DÖNEM:
24 CİLT:
21 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
107’nci Birleşim
16 Mayıs 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Tokat Milletvekili
Dilek Yüksel’in, Uluslararası Aile Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, kayısı ve kayısı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, Türkiye’deki Roman vatandaşların sorunlarına ve çözüm
önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Çin Halk Cumhuriyeti
Çin Halkı Siyasi Danışma Konferansı Ulusal Komitesi Etnik ve Din İşleri
Komitesi Başkan Yardımcısı Ma Qıngsheng ve beraberindeki Parlamento heyetinin
ülkemizi ziyaret etmelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
(3/875)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Mehmet Günal ve 25 milletvekilinin, doğal gaz anlaşmaları ve fiyatlaması ile
doğal gaz politikalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277)
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri ve 20 milletvekilinin, Ankara keçisi ırkının yaşatılması,
türünün devamı ve üretiminin arttırılması için izlenecek politikaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278)
3.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane ve 20 milletvekilinin, Kars ilinde hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunların ve halkın bu alanda içinde bulunduğu sıkıntıların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Hükûmetin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
kutlamalarıyla ilgili kararına ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, sanatçı Erol Kardeseci’nin vefatına ve Bank Asya Birinci Lig’e
yükselen Şanlıurfaspor’u kutladığına ilişkin açıklaması
3.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur ilinde düzenlenen Hayvancılık ve Süt Endüstrisi
Fuarı’na ve Burdur’daki süt üretimine ilişkin açıklaması
4.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ’ın, Hacettepe Üniversitesinde Kutlu Doğum Haftası nedeniyle
program düzenlemek isteyen öğrencilerin etkinliğinin sol görüşlü öğrenci
grupları tarafından engellendiğine ve üniversitelerde her fikrin ifade
edilebilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Engelliler Haftası’na ilişkin açıklaması
6.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının çiftçilere vermiş olduğu kredileri yarı
yarıya düşürdüğüne ve Ceyhan ilçesinin Kösreli, Altıgözbekirli, Dağıstan ve
Yalak köylerinde yaşanan dolu felaketine ilişkin açıklaması
7.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Aydın’daki çiftçilerin zor durumda olduklarına ve Hükûmetten
yardım beklediklerine ilişkin açıklaması
8.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, yedi mahalleyi kapsayan konut projesini açıklayan Bursa ilinin
Yıldırım Belediye Başkanına yasayla ilgili bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul İçme Suyu Melen Projesi’ne ve bu projenin neden
tamamlanamadığını ve ne zaman tamamlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
10.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınar’ın, Kastamonu’da görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı
nedeniyle bölgede inceleme yapılması ve tedbir alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
VII.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 180
sıra sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan 5 ve 7’nci maddelerinin yeniden
görüşülmesine dair Hükûmetin talebinin uygun görüldüğüne ilişkin görüşü
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin düzenlenmesine; 233
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grup
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet
Halk Partisine ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Muğla
Milletvekili Nurettin Demir ve 16 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/606, 2/155) (S. Sayısı: 241)
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Domaç ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık ile 9 Milletvekilinin;
Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya
Milletvekili Öznur Çalık ve 11 Milletvekilinin; Manisa Milletvekili Özgür Özel
ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ile 53 Milletvekilinin;
Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2 Milletvekilinin; Muş
Milletvekili Demir Çelik’in Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/489, 2/488, 2/494, 2/496,
2/497) (S. Sayısı: 232)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler
(Tekriri müzakere)
1.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180) (5’inci ve 7’nci
Madde)
X.-
OYLAMALAR
1.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, THY’nin ikram için kuru üzüm alımına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/6342)
2.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün Boğaz
geçişlerinde gemi kontrol faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı (7/6364)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak
dört oturum yaptı.
Giresun
Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu,
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık,
14
Mayıs Dünya Eczacılık Günü’ne;
Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu, kamu çalışanlarının özlük hakları ve ücretlerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Muş
Milletvekili Demir Çelik, Eczacılık Bayramı’nın 173’üncü yıl dönümüne,
Ankara
Milletvekili Özcan Yeniçeri, İktidarın, elektrik ve doğal gaza yaptığı zamlara,
otoyollar ve kara yollarının yanı sıra çevre yolu, bağlantı yolu, köprü, tünel
ve viyadükleri de ücretlendirmesine ve memur maaş zammı teklifine,
Adana
Milletvekili Ali Halaman, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’ne,
İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğan, basında çıkan haberlere göre polis birimlerinin
sokak gösterilerinde elektromanyetik sinyaller yayan bir silah kullanacağına ve
bu silahın insan sağlığına etkisini ve satın alınmasına karar verilip
verilmediğini öğrenmek istediğine,
Mersin
Milletvekili Ali Öz, 14 Mayıs Dünya Eczacılık Günü’nün 173’üncü yıl dönümüne ve
Engelliler Haftası’na,
İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Dünya Eczacılık Günü’ne ve dokuz aydır
kendilerinden haber alınamayan Kenan Erenoğlu, Abdullah Söpçeler, Zihni Koç ve
Nadir Özgen’in kurtarılması için neler yapıldığını öğrenmek istediğine,
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Giresun’un Dereli ilçesinde bir HES inşaatında
toprak kayması neticesinde 4 vatandaşın hayatını kaybetmesine ve Trabzon eski
Milletvekili Mustafa Cumur ve Şanlıurfa eski Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın
vefatlarına,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Trabzon eski Milletvekili Mustafa Cumur ve
Şanlıurfa eski Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın vefatlarına, Hemşireler
Haftası’na ve Engelliler Haftası’na,
İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal, mevsimlik işçilerin kaldıkları yerlerin koşullarının
iyileştirilmesi gerektiğine ve Engelliler Haftası’na,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Trabzon eski Milletvekili Mustafa Cumur ve Şanlıurfa
eski Milletvekili Eyyüp Cenap Gülpınar’ın vefatına, Giresun’un Görele ilçesinde
meydana gelen afette hayatını kaybedenlere ve Engelliler Haftası’na,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin,
Bosna-Hersek Parlamentosu İstihbarat Denetleme Komitesi Başkanı Mirsad Djugum’un
vaki davetine icabet etmek üzere 22-25 Mayıs 2012 tarihlerinde Bosna-Hersek’e
gitmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’nun (6/1634) esas numaralı sözlü soru
önergesini geri aldığına ilişkin önergesi okundu, sözlü soru önergesinin geri
verildiği bildirildi.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 19 milletvekilinin, gübre fiyat artışı ve gübre
kullanımında yaşanan sorunların (10/274),
BDP
Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, KKTC-Türkiye ilişkilerinin (10/275),
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, yurt dışına göç eden işçilerin ve
ailelerinin yaşadıkları sorunların (10/276),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz’ün, (2/236) esas numaralı İbadet Yerlerinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin
“Sözlü Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/26),
150’nci ” ” (6/301),
282’nci ” ” (6/539),
413’üncü ” ” (6/732),
415’inci ” ” (6/734),
416’ncı ” ” (6/735),
424’üncü ” ” (6/743),
426’ncı ” ” (6/745),
427’nci ” ” (6/746),
455’inci ” ” (6/776),
459’uncu ” ” (6/780),
467’nci ” ” (6/789),
468’inci ” ” (6/790),
474’üncü ” ” (6/799),
476’ncı ” ” (6/802),
489’uncu ” ” (6/815),
490’ıncı
” ” (6/816),
491’inci ” ” (6/817),
544’üncü ” ” (6/878),
552’nci ” ” (6/887),
553’üncü ” ” (6/888),
585’inci ” ” (6/921),
589’uncu ” ” (6/925),
650’nci ” ” (6/988),
785’inci ” ” (6/1133),
804’üncü ” ” (6/1152),
909’uncu ” ” (6/1258),
918’inci ” ” (6/1267),
936’ncı ” ” (6/1285),
937’nci ” ” (6/1286),
998’inci ” ” (6/1347),
1050’nci ” ” (6/1402),
Esas
numaralı sözlü sorulara, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi.
Soru
sahiplerinden İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Adana Milletvekili Ali
Halaman, Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru, cevaplara
ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek de bu görüşlerle ilgili açıklamada bulundu.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;
1’inci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
2’nci
sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
(1/569) (S. Sayısı: 180) görüşmelerine devam edilerek 19’uncu maddesine kadar
kabul edildi, ikinci bölüm üzerinde görüşmelere başlandı.
Alınan
karar gereğince, 16 Mayıs 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere
19.55’te birleşime son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Mustafa
HAMARAT
Burdur Ordu
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
147
16 Mayıs 2012 Çarşamba
Rapor
1.- Mera Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/604) (S. Sayısı: 242) (Dağıtma
tarihi: 16.05.2012) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili
Mehmet Günal ve 25 Milletvekilinin, Türkiye’nin doğalgaz politikaları ile
doğalgaz fiyatlamasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/277) (Başkanlığa
geliş tarihi: 03/11/2011)
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri ve 20 Milletvekilinin, Ankara Keçisi ırkının yaşatılması,
türünün devamı ve üretiminin arttırılması için izlenecek politikaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2011)
3.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane ve 20 Milletvekilinin, Kars ilinde hayvancılık sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/11/2011)
16 Mayıs 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 107’nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Uluslararası Aile Günü münasebetiyle söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Dilek
Yüksel’e aittir.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Dilek Yüksel’in, Uluslararası Aile Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
DİLEK YÜKSEL (Tokat) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Aile Günü ve Aile Haftası
dolayısıyla şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aile, insanlık tarihinin en
eski ve en köklü toplumsal birimidir. Tarihî ve kültürel değerler öncelikle
ailede yaşatılır ve öğretilir. Aile, içinde yaşayan bireyleri şekillendirir.
İnsana saygının, hoşgörünün ve şefkatin kaynağı ailedir. İtimadın, dürüstlüğün,
çalışkanlığın, vatanseverliğin kaynağı ailedir. Aynı şekilde, demokrasinin,
kalkınmanın da kaynağını güçlü aile yapısı oluşturmaktadır. Onun içindir ki
“Güçlü birey, güçlü aile, güçlü toplum, güçlü ve lider ülke Türkiye.” diyoruz.
Tüm dünyayla karşılaştırıldığında “aile” kavramının ülkemiz ve milletimiz açısından
ayrı bir önemi ve ayrı bir değeri vardır. Geçmişten günümüze, milletimiz bu
kuruma çok büyük değer atfetmiştir.
Hükûmet olarak, aile
merkezli sosyal politikalar üretiyor, kurumsal yapılar oluşturuyoruz; insana
yapılan her türlü yatırımı doğrudan aileye yapılan bir yatırım olarak
görüyoruz. Kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlılara, şehit yakınları ve
gazilere yapılan sosyal yardımlar bu kapsamda aileyi daha güçlü kılmak içindir
çünkü aile, ekonomik yapısı, sosyal ve kültürel vizyonuyla toplumların aynasıdır.
O nedenle, sosyal politikalar içerisinde aile, toplumun çatısını
oluşturmaktadır.
Hedefimiz, yakın gelecekte
Türkiye’yi aile ve sosyal politikalar alanında model ülke hâline getirmektir.
Aile, bir milletin istikbali ve kaderidir. Hükûmet olarak, istikbalimiz olan
aile yapımızı daha da güçlendirici sosyal politikaları hayata geçiriyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aileye yönelik hizmetlerde stratejik planlar oluşturduk. Bu
çerçevede, yerel yönetimlerimizle, pilot bölgelerden başlamak üzere, kademeli
olarak projelerimizi bir bir hayata geçiriyoruz; Aile Eğitim Programı, evlilik öncesi
eğitimler, Aile ve Sosyal Destek Programı bunlardan bazılarıdır. Eğitim
materyallerini hazırladığımız Aile Eğitim Programı’nın pilot uygulamalarını
başlattık. Bu uygulamayla ailelerin sorun çözme kapasitelerini artırmayı
amaçlıyoruz.
Toplumun özü ve temeli
ailedir. Uygarlıkta ileri gitmiş ne kadar millet varsa aile ocağında iyi eğitim
görmüş bireylerden meydana gelmiştir çünkü milletler birçok ailenin
birleşmesinden meydana gelmektedir. Toplumların, milletlerin temelini sağlıklı
ve güçlü aileler oluştururken, güçlü bir aile olmanın yolunun sosyal
dayanışmadan geçtiğini de unutmamalıyız.
Bugün, AK PARTİ Hükûmeti
olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın 9 milyar TL bütçesiyle
muhtaçlarımızın, yoksul ve yoksunlarımızın yanındayız yani kimsesizlerin
kimsesiyiz. Bugün insanlarımız daha mutludur. Ailelerimiz, engellilerimiz,
kadınlarımız, çocuklarımız, yaşlılarımız, şehit yakınlarımız ve gazilerimiz
daha mutludur. Bu sorumlulukla sosyal devlet olmanın gereğini hiçbir külfetten
kaçınmadan yerine getiriyoruz. O nedenle, ailelerimizin ekonomik, sosyal,
kültürel ve ahlaki gelişimlerini sağlamalarına doğrudan destek olmaya, eğitim
faaliyetlerini sürdürmeye devam edeceğiz.
Sayın Başbakanımızın her
fırsatta kadına ve aileye özel vurgu yaptığını, ayrı bir ihtimam gösterdiğini
biliyoruz. Bizler de aynı duygu ve hassasiyetle, doğusuyla batısıyla, kuzeyi ve
güneyiyle tüm ailelerimizi kucaklıyoruz. İşte tam bu noktada, aile ocaklarına
ateş düşüren, anne babaları gözyaşına boğan, evlatların öksüz ve yetim
kalmalarına sebep olan terör örgütünü bir kez daha lanetliyorum. Şehit
ailelerimizin, gazilerimizin, yaşlılarımızın yanındayız. Eşi vefat eden
kadınlarımızın, terör mağduru vatandaşlarımızın yanındayız. Bizler
farklılıklarımızla, çok yönlü kültürümüz, zengin insan çeşitliliğimiz,
inançlarımız ve toplumsal değerlerimizle 75 milyon bir aileyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
AK PARTİ Grubum ve şahsım adına milletimizin Uluslararası Aile Günü ve Aile
Haftası’nı kutluyor, tüm ailelerimize huzurlu ve mutlu yarınlar diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yüksel.
Gündem dışı ikinci söz,
kayısı ve kayısı üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Malatya
Milletvekili Sayın Veli Ağbaba’ya aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kayısı ve kayısı
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın kayısı başkenti Malatya’nın
milletvekilleri olarak sizleri ve izleyenleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
İstanbul göç alıyor, büyüyor; Ankara göç alıyor, büyüyor; New York, Berlin,
Paris, Madrid, Tahran, Moskova göç alıyor, büyüyor; Malatya da göç alıyor ama
Malatya küçülüyor. Bu tezatlık aslında satmakla satmamaktan ibarettir. AKP
Malatya’da Tekeli, Sümeri, Şekeri özele, Kürecik’i de hepinizin bildiği gibi
ABD’ye satıyor ama kayısıyı bir türlü hak ettiği değere satamıyor, üreticiyi
perişan ediyor, Malatya’yı küçültüyor çünkü Malatya, satıcılar sayesinde,
aldığı göçten fazlasını veriyor. Yüz binlerce insana ekmek kapısı olan kayısı
aynı zamanda milyon dolarlar kazandıran bir ihracat ürünüdür ancak kayısı
yıllardan beri ihmal edilerek can çekişen bir noktaya gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, kayısı
üreticileri kayısı çok tuttuğunda da pişman oluyor, kayısı hiç tutmadığında
yani yandığında da pişman oluyor çünkü kayısı tam tuttuğunda pazarlanamıyor,
fiyat yerlerde sürünüyor çünkü devlet kayısının üretimini de, pazarlanmasını da
desteklemiyor. Çayı destekleyen, fındığı destekleyen devlet kayısıyı
desteklemiyor, kayısıdan desteğini esirgiyor. Devlet çayı da, fındığı da, kayısıyı
da desteklemeli ve adam gibi desteklemeli; laf olsun diye, “destek” adı altında
üç beş kuruş vermek desteklemek değildir.
Şimdi sizlere soruyorum:
Eline geçen paranın yarısını işçiye veren üretici ne yapsın? Paranın diğer
yarısını aldığı borca mı versin, aldığı ilaca mı versin, gübreye mi versin,
çocuk mu okutsun, kendisini mi geçindirsin?
Değerli arkadaşlar, her
biri birer altın fabrikası olan kayısı ağaçları teker teker kesilmeden Hükûmet
derhâl tedbir almalıdır. Binlerce üretici elektrik, su, gübre, ilaç borcunu
ödeyemediği için icralık oldu. Altmış, yetmiş yaşındaki çiftçiler mahkeme
kapılarına, icra koridorlarına mahkûm oldu.
Değerli milletvekilleri,
kayısı için AKP’den sonraki en büyük tehlike don ve doludur. Don ve dolu
tehlikesine karşı saatlik bilgiler dahi çok önemlidir ama AKP, sağ olsun,
Malatya’daki Meteoroloji Bölge Müdürlüğünü kapattı. Niye kapattığını hiçbir
Malatyalı anlayamadı, mantıklı bir açıklaması da yok. Kayısı üreticileri don
olayı karşısında çaresiz bırakıldı. Bir de TARSİM adı altında bir soygun düzeni
oluşturuldu. TARSİM, Malatyalı yoksul kayısı üreticilerini sömürmektedir.
Devlet derhâl TARSİM’i sağlıklı hâle getirmelidir.
Değerli milletvekilleri,
dünyanın tek önemli üreticisi olmamıza rağmen dünyada Pakistan, İran gibi
ülkeler rakibimizdir. Bununla ilgili Hükûmet -üretim, pazarlama ve ihracatla
ilgili- önemli ve ciddi tedbirler almalıdır, yoksa bu özelliğimizi kaybederiz.
Üretimi sorunlarla dolu olan kayısının satışı da sorunlarla doludur.
Değerli arkadaşlar,
kayısının satışının artırılması için kayısı devlet kurumlarına verilmelidir.
Örneğin, son günlerde çok sıkça gündemde olan, okullara bozuk süt yerine zekâ
artırıcı kayısı verilmelidir. “Okul sütü zehir küpü” yerine “Sağlam kafa sağlam
kayısı” daha iyi olmaz mı? Millî Savunma Bakanlığı kayısı alarak askerlerimize
dağıtabilir. Eminim ki kayısı yiyerek askerlerimiz görevlerini çok daha iyi
yerine getirebilirler.
Diğer bir tedbir ise
değerli arkadaşlar, bizim seçimden önce açıkladığımız gibi, üreticiye devlet
sıfır faizli kredi vermelidir. Üreticiye kayısı üretildiği dönemde -örneğin
mart başında- devlet sıfır faizli kredi vererek ilacı, gübreyi, işçiliği borçla
yapan çiftçinin kayısıyı dönem başında mecburen elinden çıkarmasının önüne
geçebilir ve fiyatların düşmesini önleyebilir. Bu da kayısı fiyatlarının
düşmesinin önüne geçer.
Değerli arkadaşlar, bir iki
örnek vererek sözlerime son veriyorum: 2002’de 1 litre mazot 1,37 lira, kayısı
2,5 liraydı yani 1 kilogram kayısıyla 2 litre mazot alınıyordu; 2012’de 1 litre
mazot 3,78, 1 kilogram kayısı 4 lira yani 1 kilo kayısıyla şimdi 1 litre mazot
alınabiliyor. Yani Malatya yarı yarıya yoksullaştı.
Sorunların bir kısmı böyle.
Ya kayısının faydaları? Değerli arkadaşlar, hepinize tavsiye ederim: Zihin
açar, zekâ geliştirir, karaciğere, kalbe iyi gelir.
Buradan hem sizlere hem de
bizi izleyenlere bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bugün, herkesin -kayısının
faydalarını anlamak için- evine giderken birer kilo kayısı almasını Malatya
Milletvekili olarak tavsiye ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ağbaba.
Gündem dışı üçüncü söz,
Roman vatandaşların sorunları ve çözüm önerileri hakkında söz isteyen Isparta
Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Türkiye’deki Roman
vatandaşların sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Renkli kültürleri, dünya
gailelerine boş vermiş neşeli tavırları ve bulunduğu toplumun değerleriyle
çatışmamak için sarf ettikleri üstün gayretleriyle Roman kardeşlerimizden
bahsedeceğim.
Bin yıldır beraber
yaşıyoruz onlarla, iç içe. Vatanını, milletini sahiplenen, millî kültürünü
kucaklayan bu toplum, bugün, sosyokültürel ve ekonomik gelişmeler ve hızla
ilerleyen teknoloji sayesinde ülkemizdeki diğer kesimlerle aralarında ciddi bir
uçurum oluşmaya başladığını görüyor ve vatandaşlık haklarını kullanmayı, sadece
kararlara uyan değil ama karar mekanizmasına da katılan bir zümre olmayı talep
ediyor. Bu maksatla bir süre önce grubumuzu ziyaret ettiler ve sorunlarını
ilettiler. Bu ülkenin ne terk edilecek bir karış toprağı ne de vazgeçilecek bir
insanı olmadığına inanan Milliyetçi Hareket Partisi, vatanını, milletini seven,
ülke bütünlüğünün ve millî birliğin yılmaz savunucuları olan bu kardeşlerimizi
grubumuzda ağırlamaktan ve onları dinlemekten, kendileriyle kucaklaşmaktan
büyük bir memnuniyet duymuştur.
Herkesin de hak vereceği
üzere, en büyük sorun, bin yıldır beraber yaşadığımız bu kardeşlerimiz hakkında
oluşan ve hiç de hak etmedikleri ön yargılardır.
Her toplumda olduğu gibi
elbette Romanlar içerisinde de hukuki ve sosyal kabuller dışına çıkmış olanlar
vardır. Ancak büyük çoğunluğu, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek için
gayret gösteren ve kendi alanlarında üretim yaparak topluma hizmet etmeye
çalışan insanlar. Kötü örneklere bakarak onları topyekûn değerlendirmek
bühtandır, insanlık dışıdır ve “Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek.” inancına
aykırıdır. Onları dışlayan, aşağılayan, onları istismar eden her kimse, bu aziz
milletin ve yüce dinimizin samimi bir mensubu olamaz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, bu aziz kardeşlerimizi kucaklıyor ve onlara yönelik tüm ön
yargı ve kötü söylemleri kınıyor ve ayağımızın altına alıyoruz.
Bir büyük sorunları da
barınma problemidir değerli milletvekilleri. Kendi kültürlerini yaşatmayı ve
başkalarını rahatsız etmemek için kendi kabulleri ile bir arada yaşamayı seçmiş
Roman kardeşlerimiz, bugün, daha çağdaş, daha sağlıklı mekânlarda yaşamayı
talep etmektedirler. Hükûmetin onları konut sahibi yapma düşüncesini elbette
destekliyoruz ancak özellikle kent merkezlerinde, rantı son derece yüksek Roman
mahallelerinin üzerinden kendi yandaşlarına ekmek çıkarma, bu alanları
birilerine peşkeş çekme girişimlerini de tasvip etmiyoruz.
Bu kardeşlerimizin koca
koca laflara, boş sözlere, anlamsız sloganlara ihtiyacı yoktur. Yasalara ne
koyarsanız koyun, şayet uygulanmıyorsa çare olmuyor. Bu bakımdan, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, üstü yaldızlı “açılım” safsatalarının, onların birkaç
kelimesini papağan gibi tekrarlayıp onları istismar eden söylemlerin yerine,
elle tutulup gözle görülen somut projeler üzerinden konuşmayı ve sonuç almayı
arzu ediyoruz.
Türk milleti, Yörük’ü,
Türkmen’i, Laz’ı, Kürt’ü, Çerkez’i, Roman’ı ile bir büyük ailenin adıdır.
Anayasa’mızda yer alan “Türk milleti” kavramının içinde herkes vardır ve
eşittir ancak devletimizin tanıdığı eşit haklardan Romanlar, maalesef,
eğitimsizlik, maddi imkânsızlık ve bazı ön yargılar dolayısıyla tam olarak
yararlanamamaktadır. O hâlde, bu kardeşlerimizin acil olarak eğitim sorunları
aşılmalı, velilerini de bilinçlendirerek eğitimsiz bir çocuğun kalmaması için
bir çalışma başlatılmalıdır. Kendilerinde ayrımcılığa tabi tutuluyor oldukları
hususunda kanaat uyandıracak tüm yazımlar ve uygulamalar gözden geçirilmelidir.
Kamu görevlerinde ve siyasette yer bulamayan Romanların bu kısıtlılıklarının
giderilmesi için düzenlemeler yapılmalıdır. Bu kardeşlerimiz sahip oldukları
vatandaşlık hakları konusunda bilgilendirilmeli, bunun için, yoğun yaşadıkları
alanlarda danışma büroları açılmalıdır.
Kadınlarının sosyal hayata
katılmaları, gençlerinin geleneksel iş kolları dışında bir meslek sahibi
olabilmeleri için kurslar tertip edilmelidir. Belediyelerin Roman mahallelerine
daha fazla hizmet götürmeleri sağlanmalıdır. Göçebe Romanların istekleri
hâlinde yerleştirilmeleri, bu mümkün değilse de göç esnasında karşılaştığı
sorunların aşılması için çabalar sarf edilmelidir. Öte yandan, sosyal
kesimlerin ve özellikle medyanın bu vatandaşlarımızla ilgili doğru
bilgilenmeleri temin edilmelidir.
Ancak -değerli
milletvekilleri, bu kısım son derece önemli- ne yapılırsa yapılsın, Roman
kardeşlerimizin kurdukları dernekleri vasıtasıyla, onların da görüşleri
alınarak ortaklaşa yapılmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Korkmaz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Kısa bir söz talebimiz vardı.
BAŞKAN – Unuttum. Yani o
sizin hakkınız değil ki, benim canım isterse vereceğim bir durum. Unutmuşum,
birazdan veririm. Müktesep hak hâline geldi, hayret bir şey!
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Çin Halk Cumhuriyeti Çin Halkı Siyasi Danışma Konferansı
Ulusal Komitesi Etnik ve Din İşleri Komitesi Başkan Yardımcısı Ma Qıngsheng ve
beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmelerine ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/875)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Çin Halk Cumhuriyeti Çin
Halkı Siyasi Danışma Konferansı Ulusal Komitesi Etnik ve Din İşleri Komitesi
Başkan Yardımcısı Ma Qıngsheng ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi
ziyaret etmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 2 Mayıs 2012
tarih ve 23 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Şimdi, ilk 10 kişiye
60’ıncı maddeye göre söz vereceğim.
Sayın Yeniçeri…
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Hükûmetin 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarıyla ilgili kararına ilişkin
açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmetin 19 Mayıs
Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı üçe bölen kararı yanlıştır. Vatan
gibi Atatürk sevgisi de bir bütündür, ayrımcılık kaldırmaz. Millî bayramlar,
Hükûmetin değil, milletin bayramlarıdır. Millî bayramlar manaları, vicdanları
ve millî imanı ortaklaştıran bayramlardır, bu yönden millet ve devlet
bütünlüğünü sağlarlar.
İktidarın milleti
farklılıklara göre ayrıştıran anlayışları ne kadar yanlışsa 19 Mayısı üçe
ayıran anlayışı da bir o kadar yanlıştır. AKP, bu kararla, millî bayramları
formaliteye indirgemiş olmaktadır. AKP’nin devlet özürlü, milliyet özürlü ve
tarih özürlü tavrını terk etmesi her şeyden daha çok kendi yararına olacaktır.
İktidarı millî bayramlarla oynamayı bir kenara bırakmaya, halkın gündemine
dönmeye, titreyip kendine gelmeye davet ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, sanatçı Erol
Kardeseci’nin vefatına ve Bank Asya Birinci Lig’e yükselen Şanlıurfaspor’u kutladığına
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Teşekkür ederim Başkan.
Tiyatronun ve
seslendirmenin duayenlerinden biri olan, yetmiş bir değişik oyunda görev alan
sanatçı ve rejisör Erol Kardeseci’yi kaybettik. Merhuma Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Spor Toto 2. Ligi Beyaz
Grup’ta yer alan Şanlıurfaspor, ligin bitimine bir hafta kala şampiyonluğunu
ilan etti. Kırk üç yıl aradan sonra nihayet Bank Asya 1. Lige yükselen
Şanlıurfaspor’u kutluyor, gelecek yılki sezon için başarılar diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özkan…
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur ilinde
düzenlenen Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı’na ve Burdur’daki süt üretimine
ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu hafta cuma, cumartesi,
pazar günleri Burdur ilimizde Hayvancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı
düzenlenmiştir. Ayrıca, cuma günü süt içme rekoru denemesi vardır Burdur
merkezde. Tüm milletvekillerimizi, vatandaşlarımızı Burdur’a davet ediyorum.
Ayrıca, Burdur’umuz günde 800-900 ton süt üretimiyle rekor kırmaktadır.
Süt içmeye, akıllı
beyinleri yaratmaya hep beraber devam edelim, süte sahip çıkalım diyor,
teşekkürler ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdağ.
4.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Hacettepe Üniversitesinde
Kutlu Doğum Haftası nedeniyle program düzenlemek isteyen öğrencilerin
etkinliğinin sol görüşlü öğrenci grupları tarafından engellendiğine ve
üniversitelerde her fikrin ifade edilebilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) –
Hacettepe Üniversitesinde Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle kutlama programı
düzenlemek isteyen öğrencilerin etkinliği sol görüşlü geçinen öğrenci grupları
tarafından güç kullanılarak engellendi.
Her fırsatta demokrasi ve
özgürlüklerden dem vuran insanların hem bu coğrafyada yaşayıp hem de aziz
milletimizin temel değerlerinden olan Yüce Peygamberimizin doğumu
çerçevesindeki kutlama programına dahi tahammül edememeleri açıklanabilir ve
kabul edilebilir değildir. Sol görüşlü marjinal grupların bu ülkenin insanı
olma hasebiyle itiraz etmemeleri gereken konuda, düzenlenen bir etkinliğe
tahammül edemeyecek noktaya gelmeleri düşünülmesi gereken, ibretlik bir
durumdur. Bu durum, düşünce ve inanç özgürlüğünün yanı sıra, Türk toplumunun
temel değerleri konusunda toplumun belli kesimlerinin geldiği noktaya işaret
etmesi açısından da manidar ve üzüntü vericidir.
Üniversiteler, fikir ve
inanç hürriyetinin neşet ettiği yerlerdir. Farklılıklara tahammül, bilim ve
demokrasinin temel prensibidir. Üniversitelerde her fikir barış içerisinde
yaşamalı, her fikir rahatlıkla kendini ifade edebilmelidir. Milletimiz
Türkiye’yi kaosa sürüklemek ve karıştırmak isteyen iç ve dış çevrelere cevap
verdiği gibi, demokratik bir itirazın nasıl olacağı konusunda da ibretlik
dersler vermeye devam edecektir.
BAŞKAN – Sayın Çelik…
5.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, Engelliler Haftası’na ilişkin
açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
9-16 Mayıs Engelliler
Haftası’nın son gününü fırsat bilerek tüm engelli vatandaşlarımızı saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. Onların birikmiş sorunlarının -başta ekonomik,
demokratik, sosyal ve kültürel sorunları olmak üzere- demokratik siyasal
taleplerinin karşılanması adına Meclisimizi göreve davet ediyor, sorunların
karşılanması yönünde yasal düzenlemelerin yapılması dileklerimi iletiyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Varlı…
6.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Ziraat Bankasının
çiftçilere vermiş olduğu kredileri yarı yarıya düşürdüğüne ve Ceyhan ilçesinin
Kösreli, Altıgözbekirli, Dağıstan ve Yalak köylerinde yaşanan dolu felaketine
ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Hükûmete bir
bilgi vermek istiyorum ve de uyarmak istiyorum: Her defasında Ziraat Bankasının
ne kadar çok kredi verdiğinden, faizlerin düşük olduğundan, çiftçilerin ödeme
gücünün yüksek olduğundan bahsediliyor ama şu anda Ziraat Bankası geçen yıl
vermiş olduğu kredileri yarı yarıya düşürdü. Örnek veriyorum: Geçen yıl 100
milyar lira kredi alabilen bir çiftçi bu yıl ancak 50 milyar lira kredi
alabiliyor çünkü hem mısıra, dönüm bazında, hem pamuğa hem de buğday ve karpuza
oran olarak çok düşük bir oran yüklendi. Çiftçilerimiz bu manada çok büyük
mağduriyet yaşıyorlar. Hükûmeti bu manada uyarmak istiyorum: Lütfen, bu konuda
bir çözüm üretsinler, bir.
İkincisi: Adana’nın Ceyhan
ilçesi Kösreli, Altıgözbekirli, Dağıstan ve Yalak köylerinin bulunduğu alanda
müthiş bir dolu felaketi olmuştur. Oradaki çiftçilerimize de geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
BAŞKAN – Sayın Tezcan…
7.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Aydın’daki çiftçilerin
zor durumda olduklarına ve Hükûmetten yardım beklediklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
Aydın’da çiftçinin durumu çok kötü. Geçen hafta Aydın’dan geldim. Umurlu’da
erikleri artık çiftçi ya tarlada bırakıyor ya da halde yollara dökmeye başladı.
Eriğin toplaması 50 kuruş kilosu, haldeki fiyatı da 50 kuruş. İlacı, gübresi,
suyu bir tarafa, erik üreticisi artık, maliyetini karşılayamadığı gibi,
cebinden para ödemeye başlamış. Pazarda, halde 4 lira, 5 lira eriğin kilosu ama
bahçede 5 bin ton erik toplanamamış durumda bekliyor. Buna acilen önlem
alınması lazım. Enginar üreticisi de aynı şekilde. 40 kuruş enginarın tanesinin
maliyeti, 20 kuruşa enginarı satmak zorunda kalıyorlar, müşteri bulamıyorlar.
Pamukçu öyle, narenciye öyle. Aydın çiftçisi, yarasına çare olmasını bekliyor
Hükûmetten.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz’ün, yedi mahalleyi kapsayan
konut projesini açıklayan Bursa ilinin Yıldırım Belediye Başkanına yasayla
ilgili bilgi verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Bu akşam 20.30’da güzide
kulübümüz Bursaspor’la Fenerbahçe arasında kupa finali oynanacak. Ben her iki
kulübümüze de başarılar diliyorum.
Sayın Bakana da şu soruyu
sormak istiyorum: Bursa Yıldırım ilçesi Belediye Başkanı geçen günlerde bir
projesini açıkladı Sayın Bakan. Yedi mahalleyi ilgilendiren ve 30 bin konutu
yıkarak 50 bin konut yapacağını ifade etti. Maliyeti 12 milyar TL civarında.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Belediye Başkanının bu yasadan haberi var mıdır?
Bu yasayla ilgili ne yapması gerektiği konusunda bilgi verirseniz, Bursa’daki
bu mahalledeki vatandaşlarımızın sıkıntılarını bir nebze gidermiş olursunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt…
9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, İstanbul İçme Suyu
Melen Projesi’ne ve bu projenin neden tamamlanamadığını ve ne zaman
tamamlanacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği üzere, Melen Suyu
Projesi, yoğun göç alan İstanbul’da suyun arz ve talep dengesi, meydana gelen
su eksiğini gidermeye yönelik geliştirilen bir projedir. Ancak GAP’tan sonra
DSİ tarafından gerçekleştirilecek en büyük proje olan İstanbul İçme Suyu Melen
Projesi çıkmaza girmiştir. Büyük Melen Projesi’nin birinci aşaması 2001 yılında
başlamış ve projenin 2004 yılında tamamlanması öngörülmüştür. Devlet Su İşleri
yetkilileri, daha önce projenin 2010 yılında tamamlanacağını ileri sürmüş ama
başarılamamıştır. Yine DSİ’den yapılan 10 Nisan tarihli açıklamada, sistemin
ilk aşamasının tamamlanmak üzere olduğu ve Temmuz 2012’de hizmete açılacağı
açıklaması yapılmıştır.
Bu doğrultuda, ilk aşama ne
zaman tamamlanacaktır ve bunca sene neden tamamlanamamıştır? Projenin bu denli
gecikmesinin nedeni olarak DSİ’deki kadrolaşma iddialarının etkisi var mıdır?
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü şimdiki yönetiminin bu işleri yürütebilecek
yeterlilikte olmadığı iddialarından yola çıkarak AKP İktidarı döneminde Devlet
Su İşleri bölge müdürlerinin yüzde 140’ı, daire başkanlarının yüzde 120’si,
şube müdürlerinin yüzde 95’i görevden alındığı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çınar…
10.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, Kastamonu’da görülen
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı nedeniyle bölgede inceleme yapılması ve
tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
EMİN ÇINAR (Kastamonu) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kastamonu’da, baharın
gelmesiyle beraber ciddi manada bir endişe yaşanmaktadır. Son bir hafta
içerisinde, Kırım Kongo Kanamalı hastalığından dolayı 3 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Kastamonu Merkez, Azdavay ilçesi ve İhsangazi ilçesindeki
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, şu anda hastanede
tedavi altında yaklaşık 20 vatandaşımız bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığımız ve
Tarım Bakanlığımız tarafından bölgenin ciddi manada inceleme altına alınarak
bir an önce gerekli tedbirlerin alınmasını istiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
İlk okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır,
ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve 25 milletvekilinin, doğal
gaz anlaşmaları ve fiyatlaması ile doğal gaz politikalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/277) (x)
(x)
(10/277) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa
eklidir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Türkiye kullandığı
enerjinin yaklaşık % 72’sini ve doğal gazın % 97’sini ithal etmektedir.
Doğalgaz tüketiminin artması nedeniyle kış mevsiminde ortaya çıkacak arz-talep
dengesizliğinin giderilmesinde yer altı depolarının kullanılması zorunludur.
Bununla birlikte Rusya’nın ve İran’ın sık sık gerekçe göstermeden kesintiye
gitmesi nedeniyle Türkiye spot piyasadan sıkıştırılmış doğalgaz (LNG) alarak
arzı karşılamaya çalışmaktadır. Türkiye’nin depolama kapasitesi ise yeterli
değildir.
Basına yansıyan haberlerden
öğrendiğimize göre, Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız Batı Hattı yoluyla
Rusya’dan ithal edilen doğalgazda indirim talebinde bulunulduğunu fakat
Rusya’nın indirim talebine olumlu cevap vermemesi sebebiyle kontratın iptaline
karar verildiğini belirtmiştir. 1986 yılında Turgut Özal’ın imzaladığı 6 milyar
metreküplük anlaşmanın süresi 2012 Ocak ayında zaten dolmaktadır.
Bakan’ın açıklamalarından,
gaz alımlarını özel sektöre verme kararı aldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu
özel şirketlerin de özellikle GAZPROM’un yüzde 40 oranında ortak olduğu
Bosphorus Gaz ile Aksa’nın olduğu yönünde haberler gazetelerde yer almıştır.
Elektriğe yüzde 9,57 ve
doğalgaza yüzde 14,3 oranında zam gelmiştir. Elektrik ve doğalgaz fiyatlarına
yapılan zamlar için döviz kurundaki artışlar gerekçe gösterilmektedir. İthal
ettiğimiz doğalgazın fiyatındaki artış ve döviz fiyatındaki artış da bunda
etkili olmakla birlikte esas etken “Otomatik Fiyat Ayarlaması Sistemi”nin
işletilmemesidir. Bu sistem yani “Otomatik Ayarlama Sistemi” 34 aydır
çalıştırılmamıştır.
Bu gerekçelere dayanılarak
Anayasa’nın 98’inci, TBMM İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
doğalgaz anlaşmaları ve fiyatlaması ile doğalgaz politikaları konusunda Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mehmet Günal (Antalya)
2) Sadir Durmaz (Yozgat)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Oktay Öztürk (Erzurum)
5) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
6) Oktay Vural (İzmir)
7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8) Sinan Oğan (Iğdır)
9) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10) Enver Erdem (Elâzığ)
11) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Ali Öz (Mersin)
14) Alim Işık (Kütahya)
15) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Seyfettin Yılmaz (Adana)
18) D. Ali Torlak (İstanbul)
19) Muharrem Varlı (Adana)
20) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
21) Özcan Yeniçeri (Ankara)
22) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
23) Mustafa Kalaycı (Konya)
24) Erkan Akçay (Manisa)
25) Sümer Oral (Manisa)
26) Emin Çınar (Kastamonu)
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve 20 milletvekilinin,
Ankara keçisi ırkının yaşatılması, türünün devamı ve üretiminin arttırılması
için izlenecek politikaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/278)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Öz varlığımız ve milli
değerimiz olan, tüm dünyaya Ankara’nın adını duyurmada bir etken olan ve dünya
literatüründe “Ankara Keçisi” olarak bilinen, Ankara keçisi ırkının
yaşatılması, türünün devamı ve üretiminin artırılması için gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasa’nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün
104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması için gereğini arz
ederiz.
