DÖNEM: 24 CİLT: 21 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
111’inci Birleşim
24 Mayıs 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Muş’un, Necip Fazıl Kısakürek’in ölümünün 29’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Dünya Uygur Türklerinin 4’üncü Olağan Kurultayı’na ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
3.- Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’nün, Tekirdağ’ın çevre sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’nün, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya
verdiği cevaba ilişkin konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük
ve 19 milletvekilinin, Marmara Denizi’nde canlı yaşamını ve tür çeşitliliğini
tehdit eden kirliliğin neden olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/289)
2.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, AKP İktidarı döneminde afet ve acil müdahale mevzuatında yapılan
değişiklikler ve getirilen yeni yapılanma sonuçlarının Van depremindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/290)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal
Kaplan ve 22 milletvekilinin, Kocaeli ilinin Derince ilçesinde bulunan
tehlikeli atıkların ortaya çıkardığı kirliliğin ve var olan atığın bertaraf
yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Necip Fazıl Kısakürek’in ölüm yıl dönümüne ve Uygur Türklerinin
Türkiye'nin yardımına ve desteğine ihtiyacı olduğuna ilişkin açıklaması
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 7)
3.- Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233)
IX.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, 2012’nin ilk üç ayında kurulan ve tasfiye edilen şirket sayısına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/6459)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Seydişehir’de aşırı yağış ve don nedeniyle çiftçilerin mağduriyetlerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/6471)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığın KPSS puan sıralamasına göre başvuracak adaylar
arasından mülakat ile personel alımına ve mülakat sınavının tarihinden
kaynaklanacak mağduriyete ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/6666)
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Denizli Milletvekili Adnan Keskin,
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel,
Denizli ve çevresinde yaşanan dolu ve don afetinin verdiği
zararlara;
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Şanlıurfa’nın sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, hasat zamanı ülkemizin birçok
bölgesinde tabii afetler yaşandığına ve bu nedenle çiftçilerin uğradığı zararın
karşılanması gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin,
demokrasiye müdahaleye zemin hazırlayan olayların aydınlatılması ve devlet
içindeki yasa dışı örgütlenme ve yapıların (10/286),
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, küçük esnaf
ve sanatkârların sorunlarının (10/287),
Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 20 milletvekilinin, kaçak
sigaranın yurda girişi ve pazarlanması ile ekonomiye verdiği zararların
(10/288),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 17/2/2012 tarihinde Bingöl Milletvekili İdris
Baluken ve arkadaşlarının Bingöl Karlıova ilçesi Hacılar köyünde bulunan termal
su kaynağının incelenmesi, halkın ve kamu yararının araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu (606 sıra no.lu) Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 23/5/2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Siirt Milletvekili Afif
Demirkıran’ın Barış ve Demokrasi Partisine,
Bingöl Milletvekili Eşref Taş, Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
MHP Grubunun, 23/5/2012 tarihinde kamu çalışanlarının özlük
haklarının belirlenmesine yönelik toplu görüşme sürecinden toplu sözleşme
sürecine geçişi sonucunda yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin ve
sonuçlarının, kamu çalışanlarına beklentilerden uzak bir teklifin yapılmasının
gerekçesi olarak ileri sürülen ekonomik kriz uyarılarının boyutlarının, toplu
sözleşme süreçlerinin işlenmesinden kaynaklanan sorunların görüşülmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu genel görüşme
önergesinin Genel Kurulun 23/5/2012 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde
okunarak görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen, Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporlarının (1/486) (S. Sayısı: 233),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan, Uluslararası Para Fonu Ana
Sözleşmesinde İcra Direktörleri Kurulu Reformuna İlişkin Olarak Yapılması
Teklif Edilen Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/546) (S. Sayısı: 177)
görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi.
4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının
Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/427) (S. Sayısı: 7) tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Çalışma süresi sona erdiğinden, alınan karar gereğince, 24 Mayıs
2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 19.56’da birleşime son
verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Tanju ÖZCAN Özlem
YEMİŞÇİ Bayram
ÖZÇELİK
Bolu Tekirdağ Burdur
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II.- GELEN
KâĞITLAR
No:
153
24
Mayıs 2012 Perşembe
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, kamu çalışanlarına grev hakkı tanınmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1733) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
2.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, 2002-2012 yılları arasında burs alan öğrencilere ilişkin Gençlik ve
Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/1734) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
3.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, terhis süreleri uzatılan askerlerin kamuya öncelikli işçi olarak
alınması uygulamasının ortadan kaldırıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1735) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
4.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, bazı askeri personelin maaşlarına yapılan son zamma ilişkin Milli
Savunma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1736) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
5.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, bazı askeri personelin maaşlarına yapılan son zamma ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1737) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, eş durumu öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1738) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
7.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, öğretmen atamalarındaki il ve ilçe emri uygulamasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1739) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
8.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Karaisalı Devlet Hastanesinin uzman doktor açığına ve yaşanan
mağduriyete ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1740) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
9.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, uyuşturucu madde ile mücadelede halka yönelik eğitim ve
bilgilendirme faaliyetlerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1741) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, bir belediyenin ekmek alım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1742) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, hava ambulanslarının kullanımına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1743) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
12.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Kars’ta bir köyün imamevi, gasilhane ve şadırvan ihtiyacına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) sözlü soru önergesi (6/1744) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Devlet Tiyatrolarının özelleştirileceği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7344) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
2.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, belediyelerin profesyonel futbol takımlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7345) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
3.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, memur maaşlarının düzeltilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7346) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
4.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, etik kurallara aykırılık nedeniyle hakkında işlem yapılan
bürokratlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7347) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
5.- Uşak Milletvekili Dilek
Akagün Yılmaz’ın, şeker pancarına ve şeker fabrikalarının sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7348) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
6.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin vergi muafiyetinde ve oy
işlemlerinde yaşadığı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/7349) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
7.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, korunmaya muhtaç çocuklara ve parçalanmış
ailelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7350) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
8.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, 2002-2012 yılları arasında TSK arazilerindeki
değişikliklere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7351) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
9.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, THY, öğretmenevi gibi kamu kurum ve kuruluşlarına alınan
gazetelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7352) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
10.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, Bursa’da son 5 yılda kiralanan kadastro harici arazilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/7353) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
11.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, Suriyeli mülteciler için harcanan para miktarına ve
mültecilere dağıtıldığı iddia edilen kredi kartlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/7354) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
12.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, bazı davalardaki tutuklu ve hükümlü sayılarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7355) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
13.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, 2002-2011 yılları arasındaki icra takiplerine ve karşılıksız
çek davalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7356)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
14.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, 12
Eylül Askeri Darbesi döneminde çıktığı halde halen yürürlükte bulunan yasalara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7357) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
15.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, cezaevi koşullarının engelli tutuklu ve hükümlülere
uygun olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7358)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
16.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, askerlik vazifesi sırasında yaşanan hak ihlalleri
nedeniyle AİHM’e açılan davalara ve ödenen tazminatlara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7359) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
17.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli istatistiklerine ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/7360) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
18.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, yetiştirme yurtlarında kalan çocukların
sorunlarına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7361) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
19.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, taşeron sisteminin doğurduğu sorunlara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7362) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
20.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, özelleştirme sonucunda başka kurumlara atanan personelin
özlük haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7363) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
21.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, sözleşmeli personel uygulamasına ve kadroya geçen
sözleşmeli personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7364) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
22.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, Türk soylu yabancıların Türkiye’deki çalışma koşullarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7365)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
23.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sera ısıtmasında kullanılan jeotermal atık suların yol açtığı
çevre kirliliğine ve bunun önlenmesine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7366) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
24.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, Taşköprü Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7367) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
25.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, binaların engellilerin kullanımına uygun inşa
edilip edilmediğine ve bunun denetimine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7368) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
26.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, yabancılara taşınmaz satışının doğuracağı sorunlara ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/7369) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
27.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi içerisindeki bir parselin
imar planının değişmesine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7370) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
28.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, uluslararası başarı kazanan sporculara verilen ödüllere ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7371) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
29.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, TFF ve Engelli Spor Federasyonlarına yapılan
yardımlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7372)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
30.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, protokol tribünlerinin kullanımına ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7373) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
31.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Samsun’da yıkılıp yeniden inşa edileceği belirtilen 19
Mayıs Stadının adının değiştirileceği iddialarına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7374) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
32.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, 2011-2012 yıllarında yaş sebze meyve üretimi ve ihracatına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7375) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
33.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, seracılığa ve bunun kapasitesinin artırılmasına ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7376) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
34.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sera üretici birliklerini teşvik edici çalışmalara ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7377) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
35.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sera ürünlerinin fiyatını belirleyecek bir müdahale kuruluşu
oluşturulup oluşturulmayacağına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7378) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
36.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, seraların ve sera ürünlerinin eksikliklerinin giderilmesine
yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7379) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
37.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, ülkemizdeki seracılığın sorunlarını azaltmaya yönelik
çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7380) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
38.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları
nedeniyle cezaevlerine giren çiftçilere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7381) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
39.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz’ın, Yozgat’ta don ve sel olaylarından dolayı çiftçilerin
yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7382) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
40.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kredi alan
üreticilerin borçlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7383) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
41.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2009-2011 yılları arasında hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan personele ve özlük haklarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7384) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
42.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2009-2011 yılları arasında Ziraat Bankasından ve
Tarım Kredi Kooperatiflerinden alınan üretici kredilerine ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7385) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
43.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, muz ithalatında üç firmaya ayrıcalık yapıldığı iddialarına ilişkin
Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/7386) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
44.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, kredilerden alınan dosya masraflarına ve elektrik faturalarındaki
kayıp kaçak ücretine ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7387) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
45.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Bakanlığa bağlı birimlerin TSE belgeleri alımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7388) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
46.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, belediyelerde çalışan işçilere ve özlük haklarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7389) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
47.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Jandarma Genel Komutanlığında çalışan sivil memurların silah
taşıma ruhsatı harç ücreti ödemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7390) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
48.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, 2011 yılında Tokat’ta yakalanan uyuşturucu miktarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7391) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
49.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat İl Özel İdaresinin 2011 yılı harcamalarına ve borçlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7392) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
50.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tokat ilindeki amatör spor kulüplerine ve bunlara sağlanan
desteklere ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/7393)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
51.- Gaziantep Milletvekili
Edip Semih Yalçın’ın, Gaziantep’te organize suç şebekesi bulunduğu iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/7394) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
52.- Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın, Iğdır’da kesilen trafik cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7395) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
53.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, şehit yakınlarının ve gazilerin istihdamına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7396) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
54.- Ankara Milletvekili
Sinan Aydın Aygün’ün, son 9 yıllık dönemde özelleştirilen kurumlardaki
istihdama ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/7397) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
55.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin kamu kurum ve kuruluşlarında
istihdamına ve istihdam kotalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7398) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
56.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Orhangazi ilçesinde yaşandığı iddia edilen bir taciz
olayına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7399) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.05.2012)
57.- Mersin Milletvekili
Ali Öz’ün, yeni eğitim sisteminde spor ve güzel sanatlara ilişkin derslere yer
verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/7400)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
58.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, İlköğretim ve Eğitim Kanununun uygulanmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7401) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
59.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Rize’de anaokulu öğrencilerinin Emniyet Müdürlüğü
ziyaretinde yaşanan bir olaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7402) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
60.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engelli öğrencilerin eğitimlerini
sürdürebilmeleri için alınan tedbirlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/7403) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
61.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, Konya’da kapatılan askerlik şubelerine ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7404) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
62.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun çeşitli sebeplerle
hayatını kaybeden askerlere ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/7405) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
63.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, 2011 yılından itibaren emekliye sevk edilen ve tutuklanan
subaylara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7406)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
64.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, astsubay ve subaylar arasındaki eşitsizliklere ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7407) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
65.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, özel sektöre ihale edilen hizmet alımlarının denetimine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7408) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
66.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, engellilerin sağlık hizmetlerinden
yararlandırılmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7409)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
67.- Ordu Milletvekili
İdris Yıldız’ın, Ordu Devlet Hastanesinin taşınıp taşınmayacağına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7410) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
68.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, ülkemizde son 10 yılda bebek doğum-ölüm ve aşılanma oranlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/7411) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
69.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, kamuya açık alanların ve toplu taşıma araçlarının
engellilerin kullanımına uygun hale getirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/7412)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
70.- Uşak Milletvekili
Dilek Akagün Yılmaz’ın, Uşak Havaalanında yolcu taşımacılığı hizmetlerinin ne
zaman başlayacağına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7413) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
71.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, sanat ve sanatçıyla ilgili görüşlerine ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/7414) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
72.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ayrımcılığın önlenmesi konusunda mevzuatın
uluslararası müktesebat çerçevesinde taranıp taranmadığına ilişkin Avrupa
Birliği Bakanından yazılı soru önergesi (7/7415) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.05.2012)
73.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Ortaköy Berta Deresi üzerinde yapılacağı iddia edilen
HES’lere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/7416) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
74.- İzmir Milletvekili
Rahmi Aşkın Türeli’nin, 5. İzmir İktisat Kongresinin yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Kalkınma Bakanından yazılı soru önergesi (7/7417) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
75.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, tiyatroların özelleştirilmesi konusundaki çalışmalara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/7418) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.05.2012)
76.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Kozak Havzasındaki verim sorununa ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/7419) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.05.2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük ve 19 Milletvekilinin, Marmara Denizindeki kirliliğin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/289) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/11/2011)
2.- MHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Afet ve Acil Müdahale mevzuatında yapılan değişikliklerin Van
depreminde yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/290) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
3.- Kocaeli Milletvekili
Mehmet Hilal Kaplan ve 22 Milletvekilinin, Kocaeli ili Derince ilçesinde
bulunan tehlikeli BHC atıklarının ortaya çıkardığı kirliliğin ve bunların
sevkiyatına ilişkin sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/291) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/11/2011)
24 Mayıs 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 111’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Necip
Fazıl Kısakürek’in vefat yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Muş’a aittir.
Buyurun Sayın Muş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muş’un, Necip Fazıl Kısakürek’in
ölümünün 29’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
MEHMET MUŞ (İstanbul) –
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; bugün İslam coğrafyasının son
dönemlerde yetiştirdiği ender mütefekkirlerden biri olan Necip Fazıl
Kısakürek’in ölümünün 29’uncu seneidevriyesi sebebiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üstat Necip Fazıl
Kısakürek, entelektüelliğin sözde münevverler tarafından dumura uğratılıp
fetret dönemine sokulduğu bir zeminde verdiği eserler ve fert ve topluma
kazandırdığı ufuk sayesinde entelektüelliğin “Nasıl?”ını 20’nci yüzyılın
insanlarına göstermiş ve bu yüzyıldan sonra gelecek kuşaklara da örnek
olmuştur.
Üstat Necip Fazıl, sadece
şiir alanında değil, edebiyatın tüm alanlarında eser vermiş bir mütefekkir,
sanat ve aksiyon adamıdır. Tanzimattan bu yana Doğu medeniyetinden yani kendi
öz medeniyetinden kopmuş, doludizgin Batılılaşma sürecine girmiş ve bu süreçte
ruhi ve manevi unsurlarını Batı’nın ve emperyalizmin maddeci saldırılarının
açık hedefi hâline getiren bir milletin karşısına “Durun kalabalıklar, bu cadde
çıkmaz sokak/ Haykırsam kollarımı makas gibi açarak/ Durun, durun bir dünya
iniyor tepemizden/ Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden.” diye haykırarak
dikilmiştir.
Üstat Necip Fazıl,
kendisini anlayanlara ve peşine düşenlere, yaşanmaya değer bir hayat vizyonu
kazandırmıştır. Toplumun aydınlanmasının önce ferdin aydınlanmasından geçtiğine
işaret ederek, “çile” olarak adlandırdığı fertteki fikrî tekâmülün
gerekliliğini, yaptığı konferanslarda ve verdiği eserlerde işlemiştir.
Üstat, aynı zamanda “Büyük
Doğu Dergileri” ve “İdeolocya Örgüsü” adlı eserleriyle içtimai bir nizam ortaya
koymuştur.
Üstat Necip Fazıl bu kadim
medeniyetin gençliğini “kökü ezelde ve dalı ebette bir sistemin aşkına,
vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik”
olarak tanımlamış ve onlara şu şekilde seslenmiştir:
“Genç adam! Bundan böyle
senden beklediğim
Manevi babanın tabutunu
musalla taşına
Anadolu kıtası
büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır.”
Yakın zaman gençliğinin
ufkunu bir güneş edasıyla aydınlatan bu büyük deha, inancından gelen aşk ve
şevk ile mücadelesinden, aksiyonundan bir an bile geri durmamıştır. Bu deha,
hakikati eğip bükmeden anlatmak ve savunmak için verdiği eserler ve yaptığı
konuşmalar sebebiyle birçok cezai müeyyideye çarptırılmıştır. Ömrünün büyük bir
kısmını hapishane koğuşlarında ve mahkeme koridorlarında tüketmiştir. Bütün bu
olumsuzluklara rağmen yürüttüğü fikir mücadelesinde hiçbir suretle yılmamış ve
korkmamıştır. “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.” düşüncesindeki üstat,
bu tavır ve duruşu ile yine son dönemin en büyük kararlılık ve idealistlik
örneği olarak karşımızda durmaktadır. Üstat bu kararlılık ve idealistliğini
yine şu dizelerde dile getirmektedir:
“Tohum saç, bitmezse toprak
utansın!
Hedefe varmayan mızrak
utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana
bak sen!
Çatlarsan doğuran kısrak
utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz
yapı,
Onu sürdürmeyen çırak
utansın!”
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üstat, zamanı ve mekânı kendi omuzlarına emanet olarak almış
ve döneminde millete karşı oynanan oyunların iç yüzünü görmüş, bunları ifşa
etmiştir. Bu aziz milletin haykıran dili ve yazan eli olmuştur. Üstat Necip
Fazıl verdiği eserlerle Türk düşünce dünyasının iz bırakan önderlerindendir.
Üstadın bu iz bırakışı ve kalıcılığı onun ruhu ve fikri her daim maddeden üstün
tutmasındadır.
Konuşmama son vermeden önce
Üstat Necip Fazıl’ı rahmetle anarken onun o kutsal mücadelesini saygıyla
selamlıyor ve sözlerime üstadın şu dizeleriyle son veriyorum:
“Ana rahmi zahir, şu bizim
koğuş!
Karanlığında nur, yeniden
doğuş!
Sesler duymaktayım; Davran
ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü
ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul
ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar
yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve
dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır
tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet
bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış,
ebed bizimdir.”
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz,
Dünya Uygur Türklerinin 4’üncü Olağan Kurultayı hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Dünya Uygur Türklerinin
4’üncü Olağan Kurultayı’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım adına, Uygur Türkleri
adına, sürgünde yaşayan, kendi ülkesinde mazlum olan, masum Uygur Türkleri
adına ve onların Sayın Başkanı Rabiya Kadir Hanımefendi adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
14-17 Mayıs 2012 tarihleri arasında Japonya’nın başkenti Tokyo’da 4’üncü Dünya
Uygur Türkleri Kongresi yapıldı. Uygur Türkleri kendilerine uygulanan mezalimi,
esareti kongre süreçleri başlatarak varlıklarını, kimliklerini, dillerini,
egemenliklerini devam ettirmek iddiasını yaşatmaya ve dünyaya mal etmeye
çalışıyorlar. Bunun için, hemen her ülkenin yardımına ihtiyaçları var ama
herkesten ve her ülkeden önce Türkiye’nin korumasına ihtiyaçları var.
4’üncü kongreye ne yazık ki
ülkemiz ev sahipliği yapamamıştır. Bana göre bunun utancı hepimiz için ağır bir
vebal olarak omuzlarımızda kalacaktır. Japonya Parlamentosu ev sahipliği yapmış
ve Japonya Parlamentosunda çok sayıda Japon milletvekilinin, 1 İtalyan
milletvekilinin ve Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Haluk Ahmet Gümüş ve Sayın
Malik Ecder Özdemir’le birlikte Milliyetçi Hareket Partisi adına, Sayın Genel
Başkanımız adına, grubumuz adına ben bu kongreye katıldım.
Bir halkın, bir milletin
çığlıklarını dinledik. Kendi doğdukları topraklarda, kendi yaşadıkları
topraklarda, çok uzun yıllar bağımsız, egemen devlet olarak yaşadıkları,
devletler kurdukları topraklarda bugün Uygur Türkleri esir olarak yaşamaktadır.
Özgürlüklerinden yoksun, kültürlerini yaşayamayan, inançlarını yaşayamayan ve dünyanın
gözü önünde bu insan hakları ihlallerinin çok yoğun yaşandığı Doğu Türkistan’da
yaşamaktadırlar. Doğu Türkistan, sizlerin de bildiği gibi, bizlerin ata
yurdudur. Doğu Türkistan yalnız Uygur Türklerini ilgilendirmiyor.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle Sayın Hükûmete sözüm. Küresel güç olmak iddiasında, büyük oyuncu
olmak iddiasında olan AKP Hükûmeti Uygur coğrafyasının farkında bile değil.
Uygur coğrafyası Çin’in, Hindistan’ın Rusya’nın ortasında 1 milyon 850 bin
kilometrekare genişliğinde devasa bir yurt. İnanınız ki 21’inci yüzyılın
küresel savaşları bu toprakların etrafında şekillenecek. Buraya bizim bigâne
kalabilmemiz akıl dışı bir hadise ama ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi
bir milletvekilini, Sayın Hükûmet bir üyesini Uygur Türklerinin bu önemli
kurultayına, bu siyasi toplantısına temsilci olarak bile gönderememiştir.
Üzüntü verici bir hadise.
Çin Cumhuriyeti’nin bu
konuyu sorun hâline getirmiş olması onların sorunu ama biz, soydaşlarımız olan
ve yoğun bir insan hakları ihlali altında 21’inci yüzyılda esir yaşayan bu
kardeşlerimizin ızdırabına kulaklarımızı tıkayamazdık, tıkamamalıyız. Bu, her
şeyden önce Türkiye’nin zararına bir davranıştır.
Değerli Grup Başkan
Vekilim, Rabiya Kadir, bu kongrede 3’üncü defa Uygur Türklerinin Başkanı seçilmiştir
ama ne yazık ki Hükûmetiniz, Rabiya Kadir’i Türkiye’ye sokmamaktadır. Japonya
Parlamentosu onu bir siyasi kimlik olarak kabul ediyor, Çin Hükûmeti Japonya’ya
nota veriyor, buna rağmen reddediyor ama Türkiye, maalesef Rabiya Kadir’i
“sakıncalı bir insan” diye niteleyip… Kadın ağlıyor, ağlıyor.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Amerika sokuyor mu?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Amerika’da yaşıyor.
AHMET İHSAN KALKAVAN
(Samsun) – Amerika öyle istediği için.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Amerika’da yaşıyor.
Nerede yaşayacak, kime
sığınacak? Bu utanç bize yeter.
Değerli Hükûmet, değerli
iktidar partisi grubu; bunlar bizim soydaşlarımız ve 21’inci yüzyılda insan
hakları ihlalleri, biz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Çevremizdeki halkların hakkını savunmak noktasındaki Hükûmetin kendi
soydaşlarımızı görmezden gelmesini kabul etmek mümkün değil.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı konuşmalara
Hükûmet adına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 2 arkadaşımız iki
önemli konuyu gündem dışı burada dile getirdiler. Ben de zaman ölçüsü içinde
kendilerine kısaca görüşlerimi, Hükûmetimizin yaklaşımını sunmaya çalışacağım.
Önce Sayın Şandır’ın ve
bazı arkadaşlarımızın, Tokyo’da yapılan Uygur Türkleri Kongresine katılmış
olmasından ötürü kendilerine teşekkür ederim. Elbette dünyanın her tarafından
hem kendi soydaşlarımızın hem de bütün insanlığın sorunlarıyla ilgilenmek,
insan hakları sorunuyla ilgilenmek bu çağda hepimizin görevidir ama benim, her
zaman üslubuna fevkalade önem verdiğim Sayın Grup Başkan Vekili kendi
çabalarını burada önemle aktarırken başka çabaları da görmezden gelmese
sanıyorum daha iyi olur ve hepimiz için de daha yararlı, ülkemiz için de daha
yararlı olur.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Çabalarınızdan haberdar olursak iyi olur.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan bu son dönemde
Uygur Bölgesi’ni ziyaret etmişlerdir ve sanıyorum bu, tarihimizde ilktir. Daha
önce Cumhurbaşkanı ve…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Daha önce Sayın Devlet Bahçeli de gitmişti.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın Bahçeli herhâlde Başbakan ve Cumhurbaşkanı
sıfatından…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Devlet Bahçeli Uygur Bölgesi’ne gitmedi, Çin Seddi’nde kaldı sadece.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapılmış ilk
ziyaretlerdir, bu düzeyde daha önce ziyaretler yapılmamıştır. Ve Tokyo’da Sayın
Şandır’ın da katılmış olduğu toplantı sırasında basın mensuplarına Uygur
Türkleri adına sözcülük görevini yapan Sayın Rabiya Kadir “Bir Türk Başbakanının,
bizim topraklarımıza ayak bastığı için Uygurları ne kadar mutlu ettiğini sizin
tasavvur etmeniz mümkün değildir. İnsanlarımız yediden yetmişine kadar bir
yetim çocuğun başını okşadığınızda nasıl mutlu oluyorsa bütün Uygur Türkleri
öyle sevindiler. Uygur halkının üzerine bir güneş doğmuş gibi oldu.”
sözleriyle, Sayın Şandır’ın esirgediği şu anda, bir anlamda, takdiri doğrudan
doğruya Sayın Rabiya Kadir ifade etmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Ben üzüntülerimi ifade ettim Sayın Bakanım.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Yeterli değil Sayın Bakan, yeterli değil.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Biz dünyanın
her yerinde hem soydaşlarımızın demin söylediğim gibi hem de bütün insanların
insan hakları sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz ama “Herhangi bir kriz
çıkmasın.” dikkati içinde de devlet yöneticileri olarak sorumlu davranmaya
çalışıyoruz.
Çin, bizim çeşitli
alanlarda iş birliği yaptığımız, dünyada gelişen büyük devletlerden bir tanesi.
Çin’in iç işlerine karışmak gibi bir kaygımız yok ve biz Uygur Türklerini
Çin’le aramızda bir sorun vesilesi değil; bir barış, dostluk, kaynaşma,
kardeşlik köprüsü yapmak için uğraşıyoruz.
İlk defa bu yılın nevruz
ayında Ankara’da Türk Ocağı Binası önünde yaptığımız nevruzda Uygur
Bölgesi’nden bir kültür topluluğu geldi, doğrudan doğruya Uygur Türklerini
temsil eden bir topluluk geldi; bu da tarihimizde ilktir, daha önce böyle bir
temsile izin ve imkân verilmemişti.
Biliyorsunuz ki dünya
21’inci yüzyılda yeniden kuruluyor yani 20’nci yüzyılın o çatışmalı dünyası,
20’nci yüzyılın kavgalı dünyası, 20’nci yüzyılın komünizm-kapitalizm, sol-sağ
diye bölünmüş olan dünyası yerine, şimdi insan hakları temeli üzerinde doğuda
da batıda da yeni bir dünya kurmaya çalışıyoruz ve bundan biz etkilendiğimiz
gibi Çin de etkileniyor. Çin Sincan bölgesinden ilk defa bir kültür topluluğu
bizim ülkemize geldi ve hemen arkasından, Sayın Başbakanla giden heyette ben de
vardım, çok ciddi bir hüsnükabul gördük ahali içinde, büyük bir sevgi var. Ama
bizim Uygur Türkleri, hem onlara bir misilleme olmasın hem aramızda bir sorun
olmasın diye bir dikkatimiz var.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Suriye’nin iç işlerine niye karışıyorsunuz Sayın Bakan? Irak’ın iç işlerine
niye karışıyorsunuz? Onlar daha yakın komşularımız.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Ama bu, Uygur Türklerinin koşullarının gittikçe
iyileştiği gerçeğini görmemizi göz ardı etmemize vesile olmasın. Bu dikkat
içinde davranıyoruz. Ben çok teşekkür ederim arkadaşlarımıza, buraya giden
arkadaşlarımıza. Ama bizim de konuyu çok yakından takip ettiğimizi ve Başbakan
ve Cumhurbaşkanı düzeyinde Sincan Bölgesi’nin ilk defa ziyaret edildiğini de bu
vesileyle bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Mehmet Muş kardeşim de,
bugün, büyük şair Necip Fazıl’ın yıl dönümü vesilesiyle onun şiirlerinden güzel
alıntılar yaparak bir kadirbilirlik örneği sergiledi. Necip Fazıl, örneğin,
bakın, 20’nci yüzyılın nasıl çatışmalı bir yüzyıl olduğunun çarpıcı
örneklerinden bir tanesidir. Bugün olsa, belki -21’inci yüzyılda- Necip Fazıl
ve Nazım Hikmet çeşitli toplantıların ateşli hatipleri ve büyük şairleri olarak
belli platformlarda buluşabilirlerdi ama o dönem insanları birbiriyle
çatıştıran bir dönemdi, toplumları kendi içinde çatıştıran bir dönemdi. Bunun
toplumlar da, insanlar da bedellerini ödediler. Bugün, bir mısrası bile bir
destan gibi kabul edilen ki başka bir ekolden bir edebiyatçı tarafından, Yaşar
Nabi tarafından bir mısrası bir destan gibi kabul edilen Necip Fazıl, bir dönem
Türkiye’de çok ciddi bedeller ödedi. Şimdi, Altındağ Belediyemiz Ulucanlar
Hapishanesini bir müzeye çevirdi. Orada, bakıyorum, işte, Hüseyin Cahit
Yalçın’dan -doksan yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın orada hapse girmiş- Necip
Fazıl’a, Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e, Yılmaz Güney’e, Metin Toker’e, oradan
geçmeyen iyi kötü eli kalem tutan insan kalmamış. Bunları yaşadı bir dönem
toplumumuz. Şimdi bunları geride bırakmaya, biz bunları barıştırmaya
çalışıyoruz. Bugün, Kültür ve Turizm Bakanlığı, örneğin Necip Fazıl’ı, Nazım
Hikmet’i, Fazıl Hüsnü’yü, Sezai Karakoç’u birbirinden ayırmaksızın, bunlar
bizim dilimizin, kültürümüzün, edebiyatımızın başyapıtlarını ortaya koymuş
insanlardır diye hepsini sahiplenmeye ve hepsinden güzel eserleri tekrar
milletin bilgisine, beğenisine sunmaya çalışıyor. Galiba gelmemiz gereken nokta
budur. Yani biz, Mevlânâ’nın söylediği gibi, düne ait ne varsa düne terk ederek
“Dünle beraber geçti cancağızım/ ne varsa düne ait/ Şimdi yeni şeyler söylemek
lazım.” diyor ya, yani yeni şeyler söylemeye, biraz daha barış dili, biraz daha
kardeşlik dili, biraz daha dostluk dili kullanmaya özen göstermeliyiz.
Arkadaşımız, Necip
Fazıl’dan çok güzel alıntılar yaptı, ben de, izin verirseniz… O, tabii bir
hatiptir, ideolojik bir şairdir elbette. Doğrudan doğruya Büyük Doğu
mücadelesi, onun, bir ekol kurmak konusunda bir büyük mücadelesinin bayrağı
olmuş olan bir eserdir, ama bütün o yönlerinin yanı sıra aynı zamanda bir
İstanbul şairidir. Ben İstanbul şairlerine yüreğimde, beynimde, belleğimde ayrı
bir yer veriyorum çünkü İstanbul gerçekten bizim müstesna şehirlerimizden
birisi ve bir eski İstanbul milletvekili olarak ve… 29 Mayısta da İstanbul’un
tekrar bizim kültürümüzün dünyaya açılan bir kapısı olmasının o mutlu yıl
dönümünü yeniden yaşayacağız.
“Ruhumu eritip de kalıpta
dondurmuşlar,
Onu ‘İstanbul’ diye toprağa
kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava,
renk, eda, iklim,
O, benim zaman, mekân aşıp
geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu
telli pulludur,
Ay ve güneş ezelden iki
İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda
ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar onda,
onda misale.
Yedi tepe üstünde zaman bir
gergef işler.
Yedi renk, yedi sesten
sayısız belirişler.
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü,
Moda kurumlu,
Adada rüzgâr uçan
eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar
çıkar yayından,
Hâlâ çığlıklar gelir
Topkapı Sarayından.
Ana gibi yâr olmaz,
İstanbul gibi diyar,
Güleni şöyle dursun,
ağlayanı bahtiyar.”
Şiirini yazmış bir büyük
şairdir.
Rahmetle, minnetle anıyorum
ülkemize, dilimize, kültürümüze hizmet etmiş olanları ve ta buradan Uygur’a
kadar Türk dünyasının gelişmesi, güzelleşmesi için emek veren ve çile
çekenleri.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz,
Tekirdağ’ın çevre sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’ye aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Tekirdağ’ın çevre
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tekirdağ ilinin yaşadığı bir çevre
sorunuyla ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
Tekirdağ ilimiz Türkiye için önemli bir sanayi ve tarım kentidir. Yine, artan
nüfusu ile de büyükşehir olacak iller arasında da yerini almıştır. Çorlu
ilçemiz de Tekirdağ ilinin en büyük ilçesi olup maalesef ülkenin gündemine
şehrin hemen dibine yapılacak -tehlikeli atıkları da kapsayan- bir çöp depolama
tesisiyle gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin iktidarı döneminde 2005 yılında çıkan bir kanun var, adı Toprak Koruma
Kanunu. Bu Kanun’un 13’üncü maddesi tarım arazilerinin sadece tarımsal amaç ile
kullanılabileceğini düzenlemiş fakat madde metnine birkaç istisna getirilerek
tarım arazilerinde yenilenebilir enerji üretmek için faaliyette
bulunulabileceğini bir istisnai madde olarak bağlamış. Yasal mevzuatımız bu.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, hikâyemiz nasıl başlıyor? Bir firma bu istisnadan yararlanmak
için EPDK’ya müracaat ediyor ve yaklaşık 250 bin insanın yaşadığı Çorlu
ilçesinin şehir merkezine 1,5 kilometre mesafede, birinci sınıf tarım
arazilerinin tam ortasında bir noktada çöp gazından elektrik üretmek için
lisans alıyor. Firmaya istediği lisans hemen veriliyor. Amaç, dikkat edin, çöp
gazından elektrik üretmek yani o istisnai maddeden yararlanmak. Daha sonra bu
lisansın yani elektrik üretme lisansının -bazı görevlilerin de üstün
gayretleriyle- faaliyet alanı birdenbire bütün Türkiye’nin en büyük tehlikeli
atıklarının da depolanacağı, gömüleceği bir tesise dönüşüyor, yıllık 800 bin
ton kapasiteli.
