DÖNEM:
24 CİLT:
20 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
102’nci Birleşim
3 Mayıs 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Bursa Milletvekili
Mustafa Öztürk’ün, Dünya Kardeşlik Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Aydın Milletvekili
Osman Aydın’ın, pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
3.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, yaş meyve ve sebze üreticilerinin durumuna ve süt
dağıtımındaki yetersizliğin faturasının üreticilere çıkarılmaması gerektiğine
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, Balıkesir Dursunbey ilçesi Odaköy’de kimyasal atık depolama
tesisi yapılması projesine ilişkin açıklaması
4.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
5.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, 3 Mayıs Dünya
Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, 3 Mayıs Türkçülük Günü’nün 68’inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
8.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, 3 Mayıs Türkçülük Günü ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin açıklaması
9.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, İzmir Büyükşehir Belediyesinin Okul Sütü Projesi’ni yedi
yıldır uygulamakta olduğuna ilişkin açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü ile bir ay önce Aşkale’de
yaşanan kazaya ilişkin açıklaması
11.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Aydın ilinin Kuyucak ilçesinde portakal üreticilerinin zor
durumda olduğuna ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Demir
Çelik ve 20 milletvekilinin, demir yolu taşımacılığının etkin kullanımının
sağlanması ve mevcut sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, aile hekimliği uygulamasının başladığı
günden bugüne kadar sonuçlarının değerlendirilmesi ve yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, üniversitelerin içinde bulunduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/267)
B) Tezkereler
1.- (10/236, 237, 238, 239)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi
(3/854)
2.- Seyşeller Ulusal
Meclisi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi
(3/848)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 18/4/2012
tarihinde Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşlarının okullarda ve okul
çevresinde ihmal, teknik sorunlar ve eksiklikler neticesinde meydana gelen
yaralanma ve ölümle sonuçlanan kazaların sebebinin araştırılması amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/5/2012 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun, 22/2/2012
tarihinde İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve arkadaşlarının 12 Haziran
1980’de İnciraltı’nda yaşanan olayların tespiti amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/5/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- AK PARTİ Grubunun,
Hükûmetin 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik
Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin yeniden görüşülmesine
dair talebinin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Tapu Kanunu ve Kadastro
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228)
4.- Eskişehir 2013 Türk
Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/596) (S. Sayısı: 221)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler
(Tekriri Müzakere)
1.- Tapu Kanunu ve Kadastro
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili
Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228)
(1’inci Madde)
VIII.-
OYLAMALAR
1.- Tapu Kanunu ve Kadastro
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Eskişehir 2013 Türk
Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, KÜMAŞ Manyezit Ticari ve İktisadi Bütünlüğü İhalesinin muhammen
bedelin altında bir fiyata satılmasına ilişkin Maliye Bakanından sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/5539)
2.- Sakarya Milletvekili Engin
Özkoç’un, yabancı bir TV kanalına verdiği beyanata ilişkin sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/5710)
3.- Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek’in, bir beldedeki halk kütüphanesine ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5829)
4.- İzmir Milletvekili
Alaattin Yüksel’in, bir Bakanın Altındağ ilçesinde satın aldığı gayrimenkul ile
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/5830)
5.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, 2008-2011 yılları arasında turizmde tanıtım bütçesine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5974)
6.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Manisa’ya yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5976)
7.- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, tarihi Bitlis evlerinin korunmasına ve
yenilenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/5977)
8.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, TÜİK’in işsizlik oranlarını belirlemede
kullandığı yöntemlere ve verilerin sıhhatine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı
Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/6135)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Eskişehir Milletvekili Salih Koca, Yunus Emre Kültür ve Sanat
Haftası’na,
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Gazi Yerleşkesi’ne,
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, yeni teşvik sistemi ve
Konya’daki yatırımlara,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, toplumlarda sanatın
yaşatılması ve sanatçının desteklenmesi gerektiğine,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, 2/B nedeniyle İstanbul’un bazı
ilçelerindeki taşınmazların rayiç bedellerinin halkı ve yüksek sesle bağıran
pazarcılara ceza kesilmesinin esnafı mağdur ettiğine,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü ile 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin
40’ıncı yıl dönümüne;
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Muş Milletvekili Demir Çelik,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ne;
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, Adıyaman’da çiftçilerin sulama
sorunlarına,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı,
Millî Eğitim Bakanlığının Okul Sütü Projesi kapsamında dağıttığı
sütlerden dolayı yaşanan zehirlenme olaylarına;
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana’nın Kozan ilçesine giden bir
düğün minibüsünün Seyhan Irmağı’na düşmesine,
Kütahya Milletvekili Alim Işık, yeni teşvik sisteminin gıda, tarım
ve hizmet sektörünü kapsamadığına, bu nedenle Kütahya dâhil birçok Anadolu
ilinin zarar göreceğine ve Simav’da yaşanan depreme,
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Aydın’da portakal üreticilerinin
zor durumda olduğuna,
Mersin Milletvekili Ali Öz, Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup üst
düzey rütbelilere verilen maaş zammının astsubaylara ve uzman çavuşlara
verilmediğine ve Mersin Tekmen’de tarım ürünlerinin tarlada heba olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, hayvancılık
sektörünün sorunlarının (10/262),
Adana Milletvekili Ali Halaman ve 21 milletvekilinin,
kamyoncu-nakliyeci esnafının sorunlarının (10/263),
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Türkiye’de
tükenmekte olan su ürünleri sektörünün, yok olan su ürünlerinin ve okullardan
mezun olup da iş bulamayan su ürünleri mühendislerinin sorunlarının (10/264),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne
katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere 23-29 Mart 2012 tarihlerinde Güney Kore
ve İran’a yaptığı resmî ziyarete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
BDP Grubunun, 15/1/2012 tarihinde Iğdır Milletvekili Pervin Buldan
ve arkadaşlarının kamuoyunda “faili meçhul cinayetler” olarak bilinen
cinayetlerin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş
olduğu (448 sıra no.lu),
CHP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde Adana Milletvekili Ümit Özgümüş
ve arkadaşlarının 5 Nisan 2012 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından açıklanan yeni teşvik paketi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu (382 sıra no.lu),
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 2/5/2012 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma saatlerinin
düzenlenmesine ilişkin önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile
demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutları ile
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
(10/236, 237, 238, 239) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine
siyasi parti gruplarınca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.
Başkanlıkça, Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin
duyuruda bulunuldu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlandı, 4’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 3 Mayıs 2012 Perşembe günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime 23.01’de son verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Mine LÖK BEYAZ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Diyarbakır Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
138
3 Mayıs 2012 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu’nun; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/539) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
2.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un; Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/540) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
3.- Tokat Milletvekili Orhan
Düzgün ve İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun; 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/541) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/04/2012)
4.- Antalya Milletvekili
Yıldıray Sapan’ın; Türk Ceza Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu ve Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/542)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/04/2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Demir
Çelik ve 20 Milletvekilinin, demiryolu taşımacılığının etkin kullanımının
sağlanması ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2011)
2.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken ve 21 Milletvekilinin, aile hekimliği uygulamasında yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/266) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/11/2011)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/11/2011)
3 Mayıs 2012 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 102’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, cevap süresi yirmi
dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, Dünya
Kardeşlik Haftası münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Mustafa
Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Dünya Kardeşlik
Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28 Nisan 4 Mayıs tarihleri arası Dünya
Kardeşlik Haftası olarak kutlanmaktadır.
Hatırlanacağı gibi,
Peygamber Efendimizin dünyaya gelişlerini konu alan Kutlu Doğum etkinliklerinin
bu yılki ana teması da kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukukuydu.
Kardeş sözcüğü, yeryüzünün
bütün dillerinde var olan sevgiyi, sıcaklığı, sevimliliği ifade ettiği ortak
anlam olarak, nesep ve soy ilişkisi olan kişileri anlatan ortak bir kavramdır.
İslam dininin temel
referans kaynakları olan Allah’ın kelamı Kur’an ile elçilerin sonuncusu
Peygamberimizin sünneti ve hadisleri, bu bilinen anlamın yanında kardeşliğe
daha farklı, daha vurucu, insanlık ailesi için daha çok üzerinde durulması ve
vurgulanması gereken anlamlar yükler. Aynı kabileye mensubiyeti, dine uymada
birlikteliği, sevgi ve muhabbet paylaşımını, samimi ve içten dostluğu da
kardeşlik olarak ifade eder.
İslam’ın bu kardeşlik
anlayışı, Müslümanlar için olduğu kadar tüm insanlık için kaynaşmanın,
dostluğun, ülfetin, muhabbetin, yardımlaşmanın, dünyayı yaşanabilir bir mekân
kılmanın temel ilkelerini kutsal kitabımız Kur’an ve Allah’ın elçisinin
sünnetinden alan bir özellik taşır.
Sizlere kardeşlik konusunda
bir ayeti kerime sunmak istiyorum: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltiniz ve Allah’a saygı duyun ki merhamet
olunasınız.” Hucurat Suresi.
Bir hadisi şerif: “Müslüman
Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yalnız bırakmaz. Bir kimse Müslüman
kardeşinin ihtiyacını karşılarsa Allah da ona yardım eder.”
“Sizden biri kendisi için
istediğini kardeşi için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz.” Yine bir hadisi
şerif.
“İnsanlar ya senin dinde
kardeşin ya da hilkatte eşindir.” diyor Hazreti Ali (RA).
Mevlânâ da “Aynı dili
kullananlar değil, aynı duyguları paylaşanlar daha iyi anlaşırlar.” diyor.
Sahip olduğumuz inançlar ve
değerler, ırkları, coğrafyaları, dilleri, renkleri ve kültürleri farklı
milyonlarca insanı kaynaştırıp, aynı değerler etrafında birleştirebilen
evrensel bir kültürdür.
Çanakkale tarihe geçmiş
büyük bir kahramanlık destanı olduğu kadar, aynı zamanda, bir kardeşlik ve
barış destanıdır. Bu öyle bir barış ve kardeşlik destanıdır ki içinde renk
farklılığının, ırk ayrışmalarının, soyun, aşiretin, kabilenin olmadığı bir
kardeşlik destanıdır.
Kardeşlik, sevgi ve sevinç
demektir, barış demektir, paylaşım demektir. Kardeşlik, fedakârlık demektir,
huzur demektir, güven ve eminde olmak demektir. Kardeşlik, insanlık duygusunun
doruk noktasıdır. Kardeşliğin egemen olduğu dünyamızda, herkesin gözü önünde
toplu katliamlar olur muydu, çocuklar öldürülür müydü, çocuklar gıdasızlıktan
aç kalıp ölüme terk edilir miydi, Bosna’da, Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de
katliamlar olur muydu, Somali benzeri insanlık dışı uygulamalar yaşanır mıydı?
Bu nasıl vahşet, bu nasıl insanlık anlayışıdır ki günümüz dünyasını yaşanmaz
hâle getiriyor? Dünyamızın bugün içinde bulunduğu savaşların, işgallerin,
terörün, sömürünün, işkencelerin, açlığın ve sefaletin bitmesi ancak kardeşlik
anlayışıyla son bulacaktır. Oysa dünya hepimize yetecek kadar büyük ve
geniştir. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” düsturuna inanan bizler,
dünyada sürmekte olan ve zaman zaman artan düzensizliğe karşı kör, sağır,
dilsiz olamayız.
Âşık Veysel diyor ki:
“Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürt’ü Türk’ü ve Çerkez’i
Hep Âdem’in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?
Kur’an’a bak, İncil’e bak
Dört kitabın dördü de hak
Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası.”
Yunus Emre diyor ki:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”
Yine Martin Luther King
diyor ki: “Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama basit bir
sanatı unuttuk: Kardeş olarak yaşamayı.”
Kardeşlik zulmü yıkar,
darlığı giderir, umutsuzluğu bitirir, sömürgeyi engeller. Kardeşlik, mutlu
yaşam sırrı demektir, yaşamdan zevk almak demektir. O hâlde, gelin, kardeş
olalım, kardeş kalalım, sevelim sevilelim, mutlu olalım.
Sayın milletvekilleri, dün
sütle ilgili epey bir konuşma oldu. Onunla ilgili de kısaca söz etmek
istiyorum. Okul Sütü Programı, 2012/2957 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve bu
karara ilişkin Okul Sütü Uygulama Programı Tebliği çerçevesinde başlatıldı.
Okul Sütü Programı, ilköğretim çağındaki öğrencilere süt tüketim ve sağlıklı
beslenme alışkanlıklarını kazandırarak dengeli beslenmelerine katkıda bulunmak
suretiyle zihinsel ve fiziksel olarak gelişimlerinin artırılmasının sağlanması
ve piyasada oluşacak regülasyonu sağlamak üzere başlatılmıştır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztürk.
Gündem dışı ikinci söz,
pamuk üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın
Osman Aydın’a aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Aydın Milletvekili Osman Aydın’ın, pamuk üreticilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ege Bölgesi’nin en büyük
pamuk üretim merkezi olan Aydın ilimizin Söke ilçesinde geçtiğimiz günlerde
Belediye Başkanımız, Söke Ziraat Odası, Söke Ticaret Borsası ve Söke Ovası
Sulama Birliği başkanlarımızın öncülüğünde bölgedeki pamuk üreticilerinin ve
demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla gerçekleşen, pamuk üreticilerinin
içinde bulunduğu sorunları anlatan bir çalıştay gerçekleştirildi. Bu çalıştay
neticesinde, hakikaten, pamuk ürünümüzün sanayimiz ve Türkiye ekonomisi
açısından ne kadar büyük önem taşıdığı, ne kadar stratejik bir ürün olduğu
ortaya çıkmış oldu. Hakikaten, pamuk üretimi, Hükûmetimizin yanlış
uygulamaları, yanlış politikaları neticesinde her geçen gün çiftçimizin
üretiminden zarar etmesi neticesi olarak biraz daha azaldı ve milyarlarca dolar
ihracatımızın temel sektörlerimizden birisi olan tekstil sektörümüz için bu
gidişatın ne kadar hayati önem taşıdığı apaçık bir şekilde ortaya serildi.
Pamuğun sadece tekstil sektörümüz için değil, hayvan yemi ve bitkisel yağ
açısından da ekonomimize çok büyük katkı sağladığı apaçık ortaya kondu. Pamuk
üretimimizin istihdam açısından da, sadece pamuk üretimi için 300 bin daimî, 1
milyonun üzerinde geçici işçi istihdam etmesi ve pamuk ürününe bağlı olan
sektörlerde de milyonlarca insanımızın istihdam edilmesi açısından da çok
stratejik bir ürün olduğu ortaya çıktı.
Bu üreticilerimizin
sorunları çözülmediği takdirde, ekonomimizin her yönüyle ne kadar büyük
sıkıntılar içine gireceği, son yıllarda, özellikle önemli pamuk üreticisi
ülkelerin kendi sektörlerini korumak için pamuk ürünü ihracatını yasaklamaları,
apaçık bir şekilde bu gidişatın devam etmesi durumunda ülkemizin ekonomisinin
ne kadar büyük yara alacağı, milyarlarca dolarlık tekstil ihracatımızın ne
pozisyona düşeceği, 2023 hedefi olduğu söylenen 70 milyar doların üzerindeki
tekstil ihracatı hedefine ulaşılması yönünden ne kadar büyük problemle
karşılaşacağımız apaçık ortadadır. Bugün, pamuk üreticimiz, dünyanın birim
alandan en verimli pamuk üretim bilgi birikimine ve teknolojisine sahip
olmasına karşın, Avustralya’yla beraber dünya üretim verimliliğinde 1’inciliği
paylaşmasına karşın, girdi fiyatlarının çok yüksek olması, dünyanın en yüksek
fiyatlı mazotunu, dünyanın en yüksek fiyatlı gübresini, dünyanın en yüksek
fiyatlı ilacını, dünyanın en yüksek fiyatlı tohumunu kullanması neticesinde
üretimden zarar etmesi nedeniyle, her geçen gün biraz daha pamuk üretemez hâle
itilmektedir. O açıdan, özellikle pamuk üretiminin ekonomimiz için ne kadar
stratejik bir ürün olduğu anlaşılıp, önümüzdeki süreç içinde pamuk üreticimizin
içinde bulunduğu sorunlara acilen çözüm üretilmediği takdirde ekonomimizin ne
kadar büyük zararlara gireceği apaçık ortadadır.
Bu nedenle, kısa süre
içinde, özellikle acil olarak mevcut üretimin sürdürülebilmesi için pamuk
üreticilerinin hak etmiş olduğu 2011 yılı primlerinin defaten bu ay sonuna kadar
ödenmesi gerekmektedir çünkü pamuk üreticisi ekim hazırlıkları içinde, ekim
döneminde, bu paraya çok büyük ihtiyacı var. 2012 yılı primi olarak açıklanan
46 kuruşun tekrar gözden geçirilerek, hakikaten dünya pamuk üreticileri ile
ülke üreticilerimizin birim maliyetleri göz önüne alınarak, bu birim maliyetler
arasındaki farklar gözetilerek bu farkın temin edilecek miktara çıkarılması çok
önemlidir.
Mazot desteği alan bazında
değil, üretim endeksli verilmeli. Girdiler üzerindeki yüzde 18 KDV’nin defaten
süratle yüzde 1’e indirilmesi pamuk üreticilerimizin bu KDV’yi mahsup edememesi
nedeniyle çok önemlidir. Destek primlerinin en az beş yıllık süre için
açıklanmasının pamuk üreticilerimizin önümüzdeki süreç için hakikaten üretime
devam edebilmeleri konusunda önemli ışık tutacağı düşünülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN AYDIN (Devamla) –
Pamuk üreticilerimizin sorunlarının çözümü dileğiyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aydın.
Gündem dışı konuşmaya Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
– Sayın Bakan sütten bahsedecek, sütten!
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara)
– Süt ne oldu, süt, Bakan?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bahsederiz, bahsederiz, sizi merakta
bırakmayız.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gündem dışı yapılan
konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Öncelikle, tabii, biraz önce
pamuk ürünüyle ilgili olarak konuşan Aydın Milletvekili Sayın Osman Aydın’ın
değindiği hususla ilgili bilgi arz edeceğim ve sürem içerisinde bir de
gündemdeki süt ile ilgili olarak da bilgi arz edeceğim Genel Kurula. Hepinizi
saygıyla tekrar selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pamuk, Türkiye için önemli bir ürün çünkü Türkiye, dünya pamuk
üretiminde 8’inci sırada yer alıyor, yine tüketimde Çin, Hindistan ve
Pakistan’ın ardından dünyanın 4’üncü büyük tüketicisi, verimde de Avustralya ve
İsrail’in ardından dünya ülkeleri içerisinde 3’üncü sırada yer alıyor.
Türkiye’de yaklaşık 70 bin
çiftçimiz, üreticimiz pamuk üretimini gerçekleştiriyor ve üretilen pamuğumuzun
ürün değeri yaklaşık 4 milyar lira civarında; tekstil mamulüne dönüşmesiyle bu
değer katlanarak 24 milyar liraya çıkmaktadır. Yani pamuk bizim için sadece bir
zirai ürün olarak değil, aynı zamanda sanayimiz için, tekstil sanayimiz için
önemli bir ham madde ve Türkiye’nin tekstil ihracatının çok büyük bir kısmını bu
pamuk karşılamakta.
2002-2009 yılları arasında
pamukta alanda bir eksilme meydana geldi. Tabii bunun çeşitli sebepleri var
çünkü başka ürünlerde bir artış söz konusu oldu, bundan dolayı pamukta nispi
bir alan azalması oldu. Ancak 2009-2011’de -bu arada aldığımız tedbirlerin de
etkisiyle- alan itibarıyla yaklaşık yüzde 36’lık bir alan artışı meydana geldi
ve 2011 yılında yaklaşık 573 bin hektar alana ulaştı. Bu da son derece önemli
yani pamuk üretiminde 2009’dan itibaren tekrar alan itibarıyla, ürün, üretim
itibarıyla -biraz sonra onu da arz edeceğim- bir artış meydana geldi.
Kütlü pamuk üretimi:
Destekleme uygulamalarıyla kütlü pamuk üretimi 2009-2011 döneminde yüzde 50
artış sağladı ve 2 milyon 580 bin tona ulaştı. Kütlü pamuk veriminde de yani
sadece ürün artışıyla, üretim artışıyla, alan artışıyla sınırlı değil, aynı
zamanda birim alandan elde edilen üründe de verimlilik itibarıyla bir artış
var. Nedir o? 2002 yılında dekara 350 kilogram pamuk alınıyordu, 2011 yılında
450 kilogram olarak gerçekleşti yani dekar başına şimdi 100 kilogram daha fazla
ürün alıyoruz pamuk üretiminde.
Kütlü pamuk üretiminde ilk
sırayı yaklaşık yüzde 57’lik pay ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yüzde 26’lık
oran ile Akdeniz Bölgesi ve yüzde 17’yle de Ege ve Marmara izlemekte.
Tabii, pamuk
üretim-tüketiminde de artış meydana geliyor. Biraz önce de arz ettiğim gibi,
Türkiye’nin bu yıl lif pamuğu üretimi yaklaşık 1 milyon tona çıktı -ki bu
2010’da 800 bin tondu, 2009’da 638 bin ton civarındaydı- kütlüde ise 2 milyon
580 bin tona çıkmış bulunmakta. Verimde de önemli bir artış var.
Tabii, tüketimde artış var;
esas yani pamukla ilgili dikkate almamız gereken temel noktalardan bir tanesi
bu. Örneğin, bundan birkaç sene önce 1 milyon 600 bin ton, 1 milyon 300 bin
tonlardayken şimdi 1,5 milyon tonu aşmış durumda.
Tabii, burada dünyadaki gelişmeler,
dünya fiyatları, diğer ülkelerin durumları, pozisyonları, hepsi bir şekilde
etkili oluyor ama bizim açımızdan, Türkiye açısından, gerek tekstil ham maddesi
olması gerek yağlı tohum olması ve pamuk tohumu küspesinin aynı zamanda yem ham
maddesi olarak kullanılması gibi birden fazla alanda kullanımı bulunduğundan
dolayı bizim için stratejik bir ürün olarak değerlendirilmekte ve biz de
Hükûmet olarak göreve geldiğimizden bu yana bununla ilgili sürekli, hem pamuğa
verilen prim desteğini artırmak suretiyle hem de bununla ilgili üretimi teşvik
edecek diğer destekleri devreye koymak suretiyle bu alanda buna dönük
politikalar izlemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin pamuğa dayalı tekstil ihracatı -2002 yılında 549
bin ton lif pamuk ithal ediyor Türkiye- 4,5 milyar dolar ama 2011 yılında 612
bin ton lif pamuk ithalatıyla tekstil ihracatımız 11,5 milyar dolara çıktı. Bu
da şu demektir: Türkiye’de hem içerideki üretim hem de aslında ihtiyaç duyulan
ve Türkiye’deki talep fazlasının bir şekilde ithalat yoluyla karşılanması
sebebiyle bu, sanayiye dönüşüyor, sanayi ürününe ve ihracat içerisinde önemli
bir kalemin oluşmasına yol açıyor. Tabii burada şöyle bir şey var: Bu tekstil
ihracatı sanayide görünüyor, tarımda görünmüyor sınıflandırmamıza göre ama
ithalatı tarımda görünüyor. Onu da sizinle bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Biz kütlü pamuk prim
desteğini kilogram başına 2002 yılında 85, bugünkü parayla 8,5 kuruştan 2012
yılında 46 kuruşa çıkardık. Bu, sertifikalı tohum olmak kaydıyla 8,5’tan 46’ya
çıkardık. Bu önemli bir gelişme ve destek, aslında, kalemi içerisindeki en
önemli husus şu: 2002’de toplam pamuk desteği 184 milyon lira, 2011’de bizim
ödediğimiz 792 milyon lira. Burada da 4 kattan daha fazla bir artış söz konusu.
Bu da yine bizim, Hükûmet olarak pamuğa verdiğimiz değeri göstermesi açısından
son derece de önemli. Ayrıca, Bakanlığımızca 2011 yılı kütlü pamuk ürününe
dekar başına 6 TL kimyevi gübre, dekar başına 6 lira mazot ve 2,5 lira da dekar
başına toprak analizi desteği verilmiştir, 14,5 lira ediyor dekar başına. Bu da
yine önemli bir destek oluşturmakta. 2012 yılı ürünü için de 6,3 lira kimyevi
gübre dekar başına, 6,4 lira mazot dekar başına ve 2,5 lira da toprak analiz
desteği ayrıca verilecektir ve biraz önce söylediğim gibi prim desteği olarak
da kilogram başına 46 kuruş ödeme yapacağız. Dekar başına 2011 yılı ürünü pamuk
için prim, mazot, gübre ve toprak analizi olmak üzere yaklaşık 202 lira destek
ödenmiştir. 2002 yılında kütlü pamukta desteğin maliyeti karşılama oranı yüzde
19’dur arkadaşlar. Bu çok önemli bir gösterge. Yani bizim verdiğimiz destek
pamuk üreticisinin maliyetinin 2002’de yüzde 19’unu karşılıyor iken, bugün bu
oran yüzde 41’e çıkmıştır. Yani 100 lira pamuk üreticisi masraf yapıyorsa,
maliyetinin 41 lirasını biz destek olarak kendisine ödüyoruz. Burada pamuk
üretimiyle de, pamuğun stratejik bir ürün olarak değerlendirilmesiyle ilgili en
önemli kıstas esasen bu.
Yine, 2011 yılı prim
destekleri Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline göre yapıldı
ve 13 havzada pamuk üretimi desteklenmektedir. Bizim, pamuk, gerek sertifikalı
tohumluk üretimi desteği ve kullanımı gerekse sübvansiyonluk kredi kullanım
desteği gerek kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi, ARGE desteği gibi
çeşitli destek kalemlerimiz ayrıca var. Yani Türkiye’de pamuğun gerek
verimliliğinin artırılması gerek pazar ve pazarlamayla ilgili sorunlarının
giderilmesi gerekse bu alanda kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi
gibi. Örneğin, makine ekipman desteklerinde biz pamuğa dönük makine
ekipmanların alımında çiftçiye yüzde 50 hibe destek sağlıyoruz kırsal kalkınma
desteklemeleri kapsamında.
Yine, ARGE’yle ilgili
çeşitli bizim desteklerimiz var. Ulusal Pamuk Konseyi yine bizim Hükûmetimiz
döneminde, yakın yıllarda, 2007 yılında kuruldu ve onlar da, gerek Türkiye’deki
gerekse dünyadaki gelişmeleri yakından izlemekte ve pamukla ilgili alınabilecek
tedbirleri görüşmekte, biz de istişare etmek suretiyle bunlardan uygulanabilir
olanları hayata geçirmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; diğer önemli bir hususla ilgili sizlere bilgi arz etmek
istediğimi ifade etmiştim, o da şu: Dün, Türkiye genelinde 75 ilde, 30 bin
civarında, 30.180 okulda yaklaşık 7 milyon öğrenciye süt dağıtımı yapıldı. Bu,
tabii, Türkiye için önemli bir proje çünkü ilk defa Türkiye’deki ilkokul
çağındaki, altı sınıfa giden bütün 7 milyon 200 bin civarındaki öğrenciye dönük,
haftada beş gün dağıtılacak bir proje.
Bu, Türkiye’de sağlıklı
beslenme açısından son derece de önemli. Neden? Çünkü özellikle gelişme
yaşındaki çocukların büyümesi üzerinde çok önemli etkisi olduğunu bildiğimiz,
bilim insanlarının, tıp doktorlarının tavsiye ettiği sağlıklı beslenmede süt
içilmesi önemli bir husus. Biz de Bakanlık olarak, Hükûmet olarak, Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı tedarik boyutuyla, Sağlık Bakanlığımız ve Millî Eğitim
Bakanlığımızla birlikte üç bakanlığın koordinasyonunda illerimizde valilerimiz
ve orada oluşturulan komisyonlar marifetiyle, diğer ilgili birimlerin de
sorumluları katılmak suretiyle bir proje başladı.
Burada hedef şu: Günlük
olarak 200 mililitre UHT’yle, tetra pak kutulara doldurulmuş, hazırlanmış bir
süt bulunmakta. Burada, tabii, şunu ifade etmemiz lazım çünkü zaman zaman,
birkaç gündür bu konuyla ilgili konuşuluyor: Türkiye’de 200 mililitre süt üretimi
yapabilen bütün tesislerin tamamı çağrıldı ve aşağı yukarı bunların hepsi, on
altı firmanın tamamı -on yedi firmaymış, bir tanesi ihale yasaklı olduğu için
girememiş- bunu ortak olarak üretiyor yani bir tek firma veya iki firma, üç
firma değil.
Öncesinde, tabii, ihale
yapıldı. Bazı vilayetler, bazı bölgelere başvuru olmadığından dolayı o ihale
iptal edildi ve en son 17/4/2012 tarihinde ikinci ihaleye çıkıldı, ihale
sonucunda UHT süt üretimi yapan ve Kamu İhale Kanunu’nun 14’üncü maddesi
gereğince ehil olan firmaların katıldığı bir ihale gerçekleşti. İç Anadolu,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi birlikte; Marmara, Karadeniz birlikte; Doğu Anadolu,
Ege birlikte ve Akdeniz ayrı olmak üzere dört bölgeyle ihale gerçekleşti.
Tabii, bu, ilk defa ve bu kadar büyük ölçekli bir proje, 7 milyon 200 bin
öğrenci, çocuk yaşta. Tabii, bunlar farklı sosyoekonomik yapıya, gelir grubuna
veya kuşkusuz farklı biyolojik özelliklere sahip bireyler, çocuklarımız
olabilir, bunların bir kısmı süte hassas olabilir, bir kısmının süt şekerine
hassasiyeti yüksek, bir kısmı belki alerjisi olabilir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sütün hiç suçu yok mu Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) – Veya
süt bozuk olabilir.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla, bunlarla ilgili olarak da
önceden bir eğitim programı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ya
Allah’ını severseniz ya!
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne
alerjik olabilir ne psikolojik olabilir, sadece sütler bozuk Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sabredin, sabredin…
OKTAY VURAL (İzmir) – Belki
bozuk da olabilir, değil mi?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Öyle değil.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Öyle
efendim, öyle.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Öyle değil.
TURGUT DİBEK (Tekirdağ) –
Bozuk olamaz arkadaşlar! Bozuk olabilir mi?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sütlerin bozuk olma
ihtimalini de elbette göz önünde bulundurduk. Bunlarla ilgili olarak da…
OKTAY VURAL (İzmir) – Dalga
geçiyorsunuz milletle ya!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, siz illa öyle istiyorsunuz diye
bozuk olmaz, sizin hatırınız için süt bozuk olmaz. Biz süte bakarız, eğer
bozuksa zaten onu incelemeye aldık. Hatta şüphe duyduğumuz her yerle ilgili de
durdurduk. Teknik inceleme yapıyoruz. O konuda kimsenin endişesi olmasın. Ama
illa…
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) –
Mardin Devlet Hastanesi zehirlenme olduğunu belirtti Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimizle
dalga geçmeyin ya! Yapmayın! Ayıptır!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sütle ilgili şu anda…
OKTAY VURAL (İzmir) – Saygı
gösterin millete!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani bir gıda zehirlenmesi, sütten dolayı
bir zehirlenme şüphesi ve tanısıyla şu anda hastanede tutulan, yatan, tedavi
gören çocuğumuz yok çok şükür. Dün müracaat eden…
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Mardin Devlet Hastanesi açıklama yaptı Sayın Bakan.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dün müracaat eden çocuklarımızın…
OKTAY VURAL (İzmir) – İşte,
bugün var ya!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 4 binin üzerinde çocuk dün müracaat etti.
Bu çocuklarımızın hepsinin ayakta tedavisi yapıldı. Tabii, şikâyetleri alındı,
kimisinin mide bulantısı, kimisinin başka birtakım belirtileri; bunlar tedavi
edildi ve şu anda gıda zehirlenmesi veya süt zehirlenmesiyle ilgili, böyle bir
tanıyla şu anda tedavi altında bulunan bir çocuğumuz yok. Bu önemli bir durum.
Bu, şu demektir: Demek ki, bu belirtilerin hepsi son derece de hafif
belirtiler. Bunların nedeni üzerinde şu anda ayrıntılı bir şekilde duruluyor.
Şüphe olabilecek, şüphe doğurabilecek bütün durumlarda sütler toplandı.
Bunlarla ilgili bakteriyolojik, biyokimyasal, diğer bütün analizler yapılıyor.
Yirmi dört saat ile kırk sekiz saat içerisinde bunların sonuçları alınıyor.
Çocuklarımızla ilgili yine…
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) –
Bunların çocuklara verilmeden önce yapılması gerekmiyor muydu Sayın Bakanım?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Mesela bazılarıyla ilgili gaita örnekleri
alındı, muayeneler yapıldı, hepsi yapıldı, bunların hepsi; tedbir alındı.
OKTAY VURAL (İzmir) – O
sütten içtiniz mi Sayın Bakan?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şüphe duyduğumuz sütlerin hepsini
durdurduk, onu da söyleyeyim ve onlar piyasadan çekildi. Dolayısıyla, bu konu da
hassasiyetle takip edilmekte. Tabii, Türkiye ilk defa bu kadar büyük ölçekli
bir sağlıklı beslenme projesi hayata geçiriyor. Bu projeyi birilerinin provoke
etmesine de müsaade etmeyeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki,
çocuklar mı provoke ediyor? Ne demek?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir şekilde yanlış bir uygulaması olanlar
varsa o yanlış uygulama içerisinde olanlara en ağır cezaları vereceğiz, ondan
hiç şüphe yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, çocuklar mı provoke ediyor ya? Yani çocukları suçluyor, diyor ki:
“Provokatör onlar.” Çocukların günahı ne, niye provokatör olsun?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kimseyi de peşin olarak suçlamıyoruz, hiç
kimseyi peşin olarak suçlamıyoruz. Değerli kardeşlerim, dolayısıyla, bütün
ilgili bakanlıklar illerdeki komisyonlar marifetiyle bu süreci şu anda izlemekte
ve takip etmekte. Bu proje tabii devam edecek.
Çocuklarımızla ilgili,
ailelerle ilgili, başta zaten eğitimler verildi, hepsinden formlar alındı. O
formlara göre çocuğun eğer bir hassasiyeti, özel… Mesela bakın, form örneği
burada, bunların hepsi çocukların ailelerine imzalatıldı daha uygulama başlamadan
önce ve bir şikâyet bildiren veya bir hassasiyet bildirenlere zaten
verilmemesiyle ilgili talimat verildi. Normal şartlarda UHT sütle, eğer
tekniğine uygun olarak hazırlanmışsa -bunun içerisinde eğer sonradan bir
bozulma, bir delinme, bir bombaj vesaire bir şey yoksa- normal olarak onun üç
ay dört ay gibi bir süre -ki üzerinde yazıyor son kullanma tarihi- bir zarar
vermesi beklenmiyor. Ancak, bütün bunlara rağmen, biz, her vilayette -şüphe
olan veya olmayan- verilmiş olan, dağıtılan sütlerin hepsinden numuneleri
aldık, bu numunelerin analizleri yapıldı, şu anda bazıları alındı bazıları
alınıyor ve alır alınmaz da biz zaten bunların hepsini kamuoyuyla paylaşıyoruz,
son derece şeffaf bir şekilde, gizli saklı hiçbir şey yok, açık, şeffaf.
Eğitimler yapılıyor, eğitimler veriliyor.
Bundan sonraki süreçte
biraz daha dikkat etmek lazım, biraz daha eğitime önem vermek lazım.
Çocuklarımızın bu proje vesilesiyle kesinlikle sağlıklı beslenmesi söz konusu
ve bu sağlıklı beslenmeyi de kesinlikle bizim durdurmamamız lazım. Şu anda
uygulamamız devam ediyor, devam edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakan,
teşekkür ediyorum efendim.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki.
Ben, teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz, Deniz Gezmiş ve arkadaşları…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkanım, bir konuyu ifade etmek istiyorum: Bakın efendim, bunlarla ilgili
zehirlenmeler olmuş… “Süt projesini kimse provoke edemez…” Yani çocuklar
provokatör mü? Böyle bir atfı çocuklara hitaben kullanmasını esefle karşılıyorum.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Çocuklar değil ama bazen siyasetçiler
yapıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
o çocukların günahı nedir ya?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Çocuklar değil bazı siyasetçiler
yapıyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Özel yetkili mahkemelere verin, özel yetkili mahkemelere!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Çocuklar değil bazı siyasetçiler
yapıyor, biz onların kim olduğunu biliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke
siz içseydiniz o sütten önce. Çocuklara hakaret etmeyin; çocuklar provokatör
değil, siz kendinize bakın, kendinize bakın!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben kendime bakıyorum, millet de size
bakıyor.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Bir de laf atma oradan; işini doğru yap, millete laf atma!
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
hakaret ediyorsun çocuklara?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Provokatörmüş!
BAŞKAN – Sayın Vural,
teşekkür ediyorum.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Sen bozuk sütü ver ondan sonra “Provokasyon” de!
OKTAY VURAL (İzmir) -
Provokatör! Böyle bir şey olur mu ya?
BAŞKAN – Tamam arkadaşlar.
Gündem dışı üçüncü söz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Düzeltsin ama Sayın Başkan.
BAŞKAN – …Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının ölüm yıl dönümü dolayısıyla söz isteyen…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendilik mi taslıyorsunuz çocuklara?
BAŞKAN – …Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’a aittir.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP
sıralarından alkışlar)
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Denizlerin idam edilişinin 40’ıncı yıl
dönümüyle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biz çocuktuk, daha ilkokul
öğrencisiydik, Denizlerin idamını duymuştuk. Evimizde bir yas vardı. Çünkü daha
önce Mahirler öldürülmüştü. Ailemiz bu konuda duyarlı bir aileydi. Ailemizin
duyarlılığı bizim üzerimizde de ciddi bir iz bırakmıştı. Denizlerle böyle
tanıştık biz. Kardeşler olarak bir araya geldik, gittik bir kutu boya aldık
okul harçlığıyla. İlk eylemimiz öyle oldu, gittik evimizin duvarına “Denizler
ölümsüzdür. Yaşasın Deniz.” diye yazdık. Babamı alıp götürmüşlerdi polisler ve
neden böyle bir şey yaptı diye hesap sormuşlardı.
İşte, bizim elimizde
yıllardır boya kutusu ve fırça; kahramanları yazarız taşlara, duvarlara ve
haksızlıkları, isyanları yazarız.
Denizlerin yol arkadaşları
bugün bu grupta, Mahirlerin yol arkadaşları bugün bu grupta, Kemal Pirlerin yol
arkadaşları bugün bu grupta. Biz…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Başka
yerde yok mu?
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Bu Mecliste, burada, bu Mecliste.
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Burada da.
Şimdi, tabii ki öyle
hissediyorsanız saygı duyuyorum.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Ne demek hissetmek?
SIRRI SAKIK (Devamla) –
Şimdi, bizimle… Bakın, mesela Mahir Çayanların yol arkadaşı Ertuğrul Kürkcü
yanı başımızda.