Genel Gerekçe:
Ankara Keçisini 13.
yüzyılda Hazar Denizinin doğusundan, Anadolu’ya Türkler tarafından
getirilmiştir. Ankara Keçisi, Orta Anadolu’nun kurak iklim ve toprağına %100
uyum sağlayarak o zamandan beri bu bölgede gelişmiş, Orta Anadolu’ya özgü ve
seçkin bir gelir hayvanı olma özelliğini bugüne kadar sürdürmüştür. Türklerin
Anadolu’ya yerleşmesinden sonra, özellikle İç Anadolu’nun iklim koşullarına
uyum sağlamış, özellikleri netleşmiş ve bu bölgeye has özel bir ırk haline
gelmiştir.
Birçok ülkede mohair diye
adlandırılan tiftik, Ankara Keçisinin ürünüdür. Bu nedenle Tiftik Keçisi, dünya
literatüründe de “Ankara Keçisi” olarak tanınır. Adından dolayı Türkiye’nin ve
Ankara’nın bilinirliğini dünyaya yayan evcil keçi ırklarından birisidir.
Yaklaşık 35-40 kg ağırlığındadır. Uzun, ipek gibi beyaz tüyleri nedeniyle
öncelikle tiftik verimi için yetiştirilir.
Orta Anadolu ve özel olarak
Ankara Bölgesi Tiftik Keçisi yetiştiriciliği için uygun bir bölgedir. Ankara
Keçisi step iklimi sever. Alçak, bataklık ve rutubetli iklimlerde tiftik keçisi
ırk özelliklerini kaybeder, tiftiği kabalaşır, parlaklığı gider. Bu nedenle
deniz kıyısı bölgelerine yaklaştıkça tiftik keçisinin sayısı azalır ve yerini
kıl keçisine bırakır.
1939 yılma kadar sadece
Orta Anadolu’da, özellikle Ankara ve çevre illerde ekonomik bir değer olan
Ankara keçisi, buradan değişik tarihlerde dış ülkelere götürülmüş ve gittiği
yerlerde esas ismini korumuştur. Halen bütün dünyada “Ankara Keçisi” olarak
tanımlanmakta ve bu sayede Ankara’nın dolayısıyla Türkiye’nin ismini tüm
dünyaya duyurmuş bulunmaktadır. Ankara Keçisi Ankara’nın bütün ilçelerinde
nadir olarak yetiştirilmekle beraber, en çok ürün alınan ilçeler Ayaş,
Beypazarı, Güdül ve Nallıhan’dır. Ankara Keçisinin yünü olan tiftik bugün
dokuma sanayisinde yapağıdan sonra en çok kullanılan ve aranılan bir elyaf
olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bir tekstil elyafı olmakla birlikte, genelde
dokuma sanayisinde saf olarak kullanılmaz. Pamuk, yün, tabii ve akrilik gibi
suni elyaflarla değişik oranlarda karıştırılarak kullanılır. En büyük tüketimi
tekstil sanayindedir. Kumaşlarda, lüks battaniyelerde, halıcılıkta, trikotaj
endüstrisinde, peruk ve oyuncak sanayisinde ve paraşüt ipi yapımında
kullanılmaktadır. Tiftik Keçisi Anadolu’ya geldiğinden itibaren Ankara ve
çevresinde yavaş yavaş sof üretimi görülmektedir. Tiftik Keçisinin tüyleri
işlenerek iplik haline getirilir ve bu İplikten Türk kumaşları arasında ayrı
bir özelliği olan “Ankara Soft” üretilirdi. Renk çeşitleri, dokunuşlarındaki
ustalıklar, desen incelikleri dikkat çekmekte ve yerli, yabancı tüccarlar
tarafından önemli bir pazar kaynağı oluşturmaktaydı.
1840’lı yıllara kadar
sadece İç Anadolu’da yetiştirilmiş ve bu tarihten sonra Güney Afrika’ya (1838)
ve Amerika’ya (1849) götürülmüş ve bu ülkelere de uyum sağlamıştır. Ankara
Keçisinden elde edilen en önemli ürün tiftik olmakla beraber, etinden,
derisinden ve nadir olarak da sütünden yararlanılmaktadır. Bugün dünyanın
birçok ülkesinde Ankara Keçisi yetiştirilmekte ve yüksek verimler elde
edilmektedir. Ancak elde edilen tiftik, incelik ve yumuşaklık gibi önemli
özellikleri bakımından yurdumuzda üretilen tiftikler seviyesine
ulaştırılmamıştır.
Diğer ülkeler tiftik
verimini ortalama 4 kg’a (3-6) çıkarmıştır. Yurdumuzda ise tiftik üretimi 1,8-2
kg civarındadır. Ülkemizde Ankara Keçisi varlığı ekonomik, sosyal ve doğal
faktörlerin etkisi altında her geçen gün azalma göstermektedir.
Genetik kaynağı Türkiye
olan Ankara (Tiftik) keçisi, tescillenerek koruma altına alınması ve ihracı da
ön izne bağlanmasına rağmen, varlığı binlerle ifade edilen sayılara düşmüştür.
1980’li yıllarda 3,6 milyon baş olan Tiftik Keçisi varlığının, bugünlerde 110
bin baş altında olduğu tahmin edilmektedir. Bu azalmada tiftik fiyatlarındaki
yetersizlik ve pazar sorunu, meraların bilinçsiz kullanımı ve ziraat alanlarına
dönüştürülmesi, yine meraların orman alanı olarak kullanılması, yetiştiricilere
gerekli bilginin verilerek yoğun yetiştiricilik yöntemlerine alıştırılmaması,
et fiyatlarının tiftik fiyatlarına göre daha fazla artması gibi nedenler rol
oynamaktadır.
Öz varlığımız ve milli
değerimiz olan Ankara Keçisi üretimini artırmak gerekmektedir. Bunun için de;
Üretilecek tiftiğin değer
fiyatına satılması garanti edilmelidir. Tiftik pazarlamasında problemlerin
çözümü için Tiftik-Birlik aktif hale getirilmelidir. Bu birlik üreticilere
destek vererek, üretim teşvik edilmelidir. Sanayinin talebi doğrultusunda tiftik
üretimi yapılarak, tiftik standardı oluşturulmalı ve bu yönde yapılan ve
yapılacak araştırmalara teşvik ve destek verilmelidir.
Yukarıda belirtilen
sorunların çözümü ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi ve araştırılması
amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.
1) Özcan Yeniçeri (Ankara)
2) Mehmet Günal (Antalya)
3) D. Ali Torlak (İstanbul)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Seyfettin Yılmaz (Adana)
7) Muharrem Varlı (Adana)
8) Reşat Doğru (Tokat)
9) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Koray Aydın (Trabzon)
11) Bahattin Şeker (Bilecik)
12) Celal Adan (İstanbul)
13) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
14) Mustafa Erdem (Ankara)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Mehmet Erdoğan (Muğla)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
20) Mehmet Şandır (Mersin)
21) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
3.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane ve 20 milletvekilinin, Kars ilinde hayvancılık sektöründe
yaşanan sorunların ve halkın bu alanda içinde bulunduğu sıkıntıların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/279)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Temel geçim kaynağı
hayvancılık olan Kars İlinde bitme noktasına getirilen hayvancılığın yeniden
canlandırılması, hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların ve halkın bu alanda
içinde bulunduğu sıkıntıların tespit edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi
için Anayasamın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Mülkiye Birtane (Kars)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydogan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Kars nüfusunun % 80’inden
fazlası hayvancılık yaparak geçimini sağlamaktadır. Hayvancılığın güçlü bir
sektöre dönüşmediği ilde, bu faaliyet genellikle ailelerin kendilerini
geçindirecek sayıda büyükbaş ya da küçükbaş hayvan bakıcılığı şeklinde
yürümektedir. Ancak son yıllarda Kars’tan yükselen şikâyetler, artık
hayvancılık yapmanın imkânsız hale getirildiği yönündedir. Doğrudan gelir
desteği ve teşviklerle hayvancılığı ve kırsal kalkınmayı desteklediğini ve
destekleyeceğini söyleyen hükümet, temel geçim kaynağı hayvancılık olan Kars’a
ithal et uygulaması başlatmış, girdi fiyatlarına yüksek zamlar yaparak yerli
üretici ve köylüler iş yapamaz duruma getirilmiştir.
% 80’nin hayvancılıkla
uğraştığı ilde, yanlış tarım politikaları, ilgisizlik ve girdi fiyatlarına
yapılan bu zamlar hayvancılığa büyük darbe vurmuştur. Küçükbaş hayvancılık
yapan aile ve işletme hemen hemen kalmadığı gibi, 2005 yılında 379.720 olan
küçükbaş hayvan sayısı bugün 270 binin altına düşmüştür. Büyükbaş hayvan sayısı
ise temel geçim kaynağı hayvancılık olan ilde yalnızca 461.208’dir. Daha geriye
gidersek Kars’ın 1980 yılında 600 bin büyükbaş, 1 milyon 600 bine yakın
küçükbaş hayvanı bulunduğu görülecektir. Kars’ın sahip olduğu potansiyeli göz
önünde bulundurulduğunda, içinde olduğumuz durumun gerçekten endişe verici
olduğu anlaşılacaktır.
Bu iç karartan tablo acil
müdahale gerektirirken, ilin gerçek sorunları manipüle edilmektedir. Tarım ve
hayvancılığı güçlendireceğini iddia eden hükümet, ilin gerçek ihtiyacına uygun
olmayan teşvik ve desteklerle işletmeleri iflasa sürüklemiş, çiftçiler,
köylüler bankalara borçlu hale getirilmiştir. Köylünün, emekçinin, çiftçinin
emeğini yok sayan mevcut uygulamaların devamı Kars’ta hayvancılığı tarihe
gömecektir. Sattığı bir kilo sütün parası ile kahvede bir 1 bardak çay
içememektedir. Kaşarı, balı, çeçil peyniri, tereyağı ile ünlü olan Kars, bu
ürünleri dışarıya pazarlayacak bir imkândan da yoksundur.
AKP hükümeti adına konuşan
yetkililer, rakamlarla halkta kafa karışıklığı yaratmayı âdeta bir sanat haline
getirmiş, bu durumu da hemen hemen her fırsatta dillendirerek kendilerini haklı
göstermeye çalışmaktadırlar. Veri ve rakamların ileride yürütülecek
politikalara, plan ve çalışmalara ışık tuttuğunu hepimiz iyi biliyoruz, ama bir
de üretici ve besicinin yaşadığı sıkıntılar ve gerçekler gözler önünde. Eğer
bunları görmez ve kafa bulandıracak sözler söylerseniz, halk nezdinde
güvenilirliğinizi ve inandırıcılığınızı kaybedersiniz.
Hayvancılık bu ülke
insanlarının yaklaşık % 45’nin uğraşıdır” diyen resmî ağızlar, köylüyü,
besiciyi, küçük işletmecileri âdeta iflasa götüren uygulamalarıyla % 45’lik bir
halk kesimini tam bir yıkıma götürmektedir. Hayvancılığın bitme noktasına
getirildiği ilde bir an önce önlem alınmaz ve halkın talepleri dinlenerek
kırsal kalkınmayı güçlendirecek projeler devreye koyulmazsa, zaten mevcut
durumda göç veren bir il olan Kars, daha fazla göç vererek insansız bir kent
olacaktır. Bütün bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda, ivedilik arz eden bu
duruma bir an önce müdahale etmek için Meclis araştırması açılmasını uygun
görmekteyiz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin görüşülmekte olan 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın Birinci Bölümünde yer alan 5 ve
7’nci maddelerin yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine
göre bir talebi vardır.
Danışma Kurulunun söz
konusu talebe ilişkin görüşünü okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde yer alan
5 ve 7’nci maddelerinin yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin talebinin uygun
görüldüğüne ilişkin görüşü
Danışma Kurulu Görüşü
No: Tarih:
15/5/2012
180 Sıra Sayılı Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının 5 ve 7 nci
maddelerinin İçtüzüğün 89 uncu maddesine göre yeniden görüşülmesine ilişkin
Hükümetin talebi Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin Canikli M.
Akif Hamzaçebi
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Oktay Vural Pervin
Buldan
Milliyetçi Hareket
Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN – Şimdi, Hükûmetin
talebini okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
180 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 1. Bölümünde yer alan 5 ve 7 nci maddelerinin İçtüzüğün 89 uncu
maddesi uyarınca yeniden görüşülmesini talep ederiz.
Erdoğan
Bayraktar
Çevre
ve Şehircilik Bakanı
Gerekçe:
Tahliye ve yıktırma
hususunu düzenleyen 5 inci madde ile dönüşüm gelirleri hususunda hükümler
içeren 7 nci maddenin, TBMM Genel Kurulunda tekrar değerlendirilmesinde fayda
görülmektedir.
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının 5 ve 7’nci
maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin Hükûmetin kabul edilen talebi sırası
geldiğinde yerine getirilecektir.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
B) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin düzenlenmesine; 233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
16/5/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 16.05.2012
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 241, 232,
226, 179, 235, 97, 101, 153, 155, 178, 59, 127, 233, 108, 114, 206, 89, 90, 54
ve 16 sıra sayılı kanun teklifi ve tasarılarının 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11,
12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21 ve 22 nci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
16 Mayıs 2012 Çarşamba
günkü (bugün) birleşiminde 226 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
17 Mayıs 2012 Perşembe
günkü birleşiminde 233 sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00’te günlük programların tamamlanamaması hâlinde, günlük
programların tamamlanmasına kadar,
22, 29 Mayıs 2012 ile 05,
12 ve 19 Haziran 2012 Salı günkü birleşimlerinde 1 saat süre ile sözlü
soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
23, 30 Mayıs 2012 ile 06,
13 ve 20 Haziran 2012 Çarşamba günkü birleşimlerinde ise Sözlü Soruların
görüşülmemesi,
22, 29 Mayıs 2012 ile 05,
12 ve 19 Haziran 2012 Salı günkü birleşimlerinde 15:00 - 20:00 saatleri
arasında,
23, 24, 30, 31 Mayıs 2012
ile 06, 07, 13, 14, 20 ve 21 Haziran 2012 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerinde ise 14:00 - 20:00 saatleri arasında,
çalışmalarını sürdürmesi,
233 Sıra Sayılı Kanun
tasarısının İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
önerilmiştir.
233 sıra sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu
Tasarısı (1/486)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI
1. BÖLÜM 1
ila 18 inci maddeler 18
2. BÖLÜM 19
ila 38 inci maddeler
(35 inci maddenin birinci
ve ikinci fıkraları ile
Geçici 1
ve geçici 2 nci maddeler
dahil) 23
TOPLAM MADDE SAYISI 41
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli’ye aittir.
Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizle, 21
Hazirana kadar çalışma saatleri düzenleniyor değerli arkadaşlar. Şu ana kadar
salı günleri 15.00-20.00 ve çarşamba, perşembe günleri 14.00-20.00 şeklindeki
bir çalışma saati sistemi uzun zamandan beri uygulanıyor. Yalnız onun süresi
dolmak üzere, bir önceki grup önerimizle kabul edilen bu süreler dolduğu için
yeniden bunun grup önerisi olarak getirilmesi ve Meclisin onayına sunulması
gerekiyor. Eğer önerimiz kabul edilirse, 21 Hazirana kadar yine çalışma
saatlerimiz salı günleri 15.00-20.00 olacak şekilde düzenlenmiş olacak;
çarşamba, perşembe günleri de 14.00-20.00 arasında Genel Kurul çalışmalarını
inşallah gerçekleştireceğiz.
Yine, bu grup önerimizle
bazı uluslararası sözleşmelerin görüşmelerini temin etmek amacıyla öne
alınmasını öneriyoruz. Eğer bu öneri de kabul edilirse, burada sıra sayıları
belirtilen uluslararası sözleşmelere ilişkin kanun tasarılarının sırası
değişmiş olacak, görüşmelerinin önünü açmak amacıyla öne alınmış olacak.
Grup önerimiz kabul
edilirse, bugün, şu anda görüştüğümüz, dün görüşmelerine devam ettiğimiz kanun
tasarısını, yani afet dönüşümle ilgili kanun tasarısını görüşeceğiz. İkinci
bölümün görüşmeleri kalmıştı biliyorsunuz.
Yine, iki tane üniversite
kurulması ve bir tane de üniversitenin isminin değiştirilmesine ilişkin bir
kanun tasarısı var, onun görüşmelerini gerçekleştireceğiz ve son olarak da
bugün eczacılarla ilgili kanun tasarısının görüşmelerini gerçekleştireceğiz.
Bitim koyduk ama önerimizde,
tahmin ediyoruz, yani beklentimiz, tahminimiz maç saatinden önce bu
görüşmelerin bugün tamamlanmış olması şeklindedir hatta saat sekizden daha önce
olacağını tahmin ediyoruz, yani yedi buçuk gibi falan olacağını tahmin ediyoruz.
Yarın da yine gruplarla
birlikte görüşerek yaklaşık 10 civarında uluslararası sözleşmelere ilişkin
kanun tasarılarının görüşülmesini planlıyoruz; yani bugün bu kanunlar
tamamlanırsa, yarın da 10 uluslararası sözleşmenin görüşmelerini tamamlayacağız
ve görüşeceğiz. Onların da yine planlanan saatten, yani sekiz olarak düşünülen
çalışma saatinden önce tamamlanacağını ve görüşmelerinin sonuçlanacağını tahmin
ediyoruz.
Önerimiz budur; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canikli.
Grup önerisinin aleyhinde
ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray’a aittir.
Buyurun Sayın Çıray. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin verdiği grup
önerisine geçmeden önce, AKP ile bayramlarımız, millî bayramlarımız hakkında
bir helalleşmeye girmek isterim.
Biliyorsunuz üç gün sonra,
Atatürk’ün kurtuluş mücadelesini başlatmak için Samsun’a çıkışının 93’üncü
yılını kutlayacağız. Ancak AKP, Türk milletinin küllerinden doğduğu bu tarihi
günü de bir bölünme vesilesi hâline getirmeyi başarmıştır. Nihayet
bayramlarımızın da tadını kaçırdılar. Neymiş? Ulusal bayramları militer bir
şekilde kutlamaktan kurtaracaklarmış. Liseli, üniversiteli gençlerimiz,
halkımızla el ele bayramları kutlayacakmış. AKP’yi tanımasak, cumhuriyet ve
onun değerleriyle olan sorununu bilmesek, alttan alta o değerleri nasıl birer
birer yok etmeye çalıştığını ve üzülerek söyleyeyim ki yok ettiğini anlamasak
diyeceğiz ki: Ne güzel, ne iyi düzenlemeler bunlar. Öyle ya, bunlara kim, neden
itiraz etsin? Biz, 19 Mayıs’ın halkımızın çok geniş ve coşkulu katılımıyla
kutlanmasından ancak mutluluk duyarız. İktidar bunun koşullarını sağlamak için
gerekli düzenlemeleri yaparsa, hiç gocunmadan destekleriz ve bununla mutluluk
duyarız. Ancak, kazın ayağı hiç de söylendiği gibi değil değerli arkadaşlar.
AKP zihniyeti, her zaman yaptığını yine yapıyor, medyaya taktığı prangalara da
güvenerek gerçekleri yine saptırıyor.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin bayramlar konusundaki niyeti kötüdür. O kadar kötüdür ki, bilgi
hırsızlığı mahkeme kararıyla tescillenmiş, dolayısıyla yeryüzünde bu göreve
getirilebilecek en son kişi olan bir zatı Millî Eğitim Bakanı yapmıştır. Bu
zat, 11 Ocak 2012 tarihli bir genelgeyle, 19 Mayıs’ın sadece okullarda
kutlanmasını istemiştir. AKP zihniyetinin asıl niyetini ifşa eden bu genelgeye
göre, Ankara dışında hiçbir stadyumda kutlamalar icra edilmeyecektir. Ancak, bu
genelgeye milletimiz büyük bir tepki gösterdi. Bazı vatandaşlarımız,
Danıştayda, bu genelgenin iptali ve yürütmenin durdurulmasıyla ilgili dava
açtılar. Danıştay, Konyalı bir gencimizin bu dava dilekçesindeki gerekçesini
haklı buldu ve yürütmeyi durdurma kararı aldı. Kısaca, biz bugün, iyi kötü 19
Mayıs’ı kutlayabileceksek ve bunlar okullara hapsedilmekten kurtarılmışsa,
Konyalı bir gence ve Konyalı bir avukatımıza borçluyuz. Bu çok değerli bir
sivil inisiyatifti, bu arkadaşları kutluyorum.
Değerli milletvekilleri,
sizin, hiçbir zaman, millî bayramlarımızın günün şartlarına göre kutlanması
gibi bir derdiniz, amacınız yok. Bu söylemlerle aslında, kendi asıl
niyetlerinizi gizliyorsunuz, parlak kelimelerle, süslü cümlelerle kamuoyunu
uyutmaya çalışıyorsunuz. El altından nihai hedeflerinize giden bir yola bir taş
daha koymak istiyorsunuz. Üzülerek söylemek zorundayım ki bunda başarılı da
oluyorsunuz. Çünkü neredeyse bütün medyaya pranga vurdunuz. Sayın Başbakan
Türkiye’de hangi mesajın verilmesini istiyorsa kamuoyuna medya onu lanse ediyor
ve sonrası çorap söküğü gibi geliyor. Sadece medya mı? Bu zorbalık düzeni
karşısında siz de sessizsiniz. Atatürk, bu çatı altında kendi arkadaşları
tarafından eleştirilebildi; İsmet Paşa, bu çatı altında kendi arkadaşları
tarafından eleştirilebildi; Menderes, bu çatı altında kendi arkadaşları
tarafından eleştirilebildi; bugüne kadar Başbakanlık yapmış herkes, kendi
arkadaşları tarafından bu çatı altında eleştirilebildi ama siz, bu Başbakanı
kurduğu zorbalık düzeni nedeniyle eleştiremiyorsunuz, eleştiremezsiniz, tarihte
sizin kadar itirazsız bir parti grubu belki ilk defa geldi. Tam aksine, 4+4+4
yasasında laik rejimin ortadan kaldırılmasını nasıl kutladığınızı burada hep
birlikte gördük. İşte sizi bile etkileyen bu zorbalık düzeni, şimdi de 19
Mayıs’ta yükselen bağımsızlık ruhumuzu ve irademizi teslim almak istiyor. Bunun
en iyi yolu da bu nitelikleri çamura bulamak, kirletip değersizleştirmek, belli
ki kirletip değersizleştirilme sırası bayramlarımıza geldi. Kin ve nefret dolu
politikalarınızdan -Allah var- hiçbir değerimiz kurtulamıyor. Bayramlarımız da
“Bana her yol mübah.” diyen bu kibirli ve zorba zihniyetin tecavüzüne uğruyor.
Değerli milletvekilleri,
AKP’nin ne yazık ki bir gerçek gündemi, bir de sahte söylemi var. Gerçek gündem
belli, cumhuriyetin kurucu değerlerini ve ruhunu yerle bir etmek. Kimse kendini
aldatmasın, niyet, tarihle yüzleşmek, bayramlarımızı günümüz şartlarına
uydurmak falan filan değil, niyet, cumhuriyetimizin kurucu tarihiyle savaşmak,
cumhuriyetimizin tarihini nefret dilinize uygun olarak yeniden yazmak,
cumhuriyetten bir rövanş daha almak; hedef bu. Atatürk’e, İsmet Paşa’ya, Celal
Bayar’a, Kâzım Karabekir’e düşmanlık yapmak, bana söyler misiniz, herkese
soruyorum: Dünya tarihinde, Sayın Başbakan gibi tarihini inkâr eden, varlık
nedenini borçlu olduğu tarihsel kişiliklere nefret dolu saldırılar yapan bir
başka başbakan var mı?
Sayın milletvekilleri,
süreç hızlandı artık, çember her geçen gün biraz daha daralıyor; “Bana
dokunmayan yılan bin yaşasın.” diyenler bile şaşkın.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin
bütün temel ilkelerini, laikliği, cumhuriyeti ve milliyetçiliği kaldırmanın
zamanı geldi.” diyen biri, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin Millî Eğitim
Bakanı. Böyle birinin Bakan olması, millî ve manevi değerlerimizin apaçık
aşağılanmasından başka hiçbir şey değildir. Ömer Dinçer, gün ışığından korkar
gibi 19 Mayıs Bayramı’ndan korkuyor, bizi biz yapan hangi değer varsa
saldırdıkça saldırıyor. Aslında korktuğu özgür Türkiye. Ama ne yazık ki bu
anlayış, bizim millî birliğimizi tahrip etmeye başladı. Ortak geleceğimiz
tehlikede.
İçeride hak, adalet,
merhamet bitmişken dışarıda durumumuz farklı mı? “Yurtta sulh, cihanda sulh”
politikasının ne demek olduğunu anlamadınız. Şam’daki menfur bombalı saldırıdan
sonra hayatlarını kaybeden masum çocukların hâli, Suriye’ye getirilmek istenen
demokrasinin Irak’tan farklı olmadığını ortaya koydu ve tarihimizde ilk kez
Hükûmetimizin başı “çocuk katili” olmakla suçlandı.
Bu, sebebi ne olursa olsun
milletimiz için utanç vericidir, Türk milletinin bütün değerlerinin ters yüz
edilmesinin sonucudur ancak çoğu gitti azı kaldı. Sizin kim olduğunuzu, aslında
ne istediğinizi millet görecek. Sözlerimiz yazılamasa da, İnternet’ten;
İnternet yasaklansa da kulaktan kulağa yayılacak. Gerçekleri, Bursa’da kahraman
Balkanlılara saygısızlık eden Bülent Arınç’ın ne müstehzi sırıtışı ne de sahte
gözyaşları kamufle edemeyecek.
Bakın, Millî Gazete’nin Başyazarı
Mehmet Şevket Eygi ne diyor: “‘Kur’an’ derler, Kur’an’ın emirlerini ve
yasaklarını hiçe sayarlar. ‘Peygamber’ derler, ‘sünnet’ derler, onların uygun
görmediği her şeyi yaparlar. ‘Biz ıslah ediyoruz.’ derler, fitne ve fesattan
başka bir şey yapmazlar. Allah onları rezil ve tepetaklak edecek.”
Değerli milletvekilleri,
sizinle aynı ideolojik kökten gelen bir yazarın haykırdığı bu hakikatlerin
hedefinde AKP var. Çünkü zorbalıklara dayalı bir karanlıklar labirenti
kurdunuz. Şimdi bu karanlıklar labirentinde yolumuzu aydınlatan
bayramlarımızdaki ışığı söndürmek istiyorsunuz. Aslında amacınız belli. Siz,
Türk milletinin üzerine demokrasimizi bina ettiği değerleri tarihe gömmek
istiyorsunuz. Gerçi gözleri var görmez, kulakları var duymaz ama Kur’an’ımız yakıldığında
bile sessiz kalan Sayın Başbakana yine de bir umut sesleniyorum: Bu intikam ve
rövanş politikalarına son verin. Aksi hâlde, eninde sonunda beddualar tutacak,
kibir ve zorbalığınızın sonunu getirecek, gelmeyeceğini zannettiğiniz hesap
günü mutlaka gelecektir. Uyarmadı demeyin.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkanım, konuşmacı biraz önce grubumuza ve Hükûmetimize hakarette
bulundu, sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kaplan da
aleyhte konuşacak, ondan sonra isterseniz ben söz vereceğim size de.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O
da çaksın, sonra rahat, hepsine birden cevap verirsin. O da bir çaksın…
BAŞKAN – Lehte başka yok,
lehte de verebilirim size.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Tamam.
BAŞKAN - Grup önerisinin
aleyhinde Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük öyle bir usul ki ya aleyhinde
ya lehinde, ben üzerinde konuşacağım. Bu tür, Meclisin çalışmaları konusunda
zaman zaman ortaklaştığımızı biliyorsunuz. Bu konuda da acil olarak… Bu gündemler
konusunda yine itiraz eden değiliz. Danışma Kurulunda grup başkan vekilimiz
iktidar partisinin getirdiği önerilere diğer partiden arkadaşlarla “Evet.”
dedik. Ancak bir gerçeği görmek gerekiyor. Bunu görmek için sizi çok uzaklara
değil, 2002 yılına götürmek istiyorum. 2002 yılında yüzde 10 barajı sonrası
Mecliste iki parti var: İktidar partisi AK PARTİ, ana muhalefet partisi olarak
da Cumhuriyet Halk Partisi var. İkili bir sistem. Ve orada şiir okuduğu için
Başbakan, Diyarbakır DGM tarafından hakkında verilen Türk Ceza Kanunu’nun
312’nci maddesinden kesinleşmiş hüküm nedeniyle milletvekili adayı olamıyor.
Siirt seçimleri iptal ediliyor. Siirt seçimleri iptal edilirken bir Beykoz
buluşması oluyor. Beykoz buluşmasından sonra Mecliste bir yasa değişikliği yapılıyor
kişiye özel, Başbakana özel ve o dönem bu yasalar kişiye özel diye
Cumhurbaşkanından döndü, tekrar konuşuldu.
Hatırlamanızda büyük yarar
görüyorum. Geçici madde 1 -elinizin altında vardır, buna bakın- diyor ki:
“67’nci maddesinin son fıkrası Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22’nci Dönem
içinde yapılacak ilk ara seçimde uygulanmaz.” Biliyorsunuz seçim yasaları bir
yıl kala değiştiği zaman uygulanamıyordu, anayasa değişikliği gerekiyordu ve
anayasa değişikliği nedeniyle Sayın Başbakan için özel bir yasa çıkarıldı. O
özel yasa sonucu Siirt seçimleri iptal edildi, CHP bir milletvekilliği
kazanmıştı kaybetti, Sayın Başbakan da Siirt Milletvekili oldu, geldi, Sayın
Gül devretti, Başbakan oldu ve bugüne kadar bu görevi sürdürüyor.
O günün tutanaklarına
baktım. Bu tutanakları okuduğum zaman vicdanen her milletvekilinin sorgulaması
gereken bir durumun olduğunu gördüm. O zaman Sayın Atilla Kart çıkıyor, fikir
ve düşünce özgürlüğünden dem vuruyor ve Anayasa’da yapılan değişikliklerle ilgili
olumlu görüş belirtiyor. Başkan soruyor: “Başka konuşmak isteyen? Yok. Gruplar
adına konuşma yok. Şahıslar adına söz isteği yok.” Bu Mecliste 459 kabul, 54
ret oyuyla kişiye özel yasa çıkarıldı, Sayın Başbakan için kişiye özel yasa
yapıldı. Sayın Başbakan da hayatında ömrübillah muhtar olamayacakken, bu Meclis
sayesinde milletvekili oldu, Başbakan oldu, şimdi de Cumhurbaşkanlığına talip.
Bunları düşündüğümüz zaman, Başbakanın şu sözlerini çok yakın bir geçmişteki bu
manzarayla karşı karşıya getirdiğimiz zaman, şunu söylemesi insanın vicdanını
yaralıyor: “Anayasa çok açık, tutuklu vekilin formülü olmaz.” Allah aşkına, bu
Meclis Genel Kurulu ki şahsınıza özel yasa yaptı Sayın Başbakan.
Şimdi, siz Meclis
Başkanıyla konuştunuz, 3 grup başkan vekilini çağırdınız, çağrılmaya sizin
görüşmeniz sonrası Meclis Başkanı karar verdi ve görüştük ve bir teklif sunduk.
Bu tekliften sonra, Parlamentonun 8 milletvekili tutuklu, hiçbir şey olmamış
gibi, üstelik de “suistimal” ve “istismar” diye nitelendirerek, bu süreçleri
yaşamamış gibi karşı çıkıyorsunuz. Ben -grubum o zaman yoktu ama- CHP’li
olsaydım, ana muhalefet partisi mensubu olsaydım “El insaf, bu kadar da
nankörlük olmaz. Sizin için bu Meclis özel yasa yaparken bunu yaptı ama siz
bunu yapıyorsunuz Sayın Başbakan. Nedir bu çifte standardınız?” derdim ve
diyoruz.
Tutuklu milletvekilleri
konusu, tutuklu oldukları sürece bizim sorunumuzdur, Meclisin sorunudur,
demokrasinin sorunudur, yeni anayasanın sorunudur, buradaki her kritik
oylamanın farkı 8’in altına düştüğü zaman tartışmanın konusu olacaktır. Şimdi,
biz bunun peşini bırakacak mıyız? Bunun peşini hiç kimse bırakmaz. Hele hele
bizim milletvekillerimiz düşünce suçlarından dolayı cezaevinde yatarken bu da
görmezlikten gelinecek. Bir şiir okumuş Sayın Başbakan, ceza almış. Bizimkiler
de bir konuşma, bir açıklama yapmış, Türkiye’de düşüncelerini açıklamış, bunun
için içerideler ve ceza dahi almamışlar. Şimdi, ceza alan birisi özel yasayla
milletvekili olabiliyor, daha ceza bile almamış milletvekilleri hakkında bu kadar
gaddar, bu kadar zalimce bir yaklaşım olamaz arkadaşlar. Bu, bu Meclisin ruhu
olmamalı, sizlerin ruhu olmamalı. Yakın zamanın yasalarını biliyorsunuz, burada
MİT Müsteşarı için özel yasa çıkarıldı. Bırakın onu, eski Türk Ceza Kanunu
madde 240’taki görevi kötüye kullanma suçlarıyla ilgili değişiklik yapıldı.
Burada, işkence suçları için af anlamına gelecek değişiklikler yapıldı ve bütün
bunlar yakın zamanda bu Mecliste yapıldı ama bu Meclis, söküğünü dikemez terzi
misali, tutuklu 8 milletvekili konusunda ses veremiyor. Yani bu Mecliste
Başbakan ne derse o olacak. Başbakan derse ki “olacak” olacak, “olmayacak”
olmayacak. Bunun adı demokrasi değil arkadaşlar. Tek parti, tek lider,
diktatörlük rejimidir bunun adı. Bunu mu istiyorsunuz, yoksa gerçekten yeni bir
anayasayla yeni bir demokratik rejim mi istiyorsunuz? Biz, bu 5 tutuklu
milletvekili adına şunu söylüyoruz: Üç yıldır yatıyor arkadaşlarımız. Aslanlar
gibi yatarlar düşüncelerinden, alınları açık, başları dik, onurluca yatarlar,
kaplanlar gibi de hesabını sorarlar bunun. Bunu yapandan, siyasallaşmış
yargıdan, siyasallaşmış yürütmeden, güçler birliğine dönüşmüş bir rejimin
haksızlıkları karşısında bunun hesabını halk sorar. Halk sandıkta bunun
hesabını sormuştur. İşte gördük 2002 seçimlerinde iktidar olan partilerin
hiçbirisi yok artık burada.
Arkadaşlar, biz bunun
peşini bırakmayacağız. Buradan açık söylüyorum, milletvekillerimiz tutuklu
olduğu sürece bunun peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız, meydanlarda
olacağız, alanlarda olacağız. Daha dün, Anneler Günü’nde tutuklu
milletvekilimiz Gülser Yıldırım, Mardin Milletvekili, Anneler Günü’nde 4 tane
çocuğuyla görüştürülmedi biliyor musunuz, cezaevinde. Cezaevinde çocuklarıyla
görüştürülmedi bu Meclisin milletvekili. Bunları bilmiyorsunuz, bilince de
işinize gelmiyor söylemek ama şunu söyleyeyim: Bu Meclisin 8 milletvekili
tutuklu olduğu sürece bu Meclis de tutuklu olacak, bunu böyle bileceksiniz ve
2002’de, Başbakan o yasayı hatırlayacak, hatırlayacak o yasayı, kendisine özel
yapılan yasayı, kendisine özel açılan yolları hatırlayacak ve özür dileyecek
milletin iradesinden, milletten, bizden değil. Milletin verdiği oylarla
seçildiği için milletvekilleri onlardan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
…elbet bir gün özür dileyecek ve bu milletvekilleri aramızda olacaklar en yakın
zamanda.
Saygılarımla. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaplan.
Sayın Canikli, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, lehinde konuşmak
için hakkınız var. Sataşmadan mı söz vereyim size ben.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sataşmadan ve ikinci defa olmasın.
BAŞKAN – Tamam, peki.
Buyurun.
Sataşmadan söz verdim.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; biraz önce Sayın Konuşmacı, konuşması sırasında
“Başbakanın kurduğu zorbalık düzeni” gibi bir ifade kullandı.
Şimdi, şunu herkesin çok
iyi bilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar: Şu anda bu sistem milletimiz
tarafından dizayn edilmiştir bütün yönleriyle, bütün boyutlarıyla. 2002
yılında, şu anda uygulanan sistemi hayata geçirmek, hükûmet etmek, yönetmek
için, milletimiz bu görevi AK PARTİ’ye vermiştir. Daha sonra, 2007 yılında,
tekrar bu görev daha da güçlü bir iradeyle yine bu kadrolara tevdi edilmiştir,
aynı şekilde 2011 yılında. Yani sizin “zorbalık düzeni” diye tanımladığınız bu
düzen, milletin kendi düzenidir. Milletin defalarca onayladığı, onay verdiği,
uygulamasında mahzur görmediği, uygulamasından memnun olduğu için tekrar aynı
kadrolara, aynı kişilere görev vererek hayata geçirttiği düzendir bu düzen. Yani
milletin söz sahibi olduğu, milletin damgasını vurduğu, milletin yumruğunu
vurduğu, hayata geçirdiği, uygulattığı düzen, size göre zorba düzeni, böyle bir
mantık olabilir mi? Bu mantık, sakat bir mantıktır. Bu mantık, millete hakaret
eden, milleti yok sayan, milleti görmeyen, millete tepeden bakan, hasta ve
sakat bir mantıktır değerli arkadaşlar, kusura bakmayın, çünkü bütün bu
yürütülen işlemler, hepsi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletin seçtiği
milletvekilleri vasıtasıyla oylanmakta, hepimizin içinde olduğu bu sistem
içerisinde hayata geçirilmekte, yürütülmektedir. Eleştirdiğiniz sistem bu ve
belli dönemlerde de millet bunları değiştirme imkânına sahip.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Değiştiriyor, hayata geçiriyor. Ama illa zorba düzeni görmek istiyorsanız
değerli arkadaşlar, birileri zorba düzeni görmek istiyorsa, biraz gerilere
gidecek bakacak, orada çeşit çeşit örnekleri görmek mümkündür.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
35 tane kanun hükmünde kararnameden mi bahsediyorsunuz Meclis kapalıyken
getirdiğiniz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Sayın
Başkanım, Sayın Konuşmacı “hasta” diyerek…
BAŞKAN – Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) –
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi hep bu milletin yüzde 49’undan söz ediyor. Bizim o yüzde 49’a, o
iradeye büyük saygımız var.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– İşte bu irade, hep bu irade.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Aynı saygıyı milletin yüzde 51 iradesine de AKP’den bekleme hakkımız var. Bu
milletin ta kendisi o yüzde 51.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen
misin yüzde 51?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Beyler, size şunu söyleyeyim ben: Siz zorbalık düzeninin, 12 Eylül rejiminin
devamısınız.
Bakınız, size bir
röportajdan parça okuyacağım. Beyler, ortada bir fotoğraf var. Başta diyor ki:
“Sayın Başbakan, Evren’in hayranı çıktı.” Ortada bir fotoğraf: Fotoğrafta Evren
neşeli neşeli oturuyor, yanında yarı ayakta, eğilmiş Tayyip Erdoğan. Bu
fotoğrafın altında şöyle yazıyor: “Kalender Orduevine gelen Tayyip Erdoğan,
Kenan Evren’e cam vazo hediye etti.” Kenan Evren şu bilgiyi veriyor: “Hatta
Kalender Orduevine makam otosuyla değil, sivil arabasıyla geldi. Biz de kimseye
haber vermeden içeri aldık. Yarım saat oturdu. Niçin gelmiş? Bana saygılarını,
sevgilerini sundu; bu ülkeye yaptığım iyilikten söz etti.” Şimdi, bu sözlerde
hakaret var mı?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) –
Bozacının şahidi şıracı!
AYTUN ÇIRAY (Devamla) – Bu
sözlerde hakaret yok ama asıl hakaret kabul etmeniz gereken bu sözler değerli
arkadaşlar.