Bundan sonrası daha ilginç.
Başta Çorlu halkı, bilim adamları, çevre kuruluşları, yaptıkları araştırmalar
ve ortaya koydukları raporlar neticesinde, bu tehlikeli atık tesisine karşı
olduklarını her platformda dile getiriyorlar ve bu lisans belgesi ile faaliyet
arasında fark olduğunu söylüyorlar.
Şimdi, sizlere, elektrik
üretmek için kurulan tesisinin Bakanlıktan aldığı ÇED belgesindeki bazı
faaliyetleri sıralayayım:
“Elektrik üretecek tesisin
faaliyet alanları: Yılda 60 bin tehlikeli varilin temizlenmesi, bitkisel atık
yağların geri kazanımı, tıbbi atıkların gömülerek depolanması, akü ve pil
atıklarının gömülerek depolanması, ömrünü tamamlamış her türlü lastik
atıklarının geri dönüşümü…” Daha bir sürü tehlikeli atıkların depolanması. Bu
faaliyetlerin hiçbirinin elektrik üretmekle bir ilgisi olmamasına rağmen
Bakanlık tarafından bu faaliyetlerin hepsine “ÇED uygundur” belgesi veriliyor.
Sayın milletvekilleri,
olayın son bölümü daha da vahim. Firma, Çorlu Belediyesine ruhsat almak için
müracaat etmiş. Çorlu Belediyesi de, az önce anlattığım gibi, bu sebeplerden
ötürü bu talebi haklı olarak reddediyor; halkının, vatandaşların zehirlenmesine
karşı çıkıyor. Ancak sonra ne oluyor biliyor musunuz? Hani bir bakanlık
kuruldu, Meclisten kaçırılarak, KHK’yla, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Bu
Bakanlığa birçok yetkiler verildi yine KHK’yla. Bunlardan biri de,
belediyelerin, yerel yönetimlerin yerine geçerek karar alması yetkisi.
İşte bu Bakanlık, tepeden
inme, kimseye sormadan, danışmadan, halkın, vatandaşların, yerel yönetimin
karşı çıktığı bir noktada, 17 Şubat 2012 tarihinde tüm bu işlemler için izin
veren ruhsatı verdi ve onayladı. Şimdi son durum bu. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, şehre 1,5 kilometre mesafede, birinci sınıf tarım arazilerinin tam
göbeğinde bir alanı, hukuksuz bir şekilde Türkiye’nin en büyük çöp depolama ve
gömü sahasına dönüştürecek kararı aldı. Ben sayısız kereler bu konuda girişimde
bulundum, bakanlara önergeler verdim, yuvarlak cevaplar aldım. Ancak bir kez
daha buradan Bakanlığa sesleniyorum: Bu yol doğru bir yol değildir, bu yoldan
en kısa zamanda dönülmesi gerekir. Bakanlık yetkilileri yerele, halka,
belediyelere kulaklarını tıkayamaz; Trakya halkının ve Tekirdağ halkının
geleceğini karartamaz diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanı
Sayın Veysel Eroğlu, Hükûmet adına, gündem dışı konuşmaya cevap verecektir.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Evvela bugün gerçekten
mübarek bir gün. Bütün milletimizin ve sizlerin Regaip Kandili’ni tebrik
ediyorum. İnşallah bu güzel günlerin ülkemizin birlik, beraberlik ve
kardeşliğinin daha da pekişmesine vesile olmasını canıgönülden temenni
ediyorum.
Özellikle ben Tekirdağ
Milletvekilimiz Sayın Emre Köprülü’nün burada izah ettiği bazı konulara cevap
vermek için söz aldım. Bu vesileyle aynı zamanda Tekirdağ’la alakalı bazı
yatırımları da dile getirme fırsatı verdiği için kendisine teşekkür ediyorum.
Şimdi efendim, Sayın Emre
Köprülü’nün bahsettiği -katı atıktan ziyade- enerji üretim tesisi aslında
çöpten enerji üretmek için yapılan tesis. Bilgi notlarımı aldım, ben de
bakacağım, Sayın Bakanla da görüşeceğim ama takdir edersiniz ki ortaya bir çöp
çıkıyor; zehirli, zararlı atıklar çıkıyor; bunların bertaraf edilmesi gerekir Sayın
Vekilim. Şimdi nereye müracaat etsek… Bakın, hiç kimse hiçbir yere çöpünü
döktürmek istemiyor, hatta malum olduğu üzere bu çöplerin dökümü için yer
bulunamadığı için biz burada kanun değişikliği yaparak “katı atık” dediğimiz bu
çöplerin ormanlık alanlarda eski maden yataklarına, ocaklarına dökülmesine
müsaade eden bir kanun dahi çıkardık biliyorsunuz. Yani bu katı atıkların
bertaraf olması lazım. Esasen, bilindiği üzere, maalesef, bu Ergene havzası,
Tekirdağ ve Edirne, hatta Kırklareli çevre açısından çok kötü durumda, siz de
biliyorsunuz. Orada hiçbir belediye atık su arıtma tesisini inşa etmemiş.
Bilindiği üzere, atık su arıtma tesislerini, katı atık bertaraf tesislerini
inşa etmek belediyelerin asli görevi ama malum olduğu üzere, Ergene kirlenmiş,
katı atıklar, çöpler oraya buraya atılıyor. Yani bunu el birliğiyle aslında
Ergene’yi çözmemiz, Tekirdağ, Edirne ve Kırklareli’ni gerçekten çiçek gibi
yapmamız lazım.
Bu konuda biliyorsunuz,
Ergene havzasıyla alakalı, Başbakanımız talimat verdi “Bu havzayı tamamen
temizleyin.” diye, biz de bir eylem planı hazırladık. Aslında, Bakanlığımın
görevi değil, fakat hakikaten oradaki vahim durumu ben de gördüğüm için bu
konuya el attım. Ayrıca, nehir havzaları benim doktora tezim, doçentlik tezim
olduğu için “Burada hiç olmazsa Türkiye’de ilk defa örnek bir havza koruma
eylem planı hazırlayalım.” diye karar aldık Sayın Vekilim. Biliyorsunuz, bu
konuda eylem planını ilan ettik ve bu eylem planında, hatırlayacağınız üzere,
sadece atık su arıtma tesisleri değil, katı atık bertaraf tesisleri,
ağaçlandırma, erozyon kontrolü, barajlar, göletler, sanayi atık sularının
kontrolü ve hatta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının zirai mücadele
ilaçlarının ve diğer birtakım gübre kullanımının çiftçilerin eğitilerek
kullanılması, bunların kontrolü gibi son derece geniş kapsamlı bir eylem planı
ilk defa Türkiye’de uygulanacak, yani bütünüyle, bütün bir havza ele alınarak.
Bakın, bunlardan birincisi
neydi? “Ergene’de dere yataklarını temizleyelim.” diye bir planlama yaptık,
birinci eylem planımız. Yirmi tane eylem planı var, ben birkaç tane
söyleyeceğim ve bu aşağı yukarı 3 milyar TL’lik büyük bir yatırım. Bunu hep
birlikte gerçekleştireceğiz ama maalesef, -ben sizlerden de rica ediyorum-
belediye başkanları bu konuyu kendi görevleri olmasına rağmen, yeteri kadar
ciddi şekilde ele almıyorlar. Bir kere, bunlardan dere ıslahlarıyla ilgili,
bakın, Ergene Nehri’nde 34 kilometrelik kısmın, Hayrabolu Deresi’nin 17
kilometrelik kısmının ıslahını bitirdik. Peki, niye ıslah ediyoruz? Buralara, atık
sudan başka, bütün çöpler, hatta o fabrikaların zehirli, zararlı atıkları dahi
atılıyor, bunları kontrol etmemiz lazım. Birincisi, dereyi ıslah edeceğiz.
Nitekim, 28 dere ıslahı var eylem planında, 5 tanesini bitirdik, 8 tanesini
ihale ettik, inşaat safhasında, 15 adedinin de projesini yapıyoruz ve böylece
bu projeler tamamlandığı zaman 210 kilometre yatak ıslah edilmiş olacak. 2 adet
betonarme köprü, 2 adet yaya köprüsü, 4 menfez ve 1.150 metre de pere kaplaması
yapacağız.
Kalan projelerle 180
kilometre yatak ıslahı, 25 adet betonarme köprü… Bakın betonarme köprüleri dahi
biz üzerimize aldık Bakanlık olarak.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Yer altı sularını engellemelisiniz Sayın Bakanım.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ona da geleceğim, müsaade edin.
1 adet yaya geçidi, 10 tane
menfez, 8 bin metre betonarme duvar, 2.600 metre trapez kanal imalatı yapılacak
ve bu şekilde, dere ıslahlarıyla 91 adet meskûn mahali, 50 bin hektarlık tarım
arazilerini taşkından koruyacağız. Bir kere bu çok önemli, sadece dere
ıslahlarının birinci eylem planının bize maliyeti 40 milyon TL.
İkinci eylem planı: Malum
olduğu üzere, az önce de ifade ettim sayın vekillerim, atık su arıtma
tesislerini yapmak, kanalizasyon, atık suları toplamak, arıtma tesisleri
yapmak, bütün belediyelerin asli görevidir, hatta Çevre Kanunu’nda nüfusa göre
bunları yapmadığı zaman cezai müeyyideler bile öngörülmüştür. Tabii, bu
yapılmadığı için, biz bunları… 54 tane belediye tespit ettik, 1 tanesi hariç
hiçbirisinin doğru dürüst atık su arıtma tesisi yok. Bunlardan 13 tanesinin
nüfusu 10 binden büyük. Bu belediyelerin 12 tanesinin atık su arıtma
tesislerinin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması talimatını
verdim. “Diğerleri ne olacak?” derseniz, diğerleri nüfusu 10 binden küçük olan
41 belediyenin 3 tanesinin ben daha önce Çevre ve Orman Bakanıyken Çevre ve
Orman Bakanlığından destek vererek inşa ediliyor, geriye kalan 38 belediyenin
kanalizasyon ve atık su arıtma tesislerini de SUKAP kapsamına aldık ve bunları
da kısa zamanda bitireceğiz.
Yani bakın, Ergene’yi
alırken bütünüyle ele almamız lazım Sayın Vekilim, Tekirdağ’la beraber.
Bir diğer husus…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Evsel atıklar sorun değil Sayın Bakan, sanayi atıkları…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sanayi atığına geliyorum; bir dakika, üçüncü eylem
planımız bu.
Şimdi orada, maalesef
geçmişte birtakım fabrikalar yol kenarına kurulmuş. Evet, bazısı organize
sanayi bölgesi içinde ama diğerleri organize sanayi bölgesi içinde değil,
dağınık vaziyette. Bir kere, biz bunları ıslah edelim diye, sizlerin de, bütün
vekillerimizin gayretiyle Islah Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nu çıkardık
mı? Şu anda bütün bunlarla ilgili çalışmalar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığımız, bizim Bakanlığımız, diğer bakanlıklar, valiliklerin marifetiyle,
sanayicilerin iş birliğiyle bu problem de büyük ölçüde çözüldü. Şu anda Ergene
3 Velimeşe Islah Organize Sanayi Bölgesi,tüzel kişiliğine kavuştu. Ergene 1,
Ergene 2, Muratlı ve Veliköy Islah Organize Sanayi Bölgesi kurulma
çalışmalarında ise sona yaklaşıldı. Hatta dün, ben, Sayın Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı Müsteşarıyla bunun daha da hızlandırılması talimatını
verdik.
Peki bu ne olacak?
Sanayicilerimizin tabii bir kısmı arıtıyor, bir kısmı arıtmıyor. Bir defa bunların
süreleri doldu. Kesinlikle cezalar yazılmaya başlanıyor. Ayrıca kendilerine
şunu teklif ettik, dedik ki: Arıtma tesisini kurmak iki türlü olur; ya Ergene
Nehri’ne deşarj edersiniz, standartlar yüksek, renk, KOİ dediğimiz kimyasal
oksijen ihtiyacı, BOİ gibi bütün…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Marmara ne yazık ki foseptik çukuruna dönecek, Marmara’ya boşaltmayın, biraz
olsun…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin, ben bu konunun uzmanıyım.
Normalde bu, ileri arıtma
yaparak, işletmesi fevkalade zor, Ergene Nehri’ne verebilirsiniz, başka nereye
vereceksiniz?
İkinci yol da, gene
arıtarak, biyolojik arıtma yapmak suretiyle sadece renk probleminin çözümü için
Marmara’ya deşarj edilmesi mümkün. Burada da Marmara’ya deşarj edilmesinin çok
daha uygun olacağı anlaşıldı, bu konuda çalışmalar devam ediyor. Yani, süratli
şekilde devam ediyoruz. Hatta biz bu konuda sanayicilerle 3 defa toplantı
yaptık -hatırlarsanız- sizleri de davet ettik. Bütün milletvekillerimizi davet
ediyoruz. Sizlerin bu konudaki tenkitleri,
tavsiyeleri varsa onu da özellikle bekliyoruz.
Beşinci eylem planımız:
Sanayide daha az su, daha az kirletici ham madde kullanımına geçilmesi için bu
konuda da bir genelge yayımladık 14 Aralık 2011 tarihinde ve bu konuda
sanayicilere eğitim verildi. Şunu da belirteyim: Sanayici, artık istediği gibi
yer altından suyu çekerek kullanamayacak. O konuda da sayaç takılma çalışmaları
ve bu konuda da mevzuat düzenlemesi yapıldı.
Altıncı eylem planında
ise dedik ki: “Sadece atık su olarak, katı atık olarak, çöp olarak
almayalım.” Bütünüyle havzayı kontrol ediyoruz.
Ergene havzasında
ağaçlandırma ve erozyonla mücadele için: Bakın, şu anda ikiye ayırdık: Ergene
sağ sahil, sol sahil. Sol sahildeki çalışmalar tamamen bitti. Bakın, 135.946
hektar alanda ağaçlandırma, erozyonla mücadele, ıslah çalışması yapıldı.
2011 yılı için eylem
planındaki durumu da söylüyorum: Geçen
yıl -bu yıl devam ediyor- sadece Ergene’de ağaçlandırma 465 hektar, ayrıca
tabii ve suni ağaçlandırma normalde 867 hektar, erozyon ve rehabilitasyon 5.985
hektar -geçen sene- özel ağaçlandırma 1.770 hektar, fidan üretimi orada 2
milyon adet, yol kenarı ağaçlandırması 65 kilometre.
Yani neticede 2012’de ise
Nisan sonu itibarıyla: Ağaçlandırma 80 hektar -bu yıl- rehabilitasyon 471
hektar, özel ağaçlandırma 289 hektar, yol kenarı ağaçlandırması 100 kilometre,
fidan üretimi 3 milyon 950 bin adet. Keşan, Demirköy ve Lüleburgaz’da üretildi.
Ayrıca “Okullar hayat
bulsun.” kapsamında 23 tane okulu ağaçlandırdık. 38 tane ibadethane ve mezarlık
çalışması yapıldı.
Gelelim, katı atık ve
tehlikeli atık işleme, geri kazanım, bertaraf tesislerinin kurulmasına: Şimdi
orada sanayi var, orada insanlar yaşıyor. Neticede, bunların atıklarını
İstanbul Boğazı’ndan geçirip başka bir
yere mi taşıyacağız? Neticede, bunun için en uygun teknikleri kullanmamız lazım
ama bu konuda yine 2872 sayılı Çevre Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’na
göre belediyelere ait olmasına rağmen, belediyeler de bu konuda maalesef geri
kalmışlardır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bunların hepsi belediyenin sınırlarının dışında Sayın Bakan, il özel idarenin
yetkisinde. Eksik bilgi vermişler size.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir dakika müsaade edin.
Bakın, biz, sadece belediye
değil, bu maksatla 8 adet birlik kurduk. Bu birliklere her türlü maddi destek,
proje desteğini bizzat ben Çevre ve Orman Bakanıyken verdim. 2 tanesinin,
Kırklareli Yerel Yönetimler Katı Atık Yapma ve İşletme Birliği ve Tekirdağ İli
Çevre Hizmetleri Birliğinin Katı Atık Düzenli Depolama Tesisinin kurulup
işletmeye alınması için gerekli çalışmalar yapıldı ama bu desteği biz verdik.
Diğerleri içinse her türlü desteği sağlamaya devam ediyoruz ancak
belediyelerin, birliklerin, üzerine düşen görevleri yeteri kadar yapmadığı da
aşikârdır. Bakın, bunlar tamamen belediyelerin görevi.
Peki, katı atıklar, çöpler,
fabrikalardan çıkan zehirli atıklar nereye atılacak? Bunlar düzenli olarak
toplanacak, artık bertaraf tesisleri var…
Bakın, dünyanın neresine
giderseniz, ben Münih’e gittim, Münih’te, hemen Münih şehrinin yanında muhteşem
bir katı atık bertaraf tesisi var. İşte Mamak’ta kurduk, Ankara’da çöp büyük
problemdi, muhteşem bir bertaraf tesisi var, hatta ağaçlandırmasını yaptık.
Bunun dışında, zirai
kaynaklı kirlilik kontrol ediliyor bakın, zirai kaynaklı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Efendim, onlar belediye sınırları dışında yalnız, yanlış yerden
bahsediyorsunuz, örnek yanlış.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, siz diyorsunuz ki: “Sadece zehirli, zararlı
atıklar.” Efendim, zirai mücadele ilaçları, lüzumsuz atılan, şuursuz bir
şekilde atılan gübreler yani arazide toprak tahlili yapılmadan atılan birtakım
gübreler, bunlar da nehirleri, toprağı kirletmiyor mu? Kirletiyor.
Bakın, bu konuda neler
yaptık? 69 adet toplantı yapıldı sırf Ergene havzasında, 1.842 çiftçi eğitime
katıldı ve neticede pestisit uygulamalar için 54 adet toplantı yapıldı, 1.421
çiftçi eğitime katıldı. Toprak tahlili ve gübreleme konulu 207 adet toplantı
yapıldı, 8.919 çiftçi eğitime katıldı. Nitrat uygulamaları için keza 38
toplantı yapıldı, 820 çiftçi eğitime katıldı. Yani bakın bu konuda yıllık
programlara uygun olarak ilk defa 238 adet bitki koruma ürünü bayisi ve 361
adet gübre bayisi denetlendi. Neticede ne oldu biliyor musunuz, bu denetimler
neticesinde? Ergene Nehri’ni kirleten zirai mücadele kullanımında yüzde 50
nispetinde azalma sağlandı. Kirliliği önlemek budur işte, bütünüyle
düşüneceğiz.
Onuncu eylem planından
bahsetmek istiyorum. Bir de efendim, Ergene Nehri’nde ve çevrede sürekli bir
izleme sistemi kuruyoruz, Türkiye’de de ilk defa orada kuracağız. Yani sürekli
gerek toprak gerek Ergene Nehri, debi, kalite kontrolü yapmak için -on noktada
kirlilik seviyesinin anlık olarak görülmesi- hem Tekirdağ’da hem Edirne’de hem
Kırklareli’de hem de Ankara’da Bakanlıktan görülecek şekilde “online” izleme
sistemi kurulması için çalışmalara başladık, onu da ifade edeyim.
On ikinci eylem planı,
fabrikalarda renk problemi var. Bakıyorsunuz, diğer kimyasal oksijen ihtiyacı
gibi, biyokimyasal oksijen ihtiyacı gibi birtakım parametreleri düzeltmiş fakat
renk problemi var. Bunun için yeni renk standartları getirdik. Herkes, bütün
fabrikalar da ona uymak durumunda.
Taşkın erken uyarı sistemi
kuruldu, on üçüncü eylem.
On dördüncü eylem, Sayın
Vekilim, sizin az önce söylediğiniz “Yer altı suyunu kontrol edelim.” Evet,
bunun da kontrol altına alınması için ön yüklemeli su sayaçlarının takılmasına
başlandı, tamamlandığında “online” olarak sayaç kontrolleri yapılacak, yer altı
suyu kullanımı da orada kontrol altına alınacak.
Son olarak da biliyorsunuz,
Trakya’da Ergene’de barajlar, göletler, sulama tesisleri, dere ıslahları var,
bunların da tamamını yapacağız.
Netice itibarıyla,
biliyorsunuz, Tekirdağ’la ilgili de özel önem veriyoruz. Ben kendim geldim,
Tekirdağ’ın 2050 yılına kadar su ihtiyacını karşılayacak olan Naipköy
Barajı’nın temelini attık ve hatta, hatırlarsanız taahhütname aldık. Hangi
tarihte biteceğini dahi -hangi tarih, saatini dahi- taahhüt altına aldık.
Ayrıca, Şarköy’de yaz
aylarında büyük su sıkıntısı oluyordu. Sayın Vekilim, Sevgili Tekirdağlılar;
Şarköy’ün ve Gelibolu’nun su meselesini kökünden çözecek, sulama ihtiyacını
tamamen halledecek olan…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Tekirdağlılar…
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sizler de vekilsiniz, sizlere de hitap ediyorum.
…çözecek olan Çokal
Barajının açılışını 11/11/2011 tarihinde yaptık. Şimdi projeler tamamlanıyor,
Şarköy istikametinde bir isale hattı, arıtma tesisi, gene ikinci bir hat da
Gelibolu istikametinde bir isale hattı, arıtma tesisi inşaatı yapılacak, bunu
da özetle belirteyim.
Bunun dışında Tekirdağ’la
ilgili çok sayıda tesise imza attık. Bakın, bir baraj, iki tane sulama tesisi,
yirmi beş tane -Tekirdağ için söylüyorum- dere ıslahı yaptık şu ana kadar ama
çok sayıda devam eden işler var. Naipköy Barajı devam ediyor, yirmi tane dere
ıslahı -Tekirdağ için, Ergene’den ayrı- bunlar devam ediyor, bunları
tamamlayacağız.
Bunun dışında “Bin günde
bin gölet” kapsamında geçen sefer müjde vermiştim, yirmi bir adet gölet ve
sulamasını Tekirdağ’da yapıyoruz, bunların isimlerini vaktim olmadığı için
söylemeyeceğim ama size verebilirim. Ayrıca, ağaçlandırmada önemli adımlar
attık. Ayrıca, otomatik meteoroloji ölçüm istasyonu olarak Tekirdağ, Malkara,
Çorlu, Çerkezköy’e kurduk birer tane, şimdi bir de Şarköy ve Hayrabolu’ya bu
sene kuracağız, onun da müjdesini veriyorum.
Ayrıca diğer bakanlıkların
önemli yatırımları var. Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı 1.853 derslik
yapmış, Ulaştırma Bakanlığı 213 kilometre bölünmüş yol inşa etti ve bunun
dışında TOKİ 5.028 konut inşa ediyor, KÖYDES, BELDES kapsamında gerçekten
Tekirdağ ve Ergene’ye, Trakya’ya şimdiye kadar akla, hayale gelmeyecek
yatırımlar yapılıyor. Hatta biliyorsunuz hızlı tren ve diğer demiryoluyla
ilgili çalışmalar yapıldı…
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Kapandı tren, seferler iptal oldu.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam, yapılacak, merak etme. Biliyorsun kavşaklar
düzenlendi, çevre yolu açıldı. Yani, Tekirdağ’dan geçmek bir meseleydi, ben o
bölgeye çok gitmişimdir. Dolayısıyla, şimdi, Allah’a şükür, bölünmüş yollarla,
böyle kaymak gibi, Afyon kaymağı gibi yollarla Tekirdağ’a gidiyoruz, sizler
biliyorsunuz zaten.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Bakan, Istranca’da su kalmadı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben, bu duygularla herkesi, bütün milletvekillerimizi
gönülden selamlıyorum. Tekrar, bu mübarek gecenin hayırlara vesile olmasını,
ülkemizin birlik, beraberlik, kardeşliğinin daha da pekişmesine vesile olmasını
diliyorum.
Hürmetlerimi arz ediyorum
efendim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Sayın Başkanım, çok kısa bir açıklama da bulunmak istiyorum.
Özellikle Sayın Bakan
tamamen bütün sorumlulukların belediyeye ait olduğunu söyledi, bu doğru bir
bilgi değildir, bu konu hakkında bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Sataşma nedeniyle
iki dakika söz veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin konuşması
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) –
Tabii, Sayın Bakanım, az önceki konuşmasında Ergene’nin temizlenmesiyle ilgili
olarak bütün sorumluluğun sanki belediye başkanlıklarında, belediye
başkanlarına ait olduğu gibi bir imada ve sözde bulundu, bunun doğru olmadığı
noktasında söz aldım.
Gerçekten, Ergene’yi
kirleten en önemli olgu sanayi atıklarıdır, evsel atıkların Ergene Nehri
üzerindeki kirlilikteki payı çok düşüktür. Sanayi atıklarının denetlenmesi, yer
altı sularının kullanılması, bu atıkların arıtılmadan Ergene Nehri’ne deşarj
edilmesi noktasında Sayın Bakanım, belediyelerimizin hiçbir yetkisi ve söz
hakkı yoktur, bu yetki tamamen Bakanlık temsilciliklerinde, il
müdürlüklerindedir.
Onun dışında, Ergene’yle
ilgili yer altı suyu noktasında, Ergene’nin nehri biliyorsunuz 1997, 1998’den
sonra 4 katına çıkmıştır yani nehrin 3 katı fazlası yer altı sularının deşarj
edilerek akıtıldığı bir nehir vardır. Yani en önemli sorun denetlemeyi doğru
yapmaktır, bu denetlemeyi yapma görevi de bakanlıkların il müdürlüklerindedir.
Ayrı olarak şunu da
söylemek istiyorum, -yine belediyelere atfedilen bazı olgular var- ben
konuşmamda şunu söylemiştim, demiştim ki: “KHK’yla kurulan Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına yerel yönetimlerin yerine geçerek karar verme yetkisi verildi. O
karar verme yetkisi de yerel yönetimler adına, onların olumsuz bulduğu, yanlış
bulduğu uygulamaların hiçbir şekilde yerini dinlemeden karar vermek yetkisi
verildi.” Konuşmamda söylediğim gibi faaliyet alanı elektrik üretmek üzere
lisanslandırılan bir firmanın 60 bin tane tehlikeli varili yıkayacak olmasına,
elektrik üretme şansı olmayan akü, pil atıklarını gömecek olmasına,
lastiklerden atık yağ elde etmesine belediye haklı olarak karşı çıktı, Bakanlık
buna yetki verdi. Şimdi, belediyeler mi suçlu, Bakanlık mı suçlu?
Teşekkür ediyorum, sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Sayın Şandır, Sayın Fırat,
Sayın Eyidoğan, Sayın Sakık, Sayın Ağbaba, Sayın Serindağ, Sayın Halaman
sisteme girdiniz ama bilindiği gibi 59’uncu madde çerçevesinde söz veremiyorum,
kusura kalmayın.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 19 milletvekilinin,
Marmara Denizi’nde canlı yaşamını ve tür çeşitliliğini tehdit eden kirliliğin
neden olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/289)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Doğa ve çevre
kirlenmesinin, hava, kara, su ve denizlerde yaşayan canlıların doğal
gelişmelerini geri dönüşü
mümkün olmayacak şekilde
olumsuz yönde etkilediği
bilinmektedir. Su kaynakları ve deniz kirliliği ise gerek insan sağlığı gerekse
bu sularda bulunan canlı yaşamı açısından çok daha ağır ve yıkıcı sonuçlara yol
açmaktadır.
Marmara Bölgesi ülkemizin
hızlı sanayileşen ve buna bağlı olarak nüfus baskısına en yoğun maruz kalan
bölgesidir. Marmara Denizi hem evsel atıklar ve endüstriyel deşarjların neden
olduğu kara kökenli kirleticiler hem de deniz ulaşımının neden olduğu ciddi bir
kirlilik problemi ile karşı karşıyadır. Bu kirliliğe paralel olarak Marmara
Denizi’nde hassas ekolojik dengenin bozulduğu ve tür çeşitliliğinin de bundan
olumsuz etkilendiği gözlenmektedir. Bu konuda alınan önlemler yetersiz kalmakta
ve sorunun boyutu gün geçtikçe büyümektedir.
Bu nedenle, Marmara
Denizi’nde canlı yaşamını ve tür çeşitliliğini tehdit eden kirliliğin neden
olduğu sorunlar ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz eteriz. 31.10.2011
1) Sedef Küçük (İstanbul)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
5) Gürkut Acar (Antalya)
6) Ali Demirçalı (Adana)
7) Hasan Akgöl (Hatay)
8) Ali Serindağ (Gaziantep)
9) Mehmet Ali Susam (İzmir)
10) Melda Onur (İstanbul)
11) Doğan Şafak (Niğde)
12) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
13) Ali Özgündüz (İstanbul)
14) Sakine Öz (Manisa)
15) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
16) İdris Yıldız (Ordu)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) İlhan Demiröz (Bursa)
19) Mahmut Tanal (İstanbul)
20) Hülya Güven (İzmir)
Gerekçe:
Marmara Denizi, kıyısı
bulunan illerdeki hızlı nüfus artışı, buna bağlı olarak gelişen hızlı kentleşme
ve sanayileşme sonucu özellikle 70'li yılların başından itibaren yoğun bir
kirlenme dönemine girmiştir. Ülke nüfusunun yaklaşık dörtte birini ve sanayinin
yüzde 60'ını barındıran Marmara Bölgesinde, deniz kirliliği artan nüfus
baskısına paralel olarak hızla artmış, canlı yaşamı ve tür çeşitliliği ise
hızla azalmıştır. 1975'lere kadar Marmara Denizi'nde avlanan balık türlerinin
sayısı 124 olarak saptanmış iken, bu sayı 10'un altına kadar düşmüş, buna bağlı
olarak, Marmara'nın tüm Türkiye su ürünleri üretimindeki katkısı da, yüzde
22'lerden yüzde 6'lara kadar gerilemiştir. Bu tür çeşitliliğinin oldukça
dramatik bir oranda azaldığını göstermektedir.
Marmara Denizi'nde hassas
ekolojik dengeyi önemli ölçüde bozan ve hâlen de bozulmaya devam eden temel
faktör evsel ve sanayi atıklarının oluşturduğu kara kökenli kirleticiler ve
deniz trafiğinden kaynaklı kirleticilerdir. Deniz kirliliğinin önlenmesi için
ülkemizin de taraf olduğu uluslararası sözleşme yükümlülükleri ve mevzuatımızda
yeterli düzenleme bulunmasına rağmen alınan önlemler yetersiz kalmakta sorunun
boyutu giderek artmaktadır.
Örneğin 14 milyonluk
nüfusuyla orta boy bir ülkenin nüfusuna sahip İstanbul'da yıllık olarak
yaklaşık 1 milyar metreküp atık su ortaya çıkmaktadır. Bu atık suların yüzde
75’i yalnızca ön arıtma yapıldıktan sonra Marmara Denizi’ne deşarj
edilmektedir. Bir başka ifade ile İstanbul'dan Marmara Denizi’ne her gün 2
milyon metreküp atık su yalnızca ön arıtma yapılarak deşarj edilmektedir.
Burada kastedilen ön arıtma atık suyun içindeki iri maddelerin ve görülebilir
yüzen cisimlerin ayrılması anlamına gelmektedir. Bu açıdan ön arıtma deniz
kirliliğinin önüne geçmek konusunda yetersiz kalmaktadır.
Deniz yaşamını korumak
açısından ileri biyolojik arıtma tesislerinin sayısının ve kapasitesinin
artırılması gerekmektedir. Geçen sene yapımı tamamlanarak hizmete alınan ve
yıllık 115 milyon metreküp atık suyu arıtacak olan Ataköy ileri biyolojik artma
tesisi ile birlikte İstanbul'da yıllık arıtılan atık suyun yalnızca yüzde
13'lük bölümü ileri biyolojik arıtmadan geçmektedir. Bu miktar yalnızca ön
arıtma yapılarak denize deşarj edilen miktarla karşılaştırıldığında ne kadar
yetersiz kaldığı görülebilmektedir.
Bu nedenlerle Marmara
Denizi'nde kara kökenli kirleticilerin ve deniz trafiğinin neden olduğu
kirlilik ve bu kirliliğin canlı deniz yaşamı üzerinde yarattığı olumsuzluklara
ilişkin sorunlar ile alınması gereken önlemlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AKP İktidarı döneminde afet ve
acil müdahale mevzuatında yapılan değişiklikler ve getirilen yeni yapılanma
sonuçlarının Van depremindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/290)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
“AKP İktidarı döneminde
Afet ve Acil Müdahale Mevzuatında yapılan değişiklikler ve getirilen yeni
yapılanma sonuçlarının Van Depremindeki etkilerinin araştırılması, sonuçlarının
tespiti ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda
belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır
İzmir
Mersin
Grup
Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Gerekçe
Türkiye, deprem riski
açısından dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Ülkemiz, Alp deprem kuşağının
üzerinde yer almaktadır. Kuzey Anadolu Fay kuşağı, bu tektonik kuşak üzerinde
çok etkin bir bölge olarak uzanmaktadır.
Türkiye, tektonik özellikler açısından Kuzey
Anadolu Fay Kuşağı ve Doğu Anadolu Fay Kuşağı olmak üzere başlıca iki ana fay
kuşağına ayrılır. Türkiye'de depremler daha çok Kuzey Anadolu Deprem Bölgesi
boyunca gerçekleşmektedir. 1924'ten bu yana, büyük ölçekli 47 depremden 24'ü bu
fay kuşağında görülmüştür.
Başta Kuzey Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu fay kuşakları boyunca uzanan sahalar ile Ege Bölgesi ve
Göller Yöresi bu kuşak üstündedir ve bu bölgeler I. derece deprem bölgeleri
olarak en riskli yerlerdir.
Bazı büyük şehirlerimizin
I. derece deprem bölgeleri üzerinde kuruldukları, nüfusumuzun yarıdan
fazlasının bu sahalarda yaşadığı bir gerçektir.
Kandilli Rasathanesi Deprem
Araştırma Enstitüsünün verilerine göre ülkemizde ortalama olarak yılda bir kere
6 ile 6,9 büyüklükleri arasında deprem meydana gelmektedir.