Şimdi, biz bu inanca sahip
çıkarız. Denizler idama giderken, Parlamentoda, o dönemin Adalet Partisi o
dönemin Başbakanını asanlardan hesap soramıyordu, askerlerin önünde diz
çökmüşlerdi ama şunu yapıyorlardı: “3’e 3” diyorlardı. İntikam duyguları vardı,
rövanş duygusu vardı. Oysaki Adnan Mendereslerin idamında Denizlerin bir günahı
yoktu ama onlar rövanş alıyordu sözüm ona. Onlar tarihin çöplüğüne gömüldüler
ama bugün Deniz ve Deniz’in arkadaşları, Deniz’in ideolojisi okuldan
üniversiteye, hayatın her alanında var ve Türkiye dağlarında, Kürdistan
dağlarında da Deniz’in, Mahir’in, Kemal Pir’in ruhları dolaşıyor daha özgür bir
Türkiye için. Denizler kırk yıl önce ölüme giderken cellatların önünde şunu
söylüyorlardı: “Yaşasın Türk ve Kürt halkının kardeşliği, yaşasın işçiler ve
yaşasın köylüler!” Tam bağımsız bir Türkiye için ipe gidiyordu, “Biz onurumuzla
bir kez öleceğiz, siz onursuzluğunuzla her gün öleceksiniz.” diyordu cellatlara
ve onlar için idam kararına el kaldıranlara.
İşte, Deniz Gezmiş böyle
bir kahramandı, var olabilmek için yok olmayı göze alan bir devrimci kadronun
öncüsüydü. Biz bugün onları rahmetle anıyoruz. Ayın 6’sında Karşıyaka
Mezarlığı’nda, her yıl olduğu gibi, biz, Denizleri sevenler ve Deniz’in
mücadelesine destek verenler orada buluşacağız, onları yad edeceğiz çünkü onlar
bu ülkede daha bağımsız bir Türkiye, daha kardeşçe bir ülke, halkların
kardeşliği için korkmadan ölüme giden kahraman devrimcilerdi ve biz de onlara
uygun davranacağız.
Dün bu kürsüde CHP
Grubundan Aylin Hanım buraya bir fidan koydu. Fidana bile tahammül
gösteremediniz. Şimdi, Sayın Başkan, ben buraya üç tane karanfil bırakıyorum ve
sizden rica ediyorum, bu karanfiller bugün, bunların ruhuna uygun, bu kürsüde
kalsın. Parlamentonun bir eksikliği olmaz çünkü katledilenlerin ruhunu yad
etmek istiyorsanız ve büyük haksızlıklara uğradıklarını söylüyorsanız, grup
toplantılarınızda da zaman zaman bunları seslendiriyorsanız, hatta gözyaşı akıtıyorsunuz.
Ben eminim ki yürek ağlamazsa göz de ağlamaz. İşte, bu 3 kahramanın anısına
buraya üç tane karanfil bırakıyorum ve lütfen, dün yaptığınız gibi, bu
karanfilleri buradan kaldırtmayın.
Biz 6 Mayısta hep birlikte
Denizlerin mezarı başında onları yad edeceğiz, onları seviyoruz, onları
özlüyoruz ve ben tekrar onları rahmetle yad ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sakık.
Gündem dışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Sisteme giren
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Özkan…
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, yaş meyve ve sebze
üreticilerinin durumuna ve süt dağıtımındaki yetersizliğin faturasının
üreticilere çıkarılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan da burada,
görüştüğümüz yaş meyve ve sebze üreticileri -benim Burdur’un Bucak Susuz bölgesinde
de var- şunu söylüyorlar: “Salatalık şu anda 25 kuruşa, 30 kuruşa alıcı
bulamıyor. Domates 1 lira, biber 40 kuruş, patlıcan 60 kuruş.” Üretici ile
tüketici bir türlü buluşamıyor. Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, ilacını
kullanan üretici “Borçlarımızı nasıl ödeyeceğiz?” diye feryat ediyor.
Ayrıca, bu sütle ilgili
dağıtımdaki yetersizliğin faturasının çiftçiye çıkmaması için tedbir almanız
gerekiyor. Önümüzdeki günlerde yine süt fiyatları konuşulacaksa, bunun acısını
çiftçi çekecekse bu işten bir şekilde feragat etmeniz gerekiyor, çalışma sergilemeniz
gerekiyor çünkü fatura her zaman çiftçiye ve üreticiye çıkmıştır. Üreticinin bu
konuda hiçbir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özkan.
Sayın Eyidoğan…
2.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü. Türkiye cezaevlerinde 19’u imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü
olmak üzere 92 gazeteci var. Gazeteciler hakkında açılmış davaların sayısı on
bini buldu. Basın özgürlüğünde Türkiye 197 ülke arasında 117’inci sırada. Ne
yazık ki “kısmen özgür ülkeler” arasında yer alıyor.
Dünya Basın Özgürlüğü
Günü’nde gazetecilere yönelik gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet, saldırı, yaralama
ve cinayet gibi basın özgürlüğü ihlallerinin son bulmasını istiyoruz.
“İfade özgürlüğü olmayan
bir ülkede demokrasiden bahsedilemez.” diyen Sayın Başbakana bugünü ve
hapislerdeki 100’e yakın gazeteciyi hatırlatıyor, özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Eyidoğan.
Sayın Havutça…
3.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Balıkesir Dursunbey
ilçesi Odaköy’de kimyasal atık depolama tesisi yapılması projesine ilişkin
açıklaması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Tarım Bakanı,
Balıkesir’de, bizim bölgemizde çeltik üreticileri size “İthalat bakanı”
diyorlar, “Ne zaman Sayın Bakan dönüp de bu köylünün hâline bakacak, çare
bulacak?” diyorlar.
Sayın Başkan, Hükûmet
yetkililerine sormak istiyorum: Şu anda Balıkesir Dursunbey ilçesi Odaköy’de
köyün hemen bitişiğinde önceden kömür ocağı olarak kullanılan bölgeye birinci
ve ikinci sınıf kimyasal atık depolama tesisi yapılması projelendirilmiş.
Sanayinin hiçbir iyi nimetinden yararlanmayan bu köylü halkımız büyük acılar
yaşadı ve grizu facialarında daha önce 36 kişi yaşamını yitirdi. Eğer bu proje
buraya uygulanırsa Balıkesir’in bu güzel coğrafyası büyük bir tehditle karşı
karşıya kalacak. Hükûmetinizin bu konudaki düşüncesini merak ediyoruz. Köylü
halkı kesinlikle bu projeye karşı, bölge halkı da karşı, biz de karşıyız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Havutça.
Sayın Çelik…
4.- Muş Milletvekili Demir Çelik’in, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü
Günü’ne ilişkin açıklaması
DEMİR ÇELİK (Muş) –
Teşekkürler Sayın Başkanım.
3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü’nü bir kez daha kutluyorum. Bu vesileyle cezaevlerinde bulunan
90’ı aşkın gazeteci ve yazarı selamlıyor, sanatçıları ve tiyatrocuları hizaya
getirmeye çalışan, düşünceyi ve ifadeyi yasaklayarak onları tutukevlerine
hapseden zihniyeti kınıyor, herkese saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Buldan…
5.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü bugün. 100’ün üzerinde muhalif gazeteci haksız ve hukuksuz bir
biçimde cezaevinde tutuklu. Halkın haber alma özgürlüğü ağır saldırı altında.
Gazeteler kapatılmakta, yayını durdurulmakta, ana dilde yayın yasağı devam
etmekte. Muhalif basın ve gazeteciler iktidarın baskısıyla karşılaşmakta. Bu
ülkenin vicdanı olan yazarlar iktidar baskısı nedeniyle işinden olmaktadır. Her
şeye rağmen, başta tutuklu gazeteciler olmak üzere bütün basın emekçilerinin gününü
kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Buldan.
Sayın Öğüt…
6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, 3 Mayıs Dünya
Basın Özgürlüğü Günü’ne ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Özgür bir basın, demokratik
ve uygar toplumların en önemli kurumlarından biri, ülkelerin gelişmişlik
düzeylerinin en büyük göstergesidir. Yapılan araştırmalar Türkiye’nin bu alanda
son sıralarda olduğuna işaret ederken Hükûmet yetkililerinin basın ve ifade
özgürlüğü konusunda çizdiği pembe tablo hayli düşündürücüdür. 100’e yakın
gazetecinin hapiste bulunduğu, yazan, okuyan ve okutan insanların susturulmaya
çalışıldığı bir toplumda özgürlükten bahsedilemez, hak ve hürriyetlerden
bahsedilemez. Bu utanç tablosunun gölgesi altında her türlü baskı ve sansüre
rağmen görevlerini yapmaya çalışan, kalemleri parmaklıklar arasında hapsedilmiş
tüm basın emekçilerinin Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü kutluyorum. Basın
çalışanlarının her türlü sansürün, engellemenin uzağında çalıştığı bir Türkiye
en büyük arzumuzdur. Tablo AKP’nin yarattığı bir tablodur, eserinizle
övünebilirsiniz!
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öğüt.
Sayın Vural…
7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 3 Mayıs Türkçülük Günü’nün
68’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
3 Mayıs 1944 günü, altmış
sekiz yıl önce bugün, Türk milletine sevdalı gençler milliyetçilik meşalesini
yine gür bir şekilde alevlendirmiş, tarihî bir olaya imza atmışlardı.
3 Mayıs 1944 tarihinde,
dönemin anlayışı tarafından Türk milliyetçileri üzerindeki her türlü baskıya,
zulme, iftiraya karşı dimdik ayakta duran gençlerimiz vardı.
3 Mayıs, vatan sevgisini,
millet sevgisini içinde barındıran bir neslin millî, demokratik bir muhalefet
olarak korkmadan, yılmadan haykırışıdır.
3 Mayıs, tarihî mirasında
mücadele ve millet sevgisi olan Türkiye sevdalılarının, Türk milliyetçilerinin
hak, hürriyet, vesayet ve demokrasi konularında vesayetçilere, millet
egemenliğini hiçe sayanlara karşı başkaldırının adıdır.
Bu vesileyle, 3 Mayıs
1944’ün yıl dönümünde öncelikle Başbuğumuz Alparslan Türkeş ve o mücadeleyi
sürdüren bütün gençleri bu onurlu mücadelelerinden dolayı minnetle anıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Vural.
Sayın Halaman…
8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 3 Mayıs Türkçülük Günü ile
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya
verdiği cevaba ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım teşekkür ediyorum.
Ben de 3 Mayıs Türkçülük
Günü’nü kutluyorum.
Bir de, vermiş olduğu
cevaptan dolayı Tarım Bakanının kendisine teşekkür ediyorum ama şöyle bir şeyi
de söylüyor: 2010 yılında destekleme 420 bin liraydı, bugün 460 bin lira. 420
bin lira desteklemenin olduğu zaman kütlü pamuk 1.700-2.000 liraydı eski
parayla, DAP gübresi 900 lira, 20-20 gübresi 750 bin liraydı, dolayısıyla mazot
3.300 lira-3.400 liraydı. Bugün, 2011, destekleme yani teşvik 460 bin lira,
kütlü pamuğun kilosu 1.100 lira, mazot 4 bin liraya yakın, DAP gübresi 1.300
lira, üre gübresi 1.300 lira. Bunun arasında mukayese yaparsak, yani pamuk
üreticisinin hâli iyi mi Sayın Bakanım?
Bir de narenciyeyle ilgili
DFİF kredileri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halaman,
teşekkür ediyorum. Süreniz doldu.
Sayın Yüksel…
9.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, İzmir Büyükşehir
Belediyesinin Okul Sütü Projesi’ni yedi yıldır uygulamakta olduğuna ilişkin
açıklaması
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) –
Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Okul Sütü Projesi’nin ilk kez
uygulandığını söyledi. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu projeyi yedi yıldır
uygulamaktadır. Her gün 200 cc pastörize sütü, besin değeri yüksek sütü
çocuklara dağıtmakta ve hafta sonu da evlerinde aileleriyle birlikte içmeleri
için 1 litrelik UHT süt vermektedir ve yedi yıldır hiçbir sorun İzmir’de
yaşanmamıştır ve bu sütü İzmir Büyükşehir Belediyesi üreticiden satın
almaktadır. İhalesiz, üretici kooperatifinden 200 cc sütü 37 kuruşa satın
almaktadır, 1 litrelik sütü de 168 kuruşa. Yani 200 mililitresi 33,5 kuruşa
denk gelmektedir oysa sizin yaptığınız ihalelerde ortalama fiyat 53 kuruştur.
Buna göre 22 milyon TL civarında kamu zararı yarattığınızın farkında mısınız?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir) –
Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak niye üreticiyi desteklemiyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Onur…
10.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, 3 Mayıs Dünya Basın
Özgürlüğü Günü ile bir ay önce Aşkale’de yaşanan kazaya ilişkin açıklaması
MELDA ONUR (İstanbul) –
Teşekkür ederim.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü
için birkaç rakam da ben söylemek istiyorum: 6 yıldır tutuklu gazeteci
arkadaşlarımız var, 166 yıl hüküm giyenler var, 3 bin yıl hüküm giymesi için
söylenenler var, 150 dava açılan arkadaşımız var ve 2 tane de esir gazeteci
arkadaşımız var Suriye’de. Sanıyorum Hükûmet kendilerini unuttu.
Cinsel tacizci gazetecinin
kim olduğunu daha öğrenemedik, bunu Başbakan açıklamadı. Neden hâlâ “Hüseyin
Üzmez’di.” demiyorlar bunu merak ediyoruz.
Bunun dışında, bir ay önce
Aşkale’de çok elim bir kaza yaşandı. Kaza değil cinayet. Sayın Çalışma
Bakanımızı da burada görüyorum, karşımda. Acaba, Aşkale’deki iş güvenliğiyle
ilgili olarak sorumluluğu olan kişiler hakkında neler yapıldı? Bu konuda Enerji
Bakanlığı da, Orman Su İşleri Bakanlığı da görevi üstüne almıyor, sorumluluğu
almıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MELDA ONUR (İstanbul) -
Acaba, kendileri bu konuyla ilgili olarak nasıl takip ediyorlar gelişmeleri,
merak ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Tezcan…
11.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Aydın ilinin Kuyucak
ilçesinde portakal üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dün ifade ettiğim konuyu
Sayın Tarım Bakanı bugün burada olduğu için tekrar etmeye özellikle ihtiyaç
duyuyorum.
Sayın Bakan, Aydın ilinin
Kuyucak ilçesinde portakal üreticisi çok zor durumda. 3 bin ton portakal depoda
bekliyor, satamıyorlar. Rusya’ya, İran’a, Suriye’ye ihracat durduğu için
perişan olmuşlar. Kilosu 15 kuruşa düştü hâlâ müşteri yok ve hepsi
Hükûmetinizin bu konuda önlem almasını bekliyor. Tekrar ediyorum, yakında
intiharlarla karşı karşıya kalabiliriz. Bu noktada nasıl bir önlem alırsanız
Hükûmet olarak -Aydın’da Kuyucak portakal üreticisi de bu memleketin evladı-
halcilere mi haber verirsiniz, başka bir önlem mi bulursunuz ama bu konuda
gülümsemek…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT TEZCAN (Devamla) -
…yerine bu insanların problemini çözmek için uğraşırsanız size herhâlde Meclis
şükran duyar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tezcan.
Değerli arkadaşlarım,
gündeme geçiyoruz.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, çok özür diliyorum, Sayın Bakana küçük bir şey söyleyeceğim, rica
ediyorum.
BAŞKAN – Hepinizin var ama
10 kişiyle sınırlı biliyorsunuz, kusura bakmayın.
Değerli milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
“Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları” vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Sayın Başkan, Sayın Bakan portakalla ilgili cevap verecek.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakan
söz hakkı istiyor.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 60’ıncı maddeye göre söz istiyorum
Sayın Başkan, 10 kişiye söz verdiniz.
BAŞKAN – Ama gündeme geçtim
Sayın Bakan, daha evvel olsaydı verecektim, kusura bakmayın.
Önergeleri ayrı ayrı
okutacağım.
İlk okutacağım Meclis
araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır
ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Demir Çelik ve 20 milletvekilinin, demir yolu
taşımacılığının etkin kullanımının sağlanması ve mevcut sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/265) (x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Demiryollarının etkin
kullanımının ve mevcut sorunlarının çözümüne yönelik Anayasanın 98’inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
Gerekçe Özeti:
1950’li yıllardan bu yana
uygulanan karayolu ağırlıklı ulaşım politikaları sonucu demiryollarımız devamlı
olarak ihmal edilmiştir. Bu süreçte, diğer ulaştırma araçları karşısında
demiryolu taşımacılığının payı her geçen gün azalmıştır.
1950-1977 yılları arasında
karayolu uzunluğu % 80 artarken, demiryolu uzunluğu sadece % 11 artmıştır.
Ulaştırma sektörleri içindeki yatırım payları ise; 1960’lı yıllarda karayolu %
50, demiryolu % 30 pay alırken, 1985’den bu yana demiryolunun payı % 10’un
altında kalmıştır. Türkiye’deki yolcu taşıma paylarına bakıldığında, karayolu
yolcu taşıma payı % 96, demiryolu yolcu taşıma payı ise yalnızca % 2’dir.
Demiryollarının, mevcut altyapı ve işletme koşullarının iyileştirilmemesi ve
yeni koridorlar açılamaması nedeniyle yolcu taşımacılığındaki payı son 50 yılda
% 38 oranında gerilemiştir.
Türkiye ulaşım sistemi
içerisinde karayolu-demiryolu yük taşıma paylarına bakıldığında, karayolu yük
taşıma oranı % 94, demiryolu yük taşıma payı ise % 4’dür. Demiryollarının yük
taşımacılığındaki payı son 50 yılda % 60 oranında gerilemiştir.
Tüm bu rakamlar bir
gerekliliği de beraberinde getirmektedir. O da petrol ithalatı için her yıl
milyarlarca dolar harcanan ulaştırma sektöründe petrole olan bağımlılığın
ortadan kalkması bu alanda yapılacak çalışmalarla öncelik kazanmalıdır. Durum
böyle iken TCDD (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları) bu konuda çaba
göstermek bir kenara mevcut kullanılmayan hatlar ile ilgili bir çalışma dahi
yapmamaktadır. Öyle ki içerisinde demiryolu hattı bulunmasına karşın şu an
itibarıyla 7 il merkezinde (Mardin, Kahramanmaraş, Isparta, Burdur, Van,
Kırıkkale, Denizli) yolcu treni çalıştırılmamaktadır.
Sonuç olarak ekonomik
olması, çevreye zarar vermemesi, petrole bağımlı olmayışı ve can güvenliği gibi
nedenlerle tüm dünya raylı sisteme yönelmekteyken, Türkiye’nin ulaşım
politikalarını ivedilikle yapılandırması gerekmektedir.
Bu bilgiler ve gelişmeler
doğrultusunda mevcut demiryolu taşımacılığı sisteminin tekrar gözden
geçirilmesi için Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Demir Çelik (Muş)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Halil Aksoy (Ağrı)
(x) (10/265) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam
metni tutanağa eklidir.
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Altan Tan (Diyarbakır)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
19) Özdal Üçer (Van)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Mülkiye Birtane (Kars)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve 21 milletvekilinin, aile
hekimliği uygulamasının başladığı günden bugüne kadar sonuçlarının
değerlendirilmesi ve yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/266)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Sağlıkta dönüşüm adı
altında başlayan Aile Hekimliği uygulamasının başlandığı günden bugüne kadar
sonuçlarının değerlendirilmesi, yaşanan mevcut sorunların tespiti ve
giderilmesi için Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Gerekçe:
Sağlıkta dönüşüm programı
adı altında 2005’te uygulamaya konan aile hekimliği uygulamasıyla amaçlanan
birinci basamak sağlık hizmetlerinin gerçekleştirilmesidir. Bu uygulama
başlamadan önce kamuoyuyla yeterince tartışılıp değerlendirilmeden
yaygınlaştırılmıştır. Aile hekimliği uygulaması başladığı günden itibaren
sağlık hizmetlerine ulaşımı zorlaştırdığı gibi sağlık çalışanlarının özlük
haklarını da ortadan kaldırmaya başlamıştır. Birinci basamak sağlık
hizmetlerinin karşılanması amacını taşıyan bu uygulama aynı zamanda herkese
ulaşılabilir, eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti hedefini de yok etmektedir.
Böylece uygulamanın doğal sonucu olarak. Yani sağlık kurumu işletmeye, hastalar
müşteriye, hizmet ise metaya dönüştürülmüştür.
Aile hekimliği
uygulamasıyla beraber sağlık ocağındaki kişi başı poliklinik sayısı Türkiye’de
2005’den 2006 yılına kadar %20 artarken, aile hekimliği modelinin pilot olarak
uygulandığı ilk il olan Düzce’de %85 artmıştır. Sevk hızı Türkiye genelinde %37
azalırken, aynı ilde %330’dır. Bunun yanı sıra, 15-49 yaş kadın, gebe, bebek ve
çocuk izlemleri, doğum kontrolü kullanma sayısı azalmıştır. Dünyada aile
hekimliği modelini uygulayan ülkelerde aile hekimi ile birlikte çalışacak
sağlık çalışanı mesleklerine göre isimlendirilmesine karşın, ülkemizde aile
sağlığı elemanı tanımlaması dünyada bir ilktir. Bu durum hekim için diğer
çalışanlarla beraber kıyaslandığında bilimsel olarak kabul edilemeyecek bir
durumdur. Ayrıca hemşire dahil, tüm aile sağlığı elemanlarının aile hekimi
tarafından istihdam edilecek olması sağlık çalışanları arasındaki profesyonel
ilişkiyi ve ekip anlayışını zedeleyen bir durumdur. Çünkü, hekim ve diğer
sağlık çalışanları daha önceden ekibin birer üyesi iken, artık patron-işçi
konumu ile karşı karşıya kalacaktır. Aile hekimlerinin görev yerleri dışında
görevlendirilmesi de acil çözüm gerektiren bir durumdur.
Birinci basamak, sağlık
sistemi ile toplumdaki bireyler arasındaki ilk ilişki noktasıdır. Bu hizmet
öncelikle herkesin sağlığını geliştirmeye, korumaya ve hastalıkların
önlenmesine eşit ve ulaşılabilir olursa, sağlık hizmetini toplumun
gereksinimine göre planlarsa, süreklilik ilkesine ve kişiye ve çevreye yönelik
hizmetleri entegre ve bütüncül olarak sunarsa, sağlık hizmetinin içeriği ne
olursa olsun, hizmetin bedeli genel bütçeden (doğrudan vergilerle oluşturulan)
kamusal olarak finanse edilir ve kişiler aldıkları hizmet için cepten ödeme,
katılım/katkı paylan ödemezlerse, toplumun sağlıklı olmasına önemli bir yapı
taşı olacaktır. Aile hekimliği uygulaması bu ilkelerin karşısındadır. Böyle
olunca, bu durum, başta halk sağlığı hemşireleri olmak üzere tüm sağlık
çalışanlarının emek süreci ve onların nitelikli hizmet sunmalarının önünde
toplumun ise nitelikli hizmet almasının önünde de önemli bir engeldir. İlk
açıklandığında medyaya yansıyan haliyle ücretsiz ve koruyucu olma özelliği olan
aile hekimliği uygulaması geldiğimiz nokta itibariyle açıkça göstermektedir ki
hem vatandaştan ücret talebi gerçekleşmiştir hem de koruyucu olarak
adlandırdığımız özelliğinden esame bile okunmamaktadır. Tüm bunlara ek olarak
Türkiye’de sağlık göstergeleri, kır-kent ve bölgeler arasında eşitsizliklere
işaret etmektedir. Özellikle Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde
sağlık göstergelerinin hâlâ ülke ortalamasının altında olduğu bilinmektedir.
Sonuç olarak bu bölgelerin özellikleri dikkate alınmamış ve sorunların çözümüne
yönelik bir adım atılmamıştır.
Bu bağlamda:
Aile hekimliği
uygulamasının bugüne kadar ortaya çıkardığı tüm bu sıkıntıların giderilmesi ve
sağlık emekçilerinin yaşadığı problemlerin belirlenmesi yönünde amacıyla bir
Meclis Araştırması elzemdir.
1) İdris Baluken (Bingöl)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin,
üniversitelerin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/267)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bilgi ve teknolojinin
üretim kaynağı, toplumun kalkınması için insana yapılan yatırımların
yoğunlaştığı kurumlar olan üniversitelerimiz, yüzlerce sorunlarıyla birlikte
yeni öğretim yılına başladılar. Üniversite özerkliğinin kısıtlanması, özerkliğe
yaraşır organik bir idari denetim sisteminin yokluğu, öğretim üyesi açığı,
üniversite-halk ilişkilerinde kopukluk, öğretim üyelerinin ücretlerinin
düşüklüğü, öğrencilerin harç, barınma, beslenme gibi sorunları, belki de üniversitelerin
öncelikli çözülmesi gereken sorunlarıdır.
Üniversitelerin;
görevlerini yapabilmeleri için; yapısı-işleyişi-organları-program ve
çalışmaları yönünden tümüyle özerk olması gerekir. Üniversiteler ortaçağdan bu
yana merkezi idareden bağımsız yönetim kurumu olarak varlıklarını
korumuşlardır. Bu sürede, bilimsel araştırma ve öğretim faaliyetinin ve bu
faaliyeti yürüten kişilerin bağımsızlığı sürekli evrime uğramıştır. Baskıcı
rejimlerin hâkim olduğu dönemlerde, “Ülke kiminse üniversite onundur” kuralı,
demokratik yönetimde geçerli değildir. Üniversitelerin özerkliğinin üç temel
ayağı; akademik, mali ve idari özerkliktir. Bilimsel özerkliğin temeli,
bilimsel araştırma ve yayma özgürlüğüdür. Üniversite organlarının, üniversite
dışındaki makamlar tarafından hiçbir şekilde görevlerinden alınamaması demek olan
idari özerklik, üniversite binalarına veya kampüsüne değil, üniversite
organlarına, öğretim üyelerine ve öğrencilere tanınmıştır. 1982 Anayasası,
üniversitelerin idari özerkliğini kaldırmıştır. Yürütme organı, üniversiteleri
yönlendirir ve yönetir olmuştur. Üniversitelerin organlarının, atamayla
işbaşına gelmesi sonucunda bilimsel araştırma ve uygulamanın ihtiyaçlarından
ziyade, hükümetlerin politikaları yönünde kararlar alınıp, uygulanması sonucunu
doğurmuştur. Üniversitelerin hizmetlerini iyi, düzgün ve kesintisiz
yürütebilmeleri organik bir idari denetim sisteminin varlığı ile mümkündür.
Organik idari denetim, demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrımı ve kuvvetlerin
birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi ilkesinin, idare teşkilatına yansıması
olup daha özgür bilimsel öğretim, araştırma ve uygulama imkânı sağlar. Bugün
Üniversitelerin çoğunda yeterli öğretim üyesi yoktur. Hiç profesörü bulunmayan,
hatta bazı dersleri verecek öğretim üyesi dahi bulunmayan üniversiteler vardır.
Gelişmekte olan üniversiteler, araç-gereç ve akademik personel azlığından
dolayı, faaliyetlerini sürdürememektedir. Bu durum, gelişmiş üniversite
öğrencileriyle gelişmekte olan üniversite öğrencileri arasında fırsat
eşitsizliğine yol açmaktadır.
Çağımızda bir üniversitenin
yaptığı bilimsel-teknik-kültürel kamu hizmetinin, öğretim-araştırma ve
araştırma sonuçlarını halka götürme olmak üzere üç temel boyutu vardır.
Kronikleşen sorunlar, bugüne kadar bir bütünsellik içinde ele alınıp
çözülmediğinden üniversiteler gelişip topluma yön gösterememekte, üç boyutlu
kamu hizmetini yerine getirememektedirler. Bu nedenle;
Üniversite özerkliğinin
aşırı kısıtlanması, öğretim üyesi açığı, öğretim üyelerinin maaşlarının ve
özlük haklarının yetersizliği, akademik kariyer ve yükselmelerde karşılaşılan
zorluklar, üniversite-halk ilişkilerindeki kopukluk, üniversiteye girecek
öğrencilerin ödediği dershane ücretleri, çocuklarda ve ailelerde yaşanan
travmalar, öğrencilerin burs, yurt, yeme, içme ve benzer ihtiyaçlarının
karşılamaktaki yetersizlikler, ailesinin mali gücünün azlığından öğrencilerin
üniversiteyi bırakmak zorunda kalmaları, araç-gereç ve akademik personel
azlığından dolayı bilimsel faaliyetleri sürdürmekte karşılaşılan güçlükler,
bilgi çağını yakalamada gelişmiş üniversite-gelişmekte olan üniversite
öğrencileri arasındaki fırsat eşitsizliği ve diğer tüm yönlerden
üniversitelerin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve sorunların giderilmesi
için zorunlu ve gerekli önlemlerin ivedi olarak alınmasının sağlanması için
Anayasa’nın ve Meclis İçtüzüğün ilgili madde hükümleri uyarınca Meclis
araştırması yapılmasını saygıyla dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Aykan Erdemir (Bursa)
3) Aylin Nazlıaka (Ankara)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
6) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Şafak Pavey (İstanbul)
12) Sedef Küçük (İstanbul)
13) Yıldıray Sapan (Antalya)
14) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
15) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
16) Ümit Özgümüş (Adana)
17) İlhan Demiröz (Bursa)
18) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
21) Erdal Aksünger (İzmir)
22) Ali Demirçalı (Adana)
23) Hasan Akgöl (Hatay)
24) Ali Serindağ (Gaziantep)
25) Mehmet Ali Susam (İzmir)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Ülkemizde demokrasiye müdahale
eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim
ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- (10/236, 237, 238, 239) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/854)
02/05/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz Başkan,
Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üyelerini seçmek üzere 02/05/2012 Çarşamba günü
saat 18:00’da Ana Bina 2 Nolu Kapı B1 Kat 475 Nolu salonda 15 üye ile toplanmış
ve aşağıda isimleri yazılı Sayın Üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Feyzullah
Kıyıklık
İstanbul
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı Oy
Başkan : Nimet Baş İstanbul 10
Başkan Vekili : Mehmet Naci Bostancı Amasya 10
Kâtip : Cengiz Yavilioğlu Erzurum 10
Sözcü : İdris Şahin Çankırı 10
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Seyşeller Ulusal Meclisi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/848)
02
Mayıs 2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 4.
maddesi uyarınca, Seyşeller Ulusal Meclisi ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulması hususu Genel Kurulun
tasvibine sunulur.
Cemil
Çiçek
TBMM
Başkanı
BAŞKAN – Kabul
edenler…Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, 18/4/2012 tarihinde Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane ve arkadaşlarının okullarda ve okul çevresinde ihmal, teknik sorunlar
ve eksiklikler neticesinde meydana gelen yaralanma ve ölümle sonuçlanan
kazaların sebebinin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 3/5/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
03.05.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun
03.05.2012 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
18 Nisan 2012 tarihinde,
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve arkadaşları tarafından verilen (928 sıra
nolu), “Okullarda ve okul çevresinde ihmal, teknik sorunlar ve eksiklikler
neticesinde meydana gelen yaralanma ve ölümle sonuçlanan kazaların” sebebinin araştırılması
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 03.05.2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerinde
Kars Milletvekili Mülkiye Birtane.
Buyurun Sayın Birtane. (BDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MÜLKİYE BİRTANE (Kars) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okullarda ve okul çevresinde ihmal,
teknik sorunlar ve eksiklikler neticesinde meydana gelen, birçok öğrencinin
hayatını kaybetmesine ve yaralanmasına neden olan kazaların sebeplerinin araştırılması
konusundaki talebimiz üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuya geçmeden önce,
güncel olması itibarıyla birçok ilimizde okullarda dağıtılan sütten zehirlenen
çocuklarımıza ve ailelerine geçmiş olsun dileklerimle başlamak istiyorum. Bu
süt dağıtımı, doğrusu ne söylenir bilemiyorum ama takdir halkındır diyoruz,
okullarda bir süt dağıtımını bile beceremeyen bir iktidar var karşımızda; bunu
bilmemiz gerekiyor sanırım.
Süt dağıtımına karşı
değiliz arkadaşlar, günlük süt, taze, sağlıklı süt çocukların gelişimi için
gereklidir, bunun yapılması gerekiyor ve bu Hükûmetin görevidir, bunu biz böyle
biliyoruz ama günlük ve taze sütün dağıtılmasından yanayız. Bunun yanı sıra kuru
kayısı, incir, ceviz, fındık gibi besleyici değeri yüksek olan gıdaların da
verilmesini öneriyoruz. Bunlar çocukların zihinsel gelişiminde çok önemli
katkıları bulunan gıdalar. Bundan dolayı sadece bir süte endeksleyip bırakmak
doğru değil diye düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
gündeme ilişkin olarak, İzmir Seyit Şanlı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
öğrencisi Anıl Erdem, yaklaşık iki yıl önce, okulunun yaya kapısı kilitli
olduğu için yöneldiği araç giriş kapısının arasında kalarak yaşamını
yitirmişti. Dava sonuçlandı ve okul müdürü suçlu bulunduğu hâlde sadece para
cezasına çarptırıldı. Oysa, okul yönetiminin ihmali Anıl Erdem’in hayatına mal
oldu. Bu davanın bu şekilde sonuçlanması benzer kazalara da âdeta davetiye
çıkarıyor çünkü cezanın caydırıcılığı ya da okul yönetimlerini bu konuda
dikkate sevk eden, sorumluları titiz davranmak zorunda bırakan hiçbir yanı yok.
Her eğitim-öğretim yılı
boyunca birçok öğrenci, okullardaki teknik sorunlardan doğan sebeplerden ve
okullara yakın olan ancak üst geçidi bulunmayan trafiğe açık yollarda
yaşadıkları kazalardan dolayı hayatlarını kaybediyor ya da ağır yaralanıyor.
Kazaların çoğu okul bahçesinde ve okuldaki ortak kullanım alanlarında meydana
gelirken, okullara yakın olan yollarda ise öğrencilerin güvenliğini sağlayacak
önlemlerin alınmıyor olması büyük facialara neden oluyor. Bunlardan birkaçını
sizlere hatırlatmak istiyorum: 11 Mart 2010 tarihinde İstanbul Merter’de
yaşanan tramvay kazasında Deniz Tekin, İrem Dinçsoy ve Buket Bulut adlı 3
öğrenci hayatını kaybetti. Kemal Hasoğlu Lisesi öğrencisi olan bu 3 çocuğumuz,
okulun yakınında bulunan ancak bütün uyarılara rağmen yıllardır bir üst geçit
yapılmayan yolun kurbanı oldular.
14 Mayıs 2010 tarihinde
Balıkesir’in Dursunbey ilçesinde Üçeylül İlköğretim Okulunda bayrak direği, o
anda okul bahçesinde bulunan dokuz yaşındaki Ayten Akbaş adlı öğrencinin
üzerine düşmüş ve öğrenci ağır yaralanmıştı.
Yine, Samsun’da SHÇEK’e
bağlı Yaşar Doğu Kız Yetiştirme Yurdunda 22 Mayıs 2010 tarihinde çıkan yangında
“Özlem Çakan” adlı öğrenci hayatını kaybetmişti.
13 Mayıs 2010 tarihinde
İstanbul Maltepe Adatepe İlköğretim Okulu ana sınıfı öğrencisi altı yaşındaki Efe
Boz, okul tuvaletindeki lavabo camının üzerine düşerek boynunun kesilmesi
sonucu hayatını kaybetmişti.
25 Mayıs 2010 tarihinde
Van’ın Özalp ilçesinde Mustafa Muğlalı Kışlasına ait mühimmatın patlaması
sonucu, 3 Nisan İlköğretim Okulu öğrencisi on üç yaşındaki Oğuzcan Akyürek
hayatını kaybetmiş, 5 öğrenci ise ağır yaralanmıştı. Okul ile Kışla arasındaki
uzaklığın ise yalnızca 150 metre olduğu anlaşılmıştı.
Son olarak, 12 Mart 2012’de
Bitlis’in Ahlat ilçesinde okulda yapılan yangın tatbikatında patlama meydana
gelmiş ve on yedi yaşındaki Onur Zeki Akgün alev alarak hayatını kaybetmişti.
Yine, okul
laboratuvarlarında yapılan deneylerde özellikle cıva patlaması sonucu yaralanan
birçok öğrenci haberlerini okuduk hep birlikte.
Örneklerin
çoğaltılabileceği düşünüldüğünde denetim ve kontrollerin yeterli derecede
yapılmadığı, okul içinde olduğu gibi okul çevresinde de öğrencilerin can
güvenliğinin bulunmadığı, yetkililerin sorumluluklarını tam olarak yerine
getirmediği anlaşılıyor. Kazalar yaşandıktan sonra bile okullarda önlem amaçlı
kapsamlı denetimler yapılamıyor. Okul kantinlerinin denetimlerinin yapılmadığı
birçok okul mevcut. Bu tür kazaların meydana gelmesi ve artması denetimlerin
yeterli olmadığı düşünüldüğünde ihtimal dâhilindedir ve bu önlemler alınmazsa
bunun adı kaza değil cinayettir. Bu tür kazalar için yeterli denetimler
yapılmadığı için de her zaman bu tip olaylarla karşılaşacağızdır.
Özellikle okulların tatilde
olduğu bu yaz dönemlerinde, her dönem kapsamlı bir inceleme yapılarak risk
teşkil edebilecek eksiklikler tespit edilmeli, tespit edilen eksikliklerin
giderilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Aksi takdirde her yıl yeni can
kayıplarının ve yaralanmaların yaşanması kaçınılmazdır. Yalnızca okul içinde
değil okul çevresinde de öğrencilerin güvende olmaları sağlanmalıdır.
Öğrencilerin kullandığı ve okula yakın olan yollar öğrencilerin güvenli bir
şekilde kullanımlarına olanak sağlanacak duruma getirilmelidir. Bu nedenden
dolayı bir Meclis araştırma komisyonunun kurulmasını da bu arada öneriyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Birtane.
Şimdi aleyhinde olmak üzere
İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca.
Buyurun Sayın Kaynarca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; BDP grup önerisi aleyhine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
BDP Grubunun önerisi çocuklarımızla, okullarımızla ilgili, okul bahçelerinde
yaşananlarla ilgili ve çok önemli. Ancak dün görüşmelerine başladığımız Tapu ve
Kadastro Kanunu’ndaki değişikliklerle ilgili tasarı görüşmeleri vardı ve üç
maddeyi geride bıraktık, bugün de devamı öngörülmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle,
grup önerisi aleyhine görüş belirttiğimi ifade eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaynarca.
Lehinde olmak üzere
önerinin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Engin
Altay.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Oynamasını bilmeyen gelin
“Yerim dar.” dermiş. Siz muhalefetten gelen bu tür doğru önermeleri, doğru
konuları, doğru tespitleri “Efendim, iyi, fena değil ama bugün şu işimiz var,
yarın bu işimiz var.” diye geçiştirerek bu vebalden kurtulamazsınız, önce onu
söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Yani biraz önce iktidar partisi grubu
adına konuşan milletvekilimiz “Tamam, ama işte dün kalan üç madde var.” gibi
bir anlayışla böyle ciddi bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında yok sayamaz, önemsiz addedemez. Elbette Parlamentonun yarım kalan
gündemi de çok önemlidir, hiçbir itirazım yok. Ama takdir edersiniz ki muhalefetin
görevi memlekette olup biteni, milletin çektiği çileyi, ıstırabı, derdi
Parlamento gündemine getirmektir. Ondan sonrası sizin yani çoğunluk partisinin
vicdanına kalmıştır. Umarım ve dilerim ki, bu tavrınızı da bir an önce
değiştirirsiniz.
Değerli milletvekilleri,
Barış ve Demokrasi Partisinin getirdiği konu son derece önemli, bir eğitimci
olarak söylüyorum. Zira, her vesileyle iktidar partisinin sözcüleri, Hükûmetin
sayın üyeleri, bu kürsüden ya da bakanlıktaki karargâhlarından, eğitimle ilgili
hamaset ve “Şunu yaptık, bunu yaptık...” Böyle dinlediğiniz zaman,
zannedersiniz ki, Türkiye’de eğitimde olağanüstü bir değişiklik ve dönüşüm
yaşandı diye düşünülebilir. Verdiğiniz rakamlara baktığımız zaman…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Öyle, öyle…
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Bardağın neresinden baktığınıza bağlı Sayın Başkan. İstersen, gel, bir gün
seninle bir açık oturumda bunları tartışalım.