Zorbalık rejimine gelince,
70 milyona “Dinleniyorsunuz ha!” mesajını gönderdiniz, Başbakanı protesto
edenleri gözaltına aldınız, sabah ezanında kapı çalındığında sütçü yerine
başkalarının gelebileceği korkusunu yaydınız, Osmanlının yıkılışından bu yana
ilk defa toprak kaybettiniz, “Ne mutlu Türküm.” diyenleri kınadınız, işçi,
köylü, işsizin hak arama iddialarını ortadan kaldırdınız, serbestliği sadece
piyasalara tanıdınız. Darbe demokrasiye, hak ve özgürlüklere yapılan şeyin
adıysa bu ülkeye bal gibi sivil darbe yaptınız.
Hepinize sevgi ve saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Buyurun.
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, İzmir Milletvekili
Aytun Çıray’ın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zorbalığın tanımı nedir?
Zorba yönetimin tanımı nedir? Hangi olaylar, hangi fiiller bu kavram içerisinde
yer alır? Bu konulara girmek istemiyordum ama gerçekten, çok haksız, ağır
ithamlarda bulunuldu.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Girin, girin; iyi olur, girin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Bakın, girelim, tamam, ben size bir örnek vereyim o zaman, ben size bir örnek
vereyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Öğrencinin boğazını sıkmak zorbalıktır. Başbakan bunu yaptı mı, yapmadı mı?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Bir milletvekiliniz, en temel hakkı olan görüşlerini ifade etmek üzere,
kongrede, yani görüşlerin dercedildiği, kamuoyuyla paylaşıldığı bir ortamda en
doğal hakkını kullanmak için, düşüncesini ifade etmek için kürsüye yürüyor. Ne
oldu peki? Kürsüye yürüdü, yani yürüme derken sadece kanaatini aktarmak için
kürsüye yürüdü. Ne oldu? Yaka paça dövülerek, tekme tokat dışarı atıldı. Kim bu
milletvekili? Sizin milletvekiliniz. Eğer zorba arıyorsanız, yani bir kavram
arıyorsanız, örnek istiyorsanız, alın size örnek, hem de en âlâsı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ayıptır arkadaşlar, gerçekten ayıptır!
Yani diyorum ki, bakın,
millet eğer buna karar veriyorsa, millet bu kavramın içini dolduruyorsa, millet
bu konuda defalarca karar verdi. Bu yönetimin 2002’den beri kendi lehine
olduğunu, kendi menfaatini öne çıkaran uygulamalar yaptığını, icraatta,
faaliyette bulunduğunu, kendisine hizmet ettiğini ifade etti. Nasıl ifade etti?
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Vatandaşı oynatan kim? Bak arkanda bakan duruyor bakan!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Desteğini daha da artırarak. Milletimiz böyle söylüyor, milletin kararı bu…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Vatandaşı oynatan, alay eden kim?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- …milletin kararına saygı duyacaksınız. Millet sizin gibi düşünmüyor. Millet,
tam tersine, eğer bir despotluk varsa, despotluk ihtimali varsa, onu, göreve
getirmediği, güvenmediği siyasi parti ve kadro olarak birilerine özellikle
yöneltiyor. Milletin takdiri bu.
İkinci açıdan bakıyorsanız
da milletimiz böyle söylüyor. Yani AK PARTİ kadroları kesinlikle dayatmıyor ya
da bu anlama gelebilecek politikaları uygulamıyor, milletin söylediği de bu.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Canikli.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin düzenlenmesine; 233 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Ben, bu arada,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi var ya, onu şimdi oylarınıza sunayım, sonra size söz vereceğim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Tamam, karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Hâkimlere duyurulur,
valilere duyurulur; bu iki beyefendinin saymasıyla karar veriyorum ben
maalesef.
Karar yeter sayısı yoktur,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Nurettin Canikli konuşmasında Cumhuriyet Halk
Partisinin kongrelerinden örnek vermek suretiyle partimize, grubumuza sataşmada
bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Şimdi ara
verdiğimiz için sataşmadan söz veremem ben size de, isterseniz yerinizden
vereyim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Şimdi Sayın Başkan…
BAŞKAN – Peki buyurun. İç
Tüzük’ü rahmetli Yılmaz Hocaoğlu hiç çiğnetmemiş ama ben çiğneteyim.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye. Ben sizden İç Tüzük’ü çiğnemenizi
istemiyorum. Ancak siz…
BAŞKAN – Yok, olsun. Evet,
ara verdik karar yetersayısı istendiği için. Şimdi ben de hoşgörüye sığınarak,
buyurun söz veriyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Size Sayın Canikli’nin sözünden sonra ben söz talebinde bulundum.
BAŞKAN – Söz vereceğim size
dedim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Dediniz.
BAŞKAN – Tamam işte,
sizinle ilgisi yok, benle ilgisi var, ben de onu söylüyorum.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Peki teşekkür ederim.
BAŞKAN – Yaranamadım gitti
bütün milletvekillerine, demin “maalesef” dedim, yarım saat bağırdınız oradan,
hayret bir şey ya.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine ve CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
kongrelerinde söz isteyip de, kürsüye çıkmak isteyip de çıkamayan, konuşamayan
hiçbir partili arkadaşımız yoktur. Önce bunu ifade edeyim.
İkinci olarak, biraz önce
burada “zorbalık, demokrasi, egemenlik, çoğunluğun yönetimi” kavramlarının
içinde geçtiği bir tartışma oldu. Demokrasi, sadece çoğunluğun yönetimi
değildir. Demokrasiyi sadece çoğunluğun yönetimi olarak alırsak yanlış
tanımlamış oluruz. Demokrasi, meşru yönetimlerin iş başına geldiği rejimin
adıdır. Meşruiyeti sadece halk egemenliğine indirgersek çok eksik bir tanım
yapmış oluruz. Şüphesiz halkın egemenliği meşruiyetin olmazsa olmaz,
vazgeçilmez şartıdır ancak sadece buna indirgersek çoğunluğun her şeye karar
verdiği bir rejimde çoğunluğun bireyin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlama
yönünde alacağı her türlü kararı da arkasında çoğunluk olduğu için meşru kabul
etmek gibi bir sonuç ortaya çıkar ki demokrasinin, meşruiyetin bunu
amaçlamadığı açıktır. Meşruiyet bir siyasal sistemin, bir hükûmetin,
parlamentonun veya benzeri kurumların arkasındaki halk desteğidir. Klasik
demokrasideki birinci şart budur ancak bu desteğe bir ikinci şart daha ilave
edilmiştir, bu desteğe sahip yönetimler doğru ve adil hareket ettiği sürece
meşrudurlar. Doğru ve adil hareket etmek, kararların arkasında toplumun büyük
bir çoğunluğunun olması demektir. Sadece Parlamentoya yansıyan çoğunlukla
yetinirseniz, kalanı hiçe sayarsanız, o yönetimi meşru saymak mümkün değildir,
problem buradadır. AKP’nin uygulamalarında bu anlamda bir meşruiyet sorunu
vardır.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, iktidar grubundaki milletvekillerinin yarısı ayakta. Bu şekilde
bir görüşme olabilir mi efendim, ciddi bir görüşme olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın Serindağ,
harikasınız. Şimdi, ben futbol maçı seyretmiyorum yani anlamadığım için,
dolayısıyla sabaha kadar oturma konusunda hiçbir problem yoktur ama maç
seyredecekler açısından... Siz karar verin.
Evet, dünkü birleşimde İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci
bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına yapılan konuşma
tamamlanmıştı.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın İlyas Şeker.
Sayın Şeker, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 180 sıra sayılı Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’nın 23’üncü maddesi
sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi, 56’ncı maddesi herkese sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşamayı, 57’nci maddesi şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını
gözeten bir planlama çerçevesinde konut ihtiyacının karşılanması için devlete
her türlü tedbirlerin alınması hususunda görev yüklemektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu kanun tasarısı afet riski altındaki alanlar ile riskli yapıların bulunduğu
arsa ve arazilerde fen ve sanat norm ve standartlarına uygun sağlıklı ve
güvenli yaşam çerçevelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve
yenilemelerin yapılabileceğini içermektedir.
Hızla gelişen kentleşme
süreci ülkemizin önemli sorunlarının başında gelmektedir. 1950’li yıllarda
sanayileşmeyle birlikte İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli gibi kentler yoğun göç
alarak kontrolsüz bir biçimde büyümüşlerdir. Planlama yapılmadan yoğun göçe
maruz kalan kentlerde her türlü afet tehlikesi ve risklerini gözetmeyen
kontrolsüz yerleşim alanlarının oluşması, çarpık ve sağlıksız yapılaşma,
kentleşme, yetersiz altyapı ve sosyal donatı eksikliği gibi çeşitli nedenlere
bağlı sorunlar yaşanmaktadır. Bilindiği üzere ülkemizin büyük bir alanı başta
deprem olmak üzere tabii afetlerin riski altındadır. Buna rağmen mevcut
yapıların büyük bir kısmının muhtemel afetlere karşı dayanıklı olmadıkları,
orta şiddetteki bir depremde bile ağır derecede hasar görüp yıkıldıkları,
bundan dolayı sosyoekonomik problemlerin yaşandığı, devletin beklenmedik bir
anda büyük mali külfetlerle karşı karşıya kaldığı bilinmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
10 binlerce insanın ölümüne, çok yüksek mali kayıplara sebebiyet veren 1999
Marmara depremi ve sonraki 2011 Van depremiyle bu felaketlerin gerçek boyutu
acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hem Marmara depreminde hem de Van depreminde
hasarlı olmasa bile binalar ciddi anlamda yorulmuştu. Olası bir depremde bugün
sağlam görünen binaların birçoğunun yıkılabileceği düşünülmektedir. Özellikle
beklenen İstanbul depreminden Kocaeli’nin ciddi anlamda etkileneceği düşünülmektedir.
Onun için bu yasanın bir an önce kabul edilip uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
(x)
180 S. Sayılı Basmayazı 14/3/2012 tarihli 78’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Burada şunu da belirtmeden
geçmek istemem: Depremde yıkılan binaların sadece kaçak yapılan binalar
olmadığı, bir kısmının da ruhsatlı binalar olduğu bilinmektedir. Ruhsatlı olup
da yıkılan binaların sorumlusu olan mimar ve mühendisler ve bağlı bulundukları
odaların da mutlaka ve mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir. Burada
özellikle mimar-mühendis odalarının bu üyeler hakkında ne tür işlemler yaptığı
da merak edilmektedir. Maalesef, basından da takip ettiğimiz kadarıyla, bu
odalar depremde yıkılmayan binanın proje müellifini tebrik etmektedirler.
Çizmediği projenin altına imza atan, sorumlu olduğu binanın yapım sırasında
yanına gitmeyen, hatta binanın nerede yapıldığını bilmeyen mimar ve mühendisler
hakkında işlem yapmayan odaların mutlaka ve mutlaka sorgulanması lazım.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla genel
olarak,
1- Jeolojik durumu ve zemin
özellikleri yapılaşmaya uygun olmayan alanlarda,
2- Yıpranan ve yıkım
tehdidi altında bulunan tarihsel yapıların yoğun bulunduğu bölgelerde,
3- Geçmişte plansız ve
kontrolsüz yapılaşmanın, yetersiz altyapının, sağlıklı bir çevrenin ve yaşam
koşullarının son derece yetersiz olduğu yerlerde,
4- Doğal afete uğramış ve
uğrayabilecek olan yerlerde (deprem, yangın, sel baskını ve benzeri),
5- Sosyal donatı ve altyapı
hizmetlerinin yetersiz duruma geldiği bölgelerde dönüşüm yapılmalıdır.
Ülkede AK PARTİ İktidarıyla
birlikte refah düzeyinin hızla yükselmesi sonucu artan araç sayısı nedeniyle
çok az sayıda olan otoparkların yetersiz olması… Otopark olmadığı için şehir
aralarında, mahalle aralarındaki 7-8 metrelik yollar akşam araçlarla işgal
edilmekte. Allah korusun, bir yangın olduğu zaman, hasta olduğu zaman
itfaiyenin girmesi mümkün değil bu sokaklara.
Çevre etkilerinin olumsuz
sonuçlar doğurduğu bölgelerde öncelikle dönüşüm projeleri yapılmalı ve
ivedilikle uygulamaya konulmalıdır. Örneğin, Kocaeli’de TÜPRAŞ çevresi, dolum
tesislerinin olduğu bölgelerin bitişiğindeki konutlar bu anlamda ciddi olarak risk
teşkil etmekte. 1999 Marmara depreminin birinci günü öğleden sonra TÜPRAŞ’ta
çıkan yangın nedeniyle, Kocaeli’nde yaşayan insanlar çok sevdikleri
yakınlarını, annelerini, babalarını, kardeşlerini, çocuklarını enkaz altında
bırakarak, yangın nedeniyle kenti terk etmek zorunda kaldılar. Kentin
tahliyesinde ciddi anlamda sıkıntılar çekildi. İşte, bu dönüşümlerin mutlaka bu
bölgelerde öncelikle yapılması gerekmektedir.
Yine, bu bölgelerdeki dolum
tesislerinde çıkan her yangında Kocaeli’nin yüreği ağzına geliyor. Geçmişteki
gelişigüzel yapılaşma ve planlama hatalarından dolayı konutlar ile dolum
tesisleri, maalesef iç içe bulunmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri,
afet riski altında olan bu yerleşim merkezlerinin bir an önce bulundukları
yerlerden dönüştürülerek, buralardaki iskânın yeniden düzenlenmesi veya
bunların başka yerlere nakledilmesi zorunludur. Buralardaki konutların ve iş
yerlerinin dönüştürülmesi ve gerekirse başka yerlere nakli öncelikle gönüllülük
esasına dayanılarak yapılacaktır. Her türlü doğal afetin tehdidi altında
bulunan alanlar ve sosyal altyapısı yetersiz olan kentler bilim ışığında,
tarihsel dokuya uygun, çevreyle uyumlu, huzur ve güven içerisinde yaşanacak
hâle dönüştürülmeli, rehabilite edilmeli ve sonuçta bir yeni kimlikle kentler insan
yaşamına kazandırılmalıdır.
Afet riski altındaki
alanların dönüşümü sadece insanın yaşayacağı fiziksel mekânın dönüşümü değil
aynı zamanda sağlıklı ve güvenilir bir çevre, ekonomik, sosyal, kültürel ve
altyapı boyutlarıyla bir bütündür.
Burada Genel Kurul ve
komisyon toplantılarında gözlemlediğim bir konuyu da aktarmak isterim.
Özellikle muhalefetten
konuşmacı arkadaşlar genelde yapılmak istenen her düzenlemenin altında bir rant
ön yargısıyla hareket etmektedirler. Ben merak ediyorum, kendileri iktidar
olsaydı çıkaracakları her kanunu bu eksene dayalı olarak mı yani rant eksenine
dayalı olarak mı çıkaracaklardı? Bunu merak ediyorum doğrusu. Burada tabii şu
güzel sözü de hatırlamamak mümkün değil: Dervişin fikri neyse zikri de odur.
Saygıdeğer milletvekilleri,
doğal ve tarihî güzelliklerin korunması, insanın yaşam konforunun yükseltilmesi
ve ülke topraklarının daha verimli ve bilinçli kullanılması için öncelikle ülke
genelinde planlamanın mutlaka yapılması lazım. Her konuda olduğu gibi, AK PARTİ
bu konuda da ilklere imza atarak Türkiye’de ilk defa il bazında planlamayı
gerçekleştirmiştir ve bu konuda il özel idarelerine, büyükşehir belediyelerine
yetki vererek, il bazında çevre düzen planları, nazım imar planlarının
yapılması konusunda gerekli yasal çalışmalar 2005 yılında 5302 sayılı İl Özel
İdaresi Kanunu’yla ve 2004 yılında da 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’yla gerçekleşmiştir.
Yine Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’yla 1/5.000 ve 25.000 ölçekli nazım imar planlarının da yapılması
kesinleşmiştir. Planlama olmadan düzgün bir kentleşmenin yapılması mümkün
değil.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu arada iki konuyu da hatırlatmak istiyorum. İki büyüğümüzün sözünü
hatırlatmak istiyorum. Şeyh Edebali “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” sözleriyle
bireyin önemini vurgulamakta, devletin, vatandaşını güven içinde, sağlıklı bir
çevrede, güvenli bir konutta onurla, gururla, refah içinde yaşatma
mecburiyetinde olduğunu ifade etmektedir.
Yine Fatih Sultan Mehmet’in
şehirlerin sıcaklığı, özü, ruhuyla ilgili söylediği şu güzel sözle bitirmek
isterim: “Hüner, bir şehir bünyâd etmektir. Reaya kalbin âbâd etmektir.” Yani
“Asıl marifet halkın kalbini, ruhunu, benliğini inşa etmek, insana huzur
verecek şehirler inşa etmektir.” diyor.
Emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şeker.
Şahıslar adına ilk söz
Burdur Milletvekili Sayın Hasan Hami Yıldırım…
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
H. HAMİ YILDIRIM (Burdur) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıda yerleşmelerimizin sorunlarına, şartlarına, ihtiyaçlarına uygun
müdahale biçimleri geliştirilmektedir. Yerine göre iyileştirme, yenileme veya
tasfiye öngörülmektedir. Elbette dere yatakları, heyelan sahaları gibi
taşınması gereken yerler de olacaktır. Ama buradan hareketle bu tasarıya “tasfiye,
sürgün tasarısı” demek haksızlıktır.
Tasarıyla, yaşanabilir
yerleşmeler hedeflenmektedir. Tasarıda, Bakanlıkça plan, finans ve arazi
desteği sağlanmakta, belediyeler ve il özel idareleri, gereklilik hâlinde TOKİ,
uygulamaları gerçekleştirmektedir. Kentsel dönüşüm bütün dünyada merkezi ve
yerel yönetimlerin iş birliğiyle gerçekleştirilmektedir. Merkezî yönetim,
mutlaka projenin tarafıdır. Hele, tasarıya konu edildiği gibi, afet riski
hâlinde merkezî yönetimin dışarıda tutulması mümkün değildir. Tasarıda, yine
bütün dünyada olduğu gibi, kamu-özel sektör iş birliği devreye sokulmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bizim
derdimiz var. Afet riskine karşı mutlaka sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri
oluşturmamız lazım ama aynı zamanda hızlı hareket etmemiz, esnek çözüm
modelleri bulmamız lazım. Bu tasarı, iddia edildiği gibi, özel sektöre iş
çıkarma yasası değil, özel sektör imkânlarının toplum yararına seferber
edilmesi yasasıdır. Barınma hakkı soyut bir hak değildir. Bütün uluslararası
sözleşmelerde ve Anayasa’mızın 56 ve 57’nci maddelerinde işaret edildiği gibi,
ancak, sağlıklı, güvenli ve dengeli bir yaşam, dengeli bir çevre içinde yerini
bulabilir. Dolayısıyla, elbette riskli yapılara ve yerleşme alanlarına müdahale
edilmelidir. Tasarıda vatandaş lehine bir müdahale amaçlanmaktadır. Anlaşma
esası, mümkün olmadığında kamulaştırma, değer esaslı plan uygulamaları bunun
içindir. Tasarıda, iddia edildiği gibi, mülkiyet hakkı yok sayılmıyor; barınma
hakkı gerçek anlamıyla ele alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
“Meralar afet durumunda veya riskinde kullanılabilir.” hükmü 7269 sayılı
Kanun’a 1999’da Marmara depremi sonrası aynı yıl eklenmiştir. “Hazine
arazileri, meralar peşkeş çekiliyor.” diyerek eleştirenlere sormak isterim: O
dönemde iktidarda kimler vardı? Ben inanıyorum ki o gün yapılan doğruydu, bugün
yapılan atıf da doğrudur, gereklidir. Kendi kendimize sormamız gerekmez mi?
Hazine arazileri ve meralar daha anlamlı, daha toplumsal başka hangi amaç için
kullanılabilir?
Tasarıyla afet riskli
alanları kendi hâline terk etmiyoruz; parsel bazında münferit plan
değişikliklerine, yık-yap, yap-sat düzenine bırakmıyoruz. Parsel bazında
yoğunluk artışlarına, piyasa mekanizmasının insafına bırakılmış bir finansman
modeline terk etmiyoruz. Kamu finansman desteği ile plan ve proje bütünlüğü
içinde kapsamlı bir dönüşüm öngörüyoruz. Şimdi, sormamız gerekmez mi: “Süreç
hangi yöntemde ranta teslim edilmektedir?” Bu tasarıyı, en çok da afet riski
altındaki alanları ranta teslim etmediği, sağlıklı çevrelere dönüştürmeyi
hedeflediği için desteklememiz gerekiyor.
Tasarıda vatandaş sürecin
dışına itilmiş değildir, tam tersine vatandaş odaklıdır. Vatandaşın can
güvenliği esas alınmaktadır. Her şeyden önce bir sosyal projedir, dar
gelirliler desteklenmektedir, kira yardımları yapılmaktadır, geçici konut temin
edilmektedir, maliyetinin altında satışlara…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
H. HAMİ YILDIRIM (Devamla)
- … yirmi yıl vadeli satışlara imkân sağlanmaktadır.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Bunlar “edilebilir, yapılabilir” hâlinde, “edilmektedir” değil, “edilebilir”
yazıyor. Kanunda “edilebilir” yazıyor.
H. HAMİ YILDIRIM (Devamla)
- “Bu tasarıda vatandaş yok.” diyenlere söyleyebileceğim tek bir şey var:
“Lütfen metni daha iyi inceleyiniz!”
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Kanunda mecburiyeti yok, siz de biliyorsunuz. Doğruyu söyleyin, “edilebilir”
yazıyor.
H. HAMİ YILDIRIM (Devamla)
- Tasarının hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yıldırım.
Şahıslar adına son söz
Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz’a aittir.
Buyurun Sayın Yılmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, ülkemizde 74 milyon
vatandaşımız 19 milyonu aşkın bina stoku içinde yaşamlarını sürdürmektedir,
yaklaşık 10 milyona yakın bina da yenilenmesi gereken durumdadır. Şimdi, bu
gerçekleri biliyoruz ve bu gerçeklerin bu hâle gelmesinin sebebi nedir, onu
görüşmek gerektiğine inanıyorum.
Şimdi, Sayın Hükûmete ve
Sayın Bakana “Günaydın” demek lazım. On yıldır merkezî hükûmettesiniz, yaklaşık
yirmi yıldır yerel yönetimlerdesiniz. Yani yerel yönetimlerde kentlerin bu hâle
gelmesinin birinci derecedeki sorumlusu yine aynı zihniyettir. Şimdi baktınız
ki büyükşehir belediyeleriniz işin içinden çıkamıyor, kentleri yaşanmaz hâle
getirdi, kentlerin yerle bir olduğu bir deprem felaketiyle nelerle
karşılaştığının ortaya çıkması neticesinde birçok kanunları devre dışı
bırakarak yeni bir çalışmayı getiriyorsunuz.
Şimdi buradan soruyorum:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanınız kaç yıldır bu şehri yönetiyor? Ve buradan
yine soruyorum: Kaç milyar dolar borcu var? Yaklaşık 6 milyar dolara yakın
borcunun olduğu iddia ediliyor ve yıllardır birtakım çarpık yapılaşmalarla bu
kenti idare ediyor ve geçen gün bakıyorsunuz, bir su gösterisiyle Sayın
Cumhurbaşkanının, Sayın Meclis Başkanının, Sayın Başbakanının siluetlerini
yansıttığı Gençlik Parkı’nda şov yapıyor.
Şimdi Sayın Gökçek’e sormak
lazım: Siz orada o gösteriyi yaparken, bu milletin paralarını, trilyonları
oraya harcarken, geçen haftaki yağmurda şehrin merkezinde, göbeğinde, Emek’te,
Çukurambar’da, en merkezî yerlerde biz sular içerisinde boğuşuyorduk. O twit’ten
sağa sola çatmayı bırakın da şu milletin meseleleriyle bir uğraşın Sayın
Gökçek.
Gelelim esas mesele
İstanbul’a.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Nasıl cevap verecek?
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla)
– Siz verirsiniz. Sen gel de ver o zaman biraz sonra. Tamam mı? Sen gel ver;
ben iddiada bulunuyorum, yanlışsa ver.
Şimdi İstanbul’a geliyorum.
Bakın, İstanbul Belediye Başkanınız 25 Mayıs 2005 yılında -sağında İstanbul
Valisi Muammer Güler, solunda Profesör Doktor Hüseyin Kaptan- bir toplantı
yapıyor. Yer: Tepebaşı TÜYAP ve diyor ki: “İstanbul’un bugünkü problemlerinin
tümü plansız şehirleşmeden kaynaklanmıştır. Prost’un hayalleri dışında bakış
getirilememiştir. İstanbul’un, ne geçmiş ne şimdiki ne de yakın ve uzak
projeksiyonu ve planı vardır. Amacımız, İstanbul’un geleceğini planıyla
kurmaktır.”
Peki, şimdi buradan
Topbaş’a sormak lazım: Sizden önce beş yıl İstanbul’da belediye başkanlığını
kim yaptı? Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Akabinde kim yaptı? Ali Müfit Gürtuna
yani devamı olduğunuz görüşler.
Şimdi, bu şekildeki iddialı
bir toplantıyla -Sayın Valimizin de olduğu yerde- İstanbul Metropolitan Merkezi
kuruluyor 2005 yılında ve yaklaşık 550’ye yakın akademisyen çalıştırılıyor
burada. İçerisinde şehir plancıları var, mimarlar var ve İstanbul’un
1/100.000’lik planını yapıyor. Şehrin gelişimi noktasında 550 akademisyenle
yoğun bir çalışma yapıyorlar ve 1/100.000’lik plan kabul ediliyor.
1/100.000’lik planda ne diyor? İstanbul’un kuzeye doğru gelişmesinin kontrol
altına alınması, bunun yerine kentin güneyde, Marmara ekseninde kademeli ve
sıçramalı olarak büyümesi öngörülmüş ve “Ben İstanbul’un gelecek yüzyılını
planlıyorum.” diye iddialı bir laf ortaya atıyor. Fakat bir bakıyorsunuz,
seçimlerden önce bir sabah Sayın Başbakan “çılgın bir proje” diye ortaya
çıkıyor, İstanbul’a kanal projesi. Yaklaşık altı yıl yüzlerce trilyon para
harcanarak 550 akademisyenin şehri planladığı bir ortamda, bir sabah Sayın
Başbakanın talimatıyla altı yıllık plan bir kenara atılıyor ve hedef
gösteriliyor, “Hedef, İstanbul’un kuzeyidir ve Karadeniz eksenidir.” deniliyor.
Şimdi, Sayın Başkan,
buradan soruyorum: Dünyanın kaynağını burada babalarının çiftliği gibi kullanan
başta İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları olmak üzere, fakir
fukaranın, garip gurebanın rızıklarını buralarda lalelere, lale soğanlarına,
lazerlerle ışık gösterilerine harcayan zihniyetin harcamalarının paralarını bu
fakir fukara ve garip gureba halktan çıkarması ne kadar hakkaniyete uygundur?
Bunu vicdanlarımıza sormamız gerektiği kanaatini taşıyorum.
Hepinize saygılar sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Şimdi, soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Dünden kalan isimleri
okuyup onlardan başlayacağım.
Sayın Yılmaz, Sayın
Demiröz, Sayın Tanal, Sayın Tezcan var; şu anda da Sayın Serindağ, Sayın Öz,
Sayın Durmaz, Sayın Canalioğlu girmiş. Sayın Demiröz buradaysanız girin lütfen,
sizin dünden şey varmış. Sayın Tezcan burada mı, o da girsin. Önce onlara
vereceğim.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım sizin
konunuzla ilgili değil ama Ege Bölgesi’nde korkunç bir şap hastalığı var, bütün
hayvan pazarları kapalı ve hayvancılar bu konudan çok mustaripler, hayvan
pazarlarına hayvanlarını götüremiyorlar ama krediler beklemiyor, bankalar
kredileri yine icraya koyuyorlar ve köylere gittiğimizde sıra sıra icra
kâğıdıyla karşılaşıyoruz. Hayvan pazarlarının kapalı olduğu yerlerde ve bu şap
hastalığının olduğu yerlerde banka kredilerinin ertelenmesiyle ilgili bir
girişim olabilir mi acaba Tarım Bakanlığı tarafından? Çünkü hayvancılar çok
ciddi sorunlar yaşıyorlar bu konuda.
BAŞKAN - Sayın Demiröz…
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
İstanbul-Bursa-İzmir otoban yolu ihale edildi. Orhangazi ve Gemlik geçişinde
ziraat odalarının tespiti ve proje üzerinden 36 bin adet ağaç kesiliyor. Evet,
siz Orman Bakanı değilsiniz ama bir Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğunuz için
soruyorum: Çevreci bir bakan olarak bu konuya nasıl bakıyorsunuz ki bu yolun
başka bir güzergâhı ve alternatifi olmasına rağmen buraya nasıl bir ÇED raporu
veya uygun bir proje verildi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
1) İstanbul ili Kadıköy
ilçesinde kaymakamlık binasının içerisinde, tüm birimlerin toplu olarak içinde
bulunduğu bir binası yoktur. Kadıköy ilçemizin kaymakamlık binasının içerisinde
tapu sicil müdürlüğü, ilçe millî eğitim müdürlüğü, mal müdürlüğü, nüfus
müdürlüğü ve tüm birimlerinin bir arada bulunabileceği bir bina yapmayı
düşünüyor musunuz?
2) Sultanbeyli, Beykoz,
Üsküdar, Kartal, Pendik, Tuzla, Kadıköy, Ataşehir ilçelerimizde baz
istasyonları kurulduğu için, konutlarda yaşayan vatandaşlarımızın psikolojik
açıdan ruhsal dengesi bozulmaktadır. Bu sebeple, baz istasyonlarının konutların
bulunduğu alanlardan taşınmasıyla ilgili bir çalışmanız var mı?
3) Şanlıurfa ili Hilvan
ilçesinde meslek yüksekokulu var ancak binası yok. Meslek yüksekokulu eğitimini
kütüphanelerde görmektedir. Hilvan ilçesinde meslek yüksekokulunun bir binasını
yapmayı ne zaman düşünüyorsunuz?
4) Hilvan ilçesinde, yine
yol genişletme çalışması nedeniyle kamulaştırma bedeli vatandaşa ödenmiş,
yanlış hesaplamalar nedeniyle iadesi talep edilmektedir. Bununla ilgili
mağduriyetin giderilmesine ilişkin çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
buyurun.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha önce,
geçen hafta, Hükûmetiniz tarafından büyük, bütünşehir olması planlanan
belediyelerde, henüz daha bunun yasası çıkmadan, tasarı gelmeden, kamuoyuyla
paylaşılmadan belde belediyelerinin bütün yetkilerinin bakanlık nezdine,
merkezî Hükûmet nezdine alındığı haberleri yayınlandı. Türkiye’de milyonlarca
insanın kaderini etkileyen bütünşehir konusu dahi kamuoyu önünde tartışılmadan
bu yetkileri merkezî Hükûmette toplamak doğru değildir. Bu konudaki uygulamadan
vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Serindağ…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkanım, Sayın
Başbakan tiyatro sanatçıları için “Hem maaş alacaksın hem eleştireceksin.” dedi
ve devam etti “Destek gerekirse, gerektiği zaman bizler, Hükûmet olarak istediğimiz
oyunlara sponsor olur, desteğimizi veririz.” dedi. Şunu artık kabul etmemiz
lazım ki: Bu ülkede AKP İktidarının istemediği tiyatro oyunları sahnelenemez,
televizyon dizisi çekilemez, Başbakanın beğenmediği fikirler seslendirilemez.
Demin bir otoriterlik tartışması yapıldı. Sayın Bakana soruyorum: Bu,
otoriterleşmenin tezahürü değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öz…
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, biraz önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Kocaeli Milletvekili,
yanlış uygulamalara sürekli muhalefet yapan meslek örgütlerine AKP İktidarının
yanlışlarına da muhalefet yapmalarından dolayı yetkilerine el konulmasını
aklamaya mı çalışmaktadır? Meslek odalarının görevleri arasında, meslektaşları
hakkında yapılan şikâyetleri veya suçları disiplin ve onur kurullarında yarı
kamu kurumu anlayışıyla yapmaktadırlar ve disiplin kurulları ile de
cezalandırmaktadırlar. Meslek örgütlerine yapılmış ve sonuç alınmamış, onun
duyduğu bir olay var mıdır? Yoksa size muhalefet yapan her kurumu susturma politikanız
için mi bu yetkileri kısıtlamaktasınız, bunu sormak istiyorum Bakanımıza.
BAŞKAN – Sayın Durmaz…
SADİR DURMAZ (Yozgat) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bankacılık
Kanunu’nun ilgili maddeleri gereğince “yönetim kurulu üyelerinde aranacak
şartlar, genel müdürde aranacak şartlar” şeklinde ifade edilmekte ve
“Bankacılık veya işletmecilik alanında en az on yıllık mesleki deneyime sahip
olmaları şarttır.” denilmektedir. Hâlihazırda, İller Bankası Yönetim Kurulu
üyeleri bakımından bu şart yerine getirilmiş midir? Örneğin, Yönetim Kurulu
Başkanı olan Sayın Serdar Çalkan bu şartı taşımakta mıdır? Kendisiyle bir
akrabalık hukukunuz var mıdır, bunu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Canalioğlu…
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Trabzon
Bahçecik Mahallesi’nde TOKİ tarafından yaptırılan 354 konutun yaklaşık üç ay
önce çekilen kura sonucu hak sahiplerine verildiği söylendi ancak henüz
anahtarları teslim edilmedi. Vatandaşlara konutların anahtarları bugüne kadar
niçin verilmemiştir? Ayrıca, 16 blokun 11’inin yapı kullanması verildiği
söyleniyor, 5 blok için hâlen eksikler olduğu söyleniyor. Bu doğru mudur? Eğer
doğru ise bu eksikler ne zaman tamamlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Fethiye Bağlıağaç köyünde,
şubat ayında bir heyelan söz konusu oldu ve çok geniş bir alanı kapsıyor. Evler
çatlamış, duvarları çatlamış, oturulamayacak hâlde. Dört evin sadece hasar
tespiti yapılmış. Bu işlemlerin de devam ettiği söyleniyor ama o bölgede, geniş
olarak orada yaşayan insanların gelecek yıllarda daha büyük zararlara uğraması
söz konusu. Aynı zamanda orada besicilik de yapılıyor. Dolayısıyla, o bölgenin
tekrar gözden geçirilip…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
Yedi buçuk dakikanız var,
ona göre kullanın.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sayın
Milletvekilimiz Sayın Yılmaz’ın Ege Bölgesi’ndeki şap hastalığıyla ilgili,
ilgili bakanımıza konuyu takdim edeceğim ve kendilerine yazılı olarak bilgi
sunacağımı ifade etmek istiyorum.
Sayın Demiröz’ün,
İstanbul-İzmir Otoyoluyla ilgili “36 bin ağaç kesiliyor.” şeklindeki ifadesi.
Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bu yolda kesilecek olan ağacın, tam
bilemiyorum ama en az 2 katı kadar ağaç dikilmek mecburiyeti var yani ihale
şartnamesinde var bu, belki 3 katı ama ben 2 katı diye biliyorum. Bu bakımdan,
hiç tereddüdünüz olmasın, çevreciliğe ve ormana, ağaç dikimine son derece önem
veriyoruz. Güzergâh bakımından, ben bir teknik eleman olarak ifade etmek
istiyorum, yolun güzergâhı genel olarak tektir yani her bakımdan en ergonomik,
en ekonomik, en uygun, yıllara sari olarak bu çok uzun fizibilitelere ve
araştırmalara, mühendislik hesaplarına dayalı olarak yapılmaktadır. Bu
bakımdan, güzergâhın bu doğrultuda tespit edildiğini söylemek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal’ın ifade
ettiği; biz sadece İstanbul Kadıköy’de değil, tüm Türkiye’de hizmetlerin daha
kolay yürütülebilmesi için kamu binalarının, kaymakamlıklarda, yani özellikle
önemli kamu hizmetlerinin, tapu gibi, diğer, sağlık gibi hizmetlerin -hastane
dışındaki- kaymakamlık binası altında toplanması doğrultusunda çalışmalarımızı
devam ettiriyoruz.
Baz istasyonları konusunda
bilgim yok, bunu yine araştırarak Sayın Tanal’a bilgi takdim edebilirim.
Şanlıurfa’da kurulacak olan
meslek yüksekokulunu da yine takip edip bilgi sunacağımı takdim edebilirim.
Hilvan ilçesini de yine
aynı şekilde… Bunu bilemiyorum, Hilvan’daki yol çalışmasından dolayı oradaki
olan aksamaları da yine yerinde inceleyip bilgi sunacağımı da ifade edebilirim.
Sayın Tezcan’ın söylediği,
büyükşehir değil, bütünşehir kapsamında alınan kararlar, karar gereği -kararın
içerisinde var bu- orada sadece plan tadili ve imar uygulamalarına ilişkin
işlemler bütünşehrin oluşacağı merkez belediyesi tarafından izin verilmek
suretiyle yapılıyor, durdurulması söz konusu değil, merkeze alınması da söz
konusu değil. Sadece kapatılması söz konusu olan, önümüzdeki 2014 seçimlerinde
kapatılması kesinleşen ve bütünşehir konumuna gelen ki onların büyük bir bölümü
de önümüzdeki dönemde büyükşehir yapılma tasarısı, taslağı var; o çerçevede
bunların imar hareketlerinin bir bütünlük, bir gramer olsun diye büyükşehirden
görüş alınarak yapılma durumu var. Bir de gayrimenkullerin satışı için izin
var, diğer tüm faaliyetleri de devam ettirebiliyorlar. Herhangi bir değişiklik,
herhangi bir yasa, herhangi bir karar, bir değişiklik yoktur; özellikle ifade
etmek istiyorum.
Sayın Serindağ’ın
tiyatrolarla ilgili söylediği; burada, benim bildiğim kadarıyla Hükûmet üyesi
olarak, bizim tiyatrolarımız, tiyatrocularımız daha çok hizmet yapsın,
tiyatrolarımız daha gelişsin diye bir adımdır bu. Yoksa, sanatçılarımızın
hizmetlerini yapmasının herhangi bir şekilde aksamasına yönelik değil. Daha
fazla, daha serbest şekilde bundan sonra yine tiyatroya ve tiyatroculara
yardımlarımız devam edecektir.
Sayın Sakine Öz Hanım
Milletvekilimizin, meslek odalarıyla ilgili… Yine biz, meslek odalarının kendi
kuruluş kanununa göre tabii ki bunlar yarı resmî kuruluşlardır, kamu
niteliğinde kuruluşlardır, bunlara biz saygı duyuyoruz, meslek örgütleridir.
Bunların bizim yanlışlarımızı söylemelerinden de memnunuz, bize yaptıkları
uyarılardan memnunuz. Bundan sonra da daha güzel hizmet yapabilmeleri için ne
gerekiyorsa onların yanında olmaya devam edeceğiz.
Sayın Durmaz’ın
bakanlıklarla ilgili olan: Sayın Serdar Çalkan’la uzaktan yakından bir
akrabalığım yoktur. Kendisi hukuk fakültesi mezunudur ve atama için yeterli
kriterleri haizdir.
Arz ederim.
Sayın Canalioğlu’nun ifade
ettiği…
OKTAY VURAL (İzmir) – On
yıllık bankacılık tecrübesi yok ama.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Hayır, Bankacılık Kanunu’ndaki şartlar ne ise…
OKTAY VURAL (İzmir) –
“İşletmecilik” diyor.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – “Hukuk, iktisat, işletme” diyor Kanun’da.
OKTAY VURAL (İzmir) –
İşletmecilik… Avukatlık işletmecilik değil ki.
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
“Bankacılık veya işletmecilik alanında en az on yıllık mesleki deneyime sahip
olmak.” diyor.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Kanun yanımda var, İller Bankasının Kanunu bende
var, size takdim edebilirim onu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Var,
var burada.
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
Kanun’dan okuyorum Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Şunu arz edeyim: İller Bankası, kanunda
yazılmayan hususlarda Ticaret Kanunu ve Bankalar Kanunu’na tabiidir. Kendi
kanununda yazılan hususlarda kendi kanununa tabidir, özellikle bunu ifade
edebilirim.
İller Bankasının…
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
Bankacılık Kanunu benim bahsettiğim.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) –
Bakabilirsiniz, oraya en ufak bir aykırılık yoktur. Ben yazılı bilgi de
size takdim edebilirim.
SADİR DURMAZ (Yozgat) –
Bankacılık Kanunu’nu okuyorum burada size. Buraya durumu uyuyor mu, uymuyor mu?
Bana bunu söylerseniz memnun olurum.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Atamalar zaten efendim BDDK’dan görüş alınarak
yapılıyor. BDDK’dan görüş almadan herhangi bir atama yapılamaz İller Bankasına.
