprem felaketinin ardından
"barınma ihtiyacı" en büyük sorun haline gelmiş, çadır stokunu elinde
bulunduran Kızılay Genel Müdürlüğü çadır ulaştırmakta ve dağıtmakta geç ve
yetersiz kalmıştır. Öte yandan, çadır ihtiyacının beklenenin üstünde olduğunu
ve kendi potansiyellerini görmek için dış ülkelerden gelen yardım taleplerini
kabul etmeyip beklettiklerini bizzat Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay
ifade etmiştir.
Araştırma Önergesi verdiğimiz bugün
itibariyle, depremin üzerinden 24 gün geçmiş olmasına rağmen, hâlen birçok vatandaşın çadır kuyruklarında perişan
olduğu, çadır alamayanların da mecburen kendi imkânlarıyla oluşturdukları ve bu
soğuk kış günlerinde ısınma açısından oldukça yetersiz olan naylon brandaların
içinde barındığı görülmektedir. Bununla birlikte geçen süreye rağmen halen
göçüklerin altında yurttaşlarımızın olduğu da tahmin edilmektedir.
9 Kasım’da meydana gelen 5,6’lık deprem
yüzeye yakın meydana geldiği için oldukça şiddetli hissedilmiş, bunun sonucunda
Van merkezde ikisi otel olmak üzere 25 adet bina yıkılmış ve 40 yurttaşımız
hayatını kaybetmiştir. Yıkılan 25 adet binanın içindeki iki otelin ilk
depremden sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, AFAD yetkilileri tarafından
yapılan hasar tespit çalışmalarında incelenmediği, dolayısıyla bu otellerde
kalındığı ve yaşamını yitiren vatandaşların tamamının bu otellerin enkazı
altında kalarak can verdikleri görülmüştür.
9 Kasım depremiyle birlikte büyük bir
kaos yaşayan Van halkı, yeni depremlerin ve yıkımların olacağı korkusuyla Van
kentini terk etmeye başlamış ve Van âdeta "hayalet kent”e dönüşmüştür. 3.
Büyük deprem de 15 Kasım tarihinde Mollakasım Köyü merkezli meydana gelmiş 5,2
şiddetindeki üçüncü deprem, yaşanan olumsuzlukları daha da büyütmüştür.
Bütün bu olaylardan sonra başta Van
Valisi olmak üzere, Bakanlar ve hatta Başbakan, ortaya çıkan yıkıma rağmen
soruna ciddiyetle yaklaşmamışlardır. Kriz Yönetimi oluşturup kentin tüm
dinamikleri arasında koordinasyon sağlamak yerine dışlayıcı bir tutum içerisine
girerek BDP'li belediyeleri saf dışı bırakma ve Van halkının yaşamış olduğu
dramı politik ranta çevirme hesabı içerisine girmişlerdir.
Bu yaşananların ışığında, yapılması
gereken; hatalardan ders çıkararak ve yerel otoriteleri devre dışı
bırakmaksızın, partiler üstü bir anlayış ve çaba ile Van Depremi'nin yarattığı
sıkıntıları çözmeye çalışmaktır. Ayrıca önümüzdeki çetin kış koşullarının
yaratacağı problemleri çözmek adına; kısa vadede vatandaşları soğuktan
koruyacak konteynırların, en yakın zamanda da kalıcı konutların yapılması ile
en temel ihtiyaç olan barınma sorununun giderilmesi gerekmektedir.
Depremden önce ve sonra ortaya çıkan
sorunların belirlenip giderilmesi için bir Meclis araştırması açılması elzem
hâle gelmiştir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup daha sonra oylarınıza sunacağım:
B) Tezkereler
1.-
Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde
de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık tezkeresi (3/889)
05.06.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
İlgi: Dilekçe Komisyonu Başkanlığının
31.05.2012 tarihli A.01.1.DİK.O.OO.OO.OO/259 sayılı yazısı.
Dilekçe
Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde
de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu
talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter
sayısı Sayın Başkan…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu),
Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, izlemekte olduğu dış politikanın gerçeklerden uzak olduğu, ülke
güvenliği ve çıkarlarına zarar verdiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/12) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
VII.-
GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, izlemekte olduğu dış politikanın gerçeklerden uzak
olduğu, ülke güvenliği ve çıkarlarına zarar verdiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12)
BAŞKAN – Hükûmet yerinde.
Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı
ve Genel Kurulun 29/5/2012 tarihli 112’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın
99'uncu maddesine göre bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi
parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan
veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi için on
dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum: Önerge sahibi olarak Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı;
gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman
Taney Korutürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Yıldırım Tuğrul Türkeş, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu; Hükûmet adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
konuşacaktır.
Şimdi, ilk söz olarak önerge sahibi
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Atıcı.
Süreniz on dakikadır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verdiğimiz gensoru önergesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Ulusal çıkarlarımızı kişisel çıkarlarının ve ideolojik
yaklaşımlarının üzerinde tutan milletvekillerini saygıyla selamlayarak
sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bizi gensoru
vermeye iten durumlar nelerdir? Niye biz bu gensoruyu hazırladık? Son
söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Dışişleri Bakanı ideolojik yaklaşımlarını
ulusal çıkarlarımızın üzerinde tutmuştur, ülkemizi AKP’ye destek sözü veren
ülkelerin oyuncağı ve taşeronu hâline getirmiştir, ilkesiz ve tutarsız bir dış
politika izleyerek ülkemizi birçok kereler küçük duruma düşürmüştür. İşte, bu
yüzden o koltukta oturmamalıdır. Şimdi, biraz detaya gireceğim ve
söylediklerimde niçin haklı olduğumu sizlere anlatmaya çalışacağım. Aslında
içimden “Keşke haklı olmasaydım.” dediğimi de bilmenizi isterim.
Dışişleri Bakanı, “Bölgede Amerika’nın,
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye ile çıkarları örtüşüyor.” diyerek dış
politikamızın kimin dümenine göre seyredeceğini aslında çok net bir şekilde
açıklamıştır. Bu nasıl bir çıkar örtüşmesidir? Irak’ta dökülen kandan elde
edilen çıkarlar bizim ulusal çıkarlarımızla örtüşmekte midir? Orta Doğu’nun kan
gölü hâline dönmesi pahasına Suriye üzerinde oynanan oyundan bizim nasıl bir
ulusal çıkarımız olabilir? Olsa olsa bazılarının ideolojik çıkarı olabilir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bu coğrafyada herhangi bir ideolojik çıkarı
olmayacağını çok iyi biliyoruz. Kendi çıkarları ile yani Amerika Birleşik
Devletleri’nin çıkarı ile AKP’nin ideolojik çıkarlarını yan yana koymuş olan
ABD sizin anlayacağınız dilden konuşmayı başarmıştır, bu dilin adı “kazan
kazan” ya da İngilizcesiyle “win win” dilidir. Amerika Birleşik Devletleri ve
yandaşları, onu alkışlayan şakşakçıları maddi ve stratejik kazanç
sağlayacaklardır bu ülkede, bu coğrafyada; AKP ise ideolojik kazanç
sağlayacaktır. İşte, bütün işi özü budur, bizi de bu gensoruyu vermeye iten
hadise de budur. Gerçekten ABD’nin çıkarları ile AKP’nin çıkarları örtüşmüştür,
her iki taraf da kazanmaktadır, ama kaybeden maalesef ülkemiz olmaktadır. O
yüzden Dışişleri Bakanı derhâl o koltuktan kalkmalıdır veya uygun şekilde
kaldırılmalıdır.
Şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe
Hitabe’deki sözleri biraz daha anlam kazanıyor. Diyor ki: “Hatta bu iktidar
sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit
edebilirler.” İşte, bugün yaşadığımız durum, maalesef budur. Dış politikadaki
itibarımız, Dışişleri Bakanının Obama tarafından işaret parmağıyla çağrılacak
seviyeye düşürülmüştür.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti’nin onurlu Dışişleri Bakanı hiç kimse tarafından bir parmak
hareketiyle çağrılamaz, çağrılsa da asla gitmez, kazara eğer gitmişse de
milletinden özür diler ve istifa eder. Eğer bunları yapmıyorsa, yine Türkiye
Cumhuriyeti’nin onurlu Başbakanı bu kişiyi görevden alır. Eğer tüm bunlar da
olmuyorsa, Cumhuriyet Halk Partisine gensoru vermek görev hâline gelir.
Şimdi, Dışişleri Bakanının ülkeyi maddi
hasarlara, maddi sıkıntılara soktuğunu da birkaç cümleyle anlatmak istiyorum.
Sayın Dışişleri Bakanı, hangi konutta
oturuyorsunuz? Bu konuta ne kadar para ödüyorsunuz? Dışişleri Bakanlığının
resmî konutunda kim oturuyor? Sayın Cumhurbaşkanı oturuyor. Cumhurbaşkanının
bir konutu yok mu? Neden kendi konutunda oturmuyor? Ve siz bir başka konut
kiralayarak, ayda tam 47 bin lira, bakın yılda demiyorum, ayda 47 bin Türk
lirasını yetimlerin boğazından çıkarıp bu konutta harcıyorsunuz, kendi resmî
konutunuz olduğu hâlde.
Değerli milletvekilleri, şimdi biraz da
komşularımızla olan ilişkilerimize bakalım. Bana bir ülke, bir komşu ülke
söyleyin ki dış ilişkilerimiz istikrarlı bir şekilde iyi gitsin. İstikrar var
mı? Var. Nasıl? Sürekli kötüye gidiyoruz. Sürekli kötüye giden bir dış politika
izliyoruz. “Sıfır sorun izleyeceğiz.” dediniz, şu anda maalesef sıfır komşumuz
kaldı, bizi seven sıfır komşu kaldı. Suriye’yi mi ele alayım? Irak’ı mı ele
alayım? İran’ı mı ele alayım? Hangisini ele alayım? Elimi nereye atsam maalesef
büyük sıkıntı çıkıyor. Suriye’de Esat sizin kardeşinizdi “kardeşim Esat”
dediniz, sonra “cani Esed” oldu birdenbire. Orada ortak Bakanlar Kurulu
yaptınız, sonra gittiniz Şam Büyükelçiliğini kapattınız, arkasından
Türkiye’deki Suriye Büyükelçisini de sınır dışı ettiniz. Gerekçe neymiş
efendim? Gerekçe, orada dikta rejimi olmasıymış.
Değerli arkadaşlar, bu söylemlerinize
çocuklar bile güler. Suriye’deki rejim hiçbir zaman değişmedi ki, baba Esat
zamanında neyse şimdi de o rejimdir. Suriye’de dökülen kan hiç kimse tarafından
onanmaz. Suriye’deki şiddet, kim uyguluyorsa, kime uyguluyorsa hiçbir şekilde
asla kabul edilemez. Kabul edilemeyecek olan bir şey daha vardır: Sizin daha
dün “kardeş” dediğiniz bir insanla, bugün “cani” diyerek yollarınızı ayırmış
olmanızdır.
“Ticaret” dediniz, “Ticaret iyi
olacak.” dediniz; şimdi sıfır. Bu kürsüden “Irak’ta masada değildik, Irak’ta
hata yaptık; şimdi Suriye masasındayız, bu hatamızı telafi edeceğiz.” diyen
sizdiniz. Ne demek istediniz acaba? 1 Mart Tezkeresinin intikamını mı aldık
diyorsunuz? Evet, eğer öyleyse başardınız, sizi buradan tebrik ediyorum.
Hani İsrail ile Suriye arasında ara
bulucu olacaktınız? İki tane iyi geçindiğimiz ülke vardı, sayenizde her
ikisiyle de düşman olduk. Sizin istikrar dediğiniz buysa, evet, istikrar ama
kötüye giden bir istikrar. Bunları mutlaka gözden geçirmeniz ve mutlaka ve
mutlaka düzeltmeniz gerekiyor idi ama o şansınızı kaçırdınız. Hani hep
diyordunuz ya: “Esat otobandan geçişi kaçırdı, artık geri dönüşü olmayan bir
yolda.” Siz de aynen bu yoldasınız. Artık ne yapsanız siz bu dış politikayı
hiçbir şekilde yoluna koyamazsınız. Neden mi? Yine bu kürsüden çıktınız,
dediniz ki: “Orta Doğu’da yeni bir düzen kuruluyor. Orta Doğu’da kurulan bu
düzenin sahibi biz olacağız.” Meclis tutanakları işte burada; açın bakın,
dediniz mi demediniz mi? İşte, sizin hırsınız aklınızın önüne geçmiş. Sizin
hırsınız gözlerinizi kör etmiş. Türkiye’yi nasıl bir uçuruma sürüklediğinizin
siz farkında değilsiniz ama biz, bunları söyleyip ve Başbakanı uyarmak
mecburiyetindeyiz. Çünkü biz ülkemizi çok seviyoruz. Herkes artık, tehlikenin
daha çok farkına vardı. Suriye ile savaşmak için can attığınızı artık herkes
gördü. İşte bu yüzden, ülkemizi savaşa sokmamak adına, daha çok zarar vermemek
adına o koltuğu derhâl terk etmelisiniz.
Gelelim İran’a; Kürecik’te ABD’ye ait,
İran’a karşı İsrail’i koruyan radar üssü kurulmasına izin verdiniz. Çok
tartıştık; uzatmayacağım burada. “NATO üssü” dediniz, halkımızı kandırdınız.
Obama çıktı “O üs bizimdir, NATO’ya devredeceğiz.” dedi. Ya, bir çıkıp özür
dilemez mi insan? “Ya, biz yanlış söylemişiz, pardon; o üs Amerika’nındı, şimdi
NATO’ya devrediliyor.” demez mi insan? Bunu da demediniz. Orada yabancı
ülkelerin askerlerini konuşlandırdınız bu Meclisten, yüce Meclisten izin almadan.
Anayasa suçu işlediniz Sayın Bakan.
İran’da nükleer programla ilgili
uluslararası görüşmelerde hani İran’a destek oluyordunuz? Hani İran’ın
yanındaydınız? Şimdi, birdenbire Batı’nın ekonomik yaptırımlarını İran’a
uygulamaya başladınız.
Hangi ülkeleri örnek vereyim;
Ermenistan mı? Buyurun; işgal altındaki Azerbaycan toprakları ve Karabağ sorunu
dururken, gittiniz Ermenistan ile protokoller yaptınız. Yapmadıysanız;
çıkarsınız, burada yirmi dakika zamanınız var, “yapmadım” dersiniz. Azerbaycan
ile ilişkilerimizi bozdunuz.
Irak’ta, Irak içinde aranan bir mezhep
temsilcisine geldiniz burada kucak açtınız. GATA’ya yatırdınız; tabiri caizse
“GATA kulli” yaptınız.
Ondan sonra, sınır güvenliğimizi de
Amerika’ya emanet ettiniz. Onların işaret ettiği 34 yurttaşımızı katlettiniz.
Kıbrıs’ı mı anlatayım? Buyurun.
“Türkiye’den beslenenler Türkiye’yi eleştiremez.” diyen bir hastalıklı
zihniyetin temsilcisisiniz. Sayenizde Kıbrıs politikası artık tamamen çözümsüz
hâle geldi.
Libya mı? Barış Ödülü aldırdınız Başbakana,
sonra “cani” dediniz. Bu nasıl bir ruh hâli bunu hiçbir şekilde anlayamıyorum.
Bu da yetmezmiş gibi daha on beş yirmi
gün önce Dışişleri Komisyonunda, milis yetiştirmek üzere, bakın polis değil,
milis yetiştirmek üzere anlaşma imzaladınız.
İsrail’i mi anlatayım? 9 vatandaşımızı
katleden, Gazze’de insanlık dışı uygulamalar yapan İsrail, acaba özür diledi
mi, ben mi bilmiyorum? Eğer özür dilediyse ben bilmediğim için sizlerden özür
diliyorum. O yüzden mutlaka oradan kalkmalısınız Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Burada Avrupa
Birliğine girdik diye fişekler atan kimdi Allah aşkına, kimdi? Havai fişekler
atıp Avrupa Birliğine girdik diye milleti nasıl kandırdınız? Niye çıkıp buradan
“pardon” demiyorsunuz? Artık Avrupa Birliğinde tam üyelik hedef olmaktan çıktı,
katılım müzakereleri durdu, hâlâ hayal âleminde yaşıyorsunuz.
Mısır’a mı bakayım biraz da? Sadece
ideolojik yaklaşıyorsunuz. Tahrir Meydanı’nda meydana gelen olaylara
“demokrasi” dediniz, aynı Tahrir Meydanı’nda bu sefer insanlara yeni rejimleri,
askerler ateş açtılar, sesinizi çıkarmadınız. Niye? Çünkü ideolojik
yaklaştınız.
Sudan’ı mı örnek vereyim? El Beşir’i
Türkiye’de ağırladınız. Bu adam “katil” diye tüm dünyada ilan edildi. Niye?
Yine ideolojik davrandınız. İşte bu sebeplerden dolayı o koltuktan
kalkmalısınız, kaldırılmalısınız çünkü ülkemize zarar veriyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.
Buyurun Sayın Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, son yıllara kadar bölgesinde
istikrar yaratan ve küresel ölçekte güven veren bir devlet olarak bilinirdi;
kimliği, aidiyeti, ilkeleri, değerleri belli, dış politikası istikrarlı, saygın
bir devlet olarak algılanırdı. Türk dış politikasında öncelik, girişimlerden
sonuç alınmasına verilir, dolayısıyla Türkiye sonuç alıcı politikalar izlemeye
özen gösterirdi. Çevremizdeki gelişmelerle yakından ilgilenir; politikamızı, bu
gelişmeleri ulusal çıkarlarımız doğrultusunda etkilemeye yönelik olarak saptayıp
uygular, ancak bize ait olmayan meselelere doğrudan müdahale etmezdik.
Özellikle, komşularımız, başta, üçüncü ülkelerin iç ihtilaflarında saf tutmaz,
bu ihtilaflara taraf olmazdık. Bu sayede bölgede ağırlığı olan, yapıcı,
güvenilir, tutum ve politikaları öngörülebilir, anlaşmazlıklarda hakemliğine
başvurulan; ekonomik, siyasi, askerî güce sahip olmasına rağmen, bu gücünü
tehditle ve zora çevirerek değil, yumuşak güç şeklinde kullanan ve bu nedenle
de ağırlığı büyük, saygınlığı yüksek bir ülke olarak görülürdük.
Bugün, Türkiye, her sorunun çözümünden
kendisi sorumluymuş gibi her yere koşuşturan, telaşlı ve kendisini
ilgilendirsin, ilgilendirmesin her konuya müdahil olma hevesinde olan, bu
hevesi başkalarınca da istismar edilen bir ülke konumuna gelmiştir. Bu nedenle,
Türkiye, bölgesinde başka ülkelerin karışmak istemediği dikenli konulara bu
ülkeler tarafından kışkırtılarak müdahil edilen, her konuda yüksek sesle
düşünen, belki sesi duyulan ama sözü dinlenmeyen, hemen her dış anlaşmazlıkta
taraf tuttuğu için ihtilafların çözümünde etkili ve uzlaştırıcı olamayan,
komşularının rejimlerini değiştirmeyi de kendinde hak gören ve bu yolda
faaliyet gösteren, istikrar bozucu ve güven duyulmayan bir ülke hâline gelmiş
bulunmaktadır.
“Komşularla sıfır sorun” politikası
iflas etmiş, etrafımızda sorun yaşamadığımız komşumuz kalmamıştır. Türkiye,
“sıfır sorun” iddiasıyla yola çıkıp bugün komşularının bir bölümüyle çatışır,
diğer bazıları tarafından da tehdit edilir hâle gelmiştir. Bu hazin tablonun
sorumlusu, ne yazık ki, dış politikamızı kötü yöneten Dışişleri Bakanı Sayın
Profesör Ahmet Davutoğlu’dur. Gensorumuz işte bu gerçekten hareket etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Davutoğlu saygın bir akademisyendir, kendi alanında mutlaka bilgilidir; uygar,
kibar bir insandır fakat kendisi Dışişleri Bakanı olarak, ne yazık ki, hiçbir
düzeyde başarılı olamamıştır. Akademik kimliği ile icracı Bakan kimliği
arasında ayrım yapamamış, bu yüzden de hatalar ve başarısızlıklar bir türlü
peşini bırakmamıştır. Dışişleri bakanlarının başarıları ve başarısızlıkları
ülkeleri üzerinde diğer birçok bakanlıktan daha belirgin, daha kalıcı ve daha
hayati etki yaparlar. Nitekim, Sayın Bakanın icraatı, Türkiye’yi, sözlerimin
başında kısaca tanımladığım ağırlıklı konumdan, bugünkü şaşkın, dağınık görüntülü,
dış siyasetinin hedefi, amacı açıkça belli olmayan, politikaları kestirilemez
ve genel anlamda güvenilmez bir ülke konumuna getirmiştir.
Dış politikanın teorisi başka,
uygulaması başkadır. Sayın Bakan, teorik varsayımlara dayalı yaklaşımıyla gerçeklerden
kopmuş, hayalci hedefler peşine düşmüştür. Yabancı çevrelerin kendilerine
mahsus gerekçelerle bu gidişatı başarıymış gibi takdim etmeleri -amiyane
tabirle- kendisine gaz vermeleri, Sayın Bakanı gereksiz ve maceracı arayışlara
daha da hız vermeye sevk etmiştir.
Ermenistan açılımı geri tepmiş, İran’ın
nükleer politikasına uluslararası camianın temenni ettiği yönde bir açılım
geliştirmek için araya girme çabaları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde
talihsiz bir oy kullanma sonucu, İran’ın nükleer siyasetine arka çıkma olarak
algılanmıştır. Buna rağmen, Hükûmetin Suriye’ye karşı izlediği hatalı politika
ve Kürecik’te konuşlandırılan Amerikan erken ikaz radarı İran’ı da karşımıza
dikmiştir. Bu bağlamda, Başbakan ve beraberindeki heyet, son yılların en
başarısız, hazin ve itibar zedeleyici dış ziyaretini İran’a yapmak durumunda
kalmışlardır.
Sayın Bakanın bölgesel ve bölge dışı
diğer birçok girişimi de sonuçsuz kalmıştır. İşin aslına bakılacak olursa,
Sayın Bakanın sonuç aldığı hiçbir ciddi girişim bulunmamaktadır. Başkalarının
sorunlarını çözmeye çabalamak uğruna kendi ulusal sorunlarımız ihmal
edilmiştir. Tabiri caizse, “stratejik derinlik” bir kara deliğe dönüşmüştür. Bu
gerçeğe rağmen, Sayın Davuoğlu’nun hâlâ hiçbir hata kabul etmemesi, izlediği politikaların
doğru ve ülke çıkarlarıyla uyumlu olduğunu ısrarla iddiaya devam etmesi çok
kaygı verici bir durumdur.
Dış ilişkilerimizde ülkemizi doğrudan
ilgilendiren önemli gelişmeler olurken, Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve Dışişleri Komisyonuna yeterli zaman ayırmamış, Meclise ayrıntılı
bilgi vermemiştir. Oysa demokratik parlamenter sistemlerde bu uygulama, düzenli
olarak yapılmasına özen gösterilen ve dış politikada siyasi partiler arasında
ortak çizgiler oluşturulmasına katkıda bulunan, ülke yararına işleyen bir
yöntemdir.
Değerli arkadaşlar, dış politika
dünyanın her yerinde millî bir siyaset olmak zorundadır, bu nedenle de her
ciddi ülkede ulusal bir uzlaşıya dayalı olarak yürütülmesi gerekir. Sayın Bakan hiçbir zaman bir ulusal uzlaşı arayışı
içinde olmamıştır. Bugün Hükûmetin uyguladığı dış politika üzerinde de bir
ulusal mutabakat mevcut değildir. Bunun sorumlusu da Dışişleri Bakanının
şahsında Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetidir. Uygulanan yanlış politikalar
nedeniyle -terörün azması dâhil- yaşadığımız ve yaşanmasından endişe ettiğimiz
tüm olumsuzlukları tarih bu notla kayda geçirecektir.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Davutoğlu’nun, başında bulunduğu kurumla ilişkilerinde de ciddi sorunlar
görünmektedir. Evet, Dışişleri çalışanlarının özlük haklarında yaptığı
iyileştirmeler, Bakanlık için yeni bir yerleşke çalışmasını başlatmış olması ve
yaygın ileri teknoloji kullanımı Sayın Bakanın olumlu icraatlarındandır ancak
Dışişleri Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda yapılan köklü değişiklikler ve meslek
memurluğu sınavlarındaki soru işaretleri, bu seçkin ve profesyonel esaslara
dayanan ve öyle kalması gereken kurumun yapılanması ve geleceği hakkında ciddi
kaygılar uyandırmaktadır.
Dışarıdan yapılan artan sayıda
büyükelçi tayinleri, bu tayinlerle atanan büyükelçilerden bazılarının
liyakatleri hakkındaki tereddütler, kuruma yeni alınan memurlarda aranan
nitelikler, tayin ve terfilerde aranmaya ve gözetilmeye başlandığı fark edilen
esaslar, iktidar partisinin niyetleri hakkında kuşkulara yol açmaktadır.
Türk Dışişleri Bakanlığı, son derece
profesyonel, iyi yetişmiş, dünyadaki emsalleri içerisinde büyük saygınlığa
sahip, gündelik siyasetin dışında kalabilmiş ve bütün enerjisini yedi gün yirmi
dört saat ülkesinin hizmetine hasredilme kapasitesine sahip müstesna bir
kurumdur.
Bu Bakanlığın işlevinin Sayın Bakanın
devrinde fikir oluşturma ve politika belirlemeye katkıda bulunmaktan giderek
uzaklaştırıldığını ve lojistik destek ile altyapı hizmetlerini sağlamaya doğru
yöneltilmekte olduğunu endişeyle izliyoruz.
Yukarıda sözünü ettiğim gelişmeleri ve
Bakanlığa verilmek istenen bu yeni yönelimi, Adalet ve Kalkınma Partisinin,
Dışişleri teşkilatı üzerinde partizan bir egemenlik kurma gayretlerinin işareti
olarak değerlendiriyoruz.
Sayın Bakanın milletvekillerimiz
tarafından bu hususta kendisine yöneltilen müteaddit sorulara bugüne kadar
hiçbir yanıt vermemiş olması da bu kaygılarımızı ne yazık ki doğrulamaktadır.
Değerli milletvekilleri, Dışişleri
Bakanlığı teşkilatının partizan ve ideolojik nedenlerle yapısının
değiştirilmesi bu ülkeye uzun vadede çok büyük zararlar verir. Bu Bakanlık,
devletin, bütün ülkenin ve halkımızın tamamının hizmetkârı ve temsilcisidir.
Elbette, siyasi karar merci ve sorumluluk sahibi olan Hükûmetin talimatlarına
göre iş yapacaktır ancak cumhuriyet tarihimiz boyunca daima ülkemizin ve
halkımızın güvenliği ve refahı, uluslararası barış ve istikrar için şehitler
vererek görev yapmış olan Dışişleri Bakanlığının siyasi etkilerden uzak
tutulması ulusal menfaatlerimizin önde gelen bir gereğidir.
Değerli milletvekilleri, dış
politikamızdaki yanlışlara ayrıca değineceğim. Ancak, önce bir Anayasa
ihlalinden söz etmek istiyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak başından
beri Kürecik radarının bir ABD üssü olduğunu, NATO tesisi olmadığını
vurguladık. Sayın Davutoğlu da hep aksini iddia etti ve uyarılarımıza rağmen
kamuoyumuza doğruları anlatmadı. Aylar sonra, ABD Başkanı Obama sayesinde,
radarın NATO’ya tahsisi talebi vesilesiyle nihayet herkes öğrendi ki Kürecik
radarı gerçekten de bir Amerikan tesisiymiş.
Bu durumda Kürecik konusunun anayasal
boyutu öne çıkmaktadır. Onun için şimdi soruyoruz: Radarla ilgili olarak
ABD’yle imzalanan mutabakat muhtırası Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca
neden Meclisin onayına sunulmamıştır? Radar üssündeki Amerikan askerleri kimin izniyle
topraklarımızda görev yapmaktadır? Peşin olarak kaydedeyim ki 244 sayılı
Kanun’un 6’ncı maddesine göre yapılacak bir açıklama bu soruları yanıtlamak
için yeterli olmayacaktır. Zira Kürecik basit bir uygulama anlaşması değil,
Rusya ve İran’ın tehditleri ışığında ulusal güvenliğimizi birebir ilgilendiren
önemli bir düzenlemedir. Son yıllardaki teamül, Afganistan ve Libya
örneklerinde de olduğu gibi, NATO Konseyinde alınan kararların dahi Parlamento
onayına sunulması yönünde gelişmiştir. Kaldı ki Kürecik için tahsisli bir NATO
kararı olmadığı açıktır.
Meselenin ulusal güvenliğimizle ilgili
boyutuna gelince, 19–20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO
zirvesinde füze kalkanı konusundaki oydaşmaya katılan Hükûmet, bu katılımı
dolayısıyla ülkemizde bu sisteme dâhil bir ikaz radarı kurmaya mecbur değildi.
Basiretli dış politika, komşularımızın, ülkede kurulacak böylesi bir radardan
ciddi tehdit algılaması duyacaklarını ve bize karşı politikalar
geliştireceklerini öngörmeyi ve NATO içinde füze kalkanı sistemine dâhil
tesislerin Türkiye’de konuşlandırılmasını kabul etmemeyi gerektirirdi.
İran ve Rusya’nın bu konuya kesinlikle
itiraz edeceklerini bilmek durumunda olan AKP Hükûmeti, müttefiklerimizi
radarın bir başka NATO ülkesine konuşlandırılması hususunda ikna edebilmeliydi.
Güvenliğini sağlamaya çalışırken ülkemiz üzerindeki tehdidin artmasına ve
çeşitlenmesine yol açmak nasıl bir basiretsizliktir arkadaşlar?
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin
Suriye’ye ilişkin tek yanlı tutumu da bu komşu ülkedeki şiddet sarmalını
derinleştirmiştir. Hula’da hepimizin kınadığı katliam belleklerden
silinmeyecektir. Sınırın bu tarafında ise Mardin’den Mersin’e kadar uzanan
illerimizde halkımız, esnafımız ekonomik ve sosyal açıdan mağdur olmuştur.
Ayrıca, yukarıda da kısaca işaret ettiğim gibi, Hükûmetin hatalı Suriye
politikası, Türkiye’deki terörün bu ülke tarafından tahrik edilmesine yol
açarak ülkemizde terörün artmasına da neden olmuştur. Bu husus gözden
kaçırılmamalıdır.
Sayın Davutoğlu, uluslararası hukuk ve
iyi komşuluk ilkelerine göre hareket etmek, Suriye’deki iç diyalog
mekanizmalarının işletilmesine çaba göstermek yerine, dış çevrelerin
yönlendirmesiyle ülkemizi savaşın eşiğine getirmiştir. Birleşmiş Milletlerin
sunduğu ve Arap Ligi’nin desteklediği Annan Planı’na da güçlü bir destek
vermekten kaçınan Ankara, Suriye’ye müdahale konusunda Washington ve Avrupalı
muhafazakârların yönlendirmeleri doğrultusunda bir politika izlemekten ne zaman
vazgeçecektir?
Suriye rejiminin kendi halkına şiddet
uygulamasına en baştan itibaren karşı çıkan, ülkelerinin geleceğine sadece
Suriye halkının karar verebileceğini söyleyen, bu ülkedeki şiddeti dışlayan
özgürlük ve demokrasi hareketlerini destekleyen partimizin bütün çözüm
önerileri, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetince geri çevrilmiştir.
En çok ihtiyaç duyulan bir zamanda ülkemizin Suriye’yle diplomatik bağları da
koparılmış, istihbarat ve iletişim araçları aracıların eline
bırakılmıştır.
Hükûmetin Suriye politikası da
yanlıştır, Irak politikası da yanlışlarla doludur. Bu politika neticesinde
Türkiye, Irak’ın iç işlerine karışan, tarafgir ve bizzat Irak Başbakanı
tarafından düşmanlıkla suçlanan bir ülke konumuna düşürülmüştür. Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’yle iyi ilişkiler kurulması yerindedir. Ancak Bağdat’ı dışlamak
Irak’ın iç dengelerini bozmaktadır. Yanlış politikalar, işi Basra’da Türk
Bayrağı’nın yakılmasına ve Türk şirketlerinin boykotla tehdit edilmesine kadar
götürmüştür. Ülkemizin başlangıçta isabetle izlemiş olduğu siyaset
doğrultusunda Irak’ın istikrarına, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine sahip
çıkmak ve ülkedeki bütün gruplarla eşit ilişkiler içinde olmak varken, Türkiye
son birkaç yıldır, komşu Irak’ı neden sürekli germektedir? Sayın Davutoğlu,
Irak’ta varılan bu kırılgan durumun nedenlerini sorguladığında nasıl bir sonuca
varmaktadır? Mezhepçilik bu sonucun neresinde yer almaktadır?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görünen odur ki, Dışişleri Bakanının en düşkün olduğu işlerden birisi herkese
akıl ve Arap ülkelerine de demokrasi dersleri vermektir. Tutuklu
milletvekilleri, onlarca gazeteci, Silahlı Kuvvetlerimizin komuta kademesine
mensup çok sayıda üst rütbeli subay ve yüzlerce öğrencinin hapiste olduğu,
yargının bağımsız olmadığı, kadınların sürekli aşağılandığı, şiddete maruz
kaldığı, herkesin telefonlarının dinlendiği, yaygın bir işsizliğin hüküm
sürdüğü, sosyal adaletin ortadan kalktığı, terör ve şiddet eylemlerinin kol
gezdiği, OECD’nin daha iyi yaşam endeksinde en son sırada yer alan bir ülkede
bakanlık yapmakla partisinin Sivas il kongresinde “Cihan devleti kurmamızı
kimse engelleyemez” demeyi nasıl bağdaştırdığını Sayın Bakana sormak isterim.
Sayın Bakana bunun da ötesinde, ayrıca
bundan seksen sekiz yıl önce çağdaş, dinamik, laik ve demokratik olması
hedeflenerek kurulmuş saygın bir Türkiye Cumhuriyeti varken başka bir devlet
kurmaktan söz etmekle ne kastettiğini de açıklamasını isterim.
Sayın Bakan, sağda solda konuşmalarında
“cihan devleti” kurmaktan, “Orta Doğu’nun sahibi, lideri ve hizmetkârı”
olmaktan bahsederken, Arap ülkelerinin bu konuşmalarını nasıl algılayacaklarını
düşünmekte midir? Sayın Bakan, bunları ve Arap ülkelerine model olacağımızı
söylerken, bu ülkelerin ne modele ne lidere ne sahibe ne de hizmetkâra
ihtiyaçları olduğunun, böyle arayışlarının bulunmadığının artık farkına
varmalıdır.
İsrail düşmanlığı yaparak Arap
sokaklarında popüler olmanın fazla bir anlamı yoktur. Sayın Davutoğlu, Arap
ülkelerine buyurgan, kibirli ve tehditkâr söylemlerle demokrasi gelmeyeceğini
ve bu söylemlerle Arapları kendimizden uzaklaştıracağını er ya da geç kendi
deneyimlerinden öğrenecektir. Her bir Arap ülkesi kendi özellik ve ihtiyaçları
doğrultusunda kendi yolunu kendi belirleyecektir. Bunun için dışarıdan
yönetilecek bir değişim sürecine ihtiyaçları olabileceğini düşünmek Arap
halklarına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
Filistin’le ilişkilerimiz de
sağlıksızdır. Filistin halkının birliğine katkı vermesi beklenen Türkiye,
Hamas’ı kayıran bir politikayla Filistin dayanışmasını olumsuz etkilemiştir.
İsrail’le ilişkilerimiz tarafların
karşılıklı hatalarıyla bozulmuş ve bunun bir neticesi olarak Türkiye, Orta Doğu
barış sürecinin dışına itilmiştir.
Bölgenin en önemli gücü olan
Türkiye’nin Arap-İsrail ihtilafının çözümü gayretlerinde devre dışı kalması,
bölge barış ve istikrarı bakımından stratejik bir kayıptır.
Vatandaşlarımızın hayatına mal olan ve
hâlâ İsrail’e özür diletememiş olan Sayın Dışişleri Bakanı, yazımını bizzat
tahrik ettiği Birleşmiş Milletlerin Palmer Raporu’yla uluslararası planda da
siyasi ve hukuki bir yenilgi almış, Filistin davasına ciddi zarar vermiştir.
Bugün İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
ve Yunanistan’la ülkemize karşı iş birliği yapmakta, Doğu Akdeniz’de petrol ve
doğal gaz kaynaklarına el koyarken Türkiye göstermelik birkaç adım dışında
durumu seyretmekle yetinmektedir. Öte yandan, İsrail’le bozulan ilişkilerimizin
ABD ve Avrupa’yla bağlarımız üzerindeki etkisi de göz ardı edilmektedir.
Bölgesel konularda ABD doğrultusunda
politikalar izleyen AKP Hükûmeti, Washington’la iyi ilişkiler kurmakla
övünmektedir. Fakat aslında gerçek şudur: AKP, Amerika’nın bölgedeki enerji
kaynakları odaklı tek yönlü çıkarlarının bekçiliğini yaptığı için taraflar
geçici bir balayı yaşamaktadırlar. Ancak Türkiye’nin bölgedeki çıkarları daha
kapsamlıdır. Eşitlik zemininde, kalıcı ortak çıkar ve değerlere dayanmayan
ikili ilişkiler kırılgan olmaya mahkûmdur. Bu, şu andaki Türk-Amerikan ilişkileri
bakımından da geçerlidir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, ABD
ile karşılıklı eşitlik ve saygı temeline oturtulmuş, kalıcı bir iş birliği ve
karşılıklı dayanışma içinde olmayı arzu ederiz. Sağlıklı ve kalıcı bir ikili
ilişkinin temel şartları bunlardır. Bunun için, Türkiye ile Amerika’nın
ilişkilerini mutlaka eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı olarak, bölgede
birbirlerinin ortak çıkarlarını koruyup gözetme üzerinde yoğunlaştırmaları
gerekmektedir.
Kürecik radarı konusunda ciddi
rahatsızlık beyan etmiş ve üstü örtülü tehditlerde bulunmuş olan Rusya’ya önce
doğal gaz, şimdi de nükleer enerji bakımından bu denli bağımlı hâle gelmenin
sakıncaları hesaplanmış mıdır? Bilelim ki Rusya, dış politikada çok radikal
kararlar alabilen bir ülkedir. Türk-Rus ilişkilerinin tarihi de bu yöndeki
derslerle doludur. Bu itibarla, Rusya’yla bağlarımızın özenli bir dengede
tutulması büyük önem taşımaktadır.
Ermenistan açılımının başarısız
yönetimi, hem Ermenistan’la ilişkilerimizi daha gerilere götürmüş hem de
Azerbaycan’la güçlü olan bağlarımızı zedelemiştir. Ermeni iddiaları, iktidar
partisi tarafından izlenen yetersiz politikalar nedeniyle, uluslararası
kamuoyunun, özellikle Amerika ve Avrupa’nın gündemine iyice yerleşmiş
bulunmaktadır. Tarafımızdan gerekli önlemler alınmadığı takdirde, siyaset, hukuk
ve tazminat talepleri bağlamında Ermeni konusu Türkiye’nin başını çok
ağrıtabilecektir. 2015 yılının bir kırılma noktası olabileceğine de bu
vesileyle Yüce Meclisin dikkatini çekmek isterim.
Değerli arkadaşlar, Kıbrıs’ta
çözümsüzlük devam etmektedir. AKP Hükûmetinin KKTC’ye bakışı yanlıştır. Hükûmet
KKTC’yi bağımsız bir devlet gibi değil, kendisine bağlı bir birim gibi görmekte
ve böyle davranmaktadır. Bu ortamda Kıbrıs sorununa Kıbrıs Rumları yön
vermekte, Türkiye sadece tepkisel bir politika izlemektedir. Kendisi de yanlış olan “bir adım önde olma”
politikası yerini bugün daha da tehlikeli olan “yerinde sayma” politikasına
bırakmıştır. Sayın Bakanın bu yoldaki taahhütlerine karşın Yunanistan’la
Ege’deki sorunlar devam etmekte, Batı Trakya’daki Türk azınlığının sıkıntıları
da sürmektedir. Unutmayalım ki Ege sorunları, tarafları her an çatışmalara
götürebilme potansiyeli yüksek olan bir ihtilaftır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iktidar partisinin Avrupa Birliğine tam üyelik gibi bir hedefinin kalmadığı da
artık bütün dünyanın malumudur. Bakanlarımız el ele vermişler, ülkemizi her
geçen gün AB’ye tam üyelik hedefinden uzaklaştırmaktadırlar. Bu uzaklaşmanın ve
isteksizliğin tek bir nedeni vardır: AB üyeliği demokrasi, hukukun üstünlüğü,
insan hakları, cinsiyet eşitliği, temel özgürlükler, sendikal haklar ve en
önemlisi laiklik gibi çağdaş uygarlığın temel değerlerini benimsemeyi ve
uygulamayı gerektirmektedir. Ancak iktidar partisi ve bakanları Türkiye’nin
altın çağını evrensel ve çağdaş uygarlıkta değil, geçmişin kalıntıları arasında
aramaktadırlar. Sayın Davutoğlu ise bu arayışın bayraktarlığını yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun ütopik
varsayımlarla cihan devleti, Orta Doğu’daki değişimin öncüsü ilan ettiği
Türkiye, komşularının gözünde düşman bir ülkeye dönüşmektedir. İzlenen dış politika
güvenliğimizi, bölgesel etkinliğimizi ve uluslararası saygınlığımızı tehlikeye
atmaktadır. Dış politika teori, hayal ve fantezilerinizi sergileyebileceğiniz,
bunları yaşama geçirmeyi deneyebileceğiniz bir alan değildir. Yapılan her hata
mutlaka geri döner ve maliyeti tüm ulusumuz öder. Türkiye’nin dış politikası,
içinde bulunduğu çıkmaz ve zafiyetten kurtarılmalıdır. Gensorumuzun kabulü bu
yönde atılacak bir ilk adım olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Korutürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş.
Buyurunuz Sayın Türkeş. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin, Dışişleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu hakkında, ülkenin güvenliğini tehlikeye atan ve
ülke çıkarlarına zarar veren başarısızlıkların siyasi sorumlusu olduğu
iddiasıyla verdiği gensoru önergesi ile alakalı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım.
Öncelikle, Sayın Davutoğlu’nun,
Dışişleri Bakanı olarak, böyle bir gensoruya muhatap olmasını kesinlikle arzu
etmezdim. Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatleri tüm kurum ve
şahısların üzerindedir. Dolayısıyla da ortada bir yanlış varsa -ki ben, ağır
yanlışlar zinciri olduğu kanaatindeyim- bu telafi edilmeli ve gereken
yapılmalıdır.
Az önceki değerli konuşmacılar da
bahsetti, Sayın Davutoğlu’nun, başlangıçta ortaya attığı “komşularla sıfır
sorun” tezi, aslında birçoğu için cezbedici ve heyecan vericiydi ilk başta.
Zira zamanında Atatürk’ün işaretlediği “Yurtta barış, dünyada barış”
hikmetinden esinleniyordu, onu örnek alıyordu. Umuyorum ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında bulunan tüm siyasi partiler, Türkiye'nin, bölgesinde ve
dünyada itibar gören bir devlet olmasını canıgönülden hedeflemektedirler. Sayın
Davutoğlu’nun örmeye çalıştığı “stratejik derinlik” paradigması da her her ne
kadar birtakım hayalperest ögelerle beslense de pekâlâ bu yüksek gayenin ete,
kemiğe büründürülmesine katkıda bulunabilirdi.
Bir dönem, bu çerçevede bazı somut
adımların atıldığı da doğrudur, bunu da gönül rahatlığı ve sükûnetle kabul
ediyorum. Örneğin, 2002-2009 yılları arasında bölge ülkeleriyle bir yakınlaşma
başladı. Sayın Davutoğlu önderliğinde, özellikle Suriye ve İran ile Avrupa
Birliğinin kuruluş aşamasındaki Benelux modeli gibi bölgede bir barış ve
ticaret havzası oluşturmak istendi. Suriye’yle, İran’la, Mısır’la, Libya’yla sıcak
ilişkiler geliştirildi. AKP o sıralarda Irak’ın toprak bütünlüğünü -söylem
düzeyinde dahi olsa- kamuoyu önünde savunabiliyordu. İsrail ile diyalogumuz o
kadar iyiydi ki Suriye ile aralarında hasıl olan ihtilafı çözmek için yegâne
adres olarak Türkiye gösteriliyordu. Avrupa Birliğine tam üyelik için
müzakereler başlamış, son sürat ilerliyordu. Batı, Türkiye’nin nihayet modern
bir demokrasiye dönüşeceği hususunda ikna oluyordu. Peki, hatalar yok muydu?
Elbette vardı, hem de çok.
Öz kardeşimiz Azerbaycan ile yaşanacak
bir gerginlik pahasına olsa dahi Ermenistan ile protokol imzalandı. Irak’taki
Türkmen nüfusun hakları göz ardı edildi, özgürlükleri savunulmadı. İçeride
yürürlüğe konulan “açılım” siyasetinin çekirdeğini teşkil eden Türk düşmanlığı,
dışarıda da etkisini hepimize hissettirdi. Göz bebeğimiz olan Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’ni aşındırmaya yönelik faaliyetler güdüldü. Merhum Rauf Denktaş’ın
şahsına karşı hakarete varan açıklamalar yapıldı, beyanlar verildi.
Söz konusu verilerin ışığında gri renkte
addedilebilecek AKP dış politikasını dipsiz kuyulara, zifiri siyaha iten ana
hadise ise bir Tunuslu genç olan Muhammed Bouazizi’nin bedenini ateşe vermesi
oldu. Sayın Davutoğlu’nun tuğla kalınlığındaki kitabını, akademik makalelerini,
hararetli nutuklarını, herkes tarafından iltifat yağmuruna tutulan
pragmatizmini yerle bir eden, küllere karıştıran bir Arapçocuk oldu. Ne hazin
değil mi? Koskoca bir vizyon yok oldu. Barış yerini dış müdahaleciliğe,
istikrar yerini kaosa, düzen yerini anarşiye bıraktı.
Bugün itibarıyla, Başbakan Sayın
Erdoğan’ın 2002-2009 yılları arasında elini sıktığı kim varsa sözde “demokrasi”
uğruna ya yakalanıp kafeslere tıkıldı ya öldürüldü veya hâlâ öldürülmek
isteniyor. Oysa, Arap Baharı’na kadar Türkiye’nin bölgede genel bir demokratikleşme
beklentisi yoktu, vardı ise de kamuoyu önünde paylaşılmıyordu. Kaldı ki, ben,
Sayın Davutoğlu’nun bu sözde “demokrasi” delilinin ardına saklanmasını kati
surette samimi bulmuyorum. Tunus’tan, Mısır’dan çok daha baskıcı ve otoriter
rejimler hâlâ ayakta değil midir? Bahsedilen ve övünülen “demokrasi rüzgârı”
niçin diğer bazı bölge ülkelerini, özellikle de petrol zengini monarşik
yapıları es geçmiştir? Bu sorular sorulmalıdır. Ortada belli ki tertip edilen
bir kışkırtma var. Tunus’ta başlayan ve ardından domino etkisiyle tüm bölgeye
yayılan isyan Libya’da tıkandığında, Kaddafi’nin direnişiyle karşılaştığında
NATO’nun anında askerî planda sürece dâhil olması bu açıdan manidardır. İlk
anda “NATO’nun ne işi var orada?” diye basın önünde çıkışanların, ardından
kapalı kapılar ardındaki müzakereler sonucu can havliyle operasyona dâhil
olmalarını da unutmuyoruz.
