DÖNEM: 24 CİLT: 22 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
113’üncü Birleşim
30 Mayıs 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ardahan Milletvekili Orhan
Atalay’ın, son günlerdeki öğretmenlere yönelik şiddet olaylarına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, 31 Mayıs 1971’de öldürülen gençler ve Kürecik Radar Üssü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
3.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, terör mağdurlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, ülkenin sosyal ve ekonomik yönden iyi olmadığına, Hükûmetin
halkın gerçek sorunlarına yoğunlaşması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Hükûmetin Şanlıurfaspor’u siyasi emellerine alet ettiğine ve sporun
üzerinden elini çekmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir’in, Türkiye’deki açlık ve yoksulluk sınırına ve Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Türk Hava Yolları ve kamu emekçileri başta olmak üzere tüm çalışanların
sendikal ve grev haklarını desteklediklerine ilişkin açıklaması
4.- Tunceli Milletvekili Hüseyin
Aygün’ün, yaptıkları ziyarette terör mağdurlarının faillerin tespit
edilememesinden ve ciddi bir soruşturma yürütülmemesinden yakındıklarına ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan’ın, TOKİ iştirakli şantiyelerde çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin
açıklaması
6.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Hükûmetin çiftçinin, işçinin, memurun sesini duymadığına ve
Adıyaman’ın bazı ilçelerinde ve merkezinde borçlarından dolayı elektrikleri
kesilen çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin,
31 Mayıs 1971’de öldürülen Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’ın
anıları önünde saygıyla eğildiğine ve Silivri tutsaklarını soylu
mücadelelerinden dolayı kutladığına ilişkin açıklaması
8.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Malatya’da dolu felaketinden dolayı zor durumda olan kayısı
üreticilerine sahip çıkılması gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana’da buğday hasadının başladığına ve çiftçilerin taban fiyatı açıklaması
beklediklerine ilişkin açıklaması
10.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Türkiye'nin gerçek gündemini oluşturan olayların üzerinde durmadan,
geçmişle yüzleşmeden Türkiye’de gerçek bir demokrasinin işlemesinin ve insan
haklarının hayata geçmesinin mümkün olmadığına ilişkin açıklaması
11.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Türkiye Büyük Millet Meclisini ve
cumhuriyeti kuranlara hakaret ettiğine, buna müsaade edemeyeceklerine,
Başkanlık Divanı olarak da buna müsaade edilmemesi gerektiğine ilişkin bir
açıklaması
12.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın ifadelerine ilişkin
açıklaması
13.- İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahin’in, Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 21 milletvekilinin, kadavradan organ nakillerinin arttırılması, beyin ölümü
tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli koordinatörlüklerinin etkili
çalışması için izlenecek politikaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/295)
2.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve
21 milletvekilinin, N.Ç. dosyasında şüpheli ve sanık olarak yer alan kamu
görevlisi veya idareye bağlı görev yapmakta olan personel hakkında idari
yaptırım uygulanıp uygulanmadığının, varsa alınan tedbirlerin veya uygulanan
yaptırımların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/296)
3.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer
ve 22 milletvekilinin, Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki depolama
alanından yayılan yoğun kokunun giderilmesi konusunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/297)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 1/2/2012 tarihinde
Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşlarının Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde 1990’lı yıllardan bu yana kullanılan Renault Toros “beyaz Toros”
marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin ve toplum üzerinde
yarattığı travmanın araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 30/5/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin
önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın AK PARTİ Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın
Bak’ın, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın,
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
11.- İstanbul Milletvekili Gülay
Dalyan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233)
3.- İstanbul Milletvekili Metin Külünk
ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/560) (S. Sayısı: 259)
4.- Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Hatay Milletvekili Şefik
Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Ankara Milletvekili Cevdet
Erdöl’ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/611, 2/207, 2/397, 2/565) (S. Sayısı: 258)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan üniversite mezunu daimi ve
geçici işçilerin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/6603)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu’nun, Hatay’ın kalkınmada öncelikli iller kapsamına alınmasına ve
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/6831)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, 2002-2012 yılları arasında Bakanlıkta çalışan ve emekli
olan personel ile ataması yapılan Bakan Yardımcısına ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/6832)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
il ve ilçelerin sosyo-ekonomik göstergeleri ve gelişmişlik sıralarının belirlenmesine
ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/6833)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak altı oturum yaptı.
Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk,
İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak,
İstanbul’un fethinin 559’uncu yıl dönümüne;
Çorum Milletvekili Tufan Köse, Çorum olaylarının 32’nci yıl
dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından İstanbul Baro Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri hakkında açılan
soruşturmaya,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Ziraat Bankasının çiftçilere
verdiği krediyle ilgili yaşanan sorunlara,
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, öğretmen maaşlarına ve
Hükûmetin öğretmenlerin onuruyla oynadığına,
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, İstanbul’un fethinin
559’uncu yıl dönümüne,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, İstanbul’daki çarpık
kentleşme sorununa,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, 2002 yılında Karakaya Baraj
Gölü’nde Baskil Kaymakamlığının sefere elverişli olmayan feribotunun alabora
olması olayına ve Baskillilerin günümüzde de aynı koşullarla Malatya’ya gidip
geldiklerine,
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan, İstanbul adalarındaki iskele
anarşisinin düzeltilmesi ve “motor” denilen teknelerin yolcu tahliye
sistemlerinin incelenmesi gerektiğine,
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana’nın hasat dönemi nedeniyle
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından taban fiyatı ayarlaması beklediklerine,
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, terör nedeniyle ölen her
vatandaşın bu ülkenin vatandaşı olduğuna, insanların acıları üzerinden rant
elde etmeye ve toplumu ayrıştırmaya çalışmanın insanlıkla bağdaşmadığına,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, üniversite mezunu işsiz gençlerin
giderek çoğaldığına ve yeni atamaların yapılarak gençlerin istihdam edilmesinin
büyük önem taşıdığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 15/5/2012 tarih
ve 25 sayılı Kararı ile Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz
başkanlığındaki bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop’un, ülkemizde demokrasiye
müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer
bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/236, 237, 238, 239) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve 22 milletvekilinin, Kocaeli
ilinde sanayileşmenin neden olduğu çevre kirliliğiyle bunun insan sağlığına
etkilerinin (10/292),
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 20 milletvekilinin, HSYK
ve yargı erkinin bağımsızlığı önündeki engellerin (10/293),
Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu ve 22 milletvekilinin, ülkemizde
önümüzdeki yıllarda yaşanabilecek olası bir deprem felaketi öncesinde gerekli
tedbirlerin (10/294),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, izlemekte olduğu dış politikanın
gerçeklerden uzak olduğu, ülke güvenliği ve çıkarlarına zarar verdiği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/12) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşme gününün AK PARTİ grup önerisi uyarınca
Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Finlandiya Dışişleri Komisyonu Başkanı Timo Soini'nin vaki davetine
icabetle Finlandiya'ya resmî bir ziyaret gerçekleştirmesine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, 23/11/2011 tarihinde İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel ve arkadaşlarının Türkiye'de işçi ve emekçilerin sendikalaşmaları ve
örgütlenmeleri ile ilgili sorunların sebebinin araştırılması amacıyla (203 sıra
no.lu),
MHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan
tarım ve hayvancılık sektöründeki sorunlar ile bunların çiftçiler üzerindeki
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla (10/191 esas numaralı),
CHP Grubunun, 8/3/2012 tarihinde Ankara Milletvekili İzzet Çetin
ve arkadaşlarının sendikaların ve sendikal örgütlenmelerin sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla (299 sıra no.lu),
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu Meclis
araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen
diğer önergelerin önüne alınarak 29/5/2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
düzenlenmesine; 259 sıra sayılı Kanun Teklifi ve 258 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 3 ve 4’üncü sıralarına,
yine bu kısımda bulunan 249 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ise bu kısmın 5’inci
sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; (11/12) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin Genel Kurulun
6/6/2012 Çarşamba günkü gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmına alınmasına, Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin aynı günkü birleşiminde yapılmasına;
Sayıştay üyelikleri için yapılacak seçimlerin Genel Kurulun 5/6/2012 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına; 258 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in, (2/231) esas numaralı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/28),
51’inci " " (6/151),
52’nci " " (6/155),
53’üncü " " (6/158),
54’üncü " " (6/160),
55’inci " " (6/161),
57’nci " " (6/163),
59’uncu " " (6/169),
60’ıncı " " (6/170),
61’inci " " (6/171),
62’nci " " (6/172),
63’üncü " " (6/173),
64’üncü " " (6/174),
65’inci " " (6/175),
66’ncı " " (6/176),
67’nci " " (6/177),
68’inci " " (6/178),
69’uncu " " (6/179),
70’inci " " (6/180),
71’inci " " (6/181),
72’nci " " (6/182),
73’üncü " " (6/183),
74’üncü " " (6/184),
75’inci " " (6/185),
76’ncı " " (6/186),
77’nci " " (6/187),
78’inci " " (6/188),
79’uncu " " (6/189),
80’inci " " (6/190),
81’inci " " (6/191),
Esas numaralı sözlü sorulara, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu Raporlarının (1/486) (S. Sayısı: 233),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2
Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/560) (S. Sayısı: 259) tümü üzerindeki
görüşmelere başlandı.
Alınan karar gereğince, 30 Mayıs 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 22.45’te birleşime son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Tanju ÖZCAN Mine
LÖK BEYAZ
Bolu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No:
157
II.- GELEN KÂĞITLAR
30 Mayıs 2012 Çarşamba
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin
Ulusal Yönetimi Lehine Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest
Ticaret Anlaşması ile Kurulan Ortak Komitenin Anlaşmaya Ek Menşeli Ürünler
Kavramının Tanımı ve İdari İşbirliği Yöntemlerine İlişkin 2/2010 Sayılı
Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 255) (Dağıtma tarihi: 30.05.2012)
(GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İletişim Alanında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/404) (S. Sayısı: 261) (Dağıtma tarihi: 30.05.2012)
(GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer
ve 21 Milletvekilinin, kadavradan organ nakillerinin arttırılması, beyin ölümü
tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli koordinatörlüklerinin etkili
çalışması için izlenecek politikaların araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/11/2011)
2.- İzmir Milletvekili Rıza Mahmut
Türmen ve 22 Milletvekilinin, N.Ç. dosyasında şüpheli ve sanık olarak yer alan
kamu görevlisi veya idareye bağlı görev yapmakta olan personel hakkında
uygulanan idari yaptırımlarla çocukların sömürüden korunması için alınacak
önlemlerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/296) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
3.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer
ve 22 Milletvekilinin, Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesindeki depolama
alanından yayılan ve halk sağlığını tehdit eden kokunun giderilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/297) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2011)
30
Mayıs 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 113’üncü Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin, oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, son günlerdeki
öğretmenlere yönelik şiddet olayları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili
Sayın Orhan Atalay’a aittir.
Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın, son günlerdeki öğretmenlere yönelik
şiddet olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması
ORHAN ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son günlerde özelde okullarımızda, genelde ise her
kesimde artan şiddet eğilimine dikkat çekmek için söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aile içinden okul ve hastanelere,
toplumun her yaşam karesinde karşılaştığımız bu şiddet olgusu karşısında özeleştiri
olarak kendimize “Ne oluyoruz?” ve “Nereye gidiyoruz?” sorularını sormak
zorundayız. Gerçekten bize ne oluyor? “Bir harf öğretenin kölesi olurum.” diyen
öğrencilere veya “Eti senin, kemiği benim.” diyen velilere ne oldu ki gün
geçmez ki cehaletimizi izale edip bizi bilgi ve beceriyle ihya eden
muallimlerimize veya hastalığımızı izale edip bize sıhhat ve afiyet veren
hekimlerimize, eşlerimize, çocuklarımıza, arkadaşlarımıza, komşularımıza,
kısaca, bizimle aynı zaman ve mekânları paylaşan herkese karşı şiddet
uygulamayı âdeta bir yaşam biçimi hâline getirdik. Sanki, insanın insanın kurdu
hâline evrildiği, aklın tutulduğu, vicdanların lal kesildiği, kalplerin
taşlaştığı ve kısacası, zulmetmeyenin zulme uğradığı bir iptidailiğe dönüş
yolundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir yandan kültür ve medeniyet değerlerimizle iftihar edip öte yandan aksi
tavırlar içeren gerçekliğimiz, aidiyetlerimizden ciddi bir kopuşu haber
vermenin yanı sıra, kişilik, kimlik ve benliğe ilişkin tahammül edilemez bir çelişkiler
yumağında bocaladığımızı göstermektedir. Buna kafa yormak herkesten önce
Meclisin görevidir. İnsanımızın düşünce ve davranışlarını belirleyen ne kadar
araç varsa her birisinin ayrı ayrı değerlendirilmesi ve ne gerekiyorsa bir an
önce mutlaka yapılması gerektiği kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, toplumsal değerler
kümemizde öğretmen, ana-babadan sonra gelen en saygın varlık iken, gerçek
hayatta ne yazık ki o saygınlığı daha az görmeye başladık. Her birimizin
zihinsel ve ruhsal inşasında en fazla emeğe sahip olan öğretmenlerimizin hak
ettiği asgari şey elbette ki saygı ve sevgidir. Unutmayalım, hak ettikleri bu
saygınlıklarıyla, evet, hiç de bağdaşmayan sosyoekonomik birtakım sıkıntılar
yaşayan öğretmenlerimiz, Nurettin Topçu’nun ifadesiyle, idealizmin de
üstatlarıdırlar. Bu anlamda öğretmenlik aynı zamanda bir peygamberlik misyonu
taşır. Nitekim sevgili Peygamberimiz “Ben bir öğretmen olarak gönderildim”
buyurmuştu.
Bugün toplum olarak bir idealizm
bunalımı yaşıyorsak şayet, öğretmenliğin saygınlığına halel gelmiş demektir.
Unutmayalım ki insan için aslolan şey onun ruhudur, ruhun mimarları ise
öğretmenlerimizdir. Bedensel hazlara dalmışlıklar içinde hedonist bir yaşam
biçiminin tek geçer akçe olduğu bir iklimi ilk terk eden değerin, ruh olduğunu
unutmayalım.
Bugün burada öğretmenlerimize karşı son
günlerde artış gösteren saygısızlıkları konuşuyorsak şayet, kıymet hükümlerimiz
alanında ciddi tahribatlar yaşandığını görüyoruz. Anlaşılan odur ki toplum
olarak bir hubut içerisindeyiz. Bunun içindir ki gülden ziyade diken
devşiriyoruz. Adaleti zulme, sevgiyi nefrete, nezaketi kabalığa, saygıyı
hakarete, kardeşliği düşmanlığa, kısacası insanca yaşamı kendimizden esirgeme
eğilimi günbegün güçlenmektedir. Kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına
yapmak, kendimiz için istediğimizi başkası için istememek, bizim için gittikçe
mazur ve makbul bir kurala dönüşüyor âdeta. Bu hâl, toplumda narsist, paranoit
ve antisosyal kişilikler üretmekte, onlar da şiddet üretmektedirler ve
birbirlerini besleyen bu kısır döngünün dişleri arasında öğütülüp yok edilen
ise sadece değerlerimizdir.
Sözlerimi Nurettin Topçu’nun bir
özlemiyle bitirmek istiyorum: “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki,
bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu
tanıtsın; hayâya hayran gönüller ve insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin;
vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.”
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalay.
Gündem dışı ikinci söz, 31 Mayıs 1971
tarihinde öldürülen gençler ve Kürecik radar üssü hakkında söz isteyen Malatya
Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’ya aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 31 Mayıs 1971’de öldürülen gençler ve
Kürecik Radar Üssü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 31 Mayıs 1971’de 3 genç devrimcinin öldürülmesi
üzerine söz almış bulunuyorum; sizi ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum.
1971 yılında Nurhak dağlarında
katledilen Sinanlarla yolumuz 2012 yılında Kürecik’te kesişti. Sinan Cemgil,
Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan, Kürecik radar üssünü basmaya giderken
öldürüldüler. Üssü basmak istiyorlardı çünkü orası dışa bağımlılığın ve sömürge
olmanın simgesiydi. Maalesef, o günden bu güne değişmedi gerçeklerimiz. Katmerlendi
acılarımız, katmerlendi sömürü, katmerlendi bağımlılık. Cilalı sözler,
kendinden geçmiş kalemler gerçeklerin üstünü örtemiyor.
1968 öğrenci hareketi, ülkemiz ve dünya
siyasi tarihi açısından “sessizlerin sesi” olmanın en güzel örneğiydi. Kürecik
radar üssüne, Vietnam’daki kirli savaşa, baskıya, zulme, sindirmeye, sömürüye,
adaletsizliğe, eşitsizliğe karşı çıkmanın onurunu yaşadılar. Düşmanlarının bile
saygısını kazandılar. Yarım yamalak bir hukukla yargılandılar. Peşin hükümlerle
mahkûm oldular. Vuruldular, asıldılar, zindanlara atıldılar ama yılmadılar.
Yalanlarla dolanlarla adları eşkıyaya, teröriste çıkmıştı “vatan haini”
denilmişti ama işe yaramadı. Onca baskı ve karalamaya karşın Türkiye halkı,
kendi çocuklarına sahip çıkmayı bildi, onların düşlerini ve sevgilerini
gönüllerine nakşetti.
Değerli arkadaşlar, ben ne kadar
anlatsam, Nazife Ana kadar anlatamam. Sinan Cemgil’in annesi Nazife Cemgil,
Sinan’ın, Kadir’in, Alpaslan’ın cesedi başında toplananlara şöyle sesleniyordu:
“Bu, oğlum Sinan, bunlar da onun arkadaşları Kadir ve Alpaslan, kardeşleri,
onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar, bu ülkeyi, halkı, sizleri
sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı, her biri üstün
zekâlı güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada
cansız yatmazlardı, birer milyoner olurlardı ama onlar, halkı, sizleri
sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar, onlar,
eşkıya değildi.”
Nazife Anne’nin dediği gibi, onlar
eşkıya değildi, onlar “en güzel yüz metreleri koşanlar”dı. İdam sehpasında “Tam
bağımsız Türkiye” diyenlerdi, halkların kardeşliğine inananlardı, köylülerle
tarlada çalışanlardı, işçilerle greve gidenlerdi, okullar, köprüler yapanlardı,
Vietnam kasabı Kommer’in arabasını yakanlardı; cesurdular, zekiydiler, iyi
üniversitelerde okuyorlardı ama bencil değildiler, onlar bu ülkeyi
seviyorlardı, sevgileri çıkarsızdı, hesapsızdı.
Kendisi gibilere “vatan haini” sözünü
dilinden düşürmeyenlere Nâzım Hikmet cevap vermişti. İşte o cevap:
“Evet, vatan hainiyim, siz
vatanperverseniz, siz yurtseverseniz,
Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
Kasalarınızın ve çek defterlerinizin
içindekilerse vatan,
Vatan, şose boylarında gebermekse
açlıktan,
Vatan, soğukta it gibi titremek ve
sıtmadan kıvranmaksa yazın,
Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse
vatan,
Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
Vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis
copuysa
Vatan, Amerikan üsleri, Amerikan
bombası,
Amerikan donanması, topuysa,
Ben vatan hainiyim.” (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar; Nâzım’ın bu
dizeleri, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ankara’da çöple beslenenler,
İstanbul’da çadırda yananlar, Erzurum’da buzda donanlar, Adana’da selde
boğulanlar, Maraş’ta göçükte unutulanlar, ataması yapılmayan öğretmenler,
diplomalı-diplomasız işsizler, hasat parası bulamayan çiftçiler, asgari ücretli
köleler, başına bomba yağdırılan Uludereliler, eşkıya ilan edilen Hopalılar,
Pozantı’da tecavüz edilen çocuklar, yıllardır dokunulmaz İncirlik, daha dün
satılan Kürecik. İşte ülkemizin gerçekleri bunlar. Bu gerçekler, 68 kuşağının
haklılığını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur.
Değerli milletvekilleri, bu akşam
ODTÜ’den hareket edip Sinan’ların yolunu takip edeceğiz. Vuruldukları yerden
Amerikan’ın Kürecik üssüne yürüyeceğiz. Kürecik, İncirlik olmayacak! Bir kez
daha haykıracağız oradan hep beraber.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.
Gündem dışı üçüncü söz, terör
mağdurları hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu’na
aittir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun,
terör mağdurlarına ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, öncelikle,
geçen cuma günü Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde meydana gelen terör olayını
şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum ve orada şehit olan Değerli Polisimize
Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ancak, Suruç’tan
başlayan bir takipten söz edilirken bu terör örgütü mensuplarının Pınarbaşı’ya
kadar gelmesi düşündürücüdür ve bunun ciddi bir şekilde tahkik edilmesini de
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, evvelsi hafta,
terörden kaynaklanan yaşam hakkının ihlali konusunda kurulan alt komisyon
üyelerimizle birlikte Tunceli, Siirt, Batman ve Diyarbakır şehirlerini ziyaret
ettik ve 50’ye yakın terör mağduruyla veya doğrudan terörle bağlantılı
kişilerle ilgili bilgiler aldık, kendileriyle bizzat konuştuk. Bu
konuşmalarımız sırasında şunları gördük: Terörün en çok tırmandığı dönem
1992-1993 yılları arasına rast gelmiştir. Bu dönemde özellikle dağlık
alanlarda, devletin ulaşamadığı yerlerde PKK terör örgütünün baskıları
sonrasında “onlara destek verdikleri şeklinde adlandırılan yiyecek vesair” gibi
konularda yaptıkları hareketlerin güvenlik güçleri tarafından terör örgütü
olarak nitelendirildiğini gördük ve köylerin boşaltılmasının söz konusu
edildiğini de bunlardan dinledik.
Burada önemli olan şey şuydu:
Hakikaten, terörle mücadele ederken nasıl bir yöntem izlememiz gerektiğini çok
iyi tahkik etmemiz lazım. Sosyolojik boyutlarıyla, idari boyutlarıyla, bunların
ekonomik boyutlarıyla çok iyi tahkik edilmesi ve ondan sonra mücadele edilmesi
gerekir. Sonuçta şu ortaya çıktı: Devlet halkını koruyamadı, koruyamadığı için
PKK terör örgütünün eline bırakıldı. Bu insanlar daha sonra PKK terör örgütünün
faydalanmasını önlemek düşüncesiyle köylerinden şehirlere göç ettirildiler,
yani köyler boşaltıldı. Bu boşaltılma esnasında köylülere yeterli maddi destek
verilmediği için bu insanlar şehre indiklerinde, çocukları maalesef terör
örgütlerinin eline teslim edildi ve böylece terör daha da güçlendi. O insanlar
ailelerinden en az 7 kişi kayıp vermelerine rağmen bile, bugün terörün
bitirilmesi ve PKK terörünün bir şekilde ortadan kaldırılması konusunda her
türlü işlemin yapılması arzusunda bulunmaktalar ve bunu unutacaklarını ifade
etmekteler. Şefkat elini devletin buna ulaştırması lazım, uzatması lazım.
Yine, burada önemli olan şey şu: PKK
terör örgütü ile oradaki halkı birbirinden ayırt etmemiz gerekiyor. Her şeyden
önce, PKK terör örgütü, onun baskısına maruz kalarak onun yanındaymış gibi
görünenler ile halkı birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Yani oradaki sorun PKK
terör sorunudur, oradaki Kürtlerle ilgili sorun değildir, bunu birbirinden
ayırt etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, bu sorunun ciddi bir biçimde devlet
tarafından ele alınması, tutup Oslo’da veya terör örgütü başkanıyla veyahut da
mensubuyla, lideriyle görüşülmek yerine, burada terörle mücadelenin değişik
boyutlarını ele alıp, mesela maddi boyutlarını ele alıp onları önlemek ama
bununla beraber devlet otoritesini orada kurarak, mesela Şırnak gibi, Hakkâri
gibi yerlerde, devletin güvenlik güçlerinin kendi resmî kıyafetleriyle
dolaşabile-cekleri bir hâle getirilmesi konusunu da devletin yerine getirmesi
gerekir. Eğer güvenlik güçleriniz bu şehirlerde rahatça dolaşamıyorsa, o zaman
halkın PKK’ya destek vermemesini bekleyemezsiniz. Dolayı-sıyla, orada devlet
otoritesini kesinlikle kurmak zorundasınız, bunu kurduğunuz takdirde ancak
devletin yanında yer alacaktır halk.
Ayrıca, bunların etkisinde kalıp,
PKK’nın etkisinde kalıp suç işlemiş konumuna düşen veyahut da PKK terör örgütü
sebebiyle mağdur duruma düşen insanların yanında bulunup, gerekiyorsa hukuki
olarak da, bunlara baskı yapan güvenlik güçlerinin üzerine de gidilmesi
gerekiyor. Dolayısıyla, PKK’nın ortadan kaldırılması, terörün ortadan
kaldırılması, PKK terör örgütü ve onların uzantılarıyla mücadele edilmesi
kesinlikle devletin birinci derece görevidir. Bunu yapmak zorundadır devlet
eğer PKK terör örgütünü ortadan kaldıramıyorsa halkına yüklenmemesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bravo!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Devlet
gitmeli, orada bunun üstesinden gelmelidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Halaçoğlu.
60’ıncı maddeye göre 10 kişiye söz
vereceğim.
Sayın Yeniçeri...
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, ülkenin sosyal ve ekonomik yönden iyi
olmadığına, Hükûmetin halkın gerçek sorunlarına yoğunlaşması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şu haberler hepimize, daha çok da
iktidara bir şey söylemiş olacaktır: “Para etmeyen soğan çöpe gitti.”
“Silifke’de çiftçi, para etmeyen eriklerini koyunlarına yedirdi.” “Çiftçi para
etmeyen pamuğunu yaktı.” “Para etmeyen turfanda kayısıyı ayaklarıyla ezdi.”
“Nevşehir’de, her zaman alışık olduğumuz, patates tarlada kaldı, para etmiyor.”
Çiftçinin, tarımın ve hayvancık
yapanların gündemini bu başlıklar özetlemeye yetiyor. İşçinin, memurun, işsizin
ve emeklinin perişan hâlini de herkes biliyor. Sosyal ve ekonomik manzara iç
açıcı değildir. Çiftçinin, hayvancının, sebzecinin, meyvecinin, memurun,
işçinin, girişimcinin sorunları devasa boyutlara ulaşmıştır. Tarım ülkesi
tahılı, hayvancılık ülkesi kurbanlık hayvanı, meyvecilik ülkesi meyveyi ithal
eder hâldedir.
İktidarı kürtaj, sezaryen, 3 çocuk
sahibi olmak gibi kendi üstüne lazım olmayan konuları bir kenara bırakmaya,
titreyip kendine gelmeye ve halkın gerçek sorunlarına yoğunlaşmaya davet
ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Hükûmetin Şanlıurfaspor’u siyasi
emellerine alet ettiğine ve sporun üzerinden elini çekmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Başkan.
AKP Hükûmetinin 2002 yılından beri
kimyasını bozmadığı sektör kalmamıştır. En sonunda Şanlıurfaspor’u da siyasi
emellerine alet etmektedir. AKP Hükûmeti, Şanlıurfa’da Urfalı olmayan AKP Maraş
Milletvekilinin kardeşi Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç ile Urfalı olmayan
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Şanlıurfaspor’un başarılı
olmasını ve şampiyonluğunu sağlayan eski yönetimini “Eğer tekrar aday olursanız
size destek sağlamayacağız.” şantajıyla karşı karşıya bırakmaktadır. Lütfen,
sporun üzerindeki bu elinizi çekiniz, sporu siyasi emellerinize alet etmeyiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Erdemir…
3.-
Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, Türkiye’deki açlık ve yoksulluk sınırına
ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türk Hava Yolları ve kamu emekçileri başta
olmak üzere tüm çalışanların sendikal ve grev haklarını desteklediklerine
ilişkin açıklaması
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DİSK Araştırma Enstitüsünün çalışmaları gösteriyor ki
Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.071 lira, yoksulluk sınırı ise
3.386 liradır. AKP, iktidar nimetlerini bölüşme kaygısıyla olsa gerek halkın
gerçek gündeminden, geçim sıkıntısından uzak düşmüş durumda. Bu nedenle bu
sayıları hatırlatmak istedim. Hatırlatmak istedim ki memura 4+4 zam yeter
zannetmesinler, hatırlatmak istedim ki havacılık iş koluna grev yasağı
getirmeye çalışmasınlar, hatırlatmak istedim ki Uluslararası Çalışma Örgütü ve
Avrupa Sosyal Şartı’na uygun yasal düzenlemeler getirsinler.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türk
Hava Yolları emekçileri ve kamu emekçileri başta olmak üzere, tüm
çalışanlarımızın sendikal ve grev haklarını sonuna kadar destekliyor ve zafer
direnen emekçilerin olacaktır diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Sayın Aygün…
4.-
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, yaptıkları ziyarette terör mağdurlarının
faillerin tespit edilememesinden ve ciddi bir soruşturma yürütülmemesinden
yakındıklarına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Sayın
Başkanım, çok teşekkürler.
Sayın Halaçoğlu’nun da az evvel
açıkladığı gibi, bölgeye kırk bir olayda yakınlarını kaybeden 68 kişiyi
dinlemek üzere on gün evvel gittik ve gözaltında kayıpların, faili meçhul
cinayetlerin ve yargısız infazların kurbanlarının yakınlarının hayatındaki
yirmi yıldan bu yana yaşanan travmaları yerinde gözlemledik. Gezimiz dört gün
sürdü. Bütün mağdurlar bize yirmi yıl evvel meydana gelen olayların faillerinin
tespit edilememesinden, ciddi bir soruşturma yürütülmemesinden yakındılar ve
devam etmekte olan Uludere soruşturmasının, ümitsizliklerini artırdığını
söylediler. Bir Amerikan gazetesinin başlattığı tartışma çok kısa bir sürede
Hükûmet üyeleri içerisinde sona erdirildi. Buradan yüce Meclisi Uludere
konusunda yirmi yıl sonra o bölgeye gitmek için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan…
5.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, TOKİ iştirakli şantiyelerde çalışan
işçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Kilometrelerce uzaktan görünen koskoca
tabelalarla süslenen TOKİ iştirakli şantiyelerde neler oluyor? İşçiler, ölümcül
sonuçlar doğuran, yanan çadırlarda kalıyorlar; sigortalanma sorunları var,
maaşları zamanında ödenmiyor, çalışma koşulları iyi değil. Kentsel dönüşüm
yasası ile yetki ve gücü artacak olan TOKİ iştirakli şantiyelerde işçilerin
sorunlarının çözümünü bekliyoruz.
Bursa mahreçli bir gazetede “Hadi gel
TOKİ’mize geri dönelim.” başlıklı bir yazıda şöyle bir şiir var:
“Nohut oda, bakla sofa,
Cümle âlem geçti safa,
Müteahhitler çok kızgın,
Artık dank etti kafa.”
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Fırat…
6.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Hükûmetin çiftçinin, işçinin, memurun
sesini duymadığına ve Adıyaman’ın bazı ilçelerinde ve merkezinde borçlarından
dolayı elektrikleri kesilen çiftçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin her tarafında çiftçilerimiz
ağlıyor, Hükûmet duymuyor; işçiler ağlıyor, Hükûmet duymuyor; grevler
yapılıyor, Hükûmet duymuyor; memur ağlıyor, duymuyor.
Adıyaman’ın da Samsat ilçesinde, Kâhta
ilçesinde, Besni ilçesinde ve Merkez’inde tarlalarını sulamak için elektrik
kullanan çiftçilerimiz, elektrik borçlarından dolayı elektrikleri kesildiği
için kuraklıkla karşı karşıyalar. Acil olarak çiftçilerimizin bu mağduriyetinin
giderilmesi gerekmektedir. Ancak ne yazık ki Hükûmet duymuyor. Hükûmeti tekrar
duymaya davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Köse…
7.-
Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, 31 Mayıs 1971’de öldürülen Sinan Cemgil,
Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’ın anıları önünde saygıyla eğildiğine ve
Silivri tutsaklarını soylu müca-delelerinden dolayı kutladığına ilişkin
açıklaması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum
Başkan.
Adaletsiz bu düzene ve zalimlere köle
olmadıkları için katledilen Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan’ın
soylu mücadeleleri ve anıları önünde saygıyla, minnetle ben de eğiliyorum.
Düşüneni, düşündüğünü söyleyeni,
memleketini yürekten, gerçekten sevenleri o gün öldürüyorlardı, bugün de
Silivri toplama kampına gönderiyorlar. Düşman bir ülkenin esiri muamelesi gören
Silivri tutsaklarını soylu mücadelelerinden dolayı kutluyorum. Hepsine buradan
sevgilerimi gönderiyorum.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
8.-
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’da dolu felaketinden dolayı zor
durumda olan kayısı üreticilerine sahip çıkılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) – Değerli
Başkanım, dün Malatya’da birçok eve, ocağa ateş düştü. Daha önce şiddetli yağan
dolu Kuluncak, Battalgazi olmak üzere birçok ilçemizdeki kayısıları vurmuştu.
Dün de Akçadağ’a bağlı, füze kalkanı kurulan Kürecik bölgesindeki Gürkaynak,
Durulova, Ortaköy, Tataruşağı, Kahyalı, Kepez köylerinde tamamen kayısıları yok
etti. Bugün Kürecik’ten arayan, Malatya’dan arayan çiftçilerimiz ağlamaklı,
ağlıyorlar. Bir yıldan beri kayısıyı bekleyen insanlar bugün gözyaşları
döküyorlar.
Sayın Bakan da burada. Malatya’daki
kayısı üreticilerinin sorunlarına sahip çıkmalarını diliyorum, istiyorum bir
Malatyalı olarak çünkü bu sigorta yapılamıyor, bu “TARSİM” denen soygun
düzenine çiftçiler giremiyor, para yetiştiremiyorlar. Bu konuda Sayın Bakandan
rica ediyorum, bu kayısı üreticilerine sahip çıkın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
9.-
Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da buğday hasadının başladığına ve
çiftçilerin taban fiyatı açıklaması beklediklerine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Adana’da buğday hasadı yapılmaya
başlandı. Hükûmetin Tarım Bakanının, Ticaret Bakanının bir taban fiyatı ortaya
koymasını, dolayısıyla Toprak Mahsulleri Ofisinin alıma girmesini çiftçilerimiz
bekliyor.
Ben bundan dolayı teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Son, 10’uncu kişi olarak Sayın
Kaplan…
10.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Türkiye'nin gerçek gündemini oluşturan
olayların üzerinde durmadan, geçmişle yüzleşmeden Türkiye’de gerçek bir
demokrasinin işlemesinin ve insan haklarının hayata geçmesinin mümkün
olmadığına ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
90’lı yıllarda maalesef Yeşilyurt
köylülerine dışkı yedirmeyle başlayan, Musa Anter gibi aydınların öldürüldüğü,
4 bin köyün yakılıp yıkıldığı, 17.500 faili meçhul cinayetin işlendiği,
çetelerin, organize suç şebekelerinin türediği karanlık bir dönem. Maalesef,
günümüzde Uludere’ye geldiğimizde bugün de aynısı yapılıyor; 8 binin üstünde
siyasetçi tutuklu, Uludere’nin failleri hâlâ ortaya çıkarılmıyor, gizleniyor ve
bunun dışında, siyasi partilerin seçilmiş milletvekillerine, belediye
başkanlarına operasyon üzerine operasyon yapılıyor.
Bunlar Türkiye'nin gerçek gündemidir.
Bunların üzerinde durmadan, geçmişle yüzleşmeden, adalet yerini bulmadan
Türkiye’de gerçek bir demokrasinin işlemesi, hukuk devletinin oluşması, insan
haklarının hayata geçmesi mümkün değildir diyoruz, Hükûmeti bu konuda
uyarıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer ve 21 milletvekilinin, kadavradan organ
nakillerinin arttırılması, beyin ölümü tespiti ve organizasyonu yapan organ
nakli koordinatörlüklerinin etkili çalışması için izlenecek politikaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/295)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Organ nakli, vücutta işlevini yitirmiş,
görev yapmayan bir organın yerine, canlıdan veya kadavradan sağlam ve fonksiyon
yapabilen bir organın konulmasıdır. Organ yetmezliklerinde, özellikle böbrek ve
karaciğer yetmezliği gündemde olan bir konudur ve çok sayıda insan bu nedenle
organ beklemektedir. Canlı kişiden organ alınması, organ veren kişinin yaşamını
riske sokmayacak şekilde çift organlardan birinin alınması ile
gerçekleştirilir. Kadavradan organ nakli ise, yakınlarının rızasına bağlı
olarak ve kişinin ölmeden evvel organ bağışı yapmasıyla mümkündür.
Türkiye'de yoğun olarak böbrek
yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz tedavisi gören hasta sayısı 54 bin kişi
civarındadır ve buna her yıl 4 bin kişi eklenmektedir. Böbrek ve karaciğer
yetmezliği nedeniyle organ nakledilmesini bekleyen yurttaşlarımız açısından
kadavra nakilleri büyük öneme sahiptir. Böbrek yetmezliği sonucunda beş yıllık
ortalama yaşam oranı yüzde 33 iken aynı hastaya böbrek nakli uygulaması
yapılırsa beş yıllık ortalama yaşam oranı yüzde 90'a ulaşmaktadır. Bu tedaviyle
hem hasta yaşam kalitesi artmakta hem de belirgin olarak uzamaktadır, yani
nakil yaşamak, diyaliz ise ölmemeye çalışmaktır. Fakat, ülkemizde ne yazık ki
nakillerin yalnızca dörtte biri kadavradandır. Avrupa ülkelerinde ise organ
nakillerinin yüzde 80'i kadavradandır. Bugüne kadar çok sayıda hasta, organ
vericisi bulunamaması nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde çok sayıda
organ nakli merkezi ve birçok organ nakli cerrahımız olmasına rağmen,
kadavradan nakil olmadığı için yeterli sayıda organ nakli
gerçekleştirilememektedir. Bunun diğer önemli nedeni ise beyin ölüm vakalarının
bildirilmemesidir. Bu nedenle çok sayıda yurttaşımız organ nakli sıralarında
hayatlarını kaybetmektedir.
Ülkemizde borcu nedeniyle internet
üzerinden çeşitli organlarını satanların ve toplu halde böbreklerini satışa
çıkaran insanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bunun yanı sıra organ
ticareti nedeniyle her gün çok sayıda kayıp ve kaçırılma olayı yaşanmaktadır.
Bu nedenle beyin ölümü olgularının kullanılması ve bunların bildirilmesi hem
nakil listelerinde bekleyenlerin hayatlarını kurtarmak hem de organ ticaretinin
önüne geçilmesi açısından önem taşımaktadır.
Kadavradan organ nakillerinin arttırılması,
beyin ölümü tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli koordinatörlüğünün her
kurum için zorunlu hale getirilmesi ve beyin ölümü olgularının kadavra
ameliyatı masraflarının, kurumları ve ameliyatı yapan ekipleri özendirici
şekilde düzenlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Candan Yüceer (Tekirdağ)
2) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
8) Bülent Tezcan (Aydın)
9) Erdal Aksünger (İzmir)
10) Mahmut Tanal (İstanbul)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Faik Tunay (İstanbul)
13) İlhan Demiröz (Bursa)
14) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
15) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
16) Mehmet Şeker (Gaziantep)
17) Hurşit Güneş (Kocaeli)
18) Aylin Nazlıaka (Ankara)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
21) Muharrem Işık (Erzincan)
22) Doğan Şafak (Niğde)
2.-
İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 21 milletvekilinin, N.Ç. dosyasında şüpheli
ve sanık olarak yer alan kamu görevlisi veya idareye bağlı görev yapmakta olan
personel hakkında idari yaptırım uygulanıp uygulanmadığının, varsa alınan
tedbirlerin veya uygulanan yaptırımların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/296)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
3.7.2005 tarih ve 5395 sayılı çocuk
koruma kanununun 3’üncü maddesiyle "Daha erken yaşta ergin olsa bile, on
sekiz yaşını doldurmamış kişiyi" çocuk olarak tanımlamıştır. Anayasamız
başta olmak üzere iç hukuk normlarımız ve taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmeler çocuğun onur kırıcı muameleye maruz kalmamasından cinsel istismara
kadar geniş bir koruma çerçevesi çizer.
Uluslararası hukuk bağlamında
değerlendirdiğimizde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (BMÇHS)
1. Maddesi 18 yaşına kadar her insanı çocuk kabul etmiştir. BMÇHS, Anayasa'nın
90 ıncı maddesi uyarınca iç hukukta doğrudan uygulanabilir hükümleri bakımından
uygulanması zorunlu olan, Birleşmiş Milletler kapsamındaki devletler tarafından
en çok kabul gören ve taraf olunan sözleşmelerden biridir. Birleşmiş Milletler
çocuk hakları sözleşmesinde en temel olarak çocukların katılımlarının
sağlanması, gelişen kapasitesi ilkesinin dikkate alınması, yaşama ve gelişme
hakları, kendilerini ilgilendiren her konuda görüşlerini bildirmelerini ve
bunun tek sınırlamasının yaş ve olgunluk durumu olduğu gibi yapılan işlemlerde
çocuğun yüksek yararı gözetilmesi ile çocuğun adalet sistemi ile temas ettiği
andan itibaren ise sadece çocuk olmaktan kaynaklı kendine özgü makam ve
usullerde işlemlerin yapılması zorunluluğu düzenlenmiştir.
Kamuoyunun adalet algısını derinden
sarsan N.Ç. davası olarak bilinen yargılama dosyası, Yargıtay incelemesinden
geçerek neticeye bağlanmıştır. İç hukuk ve uluslararası hukukta işlemlerinin
devam edeceği öngörülen N.Ç dosyasında; Belediyede görev yapan memur, Akıncılar
Garnizonunda görev yapan hava astsubayı, orman işletme şefliği personeli,
Jandarma yüzbaşı, Bayındırlık iskan müdürlüğü personelleri, Tedaş Müdürlüğü
personelleri, Kızıltepe Lisesi personeli, Kızıltepe ilçesi muhtarı, Derik
ilçesi Ziraat Odası başkanı, Kızıltepe İlköğretim okulu müdür Başyardımcısı,
ziraat bankası personelleri, Vakıflar imaretinde, Kızıltepe kaymakamlığı yazı
işleri müdürü ve esnaflar sanık olarak yargılanmışlardır.
Yargılama sürecinin yanı sıra olay
tarihinde kamu görevlisi veya idareye bağlı görev yapmakta personel hakkında
yürütmenin yapması gerekenler olduğu açıktır. Birçok ülkede çocuklara yönelik
cinsel istismar faili olma şüphesi taşıyanlar hakkında dahi çocukları koruma
sebebiyle tedbirler alınmaktadır. Yine şüpheli konumundan sanık konumuna
geçildiğinde de alınan tedbirler tekrar değerlendirilmekte ek tedbire ihtiyaç
duyuluyorsa ek önlemler uygulanmaktadır. Suçtan ceza alınması halinde
çocukların hizmet aldıkları veya bulundukları yerlerde görev yapmaları ise
mümkün gözükmemektedir.
Yukarıda açıkladığımız sebepler
doğrultusunda; N.Ç. dosyasında şüpheli ve sanık olarak yer alan kamu görevlisi
veya idareye bağlı görev yapmakta personel hakkında tenzili rütbe, görev yeri
değişikliği, görevden alma dahil tüm uygulamalar da dahil olmak üzere, idari
yaptırım uygulanıp uygulanmadığı, uygulandıysa yaptırımın ne olduğu, uygulanan
yaptırımların çocukların yüksek yararını ne kadar gözettiği, varsa alınan
tedbirlerin veya uygulanan yaptırımların incelenerek çocukların sömürüden
korunması için alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1) Rıza Mahmut Türmen (İzmir)
2) Binnaz Toprak (İstanbul)
3) Aylin Nazlıaka (Ankara)
4) Hülya Güven (İzmir)
5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
6) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
7) İhsan Özkes (İstanbul)
8) Gürkut Acar (Antalya)
9) Erdal Aksünger (İzmir)
10) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
11) Namık Havutça (Balıkesir)
12) Bülent Tezcan (Aydın)
13) Mehmet Şeker (Gaziantep)
14) Engin Altay (Sinop)
15) Faik Öztrak (Tekirdağ)
16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
17) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
18) Muharrem Işık (Erzincan)
19) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
20) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
21) İlhan Demiröz (Bursa)
22) Doğan Şafak (Niğde)
3.-
İstanbul Milletvekili Celal Dinçer ve 22 milletvekilinin, Tuzla Deri Organize
Sanayi Böl-gesi’ndeki depolama alanından yayılan yoğun kokunun giderilmesi
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/297)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tuzladaki Deri Organize Sanayi
Bölgesindeki vahşi depolama alanındaki yoğun koku yıllardır çevreyi rahatsız
etmekte olup yapılan başvurulara rağmen hiçbir ilerleme kaydedilmediği gibi
koku daha da artmakta, halk sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir.
Sorunların tespiti ve çözümleri
konusunda Anayasamızın 98. Maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105. Maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Celal Dinçer (İstanbul)
2) İhsan Özkes (İstanbul)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Gürkut Acar (Antalya)
5) Namık Havutça (Balıkesir)
6) Engin Altay (Sinop)
7) Erdal Aksünger (İzmir)
8) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
9) Bülent Tezcan (Aydın)
10) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
11) Mehmet Şeker (Gaziantep)
12) Faik Tunay (İstanbul)
13) Hülya Güven (İzmir)
14) Hurşit Güneş (Kocaeli)
15) Kemal Değirmendereli (Edirne)
16) Aylin Nazlıaka (Ankara)
17) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
18) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
19) Muharrem Işık (Erzincan)
20) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
21) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
22) İlhan Demiröz (Bursa)
23) Doğan Şafak (Niğde)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
BDP Grubunun, 1/2/2012 tarihinde Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşlarının
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990’lı yıllardan bu yana kullanılan Renault
Toros “beyaz Toros” marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin
ve toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30/5/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi
30.05.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 30.05.2012 Çarşamba
günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
01 Şubat 2012 tarihinde, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşları tarafından verilen (497 sıra nolu),
“Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990’lı yıllardan bu yana kullanılan
Renault Toros “Beyaz Toros” marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin
ve toplum üzerinde yarattığı travmanın” araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul’un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30.05.2012
Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisinin lehinde ilk söz Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık’a aittir.
Buyurun Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir döneme damgasını vuran, bu
araştırma önergemizde geçen beyaz Toroslarla ilgili, aslında, bölgede yaşayan
her insan beyaz Toros’un nasıl bir beyaz canavar olduğunu hep iyi bilirler.
Yani o bölgede işlenen bütün faili meçhul cinayetlerde Toros araçlar
kullanılırdı. Eğer bir sokakta bir Toros araç park etmişse o gün o sokağın
başında ya bir cinayet işlenir ya birileri kaçırılır, tekrar o insan işkenceyle
öldürülürdü ve bugün de araştırırsanız bölgede hâlâ 1990’lardan kalan o
Toroslardaki izler insanlarda korku ve endişeye neden olmaktadır. Onun için,
bir Meclis araştırması önergesi verdik. Tabii, o dönemlerde Toroslar
kullanılıyordu, bugün daha farklı şeyler kullanılıyor. Biz bunları gündeme getirdiğimiz
için yani kurşundan daha ağır sözlerle muhatap oluyoruz. Dün bunları AKP
Grubunda… AKP Grup Başkanı, açık bir şekilde, birkaç gündür arenalarda ve grup
toplantılarında, bu noktada kendisine eleştiri getirenlere karşı acımasız bir
saldırı içerisinde; kâh kimi ölü sevicilere, kâh kalleşliğe varıncaya kadar,
ihanete… Ve bunların hepsi kol geziyor. Nedeni nedir? Barış ve Demokrasi
Partisi Uludere’de olup bitenleri gündeme getirdiği için. Uludere’de masum 34
insan, bunların büyük bir çoğunluğu çocuk ve bu çocuklar… Geçmişte Toroslarla
cinayet işleniyordu, bugün orada sortiler yapılıyor, F-16’lar cinayet işliyor
orada. Bu cinayetlerin ortaya çıkması için Parlamentoyu göreve davet ediyoruz,
dönüp diyor ki: “Bu Barış ve Demokrasi Partisi ölü sevicidir.”
Şimdi, Allah aşkına “nekrofil”
dedikleri şey… Biz Anadolu çocuklarıyız, bilmeyiz böyle şeyleri, kafamızda
hile, şeytanlık yoktur. Ölü sevici… Biz ölülerimizi yâd ederiz, onlara Fatiha
okuruz, gideriz defnederiz, onları yüreğimizde taşırız. Ama bir insanın
kafasında şeytanlıkların olduğunu, bir ölüyle cinsel ilişkinin olabileceğini
düne kadar bilmiyordum kendi adıma, cehaletimi bağışlayın. Büyük bir
çoğunluğumuz da bilmiyorduk ama Sayın Başbakanın kafasında bu nereden kaldı, bu
nasıl bir duygudur? Meslektaşlarına kendisi nasıl dönüp de “Halkın iradesiyim.”
diyorsa, bu grubun halk iradesi olduğunu kendisi bilmiyor mu? Dönüp bize diyor
ki: “Siz kalleşsiniz.” Vallahi şunu açıkça söyleyeyim: Eğer kalleşlik varsa,
Sayın Başbakan dönsün, cumhuriyetin tarihine baksın, kimin kime kalleşlik
yaptığını kendisi orada çok iyi görür. Yani, 1920’lerde cumhuriyet kurulurken,
bu kürsülerden nutuk atılırken “Bu cumhuriyet Kürtlerin, Türklerin ortak ana
yurdudur.” diyenler, sonra Kürtlere ihanet edenler kimlerse, Sayın Başbakan
bunu iyi biliyor. Yine 1923’te, Lozan Anlaşması’nda “Kürtleri ve Türkleri
temsil ediyorum ve Kürtlerin hakkını da savunacağız.” deyip ve sonra gelip
Kürtlere ihanet edenler kimlerse kalleşliğin adı odur. Yine Atatürk’ün talebi
üzerine Hasan Hayri bu kürsüye çıkıp, Lozan’a, “İsmet Paşa bizim
temsilcimizdir. Bizi temsil ediyor, Kürtleri ve Türkleri…” Sonradan da Hasan
Hayri’yi kürsüde yaptığı konuşmadan dolayı ve Kürt giysileri giydiği için
Elâzığ’da öldüren anlayış kalleş bir anlayıştır.
Bizi konuşturursanız size yüzlerce
kalleşlikle ilgili örnek verebiliriz.
“Analar ağlamasın.” diye başlattığınız
bir projede alıp getirip, tutuklayıp altmış bir yıl ceza verdiğiniz insanlar,
işte, sizin sözünüze güvenip geldikleri içindir ki… Kalleşliğin adı budur.
Yine, 1999 yılında devletin
üniformalıları gidip görüştüler PKK’nin lideriyle, anlaştılar, konuştular,
“Silahlı güçler ülkenin dışına çıksın.” dediler. İki grup geldi, biri silahlı,
biri silahsız. Onları oradan alıp getirip, burada yargılayıp yüzlerce yıl
vermek kalleşliktir.
“Silahlı güçleri ülkenin sınırları
dışına çekin.” Ve bunun üzerine PKK lideri dönüp silahlı güçlere “Dönün gidin,
ülkenin sınırlarını terk edin.” dediği için 500 Kürt gencini tuzağa düşürüp
öldürmek kalleşliktir.
Biz bir kimseye söz verip ve o sözün
arkasında duramamışsak, evet, bizim adımız kalleşliğe çıksın ama biz, size, bu
noktalarda “Kürt sorununu, sizinle birlikte, baskı ve şiddetle bitireceğiz.”
demedik. Biz çıktık, açık ve net şekilde dedik ki: “Kürtlerin demokratik
haklarını hayata geçirirseniz biz sizinle varız ama bunları geçirmezseniz, Kürt
siyasal hareketini, Kürt özgürlük hareketini tasfiye etmek için siz planlar ve
tuzaklar kurarsanız biz sizinle yokuz.” Açıkça da bunu söyledik.
Bugün 8 bin Kürt siyasetçisi… Bakın,
Roboski’de olup bitenlerle ilgili soruşturma yok, kimse yargıya gitmedi,
kimsenin ifadesine başvurulmadı ama Roboski’den bugüne kadar 880 BDP’li
yönetici tutuklanmıştır, eften püften… Onun dışında, son üç yıldır 8 bin BDP’li
siyasetçi yine tutuklanmıştır. Şimdi, BDP’ye yargı var ama Roboski katliamını
yapanlara karşı siz hâlâ o katilleri kollayıp koruyorsunuz.
Ve sizlere diyoruz ki: Konuştukça
batıyorsunuz, konuştukça vicdanlarımızı yaralıyorsunuz. Bir şeyler
söyleyecekseniz gerçekten gereğini yapmalısınız. Dönüp böyle özürlerle
geçiştirilecek bir konu değil; çıkıp açık yürekli bir şekilde “Evet, bizim
kusurumuz var, kabahatimiz var, biz bu halktan özür diliyoruz.”
Diyebilmelisiniz. Ama bunları yapmazsanız… Ve bu halk kadim bir halktır, birçok
hataları bağışlamıştır, bunu da bağışlayabilir ama sizin, burada, Ali Cengiz
oyunu yaparak katilleri kollayıp koruyan bir anlayışa sahip olup ve bu işin
mağduru olanları ve bu işin mağduriyeti yanında yer alan siyasi hareketi de
dönüp ihanetle, kalleşlikle suçlamaya hakkınız yoktur ve acıları yarıştırmaya
hiç mi hiç hakkınız yoktur.
Grupta yine dün öyle yapılıyordu; morg
bekçiliği yapılıyordu. Bize dönüp diyorsunuz “Morgların önündesiniz.” Sizin
katlettiğiniz insanların cesetlerini alıp defnetmek bizim için onurdur, onun
için morgların önündeyiz. Siz morg bekçiliği yapıyorsunuz, siz acıları
yarıştırıyorsunuz. Döndünüz, söylediniz oradan bir astsubayın mektubunu.
Hepimizin evinde o astsubayın mektubundan mektuplar vardır, acılar vardır.
Anadolu’da acısı olmayan evler yoktur, Kürt evlerinin hepsinde acı vardır ama
siz birilerinin acısına sahip çıkarken birilerinin acısını da aşağılıyorsunuz.
Ve siz son günlerde, gerçekten, ne yapmak istiyorsunuz Allah aşkına? Dün
grubunuzda bindirilmiş kıtalar gelmişti. Orada Ana Muhalefet Partisi Genel
Başkanını yuhluyorsunuz, Barış ve Demokrasi Partisinin ismi geçince
yuhluyorsunuz. Bu nasıl bir anlayıştır?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) -
Yanlış söylüyorsunuz. Orada bindirilmiş kıta yoktu.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Nasıl yanlış?
Ekranlara yansıdı, bugün medyada da vardı Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir
kişi “yuh” dedi, o da susturuldu, lütfen…
SIRRI SAKIK (Devamla) – Biz de işte
“Onu susturun.” dedik, bakın, “Onu susturun.” dedik.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Susturduk.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, bugün
medyada da vardı ve biz kulaklarımızla duyduk ve Sayın Başbakanın ağzından bir
tek söz çıktı mı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Duymadı bile Başbakan.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, biz
alanlardayız, Sayın Başbakanla ilgili, alanlarda bir hakaret sözü olduğunda
bütün arkadaşlarımız “Hakaret yok, eleştiri var.” diyoruz ama dün gördüm
gözlerimle, Sayın Başbakan bu konuda “yuh” seslerine dönüp “Hayır, grubumuzda
‘yuh’ sesleri olmaz…” Ekranlara yansıdı, medyaya da yansıdı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bir
kişi yaptı onu. Sevgili Sırrı Sakık, bir kişi yaptı onu ve susturuldu.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, siz çok
iyi bir sözcüsünüz ama siz de şey altında kalıyorsunuz.
Orada, Sayın Başbakan, eğer gerçekten
kendisine saygı duyuyorsa dönüp kimseyi kendi grubunda yuhlatmamalıdır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Hiçbir zaman öyle bir şey yapmıyor.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu işler
yuhlatmayla, bu işler aşağılamayla, bu işler dönüp hakaretle olmaz. Kendinize
saygı bekliyorsanız dönüp bize de saygı göstereceksiniz. Biz size hakaret
etmiyoruz, sizi eleştiriyoruz ama sizin de bizi eleştirirken hakaret etme
hakkınız yoktur. Hiç kimse bu hakkı kendisinde göremez.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, Sayın Hatip üyesi bulunduğum bu Meclisi kuranlara hakaret etmiştir.
Kürsüden cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Türkiye
Büyük Millet Meclisini ve cumhuriyeti kuranlara hakaret ettiğine, buna müsaade
edemeyeceklerine, Başkanlık Divanı olarak da buna müsaade edilmemesi
gerektiğine ilişkin bir açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bu kürsü milletin kürsüsü; bu kürsü, bizi burada var eden,
Millî Mücadeleyi yapan Türkiye Büyük
Millet Meclisidir burası, onun kürsüsü. Bu kürsüden “Demokratik hakkımızı
kullanıyoruz.” diye, cumhuriyeti kuranlara, bu Meclisi kuranlara hakaret
ettiremeyiz. Cumhuriyete hakaret etmek, cumhuriyeti kuranlara hakaret etmek ve
Türk milletine hakaret etmek hiç kimsenin haddi de değil, hakkı da değil. Böyle
bir şeye müsaade edemeyiz, Başkanlık Divanı olarak da müsaade edilmemesi
gerekir.
Burada konuşanlar kendi fikirlerini
ifade edecekler ama öyle karnından da konuşmamalı.
SIRRI SAKIK (Muş) – Açık konuşuyoruz,
hiç karnımızdan konuşmuyoruz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Açık konuşuyor
zaten Sayın Sakık.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Size kim
“kalleş” dediyse ona konuşacaksınız ve konuştuğunuzun hesabını yapacaksınız.
Siz, cumhuriyeti kuranlara “kalleş” diyemezsiniz. Cumhuriyeti kuran bu millete
bu Meclisin kürsüsünden hakaret edemezsiniz. Özgürlük, demokrasi eyvallah,
hoşgörü eyvallah, doğruları da konuşmuyorsunuz. Kürt ve Türk, bunun adı “Türk
milleti.” Hiçbir zaman ayrılmamıştır, Millî Mücadelede de beraberdir, sonra da
beraberdir, şimdi de beraberdir. “Kürt halkına hakaret ettiniz, kalleşlik
ettiniz.” diye kardeşliğe mi hizmet ediyorsunuz, yoksa düşmanlığı mı
besliyorsunuz? Bu hangi akıl? Kime, ne faydası var bunun?
Değerli arkadaşlar, lütfen, yani
sabırla, hoşgörüyle izliyoruz, dinliyoruz, saygı duyuyoruz özgürlüğünüze. Biz,
sizi Türk milletinin değerli bir milletvekili olarak görüyor, burada konuşma
hakkınıza saygı duyuyoruz ama kalkıp burada, kürsüden Türk milletine hakaret
etmeye hakkınız yok, buna müsaade edemeyiz. O zaman, burada bulunmamızın bir
sebebi yok değerli milletvekilleri. Bu Meclisi kuranlara, bu cumhuriyeti
kuranlara “kalleş” dedirttiremeyiz, bunu kimse diyemez. Diyen, gelip buradan
özür dilemek mecburiyetinde. Size kim “kalleş” dediyse hesabınızı onunla
göreceksiniz.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şandır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, ben de cevap vermek istiyorum. Grubuma yönelik de…
BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi sırayla gidiyoruz, hadi
bakalım.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, iyi çalışmalar
dileklerimle sözlerime başlamak istiyorum.
Gerçekten, özgürlük çok temel bir
haktır. İnsan haklarının özgürlükle teminat altına alınması koşuldur ama bu
kürsüde konuşurken, özgürlüğümüzü ve bu kürsüde konuşma hakkımızı ulu orta ve
pervasızca sürdürmek bir hak değildir. Evet, bizler bugün, bu Türkiye Büyük
Millet Meclisini kuran, büyük bir mücadeleyle kuran, cumhuriyeti gerçekleştiren
insanlar sayesinde buradayız. Eleştirme hakkınız elbette ki vardır, tarihsel
olarak eleştirebilirsiniz, siyasi olarak eleştirebilirsiniz ama o insanlara,
teşekkür etmemiz gerekli olan insanlara burada söylemek istemediğim şekilde
kelimeler kullanarak hakaret etmek doğru bir şey değil. O insanlara bizim
sadece, bu kürsüyü bize sağladıkları için teşekkür etmemiz gerektiğini
düşünüyorum. Siyasi eleştirilerimizin de bir üslubu olmasını istiyorum. Elbette
ki eleştiri haktır, önemli bir haktır da…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sizden ders mi
alacağız? Günlerdir hakaret ediyorsunuz, günlerdir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) –
…özgürlükle ilgili de bir haktır ama eleştirinin bir sınırı vardır, o da
hakarettir. Sayın Konuşmacı AK PARTİ grup toplantısında yapılan bir davranışı
burada çok farklı bir şekilde dile getirdi. O çok bireysel bir çıkıştı ve
anında susturuldu. Bu noktadan hareket ederek AK PARTİ Grubunu eleştiren Sayın
Konuşmacıya diyorum ki şöyle bir geçip, geriye doğru dönüp kendi grup
toplantılarındaki konuşmalarına bir göz atsınlar. Kimin daha düzgün…
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz hiç kimseyi
yuhlatmadık.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – …kimin
daha özgürlükten yana olduğunu, kimin daha insan haklarına saygılı olduğunu ve
eleştiri yapma hakkını kimin çok daha yerinde kullandığını çok daha iyi
görecektir diyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
Ha, bir dakika. Ne diyeceksiniz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
hem Sayın Şandır hem Sayın Bahçekapılı, ikisi de konuşmalarında Sayın
Milletvekilimizin söylemini eleştirirken dozu grubumuzu ve bizim hepimizi
teşmil edecek bir dil kullandılar. Buna cevap vermek istiyorum izninizle.
BAŞKAN – Buyurun.
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın BDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Şandır’ı, dilini, üslubunu iyi bilirim;
gerçekten dikkatli bir hatiptir ancak şunu teslim edeceğiz: Cumhuriyeti
kurarken, İstiklal Savaşı’nda Türk ve Kürt halkı beraberdi. Buna itiraz eden
var mı içinizde? Yok.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunun adı
“Türk milleti” idi; Kürt, Türk halkı diye bir şey yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz “Türk
milleti” dersiniz; Birinci Mecliste, birinci Anayasa’da, 1921 Anayasası’nda
“Türkiye halkı” denilmiştir. Biz de “Türkiye halkı” demekten onur duyuyoruz.
Türk’ü de, Kürt’ü de, Çerkez’i de, Arap’ı da, herkesi de kapsıyor bu. Şimdi, bu
bir, bu birincisi. Bu Meclisi kuran kurucu felsefe budur arkadaşlar. Bu
felsefede bir Kürt’ün bir Türk’le, bir Çerkez’in, bir Arap’ın bir Türk’le, bir
Arnavut’un, Boşnak’ın, bir Pomak’ın bir Türk’le eşit hakları istemesinden doğal
bir şey yok. Bu kürsü onun için vardır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Onun hepsi
Türk, hepsi!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Yalnız, Sayın
Bahçekapılı’ya bir şey söyleyeceğim: Sayın Bahçekapılı, bu konuda en son
konuşması gereken parti AK PARTİ’dir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ona siz karar veremezsiniz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin Başbakanınızın cumhuriyet tarihindeki bazı
olaylarda kullandığı dil, kullandığı üslup, her seferinde sorgulayan,
aşağılayan, tehdit eden bir dil değil midir? Sizden mi üslup dersi alacak Barış ve Demokrasi Partisi?
Elbette ki hatibimiz, konuşmacımız çok
doğru bir tespit yapmıştır. Bu ülkeyi, bu ortak vatanı beraber kurduk. Kürtler
ana dili yasaksa, Kürtler hâlâ kurşunlanıyorsa, hâlâ hapislere atılıyorsa, hâlâ
siyasi parti faaliyeti nedeniyle partinize…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kürt
olduğu için değil. Kürt olduğu için değil, saptırmayın konuları.
HASİP KAPLAN (Devamla) – …her gün beş
ilde operasyon yapılıyorsa bu kalleşliktir, kalleşliğin ötesinde bir ihanettir!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Onlar Kürt olduğu için hapse girmiyor,
saptırma! Saptırma konuları!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Türk ve Kürt
kardeşliğini baltalamaktır.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz kardeşiz. Kürtler de, Türkler de kardeş.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz on yıldır
Türk ve Kürt kardeşliğini baltalıyorsunuz, saldırıyorsunuz. Her gün siyasi
partilerimizi…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Etnik milliyetçilik yapmayın.
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Milletvekillerimiz içeride, belediye başkanlarımız içeride, her gün
tutukluyorsunuz, utanmadan da gelip burada konuşma cüretini gösteriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hiç utanmıyorum. Etnik milliyetçilik yapma! Sen
utan, biz utanmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Siz bize
öğretemezsiniz ne konuşacağımızı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Etnik
milliyetçilik yapma! Kardeşler arasına nifak tohumu salmayın!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu kürsü özgür
bir kürsüdür, özgür bir kürsüdür. Solcu olup gelip döneklik yapacaksınız
burada… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hadi oradan… Hadi oradan…
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 14.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 15.12
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisi üzerinde söz sırası…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
efendim, bir söz istiyorum.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisini
yöneten maalesef Başkan vekillerimiz ve Başkan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
değerlerine vaki saldırıları burada, kürsüde yeterli cevap vermemek suretiyle
âdeta bunları tasvip eder havasına giriyorlar. Bu konuda tutumunuz hakkında söz
istiyorum efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, bir şey söylemek istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika…
Şimdi sırayla geleceğim hepinize,
tamam.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Grup başkan
vekillerinin hepsine söz verdiniz. Ben sıramı beklediğim için söz talebinde
bulunmuyorum. İsterseniz ben konuşmamı yapayım, ondan sonra arkadaşlarımıza söz
verin de yani bütün…
BAŞKAN – Hayır, benim söz verip
vermeyeceğim ayrı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama herkes
konuştu, ben konuşmadım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Ben size söz vereceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Biliyorum
Başkanım da...