Şimdi, basit misal. Son iki
yılda çeşitli fiziki mekân, ekipman, donatım sorunlarından, imar ve tadilat
meselelerinden kaynaklı olarak -bendeki bilgi yanlış olabilir- 15 çocuk
hayatını kaybetmiş. Bunun içinde başına lavabo parçası düşerek hayatını
kaybeden çocuk da var, okul yolunda servis aracında hayatını kaybeden çocuk da
var. Bu kadar teknolojinin gelişiminden, şundan bundan övünüyoruz. Bu kadar
nicel atak yaptık, nicel göstergelerde şöyle yol aldık diye övünüyoruz ama
ortada bir vakıa var.
Şimdi, hani, sizin bu
işleri düzelteceğinize bizim bir umudumuz yok da iki yılda 15 çocuk ölmüş,
fiziki sorunlardan dolayı hayatını kaybetmiş. Siz, daha dün, az kaldı 4 bin
çocuğu bir anda öldürüyordunuz. Yani belki de bu işlere hiç karışmasanız daha
iyi. Bu işleri size sormadan belki özel idare kaynaklarıyla falan bir çare
bulsak, bunu da bilemiyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, eğitimi bir bütün olarak görmek lazım. “Eğitimde 168 bin tane derslik
yaptık, bütün çocukların masasına okullar açıldığında kitapları koyduk.” diye
övünmekle bir ülkenin eğitim meselesinde bir ileri adım atılmış olmaz. Kendinizi
böyle görmeyin.
Şimdi, eğitim, çok temel
olarak niceliğin niteliğe dönüşümü bir diyalektik yasa gibi. Sizin bu nicel
birikimlerinizi nitelik olarak hiç göremiyoruz. Yani nitel dönüşümlerle ilgili
hiçbir bakan, hiçbir Eğitim Bakanı çıkıp da “Ey Parlamento, sayın milletvekilleri,
bakın, yükseköğretime geçişte eskiden 30 bin çocuk sıfır çekiyordu, şimdi 20
bin çocuk sıfır çekiyor.” demiyor. Tesadüf, bu sefer bir de rekor kırdınız.
Sayın milletvekilleri,
burada hepimiz milletten aldığımız vekâletle iş görmeye çalışıyoruz. Bu Parlamentonun
birinci görevi, o masada oturanları denetlemektir. Sizin de bizim de bundan
daha öncelikli bir görevimiz yoktur. Hepiniz anne babasınız. Bir iktidar
partisi milletvekilinin, Hükûmete dönüp de “Ne bu kepazelik?” diye sormasını
bekliyorum. Bizden çok size düşen, size yakışan bir tavırdır. Ne demek 50 bin
tane sıfır? Yani ilköğretim 8 yıl, lise, ortaöğretim 4 yıl, 12 yıl dirsek
çürütmüş, gitmiş, gelmiş, aile buna bir masraf etmiş, çocuk yükseköğretime
geçişte sıfır çekmiş. Bundan daha büyük bir ayıp olamaz.
PISA sınavlarında kaçız?
45’te 43. Sayın Başkan, biraz önce nicel birikimlerle, nicel dönüşümlerle
ilgili “Çok doğru, evet.” diyordunuz, bunlara ne diyorsunuz?
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Ona da değineceğiz.
ENGİN ALTAY (Devamla) –
45’te 43, Türkiye için başarı mıdır? “Dünyanın 17’nci büyük ekonomisiyim.” diye
övüneceksin, ondan sonra OECD’de sondan 2’nci olacaksın ve bunu görmeyeceksin.
Bu, 16 milyon çocuğu ve 16 milyon aileyi ilgilendiren bir meseledir; özetle,
Türkiye’yi ilgilendiren bir meseledir. Eğitimde şu göz boyamadan, şu
aldatmacadan bir an önce vazgeçin. Yazık günah!
Tabii, burada sorun şu: Bir
doktorumuza, bir hain saldırı yapıldı, Sağlık Bakanı sahip çıktı. Sağlık
Bakanını kutluyorum, tebrik ediyorum ama aynı şekilde Millî Eğitim Bakanını da
kınıyorum. Niye kınıyorum? Kocaeli’de bir öğretmen bıçaklandı, Millî Eğitim Bakanı
“Biz çok kalabalığız, olur böyle şeyler.” dedi. Zaten Millî Eğitim Bakanı oraya
oturduğu günden bugüne öğretmenlere takmış vaziyette. Adam göreve başladığı
hafta, hatırlayın ne dedi; “Öğretmenler çok tatil yapıyor.” dedi. Onu da tam
bilmiyor, öğretim yılı başı ve sonu seminer dönemlerini karıştırıyor, Millî
Eğitim Bakanı zannediyor ki öğretmenler üç dört ay tatil yapıyor. Bilsin ki
Millî Eğitim Bakanı, öğretmenler iki ay tatil yapar. “Öğretmenler az çalışıyor,
çok para alıyor.” dedi. E, ayıp! Avrupa Birliğinde Türkiye’deki öğretmenlerden
fazla çalışan yok, onlardan az alan da yok.
Sayın BDP Grubunun
önerisinin bir çözümü de şudur: Binayı yaparsınız, yolu vardır, altyapısı
vardır ama 600 öğrencili bir ilköğretim okulunda, siz, 2 destek personeliyle 1
nöbetçi öğretmen bulundurabiliyorsanız orası kazalara davetiye çıkaran bir yer
hâline gelmiştir zaten. Müteaddit defalar söyledik ya: 700 tane öğrenciyi bir
binaya sokuyorsunuz ve orada 2 nöbetçi öğretmeniniz yok, 700 öğrenciyi bir
binaya sokuyorsunuz, orada destek personeli yok. E, ondan sonra, vah vah, tüh
tüh… Hükûmet ve iktidar “vah vah, tüh tüh” diyemez, yakışmaz. Onların
demeyeceği iki laftır bu. Muhalefet olsa olsa “Vah vah, tüh tüh, yazık oldu.”
der. Size düşen çare üretmektir.
Eğitim konusu da
Hükûmetinizin en başarısız olduğu alandır, en başarısız olduğu alandır. On
yılda 4 bakan değiştirdiniz ve hepsi, bu 4’ü de kendilerine göre âdeta
“Eğitimde reform yapacağım.” diye Türk millî eğitim sistemini perişan etti,
çekti gitti. Böyle şey olur mu? Yazık, günah!
Şimdi “15 çocuğu iki yılda
kaybettik.” diyoruz fiziki kazalardan. Siz geldiniz, bir de, şimdi, ilköğretime
başlama yaşını 5’e indirdiniz. Bu, otomatik olarak 15x2 demektir. Günah,
Allah’tan korkun! Yani yedi yaşındaki çocuğun kafasına lavabo düşerse beş
yaşındakinin kafasına ne düşer kim bilir? Yani orayı kullanacak ehliyette
olmayan ve destek personeliyle, nöbetçi öğretmenle beslemediğiniz bir okula beş
yaşındaki çocuğu nasıl sokarsınız ya? Hanginiz göndereceksiniz çok merak ediyorum?
Hanginiz, torununuzu ya da çocuğunuzu beş yaşında göndereceksiniz okula, devlet
okuluna.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Bunlar kabul etmiyor, inanmıyorlar…
ENGİN ALTAY (Devamla) –
Bana, biriniz, önümüzdeki eğitim, öğretim yılı başında deyin ki “Engin Altay,
biz gönderdik.” özür dileyeceğim sizden. Gönderemezsiniz kardeşim, pedagojik
olarak da mümkün değildir, yapmayın! Bence öneri doğrudur.
Bu vesileyle, öğrencilerin
başına gelen kazaları vesile kılarak bu işle ilgili kapsamlı bir Meclis araştırması
açılmalıdır. Ya bu okullar bizim geleceğimiz, bu okullar Türkiye’nin geleceği,
Türk milletinin geleceği, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ama size bunu
anlatmak ne mümkün. Zira, siz, Millî Eğitim Bakanlığı Kuruluş ve Teşkilat
Kanunu’nu kanun hükmünde kararnameyle değiştirdiniz sayın milletvekilleri ve
beni haklı çıkardınız. Ben diyordum ki: “İçinizde birçok milletvekili var ki
onlar Atatürk’ü sevmiyor, içinizde birçok milletvekili var ki onlar cumhuriyeti
içselleştirmemiş.” Değiştirdiğiniz Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinin (a) şıkkının bir eski
hâline bakın, bir sizin getirdiğiniz hâline bakın, ne demek istediğimi
anlayacaksınız. Yine söylüyorum, sizin rejimle sorununuz maalesef devam ediyor.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bizim rejimle sorunumuz yok.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Altay.
Şimdi, öneri üzerinde,
aleyhinde olmak suretiyle, AK PARTİ Grubu adına Sayın Salih Koca, Eskişehir
Milletvekili.
Sayın Koca, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerçekten çocuklarımız bizim
geleceğimiz, her şeyimiz. Bu anlamda da baktığımızda, Hükûmetimiz özellikle en
fazla bütçeyi Millî Eğitim Bakanlığına ayırarak da -bu anlamda atılan adımları
da hep birlikte görüyoruz- öğrencilerimize, geleceğimize yatırım yapmış ve bu
anlamda öğrencilerimize göstermiş olduğu hassasiyeti ortaya koymuştur.
Gerek okullaşmada gerekse
okulların kalitelerinin artırılmasında, sınıflardaki öğrenci sayılarının
oranlarının düşürülmesinde bugüne kadar ciddi adımlar atılmıştır. Bu Meclisin
görevi, iktidarın görevi, aynı zamanda bu Meclisi çalıştırmak, belirli bir düzen
içerisinde kanun teklif ve tasarılarını bu Meclisten yasalaştırarak
çıkarmaktır.
Değerli arkadaşımızın
söylediği gibi, gündemimiz belli. Akabinde de seçim bölgemiz olan Eskişehir
2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Kanun Tasarısı görüşülecek. Bu anlamda da bu
tasarının bizim adımıza önemli olduğunu ben düşünüyorum. Özellikle bu hafta
içerisinde de yine Eskişehir’imizde Yunus Emre Haftası’nı kutluyoruz. “Gelin
tanış olalım/ İşi kolay kılalım.” dizesiyle kardeşlik ve barışı; “Biz kimseye
kin tutmayız/ Kamu âlem birdir bize.” dizeleriyle yine eşitliği; “Yaratılanı
hoş gör yaratandan ötürü.” dizesiyle tevazuyu ve hoşgörüyü öne çıkaran ve aynı
zamanda 6 Mayısta Yunus Emre beldemizde, kısmet olursa, Yunus Emre Haftası’yla
ilgili, Yunus Emre’nin kabri başında Yunus Emre’yle yani “Gelin tanış olalım/
İşi kolay kılalım.” diyen Yunus Emre’yle tanışmak istiyoruz. Bu vesileyle ben
tüm milletvekillerimizi, Yunus dostlarını 6 Mayısta Yunus Emre beldemize davet
ediyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Biz
Deniz’e gideceğiz. Sen Yunus’a, biz Deniz’e…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Koca.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun…
SIRRI SAKIK (Muş) – Karar
yeter sayısı istiyoruz Başkan.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri
kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
2.- CHP Grubunun, 22/2/2012 tarihinde İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu ve arkadaşlarının 12 Haziran 1980’de İnciraltı’nda yaşanan olayların
tespiti amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/5/2012
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
03.05.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 03.05.2012
Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
(Ankara)
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Mustafa
Moroğlu ve arkadaşları tarafından, 22.02.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına “12 Haziran 1980’de İnciraltı’nda yaşanan olayların
tespiti” amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (269 sıra nolu) Genel
Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
03.05.2012 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Mustafa
Moroğlu.
Buyurun Sayın Moroğlu? Yok.
İkinci konuşmacı Sayın
Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili… Yok.
Aleyhinde Ali Aşlık, İzmir
Milletvekili… Yok.
İstanbul Milletvekili
Bülent Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) –
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; CHP’nin 12 Haziran 1980 tarihinde İzmir
İnciraltı Öğrenci Yurdunda öğrencilere asker tarafından ateş edildiği
iddiasıyla ilgili grup önerisi aleyhine söz aldım.
Tabii, öncelikle CHP’li
arkadaşlarımızın bu öneriyi verip salonda olmamalarını not etmek istiyorum.
Keşke onlar konuşma yapıp ben sonra çıksaydım ama buna imkân olmadı.
Çok değerli arkadaşlarım,
öncelikle bir karineyi ifade etmek istiyorum. O da şudur ki hiçbir partinin bizim
bu ülkedeki karanlık sayfaların aydınlatılması hassasiyetinden daha öte bir
hassasiyeti olamaz. Biz her türlü hassasiyetimizi ortaya koyarak bu ülkedeki
karanlık her noktanın, her sıkıntının aydınlatılmasını canıgönülden istiyoruz.
Önergede adı geçen okulun önünde öldürülen gençlerimizin de bu ülkenin
evlatları olduğunu, annelerinin, babalarının canı yandığını dolayısıyla bizim
de canımızın yandığını ifade etmek istiyorum. Bunlar keşke olmasaydı, keşke bu
ülke on yılda bir darbelerin olduğu, her türlü sorunun asker aracılığıyla
çözümüne kalkıldığı bir ülke olmasaydı. Fakat değerli milletvekilleri,
“Samimiyet gözle görülür.” derler, “Anlaşılır.” derler. Siz 12 Eylül
referandumunda “Tüm darbeciler yargılansın.” iddiamızı, gece gündüz uğraşımızı
yok sayacaksınız, 12 Eylül referandumunda “Yetmez ama evet.” diyenlere “Siz
aldatılıyorsunuz, darbeciler yargılanamazlar.” diyeceksiniz, ardından
milletimizin büyük bir çoğunluğunun “Evet.” demesinden sonra yargılama süreci
başlayınca da bugün geleceksiniz, 12 Eylülde bir günün ifade edildiği
İzmir’deki olayın araştırılmasını isteyeceksiniz. Siz sadece sineklerle
uğraşıyorsunuz, biz bataklığı kurutma iddiasının içerisindeyiz. O yüzden,
referandumda “Evet.” dedik. O yüzden, hepinizin de bildiği gibi, daha birkaç gün
önce, bu Mecliste, hepinizin katılımıyla darbelerin araştırılması komisyonunu
kurduk. Ufak, lokal meselelerle değil, daha genel meselelerle, daha temel
meselelerle uğraşmak hepimizin görevi.
Değerli arkadaşlarım, yine,
bildiğiniz gibi, bu kısa konuşma içerisinde ifade etmeye çalıştığım darbeleri
araştırma komisyonundan başka bir de, yine hepinizin bildiği, darbecilerin
yargılanması süreci başladı. Dolayısıyla, İzmir’de konu edilen sorunun bu minvalde
değerlendirilmesi, genel meseleye matuf olarak değerlendirilmesi hepimizin
görevi diye düşünüyorum.
Yine, değerli arkadaşlarım,
hepinizin bildiği gibi, dün akşam geç vakitlere kadar “Ülkemizde önemli bir
kanun.” diye ifade ettiğimiz Tapu ve Kadastro Kanunu’yla ilgili çalışmaya
başladık; 6 maddenin ilk 3’ünü bitirdik, bugün de kalan 3 maddeyi bitirmek
hepimizin görevi. Ayrıca, hemen arkasından Eskişehir ilimizin 2013 Dünya Kültür
Başkenti olmasıyla ilgili kanun teklifini görüşeceğiz. Yani bizim Meclis
gündemimiz yoğun. Yani biz ne yaptığımızı biliyoruz. Bizim işlerimiz
vakitlerimizden daha fazla.
Meclis gündemini
engellemek, daha önceden planlanmış çalışmaları durdurmak maksatlı verilen bu
önergeye “Hayır.” diyeceğimizi bildiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
BÜLENT TEZCAN (Aydın) –
Hayır, hayır… Lehteki konuşmacı geldi Başkanım.
BAŞKAN – Ama biz…
Beyefendi, sabahtan beri
soruyorum. İsmi…
SIRRI SAKIK (Muş) – Nasıl
geçti? Böyle bir uygulama yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, gruplar arasında bir anlaşma var zaten efendim. Gecikebiliyor
milletvekillerimiz.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Konuşsunlar Başkanım.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Nasıl konuşmacı yok? Bizim önerimiz ya!
BAŞKAN – Şimdi, bakınız,
her seferinde sıraya riayet ediyoruz. Şu anda, okuduk ve bir arkadaş buradaydı.
Bunun böyle yapılmaması lazım ama gruplar arasında bir anlaşma ise yapalım,
yalnız tekrar etmeyelim. Yani bir gelenek gelişiyor, tekrar bozuyoruz, tekrar
yapıyoruz. Arkadaşlarımız lütfen riayet etsinler.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Tabii…
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sizden özgürlükçü bir yorum bekliyoruz.
BAŞKAN – Özgürlükçülük
anarşi değildir Beyefendi, sıra meselesi.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Siz anarşi görmediniz.
BAŞKAN – Ama özgürlük değil
ki bu!
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Hiç anarşiye girmeyelim, girersek çıkamayız.
BAŞKAN – Sonradan
gelenlerin de hakları var, özgürlük olarak.
Sayın Moroğlu, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sırayı kaybettiğim için özür diliyorum,
bir ara verince bir dakika geciktim.
Buraya ben ve milletvekili
arkadaşlarımla 12 Haziran 1980 yılında İnciraltı Yurdunda yapılan katliamın
araştırılması için bir Meclis araştırması önergesinin kabul edilmesi lehinde
konuşmak üzere söz aldım.
Biraz önce, Değerli AKP
Milletvekili “Biz de araştırmalardan yanayız;
12 Eylül darbecilerinin araştırılması için önergemiz günlerce
reddedildi, yıllarca reddedildi ama geçende hep beraber bir araştırma önergesi
verdik, bizim de İnciraltı Yurdunda yapılan katliamdan içimiz sızlıyor.” dedi
ama İnciraltı’nın bir okul olduğunu söyleyerek, İnciraltı’nın bir yurt olduğunu
bilmeyecek kadar da bu katliamın ne zaman, nasıl yapıldığından uzakta olduğunu
kendi konuşmasıyla da ifade etti.
Evet, 1980 yılında
İnciraltı’nda bir katliam gerçekleştirildi. Mayısın hazirana döndüğü aylarda,
hepimizin hatırladığı ve belleklerinden silinmeyecek bütün katliamlara,
Çorum’a, Maraş’a, Malatya’ya, Piyangotepe’ye ve Balgat katliamları gibi
katliamlara bir yenisi daha eklendi. Devlet eliyle işlenen katliamların bir
yenisi daha İnciraltı yurtlarında gerçekleştirildi. Nasıl oldu İnciraltı
katliamı kısaca ona değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, o yıllarda
üniversite sınavları bütün illerde yapılmıyordu sadece birkaç tane büyük
ilimizde yoğunlaşarak belli illerde yapılıyordu ve Türkiye’nin dört bir
yanından 13 Haziran üniversite sınavlarına katılmak için gelen gençler barınmak
için İnciraltı Yurduna sevk edilmişlerdi. Bu sevk edilme bilerek mi yapıldı
bilmeyerek mi yapıldı araştırmamız gereken konulardan birinin bu olduğunu ifade
ederek bir parantez açmak istiyorum. Her anne-babanın yaptığı gibi, üniversite
sınavına gelen arkadaşlarına “Sınav stresini ortadan kaldırsınlar, sınava
rahatça girsinler.” diye yurtta kalan öğrenciler tarafından bir şölen
düzenlendi. Daha bu şölen düzenlenir düzenlenmez saat 21.00-21.30 civarlarında
İnciraltı Yurdunda şölen yapan, halay çeken, oturan öğrencilerin arasına
yanaşan bir arabadan kurşunlar yağdırıldı. Biraz sonra “Ayağa kalkın.”
sesleriyle ayağa kalkan öğrencilere bir üç dakika daha tarama yapıldı ve
İnciraltı yurtlarında 5 tane öğrenci yaşamını kaybetti, yıl 12 Haziran 1980,
yıl 30 Haziran 1980 ve 4 Temmuza kadar süren… Çorum’da da 57 yurttaşımız
hayatını kaybetti. “Bu ikisi arasında ne ilinti vardır?” diyeceksiniz. 12 Eylül
darbesini araştırmak isteyenler, bu ikisi arasında ne tür bir ilişki olduğunu
bilmeyecek kadar cahil olamazlar. Onun için, 12 Haziran 1980 yılında
İnciraltı’nda yapılan katliamın bir Meclis araştırmasıyla ortaya çıkarılmasını
istemek, aslında 12 Eylül darbesinin ve 12 Martların ve bütün darbelerin
araştırılmasını istemekte ne kadar samimi olup olmadığımızı da ortaya koyan
gerçeklerden, ortaya koyan ölçülerden biri olacak.
Kimdi bu İnciraltı’nda ölen
arkadaşlarımız? İsimlerini ve geldikleri memleketleri saymak da sanırım o
döneme ilişkin ve bu dönem çıkarmamız gereken derslere ilişkin bir fikir
verecektir. İsmail Baytak’tı bir öğrenci,
on sekiz yaşında, Balıkesir Sındırgılıydı. Mehmet Ali Arun’du, Balıkesir
Burhaniyeliydi. Mustafa Uslu’ydu, Manisa Turgutlu’dandı. Ali İhsan Tan’dı,
Diyarbakırlıydı. Hüseyin Akdağ’dı, Nazilliliydi. Otopsi raporu yapıldı.
Hastaneye gitmelerine, İnciraltı Yurdundan çıkmalarına uzun süre izin verilmedi
ama hastanede ihmal var mıydı, yok muydu o da araştırılmadan gençlerin öldüğü
ve otopsi raporlarında da M-1 ve M-6 silahlarından çıkan kurşunlarla taranarak
öldürüldüğü otopsi raporlarına geçti.
Bugüne kadar, bu davanın
seyri hakkında kamuoyuna önemli bir açıklama yapılamadı. Sorumluları kimlerdir,
emri kim vermiştir, tetiği kim çekmiştir, yargılama ne safhadadır, ne hâle
gelmiştir, bununla ilgili bilgiler hâlâ sırdır. Eğer 12 Eylül darbesini ve bu
darbenin hazırlanması için yapılan katliamları araştırmak isteyen bir Meclis,
kimlerin yardım ettiğini, 12 Eylülle ilişkisini, yargılanmalarını kimlerin engellediğini
açığa çıkarmadan 12 Eylülle bir hesaplaşmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. 12
Eylülle hesaplaşmak istiyorsanız -bugün buraya gelirken, biraz önce BDP
Grubundan bir milletvekilimizin de andığı gibi- 6 Mayısta idam edilen Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarıyla da hesaplaşmak, idam
edenlerle de hesaplaşmak ve onların, ülkeleri için, bağımsızlığı için ve
halkların kardeşliği için ölen birer genç olduğunu bütün Meclisin kararına
geçirmek zorundasınız. Başka türlü, 12 Martlarla, 12 Eylüllerle, 27 Mayıslarla
mücadele etmeniz ancak olsa olsa halkı yanıltmak ve var olan iktidarınızı
sürdürmek üzere yapılan bir yalandan öteye gitmez.
Bu karanfilleri de bilerek
aldım. Artık bazı konularda samimiyseniz, eğer “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve
Hüseyin İnan’ın idam edilmeleri doğru değildi, yanlıştı, bir intikam duygusuyla
yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekilleri intikam duygusuyla
hareket etmiyor.” diyorsanız, bunu buraya konuşmaya çıkan, 6 Mayısın anısına
-keşke 6 Mayısta da burada olabilseydik, Pazar günü olduğu için- bugün buraya
konuşmaya çıkan bütün milletvekilleri bu 3 fidanı, bu 3 karanfili burada
bırakmak için gereken çabayı göstermelidirler diyorum. (CHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
Nedenine gelince, herkes,
her çıkan, biz Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölümlerinin, idam
edilişlerinin 40’ıncı yılında onları anmanın sadece bir seremoniden öteye
geçmesini istiyorsak, onların yaşamlarının niye yok edildiğini bilmemiz ve
onların mücadelelerinin anlamını bilmemiz gerekiyor. Onlar, Mustafa Kemal için
19 Mayısta Ankara’ya kadar Samsun yürüyüşünü, Mustafa Kemal yürüyüşünü
gerçekleştirenlerdi. Onlar, Filistin’e Filistin halkının mücadelesine destek
olmak için gidenlerdi. Tütün mitinginin en önünde olan olanlardı. Pamuk
mitinglerinin en önünde olanlar onlardı. Bizler o gün onlara bir tütün
işçisinin evladı olarak Eşme’de, Güney’de, Güllü köyünde, Alaşehir’de,
Sarıgöl’de yani tütün ekip de, ürettikleri tütünün gaz parasını vererek yakmak
zorunda olan köylülerin önünde gördüğümüzü biliyoruz, hatırlıyoruz. Onları
anmanın anlamı budur.
Sözü uzatmadan, ben en
iyisi mi, niye asıldıklarına ilişkin sözü Deniz Gezmiş’e bırakayım, Deniz
Gezmiş’in babasına yazdığı mektubu okuyayım: “Mektup elinize geçmiş olduğu
zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin dersem yine de
üzüleceğinizi biliyorum fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum.
İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı
süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal
karşılıyorum ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm
karşısında tereddüt etmemişlerdir, benim de tereddüde düşmeyeceğimden şüphen
olmasın. Oğlun ölüm karşısında âciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola
bilerek girdi ve sonucunun da bu olacağını biliyordu. Seninle düşüncelerimiz
ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, Türkiye’de
yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için
avukatlarıma gerekli talimatı verdim, ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara’da
1969’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum, onun için
cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor.
Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et, onun
bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle
uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda yaptıklarımdan en
ufak pişmanlık duymadığımı belirtir; seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi,
devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım.”
Halkı için, Türkiye için,
bir bayram günü nümayişe çıkar gibi idam sehpasına çıkanlara selam olsun,
onları idama götürenlere de lanet olsun. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere Ali Aşlık, İzmir
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ AŞLIK (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Yaşanan acılar bu ülkenin
acısıdır. Biz AK PARTİ olarak bu acıları gidermek adına 12 Eylül 2010’da
referandumda “Evet.” diyerek bunların hesabının sorulmasının yolunu açtık.
Keşke, muhalefet partileri de bizimle birlikte buna “Evet.” diyebilselerdi ve
gerçekten, katledilen bu idealist Anadolu çocuklarının hesabı daha önce
sorulabilseydi.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
– Bunun 12 Eylülle ne alakası var? Ya
bilmiyorsunuz ya da kasıtlı olarak söylüyorsunuz.
ALİ AŞLIK (Devamla) –
Cumhuriyet Halk Partisi daha önce iktidar ortağı olduğunda bunları gündeme
getirebilseydi diyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Bunun ne zaman olduğunu biliyor musunuz? Asılma tarihini biliyor musunuz?
ALİ AŞLIK (Devamla) –
Meclis çalışmalarını daha fazla uzatmamak, bundan sonraki kanunların süresinde
bitmesi adına sözümü kesiyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Siz biliyor musunuz tarihi? 12 Eylülle ne alakası var bunun? Hayret ya!
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aşlık.
Şimdi, lehinde olmak üzere
Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun Sayın Tan.
ALTAN TAN (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Haziran 1980 tarihinde İzmir İnciraltı
Öğrenci Yurdunda bahçede bulunan öğrencilerin üzerine askerler tarafından
açılan ateş sonucu ölenlerle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Sevgili arkadaşlar, bu
hadiseyle ilgili ayrıntıları önergeyi veren arkadaşlarımız anlattılar sizlere.
5 vatandaşımız, genç kardeşimiz, fidanımız o tarihte hayatını kaybetti, 24
kardeşimiz, vatandaşımız da yaralandı. “Otuz iki sene önceki bir olayı bugün
niye gündeme taşıyorsunuz?” diyebilirsiniz. Ancak şunu söylemek lazım: Bugün
Türkiye’de özellikle iktidar partisi tarafından öyle bir sahte demokrasi havası
estiriliyor ki, işte Dersim’in dosyaları açılıyor, üzerine gidiliyor, yeri
geldikçe birileri suçlanıyor. Etnik kimlikler üzerinden, mezhep kimlikleri
üzerinden spekülasyonlar, polemikler yapılıyor. Ancak buraya ne zaman doğru
düzgün bir önerge geldiyse “Kabul edenler… Etmeyenler… Edilmemiştir.” denilip
geri gönderiliyor.
Sevgili arkadaşlar, eğer
rica gerekiyorsa sizlerden rica ediyoruz: Lütfen, bir tek önergeyi kabul edin
de doğru düzgün bir komisyon, heyet, araştırma heyeti kurulsun ve hiç olmazsa
bu karanlık tarihimizin en azından bir olayı doğru düzgün aydınlansın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Kurduk ya, beraber kurduk ya.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Kurdunuz da başkan sizden, başkan vekili sizden, sekreter sizden…
ALTAN TAN (Devamla) – Peki,
kurdunuz da şu ana kadar hangi olayı aydınlatabildiniz?
Bakın, ben, izniniz olursa
tek tek sayayım sevgili arkadaşlar, hangi olayı aydınlatabildik? Benim kendi
hayatımda çok yakın arkadaşlarım bu tip komplolar sonucu adına “derin devlet”
denilen, “kontrgerilla” denilen, “karanlık güçler” denilen kesimler tarafından,
çevreler tarafından öldürüldü.
Ben, milletvekili olduktan
sonra, ilk olarak, bu arkadaşlarıma bir vicdan borcu olarak, bir arkadaşlık
borcu olarak bütün bunlarla ilgili Sayın Başbakana soru önergeleri yönelttim ve
şunu sordum, dedim ki: Musa Akın, 1978
senesinde, Diyarbakır’da Ergani nüfusuna kayıtlı, Ergani’nin Ziyaret köyüne
kayıtlı gencecik bir ilkokul öğretmeni, yeni evli, eşi hamileyken Diyarbakır Mardinkapı semtinde öldürüldü. Otuz dört
senedir katilleri belli değil.
Ubeydullah Dalar,
Diyarbakır Şehitlik Camisi’nin imamı, 1990’lı yılların o karanlık günlerinde,
her gün onlarca faili meçhul cinayetin olduğu bir dönemde, sabah namazını
kıldırdıktan sonra Şehitlik Camisi’nin içerisinde kafasına sopalarla vurularak
öldürüldü.
İzzettin Yıldırım ve Mehmet
Şehit Avcı, 2000 senesinde, bugün yargılanan bir emekli generalin de içinde
olduğu bir derin yapılanma tarafından -yani bu mahkeme dosyasında bu tip
iddialar var ama henüz hiçbir şey hukuken tespit edilip de açığa çıkarılmış değil-
Kartal’da bir evde öldürülmüş şekilde bulundu.
Şimdi, bunlarla ilgili ben
neyi sordum? Şunu sordum, dedim ki: “Bu konularla ilgili bu devletin arşivinde,
millî istihbaratın veya herhangi bir istihbarat kurumunun -işte, askerî
istihbarat var, emniyet istihbaratı var, dışişleri istihbaratı var, Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı var, bu konuda birçok istihbarat kuruluşu var- herhangi bir
bilgisi var mı? Bunların hepsine cevap geldi. Bana verilen cevapta, işte,
açılan davalar, o fezlekeler üzerinden devam eden şeyler, tarihler, sayılar,
evraklar, numaralar ve o dosyalarda ne bilgi varsa bakabilirsiniz. Bir kısmı
zaten kapanmış, yok, bir kısmı müruruzamana uğramış.
Peki, sevgili arkadaşlar,
bu demokratikleşme ve bu işlerin açığa çıkarılması böyle mi olacak?
İki şey istiyoruz sizden:
Bir: Çıkın deyin ki:
“Kardeşim, devletin istihbarat örgütlerinde bu konularla ilgili hiçbir bilgi
yok.” Çıkın, bunu söyleyin.
İki: Varsa saklamayın.
Eğer bunları, şu an, on
yıllık iktidarınızdan sonra saklıyorsanız bu suçlara ortaksınız. Çok açık. Ben
kendim sordum.
Şimdi, Sayın Grup Başkan
Vekili diyor ki: “Komisyon kurduk.”
Bakınız, bu memleket otuz
beş yıldır 1 Mayıs 1977’de ne oldu, bunun cevabını veremiyor. Verebiliyor
musunuz? Buyurun, verin. Gelin, verin. Ne oldu 1 Mayıs 1977’de? Kitaplar dolusu
şeyler konuşuldu, yazıldı, anlatıldı. Yani bu devletin istihbaratında bunun
bilgisi yok mu? Allah’ınızı severseniz yok mu? Neyi gizliyorsunuz peki?
Çorum, Maraş olaylarında ne
oldu? Hâlâ tartışıyoruz. Otuz beş senedir tartışıyoruz, ama elinizdeki
bilgileri vermiyorsunuz. Veriyormuş gibi yapıyorsunuz, ama Dersim’de işte,
üzerinden yetmiş küsur sene geçtikten sonra, yetmiş dört, yetmiş beş sene
geçtikten sonra diyorsunuz ki: “13 bin 500 kişi öldürüldü, 14 bin kişi sürgün
edildi ve gaz kullanıldı.” Yapanlar nerede? Failler nerede? Yakasına
yapışacağınız tek bir kişi yok.
Bakınız, yakasına
yapışabileceğiniz kişiler hayatta ve bu saydığım olaylarla ilgili bilgiler de
devletin kasasında, devletin kasasının anahtarı da sizde.
Ben rica ediyorum, çıksın
bir yetkili bugün desin ki: “Bizde hiçbir bilgi yok bu konularla ilgili, biz
devlet olarak, Millî İstihbarat olarak Çorum’u da bilmiyoruz, Maraş’ı da
bilmiyoruz, Ubeydullah Dalar cinayetini de bilmiyoruz, İzmir-İnciraltı’ndaki
olayı da bilmiyoruz, hiçbir şey bilmiyoruz; yok, bizde hiçbir şey yok.
Yakmışlar, karartmışlar, yok etmişler, devletin bu konuda hafızası silinmiş,
sıfır.” Ama var sevgili arkadaşlar. Bakın, icap ettiği zaman, -tırnak içinde-
icap ettiği zaman birçok şeyi, çok daha eski evrakları gün yüzüne
çıkarabiliyorsunuz. Onun için, ben, burada çok uzun uzadıya, şöyle oldu, böyle
oldu, şu oldu, bu oldu edebiyatı yapmak istemiyorum. Çok açık, bugün devletin
sahibi siz oldunuz o bütün eksisiyle, artısıyla, karanlığıyla ve derinliğiyle
ama bu derinlikteki sırları, gizlilikleri ve kötülükleri saklarsanız mesul
olacaksınız.
İster sessizce tekrar
“Kabul edenler… Etmeyenler… Edilmemiştir.” deyin ama tekrar tekrar söylüyorum,
ne olur tek bir tanesine de “Evet.” deyin de biz herhangi bir davayı,
isterseniz Çorum’u, isterseniz Maraş’ı, isterseniz Sivas’ı, isterseniz
Başbağlar’ı; hangisini istiyorsanız, bir olayı çıkaralım şöyle, artısıyla,
eksisiyle, devletin bütün elindeki bilgilerle vatandaşın önüne koyalım. Zaten
bu bir çorap söküğü olacak, bir tanesini eğer aydınlatabilirsek bunun arkası
gelecek.
Son olarak da Deniz Gezmiş
ve arkadaşlarının idamlarıyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Ben o
tarihlerde on dört yaşındaydım ama benim kuşağımın bütün gençleri gibi ben de
siyasete başlamıştım yani örgütlere, gruplara, cemaatlere ben de o tarih itibarıyla
girmiş bulunuyordum. Aynı düşünceleri paylaşmıyorum onlarla ama bir cinayet
işlendi sevgili arkadaşlar, 3 genç, göz göre göre, tanrılara, ilahlara kurban
edildi ve o tanrılardan, o ilahlardan birisi de bugün seksen yedi–seksen sekiz
yaşında, ölüm eline düşmüyor, inşallah bedelini ödemeden de ölmeyecek. (BDP
sıralarından alkışlar)
Sevgili arkadaşlar, eğer
bir millet, bir halk kendi tarihiyle yüzleşemiyorsa… Hani, Sayın Başbakan
helalleşmeden bahsediyor. Herkes birbirinin hakkını yesin, ondan sonra da helal
etsin; vursun, kırsın, döksün, sövsün, öldürsün, ezsin, ondan sonra da helal
etsin. Yok böyle bir helal. O boynuzsuz keçinin hakkını boynuzlu keçiden
soracakları günde bu soruların hepsi sorulacak.
Onun için, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının vahşice, canice katledilmelerini kınıyorum. Kendilerine, yine
kendi inancıma göre, rahmet diliyorum ve bunun hesabının da bugün, en azından
manen sorulması gerektiğini düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Tan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin, dünkü birleşimde görüşmelerine başlanan 228 sıra sayılı Tapu Kanunu
ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre
bir talebi vardır.
Danışma Kurulu
toplantısında bu konuda ortak bir görüş oluşmadığından Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş, Hükûmetin 228
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin
talebinin yerine getirilmesine dair bir istemi olmuştur.
Okutuyorum:
3.- AK PARTİ Grubunun, Hükûmetin 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesinin yeniden görüşülmesine dair talebinin Genel Kurulun onayına
sunulmasına ilişkin önerisi
3/5/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 03.05.2012
Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Görüşülmekte olan 228 Sıra
Sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin Hükûmetin talebi
üzerine 03.05.2012 Perşembe günü (bugün) Danışma Kurulu toplanamadığından,
Hükûmetin isteminin Genel Kurulun onayına sunulması;
önerilmiştir.
BAŞKAN – İstem üzerinde söz
talebi yok.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi Hükûmetin istemini
okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin TBMM İçtüzüğünün 89 uncu maddesi gereğince
yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.
Erdoğan
Bayraktar
Çevre
ve Şehircilik Bakanı
Gerekçe:
Tasarının 1 inci maddesinde
düzenlenen bazı konulara açıklık kazandırılması ve bu bağlamda maddenin yeniden
değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Hükûmet teklifini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hükûmetin istemi, sırası
geldiğinde yerine getirilecektir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Edemezsiniz efendim, komisyon yok, Hükûmet yok.
BAŞKAN – Zaten “Komisyon?
Yok. Ertelenmiştir.” dedik beyefendi. Bir yanlışlık mı oldu; affedersiniz.
2’nci sırada yer alan, Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı Kadastro Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
BAŞKAN – Komisyon?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Yok efendim, Komisyon yok.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ara
verelim on dakika.
BAŞKAN – Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
3.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde tasarının
3’üncü maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, 4’üncü maddeyi
okutuyorum.
MADDE 4- 21/6/1987 tarihli
ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (B)
bendinin (c) alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) Kayıt sahibinin yirmi
yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş veya tapu sicilinden malikin kim olduğu
anlaşılamamış ise çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl müddetle ve malik sıfatıyla
zilyet bulunan kimse adına tespit olunur.”
BAŞKAN – Gruplar adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Turgut Dibek, Kırklareli
Milletvekili.
Sayın Dibek, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, 4’üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, Genel Kuruldaki
katılıma baktığımızda özellikle iktidar grubu için şunu düşünüyordum yerimde:
Yasayı bu kadar az -sanıyorum 40 civarı milletvekili var- vekil takip ettiğine
göre iki nedeni olabilir diye düşünmüştüm. Bir: Bu yasaya karşı arkadaşların
ciddi tepkisi var, onu ortaya koymak amacıyla burada bulunmuyorlar. İki: Bu
yasaya karşı çok ilgisizler, bu yasayı hiçbir şekilde takip etmiyorlar, o
nedenle burada bulunmuyorlar. Böyle bir düşünce içerisindeydim.