Bu bağlamda, tabii olarak, Arap Baharı
olgusunun yaşandığı ve yayıldığı coğrafyaları bir de o bölgelerdeki enerji
havzalarının haritasıyla mukayese etmek lazımdır. Söz konusu mukayeseyi
yaptığımız vakit görürüz ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti herhangi bir doğal
kaynağı yağmalamamış, diğer büyük müdahil ülkeler gibi sömürmeye
kalkışmamıştır. Demek ki AKP için Arap Baharı’nın ganimetleri maddi planda değil,
başka bir alandadır. Peki, nedir bu alan? Hangisidir?
Sayın Davutoğlu’nun tasarladığı
“komşularla sıfır sorun” politikası, 2010’da Orta Doğu genelinde ve Mağrip
ülkelerinde cereyan eden halk ayaklanmalarıyla aksamış, ardından Suriye ile ise
tamamıyla çökmüştür. Bugün karşılaştığımız çatlak “Komşu halklar ile mi sıfır
sorun yoksa komşu rejimlerle mi sıfır sorun?” sorusu eksenindedir. Son
gelişmeler vasıtasıyla görüyoruz ki aslında Sayın Davutoğlu’nun derdi o
coğrafyalarda bugüne dek yeraltı faaliyetlerinden sorumlu olacak olan
oluşumlarla tesis edilecek sıfır sorun siyasetiymiş. Bu unsurun üzerine mutlaka
gidilmelidir. Bugün varılan noktada, Tunus’ta yapılan ilk özgür seçimleri,
Mısır’da yapılan parlamento ve ilk tur cumhurbaşkanlığı seçimlerini aynı oluşum
önde bitirmiştir. Şekillendirilen yeni Libya’da, Suriye’de ise merkez odağı tek
başına yine aynı blok oluşturuyor. Tüm bu ayrıntılar basit birer tesadüf müdür?
Bana kalırsa böyle düşünmek fevkalade zordur arkadaşlar. Bu teşkilatın önde
gelen isimleri, özellikle Arap Baharı sonrasında mevcudiyet belirttikleri
ülkelerde özgürlükleri koruma altına alacaklarını belirtmişlerdir.
Bu vesileyle can alıcı bir not olarak
da sizlerle bir şey paylaşacağım. Tunus’taki teşkilatın seçkin figürlerinden
birisi, Mayıs 2011 tarihinde, geçtiğimiz aylarda Hatay’da kampları ziyaret
ederken yaptığı bir konuşma esnasında “Gelecek sene Şam’da görüşmek üzere.”
diyen John McCain ve Joe Lieberman’la Washington’da Demokrasi ve İslam Etüt
Merkezi çatısı altında bulunmuş ve uzun toplantılar yapmıştır. Bunu merak
edenler bu konuyu, bu şahsın kimliğini araştırabilir ve bulurlar. İlginç değil
mi? Yani anlatılan, günlük medyada okuduğunuzla olayların aslına, temeline
indiğinizde çok farklı iki tablo görüyorsunuz. Anlaşılan odur ki Orta Doğu’da
oluşan yeni koşullara göre Türkiye’ye atfedilen görev bir korkuluk, bir kalkan
görevidir. Batı’nın bu bölgedeki arzularının gerçekleştirilmesi için manevi bir
misyon benimseyecek bir ülke gerekiyordu, bu da tarihî kökleri ve mirası
itibarıyla Türkiye oldu.
Şimdi, yüce Meclisin huzurunda sormak
istiyorum: Sayın Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikasının
irili ufaklı uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla eş güdümlü idare edildiği
bir dönemi vicdanınızda nasıl aklayabilirsiniz? Bu mümkün müdür? Bu sorunun
tarafınızca milletimizin önünde cevaplandırılması gerekir.
İzninizle meselenin bu boyutunu bir
kenara koyup diğer çehreleriyle ilgili konuşmama devam edeceğim.
Türkiye, bugün neredeyse tüm
komşularıyla sorunlu ilişkilere sahiptir. Suriye’yle kopan resmî ilişkilerin
yanı sıra İran’la Türkiye arasında hâkim olan soğukluk ve tehditkâr söylemler
Türkiye'nin güney hattını zayıflatmıştır. Irak’la ilişkiler ise kesinlikle
fevkalade kırılgan bir yapıdadır. Unutulmasın ki Suriye ve İran’la doğrudan
çekiştikçe Türkiye Cumhuriyeti devleti, aynı zamanda Rusya ve Çin Halk
Cumhuriyeti’yle de dolaylı yoldan ters düşmektedir. Kürecik’te konuşlanan füze
kalkanı -ki daha önceki değerli konuşmacılar da değindi- Rusya ve İran’ın
devletimize karşı savunma sistemlerini devreye sokmasına vesile olmuştur. Söz
konusu ülkelerdeki dış işleri yetkililerinin ve yüksek rütbelilerin Türkiye
aleyhine saldırgan söylemlerde bulundukları da basın vasıtasıyla tespit
edilmektedir.
Ek olarak, küresel ekonomik kriz dev cüsselileri
bile zorlamaya başlamışken ve içeride milyonlarca işsizimiz varken ve cari
açığımızla sürekli diken üstünde olan bir ekonomiyle Sayın Davutoğlu’nun
çaldığı savaş borazanlarını akılla bağdaştırmak mümkün müdür değerli
arkadaşlar? Ayrıca Suriyeli mültecilere yapılan yardımın, Türkiye’deki
kamplarda, bugüne kadarki harcamanın 150 milyon doları aştığı söyleniyor. Bu
rakam millî bütçeden mi karşılanmaktadır, yoksa bölgedeki müttefik ülkelerden
de katkı vermeleri istenmiş
midir? Suriye’deki direniş
hareketinin finansmanını ve
lojistiğini, ülkemizin sıradan insanları, örneğin elektrik veya doğal
gaza yapılan çeşitli zamlarla karşılamak mecburiyetinde midir?
AKP, bugün Arap Baharı kapsamında
Irak’ın ülke bütünlüğünü tehdit ederken ülkenin kuzey bölgesinde kurulacak
sözde bir devlet yapısına da önayak oluyor. Nedeni ise çok basittir; AKP,
Barzani ile ittifak kurmuştur. PKK’ya yönelmeye başlayan AKP İktidarının
dışarıda Barzani, içeride ise meseleye sözde ılımlı yaklaşan ancak en az PKK
kadar yıkıcılığı savunan yurt dışından ithal figüranlarla kol kola girmesi
birçok soru işaretini de beraberinde getirmektedir. Çok açık konuşacağım,
dumanlı ilişkiler yumağınızı takip ediyoruz ve her şeyi en ince ayrıntısına
kadar da not ettiğimizi bilmelisiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün gelinen
noktada ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs diye bir davasının
kalmadığı intibası yaratılmaya çalışılıyor. Gerçekten de Sayın Davutoğlu,
Kıbrıs’ı bir dava olarak değil, bir sorun olarak değerlendirmektedir. AKP’nin
“Millî meseleler” olarak adlandırdığı sınıfın içinde öyle değişik ve birbiriyle
alakasız meseleler var ki hakiki manada millî olan davamız Kıbrıs’ı böylelikle
sıradanlaştırıyor ve etkisizleştiriyoruz. AKP’nin millî meseleleri o kadar
geniş bir alana yayılıyor ki bu vesileyle söz konusu kavramın içi de
boşaltılıyor. Buna göre Gazze de, Şam da, Bağdat da, Kahire de, Trablus da,
Tunus da millî mesele konumuna terfi etti, Kıbrıs da bunların içinde. İktidara
yakınlığıyla bilinenlerden bazı duyumlar alıyoruz. İsrail’in Kıbrıs Adası’nın
güneyinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle birlikte yürüttüğü malum faaliyetlerden
şayet olumlu bir netice çıkarsa yani petrol, doğal gaz bulunursa -ki öyle bir
ihtimali ben görmüyorum ama gene de bunlar söyleniyor- Türkiye’nin Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi’yle bir anlaşmaya gidebileceğine, bunlardan alacağı pay ile de
Kıbrıs’ı bir sözde baş ağrısı olmaktan çıkaracağına dair söylemler var. Bir
başka seçenekte de Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin Kıbrıs Adası’nda bir veya iki askerî üs karşılığında geriye
çekilebileceği söyleniyor. Takdiri yüce milletimize bırakıyorum.
Kıbrıs ile bağlantılı olarak Sayın
Davutoğlu’nu Türk dünyası siyaseti çevresinde de eleştiriyorum. Türk dünyasıyla
ilgili çok yönlü bir dış politikanın içselleştirilmesi gerekirdi. Son dokuz
yılda bunun olmadığını görüyoruz. Türk dünyasıyla olması gereken ilişkiler ne
acıdır ki yürümüyor. Tarihî köklerimizle bağları koparmayacak, aksine, onları
sağlamlaştıracak ve pekiştirecek bir dış politikanın yokluğuna şahit oluyoruz.
AKP’li arkadaşlarımıza söylüyorum: Türk dünyası, her sene düzenlenen Türkçe
Olimpiyatları etkinliğine Başbakan, bakan veya milletvekili düzeyinde
sağlanan katılımdan çok daha fazlasını
hak ediyor. “Bunu yapmayın.” demiyoruz size, onlara tabii ki katılın, gidin,
ağlamak isteyenler ağlar, onlara hiçbir sözümüz yok ama Türk dünyasına daha
fazla ilgi gerekiyor; Özbekistan’a ilgi gerekiyor, Kazakistan’a ilgi gerekiyor,
Kırgızistan’a ilgi gerekiyor.
AKP’nin önümüzdeki yıllarda küresel
güçlerin iktidar mücadelesine tanıklık edecek Orta Asya coğrafyasını tamamıyla
yok sayması, TİKA’nın bu bölgedeki faaliyetlerinin aksaması ve hatta durma
noktasına gelmesi, devletimizin stratejik menfaatlerine nispetle derinden
aykırılık arz etmektedir.
Şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Türk
dünyası bugün kendisini Türkiye tarafından terk edilmiş, yüzüstü bırakılmış
hissetmektedir. İlkesel olarak sonuna kadar arkasında olduğumuz, ancak
iktidarın plansız programsız götürdüğü Afrika açılımı yerine önceliği bu
coğrafyaya vermesi daha yerinde olacaktır, Balkanlar da buna dâhildir.
Gitgide gerileyen Türkiye-AB
ilişkilerine, 2015’e yaklaşırken Hükûmetin hazırlıksızlığına ve
hareketsizliğine, ABD’yle tecrübe edilen iniş çıkışlara ve bölgemizdeki bazı
ülkelerle aramızda oluşan husumete kısıtlı zamanımdan dolayı değinemiyorum
bile. Bu noktalarda da ama manzara aynıdır, perişandır.
26 Nisan 2012 tarihinde, yüce Meclisi
Hükûmetin Suriye politikasıyla ilgili bilgilendirmek yerine, kendisine hiç de
yakıştıramadığım sert bir üslupla, muhalefeti azarlayan bir tarzda konuşan
Sayın Davutoğlu’nun -bunu niye yapıyor, yaptığı hataların yarattığı farkındalık
mı yoksa parti içi hesaplar mı, onları tabii ben bilemem- saygıdan, hoşgörüden
ve demokratik etikten yoksun bu davranışını Milliyetçi Hareket Partisi olarak
fazlasıyla yadırgadık. Nezaketini, duyarlılığını bildiğim, tanıdığım Sayın
Davutoğlu’nun bize karşı o gün takındığı bu tavra kendi adıma da bir anlam
veremedim, bunu da açıkça söyleyeyim.
Sayın milletvekilleri, her şeyin
ötesinde, AKP’nin kendi içinde bir koalisyon yaşattığını bugün herkes
bilmektedir. Millî Eğitimde ve İçişleri Bakanlığında her yeni gelen bakanla
fikir ve icraat tamamıyla değişmiştir. 3 bakan, Millî Eğitimde üç icraat gibi.
Umarım Dışişlerinde bir Bakan değişikliği olmadan, Dışişleri gerçekten
Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayacak millî ve daha ciddi bir çizgiye gelir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkeş.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten dış politikamızda sorunlar
yaşıyor muyuz, Parlamento bunlara hâkim mi? Dış politika bir partinin sorunu
mu, çoğunluk da olsa bir iktidarın sorunu mu, yoksa tüm partilerin sorunu mu?
Dış politika partiler üstü müdür? Dış politikalar duygusal, hissî, öfke ve
günübirlik pragmatizm üzerine mi kurulur, yoksa gerçekten köklü bir dış
politika geleneği geliştirilir mi? Bu sorulara cevap aradığımız zaman, açık
söyleyeyim, sıfır sorundan bütün komşularla soruna seyreden bir durum yaşıyoruz.
Bu, iktidarın, Hükûmetin yanlış
politikaları, yanlış felsefik yaklaşımı, yanlış dış politikası olduğu gibi,
bölge ve dünya dengelerinin değişiminde birlikte hareket ettiği kesimlerin
çıkarları nedeniyle de yanlış yönlendirmeye götürebiliyor. Böyle baktığımız
zaman, birkaç başlıkta vurgu yapmak istiyorum. En baştan başlayayım. Kıbrıs Rum
kesimi önümüzdeki dönem Avrupa Birliği temsilcisi olacak, ilişkilerimiz kötü.
Antakya’dan başlıyorum Habur’a kadar, Suriye başlı başına bir olay. Ona
birazdan daha detaylı değinmek istiyorum. Irak: Habur’dan Şemdinli’ye kadar
Irak sınırımız var. Irak’ta çok ciddi şeyler oluyor arkadaşlar. Şii-Sünni Arap
çatışmalarında şu ana kadar dahi günde 100 kişi ölüyor, 1 milyona yakın insan
öldü, orada da insan hakları ihlalleri yaşanıyor ve ciddi bir şekilde Irak’ta
Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürdistan Bölgesi, üçlü yönetim ciddi sorunlar
yaşıyor ancak onunla ilgili de yaşanan sorunlar var. İran’la Kürecik Malatya
üzerinden İsrail noktasına, İncirlik’e kadar yaşanan bir sorun var. Ermenistan’la
sorun var ve geliyoruz, dış politikada Avrupa Birliğiyle ilgili sorunu tek
kelimede ifade etmek istiyorum, bu konularda Avrupa Birliğinde, uluslararası
hukukta çokça gitmiş gelmiş bir milletvekili arkadaşınız olarak samimiyetimle
söyleyeceğim: Benim edindiğim izlenim Brüksel’de, Strazburg’da, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri bitmiş. Tıkanmış demiyorum; bitmiş, dört senedir donmuş.
Dört senedir bitmiş, tıkanmış, donmuş ve özgürlük, adalet, yargı başlığına dahi
-belki 23 olacak- başlığa, görüşmeye geçilemiyorsa çok ciddi bir kriz var, bu
da dış politikada, ulusal politikada yaptığımız yanlışların yansıması olarak
geçiyor. Niye geçiyor? Aslında bunun izahı çok kolay.
Türkiye’de dünyadaki en çok gazeteci
tutukluya sahip olur, dünya 1’incisi olursanız Avrupa Birliğiyle ilişkileriniz
bozulur, dünyada en çok savuma avukatının tutuklu olduğu bir devlet, ülke
olursanız üyeliğiniz sorgulanır, en fazla milletvekili tutuklu olan bir ülke
olursanız üyeliğiniz sorgulanır, en fazla belediye başkanı tutuklu olan bir
ülke olursanız yine üyeliğiniz sorgulanır, en fazla siyasetçi tutuklusu olan
bir ülke olursanız hayda hayda sorgulanır. Yani “Küresel kriz, Avrupa Birliği,
Avrupa bize muhtaç. Bizim de irademizin dışında konjonktür lehimize gelişiyor,
bu gelişmeler içinde Türkiye güçleniyor, rolü artıyor. Biz güçlüyüz, onlar bize
muhtaç. Enerji boruları hep bizim üzerimizden Avrupa'ya akacak, biz onları
ısıtacağız, bizim ampulümüz onları aydınlatacak.” derseniz, işte, orada
kaybetmişsiniz demektir arkadaşlar.
Dış politika böyle yapılmaz çünkü sizin
dünya ithalatı, ihracatınızın yüzde 60’ı bu ülkelerleydi, şu anda düştüğü rakam
yüzde 41’lerde arkadaşlar, yüzde 41’lerde. Ben bunu salt hukuk alanında, insan
hakları, demokrasi alanında saymıyorum, ekonomi alanında da bu dönüşüm, düşüş
var.
Krizin tetiklediği İslamofobi, İslam
karşıtlığı ve kaşıdığı ırkçılıkta ırkçılığın güçlenmesi, Avrupa Parlamentosunda
grup kurması karşısında Türkiye'deki siyasetçilerin yapması gereken, onlar
gibi, onlarla aynı düşüncelerden beslenmek ve onlara bakarak, özenerek onlar
gibi yapmak değildir. Eğer Türk, İslam, Hanefi tarzı bir yaklaşım açısının
üzerine siyaseti kurar, bu siyaseti de dış politikaya taşırsanız, çok farklı
bir noktaya getirirsiniz.
Yine, son kamuoyu tartışmalarına
girdiğimiz zaman, gerçekten dış politikada Türkiye'nin Suriye’de çok ciddi bir
maceraya, bir bataklığa sürüklendiğinin söylendiği ifade ediliyor. Nedir
bunlar? Savaş müteahhitliği sektörü bazen kazandırabilir arkadaşlar. Bakın,
Libya’da Kaddafi devrildi, 338 firmaya el koydular. Bizim bakanlar 9 tane
firmamızı kurtarmak için Libya’da tırım tırım geziyorlar. Hani bavulla para
gitmişti? Yani NATO’ya karşıydık, sonra NATO’yla beraber saldırdık, Kaddafi
yönetimini devirdik. Ne oldu oradaki bizim şirketlerin durumu? Bakın, soru
işaretidir, bunu not alın. Yani savaş müteahhitliği her zaman kazandırmıyor. O
338 şirkete kayyum tayin edilmişti.
Yine, mezhepsel çatışmalar ve medya
sektörüne çok dikkat çekmek istiyorum. Ulusal medyayı kontrol edebilirsiniz ama
asla ve asla uluslararası medyayı kontrol etme şansınız yoktur. Dış politikanın
sizin açınızdan dezavantajı budur. Sizin “Tasmalarınız” diye hitap ettiğiniz,
onurunu kırdığınız, incittiğiniz ulusal alanda çalışan medya mensuplarının
meslektaşları da vardır uluslararası alanda çalışan ve kendi mensubuna böyle
davranan bir siyasetin dış politikasına asla ve asla kıymet vermez, değer
vermez. Sizin basın mensuplarınıza verdiğiniz kadar değer verirler arkadaşlar.
Bunun da çok tehlikeli bir boyutu vardır, onu da hatırlatmak istiyorum.
Dış politikada ütopyacı olabilirsiniz,
idealleriniz olabilir, Neo-Osmanlı, yine imparatorluk ruhuyla genişlemek
isteyebilirsiniz ama bunu, sizin kendi isteklerinizi, kendi ütopyalarınızı,
kendi idealizminizi bir ülkenin kaderi hâlinde dış politikaya getirdiğiniz
zaman yalnız kalırsınız. İşte, bu sorun yaşanıyor.
Bu noktalardan sonra, biraz Suriye
olayına girmek istiyorum. Biraz ağırlıklı olarak değinmek istediğim birkaç
konu.
Bakın, 10 Mayısta bir patlama oldu.
Altından Kaideli işi olduğu söylendi. Hula katliamı oldu; 108 sivil öldü. Annan
Planı sarsıntıya uğruyor. Muhalefet diyor ki: “Şebbiha güçleri bunu yaptı.”
İşte, buradan iktidarı uyarıyorum: Dış politikada Şebbiha siyaseti olmaz
arkadaşlar. Şebbiha siyaseti dış politikada asla olmaz; çünkü diplomasinin
kuralları vardır, deneyimleri vardır. Ban Ki-moon ne diyor? Yönetimi, Rusya,
farklı bir şekilde Birleşmiş Milletlerin bilgilendirilmesini söylüyor ve aynı
tarihlerde Sayın Başbakan Hula katliamını kınarken “Kürtaj, Uludere’dir.”
diyor. Eğer Hula’da siz insan haklarını, hukuku savunur da, Hula’da
savunduklarınızı dışarıda, kendi ülkenizde F-16 savaş uçaklarının bomba
yağdırdığı yurttaşlarınızın yaşadığı bir acı olayda yaşayamazsanız, sizin o dış
politikanız da iflas eder, tutmaz arkadaşlar.
Yine, bir şey daha ifade etmek
istiyorum: Mülteciler geldi 47 bin sayısına kadar; indi, şu an 30 bin. Antakya
milletvekilleri vardı. Hatay’dan tutun Yayladağı’na, Reyhanlı, Apaydın, bilmem
ne, düzenli kentler kurdunuz. Prefabrikler şahane idi; takdir ediyoruz, tebrik
ediyoruz ve çok kısa sürede kurdunuz. Peki, Allah aşkına, Van depreminde niye
çuvalladınız? Van depreminde niye çuvalladınız? Aynı konut, aynı imkân, aynı
şey. Ama oraya gelen mültecilerin içinde eğer bir de asker varsa ve o asker
arada bir sınırı geçip, silah kullanıp geri dönüyorsa, işte, iki ülke arasında
savaşa ramak bırakılması demektir. Bu, çok tehlikelidir ve çok çok
tehlikelidir.
Yine, Sayın Atalay Suriye’den gelenler
için yapılan harcamaları açıkladı: “150 milyon…” Değil arkadaşlar, çok fazlası.
Bütçeden, nereden yaptık bunu? Hangi kalemden yapıldığı belli değil.
Arkadaşlar, Suriye’nin ulusal ittifakı
için maaş bağlanacak ve Türkiye de maaş veren ülkeler içindedir. Bu Meclisten
geçmeden, bütçeden, vatandaşın parasını veriyorsunuz; hangi yetkiye ve yasaya
dayanarak belli değil.
Yine, Suriye’de farklı kesimler var. Bu
farklı kesimlerin içinde, Araplar, bunların içinde Nusayriler, bunların dışında
Sünniler, Kürtler, Süryaniler, Ermeniler, yine, Şii gruplar… Şimdi, böyle bir
denge içinde, Suriye’nin yüzde 50-50’ye denk gelen bir iktidar muhalefet
denkleminde, bu iktidar muhalefet denkleminde dünya ölçeğinde baktığınız zaman
İran, Çin ve Rusya’yı arkasına aldığı bir güç ve bu gücün Şii yayı olarak Orta
Doğu’da Lübnan’dan tutun Irak’tan İran’a kadar bir gücü arkasına aldığını
düşündüğünüz zaman, mezheplerle ilgili dış politika yapmanın Türkiye’ye ne
kadar zarar vereceğini çok iyi hesap etmek gerekiyor ve bu konuyu kaşımamak
gerekiyor; kaşırsanız, Irak gibi yaparsınız. Irak’ta 1 milyon insanın katledilmesine
yol açan bir felaketi kaşımış olursunuz.
Yine, Suriye’de yaşayan yüzde 10 -3
milyon civarında- bir Kürt nüfusu var. Bunlara yapılanların Saddam döneminde
Hama’da, Humus’ta yapılan katliamlardan bir farkı yok. Kimliklerini aldılar,
“Ecnebisiniz.” dediler, topraklarına el koydular, mülklerine el koydular ve
sürekli olarak Baas rejiminin çizmesi altında ezildiler. Ama bugün muhalefet
koalisyonun içinde 20 Kürt partisinden bir tanesi İstanbul’da katılmıyorsa dış
politikadaki yanlışlardan dolayı katılmıyor arkadaşlar.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde bir bahar
vardı. Esad geldi, Başbakanımız görüştüler, gezdiler, Kapalı Çarşı’ya gittiler.
Bir gün Plan ve Bütçe Komisyonunda ben bunu söyledim, dedim: “Arkadaşlar, bu
muhabbet gitmez.” diye. İnanın, AK PARTİ’li üyelerin 15 tanesi birden üzerimize
yürüdü. “Ya, kıskanıyorsun.” Ya, kıskanmıyorum kardeşim, ben biliyorum bu Baas
rejimini. Vatandaşına ne yapmış geçmişte? Aynısını sürdürecek ve sürmeyecek bu.
Üstüme yürüdüler ama görüldü ki olay farklı. Başbakan kimi öptüyse, ki Esad da
bunlardan birisi, Mübarek, Kaddafi, peş peşe gidiyor arkadaşlar. Yani bu dış
politikada kardeşlikten düşman eksenine kayıyorsunuz.
Şimdi, burada demokratik Suriye için
Suriye Ulusal Konseyini kuracaksınız, içinde bir tek Kürt olmayacak, orada da
Kürtlere karşı olacaksınız. Sizin yaptığınız siyasetin, dış politikanın illa ki
ırkçılık temelinde mi olması gerekir? Niye Kürtlere bu kadar düşmanca bir
yaklaşım dış politikada yapıyorsunuz? Niye Suriye’deki Kürtlerin, Cizre’den
başlayıp, Derik’ten, Tirbespî’den, Afrin’den ta Halep’e kadar, Antakya’ya
kadar, o kuşağın hepsinin de sınır boyunda yaşadığını… Tampon bölge yapma
anlayışı nereden geliyor aklınıza? Tabii, bu tampon bölgede yaşayanların
hepsinin Kürt nüfusu olduğunu ve Cebel El Ekrad -Suriye’de meşhurdur- Kürt
dağlarına kadar üs kurmayı düşünüyorsanız, bu doğru bir dış politika değil
arkadaş. Bu, Muhteşem Yüzyıl’da sultandan sonra Pargalı gibi alırsınız
orduları, gidersiniz Suriye’ye, al sana dış politika. Şu an uygulanan dış
politika bu. Pargalı gibi gider fethedersiniz, gelirsiniz “Fethedilmiştir.”
dersiniz. Öyle tampon mampon bölgelerle uğraşmayın. Bu da filmlerde olur,
gerçek hayatta olmaz arkadaşlarım.
Yine, Beşar Esad yönetimi ile AKP
yönetiminin müthiş benzerlikleri var: Onlar da Kürt kimliğini, dilini inkâr
ediyor, AK PARTİ de ediyor; onlar da köy isimlerini yasakladı, AK PARTİ de
ısrar ediyor; onlar muhalife göz açtırmıyor, AK PARTİ de açtırmıyor; onlar da
Kürtlere, Kürt halkına düşman, burada da aynı düşmanlık yapılıyor ve Araplaştırma
politikası, asimilasyon aynen devam ediyor.
Şimdi, bütün bunlardan sonra, Dışişleri
Bakanının şu veciz iki sözüne değinerek bitirmek istiyorum. Bu, aslında dış
politikanın temel felsefesidir. Diyor ki: “Orta Doğu’dan çıkışımızın 100’üncü
yılı. 1911-1923 arasında nereleri kaybetmişsek, hangi topraklardan çekilmişsek
2011-2023 arasında, -yani 100’üncü yılda- o topraklarda tekrar kardeşlerimizle
buluşacağız. Bu, zorunlu tarihî bir görevdir.” Buyurun Sayın Dışişleri Bakanı,
bu konuşmanızı Kayseri’de yapılan bir toplantıdan aldık. Giderseniz, sınır
ötesine savaş açarsanız biz arkanızda yokuz, kendi başınıza gidin, bize
güvenerek öne atılmayın; açıkça söylüyoruz burada.
Yine, Konya İl Kongresi’ndeki şu
sözleriniz dehşet vericidir, felsefi açıdan dehşet vericidir, siyaset anlamında
dış politika evrilmesi açısından: “AK PARTİ siyasi şartlarda çıkmış
konjonktürel bir hareket değil, aziz milletimizin tarihî yürüyüşünde küresel
bir gücün doğuşunu, yeni bir nizamı âlem davasının misyonunu işaret eder.” Ee, breh
breh breh! Fethe mi çıktınız ya, ne bu? Dünyayı… Gidin Viyana kapılarına
kardeşim, Muhteşem Süleyman dayanmıştı. Aha Viyana kapıları orada, Tuna Nehri
orada; aha işte Fas, Tunus, Cezayir… Arap Baharı’nın şahlandığı, halkların
ayağa kalktığı, eşitlik ve özgürlük idealiyle başkaldırı hakkını kullandığı bir
süreç ama fetih ruhuyla dünyaları fethedeceksiniz. Türkiye'nin dış politikası
bu ırkçı faşist anlayışın, nasyonalist anlayışın İkinci Dünya Harbinde Nürnberg
mahkemelerinde “savaş suçlusu” olarak yargılandığını bilmeniz gerekir.
Tarihten, yakın tarihten hiç mi ders almadınız? Çoğunuzun yaşı itibarıyla AK
PARTİ’liler o süreci gördüler.
Ben, daha fazlasına girmeyeceğim ama
Sünni İslam Sentezi teziniz felakettir, ayrımcılıktır, ırkçılıktır; “Radikal
dinciliktir.” demiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sünni İslam tezleri üzerinde dış
politikayı geliştirirseniz, Antakya’daki kardeşimi, Nusayri kardeşlerimi de
karşınıza alırsınız; bırakın Suriye’deki kardeşlerimi, Türkiye'deki Alevileri
de alırsınız, Kerkük’teki Türk ve Kürtmen kardeşlerinizi de alırsınız. Siz ki
“Bin yıldır tarihte beraber yaşadık.” diyorsunuz ama o tarihten hiçbir şey
anlamamışsınız demek. Sünni İslam tezleri üzerine ulusal politikanızı ırkçı bir
şekilde kurabilirsiniz ama dış politika asla. Bu yanlıştır, bu tehlikedir, bu
maceradır, bu bataklığa sürüklenmedir.
Eğer Türkiye'ye bir kötülük yapmak
istiyorsanız, on yılda bir bu kötülükte bir savaşa sokarsınız, ya Suriye’de ya
Irak’ta ya İran’da bir ülkeyle çarpıştırırsınız, elli sene kendine gelemez.
Tutar, Amerikan silahları için buradan vergi üstüne vergi koyar vatandaştan
alırsınız. Böyle bir dış politikaya verecek tek oyumuz yok arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Çok açık
söylüyoruz, böyle bir dış politikayı onaylamıyoruz ve karşı olduğumuzu ifade
ediyoruz. Karşı oy kullanacağımızı açıkça ifade ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından “Evet, evet…” sesleri)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Karşı değil
yani gensoru lehinde oy kullanacağımızı bilmenizi istiyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu.
Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin, Dışişleri
Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu aleyhine vermiş olduğu gensoru önergesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, gensorunun
içeriğine baktığımız zaman, gerçekten acemice hazırlanmış, suçlamalara
baktığımız zaman da gerçeklerle hiçbir zaman örtüşmeyen, dolayısıyla,
Türkiye'nin gerçeklerinden ve dünya gerçeklerinden uzak iddialar ve suçlamalar
olduğunu açıkça görüyoruz. Dolayısıyla, bu gensoru önergesine katılmamız mümkün
değildir.
Değerli arkadaşlar, her şeyden önce,
Türk dış politikasındaki değişimi iyi görmek lazım, gözlemlemek lazım. Tabii ki
muhalefetle bu konuda vizyon farkımız olabilir, düşünce farkımız olabilir ve
elbette uygulama farkımız da olacaktır ama nasıl bu Türk dış politikasındaki
son on yıldaki değişiklikleri görmezden gelebiliriz?
Aslında değişiklik sadece Türk dış
politikasında olmamıştır; bugün, son yirmi yıldır dünyada radikal değişim
vardır ve Türkiye'nin merkezinde oturduğu bu bölgede son yıllarda ciddi
değişiklikler vardır. Bu değişikliklere ayak uyduranlar ayakta kalmıştır ama bu
değişimi görmeyenler, politikalarını yenilemeyenler, ülkelerini güçlendirmeyenler,
tedbir alamayanlar da çökmüş gitmiştir.
Bakınız, iki tane örnek vereceğim:
Bugün Avrupa Birliği krizle boğuşuyor. Sadece ekonomik krizle boğuşmuyor Avrupa
Birliği; bugün Avrupa Birliği, derinlemesine entegrasyonu başaramamıştır. Aynı
şekilde, bugün Avrupa Birliği genişleme politikasında da büyük sapmalar
yaşamıştır, ne yapacağını bilmeyen bir birliktir. Neden? Çünkü Avrupa Birliği
kurumsal olarak bu değişimi görememiştir, tedbirlerini alamamıştır ve bu
tedbirleri alacak bir liderliğe de sahip değildir maalesef.
Aynı şekilde, bugün komşu bölgelerdeki
ülkelere baktığımız zaman, Arap Baharı’yla beraber, bugüne kadar halkların
demokratik isteklerini görmezden gelen, değişime uyum sağlayamayan rejimlerin
nasıl tek tek yıkılıp gittiğini hep beraber görüyoruz ama Türkiye, çok şükür bu
değişimi görmüştür, bu analizi yapmıştır. AK PARTİ İktidarıyla, Başbakanımızın
liderliğinde Türkiye bu değişimi görmüştür ve tedbirlerini almıştır. O nedenle,
Türkiye bugün dünyanın en çok büyüyen ekonomilerinden bir tanesidir.
Diğer taraftan değerli arkadaşlar,
Türkiye demokratikleşme konusunda, hukuk devleti olma yönünde ve de sosyal
yapısını güçlendirme yönünde en büyük adımları atan ülkelerden bir tanesidir.
Ve Türkiye, bir taraftan güçlü ekonomisi ve sosyal yapısıyla, diğer taraftan da
dış politikasını bu yönde güçlendirerek yönlendirmesiyle beraber çok etkili bir
ülke olmaya başlamıştır ve Türkiye, özellikle bu gücünü ikili ülkelerle
ilişkilerini geliştirmede, güçlendirmede son derece etkili bir şekilde
kullanmıştır. Bugün Türkiye, ikili ilişkilerine baktığımız zaman, altmıştan
fazla ülkeyle vizeleri kaldırmıştır ve bu ülkelerle ekonomik ilişkilerinin
nasıl güçlendiğini hep beraber görüyoruz, rakamlar söylüyor bunu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi ülkeler?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Aynı
şekilde Türkiye, bugün sadece komşu ülkelerle olan dış ticaretini de ne kadar
geliştirdiğini görüyoruz. 2002 yılında komşularla olan ticaretimiz toplam dış
ticaret hacmimizin sadece yüzde 8’iydi, bugün ise yüzde 32’ye çıkmıştır, rakamlar
söylüyor bunu. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, tabii ki Türkiye ikili
ilişkileri güçlendirirken bu güçlü yapısıyla, bir taraftan demokrasinin
güçlenmesi ve de ekonomisinin güçlenmesi, aktif, proaktif dış politikasıyla
beraber uluslararası örgütlerde de saygın ve etkili bir ülke olmaya
başlamıştır.
Bugün değerli arkadaşlar, baktığımız
zaman, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini bugün eleştirebiliriz, Avrupa
Birliğinin tutumunu da eleştirebiliriz. Peki, elli yıldır Avrupa Birliğinin
kapısında bekleyen bir ülke 2004 yılında Türkiye Avrupa Birliğinden müzakere
tarihi almamış mıdır ve 2005 yılında müzakereler başlamamış mıdır? Bugün
müzakerelerin yavaş gitmesinin sebebini değerli arkadaşlar maalesef hepimiz
biliyoruz ama söyleyemiyoruz. Kıbrıs sebebiyle değil midir? Kıbrıs konusunda ve
diğer konularda dik duruşumuzdan dolayı Avrupa Birliği -Merkel gibi, yine
seçimi kaybeden Sarkozy gibi- ülkelerinin ve liderlerinin tutumundan dolayı bu
ilişkilerde bir gerileme olmuştur, yoksa bizim tutumuzdan veya bizim kararlılığımızdan
bir geri adım olarak değildir. Biz bu sürece inanıyoruz.
Diğer taraftan değerli arkadaşlar, siz
diyorsunuz ki: “Türkiye’nin itibarı zayıfladı.” Peki, 2009 yılında, 2009 ve
2010 yılı için, Türkiye kırk yedi yıl sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine
kaç oyla seçildi? 152 oyla. Dünyadaki üye ülkelerin 152’sinin desteğiyle.
Yaklaşık, bu ne demek? Her 10 ülkenin 8’inin desteğiyledir. Hani Türkiye’nin
itibarı zayıflamıştı? Hani Türkiye sevilmeyen bir ülkeydi? Dolayısıyla bunları
söylerken biraz bilerek ve dikkatli konuşmak lazım.
Eskiden NATO’ya sadece asker vermekle
övünürdük, “Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en çok askere sahip olan
ülke.” diye övünürdük. Ama bugün siyasi kanadında varız, karar mekanizmalarında
varız. İlk defa bir Türk NATO’nun Genel Sekreter Yardımcısıdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Rasmussen
karşılığında…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Diğer
taraftan, “İslam ülkesiyiz.” diyoruz, daha doğrusu “Çoğunluğu Müslüman olan bir
ülkeyiz.” diyoruz ama eski adı “İslam Konferansı Örgütü”, bugün İslam İşbirliği
Teşkilatının ilk defa bizim dönemimizde Genel Sekreteri Türk olmuştur ve tekrar
seçilmiştir ve kimyasal silahların önlenmesiyle ilgili kurumun başında da yine
bir diplomatımız vardır, Büyükelçimiz Üzümcü bu teşkilata başkanlık
yapmaktadır.
Peki, değerli arkadaşlar, bugün, iki
yıl başkanlığını yapmaktan onur duyduğum Avrupa Konseyinde 2004 yılına kadar
Türkiye nasıl bir ülkeydi? Denetime tabi tutulan, demokrasisinde, insan
haklarında eksikliği olduğu için ikinci sınıf muamele gören bir ülkeydi. Ama bu
Meclisin -Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber çıkardık o yasaları- ve
Hükûmetimizin reformları ve başarılı politikaları sayesinde 2004 Haziran ayında
Türkiye denetimden çıkmıştır ve tarihinde, altmış üç yıllık tarihinde ilk defa
bir Türk, ilk defa bir Müslüman bu kurumun başkanlığını yapmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş senedir
adamlar içeride, suçsuz. Hangi adaletten bahsediyorsun?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Diğer
taraftan, yine aynı dönemde Türkiye Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin
başkanlığını yürütmüştür ve başkanlığını da Sayın Bakanımız Sayın Davutoğlu
başarılı bir şekilde yürütmüştür ve altı aylık kısa bir sürede Sayın Bakanımız
başarılı çalışmaları sayesinde Avrupa Konseyinin, başta Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi olmak üzere reformuna büyük katkı sağlamıştır. Yine, Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesi Başkanı olarak Tunus, Bosna-Hersek gibi birçok ülkeye,
yardıma ihtiyacı olan ülkelere büyük destek vermiştir.
Yine, değerli arkadaşlar, Avrupa’da
artan ırkçılığa karşı mücadele için Sayın Bakanımızın önerisiyle Akil Adamlar
Grubu oluşturulmuştur ve onların hazırladığı rapor, “21’inci Yüzyılda Avrupa’da
Birlikte Yaşam” adlı rapor, bugün, Avrupa Konseyinin kampanyası hâline
gelmiştir. Dolayısıyla kalıcı izler bırakmıştır ve aynı şekilde Türkiye’nin
dönem başkanlığında kadına yönelik şiddetin ya da kadınların şiddetten
korunması ve aile içi şiddetin önlenmesiyle ilgili konvansiyon yani İstanbul
Konvansiyonu hazırlanmıştır, ilk imza atan ülke Türkiye olmuştur ve ilk
onaylayan ülke de yine sizin desteklerinizle Türkiye olmuştur değerli
arkadaşlar. Dolayısıyla bugün baktığımız zaman Türkiye’nin üye olduğu tüm
uluslararası örgütlerde ne kadar etkili olduğunu hep beraber görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye eskiden
yardıma muhtaç ülkeydi, ekonomik krizler yaşardı ve de IMF kapısında beklerdi
ama çok şükür bugün artık Türkiye yardım alan bir ülke değildir. Türkiye yardım
eden bir ülkedir, yardım veren, donör bir ülkedir. Geçtiğimiz yılda Türkiye
yılda 1,5 milyar dolarlık yardım yapmıştır. Bir yandan nakdî yardımlar Somali
gibi birçok ülkeye, diğer taraftan TİKA aracılığıyla dünyanın her yerinde
okullar yapıyor, hastaneler yapıyor, köylere suları getiriyor, kardeş
ülkelerimize yardım ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin hangi noktada nereye
geldiğini çok iyi görmemiz lazım, analiz etmemiz lazım.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Türkiye’de
eksi 20 derecede çadırda yaşıyor insanlar.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) - Diğer
taraftan, Türkiye artık IMF kapısında beklemiyor. IMF’ye olan 23,5 milyarlık
borcunu da ödeyerek 1,7 milyara düşürmüştür. Önümüzdeki yılın nisan ayında
inşallah bu borcu da kapatacağız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başka borçlar
ne oldu?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, elbette bu politikaları yürütürken yurt dışındaki soydaşlarımızı,
vatandaşlarımızı, akraba topluluklarımızı ve kardeşlerimizi de ihmal etmedik.
Bugüne kadar adına “Türk” denilmeyen Ahıska Türklerini gittik, bulduk ve
Gürcistan’a döndürmek için yasayı çıkardık, şimdi gerekli çalışmaları
yapıyoruz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sen bilmiyorsan
Ahıska Türklerini millet bilmiyor muydu Mevlüt Bey? Ne kadar ayıp bir şey.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yine,
sürgüne giden Kırım Tatarlarının yanında biz olduk, kimse olmadı bizden önce
bugüne kadar. Ve dönmüşler daha önceki dönemde değerli arkadaşlar, dönmüş ama
evi yok, barkı yok, okulu yok ve camisi yok. Bunların hepsini biz yaptık ve
yapıyoruz değerli arkadaşlar.
Gagavuz Türklerinin yanındayız.
Balkanlar’da Osmanlı’nın yerleştirdiği o Türk kardeşlerimizin yanındayız,
Müslüman kardeşlerimizin yanındayız. Hepsinin yanındayız.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Gagavuzlar Müslüman değildir.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bugün yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza ilk defa bizim
dönemimizde oy hakkı veriliyor. Yüksek Seçim Kurulu bundan önceki seçimde
maalesef bunu iptal etti ama hep beraber gerekli tedbirleri alarak, ilave
yasaları çıkararak bu işi de hep birlikte çözmüş oluyoruz.
Şunu söylemek isterim değerli arkadaşlar:
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız artık taşıdıkları pasaportla, ülkesiyle,
değeri artan Türk lirasıyla ve Başbakanıyla gurur duyuyor, övünüyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve bu aktif dış politikayı yürüten Değerli Bakanıyla da
her zaman gurur duyuyor, takdir ediyor. Bunu da görmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi suçlamalara
baktığımız zaman: Neymiş efendim, Türkiye Amerika’nın emrine girmiş. Yani bugün
Türkiye’nin, başından beri, kurulduğu günden bu yana Amerika’yla stratejik
ortaklık yapmasının neresinde yanlış var? Yanlışlık yok. Bugün, Obama’yla
beraber model ortaklığa geçmek doğru mudur? Doğrudur. Amerika’nın, bugün,
Türkiye gibi bir ülkeyle iş birliği yapmak çalışması, aslında Türkiye’nin
gücünün göstergesidir ama sizin söylediğiniz gibi, Türkiye, bugün Amerika’nın
her istediğine “evet” dememektedir. Bakın “Suriye, Suriye” diyorsunuz. 2003
yılında biz Suriye’yle ilişkileri geliştirmek için adımlar attığımızda bu işe
karşı çıkan kimdi? İsrail ve Amerika idi. O zaman da İsrail ve Amerika bizim
müttefikimizdi ama biz, onların karşı çıkmasına rağmen bu adımları attık ve
Suriye’yle olan ilişkilerimizi güçlendirdik. Aynı şekilde İran’la nükleer
silahların önlenmesiyle ilgili mutabakat sağlandıktan sonra Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinde İran’a karşı yaptırımların aleyhine, Amerika istemesine
rağmen, tam tersi oyu kim kullandı? Türkiye ve Brezilya. O yüzden Türkiye’ye bu
tür gereksiz yakıştırmalarda lütfen bulunmayalım ve Türkiye’nin Amerika’yla
olan ilişkilerinin, dostluğunun güçlenmesini de hep beraber desteklememiz
gerekiyor.
Şimdi, biz İran’la tabii ki nükleer
silah ve diğer konularda iyi komşumuz, objektif davranıyoruz, taraflı
davranmıyoruz ama İran’ın, biz bugün Irak’taki politikasıyla, bugün Suriye’de
izlediği politika, bugün Bahreyn’de izlemeye çalıştığı politikayla örtüşmek
zorunda mıyız? Tam tersi, kabul etmediğimiz politikalara da tabii ki karşı
çıkacağız, tabii ki İran’la ilgili ilişkilerimizi karşılıklı çıkar çerçevesinde
güdeceğiz ama her şeye rağmen yine İran’ın nükleer silahlar konusunda,
İstanbul’da, Türkiye’de müzakereleri yapmak istemesi de Türkiye’ye olan,
Türkiye’nin tarafsızlığına olan güvenin bir göstergesidir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, şimdi, İsrail’le
ilişkilerin zayıfladığını, kötülediğini söylüyorsunuz. Peki, İsrail de bizim
müttefikimizdi. Peki, İsrail’le iyi ilişkiler kurma anlamında biz Gazze’de olan
katliama göz mü yumacaktık?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Göz
yummadınız da ne yaptınız?
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Özür
diletseydiniz o zaman!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Peki, biz,
yine vatandaşlarımızın katledildiği Mavi Marmara saldırısına göz mü yumacaktık
değerli arkadaşlarım? Bugün maalesef…
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – O
kadar iyi ilişkiniz var, özür diletseydiniz!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, biz elbette İsrail’le ilişkileri düzeltiriz ama şartımız belli:
İsrail özür dileyecek. Bunu açık beyan her yerde söylüyoruz ve bu konudaki
tutumumuz da aynıdır.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Niye
beceremiyorsunuz, onu soruyoruz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, şimdi, Ermenistan meselesine gelince: Eskiden Ermenistan bizi sözde
soykırımla suçlardı, biz de “Biz yapmadık, atalar yapmadı.” derdik. İlk defa AK
PARTİ döneminde, yine o zaman Cumhuriyet Halk Partisiyle iş birliği yaparak
Mecliste aldığımız bir karar neticesinde Türkiye atağa geçmiştir ve Sayın
Başbakanımız ilk defa bir komisyon kurma teklifinde bulunmuştur ve de
Ermenistan bu tekliften kaçmıştır değerli arkadaşlar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Onu ilk
defa ben söylemiştim 2001 yılında.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sayın
Başkanım, sabahtan beri sataşma var, maalesef hiç uyarmıyorsunuz. Bu son derece
saygısız ve seviyesiz bir ortam oluşturuyor. Biz arkadaşları saygı içinde
dinledik. Lütfen uyarır mısınız?
BAŞKAN – Siz buyurun, devam ediniz
konuşmanıza.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Hiçbiri doğru değil ki!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Desteksiz
atıyorsun!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan tarafsız yönetiminiz için.
Değerli arkadaşlar, Ermenistan’la bir
protokol imzaladık. Bu protokolü Meclisten onayladık mı? Hepimiz aynı
çizgideydik. Neydi şartımız? “Ermenistan işgal edilmiş kardeş Azerbaycan’ın
topraklarından çekilecek ve Karabağ konusunda çözüm gelecek. Aksi takdirde biz
bunu uygulamayacağız.” dedik, “İmzalamayacağız.” dedik, “Meclisten
onaylamayacağız.” dedik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bir tek
kelime yoktu o anlaşmanızda, protokolde tek bir kelime yoktu!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ve de
ikili anlaşmada üçüncü ülkeyle bir madde olmaz ama o gün beş tane dışişleri
bakanının yanında, Sayın Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun ciddi girişimleri ve
diplomatik çalışmaları sayesinde Ermenistan bunu kabul etmiştir. Ama ne var ki,
daha sonra diasporanın ve içerideki radikallerin baskısıyla Ermenistan bu
protokolü onaylayamamıştır ve de işgal edilmiş topraklardan çekilmemiştir. Biz
de neticesinde bu Ermenistan’la olan protokolü onaylamadık çünkü bunu başından
beri ilan etmiştik. Bu süreçte Türkiye'de ve Azerbaycan’da ve başka yerlerde Azerbaycan’la
olan ilişkilerimizi bozmaya çalışan girişimler oldu mu? Nifak sokulmaya
çalışıldı mı? Evet.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bayrakları
çöpe kim attı?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ama
sonunda Azerbaycan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev de bu gerçekleri gördü.