17 Ağustos 1999 Marmara
depremi yıkımı ve can kaybı açısından son yıllarda yaşadığımız en büyük
depremlerden biridir.
29 Mayıs 2009 tarihli 5902
sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun'la Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü kaldırılmış ve Başbakanlığa bağlı Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurularak, bu üç Genel Müdürlüğün görevleri
bir Başkanlığa yüklenmiştir.
Kanun'un amaç ve kapsam
bölümü 1. maddesi 2. fıkrasında "Bu Kanun; afet ve acil durumlar ile sivil
savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde
gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması ve olayların meydana
gelmesinden önce hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak müdahale
ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum
ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda politikaların
üretilmesi ve uygulanması hususlarını kapsar." denmektedir.
Başkanlığın tesisi
üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen yaşadığımız Van depremi
bize geçmişten hâlâ bir ders alınmadığını, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı'nın ise henüz görevini yerine getirebilecek bir yapıya kavuşmadığını
göstermiştir.
Söz konusu Kanun’la
kaldırılan Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğünün tecrübeleri yeni kurulan Başkanlığa
aktarılamamış âdeta bu 3 kurumun hafızası yerle bir edilerek yeni bir yapı oluşturulmuştur.
Depremde risk yönetimi
önemli bir konudur. Ülkemizin deprem kuşağında olduğu bilincine göre diğer
riskli bölgelerde meydana gelebilecek depremlere karşı bir eylem planının
olması gerektiği konusu da Van depremi ile birlikte yok olmuş, Hükümetin böyle
bir eylem planının olmadığı deprem bölgesine giden bakanların birbirleriyle ve
kendileriyle çelişen beyanlarından anlaşılmıştır.
Yukarıda açıkladığımız
nedenlerden dolayı, AKP İktidarı döneminde Afet ve Acil Müdahale Mevzuatında
yapılan değişiklikler ve getirilen yeni yapılanma sonuçlarının Van depremindeki
etkilerinin araştırılması, sonuçlarının tespiti ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 22
milletvekilinin, Kocaeli ilinin Derince ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların
ortaya çıkardığı kirliliğin ve var olan atığın bertaraf yöntemlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/291)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Kocaeli ili Derince
ilçesinde, yaklaşık 2500-3000 ton BHC ve DDT isimli çok zehirli tarım ilaçları,
Türkiye'deki kullanımları 1985'te yasaklandıktan sonra, üretildiği fabrikanın
yakınında bir depoya konularak kaderine terk edilmiştir. Yaklaşık yirmi altı
yıldan beri bu zehirli atıklar, çevre ve insan sağlığına olan zararlarının
bilinmesine rağmen, tavanı akan ve tabanından yeraltına sızıntının olduğu bir
depoda tutulmaktadır. Uluslararası anlaşmalar ile kullanımı yasaklanan fakat
daha öncesinde Koruma Klor Alkali AŞ tarafından üretilmiş olup yasaklama
çerçevesinde kullanımı durdurulan bu maddelerin yaratacağı çevresel zararları
ve kanserojen etkileri bilindiği halde, deponun, deniz kıyısındaki endüstri
tesislerinin yoğunlaştığı ve yaklaşık 300 metre ilerisinde yerleşim alanının
bulunduğu bir yerde olduğu bilinmektedir. Bu durum, o bölgede yaşayanlar
açısından da oldukça büyük bir risk yaratmaktadır.
Lindan üretiminde
kullanılmak üzere 26 yıl önce üretilmiş kimyasallar, Merkim Endüstriyel Ürünler
AŞ mülkiyetindeki 8.120 metrekarelik arsada yer alan 4 deponun içinde, 50
kiloluk plastik poşetler ve metal varillerde beyaz bir toz olarak
depolanmıştır. Depoların dış yüzeyi, tabanı ve çatısı, bu tür kimyasal
maddelerin depolanması için uygun değildir. Kimyasal maddelerin büyük bir
çoğunluğu eski ya da yırtık plastik poşetlerde saklanmaktadır, geri kalanı da
deponun tabanına saçılmıştır. Deponun içindeki maddelerin suyla temas etmiş
olması, çatıdaki ve dış yüzeydeki çatlaklardan giren sızıntılardan
kaynaklanmaktadır. Sızan suyla birleşen kimyasal maddelerden oluşan
birikintilerin toprağa, yer altı sularına ve denize karışma ihtimali oldukça
yüksektir. Ayrıca depodaki kimyasalların yol açtığı yoğun bir kokuya da
rastlanmıştır.
BHC'lerin çok zehirli ve
kanserojen etkilere sahip olduğu ve çevreye önemli ölçüde zarar verdiği
konusunda bilim adamlarının görüş belirtmesi üzerine Kocaeli Sanayi Odası (KSO)
önderliğinde, 26 yıldır tehlike arz eden bu maddenin, Çevre ve Orman Bakanlığı
ile yapılan çalışmalar sonucunda bertarafına karar verilmiştir. Kasım 2006
tarihinde, Çevre ve Orman Bakanlığı, Merkim AŞ, Kocaeli Sanayi Odası ve Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi arasında protokol imzalanarak bertaraf çalışması
başlatılmıştır. Yapılan çalışmalarda, zehirli atıkların Türkiye'de bertarafının
mümkün olmayacağı görüşüne varılarak, yurt dışında araştırmalar başlatılmıştır.
Aralık 2006 tarihinde
açılan uluslararası ihaleyle en uygun teklifi veren Alman AVG firması ile Nisan
2007 tarihinde sözleşme imzalanmış, sözleşme imzalamasının ardından her ay
30-40 ton zehirli atığın sevkiyatı yapılmasına karar verilmiş, geçen 3 yıllık
süre içinde 2 bin 500-3 bin ton BHC'nin sadece 313 tonu Almanya'ya götürülerek
bertaraf edilmiş, en son sevkiyat Ağustos 2009 tarihinde yapılmıştır. Geçen
süre zarfında bertaraf firması AVG'nin yeni sevkiyat planı Merkim AŞ'ye
iletilmesine karşın, Merkim AŞ ekonomik sıkıntıyı gerekçe göstererek sevkiyat
yapmamıştır. Sorun çıkması üzerine AVG firması ile KSO arasında 2007 yılında imzalanan
sözleşme feshedilmiştir.
Kocaeli ilinin hızlı
sanayileşme ile birlikte gelen çevresel sorunlarla boğuştuğu bilinen bir
gerçektir. Bahsi edilen BHC maddelerinin Kocaeli ili içerisinde özellikle de
Marmara Denizi'ne, bunun yanı sıra yerleşim yerlerine olan yakınlığı, olası
doğal felaketler sebebiyle yaratabileceği çevresel zararlar göz önüne
alındığında BHC’ler baz alınarak bu tür kalıcı kirlilik yaratan organik
maddelerin bertarafı ve yaşam alanlarından uzaklaştırılması konusunda ciddi bir
çalışma yapılması zorunluluğu doğmuştur.
Kocaeli ili Derince ilçesi
içerisinde bulunan bu tehlikeli atıkların, nicelik ve nitelik açısından analiz
edilmesi, yapılacak bir jeolojik araştırmayla, toprak katmanları ve yer altı su
havzaları boyutundaki kirlenme derecesinin saptanması, var olan atığın bertaraf
yöntemlerinin, çevresel ve sosyal maliyetler göz önüne alınarak incelenmesi,
kalıcı organik kirlilik yaratan maddelerin (KOK) ve diğer bütün tehlikeli
atıklar için ulusal bir envanter oluşturulması, alternatif bertaraf
teknolojilerinin araştırılması ve bunların yönetmeliklerle düzenlenebilmesi
amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
2) Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
3) Veli Ağbaba (Malatya)
4) Melda Onur (İstanbul)
5) Hüseyin Aygün (Tunceli)
6) Emre Köprülü (Tekirdağ)
7) Hülya Güven (İzmir)
8) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
9) Salih Fırat (Adıyaman)
10) Mehmet Ali Susam (İzmir)
11) İlhan Demiröz (Bursa)
12) Doğan Şafak (Niğde)
13) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
14) Mahmut Tanal (İstanbul)
15) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
16) Sakine Öz (Manisa)
17) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
18) İdris Yıldız (Ordu)
19) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20) İhsan Özkes (İstanbul)
21) Gürkut Acar (Antalya)
22) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
23) Erdal Aksünger (İzmir)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Şandır, söz talebiniz
var, buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Necip Fazıl Kısakürek’in
ölüm yıl dönümüne ve Uygur Türklerinin Türkiye'nin yardımına ve desteğine
ihtiyacı olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Çok teşekkür ederim.
Değerli Başkanım,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de üstat Necip Fazıl Kısakürek’in
Hakk’a yürüyüşünün yıl dönümünü yüreğimiz sızlayarak anıyoruz. Necip Fazıl’a
yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz. İnanıyoruz ki Allah katında da çok değerli
bir yeri olmuştur çünkü Necip Fazıl, milletine aşık, milletine hizmet eden bir
dava adamıydı. O, Türkiye Cumhuriyeti devletinin manevi mimarıdır. Mehmet
Âkif’i devam eden bir damar olarak, bir nesil olarak Necip Fazıl, Türk-İslam
medeniyetinin bu millete mal olmasını, Türk-İslam medeniyeti doğrultusunda
Asım’ın neslinin yetiştirilmesine katkısı olan, bunun sahibi olan çok değerli
bir Türk büyüğüdür ve yine ifade etmem gerekiyor ki Necip Fazıl, milleti için
duyduğu endişelerin karşılığında, milleti için umut ettiği hayallerin
karşılığında hayatının sonunda Milliyetçi Hareket Partisinde siyaset yapmıştır.
Tüm Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri olarak, mensupları olarak onu
rahmetle ve şükranla anıyorum.
Değerli Başkanım, müsaade
ederseniz -Sayın Bakanımız gitti ama- ben, bu Uygur Türkleri Kurultayı’nda
Türkiye adına konuştum. Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanın selamlarını
da götürdüm. Rabiya Kadir o mülakatı verirken inanınız ki ağlıyordu, yani Sayın
Başbakana, Cumhurbaşkanına minnetlerini sunarken “Kardeşlerim beni niye kabul
etmiyorlar? Ben gurbet ellerde Türklük davasını güderken Türkiye, beni
sakıncalı personel olarak görüp Türkiye’ye niye kabul etmiyor?” derken
ağlıyordu.
Ben üzüntülerimi ifade
etmek için söyledim. Yoksa yapılanlar tabii ki takdire şayan. Daha da çok güzel
şeyler yapılacağını biliyorum, haberim var bazı şeylerden. Bundan dolayı da
Hükûmeti kutluyorum. Uygur Türklerinin, herkesten, dünyadaki her milletten çok
Türkiye’nin yardımına ihtiyacı var, sevgisine,
desteğine ihtiyacı var. Bunu ifade etmek için söz aldım. Sayın Hükûmetin
dikkatine sunulur.
Hepinize teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 7) (x)
BAŞKAN – Sayın Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde tasarının
maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi 1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA ESENDERE VE SERO KARA HUDUT KAPILARININ ORTAK KULLANIMINA DAİR
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22 Mart 2010
tarihinde Ramsar’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak
Kullanımına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, bugün Regaip Kandili. İslam’ı doğru anlayan,
İslam’ın esenlik, selam, barış dini olduğunu anlayan ve uygulayan, içindeki
kini, nefreti atan, zalimlik yapmayan, haksızlık yapmayan, ülkemizdeki ve tüm
dünyadaki Müslümanların Regaip Kandili’ni kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine konuya geçmeden önce, Sayın İçişleri Bakanı Uludere’deki
olayla ilgili bir açıklama yaptı, üzücü bir açıklama. Bizim anlayışımızda, ölen
insanların arkasından ya iyilikle konuşulur ya da hiç konuşulmaz. Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşlarını, 17’si çocuk 34 kişiyi dolap beygiri olarak
nitelendirip hakaret eden İçişleri Bakanını da buradan kınıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu tarz, Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir tarz
değildir. Dünkü açıklamaları gerçekten üzücü. O insanların da aileleri bugün,
bu gece kandil kutlayacak ama Hükûmetin bir bakanı insanları aşağılıyor. Bizim
inancımıza göre -bir söz vardır- ölmüş insandan şeytan bile elini çeker. Yani
ne diyeyim artık! Ölen insanlar hakkında bu şekilde Sayın Bakanın konuşmasını,
sorumluluk makamında olan bir kişinin sorumsuzca davranışını da tekrar
kınıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti
arasında hudut kapılarının ortak kullanımına ilişkin anlaşmanın hayırlı
olmasını diliyorum her iki ülkeye. Biliyorsunuz, Türkiye-İran ilişkileri
bölgedeki birçok ülkenin tarihinden bile daha eskidir, yaklaşık beş yüz yıldır,
Kasrışirin’den beri herhangi bir problemi olmayan iki dost, kardeş ülke.
Aslında, geçmişte tek bir ülke olan, Büyük Selçuklu’dan ayrılan iki ülke, iki
kardeş. Zaman zaman birbirini kıskanan, yarışan, gıpta eden iki ülke.
(x)
7 S. Sayılı Basmayazı 23/05/2012 tarihli 110’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Türkiye ile komşumuz İran
arasında geçen yıl 15 milyar dolara yakın bir ticaret hacmi gerçekleşti.
Hedeflenen 30 milyar dolarlık bir ticaret hacmi. Umarım bu sınır kapısının
ortak kullanımı da yine ilişkilerimizin gelişmesine, ticaretin gelişmesine
olumlu katkı sağlayacaktır. Ancak, Hükûmetin Orta Doğu’ya, bölgeye ilişkin son
zamanlardaki yanlış politikası yer yer Türkiye-İran ilişkilerini ne yazık ki
germektedir.
Biz, baştan beri,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Malatya-Kürecik’te kurulan radar savunma sisteminin
ABD’nin bir projesi olduğunu ve ABD askerlerinin görev yaptığını, bunun
Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyorduk. Geçen gün Obama, Savunma Bakanına
talimat verdi, dedi ki: “Bu radar savunma üssünü NATO’ya devredin.”
Demek ki bugüne kadar bu
NATO kapsamında değildi, ABD’nin bir askerî üssüydü. Anayasa’mıza göre yabancı
askerlerin Türkiye’de konuşlanması ancak Parlamentonun, yüce heyetin iznine
tabidir ve bu, Hükûmet ne yazık ki bugüne kadar suç işledi demektir. En azından
-Dışişleri Bakanı burada yok ama- Hükûmet adına Sayın Bakan, halkı, Türk
milletini kandırdığınız için, yalan yanlış bilgiyle “Efendim, burası ABD üssü
değil, NATO üssü.” dediğiniz için halktan bir özür dileyecek misiniz ve bunun
siyasi sorumluluğunu taşıyacak mısınız bilemiyorum çünkü artık netleşmiştir ki,
Hükûmet, yaklaşık bir yıldır, Türk milletini, yalan söyleyerek ne yazık ki
kandırmıştır.
Değerli arkadaşlar,
geçenlerde Irak’ta, Basra’da bir gösteri yapıldı ülkemiz aleyhine, daha doğrusu
AKP Hükûmeti aleyhine ve Sayın Başbakan aleyhine sloganlar atıldı. O kısmı
haklıydı fakat bayrağımıza karşı da, şanlı Türk Bayrağı’na karşı da bir
saygısızlık yapıldı. Ben buradan o saygısızlığı da kınıyorum. Hiç kimsenin
Türkiye Cumhuriyeti’nin şanlı bayrağına saygısızlık yapma hakkı ve haddi yoktur.
Hükûmetimiz mutlaka bu konuyu takip etmelidir.
Ancak buna sebebiyet veren
de ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir. Niçin? Nedeni de: “Orada, bizim
tarafımızdan, Irak yargısı tarafından hakkında yakalama çıkarılan Tarık
Haşimi’yi niye saklıyorsunuz, niye besliyorsunuz?”
Hakikaten, niye
besliyorsunuz, bunu anlamış değiliz. Yani Tarık Haşimi’nin Türkiye’de
beslenmesi, efendim, Başbakanlık korumaları tarafından devletin, belediyenin
misafirhanesinde, Başakşehir’de -yerini de söyleyeyim- ağırlanmasında
Türkiye'nin ne menfaati var? Yani cidden merak ediyoruz, bir menfaati varsa
bunu izah edin de biz de anlayalım, biz de destek verelim. Orada, Irak’ın
merkezî Hükûmetine rağmen, merkezî Hükûmet tarafından… 8 hâkimli bir heyettir.
Bakın, orada Şiilik, Sünnilik olayı yoktur. Siz oraya çekiyorsunuz çünkü orada,
Tarık Haşimi hakkında, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı hakkında terör
faaliyetlerine katılmaktan dolayı mahkemede bir yargılama var. Kendi ofisindeki
19 kişinin itirafı var: “Biz Bağdat’ta, ülkenin değişik yerlerinde yapılan
terör saldırılarıyla ilgili olarak…”
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamamen siyasi.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) –
“Siyasi” diyemezsiniz. Bakın, o zaman, siz bir taraftan “siyasi” diyerek Tarık
Haşimi’yi burada barındırırken bir taraftan uyduruk delillerle insanları “terör
örgütü mensubu” diye içeride tutuyorsunuz. Çelişki değil mi? Böyle bir şey olur
mu? Size ne? Yani bir ülkenin yargısı iç işidir. Arkadaşlar, dış politika
bilen, efendim, azıcık siyasetten anlayan herkes bilir ki yargıya ilişkin
kararlar kesinlikle iç işidir. Siz buna müdahale ediyorsunuz, Irak merkezî
Hükûmetini tanımıyorsunuz. Hayır, ne menfaatimiz var? Yani Tarık Haşimi’yi biz
niye koruyoruz? Tarık Haşimi, Barzani kol kola, biz koruyoruz.
Efendim, geçen gün Bekir
Bozdağ burada diyor ki: “Bizim de kırmızı bültenle aradığımız kişiler Kuzey
Irak’tan bize karşı saldırı yapıyor ve yıllardır iade edilmiyor.” İyi de Kuzey
Irak Yönetiminin Başkanını siz burada ağırlıyorsunuz, Tarık Haşimi’yle kol kola
sokuyorsunuz, Tarık Haşimi çıkıp diyor ki: “Şii gruplar, ey Kürtler veya
Sünniler -yani o da Şafii, Sünni- ABD gittikten sonra Irak’taki merkezî
Hükûmet, bize karşı, bize baskı yapacak, Türkiye de bizi korur.” Türkiye mezhep
eksenli politika mı yürütüyor? Böyle bir şey olur mu? Yani ülkenin dış
politikası ülkenin menfaatlerine göre yürütülür.
Değerli milletvekilleri,
lütfen -iktidar grubuna da sesleniyorum- bakın, bu konuları sorgulayın yani
parlamenter olarak görevinizdir Hükûmeti denetlemek. Irak’la niye ilişkilerimiz
bozuldu? Suriye’de ne işimiz var? Geçenlerde Suriye’de patlama oldu, Şam’da;
40’tan fazla insan öldü; 6,5 metre büyüklüğünde çukur oluştu. E, terör
faaliyeti. Siz de bunlara, efendim, yok işte, özgürlük mözgürlük, yok insan
hakları diyerek -kiminle birlikte- Suudi Arabistan’la, Katar’la birlikte bir
cephe oluşturmuşsunuz. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar özgürlük götürecek, öyle
mi? Yani Suudi Arabistan’da özgürlük mü var, demokrasi mi var? Katar’da
özgürlük mü var, demokrasi mi var? Bu tutumu Yemen’de niye göstermiyorsunuz,
Bahreyn’de niye göstermiyorsunuz? Tutarsızsınız. Yani Türkiye'nin yanlış dış
politikası, Hükûmetin daha doğrusu, AKP Hükûmetinin “sıfır sorun” denilen…
Aslında, yıllardan beri, geleneksel olan, Atatürk’ün çizdiği, Atatürk’ün ortaya
koyduğu “Yurtta barış, cihanda barış.” politikasının aksine, yalandan “sıfır
sorun” dediniz, geldiğiniz nokta ortada.
İsrail. İsrail’le ilgili,
Mavi Marmara’yla ilgili iddianame açıklandı biliyorsunuz. İsrail Hava
Kuvvetleri Komutanı, İstihbarat Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı hakkında
müebbet ağır hapis istedi savcı. Şimdi, göreceğim sizi. Yarın, öbür gün bu
adamların birini davet ederseniz buraya… Edeceksiniz. İsrail, bugün, Rum
kesimiyle, Kıbrıs’taki Rum kesimiyle ortak doğal gaz araması yapıyor ve İsrail
20 bin kişilik komandoyu Güney Kıbrıs’a, Kıbrıs Rum kesimine konuşlandıracak.
Orada çalışan, santralde çalışan 10 bin kişilik İsrailli ailesiyle birlikte
yeni bir İsrail nerede doğuyor? Kıbrıs’ta doğuyor. Neyin sayesinde?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Kimin
sayesinde?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) –
İşte, sizin yaptığınız bu yanlış, başarısız… Yani geçmişteki bir diplomatın çok
güzel bir benzetmesi var, “Sayın Dışişleri Bakanı gökte yıldız arayan acemi
müneccim gibi.” diyor; çok güzel bir benzetme. Efendim, yok işte “Biz dünyanın
lideri olacağız, Orta Doğu’nun lideri olacağız.” falan… Hayır, öyle bir şey
yok. Amerika görev verdi “Buraya kadar kardeşim, seni besledim, büyüttüm,
buraya kadar. Git, Suriye’yle dost ol, o görüntüyü ver, kapıları aç, insanlar gitsin
kimliksiz, pasaportsuz, istihbarat al, ondan sonra gereğini yap.”
Değerli arkadaşlar, ben,
Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatini savunma adına diyorum ki: Hükûmet bu
politikasından vazgeçsin. Ya da Türkiye'nin ne tür bir menfaati var bize de
izah etsin ki biz de destekleyelim diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özgündüz.
Başka söz talebi yok.
Soru yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Veli Ağbaba, Malatya
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Uludere’de katledilen 34
yurttaşımızın ölümlerini âdeta meşru gören, suçu öldürenlere değil ölenlere
yükleyen ve “Özür dilenecek bir şey yok.” diyen İçişleri Bakanını huzurunuzda
kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, sizlere
bir film anlatacağım. Bu film başka bir film. Bu film yazılır yazılır bitmez,
çekilir çekilir bitmez. Bu filmde oyuncu efendisinin elinde oyuncaktır,
efendisi yazdıkça oyuncusu da oynayacaktır. Bu film AKP’nin Kürecik filmidir.
Bu film bir ayak oyunudur. Bu filmde ABD’nin kılıcı, İsrail’in kalkanı olduk.
Kürecik’e yüz karası bir üs kurdunuz, ayak oyunlarıyla onurumuzu ayaklar altına
aldınız.
Bu film bir entrikadır;
yirmi yıl önceki ABD projesine NATO makyajı yapılarak AKP eliyle başımıza
örülen bir entrikadır. Şimdi, makyaj silindi gerçekler ortaya çıktı, takke
düştü kel göründü, entrika filmi gösterime girdi.
Bu film bir yalan rüzgârıdır;
Lizbon’a uçarken “Kumanda bizde olacak.” diyen dillerin Lizbon’da dönme dolap
gibi dönüp “Kumanda NATO’da olacak.” dediği filmdir. Bu film kediye kedi
diyemeyenlerin yalan rüzgârıdır.
Bu film iftira filmidir;
Malatya’ya füze kalkanı kurulmasına karşı çıkanlara demediğinizi bırakmadınız,
cazgırlık, yalancılık iftiralarını attınız ama gerçek ortada, yabancılar gelip
çoktan yerleşti. Nihayetinde Obama itiraf etti. Onun için, bu film iftirayla
itirafın kardeşliği filmidir.
Bu film bir komedidir;
kumanda görevi yerine koruma görevinin alındığı bir komedi filmidir.
Bu film bir kumpastır; Türkiye ve Orta Doğu
halklarına karşı emperyalistlerin çıkarları uğruna çevrilmiş bir kumpas
filmidir.
Bu film bir komplodur;
efendisine “Hayır.” diyemeyenlerin geleceğe ve barışa karşı kurduğu bir savaş
komplosudur. İsrail kalkanının imzasını müsteşara attıran bir komplo filmidir.
Bu oyun bir aksiyondur;
ansızın füze kalkanını kurma aksiyonudur. Yabancıları gizlice Malatya’ya
yerleştirme aksiyonudur. Bu film, at izinin it izine karıştığı aksiyon
filmidir.
Kürecik filmi, yalan,
dolan, iftira, komedi, kumpas, aksiyon ile baş döndürücü değil, mide
bulandırıcı bir filmdir. Bu çirkinlikler, bu olaylar bu filmin içindeyse, o
filmde ancak mide bulanır.
Son otuz yılın en önemli anlaşması
olarak ABD’li yetkililer ve gazeteciler tarafından kabul edilen bir anlaşma,
hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilip tartışılabilmiş değildir.
Uganda’yla, Tanzanya’yla yapılan ikili anlaşmalar bile Meclise gelirken, bu
füze kalkanıyla ilgili anlaşma Meclise getirilmemiştir, müsteşara imza
ettirilmiştir. Meclisin iradesine ABD ipoteği koydurulmuştur. 1 Mart tezkeresi
için özür dilenmiş ve diyet borcu ödenmiştir.
Yabancı askerlerin
Malatya’ya geldiğini bile yabancılardan öğrendik, ya haberiniz yoktu ya da
halktan gizlediniz. Memleketten bu kadar mı bihabersiniz, yoksa 53’üncü eyalet
olma yolunda hayaliniz mi var?
Değerli arkadaşlar,
defalarca soru önergesi verdim, defalarca araştırma önergesi verdim, defalarca
İsrail kalkanına hep beraber “Hayır.” dedik ama nafile, AKP inkârcılığı
tutturdu gitti, üssün NATO üssü olduğunu söyledi. Ama bunun yalan olduğu
maalesef ortaya çıktı.
AKP, Kürecik filmini
çevirirken biz de boş durmadık, 2 Ekimde Kürecik dağlarına çıktık, 10 Martta 10
yürekli kadın milletvekiliyle beraber Malatya’ya gittik. 2.300 metredeki İsrail
kalkanına yürürken karşımıza Türk askerleri çıktı, yolumuzu Türk askerleri
kesti. İçeride yabancılar, dışarıda Mehmetçikler. Bize karşı Kürecik’deki üssün
kumandasını ABD’ye veren AKP, Ankara’daki Meclisin kumandasını verdi mi o da
bilinmez.
Millî iradeyi dilinden
düşürmeyen AKP, Kürecik konusunda Amerikan kumandalı hareket etmeyi tercih
etti. Biz “Asker var mı?” diye sorduk; cevap Almanya’da bir yabancı generalden
geldi. “Üssün sahibi kimdir?” diye sorduk; cevap Chicago’dan geldi, Obama
“Biziz” dedi. Kürecik’in fiyatını sorduk, “Kaça sattınız?” dedik; cevap bir
gazeteciden geldi, “6-7 milyar dolar.” dendi.
İzin istedik, değerli
arkadaşlar, grup başkan vekilimiz ve milletvekilleriyle beraber izin istedik,
Genelkurmay Başkanlığı -neye yetkisi varsa bilinmez- “Üsse girme izni verme
yetkimiz yok.” dedi. Millî Savunma Bakanlığına yazdık, “Yetkimiz yok, izin
veremeyiz.” dedi. Dört kez izin istedik, dört kez reddedildi, beşinci kez
başvurduk, cevap alamayınca, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri,
Pentagon’a yazdık çünkü sizin Kürecik’i Pentagon’a bağladığınızı biz
biliyorduk.
ABD Başkanı, değerli
arkadaşlar, Türk milletini üzmüştür. Kürecik’teki füze kalkanının, Başbakanın,
Dışişleri Bakanının ve Millî Savunma Bakanının iddia ettiği gibi bir NATO üssü
olmadığını, ABD üssü olduğunu hepimizin önünde söylemiştir ve bizim
yetkililerimizi yalancılıkla suçlamıştır maalesef.
Kürecik bir mahremdir
arkadaşlar. Kürecik kimin mahremidir? ABD’nin mahremidir. Kürecik, ABD’nin
yatak odası olmuştur. Anlaşmaları istiyoruz, bu Kürecik’le ilgili yapılan
anlaşmaları “Mahremdir.” diye, “Gizlidir.” diye… Sayın Milletvekilimiz Mahmut
Tanal da istedi, ben de defalarca istedim ama “Gizlidir” diye verilmedi.
Kürecik yani ABD’nin bir yatak odası olmuştur arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
gelinen noktada bir şey açıkça ortaya çıkmıştır. Bu anlaşma, ABD Büyükelçisi
ile müsteşarın imzaladığı bir anlaşmadır. Bu anlaşmayla birlikte Anayasa’nın
92’nci maddesi açıkça ihlal edilmiştir. Anayasa’nın 92’nci maddesinde der ki:
“Bir tane yabancı asker gelse bile Türkiye Büyük Millet Meclisinin izin vermesi
gerekir.” Ama değerli arkadaşlar, sizler bu izni vermediniz. Bu önemli bir
suçtur ve bu suç cezasız kalmaz. Belki özel yetkili mahkemeler sizi yargılamaya
cesaret edemezler ama bir gün halkın sizi yargılayacağından en ufak kuşku
duymuyorum. Topraklarımızın egemenlik haklarının nasıl ihlal edildiğinin,
yuvarlak masalarda nasıl pazarlandığının ortaya çıkacağına inancım tamdır.
Değerli arkadaşlar,
Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık şeffaf olmak zorundadır. Niye? Mecbur
kaldıysanız, bizimle paylaşmalısınız. Neden “Hayır.” diyemediklerini veya neden
“Evet.” dediklerini gelip anlatsınlar. Korkmasınlar, biz varız, Cumhuriyet Halk
Partisi var. Biz koruruz, biz ülkemizi de koruruz, geçmişte yaptığımız gibi
sizleri de koruruz.
Değerli milletvekilleri,
gelinen noktada, ülkemizin hem film çevirenlerden hem de ABD üssünden
kurtulması gerektiği açıktır. Yapılacaklar da bellidir. ABD, halka ve Meclise
hesap vermelidir. Bu utancın sorumluları, mevkileri ve makamları ne olursa
olsun, derhâl istifa etmelidir. Sıcak ve yumuşak koltuklarını da alıp
gitmeliler. Böylelikle, hiç değilse, vicdanları nezdinde verilmiş cezayı kısmen
çekmiş olurlar. Halktan ve Meclisten özür dilemeliler. Çevirdikleri filmden
duydukları pişmanlığı dile getirmeliler. Kürecik’teki Amerikan üssü derhâl
kapatılmalıdır, yabancı askerler evine gönderilmelidir. Gizli anlaşmalar ve
satışlar kamuoyuna açıklanarak iptal edilmelidir.
Kürecik radar üssü yani
Amerikan üssü, İsrail kalkanı, bu ülkenin sırtında bir kambur olarak kalmaya
devam edecektir. O üssün kaldırılması vatanseverlerin boynunun borcudur.
Filmciler kaldırır mı, kaldırabilir mi? Hayır, çünkü onlar için esas olan özgür
topraklar değildir, onlar için esas olan pazarlanabilir topraklardır;
aramızdaki fark da budur. Onun için, bu üssü kaldırma görevi bizim
omuzlarımızdadır.
Değerli arkadaşlar, vatan
toprağını ABD’ye yuva, millete yabancı yaptınız. Bizler orada yabancıyız.
Bizlere, seçilmiş milletvekilleri olarak oraya girmemize izin vermediniz ama
bir gün gelecek, o üssün kapatılması, o üssün oradan kaldırılması da bizlere
nasip olacaktır.
Önce “Buton bizde olacak.”
dediniz, “Butona biz basacağız.” dediniz, sonra butona basma görevini de size
vermediler. Çünkü biz, burada, her zaman olduğu gibi, maalesef taşeronluk
göreviyle yetindik.
Değerli arkadaşlar,
Kürecik’te radar filmi çevrilebilir ama o ülkenin onurlu evlatları,
vatanseverleri hiçbir çıkar gözetmeden yola çıkmak için tereddüt etmeyecektir.
Fransız kurşunu, Amerikan çuvalını unutanlar herkesi kendileri gibi
sanmasınlar, unutmayanlar da vardır, bir gün karşısına çıkacaktır. Ömrünüz
yetecek, siz de göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, 30
Mayısta ODTÜ’den, Sinan Cemgillerin yola çıktığı yerden hareket edeceğiz. Önce
Nurhak’a gideceğiz, daha sonra Kürecik’e gideceğiz. Onların geçtiği yollardan
geçeceğiz ama onların varamadığı yere varacağız. Bir kez daha Kürecik dağlarına
çıkacağız, Amerikan üssünün kapısına dayanacağız.
Parti farkı gözetmeksizin,
gelebilecek bütün milletvekillerini davet ediyorum, burada bulunan bütün
milletvekillerini. Hep beraber gidelim, birlikte halkımızı savunalım,
çocuklarımıza onurlu bir ülke bırakmanın mücadelesini verelim.
Değerli arkadaşlar, bu
üssün, İran’la, Irak’la, Suriye’yle ilişkilerimizi bozan bu üssün bir an önce
kapatılmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN
(Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi tabii bu tabiri aslında
kullanırken düşünüyorum “Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri” desem daha
mı doğru olur çünkü “sayın” kelimesi terörist başına artık rahat bir şekilde
kullanılacağı için bu kelimenin de maalesef Türkçemizdeki kıymeti son derece
aşağıya düşmüştür. Bu sebeple, artık zatıalilerinize “Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri” diye hitap etmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara
Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına Dair Anlaşma’yı görüşüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin üç ülkeye sınırı olan bir tek ili vardır, o ilin de adı Iğdır’dır.
Iğdır, Türkiye'nin üç ile, üç ülkeye, Ermenistan’a, Azerbaycan’a ve İran’a
sınırı olduğu hâlde, daha önce defalarca bu konuda görüşmeler yapıldığı hâlde
siyasi gerekçelerle İran’la sınır kapıları Iğdır’dan açılmıyor. Nasıl ki daha
önceleri, sizin iktidarınızdan da önce, şeker pancarı Iğdır’da üretiliyor
olmasına rağmen başka illerin, şeker pancarı üretilmeyen illerin
milletvekillerinin, bakanlarının siyasi baskısıyla şeker pancarının başka
illere fabrikası kurulduysa aynı zihniyet maalesef sizde de var. Iğdır’dan
açılması gereken Boralan Sınır Kapısı başka illerin siyasi baskısı sebebiyle,
örneğin Van ilinin milletvekillerinin siyasi baskısı sebebiyle Iğdır’dan
açılmıyor.