Değerli arkadaşlar, bu
kanunun biraz daha iyi anlaşılması için birkaç tespiti sizinle paylaşmam lazım.
Yani dün burada iktidar partisi sözcüleri konuşurken çok farklı boyutuyla
anlatmaya çalıştılar ama bir-iki rakamı sizinle paylaşmam lazım.
Bakın, cumhuriyet
tarihinden bu yana yasalarımızda yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili düzenleme
var ve size gelene kadar da altmış hükûmet, değerli arkadaşlar, bu ülkede
Türkiye’yi yönetti, onlar da bu ülkenin sorunlarıyla sizin gibi uğraştılar.
Seksen yıllık süre içerisinde -ben, bu rakamları iyi görmenizi, duymanızı
istiyorum- 12 bin dekar araziyi Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri yabancılara
satmış, 12 bin dekar. Bu resmî rakamlar yani Bakanlığın rakamları. 2002’ye
kadar satılan toplam miktar 12 bin dekar, bunu metrekareye çevirirseniz 12
milyon metrekare yapar.
(x)
228 S. Sayılı Basmayazı 2/5/2012 tarihli 101’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Arkadaşlar, bugün yani
2012’de, on yıl sonra bu rakam hangi boyutta biliyor musunuz? 135 bin dekar.
Yani 2002’den bu yana her yıl için 1 kat artmış. Yani şöyle de söyleyebiliriz
bunu: Yıllara bölersek, on yılda her bir yıl için seksen yıllık satışı yapmışsınız.
Bakın, seksen yıla karşılık bir yıllık satış yapmışsınız; 12 bin; 135 bin.
Şimdi, bu dahi sizi
kesmemiş –belki amiyane oluyor ama- değerli arkadaşlar. Siz on yılda -şöyle de
çevirebiliriz aslında rakamları- sekiz yüz seksen yıllık satış yapmışsınız.
Yani seksen yıllık cumhuriyet döneminde hükûmetler 12 bin dekar arazi
satmışlar, gayrimenkul satmışlar, siz bunu bir yılda satmışsınız, seksen
yıllığını. Bunu 10’la çarparsanız sekiz yüz seksen yıl yapar.
Şimdi, öncelikle bunu bir
bilin. Yani bakın, bizi izleyen vatandaşlarımızın da bu rakamları, arkadaşlar,
değerlendirmesi gerekir; bu rakamların üzerine, bu tablonun üzerine konuşmamız
lazım.
Şimdi, şöyle bir soru da
sorulabilir: Peki, bu ülkeyi yönetenler niye sizin gibi düşünmemiş? Arada
düşünenler çıkmış. Yani 1980’li yıllarda Sayın Özal, rahmetli Özal benzer
düzenlemeleri yapmak istemiş, onlar Anayasa Mahkemesinden 2 kez dönmüş, daha
sonra da sizin yaptığınız düzenlemeler dönmüştü Anayasa Mahkemesinden. Ama bu
ülkenin hükûmetleri, değerli arkadaşlar, cari açık sıkıntısıyla karşılaşmadılar
mı, dış açıkla karşılaşmadılar mı, ekonomik sorunlarla karşılaşmadılar mı, biz
Kıbrıs Harekâtı’yla karşılaşmadık mı, darbe dönemleri yaşamadık mı, ekonomik
sıkıntılarımız olmadı mı? Ama hiçbirinin aklına “Şu topraklarımızı satalım,
bunları paraya tahvil edelim ve sorunlarımızı bunlarla aşalım, döviz
getirelim…” gelmemiş. Neden gelmemiş acaba?
Şimdi, hamaset olarak
nitelemeyin ama bakın, şunun bence değerlendirilmesi gerekir: Bizim,
genlerimize, düşüncelerimize, geçmişimize, tarihimize, yaşadıklarımıza, değerli
arkadaşlar, saygı olması lazım. Dünyada kaç tane devlet vardır hiç düşündünüz
mü meydan savaşlarıyla –burada komutanım da var- meydan muharebeleriyle
kurulmuştur, bağımsızlığını, istiklalini meydan savaşlarının sonucunda
kazanmıştır? Kaç tane devlet vardır, baktınız mı değerli arkadaşlar? Yani
Türkiye Cumhuriyeti, masanın üzerine haritayı koyup elimize bir tane cetvel,
öyle, cetvelle kenarları çizilerek “Evet, sınırları budur ve bu şekilde bu
devlet de oluşsun.” diye kurulmuş, bağımsızlığını kazanmış bir devlet değil.
Yani Çanakkale’yi, Sakarya’yı, İnönü Savaşlarını, Dumlupınar’ı, bu ülke… Değerli
arkadaşlar, bizim büyüklerimiz, bize bu ülkeyi yediemin olarak teslim eden kim;
onlar, dedelerimiz, onların babaları; onlar bize emanet etmişler. Böyle bir
süreç yaşamış Türkiye. Yani bizim için toprak bambaşka bir şey.
Bıraktım geçmişi, değerli arkadaşlar,
bugün dahi bizim evlatlarımız, bizim çocuklarımız şehit oluyorlar. Yani
güneydoğudaki bölücü terör olayları… Anne-babaların söylediği söz: “Vatan sağ
olsun.” Niçin bunu söylüyorlar? İşte “Bu topraklar için evlatlarımız öldü.”
diyorlar. “Bunun karşılığında, bu toprakları korumak adına canlarını verdiler.”
diyorlar. Böyle bir kutsallık var.
Şimdi, bunu gerçekten
hamasi bir söylem içerisinde söylemiyorum ama bakıyorum bu yasal düzenlemeleri,
böyle hiç aklınıza getirmeden, Hükûmet veya teklifi veren arkadaşlarımız
getiriyorlar ve süslü gerekçelerle de -Sayın Bakanı dün izledim burada,
dinledim- efendim “Kendine güvenen bir devletmişiz.” işte, efendim, “Bunlar çok
fazla önemsenecek şeyler değilmiş.” gerekçeleriyle burada geçirmeye
çalışıyorsunuz.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim: Her biriniz Çanakkale’ye gitmiştir mutlaka veya yolunuz oradan
geçmiştir. Orada vapurla karşıdan karşıya geçerseniz yamaçlarda bir yazı var,
bir asker silüeti. “Dur yolcu!” diye başlayan “Bilmeden basıp geçtiğin bu
toprak bir devrin battığı yerdir.” diye orada bir yazı var değerli arkadaşlar.
Bunların bir anlamı var. Bu toprakların satışıyla ilgili düzenlemenin bu kadar
kolay gelmemesi lazım. Dün Sayın Bakanı dinliyorum, diyor ki: “Biz her şeyi
ince ayrıntısına kadar değerlendirdik, baktık, inceledik, çok güzel bir
düzenleme getirdik.” Ya arkadaşlar, iyi, güzel de az önce okunan neydi? Yani
1’inci maddeyi yeniden görüşeceğiz bu görüşmelerin sonunda. Yani altı madde
bitecek 1’inci maddeye geri döneceğiz. Niye geri döneceğiz? Madem çok güzel
araştırdınız, mademki, işte, efendim dört dörtlük, hiçbir sakıncası olmayan bir
yasal düzenlemeyi Meclise getirdiniz, niye? Arkadaşlar, biraz sonra
konuşacağız, ilçelerin yüz ölçümlerinin mevcut olan yasadaki sınırlamaları
tümüyle kaldırırken hiç farkında dahi değilsiniz. Yani orada birtakım
düzenlemeler var, sınırlamalar var, onlara girmek istemiyorum ama bir
hassasiyeti ben anlatmak istiyorum. Yani bizim halkımızın hassasiyetini görün.
Çanakkale zaferlerine gittiği zaman, Sayın Başbakan, Sayın Başbakan
Yardımcısının konuşmalarıyla bu hassasiyet dile getirilmez ancak bu şekilde
işte, sahip çıkarak dile getirilir. Yani ilçelerde, daha önce mevcut olan
düzenlemede, ilçe sınırlarında, değerli arkadaşlar, imar planı içerisindeki ya
da mevzi imar planı içerisindeki alanın yüzde 10’u vardı. Siz getiriyorsunuz,
ilçe yüz ölçümünün yüzde 10’u. Yani, daha doğrusu, Türkiye’nin yüzde 10’u. Tüm
ilçelerin yüzde 10’u olursa, Türkiye’nin yüzde 10’u. Bunun içerisinde özel
mülkiyet var, kamu var, merası var, yaylası var, kışlağı var, gölü var, ormanı
var. Hiç kimsenin aklına gelmiyor. Dün burada konuşuyoruz akşam geç saatlerde,
“Yahu biz ne yapmışız?” diyorsunuz. Düzeltmeye çalışıyor arkadaşlar, “Önerge
verelim.” dediler. Şimdi, o maddeyi burada, tekrar, tekriri müzakereyle
görüşeceğiz.
O zaman buradan şunu
görmesi lazım en azından, burada bizi dinleyen arkadaşların: Değerli
arkadaşlar, diğer hükümlerde de çok ciddi sakıncalar olamaz mı sizce? Bence
var. Yani olaya bu boyutuyla bakmamız lazım.
Süre kısa. Bakın, bir iki
öneriyi daha belirtmek istiyorum. Dün bunlar konuşuldu.
Arkadaşlar, döviz, para;
bunlar gelir geçer. Buradaki milletvekili arkadaşlarımızın her birinin köyünde,
mahallesinde, apartmanında, sokağında şöyle birisi vardır mutlaka
konuşacakları, demişlerdir. Mesela, Ahmet: “Yahu, kardeşim, bunun babası,
dedesi ne kadar düzgün insandı. Adam çalıştı durdu hayatı boyunca, biriktirdi,
mal mülk edindi. Ahlaklı bir insan, özverili bir insan. İşte, sabah namazıyla
kalkar, akşama kadar çalışır ve işte, şu oğlana bak yahu, hayırsız çıktı, bütün
bu mal varlığını çarçur etti, sattı savdı. İşte, hayırsız evlat.” Bunu
diyebileceğiniz, zannediyorum, her birinizin örnekleri var değerli arkadaşlar.
Yok mu? Şu örnek biraz bu yasaya benziyor, biraz o hâldesiniz gibi geliyor bana.
Yani siz o hayırsız evlat konumundasınız değerli arkadaşlar. Yani bu meydan
savaşlarını yapanlar, işte, başı çıplak, ayağı kabak hâlde bu ülkeyi bize
emanet eden insanlar şu yasayı acaba görseler ne derlerdi? Onların aziz
hatıralarına bu kadar da mı saygımız yok bizim değerli arkadaşlar?
Şimdi “GAP” diye bir
projemiz var, Türkiye’nin en büyük projesi. Bir sorguluyor musunuz? O bölgenin
sekiz ilini kapsıyor, sekiz il oradan faydalanacak. O illerden arkadaşlarımız
var burada. Her yıl yüzde kaç GAP projesi ilerliyor, ne kadar yatırım
yapıyorsunuz? Yüzde 1 her yıl. Şu anda yüzde 30’lardadır GAP projesi. GAP
projesi tamamlansın, tüm o Körfez, Orta Doğu’yu… Zaten biz bakarız, onların
petrolleri varsa bizim de o bölgede üreteceğimiz ürünler var.
O projeyi tamamlamak için
uğraşmıyoruz, o toprakları satmak için buraya kanun getiriyoruz. Döviz kolay
gelecek ya, cari açığı kapatacağız. Geçen yıl 77 milyar, bu yıl 60; seneye ne
olacak, seneyi ne yapacağız, sonraki seneyi ne yapacaksınız değerli arkadaşlar?
Lütfen, bu yasayı tekrar
gözden geçirmenizi ben diliyorum.
Sürem de bitti ve her
birinize teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dibek.
Gruplar adına ikinci
konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
Sayın Baluken, buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de grubumuz adına
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, aslında buraya gelen
gündemlerin peşine takıldığımız zaman, buraya gelen gündemleri bir şekilde
kendi gündemimiz olarak burada konuşmaya başladığımız zaman ülkedeki asıl
gündemleri sürekli ıskalama durumunda kalıyoruz. Bu nedenle ben özellikle dün
yaşanan ve bugün de etkileri hâlâ devam eden, okullarımızda yaşanan bu sütten
zehirlenen çocuklarımızın durumuyla ilgili konuşmak istiyorum. Birkaç önemli
hususu burada sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum.
Aslında, tabii, bu proje
henüz bu şekilde bir patlak vermeden önce de AKP’nin genel olarak önemli
toplumsal proje olarak sunduğu ancak daha sonra toplumsal hayal kırıklıklarına
dönüşen pek çok projesini burada tartışabiliriz. Bakın, burada birkaç örnek
vereceğim ben.
2002 yılında henüz Başbakan
Tayyip Erdoğan Başbakan olmadan önce İzmit mitingi sırasında bir konuşma
yapıyor. Konuşmada şöyle diyor: “Şu sisteme bakın hele, ülkede 72 bin öğretmen
açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. Hangi akla hizmet ediyorsun? Bırak
da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve başlasın. Önüne niye engel koyuyorsun?
Ama inşallah, biz, hükûmetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenlerimizi göreve
başlatacağız ve öncelikli olarak eğitim sorununu çözeceğiz.” Yıl 2012,
atanamayan öğretmenlerle ilgili Başbakanın yapmış olduğu konuşmanın ne kadar
hayata geçtiğinin, pratikte ne kadar anlam bulduğunun takdirini ben sizlere
bırakıyorum.
Bununla ilgili, eğer merak
eden AKP’den arkadaşlar varsa, daha iki gün önce 1 Mayısta alanlara çıkan
işçilerin, emekçilerin, atanmamış öğretmenlerin, kamu çalışanlarının sesine bir
kulak verirlerse herhâlde son derece isabetli bir şey yapacaklar diye düşünüyorum.
Tabii, AKP’nin toplumsal
hayal kırıklığı yaratan pek çok projesi var. Bizi ilgilendiren projelerinden
önemli bir tanesi, biliyorsunuz “Demokratik Açılım” adında, “Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi” adı altında ya da “Kürt Açılımı” adı altında devreye sokmuşlardı,
oluşan toplumsal beklenti, Anayasa referandumunda yüzde 58 gibi bir “evet” oyu
almalarını sağladı, 12 Haziran seçimlerinde yüzde 50’ye yakın bir oy almalarını
sağladı ancak geldiğimiz aşamada, 8 bine yakın siyasetçimiz, milletvekilleri,
belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, parti çalışanlarının cezaevinde
bulunduğu bir açılım süreciyle sonuçlandığı gibi bir dramla karşı karşıyayız.
Tabii, bu projeye de, buradaki sütle ilgili yaşanan projeye de AKP’nin bu
toplumsal projelerinin yaratmış olduğu hayal kırıklıklarının bir parçası olarak
bakıyoruz.
Bakın, burada Nisan ayının
18’inde Gıda ve Tarım Bakanlığı tarafından yapılan açıklama: “2012 yılı içinde
yürütülecek proje, öğrencilerin sağlıklı ve dengeli beslenmesi ile süt içme
alışkanlığının kazandırılmasını ve geliştirilmesini sağlayacak.” Altında okul
rakamlarını veriyor, dağıtılan süt rakamlarını veriyor, sütün hangi sağlıklı
koşullarda hazırlandığını belirtiyor ancak süt dağıtılmaya başlandıktan hemen
sonra, başta Diyarbakır olmak üzere, Edirne, Adana, Trabzon, Samsun, Sivas,
Konya ve daha birçok ilde, 4 bine yakın, binlerce öğrencimiz gıda zehirlenmesi
şüphesiyle hastanelere başvuruyorlar. Henüz kamuoyu bu olayın ne olduğunu merak
ederken, biz sağlıkçılar olarak bu işin ne olduğunu merak ederken sağlıkla hiç
ilgisi olmayan ilin valileri ve Hükûmet yetkilileri kalkıp, sanki sağlıkla
ilgili bütün tetkikler yapılmış, bütün tetkikler sonuçlanmış gibi açıklama
yapıyorlar. Açıklamaların tamamı da -kusura bakmayın ama- sağlıkla ilgili tam
bir cehalet örneğini yansıtıyor.
Diyarbakır Valisi
açıklamasında “Önemli bir şey yok; birkaç çocuğun psikolojik olarak
etkilenmesi, onlara bakan birkaçının da bu şekilde psikolojik vaka olarak
hastaneye başvurması.” diyor. Valinin açıklamasının üzerinden bir saat
geçmeden, Diyarbakır’daki bütün hastanelerin acilleri bu şekilde gıda
zehirlenmesi şüphesi olan çocuklarla doluyor. Aynı şekilde Sivas Valisi “Sütün
biraz bozuk olma ihtimali var. Biraz herhâlde bozuk olan sütten, biraz da
psikolojik olarak çocukların etkilenmesinden ancak şu anda çok önemli bir
hadise yok.” diye açıklama yapıyor. Yine Hükûmet yetkililerinden Sayın Bülent
Arınç aynı şekilde bir açıklama yapıyor, “Üzgünüz ama büyütecek, endişe edecek
herhangi bir şey yok.” diyor.
Yani bütün hastanelerin
acil servislerinde binlerce çocuk ailelerin, velilerin büyük bir telaşı
içerisinde çok ciddi sağlık problemleri yaşıyorlar ancak valiler ve Hükûmet
yetkilileri çıkıp “Bunu büyütmeye gerek yok, çok önemli bir sorun değil.” diye
açıklama yapıyorlar. Binlerce çocuğun yaşamış olduğu sağlık sorununu “Büyütecek
bir şey yok.” diye eğer ele alıyorsanız zaten bizim söyleyecek bir şeyimiz
kalmaz. Ancak bizim sizden beklediğimiz: Bir bakanlık koltuğunun binlerce
çocuğun sağlığından daha değerli olduğunu bir şekilde sizin topluma
yansıtmamanız gerekiyordu. Bu işle ilgili sorumlu açıklamaların yapılması,
gerekli soruşturmaların başlatıldığı hatta soruşturmaların sonucuna göre
gerekirse sorumlu bakanların da görevden alınacağına dair bir açıklamanın
yapılması toplumun sizden bu konudaki beklentisiydi.
Tabii, çocuk sağlığıyla
ilgili, biz, çok fazla kaygı taşımadığınızı biliyoruz. Daha önce, biliyorsunuz,
Diyarbakır’da yaşanan birtakım olaylarda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kadın da
olsa, çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacak.” dediği açıklamaları
ve sonrasında, Diyarbakır’da çocukların polis kurşunlarıyla katledilmesini çok
iyi biliyoruz. Pozantı Cezaevinde çocukların, sizlere emanet edilen çocukların
hangi insanlık suçu olan muamelelere maruz kaldığını çok iyi biliyoruz. Bunları
açıklayan çocukların mağduriyetlerinin giderilmesini bırakalım, bu çocukların
tekrar gözaltına alınarak ya da nakledildikleri cezaevlerinde nasıl işkenceye
tabi tutulduklarını biliyoruz. Bütün bunlar, çocuk sağlığıyla ilgili, aslında,
sizin bugün içerisine girmiş olduğunuz duyarsızlığın da bir fotoğrafını
sergiliyor.
Tabii, binlerce çocuğun
sağlığı çok önemli değil açıklaması yapılırken de, birkaç gün önce, binlerce
operasyonun altında imzası bulunan Mehmet Ağar’ın cezaevi koşullarında rahat
etmesi sizin için çok önemli olabiliyor. Bütün bunların, sizin, mevcut, insana
vermiş olduğunuz değerle ilgili olduğunu düşünüyoruz.
Bakın, burada Sayın
Başbakanın neredeyse her konuşmasından sonra kullandığı bir cümle var: “İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.” diyor. Binlerce çocuk, binlerce insan gıda
zehirlenmesi şüphesiyle, önemli bir sağlık sorunu nedeniyle hastanelere
başvuruyor ancak devlet yetkilileri, devletin politikalarını aklayan, Hükûmetin
bir şekilde uygulamalarını aklayan bir yaklaşım içerisinde bulunuyorlar.
Tabii, özellikle basına
yansıyan birtakım iddialar da var. Tarım Bakanı buradan konuştu ama mevcut
sorunların veya halkın kafasında bulunan soru işaretlerinin hiçbirisine de
cevap vermedi. Şimdi, Adana’da basına düşen haberlere göre, son kullanım tarihi
2005 olan sütlerin olduğuna dair basında çıkan haberler var. Bu haberlerin
derhâl cevaplandırılması gerekiyor, bu yönlü bir açıklamanın derhâl yapılması
gerekiyor. Burada Tarım Bakanı çıkıp bu tarz açıklamaları yapmak yerine, bunu
gündeme getirenleri provokasyon yapmakla, provokatörlük yapmakla suçluyor,
Hükûmeti sıkıştırmaya yönelik provokasyon olarak bakıyor. Zaten AKP Hükûmetinin
genel olarak içine girdiği tüm çıkmazlarda, bir şekilde, Hükûmeti sıkıştıran
bir provokasyon etiketi, onun altını doldurma, sonra gözaltına alma, cezaevine
atma, bu şekilde de sorunların içerisinden çıkma gibi bir yaklaşımı var. Biz
merak ediyoruz, bu provokatörlerin içerisinde bulunan binlerce çocuğu, binlerce
aileyi de acaba AKP Hükûmetini sıkıştırdılar diye gözaltına mı alacaksınız,
cezaevlerine mi göndereceksiniz? Böylesi süreçleri mi işleteceksiniz, bunu çok
merak ediyoruz.
Burada bir de Sağlık
Bakanlığının yaklaşımını özellikle eleştirmek istiyorum. “Laktoz intoleransı”
diye açıklama yapıldı. Burada değerli hekim arkadaşlarımız var, AKP Grubundan
da arkadaşlarımız var. Bakın, laktoz intoleransıyla ilgili yapılması gereken
tıbbi tetkikler var: Laktoz tolerans testi, soluk havasında hidrojen testi,
gaitada asit testi. Bütün bunların hepsi de zaman alan ve tıbbı birtakım
objektif kriterlere dayanan testlerdir. Hiçbirinin yapılmadan bu şekilde
açıklama yapılmasını da Sağlık Bakanlığının sağlığımızla ilgili ciddiyetine
yakıştırmadığımızı belirtmek istiyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baluken.
Madde üzerinde başka söz
isteyen yok; dolayısıyla, soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sisteme Sayın Serindağ
girmiş.
Buyurun Sayın Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benden başka giren yoksa
ben o beş dakikanın tümünü kullanabilirim herhâlde.
BAŞKAN – Hayır, usule göre
siz kendi dakikanızı kullanın. Sizden başka giren yok hakikaten.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, İstanbul’da
Avcılar bölgesinde “afete maruz bölge” olarak ilan edilmiş bir saha var. Sayın
Bakana ben sormak istiyorum: Bugüne kadar o bölgeyle ilgili herhangi bir işlem
yapıldı mı?
İkinci sorum: İstanbul’da
altmış sekiz dere olduğu ifade edilmektedir. Bu altmış sekiz derenin ıslahı ve
çevresiyle ilgili “afete maruz bölge” kararı alınmış mıdır, alınmamış mıdır?
Alınmışsa ne yapılmıştır, alınmamışsa neden alınmamıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Serindağ.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, şimdi,
geçtiğimiz günlerde Ermenistan Devlet Başkanı dedi ki: “Karabağ’ı biz aldık,
Ağrı Dağı’nı da siz alın.” Şimdi, önümüzdeki süreç içerisinde Ermenistan’ın
Ermeni vatandaşlarının da Türkiye’den toprak alması bekleniyor, özellikle benim
milletvekili olduğum Iğdır ve civarından. Sayın Bakan acaba bu konuda bir
tedbir düşünmüş müdür ve diplomatik ilişkimizin olmadığı ülkelere de bu toprak
satışı yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Oğan.
Sayın Baluken…
İDRİS BALUKEN (Bingöl) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana ben dün yazılı
olarak da iletmiştim. Bingöl ilimizde Düzağaç mevkisinde üç mahallemizi
ilgilendiren 20 bin konutun tapu sorunu var. Arazilerin 2/B, orman vasfı,
hazine arazisi ve afet işleriyle ilgili paylaşımından dolayı 20 bin konut şu
anda tapusuz görünüyor. Bununla ilgili sorun somut olarak ne zaman çözülecek?
İkincisi: Yine Bingöl ili
İçmeler mevkisinde TOKİ tarafından yapılan 388 konutluk bir proje var. İçme
suyu ve altyapı eksikliği olduğu için hak sahipleri çok ciddi mağduriyetler
yaşıyorlar. Daha önce verdiğimiz önergede nisan ayında bu çalışmanın biteceği söylenmişti
ama hâlâ bitmedi. Şu anda hak sahipleri hem kira ödeyip hem de aylık taksitler
ödüyorlar. Buradaki hak sahiplerinin yaşamış olduğu mağduriyetler somut olarak
hangi tarihte giderilecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Baluken.
Sayın Yılmaz…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, dün “Tekriri
müzakere yapabiliriz 1’inci maddeyi.” demişsiniz. Bu konuda düşünceniz devam
ediyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Anlayamadım efendim.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– “1’inci maddeyle ilgili yeniden bir müzakere yapabiliriz.” demişsiniz. Bu
konudaki düşünceniz devam ediyor mu?
Bir de, Sayın Bakan, bu
tasarının yürürlük maddesinde bir sorun olduğunu düşünüyorum ben. Çünkü 1’inci
maddeyle ilgili yani Tapu Kanunu 35’le ilgili “altı ay sonra yürürlüğe girer”,
36’yla ilgili de “üç ay sonra yürürlüğe girer” diye orada bir yazım var ancak
1’inci maddesinde -35’inci maddede- askerî yasak bölgelerle ve özel güvenlik
bölgeleriyle ilgili koordinat bölgelerinin Millî Savunma Bakanlığınca verilme
süresi bir yıl olarak belirtilmiş.
Şimdi, yani burada bir hata
mı yapıldı, bilinçli olarak mı yapılıyor? Askerî yasak bölgelerin de satılması
mı düşünülüyor yoksa orada yürürlük tarihinde bir hata mı var? Bu konuya da bir
dikkat çekebilirseniz…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz,
tekriri müzakere talebi daha önce kabul edildi burada, dolayısıyla tekriri
müzakere yapılacaktır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Peki efendim.
BAŞKAN – Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, az önce
kürsüden de söyledim, dün sizin konuşmanıza atıf yaptım, dediniz ki: “Biz bu
yasayı hazırlarken iyi bir araştırma yaptık, ince eledik, sık dokuduk.” Bu
anlamda sözler söylediniz. Ama bu tekriri müzakere meselesi… Yani ilçelerin yüz
ölçümlerinin yüzde 10’unu kapsayan alanların satışına izin verilirken, şimdi,
bu, tabii, özel mülkiyete konu alanlara inhisar edecek. Yani bu hazırlayan
arkadaşlar sizce bir hata yapmamışlar mı? Niye gözden kaçırdınız bu konuyu?
Niçin tekriri müzakereye ihtiyaç duyduk? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Davos’ta
toplantılar devam ederken, ekonomiden sorumlu bakanlarımız, Avrupalıların
bizden ekonomi konusunda ders almasından bahsettiler, bunu da siz iç kamuoyuyla
bir gurur vesilesi olarak paylaştınız.
Cari açık cumhuriyet
döneminin en yüksek seviyelerinde dolaşıyor.
Bütçe açığının 2012 yılı
için 6,5 milyar lira civarında olduğu tahmin ediliyor.
“Ekonomi iyi” diyorsunuz,
rakamlar böyle.
Öğretmenlere zam
vermiyorsunuz, polislere zam vermiyorsunuz.
Kamu görevlilerinin maaş
artışları 2012 yılı için cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar gecikti.
300 bin atama bekleyen
öğretmen var, 108 bin öğretmen açığı var; atama yapılmıyor, öğretmen açığı
giderilmiyor.
Bedelliden 13 milyar gelir
bekliyorsunuz, 3 milyar civarında temin edilmiş.
“2/B’den 35 milyar gelir
elde edeceğiz.” diye rayiç bedelin yüzde 70’ine çıkardınız.
Bu tasarıdan ne
bekliyorsunuz? Ekonomi gerçekten iyi mi, kötü mü? Şunun doğrusunu bir
söyleseniz de Türk milleti de öğrense.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan…
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Serindağ “Avcılar’da afete maruz bölge ilan edilen yerde ne gibi işlem
yapılmış?” diye ifade ettiler. Doğrusu ben Avcılar’da afete maruz bölgeyi kimin
ilan ettiğini ve bu konuda yapılan işlemleri bilmiyorum. Araştırayım, Sayın
Serindağ’a cevap vereyim.
İstanbul’daki dere
ıslahları için yoğun bir çalışma var yani bu derelerin yüzde 70’i ıslah edilmiş
vaziyette ama bu demek değildir ki bitti, bundan sonra derelerin çevresinin
rekreasyon alanı olarak düzenlenmesi, daha çok sağlıklılaştırılması için de
çalışmalar devam ediyor. Gerek Büyükşehir Belediyesi gerek İSKİ (İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi) Genel Müdürlüğü gerekse bana bağlı olan İller Bankası
olarak bu dereler için yeni projelerimiz var. Bunları da önümüzdeki günlerde
sizlere takdim etmiş olacağız.
Sayın Oğan’ın ifade ettiği
“Bu yasadan sonra istenmeyen ülke vatandaşlarına da arsa, arazi veya konut
satılacak mı? Bu konuda tedbirleriniz var mı?” Tabii ki var. Zaten bundan önce
şirketlerin, her hâlükârda şirketlerin gayrimenkul satın alması, taşınmaz satın
alması çok daha rahattı, bu yasayla onlara da kısıtlılık getiriyoruz yani
şirketler de belli kıstaslara tabi olarak gayrimenkul satın alabilecekler. Dün
de ifade ettim, bugün yine ifade ediyorum: Türkiye’de kurulan yabancı ortaklı
ve yabancı sermayeli, uluslararası sermayeli şirketlerin Türkiye’de gayrimenkul
alması rahattır. Bazı kanunlarla da ilgili olarak -burada dün de yine ifade
ettim, birtakım kanunları- Serbest Bölgeler olsun, Turizm Kanunu olsun, Petrol
Kanunu olsun, bunlarla ilgili gayrimenkul edinebiliyorlar ama biz bu yasayla
şirketlerin de kendi mevzuları içerisinde ve kendi mevzularıyla ilgili bu
malları kullanmazlarsa geri alma noktasında ve hangi ülkelere kıstas
getirilebileceğinin yetkisini Bakanlar Kuruluna veriyoruz.
SİNAN OĞAN (Iğdır) – Yani
diplomatik ilişkimizin olmadığı ülkelere satamayacağız, değil mi?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Bu bakımdan, Sayın Oğan, rahat olun, bizim
ülkemizin menfaatleri doğrultusunda siz ne düşünüyorsanız biz de aynısını
düşünüyoruz. Ülkemizin menfaatlerine aykırı olan ülke vatandaşlarına
gayrimenkul satılmaz.
Sayın Baluken’in
problemlerini biliyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
sattığınız zaman menfaat mi var demektir?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sattığınızda menfaat var demektir. Mefhumu muhalifi bunu gerektiriyor.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
- Bakanlar Kuruluna bu konuda bir yetki vermemişsiniz. 36’da öyle bir
sınırlamanız yok.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Menfaat diye bir şey yok ki! Millî menfaat diye bir şey yok!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok değerli milletvekilleri, Sayın Baluken’in
Bingöl’le ilgili dediği sorunları, 2/B’yle ilgili sorunlarını inşallah çok yakında
çözeceğiz. Bunu özellikle hem Sayın Baluken’e hem Bingöllü kardeşlerime buradan
ifade etmek istiyorum. 2/B’ye koyduğumuz bir maddeyle, kanuna dercettiğimiz bir
maddeyle çok kısa sürede -bu yirmi senelik, otuz senelik bir problemdir- bunu
çözeceğiz. Orada, Bingöl’de bu sıkıntıyı yaşayan, yani 2/B’yle ilgili tapu
sorunu olan kardeşlerimizle ilgili problemi çözeceğiz ve bu kardeşlerimizi
rahatlatacağız.
Yine İçmeler mevkisinde,
Genç yolunda yapılan 388 konutla ilgili içme suyu sorunu var, onu da çözmek
üzereyiz. O vatandaşlarımız hem kira ödüyorlar hem de taksit ödüyorlar; o
bakımdan ne gerekiyorsa onu da yapacağız, buradan özellikle ifade etmek istiyorum.
Sayın Yılmaz “Sayın Bakan,
biz ince eleyip sık dokuduk, bu kanunu çok iyi hazırladık, dediniz; şimdi
1’inci maddeyle ilgili niye tekriri müzakere getiriyorsunuz?” dedi. Ben
uyardığı için teşekkür ediyorum. İşte, burada, siyasi iradenin,
milletvekillerinin katkısı bu. Ben “Çok çalıştık.” dedim, “Çok ince eledik, sık
dokuduk.” dedim ama yanlış yapmadık, eksik yapmadık demedim ki. Eksiklerimiz
tabii ki olacak, onları da siz düzeltiyorsunuz. Ben bunun için size teşekkür
ediyorum. Sayenizde çok daha düzgün hâle geliyor kanun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz
düzeltiyoruz Sayın Bakan. Bu düzeltmeye engel oldular. Onlar destek vermediler
ki düzeltmeye.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) –Bu bakımdan, yine askerî bölgelerle ilgili, askerî
bölgeler tespit edilene kadar sormak mecburiyeti var. Yani kanun hemen
yürürlüğe girecek fakat askerî bölgelerle ilgili, yasak bölgeyle ilgili kanunda
madde var; demek ki biz, onlar belirlenene kadar, net olarak belirlenene kadar
soracağız, askerî bölgelerde askerlere, diğer stratejik bölgelerde valilere
soracağız.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Koordinatları belli olmayacak mı Sayın Bakanım? Bir yıllık süre koymuşsunuz
ona.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Soracağız, sorarak yapacağız.
Sayın Türkoğlu, Davos’la
ilgili… Değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmetleri
döneminde, kamu görevlilerine cumhuriyet tarihinin en büyük zamları verilmiştir
dolar bazında. Yazılı olarak bende var, şimdi onlara çok fazla… Bakarsanız
bunlara, dolar bazında, bugüne kadar verilen, enflasyonla mukayese ettiğiniz
zaman, bundan önceki zamlarla mukayese ettiğiniz zaman, şimdiye kadar verilen
zamların 20 misli zam verilmiştir.
Yine, bir cari açık var,
bunu kabul ediyorum. Cari açığın bizim gayrisafi millî hasılamıza oranına
baktığımızda yüzde 40’tır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) –
Gayrisafi millî hasıla kalmadı Sayın Bakan, gayrisafi yurt içi hasıla var.
Millî hasıla kalmadı, yurt içi hasıla var. Türk vatandaşlarının ürettiği millî
hasılayı artık, yabancılar üretiyor bu ülkede.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum efendim.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Çok teşekkürler.
BAŞKAN – Şimdi madde
üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı yasa tasarı ve teklifinin 4 üncü maddesinde “anlaşılamamış” ibaresinden
sonra, “mirasçılar araştırıldıktan ve bilgilendirildikten sonra” ibaresinin
eklenmesi arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Pervin Buldan İbrahim Binici
Şırnak Iğdır Şanlıurfa
Sırrı Sakık Ertuğrul Kürkcü Demir Çelik
Muş Mersin Muş
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra sayılı kanun teklifinin 4. maddesinin
teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Turgut Dibek Gürkut Acar Ali Serindağ
Kırklareli Antalya Gaziantep
Bülent
Tezcan Dr. Aytun
Çıray
Aydın İzmir
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Gürkut Acar.
BAŞKAN - Antalya
Milletvekilimiz Gürkut Acar.
Buyurun Sayın Acar. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 228 sıra sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, vatan
topraklarının satışını tartışıyoruz burada. Onun için, konuştuğumuz konu çok
önemlidir. “Türkiye’nin ekonomisi iyi gidiyor.” diyoruz ama bir taraftan da
topraklarımızı satmaya çalışıyoruz. “Türkiye büyüyor.” diyoruz, bu nasıl bir
büyümedir anlamıyoruz, ne işsizlik azalıyor ne yoksulluk azalıyor ve bir
taraftan da büyüyoruz ve bir taraftan da topraklarımızı satmaya gayret
ediyoruz, onun için bir kanun çıkartıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu,
müflis tüccar politikasıdır bizce. Sürekli eski defterleri açıp, karıştırıp,
elde avuçta ne varsa satışa çıkarıp, ondan sonra iflastan kurtulmaya çalışır
insanlar. Sayın Başbakan “Bir dikili ağacınız mı var? Bir çivi mi çaktınız ki?”
diyor Cumhuriyet Halk Partililere. İnsan bu satışları gördükçe gerçekten dili
dolaşıyor ve tutukluk yapıyor. On yılda neredeyse 50 milyar dolarlık
özelleştirme yaptınız değerli arkadaşlarım, sayın AKP’liler ve bu 50 milyar
dolarlık özelleştirmede sattığınız şeyleri AKP mi yaptı merak ediyorum. Yani
Seydişehir Alüminyum Fabrikasını siz mi yaptınız? Ereğli Demir Çelik
Fabrikasını siz mi yaptınız? Oymapınar Barajı’nı siz mi yaptınız? İskenderun
Demir Çelik Fabrikasını siz mi yaptınız? İzmit TÜPRAŞ’ı siz mi yaptınız? Şeker
Fabrikalarını siz mi yaptınız? Tekel fabrikalarını siz mi yaptınız? Şimdi,
bütün bunları yapanlara kötü sözler söyleyerek, küçülterek siyaset yapmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bakın,
on yılda 10 kere belki mali af çıkarttınız. “Ne toplasak kârdır.” anlayışıyla
bu aflar çıkarıldı ve sistem altüst edildi. Şimdi, bunlar yetmedi, bu sefer 2/B
Yasası’yla orman alanlarını satışa çıkartıyoruz. Vatandaşlarımız isyan hâlinde,
“Elli yıldır kullandığım, yüz yıllık, atadan, babadan kalma arsamı tekrar bana
satıyorlar.” diye feveran ediyorlar. “Paramız yok, neyle alacağız?” diyor
yurttaşlarımız.
Değerli arkadaşlarım, AKP,
bu uygulamalarıyla, halktan yana değil, paradan, ranttan yana bir tavır
takınıyor. Ama iş işten geçti. Şimdi, orman alanlarını satıyoruz, hazine
arazileri de satılsın. Peki, kim alacak? Köylü alamayacak. Niye alamayacak
köylü? Çünkü parası yok, mümkün değil alması, rayiç bedeller üzerinden satıldı.
Niye emlak değeri üzerinden satmıyorsunuz köylümüze? Hayır, açık artırmayla
satılacak, köylü alamazsa parayı basan alacak. Para en çok kimde var?
Yabancılarda var. Dolayısıyla, bu toprakların hepsi yabancıların eline geçme
tehlikesiyle karşı karşıya.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakan diyor ki: “Yunanistan iflas etti, onun kredi notu değişmedi, bizimkini
hemen düşürdüler. Haksızlık yapıyor bu uluslararası kuruluşlar.”
Değerli arkadaşlarım, şimdi
ben sormak istiyorum size, lütfen şunun cevabını verir misiniz: Yunanistan
iflas etti, şimdi kurtulmak için adalarını satıyor. Peki, biz de mi iflas
ettik? Topraklarımızı niye satıyoruz? Dev tesislerimizi, orman alanlarımızı,
sularımızı, hazine arazilerini, her şeyi satıyoruz, satıyorsunuz AKP olarak.