Kendisine Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Başkanı olarak yaptığım resmî
ziyarette yaptığımız görüşmede gerçekleri gördüğünü ve bu süreçte Türkiye’den
başka dostunun -Azerbaycan’ın dostunun- ve kardeşinin olmadığını kendisi bana
bizzat söylemiştir değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, şimdi
Irak’la ilgili bizim tutumumuz başından beri belli. Biz başından beri Irak’ın
sınır bütünlüğüne inanıyoruz ve bunu söylüyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Amerikalı
askerlere dua edin siz, kızlara iyi tecavüz edildi!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Aynı
şekilde, biz, Irak’ın, değerli arkadaşlar, kaynaklarının Irak’ta yaşayan tüm
etnik gruplar aracılığıyla hiçbir ayrım yapmadan -mezhep ve etnik grup
ayırmadan- herkes tarafından kullanılmasını söyledik. Biz Irak’ta istikrar
istiyoruz, Irak’ta güven istiyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisinde geçen
dönemlerde siyaset yapan arkadaşlar bilir, biz Irak’taki tüm siyasi partileri
Arap, Kürt fark etmeden, Sünni, Şii ve Türkmen olmak üzere, Dışişleri
Bakanlığımız aracılığıyla Türkiye’ye davet ettik…
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Türkmen’i en sonda koymayın işte problem oradan çıkıyor, önce Türkmen’i sayın.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – …hem
Cumhuriyet Halk Partisinde hem de AK PARTİ’de nasıl siyaset yapılır, nasıl
parti kurulur, nasıl teşkilatlanır, bunları kendisine eşit bir şekilde de hep
beraber anlattık değerli arkadaşlar. Dolayısıyla bizim ayrım yapmamız söz
konusu olamaz. Ama bugün Irak’taki mezhep politikasına da tabii ki karşı
çıkacağız, tabii ki oradaki mezhep politikasını da desteklememiz bizim söz
konusu değildir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Iyad
Allavi’yi niye davet ettiniz?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlar, suçlamalara bakın, neymiş efendim: Atatürk’ün ortaya
koyduğu “yurtta sulh cihanda sulh” vizyonuyla ters düşüyormuşuz ve de bizim
ortaya koyduğumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün o büyük vizyonunu tamamlayıcı ya da
somut bir örneği ya da bölgesel, spesifik bir örneği olan komşularla bizim
sıfır problemli politikamızın çöktüğünü söylüyor arkadaşlar. (CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bu tamamen gerçek
dışıdır. Bakınız, size söyleyeceğim neden gerçek dışıdır. Elbette, bu bir
vizyondur, Atatürk’ün de ortaya koyduğu büyük
bir vizyondur. Fakat size sormak isterim: Türkiye Cumhuriyeti tarihi
boyunca yurtta sulh cihanda sulh vizyonunu tam uyguladık mı? Hayır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Allah, Allah hep
aynı hikâye.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bu ülkede
askerî darbeler oldu mu? Yurtta sulhtan bahsediyoruz, oldu. Bu ülke kendi başbakanını
da astı mı? Astı. Bu ülkede etnik ve mezhep çatışmaları yaratılarak millet
birbirine kırdırıldı mı değerli arkadaşlar? Kırdırıldı. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sivas’ta
yaptınız Sivas’ta!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yine aynı
şekilde değerli arkadaşlar, bu ideolojik kamplar, çatışmalar yaratılarak
gencecik insanlarımız birbirine katlettirildi mi? Ettirildi.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ömer Dinçer’e
anlat, Ömer Dinçer’e…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bunlar
bahane edilerek değerli arkadaşlar, yapılan darbelerden sonra o gencecik
fidanlara yine idam sehpalarında kıyıldı mı değerli arkadaşlar? Kıyıldı. Peki,
bu ülkede yine faili meçhul cinayetler olmadı mı? Oldu.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Niye
araştırmıyorsunuz?
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Hâlâ
oluyor!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Peki, bu,
Atatürk’ün ortaya koyduğu vizyonun yanlış olduğu anlamına mı gelir? Hayır.
Dış politikaya bakalım. Türkiye yine bu
süreçte Bulgaristan’la haklı olarak savaşın eşiğine geldi mi 89’da? Geldi.
Yine, Yunanistan’la sık sık savaşın eşiğine geldi mi? Geldi. Aynı şekilde,
teröre destek verdiği için Suriye sınırına asker yığdı mı? Yığdı, haklı olarak
yığdı. Değerli arkadaşlar, haklı olarak Kıbrıs’a müdahale ettik mi? Ettik.
Dolayısıyla, ideallerle, vizyonlarla arazideki gerçekler her zaman örtüşmez.
(CHP sıralarından gürültüler) Önemli olan, bunu siz mi ihlal ediyorsunuz, karşı
taraf mı ihlal ediyor değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, bu süreçte de “komşularla
sıfır problemli politika” demek, komşulardaki tüm gelişmeleri, tüm
yanlışlıkları görmezden gelmek ve onları kabul etmek anlamına gelmez.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hani, nerede
sahi, Piri Reis nerede? Piri Reis’i gören var mı arkadaşlar?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, başında da söylediğim gibi, bu önerge acemice hazırlanmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
duyuyorsunuz değil mi “acemice” diyor.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Eğer kimin
imzaladığını bilmesek, kimin hazırladığını bilmesek, inanın, Türkiye'nin
dışından, Türkiye’ye kastı olan, taraflı olan birileri tarafından Türkiye'nin
gücünü zayıflatmak için hazırlandığını düşünürsünüz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından “Ne alakası var!” sesleri, gürültüler) Evet, aynen
öyle.
Neredeyse, biraz daha cüret etseler, bu
milletten utanmasalar, bu konularda İsrail’i ve Ermenistan’ı haklı gösterecek
bu arkadaşlarımız, sırf Ahmet Davutoğlu’na ve sırf AK PARTİ İktidarına
saldırmak için. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İsrail’den
siz toprak niye almıyorsunuz?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Siz Rumlarla
İsraillilere toprak verdiniz, toprak!
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
Dolayısıyla, Türkiye'nin gücünü ve etkinliğini zayıflatmaya yönelik bir
girişimdir bu. O sebeple, değerli arkadaşlar, acemice hazırlanmış bu önergeyi
desteklememiz mümkün değildir bizim.
Sayın Davutoğlu’nu ben sadece dostum
olduğu için desteklemiyorum bu konuda. Sayın Davutoğlu’yla üç yüz yıla yakın
atalarımızın dostluğu var. Kendisiyle yine Torosların Yörük bölgelerini
paylaştığımız için de kendisini savunmuyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki AK PARTİ
İktidarının dış politikasını, Başbakanımızın da talimatlarıyla partimizin ve
Hükûmetimizin hazırladığı politikaları uygulamak için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
…başarılı bir şekilde çalışan,
Türkiye’nin itibarı ve etkinliği için gece gündüz çalışan, ülke ülke dolaşan,
evinde doğru dürüst yatmayan ve gittiğimiz her yerde kendisinden, adından
saygıyla bahsedilen…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Kim “Deliğe
süpürmeyin!” dedi?
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) –
…Türkiye’nin dış politika vizyonunda etkili, arazide çalışan Bakanımızı tabii
ki destekleyeceğiz ve acemice hazırlanmış, yanlış hazırlanmış ve içeriği doğru
olmayan bu önergeye de ret oyu vereceğiz.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Çavuşoğlu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın
Çavuşoğlu “Acemice hazırlanmış” diyerek defalarca söyledi, açıkça grubumuza
hakaret etti. 69’a göre söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan,
burada hakaret yok ki!
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Antalya Milletvekili Mevlüt
Çavuşoğlu’nun CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi, Sayın
Çavuşoğlu “Bu, acemice hazırlanmış.” diyor. (AK PARTİ sıralarından “Doğru
söylüyor.” sesleri) Yani demek istiyor ki “Bunlar hikâye, bizim daha ne
suçlarımız var geride, onları bulamamışlar!” diyor. Sen bunu demek istiyorsun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, “Yardım alan ülkeden yardım
yapan ülkeye geçtik.” diyor. Doğru, Libya’ya çuvallarla para gönderdiniz, sonra
iş adamlarının başına ne geldi.
Stratejik derinliğinize parmak atıldı
Sayın Bakan.
“Esad”ı bir gecede “Esed” yaptınız.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sataşmayla
bir ilgisi yok bunların.
MUHARREM İNCE (Devamla) – “Sıfır
sorun”, “sıfır komşu”, sıfırcı bakan oldu!
Başbakanın en çılgın projesi
Davutoğlu’dur. Sayın Davutoğlu’ndan daha çılgın bir projesi yoktur. (CHP
sıralarından alkışlar)
Suriye politikasını mezhebe
bağlayanlara sesleniyorum: Onlar Obama’yla aynı mezhepten mi ki Obama’yla aynı
politikayı izliyorlar? Onun cevabını verin. (CHP sıralarından alkışlar)
Esad’la bizim arkadaşlarımızın bir
kısmının mezhep benzerliği olabilir, bu, politika benzerliği anlamına gelmez.
Siz Obama’yla aynı politikaları izliyorsunuz, aynı mezhepten misiniz? O zaman
bunun cevabını vereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye’de dönen olay şudur: Egemen
güçler size dedi ki: “Libya’nın, Mısır’ın, Suriye’nin, Irak’ın, İran’ın
bitireceğiz işini, siz de bize yardımcı olacaksınız.” Siz de “Başüstüne!”
dediniz. Ama dediniz ki: “Karşılığında ne alacağız?” Size dediler ki: “Siz de
Atatürk’ün cumhuriyetini yıkacaksınız. Laikliği yok edeceksiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Türk ordusunu dağıtacaksınız. Üniversitelerini
susturacaksınız. Devletin kurumlarını çökerteceksiniz. Cumhuriyetin
kurumlarıyla hesaplaşacaksınız.” ve dediniz ki siz de: “İşte, bu çok güzel.”
Egemen güçlerle yaptığınız pazarlık
budur. Sayın Çavuşoğlu, bunları doğru anlatın diyorum. Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, Sayın
Konuşmacı özellikle sataşmayı düzeltirken başka bir sataşmada bulundu.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz
lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Mücahitler ne
hâle gelmiş, haberimiz yokmuş.
2.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli arkadaşlar, burada doğrular
ifade edilince birileri bir şekilde bu doğruların arkasından acaba ne
çıkarabiliriz, bunun üzerine nasıl gidebiliriz, bir hesabın içerisindeler. Ama
size şunu söyleyeyim: Burada anlattığınız şeyler çok komik kaçıyor. Bu hesap da
hiçbir şekilde işe yaramaz, böyle bir hesabın içine girmeyin. Biz doğrularımızı
olduğu gibi ifade ediyoruz ve bütün kamuoyu da biliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye yıllardan beri yapamadığını yapan bir döneme geldi; Türkiye tabuları
yıktı, Türkiye Baasçı rejimleri ortadan kaldırdı. Bakın, çok partili seçime
geçtikten sonra -size soruyorum, evet- ne zaman milletin desteğiyle tek
başınıza iktidar oldunuz? Ne zaman oldunuz? Olamadınız, olamazsınız da.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Boşver,
Marmara’yı anlat.
AHMET AYDIN (Devamla) - Bu siyasetle,
bu muhalefetle de olmanız mümkün değil.
Bakın, dış politikada, artık, iki
büklüm duran başbakanlar yok bu ülkede; dış politikada dünyanın gündemini
belirleyen bir Başbakan var…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Parmakla gelen
Dışişleri Bakanı var mı?
AHMET AYDIN (Devamla) - …dünyanın
gündemini belirleyen ve dünyanın sorunlarının çözümü noktasında da inisiyatif
kullanan bir Başbakan var.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Stratejik
derinliğinize parmak attılar sizin.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) –
Davos’a geri çağırdılar, Davos’a.
AHMET AYDIN (Devamla) – Artık, bütün
dünya, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının belli bir konuyla alakalı olarak ne
konuşacağını çok merakla bekliyor çünkü dünyaya yön veren bir Hükûmet, dünyaya
yön veren bir Başbakan var.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dünyaya ha!
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz, eğer böyle
olmasaydı, 151 ülkenin oyuyla Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olabilir miydik?
Bir taraftan, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı bir Türk olabilir
miydi? Öbür taraftan, İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri bir Türk
olabilir miydi? İlk kez, eğer bu dönemde bunlar oluyorsa, ilk kez Türkiye
dünyaya yön veren bir duruma gelmişse, lütfen dış politika konusunda da biraz
daha millî olun, dış politika noktasında da Ermenistan’ı, İsrail’i savunmaktan
vazgeçin diyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz
sessiz olalım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ama Marmara’yı
öğrenmek istiyoruz. Marmara’yı öğrenmek istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
VII.-
GENSORU (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, izlemekte olduğu dış politikanın gerçeklerden uzak
olduğu, ülke güvenliği ve çıkarlarına zarar verdiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, Hükûmet adına Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Buyurun Sayın
Bakan!
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Davutoğlu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu tarafından aleyhimde
verilen gensoru vesilesiyle huzurlarınızda bulunuyorum. Bu vesileyle dış
politika vizyonumuzu tekrar sizlerle paylaşmaktan da büyük bir mutluluk
duyacağım.
Her şeyden önce, Sayın Korutürk’e ve
Sayın Türkeş’e gerek şahsiyetim gerek akademik çalışmalarım dolayısıyla
vurguladıkları olumlu sözler için, takdirler için teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca, Arap Baharı ortaya çıkana kadar…
MUHARREM VARLI (Adana) – Arap
zemherisi!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - …takip ettiğimiz dış politikayla ilgili söylemiş oldukları övgülü
sözler dolayısıyla da teşekkür ediyorum. En azından, bunun takdir edilmiş
olmasını bu dış politika vizyonunun genel esaslarının da takdir gördüğünün bir
işareti olarak değerlendiriyorum.
Şu soruyu sordular ve şu iddiada
bulundular: “Vicdanınız rahat mı ya da kendi içinizde bir değerlendirme yapıyor
musunuz?” Evet, biz her gün, sabah kalktığımızda, gece yatmadan önce mutlaka
bir muhasebe yaparız. Bu makamların, bu mevkilerin hiçbirisi kalıcı değil.
Önemli olan, geleceğe nasıl bir miras bıraktığımız, nasıl bir ülkeyi gelecek
nesillere tevdi ettiğimiz. O açıdan, ben de şahsen her gün yaptığım ve her gün,
bulunduğum mevkiye anlam katmak üzere yaptığım bu muhasebeyi sizlerle bugün
paylaşmak istiyorum. Bu fırsatı verdiği için gensoru sahiplerine de teşekkür
ediyorum çünkü bu Meclis böylesi bir muhasebe makamıdır ve bizim de takip
ettiğimiz politikalar dolayısıyla Allah, millet ve yüce Meclis dışında hesap
vermek durumunda olduğumuz bir yer yoktur.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Allah’tan korkun.
Elinize Müslüman kanı bulaştı.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Şimdi, bakın, son derece medeni bir şekilde… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Elinize Müslüman
kanı bulaştı, Allah’ın adını ağzınıza almayın.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Sayın milletvekili arkadaşım, bir dakika…
Son derece medeni bir şekilde Sayın
Türkeş ve Sayın Korutürk’ün konuşmaları, Sayın Kaplan’ın konuşmaları da son
derece medeni bir şekilde seyretti.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Ama onlar medeni
konuştu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Lütfen… Ben de kimseye hakaret etmiyorum. Lütfen…
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – İstismar etmeyin.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Burada bulunan bütün milletvekillerinin konuşmacıyı nasıl dinleyeceğini bilecek
kadar olgun olduklarını düşünüyorum.
Siz devam ediniz lütfen.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Konuşmacı tahrik
eder bir şekilde konuşmamalı, istismar etmemeli.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Şimdi, benim için dış politika misyonunun, Dışişleri Bakanlığı
görevinin dört ana hedefi var: Birincisi, Türkiye'nin uluslararası sistem ve
düzendeki rolünü güçlendirmek, uluslararası alandaki itibarını, görünürlüğünü
ve etkinliğini artırmak. Bu misyonun en açık göstergesi, son yıllarda Dışişleri
Bakanlığımızın yapısındaki ve temsil gücündeki artıştan kendisini gösterir. Bakınız,
bazı istatistikler vereceğim: 2002 yılında toplam 163 dış temsilciliğimiz
vardı, şu anda 202…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ne fark
eder?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - …önümüzdeki dönemde açacak olacaklarımızla 219’a ve kademeli bir
şekilde 231’e çıkacağız bir iki yıl içinde. Büyükelçilik sayımız 93’ten 120’ye
çıktı, önümüzdeki dönemde 130’a çıkacak. Her gün ben bu muhasebe için… (CHP
sıralarında gürültüler) Lütfen…
Şu anda bu artış dolayısıyla cumhuriyet
tarihinde, son iki yılda, cumhuriyet tarihindeki…
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Bakan, kaçı
Arapça biliyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - …toplam dış temsilciliğimizi yüzde 25 artırdık ve dünyada ilk on
ülke arasına girdik. Yani 2023 hedefimiz bağlamında Dışişleri Bakanlığımızın dış
temsilciliği sayısı bu hedeflere ulaşmış görünüyor.
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Ne işe yaradı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - 231’e ulaştığımızda ise dünyada en fazla dış temsilciliğe sahip ilk
beş ülke arasına gireceğiz, birkaç sene içinde. Bu, Türkiye'nin her yerde
mevcudiyetinin bir göstergesidir. Ben her sabah kalktığımda, her ofisime
girdiğimde önümde birkaç harita olur. Bir, dış temsilciliklerimizin haritası;
bir, vize muafiyeti uygulamaya başladığımız ülkelerin haritası. Sadece bir örnek
vereceğim bu muhasebeyi nasıl yaptığımızın göstergesi olarak, bir kıtadan
sadece: Şu, dış temsilcilik bağlamında 2002’deki Afrika’daki durumumuz, sadece
12 büyükelçiliğimiz var 87 yılda; şu ise 2012 yılındaki dış temsilciliğimiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Oranın hangi
kıta olduğunu biliyorsunuz değil mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Şunu yüce Meclisimize söylüyorum: Muhasebe bu. Şunu yüce
Meclisimize söylüyorum, yüce Meclisimizin nezdinde bütün milletimize
söylüyorum: Dışişleri Bakanı olarak dünyanın her bir ülkesinde -ölçeği, nüfusu
ne olursa olsun- şanlı bayrağımız dalgalanıncaya kadar bu misyonu yürüteceğiz,
her bir ülkesinde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Geçtiğimiz günlerde, Burma’da
büyükelçilik açtık. Burma Büyükelçimiz, gitmeden önce talimatımı sordu, dedim
ki: “Tek bir talebim var, gidiniz, Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin esir
alarak götürdüğü ve Arakan’da şehit düşmüş olan şehitlerimizin mezarını ziyaret
ediniz ve onlardan izin alınız, destur alınız ve deyiniz ki ‘Biz buradayız,
buraya, sizin uğrunda şehit düştüğünüz bayrağı getirdik ve ebediyete kadar
burada dalgalandıracağız.’” (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Benim her gün sabah yaptığım muhasebe bu: Nerede bir vatandaşımız varsa orada
bulunmak, nerede bizim bayrağımız dalgalanması gerekiyorsa orada
dalgalandırmak.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kıbrıs’taki
şehitler için ne diyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Yine, her gün sabah kalktığımda “Acaba nerede eksik temsil
ediliyoruz?” diye hesap ediyoruz, Sayın Başbakanımızla muhasebeler yapıyoruz.
Bakınız, daha önce NATO’da, Avrupa
Konseyinde, İslam İşbirliği Teşkilatında üyeydik ama temsilimiz çok düşüktü.
Şimdi NATO Genel Sekreter Yardımcısı bir Türk, Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi Başkanlığını bir Türk milletvekili arkadaşımız üstlendi, Sayın
Çavuşoğlu, teşekkür ediyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Rasmussen’i
Genel Sekreter yaptınız, karşılığında onu aldınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - İslam İşbirliği Teşkilatının Genel Sekreteri bir Türk. Bakınız,
Sayın Türkeş’e çok teşekkür ediyorum Orta Asya hassasiyeti dolayısıyla ama
yirmi yıl içinde Orta Asya’da bir Türk Dünyası Konseyi kurulmamıştı üye ülkeler
adına. Türkiye Cumhuriyeti devleti Türk Dünyası Konseyini kurdu, merkezi
İstanbul’da, Genel Sekreteri de bir büyükelçimiz, Halil Akıncı. Türk Dünyası
Konseyi, bundan sonra Orta Asya politikamızın da mihverini oluşturacak.
Afrika Birliği üç stratejik üye kabul
etti, biri Çin, biri Hindistan, üçüncüsü de Türkiye. Afrika Birliğiyle
stratejik ortak durumundayız. Körfez İşbirliği Konseyiyle stratejik üyeliğimiz
var. Arap Ligi’nde gözlemciyiz. Karayiplerden Pasifik’e kadar, ASEAN, CARICOM,
MERCOSUR başta olmak üzere bütün uluslararası örgütlerde ya gözlemci ya
stratejik ortağız.
Şimdi bir müjde daha veriyorum: Şu
anda, bizim dış politikamız tenkit edilirken, Pekin’de, Türkiye'nin Şanghay
İşbirliği Örgütüne diyalog ortağı olarak kabul edilmesi onaylanıyor, şu
saatlerde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve böylece dünyanın her yerinde,
hani “eksen kayması” derler… “Şanghay İşbirliği Örgütünün Asya yapılanması
içinde niye biz temsil edilmiyoruz?” diye sorular sorulurdu, orada olduk. Şu
anda bizim temsil edilmediğimiz bölgesel ve uluslararası hiçbir örgüt kalmadı
neredeyse, kalanları da kısa zamanda takviye edeceğiz.
Dışişleri Bakanı olarak ikinci
misyonum, vatandaşlarımızın dünyadaki her yerdeki güvenliğini, hareket
serbestiyetini sağlamak üzere tedbir almaktı ve nitekim, bakınız, altmışı aşkın
ülkeyle vize kaldırdık.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hangi
ülkeler onlar, hangi ülkeler?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Çünkü bizim doğal gaz kaynaklarımız yok, bizim büyük petrol kaynaklarımız
da yok; tek sermayemiz insanımız. O insanımızın önündeki bütün duvarları
yıkacağız biz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Vardı, vardı;
Rumlara verdiniz, Rumlara!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Afrika’nın güneyinden Rusya’ya kadar… “Hangi ülkeler?” diye
soruyorsun, Rusya. Rusya’yla sadece vizeleri kaldırmamız Türk-Rus ilişkilerinde
bir devrimdir. Bunu gidiniz, Rusya’da çalışan işçilerimize, müteahhitlerimize,
firmalarımıza sorunuz. Avrupa Birliğiyle de vizeleri kaldıracağız, bundan emin
olun. Sert müzakereler yürütüyoruz, yürütmeye devam edeceğiz. Onlara
söylediğimiz şudur: “Vize muafiyeti bizim hakkımız, Geri Kabul Anlaşması ancak
vize muafiyetiyle birlikte devreye girer.” Bugünlerde bu konuda da
derinlemesine müzakereler yürütüyoruz.
Yine, Dışişleri Bakanlığı olarak
görevimiz, vatandaşların bulunduğu yerdeki güvenliğini temin etmek. Bakınız,
Kırgızistan’da iç savaş çıktı, oraya inip vatandaşlarını ilk tahliye eden ülke
Türkiye oldu. Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da vatandaşlarımızı tahliye ettik.
Libya tahliyesi başlı başına bir efsanedir. Bütün kurumlarımızın katkılarıyla,
Genelkurmay Başkanlığımız, Ulaştırma Bakanlığımız, AFAD, bütün kurumlar Türkiye
Cumhuriyeti devletinin gücünü gösterdi. Bir haftada 25 bin vatandaşımız burnu
bile kanamadan ailelerine kavuşturuldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 63
ülkeden 10 bin vatandaş da kavuşturuldu.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – 2 milyar dolar
orada…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bir toplantıda Ruanda Dışişleri Bakanı geldi ve şunu söyledi: “’Biz
orada okuyan öğrencilerimizi nasıl çıkaracağız?’ derken bir baktık ki Türk
kardeşlerimiz öğrencilerimizi uçağa koymuşlar, Ruanda’ya indiler. O zaman
Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü fark ettik ve o zaman Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ırk, dil, din ayrımı gözetmeden herkese nasıl şefkatle yaklaştığını
fark ettik.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Libya’daki
Türk şirketlerine el kondu, ne yaptınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bakınız, Afganistan’da altı ay rehin tutulduktan sonra
kurtardığımız Devrim kardeşimizden, Venezuela’daki, Darfur’daki, Irak’ta
kaçırılan vatandaşlarımızı tek tek hangi çilelerle kurtardığımızı o
vatandaşlarımızın aileleri bilir. Her büyükelçiler konferansında onları
ağırlarım. En büyük mutluluk kaynağımız da o vatandaşlarımızın ailelerine
kurtuldukları haberini vermek. Bundan sonra da Dışişleri Bakanlığı olarak,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak nerede bir vatandaşımız varsa kudret elimiz orada olmaya devam edecek.
Dış politika misyonumuzun üçüncü
muhasebe yapılması gereken performans değerlendirmesi, Türkiye'nin küresel
düzeyde ulaştığı güçtür. Uluslararası alanda ne kadar güce sahibiz? Bakınız,
elli yıl sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde üyelik aldık.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Diğer
adaylar kim, diğer adaylar?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – 2009-2010 yıllarında olağanüstü bir performans sergiledik.
Diplomatlarımıza, bütün emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Zannediyorlardı ki
biz bir yirmi sene sonra tekrar aday oluruz. Hayır, tekrar 2015-2016 için aday
olduk çünkü biliyoruz ki orada bulunmayı en fazla hak eden ülke Türkiye
Cumhuriyeti devletidir. Birleşmiş Milletlerin bütün sisteminde etkin rolümüzü sürdürüyoruz.
Son olarak, bunu da buradan yüce
milletimize bir müjde olarak iletiyorum: Birleşmiş Milletlerin İstanbul’da bir
merkezi olacak. Birleşmiş Milletlerin bütün bölgesel ofisleri İstanbul’da
toplanacak ve İstanbul, Cenevre gibi, Viyana gibi, Nairobi gibi bir Birleşmiş
Milletler şehri olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Küresel siyasetin,
küresel vicdanın merkezi İstanbul’da olacak.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Niye
Ankara’yı seçmiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bütün dünya ülkelerinin bayrakları da İstanbul’da bu anlamda
dalgalanacak.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Ankara’yla ne derdiniz var Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Yine, Avrupa Birliği katılım müzakerelerini ciddiyetle yürütüyoruz.
Avrupa Birliği hedefinden hiç sapmadık, sapmayacağız.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ankara’yla
bir sorununuz mu var?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Birleşmiş Milletler sistemi içinde medeniyetler ittifakıyla küresel
kültürel düzene -ki, sosyal adalet adına hepinizin takdir etmesi gereken- En Az
Gelişmiş Ülkeler Platformu’nun Başkanlığını da Türkiye yapıyor. Dünyanın en
mazlumlarına, en fakirlerine şu anda Başkanlık yapan biziz ve onların mümkün
olan en hızlı şekilde gelişmişlik düzeyini artırmak konusunda çaba gösteren de
biziz.
Geçmişte IMF’nin nesne ülkesiydik yani
borç isteyeni. Bu sene, kısa bir süre içinde IMF İcra Direktörleri Kurulunun
aktif ülkesi olarak “Kimlere ne borç verilecek?” ona karar veren tarafta
olacağız, borç talep eden tarafta değil. İşte küresel gücümüzün etkinliği
burada.
Sayın Başbakanımız yakında G-20
Zirvesi’ne katılacak Meksika’da, sonra Birleşmiş Milletlerde Rio Zirvesi’ne,
kalkınma zirvesine katılacak. Oralarda da sözü en çok dinlenen, ne söyleyeceği
merak edilen ülke Türkiye çünkü küresel ekonomik krizle en doğru şekilde
mücadele eden, herkes işsizlikle mücadele ederken istihdamını sürekli artıran
ülke de Türkiye. Bunu nasıl yapıyoruz? Bunu bir taraftan uyguladığımız etkin
ekonomi politikalarıyla, diğer taraftan da Türkiye'nin pazarını, piyasasını
çeşitlendirerek, Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılayacak dış politika
uygulayarak yapıyoruz. Ve nihayet bütün Afrika’da bir efsane hâline gelmiş olan
sadece Somali örneğini vermek isterim. “Vicdan” dediğiniz zaman işte vicdan
burada. Herkesin unutulduğunu zannettiği Somali’ye bir gün iki uçak indi.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, seçkin sanatkârlarla, iş adamlarıyla,
bakanlarıyla, en önemlisi aileleriyle indi ve dünyaya şunu gösterdi: İnsanlığın
her biriyle biz ilgiliyiz. Hiç kimseyi aç ve açıkta bırakmamak üzere insanlık
vicdanını harekete geçirdik.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yalan
söylüyorsunuz, insanlar eksi 25 derecede çadırda kaldılar, çadırda.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bütün Afrika’da bu tartışıldı. Bir Somali toplantısında, bir Somali
diaspora toplantısında diaspora lideri şunu söyler: “Bütün ülkeler söz verir,
Türkler ise verdiği sözü yapar.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakanımız gittiğinde
“Büyükelçilik açacağız.” dedik, iki ayda açtık. “Havaalanını rehabilite edip
düzenli seferlere başlayacağız.” dedik, altı ayda Türk Hava Yolları seferlere
başladı. Yirmi yıldan sonra ilk defa Mogadişu, İstanbul üzerinden dünyaya
bağlandı. Bütün mazlum halklar, bundan sonra Türkiye üzerinden dünyaya
bağlanacaklar. Küresel vicdanın da sesiyiz, küresel ekonominin de.
Dış politika misyonumuzun dördüncü
boyutu bölgesel alan, komşu ülkelerden başlamak üzere bölgesel alan. Geliniz
bir muhasebe yapalım. Balkanlarda Türkiye-Bosna Hersek-Sırbistan, Türkiye-Bosna
Hersek-Hırvatistan üçlü mekanizmalarını kurduk. Bu sene Balkanların 100’üncü
yılında Sırbistan’la birlikte, geçmişte en çok sıkıntı yaşadığımız düşünülen
ülkeyle birlikte, Balkan Savaşı’ndan Balkan Barışına, 100’üncü Yıl Balkan
Barışına Projesi’ni başlattık. Gelecek hafta Balkan zirvesine katılmak üzere
Belgrad’da olacağız. Bütün düşmanlıkları Balkanlarda kaldıracağız. Kimseyle
hasım olma düşüncemiz yok. Ama şunu söylüyoruz: Evet, geçen yüzyıl, yüz yıl
önce kimlerle ayrılmışsak -Sayın Kaplan’ın ifadesini tekrar- Balkanlarda,
Kafkaslarda, Orta Doğu’da -benim Kayseri’de söylediğim sözü bir daha
söylüyorum- kimlerle aramızda duvarlar
kurulmuşsa, ister Arap olsun ister Sırp olsun ister Kürt olsun ister
Boşnak ister Azeri ister Gürcü, kimlerle konmuşsa o duvarları birer birer
kaldıracağız, kardeşlerimizle
kucaklaşacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Buyurmadan, buyurgan olmadan,
onlara hükmetmeden, onlarla birlikte, el ele yeni bölgesel düzenler kuracağız.
Bakın, bu hafta cuma günü Trabzon’da Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üçlü
toplantısı yapacağız, Dışişleri Bakanları toplantısı. Geçtiğimiz ay Nahçivan’da
Türkiye-İran-Azerbaycan üçlü toplantısı yaptık. Niçin yapıyoruz? Kafkaslara
barış gelsin diye. Ermenilerle de, ki bütün engellemelere rağmen Ermenistan’la
da Kafkaslardaki genel barışa saygı duydukları sürece ve Azerbaycan
topraklarını terk ettikleri vizyonu içinde davrandıkları sürece her türlü
ilişkiyi kuracağız. Kimseyle kalıcı düşmanlıklar peşinde değiliz, kalıcı
dostluklar peşindeyiz.
Bakınız, Bosna-Hersek’ten
Kırgizistan’a, Somali’den Lübnan’a, Afganistan’dan Filistin’e bütün ulusal
uzlaşı çalışmalarının içinde olduk. Bu bir müdahale değildir. Hani, Türkiye
“Biz Ankara’da oturalım, dünyada ne olursa olsun karışmayalım.” bu anlayışı
terk ettik. Ne oldu? Kırgızistan’da iç çatışma yaşandığında -ki özellikle Sayın
Türkeş’in detaylarını bildiğini biliyorum- Bişkek’e ilk inen ilk Dışişleri
Bakanlığı uçağı benim uçağımdı, onur duyuyorum çünkü oradaki Kırgız ve Özbek
kardeşlerimin kaderiyle biz ilgilenmek zorundayız. 10 Ekim 2010’da yapılacak
olan genel seçimlerden önce, 1 Ekimde Değerli Cumhurbaşkanı Atambayev’le
birlikte Kırgızistan’daki bütün etnik grupları, mezhebî grupları toplayıp büyük
ulusal kongreyi, onun eş başkanlığını da yapıp seçimlerin suhuletle geçmesini
sağlayan da biziz. Hiçbir zaman Orta Asya’daki kardeşlerimizi de terk etmedik,
Orta Doğu’daki, Balkanlardaki kardeşlerimizi de. Ve Dışişleri Bakanlığı
süresince belki de en büyük onurla yaptığım hizmetlerden birisi olarak şunu
hatırlarım bir ilim adamı, bir akademisyen, bir aydın olarak da: Sayın Cengiz
Dağcı’nın “Yurdunu Kaybeden Adam” kitabının, muhteşem klasik kitabın yazarı
Sayın Cengiz Dağcı sahipsiz bir şekilde İngiltere’de yad ellere gömülecekken,
bir gece içinde onun cenazesini alıp kaybettiği yurduna iade eden, oraya gidip
onun cenaze namazına katılan da benim ve bundan da büyük onur duydum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bundan sonra da kim Türkçeye, kim bizimle tarihî bir
ilişkimiz olmuşsa, vatandaşımız olmasa dahi tarih taşlarımız olarak ırklarına,
etnisitelerine, mezheplerine bakmaksızın sahip çıkacağız. İster Orta Asya’da
olsun ister Orta Doğu’da, ister Türkmen olsun ister Arap olsun ister Kürt
kardeşimiz, bunu da Sayın Kaplan için söylüyorum... Suriye Devlet Başkanı Sayın
Esad’a… 2005 yılından beri her toplantımızın gündemlerinden bir tanesi de “Kürt
kimliğine saygı duyun ve vatandaşlık verin.” oldu. (CHP sıralarından “Siz saygı
duyuyor musunuz? sesi.) Duyuyoruz.
4 Nisan’da geçen sene gittiğimizde tek
talebimiz, ilk ve tek talebimiz “Kürt kardeşlerimize kimliklerini verin,
vatandaşlık kimliği -vatandaşlık kimlikleri dahi yoktu- verin.” dedik ve ilk ve
öncelikli talebimiz bu oldu.
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Dilimiz ne
olacak Sayın Bakan, dilimiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Hiçbir zaman ayrım gözetmeksizin bütün tarihdaşlarımızla el ele bu
bölgesel politikaları sürdüreceğiz.
Şimdi, bu genel resim içinde yani dış
temsili artan, uluslararası etkinliği artan, bölgesel etkinliği artan,
vatandaşlarına sahip olma kudreti artan Türkiye Cumhuriyeti devletinin önünde,
doğrudur, iki yeni meydan okuma var. Bütün dünyanın önündedir bu meydan okuma,
sadece bizim değil. Birisi Avrupa’daki ekonomik kriz, birisi de Orta Doğu’daki
büyük siyasi değişim.
Yine sabahleyin kalktığımızda bunu
muhasebe ederken şöyle Batı’ya doğru bakıyoruz, Yunanistan’dan, İtalya’dan,
İspanya’dan İrlanda’ya kadar bir ekonomik kriz kuşağı var. Güneyimize doğru
bakıyoruz, Suriye’den Yemen’e ve Fas’a kadar bir siyasi kriz kuşağı var ve
bunun ortasında, bunun da merkezinde bir ülke var ki demokrasisiyle, ekonomik
kalkınmasıyla, dış politika aktivitesiyle dünyanın yükselen gücü hâline
geliyor.
İşte, o zaman, biz bu krizlerle
uğraşırken aynı zamanda şu imkânları da görüyoruz: Avrupa Birliğindeki ekonomik
kriz bizim ekonomimizin ne kadar dirençli olduğunu gösterdi. Orta Doğu’daki
siyasal kriz ise Türkiye’de demokrasinin nasıl sağlam temellere oturduğunu
gösterdi. Geçen sene bütün Orta Doğu halkları seçim talebinde bulunurken
Libya’dan Suriye’ye, Yemen’den Mısır’a kadar, biz 12 Haziran seçimlerini
dünyanın takdir ettiği bir performansla gerçekleştirdik. Demokrasimiz sağlamsa,
ekonomimiz güçlüyse bu bölgelerde etkin olmaya devam edeceğiz.
Şimdi, sık sık vurgulanan komşu
ülkelerle ilişkiler konusuna geliyorum. Bakınız, eğer birisi derse ki: “Bütün
komşularımızla sorunluyuz.” Kimseyi burada tahkir etmek anlamıyla söylemiyorum
ama ya bir coğrafya ya da bir komşularımızın listesini çıkarmak gerekiyor önce,
bir coğrafya bilgisi.
Şu anda biz Rusya, Ukrayna,
Bulgaristan, Romanya, Azerbaycan, eğer uzak komşu kabul ederseniz Kazakistan’la
Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyini yürütüyoruz. Gürcistan’la
pasaportları dahi kaldırdık, kimlikle geçiş yapıyoruz.
Problem gibi görünen, şu anda sıkıntılı
görülen Suriye’yle, Suriye’nin bu sıkıntılara düşmemesi için elimizden gelen
her türlü çabayı gösterdik. Yine vurgulandığı için söylüyorum, Suriye’de hiçbir
zaman mezhep ve etnik temelli bir politika gütmedik, gütmeyiz, bölgede de
gütmeyiz. Bölgemizde iki şeyi birden gerçekleştirmek istiyoruz: Bir, bölgede
mezhep ya da etnik temelli soğuk savaş çıkarmak isteyenlere karşı etkin bir
kriz yönetim politikası takip ediyoruz. İkincisi, bölgemizi tekrar siyasi
diyalog, ekonomik karşılıklı etkileşim ve kültürel çoğulculuk etrafında tek bir
barış, istikrar ve refah havzası hâline getirmek için de çabalarımızı
sürdüreceğiz, vizyonumuz bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vizyon etrafında, sadece
haziran programımızı zikredeceğim ki bütün bu tablo bir bütünlük içinde
görülsün. Haziran ayında, iki gün önce Medeniyetler İttifakı Konferansını
yaptık, Birleşmiş Milletler Somali Konferansını yaptık, şu anda Dünya Ekonomik
Forumu devam ediyor, yarın Küresel Terörizmle Mücadele Forumuna ev sahipliği
yapacağız, Karadeniz Ekonomik İşbirliği 20’nci Yıl Zirvesini yapacağız,
Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Toplantısını yapacağız, Kâbil’de İstanbul
Sürecine, İkinci Afganistan-İstanbul Sürecine Eş Başkanlık yapacağım
Afganistanlı muhatabımla birlikte, İstanbul’da Nükleer Zirve Toplantısı
yapacağız 16 Haziranda, Sayın Başbakanımız Rio ve G-20 zirvelerine katılacak.
Bir ülkenin bir aylık dış politika
gündemi buysa sonucu şudur: Bu ülke artık hasta adam değildir, 90’lı yılların
hasta adamı değildir, ayağa kalkmıştır, nekahet dönemini atlatmıştır ve yeni
bir dev olarak dünya gündemine ağırlığını koymaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kimse bu devi tekrar uykuya döndüremeyecek, bundan emin olunuz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri ve sürekli alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Davutoğlu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika Sayın İnce,
duyamıyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Yeni Başbakan
belli oldu, hayırlı uğurlu olsun yeni Başbakan!
BAŞKAN – Bir dakika sayın
milletvekilleri, talebi duymak istiyorum.
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili, konuşmasının son cümlesinde, aynen dediği şey:
“Ermenistan ve İsrail’i savunmaktan vazgeçin.” diyor. O anda tabii, Sayın
Bakanı çağırdığınız için söze girmek istemedim, Sayın Bakanı rahatsız etmek
istemedim. Ona cevap vermek istiyorum, çok açık bir sataşma.
BAŞKAN – Yeni sataşmalara mahal
vermemek üzere Sayın İnce, lütfen sözünüzü onunla sınırlı olarak cevaplayınız
sataşmayı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Az önce
dediniz ama gene sataştı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biz Ermenistan ve İsrail’i savunmadık
ama sana, size şunu söyleyeyim Sayın Aydın: Bursa’da Azerbaycan bayraklarını
kim yasakladı? Ermenistan Cumhurbaşkanıyla maça kim gitti? Bursa’da Azerbaycan
bayraklarını kim yasakladı? (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – O olmadı,
olmadı.
MUHARREM İNCE (Devamla) – İki: Biz “Bu
mayınlı arazilerimizi İsraillilere veriyorsunuz.” dediğimiz zaman…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Verdik mi?
MUHARREM İNCE (Devamla) – …Sayın
Başbakan çıktı, dedi ki: “Sermaye ırkçılığı yapmayın.” Sonra Anayasa
Mahkemesinde iptal ettirdik. Peki, İsrailli iş adamı Ofer’le gizli gizli o
dönemde Sayın Baykal mı görüştü, Sayın Erdoğan mı görüştü?
AHMET YENİ (Samsun) – Onlar bayatladı,
geçti.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Üç: diğeri,
“NATO Genel Sekreter Yardımcısı bir Türk seçildi.” dediniz Sayın Bakan, doğru.
Üç şart ortaya koşmuştunuz:
1) Müslümanlardan, Hazreti Peygamber’e
yapılan hakaret nedeniyle özür dilenecekti.
2) Roj TV kapatılacaktı.
3) NATO Genel Sekreter Yardımcısı bir
Türk olacaktı.
Bunun karşılığında NATO Genel Sekreter
Yardımcılığında oy kullanacaktık. O 3’ünden 1’i yapıldı, 2’si yapılmadı; özür
dilenmedi, Roj TV kapanmadı ama tıpış tıpış gittiniz, NATO Genel Sekreteri seçiminde
oy kullandınız.
Yine bir başka konu, dış Türklerle
sürekli ilgilendiğinizi, elimizi onlara uzattığımızı söylediniz. Size bir isim
söyleyeceğim, belki unutmuşsunuzdur, Rabia Kadir, Uygur Türkü, belki bunu da
hatırlarsınız diye söylüyorum.
Somali’ye yardım ettiğinizi
söylüyorsunuz, doğru, Sayın Başbakan da gitti, yardım etti. Peki, Güney
Sudan’da açlık kol geziyor. Orayla niye ilgilenmiyorsunuz? El Beşir’le olan
dostluğunuzun burada bir sıkıntı doğurması ihtimali mi var? (CHP sıralarından
alkışlar)
Son sözüm de şu olsun: Cümleniz aynen
şöyleydi: “Ben bir akademisyen olarak, bir Bakan olarak, bir aydın olarak…”
Kendine “aydın” diyen bir aydını ilk kez gördüm. Hiçbir aydın kendine aydın
demez.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Davutoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
ifadelerine ilişkin açıklaması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Sayın İnce’ye teşekkür ediyorum, izah etme imkânı bulamadığım birkaç
hususu da bu vesileyle izah etme imkânı buldum.
Birincisi, NATO Genel Sekreterliğine
Rasmussen seçildiğinde üç değil beş şartımız vardı, hepsi yerine geldi birer
birer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hangisi? Hazreti
Muhammed’e yapılan hakaret için özür dilendi mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – NATO Genel Sekreteri Yardımcısı bir Türk atandı.
Genelkurmay askerî yıldızlarımızın
sayısı artırıldı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Karikatür
krizi…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Rasmussen İstanbul’da Medeniyetler İttifakı’nda yaptığı konuşmada
açık bir şekilde İslam dünyasıyla ilişkileri düzeltme iradesini ve bu konuda
duyduğu üzüntüyü de açık bir şekilde beyan etti.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Özür… Özür…
Geç bunları. Masal…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Roj TV’yle ilgili hukuki süreç tamamlandı ve Roj TV’nin terörle
irtibatı kesinleşti ve Roj TV’nin kapatılma süreci de şu anda işliyor.
Biz, bize verilen sözleri takip eder ve
sonucunu alırız.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Beş sene oldu,
beş. Kimi kandırıyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – İkincisi, Güney Sudan meselesi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – AKP Grubunu
kandırırsınız. Bizi nasıl kandıracaksınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Bakınız, Güney Sudan’da ilk büyükelçilik açan ülkelerden biri
biziz. Kuzey Sudan konusunda ne kadar titizsek Güney Sudan konusunda da aynı
titizliği gösteriyoruz. İlk büyükelçiliklerden birini biz açtık ve Güney
Sudan’da en aktif çalışan büyükelçiliklerden biridir. Kuzey Sudan ile Güney
Sudan arasındaki ihtilafların giderilmesi için de taraflar nezdinde devreye
giren de biziz. Bunun da bilinmesini isterim.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sonuç…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) – Üçüncüsü, özellikle Uygur Türkleri konusunda ifade ettiğiniz husus…
Bakınız, cumhuriyet tarihi içinde,
Urumçi’ye, Kaşgar’a, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı ve ben iki kez olmak üzere son üç yıl içinde dört seyahat
gerçekleştirdik ve oradaki soydaşlarımızla da kucaklaştık. Çin’le olan yakın
dostluk ilişkimiz sürmekle birlikte Sincan Uygur Özerk Bölgesi’yle de
ilişkilerimizi geliştiriyoruz, geliştirmeye devam edeceğiz.
Bütün bu konularda bizi
eleştirebilirsiniz ama ne olur, olgulara biraz bakın, olguları tahlil edin, o
olgular üzerine eleştiri yapın; yoksa yanıltıcı sonuçlar ortaya çıkabilir.
Bizim yaptığımız ve elde ettiğimiz sonuçları eleştirirseniz, o zaman da yanlış
bir konuma düşersiniz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Davutoğlu.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan doğruyu söylemiyor. NATO Genel Sekreterliği Yardımcılığına bir Türk
atanmadı. Bir Türk atanamadığı için geçici bir kadro tahsis edildi, birkaç sene
sonra da geri alacaklar. Yani lütfen doğruyu söylesin Sayın Bakan.
BAŞKAN – Kayıtlara geçirdik efendim,
düzelttiniz.
Buyurunuz Sayın Kaplan, sizin isteğiniz
nedir?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan
ismimi telaffuz ederek, Suriye’deki Kürtlerle ilgili bir değerlendirme yaptı.
BAŞKAN – Nedir?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Doğru değil,
bunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen yeni sataşmalara mahal
vermeyiniz, düzeltmenizi yapınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diplomatik
olacak efendim, hiç merak etmeyin.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Kaplan…
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli
arkadaşlar, burada bir gerçeğin altını çiziyorum. Suriye’de tam 16 tane Kürt
partisi var ve Suriye Ulusal Konseyi İstanbul’da toplandığı zaman bir tek parti
katılmadı. Dikkatinizi çekiyorum. Niye katılmadı? Suriye’deki bütün Kürt
partileri… Bakın, hepsini sayıyorum; bunların hepsi PKK’lı değil ki. PYD
katılmadı en büyük parti; tamam da 14 parti de katılmadı.
