Murat Can KARABULUT Normal Murat Can KARABULUT 2 0 2012-07-17T09:17:00Z 2012-07-17T09:17:00Z 59 40940 233364 1944 547 273757 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

 

 

 

TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ

 

YASAMA DÖNEMİ                 CİLT                YASAMA YILI

              24                                19                            2

 

 

TUTANAK DERGİSİ

98’inci BİRLEŞİM

 

24 Nisan 2012 Salı

 

DÖNEM: 24                          CİLT: 19                        YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

98’inci Birleşim

24 Nisan 2012 Salı

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III.  -- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, asılsız Ermeni iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasnıqı ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/846)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve asgari ücretle çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşulların ve sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 20 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977'de meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/161) esas numaralı Van-Erciş ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Afeti ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/42)

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin E Tipi Cezaevindeki zehirlenmeler ve olumsuz koşullara ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 24 Nisan 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onanmasına el kaldıranları kınadığına ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili Engin Alan ve muhalefet partilerinin bazı milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğin özüne aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, sağlık çalışanlarına yapılan saldırılara ilişkin açıklaması

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/161) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınma önergesine ilişkin açıklaması

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulda okunarak, ön görüşmelerinin (10/49), (10/113) ve (10/118) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile birlikte Genel Kurulun 24 Nisan 2012 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

3.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223)

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, mesai saatlerinin enerji tasarrufu amacıyla yeniden düzenleneceği iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5466)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa-Bozova’daki bazı köylerde elektrik kesintilerine ve su kuyularının kapatılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5512)

3.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel’in, kaçak elektrik kullanımına ve kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5514)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, EÜAŞ’ta koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personelin memur kadrolarına atanmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5515)

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, elektrik enerjisinde maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5516)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kayıp-kaçak elektrik oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/5517)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, EPDK tarafından yapılan elektrik ve doğal gaz dağıtım şirketlerinin denetimlerinin yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5518)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5519)

9.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, tarihî Bitlis Evine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı  (7/5582)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, kanun gereği olağanüstü durumlar için oluşturulması gereken akaryakıt, LPG ve fuel-oil stoku ve bunun ücretine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5637)

11.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, İran’a uygulanacak yaptırım ve ambargolara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5639)

12.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, Türk Sinemasını tanıtmak amacıyla seçilen filmlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5664)

13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5665)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın gümrüklerde yapılan son değişiklikten muaf tutulmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/5881)

15.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Türkiye Kömür İşletmelerinde işçi statüsünde çalışanların, hazırlanan kanun tasarısı kapsamına alınmamalarından kaynaklanan mağduriyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5942)

16.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Tekirdağ’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5945)

17.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun, Anayasa değişikliği için hazırlanan kamu spotuna ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/6390)

 

 


ı.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açıldı.

İstiklal Marşı okundu.

Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Genel Kurulun 18 Nisan 2012 tarihli 96’ncı Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 92’nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in sunuş konuşmasından sonra;

AK PARTİ Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,

CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,

MHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli,

Birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 24 Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 14.56’da son verildi.

 

                                                               Cemil ÇİÇEK

                                                                    Başkan

Muhammet Rıza YALÇINKAYA                                                         Özlem YEMİŞÇİ

                    Bartın                                                                                    Tekirdağ                                                         Kâtip Üye                                Kâtip Üye

 

II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                         No: 133

24 Nisan 2012 Salı

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/506) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın; 12 Eylül Öncesi Kapatılan veya Faaliyeti Durdurulan Demokratik Kitle Örgütlerinin Haklarının ve Mal Varlıklarının İadesine Dair Kanun Teklifi (2/507) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın; Aydın İlinde, Efeler Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/508) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Umurlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/509) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

5.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Davutlar Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/510) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

6.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Ortaklar Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/511) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

7.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Atça Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/512) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

8.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Basın Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/513) (Anayasa ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

9.- İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/514) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/04/2012)

10.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/515) (Milli Savunma; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/04/2012)

11.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in; 18.10.1983 Tarih ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/516) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/04/2012)

Rapor

1.- Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/583, 1/247) (S. Sayısı: 224) (Dağıtma tarihi: 24/04/2012) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün, Doğu Anadolu Bölgesinin afet bölgesi ilan edilmesine ve çiftçilere tarım sigortası fonundan destek verilip verilmeyeceğine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1611) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

2.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, ÖSYM’nin yaptığı sınavların ikamet yerlerine uzaklığı nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1612) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

3.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Suriye’ye yapılacak olası bir müdahalenin dinen kabul edilebilirliğine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) sözlü soru önergesi (6/1613) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 2012 yılında açıklanan teşvik kararlarında Tunceli’nin yerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1614) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

5.- İstanbul Milletvekili Celal Dinçer’in, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları çalışanlarının özlük haklarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1615) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