Soruyorum: Türkiye bu kadar değerini, tesisini, toprağını niye satıyor? İflası
geciktirip, AKP, iktidarını biraz daha sürdürebilsin diye mi satıyor?
Değerli arkadaşlarım,
hiçbir insan ve hiçbir ülke elindekileri satarak iyi bir yere varamaz, varacağı
tek yer iflastır. AKP de her yönüyle bu ülkeyi iflasa doğru götürüyor. AKP
döneminde yaklaşık on yılda 136 milyon metrekare vatan toprağı yabancılara
satılmıştır. O kötülediğiniz Atatürk’ün, İnönü’nün, silah arkadaşlarının
kurtarmak için savaştığı toprakları şimdi satıyorsunuz, bir yandan da
kötülemeye devam ediyorsunuz. İşte bundan biraz utanç duymak lazım değerli
arkadaşlarım. Bakınız, vatanı satmak büyük bir sorumluluktur. Buradan AKP’nin
bütün milletvekillerini uyarıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Başbakan hem bu cumhuriyetin insanlarının kazanımlarının hepsini
satıyor, cumhuriyet döneminde yapılmış şeker fabrikalarını, cumhuriyet
döneminde yapılmış bütün fabrikaları, kâğıt fabrikalarını satıyor hem de
çıkıyor, diyor ki: “Cumhuriyet Halk Partisi çöp mü dikti? Cumhuriyet Halk
Partisi, Seferihisar’daki camiyi ahır yaptı.” Değerli arkadaşlarım, insaf
ediniz. Bu Sayın Başbakanın söylediğinin yanlış olduğunu, gerçek olmadığını
Yılmaz Özdil 25 Nisan 2012 tarihinde köşesinde yazdı.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Her
köşe yazısı doğru mu?
GÜRKUT ACAR (Devamla) – O
camiyi ahır yapanlar Yunanlılar ve Yunanlılar işgal zamanında ahır yapıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR (Devamla) –
Cumhuriyet Halk Partisinin o zamanki müze müdürü sayımda bunun farkına varıp,
bu camiyi tekrar cami hâline getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, son
olarak şunu söylemek istiyorum: İftiralarla bir yere varılmaz. Vatan toprakları
satılarak bir yere varılmaz. Bence AKP bu yaptığını iyi düşünmelidir. Bu kanun
iyi bir kanun değildir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Acar,
teşekkür ediyorum.
Sayın Acar ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı yasa tasarı ve teklifinin 4’üncü maddesinde “anlaşılamamış” ibaresinden
sonra, “mirasçılar araştırıldıktan ve bilgilendirildikten sonra” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, Gruptan
kimse olmadığına göre gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Gaiplik ve ölüm durumunda
hak sahiplerinin mağdur olması önlenmek istenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
4’üncü maddeyi…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - …oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Karar yeter sayısı Başkan.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) –
Karar yeter sayısı istedim Başkan, neden…
BAŞKAN - Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesi yayımı
tarihinden altı ay sonra,
b) 2 nci maddesi yayımı
tarihinden üç ay sonra,
c) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sayın Dilek Akagün Yılmaz.
Buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün size şu boynumda takmış olduğum
fuların öyküsünü anlatarak başlamak istiyorum.
Bu fularla 24 Nisanda
Meclisin Dikmen kapısından girmek isteyen bir kadın arkadaşımız içeri
alınmamış. Fuların özelliği şu arkadaşlar: Atatürk’ün resmi var. Özellikle
sizlere gösteriyorum. Atatürk’ün resmi siyasi sembol olarak kabul edilmiş ve
Meclis görevlileri tarafından Dikmen kapısından içeri alınmamış bayan
arkadaşımız. Bu, basına da yansıdı. Mutlaka basından da siz bunu
izlemişsinizdir ancak ben şunu sormak istiyorum Meclis Başkanlığına ve Başkan
Vekilliğine: Atatürk posterleriyle ya da Atatürklü fularla ya da Atatürk
simgesiyle bu Meclise girmek ne zaman yasaklandı, ne zamandan beri bu yasak
var? Hatta o kadına yazılı bir belge de gösterilmiş. Ne zamandan beri kapılara
böylesine yasaklar konuldu? Ben, bunu öğrenmek istiyorum.
Eğer Atatürk resmi bu
Mecliste yasak ise o zaman şu sözü de silmeniz lazım, milletin gönlünden de
silmeniz lazım, milletin zihninden de silmeniz lazım Atatürk’ü.
Bir kere, ben, bunun
cevabının Meclis Başkanlığı tarafından verilmesini istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Böyle saçma şey olur mu ya?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Meclisin Dikmen kapısında bu olay yaşandı arkadaşlar. Ben bunu
uydurmuyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Yaşandıysa o polis hakkında suç duyurusunda bulunun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Aynı şekilde, bakın, bu konuda İzmir Milletvekilimiz Birgül Ayman
Güler bir soru önergesi verdi. Eğer böylesine yasal olmayan bir işlemi Meclisin
Dikmen kapısındaki görevliler yaptılarsa bunlar hakkında Meclis Başkanlığı
nasıl bir soruşturma yürütmeyi düşünüyor, bunu bekliyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Suç
duyurusunda bulunun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Sizlerden de bekliyoruz, Meclis Başkanlığından da cevap bekliyoruz
efendim.
Şimdi, bu sadece bununla
kalan bir şey değil arkadaşlar, benzer bir durum yine bundan bir hafta kadar
önce Meclis TV’de yayınlanan Anayasa tanıtım spotunda da yaşandı sevgili
arkadaşlar ve ben bu konuda da bir basın bildirisi yayınlamak durumunda kaldım
ama şimdiye kadar bana Meclis Başkanlığından bir cevap gelmedi.
Anayasa tanıtım spotunda
aynen şunlar söyleniyor arkadaşlar: “Demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, hukukun
üstünlüğüne dayalı, insan haklarının güvencesi yeni anayasa için söz sizde.”
Peki, arkadaşlar, yeni
anayasada laiklik ilkesi yer almayacak mı, Atatürk milliyetçiliği yer almayacak
mı, devletin bölünmez bütünlüğü, dilinin Türkçe olduğu yer almayacak mı? Bu
ilkelerden söz edilmemesi vazgeçildiği anlamına mı gelmektedir? Bu ilkelerden
vazgeçilebileceği algısı mı yaratılmak istenmektedir?
Burada pek çok hukukçu
arkadaşımız var. Bunun ne anlama geldiğini hukukçu arkadaşlarımız biliyorlar.
Anayasa’nın 4’üncü maddesinde ilk üç maddenin değiştirilemeyeceği,
değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceği belirtilmişken böylesi bir, bu
şekilde bu maddelerin yok sayılması Anayasa ihlali niteliğinde değil midir?
Bunun ben Meclis Başkanlığı tarafından cevaplandırılmasını istiyorum çünkü
Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu Meclis Başkanlığının etkinliğinde olan
bir yerdir. Bunun cevabının mutlaka bize verilmesi gerekmektedir. Şunu
bilmenizi istiyorum, bütün AKP Grubuna sesleniyorum: Laiklik, Atatürk ilkeleri,
bu ülkenin bölünmez bütünlüğü ve dilimiz Türkçe’den bu halk vazgeçmeyecektir.
Böylesi bir girişimde bulunulacaksa bu AKP İktidarının sonu olacaktır. Hepinize
bu konuda böyle bir ihtarı yapma gereğini duyuyorum arkadaşlar.
Bu yasa tasarısının
görüşmeleri sırasında başlangıçtan beri tüm muhalefet milletvekili
arkadaşlarımız şunu söylediler: Toprak satışlarındaki sınırlamalar ve
mütekabiliyet ilkesini kaldıran, sadece Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakan bu
tasarıyı eleştirdiler. Buna karşın Sayın Bakan dedi ki: “Biz bu konudaki bütün
yetkileri Bakanlar Kuruluna bırakıyoruz, Bakanlar Kuruluna güvenmenizi
istiyoruz. Bu ilkeleri çok daha sıkı bir şekilde uygulayacağız.” Ancak sevgili
arkadaşlar, Sayın Bakanın söylediği gibi bu Hükûmete güvenmeli miyiz? Ülkeyi
komşularımızla savaşın eşiğine getiren bu Hükûmete güvenmeli miyiz? BOP eş
başkanlığını yaptığını övünerek söyleyen ve Orta Doğu coğrafyasını emperyalizmin
çıkarlarına göre şekillendirmek isteyen, emperyalizmin taşeronluğunu yapan bu
iktidara güvenmeli miyiz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Millet güveniyor bize.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Wikileaks belgelerinde İsviçre’de sekiz gizli hesabı olduğu
belirtilen bir Başbakana güvenmeli miyiz? Yüzde 92’yle 82 Anayasası’na da
güvenmişti bu millet ama o Anayasa’nın bugün ne durumda olduğunu biliyoruz
arkadaşlar.
AHMET YENİ (Samsun) - Yüzde
60’a yükseldik.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) - Kendi emriyle Oslo ve İmralı’da PKK terör örgütü liderleriyle
müzakere yapan adamlarını korumak için üç günde MİT Yasası’nı çıkartan bu Başbakana
güvenmeli miyiz? Millî Eğitim Yasası’yla milyarlarca liralık ihaleleri
kontrolsüz yapma yasasını çıkartan, laiklik ilkesini hiçe sayan bu iktidara
güvenmeli miyiz? Açıkça anlaşıldığı üzere, diktatörlük ve bölünme anayasası
yapmak isteyen, laiklik ilkesini ve Atatürk milliyetçiliği ilkelerini yok sayan
bu iktidara güvenmeli miyiz? Ulusal bayramlarımızı yasaklayan, ulusal
bilincimizi yok etmeye çalışan bu iktidara güvenmeli miyiz? İşte, Sayın Bakan,
yukarıda saydığımız ve sayabileceğimiz pek çok nedenle size ve iktidarınıza
güvenmiyoruz, bütün serzenişimiz bundandır. Bu ülkenin topraklarını parça parça
satacağınızı, yok edeceğinizi düşündüğümüz için size güvenmiyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ülkemizde yabancılara toprak satışında ilk mütekabiliyet şartı
Lozan Barış Anlaşması’yla getirilmiştir. O tarihten sonra da tüm yasal
düzenlemelerde, 1934, 1984, 1986, 2003, 2005 ve en son 2008 yılında yapılan tüm
yasal değişikliklerde yabancılara taşınmaz satışında mütekabiliyet esası
korunmuştur. 84 yılından itibaren yapılan tüm yasal değişikliklerde
mütekabiliyet esasına getirilen pek çok istisna Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiş, ülke topraklarının sınırsız satışı engellenmiş, ülke bütünlüğü
korunmuştur.
Anayasa Mahkemesinin, 2003
yılında, bu Hükûmet tarafından yapılan toprak satışındaki sınırlamaları
kaldıran, Köy Kanunu’nun 87’nci maddesini yürürlükten kaldırarak tarım
arazilerinin de satışının önünü açan 4916 sayılı Yasa’yı iptal gerekçesinde
aynen şöyle denmektedir: “Yabancılara karşılıklılık koşulu aranmaksızın ülkemiz
üzerinde sınırlı ve sınırsız ayni hak elde etmesi, ülkenin bölünmez bütünlüğü
ilkesiyle bağdaşmayacak bir durumdur. Çünkü karşılıklılık ilkesinin
gerçekleşmesinin aranmaması, ülkemizin topraklarının kolayca yabancıların eline
veya kullanımına geçmesini sağlar.”
Tüm bu gerekçeler
sayıldığında, iktidar milletvekilleri “Anayasa Mahkemesi kararları referans
kabul edilemez.” demişlerdir. Çünkü bugün AKP İktidarı aldığı oyun sarhoşluğu
içinde hiçbir Anayasa kuralını tanımamakta, çoğunluk olarak her istediklerini
yapabileceklerini, vatan topraklarını bile sınırsız satabileceklerini
düşünmektedirler. Bu anlayış çoğunluk diktasıdır ve çok tehlikeli bir
anlayıştır arkadaşlar. AKP İktidarı yargı üzerinde oluşturduğu baskıyla hiçbir
uyarıyı dinlemeksizin Meclisten çıkaracağı bu yasayı Anayasa Mahkemesinin iptal
etmeyeceğini düşünüyor ki bu denli pervasız ve sınır tanımayan bir yasa bu
Meclisten geçirilmek isteniyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu yasa tasarısının en tehlikeli ve hiçbir sınırlama içermeyen
değişiklik maddesi Tapu Kanunu 36’ncı maddesidir. Bu madde yabancı gerçek ve
tüzel kişilerin yüzde 50 ve daha fazla hisse sahibi oldukları şirketlerin mal
edinmelerini düzenlemektedir. Sayın Bakana soruyorum: Bu maddede ana sözleşme
gibi muğlak bir sınırlama dışında bir miktar sınırlaması var mıdır? Bakanlar
Kurulunun ülke ve yer sınırlama yetkisi var mıdır? Bu şirketlerin yatırım yapma
sorumluluğu ve bu yatırımların kontrolü sınırlaması var mıdır? Bu maddede,
sermayesi yüzde 50’nin altında kalan yabancı sermayeli şirketler için bir
sınırlama getirilmiş midir? Ana sözleşme sınırlaması dahi yoktur bu şirketler
için.
Ayrıca, yine taşınmaz rehin
tesisinde rehnin paraya çevrilerek elde edilecek taşınmaz mallarda organize
sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji gelişme bölgeleri ve serbest
bölgelerdeki mal edinimlerinde yabancılara herhangi bir sınırlama getirilmekte
midir? Bu yabancı sermayeli şirketlerin tasfiyesi sonucunda yabancılara geçecek
taşınmazlar konusunda bir sınırlama var mıdır? Bu konuda hukukçu olan arkadaşlara
ya da buradaki arkadaşlara tavsiye ediyorum, eski 36’ncı maddeye baksınlar, bu
konudaki sınırlamaları görecekler.
Sayın Bakan, lütfen askerî
bölgelerde ve özel güvenlik bölgelerindeki sınırlamaları bize söylemeyiniz.
Herhâlde askerî bölgeleri de satacak değilsiniz, bu kadar da ileri
gidemezsiniz.
Ayrıca, bu maddelerde
valiliğin tapu kayıtlarını inceleyeceği belirtilmektedir, takip edeceği
belirtilmektedir. Hangi sınırlamayı koyuyorsunuz ki valilik neye göre
inceleyecek, neye göre sınırlandıracak? Çünkü bir sınırlama yok bu maddede.
Yine, bu maddelere aykırı
edinilen malların tasfiye edilmesi söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Devamla) – Ama bu tasfiyeyle ilgili de bir kural olmadığı için bir anlamı
yoktur. Bu maddenin, özellikle 36’ncı maddenin bu Meclis tarafından
reddedilmesi gerekmektedir arkadaşlar, tümünün de reddedilmesi gereklidir. Bu
konuda bu Meclisin tarihî görevini yerine getireceğini düşünüyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yılmaz.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Devletin varoluş
nedenlerinden birisi insanların can güvenliği kadar mal güvenliğini de temin
etmektir. Anayasa’mız vatandaşımızın mülk edinme ve mülkiyet hakkını koruma
hususunda devlete bazı görevler vermiştir.
Devletin asli işlevlerinden
birisi tapu ve kadastro işlemlerini yapmak, bunun kayıtlarını tutmak ve
arşivlemektir. Mal canın yongası demişler. İnsanlar bir ömür boyu kendisinin ve
evlatlarının rahat yaşamasını temin etmek ve onların geleceğini güvence altına
almak için çalışırlar, bunun için de mülk edinirler.
Mülkiyet hakkını
koruyamayan hükûmetler, kaosun, kargaşanın kaynağı olurlar, çünkü herkes bilir
ve inanır ki sahip olunan mülk ve yapılan tapu işlemleri devlet güvencesi
altındadır. Ancak ülke ekonomisini içine sürüklediği buhrandan çıkarabilmek
için sıcak para temin etmek üzere dört bir tarafa saldıran AKP, bu temel kabulü
bile çiğnemekte bir beis görmemektedir. Kendi yandaşlarını, yol arkadaşlarını
yapabiliyorsa mevki, makam sahibi yapmak, yapamıyorsa da birtakım ekonomik
rantlarla etrafında tutuyor.
Rantiyeyi iktidarın,
iktidarını sürdürmenin bir yöntemi olarak gören AKP, devletin en temel
işlevlerinden birisi olan kadastro işlemlerini ticarileştirerek kendi
adamlarına devretmiştir. Bizzat AKP tarafından yönlendirilen ve sektöre çekilen
bazı firmalara özel lisanslı harita ve kadastro mühendislik büroları
kurdurulmuş ve daha önce devletin tahsil ettiği ve bütçenin önemli bir gelir
kaynağını oluşturan kadastro ücretleri 3’e, 4’e katlanmıştır. Hazine, gelirini
özel firmalarla paylaşmak zorunda bırakılmış, vatandaşın cebine el uzatılmış ve
bu paralarla yeni türedi AKP zenginleri yaratılmıştır.
Artık kadastro hizmetleri
daha pahalıdır, daha risklidir değerli milletvekilleri. Yıllarca birçok
uyuşmazlığın sebebi sayılan kadastrosuzluk bu fiyat artışları ve ticari
anlayışla başka diğer sorunları yaratmaya gebedir ve bu işlemler âdeta
yangından mal kaçırırcasına 2011 seçimlerinin hemen öncesinde devredilmiştir
yani vatandaşın ve partilerin gündemi seçim iken, hiç kimse uyanmadan. Bu
büroların kimlere ait olduğunun, nasıl lisans aldıklarının, kimlere hangi
bölgenin verildiğinin, kimlerin ne kadar büyük rantları paylaştığının ortaya
çıkarılması lazımdır. Bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili olarak
Meclis araştırma önergesi hazırladığımı ve Meclisimizin de desteğini
beklediğimi ifade etmek istiyorum.
Hizmet ticarileştirildikten
sonra vatandaşın cebinden ne kadar para hortumlanmıştır? Şimdi vereceğim fiyat
tablosu aslında her şeyi ortaya koymaktadır değerli milletvekilleri.
Aplikasyon bedeli 193 lira
iken 395 liraya, cins değişikliği bedeli 315 lira iken 412 liraya, arsaya geçiş
cins değeri bedeli 39 lirayken 203 liraya, birleştirme bedeli 39 lirayken 463
liraya, irtifak hakkı bedeli 78 lirayken 276 liraya yükseltilmiştir. Bir
parseli yerinde göstermek bile 100 liradır değerli arkadaşlar.
Devletin hedefi insanlarını
zengin etmektir, cebindeki paraya göz dikmek değil ya da insanını zengin
etmekten muradı yandaşları değil milletin tamamı olmalıdır. Bu eleştirileri
dillendirdiğimizde “Ne vatandaşa ne de kadastro çalışanlarına bir halel gelmeyecek.”
diyen AKP yetkilileri şimdi neredesiniz? Vatandaşın zararı ortada. Çalışanların
da bu devirden 400 ila 600 lira civarında zararı vardır. Günlük arazi
yevmiyeleri, arazi tazminatları, özel hizmet ek puanları, ek özel hizmet
tazminatları ödenmemeye başlanmıştır. Yandaşları zengin olsun diye devleti için
çalışan memurları mağdur etmek aslında tam da AKP’ye yakışmıştır.
Kadastro işlemlerinden
sonra tapu işlemlerinin de özelleştirilmesi işlemlerine ne yazık ki
başlanılmıştır. Her ilçede tapu sicil müdürlükleri varken, önce bunları
birleştirmekle süreç başlatılmıştır. Bu hizmetler de yeminli bürolara
devredilecektir. Devleti küçültmek, devletin asli işlevlerinden vazgeçmesi,
itibarsızlaştırılması, güvenilmez hâle dönüştürülmesi anlamına gelmez değerli
milletvekilleri.
Tapu ve Kadastro
çalışanları mağdurdur, sorunları vardır ve en önemlilerini sizlerle paylaşmak
istiyorum: Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde mevcut kamu personeli sayısı
17.098’tir ve 2011 yılında 221 kamu personeli alınmıştır. Bu artışın yüzdelik
ifadesi 1,3’tür. Konut satışları ise aynı dönemde yüzde 6,7 oranında artmıştır.
İş yükünün sadece bir kısmıdır konut satışları. Mahkeme müzakereleri, haciz ve
benzeri şerhler her geçen yıl artmaktadır ve yoğunlukları gittikçe dayanılmaz
bir hâle gelmektedir.
Teşkilat Kanunu ile
birlikte çalışanlara uygulanan rotasyon memurları canından bezdirmiştir.
Personelin yaptığı işten dolayı bireysel olarak sorumlu tutulmaları nedeniyle
kendilerine rücu edilen milyarlık tazminatlarla psikolojileri bozulmakta ve
mağdur olmaktadırlar. Yapılan hatadan dolayı ölse dahi varislerine yansıyan bir
sorumlulukla karşı karşıyalar. Yapılan işin ya sigortalandırılması veya
sorumluluğun makul bir hâle getirilmesi lazımdır.
Tapu dairelerinde işlem
müracaatı öğlen saat on ikiye kadar olmaktadır. Müracaat, işlem hacmine göre
değil de süreye göre yapıldığı için tapu dairelerinde iş yükü çok fazla
olmaktadır. Örneğin, işlem hacmi 100 olan bir tapu dairesinde öğlen on ikiye
kadar 500 müracaat dahi olsa tapu dairesi o gün 500 işlemi gece yarılarına
kadar tamamlamak zorundadır.
Değerli milletvekilleri,
ülke topraklarının yabancılara fütursuzca satılıyor olması da bir başka yürek
yarasıdır bu toprakları vatan bilenler için.
AKP döneminde ülke
toprakları AKP’nin büyüttüğü bütçe farelerinin ekonomide sebep olduğu
deliklerin kapatılması için fütursuzca satılmaktadır. Rakamlar bunu açıkça
ortaya koyuyor. AKP ile birlikte bu satışlar jet hızına ulaşmıştır. Âdeta sürem
sınırlı, ne satarsam kâr babında bir acelecilik vardır. Bu rakamlar, Sayın
Erdoğan Bayraktar’ın rakamlarıdır ve 2012 rakamları, verileri bunlara dâhil
değildir. 30 Kasım 2002 ile 13 Aralık 2011 tarihleri arasında, 104 bin gerçek
kişiye, yine, yaklaşık 97 bin taşınmaz satılmıştır. Bu taşınmazların toplam
alanı 76 milyon metrekaredir. 2002’de bir yılda 1 milyon 280 bin metrekare
toprak satılmış, 2011’de bir yılda satılan toprak miktarı 18,5 milyon metrekare
-yaklaşık 16 katı- ayrıca, yabancı şirket sayılmayan ancak sermayesi kısmen ya
da tamamen yabancılara ait, 4875 sayılı Kanun’a göre kurulan şirketlere de 30
milyon metrekare toprak satılmış.
Bu satışlar dağ, bayır,
çorak yerlerde değil, ülkemizin gerdanlığı sayılan sahil şeridinde. Yabancılar
buralara “Özel Mülk, Girilemez” tabelaları astıklarında, kendi denizimize,
kendi güzelliklerimize uzaktan bakmak nasıl olurmuş, bunu da AKP icraatı olarak
göreceğiz.
Yabancılar en çok Muğla ve
Antalya’yı tercih ediyor. Diğer tercihleri: Aydın, İstanbul, Kahramanmaraş,
Kocaeli, Uşak, Ankara, Adana, Artvin, Balıkesir, Hatay, Denizli, İzmir,
Kayseri, Konya, Kırşehir, Mardin, Tekirdağ.
En çok taşınmazı Almanlar
ve İngilizler alıyor. “Ekonomik krizde.” denen Yunanlılar bile 3 milyon
metrekare toprak satın almış Ege ve Marmara’da.
Bakın, bu rakamlara, yerli
şirketler ve şahıslar üzerinden satın aldıkları topraklar dâhil değil. Bu
rakamlar defalarca paylaşıldı. Hükûmet maalesef gaflet ve dalalette. İsrail’e
sahte kabadayılıklar yaparken İsrail’in nasıl kurulduğunu unutmuş gözüküyor.
Artık, milletimizin uyanış
zamanı geldi, geçiyor bile. AKP’nin bu yaptığı yanlıştır değerli
milletvekilleri. Bizimle bu hassasiyeti paylaşan AKP milletvekillerini de bu
satışlara “Dur” demeye davet ediyorum. Yabancılara toprak satışlarını
ekonominin finansman aracı olarak görmek çaresizliktir, acizliktir, bu ülkeye
ihanettir.
Satışların bir an önce
durdurulması dileklerimle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde iki adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet Aydın Emrullah İşler Ahmet Berat Çonkar
Adıyaman Ankara İstanbul
Ünal Kacır Zülfü Demirbağ Alpaslan Kavaklıoğlu
İstanbul Elâzığ Niğde
H.
Bayram Türkoğlu
Hatay
“Madde 5- Bu Kanunun;
a) 2 nci maddesi yayımı
tarihinden üç ay sonra,
b) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
228 sıra sayılı Tapu Kanunu
ve Kadastro Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun tasarısının 5.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Turgut Dibek Bülent Tezcan Ömer Süha Aldan
Kırklareli Aydın Muğla
Dilek Akagün Yılmaz Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk
Uşak Mersin Zonguldak
Namık Havutça Mahmut Tanal Vahap Seçer
Balıkesir İstanbul Mersin
Ali
Serindağ Ümit
Özgümüş
Gaziantep Adana
“Madde: 5- Bu Kanunun;
a) 1. maddesi yayımı
tarihinden 10 yıl sonra
b) 2. maddesi yayımı
tarihinden 10 yıl sonra
c) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon son
okunan önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin dikkatini çekmek
istiyorum çünkü bu kanun çok önemli. Bir işlevi yerine getireceğiz, oturduğumuz
bu pembe koltuklarda, kimisi “kırmızı” diyor, kimisi “pembe” diyor, bu koltuklarda
bir işlevi yerine getireceğiz ama yaptığımız işlerde atalarımızın kemiklerini
sızlatacağız. Bu Türkiye topraklarında kan var, barut var, gözyaşı var, acı
var, gazi var, şehit var; ama bu topraklarda dedelerimiz var, nenelerimiz var,
atalarımız var, bu topraklar için savaşanlarımız var, atın pisliğindeki arpayı
yiyen dedelerimiz var, söğüt kabuğuyla beslenen o çılgın Türkler var. Ama ne
yazık ki topraklarımızı, hem de 60 katını, stadyumun içeren bir toprağı bir
yabancıya satacağız. Karşılıklılık esası içerisinde mülklerin satışı var ama
toprakların satışı diğer ülkelerde yok. Biz diyoruz ki yabancıya: “Gel, benim
dedem savaştı, nenem savaştı; yavrusunu kundağa sarmadı, mermiyi sardı Kurtuluş
Savaşı’nda. O Nene Hatunlar, o kahramanlar bu toprakları bize emanet etti ama
kusura bakma, ben bu toprakları yabancılara satıyorum.” diyoruz.
Acı Sayın Bakanım! Yani bir
stadyum büyüklüğündeki toprağı, 300 dönüm toprağı, Bakanlar Kurulu kararıyla
600 dönüm toprağı… Ben çiftçi çocuğuyum. 300 dönüm toprakla benim atalarım, 2
aile, 7 çocuk, amcamın 3 çocuğu, bizleri büyüttü, üniversite okuttu 300 dönüm
toprak. Ama siz 600 dönüm toprağı yabancıya satıyorsunuz, bu acıya ortak
oluyorsunuz.
Yarın sizin evlatlarınız
bunun hesabını sizlerden sorar değerli arkadaşlarım. Bu kanunun çekilmesi
gerekiyor. “Efendim, satalım ne olur, sırtına alıp götürüyor mu?” Arkadaşlar,
toprak namus, namus kirletiliyor bu şekilde, namusumuzu kirletmeyelim. Bakın,
Çanakkale’de, Galiçya’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de bizim atalarımız süngüyle
savaştı. Bu topraklar süngüyle alındı, çapayla alındı. Yani bu kolaylığa, bu
kolaycılığa kaçmayalım. Biz çalışırız, millet olarak çalışkan milletiz; biz
ekmeğimizi yurt dışında, Fransa’da, Almanya’da, Avustralya’da, Avusturya’da,
Rusya topraklarında bulmuş insanlarız. Ama toprak, arkadaşlar, toprak diyor ki…
Zaten toprak kolay kazanılmıyor. Ne diyoruz? “Toprakla koyun, gerisi oyun.”
Toprağa sahip çıkacağız, üretime sahip çıkacağız. Bunlara sahip çıkmadığınız
zaman, yarın bu nesiller bizden hesap sorar.
Değerli arkadaşlarım,
bakın…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Bütçe açığı kapanmazsa Kaşıkçı Elması’nı da satarlar, Topkapı
Sarayı’nı da satarlar.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) – Aynen, aynen…
2/B arazilerinin satışını
getirdik buraya, arkasından bunu getiriyoruz. Vatandaşımız Antalya
coğrafyasından arıyor, Mersin coğrafyasından arıyor, diyor ki: “Ben, taşı
sırtımda taşıdım, 1-2 dönüm arazi yaptım, buraya bir sera kurdum, geçimimi
sağlıyorum, bununla geçiniyorum ama bu araziyi rayiç değerden benim alma şansım
yok ama demek ki bu kanunu siz yabancılar için çıkarıyorsunuz.” 2/B’yi
çıkardılar, 2/B’nin arkasından yabancılara satış geliyor; Fethiye’de,
Antalya’nın Kepez’inde, Pınarlı’sında, Bolu’da, İstanbul’da, yabancı gelecek
-yabancının parası var, bizden zengin- bu araziye parayı basacak, bu alın teri
olan topraklarda geçimini sağlayacak. Orada yüzde 70’i yüzde 50’ye indirmiştik,
vadeyi de beş yıla çıkarmıştık ama ne yazık ki Komisyon dikkate alınmadı, o 26
Komisyon üyesi dikkate alınmadı, gelindi burada kanun değiştirildi.
Arkadaşlar, biz burada
bostan korkuluğu değiliz. Bir iş yaptığımızı zannediyoruz Tarım Komisyonunda,
bir güzellik yaptık, Tarım Komisyonu Başkanı paylaştı, Bakanımız paylaştı,
kanunu vatandaşın lehine düzelttik ama Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i
aşamadınız, Sayın Ali Babacan’ın aşamadınız, getirdiniz burada kanunu
değiştirdiniz.
Biz niye oturuyoruz bu
koltuklarda değerli arkadaşlarım? Biz bostan korkuluğu muyuz? Onun için, derhâl
bu kanunun da çekilmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım. Ben vatandaşlarımıza
sesleniyorum: Bu kanun, dediğimiz gibi, toprakların satışını içerdiği için yarın
Dimitro komşunuz olacak, Hans komşunuz olacak. Biz bu komşuluktan mutluluk
duyarız ama ben toprak komşusu istemiyorum, mülk komşusu olabilir; gelsin, bir
daire alsın, otursun, benim komşum olsun, bundan… Ama toprak namus değerli
arkadaşlarım. Bu namusu kirletmeyelim diyoruz, feryadımız bundan.
Biraz önce Dilek kardeşim
çok güzel anlattı. Yani sizin atalarınıza saygınız yok mu; şehitlerimize
saygınız yok mu? Bu savaşları niye yaptık? O zaman boşuna ölmüş benim dedem…
İSMAİL AYDIN (Bursa) –
Satarken neredeydiniz?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) – O satılanlar, karşılıklılık esası içinde bir değerlendirme yapılmış
ama bugün altmış stadyum büyüklüğündeki bir araziyi satıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) – Karşı çıkışımız bundandır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Karar yeter
sayısı yok.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.38
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve
arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı Tapu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ahmet
Aydın (Adıyaman) ve arkadaşları
“Madde 5- Bu Kanunun;
a) 2 nci maddesi yayımı
tarihinden üç ay sonra,
b) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – İştirak ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kanun tasarısının
yürürlük tarihi değiştirilmektedir. Makul bir süreçte yürürlüğe girmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, pazar günü 6 Mayıs, biliyorsunuz pazar günü Genel
Kurul toplantımız yok. 6 Mayıs Türkiye tarihinde çok önemli bir gün. Daha önce
bazı konuşmacı arkadaşlarımız da değindi. Bundan kırk yıl önce 6 Mayıs 1972’de
ulusal bağımsızlık için, tam bağımsız Türkiye için mücadele eden ve bu uğurda
yirmi beş yaşında gözünü kırpmadan darağacına gidebilecek kadar yurtsever olan
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişinin 40’ıncı yıl
dönümü. Kendilerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve bu ülkede, bu ülkenin
bağımsızlığı için mücadele eden, tüm bu mücadelede canını verenlerin anısı
önünde bu vesileyle saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, onlar
tam bağımsız Türkiye için mücadele ettiler, bağımsızlık inancı için mücadele
ettiler, tıpkı doksan yıl önce bu ülkede bu toprakları korumak üzere vatan
toprağı için gözlerini kırpmadan şehit olanlar gibi ve bugün, bundan kırk yıl
sonra, 2012 yılının Türkiyesi’nde “Vatan topraklarını nasıl kolay
satabiliriz”in kanununu bu Meclisten maalesef geçiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir
kere daha ciddiyetle düşünelim, bir kere daha ne yaptığımıza bakalım. Bakın,
bir ülkede yabancılara gayrimenkul satabilirsiniz, bu bir tercihtir. Dünyanın
birçok ülkesinde yabancılara gayrimenkul satışı vardır ve bizim ülkemizde de
yabancılara gayrimenkul satmak, esasen, külliyen yasak değildir. Bu kanunla
yapılmak istenen yabancılara gayrimenkul satışının önünü açmak değil, bu
kanunla yapılmak istenen yabancılara kontrolsüz biçimde topraklarımızı satışa
açmaktır. İtiraz ettiğimiz şey bu, karşı çıktığımız şey bu. Birçok örnek
verebilirsiniz. “Filanca ülkede var, falanca ülkede var, Avrupa’da satılıyor,
başka yerde satılmıyor.” Önce şunu söyleyeyim: Dünyanın hiçbir çağdaş, büyük,
kararlı, rekabet edebilen devletinde, ülkesinde bu ölçüde kontrolsüz toprak
satışı yoktur; bu birincisi.
Bakanlığın, Adalet
Komisyonu sırasında bize dağıttığı notlarda, broşürlerde de göreceksiniz ki
karşılıklılık esası kabul etmiyor, yok denen ülkelerde bile toprak satışı belli
kurallara bağlanmıştır. Bunun da ötesinde, velev ki, diyelim ki bir kerecik
onlar sınırsız satıyorlar…
Değerli arkadaşlar, hani o
şiiri çok seversiniz ya. Şairin dediği gibi: “Toprak, uğrunda ölen varsa
vatandır.” Başkalarının toprağının uğrunda ölen olmayabilir ama bu toprak vatan
oluncaya kadar onun uğrunda dökülen kanı hep beraber döktük. Değerli
arkadaşlar, bu, işin bir boyutu.
Bir başka boyutu şu:
Buradan çıkıp küreselleşen dünyada büyük devlet olmanın, dünyayla rekabet
edebilmenin koşulu sanki vatan topraklarını kontrolsüz ve sınırsız biçimde
yabancıların alımına, yabancılara satmaya açmakmış gibi bir anlayış var. Böyle
bir anlayış doğru değil.
Değerli arkadaşlar, dünyada
21’inci yüzyıla girerken, evet, küreselleşme önemli bir olgu ama küreselleşen
dünyada dahi millî devletlerin önemi artarak büyüyor. Millî devletlerin önemi
ortadan kalkmadı. Sadece millî devletlerin öneminin ortadan kalktığını söyleyen
ideolojik hegemonya dünyada hâkim olmaya başladı. Bu anlayışla Balkanları
parçaladılar, Orta Doğu’yu parçalamaya çalışıyorlar ve bu anlayışla dünyada bir
taraftan dünya sürecinde etkin olan Rusya, Çin, İran, ABD etkin biçimde,
dünyada bölgesel süreçlerde Almanya aktif olarak rol alırken, Türkiye gibi
ülkeleri de “yabancı sermayeyi taşıyacağız” adı altında uluslararası pazara
kontrolsüz şekilde açan bir anlayışı yerleştirmeye çalışıyorlar. Bunun
karşısında durmak zorundayız.
Bakın, Türkiye büyük bir
ülke. Türkiye genç nüfusuyla önemli bir ülke. Türkiye kaynakları çok zengin bir
bölgede. Türkiye’de, gerçekten, Türkiye ekonomisinin dinamikleri, potansiyel
itibarıyla güçlü, sadece bunları bir araya getirip harekete geçirebilmemiz
lazım ve Orta Doğu yeniden şekillenirken, dünya yeniden şekillenirken, küreselleşen
dünyada 21’inci yüzyılda, hiç şüphe duymuyorum ki Türkiye’nin rolü çok daha
büyük olacak. Bu rolü yerine getirebilmek için, burada Türkiye’yi hak ettiği
noktaya taşıyabilmemiz için millî devleti zayıflatmak değil, güçlendirmek
zorundayız. Bunun için toprak bütünlüğü ve toprağa sahip çıkma konusunda her
zamankinden daha etkili, daha kıskanç, daha aktif olmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, bakın,
buradan sık sık söylenen bir şey var, bu kontrolsüz toprak satışını
meşrulaştırmak için. Bu yasa niye geliyor önümüze? Bir kere, yabancılara tarım
topraklarını kontrolsüz biçimde satabilmek isteniyor, satma niyeti var. Bunun
arkasında yatan bu. Tarım topraklarını, imara açılmamış alanları, bölgesel
olarak köy, kent ayrımı yapmadan Türkiye’nin dağını taşını yabancılara
satmanın, peşkeş çekmenin kanunu bu önümüzde konuştuğumuz kanun.
Değerli arkadaşlar, bir
şeyi ilginç buluyorum, ibretle izliyorum ve dinliyorum. “Canım, bu toprağı alıp
götürecekler mi?” diyorlar. Bu söz yeni değil. 80’li yıllardan beri en az üç
sefer, dört sefer bu kanun geldi benzeri şekilde, Anayasa Mahkemesinden döndü,
her seferinde aynı şey söylendi: “Toprağı alıp götürecekler mi?” Evet, toprağı
alıp götürmeyecekler. Zaten korkumuz toprağı alıp götürmeleri değil. Sorun da
bu. Alıp götürebilecekleri bir şey olsa, lanet olsun, alsınlar da götürsünler
ama toprağa gelip oturacaklar. Toprağa gelip oturacaklar ve gitmeyecekler.
Derdimiz bu, sıkıntımız bu. Toprağı bunun için korumak zorundasınız.
Değerli arkadaşlar, bakın,
bir şeyler oluyor, bir şeyler. Bu kanun teklifiyle, biz, bütün tarım
topraklarını, imarlı olup olmamasına bakmadan yabancı sermayeye satmaya
çalışıyoruz, satışa açıyoruz.
Kilis’te -Maliye Bakanı
burada yok- 2.500 hektar (25 bin dönüm) araziyi teknopark yapmak üzere
kamulaştırdılar; kamulaştırdınız, AKP İktidarı yaptı. Bu araziyi bir süre önce
teknopark alanından çıkardınız, vazgeçtiniz Maliye Bakanlığının bölgeye
baskısıyla. Soru önergesi verdim Maliye Bakanına, dedim ki: “Niye çıkardınız
bunu teknopark yapmaktan?” Bölgede bu işin neden yapıldığı biliniyor, bölgeden
haberler geldi. O bölgede, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminde etkili
kişilere, içinde Barzani’nin de gizli ortağı olduğu iddia edilen bir şirkete bu
teknopark için ayrılan toprakları vermenin planlandığı söyleniyor; bunun için
teknopark yapımından vazgeçildiği söyleniyor. Hâlâ Maliye Bakanlığı bu soru
önergeme cevap vermedi.