Orada inceleniyor yasaya uyup uymadığı, ondan sonra yapılıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ama
hukuka uygun olmayan bir görüş düzeltilemez tabii. Hukuka uygunsa…
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Uygun değilse düzeltiriz tabii.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Bu
konuda bilgi verirseniz memnun oluruz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
konuda bilgi verirseniz iyi olur Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Canalioğlu’nun: Trabzon’da yapılan
konutlarla ilgili hak sahipliği tespitinde çalışmalar şu anda devam ediyor,
binaların iskân müsaadesinde bir aksama vardı zannediyorum. O aksama
giderildikten sonra oradaki konutlar hak sahiplerine teslim edilecek ve
anahtarlar kendilerine verilecektir.
Fethiye’de Bağlıağaç
köyünde heyelandan dolayı yapılan çalışmalarda tespitler şu anda ne durumdadır
tam bilemiyorum ama bu hasar tespitleri tamamen bağımsız mühendisler tarafından
yapılıyor. Burada şimdi sizin bize bir uyarınız oldu: Bölgede aynı zamanda besicilik
de yapılıyor, bölgenin daha geniş araştırılması, daha geniş bir şekilde
incelenmesi ve ona göre tavır takınma… Onu da ben yine AFAD’la görüşmek
suretiyle inceleyerek size de bilgi takdim edeceğim.
Saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN – Bir dakika var.
Sayın Türkkan, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Bakan, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından Kocaeli ilimizdeki Alikahya ve Yuvam Akarca bölgesinde dört kattan
fazla inşaat yapılamaz kararının uygulanmamasının kanuni ve yer bilimi
açısından gerekçeleri var mıdır? Zira orası ciddi bir deprem bölgesidir.
Vatandaşların yaşamı söz konusu olan bu kararı değiştirmek ve on yedi katlı
binaları mahalle halkına sunmak insan yaşamını tehlikeye sokmaz mı?
Bir sorumu da Sayın Kültür
Bakanı hazır buradayken kendisine tevdi etmek istiyorum: Yılın ilk çeyreğinde
Antalya’ya ve Muğla’ya gelen turist, sırasıyla, yüzde 15 ve yüzde 40
oranlarında azaldı. Rusya’dan gelen turist sayısında ise düşüş çok yüksek oldu.
Rusya’dan Antalya’ya gelenlerde yüzde 33, Muğla’ya gelenlerde ise yüzde 93
oranında bir azalma olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, AKP’nin Suriye
politikasının turizme olası etkileri, geçen ay Almanya ve Rusya’daki turizm
fuarlarında tur operatörleri ve otelcilerin görüşmeleri de gündeme gelmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir
dakika da size ek süre veriyorum, bir dakikada cevaplandırabilirseniz…
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Türkkan’ın sorduğu
soru: Tabii “Kocaeli’nde dört kattan fazla yapılamaz.” diye genel bir kaide
olduğunu bilmiyorum ben. Tabii ki 1999 Gölcük-Marmara ve Düzce depremlerinden
sonra biz hem Deprem Yönetmeliği’ni değiştirdik hem de inşaat şartnamelerini
yeniden gözden geçirdik. Buna göre, bugün dünyanın çeşitli yerlerinde,
California’da olduğu gibi, daha başka bölgelerde çok katlı binalar
yapılabilmektedir. Yine deprem riski bakımından çok katlı binaların çok riskli
olacağı diye bir şey yoktur. Eğer siz bunu statiğine, betonarmesine ve Deprem
Yönetmeliği’ne uygun yaparsanız bu uygun olur.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Sayın Bakan, yönetmeliği yok
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Ama ben özel olarak burasını inceleyeyim,
Kocaeli’ndeki binaları, eğer imar planında veya şartnamesinde dört kat varken
daha fazla yapılmışsa bu suçtur. Bu bakımdan bunu inceleyip size bilgi takdim ederim.
Tekrar teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, Sayın Milletvekilimiz bir atamayla ilgili sual tevcih etmişti. Bu
yönetim kurulu üyelerinin Bankacılık Kanunu’na uygun niteliklerde olup olmadığına
ilişkin soruyu sormuştu. Eğer Sayın Bakan daha sonra yazılı cevaplandırırsa
çünkü şey oldu. O kanuna uygun mu değil mi, yazılı cevaplandırırsa memnun
oluruz efendim.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Cevap vereyim isterseniz.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yok
yok gerek yok.
BAŞKAN – Yok, şimdi cevap…
Yani bitti zamanımız da.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 19/a’da dört önerge
vardır, sırasıyla okutuyorum, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19 uncu maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Mehmet Geldi
Giresun İstanbul Giresun
İsmail Güneş Hakan Çavuşoğlu İsmail Aydın
Uşak Bursa Bursa
“a) 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e), (f) ve (ğ) bentleri aşağıdaki şekilde, (h) bendinde yer
alan “dört ay içerisinde” ibaresi “üç ay içinde” şeklinde değiştirilmiş, anılan
fıkraya (m) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (n) bendi eklenmiş ve takip
eden bent numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
e) Bakanlığın görev alanına
giren konularda her türlü etüt, plan, proje, maliyet hesaplarını ve yapım
işlerini yapmak veya yaptırmak.
f) Yapı denetimi sistemini
oluşturarak 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile
Bakanlığa verilen görevleri yapmak ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından
yapılan veya yaptırılanlar da dâhil olmak üzere yapıların can ve mal emniyeti
ile mevzuata ve tekniğine uygunluk bakımından denetimini yapmak veya yaptırmak,
tespit edilen aykırılık ve noksanlıkların giderilmesini istemek ve sağlamak;
yapılarda enerji verimliliğini artırıcı düzenlemeleri yapmak, buna ilişkin
faaliyetleri yönetmek ve izlemek; yapı malzemelerinin denetimine ve uygunluk
değerlendirmesine ilişkin iş ve işlemleri yapmak.
ğ) Gecekondu, kıyı alanları
ve tesisleri ile niteliğinin bozulması nedeniyle orman ve mera dışına çıkarılan
alanlar dâhil kentsel ve kırsal alan ve yerleşmelerde yapılacak iyileştirme,
yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uyulacak usûl ve esasları
belirlemek; Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi
alanları, eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi
şehirlerin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak özel
proje alanlarına dair her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı
ve yapı projelerini yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma, ruhsat ve yapım
işlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak, yapı kullanma izinlerini vermek ve bu
alanlarda kat mülkiyeti kurulmasını temin etmek; 2/3/1984 tarihli ve 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu ile 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu
uyarınca Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin
her tür ve ölçekte etüt, harita, plan ve parselasyon planlarını yapmak,
yaptırmak, onaylamak, ruhsat işlerini gerçekleştirmek, yapı kullanma izinlerini
vermek ve bu alanlarda kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamak.
n) 23/9/1980 tarihli ve
2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve “Atatürk Kültür
Merkezi Kurulması” Hakkında Kanunun mülga 3 üncü maddesi ile belirlenen Atatürk
Kültür Merkezi alanını iyileştirme, güzelleştirme, yenileme ve ihya etmek
amacıyla; Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşü alınarak, bu alan için her
tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı ile yapı projelerini
yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma ve ruhsatlandırma işlemleri ile
diğer iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlamak.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra sayılı
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19’uncu maddesinin a) fıkrasının (n) bendinin kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sadir Durmaz Ali Torlak Alim Işık
Yozgat İstanbul Kütahya
Mesut Dedeoğlu Mehmet Günal Lütfü Türkkan
Kahramanmaraş Antalya Kocaeli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının 19. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan (n) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Prof. Dr. Haluk Eyidoğan Yıldıray Sapan İhsan Kalkavan
İstanbul Antalya Samsun
Ali Sarıbaş Doğan Şafak Müslim Sarı
Çanakkale Niğde İstanbul
Haydar
Akar Bülent
Tezcan
Kocaeli Aydın
BAŞKAN – Şimdi okutacağım önergeyi okutup işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
180 sıra sayılı kanun tasarısının 2. Bölümünün 19. Maddesinin a
bendinde yer alan ğ ve n bentlerinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Sebahat Tuncel Demir Çelik Erol Dora
İstanbul Muş Mardin
Hasip
Kaplan İbrahim
Binici
Şırnak
Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Çelik,
buyurun.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanunun
19’uncu maddesinin (a) bendi ve dolayısıyla (ğ) ve (n) bentlerine ilişkin
düşüncelerimi ifade etmek için kürsüdeyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; afet riski altındaki alanların kentsel dönüşüme tabi tutulması
yönlü, birkaç aydır Meclisimizin gündeminde olan, zaman zaman birçok muhalefet
partisinin dile getirdiğine benzer düşünceleri gerekçelendirerek ifade
etmiştik. “Risk alanı” diye bir tabir, günümüzün bilimsel verileri nezdinde
giderilebilir, belirli bir standardizasyona tabi tutulduğu takdirde de yaşam
alanlarına dönüştürülebilir. O açıdan gerek deprem gerekse afet riski arz eden
bütün alanlar, ilgili yönetmeliğe ve ilgili standarda tabi tutulduğu takdirde
yaşam alanlarına dönüştürüleceği gerçeğinden hareketle kent ve kent
periferisinde bulunan bir kısım alanların bu amaca uygun kullanılması
gerekirken “risk alanı” ibaresine tabi tutularak değiştiriliyor, dönüştürülüyor
olması, bir kısım sermaye ve çıkar gruplarına hizmetten öte bir anlam ifade
etmeyeceği kaygılarını paylaşmaktayız. Bu açıdan da yapılacak her türlü
değişiklik öncelikle toplumsal ihtiyaçlarla birlikte mevcut yasal düzenlemeyle
olan ilişkisini kurgulamak, bu anlamıyla çelişkileri varsa gidermek gibi bir
görevimiz var.
Ticaret ve finans
merkezleri, fuar ve sergi alanları ya da şehir girişleri gibi önemli alanlarda
söz ve yetki sahibi olması gereken o şehrin, o kentin, o kentin, o yerelin
yerel yöneticileriyken işi, merkezî hükûmete devretmek, merkezî hükûmetin de
“bakanlık” ibaresiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bu inisiyatifi, bu kararı
veriyor olmak, her şeyden önce 3194 sayılı İmar Kanunu, 5393 sayılı Belediye
Kanunu’yla da bir çelişki arz eder.
2005’te 5393 sayılı
Belediye Yasası çıktığında, geçmiş yılların birikimi olan sorunların telafisine
yol açacağı, bu anlamıyla da önemli bir adım olacağı beklentisine binaen çıkan
bu kanun, bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığının TOKİ’ye vereceği inisiyatifle
bizatihi lağvediliyor, işlevsiz hâle getiriliyor. Yetmiyor, 3194 sayılı İmar
Kanunu ve bu kanuna bağlı olarak, hem mali bütçenin hem kamu ve mali
hizmetlerin üretilmesinde öngörülen hükûmetler programıyla örtüşen, onunla
çelişmeyen bir niteliğe kavuşturulması gerekirken, bütün bu gelişmeleri hiçe
sayan, dikkate almayan “Ben bildim, ben yaparım.” oldubittisine getirilecek
herhangi bir değişiklik, bizim üzerine titrememiz gereken, 1999’dan bu yana
ülkemiz ve ülkemiz halklarının başta Marmara olmak üzere her yerde ve bölgede
karşılaştıkları riskleri bertaraf eden, gideren özellikte olmayacaktır, aksine,
var olan sorunu kangrenleştirip kaosa dönüştüren, içinden çıkılmaz bir yumağa,
dolayısıyla da yeni problemlerin bizatihi kendisine yol açmış olacağız.
Kaygımız odur ki mevcut, var olan sorunu giderme çabası, iyi niyetten bağımsız
bir kısım oldubittilerle toplum ihtiyacını karşılamaktan uzak bir konuma
getirilecektir.
O nedenle, bu ve benzeri
yasalar katılımcılıktan yoksun, mesleki odaların düşünceleri, önermeleri ve
eleştirilerini dikkate almadan, bizatihi bu sorunla direkt muhatap olan toplum
dinamikleri, onların zararları, bu dönüşümün ortaya çıkaracağı sorun ve
problemleri dikkate almayan anlayışlar, hem günümüz demokrasisi, dolayısıyla
hukuk devleti olmayla bağdaşmayacağından hem o alanda, o yerde ve yerelde
yaşayan vatandaşın problemini gidermeyeceğinden kaynaklı da toplumsal ihtiyaç
olmaktan uzaktır, merkezî hükûmetin, merkezî hükûmet adına hareket eden
bakanlığın tasarrufuyla sınırlı bir konumda olacaktır. Bu anlamıyla da
demokratik olmayacaktır, insani olmayacaktır.
Dolayısıyla da kanuni
gücünü toplumdan almayan sadece kanun devleti olmaktan öte bir işlevi
olmayacaktır diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte
işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan (n) bendinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk
Eyidoğan (İstanbul) ve arkadaşları
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19’uncu maddesinin (a) fıkrasının (n) bendinin kaldırılmasını arz ve teklif
ederiz.
Sadir
Durmaz (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Şafak,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesi (a) bendi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uygulama işlemlerinde yani rezerv yapı
alanlarına, riskli yapılara ve bulunduğu taşınmazlara ilişkin her türlü plan,
proje, arazi ve arsa düzenleme işlemleri ile toplulaştırma yapmaya, taşınmazları
almaya, satmaya, trampaya, taşınmaz mülkiyetini veya imar haklarını başka bir
alana aktarmaya, inşaat yapmaya, yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye, kent
tasarımlarını hazırlamaya tek yetkili kılınmıştır. Bu nokta esas sorunu doğuran
noktadır. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bu tür çalışmaları
yürütmek üzere kurulmuş bir kurumdur. Bu düzenlemeyle, buna benzer mevcut
kuruluşları devre dışı bırakarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bu alanda tek
yetkili kılmak, 19’uncu maddede sözü edilen birimlere de ihtiyaç duyulmaktadır.
Tasarıyla, mahallî
idarelerin yetkisi tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçmektedir. Bu
yetki geçişi Avrupa Birliği Sözleşmesi’ne aykırıdır. Devletimizin altına imza
koyduğu ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri iç hukuka yönelik yasalar
çıkararak yok kabul edemeyiz. Çünkü Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi, taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmelerin iç hukukun üstünde olduğunu emreder.
Bu bağlamda 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’nın da atıfta bulunduğu,
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri dikkatinize sunmak isterim:
Avrupa Kültür Sözleşmesi, 1957; Silahlı Çatışma Hâlinde Kültür Mallarının
Korunması, Lahey, 1965; Uluslararası Anıtlar ve SİT’ler Konseyi Türkiye Millî
Komitesi Yönetmeliği, 1974; Amsterdam Deklarasyonu, 1975; Dünya Kültürel ve
Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi, Paris Şartı, 1972; Avrupa Mimari
Mirasının Korunması Sözleşmesi, 1989; Avrupa Arkeolojik Mirasının Korunmasına
Dair Sözleşme, 1999; Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi,
1984; Ramsar Sözleşmesi, 1994; Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, 1996.
19’uncu maddenin diğer
fıkralarında ise 23/09/1980 tarih ve 2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100’üncü
Yılının Kutlanması ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanun ile belirlenen
Atatürk Kültür Merkezi alanını iyileştirme, güzelleştirme, yenileme ve ihya
etme amacıyla, Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşü alınarak bu alan içinde
her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı ile yapı projelerini
yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma ve ruhsatlandırma işleri ile diğer
iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlamak hususu da yer almaktadır. Bu
bentte de adı geçen Ankara AKM alanı içinde, Birinci Meclis binası, Devlet
Demiryolları hizmet binası ve cer atölyeleri, Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası, Gençlik Parkı, eski Hipodrom sahası ve benzeri gibi cumhuriyetin
ilk yıllarına ait mimari anıtlar, 2863 sayılı Kanun kapsamında, kültür varlığı
olarak tescil edilmiş olup hâlen devletin koruması altındadır.
Bu yapılar ve çevresine
ilişkin her türlü inşai ve fiziki müdahale yetkisi, yasa gereği, Kültür ve
Turizm Bakanlığınındır. Bu bağlamda, söz konusu bentte, 2863 sayılı Yasa’nın
koşullarına ilişkin hükümler saklı bırakılmalı, dolayısıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığının alana ilişkin kullanageldiği yetkisi de saklı kalmak zorundadır ya
da bu yasa geri çekilmelidir. Geriye dönüşü olmayan, binlerce yıllık tarihsel
mirasın kaybına yol açılmamak isteniyorsa, mutlaka ve kesinlikle bu yasa geri
çekilmelidir.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Vural,
gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız? Sayın Vural, önergenin gerekçesini mi
okutayım, biri konuşacak mı?
OKTAY VURAL (İzmir) – Lütfü
Bey…
BAŞKAN – Sayın Türkkan,
buyurun lütfen. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 180 sıra sayılı afet riski altındaki
alanların dönüştürülmesiyle ilgili kanun hakkında söz almış bulunuyorum.
Yalnız, ondan önce, hazır,
Hükûmetin 2 bakanı da buradayken kendilerine bir soru tevdi etmek istiyorum:
Kürt sorununun çözümüne dair bölgede çalışmalar yapan 5 tane Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekilinden 1 tanesi olan Mardin Milletvekili Sayın Abdurrahim
Akdağ basına yansıyan sözlerinde “PKK’ya genel af gelebilir.” şeklinde bir
cümle sarf etmiş. Bu, Sayın Abdurrahim Akdağ’ın kendi görüşü müdür,
Hükûmetinizin bu konuda bir çalışması var mıdır? Eğer varsa hem Meclisi hem de
milleti bu konuda aydınlatmanızı özellikle rica ediyorum. Türkiye’de Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde çok önemli kararlar hep perde arkasında gizlice
alındı, bir anda uygulamaya konuldu. Bu ülkenin gündemini çok önemli bir
şekilde işgal edecek çok önemli bir kararın Mecliste Genel Kurula izah edilmesi
gerektiği konusunda sizleri uyarmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nde adalet
mekanizmasını bu kadar kolay nasıl manipüle edersiniz onu bilmiyorum ama burada
af getirilen dağdaki teröristlerin önemli bir kısmı, adam öldürmek suçundan
yargılanacak, örgüt üyeliği dışında. Bunları nasıl affedeceksiniz; onu
bilmiyorum. Bu af genel affa şamil olacaktır. Bu genel afla beraber affetmek
istediğiniz başka kimler vardır; onları da bilmek isteriz. Bunun içerisinde
böyle bir yasa hazırlığınız varsa, böyle bir çalışmanız varsa bunun içine
kimleri dâhil edeceksiniz; onları da bilmek istiyoruz.
Ben, bu arada, Sayın Adalet
ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in geçtiğimiz hafta
basına yansıyan bir demecinde Adalet ve Kalkınma Partisinin Merkez Yönetim
Kurulunda cezaevindeki milletvekillerine yönelik olarak böyle bir gündemleri
olmadığına dair ifadelerini okudum. Bu milletvekillerinin affı konusunda
çalışma yapmak Adalet ve Kalkınma Partisi Merkez Yönetim Kurulunun
inisiyatifinde midir? Bunun çözümünü bulmak Merkez Yönetim Kurulunun çalışma
sahası içerisinde midir; onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi: Hukuka devretmiş,
Sayın Ömer Çelik. Siz bu hukuka gerçekten bu kadar çok güveniyor musunuz? Eğer
güveniyorsanız, Hakan Fidan’ı yargının önünden kaçırmak için niye alelacele bir
kanun çıkarıp gece yarısı buraya getirdiniz? Bıraksaydınız hukuk, Hakan Fidan’ı
da yargılasaydı. Ben ondan yana olmadığımı o günkü konuşmamda da ifade ettim,
Türkiye’nin MİT Müsteşarı bir savcı tarafından çağrılıp sorgulanmamalı, bu iş
bu kadar ucuz olmamalı. İşin bu tarafı ayrı ama diğer taraftan, birilerini
sadece hukuktan kurtarmaktan adına böyle bir yasa çıkarıyorsanız, bu, hukuka
güvenmiyorsunuz anlamına gelir, güvenmediğiniz hukuka milletin vekillerini
teslim etmek, bu sizin ikiyüzlülüğünüzün tescili anlamındadır. (MHP
sıralarından alkışlar) Bu milletin vekillerine zulmetmekten vazgeçin. Bir diğer
zulmettiğiniz de Fenerbahçe Kulübü Başkanının tutukluluğunu tutsaklık hâline
getirdiniz. Bunda bizzat Hükûmetinizin parmağı olduğunu herkes biliyor, kabul
ediniz.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Hayır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Evet, Hükûmetinizin kararıyla Aziz Yıldırım cezaevinde yatıyor. Eğer şike
yaptıysa diğer şikecileri, başta Büyükşehir Belediyespor Başkanı Göksel
Gümüşdağ, Sadri Şener, diğer ismi geçen bütün kulüp başkanlarını içeriye atın
veyahut da onu da çıkarın bu zulme devam etmeyin. Zulmün sonu abat olmaz, siz
berbat olmaya doğru gidiyorsunuz, sonunuz çok yakın.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Şov yapıyorsun!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şov
yapıyorsun!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Şov yapmıyorum, gelirsem şovun nasıl yapıldığını size gösteririm, çok net! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Türkkan,
lütfen…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) –
Siz şovu görmemişsiniz, orada kabadayılık yapmayın, ben buradayım, eğer şov
yapmamı istiyorsanız buyurun gelin, beraber şov yapalım, bütün millet de görsün
şov nasıl oluyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Şov
yapıyorsun!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) -
Böyle sütre arkasından kabadayılık yapmaktan vazgeçin; yarın, öbür gün bize
ihtiyacınız var, sizi mahkeme salonlarında biz kurtarmaya çalışacağız, çoluğunuza
çocuğunuza acıyacağız, onun için geleceğiz sizi kurtarmaya, size yemin ediyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) –
Saçmalama! Saçmalıyorsun!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) -
Aranızda çok değerli arkadaşlarım var, üzülüyorum durumunuza. Eylül ayından
itibaren gelecek olan ekonomik krizle beraber siyasi kriz ülkemizde çok ciddi
şekilde sizi mahkemenin kapısına çok çabuk götürecek, buna hazırlanın, bununla
ilgili savunmanızı hazırlayın, iyi avukatlar tutun, bu güvenmediğiniz hukuka
güvenmeyi öğrenin.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
19 uncu maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“a) 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e), (f) ve (ğ) bentleri aşağıdaki şekilde, (h) bendinde yer
alan “dört ay içerisinde” ibaresi “üç ay içinde” şeklinde değiştirilmiş, anılan
fıkraya (m) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (n) bendi eklenmiş ve takip
eden bent numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
e) Bakanlığın görev alanına
giren konularda her türlü etüt, plan, proje, maliyet hesaplarını ve yapım
işlerini yapmak veya yaptırmak.
f) Yapı denetimi sistemini
oluşturarak 29/6/2001 tarihli ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile
Bakanlığa verilen görevleri yapmak ve kamu kurum ve kuruluşları tarafından
yapılan veya yaptırılanlar da dâhil olmak üzere yapıların can ve mal emniyeti
ile mevzuata ve tekniğine uygunluk bakımından denetimini yapmak veya yaptırmak,
tespit edilen aykırılık ve noksanlıkların giderilmesini istemek ve sağlamak;
yapılarda enerji verimliliğini artırıcı düzenlemeleri yapmak, buna ilişkin
faaliyetleri yönetmek ve izlemek; yapı malzemelerinin denetimine ve uygunluk
değerlendirmesine ilişkin iş ve işlemleri yapmak.
ğ) Gecekondu, kıyı alanları
ve tesisleri ile niteliğinin bozulması nedeniyle orman ve mera dışına çıkarılan
alanlar dâhil kentsel ve kırsal alan ve yerleşmelerde yapılacak iyileştirme,
yenileme ve dönüşüm uygulamalarında idarelerce uyulacak usûl ve esasları
belirlemek; Bakanlıkça belirlenen finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi
alanları, eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemeleri gibi
şehirlerin marka değerini artırmaya ve şehrin gelişmesine katkı sağlayacak özel
proje alanlarına dair her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı
ve yapı projelerini yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma, ruhsat ve yapım
işlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak, yapı kullanma izinlerini vermek ve bu
alanlarda kat mülkiyeti kurulmasını temin etmek; 2/3/1984 tarihli ve 2985
sayılı Toplu Konut Kanunu ile 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu
uyarınca Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan uygulamalara ilişkin
her tür ve ölçekte etüt, harita, plan ve parselasyon planlarını yapmak,
yaptırmak, onaylamak, ruhsat işlerini gerçekleştirmek, yapı kullanma izinlerini
vermek ve bu alanlarda kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamak.
n) 23/9/1980 tarihli ve
2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve “Atatürk Kültür
Merkezi Kurulması” Hakkında Kanunun mülga 3 üncü maddesi ile belirlenen Atatürk
Kültür Merkezi alanını iyileştirme, güzelleştirme, yenileme ve ihya etmek
amacıyla; Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşü alınarak, bu alan için her
tür ve ölçekte etüt, harita, plan, parselasyon planı ile yapı projelerini
yapmak, yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma ve ruhsatlandırma işlemleri ile
diğer iş ve işlemlerin gerçekleştirilmesini sağlamak.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı.
BAŞKAN – Tamam, karar yeter
sayısı arayacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, şimdi, bu karışık bir önerge çünkü Atatürk Kültür Merkezi, açıkçası bu
konuda Millî Komite’nin de yetkileri var. Millî Komite’nin bu konuda görüşü alınmadan,
doğrudan doğruya sadece Kültür Bakanlığının görüşü alınarak yapılması, kanunun
ruhuna da aykırı. Dolayısıyla “bu merkezde herhangi bir yapılaşma önerilemez”
şeklinde kanun maddesi varken ve mülgalık da söz konusu değilken Millî
Komite’yi aradan çıkarmak, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunu aradan
çıkaran bir yaklaşım. O zaman Atatürk’ün 100’üncü doğum yılı münasebetiyle
düzenlenecek tesisler konusunda kanunun verdiği görevi Millî Komite yerine
getirmemiş olacak. Dolayısıyla bu önergenin son fıkrasıyla yapılan değişiklik,
bence biraz düşünülmesi gereken bir husus. Biraz önce Nurettin Bey’le de şey
yaptık, mülga bir madde de yoktu. Millî Komite’nin bu konuda görüşü alınmalı.
BAŞKAN – Şöyle yapalım mı?
Ben on dakika ara vereyim, sizi de arkaya davet edeyim, kendi aranızda anlaşın.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
19/(a) maddesinde Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli ve arkadaşlarının önergesinin işleminde
kalınmıştı.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
önergeye katılıyor musunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu düzenlemeler ile
644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede belirtilen görevlerde ve bazı birimlerin
görevlerinde değişiklikler yapılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
çerçevesinde madde 19/(a)’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19/(b) de iki önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 19’uncu maddesinin (b) fıkrasında yer alan “şeklinde” ibaresinin
“olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emre Köprülü Haluk Eyidoğan Sakine Öz
Tekirdağ İstanbul Manisa
Doğan Şafak Mahmut Tanal İdris Yıldız
Niğde İstanbul Ordu
Bülent
Tezcan
Aydın
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alacağım:
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 19. maddesinin (b) bendinin Tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Sadir Durmaz D. Ali Torlak Mehmet Erdoğan
Yozgat İstanbul Muğla
Alim Işık Bülent Belen Hasan Hüseyin Türkoğlu
Kütahya Tekirdağ Osmaniye
BAŞKAN - Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim
konuşacak? Gerekçeyi mi okutayım?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile mevcut
yapının korunarak uygulamada çıkabilecek bazı sorunların önlenmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 19’uncu maddesinin (b) fıkrasında yer alan “şeklinde” ibaresinin
“olarak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Emre
Köprülü (Tekirdağ) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bülent Tezcan.
BAŞKAN – Sayın Tezcan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; afet riski altındaki alanların düzenlenmesine ilişkin kanun
tasarısını görüşüyoruz. Bir ifadeye göre bu kanun tasarısıyla 200 milyar
dolarlık bir meblağın düzenlendiği, bir başka ifadeye göre 500 milyar dolarlık
bir alanın düzenlendiği bu tasarıyla…
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de afet riski altındaki alanlarda yapılacak düzenlemenin tutarı
toplamının 500 milyar dolar gibi ciddi bir rakam olması söz konusu. Şimdi,
tasarıya baktığımızda, tasarının içinde en önemli idari kuruluşlardan birisi
belediyeler. Yetki verdiğimiz yani 500 milyar dolarlık rantın yönetilmesiyle
ilgili yetki verdiğimiz en önemli kuruluşlardan birisi belediyeler, dolayısıyla
belediye başkanları.
Sayın milletvekilleri,
bakın, burada özellikle bu kadar önemli olan, böylesine büyük bir düzenlemede
söz, karar, yetki sahibi olacak belediye başkanlarının durumu nasıl, dönüp bir
bakalım. Bir: Bu yetkileri verdiğimiz, vereceğimiz belediye başkanlarının bu
yetkileri kullanabilmesi ve bu kanunda verilen düzenlemeleri yapabilmesi için
yeterli kadroları var mı? İkincisi: Bunları yapabilme konusunda rahat, güvenli
bir çalışma ortamları var mı? Hepimiz biliyoruz ki son dönemde belediyeler
üzerinde merkezî yönetimin ciddi bir terör estirmesi söz konusu. Belediye
başkanları, bölgelerinin seçilmiş liderleri, seçilmiş siyasal önderleri,
seçilmiş halk önderleri ve bir sabah, telefonla ifadeye çağrılabilmeleri mümkün
olan bu belediye başkanlarının yedide kapısına emniyet güçleri dayanıyor ve
olmadık, uyduruk bir soruşturmayla belediye başkanları önce bir gün, arkasından
da Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun verdiği yetkiye dayanarak dört güne kadar
uzatılan gözaltı süreleriyle gözaltına alınıyorlar.
Değerli arkadaşlar, Adalet
ve Kalkınma Partili sayın milletvekilleri, iktidarınız döneminde belediye
hizmetlerinde bir şey yerleştirdiniz: Kamu hizmetini kamu çalışanları eliyle
değil, belediyelere kadro vermek suretiyle değil, doğrudan doğruya müteahhitleştirerek,
hizmet alımları suretiyle kamu hizmetlerinin verilmesi sistemini
yerleştirdiniz. Bakınız, belediye başkanlarımızın soruşturma geçirdiği
dosyaların, gözaltına alındığı dosyaların, yargılandığı dosyaların tamamı bu
ihaleler nedeniyle. İhaleye usulsüzlük karıştırsın ya da karıştırmasın, en
küçük bir iddia nedeniyle sabahlara kadar, belediye başkanları emniyet
nezarethanelerinde sabahlıyor. Yazık değil mi? Bunlar bizim belediye
başkanlarımız değil mi? Hangi siyasi partiden olduğunun önemi yok ama belli ki
çoğunlukla muhalefet belediye başkanları ve Cumhuriyet Halk Partili belediye
başkanlarının üzerinde özellikle bu sistem, itibarsızlaştırma kampanyası aktif
bir şekilde yürütülüyor. Daha geçen hafta, perşembe günü, apar topar Aydın’a
gitmek zorunda kaldım. 6 tane belediye başkanı, 3 tanesi görevde, 3 tanesi de
eski belediye başkanı, sabaha karşı saat yedide gözaltına alındı; dört gün, en
son pazartesi günü sabaha karşı dört buçukta, vicdanlı bir hâkimin sayesinde
serbest bırakıldılar. Bozdoğan Belediye Başkanı, Kuyucak Belediye Başkanı, Köşk
Belediye Başkanı, Köşk’ün eski Belediye Başkanı, Umurlu eski Belediye Başkanı,
Sultanhisar eski Belediye Başkanı.
Değerli arkadaşlar, 500
milyar dolarlık bir yatırımın, bir planlamanın başına geçireceğiniz belediye başkanlarını
bu şekilde kamuoyu önünde itibarsızlaştıracaksınız ve onların tepesinde bu
yargı kılıcını Demokles’in kılıcı gibi sallandıracaksınız, ondan sonra da bu
yasayı geçireceksiniz. Belediye başkanlarının üzerinden elinizi çekin, belediye
başkanlarına güvenli, huzurlu bir çalışma ortamı verin ki o bölgenin halkı da
rahat hizmet alsın.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 19/(b)’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19/(c)’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 19’uncu maddesinin (c) fıkrasında yer alan “bendinde belirtilen”
ibaresinin “bendindeki” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sakine Öz Haluk Eyidoğan Atilla Kart
Manisa İstanbul Konya
İdris Yıldız Haydar Akar Tanju Özcan
Ordu Kocaeli Bolu
İlhan
Demiröz
Bursa
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Tanju Özcan,
Bolu Milletvekili, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; afet riski altındaki alanlarla ilgili bir
yasal düzenlemeyi görüşüyoruz. Ben de bu yasal düzenleme kapsamında yaklaşık on
üç yıl önce 2 defa doğal afet olan deprem felaketiyle karşılaşmış olan Bolu’nun
Milletvekili olarak birkaç hususa müsaadenizle değinmek istiyorum.
Özellikle 12 Kasım 99’da
meydana gelen depremde Bolu ilinin yüzde 48’i hasar görmüştü ve hâlen de Bolu’yla
ilgili bu risk devam etmekte uzmanların ifadesine göre. Bugün, aslına
bakarsanız, bu yasanın Meclis gündemine gelmiş olmasından memnuniyet duymamız
gerekir ancak gerçekten niyet, sizlerin niyeti bu yasayı getirirken, afet
altındaki bölgelerin riskini azaltmak mı, yoksa gene böyle bir iyi niyetli yasa
tasarısının altında yandaşları zengin etmek düşüncesi mi var, bunu gerçekten
merak ediyorum.
Az önce Sayın Bülent Tezcan
arkadaşımız ifade ettiler. Arkadaşlar, bu yasa tam anlamıyla uygulanırsa
yaklaşık 500 milyar dolarlık bir rant ortaya çıkacak. Bu rantın kime, nasıl, ne
şekilde dağıtılacağı, birilerine peşkeş çekilip çekilmeyeceği hususları
gerçekten kamuoyunun ve bizlerin kafasında soru işaretleri doğmasına sebebiyet
vermektedir.
Arkadaşlar, eğer bu konuda
bir yasal düzenleme ihtiyacı varsa -ki bence de var- biz işe, yerel
yönetimlerin, belediyelerin ve il özel idarelerinin teknik personel ihtiyacını
karşılayarak, yeni kadrolar ihdas ederek başlamalıyız diye düşünüyorum.
Gerçekten, çoğunuz bilmem biliyor musunuz, taşradaki birçok belediyenin, teknik
adam sıkıntısı sebebiyle, mevcut mevzuata göre bile yapmaları gereken
denetimleri yapamadıklarını, çalışmaları ve planlamaları yapamadıklarını
görüyorsunuz. Eğer bu konuda samimiyseniz, aynı zamanda bu teknik kadroları da
ivedi olarak ihdas etmemiz gerekir.
Bunun yanı sıra, 7269
sayılı Yasa ile bu yasanın bazı hükümlerinin esaslı ölçüde çeliştiğini
görüyoruz. Bu çelişkilerin giderilmesi için de özel bir çalışma yapmamızda
büyük fayda olduğu kanaatindeyim.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bir de doğal afetlerin yanı sıra yerel afetler olduğunu da sizlerle
paylaşmam gerekir. Bu yerel afetlerin kaynağı da maalesef yerel yönetimler. Az
önce ifade ettim, ben Bolu ilinin milletvekiliyim. Ankara ile İstanbul arasında,
otobandan iki girişi var, Bolu Doğu ve Bolu Batı. Eğer arkadaşlar,
söylediklerime, şimdi söyleyeceklerime inanmıyorsanız, İstanbul’a giderken veya
İstanbul’dan dönerken Bolu iline şöyle bir girin, bakalım yerel afet neymiş
göreceksiniz.
Arkadaşlar, şu anda benim
ilimin merkezinde, Bolu Belediyesi sınırları içerisinde 50 metre kasissiz bir
yolda gidebilmeniz mümkün değil. Gerçekten, Bolu afet riskiyle karşı karşıya
değil, tam anlamıyla bir afet yaşıyor. Yollar patates tarlasına dönmüş durumda.
Bolu’da sizin partinizden
seçilmiş bir belediye başkanı var. Bu Belediye Başkanımız Bolu’ya hizmet edemez
duruma gelmiştir; eli kolu bağlı, parası pulu yok, İller Bankası tarafından
kırmızı çizgi çizilmiş üzerine. Ben AKP’nin yetkililerine ve sayın bakanlara
buradan rica ediyorum: Ne olur, Bolu Belediye Başkanına para gönderin, hem de
ivedi olarak. Aksi takdirde Bolu halkı gerçekten bu afeti yaşamaya devam
edecektir.
Yetmiyor, tabii, yine kendi
bölgemle ilgili şunu söyleyeceğim: Bir Göynük ilçemiz var. Bu ayın 27’sinde
Akşemsettin Hazretleri için düzenlenen bir etkinlik olacak. Zannediyorum, AKP
de bakan düzeyinde bu etkinliğe katılacak. Ancak Göynük ilçemizin yolu yok. Ben
merak ediyorum, oraya katılacak olan bakan nereden gelecek, nasıl gelecek?
Kendisine önerim, helikopterle Göynük’e gelmesi. Eskiden Göynük’ün dar bir yolu
vardı, bugün Göynük’le Bolu arasında, maalesef, yol yok.
Yakın zamanda Zonguldak’a
giden var mı, bilmiyorum. Zonguldak yolu üzerinde bizim Mengen ilçemiz var.
Gerçekten bir afet durumuyla karşı karşıyayız burada, abartmıyorum. Burada
birkaç kilometrelik yolu gidince üç gün dinlenmeniz gerekiyor.
Arkadaşlar, geçen hafta
veya ondan önceki hafta yurt dışındaydık. Hannover şehrinin İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonraki görüntüleri var. İnanın, Hannover şehrinin İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonraki görüntüleri Bolu Belediyesinin bugünkü görüntülerinden daha
iyi. O yüzden, ben yeri gelmişken bu konuya da özel olarak değinmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.37
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 19/c maddesi üzerinde Bolu Milletvekili Sayın Tanju Özcan ve
arkadaşlarının değişiklik önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, madde 19/c’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19/ç’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
BAŞKAN – Şimdi okutacağım
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 19’uncu maddesinin (ç) fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Şeker Haydar Akar Mahmut Tanal
Gaziantep Kocaeli İstanbul
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Veli Ağbaba İlhan Demiröz
İstanbul Malatya Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın İlhan Demiröz konuşacaklar.
BAŞKAN – Bursa Milletvekili
Sayın İlhan Demiröz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin (ç) bendinin
değiştirilmesi konusunda vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Sizleri ve ekranları başındaki bizi izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değişiklik, bir cümleden
ibaret. Yapı işleri Genel Müdürlüğüne Bakanlığa verilen görevleri yürütmek ama
Bakanlık… Şu anda kanun hükmünde bir kararname bulunduğunu da belirtmek
isterim.
Değerli milletvekilleri,
vatandaşlarımızın barınma, mülk edinme, hak arama gibi özgürlüklerini hiçe
sayan, seçimle başa gelmiş yerel yönetimlerin yetkilerini ortadan kaldıran,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ’ye kültürel, tarihî varlık, askerî alan,
mera, kamu ayrımı yapmaksızın istediği binaya el koyma, yıkma yetkisi veren,
yasalaşması hâlinde kendisi afet yaratacak bir tasarıyla karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla kamusal hizmetler için ayrılmış olan eğitim, sağlık, sosyal ve
kültürel faaliyetlerde kullanılan binalara, tesislere Bakanlık ve TOKİ istediği
gibi el koyacaktır ve istediği gibi satacaktır. TOKİ, el koyduğu bu
taşınmazlarda projelerinde yerel ve bölgesel sivil mimarinin çağdaş
tasarımlarını dikkate almayacak ve TOKİ’ye devredilen yasal imar yetkileri kent
ve çevreyle uyumsuz, planlama ve şehircilik ilkeleri gözetmeyen, imar hukuku,
tarım, mera, orman, tarih, kültür tanımayan yapılaşmanın önünü açacaktır. Örnek
derseniz, her ilde mutlaka vardır ancak benim aklıma hemen Bursa TOKİ Doğanbey
Kentsel Dönüşüm ve Toplu Konutları geliyor. Sayın Başbakanın sözcükleri arasına
aldığı “ucube” ve ucube konutlar Bursa’nın maalesef kalbine hançer gibi
saplanmıştır.