Açılması gereken başka
önemli bir kurum daha var, organizasyon daha var, o da organize serbest bölge.
Onun da maalesef duyumlarını alıyoruz, Iğdır’da açılması gereken organize
serbest sanayi bölgesi başka illere kaydırılmaya çalışılıyor.
Değerli milletvekilleri,
siz, eğer iller arasında ayırım yaparsanız, vatandaşlar arasında ayırım
yaparsanız bölücülüğü başka yerde aramanıza gerek yok, bölücülüğü siz yapmış
olursunuz. Dolayısıyla da gelin şu Iğdır’a karşı yapmış olduğunuz
ayrımcılıktan, bölücülükten vazgeçin. Boralan Sınır Kapısı’nın açılması için
gerekli girişimlerde bulunun. 2010 tarihinde müjdeyi vermiştiniz “Üç ay
içerisinde Boralan Sınır Kapısı açılacak.” demiştiniz. 2010’un üzerinden iki
sene geçti hâlâ Boralan Sınır Kapısı’ndan bir haber yok. 2010 senesinde
organize serbest sanayi bölgesinin Iğdır’da kurulması gündeme gelmişti, bugün
başka illerde kurulacağı tartışılıyor.
Siz, eğer Iğdır’a bu
zihniyetle -daha önce de burada ifade ettim- bakarsanız, Iğdır’dan milletvekili
çıkaramadınız, bir daha hiçbir şey çıkaramazsınız. Sizin iyiliğiniz için,
Iğdır’ın iyiliği için, bu memleketin iyiliği için, buradan sizi uyarıyorum:
Iğdır’a ayrımcılık yapmayın. Iğdır’ın hakkı olan Boralan Sınır Kapısı’nı
Iğdır’dan açın. Iğdır’ın hakkı olan organize serbest sanayi bölgesinin Iğdır’da
kurulmasına destek verin. Iğdır halkı sizi izliyor, her yaptığınızı izliyor.
Iğdır’a karşı yapmış olduğunuz ayrımcılıkları da bu vesileyle izliyor ve
dolayısıyla da biz, elbette ki, komşu ülkelerle sınır kapılarının açılmasının
yanındayız. Bu sebeple, İran’la Esendere ve Sero hudut kapılarının ortak
kullanımına yönelik bu anlaşmayı da destekliyoruz ancak bununla beraber Boralan
Sınır Kapısı’nın da bir an önce açılması lazım.
Bakınız, Nahçıvan ile Iğdır
arasında bir sınır kapısı var. Bugün Türkiye’nin en geri kalmış gümrük kapısı
orasıdır. Orada, vatandaşlarımızın kamyonunda, minibüsünde 3-5 litre fazla
benzin var diye insanlarımızın arabasına el koyuyorsunuz. Hâlbuki aynı sınır
kapısının başka bir ilde de olduğunu biliyoruz, başka illerde de olduğunu
biliyoruz; Doğu Beyazıt’ta, Van’da, Hakkâri’de. Bizim Iğdır’daki kamyonlar
gidip oradaki kaçak mazotu satın alıp, getiriyorlar ve bana soruyorlar,
diyorlar ki: “Bu kaçakçılık eğer yasaksa, niye Iğdır’a karşı bu yasak
uygulanıyor da Doğu Beyazıt’a, Van’a, Hakkâri’ye, diğer illere karşı bu yasak
uygulanmıyor?”
Evet, kaçakçılığa karşı
olacağız. Kaçakçılığa karşı olacağız ama kaçakçılık eğer bir ilde yasaksa bütün
illerde de yasak olması lazım. Eğer diğer illerde serbestse, niye o zaman
Iğdır’da yasak? Biz diyoruz ki, eğer kapatacaksanız, kaçak mazotun önünde engel
olacaksanız bunun hepsinin önünde engel olun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sizinkiler haraç vermiyordur Sayın Milletvekilim. Haracı veriyorlar mı?
SİNAN OĞAN (Devamla) –
Haraç vermiyorlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Onun
için…
SİNAN OĞAN (Devamla) - Siyasi haracı hiç vermiyorlar. Iğdır, kimseye
siyasi haraç vermez. Iğdırlı sadece hakkını istiyor; diyor ki: “Biz bu
memleketin evladı değil miyiz? Biz bu memlekete vergi vermiyor muyuz?”
Veriyoruz.
A2 belgesi alan
vatandaşlarımızı iki ay sonra mağdur ettiniz. Ayda taşıma kapasitesini, yani
yurt dışına giriş çıkış kapasitesini 4’e indirdiniz. Peki, adam bütün her
şeyini satıp A2 taşıma belgesiyle bir şirket kurdu ve birkaç tane taşımacılık
yapacak araba aldı. “Ben şimdi bütün her şeyimi sattım, minibüs aldım, otobüs
aldım. Bu devlete, bu AKP’ye güvenerek bunu yaptım, hata mı ettim?” diyor.
Evet, hata etti aslında, bu AKP’ye güvenerek hata etti çünkü her şeyini satıp
A2 belgesi alıp taşımacılık yapmaya başlayan vatandaşın elinden, siz, iki ay
sonra, kalktınız, A2 belgesini geri aldınız ve sadece 4 defa, yurt dışına giriş
çıkış hakkı tanıdınız. Bu vatandaşlar elbette bunu bir tarafa yazıyor ve bunun
-zamanı geldiğinde- hesabını size, sandıkta, dün olduğu gibi, yarın da
soracaktır.
Dolayısıyla, tekrar şunu
ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin bütün illeri eşittir, Türkiye'nin bütün
vatandaşları eşittir, Türkiye'nin illeri ve vatandaşları arasında ayrım
yapmayın, yapamazsınız. Yaparsanız, Iğdırlı da sizinle diğer partiler arasında
ayrımını dün yaptığı gibi yarın da yapacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Elektriğe yüzde 19 zam
geldi, doğal gaza yüzde 16,6 zam geldi, memurlara ek zam olarak 3,5+4 ek zam
geldi. Bunu nasıl izah edebilirsiniz, açıklayabilir misiniz Sayın Bakan? Memura
verilen ek zam ise doğal gaz ve elektriğe gelen zammın çok altında olduğu için,
vatandaş nasıl geçinecektir? Aradaki farkı, memur, bankadan krediyle mi
karşılayacaktır?
Bir başka sorum: Malatya
Kürecik’te yabancı asker var mıdır? Varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi buna
izin verme yetkisini ne zaman vermiştir, tarihini açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın Başkanım.
Ben de bütün
Müslüman’ların, Türkmen’lerin, Türk’lerin Regaip Kandili’ni kutluyorum.
Dolayısıyla, bir şehit
cenazesi var, Kocatepe’de cenaze namazı kılınacak. Ailesine Allah’tan rahmet
diliyorum.
Yine, ben bunları söylerken
Sayın Orman Bakanımız her şeyin iyi olduğunu, çok şey yaptıklarını, menfezleri,
köprüleri söyledi. Ben de ona istinaden böyle bir soru değil de “Bizim o
bölgelerde de yapılacak yerler var, buna yardımcı olur mu?” diye sormak istedim.
Tekir, Pozantı, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli,
Yumurtalık, bunlar genelde ormanlık bölgede ilçeler. Bu sene hava şartları,
iklim şartları sert gitti, sert gitmesi dolayısıyla buranın altyapısı,
menfezleri, köprüleri bozuldu. Dolayısıyla yaz günleri, yayla olduğu için,
nüfusları artıyor, dolayısıyla bu belediyelerin -Yumurtalık da deniz kenarında,
her ne kadar da turizm bölgesi sayılmasına rağmen- altyapıları çok bozuk, iklim
şartlarından dolayı da bozuldu. Sayın Bakanımız buralara bir miktar yardımcı
olursa biz de oralara gittiğimizde “Orman Bakanımız, bak, buraları yaptırdı,
buralara transfer yaptırdı, para gönderdi.” dersek bundan mutlu oluruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı kadrolarında kaç adet yabancı uzman kadrosu bulunmakta, bu
kadroların ne kadarı dolduruldu şimdiye kadar? Bu kadrolarda çalışan yabancı
uzmanlardan bazılarının Suriye’de ajan olarak çalıştığı iddiaları doğru mudur?
Buna Hükûmetiniz nasıl cevap verecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Canalioğlu…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, geçenlerde
Trabzon’a gittiğinizde Trabzon Belediye Başkanlığında Trabzon’un derin
deşarjlarının çalışmadığını ve bir önceki belediye yönetiminin bunları
mahvettiğini söylemiştiniz ancak bunun afaki bir bilgi olduğunu biliyorum ve şu
anda bir yol yapılmıştı, kara yolları geçtiği zaman yollar bozulmuştu ve
yapılması noktasında biz gerekli çalışmaları yaptık ancak şu anda gittiğiniz
zaman derin deşarjlar da hâlen açıkta. Bu belediye tarafından hâlâ açıktaki
noktaları da görürsünüz. Bunların düzeltilmesi noktasında yardım bekliyoruz ve
daha önce “Para gönderdim.” demiştiniz, bu parayı Trabzon Belediyesine değil,
sanıyorum Özel İdareye gönderdiniz. Bu konuda bilgilerinizi eksik verdiler, onu
da düzeltmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
evvela, memurlara zam veriliyor, esasen Hükûmetimizin teklifi var ama tabii ki
memurlar bu teklifi kabul etmedi. Takdir buyurursunuz ki Avrupa’da pek çok
ülkede maaşlarda azaltma teklif ediliyor, hatta bazı memurların işine son
veriliyor ama Türkiye'de böyle bir şey yok yani biz, enflasyona memurları
ezdirmedik ve inanın, şu anda, geçmişe göre memurların hayat standartları,
şartları çok daha iyi.
Ben mühendisleri biliyorum.
Bakın, 2002 yılında DSİ’de bir mühendis 980 milyon alıyordu yani şimdiki
parayla 980 TL ama şu anda mühendisler en az 2 bin TL, hatta tazminatlarla
beraber 2.500 TL alıyor. Daire başkanlarının, şube müdürlerinin maaşları
değişti, tazminatları var yani dolayısıyla... Ayrıca şunu ifade edeyim…
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – 1.400 lira alıyorlar Sayın Bakan. Yanlış bilgi veriyorsunuz, 1.400
lira alıyorlar.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca tazminat olarak mı diyorsun?
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Maaş olarak.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Maaş olarak 400 lira alan mühendis yok
efendim, ben mühendislerden bahsediyorum.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – 1.400 lira.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani netice itibarıyla, 1.400 lira alan
mühendis de yok. Ben DSİ’deki mühendislerin maaşını biliyorum. Dolayısıyla,
hakikaten Hükûmetimizin de teklifi oldukça uygundur.
Ayrıca, görüyorsunuz,
küresel ekonomik krize rağmen Hükûmetimiz, bırakın maaşları azaltmayı Avrupa’da
olduğu gibi, maaşlara zam yapmayı da kabul etmiştir.
Şimdi, tabii Malatya
Kürecik’te yabancı asker var mı, onu bilemiyorum. Özellikle Millî Savunma
Bakanımıza sorarak onunla ilgili bilgi vereceğiz.
Efendim, Sayın Halaman
özellikle Adana’dan bahsetti. Tabii, kış şartları olunca bütün Türkiye'de,
hakikaten Adana’da da yoğun kış şartları neticesinde bazı yollar tahrip oldu,
malumunuz bazı köprüler tahrip oldu. Şimdi, tabii bu köprülerle ilgili bilgi
arz edeyim. Eğer köprüler kara yolları üzerindeyse, bu yıkılan köprüleri ve
tamir edilecek köprüleri Kara yolları Genel Müdürlüğü yapmakla mükellef; yok,
köy yolları ise aslında Özel İdare yapmakla mükellef. Dereler üzerinde bizim
özel idarelerin bazen imkânları sınırlı oluyor. Dereler üzerinde yıkılan, birtakım
ihtiyaç duyulan köprüleri Ergene’de olduğu gibi biz de yapabiliriz. O konuda,
Sayın Vekilim, ihtiyaç varsa bizim de yardımcı olacağımız bir miktar kadar
yardımcı olalım.
Yalnız, bu maksatla bütün
özel idarelere -ağır geçen kış şartları sebebiyle- Yüksek Planlama kararıyla,
Hükûmetimiz önemli bir miktarda para gönderdi. Şu anda, Adana’ya ne kadar
gönderildiğini bilemiyorum ama bütün illere para gitti. Biz de gerekli desteği
verelim.
Şimdi Sayın Işık, yabancı
uzman sayısını tabii şu anda bilmem mümkün değil ama bunu yazılı olarak size
ileteceğiz ancak “Bunların Suriye’ye ajan olarak gönderildiği, onların ajan
olarak çalıştığı” şeklindeki bir iddia fevkalade yanlıştır yani bu doğru bir şey
değil. Hükûmetimiz Suriye’de böyle bir işe girişmedi, girişmez de; onu özetle
belirteyim. Yani “Yabancı uzmanları Suriye’ye ajan olarak göndermek.” diye bir
şey asla söz konusu değil yani. Bunu
sormak dahi bence uygun değildir, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Nerede çalıştıklarını siz bize bildirin Sayın Bakan. Bu bizim iddiamız değil,
bu, kamuoyunda ulusal medyaya çıktı, cevap yok, tekzip yok.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun dışında, Sayın Trabzon Vekilimiz, eski
Belediye Başkanımız, şimdi, ben Çevre Orman Bakanıyken özellikle orada birtakım
deniz deşarjının çalışmadığını -hatta kendim de gittim- terfi merkezinin
tamamen terk edildiğini ifade ettiler.
Terfi merkezine gitmedim
ama deniz deşarjının çalışmadığını biliyorum. Dolayısıyla, terfi merkezinin
çalışmadığı şeklinde… Hatta ben o zaman, hatırladığım kadarıyla -miktarı
takriben söyleyeceğim- Trabzon Belediye Başkanlığına Çevre Orman Bakanlığından
yaklaşık 2 milyon TL kadar da bunların yapımı için bir destek gönderdim yani
özellikle belirteyim.
Kaldı ki Trabzon’a,
biliyorsunuz, sizin zamanınızda da gerekli desteği verdik. Hatırlarsanız, katı
atık problemi vardı. Orada, Çamburnu’nda, bütün Trabzon ve Rize’nin katı
atıklarını bertaraf edecek bir sisteme de büyük destek verdiğimizi siz de
biliyorsunuz.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Özel idareye katkı payı olarak verdiniz Sayın Bakanım, belediyeye
değil.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hatta,
Trabzon’da içme suyu problemi vardı Sayın Vekilim. İçme suyu problemini kökünden
çözmek için, biliyorsunuz Atasu Barajı’nı inşa ettik ve gerçekten mükemmel
oldu. Başbakanımız inşallah yakında onun da açılışını yapacak ama hizmete
alındı. Hatta bütün dere ıslahlarını… Biliyorsunuz Zağnos Vadisi nasıl ıslah
edildi, o neydi ne hâle döndü. Lütfen, bu yaptığımız şeyleri de bir noktada
takdir ederseniz. Marifet iltifata tabi. Tamam, eksiklerimiz varsa onu söyleyin
ama yaptıklarımızı da…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Efendim, ben Erdoğan Bayraktar Bey’e her zaman söylüyorum, teşekkür
ediyorum. Siz orada “Heba ettiniz.” diye suçluyordunuz ama belediye başkanının
odasında bunu söylüyorsunuz. Buyurun yarın beraber gidelim.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim, ben sizi suçlamadım.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Biz iyi yapılan şeyleri de söylüyoruz biliyorsunuz.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ya bir dakika müsaade edin. Ben sizi
suçlamadım hatta belediye başkanının beşerî münasebetleri de o kadar iyi ki.
Herkesle barışık, fevkalade. O yönünüzü de ben takdir ettim, takdir ettiğimi de
söyledim yani.
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Basına mı yansıdı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, ben onu bilemiyorum ama ben söylediğimi
söylüyorum. Eski Trabzon Belediye Başkanımız yani halkla münasebetleri
açısından gerçekten çok takdire şayan, iyi münasebetler kurmuş diye onu da takdir ettik yani. Biz iyi
taraflarınızı tabii takdir ediyoruz ama belediye hizmetleri açısından da
müsaade edin tenkit edelim çünkü Trabzon’u çok iyi bilen bir kişiyim ben.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasındaki Esendere ve Sero Hudut
Kapısının Ortak Kullanılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle seçim bölgeme ilişkin,
özellikle Karadeniz’le, Doğu Karadeniz’le ilgili olan çok ciddi bir sorun var.
İki gündür bunu Parlamento boyutunda dile getirmeye çalışıyorum hem soru
önergeleriyle hem Meclis araştırma önergeleriyle hem bugün Meclisteki
konuşmamla hem de yarın basın toplantılarıyla Karadeniz’deki Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleriyle beraber bir basın toplantısı yapacağız. Sorun nedir?
Çok değerli arkadaşlarım,
Karadeniz’de ciddi bir sorun var. Karadeniz’de bu çayla ilgili ciddi bir sorun
var, nedir? Öncelikle şu değerlendirmeyi yapalım: Çay nedir, çayın sorunu neden
kaynaklanmaktadır, bunu değerlendirelim.
Nasıl ki bor Türkiye için
stratejik bir ürünse, çay da Karadeniz için stratejik ürün niteliği taşıyan çok
önemli bir ürün değerli arkadaşlarım. Dünya çay üretiminin tek başına yüzde
5’ini biz karşılıyoruz. Türkiye çay üretiminde dünyada 7’nci sırada. Eğer
ithalat işine girmezsek, yılda 1,5 milyar dolar kâr sağlayacağımız bir sektör,
çok önemli bir sektör. Bu nedenle, Karadeniz çay konusunda çok önemli bir durum
arz etmektedir.
Bakın, Karadeniz’deki
mevcut yağış durumu ve coğrafi durum itibarıyla çaydan başka herhangi bir
bitkinin ekilmesi ve geçimin başka türlü sağlanması mümkün bulunmamaktadır.
Ayrıca, dünyada bütün ülkelerde çay üretimi yapılmakta ama zirai ilaçların
kullanılmadan çayın üretildiği tek yöre Karadeniz Bölgesi’dir. Bu açıdan
Karadeniz çok önem arz etmektedir.
Şimdi, geçenlerde çaya
ilişkin ciddi sıkıntılar ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi kaçak çay.
Türkiye’nin gündeminde önemli bir sorun. Türkiye’de yılda yaklaşık 200-220 bin
ton civarında kuru çay üretimi gerçekleştirilmekte ama ülkemize de dışarıdan 50
bin ton civarında kuru çay girmektedir. Bu nedenle, ciddi oranda, yaklaşık
yüzde 25, yüzde 30’lara yaklaşan oranda kaçak çayla karşı karşıya kalmaktayız.
Bu, ciddi bir sorundur.
Dün Sayın Bakana buradan da
sordum. Yaş çay sezonu açılmış olmasına rağmen ne yazık ki Rize’de, Trabzon’da
ve Artvin’de bulunan çay fabrikalarının büyük bir bölümü henüz tam kapasiteyle
üretime başlamamıştır. Günlük 7 bin ton civarında ÇAYKUR’un kapasitesi
bulunmasına rağmen, şu anda çay fabrikalarında onarım gerekçe gösterilerek 4
bin ton, 4.500 ton civarında bir üretim gerçekleştirilmektedir. Dün Sayın Bakan
bunun 7 bin ton civarında olduğunu söyledi. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Gerçekte fiilî durumda bazı çay fabrikaları ne yazık ki tam kapasiteyle
çalışmamakta, bu nedenle de ÇAYKUR tarafından çay alımı
gerçekleştirilmemektedir.
Şu anda Karadeniz’deki en
önemli sorun şudur değerli arkadaşlarım: Kota uygulamasıdır. Dekar başına 10
kilogram çay alınmasıyla ilgili ciddi bir sorunla Karadenizli karşı karşıya
kalmakta. Çay üreticisi çay bahçesinden toplamış olduğu çayı ne yazık ki
ÇAYKUR’a verememektedir. Bu nedenle, özellikle Rize’de, Hopa’da, sahil
kesimindeki ilçelerimizde çay üreticileri çayı caddelere, sokaklara
dökmektedir. Dün Karadeniz Sahil Yolu bir saat, bir buçuk saat civarında
ulaşıma kapalı kalmıştır. Çayı ÇAYKUR kurumuna veremeyince çay üreticisi yani
ciddi bir sorunla karşı karşıya kalınca bu durumda çay üreticisi gidip özel
sektörün kapısına dayanmaktadır.
Bugün çay fiyatı açıklandı
biliyorsunuz biraz gecikmeyle de olsa. Buradaki fiyat 1 TL 22 kuruş civarında
bir çay fiyatı açıklandı. Bu fiyat ÇAYKUR’un açıklamış olduğu yaş çay taban
fiyatıdır. Ama ne yazık ki üreticiye ilişkin bu kota uygulamasına geçince,
kontenjan uygulamasına geçince üretici çayını ÇAYKUR’a verememekte ve özel
sektöre gitmektedir. Arkadaşlarım, en önemli sorunlardan bir tanesi budur.
Böyle olunca da çayın gerçek fiyatı 65 kuruşa, 60 kuruşa kadar düşmektedir ve
özel sektör çay üreticisine şunu demektedir: “Ben senin çayını alırım ama senin
paranı bir yıl sonra veririm.”
Değerli arkadaşlarım, bir
yıl sonra çayın fiyatının ödendiği bir fiilî durum hangi hakkaniyetle
uyuşmaktadır? Bunu sizin vicdanlarınıza sesleniyorum. Bu parayı da nakit olarak
ödememektedir, en üzücü olan da budur. Demektedir ki: Ben bir yıl sonra
ödeyeceğim, bu nakit paranın bir kısmını da, yüzde 30, yüzde 35’lik kısmını
size kuru çay olarak iade edebilirim. Yani emtiaya emtiayla karşılık
verebilirim, trampa yapabilirim. Yani nakit olayına girmemektedir, ödemenin bir
bölümünü kuru çayla karşılamaktadır, ödemenin bir bölümünü size zeytinle
ödeyeceğim demektedir veya başka şeyler önermektedir. Bu nedenle ciddi bir mağduriyet
söz konusudur.
Buna ilişkin şöyle bir
örnek vereyim: 2010 yılında -ki bu ÇAYKUR’dan almış olduğumuz resmî verilerdir-
ÇAYKUR 550 bin ton yaş çay alıyorken -bu rakamlar kesin ve doğru rakamlardır-
özel sektör 715 bin ton çay almıştır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, biraz önce ifade
ettiğim rakamları karşılaştırdığınızda göreceksiniz, özel sektörün vermiş
olduğu fiyatla -ki, 60-65 kuruştur- ÇAYKUR’un vermiş olduğu fiyatı
karşılaştırdığınız zaman aradaki rakamın nerelere gittiğini, bunun hangi
kişilerin cebine gittiğini göstermesi açısından ilginç bir gerçektir. Eski
rakamla 2010 yılında 14 trilyon civarındaki miktar bugünkü rakamla 14 milyon TL
civarındaki miktar ne yazık ki üreticinin cebine gitmemiştir, çay
spekülatörlerinin ve çay borsasında söz sahibi olan birkaç kişinin cebine
girmiştir arkadaşlarım. Bunun yüce Meclis tarafından değerlendirilmesini talep
ediyoruz.
Şimdi, gelinen noktada ne
yazık ki yeni bir çay kanununa yani üreticinin hakkını kollayabilecek bir yasal
düzenlemeye mutlaka ihtiyaç vardır. Bugün Rize’de çayla ilgili, üreticilerle
ilgili olarak yapılan yasal düzenlemeler yaklaşık 1 milyon kişiyi
ilgilendirmektedir değerli arkadaşlarım. Bakın, dikkat edin, 1 milyon kişi
çaydan geçinmektedir. Biz diyoruz ki: Bu 1 milyon kişinin geleceğini ilgilendiren,
çok önemli bir sorun durumunda olan bu çayla ilgili olarak, mutlaka bunun çay
borsasından alınması gerekmektedir. Yani çayı bir çay borsasıyla götürmemiz söz
konusu değildir. Bütün dünya literatüründe bu çay borsası veya borsalar,
üretimle faaliyetin ayrı ayrı gerçekleşmiş olduğu yerlerde olabilir, yani
üretim faaliyeti bir yerde gerçekleşiyorsa, üretimle ticari faaliyetin ayrı
ayrı olduğu yerlerde çay borsasından söz edebiliriz ama her ikisinin birlikte
gerçekleştirilmiş olduğu, Türkiye’nin önemli çay üretim merkezlerinden biri
olan Karadenizli, bu işi eğer borsa yöntemiyle götürmeye çalışırsanız bundan
çok ciddi sorunla karşı karşıya kalırsınız diye düşünüyorum. O nedenle, mutlaka
çay üreticilerinin haklarını koruyacak bir çay kanununun çıkartılmasında yarar
vardır.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, burada anlatmak istediğimiz olay şudur: Karadenizli biraz önce de ifade
ettiğim gibi, çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Çay üreticisi çayını
toplamaktadır ama çayını ÇAYKUR’a verememektedir. Nedir bunda da gerekçe
olarak? Uygulanmakta olan dekar başına 10 kilogramlık miktardır. Bazı yerlerde
çok ciddi baskılar gelmiştir, örneğin Hopa’da, Kemalpaşa’da, Arhavi’de bu
baskılar sonucu bu miktarlar 10 kiloya, 12 kiloya çıkmıştır ama ÇAYKUR bunları
almamıştır arkadaşlarım. Almayınca da ciddi bir sorun çıkmıştır. Çay sezonu
açılmış olmasına rağmen ÇAYKUR’un fabrikalarının önemli bir bölümü, bakım
gerekçe gösterilerek, onlardaki onarım gerekçe gösterilerek faaliyet
yapmamaktadır ve bu gerekçeye dayandırılarak ÇAYKUR çayı almamaktadır. Gelinen
noktada getirilmek istenen oyun şudur: Burada bir özelleştirme oyunuyla karşı
karşıyayız. Dokuzuncu Kalkınma Planında da var, diyor ki: “Önümüzdeki günlerde
mutlaka ÇAYKUR özelleştirilecektir.” Bunu asla kabul etmiyoruz. ÇAYKUR, hem
modernize edilmemektedir hem çay işletmesini yapacak olan fabrikadaki gerekli
araç ve gereçlere ilişkin herhangi bir çalışma yapılmamaktadır, yani bir
anlamda ÇAYKUR gözden çıkarılmış bulunmaktadır. Bunun sonucunda da çaydan,
biraz önce ifade ettiğim gibi, 1 milyon ailenin geçimini sağlayan çay
üreticileri değil, birkaç tane spekülatör -onların bizler kimler olduğunu
biliyoruz- sadece onlar yararlanmaktadır.
O nedenle, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, şu anda Karadeniz’de kanayan bir yara olan ve ciddi
anlamda infiallere yol açan, bir sosyal patlama düzeyine gelen bu sorunun bir
an önce, ivedilikle ortaya çıkartılmasını talep ediyoruz. ÇAYKUR Genel
Müdürlüğünün, Sayın Genel Müdür başta olmak üzere, ÇAYKUR yönetiminin başında
bulunan bütün bürokratların bu işe ivedilikle çözüm bulmasını istiyoruz. Bakın,
bu işin muhatapları olan kişiler ne yazık ki ÇAYKUR’un Genel Müdürünü ve onun
muhatapları olan ÇAYKUR Yönetim Kurulu üyelerini muhatap olarak bulamıyorlar,
arıyorlar, telefonlarına çıkmıyorlar değerli arkadaşlarım. Karadeniz’de bundan
daha önemli bir sorun olabilir mi? Çok ciddi bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz.
İşte dün, biraz önce de
ifade ettiğim gibi, Sayın Bakana bir soru önergesi verdik, Sayın Bakana ben dün
de birkaç tane sözlü soru sordum ama ne yazık ki yanlış enforme edilmiş. Diyor
ki: “7 bin ton kapasiteyle ÇAYKUR çalışmaya devam ediyor.” Doğru değildir bu.
Eğer gerçek anlamda bütün çayın alınabilmesi için ÇAYKUR’un mutlaka üretim
kapasitesini, günlük 10 bin tona
çıkarması gerekmektedir. Ama gelinen noktada ne yazık ki ÇAYKUR şu anda 4.500
ton, 4 bin ton yaş çay kapasitesiyle çalışmakta ve ne yazık ki üretici mağdur
olmaktadır. Üretici, birkaç tane özel çay fabrikalarıyla muhatap olmakta, onlar
ödemeyi hemen yapmamaktadırlar, ödeme sürelerini bir yıl ötelemektedirler, bir
yılın sonunda da bu parayı nakit olarak kendilerine ödememektedirler değerli
arkadaşlarım. Bu nedenle çok ciddi, çok sosyal patlama düzeyinde olan bir
sorunla karşı karşıyayız. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili
arkadaşlarımızın bu soruna duyarlılık göstereceğine inanıyoruz. Bu kanayan
yaranın da bir an önce giderilmesini istiyoruz.
Bakın, gelmeden evvel size
dün Karadeniz’den çay getirdim. Bugün Karadeniz’in her tarafında çay
üreticileri bu çayları alıyorlar, şöyle tutuyorlar çayları, böyle döküyorlar
arkadaşlar, görüyor musunuz. Ben de buraya döküyorum, kürsüye, bakın bunu
buraya döküyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından “Bu ne ya!”
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bayraktutan,
lütfen…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
– Bu çok ciddi bir sorundur. Bunu size ancak böyle anlatabilirim, başka türlü
anlatamam değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
– Sözlerimi burada bitirirken diyorum ki, Karadeniz uşağı Amerikan uşağı
olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
7 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, 3’üncü madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK
(Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası sözleşmeler
önemlidir ama ilk önce devlet kendi halkıyla sözleşmelerini yerine getirmeli ki
uluslararası sözleşmelerde söz ve karar sahibi olsun.
Şimdi, bizim birkaç gündür
seslendirdiğimiz, zaman zaman gerginliklere neden olan, hatta Meclis başkan vekilimizin
de müdahil olduğu bazı konuları tartışıp konuşuyoruz. Bu konulardan biri
Roboski’dir yani bundan yüz elli gün önce Roboski’de masum, mağdur 34 tane Kürt
insanı atalarından kalan bir yöntemle… Kendi topraklarına emperyal güçler sınır
koymuş. Bir kısım akrabaları o tarafta kalmış, bir kısmı burada, yapay sınırlar
oluşmuş ve bu insanlar oraya geçimlerini sağlamak üzere gitmişlerdi. 2012’ye
iki gün kala geceleyin bir operasyon, F-16’larla sortiler yağdırıldı bu
insanların başına ve biz o gündür bu gündür bunu seslendiriyoruz. Biz bunu
yaparken Hükûmetin yetkili kurulları çıkıp “Efendim, siz kandan, şiddetten,
ölümden besleniyorsunuz.” Bu dil paslı ve kirli bir dildir. Biz gerçekten
mağdurun hakkını, hukukunu savunuyoruz. Bugün mübarek bir gündür, mübarek bir
gecedir. Herkesin eli vicdanında olmalıdır. Eğer siz kendi insanlarınızla
barışı sağlayamazsanız, onların hukukunu koruyamazsanız iç barışınızı
sağlayamazsınız. Bakın, Mavi Marmara Gemisi’nde İsraillilerin operasyonundan
kaynaklı olarak, buradaki yetkili savcılar alelacele, İsrail’de o operasyonları
yapanları buldular ve dava açtılar. Sizinle ilgili bir şey olursa Balyoz’dan,
Ergenekon’dan alelacele davalar açılıyor. Peki, sizin eliniz bu kadar uzunken
-ta İsrail’e kadar uzanıyor- oradaki komutanlarla ilgili dava açabiliyorsunuz,
kendi toprağınızda kendi insanlarınız bombalanıyor, ölüyor, bir bakanınız çıkıp
diyor ki: “Bunlar figürandı.” El vicdan be! Sonra, bugün sizden daha duyarlı,
daha sağduyunun sesi bir ses çıktı, dedi ki: “Bu bizi temsil etmiyor. Bunlar
AKP’nin politikalarına ters düşen söylemlerdir.”
Şimdi, bizim buradan şöyle
bir soru sorma hakkımız yok mudur? Eğer bu sizi temsil etmiyorsa, bir yılı
aşkın Bakandır ve her gün zulmediyor, bir halka zulmediyor, muhaliflere
zulmediyor ve bu insanın görevi nedir? Niye görevden almıyorsunuz? Eğer bu
konuda sizi temsil etmiyorsa, açık ve net olarak bu çıkıp kamuoyuyla
paylaşılmalıdır ve ölenlerin anısına saygı olarak derhâl görevden el
çektirilmelidir.
Şimdi, Roboski olayları
olduğu gün biz bir bütün olarak oradaydık. Ölenlerin yakınları şunu söylüyordu:
“Bu bize atalarımızdan kaldı. Bizim atalarımız da buradan geçip gidiyordu, biz
de geçip gidip, buradan geçimimizi sağlıyorduk. Şimdi çocuklarımız gidiyor.”
Şimdi, yetkililer söylüyor ki: ”Efendim, Hükûmetin, devletin -bilmem- oradaki
birimlerin bundan haberi yoktur.” Bu doğru değildir. Oradan giderken, oradaki
tugayın önünden “kaçakçı” dediğiniz o insanlar oradan geçince devlet
haberdardır ve dönüşte de devlet paydardır. Orada görev yapanlar, bu insanlardan,
getirdikleri her bidon benzin ve sigara –neyse- bundan devlet de payını alıyor.
Onun için, “Haberdar değildi. Şunu yaptık, bunu yaptık…” Sayın Başbakanın
açıklaması daha da çok içleri acıtan bir olay. ”Biz ne yaptık? Paralarını
verdik.”