Şimdi, getirilen bu kanun
teklifiyle tarım arazilerini yabancı sermayeye, yabancıların alımına
açıyorsunuz; imarlı alan olup olmamasına bakmaksızın açıyorsunuz ve bölgede,
özellikle güneydoğudaki verimli topraklar üzerinde Kuzey Irak Bölgesel Kürt
Yönetimindeki etkili otoritelerin ve oradaki ciddi sermayenin bölgeden toplu
toprak alma girişim ve niyetlerinin olduğu söyleniyor, biliniyor. Bu kanunu
alelacele getirme sebebiniz, alelacele geçirme sebebinizin arka planında
yatanlardan birisi de bu mu?
Değerli arkadaşlar, tekrar
söylüyorum: 21’inci yüzyılda güçlü ve etkili bir Türkiye istiyorsak, toprağına
sahip çıkan, toprağına ve insanına sahip çıkan bir ülke olmak zorundayız. Bunun
için aklımızı başımıza alalım, bu kanun teklifini derhâl geri çekin, bu kanun
teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak reddedelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Halaman, Adana Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA ALİ HALAMAN
(Adana) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum ben.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bu kanuna Milliyetçi Hareket Partisi adına çok müspet bakmıyoruz, menfi
bakıyoruz.
Ben bunları söylerken,
beraber, esas, Adana’da dört tane yeni ilçe kuruldu; bu ilçelerden bir tanesi
Sarıçam. Sarıçam 100 bin nüfuslu, alanı geniş bir ilçe, belediye oluştu, yeni
resmî daireleri oluşuyor. Bu resmî daireler oluşurken -beraber, imarlı,
düzenli, alanı geniş- yeni alan olması dolayısıyla buranın en güzel merkezinde
de, yıllardır -on beş senedir, on senedir- ruhsatı, imarı yapılmış Yıldırım
Beyazıt mahallesi var. Bu Yıldırım Beyazıt mahallesi Sarıçam’ın merkezi. Şimdi,
bu yeni çıkan kanunlardan dolayı “afet riski dışı” denerek belediye afet riski
taşıyan bu mahalleyi ortadan kaldırıp, yerine “Burası merkezî bir yer, ben
buraya belediye binası yapacağım.” diyor. Şimdi -elimde de resimleri var, bunu
Sayın Bakanımıza da ibraz edeceğim- eğer belediye kamu adına bir belediye
binası yaptıracaksa Sarıçam’da o kadar çok güzel alanlar var ki, yeni yeni
yapılan on beş yıllık, on yıllık, ruhsatlı, imarlı, bahçeli, derli toplu
binaları kamulaştırıp “Ben buraya yeni belediye binası yaptıracağım.” demesi
çok uygun düşmüyor. Dolayısıyla, başka alanlar bulsun, oradaki insanlara “Hadi
siz göç edin buradan, göç var.” demesine gerek yok. Ben bunu söylemek için söz
aldım.
Hepinizi saygı, sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen
Nihat Zeybekçi, Denizli Milletvekili… Yok.
Soru-cevap işlemi…
Sayın Halaman, buyurun.
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım, ben bunları söylemek için söz istemiştim.
Teşekkür ediyorum, sağ
olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir adet
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı kanun teklifinin 6. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif
ederiz.
“Madde 6: Bu kanunu
Bakanlar Kurulu yürütür.”
Bülent Tezcan Turgut Dibek Ali Serindağ
Aydın Kırklareli Gaziantep
Dr.
Aytun Çıray Gürkut
Acar
İzmir Antalya
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Aytun Çıray, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) –
Değerli milletvekilleri, şimdi bu kanun üzerinde söylenmedik laf kalmadı
aslında, herkes geldi burada tarihini anlattı, coğrafyasını anlattı,
metrekaresini anlattı, fikirlerini anlattı. Bütün bu konuşmalardan çıkardığım
özeti şöyle ifade etmek isterim: Bu kanun aslında bu Hükûmetin ekonomik
politikalarının iflas etmesinin ikrarından ibarettir.
Değerli arkadaşlar, aynı
zamanda bu, Standard and Poor’s’tan daha önce ilan edilmiş bir ikrar, yani
kendi kredi notunuzu kendiniz düşürdünüz aslında, onu söyleyeyim size. Bu aynı
zamanda -keyfinizi çıkarın değerli arkadaşlar, bu ekonomik krizi hiç temenni
etmiyoruz ama- sizin iktidarınızın sonudur ve bu iktidar süreçlerini keyifle
yaşamanızı, bu süreci yaşamanızı temenni ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
ben başka bir şey daha söylemek istiyorum. İki gündür Türkiye bir skandalla
çalkalanıyor ve bu skandal çocuklarımıza içirilen sütle ortaya çıkarıldı. Okul
Sütü Programı âdeta “okul çocuklarını zehirleme programına” dönüştü. Doğrusu,
sabahtan beri bütün İnternet sitelerine, bütün televizyon kanallarına baktım,
bugün -Çernobil skandalında olduğu gibi, merhum Cahit Aral’ın yaptığı gibi-
acaba süt içen bir bakan fotoğrafı görecek miyim diye ama hiç kimse, bu
bakanların hiçbirisi -ne Sağlık Bakanı ne de Tarım Bakanı- Cahit Aral kadar cesur
çıkmadı, süt içen bakana rastlamadık. Bir ara, Sayın Mehmet Sağlam alelacele
çıkınca acaba sabah süt içerek mi geldi diye de bir kuşku yaşadım doğrusu.
Şimdi, arkadaşlar, şaka bir
yana, fıkra gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bu kadar ciddi bir olay, 3-4 bin
çocuk hastanelerde, şu anda benim aldığım haberlere göre hâlâ başka il ve
ilçelerde problemler var ve buna karşılık, hadi Tarım Bakanını anlıyoruz, bilmediği
bir konuda konuşmuş, bu işin zehirlenme olamayacağını, psikolojik olduğunu
falan söylemiş ama bir sağlık bakanının çıkıp “Bu hazımsızlık şikâyetinden
ortaya çıktı, diğerleri de bunu gördü, psikolojik olarak bozuldu, hepsi
hastaneye gitti çocukların.” demesi anlaşılır gibi değil. Neymiş, bu laktoz
intoleransıymış. Ne demek laktoz intoleransı? Yani çocuklarda bir enzim yok, bu
enzim olmadığı için süt dokunuyor. Peki, bu hastalığın görülme oranı kaçta kaç?
Bin kişide 5 kişi. Demek ki AKP İktidarı, nasıl başarmışsa, bütün laktoz
intoleranslı çocukları aynı okula göndermiş!
İSMAİL TAMER (Kayseri) –
Zehirlenme diyemezsiniz ama buna.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
Beyler, bunun savunulacak bir tarafı yok. Hani bu, problemleri örtbas etme
işini çok iyi bilirsiniz, buna saygım var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) –
Niçin örtbas edelim bunu?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) –
2005’te Ankara’da Temmuz ayında yaşanan kolera salgınını da iyi örtbas
etmiştiniz ama şimdi buna izin vermeyeceğiz. Bu işe hep birlikte
-çocuklarımızın meselesidir- partiler üstü bakıp bir ciddiyet içerisinde ele
almak gerekir değerli arkadaşlar.
Bakın, şu ana kadar hiçbir
laboratuvar sonucu Türk toplumuna açıklanmış değil. Bu gayri ciddi ve bu tür
enfeksiyonları, yine bütün hekimler bilir ki, çoğu zaman “stafilokok” denilen
bir mikrop yapar. Onun için, bu işin arkasından iyi gitmek lazım. Acaba sizin
savunmanız gereken… Şu kararı vereceksiniz: Siz çocukları mı savunmalısınız
yoksa bu işe girmiş, ihaleyi almış müteahhitleri mi savunmalısınız? Yani
listeye baktım, her yerde olduğu gibi orada da bir tane “ak” var. Bu işlerin
sonucu, işte böyle yanlış işler Allah tarafından ters çevrilir.
Değerli arkadaşlar, bu işin
derhâl, bir an önce, tatmin edici şekilde, bilimsel bir açıklamayla Türk
kamuoyuna açıklanmasını bir hekim olarak bekliyorum, istiyorum ve rica
ediyorum. Bu konuda derhâl tedbir alınmasını da bu Hükûmetin Sağlık Bakanından
bekliyoruz.
Bundan sonra, bu inşallah
Hükûmete bir ders olur, Hükûmet hiç olmazsa sağlık konularında bu yandaş
insanları zengin etmek uğruna olur olmaz müteahhitlik firmalarına süt dağıtım
işlerini vermez. Benim söyleyeceğim bundan ibaret.
Bu kanun konusunda, dediğim
gibi… Arkadaşlar konuşurken AKP Grubunu da zaman zaman izledim, ne dinlediler
ne de yüzlerinde en ufak bir mimik değişikliği oldu. Daha kanun buraya gelmeden
belli ki olumlu oy vermeye hazırlanmışsınız. Onun için, tarih bu kanuna olumlu
oy verenleri yargılayacaktır, bunu göreceğiz. Hem de uzak tarihe kalmayacak,
pek yakın tarihte hep birlikte bunu göreceğiz ama emin olun, çocuklarınıza bu
konuda hesap vermekte günü geldiğinde zorluk çekeceksiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çıray.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza…
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN -…sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sonradan söylendi
efendim.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sonradan değil, sen duymadın.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri…
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, karar yeter sayısı oylamadan önce istendi, sen kendininkini
araştır, bir yanlışlık olmasın.
BAŞKAN – Oylamadan sonra
anladım ben efendim.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Hayır, “anladın” olabilir ama önce söylenmiştir, bak tutanaklara.
BAŞKAN – Peki, bakalım
efendim.
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
şimdi…
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, yanlış
yapmıyorum Sayın Koç. Ben “Kabul edenler”i söyledikten sonra karar yeter
sayısı…
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Hayır, yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, maksadımız
ne Sayın Koç, anlamadım ki şimdi!
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Tutanak gelsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Bir saniye sayın
milletvekilleri, lütfen, Sayın Koç’la karşılıklı konuşuyoruz biz.
Sayın Koç, karar yeter
sayısı istenildiği takdirde burada yerine getirilmeyle ilgili herhangi bir
problem söz konusu değil.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet,
dün bu konuda ciddi zafiyetler oluştu.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dün
bu konuda çok ciddi bir zafiyet oluştu efendim.
BAŞKAN – Olabilir yani,
zafiyet de olmuş olabilir.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, bakın, şimdi, ciddi bir kanunun oylaması yapılıyor.
BAŞKAN – Evet.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
İktidar grubunun sorumluluğunu yerine getirerek burada bulunması gerekir.
BAŞKAN – Evet, doğrudur.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Burada bir karar yeter sayısı ve…
BAŞKAN – O, iktidar
partisinin sorunu.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
Bakın, karar yeter sayısını çok net yukarıda söyledim, oylamadan önce söyledim.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) –
Hayır, oylamadan sonra söylediniz.
A. HALUK KOÇ (Samsun) – Ama
siz duyma işlemini sonra yapıyorsunuz. Bir biyolojik eksikliğiniz yoksa önce
söylenmiştir.
BAŞKAN – Benim biyolojik
eksikliğim yok Sayın Koç.
A. HALUK KOÇ (Samsun) – Onu
bilemem, onu bilemem.
BAŞKAN – Tutanakları
getirteceğim efendim.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.08
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Sayın Koç, tutanağın bir
suretini gönderdim.
Tutanağı okuyorum:
“Başkan: Teşekkür ediyorum
Sayın Çıray.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza…
Sayın Koç: Karar yeter
sayısı istiyorum.
Başkan: …sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
A. Haluk Koç (Samsun):
Sayın Başkan…”
Sayın Koç, yalnız, burada
stenograflarla irtibata geçebilirsiniz; buradaki bizim duraksadığımızdan değil,
yazılma şeklinden kaynaklanıyor. Yani madde oylamaya sunulduktan sonra karar
yeter sayısı istemişsiniz. Burada herhangi bir kasıt söz konusu değil.
Buyurun.
A. HALUK KOÇ (Samsun) –
“Sunuyorum” sözü de yok Başkan. Eş zamanlı söylenmiştir.
BAŞKAN – Evet, tamamını da
gönderelim efendim onun.
Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi Hükûmetin görüşülmekte olan 228 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’nci
maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre
verdiği ve bugünkü birleşimin başında kabul edilen talebini Başkanlık yerine
getirecektir.
B) Yeniden Görüşmeleri
Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/557, 2/267) (S. Sayısı: 228) (1’inci Madde)
BAŞKAN – Şimdi 1’inci
maddeyi yeniden görüşmeye açıyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biraz karşılıklılık
prensibinden bahsetmek isterim. Şimdi, bir Vakıflar Yasası çıkardınız. Vakıflar
Yasası’nda karşılıklılık prensibini yine gözetmemiştiniz ama Batı Trakya’daki
Türk vakıflarının Yunanlılar tarafından “askerî arazi” adı altında
gasbedildiğini hepiniz biliyorsunuz ama buna karşılık siz, Türkiye’de 1923
Lozan Anlaşması’na rağmen, İstanbul’daki Rumlara vakıflarını iade ettiniz. Dolayısıyla,
karşılıklılık prensibinin önemini buradan sizlere hatırlatmak isterim.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkanım, çok uğultu var.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var lütfen…
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Aynı şey Kıbrıs için geçerli. Kıbrıs vakıflarını düşünün. Karşılıklılık
prensibi eğer burada da çalışmış olsaydı bugün Rumların, Güney Rum Kesimi’nin
faydalandığı suların Abdullah Paşa Vakfına ait olduğunu görürdünüz ve bununla
ilgili gerekli işlemi yapardınız. Keza, buna bağlı olarak Dikelya Üssü’nün
İngilizler tarafından gasbedilmiş, Abdullah Paşa Vakfına ait bir arazi olduğunu
bilirdiniz.
Bugün ne yapabiliyorsunuz
bunlara? Sayın Bakan “devletleştiririz” diyor. Hangisini devletleştiriyorsunuz?
Yapın yapabiliyorsanız. Yapamazsınız ama tutuyorsunuz Bursa’ya metropolit
atıyorsunuz Lozan’da olmamasına rağmen. Siz bırakın, Batı Trakya’daki müftünün
atanmasını sağlayamıyorsunuz ama Bursa’ya, Lozan Anlaşması’na aykırı olmasına
rağmen metropolit atıyorsunuz.
SİNAN OĞAN (Iğdır)-
Çanakkale’ye de atadılar.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Ondan sonra ayin yaptırıyorsunuz burada. O zaman siz de tutun Selanik’e müftü
atanmasını sağlayın. Karşılıklılık prensibi budur. Siz tutmuşsunuz… Osmanlı
döneminde mevcut olan, yine ecnebilere arazi satılması meselesini ve ondan
sonra Düyûnu Umumiye’nin nasıl ortaya çıktığını görmezden geliyorsunuz. Siz, o
zaman, geçmişte başımıza gelen bütün bu olumsuz durumları görmezden gelerek
yine aynı yasayı çıkarıyorsunuz ve karşılıklılık prensibi olmadan
çıkarıyorsunuz. Tarihten ders almazsanız, Atatürk’ün dediği gibi “Tarih
ihtiyatsızlar için merhametsizdir.” Yarın “Bu ülkeyi sattı.” diyecekler tarihte
size, bu damgayı yiyeceksiniz.
Bakın, ülkenin yüzde 10’unu
satmaya kalkışıyorsunuz, yüzde 10’unu. Yani 78 bin kilometrekare yani 78 bin
hektar araziyi satıyorsunuz yani 2 tane Konya arazisi. Düşünün, Türkiye’de
tarım arazilerini satacaksınız, yarın organik tarım yapacak dünyada yer
kalmayınca Yahudilerin geleceği yer de burasıdır. Kimlere satıyorsunuz? Dün
soru sormuştum. Yazılı cevap verecekti Sayın Bakan: “Suriye’ye bugüne kadar
satılan arazi ne kadardır?” diye. Bir düşünün, ne yaptığınızın farkına varın.
Yarın çocuklarınıza bunun hesabını vermek zorundasınız, torunlarınıza bunun
hesabını vermek zorundasınız.
Tekrar uyarıyorum: Düyûnu
Umumiye bundan çıkmıştı, 1868’de kabul edildi. İsterseniz, Ahmet Cevdet
Paşa’nın II. Abdülhamit’e yazdığı arzları okuyun. Abdülhamit soruyor bunları,
Ahmet Cevdet Paşa da anlatıyor. Biraz okuyun, tarih okuyun, başımıza ne
geleceğini anlayın. Niye satıyorsunuz? Hiç olmazsa, verecekseniz kullanım
hakkını verin. Herkes kullanım hakkını verirken, Almanya verirken, siz niye
toprağı satıyorsunuz? Çanakkale’de hayatını kaybeden, şehit olan insanların
yarın kemiklerini sızlatacaksınız.
Değerli milletvekilleri,
hissetmeniz lazım, duymanız lazım. Birazcık millî his varsa memleket hayrına
olmayan böyle bir şeyi kabul etmeyin. Yarın milletvekili olmayabilirsiniz,
gideceksiniz, hepiniz gideceğiz ama yarın yataklarınızda rahat uyuyamayacaksınız;
uyuyamayacaksınız, rahat uyuyamayacaksınız. Milletvekilisiniz, sorumluluğu
sırtınıza aldınız. Yarın bu millete de hesap vermek zorundasınız, her yerde
hesap vermek zorundasınız. Kimin yüzüne bakacağınızı düşünün. Yarın eğer
söylediklerimiz gerçekleşirse ne yapacaksınız? Hani bir ateist, Allah’a
inanmayan birisi Hazreti Ali Efendimiz’e diyor ki: “Allah yoktur.” O da diyor
ki: “Vardır.” Tartışma sonunda Hazreti Ali’nin verdiği cevap: “Ya varsa? Yoksa
zaten kaybettiğin bir şey yok ama ya varsa öbür dünyada ne hâle geleceğinizi
bir düşünün.” diyor. Ama söylediklerimiz gerçekleşirse ne olacak? “Tarihte
olmuş.” diyoruz. Bakın, İsrail böyle kuruldu, o tarihten sonra alınan
arazilerle kuruldu. Sarıçam’dan Gavur Dağlarına kadar 650 bin dönüm arazi
Ermeniler tarafından alındı, Abdülhamit onları devletleştirdi; bugünkü
çiftlikler onların eseridir. Bütün, 650 bin dönüm toprak; inanmıyorsanız gidin
Ceyhan tapu kayıtlarına bakın. Bu kadar basit değil bu iş. Yazıktır, günahtır!
Sizlere Tevfik Fikret’in
bir şiirini hatırlatmak istiyorum:
“Han-ı Yağma
Yiyin efendiler yiyin, bu
han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya,
çatlayıncaya kadar yiyin!” diyor. O zamanki… İyi hatırlatmak istiyorum.
“Nasıl olsa bu yoksul,
fukara halk
Verir nesi var nesi yoksa.
Öyle mi?
Verir malını, canını,
ümidini, tüm güzelliklerini,
Servetini, istikbalini,
sağlığını, rahatını.
İçinde kaynayan mahşeri
Verir bu memleket, verir,
hiç tasalanmayın,
Hiç düşünmeyin, haram
mıdır, helal midir?”
Yaptığınız işin vebali var
mıdır, yok mudur? Kul hakkı var mıdır, yok mudur? Ama hiç unutmayın, her nefis
ölümü tadıcıdır. Yarın bunun hesabını nasıl vereceğinizi iyi düşünün, ona göre
oy verin, ona göre kabul edin. Başkasının beyniyle hareket etmeyin, kendi
beyninizle lütfen hareket edin. Beyniniz varsa, aklınız varsa, Cenabı Allah 500
ayetinde “Aklınızı kullanın.” diyor, kullanmıyorsanız siz bilirsiniz, herkesin
kendi bileceği iştir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, yasanın
sonuna geldik sanıyorum, benden sonra konuşacak arkadaşımız var mı AKP’den
bilmiyorum ama, yoksa, herhâlde son konuşmacıyım gruplar adına. Belki önerge
var.
Şimdi, maddeler üzerinde
4’üncü maddede konuşurken buradaki 1’inci maddeyle ilgili olan bu tehlikeden
bahsetmiştim, soru-cevap kısmında da Sayın Bakana aslında sordum bu konuyu.
Değerli arkadaşlar, konuyu
biraz da anlamak lazım. Bakın, şöyle bir sıkıntı görüyorum: Bu kanun
görüşülürken arkadaşlarımız içeride oturmak istemiyorlar, iktidar partisi için
söylüyorum. Muhalefet partilerinin tümü, bu yasayla ilgili iyi niyetle her
birimiz burada eksikleri söylemeye çalışıyoruz arkadaşlar. Çıkıyoruz her
maddede, Cumhuriyet Halk Partisi de, Milliyetçi Hareket Partisi de, BDP de
sözlerini söylüyor. Yani sözcüler burada konuşmalarını yapıyorlar. Bizim
konuşmalarımız belki hoşunuza gitmiyor olabilir ama iyi niyetle ve buradaki
eksiklikleri de değerli arkadaşlar anlatarak sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bakın, mevcut bir yasa var,
yasada neler değişiyor? Karşılıklılık kalkmış. Karşılıklılığı kaldırmışsınız
mevcut bugün kabul edilecek olan teklifte. Kullanım şekli, en önemlisi o
aslında. Karşılıklılık da önemli yani daha önce biz tarım topraklarımızı satmıyorduk,
şimdi tarım topraklarımızı satıyoruz yani tarlalarımızı satıyoruz, üretim
kaynaklarımızı satıyoruz. Onlar sonsuza kadar var olacaklar. Bizim
Türkiye’mizde belli bölgelerdeki tarım toprakları inanın dünyanın en önemli
tarım toprakları, örnekleri yok dünyada yani çöl değil, kum değil.
Buradaki kullanım amacını
da değiştiriyoruz. Daha önce, işte gayrimenkul dediğimiz daire, 2,5 hektara
kadar olan, belki onun işte alanları da satılıyordu ama şimdi tarım alanları
satılıyor ve en önemlisi miktarı değiştiriyorsunuz, 12 kat birden artırıyorsunuz.
2,5 hektar oluyor, değerli arkadaşlar, 30 hektar, 2’ye de katlanırsa 60 hektar.
Burada, bu tekriri
müzakereyle değiştirilen husus bunlardan birisi. Aslında orada da kafamız
karışık. Ne olacak bilmiyorum. Şimdi, onunla ilgili anladığımız gibi mi? Yoksa
orada bir düzeltme mi yapıyorsunuz? Yoksa sınırsız bir hâle mi geliyor? Onu da
çözmek lazım. O, bir tanesi.
Şimdi, mevcut yasada
ilçelerin -biliyorsunuz- imar planları içerisinde ve ilçelerin mevzi imar
planlarının sınırları içerisinde kalan alanların yüzde 10’u satılabilecek,
satılabiliyordu o 2,5 hektar sınırları içerisinde. Şimdi bunu ilçe sınırları
olarak düzenlemiştiniz, yüz ölçümü sınırlarının tümünü kapsayacak şekilde.
Tekriri müzakere ile şöyle yapıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bu ilçelerin özel mülkiyete
konu olan alanların yüzde 10’u.” Öyle diyorsunuz. Yani buradan şöyle bir şey
çıkabilir mi? Özel mülkiyete konu olmayan alanlar, devletin hüküm ve
tasarrufunda olan alanlar, onlar ne olacak? Yani onlar sınırsız mı? Bir dakika… Yani şimdi burada
onları sınırsız bir şekilde satmak gibi bir düzenleme var mı bunun mefhumu
muhalifinden gittiğimizde?
Arkadaşlar, bakın bunu niye
söylüyorum? Bakın, siz bu yasanın ilk hâliyle şunu getirdiniz: İlçelerin yüz
ölçümünün yüzde 10’unun tamamını… Bunun içerisinde her şey var yani devletin
hüküm ve tasarrufunda olan hazineye ait araziler, meralar, tamamı. Türkiye'nin
yüz ölçümünün -Sayın Yusuf Bey’in de
belirttiği gibi -yüzde 10’unu satmayı burada yasal olarak getiriyorsunuz ve buradan
Meclise kabul ettirmeye çalışıyordunuz. Şimdi, bir değişiklik var, tekriri
müzakere.
Sayın Bakanım, biraz sonra
söz alırsanız bununla ilgili de en azından tutanaklara geçsin, bir yanlışlık
olmasın daha sonra, şöyle mi olay: Hayır, ilçenin, devletin hüküm ve tasarrufu
altında olan taşınmazlar, yerler -yani özel mülkiyete konu olmayan alanlar-
satışa konu değildir, bunların satışı hiçbir zaman söz konusu olmayacaktır. Ben
böyle mi algılıyorum, daha doğrusu böyle mi algılamalıyız, doğrusu bu mudur ya
da… Yani önergeyle öyle bir değişiklik olduğu anlaşılıyor ama arkadaşlar, siz
şunu derseniz “Özel mülkiyete konu alanların yüzde 10’u.” diye sınırlama
yaparsanız sınırlamadığınız alan ne olacak, onu anlatmaya çalışıyorum. Onunla
ilgili bir engel var mı? Daha önce satmayı buraya getirmişsiniz. Bunu da
mutlaka düzeltmemiz lazım yani bunu burada belirtmek istiyorum.
Bakın, bu yasa
görüşülürken… Geçen dönemden arkadaşlarımız var, gerçi çok arkadaşımız değişti,
iktidar partisi için söylüyorum. Burada Suriye sınırındaki mayınlı arazileri
tartıştığımız -yasayla ilgili sürekli hatıralarımız, benim hatıralarım
canlandı- o Yasa görüşülürken yapılan konuşmaları -burada arkadaşlarımız var,
biliyorlar- hatırladım, üç aşağı beş yukarı bunları konuşuyorduk.
Arkadaşlar, orada yaklaşık
800 kilometrelik bir sınır var. Yaklaşık, yani o mayınlı arazileri elli yıl,
elli yıldan fazla ve elli yıldır belki… Alan hiç tarım yapılmamış, bakir bir
alan. Elli yıl o toprak orada bekliyor. Mayınlı arazi, mayınları temizleyeceğiz
yani 220 bin, 230 bin dekar arazi boşa çıkacak ve bu arazi gerçekten üretime
kazandırılacak. Ne yapacağız, diye burada tartıştık. Yani ülkenin egemenliğiyle
ilgili sınır boylarındaki arazinin mayınlarının temizlenmesinin yabancılara
bırakılması, işte bunun için kırk beş yıllık bir kiralamanın öngörülmesi vardı
o yasa tasarısının içerisinde. Burada çok yoğun tartışmalar olmuştu. O gün de,
bakın, o yasa, burada grup başkan vekili arkadaşımız da var, diğer
arkadaşlarımız da var, sanıyorum bir buçuk ayda geçti buradan, kırk beş günde
geçti. 6 maddeydi aynen bunun gibi. 6 maddelik kanunu kırk gün, kırk beş gün
burada tartıştık. O zaman sıralar boştu veya arkadaşlarımız zaman zaman bizim
karar yeter sayısı veya toplantı yeter sayısı istediğimizde, bakıyoruz çünkü,
tabloya bakıyoruz, yok; o zaman şunu anlıyoruz tabii ki: “Evet, arkadaşlar, siz
isteyin, biz bu yasaya aslında destek vermek istemiyoruz. Bu yasayla ilgili
bizim sıkıntımız var, kaygımız var, siz de muhalefet olarak gereğini yapın, bu
yasanın geçmemesi için toplantı yeter sayısı mı isteyeceksiniz karar yeter
sayısı mı isteyeceksiniz.” diye buradan görüyorduk ve ona göre de istiyorduk.
Ne oldu? 2 kez grup, sanıyorum AKP Grubu toplandı, Sayın Başbakan çok ciddi
konuşmalar yaptı, o yasa geçti ama kimsenin içine sinmedi. Anayasa Mahkemesine
gittik ve o günkü Anayasa Mahkemesi o yasayı iptal etti. Yani o yasayla ne
olacaktı? Çünkü o yasa… Daha önce, kanun çıkmadan evvel ihaleye çıkmıştı, iki
İsrailli firma şartname almıştı. İsrailliler gelecekti, kırk dokuz yıllığına o
220 bin dekarlık -bizim sınır boyumuz, Suriye’nin sınırı- alanı alacaklardı, 220 bin dekar araziye
kendi tel örgülerini çekeceklerdi, kullanacaklardı. Ya bunu burada o kadar
anlatmamıza rağmen sizleri ikna edememiştik, daha doğrusu sizleri değil
sizlerin yerinde görev yapan arkadaşlarımızı ikna edememiştik. Bugün yaptığımız
konuşmalarda o konuşmaları hatırlıyorum ve üzülüyorum.
Yani burada söylenenler
söylenmiştir daha fazla uzatmaya gerek yok konuyu. Sizden ricam şu: Gerçi bu
yasa geçecek, öyle gözüküyor ama bu hâliyle… Bizim muhalefet partisi olarak
yapacağımız belli yani Anayasa’ya aykırı olduğunu başından beri söylüyoruz.
Anayasa Mahkemesinin dört tane kararı var, gözünüzü karartmışsınız, “Döviz
döviz…” başka bir şey demiyorsunuz. Yani atasözlerimiz tümüyle kulaklarınızdan
gitmiş yani “Hazıra dağlar dayanmaz.” diye bildiğimiz çok güzel bir atasözümüz
var. Sata sata, arkadaşlar, nereye kadar satacağız? Az önceki konuşmamda
söyledim. Geçen yıl 77 milyar dolardı Türkiye’nin cari açığı, bu yıl 60 milyar
dolar olsun, hadi biraz düştü diyelim. Seneye ne olacak? Gene 50, 60 milyar
dolar. Arkadaşlar, seçime kadar herhâlde bir 150 milyar dolar veya 200 milyar
dolar cari açığımız olacak. Her şeye para gözüyle bakıyorsunuz, döviz gözüyle
bakıyorsunuz. Şu bedelli askerlik meselesi… Yani baktınız, sordunuz, Millî
Savunma Bakanlığına dediniz ki: “Kaç kişi var bedelli askerlik kapsamına
girebilecek?” İşte, sayıyı tam hatırlamıyorum ama diyelim ki 150 bin kişi.
Sayın Başbakan oturmuş, 30.000x150, işte şu kadar para gelecek. Sayın Bakan
burada. Değerli arkadaşlar, kaç kişi başvurmuş şu ana kadar? Süre bitiyor
bildiğim kadarıyla ya da bitti. Kaç kişi başvurdu? Yani o işi amacına uygun bir
şekilde buradan geçirseydik… “Asgari ücretli bir insan 30 bin lirayı nereden
verecek.” diye buradan söylüyoruz ama hayır para… Biz bakalım buradan şu kadar,
işte kaç katrilyon para gelecek, onunla da işte efendim bir şeyler yapacağız.
Aynı mantıkla gidiyorsunuz. Ama bu konuyu bir daha gözden geçirmenizi rica
ediyorum sizlerden. Sadece bu yüzde 10’luk kısım yetmez, mutlaka tarım
alanlarını kapsam dışı bırakalım. Yani bu tarım alanları kapsam dışı kaldıktan
sonra, zaten sınırla ilgili olan olay kendiliğinden çözülür.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Dibek.
Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünden beri burada, hep birlikte güzel bir kanun çıkarmak
adına ciddi efor sarf ettik ve nihai noktaya da geldik.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Güzel olduğunu biz kabul etmiyoruz.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Tabii, bu kanunun görüşmeleri esnasında çokça başka konulardan da bahsedildi,
başka başka hak etmediğimiz ithamlar üzerinde duruldu.
Ben özellikle şunu ifade
etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Eğer bu kanunu uygulamaksa, bu kanunu
çıkarmaksa… Bu Kanun 1934 yılında çıkarılan bir kanun ve 34’ten bu tarihe kadar
da bu yürürlükte olmuş bir şekliyle ve o tarihten bu tarihe kadar nice
hükûmetler geçmiş, nice nice iktidarlar olmuş ama o süreçten bu sürece hiçbir
iktidar ülkesini satmamıştır, bundan sonra da hiçbir iktidar ülkesini
satmayacaktır. Bir defa bu böyle bilinsin.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Mütekabiliyet şartı ortadan kaldırılmadı Ahmet Bey!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Eğer satma varsa, 34’te ve o günden bu güne kadar, o günkü iktidar…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Karşılıklılık, karşılıklılık…
AHMET AYDIN (Devamla) –
…oradan bu tarihe kadar gelen iktidarlar ülkesini sattı mı? Bunu sorarlar adama
değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Karşılıklılığı kaldırıyorsunuz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, o tarihten bu tarihe kadar çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
söylediklerinize siz de inanmıyorsunuz, milletvekillerini de inandıramazsınız.
Karşılıklılığı kaldırmayın.
AHMET AYDIN (Devamla) –
İkincisi değerli arkadaşlar: Bakın, vatan, millet, cumhuriyet edebiyatları
çokça yapıldı.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Edebiyat değil gerçek. Sizin için onlar edebiyat tabii.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Vatan ve millet; oraya ne ölçüde hizmet etmişseniz, sevginizi ancak o şekilde
gösterebilirsiniz. Millete hizmet etmekle milliyetçilik olur, vatanı sevmek…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Satmakla olmaz.
AHMET AYDIN (Devamla) –
…salt vatanı soyut sevmekle değil vatana hizmet etmekle, aldığınız noktadan çok
daha ileriye götürmekle hizmet etmiş olursunuz, asıl o zaman vatanı sevmiş
olursunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Toprak satarak vatana hizmet mi ediliyor?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, şunu özellikle söylemek istiyorum: AK PARTİ’nin cumhuriyetle bir sorunu
yok. Bizim yaptığımız öncelikle cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmaktır.
İkincisi: Cumhuriyetin
100’üncü yılında 100. Yıl Marşı’nı milletimizle birlikte okumaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Kardeşim, önce kendinizi demokratlaştırın ya!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Cumhuriyetin 100’üncü yılında, 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden
biri olacağız değerli arkadaşlar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Önce Sayın Başbakan demokrat olsun.
AHMET AYDIN (Devamla) – Ya,
biraz susun, ben hiç konuşmadım, biraz da ben konuşayım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen, Sayın Hatibi dinleyelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Önce kendinizi demokratlaştırın. Sizin haddinize mi düşmüş cumhuriyeti
demokrasiyle taçlandırmak?
BAŞKAN – Sayın Korkmaz…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Doğruları konuşmuyorsun, doğruları.
AHMET AYDIN (Devamla) –
2023 yılında değerli arkadaşlar, dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri olmayı
hedefliyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sizden önce demokrasi yoktu yani Türkiye’de, öyle mi?
AHMET AYDIN (Devamla) –
İşte, milliyetçilik, işte vatan sevgisi budur.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Standard and Poors’u okumadın herhâlde sen?
AHMET AYDIN (Devamla) –
2023’te değerli arkadaşlar, biz, 500 milyar dolar ihracat yapan bir ülke
diyoruz, 2023 yılında 2 trilyon dolar millî geliri olan bir ülke diyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sen nereden okuyorsun bu bilgileri?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bölgesinde lider olan bir ülke diyoruz, dünyaya yön veren, gündemi belirlenen
değil dünyanın gündemini belirleyen bir Türkiye diyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Türkiye'nin yönünü kaybettirdiniz yahu! Türkiye yönünü kaybetti sayenizde
yahu!
AHMET AYDIN (Devamla) –
İşte, vatan sevgisi budur, işte cumhuriyetçilik budur, işte millet sevgisi
budur arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu
alkışlar kurtarmaz, bu sözler kurtarmaz, bunlar gaza getirme lafları, gaza
getiriyorlar.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Salt kuru laflarla olmaz. Türkiye AK
PARTİ’ye kadar neredeydi, nerelere çıktı?
OKTAY VURAL (İzmir) – İşte,
milletvekilleri burada, hiç kimse inanmıyor, hiç kimse inanmıyor.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bugüne kadar da milletin hayrına olmayan hiçbir şeyi biz buraya getirmedik,
hiçbir şeyi buraya getirmedik, ne getirdiysek bu milletin hayrı için getirdik…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Bir kamuoyu yoklaması yaptınız mı Ahmet Bey bu yasayla ilgili? Bir de bununla
ilgili yapın, millet ne diyecek “Vatan toprakları satılsın.” mı diyecek?
OKTAY VURAL (İzmir) – Irak
tezkeresinde de bunları söylemiştiniz, Irak tezkeresinde de aynı şeyleri
söylemiştiniz “Tarih yazacağız.” demiştiniz.
AHMET AYDIN (Devamla) – …bu
millete olan borcumuzu yerine getirmek için getirdik ve bu millet adına biz
burada varız, istikamette de hiç şaşmadık, hiç başka bir yere gitmedik,
milletin istikametinden de çıkmadık.
Değerli arkadaşlar, bakın,
burada, özellikle gerçekler ortada…
SIRRI SAKIK (Muş) – Satın,
satın babam! Allah razı olsun!
AHMET AYDIN (Devamla) – Siz
“güvenmiyoruz” diyorsunuz ama bu millet güveniyor ve siz böyle dedikçe millet
bize güvenmeye devam edecektir. Acı laflarınızı değiştiriniz değerli
arkadaşlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz
önce Halaçoğlu söyledi.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Millet bize güvenmeye devam edecektir çünkü biz doğru yoldayız, biz hak
yoldayız, biz millet adına doğru olması gereken işleri yapıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Millet sana vatan toprağını sat diye oy vermiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– İşte, edebiyat bu! İşte, hamaset bu!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Edebiyat değil, rakamlarla, her şeyiyle bizim söylediklerimiz ispatlıdır,
açıktır, delili de her şeydir…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletvekillerini dolmuşa getirmeye çalışıyorsun sen ya. Herhâlde bir
rahatsızlık var.
AHMET AYDIN (Devamla) – …ve
bu milletin bize olan teveccühüdür, güvenidir. Asıl olan odur.
Değerli arkadaşlar…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Ne güzel edebiyat yapıyorsun Ahmet Bey!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bakın, biz edebiyat yapmayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Ne güzel hamaset nutukları atıyorsun!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Laflara da bakmasın, sonuç ortada. Eğer
biz bunları yapmasaydık, yüzde 50’lere varan oy kitlesini nasıl alabilirdik?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Ezberin çok güzel Ahmet Bey, aferin sana!
AHMET AYDIN (Devamla) – Bu
millet her şeyi görüyor, sizi de görüyor, bizi de görüyor. Allah’a şükür,
hamdolsun her seçimde de oylarımızı artırarak iktidar oluyoruz. Bu millet bize
güveniyor demek ki. Siz sorunu kendinizde arayın, ne millette arayın ne AK
PARTİ’de arayın sorunu, sorunu kendinizde arayın.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Abdülhamit bile sana beddua ediyor Ahmet, Abdülhamit yerinde yatamıyor şu anda.
Yazık, yazık!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sen
çocuklarının yüzüne bakamayacaksın!
AHMET AYDIN (Devamla) –
Bakın, değerli arkadaşlar…
BAŞKAN – Lütfen sayın
milletvekilleri…
AHMET AYDIN (Devamla) – Biz
özellikle, bakın, sizleri de dikkate alıyoruz, bu bütün tartışmalara dikkat
ediyoruz ve tekriri müzakere getirdik.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Doğruları söyle, doğruları.