Burada Sayın Bakanın anlaması gereken
bir şeyin altını çizmek istiyorum: Suriye Ulusal Konseyi dahi “Biz, Suriye’nin
kaderini Türkiye’nin insafına bırakmayız.” dedi ve Suriye’deki muhalefet ne
dedi döner dönmez, Suriye Ulusal Konseyi Türkiye’den gider gitmez Kürtlerin
anayasada tanınması ve bugüne kadar mağduriyetleri için tazminat ödenmesi
kararı aldı. Niye baskı kuruyorsunuz Kürt muhalefeti üzerinde? Niye Kürtleri
tanımıyorsunuz, örgütlerini tanımıyorsunuz, partilerini tanımıyorsunuz?
Suriye’nin yüzde 10’u Kürt, 3 milyon nüfus var. Ne bu Kürt düşmanlığı? Ne bu
ırkçılık? Ne bu faşizan yaklaşım? Burada, hata burada arkadaşlar. Nusayri’ye
“Nusayri” dersiniz, mezhebinden düşmanlık yapar, Kürt’e de Kürtlüğünden dolayı
düşmanlık yaparsınız. Neden? Çünkü, Orta Doğu kuşağında tampon bölge
kuracağınız topraklarda Kürtler yaşıyor. Demokratik özerklik ve statü hakları
Orta Doğu’da artık kaçınılmaz olmuştur. Başka ülkelerin halklarına, kendi
kaderini tayin hakkına karışmayın. Bu dış politika yanlıştır, çıkmaz sokaktır.
Biz bunu uyarıyoruz. Kürt düşmanlığı da hiçbir kimseye, partiye ve iktidara ve
Türkiye’ye kazandırmaz. Bin yıllık kardeşliği on bin yıllık kardeşlik ve
dostluk stratejisiyle örmek en doğru dış politikadır. İşte, Kürt ve Türk
kardeşliğini Orta Doğu’da da, Türkiye’de de
hayata geçiren bir dış politika başarılı olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Biz bunu
söylüyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Kaplan.
Sayın Davutoğlu’nun bir düzeltme talebi
vardır, yerinden.
Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, özellikle bu imkânı verdiğiniz için.
İki hususta… (Gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bir kere, Sayın Oğan’ın vurguladığı husus, NATO Genel Sekreter
Yardımcılığı, dönüşüm esasına göre yapılır, tayin edilir. Dolayısıyla herhangi
bir yanlış bilgi söz konusu değil. NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, kalıcı
yardımcılıklardan biri bir Türk diplomata verilmiştir ama bütün NATO’da sistem
dönüşümlülük esası üzerine yapılır.
Sayın Kaplan’a da bir hususu vurgulamak
isterim. Türkiye, Suriye söz konusu olduğunda, Irak ya da herhangi bir ülke,
hiçbir etnik ve mezhebî gündemi gözetmeyiz. Bütün kardeşlerimize her türlü
desteği veririz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O zaman
açıklayın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bir dakika… Suriye Ulusal…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İstanbul’da
niye katılmadılar?
BAŞKAN – Lütfen…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Açıklayın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bir dakika…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Kaplan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Suriye Ulusal Konseyinin…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Açıklayın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Bir dakika, açıklayacağım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye
katılmadılar, bana bunu söyleyin!
BAŞKAN – Lütfen Sayın Kaplan…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) – Açıklayacağım. Suriye Ulusal Konseyi, Suriye’nin geleceğiyle ilgili
Suriyeli partilerin, grupların oluşturduğu bir yapıdır. Biz onlara müdahil
olmayız ancak şunu söyleyeyim, demek ki size bilgiler ulaşmıyor: Şu anda Suriye
Ulusal Konseyi Başkanlık seçimiyle ilgili bir süreç işliyor. En kuvvetli
adaylardan birinin de Kürt kökenli Seyda Abdulbasit olduğu biliniyor, en
kuvvetli… Muhtemelen de Suriye Ulusal Konseyinin başına bir Kürt gelebilir.
Bizim için Suriye’nin başında kimin olduğu, hangi etnik veya mezhebî temelde
olduğu değil, Suriyeli olması yeterlidir, kardeşimiz olması yeterlidir.
Özellikle de Kürt kardeşlerimizin, gerek Suriye’de gerek Irak’ta, sisteme
mümkün olduğu kadar fazla girmesini hep teşvik ettik. Kuzey Irak Bölgesel
Yönetimi’yle de ilişkilerimizi bunun için geliştirdik. Kürt kardeşlerimize
yapılacak her haksızlığı kendimize yapılmış haksızlık olarak görüyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti devleti vatandaşları dışındaki Kürt kardeşlerimizi kastediyorum. Bu
konuda Türkiye'nin politikası, ilkesi açıktır. Biz, kadim bir kardeşliği savuna
geldik, ebediyete kadar da bu kardeşliği savunacağız. Buraya, bu kardeşliğe
fitne sokmak isteyenlere de izin vermeyeceğiz.
Pendik toplantısına da Suriye Ulusal
Konseyi’nin Kürt grupları katıldı.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın
Davutoğlu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalan şeyler
söylüyor, yalan! Yalan söylüyorsunuz! Hangi yüzle geliyorsun şu Meclisin
karşısına! Türkiye'nin itibarını sıfıra indirdin be!
BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…
Sayın Aydın, buyurunuz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, hem
Sayın İnce hem de Sayın Kaplan konuşmalarında grubumuza hitaben, şahsımıza
yönelik sataşmalarda bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İç Tüzük’ün bir
adabı var. Sen Hükûmet misin kardeşim? Sen yasamasın, o yürütme. Biz Hükûmeti
sorguluyoruz. Sen karıştırıyorsun.
BAŞKAN – Bir dakika efendim… Bir
dakika…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz yasamayla
yürütmeyi karıştırıyorsunuz, yapmayın.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen, yerinize
oturunuz.
Sayın Aydın, lütfen geliniz, iki dakika
süreniz. Ve lütfen daha fazla sataşmaya mahal vermeyiniz, konuyu bitirelim.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET AYDIN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, burada dikkatle kamuoyu bizi
izliyor; emin olun, esefle de karşılıyor buradaki konuşmaları.
Bir defa, Kürtlerin tek temsilcisi
sizler değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Siz de
değilsiniz!
AHMET AYDIN (Devamla) – Ben şunu
söyleyeyim: Ben AK PARTİ’nin Grup Başkan Vekiliyim, Adıyaman Milletvekiliyim,
Kürt’üm, elhamdülillah Müslüman’ım, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir
vatandaşıyım; bu böyle biline. Bunu siz böyle bilin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Türklerin de
temsilcisi değilsiniz. Yüzde 49’sunuz ya! Yüzde 49 olduğunuzu unutmayın. Herkes
aldığı oy kadar temsil eder. Başka şey bilmez ki bunlar.
AHMET AYDIN (Devamla) – Kendinizi bir
grubun temsilcisi olarak ifade etmeyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Siz Türkleri de
Kürtleri de temsil etmiyorsunuz. Aldığınız oy kadar konuşun.
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz tüm
Türkiye’yi temsil ediyoruz. Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, bütün Anadolu’yu,
bütün Türkiye’yi temsil eden bir grubuz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Türk
etnik değildir, yanlış kullanıyorsunuz onu.
AHMET AYDIN (Devamla) – Dolayısıyla biz
bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçilik de yapmayız ama lütfen etnik siyaset üzerinde
sizler de burada ayrımcılığa yol açmayın.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) -
Yanlış kullanıyorsunuz. Türk etnik bir isim değildir.
AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bir başka arkadaşımız, bir başka grup başkan vekili burada
yalanları sıraladı.
Ben şunu sormak istiyorum: İsrailli iş
adamıyla Sayın Başbakanın görüştüğünü ifade ettiniz, bunu ispat eder misiniz?
İspat etmezseniz müfterisiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kendisi
söyledi, kendisi!
AHMET AYDIN (Devamla) – Sayın
Başbakanımızla görüştüm, böyle bir görüşme olmamıştır. Eğer ispat etmezseniz
müfterisiniz, iftiracısınız!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kendisi
söyledi, kendisi!
AHMET AYDIN (Devamla) – İkincisi:
Mayınlı arazilerle alakalı Genelkurmayın bir açıklaması oldu. On dört tane
müracaat oldu. Bunların hiçbiri İsrail Hükûmetinden ya da İsrail’den değildir.
Bu da ikinci yalanınız. Ve mayınlı arazilerle ilgili ne İsrail’e ne de başka
bir yere verdiğimiz bir toprak da yoktur.
Yine Yahudilerle, İsrail’le alakalı… Bakın,
değerli arkadaşlar, bizim ne Yahudilerle ne de başka bir etnik grupla ilgili
şahsi problemimiz yok; bizim siyonist, baskıcı, zulümden olan İsrail Hükûmeti
ile problemimiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
Mavi Marmara esnasında 9 tane şehit
verdik ve biz bu zulme karşılık bütün dünyayı ayağa kaldırırken siz kimlerle
görüştünüz, siz neler yaptınız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sorumlusu
sizsiniz!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bütün kamuoyu
bunu biliyor. Bütün bunları kamuoyunun takdirine bırakıyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir başka
hususu da özellikle belirtiyorum: Bizim cumhuriyetle bir sorunumuz yok, bizim
cumhuriyetle hiçbir sorunumuz yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz cumhuriyeti
demokrasiyle taçlandırıyoruz, sizin içini boşalttığınız cumhuriyeti biz
taçlandırıyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) –
Cumhuriyeti yıkıyorsunuz, yıkıyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Aydın, teşekkür ettim.
AHMET AYDIN (Devamla) – Ama sizin bu
cumhuriyetle, bu halkla probleminiz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Açık açık
“yalancı” dedi, bir şey açıklamama gerek yok herhâlde Sayın Başkanım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Eğer ispat
etmezsen müfterisin!
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sizin bu milleti
bölmekten başka bir işiniz yok mu ya? Etnik ırkçısınız siz.
BAŞKAN – Son olarak size söz veriyorum
Muharrem İnce, lütfen bir daha sataşmayınız.
Buyurunuz.
6.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Şimdi, bak
Sayın Aydın, ben siyasette kendi partimin hafızasını takip ettiğim gibi,
rakiplerimi de takip ederim ama sen daha Genel Başkanını takip etmemişsin.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ben takip
ettim.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bak, Sayın
Başbakan şöyle dedi, bir: Önce “Ben Ofer’le görüşmedim.” dedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet,
görüşmedi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sonra Fatih
Altaylı’nın programına çıktı, tamam mı? Git kayıtlara bak orada görürsün.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – İspat et!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Fatih
Altaylı…Ya ben ne ispat edeceğim, Başbakan kendisi ispat etmiş. Türkçe
anlatıyorum sana, duymuyor musun?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başbakan
öyle bir şey demedi.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Başbakan
Fatih Altaylı’nın programına çıktı, “Ben Ofer’le görüştüm.” dedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yanlış
anlamışsın.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunu “ispat
et” diyor! Bunu bütün Türkiye’de herkes yazdı.
İki…
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yanlış
anlamışsın.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bak,
diğerlerini söylüyorum yine sana. Sayın Aydın, peki “Mayınlı arazileri
İsraillilere satmak istiyorsunuz.” dediğimizde, Sayın Başbakan, bize “Sermaye
ırkçısısınız.” dedi mi? Dedi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yok böyle bir
şey, yok!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Nasıl yok,
bal gibi yok, öyle mi?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yok işte.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İçinde
İsrail firması yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bak sevgili
arkadaşım, sizin yirmi beş-otuz sene önceki durumunuz şuydu: Mücahittiniz,
sonra müteahhitliğe terfi ettiniz, şimdi vallahi her şeye müsaitliğe terfi
ettiniz! Böyle bir mantık olmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Siz “Haram, helal,
ver Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım.” mantığındasınız. Siz, bu memlekette,
siz, Bursa’da Azerbaycan bayraklarını yasakladınız mı, yasaklamadınız mı?
Azerbaycan bayraklarını yasaklayan sizsiniz, bize gelmişsin şimdi çamur
atıyorsun, açık açık sana iade ediyorum onu. Bu kürsüye geldin sen yalan
söyledin. Benim ispatıma gerek yok, Başbakan kendisi görüştüğünü ispatladı
zaten.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
VII.-
GENSORU (Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, izlemekte olduğu dış politikanın gerçeklerden uzak
olduğu, ülke güvenliği ve çıkarlarına zarar verdiği iddiasıyla Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/12) (Devam)
BAŞKAN - Dışişleri Bakanı hakkındaki
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.39
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, 156 sıra sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair İç Tüzük
teklifleri ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233) (x)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
24/5/2012 tarihli 111’inci Birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölüm üzerinde görüşmelere
başlıyoruz. Birinci bölüm, 1 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Dilek Akagün Yılmaz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
(x) 233 S.
Sayılı Basmayazı 24/5/2012 tarihli 111’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ara buluculuk yani alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemi, pek çok Avrupa ülkesinde de hâlen daha
tartışılmaktadır. Tam anlamıyla kabul görmüş ve benimsenmiş bir yöntem değildir.
Eleştirilerin temel noktası, ara buluculuğun neoliberalizm tarafından dikte
edilen bir yöntem olduğu, uluslararası sermayenin yayılımının kolaylaştırılması
için devletin küçültülmesi yolunda bir adım olduğu yönündedir. Bu anlayış
içinde, adalet, millî savunma ve iç güvenlik yönünden devletin
sınırlandırılmasının, küçültülmesinin hedeflendiği belirtilmektedir. Örneğin,
Avrupa Birliğinin kalbi olan Belçika’da, ara buluculuk faaliyetinin ülkede var
olan farklı etnik kimlikler arasındaki ayrışmayı bir süre sonra
derinleştireceği, yargının küçüleceği ve bunun sonucunda da toplumsal ve siyasi
yapının çözüleceği kaygıları dile getirilmekte, ulus devletin zarar göreceği
belirtilmektedir.
Belçika gibi bir ülkede dahi ulus
devletin çözülebileceği kaygısıyla ara buluculuk sistemi eleştirilirken bizim
ülkemizde nelere mal olabileceğini her türlü siyasi ön yargıdan arınarak
sizlerin bir kez daha düşünmenizi istiyorum. Farklı etnik kimlik sahibi
kişilerin sadece kendi ara bulucularına gittiğini, farklı din ve mezhep gruplarının
da kendi ara bulucularına gittiğini ve uyuşmazlıkları kendi kurallarına göre
çözdüklerini düşünelim. Bu durumda bu ülkenin birlik ve bütünlüğü nasıl
korunacaktır?
Arabuluculuk Kanun Tasarısı, yargının
yükünü azaltmak, yargıyı hızlandırmak gibi gerekçelerle gündeme getirilmiştir.
Ancak tasarı bu hâliyle bağımsız ve tarafsız mahkemelere alternatif, çok
hukuklu bir sisteme ve bunun yanında doğrudan iktidara bağımlı bir yargı
sistemine yol açabilir düşüncesindeyiz. Çünkü ara buluculuk faaliyetlerinin denetimi,
ara bulucuların eğitimi, yazılı ve sözlü sınavlarında doğrudan Adalet Bakanlığı
yetkilidir. Adalet Bakanlığının yargıç sınavlarındaki politik tutumunu
düşündüğümüzde ara buluculuk sınavlarının da yandaş seçimine yönelik olacağını
tahmin etmek hiç de zor değildir. Oysaki, yine Belçika’da ara buluculuk
sistemini denetlemek ve yönetmek amacıyla Arabuluculuk Federal Komisyonu
oluşturulmuştur. Bu komisyon; 2 avukat, 2 noter ve 2 de ara bulucudan
oluşmaktadır. Bu komisyonun Adalet Bakanlığından bağımsız, özerk bir yapıda
olmasına özen gösterilmiştir.
Bugün görüştüğümüz arabuluculuk
tasarısında ise Adalet Bakanlığı pek çok konuda doğrudan doğruya yetkilidir.
Üst kurul olan arabuluculuk kurulunda ise yine Adalet Bakanlığı bürokratları ve
Bakanlıkça kontrol edilen kurumların temsilcileri çoğunluktadır. Yani hiçbir
şekilde ara bulucuların özerk bir kurum tarafından denetimi ve yönetimi bu
tasarıda dikkate alınmamış, bu yönde verdiğimiz önergelerimiz ise
reddedilmiştir.
Buradan da anlaşıldığı gibi, tasarı ile
getirilen ara buluculuk sisteminde Avrupa ülkeleri örneği gösterilmesine rağmen
oradaki daha nitelikli yasal düzenlemeler dikkate alınmamış, aksine Adalet
Bakanlığı doğrudan kendisine bağımlı bir ara buluculuk sistemi yaratmaya
çalışmaktadır. İşte bu nedenle tasarı, Anayasa madde 9’da belirtilen “Yargı
yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” hükmüne
aykırıdır. Türk ulusu adına yargı yetkisini kullanan bağımsız mahkemeler yerine
doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı ara bulucuların, vatandaşların arasındaki
sorunları çözme konusunda yetkili kılınması mahkemeler ve hukuk sisteminin
dışlanmasına yol açabilecektir. Cemaat, tarikat, şeriat, mafya kurallarına göre
ya da etnik temelde yargılama yapmayı isteyen gruplar için ara buluculuk sistemi
rahatlıkla kullanılabilecek bir yöntem olacaktır.
Ara buluculuk yasasının Anayasa’ya
aykırılık iddiası İtalya’da da barolar tarafından dile getirilmiş ve bu nedenle
Yüksek Mahkemeye başvurulmuştur. İtalya’da bu süreç devam etmektedir. Hatta,
zorunda ara buluculuk sistemine karşı avukatlar grev dahi yaparak tepkilerini
dile getirmişlerdir.
Yine, İtalya’da Adalet Komisyonundan
bir üye, ara buluculuğun kültürel olarak bir geriye gidiş olduğunu,
uyuşmazlıkların çözümünde mahkemelerin ve avukatların dışlanmasının hukuka
hakaret olduğunu açıkça ifade etmektedir. Yani sadece bizim ülkemizde olmuyor
bu tartışmalar, diğer ülkelerde de benzer tartışmalar yapılmaktadır.
Tasarının 15’inci maddesinde “Hâkim
tarafından yapılabilecek işlemler arabulucu tarafından yapılamaz.” dense de
“Arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın
hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak
arabuluculuk faaliyetini yürütür.” denmektedir. Üstelik ara buluculuk
görüşmeleri sonrasında taraflar istediği takdirde mahkemeden icra edilebilir
şerhi verilmiş bir ilam da alabilmektedirler.
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere, ara
buluculuk, tarafların belirlediği usul çerçevesinde yapılan yargısal bir
faaliyettir. İşte, bu nedenle, Anayasa madde 9’a aykırıdır.
Yasa tasarısı hazırlanırken pek çok
baro başkanlığınca bildirilen görüş gereğince Avukatlık Yasası madde 35/a’da
yapılacak değişiklikle çözüm yolları üretilebileceği belirtilmiştir. Avukatlık
Kanunu madde 35/a uyarınca avukatların dava açılmadan veya dava açıldıktan
sonra tarafları uzlaştırabilmeleri ve bunu tutanağa bağlayabilmeleri mümkündür.
Bu maddede yapılacak bir değişiklikle tarafların ve avukatlarının öncelikle
uzlaşma yoluna girmesi uzlaşma sağlanamadığı takdirde uzlaşmazlık tutanağının
dava dilekçesiyle birlikte mahkemeye sunulma zorunluluğunun getirilmesi yani
dava şartı olarak getirilmesi önerilmiştir. Bu yolla pek çok uzlaşmazlığın dava
açılmadan evvel çözümlenebileceği belirtilmiştir. Ancak amaç yargının yükünü
azaltmak değil, Bakanlığa doğrudan bağlı bir kurum yaratmak olunca, bu
önerilerin kabul edilmesi AKP Grubu tarafından elbette söz konusu olamadı.
Sayın milletvekilleri, bu tasarının en
sorunlu maddesi ara buluculuk faaliyetlerinin gizlilik kuralı içinde
yapılmasını düzenleyen 4’üncü maddesidir. Bu madde uyarınca ara bulucu,
tarafların istedikleri usule göre aleniyet ilkesine aykırı olarak gizlilik
içinde işlemleri yürütür. Bu durumda ise taraflar mahalle baskısı altında,
tarikat, töre, mafya kurallarına göre uyuşmazlıkların çözümlenmesini
istediklerinde bu da mümkün demektir çünkü gizlilik içinde yürütülen bu
faaliyeti denetlemek mümkün değildir. İşte bu durum alternatif kadı sistemini
karşımıza çıkartabilir.
Gizlilik söz konusu olduğunda kadınlar,
koca, baba ya da mahalle baskısıyla istenilen bir ara bulucuya
yönlendirilebilirler, baskı altında bir tutanak imzalatılabilir. İşte imzalanan
bu tutanakla kadının çocuğunun velayeti, çocuğuyla görüşme hakkı, tazminat ve
mal rejimlerinden kaynaklanan hakları ya da miras hakkı yok edilebilir yani
Medeni Kanun’la kadının elde ettiği hakları gizlilik içinde ortadan
kaldırılabilir.
Bu konulardaki kaygılarımız dayanaksız
değildir. İngiltere ve Kanada’da ara buluculuk faaliyetlerinde Müslümanların
kendi inançlarına göre çözümler üretebilmesi kabul edilmiş, bunun sonucunda
kadın haklarında çok ciddi ihlaller yaşanmıştır. Üstelik bir de 33’üncü
maddeyle gizliliğin ihlali hâlinde kişilerin altı aya kadar hapis cezasıyla
cezalandırılması yönünde bir düzenleme yapılması bu durumu daha da
ağırlaştırmaktadır. Oysaki Avusturya’da gizlilik kuralı meslek sırrı
niteliğinde sadece ara bulucu açısından geçerlidir, tarafları bağlamaz.
Örnek aldığımız ülkelerde bu düzenleme
böyleyken bizim düzenlememizde gizlilik kuralının bu denli ağır yaptırımlara
bağlı olmasının gerekçesi nedir? Ara buluculuk sırasında kullanılabilecek töre
ve cemaat kuralları mı gizlenmek istenmektedir? Gizlilik kuralı bu denli ağır
yaptırımlara tabi tutulmuşken, 5’inci maddede tarafların ara buluculuk
faaliyetine katılma isteği konusundaki belgelere dahi sınır getirilmekte iken
hak düşürücü sürenin ve zaman aşımının durduğu nasıl ispat edilecektir? Bu
sürelerin kesilmesinin ispatı açısından ara buluculuk başlangıç tutanağının
mahkemeye ibrazı gizlilik ihlali olarak görüldüğü takdirde ve sonu hapis cezası
olduğu takdirde ara bulucuya başvuran kişiler mahkemeye başvurmaya nasıl cesaret
edebileceklerdir?
Ara buluculuk faaliyeti, tasarı
gerekçesinde de belirtildiği gibi, haklıyı ve haksızı bulmaya yönelik bir
faaliyet değildir; tarafları eşit görmekte ve zayıfın güçlüye karşı korunması
da esas alınmamaktadır. Oysaki hukuk sistemimizin yıllar boyunca edindiği
deneyim sonucunda, zayıfın güçlüye karşı, haklının haksıza karşı korunması
esastır. Örneğin iş hukukunda “işçi lehine yorum” ilkesi yerleşmiş bir ilke
iken, aile hukukunda çocuk ve ekonomik olarak güçsüz olan kadının korunması söz
konusu iken ara buluculukta bu ilkeler hiçbir şekilde dikkate alınmayacaktır.
Oysaki Amerika’da tarafların arasındaki güç dengesine çok dikkat ediliyor. Güç
dengesi bulunmadığı durumlarda ara buluculuğa gidilemiyor ve bu konuda hâkime
geniş bir takdir yetkisi tanınıyor.
Tasarının önemli maddelerinden olan
9’uncu maddenin başlığı “Arabulucu tarafından görevin özenle ve tarafsız
biçimde yerine getirilmesi” olarak konulmuştur. Peki, ara bulucu görevini
gereği gibi tarafsız bir şekilde yapmadığında, tarafların eşitliğini
gözetmediğinde ve baskı yaptığında, görevini savsakladığında, tarafların
iradesine aykırı olarak tutanak düzenlendiğinde ne olacaktır? Bunun yaptırımı
nedir? Tasarıda bu konuda hiçbir düzenleme yoktur. Tek düzenleme ara bulucunun
sicilden silinmesidir. Ancak bu yeterli değildir. Hiçbir şekilde ara bulucunun
yaptığı görevleri nedeniyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İşte bu boşluğun tamamlanabilmesi için,
Türk Ceza Kanunu madde 257 uyarınca, ara bulucunun yaptığı görevler nedeniyle
cezalandırılması, aynı şekilde kendisine yönelik işlenecek suçlarla da ilgili
yine kamu görevlisi gibi korunması konusundaki verdiğimiz önerge ne yazık ki
komisyonda kabul görmemiştir ancak bu çok önemli bir konudur. Bunu AKP
Grubundaki arkadaşlarımızın yeniden düşünmesini talep ediyorum.
Tüm bu nedenlerle, bugün burada tasarı metnindeki
sakıncaların giderilmesi yönünde vereceğimiz önergelerimizin dikkate
alınmasını, eleştirilerimizin dikkate alınmasını ve bu tasarıdaki
usulsüzlüklerin, haksızlıkların, noksanlıkların bir an önce düzeltilmesini
talep ediyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Elazığ Milletvekili Enver Erdem.
Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak hukuk uyuşmazlıklarında alternatif bir çözüm yolu olarak
ara buluculuk mekanizmasının kurulmasına karşı değiliz. Dünyanın birçok
ülkesinde uygulanan, sorunların uzlaşmayla çözümünü amaçlayan, bizim
kültürümüzde de var olan bu sistemin daha yaygın ve yasal bir mekanizma olarak
oluşturulması önem arz etmektedir. Günümüzde eşler arası anlaşmazlıklarda aile
büyükleri, alacak verecek meselelerinde o alanda önde gelen insanlar, kan
davası gibi konularda da o bölgede görev yapan valiler, kaymakamlar, belediye
başkanları ve komutanlar ara buluculuk yapmak suretiyle bu sorunların sulh
yoluyla çözümünü sağlamaya çalışmaktadırlar. Yine bizim hukuk sistemimiz
içerisinde, 442 sayılı Köy Kanunu’nda, Petrol Kanunu’nda, Vergi Usul
Kanunu’nda, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ve başka birçok düzenlemede uzlaşmaya
imkân tanınmıştır.
Ara buluculuk sistemini uygulayan
ülkelere baktığımız zaman dünyada üç farklı modeli uygulamakta olduklarını
görmekteyiz. Bu uygulamalardan birincisi, mahkeme içi modeller; ikincisi,
mahkeme dışı modeller; üçüncüsü, mahkeme yanında veya mahkemelere bağlı
modeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizim ülkemizde uygulanacak model
mahkeme içi veya mahkeme yanında bir sistem seçilseydi ara buluculuk sisteminin
daha güvenilir ve daha az eleştirilere muhatap olması sağlanabilirdi. Yine
mahkeme içi bir sistem tercih edilseydi ara buluculuk sisteminin yargının
dışında yeni bir yargı mekanizması yaratması endişeleri de ortadan kalkmış
olabilirdi. Ancak bu sağlanamadı. Avusturya’da ve Danimarka’da benimsenmiş olan
mahkeme dışı modellerin bir benzeri model benimsendi. Ara buluculuk mekanizması
müessese olarak, bu müesseseye ihtiyaç olup olmadığı noktasında itirazlara konu
olmamaktadır. Ara buluculuk sisteminin getirilmesinde temel tartışma ve itiraz
konularından birincisi, bu faaliyetler yargısal faaliyetler midir? İkincisi,
Anayasa’ya aykırı mıdır değil midir sorunudur. Bu tasarıyı huzurlarınıza
getiren Hükûmet ve bu Hükûmetin Sayın Adalet Bakanı ve AKP Grubu, ara buluculuk
faaliyetlerini yargısal bir faaliyet olarak görmüyorlar. Peki, Sayın Bakana
sormak istiyorum: Bu düzenlemeyi niçin yapıyoruz? Yargının işini azaltmak için
yapmıyor muyuz? Peki, yapılacak olan bu faaliyetlere ticari bir faaliyet
diyebilir miyiz? İdari bir faaliyet diyebilir miyiz? Yoksa, kültürel veya zirai
bir faaliyet midir? Yapılan işler bal gibi yargılama faaliyetidir.
Sayın Bakanım, yaptığınız bu işi
millete farklı bir iş olarak göstermeye gayret ediyorsunuz bundan önce yapmış
olduğunuz işlerde olduğu gibi. Bakınız, Malatya Kürecik’e radar üssü kurdunuz,
dediniz ki: “Bu, İran’a karşı değil, bu, İsrail’i korumayacak.” Fransa eski
Cumhurbaşkanı Sarkozy size ne dedi? “Biz kediye kedi deriz.” dedi, öyle demedi
mi? Siz de bu faaliyetlerin yargıyla ilgisi olmadığını lütfen söylemeyin.
Tabii, sizin niçin “yargısal faaliyet değil” dediğinizi biz çok iyi biliyoruz
eğer “yargısal faaliyet” derseniz bu düzenleme Anayasa’nın en az birkaç
maddesine aykırılık teşkil edecektir.
Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanı
Sayın Ergin “Yılda 6 milyon dosyanın dava dosyasına dönüştüğünü, mahkemelere
intikal eden iş yükü azalmadıkça, adliye binası yaparak, hâkim, savcı sayısını
artırarak geciken yargılamaları ortadan kaldıramayız.” diyor ve alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarını çare olarak düşünüyor.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi
olarak diyoruz ki: Bir defa, yaptığınız bu düzenleme ile yargının yükünü
hafifletemezsiniz. Yine, hukuk devletinde uyuşmazlıkların çözüm adresi tarafsız
ve bağımsız yargı mercileri olmalıdır. Yargının iş yükünün fazlalılığı
alternatif yargı algılayışının da temeli olmamalıdır.
Yine mevcut Hükûmet, yani Sayın Bakan,
siz, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruyarak daha hızlı
çalışmasının yollarını bulmak zorundasınız. Bu tedbirlerin başında, yıllardır
sayısının az olduğunu söylediğiniz yargıç sayısının artırılması gerekmektedir.
Yine Sayın Adalet Bakanı, adaleti sadece adliyelerde ve dava dosyalarında
aramayınız. Çalışanların, işçinin, memurun refah payından hak ettiklerini
adaletli bir şekilde hak sahiplerine teslim ediniz. İller arası ödenek ve
yatırım adaletsizliğini gideriniz. Ülke genelinde adaletsiz uygulamalarınızdan
vazgeçiniz.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan
mahkemelerin iş yükünün neden devasa boyutlarda arttığının sebeplerini
söylemiyor, bu artışta AKP İktidarının kusurlarından bahsetmiyor. “Mahkemeler
doldu, davaları mahkemelere göndermeyelim.” diyor -Çek Yasası’nda olduğu gibi-
“Cezaevleri doldu, mahkemeler salıversin.” diyor. Ama bağımsız ve tarafsız
mahkemelerin daha hızlı çalışması için neler yapılması gerektiğinden
bahsetmiyor.
Değerli milletvekilleri, 233 sıra
sayılı bu tasarıda bazı eksik düzenlemelerin olduğunu da görmekteyiz.
Öncelikle, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını henüz tam anlamıyla
sağlayamamışken ara bulucunun tarafsızlığını nasıl sağlayacağız? Tasarıda
bununla ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır. Ara bulucunun Ceza Kanunu
uygulamasında kamu görevlisi sayılması gerekirken, bu uygulamayla ilgili bir
düzenleme yapılmamıştır. Ara buluculuk süreci, sınırları çizilmemiş bir
süreçtir. Yine ara bulucu görevini kötüye kullanırsa ne olacak belli değil. Bu
hususta bir düzenleme ve yaptırım öngörülmemiş olması düzenlemenin önemli
eksikliklerinden birisi olmuştur. Ara bulucu eğitimleri, iletişim teknikleri,
müzakere ve uyuşmazlık çözüm yöntemleri, davranış psikolojisi alanlarında
olacağına göre ve ara bulucular hâkimin yaptığı işi yapmayacağına göre, maddi
hukuku uygulamayacaklarına göre ve karar vermeyeceklerine göre ara bulucu
olabilmek için neden hukuk fakültesi mezunu şartı arıyoruz, buna bir açıklık
getirilmiyor. 10 binlerce iktisadi ve idari bilimler fakültesi ve diğer fakültelerden
mezun olan insanımız işsiz olarak sokaklarda dolaştığı hâlde, sadece hukuk
mezunlarının ara bulucu olabilmesi için böyle bir düzenlemenin yapılmış
olmasını ben haksızlık olarak düşünüyorum. Tabii, bu düzenlemenin mantığının,
barolar tarafından ara buluculuk mekanizmasının kabul edilmesi için verilen bir
taviz olduğunu da düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu sistem yine
çok hukukluluk veya etnik temelde kendi mahkemelerinde yargılama yapmak isteyen
kişiler açısından kullanılma ihtimali olabilir mi? Bu yönüyle de bu kanunun
daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir.
Son söz olarak; dünya da uygulamaları
olan ülkelerdeki performanslarına da bakıldığında, ara buluculuk sistemi birçok
tereddüdü beraberinde taşıyan, yargının yükünü azaltmayan, uygulamaların var
olduğu ülkelerde bile vatandaşın bu sistemden haberinin olmadığı, ancak küresel
bir mecburiyet olarak çıkarılması gereken bir düzenleme olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Her hâlükârda bu düzenlemenin
milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın Dora. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ara buluculuk, tarafların içinde bulunduğu uyuşmazlığı tarafsız ve objektif bir
üçüncü kişi olan ara bulucunun yardımıyla müzakere ederek çözüme
kavuşturdukları bir süreçtir. Ara bulucu ise tarafların iletişimlerini kolaylaştırmaya,
onları masada tutmaya çalışan ve tarafların kendi çözümlerini üretmelerine
yarayacak birtakım teknikler kullanarak çözüme yardımcı olan bağımsız ve
tarafsız kişidir.
Uyuşmazlık taraflarının ara buluculuğa
başlayabilmeleri için tarafsız ve bağımsız üçüncü kişi niteliğindeki bir ara
bulucu üzerinde anlaşmaları gerekirken, uzlaşma sağlamaya başvurabilmek için
tarafların daha önce vekâlet verdikleri ve hâlihazırda işlerini yürüten
avukatlarına talimat vermeleri yeterlidir. Ara buluculuğa başvuracak tarafların
bir ara bulucu üzerinde anlaşmalarında yaşanabilecek zorluklar düşünüldüğünde,
avukatların iş sahibinden aldıkları talimatla hemen uzlaşma sağlama sürecini
başlatabilecek olmaları, uzlaşma sağlamanın ara buluculuğa göre avantajlı
olmasını sağlar.
Mahkemelerin iş yükünün artmasının en
önemli nedenlerinden birinin mahkemeye intikal ettirilmeyecek kadar önemsiz
konulardaki uyuşmazlıklar olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı uyuşmazlıkların
yargısal yollara başvurmadan önce çözüme kavuşturulması hem tarafların gereksiz
yargı masrafına girmelerini hem de mahkemelerin çok daha önemli konularda
zamanlarının israf edilmesini önleyecektir.
Ülkemizde ara buluculuk müessesesinin
oluşturulmasına bu nedenlerle acilen ihtiyaç olduğu ileri sürülmektedir. Bu
ihtiyacı gidermek amacıyla hazırlanan bu tasarının eleştirilecek en önemli
yanı, hukukçulara gereken önemin verilmemesi ve ara buluculuk müessesesinin
bürokratik bir teşkilatın emrinde, özerklikten yoksun olarak oluşturulmaya
çalışılmasıdır.
Kanun tasarısı ile ara buluculuk
eğitimi vermek isteyen eğitim kuruluşlarının tasarının kanunlaşması ile Adalet
Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulacak olan Arabuluculuk
Daire Başkanlığından izin almaları esası getirilmektedir. Bu, ara buluculuk
eğitimi konusunda hiçbir deneyimleri olmayan, sadece ticari amaçlarla hareket
eden kuruluşların siyasi bir kişilik olan Adalet Bakanına bağlı Arabuluculuk
Dairesine başvurarak kolaylıkla izin alabilmelerine yol açabilecek tehlikeli
bir düzenlemedir.
Ara buluculuk eğitimi, Türkiye Barolar
Birliğinin yetki ve sorumluluğunda, Türkiye Barolar Birliğinin uygun bulacağı
il baroları aracılığı ile verilmelidir.
Ara buluculuk eğitimi veren
kuruluşların gerek Türkiye Barolar Birliği gerekse Arabuluculuk Kurulu tarafından
etkin denetimini sağlayacak düzenlemeler de Türkiye Barolar Birliği ve Kurul
tarafından yürürlüğe sokulabilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa tasarısının 6’ncı maddesi "Sicile kayıtlı olan arabulucular,
arabulucu unvanını ve bu unvanın sağladığı yetkileri kullanma hakkına
sahiptirler. Arabulucu, arabuluculuk faaliyeti sırasında bu unvanını belirtmek
zorundadır." demektedir. Bu yönüyle, tasarı, genel olarak bir ara
buluculuk mesleği oluşturmakta, bu mesleğe girişi yani ara buluculuk siciline
kayıt şartlarını belirlemekte, ara bulucuların eğitimi, ara buluculuk kurumunun
işleyişi ve denetimiyle ilgili çeşitli düzenlemeler getirmektedir. Tasarı ile
hedeflenen, bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olan ara buluculuğun, dünya ve
özelde, Avrupa Birliğindeki gelişmesine paralel olarak ülkemizde de yol
alabilmesini sağlamak olarak görülmektedir.
Burada getirilmek istenen, kanunun, ara
buluculuk yolu ile alternatif bir hukukun uygulanmasına imkân sağlamak,
devletin adalet hizmetinin de özelleştirilerek vatandaşlarını hukuk devleti
güvencesinden mahrum bırakmak gibi vahim sonuçlara yol açacağı şeklindeki sert
eleştirileri de hatırlatmak gerekir.
Ara buluculuk mesleğinde “hukuk
fakültesini bitirme” hükmünün aranmamış olması, ara buluculuk mesleği gibi bir
mesleğin doğmasını, hukuk bilgisi olmayan kişilerin hukuki işlerde söz sahibi
olmasını sağlayacaktır. Bu anlamda ara buluculuk, avukatların itibarını sarsan,
onları yok sayan bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde
neredeyse her üniversitede bir hukuk fakültesi mevcutken ve binlere varan
avukat işsiz gezerken böyle bir düzenlemenin getirilmiş olmasını anlamak mümkün
değildir. Bize göre, ara buluculuk, meslek olarak eğitilmiş bu işi bilen
avukatlar tarafından yerine getirilmelidir. Avrupa'da ara buluculuk sisteminin
en iyi yerleştiği ve başarılı olduğu ülke olan Hollanda'da adli yardım
sisteminde çalışmaları son aşamaya gelmiş olan bir düzenleme değişikliği
gündeme gelmiştir. Hollanda adli yardım sistemine yapılan başvurular adli yardım
bürolarında gerekli eğitimi almış personel tarafından bir ön değerlendirmeye
tabi tutularak uygun görülen uyuşmazlıklar ara buluculuğa yönlendirilmekte ve
ara bulucu ücreti de adli yardım bütçesinden karşılanmaktadır. Uygulamada büyük
başarı kazanan bu sistemde ara buluculuk sonucu varılan anlaşmaların hukukçu
olmayan ara bulucular tarafından kaleme alınmasının ortaya çıkarttığı sorunlar
artmaya başlayınca bu anlaşmaların bir avukat tarafından gözden geçirilmesi ve
bu avukatın ücretinin de adli yardım bütçesinden karşılanması düşünülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının 28’inci maddesinde "Bu Kanunda belirtilen görevleri yerine
getirmek üzere, Genel Müdürlük bünyesinde Daire Başkanlığı kurulur.
Arabuluculuk hizmetlerine ilişkin olarak bu Kanunda belirtilen görevleri yerine
getirmek üzere, Bakanlık bünyesinde Arabuluculuk Kurulu oluşturulur."
denilmektedir.
Kanun tasarısı ile getirilen
Arabuluculuk Kurulunun bağımsız bir yapı olması gerekirken böyle bir kaygının
olmadığını görüyoruz. Arabuluculuk Kurulunun bağımsızlığı hem üye ve başkanlık
yapısının değiştirilmesi hem de Kurulun bağımsız bütçe ve personele sahip
olmasıyla sağlanmalıdır.
Kurulun oluşumunda Adalet Bakanlığı
personelinin ağırlığı kaldırılmalı, uygulamadan gelen ara bulucu temsilcilerinin,
başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının temsili
güçlendirilmelidir. Ara buluculuk bir yargılama faaliyeti olmadığına göre,
kurulda yalnızca Adalet Bakanlığını temsilen Hukuk İşleri Genel Müdürü veya
Arabuluculuk Daire Başkanının yer alması yeterli olacaktır. Kurulda görev
alacak ara bulucuların da Adalet Bakanı yerine bizzat ara bulucular tarafından
seçilmesi sağlanmalıdır.
Yargının etkin ve hızlı olması için
getirilen yasa tasarısının tehlikeli sonuçlara yol açmaması için ara buluculuk
mesleğinin gene hukukçular tarafından ifa edilmesi elzemdir.
Yine, ara buluculara verilmesi
planlanan yüz saatlik hukuk eğitiminin yetersiz olacağı çok açıktır. Yüz
saatlik bir eğitimle hiç kimse bir işin uzmanı olamaz, hele hele hukuk bilgisi
ve felsefesi gerektiren ara buluculuk mesleği için hiç olamaz. Ara buluculuk
mesleğinin ilkelerini düzenleyecek olan Arabuluculuk Kurulunun kesinlikle
bağımsız olması gerekmektedir.
Sözünü ettiğim düzenlemeler olmadan
yasanın geçirilmesi hepimizin zararına olacak, yasa ile amaçlanan kolaylıkların
hiçbirisi sağlanamayacaktır.
Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dora.
Şahsı adına Bursa Milletvekili Kemal
Şerbetçioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şerbetçioğlu.
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizi ve şahsınızda aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Her ülkeye ve sosyolojik gerçeklerine
uygun alternatif çözüm yolları vardır. Ara buluculuk, alternatif uyuşmazlık
çözüm yöntemleri içerisinde dünyada en yaygın ve başarılı olanıdır. Bu nedenle,
hazırlanan kanun tasarımız ara buluculuğa ilişkindir. Bugün, kentleşme, büyük
şehirlerde yaşama ve yaşam koşullarının ağırlaşması ve kültürel
dinamiklerimizin yeterince işletilememesi neticesi tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de maalesef insanlarımız birbirine yabancılaşmış ve diyalogla
çözülebilecek en ufak anlaşmazlık ve uyuşmazlıklarda bile taraflar soluğu
mahkemelerde almaktadır. Bu noktada, uyuşmazlıkların dava yoluyla çözümü yerine
tarafların kendi iradeleriyle uzlaşarak uyuşmazlığa son vermeleri, toplumsal
barışın korunması ve uzlaşma kültürünün hâkim kılınması açısından hayati önem
taşıyan bir yöntemdir. Ara buluculuk müessesesi, yargı sistemiyle rekabet
içinde olmadığı gibi, amaç yargısal yollara başvuru imkânını ortadan kaldırmak
da değildir.
Adalete erişim, Anayasa’mızın 36’ncı ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde güvence altına alınan
temel bir haktır. Amaç, devlete ait olan yargılama yetkisinin mutlak
egemenliğine zarar vermeden uyuşmazlıkların daha basit ve kolay çözümüdür. 2004
yılında, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyinin hukuk ve ticari
uyuşmazlıklarda ara buluculuğun belirli yönlerine ilişkin direktif tasarısı,
medeni hukuk alanında ve ticari konularda ara buluculuğa ilişkin hükümler
içermektedir. Bu direktif tasarıda, üye ülkelerin zor ve karmaşık hukuk sistemi
yerine daha kolay ve basit biçimde uyuşmazlıkların anlaşmayla çözümü
amaçlanmıştır. Avrupa Birliğine üye ülkeler, süreç içerisinde alternatif çözüm
yöntemlerine ilişkin kanunlar kabul etmiş ve uygulamaya koymuşlardır. Almanya,
Avusturya, Macaristan, Bulgaristan ve Slovakya gibi ülkelerde, ara buluculuk
özel kanunlarla düzenlenmiştir.
Tarafların kendi aralarındaki
uyuşmazlıkları her zaman anlaşarak ve üçüncü kişilerin aracılığından
faydalanarak çözebilecekleri düşünülebilirse de bu alanda devletin düzenleme
yapması ve tüm dünyada ve Avrupa’da olduğu gibi, taraflara bu imkânı vermesi gerekmektedir.
Tasarı, sadece tarafların serbestçe
tasarruf edebilecekleri özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda
uygulanacaktır.
Ara buluculuk süreci zaman aşımı ve hak
düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır.
Ara buluculuk faaliyeti sırasında
tarafların ve ara bulucunun edindiği bilgiler gizli tutulacak; diğer yargı
mercilerinde, mahkeme ve tahkimde dayanılamayacaktır. Bunun nedeni, ara
buluculuk faaliyetine güven sağlanması ve verilen ödünlerin aleyhte
kullanılmasının önlenmesidir. Bu bilgi ve belgeler mahkemeler tarafından da
istenemeyecektir.
Ara bulucu, tarafların anlaşarak
seçtikleri üçüncü bir kişidir. Ara bulucunun bağımsız ve tarafsız olması ve iyi
bir eğitim alması ve sicile kayıtlı olması gerekmektedir. Ara bulucunun eğitimi
hususunda eğitim verecek kurumların, gerekli koşullara sahip olmak şartıyla,
Adalet Bakanlığından izin almaları gerekecektir.
Ara bulucu, süreç sonunda bir karar
vermez, bilimsel yöntemle taraflar arasında iletişimi sağlayarak uyuşmazlığı
ortadan kaldırmaya çalışır.
Ara buluculuk faaliyeti sonunda
tarafların anlaşması hâlinde taraflar bir anlaşma belgesi düzenleyebilirler,
isterlerse icra mahkemesine başvurarak bu belgeye icra edilebilirlik şerhi
verdirebilirler. Bu şekilde icra edilebilirlik şerhi verilmiş olan anlaşma
belgesi ilam niteliğinde belge sayılacaktır.
Ara buluculuğun özendirilmesi için,
tarafların imzaladıkları anlaşma belgesinin maktu damga vergisi ve harca tabi
tutulması kabul edilmiştir.
Ara buluculuk faaliyetinin düzenle
yürütülebilmesi için ayrı bir teşkilatlanmaya gidilmiş ve bu teşkilatlanma
Adalet Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilmiştir. Bakanlık bünyesinde ayrı bir
daire başkanlığı kurulması öngörülmüş ve farklı kurum ve kuruluşlardan
temsilcilerin katılacakları ayrı bir Arabuluculuk Kurulu oluşturulmuştur.
Adalet Komisyon üyeleri olarak, ara
buluculuğun etkin bir şekilde uygulandığı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik
Devletleri’ne yapılan ziyaretlerde, esas amaç bu olmamakla beraber, ara
buluculuğun ilgili ülkelerin yargı yükünün azaltılmasına katkı sağladığı
yönünde ciddi rakamlar ve bilgiler aldık. Her ne kadar rakamlar ülkeden ülkeye
değişse de hem yargı yükünü azaltacağına hem de toplumsal uzlaşma kültürümüze
katkı sağlayacağına inandığım ara buluculuk müessesinin ve kanun tasarımızın
hayırlı olmasını diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Şerbetçioğlu.
Şahsı adına Sakarya Milletvekili Ali
İhsan Yavuz.