BAŞKAN – Tamam.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, bir cümle…
BAŞKAN – Bir saniye…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
söz vermeden…
Bahçekapılı, grubumuza dönerek “Katil”
demiştir, özür dileyip sözünü geri almasını ve İç Tüzük’ün işletilmesini talep
ediyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN –Buyurun Sayın Bahçekapılı.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir Grup Başkan
Vekili…
BAŞKAN – Bir saniye…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, bir Grup Başkan Vekili de şahsımı hedef alarak bana, kendini
tutamayarak ve cinnet gibi bir duruma girerek, “Dönek” diye itham etmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Doğrudur.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben
geçmişimle gurur duyuyorum, bugünümden de gurur duyuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O konuda ısrar
ediyorum, dediğimin de arkasındayım, dönektir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu
lafı bana söyleyenin geçmişine bir dönüp bakmasını rica ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Eskiden
solcuydu, şimdi sağcı oldun, muhafazakâr oldun.
Sayın Başkan, bunda hakaret yok. Katil
ile dönek aynı değil.
BAŞKAN – Tamam… Bir saniye…
Ben, şimdi tutanakları getirttireceğim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
isterseniz…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Sakık, ara verdiğim
için, İç Tüzük’e göre, Sayın Kaplan da, Sayın Buldan da bilir, ben, şimdi hem
grup adına hem sizin adınıza cevap versin diye Sayın Kaplan’a söz verdim.
Dolayısıyla sonraki konuşmaların kişisel olarak Sayın Sakık adına söyledikleri
-dikkatle izledim- bir cümle olmadı. Rica ediyorum şimdi.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok
açık bir şekilde konuşmamı…
BAŞKAN – Hayır, hayır… Bakın, Şimdi
Sayın Kaplan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim
önergemizden dolayı… Peki, Sayın Şandır niye cevap verdi…
BAŞKAN – Sayın Sakık, bir saniye…
Sayın Kaplan, siz hem Sayın Sakık için
hem sayın grubunuz için almadınız mı? Aldınız. Ben de size söz verdim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bakın
haksızlık yapmayın biz size…
BAŞKAN – Bakın, bunu şey yapamayız.
SIRRI SAKIK (Muş) – …karşı saygısızlık
yapmak istemeyiz.
BAŞKAN – Bakın, saygı duyup duymamak
ayrı bir şey.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ama, Sayın Şandır
çıkıp benim konuşmama cevap veriyor ve benim bu noktadaki söylemlerim çarpıtılarak,
hakaret ettiğimi… Ben hakaret etmediğimi açıklamak istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
zaten sataşmada aynı oturumda söz verilir. Oturum kapandı, sataşmalar bitti.
Onun için aynı oturum içinde…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sana ne oluyor ya!
BAŞKAN – Evet, aynı şeyi söylüyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, benim
talebim, bir usul tartışması açarsak…
BAŞKAN – Ben de usul tartışmasına
yönelik talebinizi yerine getireceğim, herkes benim adıma konuşabilir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, o
arkadaşların…
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye… Allah
rızası için şimdi…Yani hepinizi bir arada dinleyip hepinize bir arada cevap
veremem.
Sayın Genç, Muhterem, siz benden şimdi
usul tartışması istediniz mi? İstediniz. Ben de açacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, ısrar
ediyorum.
BAŞKAN – Açacağım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Çünkü bu devamlı
olan bir şey.
BAŞKAN – Açacağım! Ama, Sayın İnce
diyor ki: “Ben önce, hepsinden evvel konuşayım.” Arzu ederseniz sizin usul
tartışmanızı açayım, arzu ederseniz Grup Başkan Vekilinizin dediğini yerine
getireyim, hangisini yapayım?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben
milletvekili olarak kişisel duygularımı dile getirmek istiyorum çünkü onuruma
dokunan konuşmalar yapılıyor.
BAŞKAN – Tamam, ben açmayacağım dedim
mi?
Sayın İnce, ne yapayım şimdi ben?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sözü bana
verin efendim. Siz bana söz verirseniz…
BAŞKAN – Yani böyle bir şey olmaz.
Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ben size bu grup önerisinin
lehinde on dakikalık bir söz veriyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
BDP Grubunun, 1/2/2012 tarihinde Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşlarının
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990’lı yıllardan bu yana kullanılan Renault
Toros “beyaz Toros” marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin
ve toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30/5/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
MUHARREM İNCE (Yalova) – İki dakika da
diğer grup başkan vekillerine verdiğiniz gibi…
BAŞKAN – O zaman ben size sadece iki
dakika vereyim, buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Peki efendim,
on dakikayı verin o zaman.
BAŞKAN – Hayır, hayır… Sonra tekrar
alırsınız, on dakikanızda konuşursunuz. Ya, usulü halletmek için söylüyorum
Sayın İnce. On dakikanızı mı istiyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Başkan,
on dakikamı konuşayım ve ineyim.
BAŞKAN – Peki, oldu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, ben söz
istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
bizim haklarımızı, itiraz haklarımızı…
BAŞKAN – Bakın, şimdi sizin grup
önerinizin lehinde konuşuyor arkadaş.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Fakat Grup
Başkan Vekilinin kullandığı kelime…
BAŞKAN – Şimdi, onu tutanakları
getirteceğim, ondan sonra bakacağım ve sizinle…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
isterseniz bu usulü önce halledelim, ben çünkü…
BAŞKAN – Yok…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Genç,
ben buraya çıktım, aşağı mı ineceğim şimdi!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de bir şey
söyleyeceğim, bana bağırmaya hakkın yok!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Aşağı mı
ineceğim şimdi! Aşağı mı ineceğim şimdi! Ben burada konuşuyorum!
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Böyle bir
yöntem yok! Kürsüye çıkmışım ben! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurunuz lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu
ülkede darbeler oldu, muhtıralar oldu, faili meçhul cinayetler oldu, biz on kez
bunu gündeme getirdik, konuşulmadı, edilmedi.
Sayın Sakık, bu ülkede Kürtler işkence
gördü, doğru, ama eksik. Diyarbakır’da Kürtler işkence gördüyse, Mamak’ta
ülkücüler gördü, Metris’te, Selimiye’de devrimciler gördü, herkes gördü. Yani
bu ülkede…
Bakınız, şu dili bir tutturalım. İki
tane yüzde 5’lik kesim var, bu iki yüzde 5’lik kesimi dinlemeyelim. Birinci
kesim “gerilla” diyor, “özgürlük savaşçısı” diyor, terörü, silahı, şiddeti,
kanı, barutu kınayamıyor. Birinci kesim bu.
İkinci yüzde 5’lik kesim de “Kürt”
dedin mi onları kesecek. Hepsi tehlikeli. “Kürt” dedin mi tüyleri diken diken
oluyor, ne dilini konuşturacak ne başka bir şey yapacak. İşte, bu iki yüzde
5’lik kesim ne yazık ki bu yüzde 90’lık kesimi yönetiyor. Bence bu yüzde 5 ile
bu yüzde 5’i bir dışlayalım. Burada tartıştığımız konu Kürt sorunu mu,
Kürdistan sorunu mu? Kürt sorunuysa çözeriz, ama Kürdistan sorunuysa, bir
coğrafya sorunuysa bunu biz çözemeyiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öyle birşey
diyen yok ki.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bir dilin ifadesi kendini ifade etmek, geliştirmekse bunlar kolay
işler, otururuz aklı başında insanlarla biz bunları çözeriz. Demokratikleşme,
kültürel hakların verilmesi, bütün bunların hepsi doğru, ama şu doğru değil mi:
Asgari ücret benimle Kürt arasında ne fark ediyor? Yalovalı bir çocukla
Siverekli bir çocuk arasında, Yüksekovalı bir çocukla Yalovalı bir çocuk
arasında ne fark ediyor? Asgari ücret onun için de düşük, Türk için de düşük,
Kürt için de düşük. Telefonların dinlenmesi; Türk de bundan şikâyetçi, Kürt de
bundan şikâyetçi, Boşnak da bundan şikâyetçi, Çerkez de bundan şikâyetçi.
Yargısız infaz vardı, yargıyla infaz var şimdi, yargıdan herkes şikâyetçi; Kürt
de şikâyetçi, Türk de şikâyetçi. İşsizlik; işsizlikten Türk de şikâyetçi, Kürt
de şikâyetçi. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, “Türk” tanımı bir ırk tanımı
değildir, “Türk” tanımı bir kan tanımı, bir kafatası tanımı değildir. “Türk
milleti” tanımı bir bilinç tanımıdır, bu bir ulusun tanımıdır. Avrupalılar bize
ne diyor? Avrupalılar bize “Kürtler Ermenileri kesti.” demiyor, “Türkler
Ermenileri kesti.” diyor. Etnik olarak Türkleri tanımlamıyor; bu coğrafyada
yaşayan, bu topraklarda, bu ülkede yaşayan herkesi tanımlıyor. Önemli olan, bu
ülkenin yurttaşlarının özgür olmasıdır, mutlu olmasıdır; önemli olan, Türkiye'nin
demokratik bir devlet olmasıdır; önemli olan, umudun ve özgürlüğün ülkesi,
herkesin Türkiye’si olmasıdır.
Cumhuriyeti kuranlara hakaret,
saygısızlık -ben Sayın Genç’e katılıyorum- bunu yapmayalım. Bakın, Diyap
Ağa’nın torunlarına bu yakışmaz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ben Diyap Ağa’nın
torunu değilim, ben Seyit Rıza’nın torunuyum.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu ülkede, bu
cumhuriyetin ilk yıllarında Polatlı’dan düşman topçusunun sesi duyulurken, bu
Mecliste Adnan Adıvar Meclis Başkanıyken, okuma yazması olmayan Dersim Mebusu
Diyap Ağa parmak kaldırınca Meclis Başkanı da şaşırır Diyap Ağa ne diyecek
diye, bugüne kadar hiç konuşmamıştır. Tartışılan konu Meclisin Kayseri’ye
taşınmasıdır. Okul ayarlanmıştır, karavanalar, ranzalar ayarlanmıştır, Meclis
Kayseri’ye taşınacaktır. Diyap Ağa önergenin aleyhinde söz alır ve şunu der:
“Reis Bey, biz buraya ölmeye gelmedik mi? Ne demek Meclisi taşımak?”
Şimdi, o Mecliste İsmet İnönü de vardı,
Fevzi Çakmak da vardı, Mustafa Kemal Atatürk de vardı, Diyap Ağa da vardı. Buna
hakaret etmeyelim. Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Cumhuriyet Halk Partisinden
ayrılmıştır, partimize küsmüşlerdir ama hiçbir Cumhuriyet Halk Partili Kazım
Karabekir’e hakaret etmemiştir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Mustafa Kemal,
Kazım Karabekir’e “Alçaktır.” diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Onlar bizim
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın kahramanlarıdır, onlara her zaman dua ettik, onlara
her zaman şükran duygularımızı söyledik. İsmet Paşa öleli kırk yıl olmuş.
Değerli arkadaşlarım, Garp Cephesi
Kumandanı, bu ülkenin tapusunda, Lozan’da imzası olan bir kahramanımız bir
partinin üyesi olabilir, siyaseten yanlış işler de yapmış olabilir, sizin dünya
görüşünüze aykırı şeyler de yapmış olabilir ama
kahramanlığı yok mu? Ama bu ülkede o İnönü Zaferi’nde “Siz aynı zamanda
bu milletin makus talihini de yendiniz.” dediği zaman Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, onun hiç mi hatırı yok, onun hiç mi hatırı yok? O Meclisin kurucu
iradesinin, Birinci Meclisin kahramanlarının hiç mi hakkı yok?
Bakın değerli arkadaşlarım, dilimizi bu
konularda sakinleştirirsek, o iki yüzde 5’i dinlemezsek bence biz bu sorunları
çözeriz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Osmanlıda
sarayda şiir Farsça söylenirdi, konuşmalar Farsçaydı ama Osmanlıda devletin
resmî yazışma dili Arap alfabesiyle ama Türkçeydi. Bugün bile pek çok şeyi
anlayabiliriz. Safevi Devleti’nde de sarayda Türkçe konuşulurdu, şiir Türkçe
yazılırdı ama bürokrasi dili, devletin resmî dili Farsçaydı. Osmanlıdan geriye
Türkiye Cumhuriyeti kaldı, Safevi Devleti’nden geriye İran kaldı. Bu ülkede
Kürtçenin geliştirilmesi, Kürtçenin öğrenilmesi, sonuna kadar varım. Ben
çocuğuma “Salih Arda” ismini koymuşsam, daha dün Edirne İl Kongresine
gittiğimde Arda Nehri’nin kenarında oturup dedemin adını, ailemin köklerinin
adını düşünerek çocuğuma bu adı koymuşsam, bir Kürt de çocuğuna “Zozan” adını
koyabilmelidir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Koyuyorlar,
merak etme.
MUHARREM İNCE (Devamla) –
Yapabilmelidir, onu yapması için, onu savunmak için illa Kürt olmak gerekmez.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biz onu
geçirdik yaşama.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Demokrasiye
inanmak, demokrasiyi savunmak için, Kürt’ün Kürtçe konuşmasını da savunmak için
Kürt olmak gerekmez.
Bu ülkede cemevlerinin ibadethane
sayılmasını savunmak için Alevi olmak gerekmez; demokrasiye inanmak yeterlidir,
bu ülkenin aydın, çağdaş, mutlu yurttaşların olmasını istemek yeterlidir.
Bakın değerli arkadaşlarım, bir
tartışmadır gidiyor, bir Uludere tartışmasıdır gidiyor. İki tane soru sorduk,
sorunun birisi şuydu: “İstihbarat kimdendi?” İkincisi: “Bombalama emrini kim
verdi?”
“İstihbarat millî kaynaklı.” denildi.
Daha sonra, bir Amerikan gazetesi istihbaratın Amerika Birleşik Devletleri
olduğunu söyledi. Sayın Başbakan “Bu, Obama’yı zor durumda bırakmak için
uydurulmuş bir şeydir.” dedi. Sonra ne oldu? Pentagon açıklama yaptı, Pentagon
yalanlamadı olayı, “Bu bir bilgi sızmasıdır.” dedi. Şimdi, bütün bunlarda,
Meclis ne yazık ki devre dışı kalıyor.
Bakın, üç dönemdir bu Parlamentodayım.
22’nci Dönem Parlamentosunda üç buçuk yıl sonra devamsızlık başlamıştı; 23’üncü
Dönem Parlamentosunda yine üç yılın sonunda olmuştu; 24’üncü Dönem
Parlamentosunda BDP’de, MHP’de, CHP’de, AKP’de ortak bir şey görüyorum. Bakın,
dün karar yeter sayısı istiyorum, yoklama istiyorum ama bulunamıyor, 165 kişi
bulunamıyor, ikinciye kalıyor. Neden biliyor musunuz? Artık sizler de şunu
biliyorsunuz, Parlamentonun da aslında çok fazla bir hukuku kalmadı yani burada
dolgu malzemesi olmaya başladık. Türkiye'de her şeyi bir kişi belirliyor, Sayın
Başbakan belirliyor yani hangi kanunun çıkacağına… MİT Müsteşarı yargılanacak
mı yargılanmayacak mı? Aa, bakıyor ucu MİT Müsteşarına doğru gidiyor, bir kanun
çıkarıyorsun, önünü kesiyorsun.
Şimdi, Türk Hava Yollarında grev
yapılacak. “Siz grev yaparsınız ha, benim çoğunluğum var kardeşim, çıkartırım
grev yasağı kanununu, engellerim önünü.” Sizler de işlevsiz kaldığınızı
hissediyorsunuz. Ben kendim ilk kez, bu Parlamentoda, on yıldır Parlamentonun
işlevsiz olduğunu düşünmeye başladım. Bu psikolojiden kurtulmamız lazım. Bizler
genel başkanların kapı kulları değiliz; bizler özgür insanlarız, bizler buraya
halkın temsilcisi olarak geldik. Biz, beynimize yatmayan, kafamıza yatmayan bir
şeye “evet” oyu veremeyiz. Yani ne hakla şimdi geleceğiz, grev yasağı
getireceğiz? Bu doğru bir yöntem değildir.
Bu Parlamentoyu bir süre sonra… Bakın,
milletvekilliği gelir gider. Her dönemde yüzde 60’ı değişmiştir bu
Parlamentonun, bu dönemde de değişecek. Milletvekilliği gelir geçer ama dik
durmak her zaman kalıcıdır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Sayın Başkan, biraz önceki tartışmadan sonra
ara verdiniz ve o ara esnasında Sayın Bahçekapılı grubumuza atfen…
BAŞKAN – Tutanak getirttiriyorum…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – …”katiller”
kelimesini kullandı.
BAŞKAN - “Katiller” denilmişse onu
konuşacağız.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Arada söylendi
yalnız.
BAŞKAN – Ara içinde, orada da yazılıyor
ya, onun için.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Hatip
ismimi anarak, hakaret ettiğime dair, bununla ilgili bir açıklama yapmak
istiyorum hem MHP Grup Başkan Vekili hem de Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili ismimi anarak…
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sevgili arkadaşlar, benim niyetim
kimseye hakaret değil ve hele hele, hiç karnımızdan da konuşmayız biz ve
yüreğimiz de ihanet kuyularından su çekmez. Benim burada yaptığım tespit, bir
tarihî tespittir. Bu tespiti zaman zaman AKP Grup Başkanı da yapar, sizler de
yaparsınız.
Peki, hepimiz neden dönüyoruz diyoruz
ki bizim talebimiz 1921 Anayasası’dır? Çünkü 1921 Anayasası’nda bütün halklar
var. O tarihte söz verildi, 1924’te reddedildi. Ondan dolayıdır ki bir tarihî
süreci hep birlikte tartışıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Lozan’da söz
verildi, gereği yapılmadı, 21 Anayasası’yla söz verildi, gereği yapılmadı ve
zaman zaman silah arkadaşlarının da birbirine karşı dilini de biliriz. Ermeni
katliamında Mustafa Kemal’in Kazım Karabekir’e aynen şu sözü vardır: “Ermeni
katliamı bir alçaklıktır, buna kim ki bulaşmışsa alçaktır.” diyor ve demek ki o
tarihimizde böyle kanlı, kirli bir dönem vardır.
Şimdi, bizler bunları seslendirirken
bize dönüp buralardan ahlak dersi vermek, üslup dersi vermek, bize “katil”
demek… Vallahi bize “katil” diyenlerin demek ki ruhlarında, bedenlerinde
katillik ruhu dolaşıyor. Biz kimseye “katil” demedik. “Failleri bulun.”
diyoruz, Roboski’de failleri bulun. Sizin dönüp seslendiğiniz bu grupta var ya
Grup Başkan Vekili Pervin Buldan’ın eşini katlettiler. Benim ağabeyimi
-Gaziantep’te il başkanıydı- katlettiler. Şimdi, katliama maruz kalan bir gruba
dönüp “katil” demek… Buraya çıkıp özür dilemelisiniz. Biz size böyle bir dil
kullanmadık ve bize de böyle bir dil kullanmaya hakkınız yoktur, Parlamentodan
ve halkımızdan özür dilemelisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye Ayşe Nur Hanım,
şimdi ben tutumum hakkında şey açıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lehte konuşmak
istiyorum efendim.
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti
değerlerini hedefleyen konuşmalara karşı, oturumu yöneten başkan vekillerinin
yeterince müdahalede bulunmadığı hakkındaki usul tartışmasını açıyorum.
Lehte, aleyhte…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Lehte
efendim.
BAŞKAN - Aleyhte ilk söz Sayın Kamer
Genç’in, Tunceli Milletvekili.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Talep eden yok.
BAŞKAN - Ben buradan okuyorum, gelmesi
lazım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ben söyledim
efendim.
BAŞKAN – Tamam sizi duydum ben, şimdi
aleyhtekilere bakıyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Aleyhte istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Usul tartışması
açmayı talep eden gitti Başkanım, gerek yok bence tartışmaya.
BAŞKAN – Öyle mi?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Evet.
BAŞKAN – Peki, o zaman geri aldık.
Sayın Bahçekapılı, buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkanım, izin verirseniz biraz önceki tartışmayla ilgili…
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
4.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Değerli milletvekilleri, şunu bilmenizi isterim: Ben Türk’üm ama hayatımın her
döneminde Kürt sorunuyla ilgili olarak ne yapılması gerekiyorsa yaptım.
İstanbul’da doğdum, İstanbul’da büyüdüm. Mali açıdan da bir sorun yaşamadım. Bu
artı puanlarıma rağmen Türkiye’de sömürme konusunda, ezilme konusunda veya Kürt
sorunu konusunda en zor dönemlerde dahi elimi ateşin altına soktum. Bundan
gocunmuyorum, doğru olanı yaptım. Hâl böyle iken bir konuşmacının, BDP
sıralarından bir milletvekili arkadaşımızın, her zaman yaptığı gibi,
konuşmasının bir noktasına geldiğinde -çok özür dilerim, tırnak içinde- bu
Meclise hiç yakışmayacak bir cümleyi, bir kelimeyi kullanması, bardak atması,
bardak kırması…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, öze
gelsin, doğru dürüst konuşsun!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …veya
da şahsımı hedef alarak, o noktaya geldiğinde “dönek” diye hitap etmesi,
insanda gerçekten sinirlerine ve kendisine hâkim olma duygusunu zedeliyor.
Benimle ilgili olarak döneklik konusunda
bazı şeyler var. Arkadaşlar, ben geçmişimden gurur duyuyorum, bugünümden de
gurur duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Beni döneklikle itham edenler
kendilerini benden çok daha fazla solcu veya çok daha fazla ilerici olarak
nitelendirmesinler. Solculuk bulunduğun yerden başkasının siyasi duruşuna laf
atmakla gerçekleşmiyor, okumakla, sorgulamakla gelişiyor.
SIRRI SAKIK (Muş) – Attığın laflardan
belli!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Ben
bunları yapıyorum ve hiçbir şekilde de, hiçbir anımda da en ufacık bir utanç
duymuyorum.
Biraz önce elbette kastımı aşan bir
cümlem oldu. Burada BDP sıralarında olan milletvekili arkadaşlarım gerçekten
konuşmanın veya tartışmanın o gerginlik anında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) – Son,
bir özür dileyeceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Özür dileyecek,
açın efendim,
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) –…ben şu
cümleyi kullandım: “Dönek olmak katil olmaktan daha iyidir.” dedim ama yine de
içimden gelen, ruhumdan, aklımdan gelen bir cümle değildir bu. BDP’li
arkadaşlar arasında benim arkadaşlarım var. Elbette ki milletvekilleri
olduklarından dolayı saygım ve sevgim var. Üzüldülerse çok üzüldüm, onu
belirtmek isterim. Sizlerden de özür dilerim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Bizden de özür
dile, bizden de!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
12.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın ifadelerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli
milletvekilleri, burada, Meclis Başkanı, ismini okuyacağım sonra, “Kürdistan
siyaseti dahiliyesi Elcezire Cephesi Kumandanlığı tarafından tevhid ve idare
edilecektir. …Büyük Millet Meclisi Riyaseti ile muhabere eder.” Ve devamı var,
gizli celse tutanakları, 1’inci Meclis Başkanı Mustafa Kemal, daha “Atatürk”
soyadını almamış. Bir asır önce bu Meclisin ilk Başkanı “Kürdistan” diyecek,
Kürt mebuslarından bahsedecek; bir asır geçecek ve siz gelip bize bu Mecliste
bunu yasaklamaya çalışacaksınız. Bu birinci yanlış.
İkinci yanlış: Sayın Bahçekapılı, demin
söylediğin sözden özür dilemedin. 2 tane, yakınını, en yakınını kaybeden
arkadaşım sırada oturuyor.
“Dönek” dedim diye alınıyorsunuz.
Siyasi döneklik vardır arkadaşlar, bu çok şey değil, eskiden parti değiştiren
milletvekilleri vardı. Fikir değiştirebilirler; elbise değiştirebilirler; dün
greve “haktır” derler, bugün “yasaklayın” derler; dün özgürlüklerden yana
olurlar, bugün diktatörlükten yana olurlar; dün çoğulcu parlamentoyu
savunurlar, bugün tek adam diktatörlüğünü, tek adam şefliğini, padişahlığı
savunabilirler. Bunun siyasi literatürde adı “döneklik”tir, “siyasi
döneklik”tir. Ben de bunu söyledim, bunda ne var gocunacak? Çıkarsın, dersin:
“O gün yanlış söylüyordum, bugün doğru söylüyorum, doğru yerdeyim.” Ama ikide
bir alınganlık göstermeyin artık yaşınız kemale erdi. Bu yaştan sonra da
alınganlık göstermenin bir anlamı yok.
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Nasıl
“Kemale erdi.” ya? Ne biçim konuşuyorsun?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın
İbrahim’ciğim, sen alınganlık gösterme, bir tek Alevi olarak sen kaldın. Alevi
açılımında da gördük, size ne verdiler. Alevilere ne verdi AK PARTİ? Allah
aşkına yapmayın, gözünüzü seveyim!
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Devamla) – O konuda,
siyasi döneklik konusunda imzamı atarım, çerçeveyle de asarım. Bunda da özür
dileyecek bir şey görmüyorum ama “katil” sözünden özür dileyeceksiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen
de öylesin! CHP’de çalışmadın mı, SHP’de çalışmadın mı? Sen de döneksin!
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
1.-
BDP Grubunun, 1/2/2012 tarihinde Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşlarının
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 1990’lı yıllardan bu yana kullanılan Renault
Toros “beyaz Toros” marka araçların faili meçhul cinayetlerle olan ilişkisinin
ve toplum üzerinde yarattığı travmanın araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 30/5/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’a
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; BDP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Araştırma önergesini verenler, önergede
bahsedilen olaylarla ilgili soruşturmaların, yargılamaların, kazıların
yapıldığını çok iyi biliyorlar. Bu soruşturmaların yapılmasından rahatsız
olanlar, güneydoğudaki olayların aydınlatılmasından rahatsız olanlar yine
önergeyi veren grup. Bu çelişkili davranışı milletimizin takdirine sunmak
istiyorum.
Güneydoğudaki faili meçhul cinayetlerin
araştırılması için bu önergeyi verenlere şunu sormak istiyorum: Öncelikle,
faili belli olanlar var, masum insanlarımıza, öğrencilerimize, çocuklarımıza
kastedenlerin failleri belli. Önce, siz, bu faili belli olan teröristleri
savunmayı bırakmanız gerekmektedir. Güneydoğuda yaşayan Kürt kökenli
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümünde kararlı davranan bir Hükûmetin
varlığından neden rahatsız oluyorsunuz?
İşte size bir belge: Tehdit mektubu.
Seçimlerde terör örgütünün dağıttığı tehdit mektuplarından birisi. Ne diyor
tehdit mektubunda?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Onu sizinkiler
basıp dağıtmıştır. Sizinkiler bastırmıştır matbaada.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – “AKP’nin
sözcülüğünü yapar ve tek bir oy sebebi olursanız, bizim için hafifletici hiçbir
şey kalmaz.” diyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Onu sizinkiler
bastırıp dağıtmıştır, sizinkiler.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşte, bunları
savunmayı bırakmanız lazım. Eğer “siyasi mücadele” diyorsanız, bu mektupları
kınamanız lazım. Bunlara niye destek verdiğinizi milletimiz çok iyi biliyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Failini
bulsaydınız. Siz bastırıp dağıttınız onları.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – AK PARTİ’nin
İlçe Başkanı kaçırılıyor…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bastırıp
dağıtan bölgede sizsiniz.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …il başkan
yardımcısı eşinin yanında arkasından vurularak öldürülüyor. Hani siyasi partisiniz,
bir tek kınamanızı gördük mü sizin? Gördük mü?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O zaman,
Diyarbakır’da kendi içinizde faili bulundu, diğerinde de tefecilik olayı var,
onu da araştırın, içinizden çıkacak, içinizden çıkacak.
BAŞKAN –Sayın Kaplan, lütfen… Lütfen,
ne olur…
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …AK PARTİ
İktidarından önce ülkemizde faili meçhul cinayetlerin çok sık yaşandığı bir
gerçektir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Diyarbakır
milletvekilleri çıkıp söylesin.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Önergede de
zaten 90’lı yıllardan bahsedilmektedir, 2000’li yıllardan değil. Çok değerli
aydınlarımız o yıllarda -90’lı yıllarda- gazetecilerimiz, bilim adamlarımız,
faili meçhul cinayetler neticesinde maalesef hayatlarını kaybetmişlerdir. Özellikle
90’lı yıllarda ülkemiz faili meçhullerle, yargısız infazlarla ve işkencelerle
anılan bir ülke hâline gelmişti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği
yüzlerce ihlal kararıyla ülkemizin uluslararası camiada ne kadar zor duruma
düştüğü herkes tarafından bilinmektedir.
AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle
birlikte, son dokuz buçuk yıla baktığımızda, Türkiye’de faili meçhul
cinayetlerin aydınlatılmaya çalışıldığını, çetelerin, mafyanın, karanlık
odakların üzerine kararlılıkla gidildiğini, hiçbir şeyin üzerinin
örtülmediğini, şüphelilerin, bağımsız ve tarafsız yargı önünde hesap
vermelerinin sağlandığını görmekteyiz. AK PARTİ hükûmetleri ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 22’nci, 23’üncü ve bu Döneminde hukuk ve adalet alanında ve
demokratikleşme konusunda öncelikle mevzuatımızda önemli değişikliklerin
yapıldığını hep beraber gördük, görüyoruz. Ceza-adalet sistemimiz daha çağdaş
bir yapıya bu dönemde kavuşturuldu. Çok önemli yasa değişiklikleri
gerçekleştirilmeye devam ediyor. Son olarak, temel hak ve özgürlükleri
genişleten Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının
sağlanması anlamında Anayasa’da da önemli değişiklikler gerçekleştirildi.
Demokratikleşme alanında son dokuz buçuk yılda elde ettiğimiz kazanımları
kalıcı hâle getirmenin ve daha da geliştirmenin gayreti içerisinde çalışan bir
Hükûmet var, bir Meclis yapısı var.
Faili meçhul olayların aydınlatılması,
karanlık odakların ortaya çıkarılması konusunda aslında hepimiz hemfikiriz.
Türkiye çok önemli bir süreçten geçmektedir. Ülkemizin son otuz yılına
damgasını vuran karanlık olayların bir bir ele alındığını da hepimiz
görmekteyiz. Şemdinli davasının yeniden ele alınması, Danıştay saldırısı
davası, Ergenekon soruşturmaları ve davaları, Balyoz Darbe Planı davası ve
faili meçhul olaylarla ilgili başlatılan soruşturma ve devam eden davalarla,
karanlıkta kalmış onlarca olay sorgulanıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
siyasi cinayetlerin, faili meçhul olayların en sık yaşandığı 90’lı yıllarda AK
PARTİ iktidarda değildi. O dönemde meydana gelen faili meçhul olaylar maalesef
aydınlatılamadı. Ülkemizin diğer bütün sorunlarında olduğu gibi, bu sorun da AK
PARTİ’li yıllara devredildi. O dönemlerin siyasi iktidarları bu cinayetlerin
üzerine gidemedi. 2002 yılından itibaren ise durum değişti, “Türkiye’nin artık
eski Türkiye olmayacağını, karanlık odakların, çetelerin, mafyanın üzerine
kararlılıkla gidileceğini” açıklayan ve bunu uygulamasıyla da gösteren bir
parti iktidar oldu.
Terörle mücadele sürecinde bir yandan
ifade özgürlüğü genişletilirken, yasaklar kaldırılırken, eskinin hataları
telafi edilirken, diğer yandan da, bu özgürlüklere kasteden yaklaşımlara
müsamaha gösterilmemeye başlandı. Özellikle terör örgütü ve onunla ilişkili
yapılanmaların devlete paralel örgütlenme içinde bölge insanına zulmetmesine,
bölge insanından haraç toplamasına, baskı kurmasına, âdeta faşizm uygulamasına
asla ve asla göz yumulmamaktadır.
Dokuz buçuk yılda elde ettiğimiz
kazanımlar sayesinde artık Türkiye faili meçhul ülkesi olmaktan çıkmıştır.
Araştırma önergesinde bahsedilen olayların çoğu yargının gündemine gelmiş,
soruşturmaları da hâlen devam etmektedir. Bu soruşturmalarla ilgili yapılan
kazıları da canlı yayınlarda hep birlikte izliyoruz. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İnsan Hakları Komisyonunun, yaşam hakkını ihlal eden olaylarla ilgili
alt komisyonlar oluşturduğunu da hep birlikte görüyoruz.
Bu önerge sadece kafa karıştırmak,
Meclis gündemini meşgul etmek, gündemde milletimizin bizlerden beklediği
yasaların çıkmasını engellemek için verilmiş bir önergedir. Bu nedenle,
önergenin aleyhinde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde son söz Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’a aittir.
Buyurun Sayın Ercoşkun.
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; BDP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Dün gerçekleşen AK PARTİ grup toplantısında
önemli anlara tanıklık ettik. Her grup toplantısındaki coşku ve heyecanın bir
benzeri gerçekleşti dün. Gündeme dair birçok konu değerlendirildi ama Sayın
Başbakanın ana gündemi, üzerinde birçok spekülatif polemikler oluşturulmaya
çalışılan Uludere olayı üzerineydi. Kime, neye hizmet ettiği gayet açık olan bu
polemiklere Sayın Başbakan çok net, çok açık ama en önemlisi, milletin
hissiyatıyla, milletin duygusuyla tokat gibi cevaplar verdi. Sayın Başbakanın
milletin hislerine tercüman olan bu konuşması anlaşıldığı kadarıyla BDP
üzerinde tam aksine bir etki oluşturmuş ki hemen sırada bekleyen, tırnak içinde
“beyaz Toros” önergesi diğer önergelerin önüne alınarak bu konu gündemde
tutulmaya çalışılıyor. Aynı zamanda, biraz önce yapılan konuşmalarda gördük ki
ortaya hiçbir şey koyamayanlar, yeni bir söz söyleyemeyenler, bu konularda
ağzını açamayanlar, en iyi yaptıkları işi, hakareti ve tahrik etmeyi deniyorlar
ama başaramadılar, başaramazlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakanın dediği gibi “Zulme rıza, zulümdür ama zalimle beraber hareket
edenler de zalimlerdendir.” 14 Ağustos 2001’de kurulan AK PARTİ ilk günkü
heyecanını, ilk günkü sevdasını, programını aynı şekilde bugün de
gerçekleştirmekte. AK PARTİ kadrosu, cumhuriyet döneminin en karanlık
dönemlerini aydınlığa kavuşturmak için canını ortaya koyan bir kadro. Dersim
üzerindeki, 27 Mayıs üzerindeki karanlığı kaldıran, 12 Eylülü yargıya taşıyan,
28 Şubatı tarihin derinliklerine gömen, 27 Nisana karşı çıkan bir kadro AK
PARTİ.
Dolayısıyla, evet, faili meçhuller
konusunda birçok adli, idari uygulamalar, yargı süreçleri, kazılar devam
ediyor. Türkiye’de artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve bundan sonra da
olmayacak. Bu millet, bu Meclis, zalimlere, PKK’lı kalleşlere, onların
uzantılarına pabuç bırakmaz, bırakmayacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dün görüşmelerine başladığımız Karayolları Trafik Kanunu, Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanunu, Belediye Kanunu gibi birçok kanunla ilgili tasarının,
bildiğiniz gibi, bir an önce yasalaşması gerekiyor. Bu vesileyle, BDP grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Karar yeter
sayısı Başkan.
BAŞKAN – Tamam.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum,
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on
dakika veriyorum.
Kapanma
Saati : 15.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Üçüncü oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Hukuk
Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.-
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan İstanbul
Milletvekili Sayın Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde teklifin tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ’da. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Serindağ.
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
259 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, biraz önce bir
tartışma yaşadık. Cumhuriyetimiz zorluklarla kurulmuştur, zor günlerden
geçilerek kurulmuştur, kurucu kadro büyük bir özveri göstermiştir. Ben
cumhuriyetimizin kuruluşunda ve milletimizin bağımsızlığa kavuşturulmasında
büyük çaba gösteren başta cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve
kurucu kadroyu rahmetle ve şükranla anıyorum.
Sayın milletvekilleri, her şeyi kendi
şartlarında değerlendirmek lazım. Biz bugünün bakış açısıyla, bugünün
psikolojisiyle, bugünün şartlarıyla, bugünkü dünya konjonktürüyle yüz yıl
öncesini, seksen yıl öncesini değerlendiremeyiz. O nedenle bu sözüm herkese,
her şeyi, her olayı kendi zamanının şartlarında değerlendirmek lazım. Buna
özellikle Sayın Başbakanın dikkat etmesi lazım. Sayın Başbakan, bugünle ilgili
söyleyecek fazla bir şeyi olmadığı için, siz de biliyorsunuz ki, hep seksen yıl
öncesine giderek olayları değerlendiriyor. Buradan Sayın Başbakana da
sesleniyorum, artık günümüze dönmelidir, günümüzün gündemine dönmelidir ve
geleceğe yönelik yapacaklarını halkımıza anlatmalıdır. Seksen yıl öncesiyle
uğraşmanın bir anlamı yok, tarihte yerini almıştır ve cumhuriyetimiz de yoluna
devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz
1981 yılı UNESCO tarafından Atatürk Yılı ilan edilmiştir Büyük Atatürk’ün
doğumunun 100’üncü yılı nedeniyle. Oy birliğiyle alınan kararda bakın ne diyor:
“Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü
bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan
haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında renk, din, ırk
ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.” Biz,
Büyük Atatürk ile yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’yü de, cumhuriyetimizin
kuruluşuna emeği geçen tüm kahramanları da saygıyla ve şükranla anıyoruz.
Sayın milletvekilleri, bugün
görüşeceğimiz teklif bir torba teklif. Şimdi, AKP döneminde torba tasarıya
alıştık da bir de önümüze torba teklif geldi. Yürürlük ve yürütme maddesini
saymazsak bu tasarı beş maddeden oluşuyor. Bir madde havacılık sektöründe
çalışan emekçilere grev yasağı getiriyor. İnşallah teklifi veren Sayın Külünk
de beni dinliyordur.
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Zatıalinize
büyük saygım var biliyorsunuz.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – 2’nci madde
kara yolları, cadde ve sokakların kiraya verilmesi ve özelleştirilmesiyle
ilgili. 3’üncü madde korsan taksiciliğin önlenmesiyle ilgili. 4’üncü madde
uçakların motorlarının ve parçalarının finansal kiralama yoluyla edinilmesiyle
ilgili. 5’nci madde ise sınav kazanmış ancak ilgili yönetmeliğin idari yargı
tarafından iptal edilmiş olması nedeniyle ataması yapılmayan itfaiye
personeliyle ilgili.
Sayın milletvekilleri, böyle bir teklif
olabilir mi?
(x) 259 S.
Sayılı Basmayazı 29/5/2012 tarihli 112’nci Birleşim tutanağına eklidir.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Olmuş, olmuş.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Evet, AKP
döneminde oldu, AKP döneminde oldu. Bu, hem yasa tekniğine aykırıdır hem hukuk
anlayışına aykırıdır.
Şimdi, siz, iki sene evvel 12 Eylül
referandumuna giderken ne demiştiniz? “Biz çalışanların grev hakkının önündeki
engelleri kaldıracağız.” demiştiniz. Şimdi ne getiriyorsunuz? Grev yasağı
getiriyorsunuz. Neden? Acaba iki yılda ne değişti? Niye referanduma giderken
halkımıza doğruları söylemediniz? Söyleseydiniz, “Biz grev yasağı getireceğiz.”
deseydiniz, ona göre oy isteseydiniz, belki vatandaşlarımız ona göre oy
kullanırlardı. Vatandaşları yanıltmak bana göre uygun bir şey değil.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
biliyorsunuz, bizim taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar var. Bu getirilen
grev yasağı ILO ilkelerine aykırıdır, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine aykırıdır
ve Avrupa Sosyal Şartı’na aykırıdır. Bunu neye istinaden getiriyorsunuz, neye
dayanarak getirdiniz, ne ihtiyaçla getirdiniz, onu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Dün Sayın Ulaştırma Bakanı konuşurken
-ben çünkü Ulaştırma Bakanı diyorum ama soru önergeleri de o şekildeydi,
Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Sayın Bakan- şöyle dedi: “Biz
havacılık sektöründe büyük gelişme kaydettik. Efendim, iç yolcu sayısını işte
şu sayıdan bu sayıya çıkardık, dış hatlarda, efendim, şuradan şuraya geldik.” O
zaman, sayın milletvekilleri, bu yolcu sayısının arttırılmasında, bu havacılık
sektöründe çalışan emekçilerin hiç mi katkısı yok?
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Var, çok var.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – O katkının
karşılığı bu mu olmak gerekir peki? Havacılık sektöründe çalışan emekçilerin
sarf ettiği gayretin karşılığı bu mu olmak gerekirdi? Siz onların haklarını
daha çok genişletmeliydiniz, siz onların haklarını kısıtlamakla onların
emeklerinin karşılığını vermediniz ve gasbettiniz. Nasıl oldu bu biliyor
musunuz? Daha evvel başka bir komisyonda görüşülen tasarıya böyle bir madde,
hatta bundan daha hafif olan bir madde eklenmek istendi. O görüşmeler sırasında
o madde o tasarıdan çıkarıldı. Şimdi söylemek istemiyorum, ama tırnak
içerisinde söylüyorum, kusura bakmayın, getiren arkadaşlarım da kusura
bakmasınlar, korsan bir şekilde bu sefer bu teklife monte edildi. Böyle bir şey
olabilir mi?
Getirdiniz İçişleri Komisyonunda
görüştük, biz de o komisyonun üyesiyiz. Peki, asıl komisyonda niye görüşülmedi?
Alelacele görüşüldü.
Bir de vatandaşlarımızın sıkça
yakındığı, bilhassa taksici esnafın dert yandığı korsan taksiciliğin
önlenmesiyle ilgili düzenlemenin yanına koydunuz, onunla bunu kamufle etmek
istediniz. Madem öyleydi, normal yollardan hazırlayıp getirseydiniz onu bir
görüşseydik bu kadar cesur idiyseniz.
Değerli arkadaşlarım, getirilen başka
bir madde neyi öngörüyor? Park yerlerinin kamusal alandan çıkarılarak gerçek ve
tüzel kişilere devredilmesi, yani özelleştirilerek değnekçi ve otopark
mafyasının önüne geçilmesi düşünülüyor.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda bizim
şu kuşkularımız var. Bu yolla acaba cadde, sokak ve kara yollarının kimlere
kiralanması düşünülüyor? Kimlere vermeyi düşünüyorsunuz? Yani bu şekilde bizim
kuşkulanma hakkımız var. Niye? Çünkü geçmişte biz bunların çok örneğini gördük.
Şimdi, sayın milletvekilleri, korsan
taksicilikle ilgili hususa gelince, biz korsan taksiciliğin mutlaka önlenmesi
gerektiğine inanıyoruz, ancak ondan önce, çıkarılan kanunların mutlaka
uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Çıkarılan kanunlar uygulanmayacaksa bizim
bu kadar fazla mesai harcamamıza gerek yok. Onun için, özellikle iktidara
düşen, Hükûmete düşen, çıkan kanunların bir an önce uygulanmasıdır, tam ve
kâmil anlamda uygulanmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, sözlerimin
başında da söyledim, bu, bir torba teklif niteliğinde. Bu torba teklif yasama
tekniğine uymamaktadır. Gerçi AKP İktidarının yasaya uyma, hukuka uyma gibi bir
derdi yoktur. Örnek vereyim değerli arkadaşlarım:
Siz pek çok konuda kanun hükmünde
kararname çıkardınız. Siz derken Hükûmeti kastediyorum. AKP, 2002 yılının
sonlarında iktidar oldu, 2011 yılına kadar kanun hükmünde kararname çıkarmadı.
Niye çıkarmadı? Bana göre çıkarmaması doğaldı, gerekli çoğunluğu vardı,
dilediği kanunu dilediği zamanda çıkarıyordu. 2011’den sonra da değişmedi bu.
2011’den sonra da gerekli çoğunluğa sahipsiniz, istediğiniz yasayı, istediğiniz
düzenlemeyi istediğiniz zamanda istediğiniz şekilde çıkarıyorsunuz. Peki, kanun
hükmünde kararname çıkarma ihtiyacını nereden duydunuz? İnsanların aklına şu
geliyor: Kanun hükmünde kararnameler Meclise getirilmemek suretiyle yapılan
düzenlemeler halkın gözünden kaçırılıyor, birincisi bu.
İkincisi şu: Deniyor ki, ben de diyorum
yani bende de o kuşku var: Acaba Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştikten sonra
AKP’de kabul ettiği yasaların, yetki yasalarının veya kanun hükmünde
kararnamelerin Anayasa Mahkemesinden hiçbir şekilde geri dönmeyeceğine dair bir
kanaat mi oluştu? Böyle bir algı mı oluştu? Bu algının yüksek mahkeme
tarafından ortadan kaldırılması lazım. Bizim yargımızın bağımsız olması ancak
yaratılan bu algının giderilmesiyle mümkün olacak. Bu algının giderilmesinin en
büyük aracı da mahkemelerin verdiği kararlar olacak.
Kanun hükmünde kararnameler
Anayasa’mızda düzenlenmiş, 91’inci maddede. Ne diyor bakın: “Kanun hükmünde
kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler.
Kararnamede yürürlük tarihi ayrıca tespit edilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazetede
yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan
kanun hükmünde kararnameler Meclis komisyonlarında ve Meclis Genel Kurulunda
öncelikle ve ivedilikle görüşülür.” Yine komisyonda da benzer hükümler
öngörülmüştür İç Tüzük’le.
Değerli arkadalar, bakın ne diyor İç
Tüzük? İç Tüzük 37’nci madde: “Tasarı veya tekliflerle kanun hükmünde
kararnamelerin esas komisyonlara havale gününden itibaren en geç kırkbeş gün
içinde sonuçlandırılması gerekir.
Süresi içinde komisyonda görüşülmeyen
kanun hükmünde kararnameler, doğrudan Genel Kurul gündemine alınmak üzere
Meclis Başkanlığınca Danışma Kuruluna götürülür.”
Bunlara uyuyor musunuz? Uymuyorsunuz. O
zaman ne yapıyorsunuz? Anayasa’yı ihlal ediyorsunuz. Anayasa’yı açıkça ihlal
ediyorsunuz. Siz bu Anayasa ihlalinden vazgeçmelisiniz.
Değerli milletvekilleri, tabii, ne
yazık ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek bu
hukuksuzlukların hiç birine ses çıkarmıyor.
Değerli arkadaşlarım, hâlbuki Meclis
Başkanının bunlara seyirci kalmaması lazım. Komisyonlarda denetim yetkisi var;
onları, o denetim yetkisini yerine getirmesi lazım.
Şimdi, kanun hükmünde kararnamelerle
düzenlenen konular Meclis gündemine gelmiyor ya, dedim ki: “Siz bunu Meclisin
gözünden, Meclisin bilgisinden kaçırmak için yapıyorsunuz.” Gerçi Meclise
getirseniz ne olacak? Meclis yayınlarının televizyondan yayınlanma saatinden
sonra getiriyorsunuz; on dokuzdan sonra. On dokuzdan sonra TRT’nin ekranı
kararıyor, Meclis görüşmelerini milletimiz izleyemiyor.
Bakın, bu Meclis, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kanun yapabilir, anayasa yapabilir, anayasa değiştirebilir ama TRT ile
protokol yapamaz. Bu, olacak bir şey mi? Bunu içinize sindirebiliyor musunuz
değerli arkadaşlarım? İçinize sindirebiliyor musunuz? Sindirmeniz bana göre
mümkün değil, siz de bunu sindiremiyorsunuz.
TRT, Diyanet İşleri Başkanlığına kanal
tahsis ediyor ama Meclisin görüşmelerini halka duyurmuyor ve Meclis Başkanı,
buradaki sayın milletvekilleri, AKP çoğunluğu buna ses çıkarmıyor. Nasıl milletin
vekili olacağız biz? “Biz” derken sizi kastediyorum.
Tutuklu milletvekillerinin sorununa da
Meclis Başkanı çözüm getirmiyor. Şöyle diyor: “Anayasa ve kanunlar izin
vermiyorsa yapacak bir şey yoktur.” E peki Sayın Meclis Başkanı Anayasa’yı ve
kanunları bilmiyor muydu? Neden üç muhalefet partisinin grup başkan vekillerini
toplantıya çağırdı? Neden çağırdı? Çağırmasaydı, kanunlar belli, Anayasa belli.
Belki o şöyle bir şey düşünmüş olabilir: Nasıl olsa bu üç muhalefet partisi
anlaşamazlar, uzlaşamazlar, e o zaman da suç bunların üzerinde kalır. E oldu ki
uzlaştılar, demokrasi bir uzlaşma rejimi. Ondan sonra ne oldu? AKP yan çizdi,
Sayın Başbakan bundan vazgeçti. Peki, Sayın Meclis Başkanı niye buna alet
oluyor? Sayın Meclis Başkanının buna alet olması Meclis adına bir
talihsizliktir.
Değerli milletvekilleri, bazı konuları
da Meclis, millet gündeminden düşürmek istiyorsunuz ama biz bunları her zaman
hatırlatmaya devam edeceğiz değerli arkadaşlar. Bunlardan birisi Deniz Feneri,
Deniz Feneri davası. Siz ne yaparsanız yapın, savcıları değiştirin, savcıları
soruşturun, davaya bakacak mahkeme bulunmasın ama ne olursa olsun biz bunun
peşini bırakmayacağız. Milletimizin temiz, manevi duygularını istismar ederek
başkalarına çıkar sağlamanızın mutlaka yakasında olacağız, sizin yakanızda
olacağız, bunun peşini bırakmayacağız. Kesinlikle, bu konuda ihmali olan, kim
olursa olsun, ister kamu görevlisi ister siyasetçi -buradan açık söylüyorum-
biz bunun hesabını mutlaka soracağız. Ne oldu? Davaya bakan savcıları sanık durumuna
getirdiniz. Şu anda dosya Ankara-İstanbul arasında gidiyor, geliyor, görevli
bir mahkeme bulunamıyor. Niye? Çünkü, davaya bakacak hâkimlerin kendi başlarına
ne geleceğini tahmin ettiklerini düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, bu uygun
bir şey değil, bu yanlıştır.
Başka bir konu, KPSS sınavlarında
soruları çalan bir şebeke vardı, organize suç örgütü vardı. Ne oldu? Sayın
Başbakan “Ben, MİT’i ve Emniyeti görevlendirdim.” demişti. Bugüne kadar
herhangi bir şey çıktı mı? Ne oldu? Peki, bu soruları kim çaldı? Niçin çaldı?
Kimlere verdiler? Amaçları neydi?
Değerli arkadaşlarım, peki, bunun
hesabını biz sormayacak mıyız? Bunun hesabını mutlaka soracağız.
Başka bir konu vardı. Neydi o?
Manisa’da bulunan Sayın Bülent Arınç’a Ankara’da suikast yapmak üzere iken yakalanan
subayların durumu ne oldu? Manisa’da olan Sayın Bülent Arınç’a Ankara’da
suikast yapmak üzere yakalanan, gözaltına alınan subayların davası ne oldu? İki
buçuk yıl oldu, ne bir soruşturma açıldı ne herhangi bir haber çıktı. TSK’nın
-Türk Silahlı Kuvvetlerinin- kozmik odası arandı. Ne oldu peki? Bunun sonucu ne
oldu değerli arkadaşlarım? Acaba suikast iddiası yalan mıydı yoksa suçluları
koruyan biri mi var? Milletimiz bunu öğrenmek istiyor, biz bunu öğrenmek
istiyoruz. Siz öğrenmek istemiyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi hiç bu
konuyu merak etmiyor mu?
Değerli arkadaşlarım, konuları hızla
geçiyorum, zamanımız çok azaldı. Yanlış bilgi de veriliyor millete. En
son örnek 19 Mayıs törenleriyle
ilgiliydi. Sayın Başbakan diyor ki: “Efendim, bakın, bu 19 Mayısta tanklar
yürümedi, toplar yürümedi.” Biraz insaflı olmak lazım. Bak, “İnsaf dinin
yarısıdır.” diye bir söz var. 19 Mayıs törenleri stadyumlarda yapılıyor. Bakın,
bunu herkes duysun diye söylüyorum, stadyumlarda yapılıyor. Stadyumlarda -elinizi
vicdanınıza koyun- tank yürür mü, top yürür mü? Böyle bir yanlış bilgi
insanlarımıza aktarılabilir mi arkadaşlar? Bunu içinize sindirebiliyor musunuz?
Bakın, onunla ilgili bir yönetmelik çıkarıldı. Yönetmelikte görevli kuruluşlar
dışında Atatürk anıt ve büstlerine çelenk konulmayacağına dair bir hüküm yok.
Koymaya cesaret edemediniz, aslında düşünüyordunuz onu. Ama o eksiği mülki
idari amirleri ve uygulayıcılar eliyle yapmak istediniz, İçişleri Bakanlığıda
hukuksuz bir genelge yayınladı ve Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü
dışında Atatürk anıtına hiç kimsenin çelenk koyamayacağı yolunda bir genelge
yayınladı. İçişleri Bakanlığı bu hukuksuzluğun aracı hâline getirildi.
Değerli arkadaşlarım, biz bunları
hiçbir zaman hoş görmeyiz. Herkes görevini iyi yapsın. Biz kamu görevlilerinin
siyasete alet olmasını hiç istemeyiz. Bazı mülki idare amirleri bu genelgeye
rağmen çelenk koymak isteyenlere ses çıkarmadılar ancak bazıları bunu
engellemeye çalıştılar. Değerli arkadaşlarım, biz bunu bu şekilde hoş göremeyiz.
Ve değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
Sayın Dışişleri Bakanının bir sözü vardı: “Doğu Akdeniz’de…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Zamanım
kalmadı ama bu cümleyi izninizle söylüyorum Sayın Başkanım.
“Doğu Akdeniz’de seyrüsefer güvenliği
sağlanacak İsrail’e giden gemiler açısından.” Sağlayabildi mi? Sağlayamadı.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Serindağ.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Metin Külünk; buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN KÜLÜNK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Türkiye siyasetinin üzerinde en çok
uzlaştığı konulardan olan korsan taksicilik ve servisçilik konusunun da içinde
bulunduğu teklifimizi Parlamento gündeminde hep birlikte görüşüyor olmaktan
kıvanç duymaktayım. İstanbul’da aylık 30 milyon insanın direkt ilişki içinde
olduğu kayıtlı taksici esnafı sayısı
19.395’tir. Taksici sayısı ülkemiz genelinde 67 bin civarında olup,
aileleriyle birlikte yaklaşık 1 milyon insanımızın geçim sağladığı bir iş
koludur. Tabii ki buna servis araçları ve diğer yolcu taşımacılığı yapanları da
eklersek bu sayı daha da büyümektedir.
Sektör olarak yolcu taşımacılığı,
ekonomik büyüklüğü ve istihdam kolaylığı sebebiyle en çok kayıt dışılığın ve
korsan uygulamanın geliştiği bir alan olmuştur, beraberinde de şüphesiz birçok
sıkıntıyı getirmiş olan korsan taksi ve servis taşımacılığı yıllardır ülke
gündeminde kayıt içerisindeki esnafımızın haklı feryadının ifadesi olmuş ve bu
anlamda gündemdeki yerini korumuş, birçok kez de siyasetin öznesi olmuştur.
Ancak bu konunun dönüm noktası, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın
taksici esnafıyla buluşması esnasındaki “Yolcu taşımacılığında yaşanan yasa
dışılığın ortadan kaldırılması için gereken tedbirleri alacağız.” demesiyle
bugüne kadarki en etkili siyasi tavrın ortaya konulmuş olmasıdır. Şüphesiz bu
konuda muhalefet partilerinin de ziyadesiyle duyarlılığının olduğunu görmek
hepimiz için son derece mutluluk vesilesidir ve bu duyarlılıktan dolayı da
muhalefet partilerini tebrik ediyorum.
AK PARTİ’nin siyasi anlayışı gereği, bu
söylemin gereğini yerine getirmek adına kendimizde görev bildik ve bu kanun
teklifimizi hazırlamak suretiyle AK PARTİ Grup Başkanlığı aracılığıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine ilettik. Ticari taksicilik ve yolcu taşımacılığı büyükşehir
belediyelerince verilen izinler çerçevesinde yapılmaktadır. Teklifimizde de bu
hususun altı çizilmiştir. Hepimiz gündelik hayatımızda çocuklarımızı, eşimizi,
kendi canımızı emanet ettiğimiz taksici esnafımızın kendi hayatları için,
ticari hayatları için son derece önemli olan bu konuda duyarlılık göstermek
siyasetin asli vazifesidir.
Korsan taksicilik ve servisçilik bir
emek gasbıdır; kayıtlı iş yapan, sigortasını yaptıran, vergisini ödeyen esnafın
hakkını ve hukukunu ihlal etmektir; haksız rekabet ile dürüst çalışan esnafın
kazancına ortak olmaktır; “ucuz hizmet” vaadiyle vatandaşımızı yasa dışılığa
teşvik etmektir. Bu işi yapmayı tercih edenlerin iş ve geçim gibi haklı
gerekçeleri olabilir ancak bir başkasının hakkına girerek haklı kalınamayacağı
da açıktır. Bu hususa uzun yıllar göz yumulmuş, yasalardaki boşluk kolluk
kuvvetlerimizin son derece duyarlı davranmalarına rağmen, bu konudaki mücadele
hak ettiği hedefine hiçbir şekilde, maalesef, bugüne dek ulaşmamıştır.
Bu vesileyle, bugüne dek taksici
kardeşlerimizin mücadele ettiği korsan taksiyle mücadele noktasında yüksek
duyarlılık gösteren emniyet teşkilatımızın tüm birimlerini Meclis kürsümüzden
şükranla yâd ediyor, kendilerine teşekkür ediyorum.
Tabii ki bu mücadeledeki zaafın en
temel nedeni yasal boşluk olmuştur. Kolluk kuvvetleri ve yetkililerce yapılan
işlemler sonuçsuz kalmış ve caydırıcı olmayan cezalar ile bugünkü hâle
gelmiştir. Artık, korsan taşımacılık geçici bir iş olmaktan çıkmış ve son
derece organize bir hâl almıştır. Öyle ki İstanbul’da korsan taksi sayısı
kayıtlı taksi sayısının birkaç katına ulaşmıştır. İstanbul’da kayıtlı 17 bin
taksiye karşılık, binlerce korsan olduğu, binlerce servis aracı olduğu ifade
edilmektedir. Sadece İstanbul’da emniyet kuvvetlerimizce yapılan korsan taksilere
yönelik işlem sayısı 18.829’dur.
Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere,
işlem yapılan aracın birkaç katı korsan araç olduğu düşünülürse, kamu
otoritesinin bunu görmezden gelebileceği mümkün değil. Yasa yapıcı güç olan
Parlamento çatısı altında alınacak kararlar ile bu soruna bir çözüm bulunması
amaçlanmıştır.
Bu konuda hizmet veren korsan araçlar
ile bu hizmeti, yasa dışı olmasına rağmen tercih eden ve bu işin sürdürülmesine
imkân sağlayan kişilerin de dikkate
alınması gereklidir. Bu yasa dışılığın her iki tarafının da cezaya muhatap
olması kaçınılmazdır. Aksi takdirde, yasalar ve cezalar yine yetersiz
kalabilecektir.
Bu süreçte karşımıza çıkan bir husus da
taksici esnafımız ile ilgili şikâyetler olmuştur. Böyle geniş bir camianın, son
derece önemli insan kaynağını istihdam eden bir camianın, yanlışlıkları, eksiklikleri olanlardan
dolayı, müşteri ilişkileri konusundaki eksikliklerden dolayı taksici camiasının
bütününü ilzam etmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Kısa mesafede yolcu
almamak gibi, taksi esnafına ve kamu hizmetine yakışmayan eksik davranışlar da
olabilir. Bu konulardaki sıkıntıları da taksici esnaf odasının ve belediyelerin
ortak eğitim ve denetlemeyle gidermeleri elbette ki gerekli ve önemlidir ancak
bazı taksici esnafımızın eksiklikleri ayrı bir konudur, devletin, vergi
kaçağının bulunduğu ve yasa dışılığın olduğu bir alanda kamu düzeninin ve
otoritesinin yeniden tesis edilmesi başka bir konudur.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu konuyla
ilgili olarak kanun teklifimizdeki diğer bir husus da otopark konusudur.
Otopark mafyası ve değnekçilik ile ilgili sıkıntılar ülkemiz gündemine
1990’lardan itibaren girmiş ve gazetelerin 1’inci sayfalarına hatta 2’nci
sayfalarına birçok kez haber konusu olmuş ve nice canların dârülbekaya
göçmesine neden olmuştur. “Otopark mafyası” diye tanımlanan bu kişi ve gruplara
karşı vatandaş korumasız ve çaresiz bırakılmıştır. Endişe ve korku ile bu
illegal faaliyet ve işgal yapan kişilere para vermek zorunda kalmıştır
vatandaş. Bir gece, yıllardır oturduğu evinin bulunduğu sokağa arabasını park
etmek için para vermesi gerektiğini söyleyen kişi ya da kişilerle tartışıp
aracı zarar gören ya da darbedilen çok kişi vardır.
Çok büyük miktarda kayıt dışı
ekonominin bulunduğu bu alanda da kamu otoritesinin tesis edilmesinde maalesef
yine geçmişte yasal boşluklar var olmuştur ve bu konudaki mücadeleye de bu
yasal boşluğun olması engel olmuştur. Bu hususta da getirdiğimiz yenilikler
caydırıcı cezalar öngörmüştür. Doğrusu, İBB, İSPARK eliyle bu alanda çok
başarılı uygulamalar yapmayı başarmıştır. Bu konuda kendilerini de tebrik
ederim.
Yine bugün, saygıdeğer milletvekilleri,
görülecek olan teklifimiz içerisinde yer alan ve Türk Hava Yollarını da
yakından ilgilendiren bir madde ile havacılık sektöründe de bir düzenleme
öngörülmüştür. Dünya ticaretinin 60 trilyon dolar gibi çok büyük boyutlara
ulaştığı çağımızda ulaşım ve iletişim son derece önemli bir hâl almıştır.
Türkiye’nin küresel bir güç olabilmesinin en etkin göstergesi millî gelirinin
sürekli artması ve küresel marka ve şirket sayısının çoğalmasıdır. Ülkemizin
küresel bir oyuncu olabilmesinde en etkin kurumlarımızdan ve de en güçlü
markalarımızdan biri olan Türk Hava Yollarının, bugün kabuğuna sığmayan, 2012
yılı itibarıyla iç ve dış hatlarda toplam yolcu sayısı 97 milyona ulaşmıştır
dokuz yıllık bir zaman diliminde.
Türk Hava Yolları ve iştirakleri 10
milyar dolara varan bilançosuyla küresel bir şirket, güçlü bir marka hâline
gelmiştir. Bu konuda emeği geçen yöneticilerine ve emekçilerine Parlamento
kürsüsünden teşekkürlerimi sunuyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Böyle olunca
grev yasağı mı getiriliyor?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Şüphesiz,
dünya devletlerinin egemenlik mücadelesi ne kadar önemli ise uluslararası
şirketlerin de rekabet edebilirlikleri bir o kadar önemlidir.
Son on yılda yaptığı sabit yatırımlar
ile insan kaynaklarına yaptığı yatırımlar sayesinde bir dünya markası olan Türk
Hava Yolları sıradan bir şirket değil, 74 milyonun alın terinin, vergisinin,
duasının olduğu bir millî değerdir. Türk Hava Yolları bir özel şirket değildir,
bir holdingin şirketi hiç değildir; Hakkâri’deki, Edirne’deki, Konya’daki,
Rize’deki, Muğla’daki çiftçimizin, işçimizin, memurumuzun, iş adamımızın göz
bebeği olan bir kuruluşumuzdur.
Dolayısıyla bugün burada milletin
sahibi olduğu bir şirketin küresel bir marka olmasının heyecanını yaşarken
karşılaşabileceği engellerin ortadan kaldırılması için milletin iradesinin
temel yeri olan Parlamentonun da sorumlu olduğuna yürekten inanıyorum.
Dün Hava-İş Sendikasının Türk Hava
Yolunda yaptığı yasal olmayan grev ve iş bırakma eylemi sonucunda insanlar
cenazelerine gidemediler, iş yerlerine gidemediler…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ağlayacağım
şimdi.
METİN KÜLÜNK (Devamla) –…uluslararası
sözleşmelere imza atmak için müşterilerine varamadılar, vatandaş düğününe,
sevincine yetişemedi, öğrenci sınavına gidemedi, 250’ye yakın sefer iptal, yüz
binlerce insan bu eylem sonucunda mağdur edildi. Konunun tarafı olan millet
mağdur olmuştur.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bunu AKP yaptı.
Bunun sorumlusu sizsiniz, AKP’dir.
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Dünkü yasal
olmayan eylemin bilançosu Türk Hava Yollarına 2 milyon doların üzerindedir. Bu
2 milyon dolar milletin parasıdır, milletin alın teridir, milletin göz yaşıdır,
milletin vergisidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Doğru
yönetemezseniz böyle olur. Parayı çarçur ettiniz.
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Sadece bir
günlük eylemin mağdur ettiği insan 100 bini geçmiş. 250’den fazla seferin iptal
edilmesinin -soruyorum ben size- kime ne faydası var? Bu milletin hangi
menfaatine değerdir? Hangi milletin menfaati bunu öngörmüştür?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman
grevi tümden yasaklayın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sizin yüzünüzden
oldu!