Sevgili arkadaşlar, buradan
geçen gün de söyledim, kapıda birbirimize omzumuz değdiğinde, dönüp
birbirimizden 10 kez özür diliyoruz ama bu erdemliği göstermiyorsunuz. İşte
bunun içindir ki Kürtler ile sizlerin arasında uçurumlar var. Bizi,
Roboski’deki gönül köprümüzü bombaladınız ve siz, o bombayı o gün attınız, o
köprüyü bombaladınız ve şimdi, hepinize, bu Parlamentoya önemli sorumluluklar
düşüyor. Bu Parlamento sınır ötesi operasyonlar için yetkiyi verdiğinde,
Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, AKP, biz buradan
seslendik: “Bu çözüm değil.” dedik. Sınır ötesi operasyonlara sefer
yapabilirsiniz ama bu seferlerde Roboski olayları karşınıza çıkar. Siz sefer
yaparsınız ama zaferi yoktur bu seferlerin çünkü otuz yıllık savaşta seferler
yapıldı ama bu seferlerin bir zaferi olmadı. Şimdi, bu yetkiyi size veren bu
Parlamento yetkiyi Hükûmete verdi. Hükûmet bu konuda sorumludur. “Yok, efendim,
bizim güvenlik güçlerimiz…” 3 kişiye bunu havale edemezsiniz.
Yeri ve zamanı gelince
yargının bağımsız olduğunu söylersiniz ama KCK davasında yargı bağımsız değil.
Ama MİT’le ilgili olunca, Deniz Feneriyle ilgili olunca yargıya müdahale
ediyorsunuz ama Ergenekon olunca, Balyoz olunca, KCK olunca yargıya müdahale
edemeyeceğinizi söylüyorsunuz. Yeri ve zamanı gelince kendinizi çok rahatlıkla
yargının yerine koyuyor ve kararlar alıyorsunuz.
Sevgili arkadaşlarım, ben
bunları söylerken emin olunuz ki gönül köprümüzün bombalanmaması için
söylüyorum. Bir taraftan diyalog ve müzakerelerden bahsedenler bir taraftan da
yaraları sarmak gibi bir görevimiz vardır. Otuz yıllık savaşta herkes çok
kirlendi, birçok insanın eli kirli ve kanlıdır. Onun için, bir toplumsal
uzlaşıya ihtiyacımız vardır, barışa ihtiyacımız vardır. Anadolu’nun her
yerinde, Kürt coğrafyasında her gün patır patır insanlar ölüyor. Bunun adı
“asker” olur, “polis” olur, “gerilla” olur, ne olursa olsun bu insanların hepsi
bizim geleceğimiz ve bizim çocuklarımızdır. Bizim bunların arasına ayrım koymak
gibi bir lüksümüz yoktur. Bunların yaralarını birlikte sarmalıyız. Siz bir
bütün olarak bir halka karşı savaş açıp… Sadece dağda değil bu savaş, okullarda
aynı şey. İki gün önce DGM’ye gittim, yeni adıyla özel güvenlikli mahkemelere,
mahkeme başkanları soruyor öğrencilere: “Şu resim sana mı ait? Ağzın açık, sen
slogan attın, sen şu marşı okudun.” diyor.
Dönüyor poşudan, dönüyor şalvardan, dönüyor Mekaptan, elindeki
megafondan dolayı yargı Kürt çocuklarını cezalandırıyor ve onlara bir tek yol
gösteriyor, dönüp diyor ki: “Dağlara gidin.” Böyle, bir yargı süreci, böyle, Kürtlerin
bütün hayatın her alanında… Balıkesir’de, daha üç gün önce, çocuklar lokantada
yemek yerken arkadaşlarına gidecekler, telefon açıyorlar “Size yemek getirelim,
ketçaplı mı olsun, mayonezli mi olsun?” Bunu şifre olarak kabul ediyor ve Kürt
öğrenciler tutuklanıyor.
İşte, biraz önce, Sayın
Şandır, burada o şeydeki Türklere uygulanan zalimane politikaları anlattı.
Rabia’nın kaderiyle Leyla’nın kaderi birdir. Bakın, Leyla, on yıl, gitti
cezaevinde kaldı. Bugün de sizin meslektaşınız olan Leyla düşüncelerini ifade
ettiği için on yıl ceza aldı. Rabia’nın uğradığı zulüm, evet, bir katliamdır,
bir zulümdür ama Leyla’nın da Leyla’nın arkadaşlarının da Leyla’nın mensup
olduğu halk da aynı zulmü görüyor, kaderimiz işte böyle.
Şimdi, bunlara bu
Parlamentonun seyirci kalmaması gerekir. Burada, yargı paketi gelecek ve bunu
konuşacağız, tartışacağız ve bu yargı paketinde toplumsal uzlaşıyı yakalamak
zorundayız yani milletvekilleri ağızlarını açtıkları için on yıl ceza… Geçen
dönem burada olan Dersim milletvekili, bu Parlamentoda, bu kürsüde
söylediklerini dışarıda tekrarladığı için on beş yıl yedi ay ceza aldı. 12
Eylül döneminde bu zulüm var. Yıl 2012, AKP iktidar, özgürlüklerden ve
demokrasiden bahsediyor ve aynı zulüm devam ediyor. Şimdi, bununla nasıl
toplumsal uzlaşıyı, toplumsal barışı sağlayacağız?
Ben, başta da belirttiğim
gibi… Bugün, Ahmet Altan’ın çok güzel bir yazısı vardı, diyordu ki: “Bu 34 tane
muhafazakâr, 34 tane Atatürkçü, 34 tane milliyetçi öldürülmüş olsaydı, ey
milliyetçiler, ey Atatürkçüler, ey inançlılar, siz ayaklanmaz mıydınız?”
Size, bugünkü o kutsal
gecenin adına diyorum ki: Ey Muhammed’in ümmeti, bu mübarek günde de siz hâlâ
bu olaylara, Roboski’ye susacak mısınız?
Bu duygularla hepinize
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
içinde bulunduğumuz üç ayların ve bu gece idrak edeceğimiz Regaip Kandili’nin
Türk-İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.
Aynı zamanda, büyük dava
adamı, manevi direklerimizden Necip Fazıl Kısakürek’i, ölümünde rahmetle,
minnetle ve şükranla anmak istiyorum.
Yine bugün toprağa
verdiğimiz, Muş’ta şehit olan astsubayımıza da Allah’tan rahmet, kederli
ailesine başsağlığı diliyorum. İnşallah bu son olur temennisini iletmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bugün, bu yasa, öncelikle, anlaşma hayırlı olsun diyorum. Ama dün, biliyorsunuz
memur sendikaları Türkiye’nin her tarafında sokaklardaydı. 4 milletvekili
arkadaşımızla Kızılay’da memurlarımızla beraber olmak adına, kamu
çalışanlarıyla beraber olmak adına oraya gittik. Şunu çok net ifade etmek
istiyorum: Kurucusu olmaktan övündüğüm Türkiye Kamu-Sen, yirmi yıldır bu
ülkede, bu devletin varlığı ve bağımsızlığına, bu milletin birliğine halel
gelmesin diye mücadele eden bir sendikadır ve dün orada, yirmi yıldır ilk defa
bu kadar kalabalık bir yığını gördüm, geniş bir kitle. Orada Sayın Genel Başkan
İsmail Koncuk bir konuşma yaptı, memurlar sükûnetle dertlerini dile getirecek
şekilde sloganlar attılar ama en ufak bir taşkınlığa meydan vermediler. Fakat,
her ne olduysa, toplantının sonunda dağılıp sağa sola giden ve Kızılay tarafına
giden memurlara, nereden talimat geldiği belli olmayacak şekilde biber
gazlarıyla saldırılar düzenlendi. Başta Kamu-Sen’in Genel Başkanı olmak üzere,
Türk Haber-Sen, Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanları geceyi acil servislerde
geçirdiler, Türk Tarım-Orman Sen’in üyeleri ve diğer üyelerden bazıları
yaralandılar.
Şimdi, buradan şunu ifade
etmek istiyorum: İleri demokrasiden bahsediyorsunuz, özgürlüklerden
bahsediyorsunuz ve hakkını arayan memurun ifadesine, söylemine bile tahammül
edemeyen bir anlayışla memurlara olmadık işkencelerde bulunuyorsunuz.
Şimdi, buna ne hakkınız
var? Ama şunu çok açık ve net ifade ediyorum: Bakın, bu, bugün geldiğiniz
noktanın en önemli göstergesidir. En ufak eleştiriye bile tahammülü olmayan bir
iktidar partisi mensupları ve Hükûmetle karşı karşıyayız. Bir örneğini cuma
günü Adana’da yaşadık. Adana Sanayi Odası ve Adana Ticaret Odası Başkanlığının
vergi rekortmenleri için düzenlediği ödül töreninde iki tane bakanınız
saatlerce -orası sivil toplum örgütlerinin bir organizasyonuydu- muhalefeti
yerden yere vurdu, şov yaptılar iktidar dönemleriyle ilgili. Hiç sesimizi
çıkarmadık. Bir cümle söyledim Sayın Bakana, teşvik yasasında Adana’nın ikinci
bölgeye alınmasını göçe bağladı, “Adana saydığınız illerden daha fazla göç alıyor.”
dediğimde, bakın, bir bakan bunu derse bu Türkiye’de neler olur? Ben
milletvekiliyim ve milleti temsil ediyorum. Aynen söylediğim cümle bu,
kayıtlarda vardır: “Sayın Bakan, Adana’da göç oluyor.” dedim, sadece bir cümle.
Kendileri iki saat boyunca konuşuyorlar. Aynen verdiği cevap şu değerli
milletvekilleri: “Otur oturduğun yere, sana saatlerce ders veririm. Beni sana
saatlerce ders verdirmeye mecbur bırakma.” diyecek bir Bakanla karşı
karşıyayız.
Şimdi, bu anlayıştaki bir
Hükûmet üyesinin veya Hükûmet üyelerinin olduğu yerlerde memurlar hangi
şartlarda haklarını arayacaklar? Ha, şu olabilir: İktidar döneminizde suni
olarak büyüttüğünüz Memur-Sen… İşte Bülent Arınç diyor ya “Biz, kuzu kuzu,
Memur-Sen’le oturur anlaşırız. Diğer sendikalara ne oluyor?” “Diğer sendikalar”
dediğiniz sendikaların, değerli milletvekilleri, yüz binlerce üyesi var.
Peki “Kuzu kuzu anlaşırız.”
dediğiniz sendikayla anlaşabildiniz mi? 7,6+6 getirdi. Hükûmet burada cevap
versin. Kuzu kuzu anlaşacaktınız hani, ne verdiniz? Verdiğiniz ortada ve
göstermelik.
Bakın, Kamu-Sen’ciler biber
gazına maruz kalırken, Memur-Sen 100 kişilik göstermelik bir eylemle,
memurların Kızılay’a sokulmadığı ortamda Güvenpark’a hasırları sermişler, çınar
ağaçlarının, akasya ağaçlarının altına oturmuşlar, 100 kişiyle sözde basın
açıklaması yapıyorlar. Sizin istediğiniz bu şekildeki tepki ama 10 binlerce
kişiyle Abdi İpekçi Parkı’na gelen memurların Kızılay’a girmesine izin
vermiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Bakın, şunu çok açık ve net ifade ediyorum: Zulümle hiç kimse abat
olmamıştır, sizin de zulümle abat olma şansınız yoktur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Hasan Karal, Rize Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN KARAL (Rize) – Sayın
Başkan, değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce çok talihsiz bir
olay yaşadık, kendisini çok sevdiğim, değer verdiğim Artvin Milletvekilimiz
Uğur Bey, bizim, Doğu Karadeniz Bölgesi’nin olmazsa olmaz tek geçim kaynağı
olan ve hepimizin -inanıyorum ki kendisinin de- bugünlere kadar gelmesinde en
önemli katkısı olan çayımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsüne dökerek
çayımıza karşı büyük bir saygısızlık yapmıştır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Çayınıza mı yaptı, Türkiye Büyük Millet Meclisine mi?
HASAN KARAL (Devamla) – Ben
çayımıza yaptığı bu saygısızlığı kabul etmediğimizi söylüyor ve aynı zamanda
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne yapılan bu saygısızlığı aynen kendisine
iade ediyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, sözün burasına gelmişken şunu ifade etmek istiyorum: Elbette
bu sene mayıs başında başlayan yaş çay kampanyası dolayısıyla bazı sıkıntılar
yaşanmış olabilir ama Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde on yıldan beri
ÇAYKUR’la alakalı hiçbir şikâyet burada gündeme gelmemiştir. Çünkü ÇAYKUR’u biz
2002’de devraldığımızda ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün telefonları dahi hacizliydi,
ÇAYKUR üreticisine parasını sekiz ay sonra, dokuz ay sonra, hatta bir sene
sonra veriyordu, mayıs ayının parasını bir sonraki senenin şubat ayında
verebilecek durumda bir ekonomik krizdeydi ÇAYKUR ama şu anda ÇAYKUR almış
olduğu çayın bedelini bir ay sonra üreticisine verebilecek duruma gelmiştir.
Dolayısıyla, bu sene kapasite artırımı dolayısıyla ÇAYKUR’un günlük çay alma
kapasitesi 6.600 tondur, bunu 7 bin ton ve üzerine çıkarmak amacıyla bazı
çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar dolayısıyla bazı fabrikalarda, dört beş
fabrikamızda bazı alımlarda aksaklıklar yaşanmıştır. Bunları dile
getirebilirsiniz, alımlar hakkında bazı olumsuzlukları burada dile
getirebilirsiniz. Bu çok doğaldır, normaldir ama kalkıp bizim ekmeğimizi, bizim
varoluş gayemiz, bizim her şeyimiz olan, tek ekmek kapımız olan çayı torbaya doldurup
getirip burada Türkiye Büyük Millet Meclisine dökmek, yere dökmek cüretini hiç
kimse göstermemelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Denize döktünüz çayları.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Millet denize döküyor.
HASAN KARAL (Devamla) - Bu
bizim çayımıza yapılan en büyük saygısızlıktır. Bunu bir Rize Milletvekili
olarak ve bölgenin bir evladı olarak kabul etmemiz mümkün değildir, bunu kabul
etmiyoruz.
Dolayısıyla, inşallah
göreceksiniz çayımız elbette içerisinde bulunmuş olduğu şu andaki durum
itibarıyla çok çok daha iyi günleri hep beraber görecek. Ve ÇAYKUR’un
özelleştirilme kapsamına alınacağı yalanları ve iftiralarını da Sayın
Başbakanımızın ağzıyla yalanlamış olmamıza rağmen hâlâ bu konuların gündeme
getiriliyor olmasını da çok anlamlı buluyorum ve özellikle dün ve öbür gün
Rize’de kara yollarını kapatmak suretiyle çay dökme eylemini
gerçekleştirenlerin, sokaklara çay dökme eylemini gerçekleştirenlerin de aynı
anlama ve aynı ideolojiye hizmet ettiklerini düşünüyorum.
Bakınız, dün Rize’de yollar
kapandı, çay döküldü. Niye döküldü çay? Artvin bölgesinden gelen, az önce
burada konuşan çok değerli milletvekilimizin seçim bölgesinden gelen çayların,
aktarıma gelen çayların Rize fabrikalarında işletilmesinden doğan sıkıntıdan dolayı
çay sokağa döküldü. Yani “Artvin’den çay gelmesin, Rize’nin çayı Rize’de
üretilsin, Rize’de, efendim, fabrikalarda işletilsin.” diyerek bu tepki dile
getirildi...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Yani Artvin’in çayı kutsal, Rize’nin çayı kutsal değil mi?
HASAN KARAL (Devamla) -
...ama biz, ÇAYKUR olarak Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun olmak üzere,
kesinlikle bölgesel ayrım yapmıyoruz...
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne
yapıyorsunuz?
HASAN KARAL (Devamla) -
...ve diyoruz ki: Bütün eksikliklerimizi aynı anda düşüneceğiz,
değerlendireceğiz ama gelip de bunları burada konuşup değerlendirmek yerine,
çayımızı koltuğunun altına saklayıp getirip burada yere dökmeyi de gerçekten
çok talihsiz bir adım olarak görüyor ve bunu özellikle bir kez daha
dikkatlerinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Varlı, buyurun.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonda
rayiç bedelin yüzde 50’si, beş yıl, 10 taksit çıkmasına rağmen 2/B yasasını
burada bir önergeyle değiştirdiniz, çiftçinin ve köylünün aleyhine bir
önergeyle değiştirdiniz, rayiç bedelin yüzde 70’i yaptınız. Şimdi çiftçi feryat
ediyor. Bugün yanımda bizim Ceyhan’ın, Adana’nın Ceyhan ilçesinin birkaç tane
muhtarı vardı, hepsi de bu sıkıntıyla alakalı köylünün ne yapacağını soruyor.
Şimdi, gelin, biraz
vicdanınız varsa, biraz insafınız varsa, bu rayiç bedeller konusunda bari
çiftçiye destek olacak, köylüye destek olacak bir şey yapın da çiftçi ve köylü
bu tarlaları alabilsin yoksa onun arkasında çıkarttığınız, hemen akabinde
çıkarttığınız yasayla bu araziler yabancılara gidecek, bizim arazilerimiz göz
göre göre yabancıların eline düşecek, bunun için çok endişeliyim. Bu konuda ne
yapmayı düşünüyorsunuz, lütfen kamuoyuna izah eder misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, herhâlde biraz
önceki sorum tam anlaşılamadı. Bilindiği gibi geçen dönem burada Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı Yasası çıktı, burada da yabancı uzmanlara kadrolar verildi. Sorum
şudur: Bu yabancı uzman kadrolarına kaç adet yabancı uzman atandı? Bu kadroda
çalışan bazı uzmanların Suriye’deki muhalifler içerisinde görev aldığı
yönündeki medyaya yansıyan iddialar doğru mudur? Hükûmetinizin bu konuda bir
çalışması var mıdır? Kamuoyunu ve yüce Meclisi bilgilendirebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal… Yok.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Teşekkür ederim.
Malatya’nın en önemli gelir
kaynağı kayısının en büyük düşmanı geçen de söylediğim gibi AKP’den sonra nisan
ve mayıs aylarında görülen don ve doludur. Malatyalı çiftçilerin korktukları
başına geldi. Salı gününden itibaren Malatya merkezde, Battalgazi’de,
Darende’nin Engüzek beldesinde, Ozan, Karaoğuz, Mollauşağı, Kerimli köylerinde
etkin olan don, dün de Kuluncak’a bağlı Karaçayır, Çay, Alvar, Kızılhisar
köylerinde kayısı meyvesinin yüzde 70’ini perişan etti. “TARSİM’den sigorta
yapsalar.” denilebilir, ama değerli arkadaşlar, bu TARSİM sigortası resmen
Malatya kayısı üreticilerini soymak için kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemin
değiştirilmesini talep ediyorum, ayrıca dondan zarar gören kayısı üreticilerine
de devletin yardım etmesini diliyorum.
Bir de Sayın Bakanım,
sizinle ilgili bir şey söylemek istiyorum, Bu Malatya’da Medik Barajı diye bir
barajımız var, Malatya Medik Barajı. Bu Medik Barajı işletmede gözüküyor, ama
şu anda bir çay gibi akıyor, bir baraj işlevini görmüyor yıllardan beri, içi
mil ve toprakla dolmuş durumda, bunun da işletmeye tekrar açılmasını sizden
talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, geçen yıl
olduğu gibi bu yıl da maalesef, geçtiğimiz hafta Iğdır’a büyük bir miktarda
dolu yağarak yine bütün ürünleri önemli ölçüde zarara uğrattı.
Biraz önceki konuşmayı
yapan sayın milletvekili gibi bizim Iğdır’da da benzer sorun var. TARSİM,
fiyatları çok yüksek olduğu için, tapu sorunları tam olarak çözülmediği için
birçok vatandaşımızın derdine çare değil. Acaba ürünlerini doluya vermiş olan
vatandaşlarımıza faiz ertelenmesi veya başka bir şekilde destek olunmasını
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Karayolları Genel
Müdürlüğünün sorumlu olduğu otoyol ve köprülerin yanı sıra çevre ve bağlantı
yolları, köprü, tünel ve viyadüklerden de geçiş ücreti alınmasını öngören
yönetmelik hafta başında yürürlüğe girdi.
Yönetmeliğin ne şekilde
uygulanacağı henüz net olmamakla birlikte, çevre yollarının bundan böyle paralı
olacağı haberleri kamuoyunda yankı ve tepki uyandırdı. Özelikle Tüketici
Dernekleri Yönetmeliği, sosyal devlet ilkesi, seyahat özgürlüğü ve devletin
tüketiciyi koruyacağı gibi anayasal maddelere aykırı olduğuna işaret ediyor.
Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın “Bunu hemen otoyollara zam yapılıyor
gibi algılamak hoş ve doğru olmadı.” açıklamasından yola çıkarak, öncelikle
doğru kamuoyuna yansıyan, farklı olan nedir, bunu sormak istiyorum. Bundan
otoyollarına zam yapılmayacak sonucunu çıkartabilir miyiz, onu sormak
istiyorum. Yönetmelik gereği bağlantı yolu, köprü, tünel ve viyadükler de ayrı
ayrı ücretlendirilecek midir? Vatandaşın cebinden yol, su, elektrik olarak
dönmek üzere alınan vergilerin üzerine bir de bu şekilde ek ücret getirilmesi
sosyal devlet ilkesine ters değil midir? İstanbul içindeki trafiği daha da güç
duruma getirmeyecek midir?
Bunu Hükûmetinize sormak
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
evvela, biliyorsunuz, 2/B kanunu çıkarıldı ve bu kanunu çıkaran da yüce Meclis.
Özellikle bu gerçekten çok faydalı oldu çünkü yıllardır, aşağı yukarı 1981
yılından beri kangren hâline gelmiş olan bu meseleyi yüce Meclis çözdü.
Tabii, burada, evvela rayiç
bedel nedir dersek, rayiç bedel ayrı, satış bedeli ayrı. Rayiç bedel,
bildiğiniz üzere, Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen oradaki o arazinin
değerini gösteren bir bedel ama burada, biliyorsunuz, Hükûmetimiz rayiç bedelin
yerine bunu yüzde 70’le çarparak satış bedeli olarak belirledi. Dolayısıyla, bu
şekilde önemli bir yüzde 30’luk tenzilat yaptık. Ayrıca, peşin ödeyenlere de
yüzde 20 ayrıca bir tenzilat yapıldı. Böylece, yüzde 70 çarpı yüzde 80, yüzde
56’yla yani satış bedelinin peşin ödenmesi hâlinde rayiç bedelin yüzde 56’sı
olarak buradan çıkarılan kanunla bu şekilde öngörüldü. Ayrıca…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Nasıl yüzde 56’sı Sayın Bakanım ya?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade edin, siz sordunuz, ben cevap vereyim.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Nasıl? Yanlış bilgilendiriyorsunuz. Nasıl yüzde 56’sı oluyor ya?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca, bir de…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Yanlış bilgilendiriyorsunuz ama.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben bilgilendiriyorum işte bu şekilde.
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Milletvekili.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade et de nasıl bilgilendireceğime ben
karar vereyim. Siz sordunuz.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Tabii siz karar vereceksiniz ama yanlış bilgilendiriyorsunuz Sayın Bakan.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Milletimiz takdir eder nasıl bir karar
verdiğimi, nasıl bilgilendirdiğimi.
Özellikle bir de vadeli
almak isteyenlere de büyük bir imkân sağlandı.
Bakın, belediye hudutları
içinde vadeli almak isteyenlere üç yıl vadeyle, altı ayda bir ödemek kaydıyla,
faiz almaksızın böyle bir imkân sağlandı. Dolayısıyla, bunu ifade etmek
istiyorum.
Rayiç bedelin bazı yerlerde
yüksek olduğu iddia edildi. Tamam da rayiç bedelle satmıyoruz bir kere.
İkinci husus da bu konuda
Maliye Bakanlığı ilan etmeden önce rayiç bedelleri tekrar yüksek olduğu iddia
edilen yerlerde değerlendirmek üzere şu anda çalışma yapıyor. Bunun sorumluluğu
zaten Maliye Bakanlığında ki, bu konuda rayiç bedelin tekrar kontrol edilmesi
konusu Maliye Bakanlığımız tarafından ele alınıyor ve pek çok yerde de
fiyatların son derece uygun ve makul olduğu anlaşıldı ama bunların yabancılara
satışı diye bir şey söz konusu değil. Zaten bu alanlar tamamen Millî Emlake
ait, Maliye Bakanlığına ait olan alanlar, tapusu onlara verildi. Dolayısıyla
biz, hak sahibi, orayı kullanan insanlara satmak maksadıyla böyle bir kanun
çıkardık, yoksa yabancılara satmak söz konusu değil. Direkt hak sahipleri
müracaat edecek, başkalarının müracaat etmesi dahi söz konusu değil.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Altı ay sonra görürüz!
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın
Işık, özellikle yabancı uzmanlarla ilgili az önce de ifade ettim. Gerekli ne
kadar kişi alındığı, bununla ilgili sayıyı sizlere yazılı olarak bildireceğimizi
ifade ettik. Kaç tane yabancı uzman alındı onu şu anda bilmem mümkün değil;
kaldı ki, bunların, az önce de ifade ettim, gazetelerde böyle bir iddia var ama
bu yabancı uzmanların buralarda, Suriye’de, Türkiye’de yine ajan olarak
çalıştırıldığı şeklinde Hükûmetimizde hiçbir böyle girişim, bir teşebbüs
yoktur. Bunu çok net olarak ifade etmek istiyorum.
Tabii özellikle, evet bu
kayısı, Malatya’daki kayısıda vuku bulan don hadisesiyle ilgili; biliyorsunuz
sigorta var. Tarım Bakanlığı bunun hatta sigortanın yüzde 50’sini de ödüyor ama
bunlarla ilgili herhangi bir sıkıntı varsa, ne yapılabilirse sayın vekillerim,
bunu biz tekrar Tarım Bakanı ile görüşelim sizlerin de teklifi varsa. Yani biz
tarım sigortası olsun istiyoruz. Dolayısıyla sadece don değil, hatta sele maruz
kalan alanlar da sigortalı olsun, böylece çiftçimiz mağdur olmasın diye de
böyle bir teklifimiz var ama sizlerin de başka teklifi varsa oturalım, bunu
müzakere edelim.
Medik Barajı ile ilgili
konuyu ele alacağım, ben bizzat kendim takip edeceğim. Zaten muhtemelen haziran
sonunda da Malatya’ya bizzat ben kendim de gelerek oradaki yatırımları takip
edeceğim.
Iğdır milletvekilimiz aynı
şeyi ifade etti. Benzer cevabı aynı şekilde… Sayın Vekilim, biliyorum. Orada
size şu müjdeyi de veriyorum: Biliyorsunuz “Iğdır’a yatırım yapılmıyor” falan
diye geçen sefer de söylediniz. Şu anda Iğdır’daki barajla ilgili planlama
çalışmaları bitiyor. Proje tamamlanınca o barajı da inşa edeceğiz ve
Iğdır’ımızda hem sulama hem taşkın koruma hem de içme suyu temini olarak
kullanılacak.
Şimdi, İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Kadir Öğüt Beyefendi Ulaştırma Bakanlığımızla ilgili bazı
sorular sordu. Süre kalmadığı için, müsaadelerinizle, Ulaştırma Bakanlığımız bu
konuda yazılı olarak cevap versin.
Teşekkür ediyorum efendim,
sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Daha sonra istediniz Sayın
Tanal.
Tasarının tümü açık oylamaya
tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İran İslam Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak Kullanımına
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık
oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 190
Kabul : 186
Ret : 4 (x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Tanju Özcan Özlem Yemişçi
Bolu Tekirdağ”
(x) Açık oylama kesin
sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3’üncü sırada yer alan
Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233)
(x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 233 sıra
sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı
Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı hakkında grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, kişiler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünden
bahsedildiğinde ilk akla gelen mahkemeler ve uyuşmazlıkların yargısal yollarla
giderilmesidir. Hâl böyle olmakla birlikte mahkemeler, gerek yargılama
faaliyetlerinin uzun ve masraflı olması gerek uyuşmazlıkların eskiye nazaran
karmaşık bir hâle bürünmüş bulunması gerekse kişilerin birbirleriyle kurdukları
her türlü hukuki ve ticari ilişkilerini korumak ve devam ettirmek istemeleri
gibi nedenlerle arzu edilen sonuçları üretmemeye başlamışlardır. Yine,
yargılama süreci bünyesinde barındırdığı mücadeleci ve çekişmeli bir süreç
olması nedeniyle tarafları tatmin etmekten ve sosyal barışı sağlamaktan
yoksundur. Zira, yargılama sürecinde tarafların menfaatlerine uygun çözümler
geliştirilmesi amaçlanmamakta, hâkim önüne gelen olaya pozitif ve maddi hukuku
uygulamak suretiyle bir karar vererek maddi gerçeğe ulaşmaya çalışmaktadır. Bu
nedenle tarafların uyuşmazlığın temelinde yatan menfaatleri nazara alınmadan
verilen hüküm kimi zaman davayı kazanan tarafı bile yeterince tatmin
etmemektedir. Hâl böyle olunca uyuşmazlığın tarafları ihtiyaçları olan çözüme
erişebilmeleri için alternatif yöntemler aramaya başlamışlardır. Öyle ki
uluslararası kurum ve kuruluşlar dahi aldıkları kararları ile üye devletleri
adalete daha iyi erişim için mahkeme dışı alternatif çözüm yöntemleri
düzenlemeye davet etmektedirler. Örneğin, 15-16 Ekim 1999 tarihinde Tampere’de
yapılan Avrupa Birliği zirvesinde üye ve aday ülkeler alternatif çözüm yöntemi
düzenlemeye davet edilirken, 2002 yılında Birleşmiş Milletler Ticaret Komisyonu
da alternatif çözüm yöntemine ilişkin olarak, yasaların benzer olması amacıyla
model kanun düzenlemiştir.
Alternatif uyuşmazlık çözüm
yöntemlerine ilişkin arayışların sonucunda ara buluculuk müessesesi ön plana
çıkmış, en hızlı yayılan ve tercih edilen yöntem olmuştur. İşte, görüşmekte
olduğumuz işbu tasarıyla esasen tarihî, kültürel ve toplumsal kodlarımızla
örtüşen, uzlaşmaya dayalı bir alternatif çözüm yöntemi olan ara buluculuk
müessesesi düzenlenmektedir.
Düzenleme ile ara
buluculuk, üzerinde serbestçe tasarruf edilen iş ve işlemlerden doğan özel
hukuk uyuşmazlıklarının çözümü konusunda görüşmek ve müzakerelerde bulunmak
amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu
suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamayı amaçlayan, tarafsız ve
bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve gönüllü olarak yürütülen uyuşmazlık
çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır.
(x)
233 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın milletvekilleri,
bugün tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile Amerika Birleşik Devletleri’nde ve
hatta birçok Güney Afrika ülkesinde uygulanmakta olan ara buluculuk
müessesesinin ülkemizde de kabul görmesi, toplum tarafından benimsenmesi ve
tercih edilmesi büyük önem taşımaktadır. Zira ara buluculuk, tarafların
yargısal yollara başvurmasına gerek kalmadan, onların karşılıklı menfaatlerini
ön planda tutarak her iki tarafın da tatmin edici çözümler bulmalarını,
toplumsal huzur ve barışı tahrip etmeden uyuşmazlıkları ortadan kaldırmayı
amaçlayan bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu yöntem, esasen toplumsal barışa
katkı sağlamayı amaçladığı gibi, bunun sonucu olarak da uyuşmazlıkların davaya
dönüşmeden ortadan kaldırılması ile yargının yükünü de hafifletecektir.
Bu nedenlerle, tasarının
gerek esas Komisyonda gerekse alt komisyondaki görüşmeleri sırasında
muhalefetin, meslek odalarının ve diğer kuruluşların kaygı ve taleplerine azami
ölçüde özen gösterilmiş ve tasarıda gerekli değişiklikler yapılmıştır.
Bu değişiklikler ile ara
buluculuk müessesesinin ülkemizde yerleşmesi için mümkün oldukça geniş bir
toplumsal yelpazede sahiplenilmesi amaçlanmış, ara buluculuk müessesesi
yargılama faaliyeti olmamakla birlikte, müessesenin etkin bir şekilde
işletilmesini sağlamak amacıyla ara bulucuların hukuk eğitimi almış olmaları ve
belli bir süre tecrübe edinmiş olmaları aranmıştır.
Yine toplumsal
hassasiyetler nazara alınarak tasarıya, aile içi şiddet iddiası içeren
uyuşmazlıkların ara buluculuğa elverişli olamayacağı dercedilmiştir ancak
Avrupa Birliğinin tüm ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde
uygulandığı hâlde Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla karşılaşmayan ara buluculuk
müessesesi, her nasılsa bizdeki muhalefet anlayışı tarafından, Anayasa’nın 9 ve
36’ncı maddelerinde düzenlenen “yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce
kullanılacağı ve devredilemeyeceği” ile “savunma hakkının kısıtlanamayacağı”
ilkesine aykırılık iddiasıyla karşılaşmıştır. Muhalefetin bu itiraz ve
eleştirileri hukuki gerekçelerden uzaktır.
Sayın milletvekilleri,
öncelikle belirtmek gerekir ki ara buluculuk müessesesi, Anayasa’ya aykırı
olduğu iddiasının aksine, anayasal bir gereklilikten kaynaklanmaktadır.
Gerçekten de Anayasa’nın Başlangıç hükümleri de dâhil olmak üzere 2’nci,
5’inci, 45’inci maddelerinden ortaya çıkan sonuç, devletin asli vazifelerinden
birinin de kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak
olduğudur. Devletin, “sosyal barışı sağlamak” şeklinde özetlenebilecek bu
vazifesini sağlamakta kullanabileceği çeşitli enstrümanları vardır. Pek tabii
ki bunlardan bir tanesi de ara buluculuk müessesesidir. Zira ara buluculuk,
dava ve yargılamanın içinde barındırdığı olumsuz özellikleri barındırmamakta,
yargılamanın aksine, kazan-kazan sonuçlu bir tatmin duygusu yaratmaktadır.