Buyurunuz Sayın Yavuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ara buluculuk, üzerinde serbestçe tasarruf
edilebilecek iş ve işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının
çözümlenmesinde isteğe bağlı olarak uygulanacak bir müessese olup, asla kişinin
yargısal yollara başvurma hakkını ortadan kaldırmayacak, bilakis devlete ait
olan yargı yetkisinin mutlak egemenliğine zarar vermeden, uyuşmazlıkların
basit, kolay ve uzlaşı içinde çözümü amaçlanan bir yöntemdir.
Ara buluculuk, alternatif uyuşmazlık
çözüm yöntemlerinin en önemlisidir. Son yıllarda pek çok ülke alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle, özellikle de ara buluculuk ile meşgul
olmaktadır. Bizde ise geç kalınmış olmakla beraber, ara buluculuk yöntemi
konusunda bir yasa tasarısının hazırlanmış olması oldukça anlamlıdır. Bu yasa
tasarısı Adalet Komisyonunda büyük bir titizlikle ele alınmış, birçok devletin
bu konudaki uygulamaları yerinde incelenmek suretiyle iyi bir değerlendirmeye
tabi tutularak komisyondan geçirilmiştir.
Çok net vurgulamak istiyorum ki,
muhalefet parti mensuplarının ortaya koyduğu tereddütlere bu konuda asla mahal
yoktur. Zira bu mekanizma yeni kurulacak olmasına rağmen, milletimiz benzer
yöntemleri geçmişte bir nevi fiilî olarak başarılı bir şekilde uygulamıştır.
Ara buluculuk yönteminin 20-30 yıldır
uygulandığı Amerika Birleşik Devletleri’nin Wisconsin eyaletine yapmış olduğumuz
ziyarette, bir hâkimin “Esasen sizin tarihiniz, alternatif uyuşmazlık çözüm
yöntemleri konusunda oldukça zengin örnek ve uygulamalara sahiptir. Bizler
sizin tarihinizden bu konuda çok şey öğrendik.” demesi oldukça manidardır.
Gerçekten inancımız odur ki, çok zengin
tarihî ve kültürel geçmişe sahip bir millet olarak ara buluculuk çözüm yöntemi
çok kısa sürede yerleşecek, kabullenilecek ve iş yükünün azalması yanında
toplumsal barış ve uzlaşı ortamının gelişmesine -inşallah ziyadesiyle- katkı
sağlayacaktır.
Ara buluculuk yöntemi konusunda
muhalefet partilerinin eleştirilerinin hiçbirine katılmamız mümkün değildir.
Medeni dünya, özellikle ara buluculuk yöntemi olmak üzere diğer alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemlerini her geçen gün daha da mühimsemekte ve geliştirmeye
çalışmaktadır. Hatta bazı ülkeler bazı uyuşmazlıklar için dava açılmadan önce
tarafların ara buluculuğa başvurmasını zorunlu kılmıştır, örneğin, Almanya ve
Yunanistan’da durum budur. Bazı ülkelerde ara buluculuğa başvuru teşvik
edilmektedir, mesela, İspanya, İtalya, İngiltere’de de durum böyledir. Bazı
ülkelerde ise -bu tasarıda olduğu gibi- ara buluculuğa başvuru tamamen
tarafların iradesine bırakılmıştır. Nitekim, Fransa, Belçika, Avusturya,
Bulgaristan ve Macaristan’daki düzenlemeler de bu yöndedir.
Muhalefetin “Ara bulucu yanlış yaparsa
hiçbir müeyyidesi olmayacaktır.” eleştirisine de “Zayıf tarafa baskı yapılır.” iddiasına da
katılmak mümkün değildir. Zira, kanunun öngördüğü yükümlülükleri yerine
getirmediği tespit edilenlerin gerekli uyarıların da yapılmasının ardından ara
buluculuk sicilinden silinmesine karar verilebileceği; yine, gizliliği ihlal
ederek bir kişinin hukuken korunan menfaatinin zarar görmesine neden olan
kişinin altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, genel hukuktan kaynaklanan müeyyide ve hükümler ara buluculuk için de
her zaman söz konusu olacak ve baskı altında kalmış olan taraflardan herhangi
biri her zaman cebir, hata ve hile gibi sebeplerle iradesinin fesada uğramış
olduğundan bahisle anlaşma ve uzlaşmanın geçersiz olduğunu elbette ki ileri
sürebilecektir.
Arz ve izaha çalıştığım üzere, bu kanun
tasarısında kapsam net olarak belirlenmiş, ilkeler ortaya konmuş, ara bulucunun
hak ve yükümlülükleri tek tek sayılmış, ücret, masraf, eğitim, ara buluculuğun
sona erme nedenleri, ara bulucuların ara bulucu siciline kayıt şartları ile
sicilden silinme nedenlerine ilişkin her şey açık, net bir şekilde, şüpheye
meydan vermeyecek şekilde tasarıda yer
almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) – Bu yasa
tasarısının kanunlaşmasını ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor,
bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Buyurunuz Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Soru 1) Ara buluculuk, hukukun gücünün
gücün hukuksuzluğuna teslimi değil midir?
Soru 2) Ara buluculukla vatandaş
mafyanın, tarikatların egemenliğine, insafına terk etmiş olmaz mıyız?
Soru 3) Ara buluculuk, mafya ve tarikat
adaletinin tavsiyesi, adaletin ise tasfiyesi sayılmaz mı?
Soru 4) Ara buluculuk, hukukun
cübbesinin başka cübbelere teslimi sayılmaz mı?
Soru 5) Ara buluculuk, avukatlar eliyle
yapılsa bile, bu alanda kastlaşmayı, tekelleşmeyi getirmiş sayılmaz mı?
Soru 6) Ara buluculuk, adaletin millet
adına karar veren yargıdan alınıp kimin adına karar vereceği belli olmayan
ellere teslimi sayılmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Tanal’ın
söylediği sorular, tabii birbiriyle hepsi bağlantılı sorular. Esasında tek bir
soru gibi bunu değerlendirmekte de fayda vardır.
Bir defa, ara buluculuk müessesesi,
yargı yetkisinin yargı makamlarından alınıp ara bulucuya verilmesi değildir.
Biliyorsunuz Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara
ilişkin kabulü ve uygulaması yönünde
tasarrufu vardır. Oradan da dostane çözüme
ilişkin kararlar alınıyor zaman zaman ve taraflar bir araya geliyor,
dostane çözümler öneriyor. Yine bakarsanız, bizim işçilerimiz greve gittikleri
zaman bununla alakalı toplu sözleşme sırasında anlaşamadıkları takdirde
Hükûmetle bir hakem kuruluna konu gidiyor. Hakem kurulu oturuyor bir karar
veriyor, Hükûmeti de bağlıyor, onları da bağlıyor. En son, kamu görevlileriyle
ilgili, biliyorsunuz, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kuruldu ve kamu
görevlileriyle yapılan toplu sözleşme görüşmeleri sırasında bir mutabakat
sağlanamadığında oraya gitti, orada da bir karar verdi, herkesi bağladı.
Esasında bizim hukukumuzda burada bir sürü var, ben hepsini saymak istemiyorum,
pek çok kanunda sulh yoluyla meselelerin çözümünü öngören pek çok düzenleme
var. Bu düzenlemelerin tamamı yargı yetkisinin yargı makamlarından alınıp başka
makamlara verilmesi anlamını taşımaz. Uyuşmazlıkların daha kısa yoldan,
Anayasa’nın ilgili maddesindeki hüküm çerçevesinde daha az giderle, daha kısa sürede
çözümüne katkı sağlayan yöntemlerdir. Ayrıca dünyanın pek çok ülkesinde
yargılama dışında uyuşmazlıkların alternatif çözüm yollarından biriyle çözüme
kavuşturulması konusunda öneriler var. Bugün dünyanın başka ülkelerine
baktığınız zaman -elimizde listemiz vardı- pek çok ülkede yani dünyanın…
Örneğin Amerika’da, İtalya’da, Almanya’da, Avusturya’da başkaca pek çok ülkede
-sayabilirim, onlarca ülke var burada- ara buluculukla ilgili müesseseler var.
Herhâlde bu ülkeler de arabuluculuk müessesesini düzenlerken yargı yetkisini
başkalarına devretmeyi düşünmediler. Türkiyede böyle bir düşünceye sahip değil,
bunu özellikle ifade etmek isterim.
Bir başka konu, tabii bu kanun
tasarısına baktığınız zaman ara buluculuğa eğer insanları mahkûm eden, zorlayan
bir düzenleme olmuş olsaydı, o zaman “Siz benim yolumu kapatıyorsunuz, zorla
beni ara buluculuğa mahkûm ediyorsunuz.” diye bir sonuç çıkabilirdi ama
tasarıya baktığınız takdirde, birinci önemli ilkenin iradilik ilkesi olduğunu
görüyoruz. Taraflar ara bulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek,
sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler. Yani, ara
bulucuya taraflar isterlerse başvurabilecek, iki taraf birlikte isterse
başvurabilecek, tarafın biri istedi, diğeri istemedi, başvuramayacaklar ve bu
sürecin içerisinde başlangıçta başvurdu, beğenmediği işler oldu, süreçten
vazgeçebilir veya sonuçlandırabilirler veyahut da bu süreci bir yerde
kesebilirler. Bunlar tamamen tarafların iradesiyle devam edecek bir husustur.
Bir başka konu, taraflar gerek ara
bulucuya başvururken gerekse tüm süreç boyunca eşit haklara sahiptir, yani
taraftan birine bir imtiyaz diğerine daha kötü bir durum sağlanmış değildir,
taraflar eşit haklara sahip. Öte yandan, gizlilik ilkesi esas ve bu gizlilik
ilkesine herkesin riayeti hüküm altına alınıyor. Öte yandan, eğer icra
edilebilirlikle ilgili bir şerh düşmesi gerektiği zaman soruşturmayla ilgili
aşamadaysa, bu ihtilaf yargıya taşındığında hangi mahkemeye gidilecekse o
mahkemeye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sistem kitlendi, bir dakika
efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Tabii, icra edilebilirlik şerhi de konabiliyor. Burada sistem
tamamıyla tarafların iradesine uygun cereyan ediyor, kimse tarikatlara,
mafyaya, kimse çeteye, falana filana teslim edilmiyor. Hukukun içerisinde,
hukuk devletinin gereklerine riayet etmek suretiyle alternatif bir çözüm yolu
hayata geçirilmektedir. Bunun altında başka anlamlar aramak fevkalade
yanlıştır, onu özellikle ifade etmek isterim.
BAŞKAN – Başka sorular da var Sayın
Bakan.
Sayın Yılmaz buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben biraz önce
konuşmalarımda da söyledim. Şimdi, İtalya’da barolar, ara buluculuk yasasının
anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla yüksek mahkemeye başvurmuşlardır.
Ayrıca, Belçika’da da yine ara
buluculuğun ulus devleti yok edeceğine ilişkin eleştiriler vardır ve bu
çerçevede de Belçika’da bir federal komisyon kurulmakta ve bu komisyon 2
avukat, 2 noter, 2 de ara bulucudan oluşmaktadır ve bu komisyon çerçevesinde
bütün ara buluculuk faaliyetleri kontrol edilmektedir, özerk bir yapı
oluşturulmaktadır. Oysaki bizim tasarımızda doğrudan doğruya Adalet Bakanlığına
bu yetkiler verilmiştir, Adalet Bakanlığının da yürütmenin bir kolu olduğu çok
açıktır. Yani özerk yapılanmaya ilişkin bizim verdiğimiz önergeler kabul
edilmemiştir. İşte, o zaman bir idareye bağımlılık, yürütmeye bağımlılık,
Adalet Bakanlığına bağımlı bir sistemin yaratılması söz konusu olabilecektir.
Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
Bir de Sayın Bakan, siz dediniz ki
işte, belli konularda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bir, ara buluculuk hukukun ve adaletin
özelleştirilmesi değil midir?
İki, ara buluculuğun uygulandığı
ülkelerde başarılı olan ülke var mıdır? Varsa örnek gösterir misiniz?
Üç, ara buluculuk mahkemelerin yükünü
azaltmaya yönelik bir kurum ise, mahkemelerin yükünü azaltmak için devlet ara
buluculuk ücretini neden üstlenmemektedir?
Soru dört, ara buluculukla yeni bir
meslek getirilmekte. Peki, bu durumda 67 tane hukuk fakültesini niçin açtınız?
Bir başka soru, ara buluculuk zaten
olması gerektiği şekilde, Avukatlık Kanunu’nun 35’inci maddesinde yok mudur?
Son soru, Anayasa’mızın 140’ıncı
maddesine göre, hâkim ve savcılar, adli ve idari yargı hâkim ve savcıları
olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekte hâkim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev
ifa ederler.
Peki, ara buluculuk hangi bağımsızlık
ve teminat esasına göre görev ifa edeceklerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Acar…
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de şunları sormak istiyorum: Kapalı
kapılar arkasında pazarlanan avukatların geleceği değil midir?
Palazlandırılmaya çalışılan ise bütün avukatların gün geçtikçe daha da
yoksullaşmasına yol açan ve meslek alanını avukatlara bırakmamaya niyetli yerli
ve yabancı sermaye değil midir? Avukatlık mesleğinin âdeta bu yeniden
yapılandırılmasına sebebiyet vermeyecek midir? Yabancı avukat ortaklıkları ve
şirketleşmenin yolunu açmayacak mıdır? Özellikle yüksek avukatlık ücretlerinin
doğurduğu davalardan yabancı sermayenin pay kapmak istemesi değil midir? Bunların
önündeki hukuki engellerin kaldırılıp şubeleşmenin de önünün açılmasıyla tüm
ülke çapında çalıştıracakları ucuz iş gücü avukatlarla hukukun her alanında
yabancıların etkinliği yayılmak mı istenmektedir?
Bunları sormak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Yılmaz, son olarak size tekrar
söz veriyorum kalan sürede.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce dediniz ki:
“Burada çok hukukluluk çıkmaz, altında hiçbir şey aranmasın. Bizim uzlaşmayla
çözümleyebildiğimiz daha pek çok kurumlarımız var. Bunlardan bir tanesi örneğin
tüketici hakem heyetleri.”
Tüketici hakem heyetlerindeki fark şu
yalnız: Orada her şey açıklıkla yapılıyor Sayın Bakan. Yani her şey tutanağa
bağlı, açıklıkla yapılıyor ama burada, bizim en çok karşı çıktığımız ve kötüye
kullanılabileceğini düşündüğümüz kural, 4’üncü maddede düzenlenmiş olan
gizlilik kuralı. Gizlilik olduğu takdirde, tutanaklara bağlanmadığı takdirde
istedikleri şekilde ve istedikleri usulde işlem yapma ya da karar verilmesini
talep ettiklerinde taraflar, ona göre ara bulucu o çözümü yerine getirmek
durumunda ya da ona göre çözümler üretmek durumunda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, bir defa, demin de söyledim, bizim hukukumuzda
esasında pek çok kanunda benzer düzenlemeler, tabii, tam yüzde yüz bunun gibi
değil ama bunu hatırlatan düzenlemeler var. Örneğin Hukuk Mahkemeleri
Kanunu’nun “Ön İncelemenin Kapsamı” kenar başlıklı 137’nci maddesinde,
yargılamanın başında taraflar arasında uzlaşmayı düzenlemekte ve tarafların teşvik
edilmesi amacıyla hâkime öncelikli bir görev yüklemektedir. Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 253 ila 256’ncı maddelerinde, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar
gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması düzenlenmektedir.
Avukatlık Kanunu’nun “Uzlaşma Sağlamak”
kenar başlıklı 35/a maddesinde, avukatlara karşı tarafa uzlaşmaya davet etme
yetkisi tanınmakta.
Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Kanunu’nun 22, 23, 24’üncü maddelerinde, toplu görüşmelerde anlaşma
sağlanamaması durumunda grev ve lokavtın ertelenmesi döneminde uyuşmazlığın ara
bulucu ile çözümü hüküm altına alınmaktadır.
Daha pek çok kanun var, hepsini
saymayayım. Bizim hukukumuz buna yabancı değildir. Esasında, geleneklerimiz de
yabancı değildir. Toplumda pek çok konuyu Türk âdetlerine, geleneklerine göre,
büyüklerin esasında yargıya gitmeden kendi aralarında bir araya gelip pek çok
uyuşmazlığı çözdüğünü de yüce Meclisin pek çok üyesi bilmektedir. Tabii,
mukayeseli hukukta uygulanan bir yöntemi, demin de söyledik Brezilya, Kanada,
İngiltere, Yunanistan, Hollanda, Avustralya, Fransa ve İtalya’da bunun
uygulandığını görüyoruz. Başka ülkelerde de buna ilişkin uygulama var.
Sayın Akagündüz’ün söylediği, İtalya’da
zorunlu ara buluculuk Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Akıbetini biz şu anda
bilmiyoruz, onun sonucu ne oldu? Yeni vâkıf olduk, ona bir bakalım. Ama bizim
hukukumuzda zorunlu ara buluculuk biliyorsunuz yok. Şu andaki tasarıda da bu
yok. Orada Anayasa Mahkemesine götürülen zorunlu ara buluculuktur. Bizimki,
tamamen iradilik esasına dayalı bir ara buluculuktur.
Tabii, burada bir başka konu, neden bir
daire kuruluyor Adalet Bakanlığı bünyesinde? Tabii, yeni bir müessese
kuruyoruz. Bu müessese kurulurken bunun gelişmesine ihtiyaç vardır. İşin
doğrusu, ileriki aşamada ben de bunun daha bağımsız bir yapıya
kavuşturulmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Ama yeni olduğu için, bu
müessesenin daha pek çok konusu yeni oluşturulacağı için bu alanda uzman bir
yapı tarafından kurumsallaşmanın sağlanması ve ilk uygulamaların sonuçlarının
görülmesinden sonraki aşamada belki -başka ülkelerde olduğu gibi- başka
değerlendirmeler de yapılabilir ama bu ilk uygulamaları görmekte fayda
bulunduğu kanaatindeyiz. O nedenle de Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde
bir daire başkanlığı oluşturulmakta ve bu işlerin organizesi orası tarafından
yönetilecektir. İleride yeni bir düzenleme yapılabilir mi? Sonuçlar görüldükten
sonra, aksayan yönler, yanlış yönler, eksik yönler görüldüğünde elbette buna
göre tedbirler alınabilecek, belki daha ileri adımlar hep beraber atma imkânı
olabilecektir.
Öte yandan, avukatlarla, hukukçularla
ilgili kısımda da tasarıda, benim bildiğim kadarıyla… Demin de baktım
arkadaşlar soru sorarken “Kim ara bulucu olacak, hukuk mezunu olmayanlar ara
bulucu olabilecek mi?” diye. Ben tabii, dünya örneklerine baktığımda, başka
ülkelerde bunu sadece hukuk mezunlarına hasretmemişler. Pek çok kişiler var;
mahkemede görev yapanlar var, psikologlar var, hatta, hiç sınıf tanımayan,
herkesin ara bulucu olarak atanabileceğini öngören düzenlemeleri benimsemiş
ülkeler var ama şu anda, Adalet Komisyonunun benimsediği rapor içerisinde,
hukukçulardan, hukukçular arasından ara bulucuların olacağına ilişkin bir
düzenleme var. Bu nedenle, avukatlar da hukuk mezunları arasından çıkıyor.
Dolayısıyla, burada da bir düzenleme var. Bu düzenlemeyi, belki, bu sistemin
kuruluşu aşamasında önemli görüyorum ben, hem sistemin sahiplenilmesi -çünkü
bunun hukuk dünyasıyla doğrudan bir irtibatı da var- barolar tarafından,
hukukçular tarafından sahiplenilmesi ve uygulanırlığının güçlendirilmesi
bakımından da son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Hukukçuları dışlamıyor,
esasında hukukçular üzerine bir sistem bina ediyor ama bunu genişletmek doğru
olandır. Yoksa, hukukçuların dışında da gerçekten, ara buluculuk yapacak
ehliyette, liyakatte, insanların sözüne değer verdiği, kararına önem verdiği
insanlar olabilir, bunu sadece oraya hasretmemek de lazım, başka ülkelerde öyle
ama şimdi, bir geçiş dönemi olduğu için -benim görüşüm farklı ama- burada bir
geçiş dönemi nedeniyle bunun hukuk mezunları arasından, hukukçular arasından
yapılması tasarıda öngörülüyor. Yoksa hukukçular, avukatlar dışlanmıyor,
onların elinden herhangi bir iş alınmıyor; aksine hukukçulara yeni bir imkân bu
tasarıyla sağlanmış oluyor.
Demin de söyledim, burada herhangi bir
adaletin tasfiyesi söz konusu değil, yargı yetkisinin gasbı söz konusu değil,
alternatif çözüm yollarının önerilmesidir. Bu da doğru olan iştir, bütün dünya
yapıyor, biz de yapıyoruz. Yani başka ülkeler bunu yaparken sorun olmuyor, iyi
sonuçlar alıyorlar, kendi açılarından iyi şeyler elde ediyorlar, Türkiye olarak
biz de buna bir adım attık.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir örnek
verebilir misiniz Sayın Bakan? Başarılı olan bir ülke verebilir misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Geçmişte -hatırlarsanız- Ceza Muhakemesi Kanunu’nda birtakım
düzenlemeler yapılırken orada da bir uzlaşma müessesesi geldiğinde de
Parlamentoda çok önemli tartışmalar yaşandı; Hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına ilişkin yeni müesseseler kurulduğunda da burada gerçekten çok
nitelikli tartışmalar oldu ama zaman içerisinde hep beraber biz partilerle
“Bunun kapsamını biraz daha genişletebilir miyiz?” diye de adımlar attık. Yeni
olduğu zaman, elbette ki birtakım endişeler dile getirilebiliyor, eleştiriler
olabiliyor ama bu müesseseler doğru bir müesseseler, uygulamada eğer sıkıntılar
olursa yine beraber değiştiririz.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başarılı bir
örnek gösterir misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ama bunların tamamı, Türkiye’de hukukun güçlenmesi, vatandaşın kendi
sorunlarına kendi çözüm bulması açısından da son derece önemli. Taraflar
anlaşmış, bir ara bulucuya gitmiş, beraber müzakere etmişler, bu müzakere
sonucunda da bir çözüm bulmuşlar, bu çözüm her iki tarafı tatmin ediyorsa bize
bunu takdir etmek ve “İhtilaf çözüldü.” diye mutlu olmak düşer, yoksa buradan
farklı mana çıkarmak yanlış olur.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu, ek
süremiz de doldu.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Avukatlık
Kanunu’nun 35’inci maddesinde var zaten Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Bir de Sayın Dilek Hanım’ın bir şeyiyle ilgili son söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz bitti.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – O da bu gizlilik ilkesi, görüşmelerle ilgili olan konuların
başkalarıyla zannedersem paylaşılmasıyla ilgili, yoksa buradaki görüşmeler,
şunlar, bunların hepsi de belli bir şekilde kayıt ve tutanak altına alınıyor,
sonunda bunlar belli bir şekilde icrai vasıf kazanıyor.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Özür dilerim,
cevap vermediklerinize yazılı mı cevap vereceksiniz Sayın Bakan?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.03
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 1. Maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Suç iddiası içeren uyuşmazlıklara bu
kanun hükümleri uygulanmaz.”
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila
Kaya Mehmet
Erdoğan
İstanbul
Muğla
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Kamer Genç Refik Eryılmaz Mevlüt Dudu
Tunceli Hatay Hatay
Aytuğ
Atıcı Özgür
Özel
Mersin
Manisa
BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinin
teklif metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, “Hükûmet” diye ciddi bir kurum
yok Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sıralar boş. Bir bakıyorsunuz, Çevre
geliyor, bir bakıyorsunuz başka bir bakan geliyor. Zaten bakanların yüzde
90’ının da bu Meclisin karşısına gelip oturma yüzü yok çünkü burada soracağımız
sorulara cevap verecek yüzleri de yok. Yahu, burada şerefli bir davranış
gerektirir. Bu şerefli davranış da istifa etmeyi gerektirir. Yani Meclisin
karşısına gelmeye yüzünüz yok. Hükûmet sırasında oturup da milletvekillerinin
soracağı sorulara cevap vermeye gücünüz ve yüzünüz yoksa o zaman niye hükûmet
ediyorsunuz? O zaman gidin evinizde oturun.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde her kurumun yetkileri anayasayla
belirlenmiş yani Anayasa’mızın 6’ncı maddesi “Egemenlik, kayıtsız şartsız
millete aittir. Hiçbir kurum ve kuruluş kaynağını Anayasa’dan almayan bir
devlet yetkisi kullanamaz...”
Şimdi, ara buluculuk müessesesinin
burada kanunlaştırılabilmesi için bunun anayasal bir yetkisinin olması lazım.
Bizim Anayasa’mıza göre bu, bir yargılama faaliyetidir. Yargılama faaliyetini
mahkemelerden alıp “ara buluculuk” denilen ayrı bir kuruma veriyorsunuz. Böyle
bir düzenleme yapılabilmesi için Anayasa’da buna ilişkin olarak bir yetki
olması lazım dolayısıyla bu yetki bulunmadığından bu getirilen şey, bu tasarı
-evet, tasarı çünkü bazen teklif de getiriyorlar- bir defa, öncelikle
Anayasa’ya aykırı. Yani kaynağını Anayasa’dan almayan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bir devlet yetkisini kullanamaz, ara buluculuk sistemini getiremez.
Bununla kadılık sistemine dönüyorsunuz.
Zaten AKP’nin bir özelliği de, işte, Türkiye Cumhuriyeti devletini hukuk
sisteminden çıkarıp Vehhabilerde, Suudi Arabistan’da olan bir rejime
dönüştürmek dolayısıyla bu rejimde de, işte, artık, hukuk işlemez.
Şimdi, biraz önce soruldu, arkadaşımız
Mahmut Tanal sordu, dedi ki: “Yani bu kanun geldiği zaman cemaatler,
tarikatlar, çeteler bu işlere müdahale edecekler ve bazı sorunları bu yolla
çözecekler.”
Tabii, Hükûmet sırasında oturan Bekir
Bey’in aklı bu gibi şeylere eriyor ama aslında hinliğinden doğrusunu
söylemiyor, doğrusu da bu.
Şimdi, Türkiye’de çetelerin,
mafyaların, belli bir kesimin güçlü olduğu bir yerde böyle bir yolu açtığınız
zaman ne edecek? Adam gidecek, çete mensubu veya bir mafya veyahut da işte
cemaatler gidecek, en haklı davada vatandaşın yakasına yapışacak, diyecek ki:
“Bunu, gel, bu yolla çözelim.” Çözmemek için direnemeyecek ama bu sistem olmasa
bu yolda bir şeye başvurulmaz.
Aslında bu sistem Alevi inançlı
insanlarda da çok güçlüydü eskiden. Eskiden mesela dede senede bir defa köye
gider; köyde işte cem yapmadan önce, insanları, birbirlerine şikâyeti olan,
birbirinin hakkını yiyen kişileri toplar, orada cemaat yapar ve o cemaate
herkes uyar ama bu tabii çok değişik bir konu. Yani hakikaten inançlı
insanların… Ve bu hakemlik yapan kişinin de çok tarafsız olması lazım. Sonra bu
müessese de bozuldu. Daha önce bu tasarının tümü üzerinde konuşan Sayın Mehmet
Şandır dedi ki: “Artık, mahallenin kabadayısı bu işleri halletsin.” Yani
“Mahkemeye ne gerek var?” dedi. Sizin de getirdiğiniz bu sistemle, mahallenin
kabadayısına “Git, işte şu işleri çöz, mahkemelere de gerek yok…” İşte, sizin
Türkiye’deki bu halka reva gördüğünüz şey, hukuku bir tarafa itip mahallenin
kabadayısına, çetesine, tarikatçısına, cemaatine, ondan sonra “Gel ve bu işi
çöz…”
Tabii, aslında bu getirilen sistem
tamamen Anayasa’ya da aykırı olduğu gibi bu konuda çok açık şey de yok yani bu
ara buluculuk sonucunda varılan uzlaşma sonunda düzenlenen tutanağın tamamen
etkinlik derecesine… Yani bu bir ilam hükmünde mi olacak? Bu hükmü alan, ara
buluculuk sistemi kurulduktan sonra anlaşmaya varan kişiler bundan sonra tekrar
mahkemeye gidecek mi, gitmeyecek mi? O konuda da -gerçi “Bir ilam hükmündedir.”
diyor ama 23 veya 24’üncü maddede- çok açıklık yok. Tabii, böyle “Efendim, biz
birtakım teklifleri, yasaları getirelim, sonra değiştiririz.” hesabıyla ortalık
birbirine karıştırılıyor. Zaten AKP’nin iktidarı zamanında maalesef burada
Hükûmet de olmadığı için birtakım kişiler böyle uygulamalar yapıyor.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz. Sayın Genç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım efendim.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 20.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerinde verilen Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi yeniden oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 1. Maddesinin 2. fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Suç iddiası içeren uyuşmazlıklara bu
kanun hükümleri uygulanmaz.”
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Suçu yargılamak devletin hükümranlık
hakkıdır. Bu hak ve dayandığı yargılama yetkisi bağımsız mahkemeler eli ile
önceden belirli ceza hükmü taşıyan kanunlara ve Ceza Muhakemesi Kanununa uygun
olarak kullanılır.
Tasarı metni yabancı unsuru taşıyan
işleri de kapsayacak şekilde ve sınırlı biçimde aile hukuku içindeki şiddet
olaylarını kapsam dışında tutmaktadır.
Bu durum kara para dâhil olmak üzere
uluslararası suç örgütlerinin işlenmiş suçları hukuki ihtilaf kılıfı altında
veya suçtan elde edilmiş nemalarını aklamak için kötüye kullanılmaya müsaittir.
Önerge bu kötüye kullanma kapısını
kapatmak için verilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu
önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanun tasarısının 2. maddesinin 1. fıkrasının a)
bendinde “Bakanlıkça” ibaresinin çıkartılarak “Arabuluculuk Kurulunca”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mahmut Tanal Tufan Köse Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Çorum Uşak
Aytuğ Atıcı Özgür Özel İhsan Özkes
Mersin Manisa İstanbul
Bülent
Tezcan
Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tezcan, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun Tasarısı’nı
görüşüyoruz. Daha önce geneli üzerinde yapılan görüşmelerde de ifade edildi,
alternatif uyuşmazlık çözme yöntemleri içerisinde, çerçevesinde hukuk
uyuşmazlıklarında ara buluculuk yoluyla bir anlamda uzlaşmak suretiyle
uyuşmazlık çözme sistemi hukuk sistemimize getirilmeye çalışılıyor. Bu yeni bir
sistem, Türkiye için yeni bir sistem, dünyanın farklı yerlerinde uygulamaları
var; gittik, gördük, baktık. Türkiye için yeni bir sistem ve bu sistemi
yerleştirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, tasarının 2’nci
maddesinin (a) bendinde; ara buluculuk faaliyetini yürüten ve bakanlıkça
düzenlenen ara bulucular siciline kaydedilmiş bulunan gerçek kişiden
bahsedilmekte. Verdiğimiz değişiklik teklifinde, burada “Bakanlıkça düzenlenen
ara bulucular sicili” değil, “Bakanlıkça” ibaresinin çıkarılarak, ara buluculuk
kurumunca düzenlenen ara bulucular siciline kaydedilmesini öneriyoruz.
Sebebi şu: Değerli arkadaşlar, yeni bir
uyuşmazlık çözme yöntemini yerleştiriyoruz ve bunu yerleştirirken de Türkiye’de bir anlamda ara buluculuk adı
altında yeni bir meslek yaratıyoruz.
Şimdi, burada tasarının devam eden
maddelerine baktığımız zaman ara bulucuların kimlerden oluşacağını
belirliyoruz, nasıl seçileceklerini belirliyoruz, hangi eğitim şartına tabi
olduklarını belirtiyoruz, sorumlulukların ne olduğunu belirliyoruz, onlar için
bir sicil belirliyoruz. Bu sicile nasıl kaydedileceğini, nasıl silineceğini
belirliyoruz. Bunların gizlilik esasına göre çalışacağını belirliyoruz,
sorumluluğuna ilişkin de hükümler koyuyoruz. Dolayısıyla, bir ücret
alabileceklerini düzenliyoruz.
Yaptıkları faaliyet karşılığında ücret alabileceklerini düzenliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu, açıkça artık
yeni bir meslek yaratmaktır. Dolayısıyla, yaratacağımız bu meslek de artık
çağımızda esas olan, bir anlamda serbest meslek faaliyetine benzeyen bir
meslektir ve uyuşmazlık çözme noktasındaki görevi nedeniyle bu, ciddi biçimde
kamu hizmeti niteliği taşıyabilen, tıpkı avukatlığa benzer bir meslek
yaratıyoruz. Bu çerçevede bunu doğrudan doğruya idarenin kontrolü altında olan
Adalet Bakanlığı tarafından tutulan bir sicile teslim etmek doğru değil. Böyle
bir mesleğin önümüzdeki dönemde gelişmesini istiyorsak, özellikle ara buluculuk
kurumunun yerleşmesini istiyorsak bu mesleği, hak ettiği şekilde bir ara
buluculuk kurulu oluşturularak, tıpkı barolar gibi bir meslek örgütü
oluşturarak düzenlemek zorundayız.
Bakın, Anayasa’nın 135’inci maddesi
açık. Anayasa’nın 135’inci maddesinde kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarından bahsediliyor ve mesleklerin icra edilmesinde o meslek düzenini
sağlamak için kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının kurulması
gerektiği bir anayasal hüküm olarak mevzuatımızda yer almış.
Biz şimdi, bir taraftan ara buluculuk
kurumunu çağdaş ölçülerle düzenlemeye çalıştığımızı iddia ediyoruz ama diğer
taraftan da bu mesleği düzenlerken doğrudan doğruya idarenin kontrolü altına
sokuyoruz. Bu, ciddi bir çelişkidir. Verdiğimiz önerge bu çelişkiyi gidermeye
dönük bir önergedir, bu noktada desteklerinizi bekliyoruz.
Tabii, ilginç şeyler yaşıyoruz. Bakın,
arabuluculukla ilgili kaygıları hep beraber izledik. Konuşan arkadaşlarımız
“Acaba alternatif bir yargı süreci mi yaratılıyor, kadı yargılaması mı
yaratılıyor?” diye tereddütlerini ifade etti. Bazı barolar ve kuruluşlar da bu
tereddütlerini ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, maalesef Türkiye’de
sanki bu tereddütleri haklı çıkarmak istercesine artık fetva desteğiyle kanun
çıkarma sürecine giriyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı, dün kalkıp kürtajla
ilgili fetva yayınlayama başladı. Başbakan çıkıyor, Sayın Başbakan diyor ki:
“Kürtajla ilgili düzenleme yapacaksınız.” Bir gün sonra, Diyanet İşleri Başkanı
çıkıyor, kürtajla ilgili fetva yayınlıyor. Eğer Türk hukuk sisteminde fetva
destekli kanun çıkarma alışkanlığını yerleştirmeye başlarsanız o zaman bu
yasaları çıkarırken toplumun kafasındaki tereddütleri giderme imkânınız yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Tezcan.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.
Yoklama talebi vardır.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Yılmaz, Sayın
Dibek, Sayın Tezcan, Sayın Acar, Sayın Öztürk, Sayın Çelebi, Sayın Köktürk,
Sayın Tanal, Sayın Korutürk, Sayın Güven, Sayın Genç, Sayın Eryılmaz, Sayın
Ören, Sayın Eyidoğan, Sayın Öz, Sayın Kaleli, Sayın Kurt, Sayın Bayraktutan,
Sayın Erdoğdu.
Evet, yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın Mehmet Öntürk, Hatay
Milletvekili…
Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı…
Burada.
Tamam o zaman, yeter sayımız vardır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Toplantı yeter sayısı vardır, 1 kişi
eksiğimiz vardı efendim.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.-
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanun tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında
geçen “gerek” ve “gerekse” sözcüklerinin metinden çıkartılarak gerekse
sözcüğünün yerine “ve” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Tanal İhsan Özkes Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul İstanbul Uşak
Tufan Köse Ali Rıza Öztürk Aytuğ Atıcı
Çorum Mersin Mersin
Özgür
Özel
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 3. Maddesinin 1. Fıkrasında bulunan;
“başvurmak, süreci devam ettirmek,
sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler.” İbaresinin,
“başvurma, süreci devam ettirme,
sonuçlandırma veya bu süreçten vazgeçme veya arabulucuyu azletme ve yeni bir
arabulucu tayin etme konusunda serbesttirler.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila Kaya Mehmet Erdoğan
İstanbul Muğla
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin cümle yapısı dil kuralına
uygun hâle getirilmiştir.
Ayrıca, taraflara uzlaşmayı
gerçekleştiremeyeceğini anladıkları arabulucuyu azlederek başka bir aracı ile
uzlaşma sürecini devam ettirmelerine imkân sağlamak amacı ile bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanun tasarısının 3. maddesinin 2. fıkrasında
geçen “gerek” ve “gerekse” sözcüklerinin metinden çıkartılarak gerekse
sözcüğünün yerine “ve” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Mahmut
Tanal (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan “ara bozuculuk kanun
tasarısı”nın 3’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Oradaki eşitlik, her tarafta eşitlik
söylüyor ama gittiğimiz ülkelerde de gördük ki, eşitlik, mutlak anlamda eşitlik
değil, özellikle yargıç, taraflar arasındaki iktisadi gücü veya diğer bakımdan
güçlülüklere bakıyor.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın
2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri tanımlanırken hukuk devleti olduğu
yazılı. Sayın Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ -burada kendileri- Kanaltürk’e
verdiği bir demeçte diyor ki: “Özel yetkili mahkemeler normal bir hukuk
devletinde olmaması gereken mahkemelerdir.” Tam da zaten ben de bunu
söylüyordum 23’üncü Dönemden, 24’üncü Dönemden bu yana. Sayın Bakan, yani bunu
söylemek için bu kadar beklemenize ne gerek vardı? 23’üncü Dönemde bu özel
yetkili mahkemelerin normal bir hukuk devletinde olmaması gereken mahkemeler
olduğundan hareketle, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması konusunda kanun
teklifi vermiş idim; bunu da 24’üncü Dönemde aynen tekrarladık.
Şimdi, benim aklıma hemen şu geliyor:
Türkiye anormal bir hukuk devleti midir? Yani, 2004’te bu özel yetkili
mahkemelere ilişkin CMK -250, 251, 252 çıkarılırken- bu iktidar döneminde
çıkarıldı. Neden çıkarıldı? O zaman ya Türkiye hukuk devleti değil ya da hukuk
devleti ise özel yetkili mahkemelerin olmaması gerekir. Ben hukuk devleti
olduğundan hareketle olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii, burada siz ihtiyaçların giderilmesi
için bazı olayların olması gerektiğini söylemişsiniz. İhtiyaçtan doğduğunu ve
bu ihtiyaç devam ettiği sürece varlığını koruyacağını ama ihtiyaçların ilelebet
uzamayacağını söylüyorsunuz ama Sayın Bakan, siz de takdir edersiniz ki
ihtiyaçlar, hukuk devletindeki toplumun ihtiyaçları, hukuk devleti ilkeleri
çerçevesinde ve hukuk devletinde var olması gereken kurumlar eliyle giderilir.
Yani toplum ihtiyaçları, hukuk devleti ilkelerini bir kenara bırakarak hukuk
devletinde, sizin deyiminizle, “olmaması gereken kurumlar” eliyle giderilir ise
o zaman yani şu da söylenebilir, biliyorsunuz: Bu ülkede darbelerin de
ihtiyaçtan kaynaklandığını söylemişlerdir, böyle bir mantık vardır; işkence
yapılmıştır karakollarda, bu işkencelerin de ihtiyaçtan kaynaklandığı
söylenmiştir. Elbette ki demokratik hukuk devletinde toplumun ihtiyacını
gidermek için hukuk devletine uygun kurumların inşa edilmesi gerekir. Bu konuda
da, bunun, özel yetkili mahkemelerin hukuk devletindeki aykırılığını bir
ihtiyaç gerekçesiyle de açıklamanın kabul edilebilir bir durum olmadığını
düşünüyorum.
O nedenle gerçekten bu hukuk devletinde
olmaması gereken özel yetkili mahkemelerin, toplumun tüm kesimini rahatsız
ediyor olması ve bu rahatsızlığın iktidar grubunda da görülüyor olması -öteden
beri, bu kürsüde de söylemiştim- sevindirici bir olaydır. Sayın Bakanın,
özellikle hukukçu bir Bakanın, Başbakan Yardımcımızın bugün geldiği nokta,
hukuk adına, hukuk devleti adına sevindirici bir noktadır. Yani kutluyorum
Sayın Bozdağ sizi, buna ben gerçekten seviniyorum, bunda şey olacak bir şey
yok. Hep beraber, hukuk devletinde olmaması gereken bu kurumları bence
kaldırmamız, bunun yerine, gerçekten hukuk devletinde ihtiyaç gerekiyorsa,
hukuk devletinde olması gereken kurumlar eliyle o ihtiyaçları gidermemiz
gerektiği kuşkusuzdur diye düşünüyorum ve sabırsızlıkla, sizin bu konudaki
girişimlerinizi bekliyorum. Benim kanun teklifim var, Adalet Komisyonunun tozlu
raflarında bekliyor. Eğer inceleme olanağınız olmadıysa incelerseniz,
değerlendirirseniz sevinirim. Yok, onu beğenmeyebilirsiniz, o zaman sizin bir
öneriniz olur, hep beraber otururuz, hukuk devletine uygun bir kurum hâline
getiririz, sorunları beraber çözeriz diye düşünüyorum. Sayın Bakanım, ben
sabırsızlıkla bekliyorum sizden bu konudaki girişimlerinizi.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz hukuk
uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 4. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
“Madde 4- Arabuluculuk görüşmeleri
sırasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz.”
Mahmut Tanal Tufan Köse Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Çorum Uşak
İhsan Özkes Aytuğ Atıcı Özgür Özel
İstanbul Mersin Manisa
Gürkut
Acar
Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gürkut Acar konuşacak efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Tasarı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
AKP’yle birlikte Türkiye'de hukuk
devleti ilkesi rafa kaldırılmıştır, adalet rafa kaldırılmıştır, şimdi
Türkiye'nin sürüklendiği yeni sürece bir taş da bu tasarıyla ekleniyor.
Son dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çıkan kanunlara bir bakın. MİT Kanunu’nda yapılan değişiklikle, MİT
Müsteşarı ve personeli yargıdan kaçırıldı. 6300 sayılı Kanun’un 10’uncu
maddesiyle, özelleştirme işlemleriyle ilgili mahkeme kararları konusunda
Bakanlar Kuruluna yetki verildi, yani mahkeme kararları Başbakanın keyfine bırakıldı.
2/B’yle ilgili, 6292 sayılı Kanun’un
6’ncı maddesinin on üçüncü fıkrasıyla vatandaşlara dava açma yolu kapatıldı.
6306, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Kanunu’yla mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararı vermesi
engellendi.
Kanunla mahkeme yolu kapatılıyor,
kanunların yanı sıra bir de mahkeme başkanları var değerli arkadaşlarım.
Enerji Bakanı diyor ki: “Anayasa
Mahkemesi Başkanı ve Danıştay Başkanıyla görüştüm, artık enerji projelerine
olumlu yaklaşacaklar.” Danıştay Başkanı diyor ki: “Artık yürütmeyi durdurma
kararı yok.” Sağlık Bakanı “Tecavüze uğrayan, bebeğini doğursun, devlet bakar.”
diyor, kadına en ağır şiddeti savunuyor. Diyanet İşleri Başkanı diyor ki:
“Dinen meşru olmadıkça kürtaj haram ve günahtır.” Bir anlamda fetva veriyor
değerli milletvekilleri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardığı
kanunlarla mahkeme kararlarını yok sayıyor, vatandaşın hak arama, adalet arama
yolunu kapatıyor. Yüksek mahkeme başkanları da bunu alkışlıyor. Böyle hukuk,
böyle hukuk devleti olur mu? Diyanet İşleri Başkanı fetva verir konuma geliyor.
Böyle bir laiklik uygulaması olur mu? Adaletin olmadığı, meşruiyetin sınırının
dine dayandırıldığı bir sisteme laik, demokratik hukuk devleti denir mi?
Değerli arkadaşlar, hukukun altüst
edildiği bir ortamda, neredeyse bir ulema, fetva sistemini andıran olayların
yaşandığı bir dönemde hukuku işletmek için ara bulucular ekleniyor. Buna çok
dikkat edilmesi gerekir.
Önergemizle 4’üncü maddedeki gizlilik
zorunluluğunun kaldırılmasını öneriyoruz. Komisyonda da ifade edilmiş,
muhalefet şerhine de yazılmış, bunun düzeltilmesi gerekir.
Bakınız, gizlilik içindeki konular
denetlenemez. Tutanak tutulup mahkemeye gönderilmezse ayrı bir yargı
oluşturulmuş olur. Ankara Barosunun görüşü böyledir, Prof. Dr. Baki Kuru’nun
görüşü de böyledir. Gizlilik çok hukukluluğa neden olur. Tutanakla hâkime de
bildirilmezse tarikat, töre veya mafya hukukunun uygulanıp uygulanmadığını
denetlemek mümkün olmaz. Çok hukukluluk ülkeyi böler değerli arkadaşlarım.
Mahkemelerde iddianamenin kabulünden sonra nasıl her şey aleniyet kazanıyorsa,
hukuki anlaşmazlıkların çözümü sürecinde de gizlilik ilkesi kabul edilebilir
değildir.
Tasarının gerekçesinde deniyor ki:
“Arabuluculuktaki en önemli etken mahkemelerin açık olmasıdır.” Aslında bunun
tam tersi geçerlidir. Gizli olursa, “nasılsa gizli kalacak” diye farklı
konular, farklı ilişkiler gündeme gelebilir. Ayrıca, bir kişi, konu ara
bulucuda görüşülürken akrabalarına, arkadaşlarına olayı anlattığında gizlilik
ilkesi ihlal edilmiş mi olacak? Bunun ölçüsü nedir? Ölçü yok ama ceza var.
Tasarıdaki tek yaptırım konusu budur, gizliliği ihlal edene altı aya kadar
hapis cezası verilecek. Bu durum, hakkını arayan ama daha güçsüz durumdaki
kişiler açısından ayrıca bir sıkıntı yaratacaktır. Bu nedenle sürecin şeffaf,
açık tutulması esas olmalıdır.
CHP olarak önerimiz bunun yerine, ara
buluculuk faaliyetindeki ikrarın tarafları bağlamayacağıdır.
Önergenin kabulü konusunda
desteklerinizi bekliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde iki önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan "Birinci fıkrada
belirtilen bilgilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere" bir suçun
kovuşturulması veya soruşturulması halinde yetkili makamların talebi
dışında" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila
Kaya Mehmet
Erdoğan
İstanbul Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu
tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve
teklif ederiz.
“Madde 5- Taraflar arasındaki
uyuşmazlığın çözümünde arabulucu olarak görev yapan kişi uyuşmazlıkla ilgili
hukuk davası açıldığında ya da tahkim yoluna başvurulduğunda tarafların kabulü
ile tanıklık yapabilir."
Ali Özgündüz Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Zonguldak Uşak
Mahmut Tanal Haydar Akar Aylin Nazlıaka
İstanbul Kocaeli Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Dilek Akagün Yılmaz.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ben birinci bölümle ilgili konuşmamda da
söylemiştim. Aslında, tasarının belki de en tehlikeli maddelerinden bir tanesi
bu.
Gizlilik kuralları içerisinde,
tarafların belirlediği koşullarda, belirlediği usulde ara buluculuk
faaliyetleri yürütülecek ara bulucu tarafından.