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Grevi
yasaklayın, çok demokratik olur!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Şüphesiz bu
sebeplerle, grev ile, yasal olmayan bu eylemler ile işveren değil, Türk Hava
Yolları yönetimi değil, kamu ve milletimiz cezalandırılmış ve zarara uğratılmış
olmaktadır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bunun sebebi
AKP’dir! Sensin sebebi, sen!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bugün Türk
Hava Yollarına karşı birtakım küresel güçlerin içerideki müttefikleriyle beraber…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Bırak bu
palavraları ya!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – …yok etme
kastı ile girdikleri mücadelenin hangi yanlışlar üzerinden sürdürülmek
istendiğini tüm Türkiye gördü, Parlamento da görmekte. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Küresel gücün
kuklası kim? Küresel gücün maşası kim?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Biliyor ve
görüyorum ki: İşçinin en temel hakkı olan toplu sözleşme ve grev hakkı şüphesiz
kutsaldır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Niye ihlal ettin
o zaman?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ancak Türk
Hava Yolları yapamaz değil mi?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Ancak grev en
son başvurulacak çaredir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye
yasaklıyorsun o zaman ya?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Madem kutsal
niye kaldırıyorsun, niye yasaklıyorsun? Bir dediğin bir dediğini tutmuyor!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Türkiye’de
özgürlüklere en çok önem veren ve sahip çıkan bir siyasal hareketin grev yasağı
taraftarı olması asla söz konusu değildir. Ancak istisna hâller söz konusudur
çünkü bu şirket millete aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dünyada kendi
hava yolu şirketlerinin uğradığı grevler sonucunda batışını gören ülkeler,
Avrupalı devletler hepimizin malumudur. Swiss Air’e bakın, Sabena’ya bakın,
Amerika’daki uçak şirketlerinin grevler konusunda yok edilişine bakın, bunu
görün.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Nasıl olsa
satmayacak mısınız?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman
grevi tümden yasaklayın!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Dön de aynaya
bak, grevin sebebi ne?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Ancak millete
ait bir kurumu, grev gibi kutsal bir kavram üzerinden, dikkat sayın
milletvekilleri, grev gibi bir kutsal kavram üzerinden Türk Hava Yollarını yok
etmek isteyen anlayışın 21’inci yüzyılın sendikacılık anlayışla örtüşmediği
aşikârdır. (CHP sıralarından gürültüler) Biz bu anlayışı soğuk savaş
dönemindeki sendikacılık modelinde görüyoruz; biz bu anlayışı artık tedavülden
kalkmış, geçmiş Türkiye’de görüyoruz. Bu anlayışın 21’inci yüzyıl
Türkiye'si’yle ilintisi de yoktur, bağlantısı da yoktur, olmayacaktır da.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sadece AKP’yle
bağlantısı var.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - Artık sorumlu
sendikacılık dönemindeyiz. Yeni sendikacılık anlayışında şirketini büyüten,
büyüttüğü şirketinden hak ettiğini alan bir anlayış vardır. Türk Hava
Yollarının özlük haklarını Avrupa’daki hava yollarıyla karşılaştırın, dünyadaki
hava yolları şirketleriyle karşılaştırın, içerideki Türk Hava Yollarının
rakipleriyle karşılaştırın, özlük hakları noktasındaki emekçi kardeşlerimizin
alın terinin karşılığını ödeme noktasında eğer bir eksiklik görülüyorsa… (CHP
sıralarından gürültüler)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Senin
kardeşlerin değil onlar! Senin düşmanların onlar.
METİN KÜLÜNK (Devamla) - …o Türk Hava
Yollarının bu eksiliğinin hesabını sormak bizim de vazifemiz, sizin de
vazifeniz. Hiç endişeniz olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Senin emekçi
kardeşlerin yok. Sen emeği ağzına alma, emeği kirletme!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Saygıdeğer
milletvekilleri, yeni sendikacılık anlayışı, çalıştığı iş yerinin büyümesine ve
gelişmesine katkı sağlayan bir anlayıştır.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Halk köle
burada, köle!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bizim buradaki
bu kanun teklifimizde Parlamentoya teklif ettiğimiz şudur…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hiç
yakıştıramadık, hiç yakıştıramadık!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Çok ayıp
ettiniz yani…
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Teklif
ettiğimiz kanunun gerekçesi şudur: Emek mücadelesi verenlerle Türk Hava Yolları
yönetimine şunu söylüyoruz: Oturun masada… (CHP sıralarından gürültüler)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Emeği inkâr
eden, sermaye…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok tarihî, çok
berbat bir konuşma yapıyorsunuz Sayın Külünk!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
METİN KÜLÜNK (Devamla) –
…sorumluluğunuza sahip çıkın, barışçıl bir çözümü bulun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Kapı
emekçileri gibi değil mi? Ondan sonra meydan meydan gezecek…
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bizim kapımız
Türk Hava Yollarındaki kabin memuruna da sonuna kadar açıktır, pilotlara da
sonuna kadar açıktır, emek veren hepsine açıktır. Bizim bu kanun teklifimiz
buradan yasalaşırsa Türk Hava Yolları yönetimine, bu, hiçbir zaman, oradaki
emekçilerin emeğini istismar etme hakkını vermez. Eğer Türk Hava Yolları
yönetimi bu anlamda bir eksiklik göstermeye kalktığında…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen emeği ağzına
alma, emeği kirlettin sen!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
METİN KÜLÜNK (Devamla) – …biz bunun
hesabını Türk Hava Yolları yönetimine de sormasını biliriz hiç endişeniz
olmasın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Biliyorum ve görüyorum ki…
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Güldürme
beni! Söylediğine sen inanıyor musun?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İşte sizin
yönetim anlayışınız da bu; anonim şirketlere siyasi nasıl hesap sorar?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Biliyoruz ki
Türk Hava Yollarının büyümesinden en çok rakipleri rahatsızdır. Bizler, Türk
Hava Yollarında bu noktaya gelinceye kadar emeği geçen pilotlarımızın, kabin
görevlilerimizin, yer hizmetlileri başta olmak üzere, tüm çalışanların
emeklerini ayakta alkışlıyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hiçbiri size
hakkını helal etmiyor. Hiç biri size hakkını helal etmiyor. Hiçbiri size
hakkını helal etmiyor.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Böyle mi
alkışlıyorsunuz, emeğini gasbederek mi alkışlıyorsunuz?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Türk Hava
Yolları çalışanlarının özlük haklarının rakiplerine oranla ne kadar önde
olduğunu biliyor ve görüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şüphesiz grev
yasağı tartışması Avrupa Birliği ülkelerinde de olmuş, Avrupa Birliği
Konseyinde de tartışılmakta, birçok ülkede tartışılmaktadır. Bu istisna bir
hâldir.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bak,
arkadaşların bile alkışlamıyor seni, kendi grubun bile alkışlamıyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarihe
geçtiniz, işçi düşmanı olarak tarihe geçtiniz!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Utan utan, böyle
bir konuşma yaptığın için utan!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Türk Hava
Yolları çalışanlarının tüm haklarına saygı duyan bir anlayışın mensubuyuz ve
kapımız herkese sonuna kadar açık.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Bütün
haklara saygı duyarsın, sadece grev hakkına duymazsın, yazık be!
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Bizler
pilotlarımızın ve kabin ekiplerinin emeklerine saygı duyuyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İşçilerin nasıl
yüzlerine bakacaksın, nasıl yüzlerine bakacaksın onların? O işçinin, emekçinin
nasıl yüzüne bakacaksın?
MUSA ÇAM (İzmir) – Uçağa nasıl
bineceksiniz, uçağa?
METİN KÜLÜNK (Devamla) – Gayreti
kendine olanın kendi hâli acınacaktır. Hak aramak elbette ayakta alkışlanır,
ancak emek verdiği, alın teri döktüğü millete ait olan bir kurumu berhava etmek
hakkı da kimseye ait değildir.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarihe
geçtiniz, tarihe, grev kırıcı olarak tarihe geçtiniz!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yazıklar olsun,
utan utan!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Laf bitti,
söylenecek söz kalmadı. Süre var, laf bitti. Söyleyecek sözün yok.
BAŞKAN – Şahısları adına…
Sayın milletvekilleri… Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri lütfen…
Erzincan Milletvekili…
METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın Başkan,
otuz saniyem kalmış, kullanmak
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır canım, gitti, yapmayın
Allah aşkına. Aa, orada durmuş, kalmış… Hayır… Ben kapatmadım ki, kendiliğinden
durdu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Söz bitti, süre
arttı, konuşacak sözünüz yok. Süre arttı, laf bitti, edecek sözünüz yok.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Utanmadan
gülüyorsunuz! Hem emeğin hakkını yiyorsunuz, kul hakkı yiyorsunuz, bir de
gülüyorsunuz!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kul hakkı
yiyorsunuz! Kazanılmış bir hakkı geri alıyorsunuz!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bu kadar emek
düşmanlığı yapılmaz ya!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yazıklar olsun
hepinize!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayıptır, ayıp!
Tarihe geçtiniz!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, şu
anda arkadaşlar, Türkiye’nin en büyük korsancılığını yapan Adalet Bakanlığının
çalıştırdığı minibüslerdir. Beş bin tane minibüs çalışıyor, korsan işte!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Şahıslar adına ilk söz, Erzincan
Milletvekili Sayın Muharrem Işık’a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti, Anayasa’mızda da belirtildiği gibi, sosyal bir hukuk devletidir.
Bir sınıfın diğer bir sınıf üzerinde tahakküm oluşturması anayasal suçtur.
Sendikal haklar da temel insan
haklarından biridir. Sendikal haklar, çalışanların demokratik, ekonomik, sosyal
ve kültürel haklarını korumak için koyulmuştur.
Uluslararası sözleşmeleri onaylayan
Türkiye Cumhuriyeti devletimiz, bu sözleşmelere uymak ve üye devlet olarak
bağlı olduğu sözleşmelere aykırı düzenlemeler yapmamakla yükümlüdür. Ayrıca,
insan hakları kavramı gereği olarak, ayrımsız, tüm insanların yalnız insan
oluşları nedeniyle insanlık onurunu korumak için sahip oldukları tüm hakları da
korumak zorundadır.
Bu getirilmek istenen yasa -özellikle
1’inci maddesi- ILO’nun 87 ve 98’inci maddelerine aykırıdır. Ayrıca, diğer
imzaladığımız tüm uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Dolayısıyla, bu yasa,
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine de aykırıdır.
Şu sıralar, biliyorsunuz, 12 Eylül
yargılanmaktadır. Hakk’a yürümeye
hazırlanan iki darbecinin yargılanmasıyla birlikte 12 Eylülün temizleneceği
sanılmakta. 12 Eylül darbesi tamamen sermaye ve emek üzerine yapılmış bir
darbeydi. “Yetmez ama evet” diye naralar atanlar, 12 Eylül referandumunu
alkışlayanlar, şu anda örgütsüzleşmenin ne olduğunu anlamaya başladılar.
12 Eylülün ürünü olan iktidarınız, 12
Eylül referandumunun da aynı tarihe gelmesiyle birlikte, sermayenin emekçiyle yaptığı hesaplaşmayı bir kez daha kuvvetli
prangalarla sağlamlaştırdı. Artık ülkemizde işverenler için dikensiz gül
bahçeleri yarattınız, yasakları tamamen kanunlaştırdınız. Zaten 1982 Anayasası
emek kıyımı, anti-sendikal AKP rejimini iyice sağlamlaştırdı. 12 Eylül
darbesinden AKP rejimine kalan en büyük miras, grev yasakları ile emeğin baskı
altına alınması, emeğin örgütlenmesinin grev ve toplu sözleşme hakkının
kullanılmasının önüne geçilmesidir.
Bu getirilen yasayı, her şeyden önce,
yangından mal kaçırır gibi kendi komisyonunda değil, İçişleri Komisyonunda
görüşerek zaten niyetinizi belli ettiniz. Her
fırsatta çalışma hayatında uluslararası
normları gündeme getirenler, çalışma hayatında demokratikleşmeyi
sağlayacaklarını öne sürenler, ülkede yasakçı olan her şeyi ortadan
kaldırdıklarını iddia edenler bu yasayla bunu bir kez daha kanıtladılar.
Biraz önce de söylediğim gibi, tabii ki
gelen yasanın geliş zamanı da çok ilginç. Tam Hava-İş Sendikası greve gitmeye
hazırlanırken yasayı apar topar getirdiniz. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunda değil, İçişleri Komisyonunda görüşerek, orada da aynı
şekilde fazla tartışmadan getirip gündeme indirdiniz.
Bu yasa yaklaşık 14 bin çalışanı olan
ulusal hava yolları çalışanlarının hakkını gasbetmeye yönelik bir yasadır.
Hava-İş Sendikasının da kayıtlı olduğu
Uluslararası Taşımacılık İşleri Federasyonu ile temasa geçmiş, “IFT” denen bu
Uluslararası Taşımacılık İşleri Federasyonu ILO’yla temasa geçerek harekete
geçirdi. ILO Genel Sekreterliği Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetiyle görüşeceğini ve
bu konuda gerekli girişimleri yapacağını belirtti. IFT Genel Sekreteri,
uygulamanın Anayasa’ya, uluslararası anlaşmaların hepsine aykırı olduğunu zaten
açıkladılar. Tabii, ILO, yarın kalkacak, bunun suç olduğunu açıklayacak.
Açıkladığı zaman, her zaman alıştığımız gibi, Sayın Başbakan yine çıkıp
bağıracak, kızacak, ILO’nun taraf tuttuğunu söyleyecek, gerekirse ILO’dan
ayrılacağını söyleyecek, kendi ILO’muzu kuracağımızı söyleyecek. Uluslararası
anlaşmalara imza atanın kim olduğunu sanki unutup gideceğiz.
AKP İktidarının yaptığı her harekette,
çıkardığı her yasada -takip ettiğimiz kadarıyla- yerinde gelen bir hesaplaşma
var ve yaptığı bütün yeni düzenlemelerde muhakkak ki vatandaşa bir kötülük
oldu, yandaşına bir iyilik düşünüldü. Aynı şekilde, Hava-İş Sendikasındaki bu
yasa da çalışana gösterilen bir iyiliktir. Artık, ülkemizde şok doktrinler
yaşanmakta, her yapılan iş de sermaye kesiminin uluslararası emperyalist
güçlerce kazancına sebep olmaktadır. Örgütsüzleşmenin önü tamamen açıldı,
bundan sonra artık rahat bir şekilde çalışmalarınızı yaparsınız.
Tabii, artık, ülkemizin de totaliter
bir yönetime yöneldiğini de kabul etmemiz gerekiyor. Artık, vatandaşlar
otoritenin buyruklarına göre yaşamak zorunda. Öyle ki örgütlenmeyi bıraktık,
özel hayatımızda bile tercihlerinize, sizin yönlendirmelerinize göre hareket
etmeye çalışıyoruz. Yaşamın her alanına el atıp “tek bayrak, tek ülke, tek
lider, tek din” diye isterken ülkenin eğitim sistemini yeniden yapılandırdınız.
Futboldan tiyatroya, cinsel yaşamdan hangi gazeteciyi okuyacağımıza kadar her
şeye karışmaya başladınız.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkanım; konumuzla ilgisi yok ama geçen bir yerde okuduğum bir yazıyı okumak
istiyorum: Singapur Devlet Başkanı Lee Kuan Yew diye bir adam otuz yıl boyunca
ülkeyi yönetmiş. 14 Mayıs 2011 yılında emekli olmuş, oğlunu getirmiş, oraya
başbakan yapmış. Lee, halkını tartışma ve ikna yoluyla değil, ağır yaptırımlar
ve cezalarla adam edip muma çevirmeyi düşünmekteymiş. Çiklet çiğneyene para
cezası, tuvalette sifonu çekmeyene para cezası getiriyormuş. Bir yazar,
Lee’yi “Haylaz bir çocuk terbiye eden
otoriter baba.” diye tanımlıyor. Singapur’da Hükûmet, halka hangi kitaplar ve
dergilerin okunması gerektiğini, hangi filmlerin, hangi TV programlarının
izleneceğini söylüyor. Singapur Hükûmeti iffet taslamaya öylesine meraklı ki
Cosmopolitan ve Playboy dergilerinin bile okunması yasaklanmış. Bina
duvarlarında insanların neyi yapıp neyi yapmayacağına ilişkin kurallar manzumesi
oluşturmuş. Sonuçta, sanatta vitrin oluşturan zengin bir ülkeyi sıfıra
çıkarmış. Singapurluların tutkuyla peşine düştükleri tek faaliyet varmış, o da
para kazanmak. Bu Lee, demokrasi ayağına yatan, katı, otoriter bir lider. Özel
nezaket kampanyaları açılan bir ülkede, kaba olmaktan, insanları horlamaktan,
aşağılamaktan kaçınmaz, kışkırtıcı şeyler söylermiş. Tam bir geleneksel Çin
despotuymuş. Emir yağdırmak ve her şeyi denetlemek istermiş. Süreklilik talep
eden çok uluslu şirketlerin istekleri de zaten bu yolda para kazanmakmış.
Dolayısıyla ismini “Singapur AŞ” koymuşlar.
Okuma tutkusu dışında yemek, içmek, sinema, konser gibi hiçbir alanla
ilgilenmiyormuş, gazete yöneticilerini hapse atıp, sendikaları çökertmiş. Kendisini
eleştirenlere hızla dava açarmış. Hukuk devletini Singapur’da siyasi hedefler
uğruna kolayca feda edermiş. Avukatları edilgenliğe sürüklerken, yargıçları
boyunduruk altına alırmış. Basın, mahkemeler ve dinin siyasi kontrol altında
tutulduğu, muhalefetin de dikkatle izlendiği Singapur birey haklarının anlam
taşımadığı bir yerdir.
Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, Sayın
İçişleri Komisyonu Başkanım; ben bir de vatandaşın özel bir derdi var, onu
gündeme getireceğim. Zaten, biliyorsunuz, ben daha önce bir soru önergesi
verdim, kaç kişiyi KPSS’siz işe aldığınızı sordum; burada yaklaşık 57 bin
kişinin KPSS’siz işe alındığı söylendi. Tabii bundan sonra yine işe alımlar
KPSS’siz olarak devam etti. Son günlerde de sosyal yardımlaşma vakıflarına
alımlar yapıldı. Bu alımlar yapılırken özellikle gözetilmek istenen şey için
dediler ki: “Fakir olan 1 kişiyi ya da 2 kişiyi işe alıp çalıştıralım.” Eskiden
CHP’li, MHP’li, BDP’li hiç kimseyi işe almıyordunuz zaten, şimdi artık
AKP’liler arasında da ayrım yapılmaya başlandı. “İyi AKP’li-AKP’li” diye ayrım
yapılmaya başlandı. Erzincan’da Otlukbeli ilçemizde 17 kişi Sosyal Yardımlaşma
Vakfına başvuru yapıyor işe girmek için. Burada daha önce -tabii, bir yerlerden
baskı gelerek- Kaymakam Bey baskıyla soruları vatandaşın birine veriyor.
Diğerleri de sınava giriyor ama işe alınan bir kişi ve bu kişinin, işe giren
kişinin durumu gerçekten çok iyi, oradaki tarlaları olsun, hayvanları olsun
bilinen bir gerçek ama işe alınırken gözetilen şey, tamamen “En iyi AKP’li
kimse o girecek.” İsminde “adalet” olan bir partide… Zaten, biz artık işe
girmek için bu ıstırapları yaşıyoruz, en büyük sorunumuz bu. Seçmenlerimize bir
yerde iş bulmakta zorlandığımız için, artık kendi seçmenleriniz arasında da
böyle ayrım yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu konuda daha adaletli
davranılmasını istiyorum.
Tabii, getirilen sendika yasağıyla
ilgili tamamen bu örgütsüzleşmenin önündeki engelleri kesmek… Biraz önce
anlattığım örnekte de söylediğim gibi, bu işe alımda yapılan haksızlık, bundan
sonra yapılan her şeyde devam edecektir ama ülkenin gidişatına iyi bakmak
lazım. Vatandaş artık yavaş yavaş… Memur-Sen Sendikasının Başkanı bile “Dağ
fare doğurdu.” diyebiliyorsa ve “Harekete geçelim.” diyebiliyorsa bundan sonra
bunu iyi düşünmemiz lazım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Şahıslar adına son söz Zonguldak
Milletvekili Sayın Özcan Ulupınar’a aittir.
Buyurun Sayın Ulupınar.
Sayın Ulupınar yok.
Evet, şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Marmararay Projesi’ndeki araçlar satın
alınmış mıdır? Alınmış ise hangi ülkeden, hangi tarihte, kaç TL’ye satın
alınmıştır? Sözü edilen ihalenin tarihi ne zamandır? Marmararay Projesi’ndeki
çalışmalar hiçbir dönem durmuş mudur? Eğer durduysa hangi sebeplerden dolayı
durdurulmuştur? Marmararay Projesi’yle ilgili dava açılmış mıdır? Dava açılma
sebebi nedir? Davanın sonucu nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanımıza şöyle bir sorum var:
Özellikle büyük şehirlerdeki, merkezdeki okulların önleri, meydanları,
bahçeleri otopark olarak işletiliyor. Bu kanun çıktıktan sonra bu okulların
önündeki parklar ne olacak?
İkinci sorum da: Kamu adına görev yapan
Türk Hava Yolları. Şimdi, bunların sendika hakkını, grev hakkını ortadan
kaldıran bir kanun metni. Bunu çok demokratik buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Arapgir-Divriği kara yolu
74 kilometredir. Yapımına 1992 yılında başlanmış, o günden bugüne çalışmalarda
ödenekler yetersiz kalmış. Bu sebeple, bu duyarsızlık yüzünden, Arapgir
köylerine, Tarhan, Eğnir, Suceyin ve çevre köylere, bu yolun sahibi oluşundan
dolayı kan bedeli ödemişler. Geçtiğimiz yıllarda, bir trafik kazasında onlarca
insanımız ölmüştür. 2012 yılı ödeneklerinde Sivas Karayolları Bölge Müdürlüğü
40 kilometrelik kısmını duble yol yapmasına rağmen Malatya-Divriği arası duble
yol kapsamına alınmamıştır. Bu da Malatya Arapgir’e haksızlık olduğunu
düşünüyoruz. Bu yol eğer duble yol kapsamına alınabilirse Malatya’yla,
Arapgir’le Divriği tamamen duble yol kapsamına girecek ve bir önemli yol
kazanmış olacaktır. Bu konuda Hükûmetin duyarlılığını bekliyoruz çünkü bu yolda
hakikaten sürekli kaza oluyor, trafik kazaları olmakta. Bu konuda sizlerin
duyarlılığını bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak istiyorum:
Belediyeler, il ve ilçelerde kendilerine göre uygun gördükleri her yeri geçici
park alanı yaparak çok büyük para kazanıyorlar. Bu kanunun çıkarılmasıyla
beraber hangi kriterlere göre park alanlarını tespit edeceksiniz? Bu, kanunda
yazılı değil. Ayrıca, bu park gelirleriyle şehirlerde çok katlı otopark gibi
yeni park alanları oluşturmayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak: Ülkemizde devletin
kurumlarında kullanılmak üzere kiralanmış olan kurumlara göre kaç tane araç
vardır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İlçelerde faaliyet gösteren herhangi
bir kamu kurumu ve özel sektör yokken belediyeler tahditli plaka satışı
yapmıştır. Bu plakalar da büyükşehir sınırlarında kullanılmıştır. Büyükşehir
belediyeleri kaynak yaratmak için plaka satınca bu plakalara ceza kesilmeye
başlanmıştır. Şimdi bu yasayla bu plakalar da korsan mı sayılacaktır? Bu yanlış
işlemlerin sorumlularına ne yapılacaktır?
Haklarını arayanlar haklarını
alamadığında ne yapabileceklerdir? Grev hakkı varken emeği istismar edilenler
bu hakları ellerinden alınınca ne yapacaklar?
Türk Hava Yolları sadece yöneticileri
sayesinde mi övündüğünüz noktaya gelmiştir?
Emek-sermaye çelişkisini ne zaman
unutturmaktan vazgeçeceksiniz?
Baskı, inkâr ve zulme karşı olduğunu
iddia ettiğiniz politikalarınız emeği hariç mi tutuyor?
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Kilis’te oluşturulan
konteyner kentte 2 adet 24 derslikli, 1 adet 18 derslikli okul, 16 kreş, 20 ana
sınıfı, 1.800 ilköğretim öğrencisi, 800 lise öğrencisi okuyacak şekilde okullar
yapılmış. 5 mahallede 650’şer metrekarelik sosyal tesis yapılmış. 2 tane biner
kişilik cami yapılmış. Sağlık hizmetleri veriliyor, haberleşme hizmetleri
veriliyor, banka hizmetleri veriliyor, meslek kursları açılıyor ve bu hizmetler
Suriye’den ülkemize gelen sığınmacılara veriliyor. Ancak depremzede
vatandaşlarımıza kışı geçirmeleri için konteyner verilmedi, çadırlarda eksi 30
derecede kışı geçirmek zorunda kaldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Acaba Sayın
Bakan bu konuda ne der?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kurt…
KAZIM KURT (Eskişehir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, 12 Eylül 2010 tarihli
referandumda, çalışanların ve emekçilerin haklarını artıracağınız iddiasıyla
anayasal değişiklik yapma yönünde, ciddi anlamda, insanlara açılımda
bulundunuz. Bugün havacılık sektöründe grevi yasaklamak bu paralelde nasıl
değerlendirilebilir? Başka alanlarda da grev yasağı getirmeyi düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN – Sayın Ayhan…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana tevdi etmek
istediğim iki soru var.
Birincisi: Başka iş kollarında da grev
yasaklama düşüncesi Hükûmette var mıdır? Bunun üst sınırları, limiti nedir?
Hangi sektörlerde olabilir?
Türk Hava Yollarının bu işten zarar
gördüğü ifade edildiğinde, bu, aynı zamanda Hükûmetin de itibar kaybettiği
anlamına geliyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfında
Türkiye genelinde kaç tane minibüs vardır?
Soru 2: Bu Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Vakfı günde kaç minibüsle hacze gitmektedir? Her minibüs en az kaç
tane iş almaktadır?
Soru 3: Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının en kısa mesafesi borçlulardan kaç TL tahsil edilmektedir?
Soru 4: Şanlıurfa merkezinde Balıklıgöl
ile Karaköprü arasında, Balıklıgöl ile üniversite arasında, Balıklıgöl ile
Yenişehir arasında raylı sistem düşünüyor musunuz, böyle bir çalışmanız var mı,
varsa ne zaman başlanacak?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmetinizin ustalık
dönemi olarak ifade ettiği bu son dönemde yaşanan birçok olay gerçekten
Türkiye’nin demokratik açıdan geriye gittiğinin en önemli göstergelerinden
birisidir. Türk Hava Yollarında çalışanların grev haklarının ellerinden
alınması uygulamasına benzer bir uygulama başka hangi dünya ülkelerinde vardır?
Bunu Bakanlık olarak ve Hükûmetiniz olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
kayısı üreticilerine faizsiz kredi verilmelidir. Malatya’da kayısı hasat
mevsimi yaklaşmaktadır. Kayısı, hem Malatya hem de Türkiye ekonomisine ciddi
katkı sunan bir meyvedir. Geçtiğimiz yıl Malatya’da 367 milyon dolarlık kayısı
ihracatı gerçekleşmiştir. Ekonomiye bu kadar büyük bir katma değer sağlayan
kayısı maalesef üreticinin yüzünü güldürmemektedir. Kayısı üreticileri, işçi,
ilaç, gübre, mazot gibi bir yıl boyunca yaptığı harcamalarını ve borçlarını
ödemek için ürettiği kayısıyı hemen satmak zorunda kaldığından kayısının fiyatı
düşmektedir. Nakde sıkışan üreticinin kayısıyı elinde bekletmemesi nedeniyle
kayısı değerinin çok altında bedelle satılmakta. Kayısı üreticisinin
mağduriyetinin önlenmesi ve Malatya ekonomisinin kayıp yaşamaması için hasat
dönemi öncesi faizsiz veya düşük faizli kredi verilmesini istemekteyiz. Yani
bir bağış değil, üreticiye yardımcı olmak adı altında bu aylarda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum şu: Türk Hava Yollarının grev
kararıyla ilgili uyguladıkları kısacık bir grevde çok üzüntülü sonuçlar
yaşadık. Türk milleti olarak gerçekten çok üzüldük. Bunun gibi grev bekleyen
başka kamu kuruluşları var mı? Onlara da aynı muamele yapılacak mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım, mevsim hasat mevsimi ama
bir başka gerçek de var, afet mevsimi de. Anadolu’nun hemen her yerinde sel,
dolu afetleri yaşanıyor ve çiftçi bin bir emekle yetiştirdiği mahsulünü
değerlendiremiyor. Bir Afet Kanunu var, varlığının yüzde 40’ını kaybederse
yardım ediliyor. Bunun hiçbir uygulanabilirliği yok. Şimdi yine özellikle sebze
ve meyve üreticileri, işte Malatya’nın kayısısı, Mersin Mut’un kayısısı, eriği,
çileği, Tokat’ın sebzesi, Adana’nın işte hasat… Buğday hasada geldi, dolu
vuruyor, sel alıyor. Bunlara bir hukuk düzenlemesiyle yardım etmeyi düşünüyor
musunuz? Çünkü göz göre göre bu çiftçi perişan, hasat mevsimi zulüm mevsimine
döndü. Buna bir tedbir düşünüyor musunuz Hükûmet olarak çünkü çiftçinin gidecek
yeri yok. Borçlandırın demiyorum, yeniden yapılandırın da demiyorum, bir yardım
edin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan buyurunuz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu Marmaray Projesi’yle ilgili çok
detaylı bir soru soruldu. Çok sayıda, aslında soru içinde soru. Ona ancak
yazılı bir şekilde tatmin edici bir cevap verilebilir diye düşünüyorum.
İlgili kurumumuzdan yazılı bir cevap
alınması daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.
Sayın Halaman’ın “Büyükşehirlerde park
olarak işletilen yerler ne olacak? Özellikle okulların park, bahçelerinde ne
yapılabilir?” diye bir sorusu vardı. “Kullanılabilecek mi buralar?” Tabii
belediyeler yetkilendirilse de belediyelerle protokoller yapmak suretiyle uygun
olan yerlerde, uygun zamanlarda kullanılması mümkün büyükşehirlerimizde ama
bunun mutlaka, tabii, belediyelerle yapılacak protokollerle yürütülmesinde
fayda var.
Malatya-Divriği duble yolu konusunda
Sayın Vekilimizin bir değerlendirmesi oldu. Tabii, ilgili kurumumuzun yine
değerlendirmesi lazım. Duble yollar konusunda 15 bin kilometreyi aştık yani şu
anda 21 bin kilometrenin üzerinde bir duble yol ağına ulaşmış olduk. Tabii bu
giderek artık daha da gelişecek, yayılacak. Bunun, ilgili kurumumuzun tabii
fizibilitesine bakması lazım, trafiğine bakması lazım. Ben şimdi ezbere,
ayaküstü bir şey söylemek istemiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım,
yolun devamı yapılıyor, Sivas tarafı yapılıyor, Malatya tarafı yapılmıyor. 40
kilometre, bir şey değil orada onlarca insan ölüyor. Bu konuda ilginizi rica
ediyorum ben sizden.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Sayın Doğru “Geçici park alanı yapılıyor, hangi kriterler?” Plaka
satışlarıyla ilgili yine detaylı sorular oldu. Bunlara, eğer müsaade ederseniz
yazılı cevap verilsin. Tatmin edici, daha detaylı cevaplar verilmesinde fayda
var diye düşünüyorum doğrusu.
Türk Hava Yollarıyla ilgili epeyce bir
soru geldi, grevle ilgili düzenleme konusunda. Tabii, dünyanın değişik
ülkelerinde farklı uygulamalar var. Bazı ülkeler kanunla bazı yasaklar
getiriyorlar, diğerleri idari kararlarla bunları yapabiliyorlar. Bizim
mevzuatımızda da daha çok Çalışma Bakanlığımızın görev alanına giren bir konu
ve o çerçevede bazı düzenlemelerimiz var.
Ancak Türk Hava Yollarını bir taraftan
da stratejik bir alan olarak görüyoruz. Az önce vurgulandığı gibi, gerçekten
küresel düzeyde bir oyuncu hâline geldi Türk Hava Yolları. Bir taraftan da
turizm sektörü yine çok çok önemli bir sektör. Burada, dolaylı olarak Türk Hava
Yollarının katkısıyla oluşan aslında ciddi bir istihdam var, ciddi bir ekonomik
aktivite var, faaliyet var. Bunların zarar görmemesi açısından… Yoksa
“Çalışanlar bu hâle geldiyse, sırf yöneticilerinden mi geldi?” gibi bir soru
soruldu, elbette ki değil. Bir kurum, bir işletme, bir şirket bir yere
geliyorsa bütün çalışanlarının katkısıyla geliyordur, sadece yöneticileriyle
değil. Zaten modern şirketlere de böyle bakılıyor, paydaş olarak bakılıyor.
Yönetici, hissedar, çalışan, bütün bu kesimlerin paydaş olarak görülmesi lazım,
belli noktada ortak çıkarları var bütün bu kesimlerin. En büyük ortak çıkarları
da şirketin korunması, büyümesi, geliştirilmesi. Şirket büyüdükçe, geliştikçe
bundan herkes payını alacaktır diye düşünüyorum. Burada ülke örneklerini daha
sonra isterseniz arkadaşlarımız yine yazılı olarak iletsinler, değişik
ülkelerde elbette farklı uygulamalar var.
Kilis’le ilgili konteyner kent konusunu
gündeme getirdi bir değerli milletvekillimiz ve orada yapılan hizmetleri
anlattı. Bir taraftan çok sevindirici tabii; Türkiye misafir ettiği insanlara
her türlü hizmeti veren, bu kapasiteye sahip olan bir ülke. Konteyner
kentlerimiz Birleşmiş Milletler tarafından da incelendiğinde, gerçekten
Türkiye'nin bu çabası takdir ediliyor. Bu tek yaptığımız iş de değil. Türkiye
öteden beri, coğrafyası gereği birçok defalar mültecileri topraklarında kabul
eden bir ülke. Balkanlardan olsun, işte yakın geçmişte Irak’tan olsun, başka
bölgelerden olsun birçok insan Türkiye’ye içinde bulunduğu şartlardan kaçarak
sığındı ve Türkiye de onlara destek oldu, bunu yapmaya devam ediyor. Bunlar
tarihsel anlardır, bu anlarda yaptığınız işler, bu tür dönemlerde attığınız
adımlar milletlerin hafızasında yer eder ve gerçekten Türkiye bu anlamda çok
iyi bir sınav veriyor diye düşünüyorum.
Bunları depremzedelerle karşılaştırmak,
birbirleriyle yarıştırmak bence doğru bir yaklaşım olmaz. Elbette depremzedeye
de en yüksek düzeyde hizmet edilmesi lazım, bize zor şartlar altında kaçıp
gelmiş, sığınmış insanlara da imkânlarımız elverdiğince destek olunması lazım.
Kaldı ki, depremden sonra Van’da çok ciddi bir çalışma yürütüldü, çadırlarda
belki belli aksaklıklar oldu ama onlar da kısa sürede telafi edildi. Bugün
depremin üzerinden işte şu kadar ay geçmişken Van’da çok güzel gelişmeler
oluyor, binalar yükseliyor, altyapı yatırımları yapılıyor, ekonomik anlamda
birtakım destekleyici faaliyetler yürütülüyor ve yeniden, daha iyisi, daha
kalitelisi kuruluyor Van’ın. Gelecek depremlere de daha dayanıklı olacak
şekilde Van’da bir imar çalışması yürütülüyor. Dolayısıyla bu Suriye’den gelen
kardeşlerimiz ile Van’da deprem yaşayan kardeşlerimizi birbiriyle yarıştırmamız
bence doğru bir yaklaşım olmaz.
Diğer konularda, bu Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Vakfıyla ilgili -Kaç minibüsü var?- çok detaylı yine sorular oldu.
Doğrusu onu da ilgili kurumdan temin etmekte, detaylı bir şekilde yazılı temin
etmekte yarar görüyorum.
Kayısı konusunda Sayın Ağbaba bir soru
yöneltti. Kayısı gerçekten önemli bir ürün, bu tür ürünlerin şu güzel özelliği
var: Tek bir fabrikayla belki yine bu katma değeri üretebilirsiniz fakat geliri
bu kadar iyi topluma yayamazsınız. Kayısı gibi ürünler hem katma değer üreten
hem de geliri topluma yayan, birçok insanın geçim kaynağı hâline getiren
ürünler. Malatya’mızda da bu konuda gerçekten çok ciddi bir potansiyel var.
Kalkınma Ajansımız kanalıyla orada bu konularda araştırmalar yaptırıyoruz.
Kayısıyı nasıl daha iyi değerlendiririz, katma değerini nasıl yükseltiriz,
kayısı üreticimizin gelirlerini nasıl arttırırız, bu konularda çalışmalar
yürütüyoruz.
Tabii, tarımın geneliyle ilgili -yine
Sayın Şandır’ın sorusuyla birleştirecek olursak- zaman zaman afetler yaşanıyor,
sıkıntılar yaşanıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Her sene Sayın
Bakanım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Bu biraz tarım sektörünün yapısında olan bir özellik. Burada, tabii, tarım
sigortaları son derece önemli bir mekanizma, esas piyasa mekanizması
diyebileceğimiz mekanizma tarım sigortaları. Burada, olabildiğince kapsamlı bir
şekilde tarım sigortalarını Türkiye’de geliştiriyoruz, geliştirmeye devam
ediyoruz fakat zaman zaman sigorta kapsamı dışında ve önemli ölçüde, ciddi
ölçekte zarar verici birtakım işler olduğu zaman da Hükûmet olarak zaten
Bakanlar Kurulu kararıyla devreye giriyoruz, fedakârlıklarda bulunuyoruz, fakat
tabii bütün fedakârlıkların kaynağı halkımızın vergileri, sizlerin burada
onayladığınız bütçemiz. Bütçemizin elverdiği ölçüde, imkânlarımızın yettiği
ölçüde bu tür konularda, mutlaka tabii ciddi ölçeklere varmış meselelerde el
atıyoruz ama belli riskleri de mutlaka sanayide olduğu gibi, hizmetlerde olduğu
gibi makul ölçülerdeki riskleri de üreticiler almak durumundalar. Bazen kötü
yıllar oluyor gerçekten, bazen iyi yıllar olabiliyor.
Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zaman var
efendim.
BAŞKAN – Biliyorum Sayın Tanal, şu anda
eğildim.
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın Bakan Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Vakfıyla ilgili soruların hiçbirine cevap vermedi, herhâlde yazılı
cevap verecek umarım.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Evet, yazılı vereceğim.
BAŞKAN – Onu söyledi, siz o arada
meşguldünüz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki.
Bu arada Üsküdar, Kadıköy, Maltepe,
Kartal, Pendik, Tuzla, Sultanbeyli, Ümraniye, Beykoz, Ataşehir, Çekmeköy ve
Şile ilçelerinde yeteri kadar öğretmen bulunmamaktadır ancak atama bekleyen
öğretmenlerimizin de sayısı çok fazladır. Öğretmen öğrenciyi bulamamakta,
öğrenci öğretmeni bulamamaktadır. Siz ne zaman öğretmen ile öğrenciyi bu
atamaları yaptıktan sonra buluşturacaksınız? Bu bir.
İkincisi, Şanlıurfa turistik açıdan
önemli bir kentimizdir. Hızlı tren programınızda var mıdır? Varsa
çalışmalarınız ne zaman başlayacak?
Soru üç, İstanbul’da pazarcı esnafı
şehir içinde kamyon ve kamyonet kullanmaktadır. K1, K2, K3 belgeleri çok
yüksektir. Bunlar dar gelirli insanlardır pazarcı esnafı. En azından şehir
içerisinde bu pazarcı esnafı için bu K1, K2, K3 belgelerinde bir indirim
düşünüyor musunuz veya tamamen kaldırmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sizin zamanınız kalmadığı için
artık yazılı vereceksiniz.
KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
– Peki, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN – Maddelerine geçilmesinde karar
yeter sayısı arayacağım. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddelerine geçilmesini tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yeter sayısı vardır.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1’inci maddeyi okutuyorum:
BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 5/5/1983 tarihli ve 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununun 29 uncu maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“6. Havacılık hizmetlerinde.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet
Erdoğan.
Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde konuştuğumuz maddeyi iki
bakımdan ayrı ayrı ele almakta fayda var; bir usul bakımından, bir de esas
bakımından.
Şimdi, bir defa, usul bakımından bu
kanun teklifinin 1’inci maddesine baktığımızda, en önemli sakatlık maç
oynanırken kural değiştirilmesidir. Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı ile
sendika aylardır toplu sözleşme görüşmeleri yürütüyor. Şimdi grev noktasına
gelindiğinde pazarlıkları bir kenara bırakıp, birkaç arkadaşımız burada bir
kanun teklifi getirerek kural değiştiriliyor. Bir defa bu, kabul edilebilir bir
uygulama biçimi değildir.
İkincisi; yine bu kanunun hangi
komisyonda görüşüleceği konusu da usul bakımından çok tartışmalıdır. Şimdi, bu
kanunun ilgili komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda görüşülmesi gerekirken, getirilip İçişleri Komisyonunda, başka,
ilgisi olmayan konularla birlikte Meclis gündemine getirilmesi, bir kere, şekil
bakımından bu kanunun en temel sakatlığıdır.
Esas konusuna gelince, tabii, Toplu İş
İlişkileri Kanunu Tasarısı ilgili Komisyonda görüşülürken bu konu o Komisyonda
gündeme gelmiş. O kanun tasarıları da şu anda, Meclis gündeminde yerini almış,
bekliyor, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı. Şimdi, bu kanun görüşülürken
ilgili Komisyonda, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda, bu madde
gündeme geldiğinde orada reddediliyor bu. Orada reddedilen bu maddenin İçişleri
Komisyonundan geçirilerek Genel Kurula getirilip, bugün, Türk Hava Yollarındaki
grevin engellenmesi gerçekten bir saçmalıktır, yanlışlıktır. Vakit varken bu
maddenin kanun teklifinden çıkarılması gerekir. Şimdi, işin esasına gelince, bu
madde, bir defa, Anayasa’nın 51, 52, 53 ve 54’üncü maddelerine aykırıdır; taraf
olduğumuz, ILO başta olmak üzere, diğer birçok uluslararası sözleşmeye
aykırıdır.
Şimdi, havacılık sektöründe grevin,
tabii ki, sınırlandırılması tartışılabilir. Bunu nasıl tartışabiliriz? Bir afet
durumunda, afete müdahaleyle ilgili gelecek-gidecek yardımların getirilmesi,
götürülmesi; uçakla müdahale edilmesi gereken seviyede büyük yangınlara
müdahalede yangın uçaklarının kaldırılması; ambulans uçakların kaldırılması,
indirilmesi; resmî heyetlerin gidiş ve gelişinde uluslararası görüşmeleri
aksatmayacak tedbirler dikkate alınarak bu tip sınırlamalar getirilebilir ama
havacılık sektöründe çalışan insanların hakkını gasbetmek anlaşılabilir bir
tavır değildir.
Şimdi, tabii ki buna, bu olaya bakarken
AKP’nin, aslında, istihdam anlayışına bakmak lazım. Şimdi, iktidar istiyor ki
bütün çalışanlar büyük şirketlerin ve uluslararası sermayenin çağdaş kölesi
olsun, iş güvencesi olmasın, sendikal hak olmasın, toplu iş sözleşmesi olmasın,
grev hakkı olmasın, lokavt olmasın, herkes asgari ücrete ve bir lokma, bir
hırkaya razı olsun; bütün çalışanlar iktidar “yat” deyince yatsın, “kalk”
deyince kalksın. Böyle bir mantık olmaz arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, AKP
milletvekilleri ve bu teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirenler
havacılık sektörünü VIP’ten ibaret sanıyorlar, bir havaalanında hizmetin devam
etmesi için yürütülen hizmetleri yok sayıyorlar. İktidar, havalimanlarında
çalışan insanlar hangi şartlarda, hangi ücretlerle çalışıyorlar bunları hiç
dile getirmiyor.
Yine havalimanlarında çalışan
insanların, kapıdaki özel güvenlik personelinden başlayarak, çoğunun iş
güvencesi yok, çoğu sezonluk çalışıyor. Bu sorunların çözümü için hiçbir şey
konuşmayacaksınız ama “Havacılık hizmetlerinde grev yapılmaz.” diyeceksiniz;
bu, anlaşılabilir, mantıklı bir tavır değildir arkadaşlar.
Yeri gelmişken, Türk Hava Yolları
Anonim Ortaklığının tavrına da bir göz atmakta fayda var. Bizim
toplumumuzda “sendika” deyince insanlar, maalesef öcü gibi
görülüyor. Yani bu konudaki yetkili Hava-İş Sendikası yetkilileriyle dün ben
görüştüm. Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığından Sendikanın talebi -TÜİK’in
açıkladığı- yüzde 10,48 oranında zam ama Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığının
teklif ettiği yüzde 3 arkadaşlar. İktidarın bütün ekonomi sözcüleri ekonomideki
büyümeden, ihracattaki artıştan, millî gelirdeki artıştan, istikrardan,
enflasyondaki azalmadan bahsediyor ama iktidar çalışanların haklarını sürekli
geri götürmeye gayret ediyor. Peki, bu büyümeden kimler yararlanıyor?
Yine, Sayın Ulaştırma Bakanımız ve Türk
Hava Yolları yetkilileri, Türk Hava Yollarının çok hızla büyüdüğünden ve
havacılık sektöründeki gelişmeden dem vuruyorlar. Bu nasıl bir büyüme ki bu
büyümeden herkes istifade edecek ama çalışanlar bu büyümenin sadece hamallığını
yapacak? Bu nasıl adalettir? Bu nasıl kalkınmadır arkadaşlar?
Şimdi, bu vesileyle, yine gündemimizde
çok yer alan birkaç gündür kısaca memur zamlarından da bahsetmekte fayda
olduğuna inanıyorum. Her şeyin bir ilki var, ilk defa memurlar yılın birinci
yarısında maaş zamlarını alamadılar ama enflasyon yılın ilk ayında memurların
cebinden, memurların alacağı zamdan daha fazlasını aldı. Memurlar maaş
zamlarını almadan zamlı benzin, mazot faturalarını ödediler; zamlı elektrik
faturalarını ödediler; zamlı doğal gaz faturalarını ödediler. Şimdi, Hükûmet,
memurlara birinci yıl için yüzde 4+4, ikinci yıl için yüzde 3+3 zam verecek. Bu
zamlar TÜİK’in açıkladığı enflasyonun -tabii bunun gerçek olup olmadığını
iktisatçılar zaten sorguluyor- gerçekleşen enflasyonun çok altında. Pekâlâ, bu
zamları iktidar neye göre hesaplıyor arkadaşlar? Tabii ki hayal ettiği
enflasyona göre çünkü gerçekleşen enflasyon ortada. Gerçekleşen enflasyona göre
hesaplansa memurlara hiç olmazsa bu yıl yüzde 10’un üzerinde bir zam verilmesi
lazım, önümüzdeki yıl da yüzde 8-9 gibi bir zam öngörülmesi lazım ama Hükûmet,
kendisi -bu yıl için gerçekleşmesi mümkün değil çünkü ilk üç-dört ayda zaten
gelen enflasyon rakamları yüzde 3-4’ün üzerine çıktı- hayal ettiği enflasyonu
yüzde 5 olarak belirliyor ve “Enflasyonun üzerinde memurlara yüzde 4+4 zam
verdim.” diyor. Şimdi, büyüyen ekonomiden memurlar ne zaman pay alacak? Yok
arkadaşlar böyle bir şey. Büyüyen ekonomiden sadece yandaşlar, yoldaşlar pay
alacak.
Şimdi, iktidar, bütün kamu
çalışanlarına, bütün özel sektörde çalışanlarına uyguladığı sarı sendikacılıkla
sendikal hakları sürekli baskı altında tutarak, insanları her önüne geldiğinde
en ufak bir talebini yerine getirmek için yandaş sendikaya üye olma konusunda
tehdit ederek sendikal faaliyetleri durduruyor. Memurların da eylem yapmasını
engelliyor, Türk Hava Yollarının da eylem yapmasını engelliyor. Bu Türk Hava
Yollarının grev yasağının buraya getirilmesi, öyle tahmin ediyoruz ki bundan
sonra alışkanlık hâlini alacak. Çünkü MİT Müsteşarı ifadeye çağrılınca onu
yargılamaktan vazgeçecek kanunlar görüşüyoruz, Türk Hava Yolları çalışanları
grev yapacağı zaman o grevi yasaklamayı görüşüyoruz, yarın demek ki bundan
sonra buna benzer ne gündeme gelirse onu yasaklayacağız buradan. Böyle bir
iktidar anlayışı olmaz, böyle bir yönetim anlayışı olmaz, böyle bir demokrasi
olmaz arkadaşlar. Lütfen vakit varken şu maddeyi bu kanun teklifinden çıkarın,
yoksa bunun vebalini bu dünyada da öbür dünyada da ödeyemezsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Sayın Namık Havutça.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA
(Balıkesir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
torba kanunun 1’inci maddesi üzerinde grubum adına söz aldım. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu
tespit etmek gerekiyor: Türkiye’de devlet yönetim anlayışı artık torba yasalara
teslim edildi. Bırakınız vatandaşları, avukat arkadaşlarımız, hukukçularımız
bile bu süreci takip edemez hâle geldi. Bakın, 4+4’le ilgili, hiç birbiriyle
alakası olmayan konular aynı kanunun içerisine konuluyor ve oradan Kamu İhale
Kanunu geliyor karşımıza. Şimdi, bunun bir benzeri yine, korsan taksilerle
mücadele anlayışı çerçevesinde bir de bakıyoruz kanunun 1’inci maddesinde hiç
birbiriyle ilgili olmayan… Bakın, hava yollarına, hava iş kolunda çalışanlara
grev yasağının gelmesiyle korsan taksilerin ne alakası var?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Yangından
mal kaçırıyorlar.
NAMIK HAVUTÇA (Devamla) - Yine,
belediyede sınav kazanmış adam, görevine başlayacak, getirilen kanunun
maddesinde şu söyleniyor: “Davadan vazgeçmek şartıyla.” diyor. Sen devlet
olarak kusurlusun, vatandaşın hakkını vermemişsin, bir de şimdi dava açmış
adam, hakkını arıyor, oradan, davadan vazgeçmek şartıyla yani avukatlık ücreti,
dava masraflarından da imtina edecek. Böyle bir devlet yönetimi anlayışı olur
mu? Maalesef Türkiye’de emek düşmanı, işçi düşmanı, köylü düşmanı bir iktidarla
karşı karşıyayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlarım, burada 2012
bütçesini görüşürken Sayın Maliye Bakanı kalktı burada öyle bir tablo çizdi ki
“Vay be Türkiye neymiş.” dedik ya. 16’ncı büyük ekonomi olmuşuz, kişi başına 10
bin dolar gelirimiz olmuş; Türkiye'de pespembe bir tablo.
Gerçekler… Ne zaman ki memurlarla toplu
sözleşme masasına oturdu, Sayın Bakanlık, Hükûmet yetkilileri ağlamaya başladı.
Vay efendim, memurlara istenen talepleri verirsek Yunanistan gibi olurmuşuz,
maaşları ödeyemezmişiz, ekonomimiz kötüye gidermiş. Sermayeye verirken, kendi
yandaşlarınıza verirken kepçeyle dağıtın, bu ülkenin öz sahibi memura, işçiye
verirken de yasakçı zihniyetle hareket edin. Böyle bir anlayışı kabul etmek
asla mümkün değil ama ben buradan söylüyorum, AKP’ye oy veren işçi kardeşlerime
sesleniyorum, AKP’ye oy veren memur arkadaşlarıma sesleniyorum, AKP’ye oy veren
emekli yurttaşlarımıza sesleniyorum: AKP’nin gerçek yüzü işte budur.
Bakın, faşizmi, siyasi literatür şöyle,
“Tekelci sermayenin en kanlı, en baskıcı yönetim biçimidir.” olarak tanımlar.
Değerli arkadaşlarım, AKP’nin bu
yönetim anlayışıyla, 12 Eylül faşist anlayışının devamı niteliğinde olan
yasaları aynen uygulayarak, o yasaları bire bir uygulayarak -darbeler sona
ermiştir ama- darbeci anlayış devam etmektedir ne yazık.
Bakın, sendikalara grev hakkını, şu
anda -Hava-İş Sendikası üyesi arkadaşlarımız- 50 bin çalışanı aileleriyle
birlikte ilgilendiren bir konu gündemde. Müzakere ediyorlar. Çalışma Bakanlığı
bir ara bulucu atamış ve Hava-İş Sendikasının temsilcileri değil, Türk Hava
Yolları yetkilileri yürütmeyi durdurma kararıyla dava açıyor ve mahkeme tedbir
kararı veriyor yani ara bulucunun tedbiren yetkisini durduruyor ve bunun
arkasından, korsan taksi bahane edilerek, bakıyoruz, gündemimize, AKP’nin tam
kendisine yakışan bir tarzda, hava yolları, stratejik önemi olduğu gerekçesiyle
-gerekçede öyle yazıyor- grev yasağı kapsamına alınıyor.
Peki, aynı mantıkla gidersek, kara
yollarının taşımacılığı hava yollarından daha mı az stratejik? Deniz yolları
daha mı az stratejik? Eğer bu mantıkla gidersek Türkiye’de, Türkiye’de insan
haklarına dayalı demokrasiyi, Türkiye’de emeğin özgürlüğünü savunmak, emeğin
hakkını savunmak olanaksız hâle gelecek çünkü her hak talebinde karşısına
yasaklar geliyor insanların ve baskılar geliyor. İşte, AKP’nin gerçek ileri
demokrasisinin bir yüzünü burada rahatlıkla görebiliriz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, dün
memurlarımız yine aynı şekilde sizin… 12 Eylül referandumundan önce,
memurlarımıza toplu sözleşme hakkı getirdiğinizi söylediniz. Biz buna inanmadık
ama Türkiye’de bazı saf liberal çevreler “Yetmez ama evet.” diyerek bu Anayasa
referandumunda destek oldular. Hâlbuki kendi ayaklarına kurşun sıktıklarını ne
yazık ki dün görebildiler.
Bakın, cumhuriyet tarihinde ilk defa,
ideolojik olan sendikalar, yani sağcısı, solcusu, her siyasi partiye yakın olan
sendikalar sizin sayenizde ilk defa Kızılay Meydanı’nda yan yana geldi. Bu
anlamda sizi kutlamak gerekiyor. Sizin, emek düşmanı bir siyasi anlayışı net
bir şekilde göstermeniz bakımından bu çok çarpıcı olmuştur ama ne yazık ki
toplu sözleşmeyle, 4+4+4’te olduğu gibi şimdi de yüzde 4+4 zamla dört dörtlük
bir siyasi anlayışı bu toplumun önüne koyduğunuzu da görüyoruz.
Bakın, memurlarımız cumhuriyet
tarihinde ilk kez beş aydır zamsız maaşları sizin sayenizde aldı. 200 bin
atanamayan öğretmen sizin sayenizde bugün var. Bugün köylülerimiz topraklarını
sizin sayenizde satmak noktasına geldi. Emeklilerimiz açlık sınırında.
Bakın, bir örnek vermek istiyorum: AKP
İktidarında açlık sınırının altında olan 4 kişilik ailenin günlük, üç öğün 1
simit, 2 bardak çay tüketmesi durumunda ihtiyaç duyduğu aylık tutar 2002
yılında 144 lira değerli arkadaşlarım, bugün 720 Türk lirası. Yani yüzde 400
artış var. Memur 2002’de ortalama 530 Türk lirası alırken bugün ortalama 1.600
Türk lirası alıyor. Yani yaklaşık yüzde 200 artış var. Nereden bakılsa memur
maaşı AKP İktidarında yarı yarıya erimiştir. Bu bir hak gasbıdır ve yüzde 4+4
gasbın önüne geçecek bir oran asla değildir. Sayın Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan “Kaynak yok, ilave zam verirsek bütçeye 25 milyar Türk liralık ek bir
yük getirir ve o zaman da vergileri arttırmak zorundayız.” diyor. Ve gerçekleri
de çarpıtıyor çünkü biz biliyoruz ki vergi yükünün büyük bir bölümü işçi ve
emekçilerin sırtındadır. AKP Hükûmetinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana
kesintisiz bir şekilde yaptığı kopyala-yapıştır bütçelerde gelir beklentisinin
büyük bölümünü çalışanların ödediği gelir vergisi ve dolaylı vergiler
oluşturmaktadır. Bu tablo 2012 yılı bütçesinde de değişmemiştir. Bu durumu vergi
kalemlerindeki artışlara bakarak görmek mümkündür. Gelir vergilerinin yüzde
53,8 milyarı gelir vergisinden yani çalışanlardan oluşmaktadır. Yani Sayın
Başbakan Yardımcısı açıkça memurlara yalan söylemektedir.
O nedenle değerli arkadaşlarım, bakın,
toplumumuzun gündeminde olmayan, halkın beklentileriyle örtüşmeyen, 50 bin
aileyi çalışanlarıyla birlikte onların elindeki sendikayı sendika yapan,
sendikanın olmaz bir unsuru olan grev hakkını aldığınızda siz o işçileri
aileleriyle birlikte işverene koşulsuz teslim edersiniz. Hatta bakın, yirmi bir
yıldan beri zaten Türk Hava Yollarında o greve hiç başvurmamış bizim işçi
arkadaşlarımız. Yani toplumumuzda grev hakkı var da sabah akşam Türkiye’de grev
mi yapılıyor? O nedenle, 1980’de Türkiye’nin nüfusu 42 milyon değerli
arkadaşlarım, sendikalı işçi sayısı 5 milyon 600 bin. 2012 yılındayız ve
Türkiye’nin nüfusu 74 milyon, sendikalı işçi sayısı sadece 560 bin. Türkiye’nin
nereye geldiğinin çok açık bir göstergesi.
O nedenle, gelin bu yasayla işçilerin,
emekçilerin, alın teriyle yaşamını kuranların ekmeğine kan doğramayın, o
insanların yaşamını karartmayın diyoruz ve hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2
Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 259 sayılı Kanun
Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bağımlı çalışanların diğer kesimini oluşturan memurların ya da daha genel
ifadesiyle kamu görevlilerinin sendikalaşma eğilimi işçilerin sendikalaşma
hareketine oranla daha gecikmeli bir olgudur. Bu gerçeğin altında
sendikalaşmanın doğal sonucu olan toplu sözleşme ve özellikle grev hakkıyla
memurun gördüğü işin niteliği ve onun statüter konumuyla bağdaşmasının güç
olması gerçeği yatar. Ancak unutulmaması gereken temel nokta, toplu pazarlık ve
grev hakkı uluslararası sözleşmeler ile tüm çalışanlara tanınmış evrensel bir
haktır. Türkiye’de bu hakkın kullanılmasında kamu görevlilerine çıkarılan
engeller hukuki değil, siyasidir. Sorun, hükûmetlerin imzalamış oldukları
uluslararası sözleşmelere uymamadaki antidemokratik tutumlarından
kaynaklan-maktadır.
Hava yolu taşımacılığı emekçilerine
yönelik hazırlanmış olan yasa tasarısının son derece antidemokratik olduğunu
ifade etmek istiyorum. Ne en geri ülkelerde ne de ülkemiz havacılık tarihi
boyunca hiçbir zaman grev yasağı olmamıştır. Evrensel, anayasal ve en temel
demokratik işçi hakkı olan grev hakkının işçinin elinden alınması hava yolu
emekçilerine yapılan en büyük haksızlıklardan biri olarak tarihe geçecektir. İş
bırakma eylemine karar veren kabin memurlarının bazılarının işten çıkarılmaya
başlandığını basından üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Hatta bu işten çıkarmalar
çalışanların cep telefonlarına gelen mesajlarla kendilerine bildirilmiştir.
Emekçilerin böylesi bir durumla ileri demokrasi söylemleri içinde olan bir
iktidar döneminde karşılaşmaları ise ayrıca düşündürücüdür.
Hava yolu çalışanlarına yönelik böylesi
bir yasa tasarısının bu şekilde gündeme gelmesi ve bir torba yasa ile Genel
Kurulda tartışılıyor olması kamu vicdanını derinden yaralamıştır. Otopark
mafyası ve korsan taksicilere yönelik yasal bir torba düzenlemenin içinde,
sendikal hakların başında gelen grev ve toplu sözleşme hakkının hava yolu
emekçilerinin elinden alınacak olması antidemokratik olmasının yanı sıra Anayasa’mızın
eşitlik ilkesiyle de çelişmektedir.
Teklifin gerekçesinde havacılık
sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin bir kesintiye uğramaksızın çalışması
ve yükümlülüklerini yerine getirmeye devam etmesi için havacılık hizmetlerinin
grev yasağı kapsamına alınması istenmektedir. Anayasa referandumunda “İşçilere
iki sendika hakkı tanıyoruz, memurlara toplu sözleşme hakkı getiriyoruz, hak
grevi ve genel grev önündeki engelleri kaldırıyoruz.” gibi gerçekleşmesi
durumunda emekçilerin yüzünü güldürecek düzenlemeler vadedilirken üzerinde
konuştuğumuz yasa tasarısı ile var olan hakların gasbı yaşanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokratik bir ülke, işçisini, memurunu ve onların temel haklarını düşünmek
zorundadır. Yasa teklifi, siyasi iktidarın sendikaları denetim altına alma ve
işlevsizleştirme hamlelerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Havacılık
hizmetlerinde çalışan pilotundan hostesine, uçuş görevlilerinden, alan
görevlisinden, büro emekçisine, teknik elemanından taşıma ve temizlik işçilerine
kadar binlerce işçinin grev hakkı gasbedilmek istenmektedir. Havacılık
hizmetlerinde de grev hakkını kaldırarak bu alanda çalışan emekçilerin tarihsel
kazanımlarına büyük bir darbe vurulmak istenmektedir.
Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’na eklenmeye çalışılan, sonradan
metinden çıkarılan havacılık hizmetleri alanında grev yasağı bu torba yasada
yeniden gündeme getirilmiş ve tasarı metnine konulmuştur.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
aldırdığı mahkeme kararıyla iş kolunda toplu iş sözleşme görüşmeleri hâlen
yapılamamakta ve bir sonraki mahkeme tarihi 5 Eylül 2012 olarak belirlendiği
için çalışanlar mağdur edilmektedir
Grev hakkını işçilerin elinden alacak
olan yasa tasarısı, Türkiye’nin onaylamış olduğu Uluslararası Çalışma Örgütünün
87 ve 98 sayılı sözleşmeleri olmak üzere, Avrupa Sosyal Şartı, Birleşmiş
Milletler Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne aykırıdır.
Kamu emekçilerinin grev hakkı 87 sayılı
ILO Sözleşmesi’nde vardır. Ancak grev hakkı için yalnızca sözleşmelerin
metinlerine bakarak karar verilemez. ILO denetim organları, 87 sayılı
Sözleşme’nin üç ayrı maddesine dayanarak grevin tüm çalışanların ekonomik ve
toplumsal çıkarlarını korumak ve geliştirmek için başvurabilecekleri temel bir
hak olduğunu kabul etmişlerdir. Uzmanlar komitesine göre, grev hakkının 87
sayılı Sözleşme’den kaynaklanan üç dayanağı vardır: Birincisi, sözleşmenin
sendikalara etkinliklerini düzenleme ve eylem programlarını oluşturma hakkı
tanıyan üçüncü maddesidir; ikinci dayanak, ulusal mevzuatın sözleşmede
öngörülen güvencelere zarar vermemesini ya da zarar verecek biçimde
uygulanmamasını öngören 8’inci maddenin ikinci fıkrasıdır; üçüncü dayanak da,
sözleşmede geçen “örgüt” terimini "çalışanların ve işverenlerin
çıkarlarını savunmayı ve geliştirmeyi amaçlayan ve işveren örgütleri"
biçiminde tanımlayan 10’uncu maddesidir. Çünkü grev hakkına getirilecek genel
bir yasaklama, sendikaları anılan maddelerdeki hak ve olanaklardan yoksun
bırakır, bu da sendika özgürlüğü ilkesiyle bağdaşmaz.
ILO Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi bir
başka vesileyle de şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Grev hakkı yalnızca bir
toplu iş sözleşmesi imzalanması aracılığıyla çözümlenebilecek iş uyuşmazlıkları
ile sınırlı kalmamalıdır, işçiler ve örgütleri, gerekli olduğu durumlarda, daha
geniş bir kapsam içinde üyelerinin çıkarlarını etkileyen ekonomik ve toplumsal
konularla ilgili tepkilerini ifade edebilmelidirler."
Bir başka kararda da "Sendikalar
özellikle bir hükûmetin ekonomik ve toplumsal politikalarını eleştirmek
amacıyla protesto grevlerine başvurabilmelidirler. Ayrıca, dayanışma
grevlerinin genel olarak yasaklanması istismara yol açabilir ve grev hakkının
kullanılmasına ilişkin yöntemler söz konusu olduğunda, kurallara tamı tamına
uyarak işin yavaşlatılması, iş yerlerinin işgal edilmesi ve işbaşında oturma
grevleri yapılması konularında kısıtlama getirilmesi, ancak bu eylemlerin
barışçıl olmaktan çıkması durumlarında haklılık kazanır." denilmiştir.
İnsan hakları için demokratik eylem ve
etkinlik yapmak da yine uluslararası sözleşmeler uyarınca güvence altına
alınmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da sendika,
toplu sözleşme ve grev hakkı için yapılan toplu eylemlerin bir insan hakkı
olduğu belirtilmiştir.
Bu bağlamda, Hava-İş Sendikasına bağlı,
aileleri ile birlikte 50 bini bulan 14 bin Türk Hava Yolları çalışanını
ilgilendiren ve sendikal harekete bir darbe niteliği taşıyan yasa teklifinin
Meclis gündeminden düşürülmesi gerekmektedir. Havacılık iş kolunda on sekiz
aydır hava hizmetlerinde sürmekte olan toplu iş sözleşmesi sürecine bir darbe
niteliği taşıyan yasa teklifini kabul etmek mümkün değildir.
Sendika, toplu pazarlık ve grev bir
haktır. Bu haklar emekçilerin temel kolektif haklarıdır, yasaklanması ve
kısıtlanması kabul edilemez.
Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere
aykırı olarak getirilmek istenen grev yasağına karşı haklarını korumak için
mücadele eden havacılık hizmetlerinde çalışanların yanında olmak gerekiyor
diyor, bu vesileyle tekrar, hepinizi bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.
Şimdi şahıslara söz vereceğim.
Sayın Şandır, burada şahıslar adına bir
arkadaşımızın konuşması gerekiyor, bu milletvekili arkadaşımız kimdir?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim,
konuşmacımız yok.
BAŞKAN – Peki.
Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 259 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Sadece emekten ve alın terinden yana olan milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Hava-İş
Sendikasının dün yapmış olduğu direnişi kutluyor ve demokrasi mücadelesinde
yanlarında olduğumuzu gururla ifade etmek istiyorum. Her ne kadar sizler bu
direnişin yasa dışı olduğunu söylediyseniz de Allah size burada doğruyu
söyletti, “Yasa dışı değildir.” dediniz. Evet, doğruyu söylediniz nihayet.
Arada bir doğruyu da söylüyorsunuz ama Allah söyletiyor.
Değerli arkadaşlar, sevgili halkımız;
AKP her zamanki gibi Truva atı yöntemini kullanıyor. Truva atı yöntemini
kullanarak sizleri, bizleri, herkesi aldatıyor yani “Taksici esnafına iyilik
yapacağım, korsanları kaldıracağım, kaldırım mafyalarını, otopark mafyalarını
bitireceğim.” diye karşımıza geliyor, bir de bakıyoruz ki içerisine bir grev
yasağı koymuş! Ya, Allah aşkına, taksici esnafının sorunlarıyla hava yolunun ne
ilgisi var? Bir ilgisi var, bir tane taksici demişti “Tek rakibim Hava
Yolları.” diye, herhâlde oradan esinlendiniz, geldiniz, taksicilerin
sorunlarına hava yollarının bir şeyini koydunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Gerçekten anlamıyorum sizi yani artık sizin bu söylemleriniz “Aa, havada kuş
var.” deyip insanın elindeki ekmeği kapmaya benziyor. Artık halkımız uyandı ama
siz bunlara alışkınsınız, siz bunları daha önce de yaptınız. Nerede mi
yaptınız? 4+4’te yaptınız. Orada eğitim konuşurken, kalktınız, araya 20
katrilyonluk tablet ihalesini sokuşturdunuz. Oradan çok tecrübelisiniz. Artık
size de bir isim buldum. Sizler artık virüslü mail gibisiniz, virüslü iletiye
benziyorsunuz. Bir resim gönderiyorsunuz, içerisine virüs gömüyorsunuz. Yanılıp
yunulup da o maili açanların bilgisayarları bitiyor, gidiyor, hayatları sönüyor
ama artık halkımız sizin virüslü maillerinizi açmayacak, artık uyanıyor. Biz de
bunu dilimizin döndüğünce her yerde, her zaman söylemeye devam edeceğiz.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz konuştukça
oylarımız artıyor bizim.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Biz konuştukça
rezil olduğunuzun farkında değilsiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz konuştukça
oylarımız artıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hocam, devam
et, devam et.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Biz hekimler
şöyle bir duygulanım içerisindeyiz, diyoruz ki biz: “Bir insan hasta olduğunun
farkındaysa gider çaresine bakar.” Siz hasta olduğunuzun farkında bile
değilsiniz.
Bakın, bir söylediğiniz bir
söylediğinizi tutmuyor. Kalkıp şu kürsüde dediniz ki: “Türk Hava Yolları en
güçlü şirketlerimizden birisidir, en iyi şirketlerimizden birisidir. Burada
grev olmaz, burada bir şey olmaz.” Rakamlar öyle söylemiyor, rakamlar diyor ki:
2012 yılının ilk üç ayında Türk Hava Yollarının açıkladığı zarar 29 milyon Türk
lirası yeni parayla, yani 29 trilyon. Bir dediğiniz bir dediğinizi tutmuyor;
biz buna tıpta “fikir uçuşması” diyoruz. Fikirleriniz uçuşuyor, aklınıza geleni
söylüyorsunuz. Bir yandan “Çok kâr ediyoruz.” diyorsunuz, bir yandan Türk Hava
Yolları zarar açıklıyor; bir yandan kalkmışsınız, greve “kutsal bir değer”
diyorsunuz burada utanmadan, ağzınıza o kutsal değerleri alıyorsunuz, öbür
taraftan diyorsunuz ki: “Grev yasaktır.” Kutsal bir şey yasak olur mu ya! Ya
bunu ben beş yaşındaki çocuğa sorsam size güler vallahi! Kalkmışsınız burada
“Kutsal grev hakkını kötüye kullanıyor.” diyorsunuz, görevin kutsal olduğunu
kabul ediyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki: “Yasaklıyorum.” Ya böyle bir
zihniyet, böyle bir hastalıklı zihniyet nasıl size bulaştı; onu da anlamıyorum.
Bakın, ben size niye Türk Hava Yolları
üstünde oyun oynadığınızı anlatayım da halk da öğrensin. Bakın, Türk Hava
Yolları gerçekten büyük bir şirketti, gerçekten. Ne yaptınız? Allem ettiniz,
kallem ettiniz, kamu hisselerini yüzde 49’a çektiniz, yüzde 50’nin altına
düşürdünüz. Amacınız neydi? Amacınız, Türk Hava Yollarının bilançosunu,
gelirini, giderini, denetimini Kamu İhale Kurulunun denetiminin dışına
çıkarmaktı. Başarılı oldunuz, tebrik ederim. Şimdi kamunun yüzde 49 hissesi var
ama bu size yetmedi; sattıklarınız, yedikleriniz yetmedi, şimdi bu yüzde 49’u
da satmaya çalışacaksınız. Ben size söylüyorum: Tutanaklardan yarın çıkarıp
size buradan sallayacağım o yüzde 49’u sattığınız zaman. Ama o yüzde 49’u
satmak için tüccar zihniyetinizi yine kullandınız. Ne yaptınız? Dikensiz gül
bahçesini pahalıya satmaya karar verdiniz. O dikensiz gül bahçesinde sizler
dolaşamayacaksınız Cumhuriyet Halk Partisi olduğu sürece! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
AHMET YENİ (Samsun) – Millet karar
verir, yüce milletimiz karar veriyor.
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu kanun teklifiyle Türk
Hava Yolları çalışanlarına grev yapmayı yasaklıyorsunuz. Hâlbuki biz biliyoruz
ki siz “3Y”yi gündeminize aldınız, yasakları kaldıracaktınız. İlkelerinizden
vazgeçtiniz mi? Birinci sorum bu.
İkincisi: Yani temel yaklaşımınız,
temel politikanız temel hak ve özgürlüklerden yana mı, yoksa yasaklardan yana
mı? Buna gerçekten siyaset ötesi cevap vermenizi istiyorum.
Üçüncüsü: Bu grev yasağı ILO, Birleşmiş
Milletler, hatta Avrupa kriterlerine göre uygun değil. Kendinizi nasıl
anlatacaksınız?
Bir başka şey: Temel hak ve
özgürlüklerden sizce hangi gerekçe ve hangi bedel karşılığında vazgeçilebilir?
Bunun da cevabını istiyorum Sayın Bakanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımızdan ve Hükûmetten çiftçi
ve vatandaş soruyor, Tokat ilinden çiftçi Ahmet Akdağ başta olmak üzere, ziraat
odası başkanları ve çiftçiler dile getirilmesini istediler: Tokat ili Merkez,
Kazova, Zile ve Artova’ya çok şiddetli dolu yağınca başta sebze ve meyve olmak
üzere bütün ürünler yüzde 100’e varan zarar gördü, yok oldu. Üretici, çiftçi
çoluğuyla çocuğuyla kan ağlıyor, bırakın bankalara, tarım krediye borçlarını
ödemeyi, ekmek bile bulamayacaklarını ifade ediyorlar. Çiftçi bu tür bölgelerin
afet kapsamına alınmasını, kendilerine yardım yapılmasını, borçların
ertelenmesini Hükûmetten bekliyor, Hükûmet olarak sizden bir ses bekliyor
diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Başkanım.
Sayın Bakan, birinci sınıf mülki idare
amirliği uygulamasından önce emekliye ayrılan mülki idare amirlerinin
mağduriyetlerini ne zaman gidereceksiniz?
İkinci sorum: Yükseköğrenimi bitirmiş
polis memurlarının ek gösterge talebini yerine getirecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, teklifin 1’inci maddesi
Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere, kanunlara, İç Tüzük’e, teamüllere ve
çalışanlara vermiş olduğunuz sözlere aykırı olmasına rağmen yasalaşacak gibi
görünüyor. Türk Hava Yolları, çalışanlarının grev hakkı elinden alınmadan
bugünkü noktaya geldiğine göre, grev hakkını yasaklayan bu düzenlemeyi Hava-İş Sendikasıyla
görüşmeleri iyi yönetemeyen, beceriksiz Türk Hava Yolları yönetiminin talep
ettiği anlaşılmaktadır. Türk Hava Yolları yönetimi, kurumu bu noktaya getiren,
emeğini başarıya katan, ev ve aile hayatını feda ederek hizmet eden
çalışanlarına mütevazı ücret artış taleplerini çok görmekte ama Avrupa’nın
bilinen, ünlü spor kulüplerine sponsor olarak milyon dolarları
aktarabilmektedir. Bu çerçevede, sponsor olunan kulüp ve liglere yapılan toplam
ödeme ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türk Hava Yolları, inşallah, yakın bir
zamanda Iğdır’a seferlerini başlatacak ama Iğdır’da güvenlik durumu hiç de iç
açıcı değil Sayın Bakan. Sizden önceki Sayın Bakan, PKK’yla müzakere masasına
oturmuştu. PKK Iğdır’da 10 kişiyi dağa kaldırdı maalesef. Bu konuyla ilgili
düşünceleriniz nelerdir? Bu vatandaşlarımızın kurtarılması için ne gibi çaba
içerisindesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın İçişleri Bakanımız buradayken…
Hükûmet Sözcüsü Sayın Hüseyin Çelik, Sayın İçişleri Bakanının Uludere’yle
ilgili açıklamaları için şunu söylemişti: “İnsani değildir.” Siz buna ne
diyorsunuz?
İkinci soru: Grev hakkının tanınıp
tanınmaması bir ülkenin siyasi rejiminin niteliği hakkında fikir verecek önemli
bir kriterdir. Siyasi rejimi grev hakkına yer vermeyen ülkelerin bir kısmı
totaliter, bir kısmı ise kısmi anlamda demokratik kurumlarını henüz
tamamlayamamış ülkelerdir. Bu açıdan ülkemizin durumu nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan,
bir mektup var. Bu mektubu size iletememiş ama bu mektubu size okumak
istiyorum: “Ben Baskilli bir vatandaşınızım. Nerede adalet? Nerede devlet? Nerede
Hükûmet? Varsa Allah için ispatlayın. 2002 yılında Karakaya Baraj Gölü’nde
batan feribotta babam Hakkı, annem Yeter, kardeşim Kâzım, teyzem Zehra, dayım
Haşim öldü. Buna ilişkin tazminat davası açtık, davayı kazandık. Baskil
Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği açısından davamız kesinleşti.
Üzerinden üç yıl geçti ve hâlâ tazminatımız ödenmedi. Baskil Kaymakamlığının
arabalarının üzerinde hâlâ haciz var.” Karakaya Baraj Gölü’nde on yıl önce,
“yüzer tabut” olarak nitelendirilen, Baskil Kaymakamlığına ait feribotun
alabora olması sonucu 13 yurttaşımız hayatını kaybetti. Yapılan aramalarda 11
yurttaşımızın cesedine ulaşıldı, 2 yurttaşımızın hâlâ cesedine ulaşılabilmiş
değil. Mahkeme yaklaşık on yıl karar vermesine rağmen hâlâ bir gelişme olmadı. Bu
güzergâh hâlâ kullanılıyor. Baskil, Malatya’ya çok yakın, bütün ilişkileri
Malatya’yla. Buna rağmen hâlâ sağlıklı bir ulaşım sağlanamamıştır, hâlâ
insanlar risk altında seyahat etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla
ilgili olarak yöneltilen sözlü soruları cevaplandırmak üzere sözlerime
başlıyorum. Saygıyla hepinizi selamlıyorum.
Kanun tasarısı, Hükûmet üyesi olarak
alışkanlığımız, kanun teklifinin sözlü sorularını cevaplandırıyorum. (CHP
sıralarından “Duymuyoruz.” sesleri)
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Sayın
Bakan, duymuyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Duymasan da
olur, boş konuşuyor.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, buyurun.
“Sesi yükseltin.” dediler, biz de onu
yükseltiyoruz.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Duymak istemeyenlerin sesi duyuluyor da onun için durdum Sayın Başkan. Buraya
dinlememek için mi geliyor bazıları, yoksa çalışma yapmak için mi geliyor?
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çok korktuk
Sayın Bakan, dizlerimiz titriyor korkudan.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ses gelmiyor
Sayın Bakan, buradakiler de duymuyor, hiç kimse duymuyor.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Şandır’ın sorusundan başlıyorum.
Yolsuzluklar, yasaklar, Hükûmetimizin
ve partimizin kaldırmayı hedeflediği hususlardır. Burada, Sayın Şandır, yeni
bir düzenlemeden bahisle, bir yasak imasını dile getirdi, kendi bakış açısından
haklı olabilir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Grev yasağıyla
ilgili.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Temel hak ve özgürlükler itibarıyla bunun ne kadar doğru olabildiğini sordu.
Burada getirilmek istenen, bir yasak değildir, var olan bir işleyişi, var olan
bir işletmeyi, var olan bir başarıyı sürdürme düzenlemesidir. Türk Hava Yolları,
Türkiye'nin yüz akı kurumlarından birisidir. Kapasitesini ve iş hacmini geçmiş
yıllara göre hızla artırmış, dünya hava taşımacılığında son derece saygın ve
önemli bir yere gelmiştir. Türk Hava Yolları ile seyahat artık Türk
vatandaşlarının ötesinde başka ülke yurttaşlarının da tercih ettiği bir seyahat
şekli olmuştur ve Türk Hava Yolları yurt içinde de aynı zamanda çok yaygın bir
şekilde halkın yolu, halkın ulaşım yolu hâline gelmiştir. Otobüs taşımacılığı
neredeyse müşteri kaybetmekte, hava yolu ise sürekli müşteri kazanmaktadır.
Türkiye'nin yüz akı bir kurumun grev
uygulamasıyla başarısının engellenmesini hiçbirimizin başka gayelerle, başka
saiklerle kabul etmesi mümkün değildir.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Kaç yıldır grev
yapılmıyor orada Sayın Bakan, yirmi yıldır grev olmamış.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Türk Hava Yolları ve diğer konularda ihtiyaç duyulan tedbirleri almak, yüce
Meclis başta olmak üzere bu ülkeyi yöneten herkesin ortak sorumluluğudur. Türk
Hava Yollarında yıllardır toplu sözleşme görüşmeleri sürekli akamete
uğratılmakta ve nedense yaz aylarına, turizm sezonunun zirve yaptığı dönemlere
rastlatılarak Türk Hava Yolunun çalışmasına ve kârlı bir işletme oluşuna
yönelik, maalesef, ideolojik bir bakışla sendikal yaklaşım ortaya koyulmaktadır,
koyulabilmektedir.
Şu anda Türkiye’de 28 iş kolunda
sendikalar toplu sözleşmesini akdettiği hâlde Türk Hava Yollarında taraf
sendika yetki belgesine itiraz ederek…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayenizde oldu,
sayenizde!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hak-İş’e mi
bağlı olması lazım?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
-…oyalamak suretiyle on sekiz aydır sözleşmesini bağıtlamamaktadır.
MUSA ÇAM (İzmir) – Kim etti? Sayın
Bakan, yetkiye kim itiraz etti biliyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSA ÇAM (İzmir) – Yetkiye kim itiraz
etti?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Dolayısıyla…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Doğru söylemiyor
Sayın Başkan, doğru bilgi versin.
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Dolayısıyla, Türk Hava Yolları dünyanın…
MUSA ÇAM (İzmir) – Doğru konuşmuyorsun!
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Türk Hava Yolları dünyanın diğer ülkelerinin hava yollarının maruz kaldığı,
işletme hatalarından doğan sıkıntıları yaşamamak için bu tedbiri almak
durumundadır.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Hangi ülkede
hava yollarında ulaşımda grev var?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Nitekim, kanunun ilgili maddesine baktığımızda, gündelik olarak deniz
taşımacılığı, demiryolu taşımacılığı, su işletmeleri, elektrik işletmelerinde
grev yasağı veya grevin mümkün olmaması hususu düzenlendiği hâlde, Türk Hava
Yollarının veya hava taşımacılığının bu alanda düzenleme dışı bırakılması
günümüz şartlarıyla uyumlu değildir.
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür
ediyorum, son cümlelerinizi eklerseniz…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Hava
Kuvvetleri de dâhil mi?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Zira, Swissair İsviçre’de, Sabena Belçika Hava Yolları, bu tür tedbirleri
alamamışlığından dolayı batmış şirketlerdir…
MUSA ÇAM (İzmir) – Doğru söylemiyorsun!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne alakası var
ya!
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– …ve Türk Hava Yolları bunun yanında dünya standartlarına göre ücretini daha
yüksek seviyede vererek işletmesini sürdüren bir kuruluştur ve rakip… (CHP
sıralarından gürültüler)
MUSA ÇAM (İzmir) – Doğru söylemiyorsun.
BAŞKAN – Duymuyorum ki hiçbir şey,
herkes bağırıyor. Hiçbir şey duymuyorum.
Evet Sayın Bakan, teşekkür ederim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Halkı yanıltmaya
utanmıyor musunuz Allah aşkına, koskoca bakansınız ya!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Başkan,
yanıltıcı bilgiler veriyorlar, gerçeği söylemek istiyorum. Tamamen yanlış
söyledikleri, hiçbir gerçeğe tekabül etmiyor.
BAŞKAN – Şimdi devam ederken
söylersiniz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hiç uzaktan
yakından alakası yok Sayın Başkan, önüne konulan kâğıtları okuyor sadece.
BAŞKAN – Ya anladım, anladım da, yani
İç Tüzük’ün bir işleyişi var. Siz…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Tamam, İç
Tüzük hakikatlere aykırı olabilir mi?
BAŞKAN – Anladım da, yani benim elimde
bir şey yok Sayın Kürkcü.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ama benim
ağzımda bir şeyler var.
BAŞKAN – Sizin var ama benim elimde
yok. Benim de neler yapmak…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın
Başkan, geçen yıl 1 katrilyon lira Türk Hava Yolları zarar etti.
BAŞKAN – Bakın, önergeler var.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Şimdi bu
zararı kapatmak için işçilerin grev haklarını ellerinden almak istiyorlar.
“Dünyanın en başarılı şirketi” diye de bize bunu yutturmaya çalışıyor, neresi
başarılı bunun?
BAŞKAN – Şimdi, bunların hepsi geçti
tutanaklara.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Taraf
gazetesini de yasakladılar, Başbakanın hoşuna gitmiyor diye!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Yani sonuçta
işçilerin, grev yasağına mahkûm edilmelerinin sebebi, bu şirketin iyi değil,
kötü yönetilmesi…
BAŞKAN – Anladım.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – …uçak
uçuracak meydan olmadan yüzlerce uçak alıp, onları karaya oturtmaları. Şimdi
bunun bedelini niçin işçiler ödeyecek ve biz niçin burada hakikate aykırı
beyanlarla uyutulacağız? Böyle bir şey olamaz!
BAŞKAN – İşte bunların hepsi
tutanaklara geçti. Yani, benim de içimde neler var bilseniz Sayın Kürkcü ama
maalesef söylememe izin yok. Bu sandalye böyle bir şey.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ayrı bir
Meclis kuramayız, burada bir çare bulalım.
BAŞKAN – Yani, sırayla neler
söyleyebilirim bir bilseniz ama söyleyemiyorum işte. Onun için, İç Tüzük’e
uymazsak olmaz. Benim görevim İç Tüzük’ü uygulamak, maalesef.
Şimdi, 1’inci madde üzerinde soru-cevap
işlemini tamamladık.
1’inci madde üzerinde aynı mahiyette üç
önerge var. Önergeleri sırasıyla okutacağım, önergeleri birlikte işleme
alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 1. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 1. Maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Serindağ Sinan Aydın Aygün Musa Çam
Gaziantep Ankara İzmir
Ramis Topal Celal Dinçer Aytuğ Atıcı
Amasya İstanbul Mersin
Ali Özgündüz Muharrem Işık Selahattin Karaahmetoğlu
İstanbul Erzincan Giresun
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin
Teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ertuğrul Kürkcü A. Levent Tüzel Nazmi Gür
Mersin İstanbul Van
Mülkiye Birtane İbrahim Binici Erol Dora
Kars Şanlıurfa Mardin
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz önergelere?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, Komisyon
“Katılamıyoruz.” diyor, ya “Katılmıyoruz.” diyecek ya “Katılıyoruz.” diyecek,
“Katılamıyoruz”un anlamı başka.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Tanal, Allah rızası
için… Yani şimdi bir sistem gidiyor. İnanın…
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Ama
tutanaklara geçiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, anladım da her şeyi
bana soruyorsunuz canım. Tutanaklara geçirmek için söyleyin…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın
Başkanım, size söylemiyorlar, Komisyona söylüyorlar.
BAŞKAN - Yani taş düşse benden
bilinecek. Hayret yani! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kürkcü. (BDP sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın
Başkan, bu grev yasağı Türk Hava Yolları işletmelerinde ve havacılık
hizmetlerinde kabul edilemez. Bu sadece Türk Hava Yollarının değil, Türk Hava
Yollarının yanı sıra diğer -çünkü kamu eliyle işletilen havacılık işletmelerini
kastetmiyor- yani Pegasus’tan Atlas Jet’e kadar bütün havacılık hizmetlerinde
grev yasağı getiriyor. Bu alanda sendikacılığı imkânsız hâle getiriyor.
Özel şirketleri bir yana bırakalım.
Türk Hava Yollarının muazzam başarıları, yabancıların hava yolumuzu batırmak
için gösterdikleri çabalara sendikalının eşlik etmesi sonucunda mecbur
kalmışlar grev yasağı getirmeye. Bundan daha büyük yalan olabilir mi?
Türk
Hava Yolları kötü yönetilen
bir şirkettir. Türk Hava Yolları geçtiğimiz yılı, 2011
yılını 1 katrilyon lira zararla kapatmıştır. Bu zararın sebebi açıktır.
Bu zararın sebebi işçi ücretleri değildir. Bu zararın sebebi Türk Hava
Yollarının agresif, hırslı, herhangi bir hesap ve kitaba sığmayan büyüme
hırsından kaynaklanmıştır. Uçuramayacağı kadar uçağı satın almış, karaya park
etmiştir. Bunları indirip kaldıracak hava limanları yoktur. Her gün Hava
Yollarının en az bir saat, iki saat bütün uçuşları, bütün hatları
gecikmektedir, müşteri kaybetmektedir. Uçaklarını uçuramadığı için zarar
etmektedir.
Zarar nasıl azaltılabilir? Her
kapitalistin ilk aklına gelen şey: İşçinin ücretini kısmaktır. (BDP
sıralarından alkışlar) İşçinin ekmeğini elinden almaktır, işçiye yaşam hakkı
tanımamaktır. İşçiyi işten çıkarmak, onun yerine makine almaktır. Bütün bunları
yapınca sanırlar ki zarar önlenecek ama zarar böylece önlenmez, böylece
önlenemez çünkü işçi olmadan hiçbir alet çalışmaz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – O
uçaklarda kim çalışıyor?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Hiçbir alet
çalışmaz. Grev yapmayan işçi, işçi değildir, köledir. Bu memlekete köleliği
geri getiremezsiniz, getiremezsiniz köleliği geri! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Siz işçileri köle hâline getirmeye çalışıyorsunuz. Bilet fiyatlarına, uçuşlara
mümkün olduğu kadar zam yapmak ama işçilerin ücretlerinin yerinde saymasını
sağlamak istiyorsunuz. Modern dünyada işçinin elindeki müzakere silahı,
grevdir. Grevi olmayan işçi ücret pazarlığı yapamaz. Siz, koyun gibi, işçileri
güdeceğinizi sanıyorsunuz, güdemezsiniz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - İşçilere
“koyun” diyemezsiniz!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Onu siz
öyle sanıyorsunuz. O hâle getirmek
istiyorsunuz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - İşçiler
davacı olur senden.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Yeter bırak
tıraşı, bırak!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Ne biçim
konuşuyorsun! Sen tıraş ol!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Hem grev
yasağı getiriyorsun hem de ondan sonra işçi hakkından söz ediyorsun. Utanmaz!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bırak, bırak, bırak!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın
Başkan… Sayın Başkan lütfen hatibe dikkat eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, sözünü geri alsın!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İşçiye
nasıl konuşuyorsun?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bırak!
Bırak!
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Şimdi,
sevgili arkadaşlar, bunlar…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan “Utanmaz” dedi, sözünü geri alsın.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Hangi
sözümü geri alacağım?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İşçiye
nasıl konuşuyorsun?
BAŞKAN – “Utanmaz” sözünüzü Sayın
Kürkcü…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Nasıl
konuşuyorsun? “Tıraşı bırak.” ne demek! Sen bırak tıraşı!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ee, bırak
tıraşı, ne var?
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, lütfen…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Uçaklarda
kim çalışıyor?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Biz
“Uçaklarda işçi çalışmıyor.” demiyoruz, “Sen işçinin grev hakkını elinden
alıyorsun.” diyoruz. Aklın almıyor mu şu kadar? Kafan çalışmıyor mu?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Türk
işçileri hesabını soracak sana!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Türk işçisi
bana değil sana hesap soracak, onu sen işten çıkartıyorsun, ben değil. Ben, on
sekiz yaşından beri işçilerin hakkı için çalışıyorum, sen de on sekiz yaşından
beri işçi sömürüyorsun.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ben
talebeyim, talebe…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ne
talebesisin? Bırak!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sen İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde ne iş yapıyordun, onu anlat bana.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Sen
işverenin sözcüsüsün, sen kapitalist âlemin dilisin, sen ucuz işçi çalıştırmak
istiyorsun, işçilerin haklarını ellerinden almak…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ben işçi
çocuğum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ben ne
çocuğum? Ne sanıyorsun? İşçi çocuğuysan işçinin hakkını tanı o zaman.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İşçiye
“Koyun” diyorsun.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Ben ne dediğimi biliyorum.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Siz bu grev
yasağı…
BAŞKAN – Önerge üzerinde konuşmanız
lazım.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) -…farenin
kuyruğundaki kapak gibi sizin peşinizi izleyecek, hiçbir yere kaçamayacaksınız.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İşçiler
bunun hesabını soracak!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - İşçiler
sizi gittiğiniz yere kadar takip edecekler. Bu grev yasağını size misliyle geri
aldıracaklar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) İşçiler…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Senin
söylediklerinden dolayı seni takip edecekler!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) -
Havayollarında bundan sonra üzerinize her gün çay dökülecek, bundan emin
olabilirsiniz. O uçaklara biletleriniz kesilmeyecek. İşçiler öcünü sizden şöyle
ya da böyle alacak. Grev yasağı mı getiriyorsunuz, o zaman her türlü direnişi
hak ediyorsunuz!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ne
söylediğinin farkında mısın sen?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - İşçiler
sonunda kazanacak, direne direne kazanacaklar. Her şeyi kabul ettirdikleri gibi
Havayollarındaki grev yasağını da size geri aldıracaklar. İşçiden daha büyük
bir güç modern dünyada yoktur. İşçinin gücü sermayeyi de devleti de yenecek.
(BDP sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, beş
dakika boyunca hep sataştı, bir de söz verdiniz.
BAŞKAN – “Utanmaz” sözü dendi.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Mersin Milletvekili Ertuğrul
Kürkcü’nün şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel kürsüde konuşan hatibe sözleri
yakıştıramadım, hele hele Türk işçileri açısından yakıştıramadım. İşçilerimize
söylediği sözler tutanaklarda mevcut. O işçiler, o uçaklarda çalışan…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ben işçilere
bir şey söylemedim, sana söyledim yalancı!
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – O lafları
sana iade ediyorum, sana yakışmıyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ben sana
iade ediyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – O lafları
sana iade ediyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sen kendini
memlekete çoban mı sanıyorsun?
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – O lafları
sana iade ediyorum.
O uçaklarda, alınan uçaklarda
çalışanlar Türk işçileri, Türk vatandaşları…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ne yapalım?
Sen onları sömürmeye mecbur musun?
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Alınan
uçaklar da yetmiş hattan yüz elli hatta uçuyor.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Mecbur musun
işçileri sömürmeye, grev haklarını ellerinden almaya?
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Burası,
Türk Hava Yolları, bir dünya markası. Kabul etsen de etmesen de Türk Hava
Yolları bir dünya markası olmuştur. Türk Bayrağı’nı göklerde taşıyor.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Köle
işçilerle mi?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sen işçileri
köle edeceksin!
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Dolayısıyla,
burada işçilere söylediğin sözleri sana iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türk işçileri bu sözleri sana iade
ediyor, sen Türk işçisine “koyun” dedin.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ben Türk
işçileri hakkında bir şey mi söyledim?
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – “Tıraşı
kes.” dedin.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sana
söylüyorum her şeyi, akılsız!
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Sana siyasi
üslup yakışmıyor. Bir siyasetçiye bu üslup yakışmıyor ve Türk işçisine
söylediğin sözleri sana iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ben sana
iade ediyorum! Ben Türk işçisine söz falan söylemedim. Önce anla, anla, beynini
çalıştır!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın
Başkanım…
BAŞKAN – Şimdi, bakın…
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bir şey
söylemeyeceğim, çalışmıyormuş beyni!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Ne dedin lan
sen?
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sözüne
dikkat et! Sözüne dikkat et!
BAŞKAN – Veririm yarım saat ara,
fevkalade dinlenirsiniz. Yani, adam gibi şimdi bir şey yönetmeye çalışıyorum,
yeter artık ya!
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, diğer önergenin…
Sayın İnce, kim konuşacak?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Aytuğ
Atıcı.
BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şu Meclisi ne hâle getirdiğinizin
farkında mısınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Getirdiğiniz her abuk subuk
teklifte bu Meclis karışıyor. Getirdiğiniz her saçma sapan teklifte kendi
Bakanınızı da zor durumda bırakıyorsunuz. Sayın Bakana bir sürü sorular
soruldu, konuşmaya mecali kalmadı, ne konuştuğu anlaşılmadı. Söyledikleri ile
sorulan soruların alakası yok.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sen
anlayamıyorsun!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ha bire kâğıt
karıştırıp önüme ne konuyor diye baktı.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Sen bir
doktora git.
MUHARREM İNCE (Yalova) – O doktor
zaten, sen git ona istersen ama çocuk doktoru, senin gitmen lazım.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bir önerge verdik, dedik ki: “Belki AKP’li milletvekilleri son
dakikada bu yanlıştan dönebilir, son dakikada işçiye yaptıkları zulmü belki
geri alabilirler.” Bir önerge verdik, her şey bir tarafa, bu önergede diyoruz
ki: “Teklifin 1’inci maddesi çıksın.” Bakın, taksiciyle, otoparkla bir derdimiz
yok. Çıkıp burada yirmi dakikanın on beş dakikasını otoparka, taksiye
ayırdınız. Esas, bunun içinde gizli olan grev hakkının tarafınızdan yasaklanmasıdır.
Bunu buradan defalarca söylüyoruz. Şimdi, diyoruz ki, gelin, mademki işçiden
yanasınız… Hani çıkıp burada söylediniz ya, Türk işçisinin hakkını, şusunu
busunu… Tamam, size katılıyoruz, gelin, işçinin alın terinin hakkını verelim,
gelin, bu tekliften sadece 1’inci maddeyi çıkaralım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Taşeronluğu
kaldıralım.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ne diyor 1’inci
madde? Diyor ki: “Havacılık hizmetlerinde grev yapılmasın.” Biz de gelin, bunu
kaldıralım. Eğer kaldırmazsanız, kendi kendinize soracaksınız eve gittiğinizde.
Siz sormazsanız çocuklarınız soracak; siz sormazsanız kendi kendinize vallahi
çocuklarınız, torunlarınız soracak, diyecekler ki size: “Baba, anne, sen alın
terinden yana mısın?” Ne diyeceksiniz, “Evet.” mi diyeceksiniz? Yalan mı söyleyeceksiniz?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onlar Akbil’ci,
Akbil’ci!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Size soracaklar
“Anne, baba, ya, CHP ve muhalefet partileri ha bire emek diyor, sen emekten
yana mısın?” Ne cevap vereceksiniz?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Onlar yemek
diyor, yemek; yemekten yana.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – Bizim çoluk
çocuğumuz emeği bilir.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Asla cevap
veremeyeceksiniz. Emekçiden yana mısınız? Hayır. Peki, aynaya bakıp kendinize
bir sorun. Acaba verdiğiniz sözü tutuyor musunuz, dürüst müsünüz? Seçim
meydanlarına çıktığınız zaman bas bas bağırmıştınız “Grev hakkı engellenemez.”
diye. Orada, sizin kendi seçim bildirgenizde var, “Grevsiz olmaz.” diye siz
söylediniz. Şimdi, ne oldu da gelip grevi buradan kaldırmaya çalışıyorsunuz? Ne
oldu da işçi düşmanı oldunuz birdenbire?
Bakın, ben bir sendikacı değilim ama
ömrümün önemli bir kısmı sendikalarla geçti kol kola. Sendikacı olmadığım hâlde
ahlaklı olmayan bu teklife direniyorum, Cumhuriyet Halk Partisi ve muhalefet
partilerinin tamamı direniyor. Size ne oluyor? Bu kadar muhalefet partileri
direnirken siz kalkmışsınız burada grev yasağını savunuyorsunuz. Hadi sizi
anlıyorum, bu teklifi getirenleri de bir noktaya kadar anlayabilirim ama
anlayamadığım bir şey var, o da ömrünü sendikalarda geçiren, “Ben
sendikacıyım.” diye bunca zaman insanlara yutturan insanlar nasıl oluyor da
bunu içine sindirebiliyor? Ben bunu anlayamıyorum. Kalkıp, burada “Grev yasağı
iyidir.” diye hangi yüzle konuşuyor bu sendikacılar?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Konuşmuyorlar
ki!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Kişisel
çıkarlarınız için bu kadar değişmeye değer mi? Ne vardı Allah aşkına, bu
teklifin içerisine bu grevi kaldıracak şeyi gömmenin ne anlamı vardı? Çok mu
hoşuna gidecek Başbakanınızın? Tabii, sırtınızı okşayacak, “Aferin yavrum.”
diyecek.
AK sendikaları oluşturdunuz, AK
sendikalarla yürüyorsunuz, bu da sizin ayağınıza dolaşacak eğer bu teklif
buradan çıkarsa. Bakın, akıllı olalım, bu maddeyi kaldıralım. Eğer bu maddeyi
kaldırmazsanız, dünyada, bakın, dünyada havacılık sektöründe grevi yasaklayan
tek ülke olacağız, tek! Başka bir ülke yok.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Yavrum ne
demek ya!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Senin
karşında milletvekilleri var, “yavrum” yok.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – O yüzden,
gelin, bu yanlıştan bir an önce geri dönün.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Saygısızlık
yapma! Karşında milletvekilleri var.
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Saygısızlığı
size iade ediyorum. Saygısız sensin! Sen hayatın boyunca saygısızlık yaptın!
Aynen sana iade ediyorum, terbiyesizliği de saygısızlığı da sana iade ediyorum!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Böğürme
oradan! Böğürme öyle! Böğürme!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hani yasakları
kaldıracaktınız? Bakın, yalan söylediğinizi size tekrar ispat ediyorum. Kalkıp
oradan öyle işkembeden konuşmanın bir anlamı yok!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bırak
işkembeyi! Saygısız herif!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin yalan
söylediğinizi ispat ediyorum. Başbakanınız çıkıp “3 Y ile mücadele edeceğim.”
dedi mi demedi mi? Bütün seçim meydanlarında “Yolsuzlukla, yoksullukla,
yasaklarla mücadele edeceğim, bunları kaldıracağım.” dedi koskoca Başbakan. Ne
yaptı? Hani yasakları kaldırıyordunuz?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Aksini
yaptı!
AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ne dediyseniz
tersini yaptınız. Artık halk size güvenmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Son önergenin sahibi Sayın Genç
burada mı?
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Otur
yerine!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Git Allah
aşkına, konuşma fazla! Terbiyesizlik yapma!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Terbiyesiz
sensin!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yaşından
başından utan! Oturduğun yerde orada konuşamazsın böyle!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hadi
oradan!
AYTUĞ ATICI (Mersin) –“Hadi oradan”mış!
Sen hadi oradan!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Yavrum kim!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben kimseye
“yavrum” demedim, sen git kulaklarını temizlet.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kime
“yavrum” diyorsun? Milletvekilleri var karşında.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Adamı büyütme.
Onda terbiye ne gezer “terbiye” diyorsun ona? Onda ne var ki? Argo var onda.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ben kimseye
“yavrum” demedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen önce kendine
bak!
VELİ AĞBABA (Malatya) – Utanmıyorsun
hâlâ. Utanmaz adam!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Terbiyesiz!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Konuşma
lan! Sen kendine bak.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Lan sensin
zibidi!
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Konuşmalarına
bak.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Konuşma! Lan
sensin! Utanmıyorsun! Utan!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen kendi
konuşmalarına bak…
VELİ AĞBABA (Mersin) – Kendi
katillerini savunan soytarı sensin. Adam ol!
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ağzından
çıkanlara bak.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Utanmaz adam!
Ölçü yok ki adamda! Konuştuğun lafa bak! (CHP ve AK PARTİ sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.38
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
1’nci madde üzerinde verilen aynı
mahiyetteki üç önergeden ikisinin gerekçelerini konuşmacılar açıklamıştı.
Şimdi, üçüncü önerge olan Sayın Kamer
Genç’in önergesinin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu madde Anayasaya ve uluslararası ILO
sözleşmelerine aykırı olduğundan çıkarılması önerilmiş.
BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 13/10/1983 tarihli ve 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 79 uncu maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Park ücretinin alınması, araçların
çektirilmesi ve kaldırılması ile muhafazası
MADDE 79- Karayolu üzeri park yerindeki
araçlar için park ücreti, yetki ve sorumluluk alanına göre park yerini tespite
yetkili idarece veya bu idare tarafından işletme izni verilen gerçek veya tüzel
kişilerce alınabilir. Bunlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi herhangi bir
şekilde park ücreti alamaz. Erişme kontrollü karayolları (otoyol-ekspresyol)
hariç olmak üzere büyükşehirlerde yetkili idareler, büyükşehir belediyeleridir.
Birinci fıkra hükmüne aykırı olarak
park ücreti alan veya almaya teşebbüs edenler, fiilleri daha ağır bir ceza
gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis ve
beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Trafikten men edilen veya çeşitli
nedenlerle muhafaza altına alınan araçların, çektirilmesi ya da kaldırılıp
götürülmesi ile bu araçların koyulacağı yerler ve bu işlemlerin ücretlerine
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirtilir.''
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın
Lütfü Türkkan’ın.
Buyurun Sayın Türkkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Metin Külünk ve arkadaşları
tarafından verilen 259 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili olarak grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Bu kanun hazırlanırken, gerçekten
taksiciler için çok önemli bir meseleyi beraber ele almış, Türkiye’de
“değnekçilik” dediğimiz, hatta “otopark mafyası” diye, zaman zaman illegal
örgütlere de para aktaran birtakım oluşumların önüne geçen çok ciddi bir
çalışma yapılmış. Buraya kadar herhangi bir sıkıntı yok. Yalnız, bu kanun
hazırlanırken araya -her zaman olduğu gibi- iyi bir şeyin yanında, ciddi bir,
muhalefet edilebilecek bir konuyu da beraberinde getirmiş Sayın Metin Külünk.
Biraz evvel, sataşmalara, tartışmalara da sebep olan, Türk Hava Yollarının
zarar etmesinin sebepleri arkasında Sabena’nın, Swissair’in zararını emsal
gördüğüne dair Sayın Bakanın açıklamalarını dinledim. Bunlar kısmen doğru olsa
da tamamı böyle değil. Yanlış yatırımlar, yanlış stratejiler şirketleri zarara
götürüyor. Türk Hava Yolları halka açık bir şirket, bu senenin başına kadar çok
ciddi bir şekilde kâr ederken sene başından itibaren tedricen zararları biraz
daha fazla çoğalmaya başladı. Bunun sebebi, gerçekten Türk Hava Yollarının bir
dünya markası olma yolunda hızla ilerlerken biraz fazla hızlı koşması, uçuş
noktalarını çok iyi hesap edememesi, zararına uçuşlar yapması, bir daha
önemlisi uzun bir süredir bilinen, havacılık çevrelerinde çok konuşulan ama
gündeme getirilmeyen uçuş kulesindeki görevlilerin pasif direnişi.
Ben Güney Afrika’da on sekiz saat
rötara takıldım, dönüşte kokpitte pilotla sohbet ettim, bu rötarların sebebinin
Türk Hava Yolları olduğundan dolayı insanların şikâyetlerini ilettim.
Kendisinin de ifadesi: “Türk Hava Yolları bu konuda suçlu değil.” Bu konuda en
az Türk Hava Yolları kadar uçuş noktasını idare eden hava kontrol kulesindeki
elemanların suçlu olduğunu, onların da pasif bir direnişi olduğunu, bu
direnişte de kendilerine göre haklı gerekçeleri olduğunu ifade etti. Onların da
bir gerekçesi şu: “Pilot uçuruyor ama netice itibarıyla pilotu da uçuran biziz.
Pilotun aldığı ücretle bizim aldığımız ücret arasında çok ciddi bir fark var,
bu farkı hiç göz önüne almayan Ulaştırma Bakanlığı bizi bedavaya çalıştırıyor,
biz de bu şekilde pasif direnişe devam ediyoruz.” diyorlar.
Türk Hava Yollarındaki grevin önüne
geçmek için siyasi iktidar olarak sizin geri alacağınız bir kanun daha önünüze
gelmiştir. Göreceksiniz -ben biraz evvel Sayın Aytuğ Hoca’nın dediğine
katılıyorum- Türk Hava Yollarındaki bu çalışanların direnişi karşısında fazla
kalamayacaksınız. Dünyada hiçbir hava yolu şirketinin, belki bir iki tane
faşist diktatörler tarafından yönetilen ülkeler vardır bilemiyorum ama
demokratik ülkelerin hiçbirisinde grev hakkını elinden alamazsınız. O zaman
sendikaları da kaldıracaksınız. Sendikalıysa grev hakkını orada vermek
zorundasınız. Başka türlü bir çözümü de olmaz bunun. Ben bunu bir işveren
olarak söylüyorum. Hem grev hakkını kaldıracaksınız hem sendikal hakkını
vereceksiniz ve bununla da demokrasiden, işçiden yana tavır koyduğunuzu
söyleyeceksiniz; bu ikisi bir arada doğru olmaz.
Sayın Metin Külünk, keşke, tek başına
bu değnekçiliği ortadan kaldıran, Türkiye’de gelir dağılımının önüne çok ciddi
bir set çeken kaçak, korsan taksi meselesine çözüm getiren bu kanunu
getirseydi, hep beraber burada onaylasaydık, bu da bu Meclisin ortak çıkarttığı
bir kanun olurdu. Biz, minibüsçülerin, taksicilerin bu konudaki haklı
direnişlerinin, taleplerinin yanında yer alıyoruz ama aynı kanunun içinde yer
alan bu grev hakkının ortadan kaldırılması meselesinde Hükûmete muhalefet
yapıyoruz. İkisini bir araya getirerek de çok ciddi bir Şark kurnazlığına
gitmiş yine Hükûmet yetkilileri. Ben, Metin Külünk’ün teklifi olduğuna
inanmıyorum çünkü Metin Külünk İstanbul’da taksicilerle çok uzun süredir
görüşüyor, onların sorunlarını dinliyor, bu konuda iyi araştırmalar yapan bir
arkadaşımız ama onun içine Türk Hava Yolları çalışanlarının grev hakkını
elinden alan bu madde ilavesiyle beraber, Metin Külünk’ün o yaptığı samimi
çalışmalarını da heba etmiş olmuş Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu.
Değerli arkadaşlar, dünden bu yana
dikkat ettiğim bir başka konu daha var: Mecliste çok ciddi gerginlikler oluyor,
biraz evvel kuliste arkadaşlarımızla da konuştuk, her grup çok ciddi gergin. Bu
gerginlik milletvekillerine yansımış, bu gerginlik yöneten Başkana yansıyor, bu
gerginlik bizimle beraber millete yansıyor. Bunun sebebi hikmeti nedir diye hiç
düşündünüz mü? Yönetim sistemi, tahammül etme iradesi. Dün, beraber, benim de
içine dâhil olduğum bir hadise yaşadık. Arkadaşlarımız müdahalenin doğru
olmadığını söylüyorlar, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili “Size mi
soracağız?” diyor. Ya biz burada bostan korkuluğu muyuz arkadaşlar? Tabii ki
bize soracaksınız. Eğer “Bizim 326 milletvekilimiz var, biz bize yeteriz.”
diyorsanız, bize müsaade edin, bizler gidelim evimize o zaman, burada ne işimiz
var! Tabii ki bize soracaksınız. Bizim oy aldığımız insanların bu Mecliste bir
önemi yok mu? O insanların bu memleketten hiçbir beklentisi yok mu? O
insanların bu memleketle ilgili hiçbir sorunu yok mu? Bu konuda lütfen,
istirham ediyorum, bu mevcut grupta uzun bir süredir süregelen bu kibirli
hâlinizi üzerinizden kaldırın, biraz daha vakur durun, biraz daha naif durun,
Mahir Ünal gibi durun. Gerçekten öyle.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, sataşma var efendim!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Bu konuda
özellikle hem grup başkan vekili arkadaşlardan hem gruplardaki milletvekili
arkadaşlardan istirham ediyorum, bu gerginlik bu memlekete bir fayda
getirmiyor. Biraz daha konuların tartışılmasına müsaade edin, dinleyin.
Dinlemekte çok ciddi faydalar göreceksiniz. Buraya gelen her arkadaş çok ciddi
merhaleler katederek geliyor buraya. Üstelik dışarıdan işaret edilerek gelen
arkadaş da çok az. Seçim bölgelerinden, sizin o kuvvetli seçim bütçeniz
karşısında yırtına yırtına geliyorlar, toprağı kazıya kazıya geliyorlar, çok
zor. Onun için onların seslerine kulak verin.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize
saygılar sunuyorum.
Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkkan.
Bu tarz sataşmalar yapabilirsiniz, yani
böyle övücü sataşmalar yapabilirsiniz, değil mi!
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sayın Sinan Aygün, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SİNAN AYDIN AYGÜN
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Teklif’in
2’nci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Tabii ki ben İçişleri Komisyonu üyesi
olarak bu maddeyi Komisyonda da çok tartıştım. Fakat, benden önceki
konuşmacıların söylediği gibi, İçişleri Komisyonuyuz biz, İçişleri Komisyonuna
giderken polisin, belediyenin işleriyle ilgileneceğimizi tahmin ettik ama önümüze
bir de, her zaman olduğu gibi, grev yasasını koydular. Diğer maddeye
bakıyorsunuz, orada da uçakların koltuk döşemesi, uçakların lambası, ampulü
maddesini koydular. Bizimle ilgili maddenin bu olması gerekiyordu. Ben de
eşekten düşen bir Ticaret Odası Başkanı olduğum için, bu maddeyi de iyi
bildiğim için bu konuda söz alma gereğini hissettim.
Şimdi, bu maddenin özü, sözü, bundan
sonra bu Mecliste milletvekili olan bütün arkadaşlarımızın ileride karşısına
çıkacak bir madde bu madde. Bu madde ne diyor? Bu madde şunu söylüyor: “Bundan
sonra sokaklar, caddeler, kaldırımlar paralı olacak.” Herkese paralı olacak.
Yani Çetinkaya mağazalarına gittiğiniz zaman, oraya…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yani satılmadık
bir sokaklar vardı, onları da mı satıyorlar?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla) – Sokaklar
da satılıyor.
Çetinkaya mağazalarına gittiğiniz zaman
-mağazanın yerini bildiğim için söylüyorum, Turan Güneş Bulvarı’nda- bir tek
çorap alacaksanız çorabın fiyatı 2 lira, parkçıya da 5 lira para vereceksiniz,
resmî parkçıya.
AHMET YENİ (Samsun) – Avrupa’da nasıl
bu iş?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla) – Bu kanun
özünde doğru bir kanun mu? Doğru bir kanun. Şık bir kanun mu? Şık kanun. Bu,
tinercilerden, değnekçilerden, darptan, gasptan Türkiye…
SIRRI SAKIK (Muş) – Belediye başkanlarının
oğlunun eline geçecek. Ankara’da kimin elinde olduğunu biliyoruz bütün
parkların.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla) – Peki, onu
da anlatacağım şimdi size Sayın Vekilim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Anlat, anlat.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla) – Onu da
anlatacağım.
Oradan çıktınız, bir pastaneden simit
alacaksınız. 1 liraya simit alacaksınız, 5 lira park ücreti ödeyeceksiniz.
Oradan çıktınız, eve gidelim derken bir ekmek alacaksınız, ekmek aldığınızda 5
lira park ücreti ödeyeceksiniz. Bu kadar. Hepsinin belgeleri elimde var Sayın
Vekilim. Ben bunu Ankara’da yedi ay boyunca yaşadım, o zaman Ticaret Odası
Başkanıydım. Bütün tüccardan, bütün sanayiciden, bütün esnaftan şikâyet
yağıyordu. Ne oldu bununla ilgili? Devam ediyorum: Siz evinize gittiğiniz zaman
evinizin önünde park yeri varsa o otoparka para ödeyeceksiniz, bunun başka
hiçbir çaresi yok yani evinin önündeki kaldırıma arabanızı park ederseniz
ödeyeceksiniz. Ankara’da şöyle bir uygulama yaptılar: “Evlerinin önünde park
yeri olanlar akşam sekizle sabah yedi arası ücret ödemesin.” dediler. Yani şu
oluyor bu: Yedide işiniz bitti, eve gidiyorsunuz, bir saat bekleyeceksiniz;
saat sekiz olsun gideyim, park yeri boşalsın, ondan sonra ödemeyeyim
diyeceksiniz. Sabah yedide kalkacaksanız, arabanızı başka yere götüreceksiniz. Bunların
hepsi yaşanmış, bunların hepsi başınıza gelecek, benim başıma geldi. Hepinizin
Ankara’da evleri olduğunu biliyorum, burada yaşadığınızı biliyorum. Sizin veya
yakınınızın başına mutlaka bu gelecek.
Değnekçiliği önleyelim, bu işi
kapatalım; bu da doğru. Korsan taksi; bu da doğru. Sayın Külünk’e teşekkür
ediyorum bu konuda aylarca çalışma yaptığı için ama bunun çözümü de bu değil.
Peki, devletin bunda bir kârı var mı? Bakın, size rakamlar veriyorum, bu
rakamlar gerçek rakamlardır: Belediye 1 araçlık park yerini belediyenin
şirketine 55 kuruşa verdi, 1 aracın bedeli 55 kuruş. Belediyenin şirketi de
bunu başka bir şirkete 110 kuruşa verdi. 110 kuruşa alan adam da sizlerden,
bizlerden 5 lira para aldı yani 1’e 5 para kazandı. Rakamı veriyorum size:
Belediyeye –eski parayla- 7 trilyon 400
milyar para kaldı, aradaki adama kalan para 93 trilyon 631 milyar lira. Bu,
Ankara’nın gerçekleri. Yani burada biz buna “Evet” dersek, Ankara’nın yıllık
park ücreti 100 trilyon civarında, bunun 7 trilyonu Büyükşehir Belediyesine
gidecek, 93 trilyonu da başka şirketlere gidecek. Peki, değişti mi bu? Hayır,
değişmedi. Orada değnekçilik yapanlar, bu sefer üstlerine gömlek giyerek
değnekçilik yaptılar. Yani aynı değnekçiler aynı şekilde devam ettiler.
CELAL DİNÇER (İstanbul) – Üniformalı
değnekçiler!
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla) - Rant
büyüdüğü için kavga da biraz hafiflemiş oldu ama şunu soruyorum: Üç gün sonra,
beş gün sonra, evimize gittiğimiz zaman, evimizin önüne park ederken evimizin
önünde park parası ödeyeceğiz. Peki, park parası şimdiye kadar ödeyen var mı?
Burada hepiniz park parası ödediniz ama hiçbirinizin haberi yok. Sayın
Abdülkadir Aksu 25 milyar otopark parası ödedi ama haberi yok. Niye yok? Çünkü
ev alırken, otopark bedeli diye müteahhit para yatırıyor. Ankara’da bölgesine
göre 7 milyar, 8 milyar, 25 milyar, 30 milyar belediyeye harç yatırıyoruz biz,
ben inşaat müteahhidi olduğum için söylüyorum. Yatırdığım parayı da Sayın
Abdülkadir Aksu’ya satmış olduğum dairenin üstüne koyup satıyorum, dolayısıyla,
kendisi de ödemiş oluyor bu parayı. Bu park bedeli olarak milyarlarca para
ödedik. Belediye ne yaptı bu paraları? Niye aldılar bizden bu otopark parasını
belediyeler yirmi yıldır?
Otopark yapmak için aldılar. Yaptılar mı? Yapmadılar. Sonuç: Yine
hepiniz –Ankara için konuşuyorum, diğer yerleri bilmiyorum- 5 milyarla 25
milyar arası otopark parasını peşin olarak ödemiş oldunuz. Bunun da kimse
farkında değil ama belediye asli görevini yapmadı, yapmadığı gibi önümüze şimdi
bunu getirdi.
Peki, nasıl olacak, bunun uygunu nedir,
Avrupa nasıl yapıyor, Amerika nasıl yapıyor? Parkmetreler olacak. Bu
parkmetrelerde evinin haricinde, yani ev sahibiysen şayet elindeki kartla…
Hangi kartla? Su kartıyla ve doğal gaz kartıyla. Bu kartı buna okutup ücretsiz
bundan faydalanabileceksin. Eğer orada boşluk varsa şayet bir adam da gelecek,
parasını atıp kullanacak. Şimdi, buradan para tahsil etmek mümkün mü? Mümkün
olmayacak. Ben size söylüyorum, üstüne basarak da söylüyorum, Ankara’da bu
yaşandı: Adam 10 lira alacak patronu, onu 2 lira bildirecek. Hep olmuş işler
bunlar. Mafyanın yasallaşmışı olacak bir noktada. Bununla ilgili, biz o zaman
dava açtık ve 18 Şubat 2011 tarihinde, biraz hızlı okuyacağım. Söz konusu
bölgede oturan çok kişi tarafından Çankaya Belediye Başkanlığına verilen
dilekçede apartmanının önüne park ettikleri hâlde kendilerinden otopark ücreti
talep edildiği belirtilip söz konusu uygulamanın durdurulması istenildi.
Otopark uygulamasının yanlış olduğunu belirtip itiraz ettik. Sonuç: “Bu durumda
dosyanın bilgi ve belgelerle yukarıdaki belirtilen mevzuat hükümlerinin
birlikte değerlendirilmesi sonucunda usulüne uygun bir şekilde, gerekli ve
yeterli bir araştırma, plan, proje yapılmadığından dolayı, açıklanan nedenlerle
Büyükşehir Belediyesinin …tarih …sayılı kararında hukuka uyarlılık
bulunmamaktadır.” Yani “Bu karar hukuka aykırıdır.” denildi. Hukuka aykırılığı
açık olan dava konusu işlem uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar
doğuracağından 2577 sayılı Kanun’un 27’nci maddesince yürütmenin durdurulmasına
karar verdi. Bu kararı aldık. Daha sonra, çok fazla değil, 15-17 Şubat 2012,
yani bundan aşağı yukarı üç ay evvel de bu maddeyi iptal etti mahkeme yani
orada da diyor ki: “Açıklanan nedenlerle dava konusu işlemin iptaline, 143
liranın yargılanmaya alınmasına…” diyor.
Şimdi, burada, hukukun iptal etmiş
olduğu bir konuyu hukuk çerçevesine oturtmak için bir kanun getirmiş oldunuz.
Siz iktidardasınız, bunun zararı size olacak yani vatandaş oraya 5 lira para
öderken Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkardığı kanundan dolayı ödediği için
bunu hissedecek. Bu 5 liraları falan küçümsemeyin, 5 lira ayda 150 lira para
eder. Eğer girdi çıktı yaparsa, 1 sefer, 2 sefer yaparsa, ayda 300 lira para
eder. Bunlar, vatandaş için büyük para, emekli için büyük para. Gelin, bir
yanlıştan dönün, bunu geri çekelim, bunu biz de çalışalım, Milliyetçi Hareket
Partili arkadaşlar da çalışsınlar, bunu parkmetre konusunda yapalım, dünya
standartlarına uygun bir şekilde yapalım, bunu geçirelim. Ha ben, bir muhalefet
milletvekili olarak bunun geçmesi hâlinde halkın tepkisinin bizlere değil de
ülkeyi yöneten sizlere olacağını çok çok iyi biliyorum çünkü biz bu sıkıntıyı
yedi ay boyunca Ankara’da yaşadık. Yedi ay boyunca, bu arada benim bildiğim
onlarca kavga çıktı otoparkçılarla vatandaş arasında, iş yeri sahipleri
arasında, dükkân sahipleri arasında, esnaf arasında. Bir kaos ortamı yaşanacak
burada. Ankara 175 yeri ihale etmişti ve deminki rakamları size söyledim,
belediyenin cebine 7 lira girdi, taşeronun cebine 93 lira girdi. O yüzden, bu
kanuna biz muhalifiz, eğer çekerseniz de sizin için iyi olur diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. Her şey
gönlünüzce olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aygün.
Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Tan.
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci
maddesi hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Hazırlanan kanun teklifiyle ilgili
benden önce konuşan, söz alan ve kanunu eleştiren arkadaşlar oldukça detaylı ve
ayrıntılı eleştiriler getirdiler. Ama ne yazık ki her zaman olduğu gibi, yine,
bu eleştiriler bir kulaktan girip bir kulaktan çıkacak ve yine “Kabul edenler…
Etmeyenler…” maalesef, yine aynı noktaya gelmiş olacağız.
Sayın milletvekilleri, bu park yeri
sorunu tabii ki büyük şehirlerde çok büyük bir mesele yani bunu yaşamayan,
içimizde bu sorunla karşı karşıya olmayan yok. Birkaç sefer de yeri geldiği
zaman ifade etmiştim, ben inşaat mühendisiyim ve otuz bir-otuz iki senedir
mesleğimi yapıyorum, mezuniyetimden bu yana. Biraz evvel söz alan arkadaşımız
da bu konuda çok detaylı bilgiler verdi. Ben belki de bu bilgileri kendi
cümlelerimle tekrarlayacağım.
Sevgili arkadaşlar, bu kanunda itiraz
edeceğimiz noktaların başında bu yetkinin büyükşehir belediyelerine ve yetkili
idarelere tanımı yapılmadan verilmiş olması geliyor. Ne demek bu? İstediği
caddeyi, istediği sokağı ve istediği mekânı paralı park yeri olarak ilan
edebiliyor ve nitekim, bugün büyük şehirlerde her geçen gün bu alan daralıyor
ve araçlarımızı kendi evlerimizin önüne bile park edemiyoruz.
Şimdi, şikâyetimiz niye? Birincisi:
İnşaat ruhsatı alınırken şu anda da proje içerisinde proje müellifi mimarlar
yeteri kadar park yeri göstermek zorunda. Bunun da yine imar yönetmeliğine göre
metrekareleri, daire başına veya ticari alanlarda kaç metrekareye bir park yeri
düşeceği açık ve seçik bir şekilde ifade edilmiş. Eğer o inşaat parseli
içerisinde kapalı veya açık olarak bu park yeri karşılanmamışsa, yeteri kadar
park bırakılmamışsa belediyeye açık kalan miktarın karşılığı olarak bir bedel
ödemekte ve belediye bu aldığı bedelin karşılığı olarak da bu park yerini
sağlamak mecburiyetinde, bu kadar açık.
Şimdi, Ankara’yı gözünüzün önüne alın,
bu daracık sokaklarda parsel içerisinde veya bunların yıkılıp yapılacağı
parseller içerisinde park yeri nerede gösterilecek? Mümkün değil. Yani
dolayısıyla, adı konulmamış bir haraç almayla karşı karşıyayız, birincisi bu.
Eğer belediyeler bu ruhsat paralarını alıyorlarsa bunun karşılığında bu hizmeti
vermek zorundalar. Açık veya kapalı otoparkları veya katlı otoparkları
kendileri yapmak zorunda, halkın, mahallenin, o bölgenin hizmetine ücretsiz
olarak sunmak zorundalar en azından orada oturanlar için çünkü bunun bedelini
kendileri peşinen alıyorlar.
Bunun ötesinde, bir büyük yara -biraz
evvel de söylendi- 90 kuruşa veriyorsunuz bir kuruluşa, o kuruluş 110 kuruşa
veriyor bir başkasına, o da 500 kuruş tahsil ediyor yani bugünkü parayla 5 lira
tahsil ediyor, 7 trilyon Ankara’da belediyenin kasasına gidiyor, 93 trilyon
başka bir yere gidiyor. Bu paralar nereye gidiyor? Bugün Ankara’da kimin cebine
gittiği, büyükşehirdeki bu meblağın, bu büyük soygunun kimin cebine gittiği veya
kimlerin cebine gittiği artık sağır sultanların bile duyduğu bir hikâye oldu. Ama aynı şey İstanbul’da da
oldu, mesela hafriyat döküm yerleri var, hafriyat döküm yeriyle ilgili bir eski
bakanınızın oğlu Türkiye’de meşhur oldu ama bu işin de üzerine kimse gitmedi. O
çok daha büyük bir vurgun yani bu eski siyasilerin girdikleri bu hafriyat
meselesi çok daha büyük bir vurgun. Buna bir çare bulunması lazım. Yani yoksa
“Biz bunu yaptık çıkardık, ne olursa olsun hadi isteyen istediğini yapsın.
Sokaktaki değnekçilerin üzerine belediyenin veya ilgili kurumun üniformasını
giydirdik, bu meseleyi düzelttik.” dediğiniz vakit düzelmiyor.
İkinci bir konu da, bu Türk Hava
Yollarındaki grevle ilgili bir şey. Sevgili arkadaşlar, lafı fazla uzatmaya
gerek yok. Bugün -Allah’ınızı severseniz- Avrupa’da hangi ülkede böyle bir
madde var? Yani bugün bir Air France veya Paris metrosunda bir grev olduğu
zaman bunu engelleyecek bir madde var mı? Peki, dünyada yani demokratik olarak
örnek göstereceğiniz dünyada böyle bir örnek yoksa, böyle bir emsal yoksa bunu
Türkiye’de niye uyguluyorsunuz?
Türk Hava Yollarının bir düzmece
başarısından bahsediliyor. Şu an ortalama kırk beş dakika rötarla… Hatta
kalktıktan sonra havaalanında bekleme rekoru bugün bütün seyahat edenler
tarafından biliniyor. 1 katrilyon zarar var. Bu 1 katrilyon zararın da
karşılığı sadece siyasi sebeplerden dolayı hiç kâr etmeyecek veya ekonomik
tabirle konuşursak, rantabl olmayan bölgelere seferler düzenlenmesi ama bugün
Diyarbakır Havaalanına günde 17 uçak iniyor. Erbil’e gitmek için Diyarbakır’dan
İstanbul’a gidiyor insanlar, İstanbul’dan uçağa biniyor, tekrar Erbil’e
gidiyor. Beş senedir vaki müracaatlar var, buna bir çare bulunamıyor.
Anadolujet Genel Müdürüyle bizzat ben
konuştum, bizzat şahsen konuştum. Diğer yetkililerle Türk Hava Yollarında
defalarca konuşuldu, biri topu ona attı, öbürü ona attı, diğeri ona attı ama
bugün hâlen Urfa’ya günde 3 uçak iniyor, Diyarbakır’a 17 uçak. Urfa’da dev bir
havaalanı var ve Diyarbakır Havaalanı pist olarak da, apron olarak da, hizmet
binası olarak da buna cevap vermiyor ve daha yeni başlayacak inşaat en az üç
sene sonra hizmete girecek diye hesaplar yapılıyor.
Sevgili arkadaşlar, bir diğer sorun da
yani yeri gelmişken belirteyim çünkü bunu defalarca yaşadım, son bir ay içinde
dört yurt dışı gezisine gittim, bu dört yurt dışı gezisine de Türk Hava
Yollarıyla gittim, bütün gazeteleri -yani şu an adlarını tek tek sayma ihtiyacı
duymuyorum- bulabildim ama Taraf gazetesi yok. Bunun da günahı nedir, niye
böyle bir uygulama yapılıyor? Bunu da kayıtlara geçsin diye söyleme ihtiyacı
hissettim.
Son olarak da son dönemde siyasetin
geldiği nokta ve kullanılan dille alakalı birkaç şey söylemek istiyorum.
Özellikle Sayın Başbakanın anlaşılmaz öfkesinin sebebini anlayamıyorum.
Sevgili arkadaşlar, burada birbirimizi
suçlamak için değil, bir sefer daha söyledim. Konya’dan AKP 800 bin oy aldı,
800 bin, Maraş’ta, Erzurum’da, Malatya’da, Bingöl’de birçok ilde yüzde 65, 70
oy aldı. Farz edin ki bu oyları yüzde 80’e çıkardınız. Nitekim bugün bir eski
danışmanın bir yazısı var ve diyor ki: Son ankete göre yüzde 51,7. Yüzde 61,7
olduğunuzu kabul edelim. Peki, yarın Şırnak’ı, Van’ı, Hakkâri’yi, Diyarbekir’i
yürekleri kaybettiğiniz vakit veya oralarda sıfır olduğunuz vakit Ankara’da
oturabilecek misiniz?