Öte yandan, Anayasa
Mahkemesi dahi verdiği 20/03/2008 tarih ve 78/74 sayılı Kararı’nda -tüketici
hakem heyetiyle ilgili olan kararında- alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin
arayışların gerekliliğine işaret ederek şöyle söylemektedir: “Anayasa’nın 141’inci maddesine göre
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının
görevidir. Bu görevin ağır iş yükü altında yerine getirilmesi zorlaştıkça
uyuşmazlıkların çözümü için alternatif yöntemlerin yaşama geçirilmesi yargıya
ilişkin anayasal kuralların etkinliğinin sağlanması bakımından gerekli
görülebilir.” denilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Anayasa’nın ara buluculuk müessesesinin düzenlenmesinin Anayasa’nın 9’uncu ve
36’ncı maddelerine aykırılık teşkil ettiğine ilişkin iddialara gelince: Ara
buluculuk yönteminde organik veya şeklî anlamda bir yargılama faaliyeti
kesinlikle yapılmaz ve mahkemelerin yargı yetkisine alternatif bir çözüm
arayışı bulunmaz. Ara buluculukta tarafları bağlayıcı bir karar verilmez,
tahkikat yapılmaz, tanık dinlenilmez, yasal delil ibrazı yoktur, keşif
yapılmaz, bilirkişi incelemesi gibi inceleme ve değerlendirme faaliyeti de
olmaz. Ara bulucu hâkim olmadığından dolaylı dahi olsa yargı yetkisini
kullanmaz. Öte yandan, ara buluculuk müessesesinin gönüllü olması, sürece başvuruda,
devam etmekte veya sonuçta alınan karara uymakta her iki tarafın da karşılıklı
rızasını gerektirmesi ve taraflar uzlaşmak istemediği takdirde dava yolunu
kapatmaması sebebiyle hak arama hürriyetini de kısıtlamayacaktır.
Sayın milletvekilleri, muhalefetin
AK PARTİ Hükûmeti ya da AK PARTİ milletvekillerinin tasarı ve teklifleriyle
ilgili olarak bir arka plan ve gizli ajanda arama hastalığı bu tasarıda da
nüksetmiştir. Muhalefet, tasarıyla bir yandan çağdaş kadılık sistemi
getirildiği yönündeki kışkırtıcı bir üslup kullanmakta, diğer yandan da bu
müessese ile tarikatların kendi ara buluculuk düzeneklerini kuracağını, etnik
temelli ve feodal örf ve âdetlerin uygulama alanı bulacağını ileri sürerek
düzenlemeyle ilgisi olmayan eleştirilerle müesseseyi manipüle etmekte ve
itibarsızlaştırmaktadır.
Sayın milletvekilleri, ara
buluculuk yöntemi devlet denetiminin yayılmasının bir yolu olarak görülmeli ve
bu sayede üstü örtülü bir denetim sağlayarak tarafları geleneksel kurumlardan
ve çözüm mekanizmalarından uzaklaştırdığı akıldan uzak tutulmamalıdır. Devlet,
mahkemeler dışındaki uyuşmazlık çözüm yöntemlerine izin vererek bu konudaki
özgürlükleri artırmış görünmekle geleneksel ve diğer iktidar kaynaklarının
sahip olduğu gücü alternatif çözümler ile ellerinden almaktadır.
Ben, bu duygu ve
düşüncelerle ara buluculuk müessesesinin toplumumuza, ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı üzerine grubumuzun görüşlerini
ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
uyuşmazlıkların yargı önüne taşınmadan çözülmesinin, bir yandan yargının iş
yükünün azaltılması, diğer yandan da vatandaşların problemlerini kısa yoldan
çözüme kavuşturup belirsizlikten kurtulmalarının sağlanması nedenleriyle çok
önemli ve yararlı olduğunu düşünüyoruz. Hukukumuzda son yıllarda bu yönde bir
eğilim olduğu da gözlenmektedir. Elbette bu yargı dışı çözüm yolları ancak
kişilerin üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri uyuşmazlıklar
bakımından geçerli olabilecektir. Kamu düzenini ilgilendiren hiçbir sorun
kişilerin salt kendi arasındaki bir sorun olarak nitelendirilemez ve kişilerin
iradesine bırakılamaz. Nitekim, tasarının 1’inci maddesinde “Bu Kanun, yabancılık
unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere ancak tarafların üzerinde serbestçe
tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının
çözümlenmesinde uygulanır.” denilmek suretiyle bu durum açıkça vurgulanmıştır.
Bu biçimde çerçevelenmiş bir ara buluculuk kurumuna ülkemizin ihtiyacı olduğu
da açıktır.
Ara buluculuk kurumu
uyuşmazlıkların alternatif çözüm yollarından biri, belki de en önemlisidir.
Burada uyuşmazlığın çözümünde temel ve kesin yetki mahkeme ve hakem usullerinin
emredici karakterinin aksine tarafların iradesine bırakılmaktadır. Bu yönüyle
ara buluculuk kurumunun hak ve adalet duygusu gelişmiş, belli bir kültür
düzeyine ulaşmış toplumlarda daha yaygın olarak uygulanabileceği umulmaktadır.
Gerçi ülkemizdeki yargı pratiğine baktığımızda, kaybeden tarafların genellikle
temyizle de yetinmeyip karar düzeltme yolunda kullandıkları, hatta yeniden
yargılama usullerini de zorladıkları dikkate alındığında, ara buluculuk
kurumundan başlangıçta beklentilerin altında bir yarar elde edilmesi de söz
konusu olabilir. Ama buna rağmen bu kurumun düzenlenmesinde ve bir imkân olarak
yurttaşlarımızın ifadesine sunulmasında yarar bulunduğunu düşünmekteyiz.
Ara buluculuk kurumunun son
yıllarda Avrupa ülkelerinde de yaygınlaştığı bilinmektedir. Avrupa Birliği
ülkelerinde birçok kurum uyuşmazlıkların çözümünde arabuluculuğa yönelmekte,
hatta zaman zaman bazı Avrupa Birliği ülkeleri arasında ara buluculuk kurumuna
ilişkin ikili antlaşmaların yapılması da söz konusu olabilmektedir.
Nihayet ara buluculuk
kurumunun üye ülkelerde git gide yaygınlaştığını dikkate alan Avrupa Birliği
Konseyi 2008 yılında konuyu gündemine almış ve sonuçta Avrupa Birliği Ara
buluculuk Direktifi’yle bu alan birlik çapında bir düzenlemeye de konu
olmuştur. 2008/52 sayılı Avrupa Birliği Direktifi bunu ifade ediyor.
Tüm Avrupa Birliği
ülkelerini bağlayan bu direktifte özetle şu hususlara yer verilmiş
bulunmaktadır: Mahkemeler taraflara ara buluculuk yoluna başvurmalarını
önerebilecekler, hatta tarafların ara buluculuk konusunda bilgilendirme
toplantılarına katılmasına karar verebileceklerdir.
Ara buluculuk sürecinde
elde edilen belge ve bilgilerin gizliliği, hatta mahkeme ve tahkim sürecinde
kullanılamayacakları hususları da düzenlenmektedir. Ancak bu gizlilik
prensibine önemli istisnalar getirilmiştir. Kamu düzeninin korunması, aile
arabuluculuğunda çocuğun korunması, kişilerin fiziki ve manevi açıdan zarar
görmeleri hususları söz konusu olduğunda gizlilik söz konusu olamayacaktır.
Ara buluculuk süreci
sonucunda bir anlaşmaya varıldığı takdirde bu taraflar…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bir dakika… Usul meselesi var. Şimdi Komisyon sırasında Komisyonu
temsil eden kimse yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Özel
sözcü var.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika arkadaş…
BAŞKAN – Sayın Genç, böyle
bir usul olmaz ki ama.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, bakın, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN - Kürsüde hatip
konuşurken sözü kesemezsiniz ki. Lütfen…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, şimdi usulsüz müzakere ediyoruz. 45’inci maddede diyor ki…
BAŞKAN – Böyle bir usul
yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Bakın, Genel Kurulda komisyonu temsil…
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) –
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztürk,
buyurun siz lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir
dakika efendim.
BAŞKAN – Sayın Hatibin
konuşması bitsin, değerlendiririz efendim, dinleriz sizi.
Buyurun Sayın Öztürk.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
efendim, Komisyon temsil edilmiyor. Şimdi, Yılmaz Tunç’un temsilci olması için
komisyon raporunda…
BAŞKAN – Sayın Genç, gelin
şurada konuşalım lütfen. Sayın Hatibi…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkan…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, komisyon…
BAŞKAN – Sayın Öztürk,
buyurun lütfen.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) –
Evet, sayın milletvekillerim, ara buluculuk süreci sonucunda bir anlaşmaya
varıldığı takdirde…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Komisyon temsil edilmiyor ki.
BAŞKAN – Sayın Öztürk,
buyurun.
Süre ilave ederim efendim.
OKTAY ÖZTÜRK (Devamla) –
…bu taraflar açısından artık bağlayıcı olacak, mahkemenin icra edilebilirlik
şerhi vermesinden sonra bu anlaşmalar icraya da konu olabilecektir. Ara
buluculuk sürecinde zaman aşımı duracaktır. Ara bulucuların nitelikli
olabilmesinin temini için sürekli işleyen eğitim ve denetim mekanizmaları
oluşturulmuştur. Diğer hususlarda, konu, ülkelerin kendi iç hukuklarına
bırakılmıştır.
Şimdi, gündemimizdeki
tasarıya baktığımızda -gerçi asıl hükmü uygulama verecektir ama- bazı
tespitleri baştan yapmak da mümkün görünmektedir. Bir defa tasarının “Kapsam”
maddesi çok genel olmuştur. Gerçi kanunun kapsamının ancak tarafların üzerinde
serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk
uyuşmazlıkları olarak belirlenmesi, yukarıda da vurguladığımız üzere, işin
niteliğine uygundur ama bunun yeterli olmayacağı, bazı karışıklıklara ve
haksızlıklara yol açılmasını önlemeye yetmeyeceği de açıktır. Nitekim bu
yetersizlik fark edilmiş ve bu fıkraya bir ek cümle eklenme gereği duyulmuştur.
Buna göre “Şu kadar ki, aile içi şiddet
iddiasını içeren uyuşmazlıklar ara buluculuğa elverişli değildir.” Bu ekleme
biraz malumun ilanı olmuştur çünkü aile içi şiddetin artık hukukumuzda kamu
düzeninden sayıldığını söyleyebiliriz. O hâlde zaten bu iddialar kapsam
dışındadır. Ama örneğin çocukların korunması konusuna burada yer verilmemiştir.
Yine ülkemiz şartlarında aile birliğinin dağılması durumunda kadının mali
açıdan korunması için ilave tedbirler alınabilirdi.
Bir diğer husus
işçi-işveren uyuşmazlıkları konusudur. İşveren karşısında güçsüz ve korumasız
durumda bulunan işçinin, ara buluculuk kurumu aracılığıyla işveren tarafından
mağdur edilmesine yol açılmış olabilir. Yani bu genel kuralın bazı anlamlı
istisnaları düzenlenebilirdi. Bu hususların tasarıda yer almamış olması bir
eksiklik olarak nitelendirilmektedir.
Bir diğer husus, ara
buluculuk kurumunun yargı yetkisinin devri niteliğinde olduğu, bunun da “Yargı
yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır.”
biçimindeki düzenlemeye aykırı olduğu yolundaki tenkitlerin tasarıyla tam
olarak karşılanamamış olmasıdır. Bu tartışma da ara buluculuk süreci sonucunda
varılan anlaşmanın görevli ve yetkili hâkim tarafından icra edilebilirlik şerhi
vermesi üzerine ilam niteliği kazanmasından kaynaklanmaktadır. Hâkimlerin
tarafları dinlemeksizin sadece evrak üzerinden karar verecek olması bu
endişenin haklı görülmesine yol açmaktadır. Üstelik süreçte elde edilen bilgi
ve belgelerin gizli olması, anlaşma metnine icrailik şerhi verecek olan hâkimin
evrak üzerinden yapacağı incelemeyi de çok sınırlı hâle getirecektir. Bizce bu
sakıncayı gidermenin yolu, en azından hâkimlerin bu şerhi vermeden önce
tarafları veya vekillerini bizzat dinlemesi, onları anlaşma metni ve bunun
sonuçları hakkında bizzat bilgilendirdikten sonra icra edilebilirlik şerhi
vermesi hâlinde kısmen giderilmiş olacaktır. Tasarıya böyle bir fıkranın
eklenmesinin uygun olacağını değerlendirmekteyiz.
Tasarının 4’üncü maddesinde
yer verilen gizlilik prensibine hiç istisna getirilmemiş olması bu tasarının
eksik yanlarından birini oluşturmaktadır. Avrupa Birliği direktiflerinde bile
yer alan istisnalara burada yer verilmemiştir. Avrupa Birliği direktifinde
olduğu gibi kamu düzenini ilgilendiren veya kişinin maddi yahut manevi varlığına
zarar veren belgelerin gizlilik prensibinin istisnasını oluşturduğu, bu bilgi
ve belgelerin mahkemeler önünde de kullanılabileceği düzenlenmelidir. Gerçi,
tasarının 5’inci maddesinin son fıkrasındaki düzenleme kısmen bu aksaklığı
gidermektedir ama salt süreç içerisinde oluşan bilgi ve belgeler yine de 5’inci
maddenin kapsamı dışında kalmakta, 4’üncü maddede yer alan gizlilik ilkesi ise
zaten mutlak niteliğini korumaktadır. Bu durumda 4’üncü maddeye en azından
belirtilen nedenlere dayalı istisna düzenlemelerinin eklenmesi gerektiğini
düşünmekteyiz.
Ara bulucuya sadece mesleğe
kabulde bir eğitim verilmesi yeterli değildir. Mesleğe girişteki kadar yoğun
olmasa da ara bulucuların her yıl asgari bir hizmet içi eğitim almalarının
zorunlu tutulması önemlidir. Konu buraya gelmişken bir hususu huzurlarınıza
getirmek istiyorum: Biz “Bu kanun Avrupa ülkelerinde, nerede, nasıl
uygulanıyor?” diye ziyaret ettiğimiz vakit, İtalya’da yargıtay üyesi emekli
olmuş, ara bulucu olmuş, bize şunu söyledi: “Ben göreve başladığım vakit uzun
bir müddet kendimi unutmak mecburiyetini hissettim -çünkü hâlâ kürsüdeki hâkim
edasıyla işe bakıyor- çok zorlandım, uzun bir müddet kendimi unuttum, ondan
sonra ancak ara buluculuk yapmaya başladım.” Bu da ara bulucular açısından
meselenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Hatta, bunun, hâkimler
ve avukatlar gibi bütün meslek mensuplarına kendi mesleklerinin özelliklerine
göre yaygınlaştırılması gerekmektedir bu eğitimin. Nitekim, Avrupa ülkelerinin
uygulamasında da bu eğitimin sürekliliği aranmakta ve buna önem verilmektedir.
Bu tasarının herhâlde en
sorumlu düzenlemeleri, ara buluculuk kurumunu Adalet Bakanlığı aracılığıyla
siyasal iktidara bağımlı hâle getirmesidir. Bu yaklaşım kurumun baştan sorunlu
doğmasına yol açmaktadır. Ara bulucular Adalet Bakanlığının memuru olmamalıdır.
Belki başlangıçta ara bulucuların sicillerinin tutulması ve diğer sekreterya
işleriyle sınırlı olarak Adalet Bakanlığına bir görev verilebilinir. Adalet
Bakanlığına bunun ötesinde görevler verilmesi -örneğin ara bulucuyu sicilden
silmek gibi- bizce yanlış bir karardır. Öte yandan, asıl temel yetkilere sahip
olması gereken ara buluculuk kurulunun yapısında da Adalet Bakanlığının ya
doğrudan ya da dolaylı olarak seçtiği üyelerle belirleyici konumuna geldiği
görülmektedir. Adalet Komisyonundan gelen şekle göre kurulun üye kompozisyonu
ve çalışma yöntemi şöyle: Hukuk İşleri Genel Müdürü, Daire Başkanı, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından hukuk mahkemelerinde görev yapmakta olan
birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasından seçilecek 2 hâkim, Türkiye Barolar
Birliğinden 3 temsilci, Türkiye Noterler Birliğinden 1 temsilci, Yükseköğretim
Kurulu tarafından seçilen özel hukuk alanından 1 öğretim üyesi, Adalet Bakanı
tarafından seçilecek 3 ara bulucu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden 1
temsilci, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonundan 1 temsilci, Türkiye
Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürü. Başkan ihtiyaca göre kurul
toplantılarına uzman kişileri çağırabiliyor. Kurul Başkanı Genel Müdür, Genel
Müdürün bulunmadığı toplantılarda Başkanlık görevi daire başkanı tarafından
yerine getirilir. Kurul, mart ve eylül aylarında olmak üzere yılda en az 2 kez
toplanır. Ayrıca, başkanın veya en az 5 üyenin talebiyle kurul her zaman
toplantıya çağrılabilir. Kurul üye tam sayısının salt çoğunluğu ile karar alır.
Görüldüğü üzere, toplam 15
kurul üyesinden Hukuk İşleri Genel
Müdürü, Daire Başkanı, Adalet Akademisi Müdüründen oluşan 3’ü doğrudan
doğruya Bakanın hiyerarşik astıdır. Bu yetmemekte, 3 üyeyi de Bakan tekrar
atamakta. Böylece 15 üyeden 6’sı Bakanın doğrudan etkisi altındadır. YÖK
tarafından seçilecek 1 öğretim üyesi ve HSYK tarafından seçilecek 2 hâkimi de
Adalet Bakanlığının etki alanına ekleyebileceğimizi düşünebiliyoruz. Bu durumda
15 üyeden 9'u, 6’sı doğrudan olmak üzere, siyasal iktidarın etki alanında
kalmaktadır. Hesabı tersinden yaptığımızda; Barolar Birliği tarafından seçilen
3, Noterler Birliği tarafından seçilen 1, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
tarafından seçilen 1 ve Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu tarafından
seçilen 1 üyeyi -ki toplamda 6 üye ediyor- bir tarafa bıraktığımızda, geriye
kalan asıl çoğunluk siyasetin doğrudan ya da dolaylı etkisinde kalabilme
potansiyeline sahiptir.
Özetle bu Kurul, bağımsız
bir kurul olarak değil, Adalet Bakanlığının bir alt birimi gibi tasarlanmıştır
endişesini taşımaktayız. Bu Kurula, Hukuk İşleri Genel Müdürü ve Ara buluculuk
Daire Başkanı ile Adalet Akademisi Müdüründen oluşan, Adalet Bakanının
hiyerarşisine tabi Adalet Bakanlığı bürokratları üye iken, bir de Adalet
Bakanına ayrıca 3 üye seçtirmek hangi amaca hizmet etmektedir merak ediyoruz.
Bir defa, Adalet Bakanının ayrıca seçeceği bu 3 üyenin tasarıdan çıkartılması
ve eğer 15 kişilik sayı korunacaksa bu 3 üyenin de eklenmesiyle Türkiye Barolar
Birliğinin seçeceği üye sayısının 6’ya çıkarılması gerekir diye düşünüyoruz.
Öte yandan, hem Genel
Müdürün hem de Daire Başkanının Kurula üye olması bizce anlam ifade
etmemektedir. Çünkü Daire Başkanı zaten Genel Müdürün hiyerarşik astıdır.
Memuriyette, kamu görevine ilişkin olarak astların ayrı bir iradesinden söz
edilemeyeceğine göre, Kurul üyeliğinin prensip olarak sadece Genel Müdüre ait
olduğu, onun katılmaması durumunda ancak Daire Başkanının da Kurula üye
sıfatıyla katılabileceği düzenlenmeliydi. Buradan artacak bir üyelik de diğer
kurumlardan birine, mesela Türkiye Noterler Birliğine verilebilirdi.
Kurul bu şekliyle hiç
fonksiyonel olmamış, bağımsız bir kurul şeklinde oluşturulmamıştır. Kurulun bu
yapısının kabulü bizce mümkün değildir. Kurulun genel yapısının ve oluşumunun,
Avukatlık Kanunu’nun 35’inci maddesinde yer alan, tarafların temsilcileri olan
avukatların karşılıklı yaptıkları anlaşmaların ilam hükmünde olduğuna ilişkin
düzenlemenin açtığı kapıdan gidilerek sağlanması gerekirken, hukuk alanında
anayasal ve yasal temel mesleki yapılanma olan Türkiye Barolar Birliğinin
dışlanarak oluşturulması işin niteliğine aykırı düşmektedir. Üstelik, Barolar
Birliğinin üniversiteler ve Türkiye Adalet Akademisinin yanı sıra ara bulucu
eğitimi verecek bir kuruluş olarak bile düzenlenmesinden kaçınılmış olması,
Barolar Birliğinin âdeta bu kurumdan dışlanmaya çalışılması, ara buluculuk
kurumunun Adalet Bakanlığı hiyerarşisine tabi bir yapılanma olarak
oluşturulmaya çalışılması kabul edilemez bizce.
Son söz olarak şunu
söyleyelim: Uyuşmazlıkların yargı dışı alternatif çözüm yollarının
geliştirilmesi ve bu bağlamda da ara buluculuk kurumu önem taşımaktadır. Fakat
siyasal iktidarın her fırsatı, siyasal otoritesini pekiştirmek ve adalet alanı
da dâhil bütün toplumsal ve hukuksal alanlara yayma çabası burada da kendisini
göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
tarihsel süreçte Osmanlı kapitülasyonlardan batmış, İstiklal Savaşı’mız da
öncelikli olarak kapitülasyonları kaldırma ilkesi üzerine kurulmuştur.
Yaptığımız antlaşmalarda da kapitülasyonların kaldırılmasını çok zor şartlarda
kabul ettirebilmişiz. Kapitülasyonlar sadece iktisadi alanda olmamıştır,
eğitimden hukuka kadar her alanda bu bela Osmanlı toplumunu kuşatmıştır.
Konsolosluk mahkemeleri şeklinde adli kapitülasyonlar verilmiştir. Şimdi de
“ara buluculuk” adı altında tekrar çok hukuklu sisteme yol açılmamalıdır.
Burada çok önemli bir endişemizi de eklemek istiyorum. “‘Ara buluculuk’ adı
altında çok hukukluluğa yol açılmamalıdır.” diyoruz. Ara bulucuların,
yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar dışında, Türk hukukunu uygulayacakları
açık açık belirtilmelidir. Aksi takdirde “çok hukukluluk” adı altında Türk
hukukunun ihlal edilmesine, kamu düzeninin bozulmasına yol açılabilir
endişesini taşımaktayız.
Bu düzenleme ile yapılmak
istenenin ara buluculuk olduğu açıktır. Gönül ister ki ara buluculuk kurumu
gelişsin ama bu kurum, adının tam tersine “arabozuculuğa” dönüşmesin. Bunun
yolu, yukarıda yer verdiğimiz tenkitlerin dikkate alınarak yasanın
eksikliklerinin giderilmesi, Ara buluculuk Kurulunun bağımsız bir yapıya
kavuşturularak yakın gelecekte ara bulucuların tam bir kamu kurumu niteliğinde
meslek örgütü bünyesinde örgütlenmelerinin yolunun açılmasıdır.
Siyasal iktidar henüz yeni
doğmaya hazırlanan bu kurumun üstünden elini çekmeli, sadece ona yardımcı olmalıdır
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç, iddianızla
ilgili olarak, Komisyon Raporu’nun 45’nci sayfasında, Genel Kurul
çalışmalarında Adalet Komisyonunu temsil etmek üzere Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç ile Bursa Milletvekili Hasan Çavuşoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün 45’inci maddesi uyarınca özel görevli seçilmişlerdir.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA EROL DORA
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir ülkede demokrasinin eksikliklerini tamamlamak gerçek bir
hukuk devleti oluşturmanın olmazsa olmaz koşullarından biridir. Demokrasideki
eksiklikleri gidermenin ve gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olmanın
yolu da yargı sistemini güvenilir hâle getirmekten, bağımsız bir yargı ve
savunma sistemini kurmaktan geçer. Türkiye’de yargı sisteminin ciddi
olumsuzluklar içinde olduğu, özellikle adalet mekanizmasının çok yanlış
çalıştığı bir hakikattir ancak, yargının iş yükünü azaltmak hepimizin görevi
olmakla beraber, yargı organının daha iyi işlemesi, adalete erişimin
sağlanması, adil yargılanmanın gerçekleştirilmesi için birbirinden ayrı olarak
yapılmaya çalışılan yasal düzenlemeler hem bütünü etkilememekte hem de ciddi
tartışmalara neden olmaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Yasa
Tasarısı için de durum aynıdır. “Yargının yükünü hafifletmek”, “Yargılamayı
hızlandırmak” gibi beklentilerle sunulan ara buluculuk, ciddi bir yargı reformu
olmadan işleyebilecek bir sistem değildir. Demokratik anlamda yargı reformu
yapılmadan getirilen yasa değişiklikleri geçici düzenlemeler olmaktan öteye
gidemeyecektir. Bu tür düzenlemeler hâlihazırdaki sorunları daha da
derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Ara buluculuk sürecinin
yargılama sürecinden farklı işlediğine ve daha esnek olduğuna öncelikle yargı
mensuplarının inanması gerekmektedir. Öncelikle bu yöntemin birçok uyuşmazlığın
yargı önüne gitmesini önleyerek yargının daha rahat çalışmasına imkân veren bir
kurum olarak düzenlenmesi gerekir. Alternatif çözüm yolları konusunda özel
eğitim almış avukatların ara bulucu olarak atanmasını sağlayan düzenlemeler
yapılmalı, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları uygulamasında avukatların rolü
açıklıkla belirlenmelidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki ara buluculuk sistemi
esasen yürürlükteki mevzuat gereği zaten hâlihazırda uygulanagelen bir
durumdur. Bu nedenle, yeni ve özel bir yasa yerine, uzlaşmaya yönelik mevcut
düzenlemelerin geliştirilmesi çok daha yerinde olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ara bulucular siciline kayıt şartlarını düzenleyen 21’inci
maddenin (2)’nci fıkrasının (b) bendinde ara bulucu olmak için dört yıllık
lisans eğitimi almış olmak şartı getirilmiştir. Dört yıllık fakülte mezunu herkese
ara buluculuk yapma hakkının verilmesi ise çok büyük bir hatadır. Kamu düzenini
ilgilendirmeyen uyuşmazlıkların çözümünde görev alacak insanların öncelikle
hukuk disiplini almış olmaları gerekir. Ara buluculuk için gerekli eğitim
çalışması diğer maddelerde inceleneceği gibi herkese verilebilir ancak hukuk
disiplini yüz saatlik bir eğitimle verilemez çünkü hukuk disiplini kanunları
öğrenmekle değil, kanunların toplumsal yaşama, toplum yararına olacak şekilde
nasıl uygulanacağının öğrenilmesiyle edinilir. Bunun için de hem temel
kanunların koruduğu toplumsal menfaati bilmek gerekir hem de bu kanunların
temelindeki hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisini bilmek gerekir. Bu sebeple
ara buluculuğun ara buluculuk teknikleri konusunda eğitim almış avukatlara
özgülenmesi daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır.
Şunu ifade etmek gerekir ki
ilgili mevzuat gereği avukatlar zaten ara buluculuk rolüne girmektedirler. Ara
buluculuk rolünün pratik olarak mevzuatımızdaki uygulamalardan örnekler vermek
istiyorum: Avukatlık Yasası’nın 35/A maddesi, alternatif uyuşmazlık çözüm
yolları arasında yer alan karşılıklı görüşme yönteminin bir örneğidir. Bu
maddeye göre, avukatlar tarafların kendi iradeleri ile sonuçlandırabilecekleri
konularda karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilme yetkisine sahiptir.
1136 sayılı Avukatlık
Kanunu'nun "Uzlaşma Sağlama" başlıklı 35/A maddesi "Avukatlar
dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce
kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem
sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle
birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet
eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı
yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri
tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 38’inci maddesi anlamında ilam
niteliğindedir." hükmünü içermektedir.
Bu maddenin uygulanabilmesi
için, uyuşmazlığa düşen tarafların avukatları aracılığı ile temsil edilmeleri
konusunda fikir birliği içinde olmaları ve uyuşmazlık konularını avukatları
aracılığı ile yürütecekleri görüşmelerle çözmek konusunda istekli olmaları
gerekmektedir ancak ülkemizde avukatla temsil edilme bilinci yerleşmediği için
uyuşmazlığa düşen taraflardan biri avukatına gittiğinde karşı tarafın bir
avukatı olup olmadığını bilmediği gibi, eğer bir avukatı varsa da çoğu zaman 2
avukatın yan yana gelmesine izin vermeden uyuşmazlığın mahkemeye götürülmesini
tercih etmektedirler. Avukatlar müvekkillerinin talimatına göre hareket etmek
zorunda olduklarından, avukatların müvekkillerinin iznini almadan böyle bir
uzlaşma anlaşması yapabilmeleri mümkün değildir. Yani avukatların uzlaşma
sağlama görevleri tarafların isteğine bağlıdır. İsteğe bağlı olması, avukatlara
verilen bu yetkinin bir türlü kullanılamamasının belki de en önemli nedenidir.
Hazırlanan Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanun Tasarısı da ara bulucuya gitmeyi isteğe
bağlı tutmaktadır. Bu sebeple aynı gerekçe ile ara buluculuk kurumunun
başarısızlığa uğrayacağını düşünüyoruz.
Avukatlık Kanunu’nda
avukatlara verilen bu yetki her dava için olmasa da belli davalar için zorunlu
tutulsa birçok uyuşmazlık mahkemeye gidilmeden çözülebilir. Avukatlara temsil
edilme zorunluluğu getirilmeden ara buluculuğun da, avukatların uzlaşma sağlama
yetkilerinin de olumlu bir etkisi olmayacaktır ancak avukat tutma zorunluluğu
getirilmesi de bazı çevrelerce hak arama özgürlüğünün kısıtlanması olarak
değerlendirilmektedir. Avukat tutma zorunluluğunun iş sahiplerinde yaratacağı
yüksek avukatlık ücreti yükünün önlenmesi de bütün Avrupa ülkeleriyle, Avrupa
dışında, gelişmiş bütün ülkelerde uygulanan ancak bizim ülkemizde henüz hayata
geçirilmemiş olan hukuki himaye sigortasıyla mümkündür. Hukuki himaye
sigortası, vatandaşın çok uzun vadeye yayılmış olan sigorta primleri
karşılığında ihtiyaç duyduğu her durumda avukatlık hizmetini alabilmesini
sağladığı gibi avukatların da avukatlık ücretlerini bu sigortadan alarak ücret
uyuşmazlığına düşme riskini taşımadıkları bir güvence yaratmaktadır.
Sonuç olarak avukatların
uzlaşma sağlama yetkilerinin etkin olarak kullanılabilmesi, avukat tutma
zorunluluğunun getirilmesine ve avukat tutma zorunluluğunun dar gelirli
vatandaşı olumsuz etkilememesi için de hukuki himaye sigortasının kurulmasına
bağlıdır. Bunlar yapılmadan, isteğe bağlı olarak yürürlüğe girecek olan ara
buluculuk faaliyetinin de hukuk düzenimize olumlu bir katkısı olmayacaktır.
Ceza Muhakemeleri
Yasası’nda 2006 yılı sonunda yapılan değişiklik ile bazı suçlarda soruşturma ya
da kovuşturma aşamasında tarafların uzlaşarak sorunun çözülmesi olanağı
getirilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 166’ncı maddesinin üçüncü fıkrası, en az
bir yıl süren evliliklerde anlaşmalı boşanma olanağı tanımaktadır. Uygulamada,
eşlerin anlaşmanın tüm koşullarını içeren bir anlaşma metnini hazırlayarak
mahkemeye sunmaları genelde avukat aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu
alanda avukatlar çok sık ara buluculuk yapmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözünü ettiğim bu üç uygulama avukatlar tarafından yerine
getirilmektedir, bu konuda bir sıkıntı yoktur. Dolayısıyla, hukuk
uyuşmazlıklarında ara buluculuk hizmetinin de bu konularda deneyimli avukatlar,
barolar ve Türkiye Barolar Birliği tarafından yerine getirilmesi gerekir.
Bir diğer önemli nokta da
ara buluculuğun avukatlar aracılığıyla kurumlaştırılmasının sağlanması
olanağıyla ilgilidir. Sadece hukuk fakültesi mezunu olanlar ve avukatlar ara
bulucu olabilmelidir. Ara bulucunun düzenleyeceği anlaşma belgesinin yetkili
icra mahkemesine sunularak icra edilebilirliğine ilişkin bir şerh talebinde
bulunulması da, böyle bir talebin avukat tarafından hazırlanarak ve avukat
aracılığıyla mahkemeye sunulmasını ve takibini gerekli kılmaktadır.
Tasarıyla ilgili bir diğer
sakınca da, arabuluculuğun doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı bir kurum olarak
düzenlenmesidir. Böyle bir durumda bu kurumun bağımsızlığından söz etmek mümkün
olmayacaktır. Örgütlenmenin ve eğitimin Türkiye Barolar Birliği ve barolar
bünyesinde yapılması gerekir. Tasarıda ara buluculuk bir uyuşmazlık çözüm
yöntemi olarak tanımlanmıştır, ancak esas olarak uyuşmazlıkların ne olursa
olsun bir şekilde hızlıca çözülmesi değil, hukuka uygun ve hakkaniyet duygusunu
tatmin edecek, benzer uyuşmazlıklarda yol gösterecek, yani toplumsal düzenin
sağlanmasına yardım edecek şekilde çözülmesidir.
Yine tasarıya göre hukukçu
olmayanlar için ara buluculuk mesleği öngörülmektedir. Ülkemizde sürekli yeni
hukuk fakülteleri açılmaktayken böylesi bir uygulamanın nedeni sorgulanmalıdır.
Esasen, düzenleme ile hukuk eğitimi ve avukatlık mesleği küçümsenmekte,
sıradanlaşmakta, öte yandan hak arama ve adalet dağıtma hukukçulardan alınarak
başka ellere bırakılmaktadır.
Bir diğer açıdan da ara
buluculuk, yargı yetkisinin millet adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı
şeklindeki Anayasal ilkelere de aykırılık teşkil etmektedir. Hukukla ilgili
işlemler ticari bir araç olarak görülmemelidir. Ara buluculuk sertifikaları
verilerek hukuki işlemlerde ticarileşmenin önünün açılmasının son derece
sakıncalı hâller doğuracağı kanaatini taşımaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kanun tasarısı, yargının yükünü hafifletmek, yargısal
işlemleri hızlandırmak gibi kulağa hoş gelen gerekçelerle donatılmıştır, ancak
tasarının yasalaşmasının ciddi sıkıntıları beraberinde getireceği
unutulmamalıdır. Tasarı, eleştiriler dikkate alınmadan mevcut hâliyle geçerse,
bağımsız ve tarafsız mahkemelere alternatif bir yapının oluşmasının önü
açılacaktır. Bu durum, Anayasa’nın 9’uncu maddesinde belirtilen “Yargı yetkisi,
Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” hükmüyle de
çelişmektedir. Bu anlamda açık bir Anayasal ihlal söz konusudur.