Şimdi, Sayın Bakan biraz önce dedi ki:
“Bizim hukukumuzda aslında bu türden düzenlemeler zaten var.” Tüketici hakem
heyetinden, diğer hakem heyetlerinden bahsetti ama onların hepsinde bir
alenilik var; hepsinin tutanağı belli. Hepsinde ne yazılacağı, nelerde görüşme
yapılacağı ve hangi konularda uzlaşma sağlandığı, hangilerinde uzlaşma
sağlanamadığı ve hangi kurallara göre bu çalışmaların yapıldığı çok açık seçik,
belli. Tüketici hakem heyetlerinde örneğin, yani, tüketici hakem heyetindeki
olan insanlar, başvuruya bakıyorlar, yasal düzenlemeye bakıyorlar, gerekirse
bilirkişi incelemesi yaptırıyorlar, ondan sonra da karar veriyorlar. Verdikleri
karar da mahkemeye, itiraz yoluna gidilebilen bir karar oluyor. Şimdi, bu kadar
açık seçik olan bu düzenlemeler varken burada gizlilik neden konulmuştur?
Gizliliğin ardından da yine, bu
gizlilikle bağlantılı olarak 5’inci maddede, bazı delillerin, ara buluculuk
faaliyetinde ortaya konulan delillerin diğer herhangi bir mahkeme tarafından
istenemeyeceği ya da idari bir birim tarafından istenemeyeceği belirtilmektedir.
Şimdi, o zaman, şöyle bir sorun karşımıza çıkacaktır: Ara buluculuk
faaliyetinin başlamasıyla ilgili bir tutanak düzenlenmesi gerekiyor, hak
düşürücü sürenin ve zaman aşımının durması açısından. Şimdi, vatandaşlar
anlaşamadılar ve gittiler mahkemeye.
Mahkemeye de ara buluculuk faaliyeti başlamasından dolayı bu hak
düşürücü sürenin kesildiğini ispat etmek durumundalar. Bu tutanağı ibraz
ettiklerinde, bu insanlar gizlilik kuralını ihlal mi etmiş olacaklardır?
Gizlilik kuralını ihlal ettikleri takdirde altı aylık bir hapis cezasıyla karşı
karşıya kalacaklar mıdır? O zaman, bu insanlar ne yapacaklardır? Mahkemeye
başvuramayacaklardır. İşte, böylesine tehlikeli pek çok düzenlemeyi getiriyor.
Şimdi, hepimizin de bildiği gibi,
özellikle hukukçuların bildiği Baki Kuru -duayen hukuk usulcüsüdür, onun açıkça
belirttiği gibi- “Gizlilik kuralları içerisinde yürütülen bir yargılama ya da
bir yargı faaliyeti, açıkça, Anayasa’ya aykırı olur.” der. Yani, her türlü
bilginin, belgenin tutanağa bağlanması ve bunların da, uzlaşma olmadığı
takdirde mahkemeye ibraz edilmesi gerekmektedir ki, işte, o zaman, ara
buluculuk faaliyetleri mahkemeye yardımcı olan heyetler niteliğinde olsun ya da
öyle bir sistem olsun. Onun yerine siz, sadece gizli kapılar ardında bir
anlaşma yapar, bir usul belirler ve ona göre ara buluculuk faaliyetini
yürütürseniz, sadece sonuç belgesi ortaya çıkarsa, onun için ne türden
kuralların uygulandığını belgelemezseniz, bildirmezseniz, tutanağa yazmazsanız,
işte, orada, soru işaretleri kafamızda sürekli oluşmaktadır. Burada töre,
mafya, çete, tarikat kuralları mı uygulanmıştır? Bu anlaşmaya nasıl
varılmıştır? Kadına denmiş midir ki: “Senin miras hakkın yok.” ya da “İslam
hukukuna göre senin bir miras hakkın var, erkek kardeşinin iki miras hakkı var;
bu böyle yapılacak.” diye bir mahalle baskısı oluşturulmuş mudur? Sonuç belgesi
nasıl oluşmuştur? İşte bunlar tutanaklarla belgelenmezse, tutanaklarla gizlilik
kuralı olmaksızın aleniyet çerçevesinde olmazsa bu soru işaretleri buradan
doğmaktadır. “Alternatif kadı yargısı” derken biz işte buna dayanarak
söylüyoruz. Onun için diyorum ben: “En tehlikeli maddelerden bir tanesidir.” Bu
nedenle, bu gizlilik kuralının kesinlikle kaldırılması gerekir tasarıdan. Bunun
yerine, aynen sulh anlaşmalarında olduğu gibi, tarafların bu görüşme sırasında
yaptıkları ikrarın kendilerini bağlamaması konusunda bir düzenleme getirdiğimiz
zaman bu şekilde sakıncaları ortadan kaldırmış oluruz diye düşünüyorum.
Bu çok önemli iki maddede, 4’üncü ve
5’inci maddede bizim söylediğimiz tarzda değişiklikler yapıldığında bu
tasarıdaki sakınca en alt seviyeye inecektir. Biz 5’inci maddedeki
değişikliğimizi şöyle yapıyoruz, diyoruz ki: “Tarafların oluruyla ara bulucular
tanıklık da yapabilirler, ki yapmalılar.” Aslında bunu Komisyonda görüştüğümüz
zaman belki bazı arkadaşlarımız aslında olumlu şeyler düşündüler. Tarafların
oluruyla ara bulucu neden tanıklık yapamasın arkadaşlar? Burada 5’inci maddede
getirilen bir hükümle yani taraflar olur verse bile ara bulucunun tanıklık
yapamayacağı şeklinde bir düzenleme yapmış oluyoruz, bunun da hatalı olduğunu
düşünüyorum ben. 4 ve 5, ikisi birlikte düşünüldüğünde gerçekten bu tasarının
en tehlikeli maddeleriyle karşı karşıyayız diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan "Birinci fıkrada
belirtilen bilgilerin" ibaresinden sonra gelmek üzere" bir suçun
kovuşturulması veya soruşturulması hâlinde yetkili makamların talebi
dışında" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin yazılış şekli bir suçun
kovuşturulması veya soruşturulması hâlinde bu suçun delilinin yetkili
makamlarca istenilmesi hâlinde bu makamlara da verilmemesini kapsayacak
şekildedir.
Bu durum ceza yargılaması önünde bir
engel olabilir.
Kötü niyetli suç faillerinin delilleri
maddenin bu hâlinden yararlanarak suç delillerini karartabilir, ceza yargısının
önüne getirilmesini engelleyebilir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum bu
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 6. maddesinin 2. fıkrasının
metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Tufan Köse Musa Çam
İstanbul Çorum İzmir
Haydar
Akar Ayşe Eser
Danışoğlu
Kocaeli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar )- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ayşe
Eser Danışoğlu.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Danışoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nı gündeme getirmesinin başlıca iki resmî
gerekçesi var: Birincisi Avrupa Birliği müktesebatına uyum, ikincisi ise
alternatif uyuşmazlık çözümleriyle yargının iş yükünün hafifletilmesi. Kanun
tasarısını Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde değerlendirdiğimizde
ara buluculuk sisteminin ayrıca yeni bir kanunla düzenlenmesine gerek
olmadığını görüyoruz, çünkü 2001 yılında Avukatlık Kanunu’na “Uzlaşma sağlama”
başlığıyla 35/A maddesi eklenmiştir bildiğiniz gibi. Bu düzenlemeye göre,
avukatlar dava açılmadan ya da henüz duruşma başlamadan önce müvekkilleriyle
birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebiliyorlar. Karşı taraf kabul eder ve
uzlaşma sağlanırsa tutanak, avukatlarla müvekkilleri tarafından birlikte imza
altına alınıyor. Sonuç olarak, Avukatlık Kanunu’nun etkinleştirilmesi, geliştirilmesi
ve uzlaşma yoluna gidilmesi için avukatların teşvik edilmesi, uyuşmazlıkların
bu yolla çözülmesinin yolunu zaten açacaktır. Dolayısıyla, bizim,
uyuşmazlıklarda alternatif çözüm üretme konusunda Avrupa Birliği müktesebatıyla
uyumlu bir düzenlememiz hâlihazırda zaten mevcut. “Avrupa Birliği müktesebatına
uyuyoruz.” diye, tavsiye edilen konu başlıklarını yeni kanunlar olarak piyasaya
sürmek ne yargı sistemimizi rahatlatır ne de bizi Avrupa Birliğine daha hızlı
üye yapar.
Eğer Avrupa Birliği müktesebatına uyum
amacı ve kaygısı taşıyorsak, öncelikle, oluşturduğumuz kurulların yapısının
tarafsız ve bağımsız olmasını sağlamamız lazım. Avrupa Birliğinin
demokratikleşmeden kastettiği de zaten budur. Biz kurumlarda ve kurullarda bu
bağımsızlık şartını yerine getiremiyorsak zaten yapılan işin Avrupa Birliğine
uyumla da bir ilgisi yoktur.
Kolluk gözetim komisyonu kanununda da
aynı sorun ortaya çıktı. Bu komisyon, yetkileri giderek artan kolluk
görevlilerinin insan hakkı ihlallerini önleme mekanizması olarak oluşturuldu.
Ancak komisyon, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kuruluyor, herhangi bir özerkliği
yok. Görüştüğümüz kanunla da bir ara buluculuk kurumu oluşturulacak. Burada da
Adalet Bakanlığı bürokratlarının ağırlığı ve Bakanlığa bağlı Daire
Başkanlığının kontrolü söz konusu. Yine bağımsızlıktan uzak, yürütmeye bağlı
bir yapı görüyoruz. Sayın Bakan geçenlerde bu yöndeki eleştirilere cevap
verirken “Yola çıkarken kurumun sağlam temeller üzerine oturmasını
hedefliyoruz.” dedi. Buradan, kurumda esas ağırlığı olması gereken Türkiye
Barolar Birliğinin ve barolarımızın sağlam temel olarak görülemediğini mi
anlamamız gerekiyor?
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bu
kanunu getirmesindeki ikinci amacı: Alternatif uyuşmazlık çözümleriyle yargının
iş yükünün hafifletilmesi. Tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin korunması,
bu sistemin hızlı ve etkin çalışması devletin asli görevi. Yargının işini
hafifletmek için alternatif bir yargı sistemi öngörülmesi ise kabul edilemez.
Ancak tasarının geneline bakıldığında Hükûmetin getirmek istediği ara buluculuk
sisteminin yargıya alternatif olarak tasarlandığı endişesi ortaya çıkıyor.
Bir kanun tasarısı hazırlanırken ve
özellikle de yargı sistemimizi etkileyecek bir tasarı hazırlanırken o ülkenin
kendine özgü koşullarını, kendine özgü duyarlılıklarını da hesaba katmamız
lazım. Sosyal ve ekonomik olarak güçlü olanın özellikle velayet, nafaka, miras,
mal rejimi gibi kritik alanlarda baskı ve tehdit oluşturması bu yasanın
muhtemel sonuçlarından olacaktır.
Görünen o ki getirilmek istenen ara
buluculuk sisteminin tarikat, aşiret kuralları, töre gibi farklı yargı
sistemlerini baskın hâle getirme tehlikesi de söz konusu, buna da dikkatinizi
çekmek isterim.
Sadece uyuşmazlığın çözümüne
odaklanarak hakkın ve haklının bulunmasını sağlayamazsınız, adaleti de
sağlayamazsınız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Danışoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 7. maddesinin 3. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
(3) Arabuluculuk faaliyeti en fazla 6
ay içinde sonlandırılmalıdır. Süre sonunda taraflar anlaşamadıkları takdirde
aksi kararlaştırılmamışsa arabulucuya asgari ücreti tarifesinde belirlenen
ücretin yarısı taraflarca eşit olarak ödenir.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Tufan Köse Musa Çam
İstanbul Çorum İzmir
Mevlüt Dudu Haydar Akar
Hatay Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Dudu, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci maddesine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş
bulunduğu önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz
önerge, her bir uyuşmazlık için ara buluculuk faaliyetinin en fazla altı ay ile
sınırlandırılmasına ve taraflar anlaşamadıkları takdirde, aksi
kararlaştırılmadıkça, ara bulucuya asgari ücret tarifesinde belirlenen ücretin
yarısının taraflarca eşit olarak ödenmesine ilişkindir. Burada amaçlanan,
uyuşmazlığın sürüncemede kalması durumunda tarafların zarar görmelerinin
engellenmesi ve ara bulucuya emeğinin karşılığının kısmen de olsa ödenmesi
hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP Hükûmetinin son zamanlarda olmazsa olmazlarından olan “Var olan kanun nasıl
yok sayılır? Yeni kanunla ortalık nasıl karıştırılır?” polemiği yine işliyor.
Bu kez yargı yetkisini mahkemelerden almak için düğmeye basıldı.
Ara buluculuk yargısal bir faaliyettir.
Bu kanun teknik anlamda Anayasa’nın 6’ncı ve 9’uncu maddelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 9’uncu maddesinde yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılabileceği belirtilmiştir ancak Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı ile yargı yetkisinin bir kısmı belirli kişilere devredilecektir. Bu
sistem tamamen hukuk adamları ile yapılsa bile sonuçta bir tür modern kadılık
oluşturulmaya çalışılmaktadır.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne alakası var?
Aynı faaliyet değil. Yanlış yani.
MEVLÜT DUDU (Devamla) – Doğru, doğru.
Değerli milletvekilleri, acaba AKP
değişik zamanlarda dillendirdiği çok hukukluluğu bu sayede yasal bir altyapıya
kavuşturmanın adımını mı atmak istiyor?
Başbakanın 2010 yılı Ekim ayında Ankara
Üniversitesinin açılış töreninde yaptığı konuşmaya bakalım. Sayın Başbakan
aynen şöyle demiş: “Farklı inanç gruplarının gerekirse kendi yargılamalarını
yapmalarının mirasçılarıyız. İnşallah, gelecekte yine böyle öncü bir rol
üstleneceğiz.” İşte, AKP Hükûmetinin her zaman yaptığı gibi, demokrasiyi, hukuk
devletini, çağdaş devlet anlayışını ortadan kaldıracak bir anlayışın
temellerinin atılma noktası. O gün atılan temellerin duvarı acaba bu kanunla mı
örülmeye başlanacak?
Değerli milletvekilleri, hukuk
sistemimizde ara buluculukla getirilmek istenen modele benzer çözümler zaten
vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda sulh ve tahkim hükümleri
düzenlenmiştir. Ayrıca, Avukatlık Yasası’nın “Uzlaşma Sağlama” başlıklı 35/A maddesinde
avukatların müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet
edebilecekleri ve uzlaşma sağlanması durumunda tutulacak tutanağın,
düzenlenecek tutanağın İcra İflas Kanunu’nun 38’inci maddesi anlamında ilam
hükmünde olacağı hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda gerekli düzenlemeler
yapıldığında, zaten şimdi görüştüğümüz kanuna ihtiyaç duyulmayacak ve gerekli
koşullar uygun olduğunda sistem işlemeye devam edecektir.
Bu kanuna neden gerek duyulduğunu
açıklayacak yeterli gerekçeler bulunmamaktadır. Yargıyı hızlandırmak, yargının
yükünü hafifletmek yeterli bir gerekçe değildir. Son zamanlarda, Adalet
Bakanlığı tüm dikkatini yargıyı hızlandırmaya vermiştir. Elbette, geciken
adalet adalet değildir ama yargının sadece hızlı olması yetmez. Yargının amacı
doğru ve gerçek adalete ulaşmak olmalıdır. Bunun için, öncelikle kaliteli bir
hukuk eğitimi ve nitelikli yargıçların yetişmesi sağlanmalıdır. Ancak
geldiğimiz noktada gördüğümüz şudur ki hızlı yargılama adına kaliteli ve adil
yargılamadan taviz verilmektedir. Bu tasarıyla vatandaşın hakkı ve hukuku
mafyanın, tarikatların ve cemaatlerin insafına terk edilmiş olmaktadır. Hâkimin
denetimi sınırlı tutulmakla bunun yolu açılmıştır. Sonuçta, hâkimin denetimi
sadece ara buluculuğa ve varılacak sonucun cebrî icraya uygun olup olmadığı
konusunda olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEVLÜT DUDU (Devamla) - Bu düzenleme,
güçlünün zayıfı ezmesinin de yolunu açacaktır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu tasarıya ret oyu vereceğiz.
Saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dudu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 8. Maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Taraflar arabulucu ile
görüşmelere ve müzakerelere kendileri veya vekilleri veya birlikte
katılabilirler."
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila
Kaya Mehmet
Erdoğan
İstanbul Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 8. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
"Madde 8- Arabulucu tarafların
onayını alarak tarafların her biri ile ayrı ayrı veya birlikte görüşebilir ve
iletişim kurabilir. Taraflar bu görüşmelere avukatları aracılığıyla da
katılabilirler."
Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal Tufan Köse
Zonguldak İstanbul Çorum
Musa Çam Candan Yüceer Dilek Akagün Yılmaz
İzmir Tekirdağ Uşak
Haydar
Akar Ali
Özgündüz
Kocaeli İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yüceer, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi selamlıyorum.
Buradan bir selam da işleri belli,
adresleri belli ama suçları belli olmayan, yıllardır tutuklu olan
milletvekillerine gönderiyorum.
Milletin iradesiyle, milletin oylarıyla
seçilmiş milletvekilleri, suçları kanıtlanmadan, savunma hakkı bile tanınmadan,
haklarında iddianameler hazırlanmadan yıllardır tutuklu. Gazeteciler,
akademisyenler, askerler yıllardır tutuklu. Ama Deniz Fenerinde, Almanya’nın
“Yüzyılın dolandırıcılık davası.” dediği Deniz Fenerinde ne gariptir ki
şüpheliler, bir ay değil, üç ay değil, tam üç yıl serbestçe dolaştılar. Kimse
onların kaçmasından endişe etmedi, kimse “Delilleri karartabilir” demedi.
Sonuçta, iki buçuk ayın sonunda “Daha fazla tutukluluk ceza anlamına gelir.”
gerekçesiyle serbest bırakıldılar. Oysaki Deniz Feneri davasına bakan 3 savcı
görevden uzaklaştırıldı, haklarında soruşturma açıldı. Nerede adalet? Hani
hukuk vicdanı? Hâl böyleyken, AKP milletvekili, görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısıyla ilgili olarak bizleri, muhalefet milletvekillerini, arka plan ve
gizli ajanda arama hastalığıyla suçluyor. Bakın, ortada bir hastalık varsa
eğer, bu, sizden her cevap istediğimiz soruya, aldığınız oyların arkasına
sığınarak yapılan hukuksuzluğun, adaletsizliğin, yolsuzluğun üzerini örtme ve
gerçekleri çarpıtma çabanız ve her fırsatı, her alanı, bu ülkenin, bu milletin
geleceğini hiç düşünmeden, 4+4+4’te eğitimde olduğu gibi, Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nda sağlıkta olduğu gibi, Anayasa referandumunda yargıda olduğu gibi
siyasal otoritenizi pekiştirmek için kullanmanızdır.
İş yükünü azaltmak, yargıyı
hızlandırmak gibi beklentilerle sunulan ara buluculuk, ciddi anlamda bir yargı
reformu olmadan ne kadar sağlıklı işleyecek bir sistem? Nitelikli, bağımsız
yargıç sayısını artırmadan, yargının bağımsızlığını sağlamadan yapılacak bu
düzenlemeler, hukuk sistemimizdeki sorunları daha da derinleştirip içinden
çıkılmaz bir labirente dönüştürecektir.
Değerli milletvekilleri, cinsiyeti,
dili, dini, ırkı, mesleği, mezhebi, eğitimi, engeli ne olursa olsun,
yurttaşlarımız yasalar önünde eşit olduğunu bilmeli ve buna inanmalıdır. Haklı
gerekçeleri olduğunda, güçsüzün güçlü karşısında, fakirin zengin karşısında,
kadının erkek karşısında, mağdurun suçlu karşısında hakkını arayabildiği yer,
bağımsız, adil yargı sistemidir.
Tasarının gerekçesinde örnek gösterilen
Avrupa ülkelerinde bile sistem tam anlamıyla oturmuş değil. Ara buluculuğu en
eski uygulayan ülkelerden biri Hollanda’da bile bu yöntemle çok az uyuşmazlık
çözülebiliyor. Hak ve adalet duygusu gelişmiş, demokrasi kültürü oturmuş,
yargının bağımsız olduğu ülkelerde bile sonuçlar böyleyken biz bu yargı sistemimiz, biber gazı
da tuzu biberi olan ileri demokrasimizle ara buluculukta neyi hedefliyoruz, ben
açıkçası çok merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar, muhalefet
milletvekilleri olarak bizlerin haklı endişeleri var. Evet, ara buluculuk
kurumunun Adalet Bakanlığı aracılığıyla bağımlı hâle getirilmesinden siyasal
iktidara, ara buluculuk kurumunun mevcut yapısıyla bağımsız olamamasından,
bağımsız ve tarafsız mahkemelere alternatif ve doğrudan iktidara bağımlı yargı
sistemine yol açmasından, çalışma hayatının korunmasız tarafı olan işçilerin bu
süreçte mağdur olmasından, kapalı kapılar arkasında boşanma, nafaka ve miras
gibi davalarda kadınların hak kaybı
yaşamasından endişe duyuyoruz.
Evet, değerli arkadaşlar, çünkü burada
hâkimin taraf ehliyetini göz önünde bulundurarak tarafları dinlemeksizin sadece
evrak üzerinden karar veriyor olması, bu bizim haklı gerekçelerimizdir.
Evet, bunların hepsi olasılıklar ama
daha doğrusu, ileride yaşanacak gerçekler çünkü benim ülkemde her 3 kadından
1’i şiddete uğruyor, her 10 kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel şiddete
uğruyor, her 3-5 kadın aklın, vicdanın alamayacağı şekilde katlediliyor. Evet,
benim ülkemde namus, töre cinayetleri adı altında bunlar normalleştirilmeye
çalışılıyor.
Değerli arkadaşlar, benim ülkemde
kadınların uğradığı cinayet, şiddet, vahşet karşısında şaşırmayan, tek kelime
etmeyen ancak stadyumda maç izleyen kadınların kötü tezahüratından utanan,
dehşete kapılan, sadece kadınların kaç çocuk doğuracağı, doğurup doğurmayacağı,
nasıl doğuracağıyla ilgilenen ama doğurduğu çocuğuna nasıl bakacağı, nasıl bir
gelecek sunacağına dair ilgisiz kalan bir Başbakan var. Benim ülkemde kadına,
gençlere, yurttaşlara dayatılan bir yaşam, biçilen roller var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) – Eğer
gerçekten amacımız burada üzüm yemek ise ara buluculuğun, gerçekten bu kurumun
bağımsız olması, eğitim ve denetim mekanizmalarının iyi işlemesi, tabii ki
yargının bağımsızlığa sahip olması ve iktidarın elini yargıdan çekmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yüceer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 8. Maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Taraflar arabulucu ile
görüşmelere ve müzakerelere kendileri veya vekilleri veya birlikte
katılabilirler."
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Taraflar arabuluculuk müzakerelerine
bizzat veya vekilleri aracılığıyla katılabileceği 15. Maddenin 6. Fıkrasında da
yazılmıştır.
Görüşme ve müzakere iki ayrı anlama
gelse de arabulucu ile teması düzenlemektedir.
Uygulamada karışıklığa ve yanlış
anlamaya meydan verilmemesi için bir maddede düzenlenmesi gerekir.
Önerge ile bu gerçekleştirilir iken
taraflardan birinin vekili ile birlikte arabulucu ile görüşmesine ve karşı
taraf ile müzakeresine imkân sağlamaktadır.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 9. Maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
"(3) Arabulucu, taraflar arasında
eşitliği, ihtilaf konusunda adaleti ve hakkaniyeti gözetmekle yükümlüdür."
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Mehmet Erdoğan Atila Kaya
Muğla
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 9. maddesine aşağıda
belirtilen 5. ve 6. fıkraların eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
(5) Bu kanun gereğince arabuluculuk
sıfatıyla yaptığı görev nedeniyle görev ve yetkisini kötüye kullanan arabulucu
eylemi daha ağır cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde TCK m. 257
uyarınca cezalandırılır. Zarara uğrayan kişilerin tazminat hakları saklıdır.
(6) Arabulucuya karşı görev sırasında
ve yaptığı görevden dolayı işlenen suçlar hakkında bu suçların kamu görevlisine
karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır.
Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal Ali Özgündüz
Zonguldak İstanbul İstanbul
Dilek Akagün Yılmaz Aylin Nazlıaka Haydar Akar
Uşak Ankara Kocaeli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ali
İhsan Köktürk.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Arabuluculuk Yasa
Tasarısının 9’uncu maddesi üzerindeki önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının
geneli üzerinde ve birinci bölüm üzerinde konuşan arkadaşlarımızın da ifade
ettiği üzere, bu tasarı yargıdaki iş yükünü azaltarak yargıyı hızlandırmak ve
uzlaşma kültürünü geliştirerek uyuşmazlıkların çözümüne katkı sağlamak amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmiştir. Bu tasarıyı Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine sevk eden Adalet Bakanlığının, Bakanlar Kurulunun
gerekçesine baktığımızda ise ara buluculuğun alternatif çözüm yöntemleri
arasında en yaygın ve en başarılı olan alternatif çözüm yolu olduğu ifade
edilmektedir yani Adalet Bakanlığına göre, Bakanlar Kuruluna göre, bu tasarıyı
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen siyasal iktidara göre, alternatif çözüm
yolları içerisinde en başarılı ve en yaygın yöntem ara buluculuktur. Ancak,
değerli milletvekilleri, maalesef, Adalet Bakanlığında hâkim olan bu anlayış
Adalet Komisyonunda hâkim olamamıştır. Bunu sadece Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri açısından
söylemiyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup milletvekilleri
açısından da söylüyorum. Arkadaşlarımızın pek çoğunu karşımda görüyorum.
Adalet Komisyonunun Amerika Birleşik
Devletleri, İngiltere, Almanya, Avusturya gibi ülkelerde yapmış oldukları
araştırma ve inceleme çalışmalarında, maalesef, ara buluculuğun uygulandığı
ülkelerde anlatıldığı şekilde uyuşmazlıkların çözümüne katkı sağlamadığı, tam
tersine, yargı sisteminde büyük bir belirsizliğe neden olduğu, özellikle başta
barolar olmak üzere büyük toplum kesimlerince dirençle karşılaşıldığı, ara
buluculuk müessesesinin uygulanacağı uyuşmazlıkların bile belirsiz olduğu ve
hatta pek çok ülkede, başta Amerika Birleşik Devletleri’nde ara buluculuk
sisteminin bir başka kavramla, pazarlık kavramıyla karıştırıldığı açıkça
görülmüştür.
Amerika Birleşik Devletleri’nde
barolarda, yüksek yargı temsilcileriyle yapmış olduğumuz toplantılarda
istatistiki verileri sorduğumuzda, ellerinde herhangi bir istatistiki veri
olmadığı tarafımıza ifade edilmiş, hangi tür uyuşmazlıklara uygulandığı
sorusuna ise, maalesef, değişik hâkim, savcılar tarafından farklı yanıtlar
verilmiş ve özellikle savcılar tarafından verilen yanıtlarda ara buluculuğun
pazarlık yöntemiyle karıştırıldığı açıkça görülmüştür. Yani bunu uygulayan
ülkelerde, Amerika Birleşik Devletleri’nde maalesef bu sistem pazarlık olarak
nitelendirilmemekte, “pazarlık sistemi” kavramının kullanılmasından
utanılmakta, bunun yerine, maalesef, daha sempatik gelen, uzlaşma kültürünü
geliştirdiği kavramının arkasına saklanılan “ara buluculuk” kavramının tercih
edildiği görülmüştür. Yani ara buluculuk kavramı, maalesef, Amerika Birleşik
Devletleri’nde pazarlık sisteminin, pazarlık kavramının yerine
kullanılmaktadır. O nedenle, bu sistem, Türkiye’deki yargının sorunlarını
çözmeyecektir.
Burada, tasarının gerekçesinde,
Anayasa’mızın 36’ncı maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkına ve adalete erişime vurgu
yapılmaktadır. Bizim buradan önerimiz şudur: Şayet Adalet Bakanlığı Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde yer alan “adil yargılanma” hakkının bu
ülkede sübut bulmasını istiyorsa, önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından açıkça saptanan, ülkemizde yaygın ve sistematik hâle gelen ve
basmakalıp gerekçelerle verilen, uzun süren tutukluluklara, haksız
tutukluluklara çözüm bulmalıdır. Silivri zindanlarında çürütülen 8
milletvekilini yani haklarındaki soyut iddialarla Silivri zindanlarında
çürütülen 8 milletvekilini Parlamentodaki arkadaşlarının yanlarındaki sıralara
gönderebilmenin çözüm yollarını aramalıdır.
Yine, eğer Adalet Bakanlığı bağımsız ve
adil yargı istiyorsa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanlığının
yerine bağımsız bir yüksek yargıcın oturmasına yönelik düzenlemeleri Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk etmelidir. Dolayısıyla bu tasarı yargının
sorunlarını çözmek amacıyla değil, maalesef, küresel birtakım güçleri tatmin
etmek, memnun etmek gayesiyle Parlamento gündemine getirilen ve işte “Biz yasa
çıkarıyoruz, tasarılar yapıyoruz, yargıda reformu gerçekleştiriyoruz”
gerekçesini sadece Türk halkına değil Avrupa’daki ülkelere de kabul ettirmeye
çalışan bir anlayışın ürünüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – O
nedenle, bu anlayışı kabul etmiyoruz, gerçek adalete erişimi sağlayacak
düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini bekliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Köktürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 9. Maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
“(3) Arabulucu, taraflar arasında eşitliği,
ihtilaf konusunda adaleti ve hakkaniyeti gözetmekle yükümlüdür.”
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabulucu taraflar ile görüşmelerinde
ve ihtilafın halli için yapılan müzakerelerde taraflara eşit mesafede
olacaktır.
Ancak ihtilafın özünde adil ve
hakkaniyete uygun davranacaktır.
Önerge, eşitlik ilkesi yanı sıra
adaletli ve hakkaniyetli davranması gereğini de arabulucuya sorumluluk olarak
yüklemek amacı ile verilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 10. maddesine “basılı”
ibaresinde sonra gelmek üzere “belgelerinde” ibaresinin eklenmesini,
“kağıtlarında” ibaresinin metinden çıkartılmasını saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Haydar Akar Aylin Nazlıaka
İstanbul Kocaeli Ankara
Sedef
Küçük
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Küçük, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk
Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarı
hakkındaki görüşlerime geçmeden önce ülkemizin ve kadınlarımızın gündeminde yer
alan bir konu hakkında görüşlerimi belirtme ihtiyacı hissetmekteyim. Kadınların
yaşadığı yakıcı sorunları görmezden gelerek kadın bedeni üzerinden siyaset
üretmek, kadınların tercihleri üzerinde hak iddia etmek, kadınları bir toplum
mühendisliğinin aracı hâline getirmek basit bir ayrımcılığın ötesine
taşmaktadır. Uludere katliamını örtmek için kadınların malzeme yapılması en
hafif tabiriyle acımasızlıktır. Bu hem kadınlarımıza hem orada yaşamları
ellerinden alınmış vatandaşlarımıza ve ailelerine yapılmış bir haksızlıktır.
Ben bunu içime sindiremiyorum, televizyon dizilerinin senaryo akışına müdahale
etmeyi de, tek tip gençlik yetiştirme hedefini de, tek din ifadesini de içime
sindiremiyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının
gerekçesinde mahkemelerin iş yükünün hafifletilmesinin amaçlandığı ifade
edilmektedir. Doğrudur, mahkemelerimizin iş yükü fazladır ancak siz de takdir
edersiniz ki mahkemelerimizin iş yükünün azaltılmasının yanında yargının
tarafsızlığını da tesis etmek gereği vardır, tarafsız olmayan bir yargı adaleti
sağlayamaz. Bu duruma birçok davada tanık olmaktayız. Bugün, milletvekilleri
hapiste, üniversite öğrencileri hapiste, üniversite hocaları hapiste. Bugün
Türkiye’de yumurta atandan slogan atana, yürüyüş yapandan oturma eylemi yapana
kadar, sesini çıkaran, muhalefet eden herkes için hapis tehdidi vardır,
belediye başkanları hakkında sudan sebeplerle davalar açılmaktadır. Yani demek
istediğim şudur ki adaletin gecikmemesi için elbette yargı yükünü azaltmak
gerekliliği vardır ama önce yargıyı bağımsızlaştırmak, tarafsızlaştırmak gereği
de vardır.
Değerli milletvekilleri, arabuluculuk
kurumuna, bunun ülkemizde doğurabileceği sorunlara ilişkin eleştirilecek birçok
nokta vardır. Bunlar, hem Avrupa Birliği Uyum Komisyonu hem Adalet Komisyonuna
üye milletvekillerimizce karşı oy yazılarında ayrıntılarıyla ifade edilmiştir.
Ben, ara buluculuk kurumunun ülkemiz
kadınlarının yaşamlarında yaratacağı olumsuzluklara dikkat çekmek istiyorum. Doğrudur,
birçok Avrupa ülkesinde ara buluculuk kurumu vardır, ancak o ülkelerin kadın
erkek eşitliğinde yaşadığı sorunlar bizim ülkemizde bu konuda yaşanan
sorunlardan daha farklıdır.
Bu tasarıyı hazırlayanlar, ülkemizin
doğusunda geleneksel bakış açısının ne denli ağırlıklı olduğunu, kadının
özellikle mirastan doğan hakları konusunda sorunlar yaşadığını, ara buluculuk
kurumunun bu sorunları daha da artırabileceğini göz ardı etmektedir. Batısıyla
doğusuyla, kuzeyiyle güneyiyle tüm Türkiye'de bu geleneksel yapı, miras
konusunda kadınlarımız aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Benzer şekilde, boşanma
sırasında mal paylaşımında yaşanabilecek sorunlar da göz ardı edilmektedir.
Kadınlarımızın medeni hukuk alanında kazandığı hakların geriye gitmesi söz
konusudur. Yani dostane bir çözüm yöntemi olarak görülen ara buluculuk
kurumunun cinsiyetler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması konusunda o kadar
da dostane sonuçlar doğurmayabileceği hepimiz tarafından görülmek zorundadır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının yasalaşması
durumunda, kadınlarımızın koca baskısı, baba baskısı, toplum baskısı ve
geleneksel yapı karşısında daha güçsüz duruma düşürüleceği kaygısı taşımaktayız
ve bu kaygı inanın yersiz bir kaygı değildir. Ara bulucularca geleneklerin
yanında dinî kuralların ve dinsel yaklaşımların referans alınması
kadınlarımızın insan haklarını kısıtlayacak bir süreç doğuracaktır. Bildiğiniz
gibi, bu referanslar çoklukla medeni hukukumuzla bağdaşmayan, kadının
cinsiyetine bağlı mahrumiyet ve kısıtlılıklar öngörmektedir. Bu durumun
yaratacağı sakıncalar konusunda dikkatli olmak gerekmektedir. Zaten toplumsal
yaşamda ezilen, ikinci sınıf görülen, hakları verilmeyen, hatta gasbedilen
kadınlarımız, inanın, bu tasarıyla daha da güçsüzleşecektir. Bu nedenle,
arabuluculuk faaliyetlerinin Türk Medeni Kanunu kapsamına giren uyuşmazlıklarda
uygulanmaması gerektiği kanısını taşımaktayım.
Yüce heyetinizin bu kaygıları dikkate
alacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Küçük.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Talebinizi yerine getireceğim
efendim.
Yoklama talebinde bulunan üyelerimizi
tespit edeceğim: Sayın Hamzaçebi, Sayın Yılmaz, Sayın Dibek, Sayın Yüceer,
Sayın Acar, Sayın Köktürk, Sayın Akar, Sayın Güven, Sayın Eyidoğan, Sayın
Tanal, Sayın Kaleli, Sayın Genç, Sayın Öz, Sayın Özgündüz, Sayın Özkan, Sayın
Tayan, Sayın Kaptan, Sayın Küçük, Sayın Öztürk, Sayın Danışoğlu.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.-
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.
11’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 11. maddesinde “gerektiği
gibi” ibaresinin çıkartılarak “yazılı olarak” ibaresinin eklenmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal Haydar Akar
Zonguldak İstanbul Kocaeli
Ali Özgündüz Tufan Köse Musa Çam
İstanbul Çorum İzmir
Sena
Kaleli Dilek
Akagün Yılmaz
Bursa Uşak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Kaleli.
BAŞKAN – Sayın Kaleli, buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, 233 sıra sayılı Tasarı’nın 11’inci maddesiyle ilgili
önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, meşhur bir
sözümüz vardır: “Söz uçar, yazı kalır.” “Akıl defter değil.” sözü de halkımızın
çok kullandığı deyimlerdendir. Bir birikimin, deneyimin ve görmüşlüğün sonucu
olan bu sözlerle ilgili hepimizin karşılaştığı bir yaşanmışlık vardır. Bize
iletilenleri not ederiz. Takibi mümkün olsun diye, tarih ve sayılı,
taleplerimizi yazılı bildiririz. Sözlere güvensek de güvence oluşturmak için tutanak
tutarız.
Tasarının “Tarafların aydınlatılması”
başlığını taşıyan 11’inci maddesinde geçen “gerektiği gibi” sözcüğü, muğlak ve
keyfîlik içermektedir. Bir bakıma, kullanılacak yöntem, ara bulucunun takdirine
bırakılmıştır. Hem ara bulucu hem taraflar ve hem de sonuçlar açısından yeni
sorunlara yol açmaması için, tarafların aydınlatılması yükümlülüğü yazılı
olarak yerine getirilmelidir çünkü insanız ve unutmak da insana özgü bir
durumdur. Sözün senet olarak geçtiği mertlik dönemi çok geride kalmıştır.
Egemen kültürün “biz” değil, “ben” olduğu cilalı imaj devrindeyiz. İdare
edenler, tepkilere, hak taleplerine kulak vermek istememektedir. Tartışma,
araştırma, danışma, uzlaşma yeteneğimiz gelişmemiştir.
Bu dönemde Türkiye, güçlü olanın,
baskıcı olanın, rant sahibi olanın sözünün geçtiği, zayıfların durumlarını
kader olarak kabul ettiği, koruyucu hukuk bilgisi olmayan, adalet ve yargı
sistemine güveni zayıf, hâkim gücün kötüye kullanıldığı bir toplum
konumundadır. Klan hukuku mantığıyla çıkan yasalar yargının gecikmesini de
beraberinde getirmekte, insanların kendi adaletine sarılması da bu sistemle
meşrulaştırılmaktadır. Her alanda var olan, bölme, ayrıştırma, çatıştırma
anlayışına çok hukukluluk da eklenecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayın
Cemil Çiçek’in ara buluculuk yaptığı tutuklu vekillerle ilgili görüşmelerde
siyasi partiler arasında bir uzlaşma sağlanmasına karşın, Başbakanın uzlaşmaz
ve tavizsiz kişiliğiyle süreç tıkanmıştır. Keza uzlaşamadığımız Uludere
metaforuyla açıklanan kürtaj, size göre nasıl cinayet ve günahsa bize göre
emeğe hakkını vermemek, hak ve haram yemek, Uludere ve iş cinayetleri de aynı
şekilde günahtır. Bırakın özrü, Allah’tan mağfiret dilemeniz gerekir.
Tarafların büyük gayretiyle sürdürülen
Anayasa çalışmalarıyla ilgili evrensel dil ve ilkeler düzeyinde başlatılan
görüşmeler, yazım aşamasına gelindiğinde “Uzlaşamıyoruz.” söylentileriyle kendi
yazdıklarını dayatma manevrası için zemin hazırlanmasına dönüşmüştür.
Evrensel değerleri içselleştirememiş,
geleneksel aidiyetin, töre ve şiddetin baskın olduğu bir ülkede ara buluculuk
sistemi hakkı da, hukuku da güce teslim etmek anlamına gelmektedir. Gücün ne
olduğunun ise hiç önemi yoktur; kimi zaman din istismarı, kimi zaman para, kimi
zaman çoğunluk. Unutmayın, Arena’ya topladığınız taraftarınız kadar
incittiğiniz halk da var.
Bu nedenle, aydınlatma yükümlülüğü,
içeriğinde bağlayıcı neticenin varlığı, gerekirse avukat bulundurma hakları,
istedikleri zaman işi sonlandırabilecekleri, ödeyecekleri net ücret, süreç
içindeki belgeleri delil olarak kullanamama gibi konular anlaşılır ifadelerle
yazılmalıdır.
Tasarı bu şekliyle kanunlaşırsa
sosyolojik hayatın gerçekliğine uygun olmayan, geliştirilmeye uğraşılan,
uzlaştırma kültürümüzü zorlayan, mafya, aşiret, cemaate dayalı bir yapı
oluşturacaktır.
Bu düşüncelerle aydınlatma
yükümlülüğünün yazılı olması önergemize izan sahibi her milletvekilinin
sağduyulu yaklaşacağına inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.
12’nci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 12. maddesinde “aidatlar”
ibaresinden sonra gelmek üzere “adli yardım kapsamında kullanılmak üzere”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal Ali Özgündüz
Zonguldak İstanbul İstanbul
Dilek Akagün Yılmaz Tufan Köse Haydar Akar
Uşak Çorum Kocaeli
Musa
Çam
İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu maddedeki değişiklik önerimiz aslında kabul
edilse çok daha iyi olacak diye düşünüyorum ben. Özellikle ara bulucular
tarafından ödenen aidatlar adli yardım kapsamında bütçeden kullanıldığı
takdirde, gerçekten de hem ara buluculukta hem de normal uyuşmazlıklarda,
mahkemelerde adli yardımdan yararlanma sürecindeki yoksul insanlarımız çok daha
fazla belki bundan yararlanabilirler. O nedenle, bu önergemizin kabul
edilmesini ben sizlerden diliyorum.
Ancak, biraz önce 9’uncu maddede
arkadaşlar, hangi önergeyi, neyi reddettiğinizi acaba gerçekten biliyor
musunuz, gerçekten fark edebildiniz mi? Ben, bu konuda tekriri müzakere
yapılması konusunda karar verilmesi için özellikle söz aldım. 9’uncu maddede ara
bulucu tarafından görevin özenle ve tarafsız biçimde yerine getirilmesi
düzenleniyor. Şimdi, görevin özenle ve tarafsız bir şekilde yerine getirilmesi
ne demektir? Ara bulucunun görevini gereği gibi yapması demektir,
savsaklamaması demektir; ara bulucunun tutanaklarını düzgün bir şekilde tutması
demektir; taraf tutmaması demektir, yani taraflara baskı yapmaması demektir.
Ara bulucu bunlara karşı bunları yapmadı, bunları çiğnedi; buna karşı bir
yaptırım yok bu yasada arkadaşlar. Soruyorum hukukçu arkadaşlara, Adalet
Komisyonundaki arkadaşlara: “Bu konuda bir yaptırım var mı arkadaşlar?” Genel
hükümlere göre cezalandırılır… Görevini savsadı, neyle cezalandıracağız? Yani
gerçekten de orada baskı yaptı insanlara, neyle cezalandıracağız? Bir tek
yaptırım var bu tasarıda, diyoruz ki: “Ara bulucular sicilinden seni sileriz.”
Sildiniz, bitti ama insanların haklarına zarar verdiyse, gerçekten o ara
bulucuya güvenerek giden insanların güveni kötüye kullanıldıysa bunun
düzenlenmesi gerekmiyor mu arkadaşlar? Kooperatif yönetim kurulu olanlar dahi
kamu görevlisi gibi yargılanırken, kamu görevlisi gibi korunurken ara bulucu
herhangi bir insan. Siz ona neredeyse yargıç kadar yetki veriyorsunuz ama bu
ara bulucunun işlediği suçlar konusunda görevi kötüye kullanma diye bir suçu
zaten tanımıyorsunuz. Ne olacak bu, ne suçuna girecek bu?
Bu nedenle biz 9’uncu maddede şunu
önermiştik, “Ara bulucu, bir kamu görevlisi gibi yargılansın ve bir kamu
görevlisi gibi de korunsun.” istemiştik. Yargılanması gerektiği zaman, görevini
kötüye kullandığı zaman, işini savsadığı zaman, baskı yaptığı zaman mutlaka
yargılanması gerekiyor. Bugün, bir avukat yargılanıyor bunun için, yargıçlar
yargılanıyor, kooperatif yöneticileri yargılanıyor ama ara bulucu
yargılanmayacak.
Bunun bir de diğer yönünü düşünelim:
Ara bulucuya bir saldırı oldu, ne olacak? Yani orada bir görev yapıyor bu kişi,
bu görev nedeniyle saldırıya uğradığı takdirde bu insanı koruma altına almazsak
biz eğer, bunun altından nasıl kalkılacak; bu ara buluculuk sistemini nasıl biz
güvence altına alacağız? Yani çok istiyoruz böyle bir şeyin olmasını, sizler
çok istiyorsunuz. Diğer yandan, ara bulucu zarar verdi insanlara, zarar verdiği
takdirde onun tazminatla karşı karşıya kalması lazım.
Yani özellikle cezalandırılması ve
korunmasıyla ilgili kesinlikle bir düzenleme yapılması lazım. En uygun yer,
görevin özenle ve tarafsız biçimde yerine getirilmesine dair 9’uncu maddeydi.
Burada bunun düzenlemesini yapmamız lazım arkadaşlar. Komisyonda söylendiği
gibi: Henüz daha yeni bir sistem geldi, onun için ara bulucuları korkutmayalım,
ürkütmeyelim… Böyle bir yaklaşım biçimi olabilir mi arkadaşlar? Aksine, yeni
bir sistem geliyorsa bu sisteme dâhil olacak insanların bu işi ciddiyetle
yapması gerekiyor, hassasiyetle yapması gerekiyor, bu görevin ne anlama
geldiğini bilerek yapması gerekiyor. Biz eğer bu konuda bir cezalandırma ve
korunma sistemi koymazsak kamu görevlisi olarak, bu yasa gerçekten çok topal
çıkmış olacak. Onun için 9’uncu maddeyle ilgili yeniden bir tekriri müzakere
kararı alalım, lütfen alınız ya da önümüzdeki maddelerden bir tanesine bu
maddeyi, bu fıkraları monte edelim diye düşünüyorum, aksi takdirde hepimiz bu
sorumluluğun altında, bu vebalin altında kalacağız. Ben böylesi bir vebalin
altında kalmak istemediğim için yeniden söz almak istedim ve bu konudaki
hassasiyetimi dile getirmek istedim. Bu konuda gereken hassasiyeti sizler de
gösterirseniz çok memnun olacağız, grubumuz adına böyle bir talebimiz vardır.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde kabul edilmiştir.
13’üncü madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 13. maddesinin 1. fıkrasına
“Taraflar” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya Avukatları” ibaresinin
eklenmesini,
Tasarının 13. maddesinin 2. fıkrasına
“taraflardan birinin” ibaresinden sonra gelmek üzere “yazılı olarak arabulucuya
başvuru teklifine tebliğden itibaren” ibaresinin eklenmesini ve “arabulucuya
başvuru teklifine” ibaresinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Tufan Köse Haydar Akar
İstanbul Çorum Kocaeli
Musa
Çam Candan
Yüceer
İzmir Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz, buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bizim Anayasa’mıza
göre, biliyorsunuz, devletin temel organları yasama, yürütme, yargı. İşte,
yasama Parlamento, biz yasa yapacağız; yürütme yani Hükûmet ve ona bağlı idare
uygulayacak; uyuşmazlık çıktığında da yargı bu uyuşmazlığı çözecek. Temel
sistem bu. Şimdi sizin getirdiğiniz bu ara buluculuk yasasıyla avukatla hâkim
arasına yeni bir şey monte ediyorsunuz. Eskiden dava takipçileri vardı
Anadolu’da, buna benzer bir şey getiriyorsunuz. Dolayısıyla bu, şu anda nasıl
ki bilirkişilik kurumu -dejenere olmuş bir kurumdur ve ciddi anlamda yargıya
katkı değil- ne yazık ki adaletin sapmasına, davaların hukuk dışında
sonuçlanmasına neden olan bir kuruma dönüşmüşse aynı şekilde bu sistemle
getirilen ara buluculuk da zamanla buna dönüşecektir. Şimdiden bu tehlikeye
karşı sizleri uyarıyorum çünkü burada getirilen sistemde “Hâkim, tarafları ara
bulucuya başvurma konusunda teşvik edebilir.” diyor. 13’üncü maddenin (1)’inci
fıkrasının son cümlesine bakarsanız: “Mahkeme tarafları ara bulucuya gitmesi
için teşvik edebilir.” diyor.