Sayın Bakan, gezdiğim
illerde bir gözlemimi sizinle paylaşmak istiyorum. TOKİ konutları, il ve
ilçelerin yüksek kotlarında, şehir merkezine tepeden bakacak hâkim noktalara
yapılmış. Bu mimari tarzı bu yasayla yetkileri artan TOKİ’nin bir öngörüsü
müdür?
Değerli milletvekilleri,
yasa böyle olunca 2/B arazilerinden villa yerleri yeni rantlar sağlanacak, mera
alanlarında yapılacak yüzde 2 inşaat alanıyla yeni 2/B’ler yaratılacak, okul
yeri beğenecek AVM yapmak isteyecek, hastane yeri beğenecek otel yapmak
isteyecek, belediyelerin yetkisi ortadan kalkınca TOKİ veya Bakanlık Ankara’dan
karar verecek, ilçelerin, beldelerin kimlikleri ortadan kalkacak. Ne uğruna?
Rant uğruna. Nasıl olacak? Bu yasayla olacak. Tabii bu tasarının getirdiği
sakıncalardan biri de arkadaşlarımızın bahsettiği gibi 4743 sayılı Kamu İhale
Kanunu’nun 21/B maddesi kapsamında alınması ve bunun ihale suretiyle değil
pazarlık suretiyle yapılmasıdır.
Yine tasarının en önemli
sakıncalarından biri de Büyükşehir belediyesi sınırları içinde ilçe
belediyelerinin yok sayılarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığının büyükşehir belediyesi
sınırları içindeki ilçe belediyelerinden dilediğiyle çalışıp istemediğiyle
çalışmama yetkisi verilmesidir. Hatırlarsınız, İller Bankasının bundan önce
belediyeye aktardığı kaynağın yarısı AKP’li belediyelere gitmişti. Şimdi de
iktidar belediyeleriyle muhalefet belediyeleri arasında ayrım yaparak süreç
iktidar belediyelerinden yana işletilmeye devam edecektir. Bu tasarıyla
muhalefet belediyelerini halkın gözünde itibarsızlaştırmak için yeni bir
mekanizma yaratılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de binaların depreme dayanıklı hâle getirilmesinin bu anlamda bir
kentsel dönüşümün acil gereksinim olduğunun hepimiz farkındayız ancak bu
tasarıyla değil.
Hepinizi saygıyla ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Demiröz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 19’a ç’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19/d’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı”nın 19’uncu maddesinin (d) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Haluk Eyidoğan Dilek Akagün Yılmaz Haydar Akar
İstanbul Uşak Kocaeli
Ali
Sarıbaş Mahmut
Tanal
Çanakkale İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Mahmut Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu tasarı
hazırlanırken, daha önceden Japonya’nın sürekli depremlerle karşı karşıya
kalması nedeniyle, Japonya Uluslararası Ajansından kopya alınmış. Ancak kötü
yönleri, buradaki kâr getirebilecek yönler alınmış, iyi yönlerde sadece alınan,
bir merkezî planlama açısından alınmış diyebiliriz. Ancak, gerçekten, keşke
Japonya’da uygulandığı gibi, vatandaş idare mahkemesine dava açtığı zaman yürütmeyi
durdurma kararı nasıl orada veriliyor ise onun aynısını da biz burada
arzulardık.
Mevcut olan tasarıda
“Yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” şeklinde açık, net bir hüküm var.
Anayasa’mızın 125’inci maddesine baktığımız zaman, “Ülkede olağanüstü hâl varsa,
ülkede sıkıyönetim var ise bu iki şartın olması hâlinde, ayrı ayrı dönemlerde
yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” der değerli arkadaşlar. Yani şu anda
ülkemizde bir sıkıyönetim mi var, bir olağanüstü hâl mi var ki yürütmeyi
durdurma kararı verilemez bu olaylarla ilgili yani bu yasadan doğan hakların
kullanılmasıyla ilgili. Bunun mefhumu muhalifinden çıkan mana şudur: Siyasal
iktidar ülkede görünmez bir sıkıyönetim ilan ettiği için, görünmez bir
olağanüstü hâl ilan ettiği için bu yasayla. “Bu yasadan doğan ihtilaflardan
dolayı yürütmeyi durdurma kararı verilemez.” şeklinde hüküm getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri
kürsüde yolsuzluklardan bahsederken Sayın Bakan, sayın AKP’li milletvekili
arkadaşlarımız der ki: “Kardeşim, bunu nereden çıkarıyorsunuz?” Şimdi, ben dün
Sayın Maliye Bakanına sordum, Danıştay Başkanlığına, Yargıtay Başkanlığına,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığına alınan BMW’lerle ilgili sorunu gündeme
getirmiştim.
Değerli arkadaşlar,
BMW’lerin bir tanesinin aylık kira bedeli 7.600 avro, bu bilgiyi veren
Başbakanlık İdari İşler Başkanlığı. Aylık kirası 7.600 avro, 7.600 TL değil
değerli arkadaşlar. Peki, kaç yıllığına kiraladığını sorduğumda verilen ikinci
cevap, yine Başbakanlık İdari ve Mali İşler Başkanlığı üç yıllığına
kiraladıklarını söylediler. Üç yıl -aylık 7.600 avrodan- otuz altı ay yapar
değerli milletvekilleri. Otuz altı ayı 7.600 avroyla çarptığımız zaman, her
aracın üç yıllık kira bedeli 273.600 avro yapıyor. Aynı şekilde “Borusan’dan bu
aracı satın alırsak kaç paraya satın alabiliriz?” dediğimizde, bu aracı 276 bin
avroya da satın alabiliyoruz. Yani, kamu gelirlerinin nasıl çarçur edildiğinin,
nasıl peşkeş edildiğinin, nasıl yolsuzlukla birilerine para kayrıldığının size
belgesini ibraz ediyorum. Bu Borusan’ın belgesi, bu da bana verilen belge
değerli arkadaşlar. Bu bir.
İkincisi, hemen şu anda
içinde bulunmuş olduğumuz il olarak Ankara Büyükşehir Belediyesinin olayına
geliyorum ben. Ankara Büyükşehir Belediyesi 30 Mayıs 2012 tarihli bir çek
verir. 30 Mayıs 2012 tarihli, hâlen bu tarih gelmedi, ancak bunun ödemesini ne
yapar? Bankaya talimat verir, 18 Ocak 2012 tarihinde Vakıflar Bankasına
talimatı verir, ödemeyi yapar. Arkadaşlarımız diyebilirler ki: “Yahu kardeşim
bunu söylüyorsunuz ama nerede?” Ben size çekin numarasını veriyorum, bankanın
şubesini veriyorum: Banka, Vakıflar Bankası Siteler Şubesinde, seri numarası
260001500058007265212756 numaralı hesaptan yüklü bir ödeme yapılmış. Neden bu
erken ödeme yapıldı? Yine bu da sürekli Ankara Büyükşehir Belediyesinin yan
şirketi olan Belbeton AŞ’den ihale alan yandaşlarına erken ödeme yapıldı. Bunun
adı yolsuzluk değil de… Bu da yolsuzluğun bir başka türü değerli arkadaşlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Çek ibraz edildiği zaman ödenmez mi Sayın Tanal?
MAHMUT TANAL (Devamla) –
Değerli meslektaşım, sizinle avukatlık yaparken, “Çek ibraz edildiğinde ödenmez
mi?” sorunuz, hukuki bilgi eksikliğiniz var, özür dilerim, bunu söyleyeyim,
çünkü bu Parlamentoda bundan iki ay önce çeki vadeye bağladınız, “Çekin
üzerindeki vadeden önce ödeme yapılmaz.” dediniz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – İbraz edildi…
MAHMUT TANAL (Devamla) – …o
yasadan bilginiz yoksa ben tekrar gözden geçirilmesini istirham ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 19/d’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 19/e’de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 19’uncu maddesinin (e) fıkrasındaki “maddesi kapsamındaki”
ibaresinin “maddesinde belirtilen” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Haluk Eyidoğan Ali Serindağ Mahmut Tanal
İstanbul Gaziantep İstanbul
Dilek
Akagün Yılmaz Bülent
Tezcan
Uşak Aydın
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 180 sıra sayılı tasarıyla ilgili
görüşlerimi bildirmek üzere ben de söz almış bulunuyorum ama önce gündemdeki
bazı konulardan bahsetmek istiyorum.
Tutuklu milletvekilleriyle
ilgili çok ciddi sorunlarımız var arkadaşlar, hepiniz biliyorsunuz. Tutuklu
milletvekillerinin kendileri, çocukları, eşleri, yakınları, arkadaşları
umutlandılar. Cumhurbaşkanı ve Bülent Arınç “Serbest kalmalılar.” dedi,
umutlandılar. Sayın Cemil Çiçek nisan ayında “Siyasi partilere sorunun çözümü
için çağrı yapıyorum.” dedi, umutlandılar. Sayın Cemil Çiçek, 26 Nisanda yasal
zeminde sorunun çözümlenmesi için uzlaşma sağlandığını söyledi, umutlandılar.
Sonuç? AKP reddetti. Tüm bunların sonucu, tutuklu milletvekillerine ve
yakınlarına manevi işkencedir arkadaşlar. İşkence her zaman fiziki olmaz.
Mustafa Balbay’ın küçük kızı Yağmur ve küçük oğlu Deniz’e bunu anlatabilir
misiniz arkadaşlar? Bu çocukların çektiği acıyı ben sizin vicdanlarınıza
bırakayım diyorum ama vicdanlarınızda acaba bu konuda bir acı hissediyor
musunuz, bunu sizlere sormak istiyorum.
Tutuklu milletvekilleriyle
ilgili kamuoyunda yaygın bir kanı vardır arkadaşlar, nedir biliyor musunuz?
Anayasa sürecinde AKP tarafından tutuklu milletvekillerinin rehine olarak
kullanılacağı, pazarlık konusu yapılacağı söyleniyor artık. Tutsak, rehine
milletvekillerinin özgürlükleri pazarlık konusu yapılamaz. Tüm bu gelişmeleri
sizlerin değil kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; üç gün sonra 19 Mayıs, ulusal kurtuluşumuzun başladığı gün. Bu
vatanın bütün toprakları işgal edilmiş, kaleleri zaptedilmiş, ordusu dağıtılmış
bir haldeyken, Anadolu’da halk yoksulluk içindeyken, 19 Mayıs 1919’da Mustafa
Kemal bir güneş gibi orada doğdu. Anadolu’daki yoksul insanlarımız Mustafa
Kemal’in önderliğinde imkânsız denilen bir savaşı kazandılar. İşgalciler
topraklarımızdan kovuldu ve Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. İşte bu gün Mustafa
Kemal Atatürk tarafından gençliğe armağan edilmiş, yıllardır Gençlik ve Spor
Bayramı olarak kutlanmaktayken, AKP İktidarı tarafından bu bayram ve diğer
ulusal bayramlarımız ve ulusal bilincimiz yok edilmeye ve unutturulmaya
çalışılmaktadır. Bunun temelinde yatan düşünce, Atatürk devrimlerini ve
cumhuriyet ilkelerini unutturma, yok etme isteğidir. Yeni çıkarılan yönetmelik
gereğince bize ulaşan davetiyelerde görüyoruz ki, törenler sadece gençlik ve
spor il müdürlüğü tarafından yapılmakta, bu törenlerde sadece çelenk koyma
bulunmaktadır arkadaşlar, başkaca hiçbir kutlama, hiçbir tören yoktur. Bu
programlar içinde, Sayın Suat Kılıç’ın söylediği gibi, sempozyumlar yoktur.
Meydanlarda, okullarda ve her yerde coşkuyla kutlanacağı söylenmiştir ama bu
şekilde hiçbir tören kutlaması yoktur bize gelen davetiyelerde.
AKP, 15 Mayıs 1919’da
İzmir’i işgal eden Yunan askerlerine ilk kurşunu atan ve orada şehit düşen
Hasan Tahsin’in resmî anma törenlerini kaldırdığı gibi tüm bayram törenlerini
kaldırmak istiyor ancak, şimdilik halkın tepkisini çekmemek için alt düzeyde tören
düzenleyerek, kutlama yapıyormuş gibi bir izlenim yaratılıyor.
AKP, ulusal bayramlarımız
yerine, geçen yıl olduğu gibi görkemli bir şekilde padişahların doğum ve ölüm
yıl dönümlerini koyacak anlaşılan. Ancak AKP yanılıyor sevgili arkadaşlar. Bu
halk ne Atatürk’ten ne ilkelerinden ne de laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nden
asla vazgeçmeyecektir. 19 Mayısta Samsun’da, İstanbul’da, Türkiye’nin tüm
illerinde AKP’ye inat gençler ve halk bu bayramı kutlayacaklardır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 19’uncu maddesiyle ilgili
konuşmak için söz aldım. Bu tasarının bu maddesinde -644 sayılı- Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının görevleriyle ilgili düzenlemeler yapılmakta. Bu 644
sayılı Kanun Hükmünde Kararname altıncı ayda çıkartıldıktan sonra, 8 Ağustos
2011’de, 23 Ağustos 2011’de, 11 Ekim 2011’de, 3 Kasım 2011 tarihinde çıkartılan
kanun hükmünde kararnamelerle değiştirilmiş. Bu, beşinci değişiklik oluyor
arkadaşlar. Yangından mal kaçırırcasına Meclise getirmeden, tartışmadan bu şekilde
kanun hükmünde kararnameler çıkartılınca, elbette bu kadar da eksiklik mutlaka
oluyor bu kanun hükmünde kararnamelerde.
AKP’yi iktidar sarhoşluğu
öylesine sarmış ki, hiçbir kural, yasa, Anayasa AKP İktidarını bağlamamakta.
Ben yaptım, oldu mantığıyla çoğunluk diktatörlüğünü bu ülkede artık
uygulamaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 19’a (e)’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 20’de bir önerge
vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 20’nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haluk Eyidoğan Ali Serindağ Dilek Akagün Yılmaz
İstanbul Gaziantep Uşak
Ali
Sarıbaş R. Kerim
Özkan
Çanakkale Burdur
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bir konuda istirhamım olacak Sayın Başkandan. Biraz önce 19’uncu
maddeyi birçok madde hâlinde görüştük. Lütfen, Komisyon olarak bu madde hâlinde
görüştüklerinizi ayrı madde olarak getirin ki biz de planlamamızı buna göre
yapalım. Dolayısıyla komisyonlardan -bu konuda- bir tek madde geliyor, birçok
maddeyi görüşmek durumunda kalıyoruz. O bakımdan, Komisyon olarak bu konuya
dikkat etmenizi istirham ediyorum.
BAŞKAN – Tamam.
Sayın Eyidoğan, buyurun.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu afet riski altındaki alanlarda dönüşüm
yasasıyla ilgili çok şey söylendi. Bundan sonra, bu yasa muhtemelen buradan
geçtikten sonra da artık, daha çok, bu konuda, vatandaş bir şeyler söyleyecek
sizlere.
Dolayısıyla ben yasanın
detaylarıyla ilgili fazla bir şey söylemeyeceğim ancak bu yasa çıkmadan mevcut
mevzuatla yapılmış bir uygulamadan bahsedeceğim. Nedir bu uygulama? Hepinizin
belki duyduğu, Sulukule dönüşüm, yenileme, rehabilitasyon olayı. Sulukule, tarihî
yarımadanın Edirnekapı surlarının dibinde, 11’inci yüzyılda yerleşmiş Roman
grubunun yaşadığı bir alan. Tarihsel bir eğlence geleneğine sahip olan,
İstanbul’un kültüründe önemli bir yer. Nüfusu bir ara 5 bindi, bunun 3.500’ü
Roman’dı ve Sulukule Platformunun yaptığı araştırmaya göre, mahalle halkının
yüzde 76’sı Sulukule’de doğmuştur.
Sulukuleliler, 2005 yılında
5366 sayılı Yasa’ya dayanarak ve “önce insan” sloganıyla başlayan Kentsel
Yenileme Projesi’nin varlığını, ilk kez, 28 Haziran 2006 tarihinde Fatih
Belediyesinin davetiyle duydular ve 3.500 Roman, basın açıklaması yaptılar, dediler
ki: “Biz, bu projeyle, yüzyıllardır yaşadığımız yerlerden çıkıp gitmek zorunda
kalacağız. Eğer belediye Sulukuleyi gerçekten tarihî bir mekân olarak korumak
istiyorsa evlerimizin bakım, onarım ve tamiri için bize maddi imkânla birlikte
mühendislik ve mimari destek sağlansın.” Romanlar, sivil toplum ve
üniversitelerden gönüllülerle kendi alternatif sosyal projelerini hazırladılar,
o zamanki TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar’a sundular. Küçük küçük evler
tanımlamışlardı, 60-70 metrekare gibi. TOKİ güldü, “Olmaz, biz daha iyisini
yaparız.” dedi ve bugün, bunu yaptılar ve bitirmek üzereler.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Biz de görelim.
HALUK EYİDOĞAN (Devamla) –
Bu projeye, TOKİ’nin yaptığı bu projeye iptal davası açıldı fakat iptal davası
sonuçlanmadan yapılan yıkımların açık hukuk ihlali olduğu defalarca
söylenmesine rağmen, yıkıma devam edildi. 2007 yılında başlayan yıkımlarda 2009
yılına kadar, birkaç tane tescilli ev dışında toplam üç yüz kadar ev yıkıldı.
Fatih Belediyesinin 4 Aralık 2007 tarihinde düzenlediği kura çekilişinde 434
kiracıdan 205’i için Sulukule’den 40 kilometre uzaklıkta Taşoluk’ta satın
alacağı TOKİ evleri belirlendi. Kiracılara, TOKİ’nin Gaziosmanpaşa Taşoluk’taki
konutlarından yüz seksen ay vadeyle satın alma hakkı verildi. Ve 275 lira ile
475 lira arasında olan taksitleri ödeyemeyen kiracılar, Romanlar yeniden
Sulukule’nin etrafına Karagümrük ve Balat civarına taşındılar. Taşoluk’ta ise
yalnız iki aile kaldı. Bu tasfiye, gerisin geriye göçün sonuçları. Adına “önce
insan”, “sosyal proje” dedikleri kentsel dönüşüm projesi yüzünden eski yerleri
Sulukule’den gayet zekice sürüldüklerini anladılar geç de olsa. Fatih
Belediyesi TOKİ’yle el ele vererek altı yüz kırk tane dubleks, tripleks ev
yaptılar. Sulukule’ye 120 metrekarelik sosyal konutlar sözüm ona. Bu villaları
sattılar Roman olmayanlara.
Taşoluk’taki ve
Kayabaşı’ndaki TOKİ konutlarını terk eden Roman aileler Sulukule’nin eski
mahallelerinin çeperlerine yerleştiler; Sultan Mahallesi’nin bodrum katlarına,
terk ettikleri izbe mekânların benzeri yerlere ama o eski mekânların dışına.
Sulukule’nin adını ve yapısını değiştirdiler. Artık Sulukule değil o,
Karagümrük Mahallesi. Eski mahallelerinin çeperlerine yerleşen Romanlar, şimdi,
yeni mahallelerinin dışında o eski mahallelerine hüzünle bakıyorlar. Sözüm ona
“önce insan” projesine, belediye-TOKİ iş birliğinin dönüştürdüğü mahallelerine
hayıflanarak bakıyorlar, “Ya, biz kandırıldık mı?” diye sorarak bakıyorlar, “Bu
dönüşüm müydü, yoksa bir tasfiye miydi?” diyerek bakıyorlar, soruyorlar
birbirlerine. 2009, İstanbul tarihinde, sekiz bin yıllık kültür kentinde bir
kültürel varlığın, Sulukule’nin yok oluş tarihidir.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eyidoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 20’yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 21’de üç önerge
vardır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte
işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz
vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 21. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk Eyidoğan İdris Yıldız Yıldıray Sapan
İstanbul Ordu Antalya
Doğan
Şafak Haydar
Akar
Niğde Kocaeli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Mehmet Şandır Mustafa Kalaycı Kemalettin Yılmaz
Mersin Konya Afyonkarahisar
D. Ali Torlak Yusuf Halaçoğlu Enver Erdem
İstanbul Kayseri Elâzığ
Diğer önergenin imza
sahipleri:
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Şirin Ünal
Giresun İstanbul İstanbul
Ramazan Can Sevim Savaşer Bedrettin Yıldırım
Kırıkkale İstanbul Bursa
Mihrimah
Belma Satır Mehmet
Akyürek
İstanbu Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın grup başkan
vekilleri, gerekçe mi okutayım…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Sakine Öz.
BAŞKAN – Sayın Öz, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
SAKİNE ÖZ (Manisa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz burada günlerdir afet riskini konuşuyoruz,
demek ki Hükûmet afet konusunda çok duyarlı. Acaba öyle mi? Bakın, ben size
Manisa’da yaşanan doğal bir afetten bahsedeceğim. Risk varken dönüştürmeyi
düşünüyorsunuz ama küçük bir bölgede insanlara büyük dert olan afetlere çare
olmakta nasıl da geç kalıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri,
aslında hâlen geç değildir. Geçtiğimiz perşembe günü, Salihli ilçesinin Köseali
köyü ve çevresine, Alaşehir ilçesinin Kavaklıdere beldesi ve çevresindeki
köylerde üzüm bağlarına, kiraz yetiştirilen Sarıgöl ilçesinin Karacaali köyüne
ve yine Salihli ilçesinin Gökeyüp beldesi çilek tarlalarına dolu yağdı. Yirmi
dakika süren fındık büyüklüğünde bir dolu. Doludan sonra köylere giden ilk
milletvekiliyim; daha sonra giden oldu mu bilmiyorum. Henüz, köylülerimiz
üzerlerindeki şaşkınlığı atamamış, yerlere serilmiş üzüm salkımlarına, doludan
zedelenmiş filizlere bakarak kara kara düşünüyorlardı. Onlar, 14 Mayıs
Çiftçiler Günü’nü hüzünle karşıladılar.
Köseali köyü ve çevresinin
tamamına yakını bağcılıktan geçimini sağlıyor. Dolu felaketi bu bölgelerdeki
bağlara yüzde 20 ile yüzde 100 arasında değişen zararlar verdi, yaklaşık 2.500
hektar arazi hasar gördü ve tahmin ettiğiniz gibi, gerek ekonomik nedenlerden gerekse
tarım sigortasının yetersiz oluşundan dolayı güven duymadıklarından bu bağların
çoğu sigortasızdı.
İçinizde bağcılığı bilen
milletvekilleri vardır. Bir bağın böyle bir dolu afetine maruz kalması, bir
yıllık değil, iki üç yıllık verimini düşürür, bazen de bağın tamamen
sökülmesine neden olur. Bu nedenle, üreticilere uzatılacak yardım elinin son
derece güçlü olması, yaraları gerçekten sarması gerekiyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı yetkilileri pazartesi günü Köseali köyü ve çevresine hasar tespitine
gitti. Verilecek destek hasara göre belirlenecek. Ne var ki Köseali
köylülerinin birçoğu ortakçılık yapıyor yani bağın tapulu sahibi değiller.
Üzerinde kayıtlı bir sıra bağı olmayan köylülerimiz de bu afetten zarar görmüş
durumdalar. Bu nedenle, bu köylülerimizin en önemli isteği köydeki bütün
çiftçilerin başta Ziraat Bankası ve diğer bankalar ile tarım kredi
kooperatiflerine olan borçlarının en az bir yıl faizsiz ertelenmesidir. Bu
yardım bir an önce yapılmalıdır.
Dolu ile delik deşik olan
salamuralık yapraklar bu mevsimde bölgemizin önemli gelir kaynağıdır.
Köylülerimiz bu mevsimde topladıkları taze bağ yapraklarını satarak çocuklar
okul masraflarını, anneler ise evlerinin pazar masraflarını karşılamaktadırlar.
Yine çilek üreticilerimiz
de ürünlerini üretebilmek için borçlandı. Bazıları su kuyusu kazdırdı, bazısı
gübre, bazısı naylon aldı. Çilekleri yetiştirecek, satacak borçlarını
ödeyecekti ama dolu yalnız ürünlerini değil umutlarını da vurdu. Çilek
üreticilerinin zararları da ziraat odaları ve Bakanlık yetkilileri tarafından
tespit edildi. Şimdi sıra bir an önce yaralarının sarılmasında, borçlarının
ertelenmesinde.
Değerli milletvekilleri,
diyeceksiniz ki: Bu anlattıklarının bu yasa ile ne ilgisi var? Çok ilgisi var
çünkü hafta sonu buraya gelmeden bu köylülerimizle konuştum. “İktidar partisi
bir ‘Geçmiş olsun.’ bile demedi, bizi aramadı.” diye şikâyet ettiler. Risk var
diye kentlerin çöküntüye uğramış rant alanlarını, tarihî bölgeleri, meraları,
2/B arazilerini dönüşüm alanı ilan etmeyi düşünüyorsunuz. Ruhsatlı evleri bile
yıkılabilir görüyorsunuz. Ama insanlarımız ne tür afet yaşarlarsa yaşasınlar
arayıp sormuyorsunuz. Afet olabilir diye insanları evlerinden, iş yerlerinden
etmeye kalkışmadan önce sizi bir kez daha düşünmeye çağırıyorum. Şehirlerin,
insanların uğradığı kalıcı hasarları kim tamir edecek? Bu yasaya “Evet.”
diyecek tüm arkadaşlarımın aslında öncelikle bu sorunun yanıtını vermesi
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
ülkede sadece AKP’liler yaşamıyor. Biz bu şehirlerde, ülkede hep beraber
yaşıyoruz. İktidar partisinin afet riski bahanesi ile Türkiye’yi bir rant alanı
olarak görmesini asla kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öz.
SAKİNE ÖZ (Devamla) - İnsan
hak ve hukukuna saygılı, çevre ve doğaya zarar vermeyen, insan odaklı
şehirlerin inşa edilmesi, estetikten yoksun, şekilsiz yeni kentlerin oluşmaması
dileğiyle yüce Meclisi saygı ile selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın çerçeve 21’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Önergeye Hükûmet ve
Komisyon katıldığını ifade etti. Böylelikle, tasarıda yapılan bir yanlışlık
düzeltilmekte. Tasarının yapısı, bazı kanunlarda, aynı maddelerde kısa zamanda
yapılan değişiklikler Hükûmetin kafasının karışık olduğunu, esasen ne yapmak
istediğini bilmediğini ortaya koymaktadır. Kanun tasarısının adı bile kanun
tekniğine uygun değildir. Zira, tasarının 10’uncu maddesinden itibaren gelen
maddeler başka kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan hükümler
içermektedir. Tasarının adında bu durum dikkate alınmalıdır.
AKP Hükûmeti Türkiye’nin
doğal ve kentsel altyapısını baştan aşağıya değiştirmek ve dönüştürmek
istemektedir. İlgili kesimlerin görüş, öneri ve eleştirileri alınmadan ve
yeterince tartışılmadan hazırlanan tasarının yasalaşması hâlinde kentlerimiz
plansızlığa doğru bir adım daha sürüklenecek, kentsel alanda karmaşa
büyüyecektir. Dokuz buçuk yıldır, başta imar düzenlemeleri olmak üzere,
kentleşme ve konutla ilgili yetkiler, önceki adıyla Bayındırlık, Turizm ve
Çevre bakanlıkları ile Özelleştirme İdaresi, TOKİ ve belediyeler arasında
karmaşık bir yapıya büründürülmüş, eş güdümden uzak bir yapılanmanın sonucu
olarak da kent dokuları bozulmuştur. Bu defa da tüm yetkiler tek elde toplanmak
suretiyle kontrolsüz bir güç oluşturulmaktadır.
Öte yandan, afet riskinin
azaltılması gerekçesiyle hazırlanan tasarıda ormanlar, meralar, sulak alanlar,
kıyılar, tarım alanları gibi doğal varlıkların talanına imkân sağlanmakta, yeni
afetlerin oluşmasına zemin hazırlayacak düzenlemeler yer almaktadır.
Tasarı birçok insanın
mağdur olmasına sebep olacak ve birçok yandaşa da şehir rantları sağlayacak
niteliktedir.
Tasarıyla genel ihale
usulünün dışına çıkılması yolsuzluklara ve usulsüzlüklere zemin hazırlayacaktır.
Vatandaşların kendileriyle
ilgili alınan kararlara ne katılma ne de itiraz hakkı bulunmaktadır. Vatandaşı
hiçe sayan bu “ben yaptım oldu” anlayışı yasama gücünün kötüye kullanılması
demektir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak öncelikle ve ivedilikle afet riski taşıyan bölgelerdeki yerleşimler için
dönüşüm amaçlı projelerin uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Nitekim parti
programımızda ve seçim beyannamemizde özellikle afete maruz bölgeler ile afet
riski taşıyan yapıların dönüştürülmesi ve vatandaşların güvenli yerleşim
alanlarına taşınması konusuna büyük önem verilmiştir.
Kentsel dönüşüm
projelerinde izlenecek stratejide hangi kentlerin hangi tür dönüşümler
kapsamında ele alınacağının belirlenmesi birinci adım olmalıdır. Kentsel
dönüşüm projelerinin genel ilkesi, projelerin yerel inisiyatifle
gerçekleştirilmesi olmalıdır. Bu kapsamda yerel yönetimler öncelikle dönüşüm
alanlarını kapsamlı ve bütüncül bir yapıda ele alan, birbirleriyle ilişkisini
kuran bir kent analizini yapmak durumundadır.
Kentsel dönüşümün kapsamında
müdahale alanları öncelikli olarak doğal afetler konusunda sakıncalı alanlarda
yer seçmiş konut ve diğer kullanım alanlarının dönüştürülmesi, kaçak yapılaşmış
alanların dönüştürülmesi, kent içinde kullanımı sakıncalı çalışma alanlarının
dönüştürülmesi, kent içinde niteliksiz, yaşanabilir kent standartları dışında
kalan alanların dönüştürülmesi şeklinde olabilecektir. Ancak öncelikli olan
afet riski taşıyan alanlardaki yapıların dönüşüme konu edilmesi gerekmektedir.
Yapılacak düzenlemede
vatandaşlara ilave külfet getirilmemelidir, mağduriyetlere yol açılmamalıdır.
Kentsel dönüşüm şehir rantı oluşturma aracı yapılmamalıdır. Yargıya başvurunun
engellenmesi gibi hükümlere yer verilmemelidir. İlgililerin kendileriyle ilgili
süreçlere katılmaları sağlanmalı, alınan kararlara itiraz hakkı verilmelidir.
Sınırsız yetki veren idari birimlerin yetkileri dışına çıkılmasını önleyecek
denetim mekanizmaları getirilmelidir. Yolsuzluğa, usulsüzlüğe, peşkeşe,
eşitsizliğe fırsat verilmemeli, hakkaniyet esas alınmalıdır.
Ben tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kalaycı.
Sayın Canikli, gerekçeyi mi
okutayım?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile 6107 sayılı İller
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda yapılması öngörülen değişiklikten
vazgeçilmiştir.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul
edilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu önergeler
çerçevesi içinde madde 21’i metinden çıkardık.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan
ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup
Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 14 üyesiyle
katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun
salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısına
çerçeve 21 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki 22 nci maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Osman Aşkın Bak
Giresun İstanbul İstanbul
Ramazan Can Orhan Atalay Osman Kahveci
Kırıkkale Ardahan Karabük
“Madde 22- 26/1/2011
tarihli ve 6107 sayılı İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunun 11 inci
maddesinin ikinci fıkrasında yeralan “Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılacak”
ibaresi “Yönetim Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan” şeklinde
değiştirilmiştir.”
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Salt
çoğunluğumuz vardır ve katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyon önergeye
salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açıyorum.
Söz isteyen…
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın kafası çok karışık
arkadaşlar. O kadar karışık ki Meclise indirdiği tasarı, Hükûmet tasarısı daha
yeni görüşülmüşken durmadan önergelerle maddeleri değiştiriyor, maddeleri
kaldırıyor; yetmiyor, yeni maddeler ihdas ediyor.
Biz 22’nci maddeyle ilgili
bir önerge vermiştik. Tam bunu konuşacağız derken bir baktık, iktidar partisi
yeni bir madde ihdas ediyor. Şimdi, bu tür yasama çalışmalarında, temel kanun
olarak görüşeceksiniz, sınırlayacaksınız, sonra da 19’uncu maddeye yirmi tane
fıkra ekleyeceksiniz, her fıkrayı ayrı bir madde olarak görüşeceksiniz, ayrı
bir madde olarak görüşüp ayrı önerge konusu yapacaksınız, arkasından da madde
ihdasıyla ilgili önerge vereceksiniz. Kafanız karışık, temel yasalarınız
karışık, maddeleriniz karışık. Birinde yirmi madde var, birinde bir fıkra var;
birinde yirmi fıkra var birbiriyle bağlantılı olmayan; bir bakıyorsunuz, bir
maddeyi kaldırmışsınız, yeni bir madde koymuşsunuz. İnanın, bu yasa çıktıktan
sonra bu karmaşa uygulamada da devam edecek ve devam edecek bu uygulamanın da
müsebbibi sizler olacaksınız.
Afet riski var ülkemizin,
bunu inkâr etmiyoruz. Yıkacaksınız binaları, yerine de yeni şeyler
yapacaksınız. O zaman mühendis odalarından niye korkuyorsunuz? Yerel
yönetimlerden niye korkuyorsunuz? Niye sivil toplumdan kaçınıyorsunuz? Niye
ihale denetiminden kaçınıyorsunuz? Niye bu şeffaflığı, bu saydamlığı, bu
akçeli, 1 trilyon dolarlık… 1 trilyon dolarlık bu alanda niye kamuoyuna açık,
şeffaf bir yasal düzenleme yapmıyorsunuz? TOKİ’ye bağlıyorsunuz, TOKİ’yi
Başbakana bağlıyorsunuz, emlakçılık yapıyorsunuz resmen. Her şeyde
özelleştirmede üstünüze yok, afet işlerini yapma konusunu da devlet ihalesi
olarak, emlakçılığı olarak da yapmanızda üstünüze yoktur. Yani hangi yanınız mı
doğru Allah aşkına? Özelleştirme yanınız mı doğru, devletleştirme yanınız mı
doğru bu yasada?
Biz Barış ve Demokrasi
Partisi olarak afet riskini bahane edip rant kapısı yapmanıza müsaade
etmeyeceğiz, buna şiddetle muhalifiz. Çok açık söylüyoruz, bunu yapmayın. Bunu
yapmak istiyorsanız şeffaf olun. Bütün, 75 milyon insanımıza karşı,
yıktıklarınızın bedelinde şeffaf olun, ihalede şeffaf olun, yapacaklarınızda
şeffaf olun, kıyı turizminde şeffaf olun, turizmde şeffaf olun, kültürde şeffaf
olun, demokrasinin gereği budur. Kapalı kapılar ardında ve merkezîleştirilmiş
güçleri kullandığınız zaman “Bu rantı yalnız ben ve kendi parti ve yandaşlarıma
kullanacağım.” anlamı çıkar. Bunun bugün uygulaması budur.
Biz size izin vermeyiz. Biz
sizi burada 75 milyon halkımıza şikâyet ediyoruz, kamuoyuna şikâyet ediyoruz.
75 milyon halkımıza sesleniyoruz: Ey halkımız, “afet riski” adı altında
çıkarılan bu tasarıyla Hükûmet sizin evinizi yıkacak ama yerine size yuva
yapmayacak, sizin yuvanızı yapacak, açık söylüyorum! Burada bu kadar açık bir
şey söylüyorum. 1 trilyon dolar… Turizm bölgeleri Antalya’dan Mersin’e, İstanbul’a
kadar bütün bu yetkileri toplayan bir merkezî Hükûmetin demokrasi iddiası
palavradan öteye gitmez. Bütçesi denetlenmeyen, Sayıştayın görev yapmadığı bir
alanda afet riski karşısında halkı koruyacağınıza halkı soymaya çalışacaksınız.
Böyle bir anlayış mümkün mü?
Her şeyde bir yanlıştır
gidiyor. Uludere katliamında da yanlış yaptınız, orada da kafanız karışık. 34
tane yurttaşımız Uludere’de kendi savaş uçaklarımız tarafından bombalanırken
bugüne kadar hep zikzak çiziyorsunuz çünkü doğru konuşmuyorsunuz, doğru
konuşmadığınız için de her olayda karşınıza çıkıyor. Bakın, en son olarak ne
çıktı karşınıza: Uludere katliamının arkasından Millî İstihbarat, MİT çıktı,
dedi ki “Bizim istihbaratımız yok.” Sonra Meclis İnsan Hakları Komisyonuna
Millî Savunma Bakanlığının, Genelkurmayın verdiği dokuz sayfalık raporda
denildi ki: “İstihbarat millî ama soruşturma gizli. Biz size bilgi veremeyiz.
Meclise veremeyiz çünkü özel yetkili bir savcı gizlilik kararı koymuş bu
soruşturmanın üstüne.” Ne oldu? Balonunuz patladı işte. Patladı, hemen, çabucak
patladı. Sormuştuk istihbaratı size: Herondan mı, MOSSAD’dan mı aldınız, yoksa
predatorlardan, CIA’dan mı aldınız? Açık sormuştuk ve anlaşılıyor ki Amerika
Büyükelçisi “Bu konular hassastır, gizlidir, biz bunun cevabını veremeyiz.”
dese bile işte bu gün Amerika medyasında patlak verdi, Wall Street Journal’da
çok açık söylüyor. Evet, istihbarat millî değil, istihbarat ithal arkadaşlar,
ithal. Predatorlar bilgiyi vermiş, Türkiye uygulamış. Bunun çarşaf çarşaf
açıklamaları var. Ne diyorlar? “Ankara’da Ortak İstihbarat Bütünleşme Hücresi
merkezinde ABD’li ve Türk subaylar yan yana oturarak çalışıyor.” diyor, bunu
çok açık söylüyorlar. “Yan yana...” diyor. “Biz bilgileri veriyoruz, bilgileri
de yanlış uygulayan Türkiye, yani Hükûmet.” diyor. Yani Hükûmetin emri, yani
Hükûmetin emrettiği, Genelkurmayın, EDOK’un, savaş uçaklarına emri verenler…
İşte, suçüstü yakalanma bunun adıdır. Şimdi, vicdan, insan… İnsanlıktan,
vicdandan azıcık nasibini alan bir kişi bunun karşısında söylemez mi savcılara:
“Ey gizlilik kararı koyan muhteşem özel yetkili mahkemelerin muhteşem özel
yetkili savcıları, işte kaynak, Predatorları size bilgiyi veren kim? Meclis
İnsan Hakları Komisyonu hepsini izledi. Bunu yanlış değerlendiren kim? Ondan
sonra emri veren kim? Hangi general o gün görevdeydi? Kimler görev yapıyordu?
Hangi pilotlar bombaları yağdırdı? Kim Hükûmete yanlış bilgi verdi?”
Bakın, o gün, gece saat
03.00’te ben haber aldım olayı, Başbakanı aradım, İçişleri Bakanını aradım,
Adalet Bakanını aradım. Bana özel kalemden şunu geçtiler: Beyefendileri
istirahatteler. Sonra deniliyor ki: “06.00’da İçişleri Bakanının bilgisi oldu.”
06.00’da bilgisi oldu ama Valisi de Ankara’daydı, Ankara’da akşam Valinin
haberi olmuştu. Şimdi, çıkıp burada, İçişleri Bakanı -akşam Vali Vahdettin
Özkan buradaydı- gece saat 23.00’te sivillerin öldürüldüğünü haber aldı mı,
almadı mı, açıklaması lazım. 03.00’te ben arıyorum, bir Grup Başkan Vekiliyim,
Mecliste grubu olan bir partiyi temsil ediyorum, gecenin o saatinde “çok vahim”
notunu düşüyorum. İçişleri Bakanına soruyorum: Niye dönmediniz? Ölen 34 tane
koyun değil arkadaşlar, insan, insan! İnsanlar orada parçalanıyor, can veriyor.