Sevgili arkadaşlar, bu dilin, bu
üslubun mutlaka düzeltilmesi lazım. Buranın kavga yeri değil sorunların
çözümünün tartışıldığı uhulet ve suhuletle, sükûnetle tartışıldığı bir mekân
olması lazım ve bu noktada Sayın Başbakanın bu “Kalleş BDP’liler” ifadesini de
aynen kendisine iade ediyoruz. Bu söylediğim BDP’lilerin dedeleri Lozan’da da
kalleşlik yapmadılar, Birinci Dünya Savaşı’nda da yapmadılar, cumhuriyet
kurulurken de yapmadılar ama onlara verilen hiçbir söz tutulmadı. Lozan’a
“Kürtlerin ve Türklerin temsilcisiyiz.” diye giden ve bunu kendi hatıratında
belirten İsmet Paşa da bu sözü tutmadı, bugüne kadar da bu sözlerin hiçbirisi
tutulmadı. Bu dönemin harareti içinde söylüyorum, İçişleri Bakanının da en kısa
zamanda görevden alınacağını düşünüyorum. Başbakan istese de istemese de
savunsa da üstünü kapatsa da bakın göreceksiniz, çok kısa bir zamanda önce
İçişleri Bakanını görevden almak zorunda kalacak eğer bunu yapmazsa, yapamazsa
kendi siyasi geleceği de ciddi olarak tehlikeye girecek diye düşünüyorum. Bugünkü
ortam kalpleri kırmak, ölenlere kaçakçı demek, PKK’li imasında bulunmak değil
yaraları sarmaktır. Meyveli ağaç diklenmez yerlere doğru eğilir; asil azmaz,
bal kokmaz, kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır diyor büyüklerimiz.
Saygılar sunarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tan.
Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz
Konya Milletvekili Sayın Gülay Samancı.
Buyurun Sayın Samancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜLAY SAMANCI (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün görüşülmekte olan 259 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, değişen ve
gelişen ülkemiz şartlarında ekonomimizin büyümesiyle doğru orantılı araç
sayısının hızla artması ve bazı şehirlerimizde plansız kentleşme sonucu otopark
alanlarının yetersizliği ile gerekli denetimin sağlanamaması sonucunda
şehirlerde “değnekçi” ya da “otopark mafyası” diye adlandırılan bazı yasa dışı
oluşumlar, örgütlenmeler olmuştur. Vatandaşlarımıza yardımcı olma adına yolları
ve sokakları sahiplenmiş olan bazı kişiler otopark parası almaktadırlar. Bu
paraların hiçbir kaydı ve gerekçesi olmamasına rağmen vatandaşlarımız
“Aracımıza zarar verebilirler.” düşüncesiyle bu insanlara karşı itimat etmek
durumunda kalarak hiçbir kaydı olmayan, hak etmedikleri ücreti alan bu kişiler
çoğu zaman vatandaşlarımızı zor durumda bırakmaktadırlar. Ayrıca bu durum yol
ve trafik güvenliğini, düzenini, yolun kapasitesini, ulaşım konforunu olumsuz
yönde etkilemekte, ulaşım süresini uzatmaktadır; yolun amacına uygun olarak
hizmet vermesini engellemekte, ulaşım maliyetlerinin artmasına, devletin
kaynaklarının verimli kullanılmamasına neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yapılan bu
değişiklikle yasa dışı faaliyetlerin ceza oranları artırılarak daha caydırıcı
olabileceği ve bu tür uygulamaların önlenebileceği düşünülmüştür. Bu düzenleme
ile gerçek veya tüzel kişi herhangi bir şekilde park ücreti alamaz, almaya
teşebbüs eden veya alan kişiler, fiilleri daha ağır bir ceza gerektiren suç
oluşturmadığı takdirde altı aydan iki yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar
adli para cezasıyla cezalandırılır.
259 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin birinci fıkrası
hükmüne göre, kara yolları üzeri park yerlerindeki araçlar için park ücreti,
yetki ve sorumluluk alanlarına göre park yerini tespite yetkili idarece veya
tüzel kişilerce alınabilecek. Bunların dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi
herhangi bir şekilde park ücreti alamayacak. Erişme kontrollü kara yolları
hariç olmak üzere, büyükşehirlerde yetkili idareler, büyükşehir belediyeleri
tarafından alınacaktır. Zaman zaman büyükşehir belediyeleri ile ilçe
belediyeleri arasında meydana gelen ve gelişmekte olan yetki problemi de bu
şekilde ortadan kalkmış olacaktır.
Yine, taksicilerin en büyük sorunu
hâline gelen korsan taşımacıların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu durum,
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehlikeye atarken, aynı zamanda haksız
rekabet ortamı da oluşturmaktadır. Bu düzenleme ile ulaşımda, güzergâhta trafik
güvenliği, can ve mal emniyeti sağlanacak, seyahat konforu artacak ve seyahat
süresi kısaltılacaktır.
Bu değişikliğin ülkemiz yararına
olacağına inanıyor, kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Samancı.
Şahıslar adına son söz İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanal’a aittir.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun ruhuna
baktığımız zaman, kanunda öncelikle göze çarpan üç husus var: Kanun beş madde,
beş maddenin 1’inci maddesi, 2’nci maddesi ve 5’inci maddesiyle ilgili açılmış
olan üç tane dava var. Bu üç tane davayı siyasal iktidar bertaraf etmek için üç
tane kanun maddesi getirdi.
Nedir 1’inci madde? Sivil havacılıkla
ilgili grev yasağını getirdi; mevcut olan, İstanbul İş Mahkemesine açılan
davayı bertaraf etmek için.
2’nci madde nedir? 2’nci madde… Ben
İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine İstanbul 8. İdare Mahkemesine 2011/2172
esas sayılı numarasıyla kamuya ayrılmış olan caddelerin otopark olarak
kullanılmasının yasaya aykırı olduğundan dolayı iptal davası açtım. Aynı
zamanda Ankara 17. İdare Mahkemesine 2012/50 esas sayılı numarasıyla, yine
Ankara Büyükşehir Belediyesinin ana caddeleri otopark olarak kullanmasının
yasaya aykırı olduğu, insanlarımızın bedelsiz olarak, ücretsiz olarak kamu
alanlarından, ana caddelerden yararlanması gerektiğine ilişkin dava açtım.
2’nci maddeyle de getirilen bu açılmış olan davaları bertaraf etmek için.
Gelelim, aynı şekilde, 5’inci maddeyle
ilgili, nedir? 5’inci maddeyle ilgili de, itfaiye erinin atamalarla ilgili,
sınavla ilgili açılan iptal davası ve iptal davası sonucu tazminat ve geçmişe
ilişkin maaşların alınmasına ilişkin yine o davaları bertaraf etmek için 5
maddelik kanun teklifi içerisinde 3 tanesi sırf 3 tane davayı bertaraf etmeye
yönelik.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu tür ayak oyunlarıyla uğraşmaması lazım. Yani kanunlar
idare edilenleri nasıl bağlıyor ise idare edenleri de bağlar, hukuk devletinde
olması gereken budur. Maalesef bu kanun tekniğiyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığını, itibarını bu şekilde düşürmüş oluyor siyasal iktidarın
getirmiş olduğu kanun teklifleriyle.
Gelelim, bir başka husus: Yine 2’nci
maddesinde “otoyol ve ekspresyol” parantez içerisine alınmış. Değerli
arkadaşlar, içimizde hukukçu arkadaşlarımız çok fazla ve kanun yapma tekniğinde
parantez içerisine kavram alınmaz, bunun açık ve net yazılmış olması lazım.
Lütfen yani yol yakınken bunu düzeltmekte yarar var sayın milletvekilleri.
Kanun teklifinde, yine Sayın Külünk
bahsetti -tabii, sataşma nedeniyle söz hakkı da doğabilir- efendim, ticari
taksicilerden bahsetti. Adalet Bakanlığı Türkiye’de adalet tevzi etmek için
kurulan bir bakanlıktır. Adalet Bakanlığı Türkiye’de korsan taksicilik
yapmaktadır. Nasıl yapıyor Türkiye’de, Adalet Bakanlığı, korsan taksicilik?
Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının İstanbul’da en az 400 tane minibüs,
Ankara’da 250-300 tane minibüs, İzmir’de 200 tane minibüs, Bursa’da, Adana’da,
tüm şehirleri biz saydığımız zaman aşağı yukarı 2 bine yakın, Adalet
Teşkilatını Güçlendirme Vakfı minibüs çalıştırmakta. Bu minibüsler ne iş yapar?
Minibüsler icra müdürlükleriyle hacze gitmek için zorunlu olarak kullandırılmakta.
Peki, bu Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı araçlarının şehir içerisinde
güzergâhsız çalışma olarak ruhsatı var mı? Yok. Peki, aynı şekilde bu
minibüsler ticari taksi olarak çalışabilir mi? Çalışamaz. Bunun adı korsan
değil mi? Korsan taksicilik. Korsan park ediyor mu? Ankara Adliyesinin önünde,
İstanbul Adliyesinin önünde korsan park da ediyor.
Peki, bunlar aynı zamanda en yakın
mesafeye kaç para almakta? En yakın haciz mesafesinde 25 lirayla 30 liradan
aşağı almamakta. Taksimetre burada 5 TL alırken, korsan taksi çalıştıran Adalet
Bakanlığına bağlı Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı en yakın mesafede 25-30
TL para almakta değerli arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir kanun
çıkarırlar çözerler canım ne olacak!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Peki, bu ne
demek? Bu, bizzat Adalet Bakanlığının eliyle 2005 yılından bugüne kadar… Bir
dönem basında çıktı tabii ki Çiçek Taksicilik çıktı, şu çıktı bu çıktı, basında
yer aldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Aynı zamanda
Adalet Bakanlığı hamallık yapmamalı, Adalet Bakanlığı adalet tevzi etmeyle
uğraşmalı. Eğer korsancılık kaldırılacaksa, ilk önce Adalet Teşkilatını
Güçlendirme Vakfının bünyesinde çalışan bu 2 bine yakın minibüsün kaldırılması
gerekir.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Akar? Yok.
Sayın Muharrem Işık? Yok.
Sayın Alim Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen Türk Hava Yollarının
hizmet alımı sözleşmesi yaptığı kaç şirket bulunmaktadır? Bu şirketlerden
bazılarının iktidar partisine mensup milletvekillerinin olduğu iddiaları doğru
mudur? Dolayısıyla, bu kanun teklifini getiren sayın milletvekillerinin bu
şirketlerle bir bağlantısı var mıdır?
İki: “Otopark mafyası” olarak
isimlendirilen kişi veya gruplarla mücadele için, şimdiye kadar Hükûmetiniz ya
da Bakanlığınız nasıl bir tedbir geliştirmiştir? Bu otopark mafyalarının
liderleri kimlerdir? Arkalarını bazı siyasilere dayadıkları iddiaları doğru
mudur? Doğruysa bu konuda hangi tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın Bakan, Şanlıurfa Akçakale hudut
kapısı dün Suriye tarafından açıldı. Türkiye tarafından ne zaman açılacak? Bu
konuda bir planlamanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Sayın Bakana sormuştum ama
cevabını alamadım, ısrarla soruyorum tekrar: Sayın Hükûmet Sözcüsü Hüseyin
Çelik İçişleri Bakanının Uludere’yle ilgili açıklamaları için “İnsani
değildir.” demişti. Siz buna ne diyorsunuz? Bu birinci soru.
İkinci sorum: Şimdi, elimde
engellilerle ilgili bir kimlik kartı var. Bu, Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığı tarafından verilmiş ancak “Şehir içerisindeki belediyedeki ulaşım
hizmetleri için her belediyeyle ilgili ayrı kart alınması gerekir.” deniliyor.
Bu kimliğin aslında tüm ülke çapında geçerli olması gerekir. Bu konuyla ilgili
bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli
Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve
Kutlamalar Yönetmeliği’nde 19 Mayısta Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü
dışında siyasi partilerin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin Atatürk
anıt ve büstlerine çelenk koyamayacağına dair bir hüküm olmamasına rağmen,
İçişleri Bakanlığının 18 Mayısta yayımladığı bir genelgeyle 19 Mayısta Atatürk
anıt ve büstlerine çelenk konulması yasaklanmıştır.
Siyasi partilerin, meslek
kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin Atatürk anıt ve büstlerine çelenk
koyarak aziz hatırasına saygı göstermeleri Bakanlığınızca neden engellenmek
istenmiştir? Bu durum sizi rahatsız etmiyor mu? Yönetmeliğe açıkça konmasından
çekinilen yasaklar İçişleri Bakanlığı aracılığıyla mı uygulanmak isteniyor?
Buna mülki idare amirlerini neden alet ediyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz evvel sordum cevap
alamadım. Bu, Türk Hava Yolları yönetimi çalışanlarının mütevazı ücret
artışlarına razı olmadığı için Türkiye Büyük Millet Meclisini alet etmek suretiyle
bir kanun çıkarma aşamasındayız.
Lütfen, bu çalışanlardan esirgenen ama
sponsor olmak suretiyle İngiliz’e, İspanyol’a ve diğer Avrupa memleketlerine
verilen sponsorluk giderleri Türk Hava Yolları bütçesinde ne kadardır, bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Hava Yollarında çalışanların yapmış
olduğu demokratik eylem sonucunda Türk Hava Yolları İnsan Kaynakları Müdürlüğü
tarafından kendilerine gönderilen mail aynen şöyle diyor: “Hava-İş’in yasa dışı
eylem çağrısı üzerine sizlere sonuçlarının olumsuz olacağı konusunda hatırlatma
yapılmasına rağmen 29 Mayıs 2012 tarihinde yasa dışı eyleme katılmanız
nedeniyle iş akdiniz haklı nedenle, tazminatsız olarak feshedilmiştir.”
Şu anda mevcut mevzuatta böyle bir
uygulamaya müsaade eden bir düzenleme var mıdır; yoksa bu çalışanları tehdit
edenlere ve baskı uygulayanlara bir yaptırımınız olacak mıdır? Yoksa hem grev
yasağı getirmek hem de grev yapanları tehdit etmek sizin anladığınız ileri demokrasinin
ürünleri midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Iğdır’da 10 vatandaşımız
PKK tarafından kaçırıldı. Biraz önce soru sordum ne cevapladınız ne de yazılı
cevaplayacağınızı söylediniz. Aynı gelenek maalesef bütün AK PARTİ bakanlarında
var. O zaman bu soruları sormayalım, biz de gelmeyelim buraya, siz de cevap
vermeyin yani. Nasıl bir şeydir; soru soruyoruz cevap alamıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Işık’ın sorusu: “Türk Hava
Yollarının hizmet alımı suretiyle gerçekleştirdiği işlerde milletvekili
ortaklığı söz konusu mu?” Bizim bilgimiz dâhilinde böyle bir ortaklık söz
konusu değildir. Eğer bilinen bir şey varsa onu da ayrıca cevaplandırırız.
Otopark mafyasıyla bugüne kadar
Bakanlığımız, Hükûmetimiz, belediyelerimiz çok ciddi mücadeleler vermiştir.
Özellikle İstanbul’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, oluşturduğu bir hizmet
şirketiyle, İSPARK’la bu konuda, İstanbul’a özel, çok başarılı bir çalışmayı
gerçekleştirmiştir, ciddi yatırımlar yapmıştır ve “otopark mafyası” dediğimiz
gerçek, şu anda, yok denecek seviyeye gelmiştir. “Yok denecek seviye” dememden
bir anlam çıkartmayın lütfen. Her zaman, kötü niyetliler, haksız kazanç elde
etmek isteyenler toplumda olabilir ama bu kanunla da bunun üzerine daha bir
kararlılıkla gidilme iradesi söz konusudur, değerli katkılarınız ve
oylarınızla.
Sayın Demir, Akçakale Hudut Kapısı…
Akçakale Hudut Kapısı -Suriye’yle olan ilişkilerin mahiyetini biliyorsunuz-
Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak Türkiye tarafından da uygun şartlar
olduğunda açılır.
Sayın Tanal, Sayın Hüseyin Çelik
Hükûmet Sözcüsü değil, partimizin sözcüsüdür.
Engellilerle ilgili kimlik kartı
uygulamasını Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız değerlendirip,
önerdiğiniz, düşündüğünüz şekilde bir düzenlemeyi yapmak için çalışmalar
yürütecektir.
Sayın Serindağ, bayramlarla ilgili
yönetmeliği bir kez daha okumanızı tavsiye ederim. Bayram günleri, kimlerin,
nereye, nasıl çelenk koyacağı yönetmelikte belirlidir, onların dışındakiler
koyamaz. Bayram törenlerinin dışındaki zamanlarda nasıl çelenk konulacağı da,
yine, zaman açısından, yetkili makam açısından yönetmelikle düzenlenmiştir. Herhâlde,
siyasette olunca idaredeki düzenlemelerden biraz uzak kalınmışlık söz konusu
gibi gözüküyor. Bakanlığımızın genelgesi de bunu açıklamaktan ibarettir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Lafın arasına
bir şey sıkıştırıyorsun, sonra laf söylediler mi zıplıyorsun. O zaman hazır
olacaksın şimdi!
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
- Sayın Türkoğlu, Türk Hava Yolları çalışanlarının mütevazı ücreti, sponsorluk
giderleri… Büyüyen Türk Hava Yollarının, uluslararası saygınlığa sahip bir
şirket olarak, kendi tanıtımını yapması için, belli spor kulüplerine reklam
vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Nereye, ne zaman reklam verileceği ve o
reklam gelirlerinden, daha doğrusu giderlerinden hangi tanıtım kazanımının
sağlanacağını uzmanları bilir ve bu konuda da Türk Hava Yolları işletme
başarısına bir tanıtım başarısını da çok başarılı bir şekilde eklemiştir ve
verdiği reklam sonucunda oynadığı takım da şampiyon olmuştur; onu bildiğinizi
biliyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Sayın Bakanım, Anadolu’nun çocuklarına vermiyorsunuz, İspanya’nın çocuklarına
veriyorsunuz, İngiltere’nin çocuklarına veriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Türkoğlu, lütfen, tamam.
Öyle cevap verdi, ne yapalım?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Değerli arkadaşlar, sırasıyla devam ediyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Kaç
lira veriyorsunuz efendim?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– İş akdi feshedilenlerin kanuni dayanağı vardır, Türkiye’de hiçbir işlem
kanunsuz yapılmaz, yapılırsa da Türkiye’de yargıçlar vardır, mahkemeler vardır.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Havale
edin oraya, havale edin!
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Aman efendim, biz öyle biliyoruz. Yani size göre mahkeme yok mu, yargıçlar
yok mu? Ne biçim bir cevap bu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mahkemeleri
bertaraf ediyorsunuz işte bu kanunla.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Iğdır’da kaçırılanlar: Doğrudur, Iğdır’da bu ülkenin kalkınması için, yatırım
yapmak için, kayak tesisi için çalışmaya giden mühendis ve işçilerden oluşan
toplam 10 kişi dönüş yolunda kaçırılmışlardır. Arama çalışmaları kesintisiz bir
şekilde devam etmektedir. Bu da Türkiye’de bölücü terör örgütü gerçeğinin
nerede, ne zaman var olduğunun bir işaretidir ve ne amaçla çalıştığının, gayret
ettiğinin, destekçileriyle birlikte neler yaptığının bir son işaretidir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hiç insani
değildi açıklamalarınız.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Hukuki, hukuki…
BAŞKAN – Madde üzerinde üç önerge
vardır, sırasıyla okutup…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sataşma var
efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkanım, efendim, izin verirseniz, idareciliğimle ilgili, Sayın Bakan,
idarecilikten siyasete geçince idareciliği unuttuğumu ifade etti. Bu, tabii,
bana yapılmış bir sataşmadır, izin verirseniz ben bu konuda Sayın Bakanı bilgilendirmek
istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan da
bilir ki, biz, beraber, aynı dönemlere denk gelen zamanda mülki idare
amirliğine başladık, hatta komşu ilçelerde kaymakamlık yaptık, beraber mülkiye
müfettişliği yaptık. Ben şurada açıkça söylüyorum: Bize bakanlık yapmış sayın
bakanlarımız da burada; bir bölümü AKP sıralarında oturuyor, Sayın Bakanın biri
de kürsüde oturuyor. Gitsinler sicillerimize baksınlar; bu bir.
İki: Ben iddia ediyorum, yönetmelik
elimde, bakınız:
“Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor
Bayramı törenleri
Madde 6 (4) Atatürk anıt veya büstüne
gençlik hizmetleri ve spor müdürlüğü, bulunmaması halinde mülki amirin görevlendireceği bir müdürlük
tarafından çelenk konulur. Çelenk konulduktan sonra İstiklal Marşı ile birlikte
bayrak göndere çekilir.”
Değerli milletvekilleri, burada sivil
toplum örgütlerinin, diğer kuruluşların çelenk koyamayacağına dair bir hüküm
var mı? Zaten öyle bir hüküm…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Yok.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Lütfen dinle.
Böyle bir hüküm olsaydı mülki idare
amirleri tereddütlerini bildirmez ve Bakanlık da böyle bir genelge yayınlamak
zorunda kalmazdı. Ne oldu? Mülki idare amirlerini sıkıntıya soktu bu. Açıkça
yönetmeliğe koyamadıkları hususu mülki idare amirleri eliyle uygulamaya koymaya
çalıştılar ve mülki idare amirlerini buna alet ettiler. Bunun böyle bilinmesi
lazım. Hepinizin dikkatine sunuyorum.
Sayın Bakan konuları çarpıtıyor. Sayın
Bakan -söylemek istemiyorum ama zaten milletimiz görüyor- bu yönetmeliği iyi incelesin.
Sayın Bakanın idareciliği hakkında da hiçbir şey söylemiyorum, onu milletimiz
görüyor.
Çok teşekkür ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, sataşmadan
istediyseniz iki dakika vereceğim.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Peki.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana da
sataştı, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tanal, Allah rızası için
çok rica ediyorum; bir İstanbul Milletvekili olarak bana tolerans gösterin,
hemşehricilik yapalım, ne olur.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın
ifadelerine ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; görüşülmekte olan bir kanun teklifi
çalışmaları esnasında sorulan sözlü sorulara cevap verirken, biraz önce söz
alan Sayın Serindağ’ın sorusuna da cevap verdim. Cevabımda dedim ki: “Uygulama
yönetmeliğe uygundur.” Yönetmelik de biraz önce Sayın Serindağ’ın okuduğu,
madde numarasını da söylediği, galiba 4’üncü maddede…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Tabii,
tabii. Bizim her şeyimiz belgeli.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) – …bayram günü, bayram esnasında, Atatürk anıtları önüne çelengi
kimin koyacağı yönetmelikte belirlenmiştir. Sayın Serindağ’a çok teşekkür ederim,
benim söylediğim yönetmeliğin maddesini burada okudu. Kimin koyacağı, hangi
kurumun koyacağı bellidir, uygulamada budur. Başka kişilerin veya kurumların
Atatürk anıtlarına çelenk koyma istekleri, arzuları olabilir. Bunda da hangi
usulle, ne zaman başvurup nasıl koyacaklarına dair de yine o yönetmeliğin başka
bir maddesinde hüküm vardır. Ama 19 Mayıs tarihinde nereye, kimin…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – O, bayram
günleri dışında; yönetmeliği okuyun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın Sayın
Bakan, idare hukukunun temel bir ilkesi var; yasaklanmayan her şey serbesttir.
Orada o husus yasaklanmadığı için serbesttir. Bilmiyorsunuz bunu siz.
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) – …nasıl çelenk koyacağı da başka bir maddede düzenlenmiştir.
Aynı yönetmelikte bir madde daha
vardır: Ankara’daki törenlerde tereddüt hâlinde Dışişleri Bakanlığı, taşra
illerindeki tereddüt hâlinde de İçişleri Bakanlığı tereddütleri gidermeye
yetkilidir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Neden
tereddüt doğuyor?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN
(Devamla) – Benim söylediğim, “Yönetmeliği okursak, sorunuz veya aklınıza gelen
tereddütler aydınlanır.” demiştim, gene aynı şeyi diyorum. Ama yönetmeliğin
ilgili maddesini, yani benim açıkladığım hususu burada, cevap mahiyetinde, bana
yardımcı olmak üzere okuyup beni ve değerli Meclisimizi aydınlattığınız için
çok teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hüseyin Çelik
Bey’in sözüne ne diyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.50
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 20.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (Devam)
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
2’nci madde üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştı, şimdi önerge işlemlerine başlayacağız.
2’nci madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 2. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Büyükşehir belediyesi” ibaresinin
“belediyelerden” biçiminde değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Muharrem Işık Musa Çam Celal Dinçer
Erzincan İzmir İstanbul
Ali Serindağ Sinan Aygün Özgür Özel
Gaziantep Ankara Manisa
Aytuğ Atıcı Ramis Topal Selahattin Karaahmetoğlu
Mersin Amasya Giresun
Madde 2- 13/10/1983 tarihli ve 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 79 uncu maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Park ücretinin alınması,
araçların çektirilmesi ve kaldırılması ile muhafazası
Madde 79- Karayolu üzeri park yerindeki
araçlar için park ücreti, yetki ve sorumluluk alanına göre park yerini tespite
yetkili idarece alınabilir. Bunlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi
herhangi bir şekilde park ücreti alamaz. Erişme kontrollü karayolları
(otoyolekspresyol) hariç olmak üzere büyükşehirlerde yetkili idareler, bakım ve
onarımdan sorumlu belediyeleridir.
Birinci fıkra hükmüne aykırı olarak
park ücreti alan veya almaya teşebbüs edenler, fiilleri daha ağır bir ceza
gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis ve
beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Trafikten men edilen veya çeşitli
nedenlerle muhafaza altına alınan araçların, çektirilmesi ya da kaldırılıp
götürülmesi ile bu araçların koyulacağı yerler ve bu işlemlerin ücretlerine
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirtilir."
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 2 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim Binici Levent Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, park yüzünden
Türkiye’de sık sık yaşanan kavgaları ve bu kavgaların gazetelerin üçüncü
sayfalarında nasıl yer aldığını hepiniz bilirsiniz.
“Aracınızı yanlış yere park ettiniz.”
diye aracı çekilmeyen tek milletvekili yoktur burada, ben öyle tahmin ediyorum.
Yani mümkün değil çünkü öyle bir yönetmelik, öyle bir karmaşa, öyle bir trafik
olayı var ki trafik… Yani hep terörü konuşuyor Sayın Bakan ama bir de “trafik
terörü” denen bir şey var Türkiye’de, şehir içinde var, otobanda var. Şimdi,
burada şunu açıkça söylemek istiyorum: Bu otopark olayında park ücretinin alınması
ayrı bir rant konusudur, araçların çektirilmesi ayrı bir zulüm ve işkencedir.
Vatandaş, hastası vardır, bilmem acelesi vardır, park etmiştir, bir bakıyor,
aracı çekilmiş bilmem hangi parka. Park ücreti ödersin, çekilme ücreti ödersin,
bilmem ne ücreti ödersin, işinden olursun, araban hasar görür. Bunların hepsi
yaşanıyor ve çok sık yaşanıyor, özellikle de turizm bölgelerinde.
Şimdi, böyle bir olay düzenlendiği
zaman bunu bir kanun maddesinin için koyup sadece bir ceza hükmü getirerek
–altı aydan iki yıla kadar- sorunu çözemezsiniz. Bu, şehircilik olayıdır, imar
olayıdır, proje olayıdır, park olayını yaratma olayıdır, dizayn olayıdır, düzen
olayıdır, yerel yönetimlerin olayıdır, idari birimlerin olayıdır, bütün
mühendis odalarının, sivil toplum örgütlerinin olayıdır ve komplike bir
olaydır. Bu karmaşayı bir bütün olarak alıp değerlendirmediğiniz zaman bu
sorunu çözemezsiniz. Yani bu sorunu da aslında kanunla çözmek de istemediğiniz
anlaşılıyor. Niye anlaşılıyor? Çünkü kanunda “yönetmelikle düzenlenir”
diyorsunuz. Yönetmeliği kim yapacak? İçişleri Bakanlığı yapacak. Onu kim
yapacak? Bürokratlar yapacak. Yani Meclis aslında kendi asli görevini ne
yapıyor? Yönetmelikle bürokratlara, idareye, yine Bakanlığa atıyor. Bakanlık ne
yapacak? Şimdi, yirmi dokuz tane büyükşehir belediyesi kurulacak, onun düzeni
değişecek. Kentsel dönüşüm, Afet Yasası çıktı. Yeni binalar, bilmem neler,
bunların hepsi yapılacak. Yani bir apartman yapılırken otoparkı yoksa ve
ihtiyaç otoparklar üzerinden kökten çözülmediği sürece istediğiniz kadar
bunları koyun, bu değiştirmez. Bütün mesele burada.
Avrupa’da, dünyada bunun örnekleri
vardır, sistemi kurulmuştur, düzeni kurulmuştur. Onun için de değnekçi yoktur,
otopark mafyası da yoktur. İnanın, otopark mafyası denilen bir durumun devletin
hükmü altında olan yerlerde, belediyeye ait olan alanlarda, meydanlarda hüküm
sürmesi de mümkün değildir. Genellikle özel kişilere ait tapulu yerlerde bu tür
işleri yapıyorlar, onlar da bedelini ödüyorlar, parasını ödüyorlar, orada da
park sorununu kendilerince hallediyorlar. Arada bir, sokaklarda bir “değnekçi”
dediğiniz sistem var. Şimdi bunu ne yapıyorsunuz? Bunu ceza altına alıp bu
sefer yerel iktidarlar kimdeyse o kendi adamlarını getirip koyacak. Bu bir
çözüm değildir. Bunun çözüm olmadığını ifade ettiğimiz için bu maddenin yasadan
çıkarılmasını talep ettik.
Şimdi, aldık kanun teklifini, İç Tüzük
73’e göre, bir baktım, dedim ya bunun madde gerekçesini okuyayım yani niçin bu
maddeyi koymuşlar. Baktım, genel gerekçe var, madde gerekçesi yok. 73’e göre,
tasarılarda genel gerekçe de madde gerekçesi de zorunludur. İç Tüzük 74’te de
“Gerekçesi yazılır.” diyor ama işin kolayına kaçılıyor. Aslında şu yasa bu
hâliyle görüşülemez. Madde gerekçesi olmayan bir yasa var. Açın bakın, önünüzde
hepinizin. Siz kanun teklifi verirken size söylemiyorlar mı, genel gerekçe
yazılır, sonra madde gerekçesi yazılır ve madde gerekçesinden sonra da önerilen
kanun maddesi yazılır. Bu maddeyi niye önermişsiniz anlamak istiyoruz. Anlamak
istediğimiz için bakıyoruz, burada yazmıyor. Burada yazmadığına göre,
Komisyondan bir açıklama bekliyoruz. Madde gerekçesi yok, buna niye ihtiyaç
duyuyorsunuz? Yani bir ceza tehdidiyle bunu çözeceğinizi mi sanıyorsunuz,
inanmıyorum.
Bu açıdan, bu köklü karmaşık sorunun
farklı çözülmesi gerektiği için bu önergeyi verdik, takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Muharrem Işık (Erzincan) ve
arkadaşları
Madde 2- 13/10/1983 tarihli ve 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 79 uncu maddesi başlığı ile birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Park ücretinin alınması,
araçların çektirilmesi ve kaldırılması ile muhafazası
Madde 79- Karayolu üzeri park yerindeki
araçlar için park ücreti, yetki ve sorumluluk alanına göre park yerini tespite
yetkili idarece alınabilir. Bunlar dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi
herhangi bir şekilde park ücreti alamaz. Erişme kontrollü karayolları
(otoyolekspresyol) hariç olmak üzere büyükşehirlerde yetkili idareler, bakım ve
onarımdan sorumlu belediyeleridir.
Birinci fıkra hükmüne aykırı olarak
park ücreti alan veya almaya teşebbüs edenler, fiilleri daha ağır bir ceza
gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde, altı aydan iki yıla kadar hapis ve
beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Trafikten men edilen veya çeşitli
nedenlerle muhafaza altına alınan araçların, çektirilmesi ya da kaldırılıp
götürülmesi ile bu araçların koyulacağı yerler ve bu işlemlerin ücretlerine
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirtilir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Özgür Özel, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2’nci madde üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde
söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hem ülke açısından hem de Parlamento
açısından olağanüstü gündemlerin içindeyiz, olağanüstü olarak yaratılmış
gündemleri tartışıyoruz. Özellikle Sayın Başbakanın Uludere meselesinde ve Kürt
sorunu üzerinde yapmış olduğu son jinekolojik açılımlardan sonra bir anda
ülkenin gündemi bambaşka bir yere oturdu.
Bu tartışmalar sürerken, Mecliste de
bunlar tartışılacak diye düşünürken, bu sefer, daha önceki birtakım
örneklerinde, MİT Yasası örneğinde olduğu gibi -o zaman bir tek maddeydi- bu da
“torba yasa” denilen bir yasama garabetinin içinde ilgisiz bir maddeyle, hava
iş kolunda çalışan kişilerin grev yapma hakları ellerinden alınıp, âdeta grev
yapma özgürlükleri ellerinden alınıp yasaklanır hâle geldi. Bu mesele,
gerçekten, herhâlde dünyada sendikacılık tarihinde görülmemiş bir ayıptır. Ama
bu madde MİT Yasası’nda olduğu gibi, kendisini yasamanın üzerinde gören,
yasamaya talimat verebilecek güçte gören birinin ya da birilerinin milletvekili
eliyle, onların talimatıyla ve Meclisteki sayısal çoğunluğa dayanarak yapmış
oldukları ve sayısal olarak mümkün ama hukuken ve vicdanen son derece
tartışmalı bir konudur.
Buna imza atan sayın milletvekilleri
neye imza attıklarını biliyorlar ama içinde bulundukları kendi yaptıkları
tablonun büyük resmin hangi kısmında olduğunu acaba biliyorlar mı veya sinema
deyimiyle figürasyon bu senaryonun tamamına hâkim mi? O konuyu bir tartışmak
lazım. En başta zaten bu senaryonun iki önemli sahnesi var: Bunlardan bir
tanesi, Kamu İhale Kurumu kapsamı dışına özellikle çıkartılmış, yüzde 49’a
indirilmiş kamu hisselerinin gelecekteki devrinde -ki böyle hava yolu gibi
şirketlerin devrinde kamu yararı için tedbirler alınması gerekirken-
gelecekteki işverene cazip kılmak, ona
âdeta dikensiz bir gül bahçesi bırakmak için bir sendikal hak ellerinden
alınıyor, sendikanın grev yapma hakkı ellerinden alınıyor.
Senaryonun diğer önemli kısmı ise,
toplu iş sözleşmesi görüşmeleri var şu anda Türk Hava Yollarında ve aslında
orada çalışan hem cefakâr hem vefakâr emekçiler grev yapmayı çoktan hak ettiler yani bu işi greve götürseler
çoktan olur ama sendikaları ve kendileri iyi niyet göstererek toplu iş görüşmelerinin
devamına karar vermiş durumda ama orada işte bu yeni derin devlet anlayışı
Parlamentoya “Aman bu toplu iş sözleşmesi sonunda greve giderse sıkıntı
olabilir, sen bunların grev hakkını ellerinden al.” talimatını veriyor ve ondan
sonra da görüşmeler sürerken dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde böylesi
bir hak sendikanın elinden alınacak. Dün yapılan grevi kanunsuz saymak
istiyorlar. Bütün dünyada bunun adı fiilî grevdir. Siz insanların grev yapma
hakkını ellerinden alma gibi bir fiilî durum yaratırsanız, onlar da fiilî
duruma karşılık bir grev yapacaklar. Uyarı grevi, fiilî grev, genel grev ve
dayanışma grev hakları modern ülkelerin hepsinde var ama bir tek Kenan Evren
Anayasası’nda yok. Sizin “Yargılayacağız” deyip anayasasından yararlanmaya
devam ettiğiniz, YÖK’ünden yararlandığınız, seçim barajından yararlandığınız,
bunun yanında kanun hükmünde kararnamesinden yararlandığınız Anayasa bunu
yasaklıyor diyorsunuz ve buna sığınıyorsunuz.
Açıkça şunu söylemek lazım: Ben, İdris
Naim Şahin bugün burada niye oturuyor acaba diye düşünürken son anda jeton
düştü. İdris Naim Şahin işin içinde uçak olduğu zaman bu işlerden sorumlu bakan; ister insanlı olsun ister
insansız olsun işin içinde uçak varsa bu işlere Sayın Bakan bakıyor ve herhâlde
Sayın Bakanın bu meseleye getireceği çözüm şu olabilir, onun yöntemiyle: Grev
yapan 100-150 tane arkadaşımız var ve onlar işlerinden olma tehlikesiyle karşı
karşıya. “Sizinle Sayın Başbakan konuşacak.” deyip onları bir uçağa
bindirirsiniz, o uçak havadayken de radardan tespit eder F16’ları yollar, bu
sorunu kendi yöntemlerinizle çözmüş olursunuz Sayın Bakan! Hatta belki bundan
sonraki süreçte de dersiniz ki: “Türkiye’de bir tek Ankara’da kürtaj
yaptırılabilir. İsteyenler, sıkıyorsa uçağa binip gelsinler!”
Ben, Sayın İdris Naim Şahin’in bu
konuda soruları cevaplamasıyla ilgili niçin burada olduğunu hâlâ daha
anlayabilmiş değilim. Herhâlde sorulara, gerçek sorulara gerçek olmayan
cevaplar verme konusundaki maharetinden! Her maddede bunu görmeye devam ediyoruz
ve ibretle izliyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Aydın
Milletvekili Sayın Özgür Özel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 2. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Büyükşehir belediyesi” ibaresinin
“belediyelerden” biçiminde değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI İDRİS NAİM ŞAHİN (Ordu)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu yetkinin belediyelere verilmesi daha
uygun olur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutmadan önce
Komisyonun 3’üncü maddeyle ilgili bir düzeltme talebi vardır.
Buyurun.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin çerçeve 3’üncü
maddesinin birinci fıkrasında geçen “65 gün” ibaresi komisyon görüşmelerinde ve
komisyon raporunda “60 gün” olarak kabul edilmesine rağmen maddi bir hata
sonucu “65 gün” olarak yazılmıştır. Bunun komisyon kararına ve rapora uygun
olarak “60 gün” şeklinde düzeltilmesini tensiplerinize arz ediyorum efendim.
BAŞKAN – Komisyonun bu düzeltmesi
çerçevesinde 3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2918 sayılı Kanunun Ek 2 nci
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“İlgili belediyeden izin veya ruhsat
almaksızın, belediye sınırları dâhilinde ticari amaçlı yol-cu taşıyan kişiye ve
araç sahibine birinci fıkrada gösterilen idari para cezası 3 kat olarak, fiilin
işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde tekerrürü halinde ise 5 kat olarak
uygulanır. Ayrıca, araç her defasında 60 gün süre ile trafikten men edilir.
Ayırıcı işareti bulunmayan üçüncü fıkra
kapsamındaki araçlardan taşımacılık hizmeti alan-lara da birinci fıkrada
belirtilen cezanın üçte biri oranında idari para cezası uygulanır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Mehmet Şandır’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şandır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sayın
bakanlar; gerçekten önemli bir kanunu, önemli sonuçlar getirecek bir kanunu
tartışıyoruz. Bu tartışmada şu anda televizyon yayını yok. Dolayısıyla
vatandaşlara konuşmak imkânı yok. Ayrıca şu saate kadar da öfkemizi, tepkimizi
zaten yeterince ifade ettik. Şimdi aklıselimle konuşmak ve birlikte düşünmek
zamanıdır diye düşünüyorum ve bazı endişelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum
eğer Sayın Bakan da dinlemek lütfunda bulunursa.
Değerli arkadaşlar, iki endişem var bu
kanunla ilgili.
Bu kanun teklifinin hazırlanmasından
önce -zannediyorum bu konuyla ilgiliydi- Sayın Metin Külünk bizim grubumuzu da
ziyaret etti. İstanbul’un taksici, minibüsçü, özel otobüsçü, halk otobüsleri
yöneticileriyle birlikte bir toplantı yaptık. Bizim grubumuzdan da Sayın Celal
Adan ve Sayın Ali Torlak da katıldı toplantıya. Sektörün sorunlarını birlikte
konuştuk ve orada, biz grup olarak bu sorunların çözümü için destek
vereceğimizi ifade ettik. Gerçekten bir halk hizmeti sunan, topluma hizmet
sunan, kamu hizmeti sunan bu sektörün, sektörden kaynaklanan, kendi
mahiyetinden kaynaklanan birtakım sorunlarının çözümü için bir hukuk kurulması
gerekiyorsa bu hukukun kurulmasını ve buna da biz muhalefet partisi olarak
destek vereceğimizi ifade ettik. Ancak, tabii, biz ondan özellikle yolcu
taşıyan insanların, sektörün sorunlarını öngörmüştük ama burada, maalesef
1’inci maddede getirilen bu Türk Hava Yolları çalışanlarına grev yasağı konusu
meselenin mahiyetini değiştirdi.
Ben, konuştuğum 3’üncü maddeyle ilgili
endişemi önce ifade edeyim, sonra bu 1’inci maddeyle ilgili endişemi ifade
etmek istiyorum. İlgilisine ifade ediyorum ve tutanaklara geçmesi için
söylüyorum bunları, yoksa bir başka amacım yok.
Değerli arkadaşlar, ilgili belediyeden
izin veya ruhsat almaksızın belediye sınırları dâhilinde ticari amaçlı yolcu
taşıyan kişiye ve araca -yani buna ne diyorsunuz, korsan taksi diyorsunuz- buna
karşı bir tedbir geliştiriliyor, bir ceza öngörülüyor bunu önlemek için ve
gerçekten kaydını yaptıran, vergisini veren esnafı korumak için bir düzenleme
oluyor. Bu doğru bir düzenlemedir, gerekli bir düzenlemedir. Gerçekten hukuka
uyanı, kurallara uyanı bizim de korumamız lazım. Buna hiç itiraz etmiyorum ama
bunu düzenlerken bir şeyi de düşünmemiz gerekiyor: O korsan taksicinin
mecburiyeti ne? İnsanlar niye korsan taksicilik yapıyor? Devlet memuru
çalışıyor, geçinemiyor aldığı maaşla, gecenin bir saatinde her türlü riski göze
alarak korsan taksicilik yapıyor. O insanı bu noktaya getiren sistemi
sorgulamak, bana göre, önce bize düşer, bize yakışır.
Burada getirdiğimiz bir hakkı teslim
olabilir, Türkiye hukuk devleti, hukukun gereğini yerine getirmek olabilir ama
bir acıyı da itiraf etmiş oluyoruz, demek ki tedbir olsun diye hukuk kurmak
mecburiyetinde kaldığımız toplumun büyük bir kısmı, büyük bir kitle, büyük bir
kesim hukuk dışı yollardan geçinmeye çalışıyor.
Bu insanları bu noktaya ne getirdi?
İktidar olarak, siyaset olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bunu
düşünmek mecburiyetindeyiz. Yani hukuk kurarak, kural koyarak gerçekleri
ortadan kaldıramazsınız, maharet değil. Gücünüz var, elinizi kaldırırsınız
indirirsiniz, kanun çıkartırsınız “yasak” dersiniz, sorun çözülmez değerli
arkadaşlar. Ben Sayın Külünk’ten ve sayın iktidar partisi grubundan bu korsan
taksiciliğe zemin hazırlayan bu şartları da düzeltmek üzere bir hukuk
düzenlemesi yapmalarını talep ediyorum. Birinci husus bu, onların da hakkını
koruyalım, onlar da bir mecburiyetten bu işi yapıyorlar, bunu bilin. Onları bu
noktaya iten sebepleri sorgulamak hepimiz için bir sorumluluk olsa gerek.
Tabii, 2 Sayın Bakanımız bugün
buradalar ama meşguller arkadaşlar.
CELAL DİNÇER (İstanbul) – Muhabbet
ediyorlar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu usulü de
bitirmek lazım. Yani burada müzakere yapıyoruz “birleşim” bunun adı, bu
müzakereyi Komisyon üyeleriyle ve sayın bakanlarla ve gruplarla yapıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, bir saniye…
Arkadaşlar, burayı biraz
boşaltabilirseniz eğer sayın bakanlar Hatibi dinleme imkânı bulsunlar.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, sayın
bakanlar bu müzakereye katılmazlarsa, sayın grup başkan vekili bu müzakereye
katılmazsa, Komisyon bu müzakereye katılmazsa bir şekil şartının yerine gelmesi
için burada kendi kendimizi aldatmayalım. Demokrasi oyunu oynamaya gerek yok,
ortak aklı üretmekse meselemiz, birbirimize de saygı göstermemiz gerekir. Onun
için ben sayın bakanların meşgul edilmemesini, bakanların bu konuya gereken
dikkati, hassasiyeti göstermelerini istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, ikinci endişem
şudur: Gelecek açısından endişe ediyorum. Bakınız, bir iktidar, bir devlet, bir
yönetim sorunların çözümü için yasak getirirse veya sorunların sebebini
komploya bağlarsa, birtakım dış güçlere bağlarsa, birtakım komplolara bağlarsa,
çözümü için de çok kolay bir yol olan yasak koyarsa, bu bir zafiyetin eseridir.
Güçlü idareler, güçlü yöneticiler sorunlarla uğraşır, kolaycılığa sapmaz, o
sorunun sebebini başka yerde aramaz, kendinde arar, çözümü de yasaklamada
değil, uzlaşmada, ikna etmede arar, çünkü muhatabınız sizin insanınız ve sizin
ülkeniz, ama bugün bir konuyla karşılaşıyoruz.
Ben iki noktada sıkıntı duyuyorum: Bir,
milletin yüzde 50 oy vererek iktidara getirdiği ve on yıldır bu ülkeyi tek
başına yöneten AKP İktidarı hangi zafiyetin içinde ki çok temel bir hak ve
özgürlük alanı olan grevi yasaklıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bu doğru bir şey
değil, bu size yakışmamıştır sayın bakanlar, sayın iktidar partisi grubu.
Bakın, bu kanun, nedir o? 2822 sayılı
Kanun’un 29’uncu maddesinde beş hususta grev yapılamayacağı iddia ediliyor,
altıncı husus olarak “hava hizmetleri” diyorsunuz.
Ben, şimdi, buradan sayın bakanlara
demin soru da sordum, aslında hiç öyle muhalefet veya siyaset yapmak için de
sormadım, ben düşünelim üzerinde diye sordum. Yani sizin önceliğiniz sayın
bakanlarım, insan mı, özgürlük mü, hukuk mu, yoksa da para mı, kâr mı? Siz
buraya getirdiğiniz gerekçeyle Türk Hava Yollarının zararını gerekçe
gösteriyorsunuz. Eğer meseleniz insansa, sağlık hizmetlerinde de grevi
yasaklamanız lazım. Eğer meseleniz özgürlükse, tüm uluslararası sözleşmelere
aykırı bir kanun getiriyorsunuz. Eğer hukuksa, kazanılmış hakları ortadan
kaldıran bir hukuk getiriyorsunuz. Niye böyle bir şeye mecbur kaldınız? Niye
böyle bir zorunluluğu duyuyorsunuz? Hangi zafiyetin içindesiniz? İktisaden mi?
Hani ekonomik kalkındık, büyüdük diyorsunuz. Yani işçiye üç kuruş para
vermekten zor duruma mı düştük? Hazinede para mı bitti? Yoksa demokratik
anlayışınız mı değişti?
Sayın Bakan, bakın, çok ciddi bir
sorgulama yapıyorum. “Üç Y” dediniz “Yasakları kaldıracağız” dediniz. Şimdi
anayasa yapıyoruz, Anayasa’yı özgürleştirmek veya bireysel hak ve özgürlüklerin
önündeki engelleri kaldırmak için anayasa yapıyoruz ama Anayasa’ya da aykırı,
ILO Sözleşmesi’ne de aykırı, Avrupa Birliği kriterlerine de aykırı yasak
getiriyoruz. Hâlbuki, grev ve lokavt demokrasinin olmazsa olmaz şartı kadar
veya özgür çalışma ortamının, demokratik çalışma ortamının olmazsa olmaz şartı
kadar değerli bir kazanım, bunu ortadan kaldırıyorsunuz. Sizi bu noktaya getiren
zafiyet ne? Bunu ülkemin geleceği açısından endişeyle ifade ediyorum yani bugün
Türk Hava Yolları çalışanlarına grev yasağı getirdiniz, yarın hangi yasağı
getireceksiniz? Veya yasaklarla bu ülkeyi yönetmek gerekliliğini hangi sebeple
duyuyorsunuz?
Sayın Bakanım, bunu -televizyonlar
kapalı- şov olsun, siyaset olsun, muhalefet olsun diye söylemiyorum, gerçekten
endişelendiğim için söylüyorum. Yani bu ülkeyi yüzde 50 oyla, üç dönemdir
yöneten siyasi iktidarın geldiği noktanın geleceğini düşündüğümde, geleceğinden
endişe duyduğumdan dolayı bunları söylüyorum.
Dikkate alacağınızı ümit ederek,
hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Celal Dinçer.
Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri; 259 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bu kanun
teklifiyle -ki, buna biz “Torba kanun teklifi.” diyoruz- halkı çok yakından
ilgilendiren, toplum hayatını etkileyecek birkaç alanda düzenleme yapılmak isteniyor.
Aslında Meclisin bu yasama dönemine başladığı günden itibaren biz söylüyoruz;
kanun hükmünde kararnameler ile torba kanunlar ile yapılan düzenlemelerin doğru
olmadığını her vesileyle vurguluyoruz. Ancak Hükûmet, iktidar, en çok sevdiği
usul olarak bu yöntemi kullanıyor. Bu yöntemle, toplumun gözünden bazı
tartışmalar kaçırılmak istenerek kanunlar çıkarılmak isteniyor. Hiçbir olay
sürekli tartışılmadan, kamuoyunda tartışılmadan, ne olduğu belirsiz, çorbaya
dönüştürülmüş tekliflerle gündeme getiriliyor. Aslında burada yapılmak istenen
amaç; Amerika Birleşik Devletleri Danışmanı All Gore’un “İdarede Yeniden
Düzenleme” diye yaptığı bir rapor üzerine dünyada başlatılan bir akımı AKP’nin
gerçekleştirmiş olması ve ona sadık kalması.
36 tane kanun hükmünde kararnameyle
Türkiye’nin idari yapısını değiştirdiniz, bütün temel yasaları değiştirdiniz ve
bunları hâlâ Meclisin gündemine getirmediniz. Şimdi de çok hayati konularda
torba kanunlarla bu iktidar, sizler yeni değişiklikler yapıyorsunuz.
Bu teklifin 1’inci maddesinde getirilen
düzenleme, kesinlikle ve kesinlikle uluslararası normlara aykırıdır. Hiçbir
şekilde kabul edilemez, edilmemelidir. Çünkü yüzyıllar süren mücadeleler
sonucunda kazanılmış grev hakkı, emekçiler için, emek sarf edenler için en
kutsal haktır. Ancak siz bu hakkı elinden almak istiyorsunuz. Çok fazla uzağa
gitmeye gerek yok, daha 12 Eylül 2010 tarihinde bütün bilboardları doldurdunuz.
“İşçilerimize bir değil, iki sendika hakkı vereceğiz.” dediniz. “Türkiye,
sendika cenneti olacak.” dediniz; oysa görüyoruz ki, sizin ileri demokrasinizde
6-7 milyon sendikalı işçi sayısı 500 binlere indi. Şimdi, sendikal hakları
kısıtlayarak, sendikaları kanarya sevenler derneğine dönüştürmek istiyorsunuz.
Sadece sembolik toplantılar yapan, iktidarın sözünden çıkmayan, konuşmayan bir
yapıya dönüştürmek istiyorsunuz. Gazetecilerin boynundan ipi çıkardığınızı
söylüyorsunuz ama bu tavrınızla sendikacıların boynuna ip geçirmek
istiyorsunuz. Çağdaş dünyada olmaması gereken bir davranışı sergiliyorsunuz. Bu
davranış insan haklarına aykırıdır, bu mantık Anayasa’ya aykırıdır, ILO
sözleşmelerine aykırıdır, uluslararası mevzuata aykırıdır. Bu değişiklik
yapılırsa, Avrupa’da, hak ihlallerinin görüşüldüğü komisyonlar var, bu
komisyonlardan Türkiye’ye kesinlikle ceza gelecektir. Değerli milletvekilleri,
sizleri buradan uyarıyorum. Biz bu hakkı yasakladığımız zaman, Hak İhlallerini
İnceleme Komisyonu cezayı verecektir. Nitekim Avrupa’dan, gerek sendikaya gerek
Başbakanlığa gerekse Bakanlığa “Bu kısıtlamayı yapmayınız.” şeklinde yazıların
geldiğini de biliyoruz.
Şimdi, burada bir düzeltme yapmak
istiyorum. Biraz evvel Sayın Bakanımız, sorulan bir soruya verdiği cevapta dedi
ki: “Sendika toplu sözleşme yetkisine itiraz etti. Dolayısıyla süreç bir yıldan
fazla uzadı.” Sendika itiraz etmedi, idare itiraz etti sayın milletvekilleri.
Dolayısıyla Hükûmet, burada da Sayın Bakanımız sanıyorum yanlış
bilgilendirildi. Bu düzeltmeyi de yapmak istiyorum.
12 Eylül döneminde dahi sendikaların bu
hakları kısıtlanmadı. Hava-İş Sendikası elli yıllık, altmış yıllık bir sendika,
bugüne kadar bu haklarını asla kullanmadı ama onu bir güç olarak elinde
bulundurması en doğal hakkıydı, siz bu hakkı elinden alıyorsunuz.
Zaten, “4+4” denilen yeni bir sisteme
geçtiniz. 4+4’ü nedense çok seviyorsunuz. “4+4” dediniz, millî eğitim temel
yasasını A’dan Z’ye değiştirip Türkiye'nin geleceğini meçhule bıraktınız.
Şimdi, “Memurlara sendikal hak vereceğiz.” dediniz, “Onlara toplu sözleşme,
görüşme hakkı vereceğiz.” dediniz ancak görüşmelerden hiçbir sonuç çıkmadı,
tespit ettiğiniz ücret 4+4 oldu. İktidara geldiğinizden beri, birçok sendikalı
memurlar, işçiler, emekliler sizleri destekledi, onlara verdiğiniz komik zamla
bunun karşılığını da verdiniz. Yetmedi, hak aradıkları için, Kızılay’da onlara
gaz bombası atarak tatlı niyetine yedirdiniz. Memurlar, şimdi, sizi daha iyi
anlıyorlar; çünkü aldığı zamla günde ancak dokuz çay içebiliyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu teklifin 3’üncü maddesiyle getirilen düzenlemede vatandaşlarımın
mağduriyetine yol açacak hükümler vardır. Anlaşıldığı kadarıyla Hükûmetin sıcak
paraya ihtiyacı var. Bugünlerde “İnsanların cebinden ne kadar para
alabilirim”in hesaplarını yapmaktadır. Neredeyse şehir girişlerine bariyerler
konulup şehre girenlerden para keseceksiniz; bugünler yakın, onu bekliyoruz,
bari o düzenlemeyi de getirin, her şey tamamlansın.
Bu teklifte yine garip bir uygulama
var. “Vatandaşa 3 kat ceza kesilir.” deniyor. Bir suça bir ceza olur, 3 kat
ceza olmaz. Cezanın miktarını belirleyiniz. “3 kat ceza” demek, kanun yapma
tekniğine aykırı bir husustur.
Bu teklif ile şehir merkezlerinde park
yerlerinin tespit ve işletilmesi yasal statüye kavuşturulmak isteniyor.
Büyükşehirlerde belediyeler, özellikle Ankara’da ve İstanbul’da bütün cadde ve
sokaklarını park yeri olarak tespit ettiler. Ben, bunun örneğini kamu görevim
sırasında Ankara’da gördüm, birçok örneğini gördüm, sıkıntılarına şahit oldum.
Valiliğe yüzlerce şikâyet geldi, bu şikâyetlerde: “Benim otuz yıldır, kırk
yıldır oturduğum evimin önünü belediye park yeri yaptı. Dolayısıyla, ben şimdi
evimin önüne paralı park ediyorum.” diye şikâyetlerde bulundular.
Kanun teklifinin gerekçesinde “Ara
sokaklar değil, ana arterler park yeri yapılacak.” deniyor. Oysa hâlen
uygulamada belediyeler bütün ara sokakları park yeri olarak tespit ettiler. Bu
husus mahkemelerde dava konusu oldu, şimdi de bu yasayla bu davaların önü
kesilmek isteniyor.
Bilindiği üzere belediyeler yapı
ruhsatı verirken bütün binalarda belli alanlar, genellikle alt katlar otopark
olarak tespit ediliyor, ancak kafamızı kuma gömüyoruz, asla buna müdahale
etmiyoruz. Otopark olarak kullanılmayan yerler iş merkezi olarak kullanılıyor,
cadde ve sokakları otopark olarak biz ayırıyoruz ve vatandaştan para alıyoruz.
3194 sayılı Yasa’ya aykırı hareket eden bütün belediyeler cezalandırılmalı,
otopark sorunu ancak bu şekilde belki çözülebilecek.
Ayrıca, eğer mecburi olarak yapılması
gereken otopark yerleri yapılacaksa bunların ücreti sadece büyükşehir
belediyesi değil, oradan sorumlu, onun tamir ve bakımını yapan belediyeler de
pay almalı ve alınan bu paylar da mutlaka ve mutlaka sadece otopark yapımına
ayrılmalı. Bu düzenlemede bununla ilgili bir hüküm de yoktur.
Değerli milletvekilleri, korsan
taşımacılıkla mücadele için bir yasal düzenleme getiriliyor. Biz buna karşı
değiliz, başından beri savunduğumuz bir husus. Korsan taksicilik, hepimizin
bildiği gibi, bir emek hırsızlığıdır; korsan CD gibi, illegal yollarla
yürütülen faaliyetler gibi korsan taksicilik de emek hırsızlığıdır ve halkın
güvenliğini de, halkın sağlığını da dikkate almayan bir taşımacılık sistemidir.
Korsan taksiciler İstanbul’da neredeyse resmî taşımacıların 2 katına çıkmıştır.
Bunun için alınan tedbirleri destekliyoruz, bu konuda yapılan düzenlemenin
doğru olduğunu düşünüyoruz, ancak eksik olduğunu düşünüyoruz. Özellikle
şoförlük meslek standartları belirlenerek şoförler eğitilmeli, halkın daha
güvenli ve huzur içinde yaşayacağı bir sisteme geçilmelidir.
Son olarak söylemek istiyorum ki,
korsan taşımacılıkta çok önemli bir hususu biraz evvel Değerli Kardeşim Mahmut
Bey dile getirdi. Adalet Bakanlığına bağlı güçlendirme vakıfları var, bunun
yanında özel bankaların VIP taşımacılığı var. Bunlar da korsan taşımacılıktır,
bunlara da tedbir alınmalı. Ayrıca “rent a car” dediğimiz araç kiralama
şirketleri de korsan taşımacılık yapmaktadır. Bu konuda da kanunda açık bir
hüküm yoktur, bu da yeniden düzenlenmelidir. “Rent a car”lar da korsan
taşımacılık da çok büyük boyutlara ulaşmıştır, bunun da önü alınmalıdır. Bu
konuda yapılacak düzenlemelere biz destek vereceğiz.
Hepinize sevgi ve saygılar,
teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü.
Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu trafikle ilgili mesele,
cezaların artırılmasıyla çözülecek olan bir mesele değil. Trafik meselesinin
kaynağında yolların kamusal oluşuyla ulaşımın özel oluşu arasındaki gerilim
yatıyor. Ulaşımın özel oluşu demek, ulaşımın kâr maksatlı yürümesi, ulaşım
araçlarının özel kişiler eliyle kullanılması ve kamusal ulaşım yerine toplumsal
ihtiyaçların bireysel imkânlarla çözülmesinden doğan araç çokluğu, bu araçların
üretiminin ve tüketiminin teşviki… Burada toplumsal yararın değil, kâr amacının
gözetilmesinin yol açtığı sonuçlarla başa çıkmak için bulunmaktadır bunlar.
Cezalar ile bütün bunların yıldırılması, caydırılması aslında mümkün değildir.
Çünkü eninde sonunda, özel ulaşım ihtiyacına dayalı bir şehir içi ulaşım
mantığı, kaçınılmaz bir biçimde, mevcut taksi kapasitesini de, ulaşım aracı
kapasitesini de aşacak, bu yüzden de korsan taksicilik hep olmaya devam edecektir.
Tabii burada daha önceki maddede söz
alan Sinan Aygün Arkadaşımızın değindiği nokta önemli. Gerçekten böylece hem
park yerleri hem park yerlerine ödenen ücretlerin de bir sorun olduğu doğru ama
onun verdiği örneğe bakarak konuşacak olursak, ekmek almaya özel araçla,
sinemaya özel araçla, gezmeye özel araçla gidince, tabii o zaman ortaya çıkacak
olan bu büyük hacmi hiçbir kent, ne kadar planlanırsa planlansın,
kaldıramayacaktır. Sonuçta kent planlamacılığının esası kamusal ulaşımın
kamusal araçlarla yapılmasını icap ettirir. Dolayısıyla, bunun gereği yerine
gelmeyince, ortaya çıkacak kaosu ne park yerlerinin ücretlerini artırarak ne
cezaları artırarak çözmek mümkün değil. Tıpkı bunun gibi, karşı karşıya
kaldığımız bütün sorunları yasaklarla çözmek de mümkün değil.
Tekrar, daha önceki atışmalar
dolayısıyla, hava iş kolundaki, havacılık işletmelerindeki grev yasağı konusunu
da yeterince tartışamamış olduğumuz için bununla ilgili gerçekleri de bir kere
daha bu vesileyle size duyurmak istiyorum.
Sevgili arkadaşlar, grev yasağını bize
makul göstermek isteyen arkadaşlarımız diyorlar ki: Türk Hava Yollarının
muazzam gelişmişliği, bunun gözümüzün bebeği gibi korunmasının icap etmesi,
uluslararası hava yolu taşımacılığındaki global rekabete karşılık verebilmek
için Türk Hava Yollarının grev yasağıyla donatılması gerekir yani Türk Hava
Yolları işletmesinin elini işçisi karşısında özgür bırakmak tavsiye
edilmektedir. Niçin? Çünkü… Bu çünkünün hiçbir rasyonel cevabı yok.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben bu durumun
rasyonel arka planını anlamanız için size Türk Hava Yollarının ürünü olan yani
kendi yıllık bilançolarından çıkan rakamları söylemek istiyorum: 2008’de Türk
Hava Yollarının bugünkü para birimiyle 1 milyar 134 milyon 126 bin 211 lira
kârı var. 2009’da kârı bunun yarısına düşmüş; 559 milyon. 2010’da onun da
yarısına düşmüş; 286 milyon. 2011’de zarar 1 milyar 7 milyon 542 bin 958 lira
olmuş. 2012 ilk çeyrekte 29 milyon 382 bin lira zarar ilan edilmiş.
Elimizde kötü yönetilen bir işletme
var. İyi yönetilen bir işletmenin kârları sistematik olarak beş yıl içerisinde
1 milyar 134 milyon 126 bin kârdan 1 milyar 7 milyon zarara dönüşemez; bunda
Türk Hava Yollarının kötü yönetilmesinin açık bir sonucunu görebiliriz. Ancak
bu zarara karşılık getirilen tedbir sadece Türk Hava Yollarıyla ilgili
değildir; bütün hava yolu şirketlerinde grev yasağı getirilmektedir yani Türk
Hava Yollarından konuşuyoruz ama bütün diğer özel hava yollarında da bu yasayla
birlikte grev yasağı getiriliyor.
Grev yasağı, zararın kaynağının ancak
işçi ücretleri olduğu saptamasıyla rasyonel olabilirdi, bu da irrasyoneldir.
Koltuk kilometre oranlarında son beş yıl boyunca artış vardır, yani işçi
verimliliği yükselmiştir. Personel koltuk oranlarında her yıl yüzde 6-10
oranında artış vardır. Bu, göreli olarak aslında personel giderlerinde düşüş,
emek verimliliğinde yükseliş olduğu anlamına gelir. Son bir buçuk yıldır toplu
sözleşme bağıtlanamadığı için işçi ücretlerine zam da yapılmış değildir ve işçi
ücretlerinin genel maliyete oranı yüzde 19’dur; dünyanın bütün diğer gelişmiş
hava yollarında bu yüzde 25 civarındadır. Yani Türk Hava Yolları aslında kendi
rakipleri karşısında işçi ücretleri bakımından zaten avantajlı bir durumdadır.
Peki, bu durumda bu grev yasağını neyle açıklamak mümkün olabilir? Bir tek
şeyle: Hükûmet, Türk Hava Yolları Yönetim Kurulunu ve onun Başkanını işten
almak yerine işçilere grev yasağı getirmektedir çünkü bu yanlış işletme planı,
yanlış hesap Bağdat’tan dönecektir. Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanı, daha
geçen gün, on gün önce gazetecilere verdiği beyanatta şunu dedi ki:
”Havalimanlarının kapasitesi bizim Türk Hava Yollarının taşıma planlarına
uymuyor. En iyi şartlarda gecikmeleri otuz ila kırk dakikaya indirebiliriz.”
Sevgili arkadaşlar, Yeşilköy Havaalanı
için konuşuyoruz. Yeşilköy Havaalanı ya da Atatürk Havalimanı demek, aslında
Türkiye’ye gelen giden yabancı yolcu miktarının yarısının inip kalkması
demektir. Atatürk Havalimanı’na gelen yolcuların hepsinin en az ortalama otuz
dakikalık gecikmeyle uçacak olmaları demek, onların başka hava yollarına
yönlerini dönmeleri demektir. Ben şahsen, Türk Hava Yollarıyla Ankara’dan
İstanbul’a gidip gelmeye çalıştığım her durumda Atatürk Havalimanı’nda en az
iki saat geciktiğim için şimdi Sabiha Gökçen Havalimanı’nı tercih etmek zorunda
kalıyorum. Orada da Türk Hava Yollarının uçakları olmadığı için, başka
uçaklarla uçmak zorundayım. Basit, bir tek milletvekilinin Ankara-İstanbul
uçuşlarına baktığınız zaman bile bu plansızlığın sonuçlarını görebilirsiniz.
Burada, hırslı büyüme stratejisi, ayrıca bu arada -satın alınan ve bütünüyle
zarara yazılan- Bosna Hava Yollarının satın alınması, bunların tamamı bu
zararın gerisindeki nedendir.
Şimdi, burada biz bunları anlatmaya
çalışırken bize ikide birde sataşarak bu gerçeklerin üzerini örtmek kabil
değildir. Bu işletme hatalarını ortadan kaldırabilmek için de işçilerin grev
yasağının herhangi bir anlamı yoktur. İşçilere getirilecek grev yasağının
işçilerin iş güçlerine, çalışma güçlerine aşırı yüklenme dolayısıyla, uçuş
güvenliğine, hava yolu güvenliğine olumsuz etkileri olacağını ve -isterseniz
bana “baykuş” deyin- Türk Hava Yolları uçaklarının önümüzdeki yıllarda, bu
aşırı çalışma, aşırı yorgunluk dolayısıyla birçok musibetle karşı karşıya
kalacağına iddiaya girebilirim.