Pek çok Avrupa ülkesinde
ara buluculuk yönteminin sorun çözücü bir yöntem olarak kullanıldığı doğrudur.
Öncelikle, 2000’li yıllardan itibaren birçok Avrupa ülkesinin hukuksal
sorunları çözmede ara buluculuk kurumunu bir yöntem olarak kullanmaya başladığı
da doğrudur ancak unutulmaması gereken nokta her yasanın kendi toplumuna ait
olduğudur. Her ülkenin kendine has farklı toplumsal gerçeklikleri ve hukuk
sistemi vardır. Bu bağlamda, Ara buluculuk Kurumu Yasa Tasarısı’nın ülkemiz
hukuk sistemiyle uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir.
Mahkemelerin iş yükünün
artmasının en önemli nedenlerinden birinin mahkemeye intikal ettirilmeyecek
kadar önemsiz konulardaki uyuşmazlıklar olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı
uyuşmazlıkların yargısal yollara başvurmadan önce çözüme kavuşturulması hem tarafların
gereksiz yargı masraflarına girmelerini hem de mahkemelerin çok daha önemli
konularda zamanlarının israf edilmesini önleyecektir. Ülkemizde ara buluculuk
müessesesinin oluşturulmasına bu nedenlerle acilen ihtiyaç olduğu ileri
sürülmektedir. Bu ihtiyacı gidermek amacıyla hazırlanan bu tasarının
eleştirilecek en önemli yanı hukukçulara gereken önemin verilmemesi ve ara
buluculuk müessesesinin bürokratik bir teşkilatın emrinde özerklikten yoksun
olarak oluşturulmaya çalışılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıda ara bulucuların bakacakları uyuşmazlıkların konusu yeterince açık
belirtilmemiştir. Kamu düzenini ilgilendiren konularda ara bulucuların karar
verecek olması, zaman içerisinde yargıyı ihtisas gerektiren konularda devre
dışı bırakabilir. Ayrıca, yargı denetiminin olmaması da verilen kararların
anayasaya, kanunlara, bağımsız yargı organlarının yerleşik içtihatlarına aykırı
olup olmadığını görmemizi engelleyecektir.
Tasarının 13’üncü
maddesinde ara bulucuya davanın görülmesi esnasında da başvurulabileceği
belirtilmiştir. Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
139 ve 140’ıncı maddelerine göre, hâkim ön inceleme duruşmasında tarafları sulh
olmaya teşvik etmek, anlaştıkları ve anlaşamadıkları konular üzerinde bir tutanak
düzenleyip bu tutanağa göre yargılamayı sürdürmek zorundadır. Dolayısıyla,
tarafları sulh olmaya kanunen davet etmek zorunda olacak olan mahkemenin, bir
de ara buluculuğu teşvik etmek zorunda bırakılması, gerek mahkemelerde
yargılamanın uzamasına gerekse bazı hâkimlerin ağır dosya yükünden kurtulmak
için ara buluculuğu dosyalardan kurtuluş olarak görmelerine neden olabilir.
Ayrıca, mahkemelerde görülen davaların ara buluculara yönlendirilmesi ara
buluculuğun ücrete tabi olarak yapılacak olması nedeniyle yargının özelleşmesi
gibi ağır sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple, davanın görülmesi esnasında ara
bulucuya başvurulmasına ilişkin ibare ve hâkimin ara buluculuğu teşvik etmesine
ilişkin cümle maddeden çıkarılmalıdır.
İkinci fıkradaki ara
bulucuya başvuru teklifinin cevaplandırılması süresi de günümüz iletişim
koşullarına göre uzun tutulmuştur. Bu sürenin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun birçok maddesinde düzenlendiği gibi iki hafta olarak düzenlenmesi
gerekir.
Ara buluculuk faaliyetini
yürütecek ve denetleyecek olan yerin olabildiğince bürokrasiden uzak ve
bağımsız şekilde yapılması gerekmektedir. Öncelikle Adalet Bakanlığı içinde
oluşturulması planlanan genel müdürlük ve daire başkanlığının yerine ara
buluculuk kurulunun Türkiye Barolar Birliği içinde yapılanması gerekmektedir.
Daire başkanlığına verilen görevler Türkiye Barolar Birliği içinde
oluşturulacak ara buluculuk kuruluna verilmelidir. Diğer oda ve kuruluşların
ise ara buluculuk faaliyetine ilişkin katkı sağlayabilecekleri konularda iş
birliğini sağlayacak düzenlemeye gidilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görünen o ki bu tasarıyla ara buluculuk mesleği
diyebileceğimiz bir meslek türü yaratılmaya çalışılmaktadır, ancak hukuk ve
adalet bir ülkenin en kıymetli hazinesidir ve konuya ciddi yaklaşmak
gerekmektedir. Bu bağlamda, yasa tasarısı avukatlık mesleğinin kıymeti
gözetilerek yeniden düzenlenmeli, ara buluculuk kurumunun hak ve adalet dağıtan
bir kurum olması sağlanmalıdır.
Bu vesileyle tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA
ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı’na ilişkin, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına tasarının geneli üzerinde konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Aslında bu yasa tasarısıyla
ilgili en çarpıcı örneği biz İtalya’da yaşadık. Komisyon üyeleri olarak Amerika
Birleşik Devletleri’ne, İtalya’ya, İngiltere’ye ve Avusturya’ya geziler
düzenledik. Ben de İtalya’ya giden grubun içindeydim. İtalya Adalet Bakanı bu
yasal düzenlemeyle ilgili, yani ara buluculukla ilgili “Bunu yabancı şirketler
istedi, onun için hukuk sistemimize aldık.” dedi.
İkinci örnek ise İtalyan
Senatosundaki bir senatörün verdiği yanıttı, o da dedi ki: “Hukukçular
bilirler, Roma hukuku evrensel hukukun temel kaynağıdır. Biz ara buluculuğu
kabul etmekle iki bin yıllık hukuk anlayışımızı inkâr ettik.”
Ara buluculuğu, aslında
alternatif bir uyuşmazlıkları çözüm yöntemi olarak görmemek lazımdır. Ara
buluculuk, gerçekte alternatif bir hukuk yöntemidir ve çok hukukluluğu başlatan
yöntemlerden de biridir.
Aslında Komisyondaki
tartışmalar sırasında, işte “Cemaatlerin, tarikatların ya da dinsel ögeli
birtakım birimlerin çok hukukluluğu egemen olacak.” gibi yaklaşımlar öne
sürüldü ama benim bu konudaki düşüncem daha evrenseldir. Bir kez küresel
sermaye kendine özgü bir hukuk yaratıyor dünyada. Tümüyle yapılan bu düzenleme
küresel sermayenin dayatmalarından biridir.
Ben biliyorum ki Adalet ve
Kalkınma Partili pek çok arkadaşımız da bu ve buna benzer yasal düzenlemelere
ilişkin olarak çekince içindedirler, bazı kaygılarını zaman zaman bizlere de
dile getirmişlerdir ama şöyle bir gerçek var: Evet, dünya hızla şirketlerin
yönettiği bir dünya hâline dönüşüyor. Tekelci sermaye, kendi şirketleriyle
ulusal hukuklara da egemen olma çabası içindedir. Terörün finansmanı yasa
tasarısının da temelinde bu vardır, devlet sırrı yasa tasarısının temelinde de
bu vardır. Keza ara buluculukla ilgili yasanın temelinde de aynı anlayış
yatmaktadır. Dışarıdan belli yasal düzenlemeler, özellikle de öğretim üyeleri
aracılığıyla iç hukukta yer alan aktörlere empoze edilmektedir. Birtakım
uluslararası ilişkiler kurulmakta ve “Bu yasal düzenlemelerde çok iyidir.”
işte, “Yargının yükünü hafifletecektir, toplumsal barış sağlayacaktır.” adı
altında iç hukuk tarafından da kabul edilir hâle gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, Türk ulusunun kendi geleneğinde ara buluculuk anlayışı zaten vardır.
Mahallenin ileri gelen insanı, imamı, öğretmeni zaman zaman ortaya çıkan
uyuşmazlıkları pekâlâ giderebilmişlerdir. Bireyci anlayışın egemen olduğu
toplumlarda ara buluculuk yasal bir düzenlemeye dayanak olabilirse de Türkiye
gibi feodal anlayışın, toplumsal yapının, millet duyarlılığının daha ön planda
olduğu yerlerde böyle ara buluculuğa ilişkin düzenleme yapmaya bence hiç mi hiç
gerek bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Ara
buluculuk Kanunu Tasarısı yargının yükünü azaltmak, yargıyı hızlandırmak gibi
görünürde kulağa hoş gelen gerekçelerle gündeme getirilmiştir. Ancak tasarı bu
hâliyle bağımsız ve tarafsız mahkemelere alternatif ve doğrudan iktidara
bağımlı bir yargı sisteminin oluşmasına yol açabilir endişesini taşıyoruz çünkü
ara buluculuk faaliyetinin denetimi ve ara bulucuların eğitiminden tutun da
sınavlarına kadar her konuda Adalet Bakanlığının yetkili olduğunu görüyoruz.
Adalet Bakanlığının yargıç sınavlarındaki politik ve yanlı seçimlerini
yaşayarak gördüğümüz için ara buluculuk sınavlarının da yandaş seçimine yönelik
olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Tasarı gerekçesinde pek çok
Avrupa ülkesinde ara buluculuk sisteminin kullanılan bir yöntem olduğu
belirtilmektedir. Yapılan yurt dışı ziyaretlerinde de bu sistemin 2000’li
yıllardan itibaren bazı Avrupa ülkelerinde uygulanmaya başlandığı ancak
yaygınlaştırılamadığı, toplum tarafından kabullenilmediği gözlenmiştir.
İngiltere’de ara bulucu olarak görev yapan avukatlar, bu sistemin daha çok
tüketici haklarına ilişkin konularda uygulandığını beyan etmişlerdir. Bizim
hukukumuzda da hâlen uygulanan tüketici hakem heyetleri zaten vardır, ancak
tüketici hakem heyetleri işleyişi ve kuralları çok açık olan, tüm işlemleri
aleniyet ilkesine uygun yapılan ve kararlarına karşı da mahkemeye itiraz
edilebilen kurumlardır. Yani tüketici hakem heyetlerinin bu tasarıyla
düzenlenen ara buluculukla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır.
Her toplumun kendine özgü
duyarlılıkları ve yaşadığı toplumsal sorunlar nedeniyle ara buluculuk
sisteminin her toplumda iyi sonuçlar vereceği anlamı hiçbir şekilde
çıkarılmamalıdır.
Hukukumuzda var olan
Avukatlık Yasası’nın 35/A maddesinde belirtilen uzlaşma hükümleri ve Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan sulh ve tahkim usulünün yargıçlar ve barolar
denetiminde geliştirilmesi mümkünken, ayrıca bir ara buluculuk sisteminin
oluşturulması hatalı bir girişimdir.
Öte yandan, bu tasarı, Anayasa’nın
9’uncu maddesinde belirtilen “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır.” hükmüne aykırıdır. Türk ulusu adına yargı yetkisini
kullanan bağımsız mahkemeler yerine ara bulucuların vatandaşların arasındaki
sorunları çözme konusunda yetkili kılınması mahkemeler ve hukuk sisteminin
dışlanmasına yol açabilecektir.
Her ne kadar tasarı 15/4
bendinde “Hâkim tarafından yapılabilecek işlemler arabulucu tarafından
yapılamaz.” dense de “Arabulucu, uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini
ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları
göz önüne alarak ara buluculuk faaliyetini yürütür.” denmektedir. Üstelik ara
buluculuk görüşmeleri sonrasında taraflar istediği takdirde mahkemeden icra
edilebilir şerhi verilmiş bir ilam da alabilmektedirler.
Tüm bunlardan anlaşılacağı
üzere, ara buluculuk tarafların belirlediği usul çerçevesinde yapılan, aslında
yargısal bir faaliyettir.
Tasarının kapsamını
belirleyen 1’inci maddesinde, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf
edebilecekleri iş ve işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarında ara
buluculuğa başvurulabileceği öngörülmektedir. Bu durumda, özellikle kadınlar
koca, baba, ağa baskısıyla bir ara bulucuya yönlendirilebilirler. Gizlilik
içinde yapılan ara buluculuk çalışması sonucunda, kadına çocuğunun velayeti,
görüşme hakkı, tazminat ve evlilik içi mal paylaşımından vazgeçtiğine ilişkin
bir tutanak imzalatılabilir. İmzalanan bu tutanaklar hâkim tarafından tam
anlamıyla ve içerik olarak yani taraf ehliyeti, irade fesadı yönleriyle
denetlenmediğinde çok ciddi hak kayıplarına yol açılabilir.
Örneğin, miras hukukunda
ara buluculuk geçerli olduğu takdirde, kadınların mirasta eşit pay sahibi
olması konusunda zaten sorunlar yaşamaktayken kız çocuklarının ve geride kalan
eşlerin miras paylarının korunması yeterince sağlanabilecek midir? Yoksa
kadınlar manevi baskı altında tutanakları imzalamak zorunda mı kalacaklardır?
Bu konuda tereddütlerimiz dayanaksız değildir. Kanada ve İngiltere’de
Müslümanlar arasında ara buluculuk faaliyetlerinde şeriat hükümlerinin
uygulanmasının yolu açılmış ancak bu uygulama sonucunda kadınların çok ciddi
hak kaybına uğradığı anlaşılmıştır.
Yine ekonomik yönden güçsüz
olan işçiler de manevi baskıyla ara bulucuya başvurmaya zorlanabilir ve bu
nedenle de hak kayıpları söz konusu olabilir.
Bu nedenlerle, 1’inci
maddede ara buluculuk faaliyetlerinin kamu düzenine ilişkin hukuki ilişkilerde
Türk Medeni Kanunu ve İş Kanunu kapsamına giren uyuşmazlıklarda uygulanmamasına
yönelik verdiğimiz önerge ne yazık ki, reddedilmiştir.
Bu tasarının belki de en
sakıncalı maddesi ara buluculuk faaliyetinin gizlilik kuralları içinde
yapılmasını düzenleyen 4’üncü maddesidir. Bu madde uyarınca, ara bulucu,
tarafların istedikleri usule göre, aleniyet ilkesine aykırı olarak gizlilik
içinde işlemlerini yürütecektir. Bu durumda ise taraflar mahalle baskısı
altında, töre, mafya kurallarına göre uyuşmazlıkların çözümlenmesini
istediklerinde bu da mümkün demektir. Çünkü gizlilik içinde yürütülen bu
faaliyeti denetlemek mümkün değildir. İşte bu durum, alternatif kadı sistemini
karşımıza çıkartabilecektir. Bu konuda Prof. Dr. Baki Kuru da aynı görüştedir.
Gizliliğin gereksiz olduğunu, sonuç olarak, tutulan uyuşmazlık tutanağının
mahkemelere sunulabilmesini; aksi takdirde mahkemelere yardımcı değil,
alternatif bir mercinin ihdas edilmiş olacağını belirtmektedir. Üstelik
gizlilik kuralının ihlali durumunda, 33’üncü madde uyarınca altı aya kadar
hapis cezası da verilebilmektedir. Bu sonuçlara yol açabilecek gizlilik
kuralının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bu nedenle, gizlilik kuralının
tasarıdan çıkartılması ve aynen Hukuk Muhakemesi Usulü Kanunu’nun 188/3 maddede
düzenlenen sulh anlaşmasında olduğu gibi ara buluculuk görüşmelerinde de
yapılan ikrarın tarafları bağlamayacağı yönündeki önerimiz reddedilmiştir.
Yine bu tasarının çok
önemli maddelerinden olan 9’uncu maddenin başlığı “Arabulucu Tarafından Görevin
Özenle ve Tarafsız Biçimde Yerine Getirilmesi” olarak konulmuştur.
Peki, ara bulucu görevini
gereği gibi tarafsız bir şekilde yapmadığında, tarafların eşitliğini
gözetmediğinde ve baskı yaptığında, görevini savsakladığında, tarafların
iradesine aykırı olarak tutanak düzenlediğinde ne olacaktır? Bunun yaptırımı
nedir? Tasarıda bu konuda hiçbir düzenleme yoktur.
Bu konuda sorularımız
Komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri tarafından ara bulucunun genel
hükümlere göre cezalandırılacağı şeklinde yanıtlanmıştır. Burada pek çok
hukukçu var, bana birisi anlatsın lütfen. Görevini tarafsızlıkla yapmayan bir
ara bulucu neye göre cezalandırılacaktır?
Evet arkadaşlar, böylesi
bir fiilin cezası yasada yoktur. Bu tasarıyla, ara bulucuya çok büyük
sorumluluklar veriyorsunuz, ancak yetkilerini kötüye kullandığı takdirde de
hiçbir yaptırım uygulamıyorsunuz. Böyle bir yaklaşım, böyle bir anlayış olamaz.
Gözlemlenen diğer ülke
örneklerinde…
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Genel
hükümlerinde…
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla)
- Ara buluculuk genel hükümlerde… Türk
Ceza Kanunu’nda ara bulucunun yargılanmasına ilişkin hiçbir düzenleme yok. Ara
bulucunun bir kamu görevlisi olduğuna dair de bir düzenleme yok.
Gözlemlenen diğer ülke
örneklerinde ara bulucuların denetimi bağlı oldukları meslek odaları tarafından
yapılmaktayken tasarıda bu yolda bir atıf da yoktur. Örneğin, avukat olan ara
bulucunun ara buluculuk faaliyeti nedeniyle işlediği suçtan dolayı avukat
olarak cezalandırılabilmesi ya da baronun denetimine tabi tutulması mümkün
değildir. İşte, bu boşluk dolayısıyla ara bulucunun yaptığı görev nedeniyle
görev ve yetkisini kötüye kullanması durumunda Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci
maddesi uyarınca görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılması ve ara
bulucuya karşı, görevi sırasında işlenen suçlar nedeniyle de kamu görevlisi
gibi korunması yönündeki önergemiz ve ara bulucunun zarar görenlerin zararını tazminine
ilişkin önergemiz Komisyonda reddedilmiştir. Oysa birçok hukukçu tarafından bu
konuda bir düzenleme yapılması ve boşluğun doldurulması gerektiği, genel
hükümlere göre cezalandırma yöntemlerinin yetersiz olacağı görüşü
bildirilmesine rağmen, Adalet Komisyonu çoğunluğu, hatalı bir yaklaşımla tüm
önerileri reddetmiştir. Bir örnek daha vermek isterim: Ara bulucu, taraflardan
birinden gereğinden fazla maddi çıkar elde ederse kamu görevlisi gibi
yargılanmalı, hatta rüşvet suçundan cezalandırılmalıdır ama buna ilişkin de
hiçbir düzenleme yoktur.
Tasarı 17’de, ara buluculuk
faaliyeti sırasında konusu suç olan bir olayla karşılaşıldığı takdirde ara
buluculuk faaliyetine son verilmesine yönelik talebimiz alt komisyonda kabul
edilmiştir. Ancak, buradaki en önemli sorunlardan birisi de taraflardan birisi
görüşmelerden çekildiğinde ya da ara bulucu görevi bıraktığında, bu durumun
belgelenmesi ve tarafların imzasının alınmasının zorluğudur çünkü ara buluculuk
faaliyetin başlamasıyla birlikte hak düşürücü süreler ve zaman aşımı süreleri
durmaktadır. Bu durumda, faaliyetin sonlandırıldığı tarihin belirlenmesi çok
önemlidir. İşte, bu sakıncayı gidermek için, tarafların yazılı tebliğine rağmen
on beş gün içinde tutanağı imzalamaya gelmemesi durumunda, imzadan imtina ettiğine
dair bir tutanağın ara bulucu tarafından tutulması gerekmektedir. Bu konuda
verdiğimiz önergenin dikkate alınması ve bu eksikliğin giderilmesi
gerekmektedir.
Tasarının 18’inci
maddesinde, anlaşma tutanaklarının taraflarca hâkim önüne götürülmesi ve icra
edilebilirlik şerhi verilmesi düzenlenmiştir. Hâkim bu tutanağı sadece
tarafların serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri bir hak konusunda olup
olmadığı ve icraya elverişli olup olmadığı yönüyle inceleyecek ve onaylamak
durumunda kalacaktır. Yani hâkim, konunun özü, delillerin değerlendirilmesi ya
da hukuki menfaatler yönünden bir inceleme yapamayacaktır. 18’inci maddede icra
edilebilirlik şerhi verilmiş ilam niteliğindeki belgeye karşı herhangi bir
itiraz ya da kanun yolu yokken, grubumuzun verdiği önergeyle bu karara karşı
istinaf yoluna gidilebileceği hükmü metne konmuştur. Ancak, bilindiği üzere,
istinaf mahkemeleri henüz kurulamamıştır. Bu nedenle, istinaf mahkemeleri
kuruluncaya kadar kararın temyiz edilebileceğine dair geçici bir madde ihdas edilmelidir.
Aksi takdirde, uygulamada ciddi tereddütler ortaya çıkabilecektir.
Tasarıda en çok eleştirilen
konulardan birisi de ara bulucuların tamamen Adalet Bakanlığı denetiminde ve
Adalet Bakanlığına doğrudan bağımlı olmasına ilişkindir. Bu nedenle, Adalet
Bakanlığı yerine Arabulucular Kurulunun meslek kurallarını belirlemesi, eğitim,
kayıt silinmesi ve kararlara karşı yargı yoluna başvurulabilmesi yönündeki
önerge ve görüşlerimiz de Komisyonda kabul görmemiştir. Oysaki Komisyonda ve
hukukçuların çoğunluğunda ara bulucuların Adalet Bakanlığına bağımlı olmasının
sakıncaları dile getirilmekte, alternatif bir yargı ağının Adalet Bakanlığı
tarafından kurulmak istendiği eleştirileri yapılmaktadır. Öte yandan,
Arabulucular Kurulunun oluşumunun daha bağımsız bir yapıya kavuşturulması,
Adalet Bakanlığı bürokratlarının etkinliğinin azaltılması, ara bulucuların da
kendi aralarından seçecekleri temsilcilerle kurumun daha demokratik bir yapıya
kavuşturulması ve Kurul Başkanının seçiminin Kurul üyeleri arasından yapılması
yönündeki tüm önerilerimiz de reddedilmiştir.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara
buluculuk Kanunu Tasarısı -gerekçesinde de belirtildiği gibi- hak ve haklının
bulunmasını değil, her ne koşulda olursa olsun uyuşmazlıkları sonlandırmayı
hedeflemektedir. Bu anlayış ise toplumdaki adalet duygusunu zedeleyebilecektir.
Ara buluculuk faaliyetinin gizlilik içerisinde yürütülmesi, anlaşma belgesi
üzerindeki hâkimin denetiminin sınırlı olması nedeniyle bu tasarı, güçlünün
zayıfı ezmesi sonucunu ve çok hukukluluğu ortaya çıkartabilecek etnik ve dinsel
temelde oluşumlara ya da mafyanın hâkimiyetine yol açabilecek bir düzenlemeye
dönüşme sakıncalarını içinde barındırmaktadır. Bu noktada İtalya gezimiz
sırasında İtalya’daki ara buluculukla ilgili yetkililere sorduğumuzda, konuyu
mafyaya getirdiğimizde söyleyecek lafları kalmadı. Gerçekten ara buluculuk
kurumu, Türkiye’deki o geçmişteki çek senet mafyası yapılanmasını yeniden
hortlatabilecek özellik taşımaktadır.
Bir konuya daha dikkat
çekmek isterim: Ülkemizin güneydoğusundaki alternatif hukuk anlayışını
benimsemiş bir yapının bu yasal düzenlemeyle legalleşmesi çok büyük bir
olasılıktır. Artık birtakım kişiler arasındaki uyuşmazlıkları çözümlemede
örgütsel yönden birtakım yapılan girişimler hukuksal bir yöntemle aleniyet kazanabilecektir.
Bu hususlara da dikkatinizi
çekiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlar, uzlaşmanın bozulması hoş değil tabii de ama hemen, böyle kızıp
uzlaşmayı bozmak da çok doğru değil.
Önemli bir kanun görüşüyoruz,
önemli bir kurum oluşturuyoruz. Komisyonda üzerinde ciddiyetle çalışıldığını,
katkı verildiğini biliyorum. Bu konuda bizim grubumuz, Adalet Komisyonu üyesi
arkadaşlarımıza öyle özel hizmet de alarak katkı vermelerini temin etmek için
bir kararın, gayretin içerisinde de
oldu. Önemli bir kurum kuruyoruz. Birçok Avrupa ülkesinden daha erken
davranarak önemli bir kurum kuruluyor. Bunu düşünen… Tabii gerekçede yazıyor,
işte “Avrupa Birliğinin talebiyle böyle bir kurum kurulmasına, hukuk
kurulmasına öncelik verildi.” deniliyor ama aslında yani bunu da gerçek de olsa
söylemenin bir anlamı yok. Ara buluculuk müessesesi bizim kültürümüzde,
medeniyetimizde var; inanışımızda var, yaşamımızda var. Dolayısıyla, bu ara
buluculuk hadisesi Avrupa’nın talebi, hukuku falan değil, bizim kendi öz
değerimiz. Onun bugüne kadar yargı sistemine, yargılama sistemine girmemiş
olmasını konuşmak lazım aslında. Bu, bize ait bir değer.
Bizde sorunların çözümü
için kadıya gidilmezdi, kadıdan önce birçok ara kurum vardı. Bu ara kurumlar da
yani mahallenin efendisi, mahallenin beyi, mahallenin ağası, hatta olmazsa
mahallenin kabadayısı. Şahıslar arasındaki sorunları kadıya götürmeden çözen
bir kültürden, bir inanıştan geliyoruz. Dolayısıyla, ara buluculuk müessesesi
bizim kendi inanç değerimiz, kendi kültür değerimiz. Adalet Komisyonundaki
arkadaşlarımın da bu noktadaki yaptığı araştırmalarda vardıkları sonuç da bu.
Dolayısıyla, geç kalmış, bize göre geç kalmış bir kurumu kuruyoruz. Bu noktada
acele edilmese iyi olurdu; Genel Kurulda üzerinde müzakere etseydik, karşılıklı
olarak sorgulasaydık, tartışsaydık, katkı verseydik iyi olurdu.
Ben, Sayın Elitaş’ın bu
uzlaşmayı bozarak bu kanunu bugün acele buraya getirmiş olmasını bir
talihsizlik olarak görüyorum çünkü verdiğimiz konuşmacı arkadaşlarımızın
birçoğu burada yok. Sayın Faruk Bal bu konunun uzmanı, bu konuyla ilgili çok da
özel çalışma, özel bir gayret içerisinde hizmet de alarak hazırlık yapmıştı ama
“Bugün görüşmeyeceğiz.” dediğimiz için bir başka programda. Dolayısıyla, işte
yani benim çok fazla hazırlığım olmamasına rağmen gelip burada konuşmak
durumunda kaldık.
Değerli arkadaşlar,
ara buluculuk konusu, demin de
söylediğim gibi bizim kültürümüzün, bizim toplum yaşamımızın, sosyal
yaşamımızın çok işler, işlevsel olan, çok işleyen, çok değerli bir müessesesi.
Bunun hukukunu kurmuş olmayı ben önemsiyorum, katkı veren herkese de çok
teşekkür ediyorum.
Yani Sayın Bakan mutlaka,
bu konuşmalardan sonra açıklayıcı, bilgilendirici bir konuşma yapacaktır ancak
şunu söylemek gerekiyor diye düşünüyorum: Ara bulucu uzlaştırıcı değil, ara
buluculuk ayrı bir hadise. Ara buluculuk, çözüm üreten… Yani arayı bulmak için, ihtilafı, uyuşmazlığı
ortadan kaldırmak için, tarafların iradi beyanıyla veya kanaatiyle gönüllü bir
uzlaşmayı, helalleşmeyi getiren bir uzlaşmayı sağlamak için ara bulucu çözüm
üretebilmeli yani arayı bulmak değil, arayı bulacak çözümü üretebilecek
uzmanlıkta olmalı.
Adalet Bakanı yok Sayın
Hocam.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Burada, burada…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
– Adalet Bakanı yok, Komisyon Başkanı yok, Başkan Yardımcısı yok, Komisyon
üyelerinin çoğu yok.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Ne yapacağız sizi? Yani Komisyon Başkanınız yok, Adalet Bakanınız geliyor,
gidiyor. Ne yapacağız Allah aşkına?
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Biraz önce buradaydı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Ünal Kacır, ne yapacağız şimdi bu işleri? Yani biz bu kadar önem veriyoruz,
değer veriyoruz, övüyoruz…
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Geldi, burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) –
Sağ ol sayın hemşehrim, hoş geldin.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
yani şu kısa sürede okuduğum kadarıyla -ve bu kültür, bunu biliyorum, bu bir
sosyal değer, bizim inanç değerimiz, bu müessesinin önemini biliyorum- eksik
bulduğum husus şudur: Ara buluculuk Adalet Bakanlığında bir daire başkanlığına
bağlı bir müessese olmamalı. Meselenin mahiyetini azaltmış olursunuz,
derinliğini azaltmış olursunuz. Bu bir özerk kurum olmalı, kurum. Yani bu
toplumun şahısları, vatandaşlar arasındaki sorunların çözümünü mahkemeye gitmeden,
polise düşmeden, hüküm cümlesi kurarak, çözüm üreterek çözecek bir ciddi kurum
kurmamız lazım. Bu kurum devlet kurumu olmamalı. Siyasetin emrinde olmamalı.
Siyasetin bulaşılığı olmamalı. Çünkü bu kurumun koyacağı kurala, hüküm
cümlesine taraflar inanmalı, güvenmeli. Adaleti temin etmeli bu, barışı temin
etmeli. Bunun için bu kurumun özerk olması, bağımsız olması lazım. Verdiği
kararın güvenilir olabilmesi barışı sağlaması açısından çok önemli.
Yani biz bunu bir hukuk
normu olarak değil bir kültür normu olarak kurmamız lazım Sayın Kubat. Yani bu
kurumu biz bir yitiğimiz olarak kurmamız lazımdı. Bizim kültürümüzde var bu,
Osmanlıda var, atalarımızda var. Benim gençliğimde, çocukluğumda bile vardı.
Yani mahallenin efendisi olurdu, mahallenin beyi olur, ağası olur hatta
külhanbeyi olur, sorunların çözümü önce bunlardan geçer, burada bitmezse
mahkemeye giderdi. Şimdi böyle bir kurum kuruyoruz. Avrupa Birliği normlarına
uygun bir kurum kurmak diye bir mecburiyetimiz yok. Kendimize uygun bir kurum
kurmamız lazım. Onun için bunun, Adalet Bakanlığı bünyesinde bir daire
başkanlığıyla denetlenmesi değil, özerk bir kurum olarak yani bizim, işte,
yargı gibi bağımsız, tarafsız, güvenilir bir kurum kurmamız lazım. Bu fırsat
vardı, bu fırsat bana göre kaçırılmış da değil, yapılabilinir değerli
arkadaşlar.
Bir başka husus da, şunu
söylemek gerekiyor: Değerli Bakanım, biraz sonra soru soracağım. Bugün yargıyı
meşgul eden davaların oransal sınıflandırmasını yaparsak göreceksiniz ki özel
hukuk alanı kadar diyelim veya daha çok, devletle vatandaş arasında ihtilaf
var. Adalet Komisyonunun değerli üyelerine, değerli hukukçulara buradan
söylüyorum. Yani özel hukuk alanındaki uyuşmazlıkları çözmek için ara buluculuk
kurumu kuruyoruz da, devlet ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları çözecek
kurumumuz ne?
Değerli arkadaşlar,
devletimiz öyle zamanlar geliyor ki zulüm devleti oluyor, vatandaşına
zulmediyor; güçlü çünkü, vatandaşın gücü yetmiyor. O zaman devlet ile vatandaş
arasındaki uyuşmazlıklara çözüm üretecek bir ara buluculuk kurulamazsa çok
eksik kalır Sayın Bakanım. Bu kurum o zaman çok eksik kalır, çok göstermelik
olur.
Şimdi, mesela -Sayın
Bakanımız burada, Sayın Veysel Eroğlu Hoca’mız burada- tapu iptal davaları…
Sürem de bitti.
Devlet tapu vermiş
vatandaşa. Üç gün sonra da gitmiş, devletin adına bir memur –Sayın Orman Genel
Müdürümüz de burada- bir ormancı gitmiş, tapuyu iptal etmiş.
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Mahkeme iptal etmiş.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Mahkeme iptal etmiş ama yani devletin adına memurun tuttuğu zapta istinaden
mahkeme iptal etmiş. Şimdi, bu adaletsiz bir şey, böyle bir hak yok. Tapuyu
verirken mi yanlıştın, iptal ederken mi doğrusun? Şimdi, bu noktada
mahkemelerde o kadar çok dava var ki vatandaş ile devleti hısım değil, hasım
hâline getiren o kadar çok dava var ki… Israrla bağırdık, “2/B kanununda gelin,
şunu da çözelim, şu ihtilafları bir tasfiye kanunu haline getirelim.” diye,
“Sonra yapacağız.” dedi Bakan. Ama şimdi, eğer, ara buluculuk kurumu
kuruyorsak… Kurum kurmamız lazım, kurum, özerk bir kurum; bir devlet yapısı
kurmamız lazım, bir devlet kurumu kurmamız lazım. Vatandaş ile bu vatandaşın
devleti arasındaki ihtilafları çözecek bir ara buluculuk kurumu da kurmamız
lazım. Kurmazsak, bu eksik kalır değerli arkadaşlar.
Biz, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, her şeye rağmen, bu kanunun yargı sistemimize, vatandaşımıza,
devletimize, Meclisimize de hayırlı sonuçlar getirmesini, hayırlı olmasını
temenni ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu tasarı, 26/5/2008
tarihinde Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı olarak 23’üncü
Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmişti ama kadük kalmıştır.
Meclisin gündeminde olan bir tasarı tekrar canlandırılmıştır.