İnsanlar cenazelerini almaya sınır ötesine gidiyor, insanlar ambulanslarını
kendileri götürüyor, kendi yerel yönetimlerine seçtikleri belediyelerden on beş
tane ambulans gidiyor, il örgütlerimiz gidiyor, ilçe örgütlerimiz gidiyor, o
cenazeleri alıyor ve iki gün boyunca devlet ortada yok arkadaşlar. Bu nasıl bir
yaklaşımdır ve soruyoruz… Predatorların bu bilgisinden sonra savcılar bu
soruşturmadaki gizlilik kararını kaldırsın artık, bütün sorumluları ifadeye
çağırsın, en başta, Başbakana fezleke hazırlayacaklar mı? Başbakana fezleke
hazırlayacak yürekli bir savcı var mıdır bu ülkede acaba merak ediyorum. Burada
her şey çok açık, çok net. Uludereliler, Amerikalıları mahkemeye verecek. Bunun
yasal olanağı var uluslararası hukukta.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Uludereliler… Amerika’daki yetkililer ihmali sonucu her mağduriyetten hesap
verirler. Bu hesabı görecektir Amerika da ve Türkiye ayağı da bu şekilde
aydınlığa kavuşacaktır. Öncelikle Hükûmet bunu çözsün diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde üzerinde dört önerge
vardır, önergeleri sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Recep Özel
Giresun İstanbul Isparta
Yusuf
Başer Ünal
Kacır
Yozgat İstanbul
“Madde 22- 23/9/1980
tarihli ve 2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve
“Atatürk Kültür Merkezi Kurulması” Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş; 11/8/1983 tarihli ve 2876 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Kanununun 104 üncü maddesi yürürlükten aldırılmıştır.
Madde 3- Atatürk Kültür
Merkezi Ankara’da kurulur. Atatürk Kültür Merkezi alanı; Ankara İmar Planında
bu amaca ayrılmış olan ve ekli krokide gösterilen yerlerdir. Bu alan içerisinde
Millî Mücadele tarihini, Türk Halk Kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerler ve
çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv
ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür
Merkezi bulunur.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri
okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 22’nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Haluk Eyidoğan Levent Gök İlhan Demiröz
İstanbul Ankara Bursa
İhsan Kalkavan Sakine Öz Doğan Şafak
Samsun Manisa Niğde
Yıldıray
Sapan
Antalya
Diğer önergenin imza sahipleri:
Sadir Durmaz Yusuf Halaçoğlu D. Ali Torlak
Yozgat Kayseri İstanbul
Mesut
Dedeoğlu Şefik
Çirkin
Kahramanmaraş Hatay
Diğer önergenin imza sahipleri:
Sebahat Tuncel Demir Çelik Erol Dora
İstanbul Muş Mardin
Hasip
Kaplan İbrahim
Binici
Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –Şimdi, BDP’den
başlayarak devam edelim.
Kim konuşacak?
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Erol Dora.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Dora.
EROL DORA (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kentsel dönüşüm çalışmalarının ve bununla ilgili çıkarılacak
yasaların iki temel kritere sahip olması gerekmektedir. Bunlardan ilki,
vatandaşların memnuniyeti ve onların mağdur edilmemesidir; ikincisi ise yasanın
çevre ve insan odaklı projeler geliştirilerek ve ilgili odaların görüşleri
alınarak, bilimsel kriterlere uygun bir şekilde hazırlanıp uygulanmasıdır.
Üzerinde konuştuğumuz yasa teklifinde bu iki kritere riayet edildiğini söylemek
mümkün değildir.
Riskli yapıların tespitinin
bizzat büyükşehir veya ilçe belediyeleri aracılığıyla yapılmasını veya
yaptırılmasını öngören yasada belediyeler belirledikleri alanların tespitini
süre vererek TOKİ’den isteyebilmektedir. Bu düzenlemede iki temel sorundan söz
etmek mümkündür. Riskli yapılar kim tarafından, nasıl tespit edilecektir?
Riskli yapıları tespit etme konusunda yeterli teknik donanıma sahip olmayan
belediyelerde bu işin kimlere havale edileceği ve yapılacak tespit
çalışmalarında bilimsel kriterlere uyulup uyulmayacağı belirsizdir. Diğer bir
sorun ise TOKİ’nin belirleyeceği alanlarda rant alanlarının açılma endişesidir.
Bu yasayla birlikte, ülkenin her yanında, rant elde edilebilecek alanlarda
keyfî uygulamalar yapılabilmesinin önü açılmaktadır.
Yasa tasarısında zemin
yapısı veya üzerindeki yapılaşma nedeniyle can ve mal kaybına yol açma riski
taşıyan alanlar “riskli alanlar” olarak tanımlanmıştır. Topraklarımızın yüzde
66’sı, nüfusumuzun yüzde 71’i, toplam belediyelerin yüzde 68’inin birinci ve
ikinci derece deprem bölgesi içinde yer aldığı bilinmektedir. Üçüncü ve
dördüncü derece deprem bölgeleri de dikkate alındığında, ülkemiz topraklarının
yaklaşık yüzde 92’sinin deprem tehlikesi altında bulunduğu göz önüne
alındığında, riskli alan belirlemesinde öne çıkan unsurun zemin yapısı değil,
üzerindeki yapılaşma olacağı açıktır.
Madde bu çerçevede
yorumlandığında, kent merkezinde ranta açık alanların üzerindeki sağlıksız
yapılar nedeniyle riskli alan ilan edilebileceği, aynı alanlar üzerindeki
mevcut yapılar yıkılarak yeni yapılar yapılabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan depremler
göstermiştir ki, aynı alan içerisinde yan yana iki yapıdan birisi yıkılırken
diğeri depremi hasarsız olarak atlatabilmektedir. Deprem bir doğa olayıdır,
depremi afete dönüştüren, hiç mühendislik hizmeti almamış veya yeterli
mühendislik hizmeti almamış yapılardır. Bu bağlamda, afet riski altındaki
alanlarda öncelikli olarak yapılması gereken, bilimsel çalışma yöntemleri ve
değerlendirme kriterleri kullanılarak riskli yapıların belirlenmesidir.
Yasa tasarısında dikkat
çeken en önemli tasarruflardan biri de, sistemin güvencesi altında olan
mülkiyet hakkının zedelenmesidir.
Yasa tasarısının bütününde
oluşturulmaya çalışılan anlayışa bakıldığında, Bakanlığın, TOKİ’nin ve
idarelerin gayrimenkuller üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip olacakları
görülecektir. Bu demektir ki, yasa tasarısı mevcut hâliyle yasalaştığı takdirde
gayrimenkullere dair her türlü tasarruf yürütme erkinin insafında kalacaktır.
Siyasi iktidar, vatandaşına ucuz, güvenli, sağlam konut edinme hakkını temin
etmek bir yana, vatandaşının dişinden tırnağından artırdığı paralarla edindiği
mülkünü dahi elinden almayı planlamaktadır. Üstelik de uygulamaları kuruluş
amacı dar gelirli vatandaşlara konut üretme olan TOKİ’nin üzerinden
yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yürürlükteki tüm yasal mevzuatı devre dışı bırakacak şekilde
tasarlanan bu yasa tasarısı, öngörülen kentsel dönüşüm uygulamaları, sağlıklı
bir kentsel yenilenmeyi sağlayamayacağı gibi, başta metropol kentlerimiz olmak
üzere tüm ülkemizi bir rant alanı hâline dönüştürecektir. Kentsel dönüşüm
uygulamaları yapılırken afet riskinin yanı sıra bölge halkının ve kamu
yararının korunması gerekmektedir. Aksi durumun halkın haklı öfkesinden başka
bir şey getirmeyeceğini belirtiyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dora.
Kayseri Milletvekili Sayın
Yusuf Halaçoğlu; buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada özellikle şunu ifade
etmek isterim ki…
Daha önce şunu söyleyeyim
Sayın Başkan: Mesela karar yeter sayısı isteniyor -burada karar yeter sayısı şu
an yok- bir düğme yapılsa da bu istenildiği zaman düğmeye bassanız kapılar
kilitlense, zannediyorum ki çok daha iyi olacak, ciddi bir Meclis olacak
burası. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Sıralarınıza bakın, kaç kişi oturuyor?
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Bizim sıramızdaki olanlar değil, burada karar yeter sayısı istenildiği zaman
kararı veren sizlersiniz. Biz muhalefetiz, siz karar verenlersiniz, öncelikle
onu belirteyim. Dolayısıyla önce devlet ciddiyeti gerekir. Bir yasa getirildiği
zaman 50 kere değiştirilmez bir yasa maddesi, 50 kere değiştirilip sonra
getirilmez. Bir ciddiyet gerekir devlet için.
Osmanlı Devleti zamanında
-bakın- yüz elli sene içerisinde yapılan şey, bir başvuru, en kısa süre 0,7
gün, en uzun süre 13,5 gündür, ortalama 5,3 gündür, ona göre düzenleyin.
Şimdi, burada görüştüğümüz
konu çok ciddidir. Yurt dışında birçoğunuz bulunmuşsunuzdur ve bilirsiniz:
İlköğretimden itibaren çocuklar derslerinin dışında, sınıftaki, okuldaki
derslerinin dışında müzelere götürülürler ve burada ciddi olarak kendi
geçmişlerini, tarihlerini görürler, kültürlerini görürler ve belli bir seviyeye
gelirler.
Şimdi, Atatürk Kültür
Merkezi alanı içerisinde -burada belirtildiği üzere- Millî Mücadele tarihi,
Türk halk kültürü sanatları ve buna benzer birtakım tesisler kurulacak. Umarım
ki bu tesislerin sadece Ankara’daki öğrencilerimiz değil Türkiye içerisindeki, Türkiye’nin
diğer eğitim kurumlarından da öğrencilerin gelip âdeta burada bir ders
gördükleri yer hâline gelmesi son derece önemlidir. Bu alanın buna özgü bir
yapılaşma içerisine girmesi gerekir yani mimari olarak da dıştan baktığınızda
da daha oraya giren bir kişi orada cumhuriyeti görmeli, tarihini görmeli ve
içerisine giren öğrencilerin de âdeta tarihî bir silsileyi meratip hâlinde,
belli bir düzen içerisinde görüp birçok duyu içerisinde, gözleriyle,
kulaklarıyla işitebilecekleri, görebilecekleri bir eğitim yuvası hâlinde burası
değerlendirilmelidir. Bunun en güzel örneklerini, biraz önce söylediğim gibi,
yurt dışında görüyoruz ama Türkiye’de genelde müzelerimiz Topkapı Sarayı gibi,
Dolmabahçe Sarayı gibi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi müzelerdir. Bunun
dışında kalan bölümlerin, müzelerin bu şekilde, söylediğim şekilde bir eğitim
yuvası hâline gelmesi söz konusu değil.
Millî Mücadele tarihimizin
en başından itibaren gerek belgeleriyle gerekse fiziki yapı itibarıyla,
içerisinde yer alan şahsiyetlerin bulunmasıyla, mumyalarının yapılmasıyla bir
müze hâline getirilmesi ve öğrencilerin burada bir değerlendirmeye girmeleri ve
tarihlerini görmeleri önemlidir.
Yine Ankara’mızda çok
ciddi, büyük konferans salonları, toplantı salonlarının, bir kompleksin
bulunduğu bir alan yapılırken de mimari olarak da cumhuriyeti yansıtan bir
mimari tarzın burada öngörüsü yapılmalı, hazırlanacak bu bölgeye girerken
yolların her iki tarafında, öğrencilerin geliş yollarının her iki tarafında
muhakkak ki cumhuriyetin temel simgeleri olan unsurların yer alması muhakkak
sağlanmalıdır. Amasya, Sivas Kongresi, Erzurum Kongresi’nin tutanaklarının yer
aldığı, bunların rölyeflerinin yer aldığı bir nitelik verilmeli ve o şekilde
öğrenciler bu bölgeye girdikleri zaman bir değerlendirme yapabilmeliler.
Bu alan ve Söğütözü’ne
kadar olan bütün garın da bulunduğu alan, biliyorsunuz, Atatürk Orman Çiftliği
alanları içerisinde yer alır ve bu alanların gerçekten cumhuriyetin ilkelerine
uygun bir biçimde dizayn edilmesi… Pek çoğu özel sektör tarafından
kullanılmıştır ve kullanılmaktadır ki 52 bin dönüm olan bu arazi, Atatürk Orman
Çiftliği günümüzde 32 bin dönüme düşmüştür. Hâliyle bu bölgelerin bu biçimde
değerlendirilmesi son derece önemlidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ankara
Milletvekili Sayın Levent Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın
Başkan, Meclisimizin Cumhuriyet Halk Partili, BDP’li ve MHP’li sayın üyeleri;
AKP’li üyelerimize de “sayın” demek isterdim ama bu yasayı reddettikten sonra
belki o değerlendirmede bulunacağım sizlere.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) –
Ayıp, ayıp!
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul)
- Sana ne demek lazım?
LEVENT GÖK (Devamla) –
Çünkü tipik bir AKP klasiğiyle, iktidar klasiğiyle karşı karşıyayız değerli
arkadaşlar. Afet riski adı altında bir yasa çıkartıyorsunuz ve Atatürk’le
ilgili, Atatürk’ün koruma altında bulunan 150 hektarlık alanını bu yasanın
içerisine sıkıştırıyorsunuz. Nasıl oluyor bu? Nasıl oluyor bu Sayın Canikli
anlatırsın bunları bana?
Şimdi değerli arkadaşlarım,
siz bu yasayı çıkartırken yasanın gerekçesinde ne söylüyorsunuz? “Ülkemizin
bazı yerleri deprem riski altında.” Deprem riski altında olduğu kabul edilen
meskenlerin, iş yerlerinin yeni alanlara nakledilmesi için bu yasayı
çıkartıyorsunuz değil mi? Yasanın gerekçesi aynen bu değil mi? “Deprem riski
altında bulunan yerler.” Peki siz Ankara’da Ulus’taki Heykel’den başlayarak
Sıhhiye’deki 150 hektarlık alanı ilgilendiren bir alanı niçin bu yasanın
içerisine koyuyorsunuz? Ankara’da deprem mi var değerli arkadaşlarım? Bakın
Bayındırlık Bakanlığının deprem haritası. Ankara’da çok uzun yıllardan beri
hemen hemen hiç riskli deprem olmamıştır, Sayın Başkan, size de göstereyim.
Ankara’daki depremler 100-150 kilometre ötede hissedilen depremlerin
yansımasıdır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Bu
yasa sadece depremi ilgilendirmiyor, bütün afetleri ilgilendiriyor.
LEVENT GÖK (Devamla) – Ne
afeti olmuştur? Peki Ankara’daki Ulus Heykeli’nin oradan başlayarak bu yasanın
içerisine koyuyorsunuz. Ulus Heykeli’nin öbür tarafında böyle bir risk yoktur
mu demek istiyorsunuz? Bakın son derece yanlış bir uygulama içerisindesiniz,
her zaman olduğu gibi tipik bir AKP klasiği. Atatürk’ün izlerini silmek
istiyorsunuz, buna izin vermeyeceğiz. Peki bunu niçin yapıyorsunuz biliyor
musunuz? Bunun belki hepiniz farkında değilsiniz. Bu alanın imara açılması için
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek böyle iştahlar içerisinde, onun
için yapıyorsunuz bunu. Günlerdir ve yıllardır, aylardır bu alanda
değişiklikler yapmak istiyor, her yaptığı proje Millî Komiteye takıldı. Ama
sizler bu yasayı Çevre ve Şehircilik Bakanlığına nakletmek suretiyle, esasında
Melih Gökçek’in insafına terk ediyorsunuz.
Hangi Melih Gökçek’in
insafına terk ediyorsunuz, söyleyin bakalım. Ankara’da 1 metre ray döşemeyen
Melih Gökçek’e mi bırakacaksınız bu 150 hektarlık alanı? Ankara’da metro mu
yapıldı da Melih Gökçek’e Ankara’nın en değerli alanını bırakmak istiyorsunuz?
Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm’ü eline yüzüne bulaştırmış bir Belediye Başkanının
insafına mı terk edeceksiniz? Ankara’da tam 4 bin insanımız mağdur edilmiştir
Kuzey Ankara’daki kentsel dönüşümden dolayı. Haberiniz var mı sizin bundan?
Yok.
Dikmen Vadisi’ne gittiniz
mi hiç? Dikmen Vadisi’nde Melih Gökçek’in gönderdiği polislerin, panzerlerin
halka nasıl gaz bombası attığını, sis bombası attığını biliyor musunuz? Bu
anlayışa mı terk edeceksiniz burayı? Kesinlikle öyle şey söz konusu olamaz.
En borçlu belediye,
Türkiye’nin en borçlu belediyesi. Belediye Başkanını kurtarmak için birçok yasa
çıkartıyorsunuz, bu da işte o yasalardan bir tanesi, sizler bunun farkında
değilsiniz. Sizler Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının ahlaka aykırı bir
şekilde Twitter’da nasıl konuştuğunun da farkında değilsiniz. İzliyor musunuz
Twitter konuşmalarını, yurttaşlarla yaptığı konuşmaları? Onlara yaptığı
ahlaksızca söylemleri izliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bizler bu Ankara’yı
Melih Gökçek’e teslim etmeyiz, sizlere asla teslim etmeyiz, bunu biliniz.
Ankara’nın bütün sivil
toplum örgütleri bu yasa karşısında dirençle duracaktır ve size son bir haber
daha vererek konuşmamı öyle bitireyim: Atatürk’le uğraşmayın. Ankara’daki tüm
yurtseverler, Atatürkçüler sizlerin bu uygulamaları karşısında, bir bir karşısında
duracaktır.
Nihayet, tam 15 milyon
konut alanını ilgilendiren bu afet riski tasarısı konusunda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi çok önemli bir karar verdi, şimdi bakalım ne yapacaksınız. O
kararı tercüme ettiriyorum, bir iki gün içerisinde basına açıklayacağım değerli
arkadaşlar. Türkiye, biliniz ki bu yasadaki haklarınızı kullanıp uygulamaya
geçirirseniz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok tartışılan ülkelerden bir
tanesi olacaktır ve tazminat ödeyeceksiniz herkese. O yüzden sizleri
uyarıyorum. Eğer bu yasayı reddederseniz “sayın” olma hakkını kazanırsınız,
benden bu kadar.
Hepinize iyi akşamlar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye, şu
şeyleri oylayayım.
Önergeleri oylarınıza
sunuyorum: Kabul…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
KAMER GENÇ (Tunceli) – 50
kişi yok Sayın Başkan, 50 kişi yok ya!
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.48
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde verilen maddenin metinden çıkarılmasına
ilişkin birlikte işleme alınan üç değişiklik önergesinin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeleri tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
180 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
çerçeve 22 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“Madde 22- 23/9/1980
tarihli ve 2302 sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100 üncü Yılının Kutlanması ve
“Atatürk Kültür Merkezi Kurulması” Hakkında Kanunun 3 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş; 11/8/1983 tarihli ve 2876 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Kanununun 104 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Madde 3- Atatürk Kültür
Merkezi Ankara’da kurulur. Atatürk Kültür Merkezi alanı; Ankara İmar Planında
bu amaca ayrılmış olan ve ekli krokide gösterilen yerlerdir. Bu alan içerisinde
Millî Mücadele tarihini, Türk Halk Kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerler ve
çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve toplantı salonları, sergi alanları, arşiv
ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür
Merkezi bulunur.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Atatürk Kültür Merkezi
alanı içerisinde bulunan mekânların iyileştirilmesi, güzelleştirilmesi ve
yenilenmesine yönelik çalışmalar çerçevesinde maddede düzenleme yapılmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
çerçevesinde 22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 23’te bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının 23’üncü maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Akif Hamzaçebi Mahmut Tanal Haluk Eyidoğan
İstanbul İstanbul İstanbul
İdris Yıldız Ali Sarıbaş Sakine Öz
Ordu Çanakkale Manisa
Sena
Kaleli
Bursa
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının bu maddesi
yanlıştır; 1983 yılında çıkarılmış olan imar ve gecekondu mevzuatına aykırı
yapıların mülkiyet ve imar sorunlarını çözmeyi amaçlayan 2981 sayılı Kanun’u
yürürlükten kaldırmaktadır. Kanun 1983 yılında yürürlüğe girmiş olmakla
birlikte hâlen bütün sonuçları alınmış, bu yasa kapsamında hak sahibi olarak
tanımlanan ve tapu tahsis belgesi almış olup da mülkiyet sorunu çözümlenmemiş
olan çok sayıda vatandaşımız vardır. Buna cevap olarak Sayın Bakan veya iktidar
partisi sözcüleri, kanunun yürürlük maddesindeki maddeyi göstermek suretiyle
“Biz bu maddeyi yürürlükten kaldırıyoruz ama bunun yürürlüğünü bir yıl sonraya
atıyoruz. Dolayısıyla bir yıl içerisinde bu işlemler sonuçlanır.” şeklinde bir
açıklama yapabilirler. Bu dahi, bu maddenin buraya gereksiz yere konulduğunu,
yanlış konulduğunu göstermektedir.
2981 sayılı Kanun’a göre,
imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak yapılmış yapıların imar ve mülkiyet
sorunlarını çözmek amacıyla bu yapıların sahipleri zamanında ilgili idareye
başvurmuşlar ve hak sahibi olduklarına ilişkin belgeleri de ibraz ettikten
sonra tapu tahsis belgelerini almışlardır. Ancak ilgili idarelerin ve
belediyelerin zamanında bu işlemleri tamamlayamamış olması nedeniyle, zamanında
ıslah, imar planlarının yapılmamış olması ve Millî Emlak tarafından da bu
arazilerin mülkiyetinin ilgili belediyeye devredilmemiş olması nedeniyle bu
vatandaşlarımız hak ettikleri tapuları alamamışlardır. Hâlen, başta İstanbul
olmak üzere, birçok ilimizde tapu tahsis belgesi sahibi olup da tapusunu almayı
bekleyen yüzlerce, binlerce vatandaşımız vardır.
Bu kanunla “2981 sayılı
Kanun’un artık işlevi kalmamıştır.” diyerek onu yürürlükten kaldırmayı düşünmek
bu uygulamayı bilmemek demek olur. Büyük bir birikim vardır. Bu vatandaş
birikimi hâlen sorunlarının çözülmesini beklemektedir. Bu kanun yani 2981
sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmak suretiyle bunların sorunları ortada
bırakılmış olmaktadır. O nedenle doğru olan, bu maddeyi burada yürürlükten
kaldırmaktır. Yürürlük maddesinde bu maddenin, 2981 sayılı Kanun’u yürürlükten
kaldıran bu maddenin yürürlüğünün, bu kanunun yasalaşmasından sonra yayım
tarihinden bir yıl sonraya atılmış olması sonucu değiştirmiyor. Bir yıl son
derece kısa bir süredir. Eğer bu önergemizi kabul etmezseniz, yürürlük
maddesinde bu maddenin yürürlüğünün dört yıl sonraya atılmasına yönelik bir
önergemiz vardır. Ama belki siz de o bir yıllık süreyi gözden geçireceksiniz,
değiştireceksiniz; “İki yıl, üç yıl.” diyeceksiniz belki, bilemiyorum. Ama
hangi süreyi koyarsanız koyun, yürürlük maddesinde bir süre koyuyor iseniz
“2981 sayılı Kanun’a daha bir süre ihtiyaç var.” demek istiyorsunuz. O zaman
doğru olan, bu kanunun yürürlükte bırakılmasıdır. O kanun işlevini tamamladığı
zaman kanun koyucu, Hükûmet bir tasarı getirir, Parlamento kabul eder, o kanun
yürürlükten kaldırılır.
Bizim önergemiz bu
yanlışlığı düzeltmek amacıyla söz konusu maddenin, yani 2981 sayılı Kanun’u
yürürlükten kaldıran bu maddenin tasarıdan çıkarılmasına yöneliktir. Bilginize
ve dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 23’ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1’de iki
önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının geçici 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Haluk Eyidoğan Mahmut Tanal Kadir Gökmen Öğüt
İstanbul İstanbul İstanbul
Veli Ağbaba Namık Havutça Sena Kaleli
Malatya Balıkesir Bursa
“Devir ve tahsislerin
iptali
Geçici Madde 1- (1) 775,
5366 ve 5393 sayılı kanunlar ile 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve diğer kanunlar kapsamındaki dönüşüm ve iyileştirme
uygulamaları için TOKİ’ye, İdareye ve diğer kamu idarelerine tahsis ve
devredilmiş olup da tahsisin yapıldığı veya mülkiyetin devredildiği tarihten
itibaren iki yıl içinde dönüşüm ve iyileştirme çalışması başlatılmayan
taşınmazların tahsisleri re’sen kaldırılır ve devir işlemi de iptal edilmiş
sayılarak, tapuda re’sen Hazine adına tescil ve Bakanlığın talebi üzerine bu
Kanunun öngördüğü amaçlar için kullanılmak üzere Maliye Bakanlığınca Bakanlığa
tahsis edilir.”
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
180 sıra sayılı kanun
tasarısının 2. Bölümünün Geçici Madde 1’in aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“TOKİ’ye, İdareye ve diğer
kamu idarelerine tahsis ve devredilmiş olup da tahsisin yapıldığı veya
mülkiyetin devredildiği tarihten itibaren bir yıl içinde dönüşüm ve iyileştirme
uygulaması başlatılmayan taşınmazların tahsisleri re’sen kaldırılır ve devir
işlemi de iptal edilir.”
Sebahat Tuncel Demir Çelik Erol Dora
İstanbul Muş Mardin
Hasip
Kaplan İbrahim
Binici
Şırnak
Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çelik,
buyurunuz.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
180 sıra sayılı kanun
değişikliğinin ilgili maddesine ilişkin söz almış bulunmaktayım. Burada
özellikle bizim dikkatimizi çeken, Çevre Bakanlığının merkezileşmesine bağlı iş
ve işlemlerin yürütülüyor olması, merkezî otoritenin her türlü alanda ve işte
ve işlemde inisiyatif sahibi olmasının yolunun açılacağı, devletin yapması gereken
demokratik işlevinin yerine merkezîleştirmiş işlemle yerelin ve yerelde yaşayan
halkın inisiyatifini kırmaya dönük bir uygulama olarak tespit ediyoruz. Bu
açıdan da yerel yönetimler başta belediye başkanları, belediyeler olmak üzere
yerel yönetimlerin Anayasa’dan ve yasadan aldığı yetkiyi hiçleştirmek, onların
seçimle ve Anayasa’dan aldığı güçten hareketle yapması kendisine görev olarak
telkin edilen bir kısım faaliyetlerinden men edilmesi anlamına gelecektir. Yok
hükmünde sayılacaktır. Bu, hem Anayasa’ya aykırılık ilkesinden hem de hukuk
devletinin ademimerkeziyetçi yapısıyla çok doğrudan ilişkili olmayan bir
tekliftir diye düşünüyoruz. Bu anlamıyla da Çevre Bakanlığının yanı sıra
belediyelerin de bizatihi yapılmak istenen işlemlerin hem kararlaşma süreçlerine
hem uygulamasına ve hizmetin yürütülmesi aşamalarına aktif katılması gerekiyor.
Hem katılımcı demokrasinin gereğidir hem de o yerelde yaşayan halkın temel
taleplerini ve sorunlarını bilen, onun teknik kapasiteyle çözümü projelerine de
sahip olan özelliğinden kaynaklı olması gerekendir. Aksi takdirde, Muş’un Varto
ilçesinde, Ordu’nun Fatsa’sında, Ünye’sinde, Antalya’nın Manavgat’ında ya da
İstanbul’da olup biteni Ankara’daki merkezî hükûmetin, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının her şeyi bilebilmesi, uygulayabilmesi mümkün değildir. Buna
çalışıyor olmasıysa otoriter devlet zihniyetinin kendisidir.
Yerele inisiyatif
tanımamak, onun dinamiklerini ortaklaştırmamak, sürece katmamaksa günümüz
dünyasıyla bağdaşır, barışık bir konum değildir. O açıdan hem seçimden aldığı
yetkiyi halka devretmek, halkının temel memnuniyetini sağlamak, hizmetin
amacına uygun, nitelikli, zamanından önce ve yine de afet riskini içerecek
tarzda sürdürülmesinin en makul birincil derecede görev ve sorumlusu olan yerel
yönetimlerdir. Bu, Avrupa Birliği Bölgesel Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda
da ifadesini bulur, Birleşmiş Milletlerin ilgili sözleşmelerinde de vurgusu
yapılır ve günümüz dünyasının da artık yerinden yönetime evrildiği bir noktada
yerel yönetimleri güçlendirmek, inisiyatif ve yetki sahibi kılmak gerekirken,
verilmiş kıt kanaat noktadaki görev ve sorumluluklarını elinden alıp merkeze
yüklemek, hantal, ağır işleyen, zamanından önce sorun ve problemi çözemeyen
doksan yıllık cumhuriyet tarihimizin problemleriyle karşı karşıya
bıraktıracaktır. Bizleri bıraktıracaktır, yerelinde ve yerinde yaşayan
insanları bıraktıracaktır. Sorunun, problemin çözümü yerine, kangrenleşmiş,
çözümsüzlükten kaynaklı toplumsal reflekslerin ve toplumsal tartışmaların önünü
açmış olacağız. Bilmeden, iyi niyetle yapacağımız bir kısım çalışmaların
sonrası tarihî ve sosyolojik gerekçelerini öngörmek, tespit etmek, çözüm yolunu
bulmak Meclisin görevidir. Meclis kendisini bu görevden alıkoyar, keyfî bir
kısım uygulamaların gerekçesi olarak kanunlar ve yasalar çıkarmaya devam ederse
o da “toplumun iradesini kırmak” demek olacaktır.
Bu yönüyle biz bu yasanın
demokratik olmadığını, hukuk devletiyle bağdaşık olamayacağını ifade ederek
desteğimizin olamayacağını tekrarlıyor, teşekkürler sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra
Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun
Tasarısının geçici 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Haluk
Eyidoğan (İstanbul) ve arkadaşları
“Devir ve tahsislerin
iptali
Geçici Madde 1- (1) 775,
5366 ve 5393 sayılı kanunlar ile 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait
Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve diğer kanunlar kapsamındaki dönüşüm ve iyileştirme
uygulamaları için TOKİ’ye, İdareye ve diğer kamu idarelerine tahsis ve
devredilmiş olup da tahsisin yapıldığı veya mülkiyetin devredildiği tarihten
itibaren iki yıl içinde dönüşüm ve iyileştirme çalışması başlatılmayan
taşınmazların tahsisleri re’sen kaldırılır ve devir işlemi de iptal edilmiş
sayılarak, tapuda re’sen Hazine adına tescil ve Bakanlığın talebi üzerine bu
Kanunun öngördüğü amaçlar için kullanılmak üzere Maliye Bakanlığınca Bakanlığa
tahsis edilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Sena Kaleli…
BAŞKAN – Bursa Milletvekili
Sayın Sena Kaleli.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
SENA KALELİ (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
180 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın geçici 1’inci maddesi üzerinde verilmiş olan
Cumhuriyet Halk Partisi önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, La
Fontaine’nin dediği gibi güçlünün aklı her zaman daha muteber tabii adaleti de.
Güçlü olan güçsüzü manipüle ediyor, marjinal ve uzlaşmaz olmakla suçluyor, açık
ve şeffaf topluma engel oluyor.
Geçici 1’inci madde de,
plansızlığın ve programsızlığın yasal altyapısı oluşturmaktadır. Bu
düzenlemeyle, değerli yerlere ve arazilere “dönüşüm” adı altında el konularak
hak gaspı yapılacaktır. Yani bu madde, Hükûmetin samimiyeti konusundaki soru
işaretlerini arttırmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
şehirler de insanlar gibidir havası, suyu ve toprağıyla, tüm renkleriyle,
geçmişiyle kendine özgü bir ruh taşır, bir kimlik kazanır. O ruh ve kimlik
korunur, geliştirilirse dünya kültür mirası olur.
AKP, yeniliği ve dönüşümü
“yıkmak, tahrip etmek ve yeniden yapmak, değerli yerleri ranta dönüştürmek” olarak
algılıyor. O kadar ki, riski bahane edip camiyi bile yıkıyor yerine AVM
yapıyoruz. Yer mi daha değerli, yoksa bizim yapmakta olduğumuz binalar mı daha
değerli?
Fikirsel anlamda korumak
yeniliğin önünü tıkar ama çevresel, biçimsel korumak kalitenin, estetik
anlayışın, zevkin ve saygının göstergesidir. Bu noktada, kentler kadar zihinsel
dönüşüm de önem kazanmaktadır. Kentleri TOKİ vasıtasıyla avamlaştırarak modern
kent yarattığımızı mı sanıyoruz? Mahalle kültürü yerine kendi içine kapalı,
dışlayıcı site hayatları mıdır kentsel dönüşümden anlaşılan?
Bursa’da Kamberler
boşaltıldıktan sonra, ev verilen vatandaşımızın hiçbirinin o evlerde
oturmadığına, yine alıştığı yaşam biçimine uygun evler inşa ettiğine, hepsinin
dağıldığına, ne onların ne de komşularının birbirlerine alışamadığına tanık
olduk. Zaten yerleşik olmaya alışmamış bu insanları, tarımla uğraşan insanları
alıştıkları yerlerinden etmek de bir çeşit tehcir değil midir? Gülsuyu-Gülensu
Projesi gerçek dönüşüm anlayışı olabilirken, Kamberler ve Sulukule, farklı
yaşam biçiminin rahatsızlığını ortadan kaldırma ve rant projesi değil de nedir?
Suni şehirler, Dubailer yaratınca daha mı mutlu nu olacağız?
Değerli milletvekilleri,
Bursa Osmangazi ilçesinde, 2007 yılında “Yüzyılın Projesi” adı altında, TOKİ ve
Osmangazi Belediyesi iş birliği ile gerçekleştirilen Doğanbey Kentsel Dönüşüm
Projesi, hak sahibi 4 bin kişi ve Bursa açısından, yüzyılın projesi olarak
sunulmuş ancak ne yazık ki yüzyılın fiyaskosuna dönüşmüş bir sorunlar yumağı
olmuştur. Görüldüğü gibi, şehrin en merkezî yerinde yaratılan bu görüntü
bozukluğu gören herkesin aklını oynatmasına neden olmaktadır.
Akçağlayan’da heyelan
bölgesine TOKİ konutları yapılmıştır. Benzer bir sorun da Gürsu Dışkaya’da
yaşanmaktadır. Gürsu’nun da dâhil olduğu kentin doğu bölgesi sit alanı, verimli
tarım arazileri, su kaynakları ve doğal yapısıyla korunarak kentsel
kullanımların dışında tutulmuşken, devasa TOKİ projesi için plan değişikliğine
gidilmiş ve yeni bir hayalet kent oluşturulmuş, hak sahipleri mağdur
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, son
on yılda yaşananlar ve getirilen bu düzenleme göstermiştir ki AKP=TOKİ, TOKİ=
ranttır. AKP, HES’ler ile doğayı katletmiş, 2/B ile arsa-arazi spekülasyonunu
yasallaştırmış, yabancılara topraklarımızı satmış, kentsel dönüşüm adına antik,
turistik, insani alanları yok etmiş, tarım arazilerini, su kaynaklarını, yeşil
alanları rant uğruna feda etmiştir. Deprem kuşağında yer alan ve sık sık doğal
afetlere esir düşen Türkiye’de kentsel dönüşüm acil bir gereksinimdir ancak
rant ve yağmaya, plansızlığa, şekilsiz ve kimliksiz standart şehirleşmeye izin
vermeyeceğimizi bildirmek isteriz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaleli.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2’de bir
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
180 sıra sayılı kanun
tasarısının 2. Bölümünün Geçici Madde 2’nin 1 inci bendindeki “Çevre ve
Şehircilik Bakanı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Belediyeler” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sebahat Tuncel Demir Çelik Erol Dora
İstanbul Muş Mardin
Hasip
Kaplan İbrahim
Binici
Şırnak Şanlıurfa
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu konuda yerel
yönetimlerin de dahil edilmesi kentsel planların daha sağlıklı ve verimli
işlemesini sağlayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2’yi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 24’te iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Recep Özel Mehmet Doğan Kubat
Giresun Isparta İstanbul
Ramazan
Can Emrullah
İşler
Kırıkkale
Ankara
“a) 19 uncu maddesinin (a) bendi ile değiştirilen 29/6/2011
tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e)
bendi ile 23 üncü maddesi yayımı tarihinden 3 yıl sonra,”
BAŞKAN – Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 Sıra Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun Tasarısının 24. maddesinin “1’inci” fıkrasının
(a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(a) 23 üncü maddesi yayımı tarihinden 4 yıl sonra”
Prof. Dr. Haluk Eyidoğan İdris Yıldız Yıldıray Sapan
İstanbul Ordu Antalya
Doğan
Şafak Haydar
Akar
Niğde Kocaeli
BAŞKAN - Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Eyidoğan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu
yasayla ilgili çalışmalar başladığında meslek odaları demeçler veriyordu. Bir
tanesi “Bu, kentsel dönüşüm yasası değil, TOKİ yasasıdır.” dedi. Ben de baktım,
yasayı inceledim, yasanın içinde yirmi beş cümlede, sonradan Komisyonda bir
tanesini düşürdüler, yirmi dört cümlede “TOKİ” yazıyor. Dedim ki sonra “Tabii
ki haklılar yani, bir yasada yirmi dört cümlede ‘TOKİ’ yazarsa TOKİ ağırlıklı
bir yasa.”
Şimdi, Türkiye’de büyümenin
ana ekseni inşaat sektörüne bağlanmıştır, biliyorsunuz bunu. İnşaat sektörü,
kamu harcamalarıyla artan ölçekte, TOKİ aracı olarak kullanılarak sürekli
desteklenmektedir. Büyük ölçüde yabancı mali yatırımcıların kararına bağlı hâle
gelmiş olan Türkiye’nin büyüme perspektifi, yurt içinde de İstanbul’un ve
inşaat sektörünün kamu harcamalarıyla desteklenmesine bağlı kalmıştır. Bütçenin
sermaye giderleri harcama kalemine baktığınız zaman devamlı bir artış
görüyorsunuz. Bunun da nedeni, kamunun hızlı bir biçimde hizmet binası ve
benzeri inşaat yatırımlarına kaynak aktarıyor olması.
Şimdi, bunu neden
söylüyorum? Çünkü -biraz önce de ifade ettiğim gibi- bu kanun tasarısında yirmi
dört cümlede “TOKİ” yazıyor. Demek ki bu, böyle devam edecek. Bu, durumu iyi
anlatıyor sanıyorum.
Bakınız, şimdi, Van
depremiyle başladı “kentsel dönüşüm” söylemi, hızlandı. Aslında anlıyoruz ki,
bunun merkezi, bu kentsel dönüşümün merkezi, afet riski altındaki alanların
dönüşümü uygulamaları İstanbul’da ağırlıklı olacak çünkü bütün gelişmeler ve
sayılar bunu gösteriyor. Bundan önceki haftalarda buradan 2/B yasasını
geçirdik, sonra da tapu ve kadastro yasası ve yabancılara arazi satışını
geçirdik, zaten bu yasa da onun için ertelenmişti iki buçuk ay. Bu yasalar önce
geçirilecek yani “kentsel dönüşüm” dediğimiz yasaya altlık oluşturacaktı, o
altlığı tamamladınız.
Türkiye toplam hasılasında
İstanbul’un payı yüzde 30. 2/B’den beklenen 26 milyar TL gelirin yüzde 62’si
-bunlar sizin rakamlarınız- yani 16 milyar TL’si İstanbul’dan geliyor
dolayısıyla buradan hesap edebilirsiniz. Mart 2012’de Cannes’da Emlak Konut GYO
Yönetim Kurulundan bir üye, Türkiye’de gerçekleşecek kentsel dönüşümün inşaat
sektöründe yaratacağı 400 milyar TL’lik hacmin yanı sıra altyapı maliyetleri,
arsa kıymetlenmesi ve yapacağı pozitif katkılarla birlikte 2-3 trilyon dolarlık
bir ekonomi yaratacağını da dile getirmiş. Diyor ki bu üye: “Bu iş Türk
şirketlerinin tek başına yapacağı bir iş değil, Türkiye’nin morale ihtiyacı
var. Bu kadar büyük bir kentsel dönüşüm moralle yapılır, yurt dışına olan
cazibeyi artırarak yapılır.” Yani biz afet riski altındaki alanların dönüşümü
için bir kanun tasarısı üzerinde konuşuyoruz ama başkaları ne diyor.
Bakın, 24 Mart 2012’de
İMSAD raporunda ne diyor: “İnşaat sektörünün 2012 yılında gelişim hızını devam ettirmesi
için vurguladığımız 2/B yasası, yabancılara mülk satışı ve kentsel dönüşüm
projeleri kritik öneme sahiptir. Bu kritik unsurların devreye girmesi durumunda
içeride inşaat sektöründe hareketliliğin ciddi oranda artması beklenmelidir,
aksi durumda ise inşaat sektörünün 2012 yılında hız kestiği görülebilir.” Demek
ki biz bu yasayı, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi yasasını
Türkiye’nin inşaat sektörünü ayakta tutmak için yapıyoruz. Peki nerede afet
riski altındaki alanların dönüşümü? Ekonomiyi düze çıkarmak için uygulanan bir
şey.