Gelin, buradan dönün arkadaşlar. Bunun
bize katacağı bir şey yok. Diyelim ki, Hava-İş Sendikası, Türk Hava Yollarını
öylesine sıkıştırdı ki işçi ücretlerine iki yıl için yüzde 15 zam aldı. Bunun
genel maliyete yansıması yüzde 1 bile olmayacaktır. Türk Hava Yollarının zararının
kaynağı işçiler, işçilerin grev hakkı değildir. Türk Hava Yolları kötü
yönetilmektedir.
Öte yandan, Türk Hava Yollarına tedbir
olarak getirilen önlem esasen özel sektörü de korumaktadır netice olarak ve
burada bir millî mugalata içerisinde, millî hava yolumuz vesaire…
Arkadaşlar, bu, devlet kapitalizmidir,
bunun adına ne derseniz deyin. İşçiler o uçakların sahibi değildir, işçiler o
uçakların mülkiyetine sahip değillerdir. Başka bir kolektif mülkiyet, kolektif
kapitalist mülkiyet altında çalışmaktadırlar. O nedenle, işçilerin haklarını
savunmak isteyen, işçi haklarından söz edenin yapacağı tek şey vardır,
işçilerin önündeki pazarlık yolunu açık tutmak. İşçilerin ücretlerini artırmak
dışında, ücretlerini ekmek fiyatıyla eş değer kılabilmek bakımından grevden
başka ellerinde silah yoktur. Bu silahı işçilerin elinden aldığınızda işçileri
vurmuş olduğunuzu sanırsınız ama çok yanılırsınız. Bununla aslında Hükûmet
kendi ayağına ateş etmektedir, işçi sınıfını bütün sektörlerle birlikte
mücadeleye çağırmaktadır. İnanın bana, ilk kez, Türk Hava Yollarının bu
mücadelesiyle birlikte hakikaten küresel bir şeyle karşı karşıya kalacağız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – …ama bu,
sandığınız gibi bir küresel sermaye rekabeti değil, dünya çapında, bütün
havacılık işçilerinin Türk Hava Yolları işçilerinin yanına geçmesi, gerçekten
enternasyonal bir sivil mücadelesiyle boy ölçüşmeniz olacaktır. Bu boy
ölçüşmeyi kaybedeceğinize dair sizinle iddiaya girmeye varım. Bir dahaki yıl
yeniden bu konuyu görüşeceğiz.
Bir kere daha bunu gözden geçirin, hâlâ
vakit var, bu kanunu geri çekebilirsiniz. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahısları adına İzmir Milletvekili
Sayın Musa Çam. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
3’üncü maddesiyle ilgili, korsan taksiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Evet,
korsan taksiciliğe karşıyız, bunun için hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor
ama aynı mücadeleyi korsan kanun tekliflerine karşı da bizim yürütmemiz ve ona
karşı da mücadele etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, korsan taksiciliğin nedenlerini
ve niçinlerini tabii ki çok ciddi bir şekilde incelememiz gerekiyor ama on
sekiz yıldır…
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan,
kıyafeti İç Tüzük’e aykırı.
BAŞKAN – Kravatı görünüyor, üşüyordur
belki canım.
MUSA ÇAM (Devamla) - …İstanbul’u
yönetiyorsunuz, on yıldır Türkiye’yi yönetiyorsunuz. On sekiz yıldır İstanbul’u
yönetiyorsunuz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – İç Tüzük’e aykırı
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kravatı var.
MUSA ÇAM (Devamla) - …ve korsan
taksiciliğin sorununu çözemediniz, problemlerini çözemediniz.
BAŞKAN – Belki üşüyordur canım.
MUSA ÇAM (Devamla) – Şimdi, bir kanun
teklifiyle bu sorunu çözmeye çalışıyorsunuz. On yıldır iktidardasınız, bunu
çözemediniz.
BAŞKAN – Siz de beni gardiyan yaptınız
ha.
MUSA ÇAM (Devamla) – Şimdi, yeni
yasaklar getirerek bunu çözmeye çalışıyorsunuz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan...
BAŞKAN – Baktıracağım şimdi aykırı mı
değil mi?
MUSA ÇAM (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, sizler, Sayın Bakan, elimde var, 12 Eylül 2010 tarihinde
referanduma götürmüş olduğunuz maddeler burada. Buna kefil misiniz? Kefil
misiniz Sayın Bakan? Arkasında duruyor musunuz? Arkasında duruyor musunuz
arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunun arkasında duruyor musunuz?
Kefil misiniz buna?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bilmiyorlar,
okumadılar.
MUSA ÇAM (Devamla) – Buna kefil
misiniz? Bakın, oy verdiniz, oy istediniz 12 Eylül 2010 tarihinde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2 tane madde
önemliydi onlar için, Anayasa ve HSYK.
MUSA ÇAM (Devamla) – Ampul burada ve
sizin çıkardığınız ve 40 maddede Türkiye’yi refaha götürecek referandumla
ilgili madde, sizin kitapçığınız bu. Bunun arkasında mısınız? (AK PARTİ
sıralarından “Evet” sesleri)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Evet.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Evet.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Evet.
MUSA ÇAM (Devamla) – Kefil misiniz
buna? (AK PARTİ sıralarından “Evet” sesleri) Sonuna kadar arkasında mısınız?
Peki, açıyorum arkadaşlar. Ve diyorsunuz ki, 12 Eylül referandumunda, evet…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Okumamışlar,
okumamışlar.
MUSA ÇAM (Devamla) – Bakın, arkadaşlar,
bunu okumadığınız çok açık ve net. Ve diyorsunuz ki: “Anayasa değişiklik
paketiyle ilgili referandumda ‘Evet.’ demek için 40 neden.” Ve bunu demişsiniz
ve bunu dediğiniz için de yüzde 58 oy aldınız. İnsanları kandırdınız,
aldattınız ve şimdi buraya ne getiriyorsunuz arkadaşlar? (CHP sıralarından
alkışlar) İşte o 40 maddeden bir
tanesini sizlere okuyorum, madde 28, diyorsunuz ki: “Grev hakkının önündeki
engellerin ortadan kaldırılmasına ‘Evet.’ demektir.” Burada, burada arkadaşlar.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi, mademki arkadaşlar halkın
karşısına bunu çıkardınız, “Kefiliz.” diyorsunuz burada, “Arkasındayız.”
diyorsunuz ama 28’inci maddeyi okuduğunuzda sesiniz çıkmıyor arkadaşlar.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yalandan kim
ölmüş?
MUSA ÇAM (Devamla) – Şimdi, size soru:
Halkı kandırmak olur mu? Oy almaya giderken bunu söyleyeceksiniz ama oy
aldıktan sonra bunu unutacaksınız ve buraya bir korsan teklif getireceksiniz ve
diyeceksiniz ki arkadaşlar: “Biz grev yasağı getiriyoruz bunun içerisinde.”
İşte, bu sizin ne kadar samimiyetsiz, ne kadar riyakâr, ne kadar oportünist bir
siyaset izlediğinizi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Ağır ol! Ağır
ol!
MUSA ÇAM (Devamla) – Şahsınıza
söylemiyorum bak. Ben cümleleri çok dikkatli seçerim. Ben şahsınıza değil,
politikanızın ve siyasetinizin ne kadar itibarsız, ne kadar omurgasız, ne kadar
riyakâr ve ne kadar oportünist olduğunu söylüyorum; şahıslarınızı tenzih ederek
söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Politikanız budur, ikiyüzlü bir
politika izliyorsunuz ve insanları kandırıyorsunuz ve aldatıyorsunuz. Buraya
hiç ilişkisi olmayacak bir şekilde bir kanun teklifini getirerek korsan
taksinin içerisine, korsan grev yasağını almak istiyorsunuz. Bu kabul
edilebilir bir şey değildir.
Sayın Bakan, siz Ulaştırma Bakanısınız.
Sizin göreviniz greve götürmek değil, taraflarla oturup anlaşmaktır, anlaşmak
için de imzalamaktır arkadaşlar. Ama esas neden arkadaşlar, bu grev yasağı
değildir; esas neden Türk Hava Yollarını ve ona bağlı olan işletmeleri tamamen
sendikasızlaştırmak ve orada tekrar bir arka bahçe yaratmak ve oraya yeni bir
sendikayı getirmektir arkadaşlar. Bütün amaç budur, bütün hedef budur. Yoksa
süre vardır, taraflarla oturulup bir sözleşme, toplu sözleşme bağıtlanabilir.
Ama bakın arkadaşlar, ANADOLUJET’e bağlı olan, yer hizmetlerini yapan TGS’de 5
bin işçi var. Ankara Esenboğa Havaalanına gidin, soyadı Çiçek, soyadı Babacan,
soyadı Yıldırım -bilmem- Bakanlar Kurulunun çocukları, yakınları, teyze
çocukları, amca çocukları, bir iktidar kabinesinin çocukları, hepsi orada
çalışıyor arkadaşlar. Biz ona karşı değiliz ama orada arkadaşlar, örgütlü
yapılan bu fiilî engellemeye karşı hepinizin dikkatli olması gerekiyor. Bir
taraftan demokrat geçineceksiniz, bir taraftan referanduma götüreceksiniz ama
öbür taraftan da her türlü yasağı ve engeli getireceksiniz. Bu oportünist ve
ikiyüzlü politikalardan vazgeçmenizi diliyorum ve Türk Hava Yollarında çalışan
emekçi kardeşlerimizin ekmeğine kan doğramayın.
Sayın Külünk burada yok, Sayın Külünk
burada olsaydı ona bir çift söz söyleyecektim ama burada konuşursam arkasından
konuşmuş gibi olurum, o da bize yakışmaz.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Söyle,
tutanaklardan bakar.
MUSA ÇAM (Devamla) – Ama sizi bir kez
daha uyarıyorum ve Türk Hava Yollarında çalışan emekçi kardeşlerimizin ekmeğine
kan doğramayın.
“Yanlış yapıyorsunuz, hata
yapıyorsunuz, bundan geri dönün.”
diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına sormuştum iki
sefer ancak cevap vermedi, Sayın Ulaştırma Bakanına söylüyorum ben.
Hüseyin Çelik, Sayın İçişleri Bakanı
hakkında Uludere’yle ilgili açıklamaları nedeniyle “İnsani değildir.” demişti,
siz buna ne diyorsunuz?
Soru iki: Bu kanun teklifiyle havacılık
hizmetlerine grev yasaklanmış ve grev hakkına ağır bir darbe getirilmiştir. Bu
konuda bu ağır bir darbe değil midir? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
aracılığıyla grev kırıcılığı sayılmaz mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
aslında sorularımı İçişleri Bakanı için hazırlamıştım ama size nasipmiş.
Dün, yeni Boğaz köprüsünün ihalesini
yaptınız, hayırlı olsun. Yalnız bu ihaleyi yaparken, bir önceki ihalede 100 bin
araç garantisi verirken, araç garantisini 135 bine çıkarttınız; artı, istimlak
bedellerini devlete yüklediniz; artı, KDV alınmayacağını söylediniz ve yaklaşık
on yıllık bir anlaşma yaptınız. Hesap yaptığımızda 35 bin araç fazlası için, bu
araç fazlasının -eski parayla söylüyorum- aylık 5 trilyon 250 milyar lira
yaptığı, 12 aylık da 63 trilyon yaptığı, on yıllık da 630 trilyon yaptığı bir
avantaj sağladınız bu firmalara. Yani şimdi ekonomimiz o kadar düzgünken, bu
kadar işi devlet yapacakken, istimlak bedellerini, bu kadar parayı, zaten nakit
ödenen bu paraları bunlara ve fazlasını da, artı, fazlasını da şirkete
bıraktınız ve böyle bir ihale gerçekleştirdiniz. Ben olsam, bu devletin
parasını bu şekilde çarçur demek istemiyorum ama devlet eliyle yapmak daha
mantıklı olurdu diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de Sayın İçişleri Bakanına
soracaktım ama…
Sayın Bakanım, Gaziantep’te ve
Türkiye'nin değişik yerlerinde dolmuş seferleri yapılıyor ve bunlar minibüsler.
Bunlara inmek binmek sağlık açısından çok zor. Yazın çok sıcak olan bölgelerde
maalesef bunlar klimasız ve özürlü insanlar bunlara inip binemiyor. Bunları
midibüse çevirerek, daha genişleterek daha iyi hizmet vermeyi düşünüyor
musunuz? Bunun için bir değişiklik yapacak mısınız ve bu mevcut dolmuşların
sahiplerini de mağdur etmeden, onların da bire bir arabalarının karşılığını
vererek bu işi çözmek için gerekli kanunu çıkartacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çelebi…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Çok
teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan şunu sormak istiyorum:
Avrupa’da hava yollarında çalışan işçilik maliyeti ne kadar, Türkiye’de ne
kadar, kıdem tazminatları düşüldükten sonra ne kadar bir maliyet var, işçilik
maliyeti? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Biraz önce İçişleri
Bakanı “Sendikanın itirazı nedeniyle bu prosedür uzadı.” dedi. Türk Hava
Yolları mı sürece itiraz etti, sendika mı etti? Bunun bir açıklığa
kavuşturulmasını, özellikle sizin orada sorumlu Bakan olarak açıklamanızı
istiyorum ve biraz önce Avrupa’dan sorumlu Sayın Bakanımız bu oylama ve
konuşmadan sonra bayağı güzel alkışladı bu süreci, sanki çok iyi yapılıyormuş
gibi. ILO’da kara listeye alınması konusunda Türkiye’nin ne gibi önlemler
alacaksınız?
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Kadıköy-Kartal metro hattı
bugün itibarıyla tam bir muammadır. Hattın temeli 2005 yılı Ocak ayında Kadıköy’de
atılmış, 2007’de açılacak diye söz verilmiş ancak aradan geçen sürede açılışı
Ekim 2011, Aralık 2011, Şubat 2012, Mayıs 2012 olmak üzere dört kez
ertelenmiştir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin metronun açılışına
dair net bir tarih verememekle beraber temmuz ayını işaret ettiği kamuoyuna
yansımıştır. Metroyla ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş Temmuz
2010 tarihinde yaptığı açıklamada 2011 Haziran ayında test sürüşleri başlayacak
olan Kadıköy-Kartal metrosunun yıl sonuna doğru da yolcu taşımaya başlayacağını söylemişti.
Böylesi önemli bir proje için yetkililerin ciddiyetten uzak açıklamalarını
doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. Metronun açılmasını dört gözle bekleyen
İstanbullular artık açıklamalara haklı olarak itibar etmemektedir. Sizden yeni
bir tarih istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan buyurunuz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Bir sorumuz
daha vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Oo, Sayın Özgündüz, size 3
kişi daha var, gelmez yani sıra on iki saniyede.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – On iki saniyede
sorarız Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır canım sırayla veriyoruz.
Sayın Bakanların size cevap vermediğinden sürekli olarak şikâyet ettiniz. Ben
de hep dört dakika bıraktım. Dört dakika bıraktım ben beyefendilere. Şimdi beş
dakika bıraktım, onun da gene gitti on saniyesi.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bağış,
bu yasa en fazla senin başını ağrıtacak. Bu yasayı en fazla siz savunmak
zorunda kalacaksınız. Ama Avrupa Birliği umurunda değilse bir şey diyemem.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sayın Akar üçüncü köprü ihalesiyle ilgili soru sordu. Üçüncü köprü ihalesi 29
Mayıs itibarıyla sonuçlandı. On yıl iki ay yirmi gün, en düşük teklifi veren
Türk-İtalyan konsorsiyumu ihaleyi kazanmış oldu. Bu süre, olabilecek en kısa
süredir. Şartlar değiştirilmiştir, doğrudur. Eğer şartlar değiştirilmeseydi
otuz sene gelecekti. Otuz sene sonra kamuya geri döneceğine, şimdi yapım dâhil
on yıl iki ay yirmi gün süreyle geri dönecek. Üç yıl da yapımı çıkarırsak
ortalama yedi yıl, bilemediniz sekiz yıl, ilave iş yaptırılırsa o da süreye
ilave olunur, bu şekilde geri dönecektir. Bundan daha fizibıl, daha kârlı bir
yatırım yoktur, bunun bilinmesinde yarar var. Buradan, kamu kaynağı kullanmadan
gerçekleştirilen yaklaşık 4,5 milyar TL’lik bir yatırım böylece ülkemize
kazandırılmış olacaktır.
Benzer proje İzmit geçişidir,
İstanbul-İzmir otoyoludur, yirmi iki buçuk yıldır. Orada şartlar biraz daha gevşek
tutulduğu için orada da süre 2 katına çıkmıştır. Yani sürenin artması kamu
yararına değildir, aksine kısalması kamu yararınadır çünkü o süre sonunda
tekrar ihale edilecek, en iyi teklifi veren projeyi almış olacak. Oradaki
trafiklerin gerçekleşebilecek bir trafik olduğunu düşünüyoruz. Onların
hesapları yapılmıştır, herhangi bir sorun yoktur.
Dolmuş seferleriyle ilgili, doğrusu, bu
minibüslerin, biliyorsunuz, il trafik komisyonu, valinin başkanlığında
ruhsatlandırılan seferler olduğunu düşünüyorum, sizin ifadenizden. Dolayısıyla
bunların standartlarının değiştirilmesi, klimalı, modern araçlara geçilmesi
için bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yok. Yine alınacak, büyükşehirlerde UKOME,
diğer şehirlerde de il trafik komisyonu kararlarıyla pekâla yapılabilir. Doğrusu,
bunu birçok il yapıyor. Bu Gaziantep’te Urfa’da da yapılabilir diye
düşünüyorum.
Sayın Çelebi, şunu sizlerle paylaşmak
istiyorum: İsviçre hava yolunun birim maliyeti personel açısından 2,66 euro
sent, İngiliz hava yolu 2,66 euro sent, Türk Hava Yolları 3,05 euro senttir.
Yani, İngiltere’den de…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kıdem
tazminatları da hesaplanarak söylüyorsunuz. Kıdem tazminatları ödediniz, o
hesaba onları da koyarak söylüyorsunuz Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim, şimdi bu…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır, 3
bin kişi işten çıkarıldı, kıdem tazminatı ödediğiniz zaman o rakam. O doğru
değil, ben vereceğim biraz sonra Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, neyse… Bendeki resmî bilgiler böyle,
yazılı gönderilen bilgiler.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Doğru
değil, yanlış. Çıplak ücret değil o, başka ücretlerde oraya…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Doğrusu, tabii Türkiye’de eğer çalışanların
ücretleri düşük olsa Avrupa hava yollarından pilotlar, birinci ve kaptan
pilotlar, birinci, first officerler gelip Türk Hava Yollarında çalışmaz. Bugün
700 civarında, ülkelerinde işlerini bırakıp Türk Hava Yollarında çalışan pilot
var. Ne kadar alıyor? 17.100 Türk lirası alıyor. 2003’te ne alıyormuş pilot?
8.500 lira alıyormuş. Kabin memuru 2003’te 2.400 lira alıyormuş, şu anda 6.200
lira alıyor. Öyle ücretler çok düşük değil. Ha, buna rağmen ücret nerede düşük?
Ben size söyleyeyim, özel sektör hava yollarında ücret düşük; aynı kabin memuru
özel hava yolu şirketlerinde 1.200 lira alıyor. Türk Hava Yollarında 6.200,
diğerlerinde 1.200 lira alıyor, bunun bilinmesinde yarar var.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Yani, o daha
mı iyi sizce Sayın Bakan? Yani, ücretin o kadar düşük olması daha mı iyi?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Hayır, iyi değil diyorum. Niye orada sendikal
örgütlenme yok, ben de bu soruyu soruyorum. Özel hava yolu şirketlerinde…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – İşten
atıyorlar da onun için Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yani bu herhâlde bir sendikacı, eski sendikacı
olarak tatmin edici bir cevap değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – İşten
atmayı engelleyin, bak, nasıl…
BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu,
bir dakika da hatta bir buçuk dakika da üzerine koyduk, artık yazılı
verirsiniz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, özür dilerim.
Kadıköy-Kartal hattı belediyenin
projesidir. Bu konuda detayla ilgili bilgiyi yazılı olarak vereceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani bir bakan
özel sektörde niye sendika yok diye soru sorar mı Allah aşkına ya? Böyle bir
şey olur mu Sayın Bakan? Hükûmet sizsiniz, yöneten sizsiniz ya! Böyle bir
soruyu Bakan nasıl sorar, olacak iş mi bu ya?
BAŞKAN – Şimdi, madde üzerinde üç
önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra sayılı
Teklifin Çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 2918 Sayılı Kanunun Ek 2 inci
maddesine eklenen ilk fıkrada yer alan "kişiye ve araç sahibine"
ibaresinin "kişiye, araç sahibine, bağlı bulunduğu durak, iş yeri ve
işletmelerin sorumlularına" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ramazan Can Metin Külünk İhsan Şener
Kırıkkale İstanbul Ordu
Yılmaz Tunç Muhammet Bilal Macit Osman Kahveci
Bartın İstanbul Karabük
İsmail
Kaşdemir
Çanakkale
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin çerçeve 3'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Veli Ağbaba Ali Serindağ
İstanbul Malatya Gaziantep
Tanju Özcan Haydar Akar Turgut Dibek
Bolu Kocaeli Kırklareli
“Madde 3- 2918 sayılı Kanunun Ek 2 nci
maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"İlgili belediyeden izin veya
ruhsat almaksızın, belediye sınırları dâhilinde ticari amaçlı yolcu taşıyan
kişiye ve araç sahibine birinci fıkrada gösterilen idari para cezası 3 kat
olarak, fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde tekerrürü halinde ise
5 kat olarak uygulanır. Ayrıca, araç her defasında 65 gün süre ile trafikten
men edilir.
İkinci fıkra uyarınca yolcu taşıyan
kişiye ve araç sahibine uygulanacak cezalar söz konusu araçlara durak veya
işletmecilik hizmeti veren kişiler hakkında da uygulanır.”
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 3 ncü maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH
KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Cezai yaptırımlar ülkemizin
sosyoekonomik şartlarına uygun değildir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin çerçeve 3'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi
(İstanbul) ve arkadaşları
"Madde 3- 2918 sayılı Kanunun Ek 2
nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"İlgili belediyeden izin veya
ruhsat almaksızın, belediye sınırları dâhilinde ticari amaçlı yolcu taşıyan
kişiye ve araç sahibine birinci fıkrada gösterilen idari para cezası 3 kat
olarak, fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl içinde tekerrürü halinde ise
5 kat olarak uygulanır. Ayrıca, araç her defasında 65 gün süre ile trafikten
men edilir.
İkinci fıkra uyarınca yolcu taşıyan
kişiye ve araç sahibine uygulanacak cezalar söz konusu araçlara durak veya
işletmecilik hizmeti veren kişiler hakkında da uygulanır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Akar
konuşacak efendim.
BAŞKAN – Kocaeli milletvekili Sayın
Haydar Akar. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; tabii, bugün, biraz evvel -Metin Külünk gerçekten
yok burada ama- Metin Külünk tarihe geçti, bir işçi düşmanı olarak Metin Külünk
tarihe geçti ve grev kırıcı olarak tarihe geçti.
Şimdi, niye bunları söylüyorum… Burada
mı bilmiyorum Metin Bey, bunları herhâlde izah edecektir ama… Kaçtı Bakan.
Gitmeyin Sayın Bakan, Avrupa Birliğine girmemekten sorumlu Sayın Bakan da
buradaydı, uzun zamandır bakanlık yapıyor ama 34 tane fasıldan 2 tanesini başarabildi
ve…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – 1, 1!
HAYDAR AKAR (Devamla) – …çok övündüğü
bir şey yaptı onu da hatırlatmak istiyorum, Brunei Sultanlığı’yla vizeleri
kaldırttı, bunu başardı. İki dönem daha bakanlık yapar ama, herhâlde üçüncü
dönemi gidecek anladığım kadarıyla.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Brunei
nerede?
HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, sevgili
arkadaşlar, her kanunu yarım çıkarttığınız, eksik çıkarttığınız gibi, yine
taksicilerle ilgili kanunu da eksik, yarım, topal çıkarıyorsunuz. Cumhuriyet
Halk Partisi bu konuda bir araştırma önergesi bir de kanun teklifi verdi,
gerçekten taksicilerin sorunlarıyla ilgili kanun teklifi verdi. Bu sorunlardan
bir tanesi de korsan taksicilikti, doğru ama taksicilerin problemi sadece bu
değil.
Bakın, benim kentimin merkezinde,
İzmit’te 25 tane taksi durağı var ve tek tek dolaştım taksi duraklarını. En
azından 5 ile 10 arasında taksici arkadaşımız… Hem kendi taksisinde çalışan var
hem de taksilerde şoför olarak çalışan insanlar var. Hiç dikkat ettiniz mi?
Taksilerde başkasının, özellikle İstanbul’da 50 tane, 60 tane taksisi olan
şirket sahipleri veya bu işten finans temin eden insanların çalıştırdığı
insanların yaşlarına hiç baktınız mı? Lütfen bakmanızı rica ediyorum. Gidin,
kentinizdeki taksici olarak çalışan insanların yaşlarına bakın. Hepsinin
yaşları ellinin üzerinde, çoğu emekli olmuş ve taksicilik mesleğinden
Bağ-Kur’unu ödeyip de emekli olmayı hedefleyen çok insan yok ve çoğu emekli
olmuş. Sorun bakalım, bu insanlar niçin çalışıyorlar? Ben size söyleyeyim bu insanların
niçin çalıştığını: Bu insanlar Hawaii’de tatil yapmak için çalışıyorlar! Kışın
çalışıyorlar İstanbul’da, Ankara’da, kendi kentlerinde, parayı biriktiriyorlar.
Avrupalı… Avrupalı Bakan nerede? Yine kaçtı. Avrupalı emeklilerin yaptığı gibi,
yaz tatillerini değerlendiriyorlar, gidiyorlar bu kazandıkları parayla. Hayır,
böyle yapmıyorlar. Bu insanlar torunlarına bakabilmek için çalışıyorlar, bu
insanlar ev kiralarını ödeyebilmek için çalışıyorlar, bu insanlar geçimlerini
sağlayabilmek için çalışıyorlar.
Peki, bu yasanın neresinde var bu
insanlar? Neresinde var? 600 liraya, 700 liraya emekli yaptığınız, 1.200 liraya
emekli yaptığınız bu insanları, açlığa mahkûm ettiğiniz bu insanları… Şimdi bu
yasayı getiriyorsunuz, sadece korsan taksiciliği hallederek bu yasayı
hallettiğinizi düşünüyorsunuz, bunların problemlerini çözdüğünüzü
düşünüyorsunuz. Hayır çözemezsiniz, mümkün değil. Nasıl 2B’yi çözemediğiniz
gibi bunu da çözemezsiniz. Nasıl Afet Kanunu’yla olayları çözemediğiniz gibi
bunu çözemezsiniz. Nasıl paralı askerlik kanunuyla, getirdiğiniz kanunla paralı
askerlik problemini Türkiye’de veya askerliği geçmiş insanların problemini
çözemediğiniz gibi bunu da çözemiyorsunuz.
Peki, ne yapmak lazım? Size nasıl
anlatmak lazım bunu?
Arkadaşlarımız söylüyor; tamam, halk
size yüzde 50 oy verdi ve çoğunluğunuza dayanarak, gelen talimatla her şeyi
geçiriyorsunuz buradan.
Arkadaşlar, bir şeyi yaparken doğru
yapalım. Gelin, şu kanunu doğru çıkartalım ve Türkiye’deki taksicilerin
problemlerini çözelim. Taksilerde çalışmaya mahkûm olan insanların
problemlerini çözelim. Hani gelişmiş ekonomiydik? Dünyanın 16’ncı büyük
ekonomisiyiz. İnsanları kandırmayın!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – 18 yaptılar!
HAYDAR AKAR (Devamla) – Doğru ama
Hollanda senden fazla kazanıyor. Bizim Konya kadar bile değil Hollanda ama
17’nin içine, 20’nin içine, 50’nin içine giremiyor. Niye giremiyor acaba? Bunu
niye anlatmıyorsunuz insanlara?
Fikri Bey, siz Ford’da 4 bin tane sanat
okulu mezunu çalıştırıyorsunuz, Hyundai’de çalıştırıyorsunuz; sendikasız çalıştırıyorsunuz. Kaç para alıyor? En kalitelisi 1.200 lira
para alıyor. Ne söylüyor Başbakan? “3 tane çocuk yapın.” Hadi bakalım, size
soruyorum; yapın bu 3 tane çocuğu da 1.200 lirayla hem evlenin hem çocuk yapın
ve o çocukları okutun. Nasıl yapacaksınız bunu?
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Buna aile babası
karar verecek.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Lütfen, çok
rica ediyorum…
Bak, sanayiden geliyoruz. Türkiye’nin
en gelişmiş kentinden geliyorum. Ford fabrikasına bedava verdiğiniz yerlerde
1.200 liraya, sanat okulu mezunu, iki yıllık meslek yüksekokullu çocuklar
çalışıyor ve sendikaları yok.
Evet, biraz evvel arkadaşım açıkladı;
arkasında duramadınız, referandumda getirdiğiniz kanun teklifinin arkasında
duramadınız, maddenin arkasında duramadınız. Niye getirdiniz ben söyleyeyim
size bunu: Anayasa Mahkemesini ele geçirmek, HSYK’yı ele geçirmek için
getirdiniz.
Evet, bravo; ele de geçirdiniz,
gerekeni de yapıyorsunuz ama size bir şey söylemek istiyorum: Hitler, en son ne
yapmıştı biliyor musunuz 1934’te? Bir stadyumda kongre yapmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir stadyumda
kongre yaptıktan sonra sizin ileri demokrasinizde çıkardığınız maddeleri
çıkarttı diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
yoklama istiyorum.
BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan
arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın İnce, Sayın Serindağ, Sayın
Çelebi, Sayın Dinçer, Sayın Akar, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özel, Sayın Havutça,
Sayın Şeker, Sayın Aksünger, Sayın Özgündüz, Sayın Erdoğdu, Sayın Sarıbaş,
Sayın Öz, Sayın Öğüt, Sayın Çam, Sayın Kurt, Sayın Işık, Sayın Tanal, Sayın
Kaleli, Sayın Demir.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve
yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra sayılı
Teklifin Çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 2918 Sayılı Kanunun Ek 2 nci
maddesine eklenen ilk fıkrada yer alan "kişiye ve araç sahibine"
ibaresinin "kişiye, araç sahibine, bağlı bulunduğu durak, işyeri ve
işletmelerin sorumlularına" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ramazan
Can (Kırıkkale) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, HABERLEŞME VE DENİZCİLİK
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Önergemiz ile yolcu taşıyan korsan
taksilerin taşıyan kişi ve araç sahibi yanında bağlı bulunduğu durak ve
işletmelerin sorumlularının da cezalandırılması öngörülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge çerçevesi içinde
madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 4’ü okutuyorum:
MADDE 4- 10/6/1985 tarihli ve 3226
sayılı Finansal Kiralama Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 1- Yolcu ve yük taşıma
faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının,
motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının; kurulu bulunulan ülke
mevzuatına göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket, kuruluş ve
finansal kiralama şirketleri tarafından, finansal kiralama sözleşmesine dayalı
olarak en az 2 yıl süreyle yurt dışından kiralanması işlemleri, bu Kanun
kapsamında finansal kiralama olarak değerlendirilir.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın
Mehmet Günal’a aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, çok gürültü var.
Aşağı yukarı otuz beş dakika konuşmalar sürecek. Sohbetlerinizi bahçe veya
dışarıda yaparsanız iyi olur. Sizden rica ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sohbetler ve
iş takipleri dışarıda yapılabilir.
BAŞKAN – Onu ben söyleyemem.
Sayın Günal, buyurun.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya)
– Sayın Başkan, hem söz verdiğiniz için hem de arkadaşları önceden uyardığınız
için teşekkür ediyorum.
Değerli üyeler, hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, sohbet eden
arkadaşlara da belki ilginç gelecek iki tane sıra sayısı size göstereceğim,
belki sohbetin yerine bunları dinlemeyi tercih edebilirsiniz. Bu görüştüğümüz
kanun teklifi ve rapor, 259 sıra sayısıyla bastırılmış.
Şu anda görüştüğümüz madde Sayın
Bakanım, aynen şöyle diyor; ek madde 1’i okuyorum: “Yolcu ve yük taşıma
faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine…”
Dikkatli dinlemenizi istiyorum, iki
tane madde okuyacağım, arasındaki farkı size soracağım; eğer bir fark
bulursanız, yedi fark değil bir fark bulursanız sizi ödüllendireceğim;
bulamazsanız da Hükûmetin yaptığı komedinin bir örneğini daha burada görmüş
olacaksınız.
Aynen okuyorum: “Yolcu ve yük taşıma
faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının,
motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının; kurulu bulunulan ülke
mevzuatına göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket, kuruluş ve
finansal kiralama şirketleri tarafından, finansal kiralama sözleşmesine dayalı
olarak en az 2 yıl süreyle yurt dışından kiralanması işlemleri, bu Kanun
kapsamında finansal kiralama olarak değerlendirilir.”
Değerli arkadaşlar, bu okuduğum
görüştüğümüz kanunun şu andaki maddesi. Şimdi size bir tane daha sıra sayısı
gösteriyorum: 239 -şu anda baskıda, gündemde, görüşeceğiz- Finansal Kiralama,
Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu. Açıyorum tekrar, okuyorum size, dikkatle Sayın Bakanın da dinlemesini
istirham ediyorum. Sayın Bakanım, aynen şöyle diyor: “Kapsam, Madde 2, fıkra
(5): ‘Yolcu ve yük taşıma faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava
taşıma araçlarının, motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının; kurulu
bulunan ülke mevzuatına göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket,
kuruluş ve finansal kiralama şirketleri tarafından…’” diye devam ediyor.
Fotokopisini de göndereyim size.
Şimdi, yani, ne olur ne olmaz,
kazan-kazan oynamaya alışmışsınız, birisinden geçmezse ötekine de koyalım diye.
Burada finansal kiralamayla ilgili biz kanun teklifini, tasarısını yukarıda
görüşüyoruz. Siz bu sefer bunun içerisine de koymuşsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yarın da oradan
çıkarırsınız.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani, böyle
bir, nereden denk gelirse oradan bir yerden tutturalım diye geliyor. Böyle bir
kepazelik olur mu arkadaşlar ya! Yukarıya gittik, arkadaşlarımızla alt komisyon
kurduk, sabahleyin hepsini görüştük. Ondan sonra bir maddelik yine bireysel
emeklilikle ilgili başka bir şey geliyor. Ya bunların hepsi önceden size
gelmiyor mu? Komisyon başkanlarımız ne yapıyor? Meclis Başkanlığı bunları sevk
ederken ne yapıyor ben anlamıyorum. Hadi oraya geliyor, buradan yine geçiyor.
Görünce yadırgadım açıkçası. Finansal kiralamayla ilgiliyse buraya niye
koyuyorsunuz? Bizim orada ricamız vardı, onlara baktık, hiçbirisi kabul
edilmedi. Dün tekrar söyledim, yine bunun içerisinde Sayın Bakanım… Kara
yolları sürekli şikâyet ediyor değerli arkadaşlar, kamyoncular sürekli şikâyet
ediyor, K2 Belgesi… Hava yoluna geldi miydi hem grevi önlüyorsunuz kanunla hem
geliyorsunuz burada finansal leasing veriyorsunuz. Hani, nerede
kamyoncularınki? Onlar da aynı şikâyeti yapıyor, diyorlar ki Sayın Bakanım:
“Bizimkisi de finansal kiralama olunca biz belgemizi alamıyoruz.” Niye?
Kiralama şirketinin üzerinde. Dedik ki: “Arkadaşlar, bu garibanları da bunun
içerisine koyalım.” Yok, yani orada da yok, burada da yok. Bakma Sayın
Başkanım, kara yolları yok. K2 Belgesi burada, gelmiş, Karayolu Taşıma
Yönetmeliği’nde de söylemişsiniz, bir sürü yukarıdan aşağıya belge var. Yani
“Mülkiyeti eğer kendisinde değilse belge alamaz.” diyor. Bir sürü şart var,
şimdi vaktim yok; öz mal şartı var, yüzde 50’si, 50 katı bilmem nesi, bir sürü
şey var. Ama burada kamyoncular, kara yolu ulaştırmacıları dışarıda tutulurken
hava yoluna geliyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bakanım, bunlar
adaletsizliktir. Adalet ve Kalkınma Partisinin adında “adalet” var. İşçilerle
ilgili yaptığınıza şimdi geleceğim ama hava yolunu kurtaralım. Arkadan,
gemilerle ilgili de vardı, dediler ki: “Başka bir sözleşme kapsamında, sorun
yokmuş, buradan çözüyoruz.” Ee, yine kaldı kara yolları sıkıntılı -bütün, yani
o uygulamadaki sıkıntıyı söylemiyorum- belgeyle ilgili sıkıntı var;
onlarınkinin de burada bir şekilde çözülmesi lazım.
Yani aynı madde iki kanunda geçiyor.
Şimdi hangisi geçerli olacak, ben size soruyorum, Meclis Başkanlığı da not
alsın: Hangisi acaba düzenleyici olacak? İki madde; iki ayrı yerde aynı madde
var. Şimdi finansal kiralamayla ilgili şey var, burada da koymuşuz, bu var.
Bunun hangisi geçerli olacak acaba? Yani cümleler aynı, şeyler aynı; aynı
maddeden iki tane çıkarmış olacağız. Bu önce çıktı diye bu mu geçerli olacak?
Acaba diğer maddelerde bunu ilgilendiren geçici hükümler var mı? Baktınız mı?
Hayır. Biz bir önerge verdiğimiz zaman diyor ki: “Efendim, bu, vallahi İç
Tüzük’e aykırı. İşte, şurası şu konu var, burası bu konu var.” Dolayısıyla
lütfen işimizi ciddiye alalım. Bunları getirirken yukarıdaki arkadaşlarımızdan,
ilgili komisyondan geçirelim. Finansal kiralamanın ne işi var İçişleri
Komisyonunda? Söyleyin o zaman bana. Ne işi var? Böyle yaparsanız -işte kafa
sallıyor Sayın Bakanım ama- oraya koyarsan zaten bizim yukarıda görüştüğümüz
şeyi sen burada bir daha koymuş olursun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Cevap vereceğim.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Bakanın
işi var. Sayın Bakanın ne işi var? Diyor ki: “Grev yapmak bir haktır.” Sayın
Bakan hava yollarıyla ilgileniyor, oradaki grevi önleyeceğim diye, kanun çıkartacağım
diye uğraşıyor; başka bir işi şu anda yok. Demişsiniz ki Sayın Bakanım
gazetelerde yer alan hâliyle: “Grev yapmak bir hak aramak olmakla birlikte en
son başvurulacak yöntem olmalı. Bu konuda yasal altyapısı hazır mıdır, değil
midir, buna bakmak lazım, araştırmak lazım.” Ama sonrasında diyorsunuz ki:
“Bildiğim kadarıyla grev süresi şimdi başlamamalı, bu biraz fiilî durum. İşi
bırakma da aynı sonucu doğurur. O bakımdan burada hukuki bir sorun ortaya
çıkacağı muhakkak.”
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kanun çıktıktan
sonra başlamalı ki kesilmeli.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – “Ha ayağınızı
denk alın işçiler.” diye bir taraftan tehdit ediyor Sayın Bakan, Hava Yolları
adına. Ama arkasından güzel bir açıklaması var, hakkını yemeyelim. “Türk Hava
Yolları özel bir kuruluş -dün de söyledim burasını- dolayısıyla Türk Hava
Yollarıyla sendika görüşmelerinin içinde değiliz, olmamız da gerekmiyor.” diyor
Sayın Bakan. Olmayın. Niye oluyorsunuz? Yani içinde değilsiniz de bu kanun
maddesinin burada ne işi var?
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Kanuni düzenleme
ne?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Devamında
diyor ki: “Ama bu sorun artık vatandaşı perişan edecek noktaya giderse, kısa
sürede çözülmezse, bir şekilde -yani şu anda yaptığımız gibi- önlem almak için
gerekli adımları atmaktan geri durmayız.” Sizin işiniz mi bu? Siz hakem heyeti
misiniz? Siz uzlaştırma kurulu musunuz? Efendim, arkadaşlarımız demin diyor ki
“Kamunun.” Ne kamusu? Özelleştirdiniz siz, yüzde 49’u sizin yani yüzde 51’i
-50,88’i- kamuya açık, bir özel şirket, rekabete tabi. Size ne! Nasıl
anlaşıyorsa anlaşsın! İster grevle anlaşır ister zarar eder, sizin işiniz mi?
Siz sadece payınız ölçüsünde, Yönetim Kurulunda çıkan kararlara bakarsınız,
ücret görüşmelerinde orada temsilciniz vardır zaten, Yönetim Kurulunda onlarla
pazarlığa oturursunuz. Bunun gerisi Ulaştırma Bakanlığının işi değil Sayın
Bakanım. Diyelim ki Türk Hava Yollarında değil de X hava yollarında da grev
olduğu zaman kanun çıkaracak mısınız hepsine veya X demir yollarını yarın
özelleştirdiğiniz zaman, o da başkasına geçerse onun için de kanun çıkaracak
mısınız?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Cargill’de
çıkarmadılar mı?
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yabancıya gitmez,
sen merak etme!
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kolayı var:
“Grev hakkını kaldırdık.” deyin, memurlarda yok zaten, oldu olacak işçilerden
de kaldıralım, rahat rahat hepsini yönetelim yani. Başka türlü bu işin olacağı
yok.
Sayın Bakanım, bakın, gerçekten, bu
sektörlerde ciddi sorun var. Bir taraftan özelleştirme yapıyorsunuz, onun
üstünde Rekabet Kurumu var. Ben merak ediyorum, yani bunları nasıl
karşılıyorlar, oralardan hiçbir ses çıkmıyor mu, bu kurumlar ne için kuruldu?
Düzenleme Denetleme Kurumu! Biz onun adına, geliyoruz, burada kararı veriyoruz,
kanun maddesini çıkarıyoruz, “Biz yaptık, oldu...” Niye kurduk bu Düzenleme Kurumunu?
Niye kurduk bunların hepsini, denetleme kurumlarını? Böyle bir rekabet anlayışı
olur mu? Hadi antidemokratik, grev yasağı koyan, grevi ortadan kaldıran
uygulamayı vazgeçtim, “Böyle bir ekonomide dışa açılıyoruz, efendim her şeyi
özelleştiriyoruz, Türk Hava Yolları çok büyük uluslararası kuruluş...” Tamam…
Sayın Bakanım “Maçı da kazanıyoruz, şampiyon da oluyoruz.” diyen de oldu az
önce. İyi güzel de, kaç para zarar etmiştik? Onlardan dolayı ne kadar reklam
parası verdik? Orayı söyleyen yok. Hâlâ yarısını ANADOLUJET, yarısını Borajet,
oralara aktarmışsınız. Biniyoruz, bir bakıyoruz, bir gün başka bir hava
yolları, öbür gün başka bir hostes. Yani dolaylı olarak zaten geri kalanını da
herhâlde özelleştirdiniz gibi geliyor bana. Bu aralar uluslararası uçuşlar
hariç Türkiye’de hiçbir şekilde rahat bir şekilde uçamıyoruz.
Yani 2 tane arkadaşımız… Sizinle biz
yan yana bir oturalım Sayın Bakanım. Geçen, gelirken oturduk, benim gibi bir
arkadaşım daha 3 kişi. Yandan böyle dönemiyoruz arkadaşlar. Yani yan yana
dönemedik. Biraz daha böyle şey arkadaşlar geldiği zaman… Sayın bakanlar da
vardı 3 tanesi, şimdi burada değiller, birisi eski bakanımız, bakayım, belki bu
tarafta demin vardı ama yok. Yani bir taraftan bunu konuşuyorsunuz,
yasaklıyorsunuz, “özel sektör” diyorsunuz, sonra da bu grevi yasaklıyorsunuz.
Lütfen, bu işleri ciddiye alalım Sayın Bakanım, bu sizin işiniz değil, buna
müdahale etmek sizin işiniz değil. O zaman, bu iş sizin işinizse topyekûn grev
hakkını kaldırın, kimse de grev yapmasın, ekonomi normal çalışsın. Hakem heyeti
gibi -aynen memurlarda olduğu gibi- verilen ücrete işçiler de razı olsun,
böylece sorun çözülmüş olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Adalet ve
Kalkınma Partisinin sorunu çözme yöntemi galiba bundan sonra böyle olacak ki
“Kanun çıkaralım, çözelim.” diyorsunuz.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık.
Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK
(Erzincan) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
259 sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maddede, uçak motorlarının ve bunların
aksam ve parçalarının yurt dışından yapılan kiralamalarıyla ilgili kolaylıklar
getiriliyor. Tabii ki eğer uçağı dışarıdan alıyorsan, parçaları da yapamıyorsan
dışarıdan alman gerekiyor, kendin üretemiyorsan yine dışarıdan alman gerekiyor.
Tabii ki bu gayet normal ancak tabii, bilindiği gibi, Türk Hava Yollarının 2006
yılında binde 8’lik kamu hissesi payının satılmasıyla kamu payı yüzde 50’nin
altına düşürülmüştü. Bu düşürülmeden sonra kamu statüsünden çıkarılmış oldu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Başbakanlık denetiminin ve Kamu İhale Kanunu
kapsamından dışarı çıkarıldı, yani denetimden uzaklaştırılmış oldu. İşte
burada, bu noktada, eğer alımlarda şeffaflık gözetilecekse tabii ki bunda
hiçbir sorun olmaz. Dolayısıyla da kendimiz yapamadığımıza göre temin etmek
için de uçakların parçalarını dışarıdan alıp kullanmamız gerekiyor. Zaten
bundan sonra grev yasağı da geldiğine göre, uçakların uçuşlarının
engellenmemesi için parçalarının sağlam bir şekilde alınması, can güvenliğinin
de sağlanmış olması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ben, fırsat
bulmuşken, özellikle Erzurum milletvekillerine söylemek istiyorum, bir konuda
konuşacağım, TOKİ’yle ilgili. Biliyorsunuz, yıllardır bir sürü haberler
yapıldığı hâlde, birçok yolsuzluk yapıldığı söylendiği hâlde, TOKİ’yle ilgili
sürekli gündem olduğu hâlde, TOKİ yine binaları yapmaya devam ediyor, binaları
kurmaya devam ediyor. TOKİ, Türkiye'nin en büyük inşaat şirketi şu anda.
TOKİ’nin kuruluş amacında der ki: “Dar ve orta gelirli vatandaşların nitelikli
konut ihtiyacını karşılamak.” Ama TOKİ, görev ve yetkilerini, devletten de
aldığı güçle resmen tam bir müteahhitliğe soyunmuş durumda yapıyor. Yoksulları
konut sahibi yapmak, ülkenin konut sorununu çözmek, çarpık konutlaşmayı
gidermek için kurulan TOKİ’nin yaptığı iş aslında tam bir aldatmacadır. Eğer
böyle olmasaydı, TOKİ hazineden bedava aldığı arsalarla yoksullara yaptığı
evleri ya cüzi bir kârla ya da hiç kâr almadan teslim ederdi ama TOKİ bugün,
yaptığı evleri, birinci elden başlamak şartıyla bir müteahhide verdikten sonra
dördüncü ele kadar götürüp verebildiğine göre –ki öyle ihaleler var- demek ki
birileri para kazanıyor burada. Tabii, TOKİ’nin yaptığı evlerde vergiden
muafiyet var, biraz önce söylediğim gibi arsalar da bedava, dolayısıyla bol bol
inşaatlar yapılmaktadır.
Burada, Erzurum’la ilgili söylediğim
zaman “Erzurum’la ne ilgisi var?” diyeceksiniz. Erzurum’un Şenkaya ilçesi
Turnalı köyü, 2006 yılında, 10719 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla afete maruz
bölge ilan edilmiş, burada TOKİ’nin ev yapmasına karar verilmiş. 2010 yılı ile
2011 yılı arasında TOKİ’deki evler yapılmış, daha sonra da teslim edilmiş.
Tabii, bunlar güzel şeyler, evlerine sahip olmuşlar, evleri yapılmış. Köyde 42
tane ev yapılıyor. Binalar 69 metrekare, 2+1 olarak yapılmış; katlı değil, tek
kat olarak yapılmış. Ahır ya da samanlık yapılmamış. Köyün geçim kaynağı
hayvancılık. Eski yer yıkıldığı için ahırlar da yıkılmış, hayvancılık yapmakta
da zorlanıyorlar tabii. TOKİ’nin yaptığı binalardaki ince işçiliği hepimiz
biliyoruz zaten. Binaya girdiğin zaman, elini vurduğun zaman duvarlar
yıkılıyor, elektrik kablolarına dokunsan onlar çıkıyor, kapılara elini vurduğun
zaman kapılar yıkılıyor. Tabii, TOKİ bunların hiçbirini görmeden evleri de
rahatça teslim alıyor firmalardan. Bu 69 metrekare olan bina köylü vatandaşlara
afet binası olarak yapılıyor ama 87.606 TL’ye imza attırılıyor. Şu anda da bu
vatandaşlara bu paranın -ödenmesi için senet de imzalatılmış- bir an önce
ödenmesi söyleniyor. Bu insanlar zaten 3-5 hayvanı olan ya da malulen emekli
olan veya normal emekli olan insanlar yani bu parayı ödemeleri mümkün değil.
Kaldı ki şu anki imkânda bile, mesela ben, Erzincan’da, bir şeyi söyleyeyim,
TOKİ’nin yaptığı 75 metrekarelik binalar, 2+1’ler, sosyal olanlar şu anda 72
bin liraya veriliyor. “Erzurum da uzak.” diyeceksiniz ama bu yapılan yer küçük,
2+1 olan binalar ama nedense bu para 87.606 lira olarak tahsil edilmeye
çalışılıyor.
Tabii, vatandaşlar dolaşmışlar, birçok
yere gitmişler. Afet İl Müdürlüğüne gitmişler, daha sonra oradan bayındırlığa
gönderilmiş, bayındırlıktan Ankara’ya gelmişler ama bir türlü dertlerini
anlatamamışlar. Ben burada yüce Meclise bunu duyurmak istedim çünkü gittikleri
yerlerden hep eli boş dönmüşler. Bu insanların bu parayı ödemeleri mümkün
değil, zaten evinde bu kadar para tutması mümkün değil, çok rayiç bir bedel
çıkarılmış.
Bir diğer konu da zaman bulmuşken,
yine, son günlerde, özellikle mesleğimi de ilgilendiren kürtaj ve sezaryenle
ilgili konuşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, kürtaj ve sezaryen tıbbi
endikasyonlara göre yapılır, öyle kafaya göre yapılmaz, “Kafamda attım, ben
bunu yapacağım.” denilmez. Hiçbir hekim de kesinlikle keyfî olarak “Bu işlemi
yapmak istiyorum.” demez. Tabii, ortalıkta öyle laflar dolanıyor ama kesinlikle
denilmez. Hele son günlerde hekime şiddeti tartıştığımız ve yine, son günlerde
şiddetin arttığı bir dönemde böyle bir şeyi gündeme getirip “Hekimler -sanki-
kürtaj yaptırmak için, sezaryen yaptırmak için bunu teşvik ediyorlar.” diye
anlatmak, hekimleri yine hedef tahtasına oturtmaktan başka bir şey değildir.
Sayın Bakanımız Fatma Şahin hekimlerin
hastalarına “Sezaryen mi istersin, normal mi istersin? Sezaryenle doğum ağrısız
olduğu için sizi rahatlatacaktır.” diye yönlendirme yaptığını söylüyor. Sanki
hekimler mağazada elbise satıyorlar veya bir daire satıyorlar, beğenmesi için
teklifte bulunuyorlar. Hiçbir hekim hiçbir zaman için hastasına böyle bir şey
söylemez.
Burada hekimlerin paragöz olduğunu ima
etmek istiyorlarsa yanılıyorlar. Hele hele şu anki devlet hastanelerinde
çalışan hekimlerimiz, orada zaten aldıkları üç kuruş döner sermaye için bir
hastayı sezaryene alıp onun risklerini göze almak için sezaryeni önermez.
Sezaryenin -hekim arkadaşlarımız çok
iyi bilirler- bir sürü endikasyonları vardır ve sezaryen de bu endikasyonlara
göre yapılır. Bazı hastalar vardır, kulaktan duyma şeylerle gelip illa sezaryen
olmak isterler. Hekim burada kesinlikle sezaryenden vazgeçirmek için uğraşır.
Hiçbir zaman için “Seni sezaryen yapayım.” diye uğraşmaz ama bazen hastanın
sosyal endikasyonları, psikolojik durumundan dolayı da sezaryen yapıldığı
olabilir ama dediğim gibi hekim hiçbir zaman için bunu zorlamaz. Sayın Bakanın
elinde belge varsa bu belgeyi de görmek isteriz.
Tabii, sezaryenden sonra kürtaj konusu
da son zamanlarda yine gündeme geldi. Kürtaj öyle her gün önüne gelenin
konuşabileceği bir gündem maddesi değildir. Kürtaj hem tıbbi endikasyonları
olan bir olaydır hem de sosyal
endikasyonları olan bir olaydır. Burada hekimler bunu çok iyi bilirler ve nasıl
yapılması gerektiğini de kendileri hastaya anlatırlar. Hâlbuki kürtaja giden
sebepleri de bilmek lazım -bunun sosyal endikasyonları olduğunu söyledim-
hasta zorla gelip olmak için uğraşırsa
bunu da araştırmak lazım.
Tabii özellikle sizin Sağlıkta Dönüşüm
Projenizle birlikte birinci basamak sağlık hizmetlerinin bittiğini, koruyucu
hekim kimliğinin de bittiğini çok iyi biliyoruz. Ben de hekimlik yaptığım
dönemlerde -ben hep sağlık ocaklarında çalıştım, kısa bir dönem hastanede
çalıştım- biz orada özellikle 15-49 yaş grubu dediğimiz kadınlarımıza bu konuda
eğitim verirdik. Özellikle ebelerimiz gezerdi; hastaya, daha doğrusu 15-49
yaşındaki kadınlarımıza hangi yöntemin uygun olduğunu anlatırlardı ve ona göre
de kullandırılırdı. Buradaki amaç hiçbir zaman için nüfusumuzu planlamak,
nüfusumuz artmasın diye uğraşmak değildir; buradaki amaç bir gebelikten sonraki
gebeliğin arasında belli bir süre geçmesi, kadının sağlıklı bir şekilde hamile
kalmasını sağlamak, bebeğine daha iyi bakmasını sağlamak, artı, eğer bir
endikasyon varsa, hamile kalmaması gerekiyorsa bunun önlemini almaktır. Bunu da
işte yaparken biz o birinci basamakta uyguladığımız aile planlamasıyla
yapmaktaydık ama tabii şu anda aile planlaması olsun, korucuyu hekimlik olsun
unutulduğu için, maalesef bu konuda başarısızlıklar oldu. Bunu da kapatmak için
kürtaj arttı belki. Bunu da kapatmak için bu şekilde bir yola sapıldı, hekimler
yine günah keçisi yapıldı.
Tabii, Dünya Sağlık Örgütü, güvensiz
kürtajı yani güvenli olmayan kürtaj koşullarını şöyle tanımlar: “Vasıfsız
kişiler tarafından tehlikeli aletler veya sağlıksız mekânlarda yapılan
operasyonlar.” olarak tarif eder. Buna ek olarak, kısıtlayıcı yani kürtajı
zorlaştıran veya yasaklayan yasalar kürtaj oranını düşürmez, aynı kalır çünkü
insan kafasına koymuşsa bunu yapar. Yasal olmayan kürtaj sonucu ölümler
artmıştır. Bunu biz eğer yasaklarsak göreceğiz. Güvensiz ortamda yapılan
kürtajları önlemek için aile planlaması hizmetleri ve güvenli kürtaj
merkezlerinin sağlanması gerekir diyor.
Bizim de burada yapacağımız şey,
kesinlikle hekimleri suçlamak değil. Kürtajın da ne zaman yapılacağına hekim
karar verir, sezaryenin de nasıl yapılacağına yine hekim karar verir. Bunu
bilerek biz eğer hekimlerimize, bugünlerdeki şiddeti de düşünerek, daha saygılı
konuşursak çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sayın Başkan, kıymetli arkadaşlar; 4’üncü madde üzerinde söz
aldım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Almaz
olsaydın...
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Almaz
olsaydım mı?
Bak, Celal Adan gibi değilim ben, ona
göre. Celal Adan bir kere affetti, ben affetmem.
Çok dilersiniz tabii almaz olsaydık ama
muhalefet bu, katlanacaksınız.
Şimdi, buna hayıflanacağına, şu madde
metnini okuyacağım, hayıflanacaksan buna hayıflan. Madde metnini okuyorum:
“Yolcu ve yük taşıma faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma
araçlarının, motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının, yurtdışından
yapılan kiralamalarda kurulu bulunulan ülke mevzuatına göre bunları kiralama
yetkisini haiz olan şirket ve kuruluşlar ile –burada bir çay ve ihtiyaç molası
verin- finansal kiralama şirketleri tarafından finansal kiralama sözleşmesine
dayalı olarak en az 2 yıl süreyle kiralanması işlemleri, -burada bir daha verin
çünkü nokta koymuyorlar ve- bu Kanun kapsamında finansal kiralama olarak
değerlendirilir." Allah aşkına bunu ben size on kere okusam bir kere
tekrar edemezsiniz. Kanun metinleri çok anlaşılır, çok açık olmak durumunda
değil mi? Bunun için de biraz ilkokul Türkçesi bilen herkes buna dört yerden
nokta koysa bu metin rahatlayacak. Yani bir tane nokta yok. Cümle başlıyor,
buraya kadar ya Allah koşar adım geliyor. Bu bir özensizliktir.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) - Sırrı Bey
anlamadınız mı?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sen
anladıysan kalk tekrar et. Ben anlamadım. Körefem de değilim yani idrak
sıkıntısı da çekmiyorum. Bir daha okuyayım sana soracağım. "Yolcu ve yük
taşıma faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının,
motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının, yurtdışından yapılan
kiralamalarda kurulu bulunulan ülke mevzuatına göre bunları kiralama yetkisini
haiz olan şirket ve kuruluşlar ile finansal kiralama şirketleri tarafından
finansal kiralama sözleşmesine dayalı olarak en az 2 yıl süreyle kiralanması
işlemleri, bu Kanun kapsamında finansal kiralama olarak değerlendirilir."
Haydi buyur. Ne anladın söyle bakayım, söyle.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) - Ben iş
adamıyım ben anlarım.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) –Sen iş
adamısın anlarsın. Bu şu kadar basit: KDV’sini yüzde 1’e indirme operasyonu. O
kadarını biz de anlıyoruz ama bu kadar karıştırmaya ne gerek var? Bu gülünecek
bir şey de değil. Türkçe’ye özen gösterin. Yeri geldiğinde milliyetçi
duygularla hamaset yapmayı biliyorsunuz. Bunun yolu önce dilinize saygı
göstermekten geçer. Anlayan varsa beri gelsin. Bu bir.
İkincisi, şimdi bu kanun kapsamında
belediyelere kent içi otoparkı düzenleme yetkisi veriliyor.
Bir şeyi daha okuyacağım ve bir
korsanlığa, devletin korsanlığına dikkat çekeceğim. Bu korsan araçların
“Maksadın dışında kullanılan araçlardan taşımacılık hizmeti alanlar 600 Türk
lirası, ikinci kez hizmet aldığı tespit edilenler ise 900 Türk lirası idari
para cezası ile cezalandırılır."
Sayın Valimiz burada, eski İstanbul
Valisi. Komisyonda da söyledim bunu. Yıllarca bu ülkede Belediye, İstanbul
Belediyesi korsan taşımacılık yaptı, niye? Belediye otobüslerine plaka
takmadılar.
AHMET YENİ (Samsun) – Kimin zamanında
alınmış onlar?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben
bilmem kimin zamanında alındığını. Yük… Onlar fehmedememişlerse, senin
zamanında sen taktın mı? Yani ne zaman? Öyle oradan üfürme yok, takmadınız.
Hepsine, yevmiye 900 liradan, eksponansiyel olarak -bilmeyenler için sonra
açıklarım- yani geometrik bir katlanmayla ceza kesmeniz lazım. Bu ülkede
korsanı devlet yaparsa yurttaşa “Sen düzgün ol, kanunlara riayet et.” demeye
yüzü olmaz, ikincisi bu.
Üçüncüsü, İstanbul Trafik Vakfı. Ne
olacak İstanbul Trafik Vakfı? Kimler kurdu? Bu devletin nasıl yarı resmî organı
gibi çalıştı? Sayın Faruk Bal burada olsa anlatsa da dinlesek. İşgal ettikleri,
gasp ettikleri kamu arsasını Sirkeci’de Sayın Faruk Bal onların elinden alana
kadar neler çekti? Hangi korsan davaları kendi kendilerine açıp, vakıf
senedinde yazılı olan yer altı ve yer üstü otopark açma amacına uygun bir tek
kuruşluk harcama yapmadılar, trilyonlarca lira aylık gelir elde ettiler. Bugün
60 lira araç çektirmeye para alıyorlar, 10 lira da ağaların anlaşma yaptıkları
otoparka veriyorsunuz.
Sayın Mehmet Ali Şahin burada mı? İlk
tanıştığımız gün Millî Selamet Partisi adayıydı, dedi ki: “Bu büyük bir korsanlıktır
-ben onu kendisine de hatırlattım- iktidara gelir gelmez ilk işimiz bunu
kaldırmak olacak.” Gelen pekiştirdi, gelen pekiştirdi, niye? Mama var çünkü.
Yani, gelen bakıyor ki burada bir kurulu düzen var, devletin başka yerden temin
edemediği giderlerini temsil gideri ayağına buralardan yapıyorlar. Adında
“vakıf” yazan bir yerde buna alet olmak büyük suçtur.
Onun için şimdi soruyorum: İstanbul’da
-Sayın Bakan da burada- deprem için güvenli yollar, öncelikli yollar diye bir
uygulama var. Bunlara dair, Ataköy hariç, hiçbir yerde bu yolun deprem
öncelikli yol olduğuna dair bir tek tabela yok. Bu bilgi halkta da yok,
sürücülerde de yok. Kimde var biliyor musunuz Sayın Bakanım, sayın arkadaşlar?
İstanbul Trafik Vakfında var. Geliyorlar, hiçbir uyarı olmayan park yasağı… Her
nasılsa İSPARK’ın da işgal alanının dışında kalmış bir yerde deprem için
öncelikli güvenlik alanı, sürüş alanı gerekçesiyle aracınızı kaşla göz arasında
çekiyorlar ve siz 66 lirası da trafik cezası olmak üzere yaklaşık 150 lira
oraya kanuna uygun bir ikaz olmadığı için aracınızı park etmenizden dolayı
haraç ödüyorsunuz.
Ne olacak İstanbul Trafik Vakfı?
Buradan Sayın Hükûmet yetkilisi diyebiliyor mu ki “Biz bu yetkiyi belediyelere
verdiğimizde bu da mülgadır, münfesihtir.” ya da gitsin başka işlerle uğraşsın.
Devlet niye bunu yapmaz, anlamıyorum. Bu Vakıf, birisi gelirini buraya
vakfetmemişse buradan para kazanıyor ki bu işi yapıyor ya da astarı bezine denk
geliyor. Peki, bunun, bir vakfın yaptığını devlet niye yapmaz, devlet niye bu
alanı ona terk eder? Bunu anlamak mümkün değil.
Sayın Bakan buradayken, bu deprem için
güvenli yol ya da öncelikli yol meselesinde büyük de bir vebali vardır.
İstanbul’da bu yollar neresiyse ya da deprem bölgesinde, diğer kentlerde bu yol
neresi ise buraya uyarıcı tabelalar asılması elzem bir iştir. Eğer bu
yapılmazsa, bu, İstanbul Trafik Vakfının madrabazlığına çanak tutmaktır, başka
da bir iş değildir.
Son olarak, bu vesileyle, Boğaz
Köprüsü, üçüncü köprünün ihalesine... Türk Hava Yolları emekçilerine dair ben
de konuştum, diğer arkadaşlarım da konuştu, diğer muhalefet vekilleri de
konuştu, hepsine katılıyorum. Bari bu aradan alıp torbaya koyup onu ona, bunu
buna katma meselesi… Gözden kaçan bu hususlara dikkat çekmek istiyorum.
Yine, bir Milliyetçi Hareket Partisi
Vekili, eski Bakan, onun Yüce Divanda yargılanmasının neredeyse gizli
amillerinden birisi; kamu vicdanı unutmuyor: Astaldi firması. Bu Astaldi
firması bu devletin sırtından otuz yıldır inmedi, inmiyor. Bolu Tüneli kaç
yılda bitti arkadaşlar? Bolu Tüneli on beş yıl… Dönemin bütün ulaştırma
bakanlarının demeçleri var, 70 trilyona yakın vergi borcunun zamanında
sıfırlanması olayı var. Yaşar Topçu konuşmuş, Koray Aydın konuşmuş, hepsi bu
zulme, bu istismara artık dayanamamışlar, hesap sormaya yeltenmişler. Bir gizli
el bunu korumaya devam ediyor. Yıllarca öyle yalan gerekçelerle “yok, fay
çıktı, yok, çok fazla su çıktı” dediler, ondan daha büyük fay hattında olan,
ondan daha çok su çıkan tüneller bitirildi. Bu Astaldi bu yetimin iliğini
emmekten geri durmuyor. Şimdi, bir de Etimesgut’ta bir hastane verilmiş, Sağlık
Bakanlığı da onu yirmi yıl gibi bir süre de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) –
…-sürede yanılabilirim- önceden kiralama taahhüdünde bulunmuş. Şimdi, üçüncü
köprüyü… Sayın Bakan, sizi bunlardan tenzih ediyorum bütün kalbimle. Üçüncü
köprü bu milletin başına bela olursa siz de vebal altındasınız. Bu firma
sabıkalı bir firmadır, buna bütün Meclisin dikkatini çekiyorum, sebebini de
söyleyeyim, gizli savunma iş birliği anlaşmalarından dolayı kayrılıyor. Yine
geldi, bakın savaşa dayandı.