Şimdi, burada, özellikle
“Ara buluculuk Yasa Tasarısı” dendiğinde, işin gerçeğini de kabul etmekle
birlikte, Adalet Komisyonunun üyesi olarak AK PARTİ’yi temsilen arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisini temsilen, Milliyetçi Hareket Partisini temsilen
arkadaşlar, özellikle bizler de dâhil olmak üzere burada ara buluculuk kurumuna
yabancı olduğumuzdan dolayı tereddütler geçirdik. İşin gerçeği, bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olmaya çalıştık, tereddütlerimiz oldu. Acaba ara bulucu
hangi ihtilaflara neşter vuracak, ara bulucu yargılama mı yapacak, arabulucu
maddi hukuku mu uygulayacak; bunları bilmiyorduk.
Bu noktada Adalet
Bakanlığımızın çalışmaları gerçekten güzel oldu. Bürokrat arkadaşlarımız da
güzel çalıştılar. Adalet Bakanlığımız bu konuda gerçekten mukayeseli hukukta
durum nedir, ne değildir kabilinden -Komisyon üyesi arkadaşlarımız- İtalya,
Almanya, İngiltere, Amerika’ya mukayeseli hukukta durum nedir, ara buluculukta
uluslararası platformda durum nedir, ne değildir; bunları da gözlemleme
durumumuz oldu. Önemli bilgiler ve tecrübeler edindik.
Ara buluculuk nedir, ara
buluculuk neyi çözecektir şeklinde bir soruyla başlamak istiyorum. Ara bulucu
bizim uygulamamızda, bizim hayatımızda, geçmişimizde de zaten var olan bir
kurum, resmî bir kurum olmamakla birlikte. Örnek veriyorum: Hukuk uyuşmazlıklarında,
eşler arasındaki bir ihtilaf hâlinde eşler, geçinmeme durumu olduğu takdirde,
kayınbabasına, kaynanasına gidiyor ya da bir yakınına gidiyor, arkadaşlarına
gidiyor bu ihtilafı dile getiriyor. Diğer taraftan ticari ilişkilerde, alacak
verecek meselelerindeki ihtilaflarda dahi kanaat önderlerine gidilmesi, o
mahallin mülki amirine, kaymakama, valiye, yerine göre kanaat önderlerine
gidildiğinde bunların da yapmış olduğu bir nevi ara buluculuktur fakat bu ara
buluculuk müessesesini bir kurumsal hâle getirmemiz lazım.
Çok şeyler bahsedildi,
denildi ki: “Ara buluculuk, ihtilafları çözmeye başladığında ara bulucu efendim
yargının yükünü hafifletecek.” Yargı yükünü hafifletmek amaçlardan biri olmakla
birlikte, aslolan burada uzlaşı kültürünü geliştirmek. Toplumumuzun gerçekten
ihtiyacı olduğu uzlaşı kültürünü, tarafların ihtilafı muhakeme etmeden, yargıya
gitmeden, mahkemeye gitmeden nasıl çözebilir arayışı içerisinde olmalarını
geliştirme babından gerçekten hukuk sistemimize yerleşmesi ihtiyaç olan bir durum.
Nitekim “adalete erişim” başlıklı Anayasa’mızın 36’ncı maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde de adalete erişimi bir hak olarak
telakki etmiştir. Bizim uluslararası sözleşmelerde de bağlı olduğumuzu göz
önüne aldığımızda, mukayeseli hukuktaki diğer ülkelerle de birlikte
değerlendirdiğimizde Türkiye’nin bu sürece müdahil olması ve ara buluculuk
müessesesini, Avrupa’da olduğu gibi, dünyanın muhtelif ülkelerinde de olduğu
gibi yerleştirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Nitekim -mukayeseli hukuktan da
örnekler vereceğim zamanım kalırsa- Suriye’de, Yunanistan’da, Sudan’da, üçüncü
dünya ülkelerinde dahi bu müessesenin yerleşmiş olduğunu görüyoruz.
Peki, ara buluculuk nedir?
Tarafları konuşmak ve müzakerede bulunmak amacıyla bir araya getiren,
birbirlerini anlamalarını ve bu suretle kendi çözümlerini üretmelerini sağlamak
için aralarındaki iletişimi kuran; bağımsız, tarafsız üçüncü kişinin katkısıyla
gönüllü, ihtiyari olarak işlerlik kazanan bir uyuşmazlık çözme yöntemidir.
MHP Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Şandır da burada bahsetti fakat şöyle bir durum var, dedi ki: “Ara bulucu
bir karar verecek.” Ara bulucu bir karar vermeyecek; ara bulucu tarafları bir
araya getirecek, tarafların ihtilafı çözmesine sistematik yöntemler kullanarak,
diyalogu geliştirerek, uzlaşı kültürünü geliştirerek tarafların iradeleri
istikametinde bir sözleşme hazırlamak. Eğer ara buluculuğa giden bir ihtilaf
çözülürse burada arabulucu bir karar vermiyor; ara bulucu tarafların bir
mutabakat anlaşması, sözleşme, Borçlar Kanunu anlamında bir sözleşme ihtiva
ediyor. Taraflar isterlerse bu sözleşmeye icra edilebilirlik şerhiyle ilam
niteliğini haiz belge sıfatını verebiliyorlar. Tabii, burada tartışılmakla
birlikte, ilam niteliğini haiz belgeyle ilam ayrımına da girmek lazım.
Ara buluculukla ilgili en
büyük sıkıntılardan, tereddütlerden biri de: Hangi ihtilaf ara buluculuk
ihtilafıdır? Bu çok önemli arkadaşlar. Bunu şu şekilde düzenliyor: 1927
Yargıtay uygulamaları, yerleşik içtihatlarına göre taraflar arasındaki ihtilaf,
tarafların serbestçe üzerlerinde tasarrufta bulunabilecekleri iş ve işlemler.
Bu ne demektir? Bu, şu demektir: Diğer bir tabirle “kamu düzenine girmeyen
ihtilaflar” diye sayabiliriz, diğer taraftan da en somutu, hukuk
uyuşmazlıklarında, hukuk mahkemelerinde tarafların sulh yoluyla hâkimin
inisiyatifi olmadan halledebilecekleri bütün ihtilaflar buranın konusuna girer.
Efendim, boşanma hukuku bu işin içine girerse ne olur? İş hukuk bu işin içine
girerse ne olur? Miras hukuku bu işin içine girerse ne olur? Şunu söylüyorum
ben özellikle: Kamu düzenini ilgilendiren meseleler zaten bu işin içine
girmeyecek.
Anlaşmalı boşanmayla ilgili
bir şeyler söylemek istiyorum: 3444 sayılı, 1987 yılında Medeni Kanun’a eklenen
Yasa’yla anlaşmalı boşanma getirildi hukuk sistemimize ve boşanma
kolaylaştırıldı. Burada, üzerinden bir yıl geçmesi lazım evliliğin. Tarafların
evliliğin ferîlerine ilişkin anlaşmaları lazım ve hâkimin, tarafları bizzat,
vekilleri marifetiyle de değil bizzat dinlemesi lazım. Peki, hâkim bütün
bunları dinledi, şartlar da oluştu, boşanmaya karar vermek zorunda mı hâkim?
Asla değil. Dolayısıyla “kamu düzeni” dediğimiz hadise budur. Anlaşmalı
boşanmanın ferîlerini ayrı tutuyorum, anlaşmalı boşanma da kamu düzeni
muhtevasından dolayı ara bulucunun işine girmeyecektir.
Diğer taraftan, ara
bulucunun yapmış olduğu faaliyetler bir maddi yargılamayı gerektirmiyor. Ara
bulucu yargısal işlem yapmıyor. Ara bulucu netice itibarıyla maddi hukuku
uygulamadığından dolayı tanık dinleyemiyor, bilirkişiye gidemiyor, keşif yapamıyor.
Peki, ara buluculuk bunları yaptığı hâlde…
Bir tartışma konusu daha
var, buradan oraya geçmek istiyorum: Yargı yetkisinin devri. Anayasa’ya
aykırılık iddiasında bulunuldu. Yargı yetkisinin devri de doğru değil çünkü
maddi hukuk uygulanmıyor, yargı işlemi değil. Diğer taraftan, örnek vermek
istiyorum ben: Hukuk ihtilaflarında -avukat arkadaşlarımız bilir- nizasız kaza
vardır. Nizasız kaza, biliyorsunuz, çekişmesiz yargı. Çekişmesiz yargı ihtiyati
tedbir, ihtiyati haciz, evlenmeye izin, inşaat ruhsatının alınması, idari
işlem, bütün bunlar bir eda hükmünde olmadığından dolayı, bir tedbir
mahiyetinde olduğundan dolayı idari işlem olmakla birlikte yargısal işlem
değildir ama bu işlemler hâkim tarafından yapılmaktadır. Dolayısıyla, hâkimin
yapmış olduğu her işlem yargısal faaliyet değildir.
Tüketici hakem heyetlerinde
de gördüğümüz kadarıyla, tüketici hakem heyetlerinde verilen karar ilam
hükmünde olduğundan dolayı somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesine
gidildi. Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararda alternatif çözüm yollarından
biri olarak görmüştür ve demiştir ki, en seri şekilde, en seri hareketle,
masrafsız bir şekilde ihtilafı çözmeye yönelik olduğundan dolayı somut norm
denetiminde önüne gelen itirazı kabul etmemiştir. Dolayısıyla, verasetin de
noterler tarafından verildiği bir ortamda, burada ara bulucuların yapmış olduğu
işlemleri bir yargısal faaliyet olarak görmek hukuken doğru bir deyim değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ara bulucu, tarafların birbirleriyle iletişim kurmalarını ve
bunu geliştirecek menfaatlerini ve ortak yönlerini iyi anlamalarını, hukuki
durumlarını, güçlü ve zayıf noktalarının çözüme ulaştırılması hâlinde
doğabilecek sonuçları görmeleri, somut duruma göre işlerlik kazanabilecek
değişik çözüm seçeneklerini değerlendirir. Ara bulucu ihtiyaridir. Ara bulucuya
giden taraflardan biri eğer bir sıkıntılı durum görürse ara buluculukla ilgili
faaliyeti orada kesebilir. Dolayısıyla, hiç kimseyi ara bulucuya zorlamak,
icbar etmek mümkün değildir. “Ara bulucu tarafsız olmak durumundadır.” dedik.
“Ara bulucu maddi hukuku uygulamaz.” dedik. “Peki, ara bulucu bu ihtilafları
nasıl çözecek?” sorusuna ise “sistematik çözüm yöntemleri” diye burada bir
teknik tabir geçiyor. Konunun durumuna göre, eğer burada maddi yargılama yapılsaydı,
dolayısıyla burada vatandaşın hem masraf yönünden hem yargılama sürecinin
uzaması yönünden ara bulucuya gitmesinin faydaları anlatılacaktır. Bu ihtilafı
çözmeleri hâlinde toplumsal barışa da katkı olacakları anlatılacaktır. Bu bir
manada, hukuk fakültesi mezunu olmak ve beş yıl alanlarında hizmet yapanlara
ara buluculuk görevi verilecek şu anki tasarının alt komisyondan geçmiş ve üst
komisyonda değerlendirilmiş hâliyle bu şekilde.
Bazı arkadaşlarımız burada
hukuk fakültesi mezunu olmayanlara da bu yolun verilmesi gerektiğini deklare
ettiler. Ona da katılabilinir. Fakat ülkemizde bu yargısal faaliyet olarak
değerlendirildiği için, barolara bu manada, ara buluculuk faaliyetinin
yerleşmesi anlamında büyük görevler düşmektedir. Bu bir geçiş sürecidir.
İleride…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAMAZAN CAN (Devamla) –
Evet Sayın Başkanım, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Sayın Başkanım, 60’a göre bir söz talebimiz var. O deminki çayla ilgili olayda,
ben bir şehit cenazesine gittiğim için burada bulunamadım, bir düzeltme
yapmayı…
BAŞKAN – Sayın Vekilim,
zaten konuyla ilgili olmayan bir konuşma yaptınız, biz burada müsaade ettik.
Şimdi, tekrar hiç ilgisi olmayan bir konuyu gündeme getirmek doğru değil.
Yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan, demin
konuşmada da ifade ettim; devlet ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıklarda ara
buluculuk sistemi düşünülüyor mu, böyle bir kurum kurmayı düşünüyor musunuz?
İkinci husus: Yargıya
intikal eden davaların yüzde kaçı devlet ile vatandaş arasında, yüzde kaçı özel
kişilerle ilgili?
Bir de: Ara buluculuk
sistemi ile hakemlik müessesesi arasındaki fark nedir? Bu kanunda korunuyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli)
–Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında Sadullah Ergin’in
bu Meclisin karşısına Adalet Bakanı olarak çıkması bu Meclisin kabul edeceği
bir şey değil, çünkü adalet müessesesini Türkiye’de yok etti, adalete güveni
yok etti, yargıyı yok etti. Dolayısıyla ben de bir milletvekili olarak, kendimi
yargı yönünden bir güvence içinde hissetmediğim için söylenmesi gereken şeyleri
söyleyemiyorum.
Bir soru soruyorum
kendisine: Deniz Feneri’nde kendisini, Tayyip Erdoğan’ı ve yakınlarını
aklayacak bir mahkeme buldunuz mu? Burası neresi?
Geçen gün yandaş bir
gazeteciler grubuyla gittiniz, Silivri Cezaevini gezdiniz, çok beğendiniz. Siz
ve o gazeteciler orada yatmak ister misiniz?
Bu kadar efendim.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Ara bulucuların
avukatlardan ve avukatlık hakkı kazanmış olan hukukçulardan oluşması kabul
edilirse, o zaman Adalet Bakanlığının ara buluculuk eğitimi vermesine ve bir
daire başkanlığı kurmasına gerek var mıdır?
Soru 2: Ara buluculuk işi,
avukatlık faaliyetinden daha zor bir faaliyet olmadığına göre, hukukçu olan ara
bulucular için eğitim ve sınav ihtiyacı var mıdır?
Soru 3: Hukukçuya eğitim ve
sınav ihtiyacı yok ise Adalet Bakanlığında tutulacak sicil yerine Adalet
Komisyonu Başkanlığı nezdinde veya baro nezdinde özel bir ara buluculuk sicili
tutulması daha doğru olmaz mı?
Soru 4: Ara buluculuk
mahkemelerin yükünü azaltmaya yönelik bir kurum ise, mahkemelerin yükünü
azaltmak için devletin ara buluculuk ücretini kendisinin ödemesi yani
üstlenmesi gerekmez mi?
Soru 5: Ara buluculuğun
uygulandığı ülkelerden başarılı olan ülke var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağbaba, buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde Silivri Cezaevini ziyaret ettiniz basın
mensuplarıyla. Orada çeşitli açıklamalarda bulunuldu, doktorun ne kadar iyi
hizmet verdiği, koşulların ne kadar iyi olduğu… Ben de Silivri Cezaevine
defalarca gittim, orada kalan mahpuslarla görüştüm, özellikle -iki
milletvekilimiz var bizim orada- Sayın Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’la
görüştüm, gazetecilerle görüştüm. Orada, Silivri Cezaevinde, on beş saat suyun
akmadığını, suya göre ihtiyaçlarını giderdiklerini herkes söylüyor. Ayrıca
yemeklerin yıkanarak -dikkatinizi çekiyorum- yendiğini oradaki bütün mahpuslar
söylüyor ve farklı bir sunum yapılmaya çalışılıyor, bir cezaevi reklamı
yapılmaya çalışılıyor. Tabii, bu cezaevi reklamını geçmiş yıllarda yapanların
bir kısmı şimdi zaman zaman içeri girebiliyor; hukukun, adaletsizliğin kime
vuracağı belli olmuyor. Bu cezaevi koşullarından, özellikle tecritten çok
rahatsızlar. Tecrit…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, ara buluculuğun uygulandığı Amerika, İtalya, Almanya
gibi ülkelerde uyuşmazlıkların ne kadarının ara buluculuk yöntemiyle
çözüldüğüne ilişkin Adalet Bakanlığında istatistiki bir bilgi var mıdır? Adalet
Bakanlığı, bu ülkelerde ara buluculuk sisteminin aradan geçen yıllara rağmen
uyuşmazlıkların çözümüne, iş yükünün azaltılmasına katkı sağlayacak düzeyde
oturmadığının farkında mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüz…
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sabahleyin
Anayasa Komisyonunda Kamu Denetçiliği Kanunu Tasarısı görüşülürken bunun
dayanağının, ombudsmanlığın Osmanlıdaki kadılık sisteminden geldiğini
söylediniz. Şimdi, bir de ara buluculuk getiriyorsunuz. Dolayısıyla, bu, sizin
Osmanlıdaki kadılık sistemine özentinizin bir sonucu mu?
İkincisi, 666 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile birçok personele mali haklar tanınırken ne yazık ki
hâkim ve savcılar, Yargıtay üyeleri, birinci sınıf hâkim ve savcılar ciddi
sosyoekonomik sıkıntılar içinde yaşamaktadır. Anayasa Mahkemesi raportörleri
bugün Yargıtay üyelerinden daha fazla maaş almaktadır. Taşrada yazı işleri
müdürü yeni atanan bir hâkim ve savcıdan daha fazla maaş almaktadır. Bu konuda
bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü, ATGV var
Müsteşarınızın başkanlık yaptığı, Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı. Bu
vakfın amacı, biliyorsunuz, hâkim ve savcıların lojman ihtiyacını ve adliye
binaları ihtiyacını karşılamaktır…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Sayın Başkan, bunu tamamlayayım yani çok önemli.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın
Başkan, ara buluculuk kurumunun en tehlikeli yönü, bağımsız yargının, ara
buluculuk kurumunun Adalet Bakanlığında bir daireye bağlanmasıyla
tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybedeceği tehlikesidir, bunu belirtiyorum.
Bunun dışında, az evvel bir
arkadaşım belirtti, F tipi cezaevlerinde binlerce fikir suçlusu aydın ve
yurtsever, tutuklu ve hükümlü olarak, sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
cezaevinde yatmıyorlar, düşman bir ülkenin tutsak evinde yatıyorlar,
zindanlarında yatıyorlar gibi tecrit hayatı yaşıyorlar. F tipleri ilk
çıktığında da biz bunlara karşı çıkmıştık. F tipleri sizin döneminizde çıkmadı
ama yaklaşık on yıldır sizin döneminizde aynı tüzükle, aynı rejim
uygulanmaktadır. Yani her türlü şey sorun olmuştur; spor sorunu, sağlık sorunu,
tecrit sorunu, havalandırma sorunu, hafta sonu sorunu… Bunlarla ilgili bir
çalışmanız var mı? F tipi cezaevinde yatanlara bu tüzükle ikinci bir ceza
verilmektedir. Bu tüzük değişikliğiyle ilgili Adalet…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Benim şöyle bir sorum var:
Adalet Bakanımız alınganlık yapmasın, mahallî bir sorun, mahallî bir sorun
olması dolayısıyla.
Bundan yirmi beş gün önce
bir Haberal Yasası çıktı. Biz bu Haberal Yasası’na destek de verdik.
Dolayısıyla, bugünkü kanunla ilgili de müspet bir kanaatimiz var. Bu kanunlar
çıkarken, beraber… Adana’nın Kozan ilçesinde 5 kardeş olan, yani ben
okuryazarlıklarını da söylemek durumundayım, bunların 3’ü cezaevinde yatıyor,
kendi aralarında veya başkasıyla olan bir problemden dolayı. Bunların anneleri
rahmetlik oldu, seksen beş, doksan yaşında. Müsteşarıma ulaşmama rağmen, “Geri
dönerim.” dedi, dönmedi. O da kusura bakmasın bunu burada gündeme getirdiğim
için.
Şimdi, bu arkadaşlara Kozan
Cumhuriyet Savcısı, Emniyet Müdürü güvenlik gerekçesiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
1) Sayın Bakan, ara
bulucular yoluyla çözümünü hedeflediğiniz uyuşmazlıklar hangi tür konular veya
suçlardan oluşmaktadır? Burada ara bulucuların ne tür bir garantisi vardır?
2) Hâlen taahhüdü ihlal
suçundan dolayı cezaevlerine girmiş vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır? Gerek
cezaevlerinde gerekse cezaevine girmemek için evine gelemeyip kaçak durumda
bulunan bu tür vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü konusunda Bakanlığınızın
bir çalışması var mı? Varsa ne durumdadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu kişinin ibadet özgürlüğünü engellemeyi suç olarak düzenlemiş
idi. İktidarınız döneminde yürürlüğe giren 5237 sayılı Ceza Kanunu ise kişi
yerine toplu ibadet hakkını engellemeyi suç olarak düzenlemiştir. Bu ikisi
arasındaki fark, özellikle askerî birimlerde askerin ibadetini engelleyen
komutanlar için yaptırım içermekte iken şimdi bu suç olarak
nitelendirilmemektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bu maddesini
değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bayraktutan…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benimki sadece bir
açıklama. Şehit cenazesinde bulunduğum için cevap veremedim.
Şimdi, burada çayın ciddi
bir sorunu var, onu dile getirmeye çalıştım. Yani bu çayın Artvin menşeli veya
Rize menşeli olması sorun değil. Sorun, çaydaki kota ve kontenjandan
kaynaklanıyor. İnsanlar çaylarını sokaklara döküyorlar, caddelere döküyorlar,
yollara döküyorlar. Bunu çarpıcı bir şekilde anlatmaya çalıştım. Eğer, çaya
saygısızlık burada, Meclis kürsüsünde dökmek çaya saygısızlıksa, eğer o tip bir
nitelendirme yaparsak şunu düşünmek lazım: 1 lira 22 kuruşa alınan çayı özel
sektöre peşkeş çekip 65 kuruşa çayın satılması saygısızlık değil de eğer buysa
bunu da yüce Meclisin takdirlerine bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Adalet Bakanına şunu
hatırlatmak isterim: Basın önünde olanların aksine, Silivri’deki bütün
tutuklular yemekleri yıkamadan yiyemediklerini, aşırı yağlı olduğunu
söylüyorlar. Sincan Cezaevinde diyet yemeği çıkmıyor; daha doğrusu, şeker
hastasına, tansiyon hastasına, karaciğer hastasına aynı diyet yemeği çıkıyor.
Şeker hastası patates yemek zorunda, oysaki şeker hastaları için son derece
tehlikeli bir durum bu.
Sincan Cezaevinde “Kemal
Gömi” adlı, on dört kez şizofreni raporu almış, yaşını bile her sorulduğunda
farklı farklı söyleyen bir hasta hâlâ daha orada tutuluyor. “Mesut Deniz”
adındaki şizofreni hastası ise tahliye talebiyle başvurduğunda kendisine “majör
depresyon” diye bir tanı konulabiliyor. Ayrıca, “Yaşar İnce” adındaki bir hasta
hepatit B’de bir yıldan fazla kullanılması kesinlikle tehlikeli olan bir ilacı
yanlışlıkla ve oradaki şartlardan dolayı tam altı yıldır kullanıyor. Bu konuya
dikkatlerinizi çekiyorum, yanlış ilaç kullanımları konusunda acilen inceleme
yapılması gerektiğini dikkatlerinize sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İlk olarak Sayın Şandır’ın
bir sorusu vardı: “Devlet ile vatandaş arasında ihtilafları çözmek üzere bir
ara buluculuk kurumu oluşturulması düşünülüyor mu? Bu yönde bir çalışma var
mı?” diye. Bu konuda aslında 2011 yılının Eylülünde, 26 Eylül 2011 tarihinde
Maliye Bakanlığının hazırlamış olduğu ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile yasalaşan bir düzenleme var. Bu düzenlemede adli ve idari uyuşmazlıklarda
dava açmadan ve icra takibine başlamadan önce idarelere şöyle bir görev
yükleniyor, sulha davet yükümlülüğü getiriliyor idareye. “Vatandaşla önce
görüşün, onu sulha davet edin, netice alamazsanız adli takibi, adli süreci başlatın,
icra takibini ona göre başlatın.” diye. Bu bir adımdır ama bahsettiğiniz
anlamda tüm beklentileri karşılayacak bir öneri değildir. Bizim genel
stratejimiz şu: Uyuşmazlıklar adliyelere intikal etmeden önce alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarını geliştirmek gibi bir hedefimiz var, Yargı Reformu
Strateji Belgesi’nde bu başlı başına bir belirlenmiş hedeftir. Bu hedef
çerçevesinde bugün görüşmekte olduğumuz Ara buluculuk Kanun Tasarısı hazırlanıp
getirilmiştir. Ayrıca “cezada uzlaşma” dediğimiz kurumun daha da etkin hâle
getirilmesi için birtakım çalışmalar devam etmektedir. Bahsettiğiniz,
vatandaşla kamu arasındaki ihtilafları çözmeye dönük bir komisyon oluşturduk.
Bu komisyonun çalışmaları da inşallah orta vadede bu Genel Kurulun huzuruna
getirilecektir.
Sayın Şandır’ın bir diğer
sorusu “Ara bulucu ile hakem arasında ne fark vardır?” diye. Hakem, tahkim
kurumunda görev alır ve hâkim gibi kimin haklı, kimin haksız olduğuna karar
verir görevi itibarıyla. Oysa ara bulucunun böyle bir hakemlik görevi yoktur, bir
karar verme yetkisi yoktur. Sadece tarafları bir araya getirip uzlaşmalarına
zemin hazırlamak, uzlaşmalarına katkı sunmak ve bu uzlaşma sonucunu bir
tutanağa, bir protokole bağlamak gibi bir görevi var. İkisinin arasındaki fark
budur Sayın Şandır.
Sayın Genç’in soruları bu
tasarıyla ilgili değil. Tasarıyla ilgili olmayan sorulara vaktim kalırsa
girmeye çalışacağım, aksi hâlde yazılı olarak cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Tanal, çok sayıda
soru sormaya çalıştı, ben de bir kısmını not alabildim onun için ama eksik
kalan olursa onlara tutanaktan bakıp size yazılı olarak da cevap vermeye
çalışacağım.
“Avukat ve hukuk
mezunlarından oluşacağına göre ara bulucular, bunlar için Adalet Bakanlığının
eğitim vermesi doğru bir şey mi?” diye sordu yanılmıyorsam. Tasarıda yapılan
değişiklikle, zannediyorum, hukuk fakülteleri de ara buluculuk eğitimlerini
verme noktasında yetkilendirildiler. Barolar da bu eğitimi verebilecek
durumdalar, tasarıda bu da söz konusu. Adalet Akademisine böyle bir imkân
sağlanmıştır. Dolayısıyla, burada Adalet Bakanlığının tekelinde olan bir eğitim
söz konusu değildir.
Bir de şu var, bir başka
soru, “Bunların eğitime ihtiyacı var mı?” diye bir soru da vardı ferî olarak.
Sayın Tanal, buradaki eğitim, teknik olarak hukuk eğitimi falan değil. Zaten
hukuk nosyonuna sahip hukuk fakültesi mezunu avukatlarımız. Ama burada daha çok
müzakere teknikleri açısından, iyi uygulama örneklerinden, bu işe başlayacak
olan ara bulucuların işe başlarken birtakım, gerekirse psikolojik -tarafların
psikolojilerini öngörmeleri noktasında- ya da dünyada uygulanan tekniklerden
istifade etmek adına öngörülen müzakere tekniklerine ilişkin bir eğitimdir bu.
O açıdan, bunun yapılması kurumun başlangıçta sağlam adımlarla yola çıkmasına
katkı sunar. Çünkü yeni oluşturduğumuz bir kurumdur ve işe başlarken yola
sağlam çıkar isek elde etmeyi düşündüğümüz fayda azami oranda artacaktır diye
düşünürüz.
“Baro nezdinde bir sicil
tutmak daha doğru değil mi?” dediniz. Zaten burada tasarının 30 ve 31’inci
maddelerine baktığınızda, Kurul esas itibarıyla Daire Başkanlığının
çalışmalarını da takip eden, ona tavsiyede bulunan bir organdır. Kurulun
oluşumunda Barolar Birliği de vardır, sivil toplum örgütleri de vardır, çok
sayıda sivil toplumdan temsilciler vardır. Bu maksat oradan hasıl olacaktır
diye düşünüyorum.
Sayın Tanal, not
alabildiğim bunlar, alamadıklarıma da ayrıca yazılı cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Ağbaba, gene,
cezaeviyle ilgili bir soru yönelttiler. Müsaade ederseniz, önce bu yasayla
ilgili sorulara cevap vermeye çalışayım, vaktim kalırsa bunlara dönmeye
çalışacağım.
Sayın Köktürk “Hâlen ara
buluculuk uygulaması bulunan ülkelerde uyuşmazlıkların ne kadarı ara buluculuk
kurumu tarafından çözülmektedir?” diye bir soru sordular. Elimizde böyle bir
istatistiki veri yok. O açıdan buna cevap veremiyoruz.
Sayın Özgündüz, kamu
denetçisiyle ilgili bir soru sordunuz, yine bu tasarıyla doğrudan ilgili değil.
Ona da sürem kalırsa dönmeye çalışacağım.
Sayın Köse, ara buluculuk
kurumunun Adalet Bakanlığına bağlı bir daire başkanlığı tarafından
denetlenmesinin, bağımsızlığı konusunda bir şüphe oluşturacağını ve ara
bulucunun bağımsız ve tarafsız çalışmasına engel olacağına işaret buyurdular.
Değerli arkadaşlar, ara
buluculuk, hukuk sistemimize yeni kazandırmaya çalıştığımız bir kurum. Burada
tasarının 31’inci ve 32’nci maddelerine bakabilirsek bir kurul öngörüyoruz. Bu
kurul karma bir yapıda oluşacak. Burada Adalet Bakanlığından bürokratların yanı
sıra Türkiye Barolar Birliğinden 3 tane temsilci var, yine Türkiye Noterler
Birliğinden temsilci var, burada yükseköğretim kurumlarının temsilcileri var,
burada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden temsilci var, burada esnaf ve
sanatkârlar odalarından temsilciler var, Adalet Akademisinden var. Hülasa,
Adalet Bakanlığındaki bürokratlara ilaveten sivil toplumun ve meslek
örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla oluşan karma bir heyet, bütün bu
önemli kararları alacak olandır ve daire başkanlığının işlemlerine tavsiyelerle
yön verecek organdır. O açıdan sivil toplumun ve meslek örgütlerinin denetimi ve
yönlendirmesi esas olandır. İleride bu kurum oturduğunda, belki daha da
kökleştiğinde, bahsettiğiniz anlamda özerk bir yapıya, Bakanlığın dışında bir
yapıya gitmesi de mümkün olabilecektir.
Adalet Bakanlığı olarak,
özel hukuk uyuşmazlıklarında ara buluculuk yapacak olanların denetlenmesini
özellikle Bakanlık bünyesinde tutmak gibi özel bir arzumuz, isteğimiz yok.
Neticeten tarafların isteğine bağlı olarak, gönüllülük esasına dayalı çalışacak
bir kurumdur bu. Ama yola çıkarken bunun sağlam temeller üzerinde yola çıkması,
kurumsallaşmasında herhangi bir aksaklık oluşmaması açısından buna ihtiyaç
olduğu düşüncesiyle böyle öngörülmüştür. İnşallah, kurumsallaştıktan sonra,
bahsettiğiniz anlamda bir özerkliğe doğru gidiş söz konusu olabilecektir.
Onun dışında, Sayın
Halaman’ın bir sorusu gene bu tasarının dışında ama onu, inşallah, gene özelde
görüşeceğiz.
Sayın Işık’ın “Ara
buluculuk yoluyla hangi uyuşmazlıklar çözülemeyecektir?” sorusu var. Ben birkaç
cümleyle ifade etmeye çalışayım. Özel hukuk alanında “yabancılık” unsuru
taşıyanlar da dâhil olmak üzere, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf
edebilecekleri uyuşmazlıklar ara bulucu tarafından çözülebilecektir. Onun
dışında, kamu düzenini ilgilendirmeyen alacak veya tazminat davası gibi özel
hukuk alanındaki tüm uyuşmazlıklar ara bulucu tarafından çözülebilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, devam
edebilirsiniz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) – Tazminat ve her türlü alacak davaları ara bulucu marifetiyle
çözülebilecektir. İş hukuku ve tüketici hukukundan kaynaklanan davalar ara
bulucuya götürülebilecektir.
Onun dışında, kamu düzenine
ilişkin olanlarda ara bulucu görev yapamayacaktır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Tarhan? Burada.
Sayın Genç? Burada.
Sayın Köktürk? Burada.
Sayın Özgündüz? Burada.
Sayın Tanal? Burada.
Sayın Kuşoğlu? Burada.
Sayın Köse? Burada.
Sayın Özkes? Burada.
Sayın Çam? Burada.
Sayın Akar? Burada.
Sayın Atıcı? Burada.
Sayın Yüceer? Burada.
Sayın Nazlıaka? Burada.
Sayın Ağbaba? Burada.
Sayın Bayraktutan? Burada.
Sayın Kaleli? Burada.
Sayın Özel? Burada.
Sayın Koç? Burada.
Sayın Özdemir? Burada.
Sayın Çetin? Burada.
Sayın Korutürk? Burada.
Sayın Ayata? Burada.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkul?
Sayın Erol? Burada.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok.
BAŞKAN – Burada, görüyoruz.
Sayın milletvekilleri,
lütfen...
Aynı şeyi biraz önce AK
PARTİ milletvekilleri yaptı.
Sayın Şengül?
Sayın Zeybekci?
Sayın Eyyüpoğlu? Burada.
Sayın Türkmenoğlu?
Sayın Kacır? Burada.
Sayın Selamoğlu? Burada.
Sayın Sertçelik?
Sayın Fındıklı?
Sayın Günay?
Sayın Uslu?
Sayın Müezzinoğlu?
Sayın Akyürek? Burada.
Sayın Ünüvar? Burada.
Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – 233 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın maddelerine geçilmesinden önce yapılan yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklamaya başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, muhalefet tarafından elektronik cihazlara girmeye teşebbüs eden
hiç kimse yok. Onlar burada sanal olarak mı duruyorlar, görüntüleri mi var?
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Efendim, kendi adlarına konuşsunlar! Yani burada bulunamadıklarının hıncını
almaya çalışıyorlarsa yanılıyorlar.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, 146’ya göre, burada duran milletvekillerimiz sisteme girmek…
BAŞKAN – İsterseniz
oturarak sessiz konuşun, buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Sayın Başkan, 146’ya göre, burada sanal olarak bulunmuyorlarsa milletvekilleri,
cismen varsa, saymak zorundasınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Efendim, İç Tüzük’te böyle bir hüküm yok.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Biz zaten imza verdik oraya, imzalarımız orada!
(Elektronik cihazla
yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı olmadığı
için, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29
Mayıs 2012 Salı günü saat 15.00‘te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.