Anlaşılan o ki bu hedefleri
gerçekleştirmek için böyle bir dönüşüm kanunu lazım; sert olacak, hatta vahşi
olacak, toplulukların sesi dinlenmeyecek, sosyal parçalanmalara göz yumulacak,
soylulaştırma olacak, kimse yürütmeyi durduramayacak, anlaşmazsan hakkını
kaybedeceksin, kanunun uygulanabilmesi için mevcut tüm mevzuat -tırnak içinde-
uygulanmayacak mevzuat hâline gelecek. Geçenlerde, İstanbul’da, İstanbul
Barosunun düzenlediği kentsel dönüşüm ve afet riski altındaki alanların dönüşüm
yasasıyla ilgili bir toplantıya gittim, hemen hemen herkes hukukçuydu ve şehir
plancıları vardı. Şöyle dedi bir avukat: “Rantsal dönüşüm, ferman yasasıdır bu
yasa.” dedi.
Saygılarımı sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eyidoğan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
24 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
“a) 19 uncu maddesinin (a) bendi ile
değiştirilen 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinin
birinci fıkrasının (e) bendi ile 23 üncü maddesi yayımı tarihinden 3 yıl
sonra,”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA
VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN –Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Çeşitli kamu kurum ve
kuruluşlarına ait olup da değiştirilen bu madde kapsamında Bakanlığın hâlen
yürüttüğü işlerin bitirilip sonuçlandırılması ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının da bu yeni duruma adaptasyonunun sağlanması için değişikliğe
ilişkin söz konusu maddenin ilgili bendi ile 23’üncü maddenin yürürlüğünün üç
yıl süreyle ertelenmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
çerçevesi içinde madde 24’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 25’te bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısı’nın 25’inci maddesindeki “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Çevre ve
Şehircilik Bakanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Haluk Eyidoğan Ali Serindağ
İstanbul İstanbul Gaziantep
Veli
Ağbaba Mahmut
Tanal
Malatya İstanbul
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükûmet Katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının bu maddesindeki önerge
vesilesiyle tasarının tümü üzerinde bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Çok önemli bir tasarıyı
görüşüyoruz ve onun son maddesini görüşüyoruz. Tasarı, 10 milyonlarca vatandaşımızı,
onların yaşadığı yerleri veya ticari, mesleki veya diğer faaliyetlerini
yürüttükleri veya bir şekilde mülkiyetlerine sahip oldukları binaları
ilgilendirmektedir. Bu kadar kapsamlı, önemli bir tasarıdır bu.
Tasarı, ilk bakışta, ismine
baktığımızda afet riski altındaki alanların dönüşümünü düzenliyor gibi gözükse
de maddelerine baktığımızda birkaç maddesi dışında afete vurgu yapan bir
maddenin olmadığını ve afeti esas alan bir dönüşümle sınırlı olmadığını ortaya
koymaktadır. Tasarının bütününe hâkim olan anlayış, afet de içinde olmak üzere
genel olarak bir dönüşümdür. Yani afet riski taşımayan alanların da dönüşümü bu
tasarıya hâkim olan genel ve temel bir anlayıştır. Tasarının 3’üncü maddesinin
(7) numaralı fıkrasında yer alan ve afet riski taşımayan binaların dahi
uygulama bütünlüğü açısından dönüşüme tabi olacağı görülecektir. 3’üncü
maddesinin (7) numaralı fıkrası, afet riski taşımayan binalar, yani depreme
karşı bir bina dayanıklı olmuş olsa da uygulama bütünlüğü açısından feda
edilecek, o da dönüşüme kurban edilecektir. Dolayısıyla, tasarının afeti esas
alan bir dönüşümü kabul ettiğini söylemek mümkün değildir.
Tasarı, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına olağanüstü yetkiler vermektedir. Elbette, deprem gibi olağanüstü
bir tehlike karşısında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ve imar otoritelerinin
çok süratli hareket etme ihtiyacı önemlidir. Bu önemi hiç kimse bir kenara
atamaz ancak bu olağanüstü yetkilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı elinde
nasıl kullanılacağını, bunun unsurlarının, objektif unsurlarının neler olduğunu
bilmiyoruz. Örnek veriyorum: Tasarı, 2’nci maddesinde idarenin tanımını
yaparken, büyükşehir belediyelerini esas alırken büyükşehir sınırları
içerisindeki ilçe belediyelerini idare tanımının dışında bırakmıştır. Bu
belediyeler, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uygun görürse kentsel dönüşüm
uygulamasının içinde görev alabilecektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hangi
ölçüye vurarak büyükşehir belediye sınırları içerisindeki belediyelere
uygulamada görev verecektir veya vermeyecektir? Bu, çok sakıncalı bir yetkidir.
Bu yetkilerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı âdeta bir Türkiye belediyesi
konumundadır. Bütün Türkiye’de imar planlarını yapabilecek, her türlü plan
değişikliğini yapabilecek, yapı ruhsatına kadar bütün binaların ruhsat
işlemlerini gerçekleştirebilecektir.
Tasarının 17’nci maddesine
Genel Kurul görüşmeleri sırasında verilen bir önergeyle eklenen hükme göre de
cami ve yurtların inşasında, kentsel dönüşüm adı altında veya kentsel dönüşüme
ihtiyaç olmaksızın herhangi bir caminin ve yurdun inşasında, sadece büyükşehir
belediye meclisleri yetkili olacaktır. İlçe belediyeleri, büyükşehir sınırları içerisindeki
ilçe belediyeleri bu yetkiye sahip olmayacaktır. Yani tasarı, bölge halkını, o
halkın temsilcileri olan ilçe belediyelerini dışlamıştır. Her türlü kentsel
dönüşüm, her türlü plan ve proje bölge halkını içine aldığı takdirde, katılımcı
bir anlayışla hazırlandığı takdirde başarılı olabilir. Şu anda, bu yasa çıkacak
diye, bina sahipleri, müteahhitler karşısında zayıf konuma düşürülmüştür.
Müteahhitler İstanbul’da bina seçmektedir, apartman seçmektedir, apartman
beğenmektedir. “Otuz gün içerisinde binanı yıkacağım, sen yıkmaya karar almaz
isen idare olarak ben sana ikinci bir süre vereceğim, yine yıkmazsan mülki
amirler binanı yıkacaktır.” derseniz bina sahibini müteahhide teslim etmiş,
onun karşısında zayıf bırakmış olursunuz. Bunlara ciddi eleştirilerimiz oldu.
Otuz günlük sürenin ne kadar sakıncalı olduğunu ifade ettik. Belki bir miktar
düzeltmeler yapılacak ama tasarının bütününe hâkim olan anlayış değişmediği
için, maalesef, bu tasarıdan beklenen yarar gerçekleşmeyecektir. Tasarı büyük
bir belirsizlik ve karmaşa yaratacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Sürem bitti. Dolayısıyla, sözlerimi burada sonlandırıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 25’i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, Hükûmetin görüşülmekte olan 180 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5 ve
7’nci maddelerinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine
göre verdiği ve bugünkü birleşimin başında kabul edilen talebi yerine getirilecektir.
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan
Tasarılar/Teklifler (Tekriri müzakere)
1.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180) (5’inci ve 7’nci Madde)
BAŞKAN – Şimdi, 5’inci
maddeyi yeniden görüşmeye açıyorum.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
5 inci maddesinin (3) üncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “otuz”
kelimesinin “altmış” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Recep Özel
Giresun İstanbul Isparta
Ramazan Can Tülay Kaynarca Yusuf Başer
Kırıkkale İstanbul Yozgat
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Riskli yapıların
yıktırılması için bu yapıların maliklerine verilen sürenin otuz günden altmış
güne çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ben ilk defa tekriri
müzakere yönetiyorum da onun için, hata yapacağım diye çok korkuyorum onun
için.
7’nci maddeyi yeniden
görüşmeye açıyorum.
7’nci maddede, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık… (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 180
sıra sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 7’nci maddesinin tekrar görüşülmesi üzerine Grubum adına söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten çok önemli bir yasa üzerinde iki buçuk ay önce başlayan bir sürecin
sonuna gelmiş bulunmaktayız. Her şeye rağmen bu yasadan sonra ülkemize katkı
sağlayacak düzenlemelerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Ancak, bu
yasa sırasındaki görüşmelerde de dile getirildiği gibi, söz konusu tasarıyla
TOKİ devi yaratılmaktadır. TOKİ, hepimizin yakından bildiği gibi, özellikle
seçimler öncesinde iktidar partisinin âdeta reklam aracı olarak finansör bir
kurum niteliğine bürünmüştür. Bunu bu millet hiçbir şekilde affetmeyecektir.
Şimdi, böyle bir durumda yeni reklamlara gebe olan bir kuruma çekidüzen
verilmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
afet bölgelerinde elbette ki acil iş yapmak doğrudur, ama müteahhit seçimi
nasıl yapılmaktadır, hangi kriterlere göre TOKİ bu müteahhitleri seçmektedir,
bunlar belirsizdir. Afet bölgesi dışında da acil kapsamda ihalelerle iş yapılıyor,
bunun amacı nedir, mantığı nedir? Seçilmiş müteahhitlerin özelliğinde neler
vardır, neler aranmaktadır, bunlar belirsizdir. Örneğin, Ankara’nın göbeğinde
acil iş kapsamında ihale yapmanın mantığını TOKİ bir şekilde Sayın Bakan
aracılığıyla bize açıklamalıdır. Birilerini zengin etmek gerekiyorsa, çıkarın
kanunu, cebine koyun parayı, zengin edin, ama hiçbir aciliyeti olmaksızın afet
kapsamı dışında da TOKİ aracılığıyla acil iş yaptırmanın bir gerekçesi olmalı
bu ülkede. Ama ne yazık ki böyle bir gerekçeyi hiç kimsenin açıklayacağını
düşünmüyorum. Biz bu konuyla ilgili, ilgili kurumlardan bunun takipçisi olmaya
devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bu
ülkedeki doğal afetlerde maalesef, AKP İktidarı döneminde ayrımcılık yapılması
bu ülkede yaşayan 75 milyon insanın vicdanını yaralamaktadır. Son bir yılda bu
ülkede iki deprem yaşandı. Bu depremden etkilenen vatandaşlarımızın hepsine
geçmiş olsun diyorum. Ama şimdi bir tarafta bir ilde altyapı TOKİ aracılığıyla
değişik ihalelerle hızla yapılırken, bir başka ilde veya bu ilin ilçelerinde
altyapı projelerinin ilgili makamlardan geri dönmesinin bir anlamı olmalı.
Van’da -Allah razı olsun
yapanlardan- hızla altyapı projeleri yenilenirken Sayın Bakanım, Kütahya’da bu
depremden zarar gören ilçelerdeki altyapı projeleri neden işleme konulmuyor?
Simav Belediyesinin teklif ettiği projeler niçin desteklenmiyor? Dolayısıyla
bunların mutlaka bu Afet Yasası kapsamında yeniden gözden geçirilmesi ve
ayrımcılığın giderilmesi gerekiyor.
Daha üç gün önce, Simav’da
dört daireli bir bina sahibinin bana ve sayın iktidar partisinden bir
milletvekili arkadaşımıza getirdiği notu aynen sizlerle paylaşıyorum: “Sayın
vekilim, dört daireli bir bina sahibiyim. Orta hasarlı olarak binam tespit
edildi. Hükûmetin teklif ettiği para 15 bin TL ama proje mühendislerinin benden
istediği para 160 bin TL. Ben 15 bin TL ile bu binayı nasıl güçlendireceğim? Bu
Hükûmet neden bu desteğini bizden esirgemektedir?” Duyuruyorum Sayın Bakanım.
Bunun önüne geçmemiz lazım ve şu anda bin civarında orta hasarlı olarak tespit
edilmiş binalardan şu güne kadar bir yıllık süre içerisinde sadece dört tane
proje belediyeden onay almış ve dört binanın güçlendirilmesi yapılabilmiştir.
Değerli Bakanım -Allah
korusun- yakın zamanda beklenmedik bir depremde hafif ve orta hasarlı olarak
belirlenmiş birçok binanın başına ne geleceğini bilmemiz, tahmin etmemiz mümkün
değildir.
Elimde en son Simav
depremiyle ilgili Birbirini Tetikleyen Depremler 2011-2012 Simav Deprem
Etkinliği diye bir bilimsel rapor var. Bu raporda Simav havzasının diri fay
parçaları tarafından çevrildiği ifade edilmekte, “2011 depreminde yani 5,9
şiddetindeki deprem sonucunda bölgede bulunan küçük tali faylar tetiklenmiş ve
bölgenin yapısından kaynaklanan çok uzun süren deprem aktivitesine yol
açmıştır.” denmektedir.
Yine burada bu süreçte
yaşanan birçok depremin teknik özellikleri açıklanmış ve en son Ocak 2012’de
toplam 48 adet -1,7 ile 3,9 arası- Şubat 2012’de 64, Mart 2012’de 89, Nisan
2012’de 586, 1 Mayıs ve 5 Mayıs 2012 tarihleri arasında da 244 deprem bu
bölgede yeniden ortaya çıkmıştır. Acilen bu bölgenin teknik anlamda
özelliklerinin mutlaka ortaya konup bu tedbirlerin söz konusu tasarı kapsamında
gerçekleştirilen değişikliklerle yeniden incelenmesi gerekiyor.
Değerli Bakanım, bu raporun
son cümlesini sizlerle paylaşmak istiyorum: “Bu kapsamda değerlendirildiğinde,
Simav depremlerinin, basında farklı kişiler tarafından söylendiği gibi, 1970
yılında kırılan Gediz fayını tetiklemesi ve büyüklüğü 7’den büyük olmak üzere
çok büyük deprem üretmesi söz konusu değildir. Bununla birlikte daha çok 2009,
2012 depremleriyle -17 Şubat 2009’dan bu yana bu bölgede deprem devam ediyor-
kırılan tali fay zonundaki varsa kırılmayan aktif, diri fay parçalarının
kırılmasını tetiklemesi söz konusu olabilir. Ancak 2009-2012 yılları arası
meydana gelen depremler ile bu zon içerisindeki tali faylarda büyük enerji
boşalımının meydana geldiği de olumlu bir gelişme olarak göz ardı
edilmemelidir. Bu kapsamda deprem etkinliğinin azalarak bir müddet daha devam
etmesi beklenmelidir.” Şimdi bu rapor da dikkate alındığında bölgedeki
vatandaşların tedirginliği bir süre daha devam edecektir. Şu anda evine
giremeyen, korkudan dolayı, her an deprem olacağı endişesiyle sokaklarda
geceleyen insanların feryadını ne olur bir kez daha ben buradan seslendireyim,
siz de duyunuz Sayın Bakanım. Bu insanlara yeterli miktarda çadır, yeterli
miktarda battaniye ve diğer acil ihtiyaç malzemelerini Kütahya Valiliğine
mutlaka göndermemiz lazım. Olası bir depremde yeni afetlerin yaşanmaması için
bu tedbirin önceden alınmasında büyük yarar görülmektedir.
Değerli Bakanım, bölge
esnafı bitmiş durumdadır, şu anda ertelenen vergi borçlarının ödeme zamanı
geldiğinde cari ayla beraber biriken paraların devlete ödenmesi asla ve asla
mümkün değildir. Bu konuda yeni bir yapılandırma ve taksitlendirmeyle bu
insanların bölgeden göçlerinin önlenmesi lazım. Son depremlerle beraber Simav
ilçesinden yaklaşık 7 bin kişinin göç ettiğini bir kez daha sizlerle
paylaşıyorum. Bu vesileyle ilimizde meydana gelen bu depremden dolayı gecikmiş
hizmetlerin acilen oraya iletilmesinde yarar görüyorum.
Değerli Bakanım, size daha
önce de ilettiğim gibi hafif ve orta hasarlı bina sahiplerinin kendi arsaları
üzerinde devletin vereceği krediyle daha ucuza iş yeri ve konut sahibi
olmalarının önü açılmalıdır. TOKİ’den mutlaka daire alması konusundaki zorlamadan
bu Hükûmet vazgeçmelidir. O bölgeye lütfen en güvendiğiniz insanınızı
gönderiniz, beş-on tane TOKİ hak sahibi vatandaşla görüştürünüz, çektiği
çileleri siz birinci ağızdan öğreniniz. Bu insanlara “Beldeden, köyden kalkın
gelin; Simav’daki TOKİ binalarından daire alın.” diyerek cezalandırmanın bir
anlamı yoktur. Bu insanlar zaten depremin psikolojik etkisiyle bitmiştir. O
insanlara köyünde ve beldesinde kendisinin birlikte yaşadığı hayvanlarıyla
beraber olabileceği bir mekânın oluşturulması kaçınılmazdır.
Bu konuda bu son
uyarılarımı da bir kez daha yapıyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum.
Kanunun hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. İyi akşamlar diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine ilişkin kanun
tasarısının 7’nci maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Kanun o kadar enteresan bir
kanun ki, tabii Türkiye’de AKP İktidarıyla beraber hukuk yok edildi, faşist bir
dikta kuruldu, bu faşist diktanın her alana yayılması için hukuk yok edildi,
kişi güvenliği yok edildi, “hukuk” denilen bir kavram yok, şimdi de vatandaşın
elindeki malına mülküne el uzatmak için bir kanun getirildi. Bu kanunla Çevre
ve Şehircilik Bakanlığına verilen yetki kime veriliyor? Tayyip Erdoğan’a veriliyor.
Tayyip Erdoğan ne olmak istiyor bu memlekette? Diktatör olmak istiyor. Bunu her
uygulamasında görüyorsunuz değerli milletvekilleri.
Şimdi, bu kanunla getirilen
bu dönüşüm gelirleri o kadar büyük bir gelir paylarıdır ki bunları bu
Bakanlığın emrine veriyorsunuz, bunların harcamaları üzerinde kontrol yok,
ayrıca da burada toplanan gelirlerle bu Bakanlık bünyesinde çalıştırılan
personele de Devlet Memurları Kanunu hükümlerine bağlı olmadan, tamamen keyfî,
Bakanın daha önce bu işte TOKİ’de yaptığı uygulamalar gereği kendine özel,
yandaş, kendine uygun, kurallara da bağlı kalmaksızın, fahiş miktarda ücretler
ödenmek suretiyle, dolayısıyla böyle keyfî bir Bakanlık yaratıyorsunuz ve
burada da bu Bakanlığa tahsis edilen gelirlerin yekûnlarını dikkate aldığınız zaman,
aşağı yukarı devlet bütçesinin dörtte 1’ine yakın geliri, belki dörtte 1’ini de
aşacak yarısına kadar da bir geliri tahsis ediyorsunuz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Lenin’e demişler ki: “Ya, yoldaş, bu halk çok mağdur edildi,
fakir edildi, yarın öbür gün bunlar bize baş kaldıracak.” “Yok yok, siz oradan
bana bir tavuk getirin.” demiş. Tavuğu getirmiş, ceketinin altına koymuş,
düğmesini kapatmış, açınca tavuk fırlamış gitmiş. “Bir daha getirin.” demiş.
Bir daha koymuş, ceketi açınca gitmiş. “Peki, o tavuğun tüylerini yolun
bakalım.” demiş. Tüylerini yolmuşlar, getirmişler, ceketin altına koymuş Lenin;
düğmeleri açmış bakmış ki tavuk gittikçe koynunda kalıyor, kaçmıyor. “Bak, bu
halkı ne kadar yolarsan o zaman sana muhtaç olacak, dolayısıyla sana
sığınacak.” demiş.
Şimdi, AKP’nin de getirdiği
bu.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Bu hakarettir.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Türkiye’de, çalışmayan, üretmeyen, sadakaya muhtaç, devletin bütün gücünü kendi
elinde tutan bir siyasi iktidar yaratıyor ve diyor ki bu siyasi iktidar kanalıyla,
işte belirli aralıklarla bu Hükûmetin, vatandaşın… Vatandaşa da, bu sürede
haksız şekilde elde ettiği bu paraları işte belirli aralıklarla sadaka
kabilinde dağıtmak suretiyle, halkı üretmeyen, çalışmayan, okumayan, tembel,
düşünmeyen bir Türk toplumu yaratmaya çalışan bir AKP İktidarı ve bu iktidar
tabii bu sayede ayakta kalmak istiyor ama şunları hesaba katmıyor ki: Türkiye
artık çağın belli bir aşamasına geldi. Bu çağda kolay kolay -bilgisayar
çağında- artık insanların, tamamen onların tercih ettikleri seviyede cahil bir
kitlenin kalması mümkün değil ama maalesef ne yapalım ki değerli
milletvekilleri, AKP, çoğunluğuyla Türkiye’nin her tarafını yönlendirmeye
çalışıyor, devletin temel… Cumhuriyet, seksen-doksan yıldır her tarafı
kemirildi, kaleleri kemirildi, o kalelerin içine dinamitler sokulmak suretiyle
o çağdaş Türkiye’yi ayakta tutan o devrimler tek tek içinde dinamitler
patlatılmak suretiyle yok edildi. İşte, en son da geçen gün 4+4+4 Kanunu
çıkarıldı ve Diyanet İşleri Başkanlığı da beş yaşındaki çocuklara Kur’an dersi
getirmek suretiyle… Tayyip Erdoğan dedi ki: “Biz sessiz devrim yaptık.” Aslında
onun dediği sessiz devrim değil, yaptığı sessiz karşı devrimdir. Yani
Türkiye’nin çağdaşlaşma yönünde, laik cumhuriyet yönünde, bilim yönünde,
teknoloji yönünde ilerlediği bütün o sahaları yok etti. Dolayısıyla artık Orta
Çağ karanlığına doğru, bir rejime doğru Türkiye’yi sürüklemeye çalışan bir
yönetim, bir halk yapısını getirmeye çalıştı. İşte bu şartlar altında biz
mücadelemize devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 180 sıra
sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısının
7 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinin aşağıdaki şekilde ve
aynı maddenin (5) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin “Birinci fıkranın (c)
bendinde belirtilen tutar hesap dönemini takip eden yılın Mayıs ayı sonuna
kadar Bakanlığın merkez muhasebe birimine aktarılır.” şeklinde
değiştirilmesini, aynı (5) numaralı fıkranın (ç) bendi ile bu fıkranın üçüncü
cümlesinde yeralan “ile İller Bankası Anonim Şirketince bu fıkraya ve birinci
fıkranın (c) bendine göre süresi içinde aktarılmayan tutarlar” ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını ve (5) numaralı fıkranın bend numaralarının buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli Mehmet Doğan Kubat Ramazan Can
Giresun İstanbul Kırıkkale
Osman
Aşkın Bak Hilmi
Bilgin
İstanbul Sivas
“(c) İller Bankası Anonim
Şirketinin Hazine gelirleri ve faiz gelirleri dışındaki Banka faaliyetleri ile
26/01/2011 tarihli ve 6107 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca yapacağı faaliyetlerden elde edeceği kârın yüzde ellisi.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
musunuz?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – İştirak ediyoruz efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Gerekçe.
BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe: İller Bankası
Anonim Şirketinin Banka faaliyetleri ile 26/01/2011 tarihli ve 6107 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının gereği olarak yapacağı
faaliyetlerden elde edeceği gelirin yüzde ellisinin bu Kanunun amacı için
kullanılmak üzere dönüşüm geliri olarak alınması maksadıyla düzenleme
yapılmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, tasarının
oylanmasından önce lehte ve aleyhte oyunu belli etmek üzere 2 arkadaşımıza söz
vereceğim.
Lehte ilk söz İstanbul
Milletvekili Sayın Oktay Saral’a aittir.
Buyurun Sayın Saral. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY SARAL (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, çok
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; 180 sıra sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın tüm maddeleri üzerinde,
lehte olmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle tüm Türkiye’yi ve sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kanun
tasarısının temel amacı afet riskli alanların dönüşümünü ve riskli yapıların
yıkımını sağlayarak sağlıklı ve yaşanabilir alanların ve konutların
oluşturulmasıdır. Hepimizin malumu olduğu üzere ülkemiz, maalesef, çeşitli
kademelerde olmak üzere deprem kuşağında yer almaktadır. Özellikle yüzde 92
oranında bu deprem kuşağında olduğunu hepimiz biliyoruz. Âdeta depremle ve
doğal afetlerle birlikte hayatımızı idame ettiriyoruz. Şöyle geçmişe bir dönüp
bakacak olursak, maalesef, bu deprem ve afetler nedeniyle çok acılar yaşadık,
milletçe çok üzüntülere gark olduk. 1900’lü yıllardan bu ana kadar depremde 100
bin insanımız maalesef hayatını kaybetmiş, bunun yanında 1 milyona yakın bina
da ya tamamen ağır hasar noktasında tahrip olmuş ya da yıkılmıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, özellikle 1950’li yıllardan sonra da kırsal alandan kente hızlı
göç nedeniyle her türlü teknik ve sosyal altyapıdan yoksun iskânlar ve
gecekondular oluşturulmuş, kentler plansız gelişmenin yanında özellikle doğal,
tarihî ve kültürel alanda da tahrip olmuşlardır. Bunun sonucunda da hepimizin
malumu olduğu üzere o kötü manzara hepimizin huzurunda kendini bulmuştur.
Düzensiz, sağlıksız, can ve
mal kaybı noktasında risk taşıyan, kentsel estetikten yoksun, imar mevzuatına
aykırı yapılar bugünümüze kadar gelmiştir. Bu vesileyle yaşanan bu depremler
neticesinde özellikle yapı stokunun ülkemiz adına ne kadar riskli olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Türkiye’mizin özeti olan
İstanbul’un yüzde 35’i 1’inci derece, yüzde 30’u 2’nci, yüzde 30’u da 3’üncü
derecede olmak üzere, şayet 7 ve onun üzerinde şiddette bir depreme maruz
kaldığında uzmanların söylediği 1,5 milyon binanın 900 bini ya tamamen yıkılacak
veya ağır hasar görecek ve yine uzmanlarca söylenen 50 ile 100 bin insanımızı
maalesef kaybetmiş olacağız.
Yıllardan beri ahlarla
vahlarla geçti ömrümüz ancak oportünist, günübirlik birtakım avutmalarla
beraber bu depremi yeterince kendimize maalesef ilgi tutmamış ve bu sıkıntılara
hepimiz birlikte gark olmuşuz.
Evet, değerli
milletvekillerimiz, tabii afetler ve depremler, bakınız, hepimizi vurdu,
hepimizin canını yaktı.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
On yıldır biz iktidar değiliz, on yıldır siz iktidarsınız.
OKTAY SARAL (Devamla) – Bu
nedenle özellikle söylüyorum: Türk, Kürt, Alevi, Sünni, sağcı solcu ve siyasi
parti ayrımı yapmaksızın deprem hepimizi gerçekten vurdu. Buna baktığımızda
değerli arkadaşlarım, hepimizin yakınları yakın zaman döneminde, bundan on yıl
kadar önce Adapazarı’nda, İstanbul’da -az evvel sayın vekilimizin söylediği
şekilde- Bolu’da yakınımız, dostumuz, arkadaşımız, ahbabımız enkaz altında
kaldı. Bunun için popülizm yapmaya gerek yok. Bu işi siyasi ranta tahvil
etmenin hiçbir gereği yok. Bu sorun hepimizin sorunu, bu sorunu hep birlikte
çözeceğiz değerli arkadaşlarım.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Yasa yanlış. Doğru yasa yapın, destekleyelim.
OKTAY SARAL (Devamla) –
Çözümde görev almayanlar sorunun birer parçası olurlar. Bu sorunu hep birlikte
inşallah çözeceğiz.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Yasa yanlış, biz ne yapalım.
OKTAY SARAL (Devamla) –
Evet, yaşanan felaketlerde kenetlendik, kardeş olduğumuzu bildik ve birbirimize
ne kadar muhtaç olduğumuzu öğrendik.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu
Genel Başkanına söyle, Tayyip Bey’e söyle onu.
OKTAY SARAL (Devamla) – 75
milyon kardeşiz. Biz hep birlikte Türkiye’yiz. Bunu yaşadık. Bakınız,
milletimizde, hepimizin mayasında, hamurunda yardımseverlik, iyilik, merhamet
ve şefkat var, kısacası yaşatma idealiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY SARAL (Devamla) -
…dopdolu olan bir millete, bir ülkeye sahibiz.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Sayın Vekilim, doğru söylüyorsun ama yasa yanlış.
OKTAY SARAL (Devamla) –
Burada Türk, Kürt, mezhep, meşrep ve din ayrımı yapmaksızın gerçekten milletçe
birbirimizi, bu noktada, depremde nasıl olmamız gerektiği noktasında…
Süre mi bitti Sayın Başkan?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben teşekkür ediyorum. Bu
yasa tasarımızın inşallah milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
O yüzden mi sırf AKP’li belediyelere izin veriyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Saral.
Tasarı üzerinde aleyhte
fikrini belirtmek üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, aslında,
tabii, ben bu kanunun üzerinde pek müzakerelerde bulunmadım çünkü KİT Komisyonu
üyesiyiz. Aslında KİT Komisyonu diye bir komisyon var ama bir günde dört tane
kurumu denetliyoruz. Yüzer, iki yüzer sayfalık raporlar geliyor. Aslında
denetleme yok, sadece 20 tane AKP’li milletvekili arkadaşımız geliyor, hiçbir
rapor okumuyorlar, bir fikir de söylemiyorlar, sadece el kaldırıyorlar,
“İbrasına…” diyorlar. İşte böyle bir Mecliste, böyle bir hukuk yapısı içinde,
Türkiye’nin menfaatlerini koruyan bir Parlamento olduğumuzu iddia ediyoruz.
Bugün bana Tunceli’nin
Ovacık’taki Kozluca köyünün Muhtarı telefon ediyor, diyor ki: “Efendim, bizim
köyün yolu yok. Ben gidiyorum ilgililere diyorum ki: Bizim köyün yolunu yapın.”
Bakın, size de isim veriyorum, Ovacık’ın Kozluca köyünün yolu. Diyorlar ki:
“Parayı köylüler aranızda toplayın, yakıt temin edin, makineye yakıt doldurun,
ondan sonra da biz sizin köyünüzün yolunu yapalım.”
Değerli arkadaşlar,
maalesef AKP’nin uyguladığı tek yanlı uygulamalar ve işlemler nedeniyle bizim
güvenimiz yok. Biraz önce burada konuşan arkadaşımız “Deprem gelince Kürt,
Türk, Alevi, Sünni dinlemiyor.” diyor ama acaba onu Tayyip Bey’e söylese daha
iyi değil mi?
Tayyip Bey ne yapıyor?
Boyuna, Suriye üzerinde giderken diyor ki: “Suriye’de Aleviler iktidarda,
Alevilerin güvenlik kuvvetleri Sünnileri öldürüyor.” Başbakanlık makamında
oturan bir kişiye yakışır mı bu tür davranışlar? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
İHSAN ŞENER (Ordu) – Ne
zaman söyledi?
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani
daima tahrik ediyor. “Ey Aleviler, bakın…” diyor, “Ondan sonra “Orada Sünnileri
öldürüyorlar.”
Bakın, Tayyip Erdoğan niye
Almanya’ya gitmedi biliyor musunuz? Sivas davasında… Aslında yakılan
insanlarımızın büyük bir kesimi yani hepsi sol düşünceli insanlardı ama bu
biraz daha Alevi inançlı vatandaşlara karşı bir olay olduğu için o Alevi
inançlı vatandaşlara, insanlara karşı o yakma işlemine katılanların bir kısmı
AKP İktidarı zamanında korundu, yakalanmadı ve bir kısmı hakkında dava zaman
aşımından düştü. Zaman aşımından düşünce Tayyip Erdoğan dedi ki: “Memleketimize
ve milletimize hayırlı olsun.” Bir şey niye “Memlekete ve millete hayırlı
olsun.” denir? Ondan haz duyulduğu için. Yani ne diyor yandaşlarına? “Ey
vatandaşlar, siz yine bu Alevileri yakın, biz iktidardayız, merak etmeyin, sizi
yargılamaktan alıkoyarız, dolayısıyla bu konudan çekinmeyin.” diyor. İşte
orada, Avrupa’daki vatandaşlar da bu sözü kendilerine karşı bir tahrik olarak
gördüler ve Türkiye’nin başında bulunan bir insana, Başbakanlık makamında
bulunan bir insana yakıştırmadıklarından dolayı büyük bir tepki gösterdiler;
Tayyip Erdoğan o tepkiden korktu, Almanya’ya gitmedi. Niye?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Yalan söylüyorsun yalan, yalan! Çok büyük bir yalan!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, şimdi de diyor ki: “Ermenilerle Alevi dernekleri bana karşı şey etti.”
Yani, bunlarla ne kastediyor? Kendi ağzından çıkanı kulağı duymuyor beyler!
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Yaşına bak, söylediğin lafa bak!
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun
için, Tayyip Erdoğan, zamanında… Bakın, şimdi, kürsüye çıktığı zaman
birleştirici, bütünleştirici, halkın tümünü kucaklayıcı bir konuşması var mı?
Yok. “Sizle biz” diyor, “onlar ve biz” diyor. Ondan sonra 1940’lardan
bahsediyor, cumhuriyeti ve Atatürk’ü devamlı dile getiriyor. Yahu, sen daha
kimsin? Sen daha dünkü çocuksun. Arkadaş, bu memleketi kuran insanlar, on
senede ne fabrikalar yaptılar ne demir yolları yaptılar ne KİT’ler meydana
getirdiler. Sen, on senedir sattın, sattın, sattın memleketi soğana çevirdin.
Dolayısıyla, insanlar biraz haddini bilmelidir.
Değerli arkadaşlar,
aslında, bu kanun şöyle uygulanırsa çok iyi olur: Bakın, ben, Tunceli’nin
köylerini gezdiğim zaman hakikaten, uzun zamandan beri -buralarda zaman zaman
yer sarsıntısı olmuş- köy evlerinin yüzde 90’ı çatlak, oturulmayacak derecede
bir durumda. Hatta, bu konuda bir kanun teklifimi de hazırlıyorum. Aslında, bu
kanunun önce köylerde uygulanması lazım, köyde çatlak olan bütün yapılara el konulup
bunların yapılması lazım ama nerede? Nerede bu yapılacak? Çünkü sizin
uygulamalarınızı görüyoruz; bu uygulamalar, hep, “siyasette bendenseniz”
oluyor, yoksa mümkün değil. Tek taraflı uyguluyorsunuz.
Dolayısıyla, burada, demin
de söylediğim gibi, büyük bir güç elde ettiniz.
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) –
Milletin gücü, milletin gücü.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Karşınızdaki -siyasi düşüncesi sizin karşınızda olan- insanlara karşı bu gücü
vicdansızca kullanacak ve bu insanların evlerine el konulacak, mülklerine el
konulacak, haksız yere yıkılacak, yargı denetimi ortada yok, böyle bir hukuk
devletinde… Bir hukuk devletinde hukuka saygılı olan insanlar yargıdan korkar
mı? Zaten yargı diye bir şey yok. Onun için ben bu kanuna karşıyım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 236
Kabul : 208
Ret : 28
(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Mustafa
Hamarat Bayram
Özçelik
Ordu Burdur”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun.
3’üncü sıraya alınan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve 16 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve 16
Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/606, 2/155) (S. Sayısı: 241) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu, 241 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Metin
Lütfi Baydar.
Buyurun Sayın Baydar. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA METİN LÜTFİ
BAYDAR (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce ulusumuzu ve onun temsilcileri olan sizleri saygıyla selamlıyorum.
Nasıl ki açık oto
pazarlarında ikinci el müşterisini kandırmaya yönelik olarak Doğan görünümlü
Şahin’ler satışa sunuluyor ise üniversitelerin isimlerinin de yaşayan
insanların adlarıyla değiştirilmesi bende aynı duyguyu uyandırıyor.
Doğru olan, etik olan,
dünyada da kabul gören, sizin adınızın bir yere verilmesi takdirinin sizden
sonra gelecek nesillerce yapılmasıdır. Dünya bunu böyle yapıyor.
Üniversitenin isminin
yaşayan bir siyasinin ismiyle değiştirilmesi acaba üniversitelerin hangi
sorununu çözmektedir? Üniversitelerin kalite sorunu duruyorken, akademik, idari
ve mali özerklik problemleri hâlâ varken ve 12 Eylül darbesinin ürünü olan YÖK
yasası hâlâ ortadayken sizin “Biz darbelerle hesaplaşmak istiyoruz.”
laflarınıza kim inanır? Gülüp geçiyorum. Siz değil miydiniz, 2002 yılında,
YÖK’ün kaldırılmasını Acil Eylem Planı’na koyan? Sonra ne oldu? Ele geçirdiniz
ve askerî darbe dönemlerinde olmayan baskıyı bu dönemde kurdunuz.
Kendinize benzemeyen kim
var ise üniversiteden atmak için her türlü numarayı çeviren adamlarınız artık
üniversitelerde. Ancak bir şeyde yanılıyorsunuz; üniversite bir forumdur, her
türlü düşüncenin tartışılacağı ve her farklı sesin yaşayabileceği, akademik
özgürlük ortamında doğrunun bulunacağı yerlerdir. Sizler sadece sizin gibi
düşünen, aklına ipotek koyacağınız insanlar yetiştirmek istiyorsunuz, biz ise
insanları olduğu gibi kabul eden, farklılıklarımızı zenginliğimiz sayan bir
anlayışa sahibiz; işte fark burada.
Dünya tarihine baktığımız
zaman sizin gibi düşünenlerin başlangıçta kazanmış gibi görünseler de sonunda
hep kaybettiğini görüyoruz. Örneğin, dünyanın ilk üniversitesi olarak 1088
yılında İtalya’da kurulan Bologna Üniversitesi başlangıçta papazlar ve kilise
tarafından yönetilmiş ve skolastik düşüncenin merkezi olmuş ise de sonunda
akademik özgürlüğün en önde geldiği üniversitelerden birisi olarak, Umberto
Eco’yu, Romano Prodi’yi yetiştiren üniversitelere dönüşmüştür. Siz ne kadar
bugün üniversitelerimizde kendinize yakın insanlarla bir dönüşüm yarattığınızı
sansanız da, üniversitelerin sesi artık çok çıkmıyor ise de, öğretim üyelerini,
öğrencileri sindirseniz de üniversiteler önünde sonunda sorgulayan ve aklın
egemen olduğu kurumlar olacaktır; bundan kaçamazsınız.
(x)
241 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak yeni üniversite açılmasına karşı değiliz ancak bu yeni üniversite
açmanın bir planlama altyapısı olmamasına karşıyız. Vakıf üniversiteleri
açıyorsunuz. Bu vakıflar kimdir? Daha önce hangi eğitim deneyimleri ve geçmişi
vardır? Bunları merak ediyoruz.
Türkiye’nin kendini
zorlayan genç nüfusu ve bölgesel şartlar göz önüne alındığında Türkiye’nin 2023
yılında 250 üniversitesinin olması doğaldır ve bu beklenmektedir. Türkiye’nin
ihtiyacı olan insan gücüne ait bir çalışmanız maalesef yoktur. Her yerde benzer
üniversiteler açmak yerine bölgesel sorunlara çözüm üretecek, belirli alanlara
yoğunlaşmış tematik üniversitelerin açılması tartışılabilir. 26 ilde 41 tematik
üniversite açılmasına yönelik kanun teklifi verdik, gündeme bile getirmediniz.
Bilim ve teknoloji, girişimcilik, doğa bilimleri, sosyal bilimler, turizm,
sağlık bilimleri belirli tematik alanlar olabilir. Bugün üniversitelerimizle
işsizlik iki ile dört yıl arası geciktirilmekte, fakülte okuyanlar dört yıl ve
meslek yüksekokullarında okuyanlar iki yıl, işsizlik öncesinde annesinin, babasının
parasıyla üniversitelerde oyalanmakta, mezun olduktan sonra işsizliğe devam
etmektedirler.
Türkiye’nin en önemli
problemlerinden birisi üniversite mezunu genç işsizliktir. Bu, milletvekili
olan tüm arkadaşlarımızın gündemindeki ilk problemdir. İktidarın üniversite
mezunlarının istihdamıyla ilgili bir derdi yoktur. İş gücü piyasalarının
ihtiyaçlarına yönelik bir üniversite kontenjanı ve eğitim anlayışı da maalesef
yoktur. Yükseköğrenimdeki temel çelişki halkımız, yani anne ve babalarımız genç
nüfusun üniversite eğitimini talep ederken ancak iş gücü piyasaları ve ekonomik
gereksinimlere göre Hükûmet on yıldır bir planlama yapamamıştır. Türkiye, Dünya
Bankası ve IMF’in tezlerini özel sektör için uygularken, kendi gençleri için
zor ve zahmetli bir planlama çalışmasına girmekten maalesef uzak durmaktadır.