Hepinize teşekkürler, sağ olun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir de
tazminat davası açtı o firma, o dava da ne oldu belli değil yani.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.
Şahısları adına, Zonguldak Milletvekili
Sayın Özcan Ulupınar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı İstanbul Milletvekili Metin
Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Havacılık sektöründe faaliyet gösteren
şirketlerin eksiksiz ve düzenli olarak hizmet verebilmeleri için havacılık
hizmetlerinin grev ve lokavt yasağı kapsamına alınması gerekmektedir…
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kim yazdı
verdi sana onu!
ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – …çünkü
havacılık sektörü çok uzun süreli ve oldukça üst düzey eğitimlerden geçmiş bir
personel istihdamı gerektirdiği için, bu alanda kısa süre içerisinde istenilen
nitelikte personel bulunamamaktadır. Bu ise sendikaların karşılanması zor
taleplerine zemin hazırlamakta ve toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin bir
anlaşmayla sonuçlanmasını zorlaştırmaktadır.
Grevler çalışanların haklarını aramakta
önemli bir unsur oluşturmakta olmasına rağmen, toplumun refahı açısından millî
ekonomi, şirketler ve vatandaşlar üzerindeki etkilerine bakıldığında, hava yolu
şirketlerinin grev ve lokavt yapılamayacak işler kapsamına alınması
gerekmektedir.
Bu kanun teklifindeki diğer bir konu,
günümüz koşulları gereği şehirlerdeki araç sayılarının artması ve plansız
kentleşme sonucu mevcut otopark alanlarının yetersiz kalmasını doğurmuştur.
Yerel yönetimlerin ve kolluk kuvvetlerinin otoparkları denetlemekte yetersiz
kalmasından dolayı “otopark mafyası” ve “değnekçi” olarak tabir ettiğimiz yasa
dışı oluşumlar ortaya çıkmıştır. Sokaklara ve caddelere araçlarını park etmek
isteyen vatandaşlarımızdan yasal dayanağı olmayan ücretler talep etmektedirler.
Vatandaşlarımız ise araçlarına zarar gelmemesi için bu park ücretini ödemek
zorunda kalmaktadır. Bu ve benzeri yasa dışı faaliyetleri önlemek amacıyla
mevcut yasadaki boşlukların kaldırılması, caydırıcı olmayan ceza oranlarının
artırılması için, 2918 sayılı Karayolu Kanunu’nda değişiklik yapılması
gerekmektedir. Kara yolu üzerine park eden araçlardan yetki ve sorumluluk
alanına göre park yerini tespite yetkili idarece ve bu idare tarafından işletme
izni verilen tüzel ve gerçek kişilerce park ücreti alınır. Büyük şehirlerde
yetkili idareler büyükşehir belediyeleridir. Yasal olmayan şekilde park ücreti
almaya teşebbüs edenler hapis cezasıyla cezalandırılır.
Ülkemizde taşımacılık sektöründe
faaliyet gösteren ticari taksiler, büyükşehir belediyesi kurulan illerde
büyükşehir belediyeleri tarafından verilen izinler ve çalışma kuralları
çerçevesinde yasal olarak hizmet vermektedir.
Taksici esnafımızın vermiş olduğu
hizmet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de günlük hayatın vazgeçilmez bir
parçasıdır. Bu hizmet sektörü, sadece İstanbul baz alındığında ayda 30 milyon
insanla doğrudan temas hâlinde olan taksici esnafı ve bunların aileleriyle
birlikte 500 bine yakın vatandaşımızın ekmek kapısıdır. Bu sektörün büyüklüğü,
sorunları da beraberinde getirmektedir.
Bunlardan en önemlisi ise idari
birimlerden alınmış hiçbir belge ya da ruhsat olmadan, yasal olmayan yollarla,
“korsan” tabir edilen taşımacılık faaliyetleridir. Bugün İstanbul’da yaklaşık
olarak 60 bin korsan taşımacılık yapan taksi olduğu tahmin edilmektedir. Bu
insanlar taksici esnafının zaten düşük olan kazancına ortak olmakta ve kayıt
dışı bir ekonomi yaratmaktadırlar. Bu mağduriyet ve kayıtsızlığın önüne geçmek
için mevcut yasalar yetersiz kalmakta ve caydırıcı olmamaktadır. Hiçbir vergi
ve kayda tabi olmadan, mahalle aralarında ve “araç kiralama ofisleri” adı altında
faaliyet gösteren bu emek hırsızlarına karşı emniyet teşkilatı, belediye
zabıtaları, maliye müfettişleri ve esnaf odalarının birlikte hareket etmesi
gerekmektedir. Sadece İstanbul’da 2010 yılında korsan taşımacılıktan 13.508
araca işlem yapılmış olması, İstanbul polisinin fedakârca çalışmasının yanında,
yasal düzenleme olmadan bu sorunun ortadan kaldırılamayacağının ispatıdır.
Uçak kiralamalarının finansal kiralama
olarak kabul edilebilmesini teminen 3226 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin
birinci fıkrasından sonra gelmek üzere “Yolcu ve yük taşıma faaliyetinde
bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının motorlarının ve bunların
aksam ve parçalarının yurt dışından yapılan kiralamalarda, kurulu bulunan ülke
mevzuatına göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket ve kuruluşlar ile
finansal kiralama şirketleri tarafından finansal kiralama sözleşmesine dayalı
olarak en az iki yıl süreyle kiralanması işlemleri, bu kanun kapsamında
finansal kiralama olarak değerlendirilir.” fıkrası eklenmiştir.
Bir diğer konu ise değerli
milletvekilleri; itfaiye eri alımında yaşanan mağduriyetleri gidermek üzere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZCAN ULUPINAR (Devamla) – Bu yasanın
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Komisyon Başkanının söz talebi var.
Buyurun Sayın Güler.
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerimiz; biraz önce söz alan
İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder aynı zamanda İçişleri Komisyonu
üyesidir. Komisyonda da İstanbul Trafik Vakfıyla ilgili bazı görüşlerini dile
getirdi ama cevap vermeye imkân bırakmadı bize. Bugün de aynı şey oldu ama yüce
heyetinizin bilgilerine sunmak istediğim çok küçük bir konu var.
İstanbul Valiliği görevini yürüttüğüm
yedi yıl üç ay boyunca o vakfın Başkanlığını yaptım. 90’lı yıllarda
İstanbul’daki otopark mafyasıyla ilgili bir kurumsal yapılanma olarak çok
önemli şahsiyetlerin, hayırsever insanların kurucusu olduğu ve hâlen de o
görevi sürdürdükleri bir vakıftır. Kimse oradan beş kuruş bir para almaz.
Vakıflar mevzuatına dayalı olarak işlem yürütür.
Evet, bazı kamuya ait yerleri park
olarak kullandığı olmuştur geçmiş yıllarda ama bunların çoğu karşılıklı
protokollerle yürümüştür. Sonradan da geri alınanlar olmuştur. Bunu da kamu
yararına çalışan bir vakıf olması münasebetiyle ve otopark konusunda, bizim
dönemimizde değnekçilik faaliyetlerinin önlenmesi konusunda da önemli görevler
üstlendiler, aynı zamanda da -burada açıkça söylüyorum- emniyet teşkilatının
trafik hizmetlerine yönelik birçok ihtiyacını da karşılayan bir vakıf sıfatıyla
önemli hizmetler yaptılar.
Bundan sonraki hizmetleri de bu kanunda
atıfta bulunulan yönetmelik hükümleri gereğince yeniden düzenlenecektir. Belki
çekici hizmetleri belediyelere, büyükşehir belediyesine devredilecek olabilir
ama şimdiye kadar önemli görevler yürüten böyle bir vakfın çalışanlarına veya
bu vakfın kurucularına da haksızlık yapılmaması gerektiği hususunu yüce heyetin
takdirlerine arz ediyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
özür dilerim, bu açıklamayla ilgili hemen hafta sonu yaşadığım... İzin
verirseniz bir dakika içerinde izah edeyim ben.
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu hafta sonu… Eyüp Kaymakamlığı önünde
İstanbul Trafik Vakfıyla ilgili bir otopark var. İstanbul Eyüp Kaymakamlığının
tam karşısında, İstanbul Emniyet Vakfının otoparkı var, giriş ücreti 7 TL. Yan
tarafta, vatandaşın özel otoparkının giriş ücreti 5 TL. Yani, Vakfın amacı,
burada, ticari kazanç vesaire olur ama bu kadar kamu kaynaklarını, kamu gücünü
kullanarak farklı bir fiyat uygulaması hangi adalet duygusuyla bağdaşır Sayın
Vekilim? Yani, en azından bu, özel sektördeki 5 TL’yle yapılamaz mı? Yapılabilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakanım
-size sözlü olarak da daha önce söylemiştim ama- Köseköy-Derince arasındaki
yapacağınız hızlı tren temellerini attınız ama bu hızlı tren 160 kilometreyi
geçmeyecek bildiğiniz gibi. Üçüncü bir yol yapılıyor çünkü Köseköy’de bir
lojistik üssü var. Lojistik üssünden yüklerin Derince Limanı’na taşınabilmesi
için, hızlı tren uygulamasında ve banliyö trenleri geçeceği için, aynı
güzergâhı da kullanamayacaksınız. Bu nedenle de üçüncü bir yol ihtiyacı doğdu.
Şimdi, bunun çalışmalarını yapıyor. Bugün, vatandaş arıyor beni: “İzmit
Plajyolu mevkisinde, demir yolunun, apartmanlarına 5 metre kala işaretlendiğini
ve orada, zaten sarsıntı olan, her tren geçişinde sarsıntı olan bir yerde bir
üçüncü yol yapma girişiminin doğru olmadığını…” Bundan bir sene önce de bütçe
görüşmelerinde aynı şeyleri söylememe rağmen, ısrarla İzmit’in kaderini, o
insanların denizle arasındaki ulaşımını engelleyecek o demir yolunu oradan geçirmekte
ısrar ediyorsunuz ve en son yapılan hatlardan bir tanesiydi o, elektrikli
trenlerin gelmesiyle birlikte hat yenilemesine gerek yoktu ama kuzeyinden
yapılacak doğru bir projenin bu işleri çözeceğini defalarca söyledik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, geçen gün basına
yansıyan bir demecinizde, İstanbul’a yapılacak üçüncü havalimanının yerini
belirlediğinizi beyan etmişsiniz. Şu anda, İstanbul’da konuşulan, bu üçüncü
havalimanının İstanbul Kemerburgaz civarına yapılacağı şeklindedir ve o
bölgede, Kemerburgaz, Durusu, Karaburun, Yeniköy civarında çok ciddi miktarda
arazi alımları yapılmaktadır. Bir an önce 3’üncü havalimanının yerini açıklayarak
bu tür arsa spekülasyonlarının önüne geçmeyi ve haksız rantı önlemeyi düşünüyor
musunuz?
Bir başka sorum Sayın Bakanım: Bizim
Iğdır’ın havalimanını ne zaman açmayı planlıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen Türk Hava Yollarının
hizmet alımı sözleşmesi yaptığı şirket sayısı ne kadardır ve bir yılda yaklaşık
bu şirketlere ne kadar ödemede bulunulmaktadır?
İki: Türk Hava Yolları İnsan Kaynakları
Müdürlüğünden çalışanların cep telefonlarına gelen “İşinize son verilmiştir.”
mesajı sonunda kaç kişinin işine şu ana kadar son verildi? Bunu yasal ve hukuki
buluyor musunuz?
Bir de finansal kiralama yoluyla hangi
ülke veya şirketlerden kaç uçak kiralanması ya da motor ve benzeri donanım
kiralanması planlanmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Başkanım.
Sayın Bakan, bilmiyorum, kara yoluyla
hiç Adana’ya gittiniz mi? Özellikle Konya yol ayrımı ve Ereğli yol ayrımı
arasında on yıldır devamlı onarım var, yapım var; bir şeritten öbür şeride
geçiyoruz, öbür şeritten öbür şeride geçiyoruz. O yolu hiç incelettiniz mi ve
bu yolun ne zaman tümüyle duble yol hâline getirilmesini düşünüyorsunuz?
İkinci sorum: Bu teklif Komisyonda
görüşülürken sizin Bakanlığınızın da bir temsilcisi geldi ve teklifin bu
hâliyle geçmesi hâlinde Türkiye’de uzay ve havacılık çalışmalarının bundan
zarar göreceğini ifade etti. Siz bu hususa katılıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş…
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Birinci sorum: Ulaşımı en zor illerden
bir tanesi Çanakkale ilimiz. Ta Atatürk zamanında yapılan Devlet
Demiryollarının Bandırma’ya, oradan öte Çanakkale’ye kadar projesinin ya da
fizibilitesinin yapıldığını duyuyorum. Ne derece doğrudur? Bunun Çanakkale
Limanı’na hem yolcu hem yük taşınması konusunda bir çalışmanız var mıdır? Toplu
taşıma açısından burasının önemini biliyorum, bu konuda çalışmanız nedir?
İkinci sorum: Kara yollarında yine
ulaşım konusunda yolları bitmeyen illerden bir tanesi de Çanakkale ilidir.
Çan-Biga ve Çan-Çanakkale yolu hâlâ daha on iki yıldır bitmemiştir. Ne zaman
bitirmeyi düşünüyorsunuz? Yeniden projelendirme safhasına gelmiştir. Burada
yedi yıldır istimlak parası ödenmeyen arsa sahipleri, mülk sahipleri vardır.
Bunların parası ne zaman ödenecektir? Bu konuda şikâyetler oldukça çok. Bu
anlamda, Çanakkale’deki bütün yolların inşaatı ne aşamadadır?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Akar’ın sorusu: Köseköy-Gebze
arasında, malum Ankara-İstanbul yüksek hızlı trenin devamı olan yeni bir yol
yapımı var. Bunun yapımına geçtiğimiz ay başlandı. Mevcut hattı hızlı trenlerin
geçeceği şekilde yeniliyoruz. Menfezler ve diğer altyapının tamamen
yenilenmesini öngören bir projedir. Ancak gelecek yıllarda burada, trafik
artışını da dikkate alarak, üçüncü bir hat çalışması da yapma ihtiyacı doğdu.
Aynı koridor içerisinde kalmak şartıyla üçüncü hattı da ilave ediyoruz. Yakın
vadede bu hattın dışında alternatif bir hat yoktur. Kuzey hattı çok uzun vadede
düşünülebilecek bir hattır. Dolayısıyla, burada teknik bir zorunluluk var. Eğer
hatta emniyet yönünden, gerek binalar bakımından gerekse hattın emniyeti bakımından
bir sıkıntı olursa bunun da tedbiri alınacaktır, kamulaştırma icap ederse
kamulaştırma yapılacaktır.
Üçüncü havaalanıyla ilgili, Sayın
Özgündüz’ün sorusu: Üçüncü havaalanının yapımına yönelik proje çalışmaları
devam ediyor. Takdir edersiniz ki bu çalışmalar neticelenmeden havaalanının
yerinin açıklanması birtakım spekülasyonlara ve haksız bazı rantların
oluşmasına sebep olabilir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın
Bakanım, herkes biliyor Kemerburgaz olduğunu, 1 milyon metrekareler yer
değiştiriyor. Yani…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim, tabii, herkes tahmin yaparak yer
alabilir ama bizim açıklayabileceğimiz konuma geldiğinde mutlaka açıklayacağız.
Yani gizli tutmak diye bir şey söz konusu değil. Neticede, açıkladığımızda
kamulaştırma yapacağız, onunla ilgili çalışmalar başlamış olacak. Doğrusu o
safahata gelmediği için, diyelim bu hazırlıklar bitmeden yer açıkladık,
değiştirmek zorunda kaldık jeolojik etütlerden dolayı, o daha büyük sıkıntı
oluşturabilir. Tamamen işlerle ilgili bir konu olduğu için açıklanmıyor, bunu
ifade etmek istiyorum.
Iğdır havaalanını bu yıl içerisinde,
yılın son çeyreğinde açmayı hedefliyoruz.
Sayın Işık’ın sorusunu doğrusu
cevaplandıramayacağım, bu bilgi elimde yok. Yani “Türk Hava Yolları hangi
şirketlerle çalışıyor, ne kadar ödeme yaptı?”, bunları daha sonra yazılı
cevaplandıracağız. Finansal kiralamayla zaten Türk Hava Yollarının uçak aldığı,
daha doğrusu dünyada herkesin uçak aldığı iki tane ana büyük tedarikçi var,
bunlardan alacak, başka bir yerden alma şansları pek yok.
Sayın Serindağ, Adana yolu da bölünmüş
yol, her taraf bölünmüş yol. Yalnız, sıcak asfaltlama programı var, peyderpey
yapılıyor. Aksaray civarında, Konya Makas’tan itibaren o bölgede geçen yıl
başladı asfaltlama, şimdi de devam ediyor. Biliyorsunuz Ereğli’den sonra
Ulukışla-Pozantı arasını tamamen otoyol standardında bitirip açmıştık. Bu sene
içerisinde de hızla, arada kalan Kulu’dan Ereğli’ye kadar olan bölgede de sıcak
asfalt çalışmalarını yapıyoruz. Bunu yaparken, tabii, trafik altında
çalışıldığı için yolun mecburen bir şeridini, gidiş şeridini, gidiş-gelişe
çalıştırmak gibi bir mecburiyet hasıl oluyor. Asfaltlamanın da yazın yapılması,
trafiğin de yazın yoğunlaşması biraz işimizi doğrusu zorlaştırıyor, sürücüleri
de bu konuda zorluyor.
Sayın Sarıbaş, Çanakkale aslında ulaşım
bakımından dönemimize kadar çok iyi değildi, bunu ifade etmek istiyorum
özellikle. Deniz taşımacılığında, adalara erişimde ciddi sıkıntılar vardı;
bunlar çözüldü. Havaalanı vardı, çalışmıyordu; bunlar çözüldü. Çanakkale’den
Bandırma’ya kadar bölünmüş yol hâline getirildi. Tabii, burada da iyileştirme
çalışmalarımız bundan sonra olacak, asfaltlama. Çan-Çanakkale yolu biraz uzadı,
doğru. Yani bu yolu da büyük oranda tamamladık, herhâlde önümüzdeki sene
tamamen bitmiş olur. Çanakkale’de, bilhassa Gelibolu tarafında ta Edirne’ye
kadar yol yapımı tamamlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Trakya’da
sorun yok.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Gelibolu’dan Lapseki’ye kadar çalışmalar devam
ediyor.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Devlet
Demiryolları efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, bitirebilirseniz…
Zamanı bitirdik.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 4. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Celal Dinçer Ali Serindağ Namık Havutça
İstanbul Gaziantep Balıkesir
Haydar Akar Muharrem Işık Mehmet Şeker
Kocaeli Erzincan Gaziantep
Aytuğ
Atıcı
Mersin
Madde 4- 10/6/1985 tarihli ve 3226
sayılı Finansal Kiralama Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek Madde 1- Yolcu ve yük taşıma
faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının,
motorlarının ve motor aksam ve parçalarının; kurulu bulunulan ülke mevzuatına
göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket, kuruluş ve finansal kiralama
şirketleri tarafından, finansal kiralama sözleşmesine dayalı olarak en az 2 yıl
süreyle yurt dışından kiralanması işlemleri, bu Kanun kapsamında finansal
kiralama olarak değerlendirilir.”
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 4 üncü maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim
Binici Abdullah
Levent Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN - Komisyon katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kiralama ve finansal kiralama farklı
konular olup bazı kesimlere çıkar sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 4. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Celal Dinçer (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 4- 10/6/1985 tarihli ve 3226
sayılı Finansal Kiralama Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Ek Madde 1- Yolcu ve yük taşıma
faaliyetinde bulunan hava yolu şirketlerine hava taşıma araçlarının,
motorlarının ve motor aksam ve parçalarının; kurulu bulunulan ülke mevzuatına
göre bunları kiralama yetkisini haiz olan şirket, kuruluş ve finansal kiralama
şirketleri tarafından, finansal kiralama sözleşmesine dayalı olarak en az 2 yıl
süreyle yurt dışından kiralanması işlemleri, bu Kanun kapsamında finansal
kiralama olarak değerlendirilir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Haydar
Akar konuşacak efendim.
BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sayın
Akar, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; deminki konuşmamda, biraz önceki konuşmamda zaman
nedeniyle yarım kalan kısmı tamamlamak istiyorum.
Demiştim ki: “1934 yılında Almanya’yı
yöneten zat, bir statta kongre yaptıktan sonra, Almanya’daki tüm demokratik
hakları askıya almıştı.” Sizin de Türkiye’yi bugün getirdiğiniz noktada,
insanların demokratik haklarını “ileri demokrasi” adı altında yavaş yavaş
askıya aldığınızı ifade etmek istiyorum.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, Türkiye’de
yaklaşık 95 bin taksici ve 500 bine yakın da bu taksicilerin bakmakla yükümlü
olduğu aileleri var. Bu ailelerin problemlerinin birçoğunu yine biraz evvel
söylemiştim ve anlatmıştım. Bu tasarının bir ayağı topal çıkıyor, bir ayağı
değil, birçok ayağı topal çıkıyor. Taksicilerin problemlerinin yasada
belirtildiği gibi, getirilmek istendiği gibi sadece korsan taksicilik
olmadığını, ailelerinin de sıkıntılar yaşadığını ifade etmiştim ama biraz evvel
de dediğim gibi, Türkiye’deki problemler bunlarla bitmiyor. Siz, Türkiye’deki
problemleri görmemeye ve çözmemeye devam ediyorsunuz, çözdükleriniz de halkı
kucaklayan kanunlar olmaktan çok öte. Paralı askerlik yasası konuşulurken gecenin
saat dördünde size dedim ki: “Gidip evinizde rahat uyuyabilecek misiniz?
Vicdanınız size ne diyecek, çoluk çocuğunuz ne diyecek?” Çünkü sadece, 30 bin
TL’si olan, cebinde parası olan insanlar bu askerlikten yararlanabilecekti ki,
100 bin kişi hedefliyordunuz, burada da tosladınız ve birçok insan bu işten
mağdur oldu ve hâlen size de mailler geliyor, bize de mailler geliyor.
Bugün çıkarılmak istenen kanunun 1’inci
maddesinde de yine “özgürlük” adı altında, “ileri demokrasi” adı altında, hatta
12 Eylülde yapmış olduğunuz referandumda da taahhüt ettiğiniz gibi, insanların
grev yapma haklarının önünü açacağınızı belirtmiştiniz ama hatta daha da
ileriye gittiniz, bir maddesinde –belki birçoğunuz okumadınız ama- insanların
aynı iş kolunda iki sendikaya üye olabileceğini ifade ediyordunuz ama
getirdiğiniz noktada, son on yılda görüyoruz ki sendikalı sayısı her geçen gün
ülkemizde azalmakta. Hatta bu da yetmiyor, biraz evvel Sayın Bakan da açıklama
yaptı “Niye grev yapmalı, grev yapmamalı.” diye böyle bir ifade kullanıyor.
Sevgili arkadaşlar, bu kanun sadece
Türk Hava Yollarındaki grevi kapsamıyor, diğer özel şirketlerde de grev yapma
hakkını elinden alıyor işçilerin. Sadece Türk Hava Yollarında almıyor, orada
devletle, kamuyla sınırlandırmamış, başka hava yolu şirketlerindeki
çalışanların da grev yapma hakkını elinden alıyor. Peki, özel sektörde grev
olmaz mı veya grevli sözleşme yapılamaz mı? Tabii ki yapılır. Bakın, size bir
örnek vereceğim, lastik sektörü. Daha yeni toplu sözleşme yaptı, greve de
gitmedi, grev maddesini kullanmadı. Oturdular, uzlaştılar, lastiğin maliyetini
çıkardılar, işçilik maliyetini çıkardılar. Avrupa’daki işçilik maliyeti
belliydi, Mısır’daki işçilik maliyeti belliydi, Çin’deki işçilik maliyeti
belliydi ve geldiler, Türkiye’de yüzde 14 zam aldılar, artı, sosyal haklarını
iyileştirdiler ama greve çıkmadılar. Daha önceki yıllarda, grev aşamasına gelen
lastik sektöründe yine Başbakanın talimatıyla “stratejik önem taşıyor” diye bu
grevler erteleniyordu daha grev aşamasına gelmeden. Ha bunu yapmadınız da grev
mi oldu bu sene? Hayır olmadı.
Bakın, başka bir problemi var lastik
sektörünün şu anda, yüzde 30 küçülüyorlar, uluslararası firmalar Türkiye’de
yüzde 30 küçülüyorlar. Biliyor musunuz niye? Bu insanlar, ürettikleri
lastiklerin çoğunu, yüzde 70’ini ihraç ediyorlardı ve bugün edemiyorlar. İyi
giden ekonomide yüzde 30 küçülmek zorunda kalıyorlar. Buna rağmen yüzde 14 zam
yapıyorlar ama siz ne diyorsunuz, devlet memuruna ne diyorsunuz? “Yüzde 1
yaparsak İspanya’ya, Yunanistan’a döneriz.” diyorsunuz. Böyle diyorsunuz değil
mi? “Onlar gibi olmak istemiyoruz.” Hani sizin gelişmiş, büyümüş 17’nci
ekonominiz? Türkiye’yi uçurdunuz Türk Hava Yolları gibi, ekonominize ne oldu?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – 17 değil 18.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Ne oldu? Bunu
sormak lazım. Bunları niye anlatmıyorsunuz insanlara?
Bakın, atanamayan öğretmenler var,
binlerce öğretmen var, 300 bin. Bugün başka bir şey geldi…
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Atarsınız
siz!
HAYDAR AKAR (Devamla) – Üç dönem atama
yaptınız bundan önceki günlerde, belli aylarda ama dediğiniz gibi “1 Ağustostan
sonra özür grubunu kabul etmiyoruz.” dediniz insanları, aileleri parçaladınız.
Lütfen, bu sorunları çözün, Türkiye'nin gerçek problemlerine eğilin, sanal
problemler yaratıp sezaryen, kürtaj gibi kendi bilim dalı olmayan ve -fahri
doktorluk mu deniyor- fahri profesörlük almış Sayın Başbakan bunlarla
uğraşacağına, gerçek problemleriyle uğraşsın Türkiye'nin, öğretmenlerin
problemini çözsün, emeklilerin problemini çözsün, memurların problemini çözsün.
Bıraksın kürtajla, sezaryenle uğraşmayı, bıraksın insanların 3 çocuk, 5 çocuk
yapmasını ve bunları halletsin.
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sen bırak!
Sen bırak! Biz memnunuz.
HAYDAR AKAR (Devamla) – Ben
bırakmayacağım, Bülent sen de bunları öğreneceksin, bir gün bunlar ters yüz
size çarpacak.
Örnek veriyorum: Hep aynı şeyi
söylüyorsunuz ama bir gün bunu sizin suratınıza çarpacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Devamla) – Bu da çok uzun
değil. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
Karar yeter sayısı mı toplantı mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama
efendim.
BAŞKAN – Yoklama, tamam.
Sayın Serindağ, Sayın Özel, Sayın
Tanal, Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Havutça, Sayın Sarıbaş, Sayın Çelebi,
Sayın Şeker, Sayın Dudu, Sayın Aksünger, Sayın Işık, Sayın Kurt, Sayın Çam,
Sayın Erdoğdu, Sayın Özgündüz, Sayın Kaleli, Sayın Demir, Sayın Kuşoğlu, Sayın
Öz.
İki dakika veriyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır,
yani yoklama tamamdır.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 23.03
YEDİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 23.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 3/7/2005 tarihli ve 5393
sayılı Belediye Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 7- Bu Kanunun 52 nci maddesine göre çıkarılan
Yönetmelik çerçevesinde “İtfaiye Eri”
kadro unvanına atanmak üzere açılmış olan sınav sonucunda başarılı oldukları
ilan edildiği halde herhangi bir sebeple atamaları yapılmamış olanlar, bu
işlemler sebebiyle dava açmış olmaları halinde davadan vazgeçmeleri, açmış
oldukları dava lehlerine sonuçlananlar ise mahkeme tarafından karara bağlanmış
tazminat veya geriye dönük maaş haklarından yazılı olarak feragat etmeleri
kaydıyla, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde atama
işlemleri tamamlanarak göreve başlatılır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın
Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Elbette helalinden kazanıldıktan sonra
tüm kazançlar, emek ve alın teriyle icra edilen tüm meslekler kıymetlidir,
kutsaldır ancak bazı meslekler vardır ki sadece çok riskli değil, aynı zamanda
başkalarının hayatını ve kamu yararını öncelemesi açısından da yüksek bir inanç
ve tabiatıyla ayrı bir saygınlık gerektirir. Kamu düzeninin tesisi için sürekli
namlunun ucunda görev yapanlar -polislik mesleği, askerlik mesleği gibi, her ne
kadar ülkemizde bir meslek olarak algılanmasa da itfaiyecilik mesleği gibi-
ölüm ile yaşam arasında ince bir çizgide gider gelirler. Sadece kendileri için
değil başkalarının hayatı için de kritik anlarla dolu yirmi dört saat çalışmak
zorunda kalırlar. Akşam eve sağ salim dönebilme umuduyla, sevdikleriyle âdeta
son kez görüşüyorlarmış gibi, her sabah evden helalleşerek çıkarlar.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
teklifi, tüm noksanlıklarına rağmen, son derece büyük bir haksızlığın tamirine,
tadiline imkân veriyor. Meclisimiz epeyce sıkıntıya soktuğunuz insanlara çok
geç de olsa haklarını iade ediyor. Yönetmelik gereği itfaiye eri kadrosuna
atanmak üzere sınav açmışsınız. İnsanlar bu sınava girmiş ve başarılı olmuşlar.
İdare de bu kişilere kazandıklarını duyurmuş ancak bir türlü atamalar
yapılmıyor. İlgililer beklemiş, beklemiş, belediyeye başvurmuşlar, ne zaman
atanacaklarını sormuşlar, “Bekleyin” cevabı üzerine haftalarca, aylarca
beklemeye devam etmişler. Yine atamaları yapılmayınca mecburen yargıda
haklarını aramak zorunda kalmışlar. Gerçi AKP’nin adalet sisteminde ne zaman
haklı hakkını layıkıyla ve zamanında almış ki. Olsun, bir umut, yargıdan medet
ummuşlar. Bilmiyorlar ki AKP’nin hesabı farklı. “Mahkeme önlerinde bekleyen
vatandaşların çilesine son vereceğim.” diye meydanlarda nutuk atıp vatandaşı
istismar ederek Anayasa değişikliğinden istediği sonucu almış olması yeterli
AKP için, gerisi umurunda mı? Siyasal, ekonomik bir kazancı varsa AKP geçer
vatandaşın tarafına, vur abalıya misali hâkimi, savcıyı, mahkemeleri insafsızca
eleştirir; yok siyasal menfaati gerektiriyorsa da yargı dokunulmazlığı,
hâkimlerin tarafsızlığı gibi koca koca laflar.
Adalet sadece onların istekleri
doğrultusunda tecelli ediyorsa bir değer ifade eder, aksi takdirde AKP’nin
görevi yargıyı kuşatma işine soyunmaktır. Burada da aynen bu geçerli. AKP
olarak, göz göre göre, sınavı kazanmış insanların gelecekleriyle, insanların
ekmeğiyle oynuyorsunuz. Bugün yaptığınız gibi, bu düzenlemeyi keşke aylar önce
getirseydiniz. Hepimiz de haksızlığın ortadan kalkması adına, yine bugün olduğu
gibi “Evet.” der, meseleyi çözerdik.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifi
diyor ki: “Tamam, hatalıyım, bu sorunu çözüyorum ancak sen davandan vazgeç.
Tazminat kazandıysan bile istemediğini beyan et, senin atamanı yapacağım.” İşte
AKP’nin adalet anlayışı bu, AKP’ye tam da yakışanı bu. Bu insanlar niye
mahkemelere gitti? Çünkü sen onları mağdur ettin, çözümsüzlüğe ittin, onlar da
mecbur kaldılar. Bu insanların uğradığı maddi, manevi zararları kim
karşılayacak? Hiç kimse. Aylardır hak ettikleri maaştan mahrum kaldılar. Belki
insanlar evlenip yuva kuracak, çocuğuna süt, evine ekmek götürecek para bulamadı.
Aylarca işsiz muamelesi görüp toplumdan ellerini eteklerini çektiler. Bunun
hesabını kim verecek? Hiç kimse. Hiç olmazsa, davadan feragat etmelerinden
dolayı mahkeme masraflarından muaf tutulsun; hiç olmazsa, bu kadar zarar ziyana
yol açtıktan sonra masrafları idare ödesin, hayır. İdarenin hukuksuz bir
işleminden dolayı hem zarara onlar uğrayacak hem de tüm yargılama bedelini yine
onlar ödeyecek. Sonra da AKP çıkacak “Tamam, bu zulme bir son vermeye karar
verdim, affediyorum ve sizi göreve başlatıyorum.” diyecek. Bizim oralarda buna
“Köprü altından su bağışlama” derler Sayın Bakan.
Bakın, böyle bir zulüm medeni bir
ülkede -olmaz da- olsaydı nasıl neticelenirdi, sizlere onlardan bahsedeyim.
Önce bu hukuksuz eylemin failleri görevlerinden el çektirilir, kurumsal ve
şahsi sorumluluk gereği ilgilinin zararı karşılanır idi; yok, idarece
karşılanmıyorsa mahkeme kararıyla tazmin edilir ve ödenirdi. Bu haksızlık
milletin ağzına pelesenk edilmeden de çözülürdü çünkü konuşulanların devleti
itibarsızlaştıracağını yönetenler bilir ve buna müsaade etmezlerdi. İşte, bu
yüzden değerli AKP milletvekilleri, sizin yönetiminiz asla çağdaş olamaz ve bu
zihniyetinizle asla çağı yakalayamazsınız. İnsanlara önce eşeğini kaybettirip
sonra da buldurur, yani önce haklarını çiğner, ondan sonra da adalet
havariliğine tevessül edersiniz. Vatandaşın çektiği zarar ziyan, o da yanına
kâr kalır. Böyle bir devlet anlayışı, böyle bir adalet olmaz, olamaz.
Sınavı kazanmalarına rağmen neden bu
kişiler atanmamıştır? Burada idarenin yahut idarecilerin kusuru nedir?
Zararlarının giderilmesi için nasıl bir tazmin, tamir öngörülmektedir? Bu
soruların vakit geçirilmeksizin cevabı bulunmalıdır. Zaten hakları olan göreve
başlatılmaları hususunda “atadım” demek ile geçmişte yarattığınız enkazın sorumluluğundan
kurtulamazsınız.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle
sürekli ihmal edilen, göz ardı edilen kahraman ve fedakâr itfaiyecilerimizin
problemlerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir kere, kahraman
itfaiyecilerimizin yangına müdahale anlarında can güvenlikleri yok. Özel
kıyafetleri, araç gereçlerini sorarsanız, dostlar alışverişte görsün. Yüksek
ısıya, kimyasal reaksiyonlara dirençli kıyafetler yerine günlük kıyafetlerle
yangına müdahaleye gönderiliyorlar, yani göz göre göre ateşe atılıyor. Çok büyük
kimyasal yangılarda bile görüyoruz, itfaiye erlerimiz korumasız, savunmasız.
İtfaiye teşkilatımızın teknolojik altyapısı ve eğitimi yetersiz çünkü maalesef
afet duyarlılığı felaketler olup bittikten sonra ortaya çıkıyor, canımız
yandıktan sonra eksikler gedikler tartışılmaya başlanıyor. Bu alana bütçe
ayırmak, yeni teknolojik ve eğitsel yatırımlar yapmak yok. Ülkemizde hep ihmali
sorumluluklar göz ardı ediliyor, varsa yoksa icrai sorumluluk, yani idareciler
itfaiye teşkilatlarına ehemmiyet vermemekten dolayı oluşan can ve mal kaybı
için ülkemizde bir türlü hesaba çekilemiyor. Kimi belediyelerde itfaiye
personeli taşeron firmaların aldığı personel arasından seçilerek
görevlendiriliyor, hiçbir eğitime, hiçbir tatbikata tabi tutulmadan.
İtfaiyecilik, maalesef profesyonel bir meslek olarak algılanmıyor; derme çatma,
günübirlik uygulamalar ve kararların yönettiği, şehrin boya, cilası kadar dahi
önemsenmeyen bir teşkilat. Teamülleri, gelenekleri, sembolleri hatta
kahramanlık hikâyeleriyle bir türlü kurumsallaşamaması bir yana çalışanlarının
özlük ve mali haklarını standardizasyona kavuşturan bir statü birlikteliği dahi
oluşturulamamış.
Değerli milletvekilleri, itfaiyecilik
yüksekokulları kurmuşuz ancak mezunlarına teşkilatlarda iş vermiyorsunuz. Bu
okullarda öğretilenler faydasız ise neden kapatmıyor, insanları oyalıyorsunuz?
Yok, faydalı ise neden bu okul mezunlarına öncelik tanımıyorsunuz?
İtfaiye eri kardeşlerimiz yirmi dört
saat görevli, bazen birkaç gün eve gelemedikleri, çocuklarının yüzlerini
göremedikleri oluyor. Maalesef maaşları son derece düşük, mesai ücretleri
keyfî. Sabah, öğle, akşam kuru soğan, yavan ekmek, yemek ücretleri dahi
ödenmemekte.
Avrupa ile kıyasladığımızda Türkiye’de
1 itfaiye eri 4 Avrupalı itfaiye erinin yaptığı işi yapıyor. Batı’da itfaiyeci
olmak bir prestij, itfaiyecilik bir onur mesleği; Türkiye’de ise sürekli ihmal
edilmiş, bir türlü hakları verilmeyen bir güruh. Can kayıplarını, gördüğü
zararları Batı’yla hiç kıyaslamayalım, yöneticilerin yüzünü kızartacak
nitelikte; hele hele siyasete idari kapris ve istismarlara kurban edilmeleri
yok mu, demiri çeliği eriten alevlerin hararetinden daha da yakıcı.
Gelin, itfaiye teşkilatları ve
personelinin sorunları ve çözüm önerileri üzerine bir araştırma komisyonu
kuralım ve bu kahraman itfaiyecilerimizin durumlarını maddi, manevi
güçlendirelim. Milliyetçi Hareket Partisi olarak vereceğimiz araştırma
önergesine şimdiden destek beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, yasada
gördüğümüz çok önemli eksiklikler yanında 5’inci maddedeki düzenlemeyi olumlu
bulduğumuzu, gecikmiş bir hakkın iadesi olarak gördüğümüzü belirtiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Şahıslar adına ilk söz İzmir
Milletvekili Sayın Hamza Dağ’a aittir.
Buyurun Sayın Dağ. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Dağ, gecenin bu saatinde
inanılmaz bir alkıştı.
HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 259 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
KPSS’de önemli bir başarı elde eden,
ardından İzmir Büyükşehir Belediyesinin yaptığı mülakatı, spor sınavını
başarıyla geçen ve 2 Kasım 2011 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi
tarafından başarılı oldukları ilan edilen 286 itfaiye erinin içlerindeki
yangını söndürmek için bugün bu maddeyi görüşmekteyiz.
Türkiye'nin hiçbir belediyesinde
yaşanmayan bu sorunun sadece ve sadece İzmir’de ortaya çıkmasına ve nasıl
kangren hâline geldiğine kısaca değinmek istiyorum.
Türkiye'de 62 belediye itfaiye eri
almak için ilan açmış, belediyeler ilgili mevzuat çerçevesinde alım işlemlerini
tamamlamıştır. Türkiye'nin farklı illerdeki toplam 62 belediyesi, yakın zaman
aralıklarıyla kazananları duyurmuşlardır.
Bu süreç içerisinde, Danıştayın 12.
Dairesinin 21 Eylül 2011 tarihli Belediye İtfaiye Yönetmeliği’nin bazı maddelerinin
durdurulmasıyla ilgili kararı, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel
Müdürlüğü tarafından 17 Kasım 2011’de belediyelere tebliğ edilmiştir.
İşte, olay tam bu noktada kopmuştur.
Alım yapan 62 belediyenin 29 tanesi süreci doğrudan tamamlamış, itfaiye
erlerine işbaşı yaptırmıştır. Geriye kalan 33 belediye ise Mahallî İdareler
Genel Müdürlüğünden görüş sormuştur. Gelen cevap ise aynen şudur: “Kamu yararı
ile ilgililer açısından mağduriyet, telafisi güç ve imkânsız zararların doğması
sonucunun da doğabileceğinin dikkate alınması çerçevesinde itfaiye eri alımına
ilişkin tüm sürecin ilgili mevzuat süresi içinde tamamlamış olması nedeniyle
kazananların atamalarının yapılmasının mümkün olabileceği
değerlendirilmektedir.” Bu cevaba istinaden 33 tane belediyeden 32 tanesi daha
işbaşı yaptırmıştır. Sonuç olarak, 62 belediyenin 61 tanesi işbaşı
yaptırmıştır, tek bir belediye, İzmir Büyükşehir Belediyesi başvuru
yaptırmamıştır.
Şu hususa da dikkat çekmek istiyorum:
İzmir’de yaşanan tüm bu sorunlar ne yazık ki, Cumhuriyet Halk Partisinin sahip
olduğu zihniyetten ortaya çıkmaktadır. (CHP sıralarından “Hayda!” sesleri)
Çünkü bu zihniyet, ne yazık ki proje üretemez, ortaya katma değer koyamaz. Bu
zihniyet ne zaman bir yerde iktidar olsa ne yazık ki, orada bir sorun vardır.
Altı aydan uzun bir zamandır devam eden bu sorunun çözümü için tek bir adım
atmayan, adım atmadığı gibi çözümsüzlük için uğraş veren bu zihniyet Adalet ve
Kalkınma Partisi olarak bu sorunun çözümü için adım atmamız karşısında son
derece rahatsız olmuş ve tekere taş koymak için uğraş vermiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Konuyla ilgili ilimizin bazı
milletvekilleri sadece ve sadece siyasi rant hesabıyla, hiçbir gerçek tarafı
olmayan açıklamalar yaparak bu kanunun çıkarılmayacağını söylemiş ve bu
gençlerin gözyaşlarına bir yenilerini daha eklemiştir. Tek dertleri hak ederek
kazandıkları işlerini yapmak olan bu gençleri iktidarın maşası olarak suçlayan
bu zihniyetin bu milletin derdiyle dertlenmeyeceğini hepimiz biliyoruz ama en
azından el insaf diyoruz. Bebekleri ve aileleriyle yirmi iki gün kışın
ortasında belediye önünde çözüm için bekleyen bu gençlere bu kadar haksızlık
yapmayın. Mazlumun ahı yerde kalmaz ve kalmayacaktır. Bu arkadaşların her biri
zor şartlarda canlarını ortaya koyarak görev yapmaya taliptir. Sizler bu
gençlerimize bunu reva görebilirsiniz ama bizler görmedik, görmeyeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Bir el insaf da Sayın Mahmut Tanal’a
söylüyorum: Biz, bu sorunu çözmek için uğraş veriyoruz. Sorunu çıkartan
sizsiniz ve ne yazık ki, bu olayı biraz önce “Ayak oyunları” diye tabir
ettiniz.
Bir el insaf da Sayın Nevzat Korkmaz’a:
Biraz basını takip etseniz bu kanunun AK PARTİ’yle ilgili olmadığını, sorunu AK
PARTİ’nin çıkarmadığını çok iyi bilirsiniz, en azından kanun maddesini okuyarak
buraya çıkarsanız çok daha iyi olur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söz
hakkım saklı.
HAMZA DAĞ (Devamla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte 286 tane genç
kardeşimiz inşallah iş sahibi olacaktır ve ben buradan hem bu genç
kardeşlerimizi hem de Parlamentoyu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dağ.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisine sataşma var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir dakika… Bu gürültü
kesilsin; duyamam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cumhuriyet Halk
Partisi belediyelerindeki zihniyetle ilgili bir söylemi var.
BAŞKAN – Hayır, bir dakika, bir dakika…
Duymuyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Arkadaş
Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerindeki zihniyetle ilgili eleştirilerde
bulundu. Sataşma var Cumhuriyet Halk Partisine. İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine
göre söz istiyorum.
BAŞKAN – Evet, Sayın Grup Başkan
Vekilinizle de konuşalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Grup Başkan
Vekilimiz dışarıda olduğu için ben söyledim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şahsıma
“Mahmut Tanal’a el insaf” dedi cevap şeklinde… Şahsıma, benim şahsıma dedi. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Şimdi bakın, bir dakika...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Sataşmadan dolayı…
BAŞKAN - Birer birer… Hep beraber
geldiğiniz zaman üzerime doğru olmuyor. Yani arzu ederseniz, sıra sıra yine
başlarız o başka.
Bir dakikacık, bir dakika…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani o
konuda…
BAŞKAN – Ya suhulet dur, durun! Bir
dakikacık… Şunları halledelim önce.
Şimdi, Sayın İnce, konuşmacıyla ilgili
Sayın Akar “Grubumuza sataşma var.” dedi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Akar’a
söz…
BAŞKAN – Şimdi ben, grubunuz adına
Sayın Akar’a iki dakikalık sataşma için söz vereceğim.
Bu arada Sayın Tanal bir şey söyledi
onu tam anlayamadım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim,
Sayın Hatip benim adımı zikrederek “El insaf, Mahmut Tanal’ın söyledikleri de”
şeklinde benim ifadelerimi çarpıtmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sadece bir dinleyin ya! Bir parlamentere
yakışır vaziyette bir dinleyin!
BAŞKAN – Tamam.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Muhalefet
ne kadar tahammülsüz ya!
BAŞKAN – Sayın Korkmaz...
S. SÜLEYMAN KORKMAZ (Isparta) –
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi, hepinize söz vereceğim
onu tartışmıyorum da; yani sayın milletvekilleri, bakın, bütün
milletvekillerini grup farkı gözetmeden, bir konuda anlaşmaya çağırıyorum. Grup
başkan vekilleri, Allah rızası için, bir arada konuşun, ne yapacaksanız yapın.
Yani buradan bir kişinin ismi -yani bu sizinle ilgili değil, tamam ama bu
yönettiğim süre içerisinde sürekli bununla karşılaşıyorum- bir şahsın adı
geçtiği dakika, öbürü kalkıyor. Ya, içinde hakaret olması gerekir, gerçekten
sataşma olması gerekir vesaire, vesaire. Bu konuda kendi aranızda… Şimdi,
bakın, ben bir şey yapmaya çalışıyorum, lütfen. Ciddi söylüyorum, rica
ediyorum, en azından benim yönettiğim dönemlerde, kendi aranızda bir anlaşın,
buna bir düzen getirelim yani bu, böyle, birazcık, hoş olmuyor.
Evet, sizden başlayayım.
Buyurun.
AHMET YENİ (Samsun) – Haydar, ne
diyeceksin şimdi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Şimdi
söyleyeceğim!
BAŞKAN – Şimdi bir atasözü söyleyeceğim
de söylemiyorum.
Buyurun.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Söyleyin,
söyleyin.
BAŞKAN – Yaşlandıkça atasözleri
çoğalıyor.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
7.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın Cumhuriyet
Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; biraz evvel genç kardeşim, çok hızlı siyaseti öğrenmiş,
Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerinin zihniyetinden bahsediyor.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Adam gibi konuş!
HAYDAR AKAR (Devamla) - Ben size AKP
belediyelerinin zihniyetinden bahsedeceğim. AKP belediyelerinin zihniyetinden
bahsedeceğim. Kocaeli Büyükşehir Belediyesinin sadece reklam gideri 8 trilyon
lira, üç yıllık araç kiralama bedeli 41 trilyon lira.
FATİH ŞAHİN (Ankara) – Böyle siyaset
olmaz!
HAYDAR AKAR (Devamla) - İzmir
Büyükşehir Belediyesinde 80 tane müfettiş soruşturma yapıyor ve adam -yaşam
hakkı olan- üç yüz yetmiş seneyle yargılanıyor. Suçu ne biliyor musunuz?
Taşeron işçiliğini kaldırdığı için, suçu bu. Bunları öğreneceksiniz, bunları
öğreneceksiniz. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler çağ atlatır, çağ ve
belediyeciliğin, sosyal demokrat belediyeciliğin önünü açar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Sevgili genç kardeşlerim oradan müdahale ediyorlar,
etmeye devam edin ama bilin ki seksen dokuz yıllık Cumhuriyet Halk Partisi
tarihinden bahsediyoruz. Bir gün AKP yerle bir olacak ama Cumhuriyet Halk
Partisi, doksan sene daha, yüz sene daha, bir ömür daha devam edecek. Sizin
torunlarınız da bu Cumhuriyet Halk Partisini görecek.
Şimdi, sevgili kardeşlerim, İçişleri
Bakanlığına 3 defa dosya sundum, Kartepe Belediyesi hakkında, yaptıkları
yolsuzluk ve hırsızlık hakkında; hâlen Belediye Başkanınız devam ediyor.
Derince Belediyesi hakkında sundum, Kandıra Belediyesi hakkında sundum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Gel Fikri Bey, oradan bağırıyorsun, gel burada
açıkla! Hanginiz bağırıyorsunuz bilmiyorum, eğer gücünüz yetiyorsa, yüreğiniz
yetiyorsa, bu kürsüye gelirsiniz, bunların doğru olduğunu söylersiniz. Şimdi,
takiye yapmayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.
HAYDAR AKAR (Devamla) - Sevgili Genç
Kardeşim, sana bir öğüdüm olsun, Cumhuriyet Halk Partisini ağzına alırken daha
dikkatli konuş lütfen.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
beş dakikalığına bir dışarı çıkmıştım. Genç kardeşlerime sesleniyorum... (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
duyamıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir zamanlar,
on sene önce bana da “genç” diyorlardı, keşke şimdi yeniden deseler. Ama
partinin tüzel kişiliğine laf ederken abdest alıp edin, doğru düzgün edin,
cevabını katlı, misliyle size yediririm bak, ona göre. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Şimdi Sayın Tanal’a söz
vereyim, sonra Sayın Nevzat Korkmaz’a, sonra Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı’ya.
FAHRETTİN BOYRAZ (Bilecik) – Afiyet
olsun Muharrem!
MUHARREM İNCE (Yalova) – Söz olarak
yediririm anlamında söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurun.
8.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, ben size İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin bir başka yolsuzluğunu söyleyeceğim. 1994’ten 2012’ye kadar,
bugüne kadar hep birbirinin mirasçısı aynı zihniyetli, aynı siyasi partinin devamı
olan insanlar Büyükşehir Belediyesinde Belediye
Başkanı. Bugüne kadar bizim tartıştığımız otopark meselesi… Peki, İmar
Kanunu’nun 34 ve 44’üncü maddesi uyarınca otopark yapmak zorunda mı? Yapmak
zorunda. Otopark Yönetmeliği’nin 5’inci maddesi uyarınca otopark amacıyla
alınan paralar başka bir amaçla tahsis edilemez mi? Edilemez. Peki, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi bugüne kadar topladığı otopark ücretlerini ne yaptı,
nereye harcadınız?
İLKNUR DENİZLİ (İzmir) - İzmir ne
yaptı?
MAHMUT TANAL (Devamla) - Peki,
“otopark” dediğiniz İSPARK’lar… Üsküdar’da Portekizli otoparkçı yok mu? Türk
vatandaşı bulamadınız mı otopark işini yapsın, Portekizlilere verdiniz? Bu mu,
yetiyor mu size bu?
İki: Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfı utanmadan, çekinmeden 5 liralık yere 30 lira yazmıyor mu? Ankara
Adliyesinin önünde iki yüz elli tane araç var, İstanbul Adliyesinde dört yüz
tane araç var…
FATİH ŞAHİN (Ankara) – İSKİ’ye gel,
İSKİ’ye!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Borçlunun 30
lirasına ne yaptınız?
FATİH ŞAHİN (Ankara) – İSKİ’ye gel,
İSKİ’ye…
MAHMUT TANAL (Devamla) – Akbil’e
geliyorum, akbil’i anlatıyorum. Akbil’in sanıkları yok mu aranızda?
(Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MAHMUT TANAL (Devamla) – Başbakan hangi
davada sanık? Akbil davasının sanıkları yok mu içinizde? Akbil’in nerede…
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Allah’tan
kork!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Siz hangi
şirkette yöneticiydiniz açıklar mısınız, hangi ihaleleri aldınız?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Ben hiçbir
ihaleyi almadım.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Hangi
ihaleleri aldınız açıklar mısınız?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
MAHMUT TANAL (Devamla) – Hangi şirketin
müdürüydünüz?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Alnım ak
buradayım Allah’a çok şükür.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Anlatın o
müdürlüğünüzü. Hangi şirkette müdürdünüz?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Allah’tan
kork!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Gelin, o
şirketi anlatın bana siz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Şimdi, ben, sıra sıra…
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Herkesi
kendiniz gibi görmeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şirketinizi
biliyorum ben, hangi ihaleleri aldınız?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Ben bunu dava
ederim!
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Şirketlerinizi gelin bana anlatın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
burada…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, söz bende.
BAŞKAN – Sırayla veriyorum. Nevzat
Bey’e vereceğim, sonra size vereceğim. Şimdi dinliyorum beyefendiyi.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan,
hiddetlenmeye, kızmaya hiç gerek yok. Halep oradaysa arşın burada. Gelin,
Mecliste bir araştırma komisyonu kuralım, bütün belediyeleri inceleyelim. Var
mı yüreğiniz? CHP’li, AKP’li, hepsini inceleyelim. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından “var” sesleri) Gelin inceleyelim. Ama buna yürek lazım
tabii, yürek! Varsa inceleyelim. Yarın vereceğim önergeyi, gelin inceleyelim.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Bana, şahsıma
“ihale aldı.” diye hakaret ediyor Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsim telaffuz
edilmemiştir.
BAŞKAN – Şimdi, bir dakika… Siz bana
parmak sallamayın; bir.
Sıraya koyduk; iki.
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sayın Tanal
şahsıma ihale almakla hakaret ediyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
Hanımefendi…
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Ne ihalesi
aldığımı ifade etsin ona göre bana gelsin konuşsun. Onu açıklayacağım.
BAŞKAN – Ben size ne dedim, ben size
bir şey dedim mi?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Hayır, siz
bana bir şey demediniz.
BAŞKAN – Ee, tamam; siz bana niye
parmak sallıyorsunuz?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Ben “Söz
hakkı istiyorum.” dedim.
BAŞKAN – Ben size “Vermeyeceğim.” dedim
mi?
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Bekliyorum.
BAŞKAN – Buyurun bekleyin.
Şimdi, bakın, Sayın Korkmaz’a
vereceğim, sonra Sayın Bahçekapılı’ya vereceğim, sonra da size vereceğim. Yani
benim Türkçemde bir problem mi var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, isim
telaffuz edilmemiştir; tahrik etmiştir, beni açıklatmak zorunda bırakmıştır.
BAŞKAN – Ama rica ediyorum… Bakın, ben
her birinize “siz” diye hitap ediyorum, “bey” diye hitap ediyorum, “hanım” diye
hitap ediyorum, “sayın” diye hitap ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Günü geliyor
iltifat ediyorsunuz.
BAŞKAN – Bana gelince canınız istediği
gibi konuşuyorsunuz çoğunuz, buna da cevap vermiyorum, ama parmak sallamanıza
müsaade edemem. Yani kimse kimsenin karşısında…
Buyurun.
9.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce benim yaptığım konuşma üzerine
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan bir genç arkadaş çıktı ve ismimi de
kullanarak “Keşke basını takip etseydi, sorunun İzmir’de olduğunu bilirdi.”
gibi bir cümle sarf etti. Beyefendi, ben bu sorunun nerede olduğunu biliyorum.
Benim eleştirdiğim başka bir şey, demek ki ya siz dinlemediniz ya burada
algılamada ciddi bir sıkıntı var. Yasa yaparken vuku bulan bir düşünceyi
eleştirdim ben. Dedim ki: “Ortada kazanılmış bir hak var. Bu hakkı iade etmek
için illa ölümü gösterip sıtmaya razı etmeniz mi gerekiyor? Bunların iade
edilmesi gerekiyor, göreve başlatılması gerekiyor.” Ama siz, hazırlamış
olduğunuz bu yasa teklifini, kazanılmış tazminatları bile elinden almak gibi
bir düşünceyle Meclise getiriyorsunuz. Bu adalet duygusunun neresinde yazılı,
adaletin hangi tarafına sığar bu? Yani burada ismimi zikretmekle bu
sorumluluktan kurtulmuş mu oluyorsunuz?
Kaldı ki arkadaşlar, belediyeler kimde
olursa olsun, şu anda devleti yönetme sorumluluğu kimin elinde? Zamanı geliyor,
işte, Sayın Başbakan, belediyelere, başka kurumlara, zaman zaman, değil mi,
Kasımpaşalılık yapmayı biliyor. Bu Anayasa’da yazılan temel hak ve
hürriyetlerin muhafazası kimin sorumluluğunda arkadaşlar? Başta, önce Hükûmetin
sorumluluğunda. Bizim eleştirdiğimiz bu. Dolayısıyla ciddi bir haksızlık
yaptığını düşünüyorum. İnşallah bu gerçeği kendi içinde içselleştirmişsindir.
Bir ara geldiğinde de özrünü bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
10.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Kocaeli Milletvekili Haydar
Akar’ın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili arkadaşlar, sizinle bir iki
dakikalığına da olsa bir şeyi paylaşmak istiyorum. Şöyle bir yöntem var, bu
yöntemi genellikle muhalefet partisi üyesi arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız
dile getiriyor, o da şu: Siyaset üretemedikleri noktada veya herhangi bir
noktada, sıkıştıkları bir noktada sanki böyle bir çocukça kavga yapıyormuşsunuz
gibi, sizin de bu açmazınız veya böyle bir noktanız var diye başka başka
konuları dile getiriyorlar. Başka başka konuları dile getirmelerinin özü de şu:
Yolsuzluk, ihale, şu, bu… Ben beş yıldır buradayım, beş yıldır aynı yöntem
kullanılıyor ama daha bir tane bir dava açılmış, yargılanmış, mahkûm olmuş bir
belediye başkanı veya da cumhuriyet savcılığına ihbar kabul edilecek bir
açıklama burada görmedim. Ha, bir tanesini gördüm, o da bir büyükşehir belediye
başkanımızla ilgiliydi, şöyle İç Anadolu Bölgesi’nden bir belediye
başkanımızdı, “Büyük bir yolsuzluk fırtınası” diye ortaya sunuldu ama bunu ileri
süren Genel Başkanınız, bu tazminat davasını gerçek dışı bir beyan olduğu için
kaybetti. Büyükşehir Belediyemiz Kayseri Belediyesiydi.
Yani bu söylemleri bırakın, biraz
siyaset üretin ve tehditlerle… Veremeyeceğiniz cevaplar karşısında da yani bunu
kabullenin, yönteminiz siyaset üretmek olsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ayşe Nur Hanım,
özelse biz çıkalım. Kendi grubuna kapalı grup konuşmasında git anlat bunları.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) -
Veremeyeceğiniz cevaplar karşısında başka yan alanlara girmeyin.
Ha, bir de şunu yapmayın sizden rica
ediyorum: Böyle ikide birde bizi tehdit etmeyin. Cumhuriyet Halk Partisi, evet,
bir siyasi partidir, geçmişi ve tarihi olan bir partidir ama dokunulamayacak,
eleştirilemeyecek bir kutsal varlık değildir; Cumhuriyet Halk Partisi siyasi
partiler yelpazesi içinde yer alan bir partidir tıpkı bizim gibi, tıpkı MHP
gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aynı oranlarda da eleştirilmeye hakkımız
vardır. Ha, niyetiniz şu ise; hani kurulduğunuzdan bu yana bir tek parti
zihniyetiniz var ya, eğer niyetiniz onu devam ettirmekse kusura bakmayın zaman
geçti. Zaman geçti, zamanımıza göre konuşalım. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika… Sayın Dalyan’a söz
vereceğiz. Tamamız, vaktimiz var, her şey mümkün.
Sayın Dalyan, buyurun.
11.-
İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
ilk önce, el hareketim size değildi, sizin şahsınıza duyduğum saygıdan dolayı
böyle bir şeyi yapmam mümkün değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisi, ben özel şirkette genel müdür
yardımcılığı yaptım. Genel müdür yardımcılığı yaptığım şirket otomotiv
sektöründe çalıştığından dolayı devletin hiçbir ihalesine girmiş değil. Girmiş
olsa bile, herkesin yapmış olduğu bir iştir bu. Herkes özgür iradesiyle
istediği işe sahip olma hakkına sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ise. Demek
değildir ki bu, bütün AK PARTİ’li arkadaşlarımız ihaleye giriyor da CHP’liler
girmiyor. Bu, çok açık ve aleni bir şekilde…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Öyle, öyle.
GÜLAY DALYAN (Devamla) – Sayın Tanal,
ben otomotiv sektörüyle uğraşıyorum ve bu ülkeye katma değer sağlayan bir
firmanın yönetim kurulu üyesiyim. Senin hayatında görmediğin şekilde çalışan
bir firma. Akıllı ol da, şöyle dön bir bak da İstanbul Belediyesi neler yapmış.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Üsluba bak ya!
GÜLAY DALYAN (Devamla) – Görmeyen
gözlerine bir çift daha gözlük tak da İstanbul Belediyesinin yapmış olduğu
hizmetleri iyi gör, iyi tanı, iyi bil! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Senin
zaten bilmene fırsat yok çünkü körsün çünkü duymuyorsun çünkü sağırsın! Bir
Haliç’i gör. Bir metroyu gör. Metro sistemi, hayatınızda aklınıza
getiremeyeceğiniz sistemde, kilometrelere ulaştık artık biz. Kartal’dan
Başakşehir’e kadar…
ERDAL AKSÜNGER (İzmir) – Kimin
parasıyla yaptınız?
GÜLAY DALYAN (Devamla) – Devletin
parası, halkın parası. Halkın parası
halka hizmete gitti, sizin cebinize gitmedi, geçmişteki CHP’lilerin yaptığı
gibi. Allah’a çok şükür, AK PARTİ’lilerin yüzü ak, alnı açık.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın
Başkan, bu Hanımefendi’yi böyle konuşturamazsınız. Böyle bir usul yok.
GÜLAY DALYAN (Devamla) – Her zamanki
gibi çalışmaya da devam edeceğiz. Siz, bu ihale düşüncelerinizi, hep bu
siyasete… Burada muhalefette kalacaksınız ama AK PARTİ Atatürk’ün cumhuriyetini
2023’e taşıyacak, siz taşıyamayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sırayla, sırayla, sırayla…
Sayın İnce, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
12.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim.
On yıldır, milletvekilliğimde hiçbir
hanımefendiye bu kürsüden cevap vermedim. Mahmut Tanal size cevap verecektir
herhâlde ama bence bir doktora görünseniz iyi olacak yani.
Şimdi, birincisi şu: Sayın Bahçekapılı,
bir kere, Genel Başkanımız, o dediğiniz İç Anadolu’daki belediyeyle ilgili bir
rüşvet defterini ortaya çıkardı, bu bir. Eğer siz bunu belge kabul etmiyorsanız
diyecek bir şeyim yok. Unutmayınız ki dünya tarihinde, demokrasi tarihinde
hiçbir iktidar iş başındayken, görev başındayken yolsuzlukları ortaya
çıkmamıştır. Ne zaman ki iktidardan düşmüştür, yolsuzluk dosyaları o zaman
açılmıştır, bu bir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Böyle
bir kural yok.
MUHARREM İNCE (Devamla) - İkincisi,
CHP, Cumhuriyet Halk Partisi tabii ki dokunulmaz değildir, tabii ki Cumhuriyet
Halk Partisi eleştirilir, Cumhuriyet Halk Partisi tabii ki kutsal değildir.
Sayın Bahçekapılı, “Başbakana dokunmak
ibadettir.” diyen…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yine
aynı yöntem.
MUHARREM İNCE (Devamla) - …Başbakanı
peygamber yerine koyan, Başbakana dokunmayı ibadet kabul eden il başkanınız,
milletvekiliniz var mı yok mu sen onu söyle önce. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bir başkası: Bazılarının adı “ak”tır,
bazılarının alnı aktır. Sizin adınız “ak” bizim alnımız ak. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Millet karar
veriyor, millet!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ayrıca, “tek
parti dönemi” diyorsunuz Sayın Bahçekapılı, 1930’lardan, seksen sene öncesinden
bahsediyorsun. Türkiye bugün 2002’nin daha gerisindedir. 1930’larda
demokrasimiz eksik olabilir, o günkü şartlar daha farklıydı. Tabii ki bugün
daha iyi olmalıyız ama ne yazık ki biz, 2002’nin çok daha gerisindeyiz, tek
partili faşist bir sistemi aratmayacak durumdadır Türkiye, bunu unutmayınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yine
bağlam karıştı.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Milletin
kime “ak” dediği önemli, sizin değil.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yine
bağlamı karıştırdılar Sayın Başkan, yine bağlam karıştı, yine yöntem karıştı.
Bir yöntem dersi vermek gerekiyor.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.
13.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; benim siyasi ahlakım, hukuk terbiyem, aile terbiyem
Hanımefendi’nin cevap verdiği gibi müsaade etmez. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Attığın iftira
neydi?
MAHMUT TANAL (Devamla) - Ben şimdi
sizlere… Ankara Büyükşehir Belediyesinin Belbeton Anonim Şirketini anlatacağım.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – Attığın iftiralar
ne oldu?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bizim Belbeton
AŞ…
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Çankaya’yı
anlat!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Belge
getirmeden konuşma!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Belbeton AŞ 22
trilyona kimlere satıldı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Belgeni getireceksin! Çamur atmak yok.
MAHMUT TANAL (Devamla) - Genç Anonim
Şirketi adında bir firmaya satıldı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Çamur
atmak yok.
AHMET YENİ (Samsun) – Özür dile!
MAHMUT TANAL (Devamla) – Genç firmasına
satılan bu Belbeton ne yaptı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Aynı
yöntemle cevap ver!
MAHMUT TANAL (Devamla) - İçindeki
eşyaların, malzemelerin, ürünlerin listesini, değerini yapmadı. Belbeton’la
ilgili, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum.