Değerli arkadaşlar, ben o kürsüden
gelen bir milletvekili olarak gerçekten bundan endişeliyim. Yani efendim,
taraflara “Haydi, bu işi ara bulucuya götürelim, çözelim.” dediği anda hâkim,
vatandaş “Kime gidelim? Olur mu hâkim bey? Hâkim diyorsa doğru diyor.”
düşüncesiyle o yola girecektir; bu ciddi anlamda sıkıntılar yaratacaktır çünkü
bu sistemde ara buluculuk siciline kayıtlı ara bulucular adliyelerde dolaşarak
hâkimlere, ticaret hâkimlerine, hukuk hâkimlerine kartlarını vereceklerdir -ne
olacağını söylüyorum size- ve “Hâkim teşvik eder” dediğiniz zaman hâkim arkadaşları
belli ara buluculara işi yönlendirme konusunda siz tabiri caizse yetki
veriyorsunuz. Onu yaptığı zaman da hâkim görevini kötüye kullanmış olmayacak,
suç işlemiş olmayacak. Adalet müfettişi gidip konuyu soruşturduğu zaman
“Efendim, kanunda yetkim var. Hâkim teşvik eder, ben de teşvik ettim.” olacak.
Ciddi anlamda sıkıntılar doğuracak diye düşünüyorum.
Yine üzerinde söz aldığım 13’üncü
maddede, efendim, bu sürenin ne zaman başlayacağı konusu, otuz günlük süre ne
zaman başlayacak; bu belli değil. Onun için bu değişiklik teklifini vermiş
olduk.
Değerli arkadaşlar, ara bulucu,
tutanağı kimin adına tutacak? Yani şu anda mahkemeler Türk milleti adına karar
veriyor. Ara bulucu, taraflar imzalayacak, neye göre? Orada başka bir sıkıntı
var.
Ara bulucuya ara buluculuk faaliyeti
sırasında öğrendiği sırları saklama yükümlülüğü getirmişsiniz ve bunu da
açıkladığı zaman cezai yükümlülük getirmişsiniz fakat ne kadar süreyle, kaç yıl
saklayacak, o belli değil. Yine acemice hazırlanan bir kanun.
Değerli arkadaşlar, bir başka konu,
yine beni endişelendiren bir konu: Ara buluculuk nitelikleri konusunda “Kasten
işlenmiş bir suçtan mahkûm olmamak.” diyorsunuz. Kasten işlenmiş suçtan mahkûm
olmayan ama hükmün açıklanmasının ertelenmesi kararı verilen kişi ara bulucu
olabilecek ya da başka bir şey söyleyeyim: Hâkimlikten, savcılıktan,
avukatlıktan suç nedeniyle değil, disiplin nedeniyle atılan kişi ara bulucu
olabilecek, suç değil adamın eylemi fakat disiplin açısından atılmayı
gerektirmiş, mesleğin vakar ve haysiyetiyle bağdaşmayan bir işe bulaşmış ya da
görevi kötüye kullanmış ama ceza almamış, mahkûm olmamış, atılmış, gidecek ara
bulucu olacak. Bu kişilere de bu yetkiyi veriyorsunuz, bir başka tehlikeli
nokta.
Lütfen, biz iyi niyetli olarak size
katkıda bulunmak istiyoruz, bunun için değişiklik önergelerimizi veriyoruz.
Rica ediyorum, bir okuyun, ne demek istediğimizi anlayın, ona göre oy kullanın.
Dolayısıyla, bu hâliyle biz bu tasarıya karşıyız.
Bir başka nokta: Sayın Bakan, sizin
hazırladığınız, Adalet Bakanlığının hazırladığı bir kitapçıkta diyorsunuz ki
“Ara buluculuk, hukuk uyuşmazlıklarında ve aile hukuku davalarında
uygulanmaktadır.” Ama söylediğinizde diyorsunuz ki “Aile hukuku davalarında
uygulanmayacaktır.” Yani burada bunu yazıyorsunuz, dolayısıyla yarın bunun aile
hukuku davalarına da –bana göre- teşmili söz konusu olacaktır, bu da ciddi
anlamda sıkıntı doğuracaktır.
Yine, “Taraflar ara bulucuyla -hangi
usulle- sorunu çözmesi konusunda anlaşma yapabilir.” diyor. O da ayrı bir
sıkıntı doğuracaktır diyorum. Bu eleştirilerimiz umarım dikkate alınır.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Özgündüz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 14. maddesinin 1.
fıkrasındaki “Başkaca bir usul kararlaştırılmamışsa” ibaresinin metinden
çıkartılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Mahmut Tanal Sakine Öz
Zonguldak İstanbul Manisa
Haydar Akar Aylin Nazlıaka Dilek Akagün Yılmaz
Kocaeli Ankara Uşak
Ali
Özgündüz
İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öz. (CHP
sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı’nın 14’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bakınız, üzerinde söz aldığım bu madde,
aslında böyle bir yasa tasarısı hazırlanmasının asıl nedenini ortaya koyuyor.
“Kimdir bu ara bulucular? AKP yandaşlarına yeni yerler mi açılıyor?” demeye
kalmadan olayı çözüyoruz. Bakın, maddede ne deniyor: “Başkaca bir usul
kararlaştırılmadıkça arabulucu veya arabulucular taraflarca seçilir.” Başkaca
bir usul ne demektir? Bunu da gerekçeden öğreniyoruz. Ara bulucuları üçüncü
kişiler ya da kurumlar seçebilecek yani bırakın ara buluculukta AKP
yandaşlarına göz kırpmayı, ara bulucunun kim olduğunu seçmesi için bile üçüncü
kişiler ve kurumlar devreye sokuluyor.
Sayın milletvekilleri, gözünüzün önüne,
yoksul köylerde, kasabalarda ve elbette şehirlerde erkek egemenliği altında
yaşayan kadınları bir getirin. Kadının ağzından şöyle bir cümle dökülse:
“Sorunu çözmek için dava açalım.” Hemen Mehmet ağalar, Ahmet ağalar devreye
girecek “Boş ver avukatı, niye para veriyoruz, ara bulucu çözer.” E kim olacak
bu ara bulucu? Onu seçmek için “Şu ağa var, bu bey var, şu imam var, bu kurum
var.” Siz, işlerin böyle yürümesini mi istiyorsunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası
var?
SAKİNE ÖZ (Devamla) – Bu, insanları
şehirlerde mafyanın, taşrada feodal tutumların kucağına itmektir. Belki de ara
buluculuk hakkı bile olmayan ama cemaat üzerinde etkisi olan insanlar ara
buluculuk büroları açacaklar. Sadece ara bulucu bularak yollarını bulacaklar.
Olan yine yoksullara olacak. Zaten AKP’nin son zamanlarda çıkardığı yasaların
faturalarını nedense hep yoksullar ödüyor. Örneğin 2/B; Türkiye’nin en
yoksullarını oluşturan orman köylülerine, “Parayı bayıl yoksa arazine el
koyarız” diyorsunuz. Sözde kentsel dönüşüm; yoksul semtlerde oturanlara
“Evinizi yıkın yoksa biz yıkacağız” diyorsunuz. Sendika Kanunu; zorlukla
yaşayan kamu çalışanlarının grev yapma hakkı yok, yüzde 3’le, 4’le yetinsinler.
İğneden ipliğe her şeye yüzde 20 zam gelmiş, umurunuzda değil. Yoksul işçilerin
grev yapmaları âdeta imkânsız. Bu liste böyle uzayıp gidiyor. Şimdi de ara
buluculuk… Komisyonda, yoksul, ezilen insanların lehine verdiğimiz önergelerin
birçoğu reddedildi.
Bakın, biz diyoruz ki “Medeni Kanun ve
İş Kanunu’yla ilgili işlerde bu kanun uygulanmasın.” Neden böyle diyoruz?
Yoksul ve ezilen kadınlar, işçiler baskı altında kalmasın diye. AKP bunu
reddediyor.
Diyoruz ki “Ara buluculuk
görüşmelerinde yapılan ikrar, yani mecburen söylenme ihtimali olan beyanlar
kabul edilmesin.” Sonuç, AKP tarafından ret.
Bitmedi, “Ara bulucu görevini kötüye
kullanırsa bir ceza verelim.” diyoruz, sonuç yine ret. Bu, sorunu sorun
olmaktan çıkarmak ve o sorunu çözmek demek değildir. Haklıyı ve haksızı bulmak
önemlidir.
Konuştukları zaman sürekli kul
hakkından söz açanlara sesleniyorum: Bu çıkardığınız yasayla ara bulucular hak
yerse, bu kanuna oy veren sizler sorumlu olmayacak mısınız?
Değerli milletvekilleri, AKP’nin bu
tasarı için ileri sürdüğü gerekçelerden en dikkat çekici olanlar şunlardır:
“Avrupa’da var.” Yani işinize gelince Avrupa’nın değerlerine demediğinizi
bırakmayacaksınız, işinize gelince onları örnek göstereceksiniz. Peki,
Avrupa’da kız çocuklarının daha küçükken zorla evlendirilme oranı nedir? Kız
çocuklarını annesinin babasının mirasından mahrum etme oranı Avrupa’da ne
kadardır? Avrupa'da günde kaç kadın namus cinayetine kurban gitmektedir?
Avrupa'yı, bunların yanıtlarını verdikten sonra konuşalım isterseniz.
Bakınız, eksikleriyle de olsa 8 Martta Kadına Şiddet
Yasası’nı çıkardık. O zaman burada dedik ki: “Polise başvuran şiddet mağduru
kadınlar evlerine gönderilmesin.” AKP'liler de mahcup da olsa destek verdi
çünkü o polisin orada aklı sıra ara buluculuk yapması, bazen daha çok dayakla,
bazen cinayetle sonuçlanıyor.
Peki, şimdi bunun ne farkı var? Şimdi
bu yasayla acaba kaç kadının hakları, ismini bile bilmediği, ne kadar doğru
karar vereceği belli olmayan meçhul bir ara bulucuya teslim edilecek?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SAKİNE ÖZ (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; evet, yargının iş yükü azalsın, yargılamalar hızlansın
diyoruz. Evet, geciken adalet adalet değildir diyoruz ama şunu bilin ki, hiç
gelmeyen ve insanların hakkını yiyen bir adalet, açık bir adaletsizliktir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 15. maddesinin 1.
fıkrasındaki "en kısa sürede" ibaresinin çıkartılarak "15 gün
içinde" ibaresinin eklenmesini
5. fıkrasının "yargılama
mahkemece" ibaresinden sonraki “Üç ay” ibaresinin "bir ay"
olarak değiştirilmesini;
Tasarının 15. maddesinin 6. fıkrasına
"müzakerelerine bizzat veya" ibaresinden sonra gelmek üzere
"avukatları" ibaresinin eklenmesini ve “vekilleri” ibaresinin
kaldırılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Aylin
Nazlıaka
Zonguldak Uşak Ankara
Haydar Akar Turgut Dibek Ali Özgündüz
Kocaeli Kırklareli İstanbul
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
önergeyi çekiyoruz.
BAŞKAN – Önerge çekilmiştir.
Diğer önergeyi tekrar okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 15. maddesinin 1.
fıkrasındaki "en kısa sürede" ibaresinin çıkartılarak "15 gün
içinde” ibaresinin eklenmesini
5. fıkrasının "yargılama
mahkemece” ibaresinden sonraki “Üç ay” ibaresinin "bir ay" olarak
değiştirilmesini;
Tasarının 15. maddesinin 6. fıkrasına
"müzakerelerine bizzat veya” ibaresinden sonra gelmek üzere “avukatları”
ibaresinin eklenmesini ve “vekilleri” ibaresinin kaldırılmasını saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Turgut Dibek…
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, aslında
konuştuğumuz kanun, belki teknik bir kanun. Ben de oturduğum yerden dikkatle
izliyorum. Arkadaşlarımızın belki çok fazla ilgisini çekmiyor olabilir.
Önergeler üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak konuşmaya çalışıyoruz,
bu kanunun anlaşılmasını istiyoruz.
Komisyonda biz arkadaşlarımızla -ben
alt komisyondaydım Dilek Hanım’la beraber- bu kanunun ilk geliş hâlini
biliyoruz. Alt komisyonda belli bir noktaya getirdik, daha sonra ana komisyonda
yani Adalet Komisyonunda alt komisyon metni üzerinden de değişiklikler yaptık,
belli bir noktaya geldi ama değerli arkadaşlar, bu kanunla ilgili olarak ciddi
kuşkular var, soru işaretleri var, toplumda var, hukukçularda var, barolarda
var. Yani komisyona da barolardan arkadaşlarımız geldi, baro başkanları
geldiler, her birinin kafasında birtakım sorular var, bizim de var.
Şimdi benim sürem yetmeyecek, biraz
sonra ikinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağım.
Niye kafamız karışık, niçin kuşkularımız var? Orada on dakikalık bir süre
içerisinde onları anlatmaya çalışacağım. Burada maddeyle ilgili olarak çünkü
süre yetmeyeceği için… Buradaki önergemizden de biraz bahsetmek istiyorum.
İkinci bölüm üzerinde konuşurken az önce bahsetmiş olduğum konulara değinmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, 15’inci
maddede ara buluculuk süreci nasıl başlıyor, işte ara buluculuk sürecinin
yürütülmesi ve onun süreleriyle ilgili hükümler var. Vatandaşlar -anlatıldı,
belki biraz dinleyen arkadaşlarımız fark etmiş olabilirler- ne zaman ara
bulucuya gidebiliyorlar, hangi aşamada gidebiliyorlar, gittiklerinde nasıl bir
yöntemle sorunlarını konuşacaklar, çözecekler, on beşinci madde biraz onu
düzenliyor.
İki aşamada gidebiliyorlar. Önce,
bahsedildi, mahkemeye başvurmadan iradeleriyle bir ara bulucunun üzerinde
anlaşabiliyorlar yani dava açılmadan, herhangi bir dava olmadan “Biz önce ara
bulucuya gidelim, orada bu ihtilafı, aramızdaki ihtilafı onun hakemliğinde,
hukuk maddelerini uygulamadan, bize göstereceği yollarla bu konuyu çözelim.”
diyebiliyorlar. Birinci yol bu.
İkinci yol da, hayır, taraflar sorunu
çözmek üzere yargıya başvurmuşlardır, dava açmışlardır, davada konuyu halletmek
üzere yargının önünde, hâkimin önünde, mahkemenin önündedirler ama o aşamada
kendileri ya da mahkemenin de kendilerini yönlendirmesiyle “Biz şu anda
yargılamayı bir ara durduralım, ara bulucuya gidelim, sorunu orada belki
çözebiliriz.” diyebiliyorlar yani dava aşamasında diyebiliyorlar. İşte 15’inci
madde o kısmı düzenliyor. Şimdi, eğer davadan önce taraflar ara bulucuya
gitmeye karar vermişlerse maddenin metninde -biz bunu alt komisyonda da, ana
komisyonda da önergeler vermiştik, kabul etmedi arkadaşlarımız, iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarımız- biraz belirsizlik var. “Arabulucu en kısa süre
içerisinde tarafları toplantıya çağırır.” şeklinde bir hüküm var. “Bu en kısa
sürenin mutlaka ortadan kalkması gerekir. Bunun bir adını koyalım.” demiştik
yani buna bir süre koyalım. Yani şimdi taraflar bir ara bulucuyla anlaştılar
ama en kısa süre, on beş gün müdür, on gün müdür, bir ay mıdır? Yok böyle bir
şey yani maddede, hükümde böyle bir şey yok. En azından bunun adını koymak
adına önergeyle “Arabulucu, tarafları on beş gün içerisinde toplantıya,
görüşmeye, konuşmaya çağırır.” şeklinde bir düzenleme getirelim dedik. Ha,
taraflar mahkemeye başvurmuşlarsa, aralarında konuyu yargıyla çözmek
istemişlerse, o aşamadayken ara bulucuya gitmeye karar vermişlerse, orada
mahkeme tarafları ara bulucuya yönlendirdiğinde veya taraflar buna karar
verdiklerinde bir süre var, o süreyi de uzun gördük, bunu da Komisyonda
belirtmiştik. O süreyi de üç ay olarak, mahkeme üç aylık bir süreyi öngörerek
davayı erteleyebiliyor. Bunun da çok olduğunu, davayı uzatabileceğini, burada
tarafların belki iyi niyetten de yoksun olabileceğini, buna imkân vermemek
gerektiğini belirterek bunu da bir aya indirelim dedik. Önergemizde de şu anda
bu önergeyi yineliyoruz. Komisyonda da vermiştik ama diğer arkadaşlarımız kabul
etmemişlerdi.
Daha önceki maddelerde de var.
“Taraflar arabulucunun huzurunda kendileri veya vekilleri vasıtasıyla
görüşmelere katılabilir.” diyor hüküm. Şimdi, vekiller, aslında biz hukukçular
biliyoruz vekilleri. Yani vekiller deyince avukatlar olarak bu
adlandırılabilir, biraz daha geniş de yorumlanabilir ama bunun daha net
anlaşılması adına da o “vekiller” kısmının da “Avukatları aracılığıyla
görüşmelere katılabilir.” şeklinde olmasını önerdik. Önergemizde bu düzeltmeler
var.
Bakın, birçok önerge -aslında bir kısmı
kabul edildi- hepsi, gerçekten kanun üzerinde iyi bir çalışmayla… Bizim,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hep düzeltme amaçlı önergeler, birçoğunu
reddettiniz. Umuyorum, bu önergeyi, bu belirtmiş olduğum noktalarıyla kabul
edersiniz diyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 16. maddesinin 2. fıkrasına
“Bu süre en fazla 6 ay ile sınırlıdır.” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Haydar Akar Aylin Nazlıaka
İstanbul Kocaeli Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Görüşülen tasarının 16. maddesinin 2.
fıkrasına eklenen ibare ile arabuluculuk faaliyetinin kötüye kullanımı ve
sürecin uzamasının engellenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde üç önerge vardır,
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Dilek Akagün Yılmaz Mehmet Doğan Kubat A. Çağatay Kılıç
Uşak İstanbul Samsun
Mehmet
Geldi Adem
Tatlı
Giresun Giresun
"Belge taraflar veya vekillerince
imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından
imzalanır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 17. Maddesinin 1. Fıkrasına aşağıdaki cümlenin (e) bendi olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
e) Arabulucunun istifası veya
tarafların azletmesi,
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila Kaya Mehmet Erdoğan
İstanbul Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 17.maddesinin 1.fıkrasının
(d) bendine "tespit edilmesi " ibaresinden sonra gelmek üzere
"halinde arabuluculuk faaliyeti sona erdirilir ve arabulucu tarafından suç
yetkili makamlara ihbar edilir" ibaresinin eklenmesini
2.fıkrasının sonuna "Taraflar veya
vekilleri yazılı tebliğe rağmen 15 gün içinde tutanağı imzalamak için gelmez ya
da imzadan imtina ederse bu durum tutanakta belirtilir" ibaresinin
eklenmesini,
4.fıkrasının son cümlesinin
çıkartılmasını
Aşağıda belirtildiği gibi 5.fıkranın
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
"(5) Arabuluculuk faaliyeti
sonunda tarafların anlaşamamaları halinde düzenlenen tutanağa, tarafların neden
anlaşamadıkları ve arabulucunun gözlemleri yazılır. Arabulucuya tevdii edilen
ve elinde bulunan belgeler tutanağa geçirilir. Taraflarca mahkemeye
başvurulduğunda bu tutanak ve belgeler mahkemenin istemi hâlinde, arabulucu
tarafından mahkemeye gönderilir"
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Aylin Nazlıaka
Zonguldak Uşak Ankara
Haydar Akar Mahmut Tanal Ali Özgündüz
Kocaeli İstanbul İstanbul
Emre
Köprülü
Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Köprülü konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Köprülü, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Adalet
Bakanlığı tarafından önceki yıllarda hazırlanarak Meclis Başkanlığına Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı olarak sunulan tasarı yoğun
tepkiler ve eleştiriler neticesinde kadük kalmış ve 2011 yılında yapılan bazı
değişikliklerle şimdi tekrar Genel Kurul gündemine alınmıştır. Yargının yükünü
azaltmak gerekçesiyle kamuoyu gündemine getirilen bu kanun tasarısı görüşüldüğü
esas ve tali komisyonların hazırladığı raporlarda da belirtildiği ve tüm
kademelerden hukukçularımızın da dile getirdiği gibi birçok kaygıyı ve
sakıncayı barındırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının şu
anda görüştüğümüz 17’nci maddesi de ara buluculuk faaliyetlerinin sona ermesini
düzenleyen bir maddedir. Verdiğimiz bu önergede de bu metinde yer almayan ancak
uygulamada sıkıntılar yaratacak eksiklikler tespit edilerek giderilmesi
amaçlanmıştır. Az önce bir önerge daha okudu Başkanlık Divanı. Bu önergeyle
bazı değişikliklerin giderilmeye çalışıldığını duyduk ancak tam manasıyla
sıkıntının giderildiğini söyleyemeyiz.
Değerli milletvekilleri, 17’nci
maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde ara bulucunun konusu suç olan bir
uyuşmazlıkla karşılaştığında ara buluculuğun sona ereceği düzenlenmiş ancak bu
konuda ara bulucunun ne yapacağı madde metninde tam olarak açıklanmamıştır. Biz
verdiğimiz önergeyle bu durumda hem ara buluculuğun sona ermesini hem de ara
bulucunun konusu suç olan bir durumla karşılaştığında suçu yetkili makamlara ihbar
etmesini de düzenleyerek ara bulucuyu bu konuda görevlendirmiş bulunuyoruz. Bu
hâliyle de ara bulucuların daha ciddi ve kanunlarla görevlendirilmiş sorumluluk
sahibi kişiler olmasını amaçlıyoruz.
Az önce değişiklik önergesinin, 2’nci
maddeyle ilgili, verildiğini dinledik ancak değişiklik önergesi 2’nci maddenin
tam olarak yarattığı sıkıntıyı giderecek noktada değil. Zira 2’nci maddede
bahse konu olan sıkıntı özellikle çağrı usulünün belirtilmemesi ve süreye
bağlanmamasından kaynaklanan bir sıkıntı. Ara bulucuların tarafları ya da
vekillerini, varsa vekillerini imzaya çağıracağından bahsediyor ancak çağrı
usulünün ne şekilde olacağı düzenlenmemiş. Hukukta ispat usulleri ortaya
konulmadıysa, bunlar ciddi sıkıntılar yaratabilir.
Biz verdiğimiz önergemizde bunun
tebligatla yapılmasını ve süreye bağlanmasını öngörüyoruz. Diyoruz ki, bu on
beş günlük süreye bağlansın ve tebligatla belirtilsin. Yani taraflar veya
vekilleri yazılı tebliğe rağmen on beş gün içinde tutanağa imzaya gelmez ise,
tutanağa imzadan imtina ettiği belirtilsin şeklinde önergemizi veriyoruz.
Böylece, hem çağrı usulünün hem de çağrının süresinin netleşmesini, bu sayede
de ispatın ve kötü niyetli kişilerin hareketleriyle özellikle ara buluculuk
faaliyetlerinin sürüncemede bırakılmasının engellenmesini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, söz konusu
kanun tasarısıyla, Adalet Bakanlığına özellikle uyuşmazlıkların giderilmesi
noktasında müdahaleci tutumunu daha da derinleştirecek belli imkânlar
sağlanmaktadır. Bakanlığın yargı üzerindeki tutumu birçok kişi tarafından ağır
eleştiriler almakta ve toplum Hükûmetten bu konuda girişimlerde bulunmasını
beklemektedir ancak toplum bu beklenti içerisindeyken, Hükûmet, söz konusu
tasarıyla, beklentilerin aksine, uyuşmazlıkların giderilmesine dönük belki yargısal
faaliyetleri daha da kendi boyunduruğu altına almaya çalışmaktadır.
Şu an konuştuğumuz 17’nci maddenin
4’üncü fıkrasının son cümlesinde, ara buluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen
tutanağın bir örneğinin Genel Müdürlüğe gönderileceği belirtilmiş. Ara
buluculuk faaliyeti, bu yasada aksi düzenlenmeye çalışılsa da tartışılmayacak
bir şekilde bağımsız yürütülmesi gereken bir faaliyettir. Bağımsız ve tarafsız
faaliyeti icra eden makamın da Genel Müdürlüğün ya da Bakanlığın bir memuru
durumuna düşürülecek olması, yasa metninde yer almaması gereken bir hadisedir.
İşte, 4’üncü fıkranın son cümlesi, ara buluculuk faaliyetinin bağımsızlığına ve
tarafsızlığına gölge düşüreceği için yasa metninden çıkarılmalıdır.
Önergemizin kabulünü Sayın Genel
Kuruldan diliyor ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın
Köprülü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 17. Maddesinin 1. Fıkrasına aşağıdaki cümlenin (e) bendi olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
e) Arabulucunun istifası veya
tarafların azletmesi,
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
Gerekçe:
Madde arabuluculuğun sona ermesini
düzenlemektedir.
1- Arabuluculuğu sona erdiren asli
sebeplerin başında arabulucunun kendisinin istifa etmesi halidir. Bu durumun
düzenlenmemesi arabulucu kişiyi istemediği bir işi yapmaya zorlamaktır.
2- Taraflar işin başında kendilerine
arabuluculuk yapabilecek kişiyi ilerleyen süreçte uyuşmazlığı anlaşma ile
sonuçlandırmada yetersiz veya güvensiz olarak değerlendirebilirler.
Böyle bir durumda, taraflara başka bir
arabulucu marifeti ile uzlaşma sürecini devam ettirmelerine imkân sağlamak
üzere arabulucuyu azledebilmeleri gerekir.
Önerge arabulucunun istifa ve azil
halinin tasarıdaki eksikliğini gidermek amacı ile verilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 17 nci maddesinin ikinci
fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Doğan Kubat (İstanbul) ve arkadaşları
"Belge taraflar veya vekillerince
imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından
imzalanır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılıyoruz efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulamada yaşanabilecek sorunların
giderilmesi ve fıkranın daha anlaşılır hale getirilmesi amacıyla bu önerge
verilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda
17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci
madde kabul edilmiştir.
18’inci madde üzerinde üç önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu tasarısının 18 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın Bak
Adıyaman İstanbul İstanbul
Şirin Ünal Nureddin Nebati Hüseyin Bürge
İstanbul İstanbul İstanbul
"(3) İcra edilebilirlik şerhinin
verilmesi, çekişmesiz yargı işidir ve buna ilişkin inceleme dosya üzerinden de
yapılabilir. Ancak arabuluculuğa elverişli olan aile hukukuna ilişkin
uyuşmazlıklarda inceleme duruşmalı olarak yapılır. Bu incelemenin kapsamı
anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı
hususlarıyla sınırlıdır. Anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi verilmesi
için mahkemeye yapılacak olan başvuru ile bunun üzerine verilecek kararlara
karşı ilgili tarafından istinaf yoluna gidilmesi hâlinde, maktu harç alınır.
Taraflar anlaşma belgesini icra edilebilirlik şerhi verdirmeden başka bir resmi
işlemde kullanmak isterlerse, damga vergisi de maktu olarak alınır.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 18. Maddesine aşağıdaki metnin 2. Fıkra olarak eklenmesini, fıkra
numaralarının teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(2) Mahkeme tarafların anlaşma
tutanağına icra şerhi verirken bu anlaşmanın kamu düzenine uygun olup
olmadığını resen inceler, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta yabancılık unsurunun
bulunduğu hâllerde ise Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu
hükümlerini uygular.”
Faruk Bal Enver Erdem Sinan Oğan
Konya Elâzığ Iğdır
Atila
Kaya Mehmet
Erdoğan
İstanbul Muğla
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 18. maddesinin 1. fıkrasına
"bu belge " ibaresinden sonra gelmek üzere "arabulucu, taraflar
veya vekilleri" ibaresinin eklenmesini "taraflar ve arabulucu "
ibaresinin çıkarılmasını,
2. fıkrasına "taraflar"
ibaresinden sonra “veya avukatları" ibaresinin eklenmesini,
3. fıkrasının "Anlaşma
belgesine" ibaresiyle başlayan 3. cümlesinin metinden çıkartılarak
“Anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi verilmesi için mahkemeye yapılacak
olan başvuru ile başvuru üzerine verilecek kararlara karşı taraflarca istinaf
yoluna gidilmesi halinde, maktu harç alınır." cümlesinin eklenmesini saygıyla
arz ve teklif ederiz.
Selahattin Karaahmetoğlu Erdal Aksünger Dilek Akagün Yılmaz
Giresun İzmir Uşak
Engin
Özkoç Sakine
Öz
Sakarya
Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu, 18’inci madde Komisyonumuza ilk geldiği
anda, gerçekten ben biraz dehşete düşmüştüm 18’inci maddedeki olanlardan
dolayı. Öncelikle, icra edilebilir şerhi verilmesi, sadece mahkeme tarafından,
dosya üzerinden inceleniyordu ve hiçbir şekilde, duruşma yapılması gibi bir
madde ya da bir düzenleme burada yoktu. Ayrıca, icra edilebilir şerhi verilmiş
olan karar ilam niteliğinde belge durumundaydı ve ilam niteliğindeki bu belgeye
karşı herhangi bir kanun yolu ya da iptal davası açma koşulları yoktu.
İşte, bu nedenlerle, Komisyonda epeyce
konuştuktan sonra ve bu konuda doktriner görüşleri de bir parça inceledikten
sonra, tarafımızdan verilen önergeler de kabul edildi ve bu maddede olumlu
değişiklikler oldu. Ne türden olumlu değişiklikler oldu? İcra edilebilir şerhi
görevli mahkemelerce verildi yani normalde, mahkeme dışında ara buluculuk
çalışması da yapılmış olsa, ara bulucu uzlaşma tutanağı da yazılmış olsa,
görevli ve yetkili mahkemece icra edilebilir şerhi verilmesi konusunda bir
düzenleme yapıldı. Ardından da yine, verilmiş olan, bu icra edilebilir şerhi
verilmiş olan ilam niteliğindeki belgelerin kanun yolu olarak istinaf
mahkemelerine başvurulabileceği belirtildi. Bu çok önemliydi. Yani, siz, şimdi,
eğer, ara bulucu tarafından getirilmiş bir uzlaşma tutanağına icra edilebilir
şerhi veriyorsanız ve bu icra edilebilir şerhi verilmiş ilam niteliğindeki
belge, kesin belge, kesin hüküm gibi işlem görüyorsa, işte, orada, tarafların
iradesine aykırı pek çok şey ne yazık ki bozulamayacak durumdaydı. Biz
hukukumuzdan örnekler verdik, “Mahkeme içi sulh anlaşmalarında dahi bu
anlaşmanın irade fesadı nedeniyle iptali istenebiliyor. Tahkimde aynı şekilde
iptal davaları açılabilirken, niye ara buluculukta sonuç olarak ‘icra
edilebilir’ şerhi verilen ve ilam niteliğindeki belgenin burada temyiz
edilememesi ya da istinaf yoluna başvurulamaması söz konusu olsun.” dedik ve
bunları düzelttirdik. Ancak bizim, Komisyon olarak düzelttiğimiz konulardan bir
tanesi, mutlaka icra edilebilir şerhi verilmesi için mahkemeye, görevli ve
yetkili mahkemeye başvurulmasına dair bir başvuru söz konusu olduğunda duruşma
yapılması ve tarafların dinlenmesi konusunda bir düzeltme yapmıştık biz. Şimdi,
buradaki, AKP Grubu tarafından verilen yeni bir önergeyle sadece aile hukukuna
ilişkin konularda bir duruşma yapılabileceğini belirtiyorlar, diğer konularda
duruşma yapılması hâkimin takdirine bırakılıyor, ister duruşma yapsın, ister
yapmasın.
Sevgili arkadaşlar, bir kere, o zaman
biz bunu Komisyonda da tartıştık, dedik ki: “Taraf ehliyeti açısından hâkimin
tarafları görmesi lazım.”
İki: Baskı altındalar mı bu insanlar?
Baskı altında olup olmadıklarının anlaşılması lazım. Hakkın kötüye kullanılması
söz konusu mu? Onu hâkimin görmesi lazım. Yani “Ekonomik olarak güçsüz olan
-özellikle işçilerden örnek verdik- işçiler işverenin baskısı altında bir
tutanağı imzaladılarsa, gelip hâkimin karşısında bu irade beyanlarını tekrar
etsinler.” dedik, aynen bugün anlaşmalı boşanmalarda olduğu gibi. Ancak ne
yazık ki Komisyonda hep birlikte bu şekilde karar verdiğimiz ve önergelerle
düzelttiğimiz konu daha sonradan daraltılmıştır. Bu daraltma iyi bir daraltma
değildir arkadaşlar. Sonucunda bu mahkemelerden ya da bu ara buluculardan gelen
uzlaşma tutanaklarında pek çok dava açılmak durumunda kalacaktır. “Ben böyle
dememiştim, ara bulucu bunları yanlış yazmış.” ya da “Baskı altında kaldım.”
diyeceklerdir ya da gerçekten irade sahibinin serbest iradesiyle yapıp
yapmadığı konusunda pek çok problem çıkacaktır.
Bu nedenle, ben, sizin tarafınızdan
verilen bu önergenin geri çekilmesini sizlerden talep ediyorum, çünkü
Komisyonun ortak bir iradesi oluşmuştu o konuda, o iradeye saygı duyulması
gerektiğini düşünüyorum.
Arkadaşlar, bunun dışında, 1’inci maddede
biz şunu söylemiştik daha önceden de, dedik ki: “Ara buluculuk faaliyetleri
ancak Medeni Kanun ve iş hukuku kapsamı dışındaki konularda olsun.” Niye böyle
olsun dedik? Yani “Bu konuda özellikle kadınlar aldatılabilirler, baskı altında
tutulabilirler, çocuklarının velayetlerini kaybedebilirler; pek çok sorunla
karşı karşıya kalabilirler.” dedik. “İş hukukunda da aynı şekilde, işverenin
baskısı altında gelip insanlar bu tutanağı… İstenilen bir ara bulucuya
yönlendirilip baskı altında ya da manevi baskı altında bu tutanaklar
imzalatıldığı takdirde bunların sonuçları çok ağır olur, toplumdaki bu sisteme
güven zaten azalır, mahkemelerin de yeterince bunu incelememesi durumunda bu
güven bunalımı ciddi anlamda olur.” dedik. İşte, bu nedenle, biz bu duruşma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) –
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı kanun
tasarısının 18. Maddesine aşağıdaki metnin 2. Fıkra olarak eklenmesini, fıkra
numaralarının teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(2) Mahkeme tarafların anlaşma
tutanağına icra şerhi verirken bu anlaşmanın kamu düzenine uygun olup
olmadığını resen inceler, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta yabancılık unsurunun
bulunduğu hâllerde ise Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu
hükümlerini uygular.”
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tarafların uzlaşması ile aralarındaki
hukuki ihtilafı sona erdirmeleri elbette asıldır.
Tarafların anlaşmasının icra kabiliyeti
ise bir mahkeme hükmünü gerektirir.
1- Mahkemeler her hâl ve şart altında
Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanır iken kamu düzenini gözetmek
zorundadır.
2- Yabancılık unsuru içeren
anlaşmaların tescili her devletin hükümranlık hakkıyla doğrudan ilgilidir.
Tasarıda bu hususun meskut geçilmesi
uygulamada hem tereddüde yol açacak ve hem de bazı kötü niyetli tarafların
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunun arkasından dolanarak tenfiz ve
tanınma kabiliyeti olmayan yabancı mahkeme kararlarının Türkiye'de
uygulanmasını sağlamak amacı ile bu kanundan yararlanabilirler.
Tasarıda bu hususun meskut geçilmesi
uygulamada tereddüde yol açacaktır.
Bu tereddüdün giderilmesi için iş bu
önerge verilmiştir.
Anlaşma tutanağının kamu düzeni
açısından mahkemece incelenmemesi hâli ile yabancılık unsuru içeren
anlaşmaların bilinerek meskut geçilmiş ise bu durum çok ciddidir ve çok
vahimdir.
Her iki durum Devletin hükümranlık
hakkının doğal sonucudur.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 18 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
"(3) İcra edilebilirlik şerhinin
verilmesi, çekişmesiz yargı işidir ve buna ilişkin inceleme dosya üzerinden de
yapılabilir. Ancak arabuluculuğa elverişli olan aile hukukuna ilişkin
uyuşmazlıklarda inceleme duruşmalı olarak yapılır. Bu incelemenin kapsamı
anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı
hususlarıyla sınırlıdır. Anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi verilmesi
için mahkemeye yapılacak olan başvuru ile bunun üzerine verilecek kararlara
karşı ilgili tarafından istinaf yoluna gidilmesi hâlinde, maktu harç alınır.
Taraflar anlaşma belgesini icra edilebilirlik şerhi verdirmeden başka bir resmi
işlemde kullanmak isterlerse, damga vergisi de maktu olarak alınır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Katılıyoruz efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabuluculuğun daha etkin bir şekilde
uygulanabilmesi ve cazip hale getirilebilmesi için icra edilebilirlik şerhinin
verilmesinde incelemenin dosya üzerinden de yapılabilmesi gerekmektedir. Zira,
arabuluculuk, uyuşmazlığın müzakere ve görüşme yoluyla taraflarca gönüllülük
esasına dayanarak kendileri tarafından çözümlenmesidir. Arabuluculuğun amacı,
uyuşmazlıkların mahkeme önüne gelmeden, tarafların anlaşmasıyla basit ve kolay
bir şekilde çözümlenmesidir. Herhangi bir ayrım yapmaksızın tüm uyuşmazlıklarda
incelemenin duruşmalı olarak yapılması mahkemelerin iş yükünü artırabileceği
gibi özellikle ticarî uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk kurumunun tercih
edilmemesine de neden olabilecektir. Bununla birlikte, arabuluculuğa elverişli
olan aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların niteliği gereği duruşma yapılması
zorunludur. Bu nedenle, arabuluculuğa elverişli olan aile hukukuna ilişkin
uyuşmazlıklar hariç olmak üzere icra edilebilirlik şerhine ilişkin incelemenin
dosya üzerinden de yapılabilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda
18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 18’inci
madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.31
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 22.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, 35’inci maddenin birinci
ve ikinci fıkraları ile geçici madde 1 ve 2 dâhil 19 ila 38’inci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, az önce 15’inci
maddeyle ilgili olarak önergemiz üzerinde konuşurken belirtmiştim. İkinci
bölümle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldığımda, biraz daha bu
kurumu, ara buluculuk kurumunu farklı değerlendirmek istediğimi, özellikle niye
bizim soru işaretlerimizin olduğunu, kamuoyunda, hukuk çevrelerinde, barolarda
niçin kuşkular olduğunu, niye bazı soruların sorulduğunu sizlerle paylaşmak,
bunları değerlendirmek istediğimi belirtmiştim.
Anayasa’mızın 9’uncu maddesi var,
Komisyonda da aslında bunu belirttik. Yargı yetkisinin Türk milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılacağını belirten bir hükmümüz var, yine 6’ncı
maddemiz var egemenlikle ilgili. Bu kurum acaba yeni bir yargı faaliyeti midir?
Bu kurum çok hukukluluğu beraberinde mi getirecektir? Anayasa’mızın 9’uncu
maddesindeki yargı yetkisinin bağımsız mahkemeler tarafından kullanılması bir
anlamda bu kurumla baypas mı edilecektir? Bu tür sorular soruluyor. Bu tür
konular hukuk camiasında, bizlerin arasında konuşuluyor. Şimdi, belki iktidar
partisi milletvekillerimiz “Siz genelde kuşkucu yaklaşıyorsunuz, aslında bu
kurum hiç de öyle bir kurum değil…” Az önce Sayın Bakan da sorulara yanıtlarda
verdi, bizler de biliyoruz, yani maddeleri okuduğumuz zaman… İşte Avrupa’ya da
gittik. Bizler, arkadaşlarımızla, İngiltere ziyaretinde, ara buluculuk kurumunun
İngiltere ayağını orada incelemiştik ama diğer arkadaşlarımız Amerika, İtalya,
Almanya, Avusturya, diğer ülkelerde de bu kurum nasıl uygulanıyor, orada
incelediler. Biz de gördük İngiltere’deki olayı. Tabii orası İngiltere,
Almanya, İtalya, burası da Türkiye değerli arkadaşlar. Türkiye bambaşka bir
ülke. Her ülkenin kendine özgü koşulları var, kendi sosyal sorunları var.
Şimdi, bir de bizim bir Başbakanımız
var değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan
zaman zaman çıkıyor, her konuda olduğu gibi… Bu konuyla ilgili de
geçmişte yaptığı bir konuşma var, onu sizlerle paylaşacağım, bizim kafalarımızı
karıştırmaya yetiyor yaptığı konuşma. Kendisi, 30 Eylül 2010’da, yani 12 Eylül
referandumu yapıldıktan sonra, Marmara Üniversitesinin yeni öğretim yılı açılış
törenlerine katılmıştı ve orada bir konuşma yapmıştı, o konuşmada çok ilginç
cümleler kurmuştu kendisi. Şimdi o cümleleri buradan okuyacağım. Tabii bu
cümleleri sizler de yorumlayabilirsiniz, bizler de yorumla-yacağız. Bizim gibi
birçok vatandaşımızın da “Sayın Başbakan ne demek istedi? Niçin bu cümleleri
kurdu?” diye kafaları karıştı. Bakın Sayın Başbakan ne demiş o üniversite
açılış töreninde? Demiş ki: “Farklı inanç gruplarının gerekirse kendi
yargılamasını yapmasının mirasçılarıyız. İnşallah, gelecekte yine böyle bir
öncü rol üstleneceğiz.” Bunu Başbakan söylemiş değerli arkadaşlar. Şimdi, ben
yorumlamayayım, siz kendiniz yorumlayın, Sayın Başbakan ne demek istemiş?
“Farklı inanç gruplarının gerekirse kendi yargılamasını yapmasının
mirasçılarıyız.” sözüyle ne demek istemiş olabilir? Yani bunun içerisinde çok
hukukluluk var mıdır sizce? Yani bu ifadeyle Sayın Başbakan, Anayasa’mızda
belirtilen, kişilerin kimlikleri, kişilerin inançları, kişilerin diğer
düşünceleri, cinsiyetleri, bunların her birini bir kenara koyarak evrensel
hukuk kurallarına göre insanlar kanunlar önünde eşit bir şekilde, bunların her
biri değerlendirilmeksizin hukuk kurallarına tabidir mi demek istemiş? Yoksa,
hayır, isterlerse insanlar, bu ülkede yaşayanlar, kendi inançlarına göre,
evrensel hukuk kurallarının dışında, inandıkları dinsel değerlerin kurallarıyla
da yargılamalarını yapabilir mi demek istemiş? Şimdi, baktığımız zaman öyle bir
şey çıkıyor.
Şimdi, durup dururken bu açıklamayı
niye yapmıştır Sayın Başbakan? Tabii, iki şık var. Yani “Dilimiz sürçtü.”
diyebilirsiniz ya da “Hayır, aslında Sayın Başbakanın zihninin gerisinde
birtakım inançları var, değerleri var.” Yani bunu mu farkında olmadan, o zihnin
arka planını mı bu konuşmayla yansıttı diye ben düşünmeden edemedim, birçok
insan da bunu öyle değerlendirdi. Komisyonda da bunu konuştuk.
Şimdi, arkadaşlar, bu ülkenin Başbakanı
bu sözü söylerse, ara buluculuk kurumunu da burada tartışırsak, işte, alırız
bunları birleştiririz ve deriz ki “Bu kurum acaba Türkiye’ye ne getirecek?”
İşte, kafalar buradan karışıyor. Şimdi, Sayın Başbakan, daha sonra bu sözünü
bir yerde de düzeltmedi, onu da söyleyeyim yani daha farklı “Hayır, ben öyle
demek istemedim, benim söylemek istediğim buydu…” Biliyorsunuz, bazen buna
benzer açıklamalar yapıyor, daha sonra da diyor ki: “Hayır ya, ben işte onu
demek istememiştim, basın bunu, medya bunu değiştirdi ya da yanlış aksettirdi,
konu bu değildir.”
Bakın, değerli arkadaşlar, siz bu
açıklamayı yaparsanız, bu ülkede, insanlar, az önce belirttiğim gibi,
kimlikleri, inançları ve cinsiyetleri hiçbir şekilde değerlendirilmeden, hukuk
kurallarıyla yani laik hukuk dediğimiz ve bizim Anayasa’mızın da teminatına
alınmış olan hukuk devletinin evrensel hukuk kuralları içerisinde yargılanma
haklarını değil de bundan cesaret alırlar ve “Biz çok hukukluluğu istiyoruz ve
çok hukukluluğun gereği de, kendi inançlarımız bizim budur ve dinsel hukuk
kurallarımıza göre, dinsel hukukumuza göre yargılamamızı yapmak istiyoruz,
sorunlarımızı buna göre çözmek istiyoruz.” diyebilirler, bu cesareti
bulabilirler. Alın size çok hukukluluk.
Şimdi, bu kurum bunu getirecek mi?
“Hayır, bu kurum bunu getirmeyecek.” diyor değerli arkadaşlarımız yani iktidar
grubu da. Aslında Avrupa’ya veya diğer ülkelere gittiğimizde, evet, bu kurumun
öyle onunla bir alakası yok. Gerçi, yurt dışına gitmeden önce burada bizim
kafamız bu konuyla ilgili karışıktı bu nedenlerle. İşte iktidar grubu “Ya gelin
bir Avrupa’ya gidelim, bakın bu kurum yurt dışında, Amerika’da uzun yıllardır
uygulanıyor, mesafe katedilmiş; bir görün bakalım, ondan sonra düşünceleriniz
değişecektir.” diye söylemlerde bulunuyorlardı. Hep beraber gittik. Gittik,
geldik bizim kafamızdakiler değişmedi ama iktidar grubunun kafasındaki,
arkadaşlarımızın kafalarındaki bu konu değişti.
Şunu gördük: Hiç de öyle değil. Ben
İngiltere ayağını gördüm. İngiltere’de 1990’lı yıllarda bu iş başlamış, 2000
yılında kanunu çıkmış. 99’da, 2000’de bizzat yasal düzenlemesi yapılmış, biz şu
anda çıkarıyoruz 2012’de. Yüzde 3, yüzde 2… Soruyoruz yani, dört gün kaldık
orada, birçok ziyaretler yaptık, şunu diyor ilgililer: “Ya vatandaşın haberi
yok.” İngiltere’de ara buluculuk diye bir kurum var, alternatif çözüm üreten
bir kurum var ama bundan vatandaşların haberi yok, kimse bilmiyor, insanlar bu
kuruma başvurmuyor. İngiltere’den bahsediyorum. Bu Amerika’da da böyle,
sanıyorum yüzde 3’ler, 2’ler civarında, ama burada ballandıra ballandıra, işte
dostane çözüm önerisi olarak da niteleniyor, alternatif çözüm önerisi.
Bu konu, işte yargının sorunlarını
halledecek, çözecek ve işte mahkemelerdeki yığılmaları önleyecek. Yok böyle bir
şey. Yani işin o tarafı da öyle. Ama bakın, belirtmiş olduğum o ilk kısım
değerli arkadaşlar önemli. Yani sizler, önce… Belki uygun bir zamanda ben
fırsatım olursa Sayın Başbakana soracağım bunu, yani artık bunu soru
önergesiyle de sorabiliriz, fakat burada ara buluculuk kurumu, Sayın Başbakanın
düşünceleriyle örtüşen bir kurumdur. Yarın uygulamaya başladığında değerli
arkadaşlar bizim çekincelerimiz bunlardır.