YÖK için önerimiz basittir:
Var olan yapı derhâl yok edilmelidir. Üniversiteler üzerinde 12 Eylül
vesayetinden sonra günümüzde var olan AKP vesayeti de kalkmalıdır. YÖK, Millî
Eğitim Bakanlığı ya da Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında bir genel müdürlük
olarak ulusal insan gücü kaynakları planlaması yapan, bu bağlamda
üniversitelerin eğitim ve araştırma faaliyetlerinde yön çizmesine katkı
sağlayan, üniversiteler hakkında ulusal veri toplayan ve yıllık raporlar
hâlinde bunu paylaşan bir birim olmalıdır. Bu Bakanlığın bünyesinde, ayrıca
genel olarak üniversitelerin ve açılacak yeni birimlerin akreditasyonundan ve
ulusal kalite standartlarının saptanmasından ve takibinden sorumlu bir başka
genel müdürlük, kalite değerlendirme genel müdürlüğü de kurulmalıdır. Modern
üniversite olmak mali, akademik, idari özerkliği gerektirir. Üniversiteler,
kendi amaçlarını kendileri belirledikten sonra, bu amaçlara nasıl, hangi yöntem
ve araçlarla ve hangi kaynaklarla erişeceğini kendisi belirlemelidir. Yatırım
kararları, herkesin takdir edeceği üzere, Ankara’da değil, bölgenin ve
üniversitelerin öncelikleriyle şekillenmelidir. Üniversiteler öncelikleri,
kuşkusuz, ulusal strateji belgelerini dikkate alarak belirleyecek akla ve güce
sahiptirler. Böylelikle, harcanan her kuruşun neden ve neye harcandığı üzerinde
tartışmalar en aza indirgenebilecektir.
Küreselleşme ve
yükseköğretimde artan uluslararasılaşma, uluslararası hareketlilik ve iş
birliği üniversitelerin kurumsal olarak özerk ve eğitim, öğretim, araştırma
faaliyetlerinin ise akademik özgürlük çerçevesinde yapılması ve
yerelleştirilmesinin YÖK’ten üniversitelere aktarılmasını gerekli kılmaktadır.
Üniversiteler bugün, bilim
ve eğitim alanında uluslararası iş birliği anlaşması yapmak için YÖK’ten
müsaade almak zorundadırlar. Merkeziyetçi, vesayetçi ve kontrolcü yaklaşımlar
insanların, kurumların tam kapasiteyle çalışmalarını, tüm enerjileri ile kendi
koydukları hedeflere ulaşmak için çalışmalarını engellemektedir. Bu durum ise
ülke çapında kapasitenin gelişmesine ket vurmakta, başarının önüne set
çekmektedir. Bu bir kısır döngüdür, geriye doğru işleyen bir sarmaldır. Sanayi
devriminden kalma bu model değişmelidir. Bilgi ve teknoloji temelli, ekonomiye
ve topluma, hızla değişen ve uluslararasılaşan yükseköğretim kurumlarına bu
model dar gelmektedir.
Şimdi de millî eğitimle
ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Türkiye’de eğitimin devlet eliyle
yürütülmesi fikrinin tarihi oldukça eskidir. Bu fikir, Osmanlı Devleti
zamanında II Mahmud döneminde gündeme gelmiş ve 1857’de Maarif Vekâleti
kurulmuştur. O günlerden bu yana Türkiye’nin millî politika konularından biri
eğitimdir. Bugün pek çokları tarafından burun kıvrılan Tevhidi Tedrisat, yani Eğitim-Öğretimin
Birleştirilmesi Kanunu da bu fikrin tamamlayıcısı niteliğindeydi. Türkiye’de devleti
yönetenler yeni yetişecek nesillerin bu ulusun geleceği olduklarının
bilinciyle, onlara kaliteli eğitimi vermek için millî eğitim sistemini
oluşturdular. Eğitimin millî olması hem Batı’nın hem de herhangi bir başka
kültürün hegemonyası karşısında yeni nesilleri kimlik bunalımından kurtaracak
ve onlara kendi ulusal kimliklerini kazandıracak bir formasyon edindirmeyi
amaçlamıştır ancak Türkiye son iki yüzyıldır iki uç düşüncenin çatışma alanı
olmuştur. Bu düşüncelerden ilki, her iyi kavramı, kurumu, sistemi Batı’da gören
ve bunları içinde geliştikleri şartları görmeden ithal etmek kolaycılığına
kapılanlardır. Bunlar tarihsel süreç içerisinde Avrupalı toplumların kendi
yaşam deneyimlerinin ürünü olan pek çok kavramı ve kurumu Türkiye’yi kurtaracak
bir reçete olarak ithal etmekte Batılı ülkelerin de teşvikiyle herhangi bir
sakınca görmemişler ancak uygulama Batı’dan farklı sonuçları beraberinde
getirmiştir. Dikkat edin, bu görüşün taraftarları, kendi düşünüş biçimlerinin
doğruluğu üzerinde ısrarcı olmaya devam etmektedirler.
Bunlarla çatışan bir diğer
düşüncenin taraftarları ise Batı’yı olabildiğince reddedip “Arap ve Vehhabi
kültürüne daha ne kadar yaklaşabilir isek kurtuluşumuz oradadır.” diyenlerdir.
Bunlar da diğerleri gibi tarihsel süreç içerisinde Arapların “kavmi necip”
olarak ortaya koydukları yaşam deneyimini, Türkiye’nin izlemesi gereken yol
haritası olarak görmektedirler. Bunlar her ne kadar Batı’yı reddeder görünseler
de Batı’nın insanlık mirasına kazanımı olan sivil toplum, özel eğitim,
küreselleşme gibi kavramları pragmatist bir anlayışla kullanmaktan da geri
durmamaktadırlar. Bunlar da kendi dünya görüşlerinde ısrarcı ve baskıcıdırlar.
İşte Türkiye, son iki
yüzyıllık modernleşme çabaları neticesinde, bu iki uç kutbun çatışma alanı
hâline gelmiştir. Tarihsel konjonktürde II. Abdülhamit, İttihat ve Terakkinin
ve Mustafa Kemal’in tek hedefe odaklandığından habersiz olan ya da habersiz
görünen bu zihniyetler, Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürmeye
ve bu dönüştürme için de millî eğitime el atmaya devam etmektedirler. Bu
çatışma hâlen devam etmekte ve eğitimdeki “millîlik” vurgusu gün geçtikçe
Bakanlığın tabelasında asılı duran bir kelime hâline dönüşmektedir. 1800’lü
yılların sonunu ve 1900’lerin başını bir kez daha düşünebilir isek 2000’lerin
Türkiyesi’nde bizden önce memleket hizmeti görmüş bu değerli devlet
büyüklerinin neleri amaçladıklarını kolaylıkla anlayabiliriz. O dönemde amaç,
çağın gereklerini yerine getirmekte zorlanan ve bu nedenle dağılmaya yüz tutan
bir imparatorluktan yeni bir ulus yaratmaktan başka bir şey değildi.
II. Abdülhamit bunu önce
tüm Osmanlı milletleri için denedi, bu olmadı. Sonra İmparatorluğun sınırları
içindeki İslam unsurları için denendi. Orada da ortaya çıkan tarihsel
trajedilere burada değinmeyeceğim. Sonuç olarak o da gerçekleşmedi. İttihat ve
Terakki’de II. Abdülhamit’in bu politikaları başlangıçta benimsendi. Ancak
bunların işler olmadığı görüldüğünde, Türk ulusuna dayanan bir ulus devlet
fikri etkinlik ve geçerlilik kazandı ve Mustafa Kemal Atatürk, II.
Abdülhamit’in ve İttihat Terakki kadrolarının memleketi kurtarma arzularını
gerçekleştiren tarihsel aktör oldu.
Türkiye’yi kurtarmak
elbette sadece ülkeye toprak kazanmakla olmuyordu. Yetişmiş insan gücüne sahip
olmak, bunun sürekliliğini sağlayan gerçek bir bağımsızlık gerekiyordu. Ünlü
Türkiye uzmanı Erik Jan Zürcher’in ortaya koyduğu rakamlar o dönemin koşulları hakkında
fikir veriyor. Buna göre, Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı koşullarında insan
gücü kaybı 3,5 milyon kişidir. Bu, savaştan en büyük zararı görmüş olarak kabul
edilen Fransa’nın 20 katıdır. 1923 Türkiyesi neredeyse hiç müdürü, mühendisi,
doktoru olmayan bir ülke olmaktan başka, hemen hemen hiç kalifiye garsonu,
kaynakçısı ve elektrikçisi de bulunmayan bir ülke durumundaydı. Öyle ki
kaybolan vasıfları yeniden edinmek bir kuşağın yaşam süresine rast gelecekti.
Mustafa Kemal Atatürk bu
koşullarda Türkiye mucizesini millî eğitimle, millî kültürle, kendi insanına,
kendi insanının ortaya koyabileceklerine olan inancıyla ortaya çıkardı.
Batılılaşma politikalarını Türk insanının üstün taraflarını insanlığa tanıtmak
ve insanlık mirasına katmak amacıyla uyguladı. Türkiye’de ulusal kimliğin
oluşturulmasına özen gösterdi. “Tercüme et, kullan.” kolaycılığına kaçmak
yerine ortak insanlık mirasına mal olmuş değerleri benimsemeye özen gösterdi.
Millî eğitim de bu millî kimliğin bir parçası olarak düşünüldü. Dolayısıyla,
millî eğitim Türkiye’nin en önemli politika alanlarından birini oluşturmaya
devam etmektedir. Size bunları anlatmakla bir devri saadet hatırlatmaya
çalışmıyorum, sadece o dönemlerin ruhunu anlamanız açısından bu örnekleri size
sunuyorum. Zira, zamanın ruhunu kavramadan, o dönemin koşullarını anlamadan
geçmişimizi sağlam bir değerlendirmeye almamız da mümkün değil. Zamanın ruhunu
anlamadan yapılan her değerlendirme, anakronik, eskimiş olmaya mahkûmdur.
1930’lu, 1940’lı yılların
gazete manşetlerini bugünün dünya görüşleri ışığında ele almak, Fatih’in
fedaisi Kara Murat’ın filmlerinde kol saati takmasına benzer. Konuşmamın
başında söylediğim gibi, bugünün dünyası çok daha farklı gerçeklere sahip bir
dünya. Bugünün dünyasında toprak büyüklüğü ya da nüfus büyüklüğü de doğrudan
bir anlam ifade etmiyor. Bakın, 2011 yılı dünyanın en gelişmiş ekonomileri
sıralamasında, bizim Konya vilayetimiz kadar olan Hollanda, büyüklüğüyle
övündüğümüz Türkiye ekonomisinden daha fazla bir toplam değer üretmiş.
Hollanda’nın ürettiği bu gayrisafi millî hasıla tek tek Hollandalılara
dağıtıldığında 50 bin dolar civarında bir kişi başı gelir oluyor. Toplam refah
pastasının büyüklüğü bakımından Hollanda’nın hemen arkasında yer alan Türkiye’de
ise kişi başına gelir 10 bin dolar civarında. Bir Hollanda vatandaşının bir
Türkiye vatandaşına göre 5 kat daha fazla maddi olanağı bulunuyor.
Peki, bu rakamları nasıl
değiştireceğiz, nasıl geliştireceğiz? Elbette ki nitelikli insan yetiştirerek.
Bakınız, bugün Türkiye’de nüfusumuzun dörtte 1’i on beş yaşın altında ve
eğitimlerinin ilk kademelerinde bulunuyor. Öte yandan, her yıl ortalama 1 milyon
250 bin yeni öğrencimiz yükseköğretim çağına geliyor. Nüfusumuzun yüzde 50’si
otuz yaşın altında. Bu, bugünün dünyasında müthiş bir avantaj hâline gelebilir.
Türkiye’de bugün öyle bir
yapay gündem var ki, vatandaşlarımız bu yapay gündemle, maalesef, bu geri
kalmış rakamlardan uzak tutuluyor. Bu yapay gündeme göre, ortaokul düzeyine
gelen çocuklarımız doğrudan 5, 6, 7’nci sınıflara devam etmekten öte, imam hatip
okullarına giderlerse bütün sorunlar çözülecek sanılıyor. Maalesef, tüm
kamuoyu, eğitim politikaları denildiğinde bu konuya saplanmış kalmış durumda.
Oysa eğitimin bir bütün olarak ve bu bütüne elbette ki imam hatip okullarını da
dâhil ederek ele alınması gerekiyor.
Türkiye’de millî eğitime
ayrılan pay konusunda ciddi bir gelişme maalesef ki 2012 bütçesinde de yok,
toplam millî gelirinin 2,74’ü.
Şimdi diyeceksiniz ki:
“Almanya’da da 2,8’i.” Ama Almanya’nın 4 trilyon dolarlık millî gelirini
düşündüğümüz zaman bizim rakamın ne kadar küçük kaldığını göreceğiz. Peki, ne
yapacağız? Eğitime daha fazla kaynak ayırmamız, eğitim sistemini günlük iktidar
hırslarından uzak, çağdaş bir anlayışla kurgulamamız, mesleki eğitime,
yükseköğretime gereken önemi vermemiz, kamu okullarını da özel okullar gibi
donatmamız, eğitim standartlarımızı gelişmiş denen göstergelere göre yatırım
yaparak geliştirmemiz önem ve öncelik arz ediyor.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum: Millî eğitimimizin dünyaya, kendi kimliğine sahip olan özgür
bireyler olarak yetişecek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kazandırması
gerektirdiğini ifade ediyor, yüce ulusumuza ve onların temsilcileri olan siz
değerli milletvekillerine saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baydar.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, görüşmekte olduğumuz
kanunda, Muğla’mızı çok yakından ilgilendiren, Muğla Üniversitesinin adının
“Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” olarak değiştirilmesi ve iki yeni üniversite
kurulması öngörülmektedir.
Tabii ki Sıtkı Koçman
deyince belki herkes Sıtkı Koçman’ın kim olduğunu bilmeyebilir. Sıtkı Koçman,
yıllarca Muğla’nın değişik yerlerinde değişik yatırımlar yapmış, başta maden
sektörü olmak üzere Muğla’da gerçekten istihdamın çok kıt olduğu zamanlarda hemşehrilerimize
istihdam sağlamış, Muğla için çok önemli bir iş adamıdır.
Gene, Muğla Üniversitesinin
kurulmasında büyük emekleri olmuş, bugünkü Muğla Üniversitesi kampüsünün
yarıdan fazlasını Sıtkı Koçman kendi kaynaklarından ve daha sonra kurmuş olduğu
vakfından aktardığı kaynaklarla gerçekleştirmiştir. Bu bakımdan, Muğla
Üniversitesinin adının “Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” olarak değiştirilmesi
bütün Muğlalı hemşehrilerimizi mutlu edecek, hakikaten insanların çektiği
emeğin karşılığını verecek, yerinde bir uygulamadır. Bu vesileyle bu kanun
tasarısının Komisyonda görüşülmesi sırasında katkıda bulunanlara, kanun
teklifini veren arkadaşlarımızın hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Tabii ki ülkemizde yeni
üniversiteler kurulması, ülkemizdeki eğitim kalitesinin artırılması önemli bir
olay. Bu bakımdan, yeni üniversitelerin de ülkemize, milletimize hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. Ancak, tabii ki üniversitelerin kurulması ne kadar önemliyse
üniversitelerin geliştirilmesi de o kadar önemlidir. Bugün, kurulduğundan
bugüne kadar Muğla Üniversitesine Sıtkı Koçman’ın aktardığı kaynaklarla, bir
hayli, kampüs içerisinde eğitim binası, yurt ve laboratuvar gibi üniversitenin
ve öğrencilerimizin kullanımı için ciddi binalar, altyapılar
gerçekleştirilmiştir. Ancak Sıtkı Koçman’ın aktardığı kaynakların Muğla’mıza,
Muğla Üniversitesine bir de olumsuz katkısı olmuştur. Her zaman üniversitelere
belli bir kaynak ayırması gereken merkezî idare “Sıtkı Koçman nasıl olsa buraya
yeterli kaynak aktarıyor.” diye Muğla Üniversitesini ihmal etmiştir ve son
yıllarda, Sıtkı Koçman’ın kendisinin rahmetli olması, vakfın ekonomik gücünde
biraz gerileme olması sebebiyle vakıf da Muğla Üniversitesine yeterli katkıyı sağlayamaz
hâle gelmiştir. Bu da hızla gelişmekte olan Muğla Üniversitesinin gelişmesine
sekte vurmuştur. Bu açığın kapatılması için Muğla Üniversitesine genel bütçeden
ayrılan payın gözden geçirilerek Muğla Üniversitesinin gelişmesi için gerekli
olan kaynağın genel bütçeden muhakkak ayrılması gerektiğine inanıyoruz. Bu
konuda Hükûmeti ve yetkilileri buradan uyarmak istiyoruz.
Yine, Muğla ilimizde 850
bin nüfus daimî olarak yaşamakta, yaz nüfusunun da, yazın da, hatta bazı
ilçelerimizin -Bodrum, Marmaris, Fethiye gibi ilçelerimizin- tek başına
nüfusunun 1 milyonun üzerine çıktığı günler olmaktadır. Ama böylesine yoğun
nüfusun geldiği, böylesine önemli bir turizm beldesinde, tatil beldesinde, bir
tatil kentinde maalesef bir araştırma hastanesi bulunmamaktadır. İşin garibi,
Muğla Üniversitesi Tıp Fakültesi de eğitime açılmıştır, öğrenci almıştır.
Öğrencilerimiz, bu tarihte yapılan ve binaları çok yetersiz olan Devlet
Hastanesine bir araştırma hastanesi tabelası çakılarak, burada tıp eğitimlerini
devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Bu ilkellikten kurtulmak için Muğla
Üniversitesinin tez zamanda bir araştırma hastanesine kavuşturulması gerekmektedir.
Eğer Muğla’ya tez zamanda bir araştırma hastanesi kazandırılamazsa buradaki tıp
eğitiminin kalitesi şimdiden sorgulanmaya başlayacaktır. Tıp eğitimi -tabii ki
eğitimin hepsi birbirinden önemlidir ama- diğer eğitimlere göre, hepimizi çok
yakından ilgilendiren bir eğitim çünkü hepimiz canımızı doktorlara emanet
ediyoruz. Doktorların tam eğitimle, tam öğrenmeyle diploma alması lazım. Bunun
için de bir araştırma hastanesi lazım. Muğla’da bu yok arkadaşlar. Onun için,
buradan, bu vesileyle, Muğla’nın bir araştırma hastanesine kavuşturulmasını
diliyor, maç başladı, herkesin böyle çok fazla vaktini almadan, iyi oynayanın
kazanması dileğiyle, kupanın sonuçlarının ülkemize hayırlı olması dileğiyle,
her iki takım için de kupa maçının hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar
sunuyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
(MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Çok teşekkür
ederim duyarlı ve anlayışlı tavrınız için. Bu arada 1-0 Fenerbahçe, bildireyim
size. Şimdi ben yirmi dakika ara vereyim de görürsünüz gününüzü ama yapmıyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 28/3/1983 tarihli
ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 25 inci
maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan “Muğla Üniversitesi”
ibareleri “Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde
gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın
Nurettin Demir.
Buyurun Sayın Demir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN
DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Akhisarspor’u
bölge milletvekili olarak kutluyorum, fahri milletvekili olarak da
Şanlıurfaspor’u kutluyorum şampiyonlukları nedeniyle. Akhisarspor’a Süper
Lig’de, Şanlıurfaspor’a da 1’inci Lig’de başarılar diliyorum.
241 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve benimle birlikte 16 milletvekili arkadaşımın imza koyduğu
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’yle ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Öncelikle Meclis Başkan
Vekilimiz Sayın Meral Akşener’e geçtiğimiz haftalarda yapılmış olan saldırıyı
kınıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muğla Üniversitesine büyük
katkıları bulunan hayırsever iş adamı Sayın Sıtkı Koçman’ın isminin Muğla
Üniversitesine verilmesi teklifinin geçen hafta Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonunda geçmesi başta Muğla halkı olmak üzere üniversite
çevrelerini sevindirmiştir. 100 milyon TL’ye yakın yardımda bulunan merhum iş
adamı Koçman’ın isminin üniversiteye verilmesi için sağlığında ve vefatının
ardından YÖK’e birkaç kez başvurulmuş ancak Muğla Üniversitesi Senatosunun da
ısrarına rağmen YÖK maalesef öncelikle bu konuları reddetmiş, daha sonra Millî
Eğitim Komisyonunda takılmıştır. Komisyon, “Koçman” isminin verilmesi için
“Yaptığı katkı 100 milyon liraya ulaşırsa veririz.” gibi bazı ön şartlar
koşmuştu. Muğla Milletvekili olarak verdiğimiz isim değişikliği kanun teklifi
“4+4+4” olarak adlandırılan kanun görüşmeleri sırasında yine Komisyona
takılmıştır. Israrlarımızla tekrar gündeme gelen teklif, geçen hafta Millî
Eğitim Komisyonunda kabul edildi.
Cumhuriyet Halk Partisi
Muğla Milletvekili olarak, muhalefetiyle ve iktidarıyla emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
“Muğla Üniversitesi”nin “Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” olarak değiştirilmesi
çok önemli ve insani bir zorunluluktur. Bu, Muğlalıların ve Muğla
Üniversitesinin merhum Sıtkı Koçman’a bir vefa borcudur çünkü Muğla
Üniversitesi, ülkemizin ender yetiştirdiği, yüreği insan sevgisiyle dolu büyük
insan Sayın Koçman’ın himayelerinde bugünkü büyüklüğüne ve gelişmişliğine
kavuşmuştur.
Muğla’ya ve Muğla
Üniversitesinin gelişmesine katkılarından dolayı hayırsever iş adamı merhum
Sıtkı Koçman’ı bir kez daha rahmetle anıyorum, ışıklar içinde yatsın.
Cumhuriyet döneminin ilk
maden mühendislerinden biri olan ve Muğla’nın çeşitli bölgelerinde yatırımları
olan Sıtkı Davut Koçman, sağlığında Muğla Üniversitesine yaklaşık 55 milyon
dolar yardımda bulunmuştur. Üniversitenin fiziki altyapısının yanı sıra,
yurtlar, fakülteler, spor tesisleri ve lojmanlar bu yardımlar sayesinde
tamamlanmıştır. Üniversite yerleşkesindeki binaların çoğu Sıtkı Koçman ve onun
adına kurulan vakıf kanalıyla yapılmıştır. Vakfın Muğla Üniversitesine
katkıları hâlen devam etmektedir.
Bu arada, Sıtkı Koçman
Vakfı Onursal Başkanı Sayın Alaittin Arpat’a ve gelmiş geçmiş tüm Mütevelli
Heyeti üyelerine teşekkür ediyorum. Özellikle Üniversite Senatosuna ve şimdiye
kadarki rektörlere de ayrıca teşekkür ediyorum.
Tıpkı Muğla Üniversitesi
gibi Abant İzzet Baysal Üniversitesi de ülkemizdeki devlet ve vakıf
üniversitelerinin yanında “vakıf destekli devlet üniversitesi” olarak üçüncü
bir model oluşturmuştur. Abant İzzet Baysal Üniversitesine 262 milyonu bulan
yardımlarıyla gerçekten Türk gençlerine büyük katkı sağlamıştır.
“Muğla Üniversitesinin
hamisi” olarak nitelendirilen Sayın Koçman’ın isminin Muğla Üniversitesine
verilmesiyle, beklenen vefa gerçekleşecektir, hayırsever iş adamının ismi Muğla
Üniversitemizde yaşayacaktır.
Muğla Üniversitesi, 1992’de
3837 sayılı Kanun ile kurulmuş, Üniversitenin kuruluşunda Fen, Edebiyat, Su
Ürünleri, Teknik Eğitim, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen ve Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu yer almıştır.
Muğla Üniversitesi, 1992
yılında kurulmuş genç ve gelişmekte olan bir üniversite olmasına rağmen,
kurumlaşma kültürünü benimsemiş, kurum kültürünün oluşması için çaba gösteren
bir üniversitedir. Ancak tabii ki Tıp Fakültesinin kurulmasından bu yana, Hükûmetin
engellemeleriyle, maalesef Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi bir türlü
işlerliğine kavuşamamış. Benim de orada yönetimde olduğum süreçte eğer Hükûmet
bize Devlet Planlama Teşkilatının desteklerini sağlamış olsaydı, bugün Muğla,
araştırma ve uygulama hastanesine sahip olmuş olacaktı.
Ayrıca, on bir yıldır
Mimarlık Fakültesi maalesef öğrenci alamamıştır. Öncelikle Akyaka bölgesinde
alınan arazi üzerine bina yapılamamış ve yer de bulunamamıştır. Oysa 9’uncu
Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in de okuduğu, bugün Anadolu Enstitüsü Kız
Meslek Lisesi olarak bilinen tarihî ve güzel binanın Mimarlık Fakültesine devri
ile Mimarlık Fakültesinin yer ve okul sorunu çözülebilecektir.
Ayrıca, Fethiye İşletme
Fakültesi 2012-2013 yılı öğretimine açılmalı ve öğrenci alınmalıdır. Milas
ilçemizde de fakülte açılması hızlandırılmalıdır. Yatağan Meslek Yüksekokulu
uzun yıllardır tamamlanamamıştır. Kavaklıdere’de yüksekokul açılmalıdır, en
kısa sürede bitirilmelidir. Dolayısıyla, Muğla Üniversitesinin bütçesi, genel bütçeden
ayrılan pay arttırılmalıdır.
Güzel Muğla’mız, tarihî,
sosyal ve kültürel geçmişi ile Türkiye’nin en uzun kıyısına sahip bir turizm
cennetidir. Üniversitelerin görevlerinden biri de bulundukları şehre ve bölgeye
sosyal, kültürel, bilimsel olarak hizmet etmektir. Muğla Üniversitesinin övünç
duyduğu, bölgede en gelişmiş araştırma merkezi, laboratuvarı ile proje
yürütücülerine indirimli, araştırma yapan diğer akademisyenlere ise imkânların
verdiği ölçüde ücretsiz olarak hizmet vermektedir. Muğla Üniversitesi
akademisyenleri yüz kırk altı bilimsel araştırma projesi tamamlamış ya da
yürütmektedir. Alanlarında uzman değerli öğretim üyelerine sahip olan Muğla
Üniversitesi, güzel ilimizin bugüne kadar araştırılamamış bütün yönlerini
ortaya çıkarıp ulusal ve ulusal ve uluslararası alanda tanıtacak bir güce ve
bilgi birikimine sahiptir. Muğla ilimiz, turizm ve tarım alanları yanında, bir
eğitim kenti olma yolundadır ve bu mutlaka desteklenmelidir.
Cumhuriyetimizin kurucusu,
en büyük eğitimci ve Başöğretmen Atatürk, bir milletin ancak eğitimle hür,
bağımsız, şanlı ve yüksek bir toplum hâlinde yaşayabileceğini, “Eğitimdir ki
bir ulusu hür, bağımsız, şanlı ve yüksek bir toplum hâlinde yaşatır veya ulusu
kölelik ve yoksulluğa terk eder.” özdeyişiyle eğitimin önemini çarpıcı bir
şekilde ifade etmiştir.
Muğla Üniversitesinde
aralarında uzman 92 profesör olmak üzere öğretim elemanı sayısı 1.058’dir.
Muğla Üniversitesinde 11 fakülte, 3 enstitü, 5 yüksekokul, 12 meslek
yüksekokulu, 16 araştırma ve uygulama merkezi bulunmaktadır. 146 bölüm, 50 ana
bilim dalı, 26 bini ön lisans ve lisans olmak üzere, yüksek lisansla birlikte
28 bin gencimize eğitim vermektedir.
Ülkemizin ve insanımızın
güçlü ve refah içinde yaşamasının anahtarı üniversitelerin kaliteli ve
prestijli bilim insanı yetiştirmesine bağlıdır. Prestijli bilim insanı ise
bilim araştırma ve kültürünün geliştiği üniversitelerde yetişebilir.
Üniversitelere yapılan yatırımlar çok önemlidir. Bilim kurumlarına, bilim
kadrolarına yapılan yatırım geleceğe yatırımdır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Muğla Üniversitesinin isminin “Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi” olarak
değiştirilmesi ile ilgili emeği geçen herkese, siz saygıdeğer milletvekillerime
bir kez daha teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Demir.
1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 2’nci maddeye bağlı
ek madde 145’i okutuyorum:
Madde 2- 2809 sayılı Kanuna
aşağıdaki maddeler eklenmiştir.
“Murat Hüdavendigâr
Üniversitesi
EK MADDE 145- İstanbul’da
Merve Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu
tüzel kişiliğine sahip Murat Hüdavendigâr Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) Fen-Edebiyat
Fakültesinden,
b) İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesinden,
c) Mühendislik ve Mimarlık
Fakültesinden,
ç) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
oluşur.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 2’nci maddeye bağlı
ek madde 146’yı okutuyorum:
Nişantaşı Üniversitesi
EK MADDE 146- İstanbul’da
Engin Fikirler Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Nişantaşı Üniversitesi adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe
bağlı olarak;
a) Sanat ve Tasarım
Fakültesinden,
b) İktisadi-İdari ve Sosyal
Bilimler Fakültesinden,
c) Mühendislik-Mimarlık
Fakültesinden,
ç) Sosyal Bilimler
Enstitüsünden,
d) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
e) 14/9/2009 tarihli ve
2009/15429 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş bulunan ve bu Kanun ile
tüzel kişiliği sona erdirilerek Rektörlüğe bağlanan Nişantaşı Meslek
Yüksekokulundan,
oluşur.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve 2’nci maddeye bağlı
ek madde 147’yi okutuyorum:
EK MADDE 147- 21/12/2011
tarihli ve 6260 sayılı 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, 2/9/1983 tarihli
ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Muğla Üniversitesine yapılmış olan
atıflar Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesine yapılmış sayılır.”
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 3’ü okutuyorum:
MADDE 3- 2809 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 42- Bu Kanun
ile tüzel kişiliği sona erdirilerek Rektörlüğe bağlanan Nişantaşı Meslek
Yüksekokulunda halen öğrenimlerini sürdüren öğrenciler ve öğretim elemanları
ile Nişantaşı Meslek Yüksekokulunun mal varlığı Nişantaşı Üniversitesine
devredilir.”
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 10/12/2003 tarihli
ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin
“Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” Bölümünün
47 nci sırası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“47) Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi”
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bizim konuşma talebimiz vardı, Sayın Engin Özkoç’un.
BAŞKAN – Hayır, “Geri
çekti.” denildi bana.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır, hayır. 5’inci maddede var efendim, Sayın Engin Özkoç.
BAŞKAN – Bana söylenen,
Sayın Hamzaçebi, öyle olduğu için devam ettik.
Şimdi, ben 5’inci maddeyi
okuttum, oya sunmadığımıza göre, bu madde üzerinde mi konuşacaksınız?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Evet.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– 5’inci maddede mi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Bir saniye…
BAŞKAN – Şimdi, ben 5’i
okuttum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – 6’ncı maddede de olabilir.
BAŞKAN – Peki, şimdi sunabilir
miyim oya?
MEHMET AKİF HAMAZÇEBİ
(İstanbul) – Tabii.
BAŞKAN – Tamam.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 5’inci madde kabul
edilmiştir, 4’üncü madde kabul edilmiştir, 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Bunları da bir şeddeleyelim.
Şimdi, 6’ncı maddede…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sayın Başkan, 70 kişi var Mecliste, böyle kanun mu geçer!
BAŞKAN – O zaman tatil
edelim. Ne yapayım ben şimdi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Şuna bakın ya!
BAŞKAN – Anlaştı gruplar
canım! Ya Sayın Tanal, bana bağırmayın, Allah aşkına. Zaten beynim döndü. Şu
tarafa bağırın. Tamam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Size bağırmıyorum Sayın Başkan. Özür dilerim şahsınızdan.
BAŞKAN – Şimdi, yani ilk
defa bir şeyi atlıyorum.
Şimdi, kayıtlara geçmesi
için konuşmak başka, ben üzerime alınıyorum başka. Sayın Tanal, tamam?
Madde 6 üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk 10 üniversite arasında 6
tane ABD’li üniversite var. Ne bu 10 üniversite? Dünyanın en iyi
üniversiteleri. 4 tane de Birleşik Krallık üniversitesi var. İlk 100 üniversite
arasında 18 üniversite Birleşik Krallık’tan, 36 üniversite Amerika Birleşik
Devletleri’nden. İlk 100 üniversite listesinde Türkiye’den üniversite
bulunmamaktadır. Bu sıralama, akademik, bilimsel katkı, akademisyenlerin
niteliği ve çalışmalarına bakılarak düzenlenmiştir. “Saygınlık” ölçütüne bağlı
olarak yapılan farklı bir listede Orta Doğu Teknik Üniversitesi 96’ncı sırada
yer alıyor.
Değerli arkadaşlarım, bir
ülkenin bir duruşu olması gerekiyor. Bir insanın duruşu olması lazım, bir
ülkenin milletinin bir duruşu olması lazım, ülkesinin bir duruşu olması lazım.
Eğer o ülke dışarıya karşı gerçekten duruşunu belirlerken kendi iç sorunlarıyla
ilgili söyledikleri konusunda bir dik duruş sergileyebiliyorsa, bu duruş
diğerleri tarafından da saygınlıkla karşılanır. Bizim ne kendi eğitim konumuzda
ne dış politikamızda ne aldığımız kararlarda ne ülke içerisinde verdiğimiz
sözlerde maalesef bir duruşumuz yok. Bu kalitesizliğin iki tane temel noktası
var. Birincisi: Siyasi iktidarların ideolojik yaklaşımlarının evrensel eğitim
normlarının önüne geçmesi. İkincisi: Eğitimi serbest piyasa kuralsızlığına
teslim etmektir.
Değerli arkadaşlar, bakın,
AKP İktidarının Amerika Birleşik Devletleri ne derse yapan bir görünümü var ya,
halk tarafından da doğru algılanan…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Görünüm değil, gerçeği var.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) –
…ama Amerika Birleşik Devletleri Başkanı 21 Nisan 2012’de yaptığı bir konuşmada
şöyle diyor: “Bu yüzden, yükseköğrenimi her Amerikalı için erişilebilir hâle
getirmek adına elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyor. Eğitim hiç bu kadar
pahalı olmamıştı. Üniversite masrafları için kredi alan öğrenciler 25 bin dolar
borç ile mezun oluyorlar. Amerika’da yükseköğrenim lüks olmamalıdır. Bu, her
ailenin erişebileceği ekonomik bir zorunluluktur. İşte bu yüzden, gelecek hafta
ülkenin her yerinde üniversiteleri ziyaret edip öğrenim masraflarını nasıl
düşürebileceğimiz konusunda öğrencilerle görüşeceğim.” Bunu kim söylüyor
değerli arkadaşlarım? Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Obama söylüyor.
Ne zaman söylüyor? 21 Nisan 2012’de. Öğrencilerle ilgili vergilerin
düşürülmesini kiminle konuşacağım?” diyor, “Öğrencilerle konuşacağım diyor?
Aradaki farkı görebiliyor musunuz? Yani örnek alınması gerekecekse bu örnek
alınacakken, size birisi “Eğitim sisteminizi değiştirin.” deyince eğitim
sistemini değiştiren, “Suriye’ye tavır al.” deyince Suriye’ye tavır alan,
“Irak’a tavır al.” deyince Irak’a tavır alan, “Libya’ya tavır al.” deyince
Libya’ya tavır alan, bombalatan, NATO üssünü açan bir anlayışla hareket
ediyorsanız, siz hangi üniversiteleri kurmaktan, hangi özgür iradeyi
yetiştirmekten, Türkiye’nin özgür bir irade gücüyle bir duruşunun var olduğunu
göstermekten bahsedebilirsiniz? Sizin o çok örnek aldığınız Amerika Birleşik
Devletleri 1 askeri için dünyayı ayağa kaldırdı ve biz arabulucu olmak
durumunda kaldık.
Bakın, ben size bir şey
gösteriyorum: Tarih kaç? 17 Ağustos 1992 Pazartesi. Kaç yıl önce? Yirmi yıl
önce. Ne diyorlar? “Bizi unutmayın.” diyorlar. Kimler? Bizim askerlerimiz. Ne
olmuş? Teröristler tarafından kaçırılmış. Peki, bugün bu askerin ağabeyi ne
diyor? Yirmi yıl önce Batman Sason’da kaçırılan kardeşi jandarma astsubay
kıdemli başçavuş… “24 Ağustos 1992’de kardeşim yol çevrilmesinde kaçırıldı.
Batman Sason’a tayini çıkalı iki ay olmuştu. Kaçırıldığında bir yıllık evliydi
ve üç aylık hamileydi karısı. Kaçırıldıktan sonra hiçbir haber alamadım.
Genelkurmaya gittim, Başbakanlığa yazı yazdım. Başvurmadığım yer kalmadı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Eşref Bitlis’e gittim. Bana ‘Devlet askerinin
peşini bırakmaz. Ama siz de Apo’yla görüşün, kardeşinizi kurtarın.’ dedi ama
kurtaramadık. Koalisyon hükûmeti döneminde Sayın Devlet Bahçeli’ye mektup
yazdım. ‘Kardeşin öldürülmüş olabilir.’ diye cevap aldım. Bundan sonra da hiç
kimse bizimle ilgilenmedi. Şimdi kardeşimin çocuğu yirmi yaşında, üniversitede
okuyor. Ben bunu hangi gönül rahatlığıyla askere göndereceğim?” diye soruyor.
Ben de size soruyorum:
Üniversitede okuyan öğrencilerimize biz hangi gönül rahatlıyla “Size özgür bir
ülke bıraktık.” diyebileceğiz? Biz, bugün, kurulan vakıf üniversitelerinin
hangi denetim altında, hangi ideolojik anlayışla kurulup kurulmadığını incelemiyorsak,
Türkiye’nin dünyaya karşı bir duruşu yoksa, bu ülkenin kendi askerini
sahiplenen bir anlayışı yoksa, bu ülkenin askeri yirmi yıldan beri
teröristlerin elindeyse ve bu ülkenin Başbakanından ses çıkmıyorsa biz hangi
öğrencilerimizi okutacağız, yetiştireceğiz ve özgür Türkiye’nin özgür evlatları
olarak bu ülkede var edebileceğiz? Biz eğitim yasasından mı bahsediyoruz?
4+4+4’ten mi bahsediyoruz? Kurulacak üniversitelerden mi bahsediyoruz? Biz
Türkiye’de çıkacak olan yasalarla Türkiye’nin dış dünyaya karşı başının dik
olmasından mı bahsediyoruz?
Biz şunu yapıyoruz değerli
arkadaşlar: Az önce Caniklioğlu bu kürsüden şöyle seslendi…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Canikli.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) –
Caniklioğlu kim ya?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kim
olduğunu, bakın, biraz sonra söylüyorum ben, siz de öğrenin.
Dedi ki: “Bu millet bize oy
verdi. Siz bu milletin iradesine karşı mı çıkıyorsunuz?” Ben de size şöyle
diyorum: Bu millet size oy verdi ama siz o millete takla attırıp göbek
attırıyorsunuz. Bu millet bir gün, kime oy verdiğini öğrenecek; evlatlarını teröristlerin
elinden kurtarmayan, öğrencilerini meydanlarda dövdürten, çocuklarını maden
ocaklarında, enkaz altlarında öldürten, kendi ülkesinin geleceğine değer
vermeyen insanlardan hesap soracaktır.
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Niye bağırıyorsun?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ben
bu millet adına bağırıyorum, bu millet adına bu kürsüde konuşuyorum.
Hazmedemiyorsanız siz bu millete takla attıranların partisi olarak, bu millete
göbek attıranların partisi olarak, siz bu milleti aşağılayanların partisi
olarak bu millete cevap vereceğiniz günü beklersiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özkoç.
6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun.
4’üncü sıraya alınan,
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık ile 9
Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Uyuşturucu
Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 11 Milletvekilinin; Manisa
Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu ile 53
Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2
Milletvekilinin; Muş Milletvekili Demir Çelik’in Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ve Malatya Milletvekili
Öznur Çalık ile 9 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile
Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve 11 Milletvekilinin;
Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu
ile 53 Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2
Milletvekilinin; Muş Milletvekili Demir Çelik’in Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/489,
2/488, 2/494, 2/496, 2/497) (S. Sayısı: 232)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 17 Mayıs 2012
Perşembe günü, alınan karar gereğince, 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Hayırlı akşamlar diliyorum.