AHMET YENİ (Samsun) – Sen özür diledin
mi?
MAHMUT TANAL (Devamla) - Sizin içinizde
bir AKP milletvekili “Ya, arkadaş, şu Belbeton’la ilgili gelip şu şikâyetinden
vazgeçer misin.” dedi. “Sonuna kadar devam edeceğim.” dedim.
AHMET YENİ (Samsun) – İftirayı boşver!
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bakın değerli
arkadaşlar, yerinizden çağırıp bağırmayla olmaz, bilgisiz adam, cahil adam
bağırır. Kimsenin ismini söylemiyorum ben. Bilinçli, aydın adamlar gelir burada
düşüncesini söyler. Onun için, sizden ricam…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen
de bağırıyorsun burada Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Sizden ricam,
burada, Ankara Büyükşehir Belbeton AŞ’nin bulaşmış olduğu yolsuzluk olayı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dosyasının içerisinde.
Otopark ücretleriniz, Ankara, İstanbul,
bugüne kadar tahsil edilen otopark ücretlerini ne yaptınız, nerelere harcadınız
siz?
AHMET YENİ (Samsun) – Onu bunu bırak da
özür dile.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu anlamda,
siz gerçekten yolsuzluk anlamında çıkarın bu büyükşehir belediyesinin otopark
ücretlerini, ben size gayet iyi anlatırım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) – Siz çağırıp
bağırmanın dışında bir şey bilmezsiniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sen
de bağırıyorsun.
BAŞKAN – Sayın Tanal, bitti.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yamyamlar ne
oldu?
MAHMUT TANAL (Devamla) – Bilginiz yok,
bilginiz.
BAŞKAN – Sayın Tanal, bitti.
MAHMUT TANAL (Devamla) – Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Tanal, tamam.
Şimdi, sayın milletvekilleri, azıcık
sinirleriniz yatışsın, herkes tamam, ben de ara vermeden şu işi bir an evvel
bitirelim diye… Tamam, sulh olun lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
ben sadece buradan, tutanağa geçmesi için bir ilavede bulunabilir miyim? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Çok önemli. Meclis açısından bence önemli.
Hanımefendi biraz önceki konuşmasında
körlüğü, görme engelini bir aşağılama ve hakaret unsuru olarak kullandı.
Ayrıca, gözlük takmayı da bir eksiklik olarak vurguladı. Her ikisi de son
derece çağ dışı yaklaşımlardır.
BAŞKAN – Neyse…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanağa geçmesi
için…
BAŞKAN – Tamamdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Belli bir
yaştan sonra öyle konuşulabilir, normaldir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın
Başkan, lütfen, bu Mecliste elmayla armudu toplamaktan vazgeçilmesi konusunda
bir öneride bulunun şu muhalefet sıralarına, lütfen.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/560) (S. Sayısı: 259) (Devam)
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Musa
Çam… (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Kravatı yok,
kravatı.
BAŞKAN – Kravatı var, var. Ya, şimdi,
bakın, bir de bu kravat kavgası çıkarsa ciddi kızarım ha, hepinize.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, bugün
getirilmiş olan yedi madde, kanun teklifinin içerisinde, iyiler, karşı
çıktıklarımız var, doğru bulduklarımız vardı; bunlarla ilgili de
düşüncelerimizi burada söyledik. Evet, bunu destekliyoruz, doğrudur, getirilişi
doğrudur. Bir mağduriyet söz konusudur. Bu mağduriyetin giderilmesi için de
iktidar partisi ve muhalefet partilerinin el birliğiyle burada desteklemesi
gereken bir kanun maddesidir. Doğru da buluyoruz ve destekliyoruz, korsan
takside olduğu gibi. Sendikal engellerle ilgili yanlış bulduk, söyledik,
dinlemediniz ama bunu doğru buluyoruz ve
destekliyoruz.
Olay şu arkadaşlar: İzmir Büyükşehir
Belediyesi dâhil olmak üzere Türkiye’de elliye, altmışa yakın belediye itfaiye
eri alımı için sınav açtı. KPSS sınavlarına göre dizdi, en düşük puan 60,
60’tan yukarı olanları sınava çağırdı. 286 tane eleman alacak arkadaşlar,
itfaiye eri alacaklar. Bunlardan 40 tanesi sivil savunma veyahut da
itfaiyecilik okulu mezunu, diğer geride kalanlar da lise mezunları alındı, puanlar
KPSS sınavına göre, mülakata çağrıldı. Şimdi bir şey soracağım arkadaşlar.
Muzaffer Başeğmez’i ben çok severim, Plan Bütçe Komisyonunda.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Baştopçu…
MUSA ÇAM (Devamla) – Muzaffer Ağabey’i
düşünün, onun yirmi beş yaşında olduğunu ama aynı fizikte olduğunu düşünün.
Muzaffer Ağabey, siz belediye başkanı
olsanız, itfaiye eri olur mu olmaz mı? Olmaz. (AK PARTİ sıralarından “Olur,
olur.” sesleri) Şimdi, yapmayın arkadaşlar.
Ali Bey, bir dakika ayağa kalkar
mısınız ağabeyciğim? Ali Sarıbaş’tan itfaiye eri olur mu? Olmaz arkadaşlar,
olmaz.
AHMET YENİ (Samsun) – Olur.
MUSA ÇAM (Devamla) – Kimden olur?
Kimden olur? Özgür’den, Hamza’dan olur. Ama ne oldu arkadaşlar…
CELAL DİNÇER (İstanbul) – Belediye
başkanı olur Ali’den.
MUSA ÇAM (Devamla) – Bakın arkadaşlar,
İzmir Büyükşehir Belediyesi mülakat yaptı, yükseklik fobisi olan, dumana
dayanamayan… Yüksekten atlayabilecek insanları alması gerekirken Danıştay bir
karar verdi, dedi ki: “Mülakat yapamazsın.” “Mülakat yapamazsın.” deyince de
İzmir Büyükşehir Belediyesi kazanan arkadaşlarımızı işbaşı yaptıramadı.
Diyeceksiniz ki: “Diğer belediyeler nasıl yaptırdı?” Senin arkanda kardeşim -on
yıldır iktidardasın- İçişleri Bakanı sende, Dışişleri Bakanı sende, Sayıştay
sende, mülkiye müfettişi sende, bütün müfettişler sende, istediğin gibi
entrikayı çeviriyorsun, el altından adamları işbaşı yaptırtıyorsun ama İzmir
Büyükşehir Belediyesi suçsuz bir şekilde yargılanıyor. Buna cesaret edip de
Danıştay kararını yok saymadı arkadaşlar ve Danıştay kararına saygı duydu ve bu
insanları işbaşı, başlatamadı arkadaşlar.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı eğer
suç işlediyse bu suç doğrudur, hukukun arkasına dolanmadı ama başka belediye
başkanları arkadan dolandılar, hukuku kuşattılar, işbaşı yaptırdılar. O adam
yaşadıklarından dolayı hukuku arkadan dolanmadı ve işbaşı yaptırmadı ve bu
arkadaşlarımız mağdur oldu.
Şimdi bu mağduriyetin giderilmesi
için bir teklif verildi ve bu teklifi
biz de destekliyoruz, canıgönülden destekliyoruz ve bu arkadaşların bu
mağduriyetinin giderilmesi için de elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya devam
edeceğiz. Ama arkadaşlar, şimdi siz kanun teklifini veriyorsunuz, tamam güzel.
Adamın bir hakkı olan, hakkı, kazanmış sınavı, Danıştay kararıyla başlatılmamış, büyükşehir belediyesinin
hiçbir suçu, hiçbir günahı yok mahkeme kararına uymaktan başka.
Sayın Metin Külünk, var mı bir suç?
İzmir Büyükşehir Belediyesi yargı kararına uymuş, yargı kararından dolayı da
işbaşı yaptıramamış. Tamam, teklif verdin, biz de destekliyoruz kardeşim. Peki,
bunu verirken “Ben sana bir lokma ekmek veriyorum ama ha mahkemeye
gitmeyeceksin, tazminat davası açmayacaksın, hakkını aramayacaksın.” diye buraya
bir tehdit unsuru koyabilir misiniz?
Hamza Dağ, siz hukukçusunuz kardeşim,
ben hukukçu değilim, bir işçiyim, sendikacıyım, böyle bir şey konulabilir mi?
Mahkeme açmayacaksın, dava açmayacaksın, hakkını aramayacaksın diye, böyle bir
kanun teklifi olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından “Olur.” sesleri) Nerede olur?
Peki, olur, olur… Bir kez daha
hatırlatıyorum, bunun arkasında mısınız, arkasında mısınız bunun?
Arkasındasınız. Peki, o zaman açıyorum, söylüyorum sizlere: Ne diyor 37’nci
madde? Diyorsunuz ki: “İnsanları ekmekle özgürlük arasında tercihe zorlayan
anlayışa son vermeye ‘Evet.’ demektir.” Ne diyorsunuz? “Üstünlerin hukukundan
hukukun üstünlüğüne geçmeye ‘Evet.’ demektir.” diyorsunuz ve diyorsunuz ki:
“Vatandaşlarımızın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma haklarına
‘Evet.’ demektir.” Anayasa Mahkemesine kadar bireysel başvuruya “Evet.”
diyorsunuz ama itfaiye erlerinin mahkemelerde hakkını aramasına “Hayır.”
diyorsunuz ve bu maddeyi böyle düzenliyorsunuz.
Bu doğru bir iş değildir arkadaşlar,
yanlış yapıyorsunuz. Bu yanlıştan geri dönün ve bu maddeyi, Sayın Bakan,
düzeltin, yapmayın, etmeyin eylemeyin! İnsanlara ekmek veriyorsunuz diye böyle
tehdit etmeyin.
Bu konuyla ilgili de önergemiz vardır.
Önergemizle ilgili de konuşulacaktır.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Akar, buyurunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
şimdi, İstanbul’da üçüncü bir havalimanından bahsediyorsunuz, havaalanından
bahsediyorsunuz ama daha önce iki tane havalimanını özelleştirdiniz ve bunlarla
da özelleştirme sonucu bir sözleşme yaptınız. Bu sözleşmenin, bildiğim
kadarıyla, ağır şartları var ki belli bir yolcu potansiyeli olması gerekiyor.
Üçüncü havaalanını yaptığınızda bu şartları önünüze koyduklarında ne
yapacaksınız? Nedir bu şartlar? Ne kadar tazminat ödeyeceksiniz veya bir
tazminat şartı var mıdır?
AHMET YENİ (Samsun) – Komisyonda
cevapladık bunları.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sana sormadı
ki zaten, oraya soruyor.
BAŞKAN – Sayın Kaleli…
SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kara yolu toplu
taşımacılığında ve şehirlerarası eşya taşımacılığında yatırım teşviki yoktur
ama en büyük…
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Cevapladık.”
diyor, sen kimsin de cevaplayacaksın?
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın İnce, size
bir şey söylemedim ben.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Hangi
konumdasınız?
AHMET YENİ (Samsun) – Sizinle muhatap
oldum mu ben?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen ona
soramazsın. Oraya soruyor, sana mı soruyor?
AHMET YENİ (Samsun) – Sizinle muhatap
olmadım ben.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakan
yardımcısı mısın? Bir dahaki dönem, eski olunca, bakan yardımcısı olursun
gidersin.
BAŞKAN – Ben hiçbir şey anlamıyorum.
SENA KALELİ (Bursa) – …yatırım teşviki
olmayan…
BAŞKAN – Sayın Yeni ve Sayın İnce…
Bir dakika… Ben sizin mikrofonunuzu
yeniden açacağım Sayın Kaleli, hiçbir şeyi ne Sayın Bakan duydu ne ben duydum. Sükûneti sağlarsak.
Buyurun.
SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan; bildiğiniz üzere Türkiye’de kara yoluyla toplu taşımacılık
sektöründe ve eşya taşımacılık sektöründe yatırım teşviki yoktur ve bu sektörde
sektörümüzün en önemli teşvik enstrümanı leasing idi. Ancak kara yolu toplu
taşımacılığında satışların yüzde 20’si leasing ile gerçekleşirken KDV oranı
yüzde 1 idi, daha sonra yüzde 8 oldu. Buna karşılık hava yolu taşımacılığında
yüzde 1 olduğunu duyuyoruz. Piyasada çok uluslu şirketlere ve onların
egemenliklerine yenik düşen kara yolu toplu taşımacılığındaki bu şirketlere
yatırım teşviki babında sektörün teşvik enstrümanı leasing’i tekrar gündeme
getirebilir misiniz KDV anlamında?
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, dün grev hakları
ellerinden alınan işçiler bu yaratılan fiilî duruma karşı fiilî grev haklarını
kullandılar. Bu bütün dünya demokrasilerinde güvence altında olan bir durum ama
Kenan Paşa’nın Anayasası ve ona uygun yapılmış olan ikincil mevzuatta böyle bir
hak tanınmadığı için bu insanlara doğrudan fesih hakkını kullanıyor işveren.
Ama bu ne demokrasiye sığar ne vicdanla bağdaşır. Siz Bakan olarak dün bu greve
katılan 150 tane personeli, çoluğu çocuğu, bakmakla yükümlü kişileri de göz
önünde bulundurarak 12 Eylül Anayasası’ndan gelen bu hakkı kullanacak mısınız?
Yoksa bu kişilere iş güvencesini buradan ifade edebilir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Marmaray Projesi’yle ilgili dava açıldı
mı? Dava açıldıysa niçin açıldı? Ne aşamadadır? Davanın sonucu nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özgündüz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım, İDO özelleştirildikten
sonra özelleştirmeden alan şirkete kara taşımacılık hakkı tanıdınız. Bu,
şartnamede yoktu, özelleştirme şartnamesinde İDO’nun, daha sonradan kara taşıma
yetkisi verdiniz. İDO’nun özelleştirilmesi şartnamesinde kara taşımacılık
yetkisi olmamasına rağmen, özelleştirmeden sonra firmaya, alan firmaya bu
yetkiyi verdiniz. Bu bir haksız kazanç doğurdu. Dolayısıyla, bununla ilgili
yeni bir düzenleme yapmayı planlıyor musunuz ya da şartnamede o yönde bir hüküm
var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Erdoğdu…
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan,
Almanya’da Siemens Şirketinin Genel Müdürü, Türkiye ve Suudi Arabistan’a
yapılan yaklaşık 13 milyon avroluk satış karşılığında 57 milyon avro rüşvet
verildiğini -Hükûmetiniz döneminde olan işlemler için- ve bunu Türkiye’de
tekerlekleri yağlamak için verdiklerini iddia etmiştir. Hükûmetinizin bu konuda
yaptığı bir soruşturma var mıdır? Hükûmetinizin bu kapsamda görevden aldığı
bürokrat bulunmakta mıdır? Bu kapsamda, Mavi Akım soruşturmasında adı geçen
Siemens dosyasında Siemens ürünlerinin kullanıldığı belirtilmektedir. Sayıştay
raporunda da bu şekilde, özellikle BOTAŞ Şirketinde Siemens ürünlerinin
kullanıldığı belirtilmektedir. Ülkemizi uluslararası arenada küçük düşüren bu
rüşvet olayı dolayısıyla Hükûmetiniz ne gibi işlemler yapmıştır?
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, Erdoğdu’dan başlayayım, en son sorudan.
Bu konu, Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği bir gensoruyla bu Mecliste enine boyuna görüşüldü geçen dönem ve bu
konuda bütün belgeler, bilgiler Genel Kurulla da kamuoyuyla da paylaşıldı ve
böyle bir şeyin varit olmadığı ortaya çıktı. Bunun bilinmesinde fayda var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O zaman ben
getireyim tutanakları Sayın Bakanım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bütün kurumlara yazıldı, resmî yollardan her
türlü soruşturma yapıldı ve böyle bir şeyin varit olmadığı ortaya çıkmıştır.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayıştaya da
sorunuz lütfen.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – İDO’nun kurulduğu günden beri kara kombine
taşıma hakkı vardır. Ben orada beş buçuk sene genel müdürlük yaptım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Kara taşıma
hakkı var mıydı Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Vardır. Hatta Bandırma’dan İzmir’e,
Mudanya’dan Bursa’ya kombine taşımacılık yapabilmektedir. Bütün firmalara
tanınan bir haktır. Aynı şekilde diğer deniz-kara, deniz-demir yolu kombine
taşımacılık bütün firmalara tanınan bir haktır, bir imtiyaz değildir, onun
bilinmesinde yarar var. O yüzden İDO özelleştirmesinden sonra verilen bir ilave
imtiyaz yoktur. Örneğin, yüksek hızlı tren Eskişehir’e gidiyor, Eskişehir’den
de otobüsle Bursa’ya kombine taşımacılık yapılıyor. Aynı şekilde, Bandırma’dan
İzmir’e hem tren bileti kesilebiliyor hem de otobüs bileti kesilebiliyor.
Sayın Tanal, Marmaray’ın ikinci “CR 1”
diye tabir ettiğimiz Gebze, Söğütlüçeşme, Halkalı ve Yedikule arasındaki
yüzeysel metroyla ilgili yüklenici taahhüdünü yerine getirememiş ve sözleşme
feshedilmiştir. Şu anda yargıdadır, ikinci kısmı Marmaray’ın yargı süreci devam
ediyor. Yeni ihale yapılmış ve başka bir işletme şu anda projeyi yapmaktadır,
yürütmektedir.
Sayın Özel grev hakları ellerinden
alınan Türk Hava Yollarındaki işçilerle ilgili… Tabii yasaların ne zaman
çıktığı, kim tarafından çıkarıldığı, bunlar konuşulabilir, tartışılabilir ama
yasa yürürlükteyse yasalara uymak herkesin görevidir. Mevcut 2822 sayılı Toplu
İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun ilgili maddeleri yasadışı iş
yavaşlatma, işi bırakmanın müeyyidelerini zikretmiştir, bu müeyyidelerin
gereğini de işveren yapmıştır, olay bundan ibarettir. Benim bu konuda
söyleyeceğim bu kadar.
Sayın Kaleli kara yolu taşımacılığında
bu yasayla ilgili hava yollarına, onların araçlarına getirilen leasing yoluyla
elde edilmeye yönelik bir teşvikin kara yolu taşımacılığında olmadığını
söylüyor. Doğrudur, geçmiş dönemlerde kara yolunda da buna benzer düzenlemeler
vardı ama daha sonra bu düzenlemeler kaldırıldı. İleride böyle bir ihtiyaç
doğarsa bunlar için de bu düzenleme pekâlâ yapılabilir.
Üçüncü havaalanı, Sayın Akar “Üçüncü
havalimanı yapılırsa Atatürk Havaalanı’ndaki sözleşme yüzünden kamu zararı
doğar veya kamunun ilave bir tazminat ödemesi söz konusu olur mu?” diye, yanlış
anlamadıysam… Bir kere, Atatürk Havalimanı yap-işlet-devret modeli süresi
bitmiş yeniden kiralanmıştır yani her yılbaşında yıl bazında kira ödenmektedir.
Atatürk Havaalanı, diyelim üçüncü havalimanı yapıldığında Atatürk Havaalanı’nda
yine trafik devam edecek sözleşme süresince ancak Atatürk Havaalanı’ndaki fazla
trafik oraya kaydırılacaktır, bu bir yöntemdir. Bir başka yöntem de oradan
trafiği tamamen çekersek bu sefer kıst usulü, kullanılamayan süreler için kira
alınmasından vazgeçilecektir. Bu, o gün karar verilecek bir konudur yani üçüncü
havalimanının yapılması zaruret hâline gelmiştir, Atatürk Havaalanı’nda
kapasite 2 katın üzerine çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan,
zamana da uydunuz.
Madde 5 üzerinde dört önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
259 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 5.
maddesinde geçen “bu işlemler sebebiyle dava açmış olmaları halinde davadan
vazgeçmeleri, açmış oldukları dava lehlerine sonuçlananlar ise mahkeme
tarafından karara bağlanmış tazminat veya geriye dönük maaş haklarından yazılı
olarak feragat etmeleri kaydıyla” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
Alim Işık Necati Özensoy Erkan Akçay
Kütahya Bursa Manisa
Bülent Belen Mehmet Günal S. Nevzat Korkmaz
Tekirdağ Antalya Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 259 sıra sayılı İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci
maddesinde yer alan 'bu işlemler sebebiyle dava açmış olmaları hâlinde davadan
vazgeçmeleri, açmış oldukları dava lehlerine sonuçlananlar ise mahkeme
tarafından karara bağlanmış tazminat veya geriye dönük maaş haklarından yazılı
olarak feragat etmeleri kaydıyla' ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 29.05.2012
Aytuğ Atıcı Muharrem Işık Celal Dinçer
Mersin Erzincan İstanbul
Ali Sarıbaş Ali Serindağ Musa Çam
Çanakkale Gaziantep İzmir
Madde 5- Bu kişiler 01.01.2012
tarihinden, itibaren göreve başlamış sayılırlar ve bu tarih itibariyle mali ve
sosyal hakları toplu olarak bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 1 ay
içerisinde ödenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Geçici Madde 7- Bu kanunun 52.
maddesine göre çıkarılan yönetmelik çerçevesinde “İtfaiye Eri” kadro unvanına
atanmak üzere açılmış olan sınav sonucunda başarılı olanlardan bugüne kadar
atanmayanlar; bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 30 gün içinde başvurmaları
hâlinde bu göreve atanırlar.
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 5 nci maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim
Binici Levent
Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katıl-mıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
En zor görevlerin başında gelen İtfaiye
işçiliğinde çalışanların hakları kısıtlanmak, açılan davaları ortadan
kaldırılmak istenmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Geçici Madde 7- Bu kanunun 52.
maddesine göre çıkarılan yönetmelik çerçevesinde “İtfaiye Eri” kadro unvanına
atanmak üzere açılmış olan sınav sonucunda başarılı olanlardan bugüne kadar
atanmayanlar; bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 30 gün içinde başvurmaları
hâlinde bu göreve atanırlar.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde bu hâliyle daha uygun olur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı
İstanbul Milletvekili Metin Külünk ve 2 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5 inci maddesinde yer alan 'bu
işlemler sebebiyle dava açmış olmaları hâlinde davadan vazgeçmeleri, açmış
oldukları dava lehlerine sonuçlananlar ise mahkeme tarafından karara bağlanmış
tazminat veya geriye dönük maaş haklarından yazılı olarak feragat etmeleri
kaydıyla' ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve aşağıdaki cümlenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. 29.05.2012
Muharrem Işık (Erzincan) ve arkadaşları
Madde 5- Bu kişiler 01.01.2012
tarihinden itibaren göreve başlamış sayılırlar ve bu tarih itibariyle mali ve
sosyal hakları toplu olarak bu kanunun yayımı tarihinden itibaren 1 ay
içerisinde ödenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Çanakkale Milletvekili Sayın
Ali Sarıbaş.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Çok Değerli
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bu geç saatte kanun teklifinin
5’inci maddesi yani 5393 sayılı Belediye Kanunu’na eklenen geçici madde
öncelikle bu akşam çıkaracağımız maddeler içerisinde en hayırlılardan bir
tanesi, bunu belirtmek istiyorum. Bu konuda da gerçekten de doğru bir karar,
bir hakkın, imtihanla alınan bir hakkın geri verilmesi kararı.
Burada, özünde, bu kanun maddesinin
aslına uygun olarak burada tecellisi anlamında doğru karar verilmiştir ancak
burada haklı olmayan ve haksızlık olarak başlayan bu insanların bu zaman zarfı
içerisinde işe başlatılmalarının tarihinin yılbaşı tarihi itibarıyla alınması
doğrudur ve yine burada hukukun üstünlüğünü eğer biz savunuyorsak, burada
zamanında imtihanları kazanarak, gerçekten bu zaman içerisinde sözlü
mülakatları da dâhil olmak üzere başarı sağlayan bu arkadaşlarımızın buradaki,
hukuki anlamdaki yaptıkları masraflar ve bu anlamda gerçekten bu zamana kadar
uykusuz kalmaları, tazminat, maaş alamamaları ve gerçekten burada
mağduriyetleri söz konusudur. Bunların mutlaka bu mağduriyetlerinin, ekonomik
anlamda hiç olmazsa masraflarının ve bu giderlerinin karşılanması gerekir. Yani
bir taraftan bir hakkı teslim ediyoruz, bir taraftan diyoruz ki, bu insanlar
burada mağdur edilmiştir. Türkiye’de işsizliğin had safhayı geçtiği, insanların
bugün imtihanlarla gerçekten memuriyet sınavına dahi milyonlarca insanın
girdiği, az önce arkadaşımın dediği gibi, beni de orada kaldırarak söylediği
gerçekten zor imtihan koşulları içerisinde… Kırk sekiz saat görev yapan,
evlerine gitmeyen ve bunu da yaşamları boyunca orada her gün eğitim görmek
zorunda kalan, spor yaparak da bu eğitimlerini, sağlığını korumak zorunda
kalan, her türlü kurtarıcı ve afet dâhil olmak üzere her türlü tehlikede görev
yapacak olan bu insanların daha işlerine başlamadan önce bu süreç içerisinde
uykusuz kalmaları, eziyet çekmeleri ve mahkeme kapılarında gerçekten
süründürülmeleri bence bir mağduriyettir. Bunu mutlaka mutlaka gidermemiz
gerektiği konusunda burada anlaşma, uzlaşma sağlanmıştır. Buraya kadar doğru
ama az önce 1’inci maddede ve diğer, 2’nci maddede de baktığımız gibi, bir
taraftan, insanlara iş sahalarında ulaşırken, gerçekten bunları sağlarken,
hukuki anlamda da bir taraftan aba altından sopa göstermemeliyiz. Yani burada,
bir taraftan insanlara bunu verirken, bunların haklarını, yasal haklarını
vermeliyiz.
Burada gerçekten bu insanların
mağduriyetleri varsa ve bu tarihte, yılbaşından itibaren bu geçerli ise geriye
dönük çalışma mesaileri ve o işe başlama tarihleri konmalıdır. Çünkü burası bir
hukuk devletidir. Devletin, devletimizin bugünkü anlayışı içerisinde, gerçekten
hukuk devletini savunuyorsak, yargının doğru işlemesini savunuyorsak bu
Mecliste, buna dönük, doğru kanunları yapmalıyız. Sadece, hakkı verirken “Biz
size, hep, burada, kaybolan hakkınızı veriyoruz, bulduracağız.” ama bu taraftan
da “Lütfen, cebinden masraflarını karşıladın, buradaki mahkemelerden,
haklarından, bundan vazgeç.” diyerek, tehdit ederek… Devlet, vatandaşını, işe
girecek çalışanını hiçbir zaman için tehdit etmemelidir, yasalarla da bunu
koymamalıdır.
Biz burada, bu yasal hakkın doğru
anlamda çıkması yönüyle önerge verdik. Ben, gelin, bu önergemizi destekleyin
diyorum çünkü o zaman, doğru mecrasına, doğru hakkı teslim etmiş olacağız.
Burada, gerçekten işe girecek olan, çalışacak olan itfaiyeci arkadaşlarımız,
daha gönül birliği içerisinde, burada bu Meclisin vereceği bu karara daha çok
sevineceklerdir ve inanır mısınız, bu bir örnek olacak. Artık, yargının
arkasından dolaşarak, oradan puan almanın yollarını, burada, yasa yapıcı
bizler, bunu koyucu bizler yapmamalıyız. Çünkü, gerçekten doğru olan, hem
Anayasa’mıza hem hukuka, iş kanunlarına ve Avrupa’daki çalışma kanunlarına imza
attığımız bu dönem içerisinde, gerçekten bizler, bu Parlamentoda kanun yapan
tüm bizler, insanların hakkını teslim ederken mutlaka bunları göz ardı etmemeliyiz
diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum, desteklemeniz
dileğiyle en iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
259 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 5.
maddesinde geçen “bu işlemler sebebiyle dava açmış olmaları halinde davadan
vazgeçmeleri, açmış oldukları dava lehlerine sonuçlananlar ise mahkeme
tarafından karara bağlanmış tazminat veya geriye dönük maaş haklarından yazılı
olarak feragat etmeleri kaydıyla” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz
ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Bakanım, bir
defa da önergemize katılın. Bir defa da katılın, Allah rızası için bir defa da
“Evet.” deyin.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle yargı kararlarına,
yürütmenin isteğiyle yasamanın müdahale etmesinin önlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 6’yı okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Süleyman Çelebi.
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gerçekten akıl tutulması olunca
bazı konuları burada günlerce konuşsak da, saatlerce konuşsak da tek bir algı,
tek bir inanç, tek bir yaklaşımla olaylara bakarsak sorunların hiçbirisini
aşamayız. Şu anda iktidar hırsın en etkin şekilde kullanıldığı bir noktaya
getirmiştir olayı ve bir hırsla bir yasa çıkarıyor. Bu yasayı gerçekten bir
zalimlik yasası olarak görüyorum, çünkü burada konuştuğumuz, saatlerden beri
konuştuğumuz sorun can yakıcı bir sorundur.
Şimdi, bir yandan, biraz önce Sayın
Külünk konuştuğunda Avrupa’dan sorumlu bakan yerden yere neredeyse zıplıyor,
“Çok güzel konuştun.” diyor, “Çok güzel işler yaptın.” diyor ve kutluyor. Ben
de sandım ki Avrupa’dan sorumlu bakan, oysa niyeti bozmuş Avrupa Birliğinden
yana yerine Arap Birliğinden yana. İkisi de “AB” olduğu için, onun için fark
etmiyor. Demek ki kıbleyi Arap Birliğine döndürmüş. Bu yasa bu hâliyle
geçtikten sonra, ILO’da, Avrupa Birliğinde bu çiftetelli oynamanın bir bedeli
olduğunu hep beraber göreceğiz.
Sayın Bakan, özellikle demin bazı
bilgileri sormuştum. Sizin de bürokrasiden emin olmadığınız bilgileri bugüne
kadar kullanmadığınızı biliyorum ama yanıltmışlar Sayın Bakanım. Şimdi
belgelerini biraz sonra size takdim edeceğim. Özellikle işçilik maliyeti
yüksekliği buralarda çok konuşuldu. Avrupa Birliğindeki hava yollarında işçilik
maliyeti yüzde 25’ler civarında, bizim ülkemizde ise Türk Hava Yollarının
işçilik maliyeti yüzde 17 civarındadır. Arz edilen koltuk kilometre başına
işçilik maliyeti SAS hava yollarında, biraz önce söylediğiniz hava yollarında,
İsviçre’de 2,2 senttir; DL, Danimarka’da 2,94’tür; Amerika’da 3,3’tür;
Fransa’da 3,38’dir; Türk Hava Yollarında 1,65 senttir. Şimdi, yine sizin
verdiğiniz biraz önceki arz edilen koltuk kilometre başına gider 1,65 senttir.
Bunu da ben söylemiyorum, bunu Türk Hava Yolları kendi raporunda söylüyor.
Şimdi, demek ki Sayın Bakan, size verilen rakamlar başka, burada raporlara
koydukları rakamlar başka.
Ne yapılıyor? Bir grev hakkı ortadan
kaldırılıyor. Bir sendika için -burada sendikacı arkadaşlar da var, daha önce
yaptılar ama herhâlde unuttular- grev hakkı amaç değildir, bir araçtır.
Yaklaşık yirmi yıldır bu iş kolunda bir grev yapılmıyor. Zaman zaman uyuşmazlık
çıktığında ben bile AKP İktidarı döneminde -o zaman Sayın Murat Başesgioğlu’ydu
Bakan- devreye girdim, bize bağlı bir sendika değildi, katkı verdik ve ihtilafı
çözdük. Eğer bir ihtilaf varsa, bir sorun varsa elbette bir diyalogla bu
sorunlar aşılırdı. Ama yapılan, uygulamaya konulan gerçekten bir vahşice
yaklaşımdır, bir zulümdür. Bu zulme katkı verenler, bu zulmü reva görenler o
uçakta çok uçtular ve o personel onlara hizmet etti onlarca yıl. Yirmi yıl,
otuz yıl orada çalışan arkadaşlarımız var. Şimdi, bir eylemden dolayı bir
telefon mesajıyla 300 kişinin ekmeğiyle oynadınız, işten attırdınız. Bu işten
attırılma öyle bir noktaya gelmiştir ki… Biraz önce buradan laf attılar
arkadaşlar: “Mahkemeye gitsinler.” Gayet kolay! Mahkemeye teslim ettiğinizde
Türkiye’deki bu tip davaların üç yıl, dört yıl süreceğini biliyorsunuz. Üç yıl,
dört yıl sonra iade olursa, bu sefer, nasıl olsa kasada para çok, ne olacak,
iade parası dört ay, iade de almazsa sekiz ay, zaten her şeyi göze almışsınız,
parayı oradan vereceksiniz, yeni siyasi, kendilerinize yandaş kadroları oraya
koyacaksınız. Yazık değil mi!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Allah
Allah!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – “Allah
Allah”ı yok. Aynen böyle. Sayın Grup Başkan Vekilim, aynen böyle.
Bir eksiğim yok. Hiç de ben bugüne
kadar bu konuda başka bir şey yapmadım. Ne varsa gerçekler tek tek çıkıyor.
Şimdi, Sayın Bakan “Özel sektör de
örgütlenemiyor.” diyor. Bir insanın, Sayın Bakan, en temel hakkı örgütlenme
özgürlüğü. Yaşama hakkı kadar kutsal olan da çalışma hakkı. Diyorum ki Sayın
Bakan: İşçilerin elinden yaşama hakkı kadar kutsal olan çalışma hakkını
alırlarsa ne sendikalı olur ne örgütlenme içerisinde olur. Çünkü bu yasalar,
sendika, örgütlenme özgürlüğünü engelleyen yasalar. Sendikaya üye olmanın
bedeli var, o bedel şu: İşten atılma bedeli. Çalışma hakkının elinden alınması
demek ekmeksiz eve gitmesi demek. Eğer biraz vicdanlarınız varsa, gerçekten
biraz bu konuda duyarlılığınız varsa, şu saat itibarıyla ilk önce Sayın Bakan,
bu çıkartılan işçilerin derhâl geri alınmasını sağlayın. Huzursuz etmeyin. O
insanlar orada yıllarca emek verdiler, bu emeklerin karşılığında orada hizmet
ürettiler.
Bakın, daha birkaç gün önce kamuda
çalışan işçilerle ilgili şöyle bir şey oldu; eylem yaptılar. En demokratik
hakları. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre en temel haklarını kullandılar.
İlgili bakanlar çıktılar, “Demokratik haklarını kullandılar.” dediler. Şimdi,
bazen demokratik oluyor, bazen antidemokratik oluyor. Bir taraftan “ileri
demokrasi” deniliyor, bir taraftan en temel hakkını, Anayasa’nın öngördüğü,
90’ıncı maddesinde öngörülen grev hakkını, çalışmama hakkını kullananlar hemen
sokağa atılıyor. Bu ülkede o zaman hangi demokrasiden bahsedeceğiz? Hangi
gelişmişlikten bahsedeceğiz? Bu ülke gerçekten, biraz önce söylediğim gibi Avrupa
Birliği hedefinde mi, yoksa Arap Birliği hedefinde mi? Eğer kıblenizi oraya
çevirdiyseniz size söyleyecek bir şey yok. Evet, Arap ülkelerinde bu tip
grevler çok fazla olmaz, bu tip haklar olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Demokrasi
olmaz!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Ama siz
niyetinizi bozdunuz. “Biz Avrupa Birliğinden vazgeçtik, artık ILO’dan
vazgeçtik, artık uluslararası imzaladığımız, altına imza attığımız belgelerden
vazgeçtik, inkâr ediyoruz.” diyorsanız, söyleyeceğim bir şey yok. Yok,
hedefiniz gerçekten söylediğiniz gibiyse, gerçekten vadettiğiniz gibiyse,
referandumda “Grev hakkı” tanıyoruz diye vadettiğiniz gibiyse bu hakkı
kaldırmayın. Bu hakkı kaldırdığınızda, bunun hesabını size mutlaka ama mutlaka,
bugün değilse, yarın işçiler soracaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelebi.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – 28
Şubat özgürlükleri kıstı mı, kısmadı mı?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kıstı.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – DİSK
neredeydi?
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ben orada
konuşabilir miyim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
Grup Başkan Vekili mâni oluyor, yapacak bir şey yok!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – 28 Şubatı
konuşuyoruz darbeler komisyonunda. Orada da konuşuruz onu.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –
Tamam, DİSK’i de konuşun orada.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Her şeyi
konuşuruz. AKP’yi de konuşuruz, AKP’nin de neler yaptığını konuşuruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tamam, iyi olur!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hepsini
konuşuruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım,
iktidar partisinin Grup Başkan Vekili müsaade ederse soru-cevap…
BAŞKAN – Sayın Özel, ben kapattım sizin
mikrofonunuzu. Tamam. Yani arıza çıkarmayalım şu son zamanlarda.
Şimdi sisteme girin tekrar.
Buyurun.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Arıza
çıkartmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Ben “Siz çıkartıyorsunuz”
demedim. Bakın, hep beraber “Çıkartmayalım” dedim.
Buyurunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, açık açık bunu ortaya
koyalım; değilse “değil” deyin. Var olan bir hakkı, sizin iktidarınızdan önce
ve hatta dün var olan bir hakkı yasa çıkararak elinden alıyorsunuz insanların
ve bunu yaparken insanların gözünün içine baka baka yalan söylüyorsunuz. Şimdi,
açık ve net olarak siz söyleyin, biz inanacağız. Bu grev hakkını elinden almaya
çalıştığınız işçilerin veya onların sendika yöneticilerinin yerinde olsaydınız,
olan bir hakkınızı elinizden alacaklar, siz başka ne çare bulurdunuz? Bu
insanlar silaha mı sarılsınlar, dağa mı çıksınlar? Bir tek silahları var,
elinden alınacak, onlar da gidiyorlar, grev hakkı için, grev haklarını savunmak
için son çare olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …greve
başvuruyorlar. Bu işçileri işten atacak mısınız atmayacak mısınız?
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
yerel seçimler 2009’dan önce başlamış olduğunuz Sapanca-İzmit duble yolunda
2009’dan sonraki genel seçimden önce biraz işi hızlandırdınız ve “Yüz elli
günde tamamlayacağız.” dediğiniz yolun henüz yüzde 30’luk kısmı tamamlanmadı.
Bunu önümüzdeki yerel seçimlere mi saklıyorsunuz açılışı yapmak için, merak
ediyorum. Yüz elli gün değil, bin beş yüz gün geçse… Ne zaman bitireceksiniz?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Akar, İzmit-Sapanca D-100
yolunun, yani eski Ankara yolunun bölünmüş yol hâline getirilmesi için
çalışmalar devam ediyor. Bu yolda kamulaştırma epeyce var. Bunları Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi yapıyor, yol yapımını da biz yapıyoruz, böyle bir
anlaşmamız var. Aynı zamanda, yolda da çok ciddi anlamda deplasmanlar var. Yani
TEDAŞ’ın, doğal gazın…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne zaman
bitireceksiniz? Temel atarken “yüz elli gün” dediniz, sonra genel seçim
geçirdik, hızlandırdınız, ne zaman bitireceksiniz?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, tabii, ben günlerini, tarihlerini
hatırlamıyorum ama fiilen biz çalışıyoruz orada. Doğrusu, ne zaman biter onu şu
anda söyleyemem ama yolda çalışma devam ediyor, en kısa zamanda bitireceğiz.
Yani tarihi daha sonra vereyim. 3.900 tane projemiz var Türkiye çapında, hepsini
aklımda tutamam, kusura bakmayın ama bilahare bunun tam tarihini size ben
iletirim Sayın Akar.
Sayın Özel, tabii “Yalan söylüyorsun.”
lafını iade ediyorum. Ben, hayatımda yalan söylemedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, şahsınızla
ilgili demedim.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Öyle dedin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama yapılan işin
bir hak gaspı olmadığını iddia ediyorsunuz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, yok, ben öyle anladım. Eğer öyleyse
bunu…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle anladıysanız
geri alıyorum. Siz soruya cevap verin yeter Sayın Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, şunu söyleyeyim: Yani burada yapılan
düzenlemeyle, doğru, grev yasağı getiriliyor. Şimdi, bakalım uygulamalara.
Sendikacılık, bir hak arama yoludur ve etkin de bir hak arama yoludur. Vaktiyle
bu işi de yapan birisiyim ben, sendikacılık da yaptım. 80 öncesi sendikacılık
ücret sendikacılığıydı. Ücret sendikacılığı artık geçerliliğini yitirdi. Ücret
sendikacılığının dünyanın hiçbir yerinde başarılı olma şansı yok. Şimdi,
sendika, işveren, iş yeri, çalışan, bu üçlüyle üretim oluyor, refah oluyor ve
iş yeri devamlılığı sağlanıyor. Bunun içinde en önemli unsur çalışandır ama iş
yeri olmazsa, işveren olmazsa çalışanın da tek başına yapacağı bir şey yok.
Dolayısıyla, o iş yeri herkesin ortak sorumluluğundadır. Yapacağımız her işi bu
sorumluluğu bilerek yapmamız lazım. Yerine göre işverenin yerine de kendimizi
koymamız lazım.
Ben size bir şey söyleyeyim: 2010 3
Eylül, Hava-İş’te toplu sözleşme için sürecin başladığı tarih. Sendikanın
normalde müracaat edip aralığın sonuna kadar sözleşmeyi tamamlaması lazım.
Yetki istemesi lazım, istemiyor. İşveren bu sefer yetki talebinde, görüşme
talebinde bulunuyor ve ondan sonra olay yargıya taşınıyor ve hâlâ devam ediyor.
Şimdi, bu, çalışanı mağdur etmek değil mi? Bunun esprisi ne?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan,
siz grev yaptınız mı geçmişte?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Hayır, hayır; bir dakika, bir dakika; ben
tamamlayayım, kusura bakmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama soruya
cevap vermiyorsunuz ki…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi soruya cevap vereceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Siz anıları
anlatıyorsunuz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yok, anıları anlatmıyorum, bir gerçeği ortaya
koyuyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bence süreyi
bitiriyorsunuz yalnız bu konuda.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, normal şartlarda bu sözleşme eylülde
başlayıp aralığın sonunda biterse hiç kimse mağdur olmayacak. Neden sendika
bunu başlatmıyor? Çünkü yaz sezonuna gelip, yaz sezonuna bunu taşıyabilirse, o
zaman belki daha fazla hak alırım... Bunu da anlayabilirim ama mağdur olan
insanların hakkı ne olacak?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Çıkarırsınız
bir kanun, grevi yasaklarsınız, ne olacak!
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Milyonlarca insanın durumu ne olacak? 200’ün
üzerinde sefer iptal edildi, 100 bin insan mağdur oldu. Bunun, burada
sendikanın hiç sorumluluğu yok mu? Bütün sorumluluk işverende mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Velev ki doğru
dediğiniz, grevi mi yasaklamak lazım?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Şimdi, bakın, bu yüzden…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Siz olsaydınız
ne yapardınız?” dedim, bak, o soruya cevap vermemek için…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bu yüzden, bakın, Avrupa’da, İspanya’da,
Almanya’da ve Portekiz’de, bazı ülkelerde mahkeme yoluyla, bazılarında da yasal
düzenlemelerle kısıtlama getirilmiştir. Millî hava yolunu korumak bizim
görevimizdir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Pegasus’u
koruyorsun bir de Sayın Bakan yani bırak THY’yi!
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Diğer özel
şirketlerdeki grevlerde siz grevi korumuyorsunuz. O göreviniz değil de bu mu
görev?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O alandaki hiçbir
şirkette grev hakkı yok artık.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bunlar…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Altın buldu Ali
Sabancı bu gece burada, altın buldu adam.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İzmir) – Kaldı ki grev yasağı kalıcı bir yasak değildir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Uslu çocuklara
tekrar verilebilir.” diyorsunuz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İzmir) – Bu, geçmişte grev yasağı getirilen iş kollarında daha sonra
kaldırılmış, bazı iş kollarında yokken de ilave edilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Yandaş bir
sendika olursa veririm o hakkı” diyorsunuz öyle mi?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İzmir) – Eğer yasaya bakarsanız 83’te çıkan yasaya 88’de bir sürü iş kolu daha
ilave edilmiş, 29’uncu maddeye.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Buradan işçilere:
“Yandaş bir sendikaya üye olup örgütlenin, vereyim bu hakkı.” mı diyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, soru-cevaptayız, sohbette
değiliz.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yahu, iki dakika
soru sorduk, sekiz dakika cevap aldık, yine de cevap alamadık.
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Çam, ne oldu?
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan,
Sayın Bakan bilgiyi verirken eksik ve
tahrif ederek söyledi, bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.
BAŞKAN – Eksik kalanları yazılı olarak verir. Yani şu
saatten sonra, tekrar ediyorum…
MUSA ÇAM (İzmir) – İki dakikanızı
istirham ediyorum.
BAŞKAN – Ben size mi söz vereceğim?
MUSA ÇAM (İzmir) – Evet.
BAŞKAN – Niye?
MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Bakan yanlış
bilgi verdi.
BAŞKAN – Olabilir…
MUSA ÇAM (İzmir) – Parlamentoyu yanlış
bilgilendirdi.
BAŞKAN – Hayır, şimdi bakın…
MUSA ÇAM (İzmir) – Eksik bilgi, onu düzeltmemiz gerekir.
BAŞKAN – Şimdi şöyle: Soru-cevap işlemi
yapıldığı zaman siz sorunuzu canınızın istediği gibi sorarsınız, Beyefendi de
ona uygun gördüğü cevapları verir, o arada benimle ilgili bir sorun yoktur
arada, artık tamam.
Şimdi, iki adet önerge var, sırasıyla
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali Serindağ Muharrem Işık Celal Dinçer
Gaziantep Erzincan İstanbul
Musa Çam Sinan Aygün Selahattin Karaahmetoğlu
İzmir Ankara Giresun
Ramis Topal Aytuğ
Atıcı
Amasya Mersin
Madde 6- Bu Kanunun 1. Maddesi 2050
yılında diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup,
işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 6 ncı maddesinde “yayımı” ibaresinin “2023 yılında” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim
Binici Levent
Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet, katılıyor musunuz?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK ve HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Acelesi yoktur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 6. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Muharrem
Işık (Erzincan) ve arkadaşları
Madde 6- Bu Kanunun 1. Maddesi 2050
yılında diğer maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK ve HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gaziantep Milletvekili Sayın
Ali Serindağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Şu 2050’yi bir
açıklayın bakalım!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – 2050’yi açıkla,
2050’yi…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) -
Açıklayacağız, acele etmezseniz her şeyi konuşacağız.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, biraz evvel bir tartışma
yaşandı, Cumhuriyet Halk Partisinin eleştirilmesinin elbette mümkün olduğu
ifade edildi. Elbette tüm partiler gibi Cumhuriyet Halk Partisi de
eleştirilebilir. Ona kimse bir şey demiyor ancak ülkemizin tarihini de iyi
bilmek lazım, tüm partilerin tarihini de iyi bilmek lazım, Cumhuriyet Halk
Partisinin tarihini de iyi bilmek lazım.
Cumhuriyet Halk Partisinin temeli
nedir? Cumhuriyet Halk Partisinin temeli Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk
Cemiyetleridir. Cumhuriyet Halk Partisinin temeli Kuvayımilliye’dir.
Bakın, daha ne olmuştur?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – 2050’yi açıklar
mısınız acaba?
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Dinleyin…
Dinle… Dinle…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – 2050’nin
gerekçesini bir açıklayın!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Dinle… Dinle…
Dinle…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen,
rica ediyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sen bunları
bilmezsin, dinle!
BAŞKAN – Sayın Hatip, siz de Genel
Kurula hitap edin.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’ye…
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Önerge
vermişsiniz, bir açıklayın bakalım ya!
AHMET YENİ (Samsun) – Önergeniz
üzerinde konuşun!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sana ne!
BAŞKAN – Bakın, lütfen…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Ayıp, ayıp!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sana ne?
BAŞKAN - Rica ediyorum…
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Cumhuriyet
Halk Partisi, Türkiye’ye cumhuriyeti kazandıran parti.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Cumhuriyeti
millet kurmuştur.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Cumhuriyeti
kuran partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’yi çok
partili rejimle tanıştıran partidir. Neden bunlardan rahatsız oluyorsunuz,
neden rahatsız oluyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi kendi isteğiyle çok partili
rejime geçmiştir ve iktidarı devretmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Cumhuriyet Halk Partisi sizin şimdi ortadan kaldırmaya çalıştığınız işçi
haklarını getirmiştir. Siz bunları daha çok öğreneceksiniz.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan,
önergesi 2050!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisi Türkiye’yle sosyal demokrasiyi tanıştırmıştır ve Cumhuriyet Halk
Partisi bundan sonra da özgürlükleri geliştirecektir.
AHMET YENİ (Samsun) – Önerge üzerinde
konuş.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Sayın Grup
Başkan Vekili diyor ki: “Siz daha tek parti… O geçti, tek parti geçti.” Biz
kesinlikle tek parti özlemi içerisinde değiliz ama siz tek adamlığa doğru
gidiyorsunuz, siz tek adamlığa doğru gidiyorsunuz. Bakınız Kutadgu Bilig’de bir
söz var. Bakın diyor ki: “İnen yükselir, yükselen iner, parıldayan söner,
yükselen durur.” Bakın siz tek adam peşindesiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – 2050’yi bir
anlat. 2050’ye ne zaman geleceksin?
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Sus be, sus da
konuşalım.
Kimin cumhurbaşkanı olacağına,
cumhurbaşkanının görev süresine, Meclis Başkanının kim olacağına, kimin hangi
gazeteyi okuyacağına, kimin kaç çocuk yapacağına, doğum yönteminin ne
olacağına, Boğaz köprüsünün yerine, tiyatrolarda hangi oyunun sergileneceğine 1
kişi karar veriyor. Evet, biz Türkiye’ye çok partili rejimi getirdik ama siz
Türkiye’yi tek adam yönetimine götürüyorsunuz. Bizim farkımız budur işte. Siz
Türkiye’nin tarihini de Cumhuriyet Halk Partisinin tarihini de iyi öğrenmek
zorundasınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk
Partisinin getirdiği özgürlükleri siz ortadan kaldırıyorsunuz. Bakın size bir
örnek vereceğim. Bu İçişleri Komisyonunda biz bu tasarıyı görüştük.
ŞUAY ALPAY (Elazığ) - Halk bunlara
inanmıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Sus, sus.
Biz bu tasarıyı görüştük İçişleri
Komisyonunda. Bakın grev yasağına İçişleri Komisyonundaki AKP’li üyelerin bir
bölümü de karşı çıktı ama burada kabul oyu verdiler. Siz sorun bakalım, karşı
çıktılar mı çıkmadılar mı?
AHMET YENİ (Samsun) – Oy vereceğiz,
2050’yi anlat!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Orada karşı
çıkan üye burada “kabul” oyu veriyor.
Ulaştırma Bakanlığından temsilci geldi.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Oyumuzu
kullanacağız, önergenizin gerekçesini açıkla bize.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Bu yasanın bu
şekliyle geçmesinden Türkiye’nin uzay ve havacılık sektörünün zarar göreceğini
söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) – 2050’yi bir
anlat!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, siz böyle gürültüyle bir yere varamazsınız, bizi susturamazsınız.
Biz gerçekleri dile getirmeye devam edeceğiz.
AHMET YENİ (Samsun) – 2050…
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Siz bu şekilde
dinlememeye devam edin.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – 2050’yi
söyleyin, oyumuzu ona göre kullanacağız.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Bakın, nasıl
ki iyi konuşma bir hitabet sanatıysa iyi dinlemek ve anlamak da bir sanattır,
bunu unutmayın.
AHMET YENİ (Samsun) – Anlayalım işte
2050’yi!
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) - Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
AHMET YENİ (Samsun) – İşte 2050’yi
anlamadığımız için oy vermedik!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Çok anlarsın
sen!
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 7’yi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam’a
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çam.
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli parlamenterler; gecenin bu saatinde son
madde üzerinde konuşmamı yapıyorum. Aslında buna gerek duymayacaktım ama Sayın
Bakanın konuşmalara, sorulara cevap verirken konuyu eksik ve doğru bir şekilde
anlatmadığını, bir yanlış bilgi verildiğini… Benim de görevim Parlamentoyu bu
konuda doğru olarak bilgilendirmek.
Bakın arkadaşlar, maddeyi birazdan
oylayacağız ve geçecek. Şimdi burada söylemek istediğim konu şudur: Kırk altı
yıldır Türk Hava Yollarında çalışan işçiler, gelmiş geçmiş bütün iktidarlar
tarafından toplu sözleşme yapmış bir iş yeridir. On yıldır da sizinle yapıyor,
on yıldır Sayın Başkan, sizlerle birlikte, AKP İktidarıyla birlikte toplu
sözleşme yapılıyor.
Geçen yıl başlaması gereken toplu
sözleşme görüşmeleri Türk Hava Yolları Yönetim Kurulunun yetki itirazı
nedeniyle uzamıştır. Türkiye’de bu iş kolunda bir tek sendika vardır, Hava-İş
Sendikası. Başka bir sendika olsa bir rekabet olacak, bir rekabetten dolayı bir
yetki itirazı söz konusu olabilir ama tek sendika, bu iş kolunda tek sendika ve
itiraz etmenin hiçbir anlamı da yok ama Türk Hava Yolları yönetimi bilinçli ve
sistemli bir şekilde, geçen yıl 1 Ocak 2011 tarihinde başlaması gereken toplu
sözleşme görüşmelerine bilinçli olarak itiraz etti, uzattı, uzattı, uzattı.
2012 yılının ocak ayına kadar bu yargı süreci devam etti arkadaşlar. 2012
yılının ocak ayında, bu yılın başında toplu sözleşme görüşmeleri başladı. Bu
aralık ayında da iki yıllık toplu sözleşme bitecek ve 2013 yılının Ocak ayında
ikinci dönemin toplu sözleşme görüşmeleri başlayacak ama bilinçli bir şekilde
Türk Hava Yolları yönetimi burada itiraz etti ve buraya kadar getirdi.
Şimdi, toplu sözleşme görüşmeleri bu
yılın başında başladı Sayın Bakan. Görüşmeler devam etti, mayıs ayına kadar
geldi, bir uyuşmazlık çıktı, uyuşmazlık çıktığı noktada da Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, sizin Bakanlığınız, Sayın Faruk Çelik’in Bakan olduğu
Bakanlık da ara bulucu tayin etti. Nedir? Türk Hava Yolları yönetimiyle Hava-İş
Sendikasını bir araya getirip bir uzlaşma aramak için ara bulucu tayin etti.
Türk Hava Yolları yönetimi sizin Bakanlığınızın atamış olduğu ara bulucuya bile
itiraz etti. 5 Mayısta itiraz etti, mahkemeye gidildi ve mahkeme dosyanın
kapağını açmadan eylüle attı arkadaşlar, dört ay attı. On sekiz aydır Türk Hava
Yollarında çalışan insanlar eski ücretlerine talim ediyorlar. Çalışma Bakanlığının
atamış olduğu ara bulucuya da Türk Hava Yolları yönetimi itiraz etti ve eylül
ayında görüşülecek.
Bu arada da Sayın Metin Külünk
arkadaşımız, kendisine bir anda gökten vahiy geldi, getirildi…
NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Haşa!
MUSA ÇAM (Devamla) – …bir kanun teklifi
verildi ve şimdi, grev yasağı içerisine aldınız -elimizi vicdanımıza koymamız
gerekiyor- ve siz bunu yaparken Toplu İş İlişkileri görüşmeleri Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşüldü hem alt komisyonda görüşüldü hem
ana komisyonda görüşüldü, orada da buna benzer bir teklif verildi. Nedir? Türk
Hava Yollarında çalışan işçilerin yüzde 40’ı böyle dönemlerde görevlerine devam
etsinler diye bir önerge getirildi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonunda hem alt komisyonda hem de ana komisyonda bu reddedildi. Bunların
hepsi ortada iken, eğer böyle bir düzenleme yapılacaksa bu düzenlemenin
önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Toplu İş İlişkileri’nin
görüşüleceği bir dönemde yapılması gerekirken sadece bir fırsatçılık yapılarak
buraya getirildi ve bugün burada yasalaştırmak istiyorsunuz. Bu doğru değil,
yaptığınız doğru bir iş değil, yanlış bir iş.
Bakınız, 3 Kasım 2002’de Türkiye’de
genel seçim oldu ve siz yüzde 30’un üzerinde oy alarak iktidar oldunuz. O arada
hemen, Paşabahçe grevi vardı ve Kocaeli’nde lastik grevleri başlamıştı, ne
yaptınız? Aralık ayı içerisinde Bakanlar Kurulu toplandı, grevi erteleme kararı
aldınız. Şimdi, yine, uyuşmazlık olabilir, anlaşmazlık olabilir, Türk Hava
Yollarında Hava-İş Sendikası greve gidebilir. Şöyle bir imkânınız her zaman
var: Bakanlar Kurulunu toplarsınız, millî güvenlik gerekçesiyle veyahut da
Türkiye'nin, ülkenin çıkarları ve menfaatleri açısından grevi erteleyelim
diyebilirsiniz, bunu yapabilirsiniz. Bakanlar Kurulunun böyle bir yetkisi var
ama siz bu Bakanlar Kurulu yetkisini kullanmadan bir kanun teklifi getirerek
Türkiye'nin itibarını, prestijini uluslararası camiada, uluslararası platformda
yerle bir ediyorsunuz, bizi 5’inci sınıf ülke yapıyorsunuz, bunu yapmayın
diyoruz, etmeyin diyoruz ve bizim, Türkiye'nin dünyanın en büyük 16’ncı
ekonomisi, Avrupa Birliğinin 6’ncı büyük ekonomisi olarak her seferinde
söylediğiniz burada bizi yerle bir ediyorsunuz. Biz aslında sizin itibarınızı,
sizin prestijinizi, Türkiye'nin itibarını ve prestijini düşünüyoruz, bunun için
burada çile çekiyoruz, bunun için sabahtan beri bağırıyoruz, burada söylüyoruz
ama sizlere dinletemiyoruz. Buradan ses geliyor, sizlerden ses gelmiyor
arkadaşlar, yapmayın diyoruz, etmeyin diyoruz. Doğru getirdiklerinize evet
dedik, korsan taksiye “evet” dedik, itfaiyecileri getirdiniz “evet” dedik,
“Bunu da yanlış yapıyorsunuz.” dedik arkadaşlar ya, ne var bunda? Ama buna da
tahammül edemiyorsunuz. Bunlar doğru şeyler değil. O zaman Parlamentoda bizim ne
işimiz var arkadaşlar, hangi görevlerimiz var bizim? Uluslararası sözleşmelere,
uluslararası anlaşmalara, Avrupa Sosyal Şartı’na imza atmış bir ülkeyiz. 12
Haziranda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Cenevre’ye gidecek, ILO’da
konuşacak, orada yine kara listeye alınacağız. Peki, bu bizim için iyi bir şey
midir, hayırlı bir iş midir arkadaşlar, doğru bir iş midir? Değildir.
“Yapmayın” diyoruz bunu, ama inatla ve ısrarla yapmaya devam ediyorsunuz
arkadaşlar.
Bir kez daha söylüyoruz. Sayın Bakan,
grevi Bakanlar Kurulu kararıyla erteleme hakkınız var, böyle bir şansınız var,
ama bunu yasal, bir kanun hâline getirmenizi doğru bulmuyoruz. Bu sadece Türk
Hava Yollarını değil diğer alanları da, Pegasus’u da, Atlas’ı da ve bundan
sonra da bu piyasaya girecek olan diğer şirketleri de bu kapsam içerisine alır
ki burada yanlış bir iş yapmış olursunuz, bu doğru bir iş değildir. Gelin,
sizden rica ediyoruz ve istirham ediyoruz, bu yanlıştan dönün arkadaşlar. Eğer
böyle bir niyetiniz varsa, toplu iş ilişkilerinin görüşüleceği gün getirin
tekrar orada müzakere edelim, ama burada bu çorba kanun teklifi içerisinde bunu
yapmayın. Zaten Metin Külünk arkadaşımızın da çok böyle isteyerek bu teklifi
verdiğini sanmıyorum, ona da birtakım yerlerden talimat verildi, o arkadaşımız da
ister istemez bu talimata uydu ve bunu getirdi.
Şimdi, birkaç söz de sendikal harekete
söylemek istiyorum. Türkiye sendikal hareketinin geleceğini bağlayan bu kanun
teklifi burada görüşülürken, Hava-İş Sendikasının bağlı olduğu Türk-İş
Konfederasyonunda çıt yok. Nasıl oluyor ki bir konfederasyon kendisine üye
olan, 14 bin üyesi, aileleriyle beraber yaklaşık 50 bin kişiyi kapsayan bu
devasa insan topluluğunun çıkarlarını ve menfaatlerini koruması ve kollaması
gerekirken Türk-İş Başkanından, Türk-İş yönetiminden bir tek ses yok, bir tek
çıt yok, âdeta Hava-İş Sendikasını ve Türk Hava Yollarında çalışan personeli
iktidarın ağzına atmış, onları yemesini bekliyorlar. Bunu doğru bulmuyoruz.
İşte, Türkiye'de de, dünyada da sendikal hareket neden itibar kaybediyor, niçin
prestij kaybediyor, sendika yöneticilerine neden güvenilmiyor, niçin itibar
kaybediyor, işte, kendi esas işine sahip çıkmayan bir konfederasyon olursa
Türkiye’de sendikal hareket de sendika yöneticileri de itibar kaybeder, prestij
kaybeder. Bugün, Türk-İş yönetiminin, Türk-İş Başkanlar Kurulunun burada olması
gerekiyor, sokakta olması gerekiyor, meydanda olup bağırması gerekiyorken, hava
yollarında çalışan işçilerin hak ve özlük haklarının mücadelesini vermesi
gerekiyorken ama şimdi onlar sıcak yataklarında uyuyorlar, Türk Hava Yollarının
çalışanlarının da gelecekleri, iş güvenceleri Sayın Bakanın iki dudağı
arasında.
Sayın Bakan, sizler şimdi darbe
komisyonları kuruyorsunuz geçmişle hesaplaşmak için. Evet, doğrudur, kimin
haksızlığı varsa, kimin bir adaletsizliği varsa yargı önüne çıkıp hesap
vermesinde hiçbir beis yoktur, kim yaptıysa yanında kâr kalmasın. Ama Sayın
Bakan, bunları yaparken de sizin bir başka adaletsizlik yapmaya, bir başka
haksızlık yapmaya hiç hakkınız yoktur. Dün insanlar gelecekleri için, çocukları
için… On sekiz aydır ücretlerine bir kuruş zam yapılmamış arkadaşlar, eski
ücretleriyle çalışıyorlar ve geleceklerinin ne olacağı belli olmayan bu
insanlara karşı sizleri biraz daha vicdanlı ve biraz daha adaletli davranmaya
davet ediyorum.
Bakınız, bununla ilgili toplam 2.500
dava açıldı Türk Hava Yollarında çalışan arkadaşlarımca arkadaşlar. İşçiler
bilinçli ve sistemli bir şekilde emekliliğe zorlandı. Emekli olmayanlar,
direnenler de işten atıldılar arkadaşlar.
Hava-İş Sendikasının Genel Kurul
sürecinde işverenler, şef, amir, posta başı olan insanlar Hava-İş Sendikasının
genel kurul sürecine müdahale ettiler, delege seçimlerine kadar müdahale
ettiler arkadaşlar, yetmedi, genel kuruluna müdahale ettiler, 1 oyla bugünkü
yönetim seçildi.
Bu ülkenin Başbakanının uçağa bindiği
zaman kokpitte bulunan hosteslere söylediği şey şudur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA ÇAM (Devamla) - “Sendikanızı
değiştirin, biz size elimizden geleni yapacağız.” Bir ülkenin başbakanı
kokpitteki hosteslere, çalışanlara bunu söyleyebilir mi arkadaşlar? Bu ülkede
bu oluyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
O nedenle, sizden rica ediyorum,
istirham ediyorum. Türkiye’yi uluslararası camiada küçük düşürecek tutum ve
davranışlar içerisinde olmayın diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan,
şimdi siz benden özür dileyin. Ben hiç yanlış bir şey söylemedim.
MUSA ÇAM (İzmir) – Mahkeme kararları
burada.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gerçekleri dinledikçe
gömüldünüz, koltuğun altına kadar kaydınız, o ağırlığın altında kaldınız. Şimdi
siz benden özür dileyin. Hani siz hep doğruları söylüyordunuz? Öyle miymiş
süreç? Öyle miymiş süreç?
BAŞKAN – Birleşime yirmi dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.11
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 01.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 113’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
259 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
7’nci madde üzerinde şimdi söz sırası,
şahıslar adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Ali Serindağ’da.
Buyurun Sayın Serindağ.
Şahıslar adına söz yok mu?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz.
Madde üzerinde iki adet önerge var, sırasıyla
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Milet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali Serindağ Musa Çam Sinan Aygün
Gaziantep İzmir Ankara
Aytuğ Atıcı Muharrem Işık Celal Dinçer
Mersin Erzurum İstanbul
Madde 7 – Bu Kanun hükümlerini
Ulaştırma Bakanı yürütür.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Gerekçe…
BAŞKAN – Biliyorum.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 sıra sayılı yasa
teklifinin 7 nci maddesinde “bakanlar kurulu” ibaresi yerine “içişleri
bakanlığı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Ertuğrul Kürkcü Erol Dora
Şırnak Mersin Mardin
İbrahim Binici Levent Tüzel
Şanlıurfa İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Bu yasayı uygulamak kolay
olmayacağından, güvenlik güçlerinden sorumlu olan bakanlık yürütsün.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 259 Sıra Sayılı Kanun
Teklifinin 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
Serindağ (Gaziantep) ve arkadaşları
Madde 7- Bu Kanun hükümlerini Ulaştırma
Bakanı yürütür.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI MUAMMER
GÜLER (Mardin) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Bakanlığın görev alanına girdiği için.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun.
4’üncü sırada yer alan, Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun; Hatay Milletvekili Sayın Şefik Çirkin ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural'ın; Ankara
Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl'ün Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun; Hatay Milletvekili Şefik Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Ankara Milletvekili Cevdet Erdöl’ün Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/611, 2/207,
2/397, 2/565) (S. Sayısı: 258)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31
Mayıs 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.