AHMET AYDIN (Devamla) – Ne
diyoruz? Tamam, ilçenin tüm sınırlarının yüzde 10’u sıkıntılı olabilir, hak
veriyoruz ve bu manada da dün dedik ki gelin, bunu hep beraber uzlaşarak
çıkaralım dedik…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydın,
teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Hadi gel, mütekabiliyeti de koyalım o zaman.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
karşılıksız veriyorsunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, bugün özel mülkiyete konu olan arazilerin yüzde 10’uyla…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Çanakkele Milletvekilimiz geçenlerde ne güzel bir konuşma yapmıştı, hep
birlikte alkışladık. Onların da şu anda kemikleri sızlıyor biliyor musun?
BAŞKAN – Sayın Aydın,
lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Ahmet Bey, çok iyi ezberlemişsin, ne güzel hamaset yaptın, ne güzel edebiyat
yaptın!
AHMET AYDIN (Devamla) – Ben
tekrar bu konuda emeği geçen başta Bakan olmak üzere herkese teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hodri
meydan, buyurun gizli oylama yapalım.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Hadi gizli oylama yapalım, kim bu vebalin altına girecek, hadi bakalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi
bakalım.
BAŞKAN – Şimdi, Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, milletvekillerimize tek tek
teşekkür ediyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, ilköğretim okulu öğrencilerine süt dağıtımıyla ilgili burada
görüşler beyan edildi.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) –
Sayın Bakanım, sütünüz bozuk çıktı.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Dün okullarda üzücü olaylar oldu fakat şunu çok
net bir şekilde ifade edeyim: Öğrencilerimize, yavrularımıza vermiş olduğumuz
sütler taze süttür ve tamamen yeni pakettir, yeni ambalajdır ve kontrol
edildikten sonra üzerlerine de “Okul sütü” yazılmaktadır, özellikle bunu ifade
ediyorum ve…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın
Bakanım, siz o konuya girmeyin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakan, onlara özel yetkili cumhuriyet savcılarını göndermeyin sakın, provokatör
diye, içeri almayın. Hükûmeti yıkmak amacıyla bir organizasyon var!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Bunlar özel üretilmiştir. Dünden beri de
laboratuarda inceleme yapıyoruz, herhangi bir yanlışlık yoktur. Bu bakımdan,
bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Bakan, niye süt firmalarını savunuyorsunuz? Şunu desene Meclise:
Araştıracağız, bilgi vereceğiz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Sütte sorun yok, sorun çocuklarda!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Süt firmalarını savunuyorsun çıkıp.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Çocukların çektiği acının hiç mi ıstırabı yok sizde?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Sayın Kırıkkale Milletvekilimiz, yüzde 10
ibaresinin yanlış olduğunu ve yanlışlığı düzelterek, bunu buraya tekrar tekriri
müzakereyle getirdiğinizin, bu işte yanlış yaptığınızın bir göstergesi
olduğunu…
Ben her şeye rağmen, bu
yüce Meclise çok teşekkür ediyorum. Tabii ki yanlışlık yapabiliriz fakat “yüzde
10” ifadesini, yüzde 10 oranını biz buraya dercederken, yine Anayasa’nın amir
hükümleri doğrultusunda satışa konu edilmeyen yerlerin bu yüzde 10’un dışında
olduğunu kabul etmiştik fakat burada bunu sizin de uyarılarınızla çok daha
netleştirdik.
Müsaadenizle ben bu yasanın
1’inci maddesi yani eski kanunun 35’inci maddesinden bir iki pasaj okumak
istiyorum: “Kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, uluslararası ilişkiler
yönünden ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hâllerde Bakanlar Kurulu
tarafından belirlenen ülkelerin vatandaşı olan yabancı uyruklu gerçek kişiler
Türkiye’de taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilirler.” denilmektedir. Kanunun
ruhu, lafzı, anlamı burada çok net şekilde ifade edilmektedir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Efendim, mütekabiliyeti de koyun oraya.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Yine, aynı Kanun’dan bir pasajı daha yüce
takdirlerinize sunmak istiyorum: “Bakanlar Kurulu ülke menfaatlerinin
gerektirdiği hâllerde yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde
kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinimlerini ülke, kişi, coğrafi
bölge, süre, sayı, oran, tür, nitelik, yüz ölçümü ve miktar olarak
belirleyebilir, sınırlandırabilir, kısmen veya tamamen durdurabilir veya
yasaklayabilir.”
Değerli milletvekilleri,
burada bütün gelişmiş ülkelerde olan ve bugün baktığımızda karşılıklılık şartı
aramaksızın, mütekabiliyet şartı aramaksızın ülkelerinde yabancı ülkelerin
taşınmaz mal edinimini serbest bırakan ülkelerin bugün ekonomik bakımından,
istiklal bakımından, istikbal bakımından dünyanın en güçlü ülkeleri olduğunu,
demokrasi bakımından en ileri ülkeleri olduğunu görmekteyiz; bunu incelersek bu
böyledir.
Biz burada herhangi bir
araziyi, herhangi bir gayrimenkulü satışa çıkarmıyoruz. Hiçbir vatandaşımızın malını
zorla kimse gelip alamaz. Böyle bir şey yok ne kamunun ne de özel sektörün.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Parayla alacak tabii.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Sadece ülke menfaatleri doğrultusunda
mütekabiliyet şartlarını tadat ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Nerede tadat ediyorsunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Ülke menfaati, ülke menfaatinin gerektirdiğini bu
milletin seçtiği…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın
Başkanım, mütekabiliyet yok ki.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Yanlış bilgi veriyor Meclise Sayın Başkan. Mütekabiliyet nerede var burada?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, şunu
özellikle arz etmek istiyorum: Bakınız, demokrasiyle idare edilen ülkelerde
milletin temsilcileri ülkeyi idare eder.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Satmaz ama ülkeyi.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Milletin çoğunluk verdiği siyasi irade hükûmeti
kurar. O siyasi irade en fazla…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sınırsız değil ama.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Size de hesap vermek zorundayız ama en fazla
vatandaşa hesap vermek zorundayız. Biz vatandaşın dileklerini, temennilerini ve
isteklerini yapmak zorundayız. Vatandaştan gelen talep budur. Vatandaştan…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Vatandaş “Yabancılara sat.” demiyor. Nerede? Ya, insaf ya!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Vatandaşa biz bunu anlattık, anlatırız. Size de
anlatıyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Seçim bildirgenizde var mıydı bu toprakları satacağınız?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Bakınız, biz, vatandaşa hesap vereceğiz,
halkımıza hesap vereceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) – O
zaman buraya niye geliyorsun? Kapat Meclisi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Biz kimi temsil ediyoruz?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Burası Meclis.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Bu bakımdan, biz, sizden daha çok, vatandaşın
dediğini yapmak zorundayız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Bakan, biz kimi temsil ediyoruz? Muhalefet kimi temsil ediyor?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Yoksa vatandaşa gidecek yüzümüz kalmaz ama
elhamdülillah, bizim başımız dik, alnımız açıktır.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi değil mi? Buradaki insanlar milleti temsil
etmiyor mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Vatandaşımız bizi kucaklıyor, kucaklayacak. Şu
andaki anketlerde de durumumuz belli; yüzde 53 oyumuz var, yüzde 53, yüzde 53.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hakaret etmeyin Meclise.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Siz de anket yaptırıyorsunuz, görüyorsunuz, siz
de bunu teyit ediyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Hakaret etmeyin Meclise.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu, inşallah artarak devam edecek.
OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten
siz “Van’daki otellere girin.” dediniz, yıkıldı.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Biz, dokuz buçuk yıldır, saygıdeğer
milletvekilleri, bu memleketi kalkındırmaya, geliştirmeye, bu milletin refah
düzeyini artırmaya azmettik, azmediyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Muhalefeti yok sayan Bakanı biz de yok sayıyoruz.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu memleketi kalkındırmaya azmettik,
azmettiriyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Konuştuğun her şey butlan hükmünde, yok hükmünde.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – 15 bin kilometre duble yol yaptık. Hava alanını
halkın yolu yaptık. Sağlığı halkın hizmetine verdik. Ekonomiyi büyüttük.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– 10 bin çocuğu sütle zehirlediniz, say onları da.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisi olduk. Dünya
bize gıptayla bakıyor. Tüm dünya, Türkiye’ye gıptayla bakıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Malını satarsan, toprağını satarsan sana zaten gıptayla bakacak!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bugün, mazlum milletler, masum milletler, İslam
coğrafyası, Orta Asya coğrafyası, Balkanlar coğrafyası Türkiye’den artık bir
şefaat bekliyor ve…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bak,
milletvekilleri inanmıyor!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Türkiye artık, global dünyada, büyüyen dünyada
söz sahibi bir ülkedir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sen önce kendi milletine bir şefaat yap ya.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu bakımdan, Suriye’yle ilgili de sorular
soruldu. Suriyeli vatandaşlara biz bugüne kadar mal satmadık. 1939 yılından
önce, Suriyeli vatandaşlardan, Türkiye’de mal sahibi olanların hakları devam
ediyor. Yine, 1966 yılından itibaren, Suriye uyruklu vatandaş, sadece mahkeme
kararıyla ülkemizde taşınmaz mal sahibi olmuştur ve bunların tasarruf hakkı da
yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Bakanım, hangi yabancı ülkelerden talep geldi, onları açıklar mısınız?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Çok değerli arkadaşlar, bunların ülkemizde
herhangi bir tasarruf hakkı bulunmamaktadır.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
On sene içinde ne kadar sattınız, onu söylesene!
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bizim gayemiz, Türkiye dünyayla bütünleşsin.
Bizim gayemiz, dünyadaki uluslararası sermaye Türkiye’ye aksın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
iyi, pazarlayacaksın.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bizim gayemiz, Avrupalılar, Asyalılar, dünya
milletleri gelsin, ülkemizde seyahat etsin, turist olarak kalsın, ülkemizde
yatırım yapsın, ülkemiz gelişsin, kalkınsın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– 36’ncı maddede yatırım şartı var mı Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu, gelişen dünyada böyle. Yabancı sermayeyi
ülkemize getirmek durumundayız.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Var mı böyle bir şart, var mı?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) - Gelişmişliğin ölçüsüdür bu, ölçeğidir bu; biz
bunu yapıyoruz ama ülkemizin menfaatleri doğrultusunda ve Avrupa Birliği
müzakereleri çerçevesinde bunu yapmak durumundayız.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Hiçbir gerekçede yazmıyor bu Sayın Bakan. Hangi ülkede var böyle bir şey?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, şu anda Turizm
Kanunu, Maden Kanunu, serbest bölgeler ve Türkiye’de kurulan yabancı sermayeli
şirketler Türkiye’de taşınmaz mal edinebilmektedir, bu çok net bir şekilde böyle.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
Rumların isteğini mi yerine getiriyorsunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Artık, 2003 yılından itibaren Türkiye güvenli bir
limandır. Türkiye güvenilir bir ülkedir. Türkiye’ye yatırım yapmak için yabancı
sermaye yatırım ikliminin, yatırım ortamının, demokratik ortamın ve istikrarın
artmasını ve devam etmesini bekliyor, biz bunu yapmaya çalışıyoruz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– 36’ncı maddede yatırım şartınız var mı Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Sizin de katkılarınız var, çok büyük katkılarınız
oldu, oluyor, uyarılarınız oluyor, bu kanunda da oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Satmayın toprakları, satmayın tarım arazilerini.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Uyarılarınızı dikkate aldık, bundan sonra da
alacağız. Biz size teşekkür ediyoruz, siz de bize teşekkür edin.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Şimdi, geldiler “Camileri de satın.” dedi, ne yapacaksın? Satacak mısın? Var mı
sıkıntı, var mı sınırlama? Yok.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Anayasa’ya göre kamu malları, ticarete konu
edilmeyen mallar satılamaz. Burada bunu tekrar okuyayım isterseniz çok değerli
arkadaşlar, çok değerli milletvekilleri.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– O zaman askerî alanlarla ilgili niye düzenlemeyi yapmadınız Sayın Bakan?
“Yürürlük maddesini düzeltin.” dedik.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bakınız,
Anayasa’ya göre ve diyoruz ki: “Kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla” Biz
kanunlara bağlıyız, biz yasalara bağlıyız.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Mütekabiliyet var mı, yok mu Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Sonra şunu da burada net bir şekilde ifade
edeyim: Bakın, çok değerli arkadaşlar, burada çıkıp ikide bir bu ülkenin, bu
cumhuriyetin, bu devletin kurucusuna sahip çıkmayın, bunu yapmayın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Siz o kurucuyu unutturmaya çalışırsanız biz sahip çıkarız Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Buradaki herkes Atatürk’ün kurduğu partinin
devamıdır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Niye Meclis televizyonunda hiç isminden bahsedilmiyor?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Buradaki herkes Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran
Atatürk’ün ilkelerine, inkılaplarına bağlıdır.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Neden bakanlıklarda çıkarılıyor ismi? Resmi neden çıkarılıyor Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bizim partimiz cumhuriyetin kuruluşunun, İstiklal
Harbi’nin manifestosunun partisi. Bizim partimizi millet kurdu, onun için 7
sefer sandıktan şampiyon olduk, onun için üç tane büyük seçimde 1’inci parti
olduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü partimizi millet kurdu, milletin
bağrından geldik, Atatürk de milletin bağrından geldi. İkide bir Atatürk’ü
istismar etmeyin, Atatürk’ün kemiklerini sızlatmayın.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Biz istismar etmiyoruz, Atatürk’e sahip çıkıyoruz. Siz unutturmaya
çalışıyorsunuz, biz sahip çıkıyoruz. Atatürk’ün düşüncelerine sahip çıkıyoruz.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Devamla) – Bu duygularla hepinize en içten saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletin oyunu istismar etmeyin. Millet size vatan toprağını satın diye oy
vermedi ki.
MUHARREM VARLI (Adana) –
2/B’den sonra bu yasanın çıkması çok manidar Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kiminle pazarlıklar yapıldı bilsek.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 228
sıra sayılı Kanun Tasarı ve Teklifi’nin 1’inci maddesi, İç Tüzük’ün 89’uncu
maddesi uyarınca Hükûmet tarafından yeniden görüşülmesi istemiyle gündeme
alındı.
Yeniden tezekkür edilmesini
gerekli kılan sebep, dün burada değerli muhalefet temsilcilerimizin, bugün de
gündeme geldi, sanki kamu malları, dağlar, tepeler vesaire bu kanun kapsamında
olacak mı… Çünkü burada bir muğlak ifade vardı ve Hükûmet de bu konudaki
eleştirileri yerinde bulmuş olmalı ki, maddeyi yeniden görüşme noktasında bir
talepte bulundu.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Anayasa’mızın 43’üncü ve 45’inci maddelerinde kıyıların, tarım arazilerinin;
168’inci…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Muhalefet bu kadar muhalefet etmeseydi tekriri müzakere alır mıydınız?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Teşekkür ederiz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Siz orada muhalefeti yok saydınız Sayın Bakan.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) – Muhalefetin bu işe katkısını şu anda dikkate aldığını ispatlıyor bu
görüşmenin yapılmış olması.
168’inci madde… 169’uncu
madde ormanlarla ilgilidir ve burada şöyle bir ifade geçer: Bu yerler devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Esasen bunlar tapu kütüğüne de tescil edilmezler,
yani dağlar, kayalar vesaire; Medeni Kanun’da da çok nettir bu. Örneğin, yine
Medeni Kanun’un 715’inci maddesinde tarıma elverişli olmayan tepeler, kayalar
gibi yerler ile buradan çıkan kaynakların kimsenin mülkiyetinde olmadığı ve
hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamayacağı da düzenlenmiştir.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
1’inci maddenin 1’inci fıkrasıyla… Bu 35’inci maddede, meşhur 35’inci maddede
yapılmak istenen değişiklikle, yabancı gerçek kişilerin ülkemizde taşınmaz
edinmesine ilişkin usul, esaslarla bunun sınırları düzenleniyor ve burada, 1
kişi bakımından ülke genelinde 30 hektarlık bir sınır getiriliyor ve bir
ilçenin toplam yüz ölçümünün yüzde 10’u kadar ancak yabancılara mülk satışının
olabileceği mevcut düzenlemede var. Şimdi önergeyle ilave edeceğimiz hususla
-eğer yüce Genel Kurul tabii ki tensip buyurur kabul ederse- özel mülkiyete
konu yani yabancı gerçek kişilerin edinebileceği o ilçedeki toplam taşınmaz
mülkiyeti ve sınırlı ayni hakların toplamı özel mülkiyete konu ilçe yüz
ölçümünün yüzde 10’unu geçemeyecek.
Bu ne anlama geliyor?
Şimdi, bu değişiklik yapılmazsa, mevcut ilçenin yüzde 10’unu kabul edelim,
örneğin 1000 dönüm yüz ölçümü olan bir ilçe, mevcut Kanun’a göre bunun yüzde
10’u yani 100 dönümü yabancı gerçek kişilere satılabilecek, eğer biz devletin
hüküm ve tasarrufu altında olan mal -kamu malı- ve özel mülkiyete tabi mal
ayrımını yapmaz isek ve belki de o ilçede 100 dönüm sadece özel mülkiyete yani
tapudan devri mümkün olan taşınmaz ve sınırlı ayni hak olacak ve böylece kotayı
aslında 1’e 10 genişletmiş oluyoruz. Şimdi getirilecek düzenlemeyle, bir
ilçenin, o bin dönüm sınırı olan bir
ilçenin 100 dönüm özel mülkiyete konu olabilecek bir alanı olsun, işte bunu
yüzde 10’la sınırlamış olacağız yani 100 dönümse 10 dönüm olacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Efendim, bu 2/B arazileriyle birlikte bu alan genişledi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Onlar
da satılacak.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Onlar da satılacak o zaman.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) – “Özel mülkiyete konu olabilecek taşınmaz ve sınırlı ayni hakların o
ilçedeki toplamının yüzde 10’u.” demek suretiyle aslında çok ciddi bir
sınırlama getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu konu
yeni bir konu değildir, devletin hüküm ve tasarrufu altında olma ve biraz önce
saydığım konularla, ormanlarla, kıyılarla ilgili Anayasa Mahkemesinin onlarca
kararı vardır, bu konuda da vardır, ola ki bu işte hukuka aykırı, inşallah
olmaz. Sizin katkılarınızla gerçekten şu anda ciddi bir noktaya gelindi…
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Katkılarımızı ciddiye almadınız ki.
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) – …ama Anayasa Mahkemesi var netice itibarıyla ola ki Anayasa
noktasında bir sıkıntı olmaz ama olursa da bu konuda yine hukuki mekanizmaları
işletmek yüce milletvekillerimizin, Meclisimizin, muhalefetimizin
takdirindedir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– “Yeniden yaparız” mı diyorsunuz?
MEHMET DOĞAN KUBAT
(Devamla) – Ben, kanunun bu hâliyle, yeni hâliyle yararlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kubat.
Şimdi, on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Halaçoğlu…
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
“Takriri müzakere.” dedi.
Demek ki muhalefete ihtiyaç varmış. Bu görüşlerimizden dolayı bir geri adım
atmış kabul ediyoruz. “Biz, size değil vatandaşa hesap veririz.” dedi. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde muhalefet, iktidar partileri, hepsi aslında vatandaşı
temsil ediyor burada ama bu sözü, muhalefeti yok sayma olarak algılıyoruz.
Hakikaten incindiğimizi ve sizi kınadığımızı belirtmek istiyorum; bu bir.
Yabancılara toprak
satılmasıyla ilgili olarak hangi ülkelere toprak satılacağına Bakanlar Kurulu
karar veriyor. Sayın Bakan, merak ediyorum, bugüne kadar toprak satılmasına
izin verilen ülkeler hangileridir? Bunların içerisinde özellikle Ermenistan ve
İsrail var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bugün on
dakika önce Kütahya ili Hisarcık ilçesi merkez üssü olmak üzere tüm Kütahya
ilini derinden etkileyen 5,1 şiddetinde bir deprem daha oldu ve şu anda
vatandaşlarımızın hepsi sokakta, çok acil çadır ihtiyacı olduğunu söylüyorlar.
Öncelikle bu konuyu sizlere iletiyor ve bu konuda lütfen Kütahya’dan ilginizi
esirgemeyiniz diyorum.
Son on beş günde 5’inci kez
bu konuyu dile getirmeme rağmen Hükûmetin ilgisizliğini ve duyarsızlığını
anlayabilmiş değiliz. Siz, ilçeyi ve bölgeyi iyi bilen bir insansınız. Şu anda
insanlarımız perişan. Öncelikle bu konuda ne yapılacaksa sizden yardım talep
ediyorum.
İkinci sorum: Mayınlı
araziler bu düzenlemeden sonra satılacak mıdır? Satılacaksa, İsrail’in bu
konudaki düşüncesi nedir, bu konuda bir talebi olmuş mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan süt konusuna
açıklık getirdi, o zaman bu açıklığa devam etmesini istiyoruz çünkü sorun,
Türkiye'de televizyonların gösterdiği ve bahsedildiği kadar küçük bir sorun
değil. Ben, partimin görevlendirmesiyle aynı zamanda Osmaniye fahri milletvekilliği
görevini yürütüyorum. Osmaniye’de tüm çabalara rağmen televizyonlar, gazeteler
Osmaniye’deki sorunu yazmıyorlar. Elimde, Osmaniye İlçe Başkanımız Durdu Göl
tarafından bizzat çekilen, çocuklara yatak kalmadığı için bir yatakta 4 ya da 5
çocuğun yatırıldığı, sayın bakanların deyimiyle “laktoz intoleransı”nın ama buz
gibi “süt zehirlenmesi”nin fotoğraflarını gösteriyorum size. Osmaniye’deki bu
görüntü asla televizyonlara yansımıyor.
“Laktoz intoleransı”
dediğimiz mesele, her bin çocuktan 1,5’unda görülmesi gerekirken, bakanlarımız,
bunların hepsinin birden, toptan bir tek sınıfa denk geldiğini söylüyorlar. Bu
kadar bilim dışı bir yaklaşım olamaz. Sağlık Bakanını derhâl Meclisi bilgilendirmeye
davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz, buyurun.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben öncelikle, komşu ilimiz
olması nedeniyle, Kütahya’daki deprem nedeniyle Kütahyalılara geçmiş olsun
diyorum.
Sayın Bakan, ben devamlı
olarak şu soruyu sordum: 36’ncı maddeyle ilgili ben özel olarak bir çalışma
yaptım. 36’ncı maddede yabancı ortaklı şirketlerle ilgili satışlardan söz
ediliyor, yüzde 50’den daha fazla yabancı hisse sahibi olan şirketler ya da
yüzde 50’nin altında olan şirketler. Bu şirketlerde ana sözleşme sınırı dışında
herhangi bir sınırlama yok Sayın Bakan.
Eğer ben göremiyorsam siz
bunu görüyorsanız yani lütfen bu sınırlamayı bize anlatır mısınız. Miktar
sınırlaması yok, Bakanlar Kurulunun sınır getirme durumu yok, bu şirketlerde
yatırım yapma sorumluluğu da yok. Yani yine bakanların ya da bakanlıkların bu
yatırımları kontrol sorumluluğu da yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan…
SİNAN OĞAN (Iğdır) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biraz önce
Sayın Bakana bir soru sordum ve “Ermenistan’la ilgili acaba mülk satışı olacak
mı?” dedim. Sayın Bakan, üstü kapalı bunun olmayacağını ifade etti ama Sayın
Davutoğlu’nun basına da yansımış olan çok net bir mesajı var. Ermenilere hitap
ederek dedi ki: “Bir gün gelecek, Erzurum’da sizler ev alabileceksiniz.” O gün
acaba bugün müdür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş) – Başkan,
ben vazgeçtim. Teşekkürler, sağ olun.
BAŞKAN - Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, şimdi bu “2/B”
dediğiniz yasayla tarım arazilerini de, hazine arazilerini de satışa
çıkartıyorsunuz. Bu hazine arazilerini çiftçilerimiz, köylülerimiz alamadığı
zaman, bu hazine arazilerini de yabancılar satın alabilecek mi? Bunu lütfen
açıklıkla bütün kamuoyunun huzurunda söyleyiniz. Bu çok önemli çünkü 2/B’den
sonra bu yasanın çıkartılması çok manidar. Bu resmen o arazilerin yabancılara
satışının önünü açmak, başka bir anlamı yok. Lütfen bunu açıkça kamuoyuna ve
değerli Meclis üyelerimize bildirin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Korkmaz muhalefete ihtiyaç olduğunu ifade ettiler ve yine “Size değil, millete
hesap veririz.” gibi bir ifade kullanmadım ben. Şunu söyledim: Esas itibarıyla
hesap vermemiz gereken millettir. Tabii ki muhalefete de itibar edeceğiz,
muhalefetin dediklerine bakacağız, denetimine açığız; onlardan da istifade,
katkılarından istifade ettik, bundan sonra da istifade edeceğiz ama biz esas
itibarıyla milletin dediğini yapmak zorundayız.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Parlamentoya hesap vereceksiniz.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Parlamentoya hesap veririz, vereceğiz tabii. Fakat
siyaseten de sorumlu olduğumuz… Eğer biz milletin dediğini yapmazsak o zaman
millet bize demez mi ki: “Biz A partisini değil de B partisini iktidara… O
zaman sizi niye iktidara getirdik? Biz sizi iktidara getirdik, siz iktidar
olarak muktedir olamıyorsunuz, muhalefetin dediğini yapıyorsunuz.” Böyle bir
şey olamaz. Ben bunu söylemek istedim yoksa biz muhalefete teşekkür ediyoruz;
katkıları için, denetimi için, bize hesap sorduğu için her bakımdan teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık’ın ifade ettiği,
Kütahya’daki depremden sonra, çadır işiyle yakından ilgileneceğim. Bunu,
ilgileneceğimi özellikle ifade etmek istiyorum ve Sayın Işık Bey’e de haber
vereceğim, bilgi arz edeceğim.
Mayınlı arazilerin satışı
söz konusu değil değerli milletvekilleri. Biz burada bu kanunla herhangi bir
bölgeyi, herhangi bir araziyi, herhangi bir taşınmazı, herhangi bir
gayrimenkulü, herhangi bir binayı satışa çıkarmıyoruz. Böyle bir şey yok.
Sadece yabancıların, yabancı ülke vatandaşlarının, yabancı ülke gerçek
kişilerinin Türkiye’de taşınmaz mal edinimlerini birtakım kıstaslara
bağlıyoruz, kanuni sınırlamalara bağlıyoruz. Bunu ülke menfaatleri
doğrultusunda, bunu günün şartlarına, gelişen dünyanın şartlarına, gelişen
Türkiye’nin şartlarına uygun olarak yeniden ve Anayasa ilkelerine de uygun
olarak yeniden dizayn ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Mütekabiliyet yok ama…
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Süt konusunda ve Osmaniye’deki bu yatakhaneler
konusunda ben ancak inceleme yaptıktan sonra, araştırma yaptıktan sonra bilgi
sunabilirim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Resimleri yolladım Sayın Bakan, Osmaniye Devlet Hastanesi görüntüleri. Bir
yatakta 3-4 çocuk yatıyor.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Yolladınız, inceleyeceğim, size bilgi takdim
edeceğim. Çok teşekkür ediyorum. Bunu inceledikten sonra size bilgi takdim
edeceğim.
Yine, Sayın Yılmaz
Hanımefendi, Milletvekilimiz 36’ncı maddeyle ilgili bir değişiklik yapıldığını
ve burada sınırlamaların tamamen kalktığını söyledi. Bizim de iddiamız şudur:
Bundan önceki, şu anda meriyette olan, yürürlükte olan 36’ncı maddeyle bugünkü
değişikliği yaptığımız maddenin esas itibarıyla anlamında, yaptırım gücünde bir
değişiklik yok. Sadece daha iyi anlaşılsın diye bunu düzenledik.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– Tasfiyesindeki sınırlamaları bile kaldırmışsınız Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Bu madde, zaten şu anda 36’ncı maddeyle herhangi
bir sınırlama yok şirketlere. Yani Türkiye’de kurulan şirketler Türk şirketi
sayılır. Uluslararası düzenlemeye göre bu böyle.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
– O maddeyi bu hâle siz getirmişsiniz Sayın Bakan. Tasfiye hâlinde de yine bir
sınırlama var 36’da, onu da kaldırıyorsunuz.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) –Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, Ticaret Kanunu
gibi kanunlarda zaten bunları valilikler takip ediyor, takip etmek zorunda,
valiliklere görev veriliyor.
Ayrıca, bu kanunun
uygulaması için ikincil mevzuat çıkarılıyor. Sadece bunun için değil, tüm
yasanın düzenlenmesi için ikincil mevzuat çıkarılacak. Orada, inşallah, bu
sizin endişelerinizi daha net bir şekilde gidereceğiz.
Sayın Oğan’ın Davutoğlu’nun
ifadelerine yönelik bir sorusu var. Bunu da inceledikten sonra ancak cevap
verebilirim.
Yasanın 2/B’yle ilgisi yok.
2/B sadece vatanımızda orman vasfını kaybetmiş ve vatandaşlarımız tarafından
kullanılan ve kullanan vatandaşlara, kullanıcılarına satılması mecbur olan bir
yasayı düzenlemektedir. Ülkemizin ihtiyacı olan bir yasadır. Bununla bir
alakası yoktur. Hazine mallarının, yasayla özellikle hazine mallarının satışı
söz konusu değildir.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Alamazsa Sayın Bakan…
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) - Tekrar hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaçoğlu, siz
sisteme girmiştiniz.
Buyurun.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan cevap
vermeyebilir ama bunun zabıtlara geçmesini özellikle istiyorum çünkü 1923’te
mübadeleyle tasfiye talepnameleri imzalandı. Belki pek çok kişi tasfiye
talepnamesi nedir bilmez. Ama Türkiye’de bulunan Rumların, Türklerle değiş
tokuşu sırasında onların Türkiye’de bıraktıkları mallar devlet tarafından satın
alındı ve bunların karşılığı verildi. Anlaşmayla bunların tekrar Rumlara
verilmesi mümkün değil. Dolayısıyla, Yunanistan’a bu topraklar tekrar
satılırken bunlara dikkat edilmesi gerekiyor. Buna dikkat edilmesi için Sayın
Bakanı uyarıyorum çünkü uluslararası hukukta problemler çıkar.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde iki adet…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bitti lütfen…
MUHARREM VARLI (Adana) –
Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir şeyi söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Böyle bir usulümüz
yok.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Bir dakika Sayın Başkan.
Önemli bir yasayı
görüşüyoruz. Tutanaklara geçmesi açısından bir şeyi söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Kaç saatten bu
tarafa görüşülüyor zaten.
MUHARREM VARLI (Adana) – Bu
2/B Yasası içindeki kişi alacak diye bir mecburiyet yok. Altı ay içerisinde
müracaat edip alamazsa herhangi birine satabilirler. İşte şu çıkarılan yasanın
esas amacı budur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Öz
yurdunda garip, öz yurdunda parya.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde iki adet
önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı Tasarının 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Muharrem Varlı Mustafa Kalaycı
İzmir Adana Konya
Ali Halaman Reşat Doğru Alim Işık
Adana Tokat Kütahya
“Yabancı uyruklu gerçek
kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketleri; tarım alanlarında, inanç ve kültürel
alanlarda, özel koruma alanları ile stratejik yerlerde taşınmaz ve sınırlı ayni
hak edinemezler.”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228
sayılı Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısının 1. maddesi ile değiştirilmekte olan 22/12/1934 tarihli ve 2644
sayılı Kanunun 35. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “toplam alanı,”
ibaresinden sonra gelmek üzere “özel mülkiyete konu” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Ahmet Aydın Mehmet Doğan Kubat Ayşenur İslam
Adıyaman İstanbul Sakarya
Ünal Kacır Tülay Kaynarca Tülay Selamoğlu
İstanbul İstanbul Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, bir dakika… İşleme almak açısından diyorum, bu en aykırı önerge olarak
mı? Bizimki bir fıkra eklenmesi.
BAŞKAN – Evet.
OKTAY VURAL (İzmir) – En
aykırı olması gereken o değil mi? İşleme alınış yanlış oldu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.14
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
228 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
1’inci madde üzerinde
önerge işlemine geçilmişti. Sayın Vural’ın önergelerin aykırılık sıralamasıyla
ilgili itirazı değerlendirilmiştir. Önergelerin birbirini etkileme sonucu
doğurmaması nedeniyle işlem sırasında bir değişiklik yapılmamıştır.
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu Sayın Aydın’ın önergesine?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: İlçe yüzölçümünün
yüzde onu özel mülkiyete konu alanlarla sınırlanmaktadır.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 228 sıra
sayılı Tasarının 1’inci maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları
“Yabancı uyruklu gerçek kişiler
ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketleri; tarım alanlarında, inanç ve kültürel alanlarda, özel
koruma alanları ile stratejik yerlerde taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemezler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
MUSTAFA KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, özellikle bu yabancılara mülk satışı konusundaki
itirazlarımızı, endişelerimizi paylaştık. Tabii, sadece tutanaklar değil, aynı
zamanda gözler ve kulaklar da şahadet edecek. Bu bakımdan, biz, bu endişeleri ifade
ettikten sonra 1’inci maddede kalkan parmaklarınız tekriri müzakereyle tekrar
geri adım atmak durumunda bıraktı ama bununla bile, aslında, o 1’inci maddede
çıkan parmakların gerçek manada bu milletin vicdanının temsilcisi olmadığına
ilişkin bir kanaati şimdi tescil etmiş oluyoruz. 1’inci maddede kaldırdığınız
parmaklar doğru olsaydı bugün tekriri müzakere yapılmazdı ama bu yeterli değil
değerli arkadaşlarım.
Bakın, Sayın Bakan
“Mütekabiliyet aranıyor.” diyor, kesinlikle mütekabiliyet kalkıyor. Bu bir
kapitülasyondur, bu bir imtiyazdır değerli arkadaşlarım. Oysa, imtiyazları,
biz, Lozan Anlaşması’yla iptal ettik, kaldırdık. Bugün, karşılıklılık olmadan
verilen bu imtiyazların önemli jeopolitik ve siyasi sonuçları olacaktır.
Ben, dün yaptığım konuşmada
tutanaklardan okudum, Sayın Nurettin Canikli’nin verdiği bir söz vardı “Toprak
satışıyla ilgili sözüm söz, karşılıklılık olacak.” demişti. Elinizi vicdanınıza
koyunuz, tutanaklarda yazıyor, o gün AKP Grubu toprak satışlarıyla ilgili,
tarım alanlarının satışıyla ilgili mütekabiliyetin aranacağına ilişkin söz
vermişti ama şimdi parmaklarınız buna kalkarsa bununla ilgili de herhangi bir
kayıt olmamış olacak. Bu bakımdan, AKP Grubunu bu sözünü yerine getirmeye ve bu
maddeyi reddetmeye davet ediyorum.
Bu bakımdan, tekriri
müzakereyle ilgili bu madde münasebetiyle getirdiğimiz önerge özellikle tarım
alanlarının satılmaması, 2/B’leri… 2/B’lerle ilgili düzenleme getirdiniz,
vatandaş, çiftçimiz bu arazileri elde edemediği zaman ne olacak? Yabancılar,
paralı adamlar gelecek. Parayı veren düdüğü çalar. Ne olacak benim orada
köylüm, çiftçim? Maalesef onları düşünen yok. Siz milletin vekilisiniz değerli
arkadaşlarım, para babalarının değil, parayı basıp toprağı alacağın değil, her
bir ilinizdeki çiftçinin, milletin vekilisiniz. O bakımdan bunları dikkate
almanız lazım.
İdris Naim Şahin, 16 Nisan
2012 tarihinde, Ağrı’nın Kurtuluş Günü’nde şunları söylüyordu: “Bu topraklar
kiralık sebze bahçesi değil, kiralanmış buğday tarlası değil, kiralanmış şeker
pancarı tarlası değil, kiralanmış mera değil.” “Altında yatan şehitleri ve
dedelerinizi düşünün.” diyor Ağrı’nın kurtuluş gününde. Ben de size
sesleniyorum: Kiralık da değil, satılık da değil. O zaman altında yatan
şehitleri düşünün. Mütekabiliyet olmadan yapılacak bir girişim yabancılara
imtiyazdır ve bununla ilgili geldiğimiz bu noktada mayınlı araziler… Bakın
mücadele ettik, İsraillilere satılıyordu. Acaba yine aynı arazileri
İsraillilere satmak için mi bunu çıkartıyorsunuz diye sormadan geçemeyeceğim.
Sayın Başbakan 1991 yılında
yaptığı konuşmada “Bir kölelik oyunu var, devamlı kölelik yapıyoruz. GAP, KAP…
GAP kimin için hazırlanıyor? İsrail için hazırlanıyor, Güney Anadolu Projesi
onlar için hazırlanıyor. Uyanık olmaya mecburuz. Arzı Mevud planının içerisinde
ne var? O var.” diyor değerli arkadaşlarım.
O bakımdan, bugün
geldiğimiz bu noktada, Abdülhamid Han’a, o Filistin topraklarıyla ilgili, Herzl
“Toprakları bize satın.” dediği zaman “Bu topraklar karşısında borçları biz
ödeyeceğiz sizin yerinize, mali yardımda bulunacağız.” diye söz vermişti ve
Tahsin Paşa’nın hatıralarına göre, Sultan Abdülhamid Han çok hiddetlenmiş ve
“Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma
dökseler size bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde
edilen bir vatan para ile satılamaz. Derhâl burasını terk edin, defolun.”
demiştir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, burada Sayın Bakan
“Bu toprakları menfaatimiz karşısında satacağız.” diyor. Paraya değer mi ya,
alacağınız paraya? O bakımdan, değerli milletvekilleri -son görüşmelerini
yapıyoruz- bu konularla ilgili, mütekabiliyetsiz, yabancılara imtiyaz tanıyan
bu girişim karşısında parmaklarınızın vicdanlarınızı temsil etmesini diliyor ve
bu tasarıya açık oylamada “Hayır.” oyu vermenizi talep ediyorum.
Arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümünün oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince
oyunun rengini belirtmek üzere ve aleyhte söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
(AK PARTİ ve MHP
sıralarından karşılıklı konuşmalar)
BAŞKAN – Sayın Başkanlar,
lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Son sözümüzü söyleyeceğiz ama Sayın Koyuncu aklıma geldi, eski Bursa Milletvekilimiz
Sayın Koyuncu demişti ki: “AK PARTİ zamanında inekler bile daha çok süt
veriyor.” Fakat bu sütün ustalık kabinesi döneminde bu kadar kötü tedarik
edilip dağıtılacağını hiç düşünmemişti sanıyorum. Parti Grubumuzda hissettik
kardeşim, iki hafta önce önerge verdik, “Taze süt içirin, zehirlenmesinler,
etkilenmesinler.” diye önerge verdik. Tabii, herkesin gündemi bu oldu, bu
konuşuldu, arada da bu yasa geçiverdi.
Şimdi, hazine arazileri,
orman arazileri, tarım arazileri… Ben hadi devlet boyutuna bakacağım. Devlet
hazinesinin arazilerini kimi şirketlere, niçin verirsiniz? Altın madeni için
geldiler, onlara verirsiniz; HES barajlarını kurmak için geldiler, işte Karadeniz’in
derelerini kurutmak için, ona verirsiniz; krom madeni, çinko madeni için
gelirler, onlara verirsiniz. Onlar bunun için satın alır bir yeri ve satın
aldıkları yerler de hazineden, tıpkı Turgutlu’daki krom yatakları, madenleri
gibi koskoca bir sahayı alırlar, ondan sonra da Gediz Deltası’nı, Ovası’nı,
Ege’nin hepsini perişan ederler, giderler.
Bunun örnekleri nedir?