Bu ülkenin bir Sağlık Bakanı var. Yani
konuşmalarına baktığımızda, dünyada hiçbir ülkenin sağlık bakanının söylemediği
sözleri söylüyor. En son kürtajla ilgili konu gündeme geldiğinde tabii bu
kamuoyunda tartışıldı ve tabii tepkiler de çekti, ama Sayın Sağlık Bakanı
kalktı dedi ki: “İşte tecavüze uğramış olabilir bir kadın. Yani o kadının
ailesi, efendim töre, işte birtakım kurallar o kadınla ilgili ne gerekiyorsa
yapabilir.” cinsinden veya türünden veya o mealde diyelim açıklamalarla “Biz o
çocuğa sahip çıkabiliriz.” dedi. Şimdi, işin özü “O çocuğu biz
sahiplenebiliriz, o çocuğa bakabiliriz.” diyor Sayın Bakan. Peki, kadın ne
olacak? O bizi ilgilendirmez! Kadın, kardeşi mi infaz eder, kendi mi gider
asar, intihar eder, o onun sorunu! Biz çocuğa bakarız!
Şimdi arkadaşlar, böyle bir ülkenin
Hükûmetinin Sağlık Bakanıyla karşı karşıyayız, daha doğrusu böyle bir anlayışla
karşı karşıyayız.
Şimdi, böyle bir tabloda… Bu sadece bir
örnek, spesifik, belki vurucu bir örnek olsun diye bunu veriyorum. Yani burada
Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden milletvekillerimiz var, o
bölgelere zaman zaman gidiyoruz, kadınların gerek aile gerek eş baskısıyla
neler yaşadığını biliyoruz. Genç kızlarımız orada, o bölgede herhâlde kot
pantolon giymekte pek öyle kolay kolay o özgürlüklerini kullanamıyorlar. Ne
zorluklarla karşılaştıklarını görüyoruz. Bu kurum onları çok zora sokacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Sayın
Başbakanın açıklamalarıyla da cesaret bulan kesimler “Biz farklı inanç sahibi
olarak, inançlarımızın gereği, kendi kurallarımızla kendi dinsel hukukumuzu
uygulamak istiyoruz. Ona göre mirasta, diğer konularda dinsel kurallara göre
biz yargılamamızı yapmak istiyoruz…” Dolayısıyla her ne kadar kanun hükmünde
emredici hukuk kuralları, kamu düzeni ara bulucuya birtakım sınırlamalar
getirse de her şey gizli arkadaşlar, her şey gizli yani gizli bir süreç var.
Taraflar geliyor usulü serbestçe belirliyor, aralarında nasıl konuşuyorlar,
hangi yöntemle konuşuyorlar, bunu kimse bilmiyor. İşte onun içerisinde çok
hukukluluk bu kurumla Türkiye’de hayata geçebilir kaygımız var.
Diğer önergelerde de düşüncelerimizi
belirteceğiz. Bu konuyu kamuoyunun dikkatine sunmak istedim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Şahsı adına Konya Milletvekili Harun
Tüfekci? Yok.
Şahsı adına Bolu Milletvekili Fehmi
Küpçü? Yok.
Soru-cevap yok.
Şimdi, ikinci bölümün tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
19’uncu madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 19. maddesinin 1. fıkrasının
başlangıç kısmında belirtilen "daire başkanlığı” ibaresinin “Arabuluculuk
kurulu” olarak değiştirilmesini;
Yine son cümlesindeki "ilişkin
bilgiler" ibaresinden sonra gelen "daire Başkanlığı" ibaresinin
çıkartılarak “Arabuluculuk kurulu” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Tufan Köse
İstanbul İzmir Çorum
Candan
Yüceer
Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabulucular sicilinin Bakanlığa bağlı
Daire Başkanlığı tarafından değil, daha özerk bir kuruluş olan Arabuluculuk
kurulu tarafından tutulması ve bu şekilde arabulucuların daha bağımsız bir
yapıya kavuşturulması amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 19’uncu madde kabul edilmiştir.
20’nci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 20. maddesinin l.
fıkrasındaki "ilgilinin" ibaresinden sonra gelen "Daire
Başkanlığına" ibaresinin kaldırılarak "Arabuluculuk kuruluna"
ibaresinin eklenmesini
2. fıkrasının d bendindeki
"bakanlıkça yapılan yazılı ve uygulamalı sınavda başarılı olmak”
ibaresinin kaldırılmasını
2. fıkrasının b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
b) Mesleğinde en az 10 yıllık kıdeme
sahip avukat olmak
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
Tufan
Köse
Çorum
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçe mi?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Gerekçe
okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Arabuluculuk sicilinin
tutulması daha bağımsız ve özerk bir
kuruluş olan Arabuluculuk Kuruluna verilerek arabulucuların daha tarafsız ve
objektif ölçütlerle seçilmesi ve güvenceye sahip olmaları amaçlanmıştır.
2.fıkranın (b) bendinin ise mesleğinde
en az 10 yıllık kıdeme sahip avukat
olma koşulu getirilerek kamuoyunda pek çok itiraza neden olan
arabuluculuğa karşı olan güvenin sağlanması ve her türlü adli işlemi sadece avukatların
yapabileceğine ilişkin Avukatlık kanunu m.35 ile paralellik sağlanması için
önerilmiştir.
Meslekte on yıllık kıdeme sahip bir
avukatın arabuluculuk eğitimine tabi tutulması yeterli olup, ayrıca sınav
yapılması yerinde değildir. Üstelik uygulamalı sınavı Adalet Bakanlığı
yaptığında politik tercihler esas alındığından sınavın kaldırılması önerilmektedir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
20’nci maddenin ikinci fıkrasında
“arabuluculuk siciline” ibaresinin “arabulucular siciline” olarak
düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Bu düzeltme talebiyle birlikte
20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 20’nci
madde kabul edilmiştir.
21’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 21.maddesinin 1.fıkrasının
başlangıç kısmındaki "Daire başkanlığı" ibaresinin "Arabuluculuk
kurulu" olarak değiştirilmesini;
2. fıkrasının aşağıda belirtildiği
şekilde değiştirilmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
(2) Arabuluculuk kurulu, Arabulucuların
uyması gereken meslek kurallarını belirler. Kurul bu kanunun öngördüğü
yükümlülükleri ve meslek kurallarını yerine getirmediğini tespit ettiği
arabulucuyu yazılı olarak uyarır; bu uyarıya uyulmaması halinde arabulucunun
savunmasını aldıktan sonra gerekirse adının sicilden silinmesine salt çoğunluk
ile karar verir. Bu kararlara karşı yargı yolu açıktır.Yargıya başvurulmuş
olması arabulucunun faaliyetini sürdürmesi sonucunu doğurmaz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
Bülent
Tezcan
Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; burada pek çok konuşmayı biz, aslında, yani
yerine ulaşması amacıyla yapamıyoruz ne yazık ki. Şurada çok az sayıda
arkadaşımız var. Ne kadar olumlu öneriler getirirsek getirelim, bu olumlu
önerilerimizin kabul görmemesi nedeniyle buradaki konuşmaların çoğunluğu tarihe
not düşmek, tutanaklarda bu beyanların olması nedeniyle yapılıyor. O nedenle,
aynı nitelikte, yine kabul edilmeyeceğini bilerek ben burada bu maddeyle ilgili
bir konuşma yapmak istiyorum.
Şimdi, biz, özellikle ara buluculuk
tasarısına karşı bir tavır geliştirirken ve ara buluculuğun “Bağımsız
mahkemelerce yargılama yapılır.” Anayasa maddesine aykırı olduğunu iddia
ederken asıl önemli konulardan bir tanesi gizlilikti, bir tanesi de doğrudan doğruya
Adalet Bakanlığına bağlı bir ara bulucular mesleğinin oluşturulmasından dolayı
biz buna tepki koyuyorduk. Yani bu ara bulucuların bağlı olduğu kurumun aslında
ara bulucular kurulu olması lazım, Adalet Bakanlığının olmaması lazım. Ben daha
önceki konuşmalarımda da kısaca bahsettim. Örneğin Belçika’da bu konuda daha
özerk bir kuruluş var, bakanlığa ve yürütmeye doğrudan doğruya bağlı olmayan,
gerçekten ara bulucuların hem denetimleri hem de nasıl faaliyet yürüteceklerine
dair belli konularda önerilerde bulunan ya da disiplin işlemlerini yapan bir
federal komisyon var. Aynı nitelikte, bizim ülkemizde de en azından böylesi bir
kurul oluşturulmalı diye biz düşündük, özerk bir kurul oluşturulmalı diye
düşündük. Çünkü Adalet Bakanlığına bağlı olması bu ara bulucuların, sınavını
Adalet Bakanlığının yapması, eğitim konularından Adalet Bakanlığının sorumlu
olması ve eğiticileri belirlemesi, ardından yine bu ara bulucuların
tutanaklarını Adalet Bakanlığına göndermek durumunda kalmaları, pek çok konuda
doğrudan doğruya Adalet Bakanlığının emir ve talimatı altında olan bir meslek
grubu oluşacak diye bizim tepkimiz ondandı zaten. Bu nedenle de biz aslında
daha bağımsız ve daha özerk bir yapıda olan Arabulucular Kurulunun bu konuda
yetkin olması gerektiğini ve bu konuda asıl yetkili olması gerekenin bu kurul
olduğunu düşünüyorduk. Bunun için de bu kurulla ilgili değişik önerilerimiz
oldu, kurulun oluşmasına ilişkin de önerilerimiz oldu. Örneğin sadece Adalet
Bakanlığı bürokratlarının çoğunlukta olduğu bir kurul olmasın, yani bağımsız
örgütlenmelerden, örneğin işte Barolar Birliğinden daha fazla insan olsun,
noterlerden daha fazla insan olsun ya da diğer meslek kuruluşlarından daha
fazla insan olsun ama doğrudan doğruya Adalet Bakanlığının bürokratları ve
denetimi altındaki kurumlardan oluşmasın diye bir önergemiz vardı, ama bunlar
ne yazık ki kabul edilmedi. İşte bunun sonucunda -yani burada oluşan şey-
doğrudan doğruya Adalet Bakanlığına bağlı bir meslek grubu oluşturmuş oluyoruz.
Her ne kadar AKP tarafından yargı dizayn edilmiş olsa da, demek ki dizayn
edilmiş olmasına rağmen yargıçlara yine de güvenilmiyor çünkü onların bir hukuk
nosyonu vardır, bir meslek ahlakı vardır, bir meslek etiği vardır, yani ne
kadar bağımlı olursa olsun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da kısmen bu
kurallara uygun davranır, onun için doğrudan doğruya bizim denetleyeceğimiz bir
ara bulucular mesleği oluşsun diye düşünüldüğü için bizim bütün önergelerimiz
reddedildi. Hâlbuki bu önergemizde olduğu gibi Arabulucular Kurulunun daha
bağımsız bir yapıda olması, meslek kurallarını Arabulucular Kurulunun
belirlemesi, aynı zamanda meslekten ihracın da Arabulucular Kurulu tarafından
yapılması ve disiplin işlemlerinin tümüyle Arabulucular Kurulu tarafından
yapılması ve Arabulucular Kurulunun vermiş olduğu kararlara karşı da yargıya
başvurabilmesi konusunda bir önerge veriyoruz biz. Her ne kadar bu önergenin
sizler tarafından kabul edilmeyeceğini bilmemize rağmen, bunu kabul ettiğimiz
takdirde gerçekten biz örnek verdiğimiz Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, aynen o
çerçevede bir çalışma yapmış olacağız.
Şimdi, pek çok örnekler veriliyor ama
AKP grubunun ya da bu çalışmaları yapan arkadaşların işine gelmeyen bir başka
örneği de ben vereyim size isterseniz. 1995 yılından beri Fransa’da bu sistem
uygulanıyor, ara buluculuk sistemi uygulanıyor. Orada doğrudan doğruya hâkimin
müdahalesi var, hâkim kendisine gelen davalarla ilgili bu konunun ara
buluculuğa uygun olabildiğini düşünüyor ve ara buluculuğa sevk ediyor, daha
sonra ara bulucudan zaman zaman raporlar alıyor “Ne yapıyorsunuz, nasıl bir
işleminiz var?” diye. Ardından ara bulucu eğer yanlış bir şey yaparsa ya da iyi
bir gidişat yoksa ara bulucuyu bu görevden alabiliyor, resen yeniden kendi
davasına, o davaya bakabiliyor. Her türlü tutanağı yine hâkimin karşısına
getiriyorlar, önce ara bulucuya soruyor, daha sonra taraflara soruyor ve bu
taraflara sorduktan sonra da bunun emredici hukuk kurallarına aykırı olduğu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) –
Teşekkür ederim arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.
22’nci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk Uyuşmazlıklarında
arabuluculuk kanunu tasarısının 22. maddesinin 1. fıkrasına "hukuk
fakültesinin" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve avukatlık
stajının" ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe:
20. maddede meslekte 10 yıllık kıdeme
sahip avukatların arabulucu olması konusunda önerge verilmiş olup, aynı madde
ile bütünlük sağlanması ve arabuluculuk eğitiminden önce avukatlık meslek
kurallarının öğrenilmesinin ve benimsenmesinin sağlanması açısından
önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 22’nci madde kabul edilmiştir.
23’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 23. maddesinin 1. fıkrasına
"bu kuruluşlar" ibaresinden sonra gelen "Bakanlıktan"
sözcüğünün çıkartılarak "Arabuluculuk kurulundan" ibaresinin
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
Bülent
Tezcan
Aydın
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Eğitim kuruluşlarına iznin Bakanlık
tarafından değil, daha özerk ve objektif kriterlere göre karar verebilecek olan
arabuluculuk kurulu tarafından verilmesi amacıyla önerilmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
istiyorsunuz.
Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.11
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 116’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
23’üncü maddesi üzerinde verilen Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 24. maddesinin 1. fıkrasına
“her defasında” ibaresinden sonra gelen “üç” sözcüğünün çıkartılarak “iki”
ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam İhsan Özkes
İstanbul İzmir İstanbul
Tufan
Köse Hülya
Güven
Çorum İzmir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güven, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Adalet
Bakanlığınca 26/5/2008 tarihinde hazırlanan ve Başkanlığımıza Bakanlar
Kurulunca gönderilen 233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı’nın 24’üncü maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimi belirtmek üzere huzurunuzda bulunuyor, saygılarımı sunuyorum.
Bu kanun tasarısıyla Avrupa Birliğine
uyum çalışmaları çerçevesinde uyuşmazlıkları dava yolu yerine tarafların kendi
iradeleriyle uyuşmazlığa son verilmesi hedeflenmektedir. Ancak biliyoruz ki,
Hükûmetin kendi çıkardığı kanunlara uymaması ya da saptırarak uygulamasıyla
Avrupa Birliğinden aslında uzaklaşmaktayız.
Özellikle anlaşmazlıkların çözümünün
gizlilik içinde yürütülmesi, açık olmaması kararlarının nasıl verildiği
konusunda soru işaretleri doğurmaktadır. Bağımsız değerlendirme söz konusu
olmayacaktır. Bu madde, medeni usul hukukundaki mevcut aleniyet ilkesi ile
Anayasa’mızın 141’inci maddesine de aykırıdır.
Yine yasa tasarısıyla, ticari bir iş
alanı yaratılmak istenmektedir. Yani hukuk fakültesi mezunları ara bulucu
eğitim kuruluşu tarafından düzenlenen kurslardan eğitim alarak sınava
gireceklerdir. Bir dershane türü daha doğacak yani. Bu dershanelerin de Adalet
Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından
organize edileceği belirtilmektedir. Bu organizasyon adaletin
özelleştirilmesinin bir adımı olabilir mi?
Örneğin, yaşadığımız bir özelleştirme
şekli daha var sağlıkta. Çoğunluğu pratisyen olan hekimlerimiz bir hafta, on
günlük eğitimden geçtikten sonra “Aile hekimi” adıyla alanlara gönderilmiş ve
ücretsiz olması gereken sağlık sistemi pratisyen iken, sağlık ocaklarında
ücretsiz verilirken, adı aile hekimi olunca sağlık sistemi altüst edilerek
özelleştirmeye doğru gitmiştir. Şimdi, artık aile hekimlerince muayenede bedel
alınmaktadır. Biz, gelecekte sağlık sistemi gibi adalet sisteminin de altüst
edilmeye çalışıldığını yaşayacağız.
Adaylar kurs bedeli ödeyecekler, sınav
parası ödeyeceklerdir. Üstelik üniversite sınavlarında, memur sınavlarında bile
soruların çalınmasını önleyemeyen bir Hükûmet yapısıyla, tutuklulukları yıllar
süren ve mahkemeye çıkarılmayan milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler,
askerler, öğrenci ve vatandaşların olduğu bir Hükûmet döneminde bu sınavların
adil olması mümkün müdür? Sadece bugün 90 tıp öğrencisinin gözaltına alındığını
biliyor muyuz? Neden, özel kuruluş tarafından verilmesi önerilen bu dersler
hukuk fakültesi dersleri içinde verilmez? Bu durum, dershaneciliği teşvik değil
midir? Ayrıca, en çok merak ettiğim de ikna teknikleri dersinin içeriğidir.
Öğrenilen ikna teknikleri nasıl ve nerede uygulanacak? Öncelikle kadınlara mı
uygulanacaktır, onlar mı ikna edilmeye çalışılacaktır? İkna, açık değil, o da
mı gizli olacaktır? Yine, tasarıda, sürekli eğitimin olmaması da bir
eksikliktir.
24’üncü maddeyle de eğitim
kuruluşlarının denetiminin üç yıl gibi uzun bir süreye bağlandığı
görülmektedir. Kamu kurumlarının Sayıştay tarafından her yıl denetlendiği bir
işleyişte özel kuruluşların üç yılda bir denetlenmesi sakınca yaratacaktır.
Özel eğitim kuruluşları tembelleşecek, kendilerini yenileme çabası içinde
olmayacaklardır. Bu nedenle denetimin hiç değilse iki yılda bir yapılması uygun
olacağından, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu maddeyi kabul etmiyoruz.
Gördüğümüz gibi, kanun tasarısının
dershaneciliği teşvik etmesi, gizlilik kararı ile de adalet sistemine
güvenirliği kaldırması nedeniyle sakıncalı bir yasa olduğunu belirtir, yüce
heyete saygılar sunarım.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güven.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 24’üncü madde kabul edilmiştir.
25’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 25. maddesinin 1. fıkrasına
“tamamlayan” ibaresinden sonra gelen “kişilere” sözcüğünün çıkartılarak
“avukatlara” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
Refik
Eryılmaz
Hatay
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Refik
Eryılmaz…
BAŞKAN – Sayın Eryılmaz, buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Arabuluculuk Kanun Tasarısı’nın
25’inci maddesinin 1’inci fıkrasında değişiklik yapılmasına ilişkin önerge
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık 1
milyon vatandaşımızın oyunu alarak milletvekili seçilen 8 arkadaşımızın hâlâ
cezaevinde esir tutulmasını içime sindiremediğimi ifade etmek istiyorum. Zira,
bu kürsüden milletin egemenliğini kayıtsız ve şartsız koruyacağımıza dair
namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin ettik, ancak maalesef bu yeminin gereğini
bu milletvekili arkadaşlarımız için bugüne kadar yerine getiremedik. Bu
sebepten dolayı, özellikle iktidar milletvekillerine bu sorumluluklarını bir
kez daha hatırlatmayı görev addediyorum.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet,
bugüne kadar Meclise sevk ettiği bütün yasa tasarılarında olduğu gibi, bu yasa
tasarısında da maalesef dayatmacı ve tepeden inmeci bir anlayışla hareket
etmiştir. Bu yasayla ilgili yapılan eleştiriler dikkate alınmamıştır. Hükûmet,
sayısal çoğunluğuna güvenerek her türlü yapıcı eleştiriyi dışlayan, dediğim
dedik bir anlayışla bu yasa tasarısını Meclis Genel Kuruluna getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısı ile modern ve çağdaş hukuk sisteminin içinin boşaltılarak, tasfiye
edilerek kadılık sisteminin topluma dayatılmak istendiğini görüyoruz. Bu kanun
ölü doğmuş bir kanundur, başarıya ulaşma şansı yoktur. Zira, toplumsal
dayanışma kültürünün yok edildiği, dinci ve kinci bir toplum yaratılmaya
çalışıldığı, toplumun ayrıştırıldığı bir ortamda ara buluculuk müessesesinin
işlemesi mümkün değildir. Yasa tasarısında ara buluculuk bir uyuşmazlık çözüm
yöntemi olarak tanımlanmıştır. Asıl olan uyuşmazlıkların ne olursa olsun bir
şekilde hızlıca çözülmesi değil, hukuka ve hakkaniyete uygun bir şekilde
çözülmesidir.
Mevzuatımızda, Avukatlık Yasası’nda,
Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda kişiler
arasındaki ihtilafları uzlaşma yoluyla çözmeye yönelik düzenlemeler zaten
mevcuttur. Mevcut düzenlemelerin geliştirilmesi gerekir iken yeni ve özel bir
yasa çıkarılması kesinlikle doğru olmamıştır. Yasa tasarısının içeriğine baktığımızda,
tarafları uzlaşmaya götüren süreçte metnin büyük sorunlar taşıdığını ve
Anayasa’nın 2, 6, 9, 11 ve 36’ncı maddelerine aykırılık oluşturduğunu
görüyoruz. Zira, Anayasa’da egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu;
kullanılmasının hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye, sınıfa bırakılamayacağı;
hiçbir kimse ve organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi
kullanamayacağı, yargı yetkisinin Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce
kullanılacağı açıkça düzenlenmiştir. Oysaki yasa metninde yargı alanındaki bu
egemenliğin ve yetkinin belirli kişilere ve zümrelere devredildiği
görülmektedir.
Ayrıca, yasa tasarısı önemli
sakıncaları da beraberinde getirmektedir. Öncelikle izlenen sürecin medeni
olmamasından tutun, örneğin irade fesadı hâllerinin en önemlilerinden ikrah,
yani baskı, tehdit ve korkutma hâlinde ne yapılacağı belirtilmemiştir. Sürece
ilişkin süre sınırının belli olmaması, aile ve miras hukukuna ilişkin
sınırların çizilmemiş olması, ara bulucuya tanınan yetkilerin zamansız, haksız
ve kötüye kullanılması hâlinde ne tür yaptırımlar uygulanacağının belirtilmemiş
olması, herhangi bir yargı yolunun öngörülmemiş olması ve uzlaşmaya kamu düzeni
bakımından denetim öngörülmemiş olması gibi önemli sakıncaları içerdiği
görülmektedir. Zaten yürütmeye göbekten bağlı bir yargımız, bir yargı
sistemimiz varken, maalesef bu yasa tasarısıyla ikinci bir yürütme güdümlü
yargı yaratılmaktadır. Gerek ara bulucunun seçimi ve gerekse eğitimi bu süreçte
yaşanacak ayrı bir sıkıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunlar
gözetildiğinde yasanın hem yargıya hem avukatlık mesleğine ve hem avukatlara
zarar verebilecek önemli riskler taşıdığı anlaşılmaktadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın
Eryılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
25’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 25’inci madde kabul edilmiştir.
26’ncı madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 26. maddesinin başlığının
“Arabuluculuk kuruluna bilgi verme yükümlülüğü” olarak değiştirilmesini
başarısı konusunda ibaresinden sonra gelen “Daire başkanlığına” sözcüğünün
çıkartılarak “Arabuluculuk kuruluna” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Dilek Akagün Yılmaz Ali Özgündüz
Zonguldak Uşak İstanbul
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
Kazım
Kurt
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Kazım Kurt…
BAŞKAN – Sayın Kurt, buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 233 sıra sayılı Tasarı’nın 26’ncı maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi selamlıyorum.
Öncelikle, bu ara buluculuk ve ara
bulucuların eğitimiyle ilgili bir değerlendirme yapmak durumunda olduğumuzda:
Bunun, eğitici kurumların raporlarını Daire Başkanlığına sunması üzerine bir
madde. Oysa, Daire Başkanlığı yürütmenin içinde, bakan tarafından atanan ve tek
bir kişi olması dikkate alındığında bunun sakıncalı olduğunu düşünerek bu
önergeyi vermiş bulunuyoruz.
Önergemizde diyoruz ki, Arabuluculuk
Kuruluna bilgi verilmesi gerekir ve bu cümledeki “Daire Başkanlığı”
ibarelerinin de “arabulucu” olarak değiştirilmesi gerekir.
Bunun sebebi şudur değerli
arkadaşlarımız: 23’üncü maddeye göre ara buluculuk eğitimini verecek olan
kurumlar hukuk fakülteleri, Barolar Birliği ve Adalet Akademisi.
Oldukça komplike bu kurumların
Bakanlıkta sadece bir daire başkanıyla muhatap olmasının doğru olmadığını ve
yasanın kendi içinde de çelişkili olduğunu düşünüyoruz çünkü 32’nci madde ara
buluculuk eğitimiyle ilgili ya da eğiticilerle ilgili tüm görevleri Kurula
görev olarak vermiş. Bu nedenle de eğitimle ilgili bildirgelerin Daire
Başkanlığına değil, Kurula verilmesinin daha doğru olacağını vurgulamak
istiyoruz. Ancak tüm önergelerde olduğu gibi, bunda da dikkate alınmayacağını
ve oylarınızla reddedileceğini düşünüyoruz, biliyoruz, bunu da sadece
tutanaklara geçiriyoruz çünkü yanlış yapmaya devam ediyorsunuz.
Bildiğiniz gibi, bu yasanın gerekçesi
Avrupa Birliği normları, Avrupa’daki uygulamalar ve Avrupa’daki istekler olarak
gerekçede var. Sayın Bakan sunuşunda da bunlara ağırlık verdi. Oysa, Avrupa’da
daha pek çok şey var bizim alabileceğimiz, almak durumunda olduğumuz demokrasi
var bir kere, sosyal demokrasi var, bunları alalım. Ancak, onu değil de, belki
de toplumumuzun yapısına çok uygun olmayacak bir sistemi getirmeye çalışıyoruz.
Daha önce Ceza Kanunu’nda ya da ceza yargılamasında bir uzlaşma müessesesi
getirildi ve başarılı olmadı. Şu anda davaların kaçta kaçı uzlaşmayla
sonuçlandı ya da Uzlaşma Kurumundan ne kadar başarı elde ettik; bunu
sorgulamadan… Bir de hukuk uyuşmazlıklarında ara buluculuk getirmeye çalışmanın
çok doğru bir tercih olmadığı zamanla anlaşılacaktır, görülecektir ama burada
esas temel, esas neden, sanıyorum yeni bir meslek yaratmaya çalışmak, yeni bir
kurum yaratmaya çalışmak ve belki de hukuku bilimsel olmaktan çıkarıp keyfî
uygulamalarla, sadece eş dost, ahbap çavuş ilişkileriyle bir düzene sokmaya
çalışmak gibi bir algı ortaya çıkıyor. Bu doğru bir yaklaşım değil çünkü
Türkiye’de yurttaşlar bu tür sorunların çözümünü mahkemeden bekliyor. Aslında
bu yasaya da gerek olmadan hem Avukatlık Yasası’nın 35/A maddesine göre hem
tahkim müessesesini işleterek bu ara buluculuk fiilî anlamda işletilebilir,
yürütülebilir ama bunlarda başarısızlık, bunlarda toplumun bütününe uygunsuzluk
olduğu sürece zorlamayla getirilen bir yasa işlemeyecek bir kurum yaratacaktır.
Bu kurumun, Türkiye’ye, Türk hukukuna yararı olmayacağını düşünüyorum ve bu
doğrultuda verdiğimiz önergeye destek vermenizi ve hiç olmazsa buradaki
eksiğin, buradaki yanlışın yasanın kendi içerisindeki sistematiğine uygun hâle
getirilmesinde yarar olacağını düşünüyoruz ve teklifimizi desteklemenizi
diliyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 26’ncı madde kabul edilmiştir.
27’nci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 27. maddesinin
“aşağıdaki" sözcüğünden sonra gelen "hallerde" ibaresinin
çıkartılarak "durumlarda” ibaresinin eklenmesini saygıyla arz ve teklif
ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninin daha anlaşılır olması
için önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
27’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 27’nci madde kabul edilmiştir.
28’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 28. maddesinin birinci
fıkrasının metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Candan Yüceer
İstanbul İzmir Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabuluculuk faaliyetlerinin ve
arabulucuların daha bağımsız bir yapıya sahip olması için her türlü görevin
arabulucular kurulu tarafından yerine getirilmesi amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 28’inci madde kabul edilmiştir.
29’uncu madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 29. maddesinin metinden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabuluculuk faaliyetlerinin ve
arabulucuların daha bağımsız bir yapıya sahip olması için her türlü görevin
arabulucular kurulu tarafından yerine getirilmesi önerildiğinden daire
başkanlığının oluşturulmasına gerek yoktur.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
29’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 29’uncu madde kabul edilmiştir.
30’uncu madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısının 30. maddesinin metinden
çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Acar, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
getirilen tasarının amacı yargının hızlandırılmasına dayanıyor ve bu yargının
hızlandırılması amacı, tek başına adaleti sağlayan bir amaç değildir. Her
şeyden önce, Brecht’in dediği gibi “Adalet ekmek gibi pişmelidir. Eğer adalet
fırında fazla kalırsa yanar. Eğer adalet fırında az kalırsa o zaman pişmez, çiğ
kalır, tam bir ekmek gibi kıvamında pişirilmelidir.” Oysa bu getirilen
tasarıyla sağlanacak adalet, adalet olmaktan çok uzak kalacaktır ve üzülerek
söylüyorum ki adalet konusunda, Adalet ve Kalkınma Partisi “adaletsizlik”
olarak tarihe mal olmuş bir parti olarak tarihe geçecektir.
Değerli arkadaşlarım, getirilen sistem
adil olmadığı gibi, bu sistem aceleye getirilmiş, yeteri kadar düşünülmeden
alelacele, Avrupa Birliğinin bize dayatmasıyla kabul edilmek üzere bir tasarı
durumundadır.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, Adalet
ve Kalkınma Partisinin adalet sistemi iflas etmiştir. Bugün Türkiye’de adil bir
yargılamanın olduğunu söylemekten çok uzağız.
Değerli arkadaşlarım, siyasi fikirleri
birbirine tamamıyla zıt olan insanların aynı örgütte üye oldukları gerekçesiyle
beş seneden beri tutuklu kalmalarını izah edecek bir adalet düzeni olamaz ve
ayrıca, ana dava bitmeden yirmi bir yıl, yirmi iki yıl ceza yiyen insanlar
bulunmaktadır ve bu cezalandırma sistemi, savunmasını aştığı için ceza. Ana
davası bitmemiştir ama savunması nedeniyle yirmi bir yıl ceza alan sanıklar
vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu
adaletsizlikler tarihe geçmektedir ve Adalet ve Kalkınma Partisinin amacı
kesinlikle adaleti sağlamak değildir. Eğer olsaydı, bu adalet oralarda
sağlanırdı.
Değerli arkadaşlarım, sadece bu değil;
baskı altına alınan savunmanın ta kendisidir. Avukatlar bugün yargılanmaktadır,
Turgut Kazan yargılanmaktadır. Ayrıca, avukatlar duruşmalardan men edilmektedir
yaptıkları savunmalar nedeniyle. Adaletsizlik diz boyunu geçmiştir.
Değerli arkadaşlarım, sadece bu da
değil; bakınız, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde Adalet
Bakanlığı tarafından gönderilmiş listelerle bağımsız yargı yok edilmiştir ve
bugün artık Adalet ve Kalkınma Partisinin adaleti sadece Başbakanın iki
dudağının arasındadır ve bu sistem, getirilecek ara buluculuk sistemi de, tıpkı
bu adalet sistemi gibi iflas edecek bir sistemdir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız,
kadınların erkeklerin yarısı kadar mirastan pay aldığı bir sistemi bu ara
buluculuk sistemiyle uygulamak mümkün olacaktır ve bu…
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası
var!
GÜRKUT ACAR (Devamla) – …Türkiye’de
terk edilmiş olan şeri hukukun yeniden hortlatılması için bir araç olarak
uygulanacaktır.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın
temeli kuvvetler ayrılığı sistemidir. Kuvvetler ayrılığı sistemi ağır şekilde
zedelenmektedir. Zaten yasama ve yürütme arasındaki fark ortadan kaldırılmış,
buradaki yasama yetkisi âdeta yürütme yetkisinin emir ve komutası altına
girmiştir. Bu yetmiyormuş gibi, şimdi daire başkanlığı adı altında bu
getirilmekte olan ara buluculuk yasasında da tekrar yeniden aynı iş bu sefer
yargı için yapılmaktadır. Bu açıkça Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırıdır ve
buradan söylüyorum, bu tasarıyla AKP kesin bir Anayasa ihlal suçu işlemektedir.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı bir daire başkanlığı
bütün ara bulucuların denetimini yapacaktır, sürelerini ayarlayacaktır ve bu
ara bulucuları bağımsız yargı gibi hareket edecektir ve yargı yetkisi
kullanacaktır.
Buradan kısa yoldan dönülmesini talep
ediyorum ben. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 30’uncu madde kabul edilmiştir.
31’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
Hukuk Uyuşmazlıklarında arabuluculuk
kanunu tasarısının 31. maddesinin 1.fıkrasının d) ve f) bendinin
d) Türkiye Noterler birliği iki
temsilci
f) Arabulucuların kendi aralarından
seçecekleri üç arabulucu
olarak değiştirilmesini b) ve h)
bendinin ise metinden çıkarılmasını
3. fıkrasının, 4. fıkrasının ve 6.
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
(3) Kurul
en yaşlı üyenin başkanlığında ilk toplantısını yapar ve üye tam sayısının salt
çoğunluğu ile kendi arasından bir başkan seçer.
(4) Kurul
Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında olmak üzere yılda en az dört kez
toplanır. Ayrıca Başkanın veya en az 5 üyenin talebiyle kurul her zaman
toplantıya çağrılabilir.
(6) Kurul üyelerinin görev
süresi üç yıldır. Görev süresi
dolan üyeler yeniden seçilebilirler.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Kamer Genç
İstanbul İzmir Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabuluculuk kurulunun daha bağımsız
bir yapıya sahip olabilmesi için Bakanlık temsilcileri azaltılarak, Noterler
birliğine daha ağırlıklı üye seçimi öngörülmüş, ayrıca arabulucuların kendi
arasından seçecekleri üyeler ile demokratik bir işleyişin sağlanması
amaçlanmıştır.
Kurula verilen görevler yoğun
olduğundan kurulun yılda en az 4 kez toplanması, kurul üyelerinin görev
süresinin belirlenmesi ve kurul başkanının demokratik bir şekilde seçilmesi
amacıyla bu öneride bulunulmuştur.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
31’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 31’inci madde kabul edilmiştir.
32’nci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 32. maddesinin 1. b) bendine
"ve sınavı yapmak" ibaresinin eklenmesini, e) bendinin ise “e)
arabulucunun sicilden silinmesine karar vermek” olarak değiştirilmesini, ğ), h)
ve ı) bentlerinin metinden çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
Candan
Yüceer Turgut Dibek
Tekirdağ Kırklareli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, 32’nci madde,
aslında 31, 32, 33 bir bütün. Şimdi,
kanunda sayılan görevler var. Ara bulucular görev yapacak, vatandaşlarımız
onları seçecek, nasıl yapacaklar, onlar var da bu düzenlemeleri yürütecek bir
de bir yapının oluşması lazım. Bunu da komisyonda konuşmuştuk, alt komisyonda
ve ana komisyonda. Tabii bağımsız bir yapı kurulabilir mi; yani Adalet
Bakanlığının dışında, içinde siyasi iradenin olmadığı, hani Avrupa, Amerika
diyoruz ya, arkadaşlarımızla konuşuyoruz, her şey güzel, oralarda var da böyle
bir yapı yok orada. Yani bizim Türkiye’de bu yapıyı yine Bakanlık takip ediyor,
her şey Bakanlığın elinde.
Bu 31’inci, 32’nci ve 33’üncü maddeler
maalesef, değerli arkadaşlar, ara buluculukla ilgili tüm düzenlemeleri bir
Bakanlığın eline veriyor. Hocalarımızla konuştuğumuzda “Ya niye böyle bir şey
uygun görüldü, niçin bunu bağımsız bir kurulun denetimine, yapısına
devretmeyelim?” dedik ancak onlar da dediler ki “Biz içinden çıkamadık, işte
burada bir kötü niyet yok, art niyet yok, işte mecburen gittik Bakanlığa teslim
ettik.” dediler ama değerli arkadaşlar,
konu öyle değil, gerçekten öyle değil.
Şimdi, kurul, ara bulucular kurulu
biraz bağımsız bir yapı gibi gözükmekle beraber, aynen Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulunun, HSYK’nın yapısına benzer bir şekilde orada da arkadaşlar elemişler,
bakmışlar, ince eleyip sık dokumuşlar, 15 kişilik bir yapıyı nasıl biz kontrol
ederiz diyerek bunun 8’ini bakanlık bürokratları ve bakanın belirleyeceği bir
kurul hâline getirmişler. Yani kurul hukuk işleri genel müdürü var, daire
başkanı var –kurul ve ona bağlı olarak kurulan bir daire başkanlığı var
biliyorsunuz bu kanunla beraber- Adalet Bakanının atadığı ara bulucular
içerisinden 3 kişi var. Biz, ya niye Bakan atıyor, ara bulucular sicili
oluşacak, çok sayıda ara bulucu var, kendi içlerinden ara bulucular 3 kişiyi
belirleyemezler mi bu kurulun içerisine onların böyle bir yeteneği yok mudur?
Onlar kendi içerisinden… Hani diyordunuz ya hâkimler, kürsü hâkimleri işte
kendi içinden seçsinler, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gelsinler, daha
demokratik bir yapı oluşsun, daha
katılımcı bir yapı oluşsun. Hayır orada da Bakanlık belirliyor ara bulucular
içerisinden, bakanın kendi belirliyor, o var. Ancak komisyonda şunu
yapabilmiştik: Orada YÖK’ün 2 tane temsilcisi olacak kurul içerisinde, bunun 1
tanesini Barolar Birliğine aktarabildik yani bunu önergeyle komisyonda yaptık.
O kadar, arkadaşlarımız öyle bir, sağ olsunlar bizimle beraber hareket
edebildiler ama onun dışında, uzatmayayım değerli arkadaşlar, bu kurul
bürokratik bir yapı olarak Bakanlığa bağlı bir hâle getirildi.
Şimdi, işlerin çoğunu Bakanlık yapacak.
Kurulun az çok, yine TOBB’dan gelen, esnaf sanatkârlar, Odalar Birliğinden
gelen, Barolar Birliğinden gelen, Noterler Birliğinden gelen temsilcileri var,
8’in 7’si oradan geliyor. 8 tanesi tamamen Bakanlığa bağlı olan birimlerden
geliyor. Şunu diyebiliriz: Ya kurulun hiç olmazsa görevlerini biraz arttıralım.
Yani daire başkanlığı hemen hemen tüm kanundaki görevleri üstlenmiş gibi. Kurul
senede iki kere toplanacak “Ya bunu da dört kez toplayalım.” dedik yani üçer ay
arayla dört kere toplansın yıl içerisinde, biraz daha yetkileri arttırılsın,
daha fazla yetkileri olsun. Yani sınavı Bakanlık yapacak, yani bu ara
bulucularla ilgili sınavı. Eğitim iznini kimler veriyor? İşte, hukuk
fakülteleri verecek, Barolar Birliği verecek -onu da önergeyle Komisyonda ilave
etmiştik- Adalet Akademisi verecek. Bu eğitim iznini de değerli arkadaşlar
kurul veremiyor. Şimdi baktım ben -orada, bayağı Komisyonda da konuşmuştuk-
eğitim iznini Bakanlık verecek ama eğitim iznini iptal etme yetkisini kurula
vermiş yani bu da bir tuhaf, tezat olay, iptali kurulda ama izin Bakanlıkta.
Yani kurul bir anlamda sembolik bir
hâle getirilmiş durumda burada. Denetimi kurul yapamayacak, denetim yine
Bakanlık tarafından yani ara bulucularla ilgili denetimi kurul yapamayacak.
Kurula ne görevler verilmiş? Denetimle
ilgili görüş bildirecek. Nereye? İşte, Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne veya
Daire Başkanlığına. Efendim, harç miktarlarını belirleyecek, aidatları
belirleyecek, böyle bir tablo.
Şimdi, tabii burada ne kadar iyi niyet
var? Avrupa’da –işte, arkadaşlarımız, İngiltere’de gördük- denetimi kim yapıyor,
eğitimi kimler veriyor, hükûmet, bakanlık ne kadar işin içerisinde? Tamamen
bağımsız bir hâle gelmiş ama bizde tamamen Bakanlığın vesayeti içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - …siyasi
iradenin vesayeti içerisinde bir kurul ve yapı.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 32’nci madde kabul edilmiştir.
33’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 33. maddesinin tasarı
metninde çıkarılmasını saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
Candan
Yüceer
Tekirdağ
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz.(CHP
sıralarından alkışlar)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, evet, daha önce
de yine gizlilikten bahsettim ben burada. Şimdi, gizliliğin ihlaliyle ilgili
bir düzenleme bu. Komisyona geldiğinde daha ağır bir cezayı gerektiriyordu
gizliliğin ihlali ama nasılsa Komisyonda bu cezayı biraz daha azaltabildik,
çünkü gizliliğin ihlali bu tasarıda belki de en -yine gizlilikle beraber-
problemli maddelerden bir tanesi.
Şimdi, taraflar eğer gizliliği ihlal
ederse, ara bulucu gizliliği ihlal ederse altı aya kadar hapis cezası veriliyor
sevgili arkadaşlar ama ara bulucu görevini ihmal ederse, kötüye kullanırsa ve
diğer türlü, her türlü savsamayı yapar ya da tutanağı farklı yazarsa, kendi
görevlerini gereği gibi yapmazsa ara bulucuyu bir şekilde cezalandırmıyoruz,
ara bulucunun cezalandırılması diye bir kavramı hiçbir şekilde görmüyorsunuz.
9’uncu maddedeki önerilerimizi dikkate
almadınız, yeniden maddenin görüşülmesiyle ilgili önerilerimizi de dikkate
almadınız ama burada gizliliğin ihlaliyle ilgili böylesine bir madde
koyuyorsunuz, bu anlaşılabilir bir şey değil. Bunları koyarken de hep Avrupa
Konseyi direktiflerine atıf yapıldı, hep bunlar bu şekilde bize anlatıldı ama
arkadaşlar, biraz daha incelediğimizde Avusturya’da taraflar için gizliliği
ihlal diye bir düzenleme yok, sadece ara bulucular açısından, meslek sırrı
niteliğinde olduğu için ara bulucular açısından bir gizliliğin ihlali var, ifşa
etmek orada da yasaklanmış durumda ama taraflar açısından asla yasaklanmamış.
Ben daha önce de söyledim, yeniden
söylüyorum sizlere, şimdi 5’inci maddedeki düzenlemeleri biliyorsunuz. Oradaki
düzenlemelerden ara buluculuğa davetle beraber, o davet edildiğine dair bir
tutanak imzalandığı takdirde, uzlaşmazlık söz konusu olduğunda mahkemeye gidildiğinde
o tutanağı, ara buluculuk tutanağını mahkemeye ibraz eden kişiyi cezalandıracak
mıyız? Yani gerçekten çok tehlikeli bir madde bu, yanlış kullanılmaya müsait
bir madde, yani tarafların, birbirine husumeti olan tarafların birbirlerini
şikâyet ederek yanlış bir şekilde kullanabilecekleri bir madde. Yani bu nedenle
de bu maddenin bence tasarıdan çıkarılması lazım, grubumuz da böylesi bir
önerge verdi, lütfen bu önergemizi kabul etmenizi ben sizlerden diliyorum.
Şimdi, gizlilik içerisinde olan bu çalışmalar
sırasında, gizliliğin ihlali de böylesine ağır bir şekilde cezalandırıldığında
biz hep şunu söyledik: Bu ara buluculuk faaliyetleri sırasında güçlü her zaman
güçlü olacak, zayıfsa ezilecek. Zayıfın korunması diye bir şey söz konusu
olamayacak. Hukukumuzda bizim elde etmiş olduğumuz tüm kazanımlar; işçi lehine
yorum ilkesi, güçsüz olan insandan yana yorum ilkesi, haklının haksıza karşı
korunması; bunların hepsi de bir şekilde bertaraf edilmiş olacak yani güçlü bu
güçlülüğünü bu gizliliği ihlal maddeleriyle de devam ettirmiş olacak. Yargı
eğer haklıların yanındaysa, cumhuriyet kimsesizlerin kimsesi olmak için bu
sistemi kurduysa şimdi biz bu gizlilik maddesiyle bunların tümünü yok ediyoruz.
Zayıfın yanında değil, güçlüden yana tavır alıyorsunuz; güçlüyü koruyorsunuz,
gizlilik maddesiyle de bunları bir şekilde örtüyorsunuz. Bu nedenle bu
maddenin, gizliliği ihlal maddesinin tasarıdan çıkartılması gerektiğini
düşünüyoruz.
Hepinize saygılar sunuyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 33’üncü madde kabul edilmiştir.
34’üncü madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 34. maddesinin 1.
fıkrasındaki "kadrolar" ibaresinden sonra gelen "ihdas
edilerek" ibaresinin metinden çıkartılarak yerine "oluşturularak"
ibaresinin metne eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçe.
Gerekçe:
Metnin daha anlaşılır olması açısından
önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
34’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 34’üncü madde kabul edilmiştir.
35’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının 35. maddesinin 1.
fıkrasındaki "19/3/1969 " ibaresinden sonra gelen tarihli ibaresinin
çıkartılarak "tarih" ibaresinin metne eklenmesini saygıyla arz ve
teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk Ali Özgündüz Dilek Akagün Yılmaz
Zonguldak İstanbul Uşak
Mahmut Tanal Musa Çam Aylin Nazlıaka
İstanbul İzmir Ankara
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddedeki yazım hatasının düzeltilmesi
amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
35’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 35’inci madde kabul edilmiştir.
36’ncı madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... 36’ncı madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1 üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz Hukuk
Uyuşmazlıklarında arabuluculuk kanunu tasarısının Geçici madde 1’in 2.
fıkrasındaki "ilk üç yıl için" ibaresinden sonra gelen "Adalet
Bakanı tarafından seçilecek " ibaresinin metinden çıkarılarak yerine "arabulucuların
kendi aralarından seçecekleri" ibaresinin metne eklenmesini
3. fıkrasındaki "Adalet Bakanlığı
tarafından bu sürenin sonunda seçilecek" ibaresinin kaldırılarak
"Arabulucuların kendi aralarından seçecekleri" ibaresinin
eklenmesini;
Ve aşağıda belirtilen 5. fıkranın
eklenmesini saygıyla arz ve teklif ederiz.
(5) Bu kanunun 18. maddesinde
belirtilen icra edilebilir şerhi verilen kararlara karşı istinaf yoluna
gidilebileceğine dair hükmü için istinaf mahkemeleri kuruluncaya kadar
kararların temyiz edilmesine ilişkin hükümleri uygulanır.
Erdal Aksünger Dilek Akagün Yılmaz
Selahattin Karaahmetoğlu
İzmir Uşak Giresun
Engin
Özkoç Sakine
Öz
Sakarya Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Arabulucular kuruluna seçilecek
arabulucuların Adalet Bakanı tarafından değil, arabulucuların kendi aralarından
seçmeleri amacıyla, 5. fıkra ise istinaf mahkemeleri henüz kurulmadığından
uygulamaya açıklık getirmek amacıyla önerilmiştir.
BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 1 kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul edilmiştir.
Madde 37’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde 37 kabul edilmiştir.
Madde 38’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde 38 kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları böylece tamamlanmıştır.
Lehte ve aleyhte söz talebi, İç Tüzük
86’ya göre aleyhte Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in söz talebi vardır fakat
burada olmadığı için veremiyorum.
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz
için, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 7 Haziran 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.