Manisa milletvekilleri çok iyi bilir. Orada maden ocakları kapatıldı, hâlâ
cıva, çinko zehir saçıyor. Bakın, dikkat edin, siz bu yasayı çıkaracaksınız,
kafaya koydunuz, biz buna “hayır” dedik ama şunun takipçisi olacağız: Burada
diyor ki 1’inci maddenin sonunda, şirketlerin alıp amacına uygun kullanmadığı
arazilerle ilgili, mülklerle ilgili “takip edeceğiz, tasfiye edeceğiz, geri
alacağız, bilmem ne yapacağız” diye bir hüküm de koymuşsunuz. Biz bunu takip
edeceğiz. Tıpkı Kanada’da bir sorumuzu maden ocağı kurulduğu zaman, millî
parkın içinde bir maden ocağında bir sorumlu mühendise sorduğumuzda: “Buradan
akan ırmak ve bu millî parkın içindeki gölde çevre kirliliği nedir?” diye, şu
cevabı vermişti: “Eğer bir gün bir balık ölürse bu akan suda, bu gölde, bunun
hesabını hiçbirimiz veremeyiz.” Oysaki maden sektöründe iştah, acımasız kâr
hırsıyla herkes gelir, istediği yeri alır ve üstelik de Türkiye’de devlet
garantisiyle alır.
Biz de muhalefet olarak bu
kürsüden söz veriyoruz, her kazdığınız maden çukurunu takip edeceğiz, tıpkı
Uşak’taki Kayışdağı gibi, tıpkı İzmir’deki altın madenleri gibi, tıpkı Bergama
gibi, İda Dağı gibi, Çanakkale gibi, Artvin gibi, Rize gibi, Munzur Vadisi
gibi, Hasankeyf gibi bütün ülkenin her alanında, yabancı şirketlerin ve
sermayenin girip kazmayı vurduğu her alanda bunun sonucunu takip edip
denetleyeceğiz, bu da bizim görevimiz muhalefet olarak.
Kanada’da yerli halk Kızılderililere
sorarlar bir maden ocağı açılacağı zaman “İzin veriyor musunuz?” diye. Bu
yasada o yörenin halkına ne Karadeniz’e ne Akdeniz’e ne Doğu’ya ne Güneydoğu’ya
ne Ege’ye ne Trakya’ya “Senin topraklarını yabancılar almak istiyor, senin
fikrin nedir?” diye sormuyorsunuz; bir.
İkincisi: Garanti
almıyorsunuz. Kazacak, çukurlarla dolduracak, doğayı tahrip edecek, ağaçları
kesecek ve öyle bırakıp gidecek, bir şirketin peşinden koşturamayacağınız anlar
gelecek. O şirketlerden neyin garantisini alıyorsunuz? Bunda var mı? Bu yasada yok,
bu yasada bunun garantisi yok. Oysaki Kanada firmaları niye artık geliyorlar,
burada çalışıyorlar? Burada bu garantiler olmadığı için, bu depoziti
yatırmadıkları için, bu sigorta bedelini yatırmadıkları için, kestikleri bir
ağaç karşılığında on beş ağaç dikmedikleri için burayı tercih ediyorlar; burada
arsa ucuz, iş gücü ucuz kâr çok, onun için buraya geliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) –
Biz de muhalefet olarak bunu takip edeceğiz. Bu nedenle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 3402 Sayılı
Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi açık oylama
sonucu:
“Kullanılan oy sayısı: 255
Kabul: 220
Ret: 35
(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Mine
Lök Beyaz
Bartın Diyarbakır”
Böylece tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer alan,
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun
Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/596) (S.
Sayısı: 221) (xx)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu, 221 sıra
sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak
Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, tüm
gruplar anlaştığı için onar dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
olarak, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı’nı
buradan kabul ettiğimizi, desteklediğimizi, bütün kültürlere, bütün
uygarlıklara, bütün dillere, bütün dinlere, insanlık adına güzel olan her şeye
her zaman “Evet.” dediğimizi bir daha ifade etmek istiyoruz.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx)
221 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Eskişehir gibi çok güzel,
tarihî bir kentimize, çağdaş gelişmenin boy gösterdiği, kentleşmenin yeni bir
ruhunun yaşandığı bu kentimizde Yunus Emre’den Nasrettin Hoca’ya, Nasrettin
Hoca’dan Saidi Nursi’ye her alanda çok farklı kültürlerin, farklı inançların,
farklı sanat ve kültür zenginliklerinin olduğu bu ilimize 2013 yılında şimdiden
başarılar diliyoruz ve şunu ifade etmek istiyoruz ki, bizim gösterdiğimiz bu
duyarlılık, bütün arkadaşlarımızın gösterdiği bu duyarlılık, kültürün ve
sanatın insanlığın ortak mirası olduğu noktasından hareketle elbette ki, bizi
çok yakından ilgilendiren, özellikle coğrafyamızın bütün kültürlerini
yaşatabilmek, hepsine nefes aldırabilmek, hepsinin güzelliğini günümüze
taşımak, çocuklarımıza miras olarak devretmek gibi tarihî bir görev ve
sorumlulukla da karşı karşıyayız.
Aynı sorumluluğun, aynı
duyarlılığın bütün kültürlere, bütün dillere, bütün sanatlara, bütün
düşünürlere ve Anadolu coğrafyasının zengin mozaiğinin bütün renklerine ve
seslerine gösterilmesini diliyor ve güzel şehrimiz Eskişehir’e hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılarımla. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel.
Buyurun Sayın Demirel. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir Eskişehirli olarak
tabii ki bizim için mutlu bir gün, heyecanlı, güzel bir gün. Ben biliyorum ki,
hepimiz de biliyoruz bu kanun buradan çıkacak ve şehrimiz için güzelliklere
sebep olacak inşallah.
Ama onun ötesinde hazır on
dakikamız varken birkaç atasözü hatırlatmak istiyorum: Sütten dili yanan
yoğurdu üfleyerek yiyecek bundan sonra. Süt içip dili yananlar türkü
söylemeyecekler bundan sonra. Bu süt konusundaki sevimsiz olay bizim şehrimizde
de yaşandı. Ben hekim olmamdan öte, bir anne olarak buradaki bütün sayın Kabine
üyelerine ve Hükûmet eden partiden milletvekili arkadaşlarıma bir şey
hatırlatmak isterim. Çocuklukta bir gıdayla ilgili sevimsiz bir olay
yaşarsanız, ileriki yaşamınızda o gıdaya karşı mesafeli durursunuz. O yüzden,
ben istiyorum ki bir milletvekili, bir hekim ve bir anne olarak bu konudaki
belirsizlik bir an önce resmî ağızdan ve net olarak ifade edilsin ki
“Çocuklarımız süt içsinler.” derken sütten kaçmasınlar.
Bu arada biliyorsunuz bu
hafta Eskişehir için çok özel bir hafta, Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası. O
yüzden, Yunus’tan bir dörtlükle başlamak istiyorum ben sözlerime:
“Mal sahibi mülk sahibi,
Nerede bunun ilk sahibi,
Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”
Sanıyorum az önce görüşülen
yasa için anlamlı bir dörtlük olmuştur, Yunus’tan.
Efendim, Eskişehir’in şöyle
biz özelliği var: “Eskişehir” denilince herkes sorar, “Neden Eskişehir?” Çünkü
Eskişehir aslında hiç de eski değildir. Eskişehir yaşamıyla, kent düzeniyle,
insanlarının hayata bakışıyla, üniversiteleriyle, sanata bakışıyla, sanayisiyle
çok çağdaş bir şehirdir. Ama “Eskişehir” denme sebebi tarihsel eskiliğindendir
çünkü Eskişehir’in bilinen en az beş bin yıllık bir öyküsü var. Bu kadar eski
bir kültürü barındıran bir şehir ve Eskişehir, o sebepledir ki medeniyetlerin
buluştuğu, yolların kesiştiği bir şehirdir. Ben inanıyorum ki içinizde de
Eskişehir’le yolu kesişen çok fazla insan olmuştur; kimi üniversite için
gitmiştir, kimi askerlik için, kimi iş için, kimi kamusal bir görevi ifa etmek
için. Ama Eskişehir gerçekten gönüllerin buluştuğu bir şehir olacak bundan
sonra, çünkü Meclisteki dört parti grubu da bu tasarının geçmesi, kanunlaşması
için olumlu kanaat belirttiler daha önceki görüşmelerde.
Eskişehir, tabii ki sözlere
sığacak kadar küçük değil. Eskişehir, Şeyh Edebali’nin derinliğini, Yunus’un
gönül zenginliğini, Nasreddin Hoca’nın zekâsını barındıran bir şehir.
Eskişehir, lületaşının toprağın derinliklerinden toprağın yüzeyine çıkmasını
seyretmiş, görmüş, yaşamış bir şehir. Eskişehir, antik bir şehir aslında; Han
ilçemiz itibarıyla birçok arkadaşımızın bildiğini düşünüyorum. Alpu’nun savat
el sanatıyla, Mahmudiye’deki haralarıyla, İnönü’deki inleriyle, Eskişehir çok
bilinen, çok güzelliklere sahip bir şehir. Kaymaz’da fasulyemiz, Dümrek’te
nohudumuz var. Her şeyiyle, bütün kültürüyle çok güzel bir şehirden
bahsediyoruz.
Tabii ki bizim de
sorunlarımız var, olmaz mı? “Kültür Başkenti” olma vesilesiyle bu
sorunlarımızın büyük ölçüde de giderileceğini umut ediyoruz. O yüzden, ben size
bu sorunlar perspektifinden de kısa bir panoramik gezi yaptırmak istiyorum.
Burada hükûmet eden Kabine üyeleri de sanıyorum ilgi gösterirler.
Efendim, Seyitgazi
ilçemizde Toprak Mahsulleri Ofisi ve cezaevi kapatıldı hükûmet ettiğiniz
sürece.
Çifteler’de Karacabey
haraları kapatıldı.
Günyüzü’de pancar bölge
müdürlüğü kapatıldı. Adliye ve Toprak Mahsulleri Ofisini de kapattınız bu dokuz
buçuk yıl içinde.
Han’da Adliyeyi ve PTT’yi
kapattınız. Arkeolojik kazılar da son üç yıldır yapılmıyor maalesef.
İnönü’de Adliye, Toprak
Mahsulleri Ofisi, acil sağlık hizmetleri, hepsi durduruldu bilginiz olsun.
Beylikova’da un fabrikası,
süt fabrikası, hiçbiri kalmadı hamdolsun.
Mahmudiye’de hipodrom hâlâ
yapılmadı, bilgilerinize sunuyorum. Cezaevi, askerlik şubesi, Toprak Mahsulleri
Ofisi, hepsini kapattınız dokuz buçuk yıl içinde.
Mihalgazi’de de askerlik
şubesini kapattınız; Sarıcakaya’da Adliyeyi kapattınız, PTT şubesini
kapattınız; Alpu’da Adliyeyi kapattınız; Mihalıççık’ta hastane hasta almayı
durdurdu, verdiğiniz talimat üzerine.
Dolayısıyla, Eskişehir’in
kolunu kanadını kırdınız dokuz buçuk yıl içinde çünkü Eskişehir’in merkezdeki
iki ilçesinin dışındaki on iki ilçesine yaptığınız bu hamleler nedeniyle
Eskişehir ilçelerinde büyük bir nüfus kaybı var, büyük bir göç var ve Eskişehir
bundan rahatsız.
Eskişehir umuyor ve diliyor
ki “Türk dünyası kültür başkenti olması çerçevesinde bu sorunları giderilsin,
ilçelerimiz güçlendirilsin, şehrimiz bir bütün olarak imar edilsin, daha güzel
günlere hep birlikte varalım.” diye ama biz inanıyoruz ki, Eskişehir ortak
paydasında buluşursak eğer, yalnız 2013 değil, o vesileyle yapılacak her şey
21’inci yüzyılın çok daha uzun yıllarında Eskişehir’e ferah getirecektir,
güzellikler getirecektir, kültürünü zenginleştirip insanını daha refah bir
düzeye ulaştıracaktır. Eskişehir ortak paydasında buluşmak çok kolay oldu bu
Mecliste. Ben diliyorum ki her şey bu kadar kolay olsun burada, barışla,
dostlukla, güzellikle yürüsün çünkü yine Yunus’tan bir dörtlük söylemek
istiyorum:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”
Ben sıklıkla bir şey
söylerim, burada da onu zikrederek bitirmek istiyorum: Ben Eskişehir’de
büyüdüm, buradaki bazı arkadaşlarım da öyle yani bizler Eskişehir’de büyüdük,
birçok milletvekili arkadaşım, Eskişehir de bizimle büyüsün, Eskişehir büyüsün
ve dünya küçülsün.
Ben, şimdiden hepinize çok
teşekkür ediyorum bir Eskişehirli olarak. Sağ olunuz. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Demirel.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; Eskişehir 2013 Türk
Dünyası Kültür Başkenti olmasıyla ilgili yasa tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini bildirmek üzere huzurlarınızdayım.
Öncelikle, 2013 Kültür Başkenti
olarak Türk dünyasının ve Türk yetkililerin Eskişehir’i seçmiş olmasından
dolayı teşekkür ediyorum, Eskişehirli olarak. Eskişehir, her alanda bu hizmete
layık ve hazır bir şehir. Geçmişi, tarihten gelen bağları, Kafkasya’dan,
Kırım’dan, Rumeli’den ve Balkanlardan gelen göçleriyle de gerçekten Türk
dünyasının bir mozaiği olarak Eskişehir bugün Türkiye’nin sayılı şehirlerinden
birisi.
Yasa, umarım Eskişehir’e
önümüzdeki yıl için kalıcı bazı eserler bırakır ve Eskişehir’in şimdiye kadar
geliştirmiş olduğu kültür altyapısını daha da geliştirmesine ve daha da
büyütmesine imkân hazırlayacak bazı hizmetleri Eskişehir’e getirir çünkü
Eskişehir, gerçekten, merkezî hükûmetten bazı destekleri almaya ihtiyacı olan,
bazı eksiklikleri tamamlaması gereken illerimizden birisi.
Özellikle Kalkınma
Bakanlığının bir anketinden aldığım şu rakamı vurgulamak istiyorum: Eskişehir,
2011 yılında kişi başına 1.446 lira 4 kuruş vergi vermiş ama 246 lira 3 kuruş
kamu yatırımı almış. Dolayısıyla, 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti hizmetleri
kapsamında yapacağımız yatırımlarla Eskişehir’i biraz daha hak ettiği yere
getirebiliriz.
Bugün, 2013 Türk Dünyası
Kültür Başkenti olarak ilan edilmekle isabetli bir iş yapılan Eskişehir’de
yasayla ilgili bazı beklentilerimiz var, bu beklentilerimize tam olarak yanıt
alamadık. Geçmişte yaşadığımız İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti uygulaması
ve o dönemde çıkarılan 5706 sayılı Yasa’da meydana gelen aksamaların, tam
olarak dikkate alınmadan hazırlandığı anlaşılıyor.
Daha da dar kapsamda bir
yasal düzenleme yapılmak suretiyle yetkinin tamamını Bakanlar Kuruluna bırakmak
belki pratik anlamda kolay hareket etme imkânı sağlar ama denetim açısından ve
Parlamentonun yasama yetkisini Bakanlar Kuruluna devretmesi açısından
sakıncaları olan bir noktadır. Kamuoyu bu konuda endişelerle, kuşkuyla olaya
yaklaşacaktır.
Koordinasyon kurulu
kimlerden oluşacak, görevleri neler olacak, sorumlulukları ne olacak, danışma
kurulu nasıl oluşturulacak ve hangi iş ve işlemler danışılacak, yönetim kurulu
kaç kişi olacak, kimlerden oluşacak, görevleri ve sorumlulukları neler olacak,
bunlar belli değildir. Genel sekreter kimdir, özellikleri nedir, hangi
arkadaşımız olacaktır, bu da belli değil ve bunların hiçbirinin belli olmadığı
ortamda, tamamen “Göç yolda düzelir.” hesabıyla, çıkacak soruna göre hareket
edebilmeyi hedefleyen bir yasa tasarısı olup Bakanlar Kuruluna fazladan pek çok
yük yüklemektedir. Oysa kültür başkenti gündeme geldiğinde Haziran 2011
seçimlerinden hemen sonra olacak zannettik ancak bugüne sarktı; ona da gene de
şükür.
Herkes gibi ben de kentin
canlanan kültür, sanat ortamının bu sayede daha da coşup taşacağını, tüm
engellerin ortadan kalkacağını düşünmeye başlamıştım, hâlâ da öyle sanıyorum.
Yeni salonlar, yeni kültür merkezleri açılacak, bağımsız sanatçı grupları desteklenecek,
genç, çağdaş sanatçıları destekleyecek bir kurum ya da galeri, genç
sinemacıların, filmlerini gösterebileceği sinema salonları yapılarak kalıcı
eserler bırakılacak diye umuyorum.
Geçmişte, önümüzde,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti uygulaması fiyasko ile sonuçlandı. 2010
projesinden aklınızda kalan etkinlikleri sayabilir misiniz? 2010 projesinin
İstanbul’a kazandırdığı kalıcı eserleri biliyor musunuz? 2010 etkinliklerinin
içerik ve ekonomik olarak liyakat, adalet ve hakkaniyet sınırları içerisinde
şaibesiz bir biçimde gerçekleştirildiğine inanıyor musunuz? İstanbul halkına ve
Türk entelektüellerine sorulacak bu üç küçük sorunun yanıtları 2010 İstanbul
Avrupa Kültür Başkenti ile ilgili olarak gerçeklere ulaşmak için yeterlidir.
İstanbul örneğinde yaşanan
tüm olumsuzlukların kaynağında, ajans örgütlenmesinin üyeler bazında liyakat,
akçalı işler bazında da denetim eksikliği yatmaktadır. Aynı sistem şimdi
Eskişehir’de de kurulmak istenmektedir. Üstelik bu kez hareket daha da kolay
olsun diye 5706 sayılı Yasa’dan daha kısa ve basitleştirilmiş bir yasa
yapılarak. Neyin ne olacağına işler yapılırken karar verilecektir. Oysa doğrusu
şöyle olmalıdır, böyle olursa biz Eskişehirliler olarak minnet duyarız:
1) Ajansın yapısının bilim,
kültür ve sanat çevrelerinde geniş tabanlı bir platform içinde oluşturulması.
2) Etkinlik programının bir
an önce belirlenip yüklenicinin yeterliliği, maliyetlerin kabul edilebilirliği,
kente sağlayacağı kalıcı katkıların fayda-maliyet analizleri ile şeffaf bir
biçimde kamuoyuyla paylaşılması için gerekli mekanizmaların kurulması.
3) Akçalı işlerin bağımsız
kuruluşların denetimine açık olması kaçınılmaz olarak görülmektedir.
Eğer bu düzenlemeler
yapılmaz ise Eskişehir’de de şaibeler oluşacak, kayırmalar gerçekleşecek,
yandaş gönüllemeler, adam kayırmalar gerçekleştirilecektir. Denetimden kaçmak
AKP’nin en büyük özelliğidir. Burada da aynısı gerçekleşmektedir. Eskişehir İl
Özel idaresi, Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, Tepebaşı
Belediyesi, Ticaret Odası, Sanayi Odası, Anadolu Üniversitesi, Osmangazi
Üniversitesi bütçelerinden para ayıracak ve ajansa aktaracak ama nasıl
harcandığını bilmeyecek ya da karışmayacak. İşte, bu yasanın en olumsuz tarafı
budur. Oysa, ajans bürokrasisi Eskişehir’den atanmalı, sivil toplum, devlet,
özel sektör iş birliği sağlanmalıdır. Hangi sivil toplum örgütünün, hangi özel
sektörün işin içine ne kadar dâhil olacağı önceden ve demokratik katılım ile
belirlenmelidir, belli olmalıdır; belirsizlik başarısızlığın nedeni olacaktır.
Katılımcı bir yapı yaratılmadığı takdirde başarı sağlanamayacaktır.
Eskişehir’de zaten var olan
etkinliklerde festivallerin etiketlerine 2013 logosu koyup devam etmekle
yetinilmemelidir. 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti oluşumunun gerekçesine
uygun yenilikler sağlanmalıdır. Sadece kent merkezinde yapılacak etkinlik ve
gösteriler yerine ilçelerimizde de o ilçenin özelliğine uygun gösteriler
düzenlenmelidir. Tarihî mekânların bakımı, onarımı bu çerçevede sağlanmalı ve
gösteri alanı olarak kullanılmalıdır.
Yöre halkı kalıcı
yatırımları hissedebilmelidir. Hepsinden önemlisi, dışarıdan gelecek konukların
Eskişehir’de kendilerinin birer parçasını bulabileceğini görmeleri
sağlanmalıdır. Bu da, halkın organizasyonlara katılımıyla olur. Sadece protokol
yetkililerinin zorunlu olarak katılacağı etkinlikler olmaktan çıkarıp halkı
işin içine katacak demokratik yapı yaratılmalıdır. Bunun için, bilimin, sanatın
ve özgürlüğün sonuna kadar tadına varılmalıdır. Devlet talimatıyla düzenlenecek
gösteriler yerine sanatçıların özgürce hazırlayacağı gösteriler teşvik
edilmelidir.
İşte, bu çerçeveler
doğrultusunda, Eskişehir’in kültür başkenti olması yararlı sonuçlar
doğuracaktır ancak eleştirilerimizi 2014 yılında yinelememek için yapının çok
düzgün ayarlanması gerekir.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kurt.
Şahsı adına söz isteyen
Salih Koca, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Koca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz özellikle uluslararası
camiada önemli organizasyonların ülkemizde gerçekleştirilmesini sağlayarak
Türkiye’nin tanıtımında fayda sağladığı gibi uluslararası siyasette de
etkinliğini artırmıştır. Bugün Türkiye’nin tüm dünyada kabul gören medeniyetler
ittifakı tezinin gereği olarak farklı kültürlerin birbirlerini tanımasıyla
uluslararası siyasette diyaloğa dayalı ilişkiler geliştirilebilecektir.
Görüşmelerini yaptığımız
Eskişehir 2013 Türk dünyası kültür başkenti kanunu ülkemizin tanıtımı ve siyasi
etkinliğinin artırılması açısından büyük bir önemi haizdir. Sayın
Başbakanımızın “Eskişehir için çok önemli projelerimiz var, çok büyük
vizyonumuz var. Eskişehir, başta Tatar kardeşlerimiz olmak üzere, Balkanlardan
ve Kafkaslardan yani Osmanlı coğrafyasından göç etmiş binlerce kardeşimizi
bağrına bastı. Eskişehir Manav kardeşlerimiz ile göç eden kardeşlerimiz huzur
içinde yaşadı. Eskişehir’i 2013’te Türk Dünyası Kültür Başkenti yaparak bu
kültürel zenginliğimizi bütün dünyaya tanıtacağız.” sözleriyle Eskişehir’de
harekete geçildi.
Eskişehir’imiz 2013 yılında
UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Başkenti ve Türk dünyası kültür başkenti
kanunu ile çifte başkentlik yaparak kültürel anlamda bir cazibe merkezi hâline
gelecek. Edebiyat, müzik, tiyatro gibi birçok alanda gerçekleştirilecek
programlarla, kültürel aktivitelerle, kültürel altyapısında daha güçlü bir
hareketlenme ve yenileşme imkânı bulacaktır. Bu gelişme ayrıca, şehrin
ekonomisinde çok ciddi bir canlanmanın nedeni olacaktır. Bu sürecin en önemli
kazancı ise Eskişehir’in “Marka Kent” unvanını daha da pekiştirmek olacaktır.
Eskişehir’in en belirgin
özelliği, güçlü uygarlıklara ev sahipliği yapması ve farklı kültürleri bir
arada, barış içinde yaşatmasıdır. Bugün dahi geçerli olan bu barışçı karakter
-tabiri caizse- şehrin genlerine işlemiştir.
Eskişehir’den tüm dünyaya
“Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim, sevilelim/ Dünya kimseye
kalmaz.” diyerek sevgi dersi veren Yunus Emre, Eskişehir’in kültürel mirasının
başında gelir. Hikmeti nükte ile sunan diyalektik ustası bilge Nasrettin Hoca,
gösterdiği kahramanlık ile nam salmış Seyyid Battal Gazi, Hacı Bektaş Veli
Hazretlerinin halifesi manevi yol gösterici Şeyh Sücaeddin Veli, “İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın” anlayışını devlet politikası hâline getiren Şeyh Edebali,
Selmanı Farisî, Aziz Mahmud Hüdâyi, bunlar gibi birçok gönül elçisi ya
Eskişehir’de yaşamış ya da Eskişehir bu gönül elçilerine ev sahipliği yapmış,
ilme ve maneviyata sürekli sahip çıkmıştır.
Eskişehir, çok farklı
kültürleri içinde barındıran mozaik yapısıyla küçük bir Türk dünyasını andıran,
Osmanlı Devleti’nin ilk hutbesinin okunduğu, ilk demokrasi mitinginin
yapıldığı, ilk Türk lokomotifinin, ilk Türk otomobilinin üretildiği,
cumhuriyetin ilk ağır sanayisinin tesis edildiği, havacılık ve sanayi, eğitim,
kültür ve turizm kentidir.
Bugün Meclisimizde
yasalaşarak, ülkemiz ve kültür kenti Eskişehir’imizin tanıtılması adına
verdikleri bu fırsat nedeniyle, konuyu başından beri sahiplenen başta Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanlarımıza, görüşmeler esnasında
fikirleriyle katkı sağlayan Millî Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanımız
Profesör Doktor Nabi Avcı Bey başta olmak üzere tüm Komisyon üyelerimize, Genel
Kurul çalışmalarına destek veren ve inanıyorum ki oy birliğiyle bu kanunun
yasalaşmasını sağlayacak olan siz değerli milletvekillerimize, projenin
hazırlanmasında emeği geçen, başta Valiliğimiz, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarımız, sivil toplum örgütlerimiz olmak üzere tüm emeği geçen kamu
kurum ve kuruluşlarımıza şahsım ve Eskişehirlilerimiz adına teşekkür ediyoruz.
Bu duygularla “2013 Yılı
Türk Dünyası Kültür Başkenti” payesinin ülkemize, Türk dünyasına ve
Eskişehir’imize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ülker Can, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ÜLKER CAN (Eskişehir) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî dokusu birçok dönemin eseriyle
dokunan Eskişehir, kültürel zenginliklerini dünden bugüne yaşatmayı başarmış
bir kültür ve tarih şehridir. Gerek Osmanlı Dönemi’nde gerekse cumhuriyetin
kuruluşunda stratejik bir öneme sahip olan Eskişehir, çağlar öncesinde de
birçok milletin, birçok kültürün yaşadığı yer olarak bilinir. Her boydan
insanımızın göç ederek yerleştiği Eskişehir’de kardeşlik ve birliğin en güzel
örnekleri de yaşanmaktadır. 1860’larda Kırım’dan, Balkanlardan, Kafkaslardan
gelerek kurtuluş mücadelesinde omuz omuza savaşan her boydan yurttaşımız
Çanakkale’den İnönü’ye kadar tüm cephelerde yer almış, birçok kardeşimiz o
zamandan bu zamana kadar bu topraklar uğruna şehit olmuştur. Yeri geldiğinde
canını feda eden kardeşlerimiz bugüne kadar yaşattıkları kültürleri ile de
şehrimizin yarınlarına büyük bir kültür mirası aktarmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
şehrimizin adı her ne kadar “Eski” de olsa bu eskilik Hükûmetimizin son
dönemlerde yaptığı milyar liralık yatırımlar sayesinde sadece tarihî geçmişinin
bir adı olarak hatırlanacaktır. Yıllarca “kara trenin İstanbul’a giden bir durağı”
olarak anılan Eskişehir, AK PARTİ’nin büyük vizyonu sayesinde Türkiye’nin ilk
yüksek hızlı trenine kavuştu. 2013 yılında da İstanbul’a bağlanacak olan yüksek
hızlı tren hattıyla Eskişehir tüm yolların kesiştiği şehir olarak anılacak.
Hizmetin millet için olduğunu görmek için rakamlara bakmak da yeterli. 2011
yılında hızlı trenin taşıdığı yolcu sayısı 2 milyon 147 bin rakamlarına
ulaşmış, bu rakamlar her geçen gün artmaya da devam ediyor. Kültürün,
medeniyetin, bilimin ve sanayinin önemli bir şehri konumuna da yükselen
Eskişehir, Hükûmetimiz döneminde yapılan yatırımlarla yeni bir yüze kavuşmuş,
çağdaş şehir kimliğini öne çıkarma fırsatını elde etmiştir.
2002 yılında şehrimizi
ziyaret eden turist sayısı 51 bin ile sınırlı kalmışken 2011 yılında 200 bin
turisti ağırlayan Eskişehir’in, 2013 yılından sonra bu rakamların çok daha
üzerinde turiste ev sahipliği yapacağına da yürekten inanıyorum.
Önemli bir tarihî mirasa
sahip olan Eskişehir, birçok kültürden insanımızın bir arada yaşadığı ender
kentlerden biridir. Türk kültürünün her desenini tüm canlılığıyla yaşatan
hemşehrilerimiz, bu projeyle, Eskişehir’in bu zenginliğini tüm dünyaya gösterme
fırsatını yakalayacak. Bu proje yalnızca kültürel faaliyetlerin yoğun olarak
yapılması için hazırlanmış bir proje olarak düşünülürse haksızlık edilmiş olur.
Bu proje, tüm vatandaşlarımızın bugüne kadar uzak kaldığı tarihi köklerine
tekrar uzanmasına vesile olacaktır. Orta Asya’dan Balkanlara, Avrupa’dan
Amerika’ya kadar yayılmış olan Türk kültürünün tüm zenginliklerini bir arada
yaşatacak olan bu proje, tüm dünyaya gösterecektir ki bu millet tarihte olduğu
gibi bugün de aynı kültürel zenginliğini yaşıyor, yaşatıyor.
Kültürleri birbirleriyle
buluşturan bu proje, şehrimizin ekonomik ve sosyal hayatında da önemli bir
hareket sağlayacaktır.
Şehrimiz için tarihî bir
öneme sahip olan bu proje için, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, sayın
bakanlarımıza, Komisyon Başkanımız Eskişehir Milletvekilimiz Sayın Nabi Avcı’ya
ve emeği geçen tüm Eskişehir milletvekillerine ve siz değerli
milletvekillerimize teşekkür etmek istiyorum.
Sözlerime son vermeden önce
Yunus’un şu sözleriyle herkese bir davette bulunmak istiyorum:
“Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için,
Dostum evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”
Hemşehrilerimizin
misafirperverliğini en güzel şekilde sergileyeceği Eskişehir’e siz değerli
milletvekillerimizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ,
CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Can.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
ESKİŞEHİR 2013 TÜRK DÜNYASI KÜLTÜR BAŞKENTİ HAKKINDA
KANUN TASARISI
Ajansın kuruluşu
MADDE 1- (1) Eskişehir’i
2013 yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak hazırlamak, bu amaçla 2013
yılında yapılacak etkinlikleri planlamak ve yönetmek, kamu ve sivil kurum ve
kuruluşların yapacakları çalışmalarda koordinasyonu sağlamak üzere, bu Kanunda
yer alan düzenlemeler dışında özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliği haiz
ve merkezi Eskişehir’de olan Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı
(Ajans) kurulmuştur.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Ajansın organları
MADDE 2- (1) Eskişehir 2013
Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı; Koordinasyon Kurulu, Danışma Kurulu,
Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşur.
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 221 sıra
sayılı Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı’nın
2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Dr. Aytun Çıray R. Kerim Özkan
Eskişehir İzmir Burdur
Mehmet
Ali Susam İhsan
Özkes
İzmir İstanbul
“Ajansın organları
Madde 2- (1) Eskişehir 2013
Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı; Koordinasyon Kurulu, Danışma Kurulu,
Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşur.
(2) Koordinasyon Kurulu;
sivil toplum örgütleri ağırlıklı olmak üzere Bakanlar Kurulunun belirleyeceği
temsilcilerden oluşur.
3) Danışma Kurulu;
Eskişehir’deki üniversiteler ile bütçeye katkı sağlayan kurum ve kuruluşların
önereceği birer temsilciden oluşur. Sayısını ve kimlerin katılacağını Bakanlar
Kurulu belirler.
4) Yönetim Kurulu; Valilik,
Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Odunpazarı Belediye Başkanlığı, Tepebaşı
Belediye Başkanlığı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi,
Eskişehir Ticaret Odası, Eskişehir Sanayi Odası ve Eskişehir Kent Konseyi
Başkanlığı’nın önereceği birer kişi olmak üzere dokuz kişiden oluşur. Yönetim
Kurulu, Başkanını ilk toplantısında kendi içinden seçer.
5) Genel Sekreter; Yönetim
Kurulu tarafından Eskişehir’de yaşayan kültür ve sanat alanında lisans
düzeyinde eğitim görmüş en az on yıllık deneyimi olan Devlet memurları
arasından seçilir. Kurumundan izinli sayılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Ajansın yapısındaki
belirsizliği ortadan kaldırmak, daha demokrat ve daha sivil bir yapı oluşturmak
amaçlanmıştır. Hesap verebilirlik, sorumluluk ve görevlendirme ilişkilerinin
sağlanması zorunludur. Yerel ağırlıklı bir yönetim daha pratik ve daha hızlı işleyiş
getirecektir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Mali hükümler
MADDE 3- (1) Ajansın
gelirleri şunlardır:
a) Eskişehir İl Özel
İdaresi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile Odunpazarı ve Tepebaşı
Belediyelerinin 2012 ve 2013 bütçelerine bu amaçla konulacak ödenek.
b) Eskişehir Ticaret Odası
ve Eskişehir Sanayi Odası tarafından 2012 ve 2013 yıllarında aktarılacak
tutarlar.
c) Genel bütçeden yapılacak
yardımlar.
ç) Eskişehir Osmangazi
Üniversitesi ile Anadolu Üniversitesi döner sermaye işletmelerinin
gelirlerinden 2012 ve 2013 yıllarında aktarılacak tutarlar.
d) Her türlü naklen yayın,
reklam ve sponsorluk gelirleri.
e) Gerçek ve tüzel
kişilerden alınacak nakdi ve ayni bağış ve yardımlar.
f) Gelirlerin
nemalandırılmasından elde edilecek gelirler.
g) Yapılacak etkinliklerden
sağlanacak bilet satış gelirleri,
ğ) Eskişehir İl Özel
İdaresi Bütçesi’ndeki kültür payları.
h) Diğer gelirler.
(2) Gelirler ulusal
bankalardan birinde bu amaçla açılacak hesapta toplanır. Hesap açmaya, kapamaya
veya hesapta toplanan tutarları nemalandırmaya Yönetim Kurulu yetkilidir.
Yönetim Kurulu bu yetkisini en az iki üyesi aracılığı ile kullanabilir veya
Genel Sekretere devredebilir.
(3) Bu maddenin birinci
fıkrasının (c) bendi uyarınca genel bütçeden yapılacak yardımları, Maliye
Bakanlığı bütçesinde yeni açılacak bir tertipten ikinci fıkrada belirtilen
hesaba aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
(4) Yönetim Kurulu, ajansın
mali yönetimi ve özel hesapta yer alan kaynakların kullanım ve harcama
esaslarını ehliyet, rekabet, şeffaflık, eşit muamele, verimlilik ve hesap
verilebilirlik çerçevesinde belirler ve uygular.
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 221 sıra
sayılı Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısının
3’üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Dr. Aytun Çıray R. Kerim Özkan
Eskişehir İzmir Burdur
İhsan
Özkes Mehmet Ali
Susam
İstanbul İzmir
“(5) Eskişehir 2013 Türk
Dünyası Kültür Başkenti Ajansına ilişkin gelir ve giderlerin denetimi 3/12/2010
tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine tabidir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI
ERDOĞAN BAYRAKTAR (Trabzon) – Katılmıyoruz efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
– Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasanın 160 ıncı maddesi
Sayıştay’ın görevlerini belirtilirken, “…kanunlarla verilen inceleme, denetleme
ve hükme bağlama işlerini yapmak”tan söz etmektedir.
Bu bağlamda, Sayıştay,
merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ile sosyal güvenlik kurumlarının
denetimi yanı sıra kanunlarla verilen denetim işlerini de yapabilmektedirler.
Tasarıda denetim ile ilgili
bir madde bulunmamaktadır. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında
Kanunda denetim açıkça düzenlenmiştir. Bir boşluk olmaması için hükmün açıkça
bu tasarıda da yer alması, tedvir edilmesi ve harcamaların denetiminin
sağlanması uygun olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
Projeler
MADDE 4- (1) Bu Kanun
çerçevesinde kullanılacak, kamu veya özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin
mülkiyetindeki 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmazların korunması, bakımı, onarımı ve amaca
uygun düzenlenmesi için anılan Kanunun 12 nci maddesi ve bu maddeye istinaden
çıkarılan yönetmelik hükümlerine göre, Yönetim Kurulunca Eskişehir Valiliğine
kamulaştırma hariç projeler sunulabilir. Bu projeler için belediyelere
uygulanan oran sınırlamalarına tabi olmaksızın kaynak aktarılabilir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
Muafiyet ve uygulanmayacak
hükümler
MADDE 5- (1) Ajans bu Kanun
kapsamında yaptığı işlemler nedeniyle 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar
Kanunu ile 26/5/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu gereğince
alınan harçlardan ve katılım payından, bu işlemler nedeniyle düzenlenen
kağıtlarla ilgili olarak damga vergisinden muaftır.
(2) Bu Kanun kapsamına
giren mal ve hizmet alımları ile yapım işleri satım, kira ve her türlü
işlemlerde 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. Alım, satım ve
kiralama işlemleri ile yapılacak harcamalara uygulanacak usul ve esaslar Maliye
Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yönetim Kurulunca çıkarılan yönetmelikle
düzenlenir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
Tasfiye
MADDE 6- (1) Yönetim
Kurulu, Türk Dünyası Kültür Başkentliği uygulamasının sona ereceği 31/12/2013
tarihinden itibaren altı ay içinde tasfiye işlemlerini tamamlar.
(2) Toplanan ödenek, gelir
ve bağışlardan artan meblağ, tasfiyeyi müteakip iki eşit parçaya bölünüp,
kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılmak üzere Eskişehir İl Özel İdaresi
ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bütçelerine gelir olarak kaydedilir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi okutuyorum:
Düzenleyici işlemler
MADDE 7- (1) Ajansın ve
organlarının oluşumu, görevleri, çalışma esasları, yapılacak etkinliklerin
çerçevesi ve öncelikleri, kültür ve sanat altyapı çalışmaları, organlara üye
olarak katılacak kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve diğer
gerçek veya tüzel kişiler ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar
Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi okutuyorum:
Geçici görevlendirme
MADDE 8- (1) Yönetim
Kurulu, işçiler hariç olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarından ihtiyaç duyduğu
personeli, organizasyonun süresini aşmamak ve ilgili kurumun iznini almak
kaydıyla, Ajansta geçici olarak görevlendirebilir. Geçici olarak görevlendirilecek
personelin aylık, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali ve
sosyal hak ve yardımları kurumlarınca ödenir.
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- (1) 31/12/1960
tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 79- Eskişehir
2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanuna göre kurulan Ajansa yapılan
her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımlar ile sponsorluk harcamalarının
tamamı; gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden, kurumlar vergisi
beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla kurum kazancından indirilir.”
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 13/6/2006 tarihli
ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 2 nci maddesinin birinci
fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
“ç) Eskişehir 2013 Türk
Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanuna göre kurulan Ajansın anılan Kanunda
sayılan görevleriyle ilgili yaptığı faaliyetlerinden elde ettiği gelirleri,”
BAŞKAN – Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 11- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12’nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 12- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı: 209
Kabul: 209 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Muhammet
Rıza Yalçınkaya Mine
Lök Beyaz
Bartın Diyarbakır”
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, Eskişehir’imize ve Türk dünyasına hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 8 Mayıs 2012
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.28
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.