6.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 2012 yılında Adana-Kozan yoluna ödenek ayrılıp ayrılmadığına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/1616) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

7.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Pozantı-Ankara Otoyolu Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/1617) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

8.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, okulların depreme dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1618) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

9.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Alanya’daki Yenidamlar Köprüsünün yenilenmesine ve Antalya’daki kırk yaş üzeri köprülere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1619) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

10.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, meslek yüksekokulu mezunlarının lisans öğrenimine devam etme haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1620) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

11.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, iller itibariyle hava kirliliği değerlerine ve alınan önlemlere ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1621) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

12.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, hemşirelerin özlük haklarına ve hemşire sayısına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1622) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

13.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 2004-2011 yılları arasında belediyelerde istisnai kadroda alınan personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1623) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2006-2011 Mart ayı itibariyle esnaf ve sanatkârların Halk ve Ziraat Bankalarından kullanmış olduğu kredi miktarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6184) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

2.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, kamu kurum ve kuruluşları tarafından kiralanan binalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6185) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

3.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, madencilik sektöründe yapılan özelleştirmelerin sonuçlarına, bor cevherine ve özelleştirilen maden yataklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6186) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, hakkında açılan bir davayla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6187) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

5.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, güvenlik ve istihbarat birimleri arasında yaşananlarla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6188) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

6.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Suriye ile ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6189) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

7.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, ecrimisil bedellerinin azaltılması konusunda çalışma yapılıp yapılmadığına ve tapulu gayrimenkullerden vakıf ücreti alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6190) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, yapılan kömür yardımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6191) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

9.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ataşehir’de finans merkezi inşa edilecek bir arazinin Ümraniye sınırlarına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6192) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

10.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, MKE Ankaragücü Spor Kulübüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6193) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

11.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Sarımehmet Barajının inşası nedeniyle bazı köylerde yaşanan mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6194) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

12.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesinden vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6195) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kayısı üreticilerinin ve esnafının dolandırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6196) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TBMM ek hizmet binası inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6197) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

15.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün, Suriyeli mültecilere ve çadır kentlerde barınan mültecilerin ülke ekonomisine etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6198) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

16.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, 1984’ten itibaren terörden zarar gören sivillere ve güvenlik görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, 2006-2012 yıllarında gerçekleşen yasadışı telefon ve ortam dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6200) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

18.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, vatandaşlara dağıtılan kömüre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6201) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6202) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

20.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, eski bir büyükşehir belediye başkan yardımcısının bir Bakan hakkındaki bazı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

21.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki HES’te yaşanan kazaya ve acil kurtarma helikopteri ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

22.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES’te hayatını kaybeden işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6205) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

23.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hükümlü terör örgütü liderinin Devlete aylık maliyetine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6206) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

24.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ’nin bir ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6207) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

25.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerinde kullandığı ulaşım araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6208) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

26.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, üst düzey kadın bürokrat sayısı ve oranına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6209) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

27.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelemeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6210) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

28.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, TOKİ’nin Diyarbakır’ın bazı ilçelerindeki yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6211) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

29.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aydın-Nazilli’de bir inşaatta yaşanan bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6212) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

30.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, işyerlerindeki kreş ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6213) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

31.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Anadolu Ajansı bünyesinde çalışanlar ve kurum politikalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/6214) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

32.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, TRT kanallarına konuk olarak katılan milletvekillerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

33.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Sincan F Tipi Cezaevinde iki kişinin darp edildiği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6216) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

34.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6217) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

35.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Sincan Cezaevinde bazı tutukluların darp edildiği iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

36.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, 2002-2011 yılları arası on sekiz yaşından küçük çocuklar hakkında açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6219) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

37.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, 1990 sonrasında bazı komutanların ölümleri ile ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

38.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi yönetiminin uygulamalarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

39.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesinden vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

40.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevinde kadın mahkumlara yapılan hak ihlalleri iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

41.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, yasadışı telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

42.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Korkuteli’de aile mahkemesine bakan yargıçların değiştirilmesi nedeniyle davaların uzamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6225) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

43.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, hükümlü terör örgütü liderine özel muamele yapıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

44.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevindeki bir uygulamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

45.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, 2007-2012 yılları arasındaki tutuklu istatistiklerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

46.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir mahkumun sağlık durumuna ve hasta hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

47.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, kadın konukevlerinin illere göre dağılımı ve kapasitelerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6230) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

48.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, sokak çocuklarına ve bu çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

49.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, sağlanan yardım ve hizmetlere dair internet sitesi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

50.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, sosyal yardıma ayrılan fona yatırılan paralara ve anlaşma yapılan organizasyon şirketlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

51.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, kadın konukevlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

52.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili iddialara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

53.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in, Turgutlu OSB’de bazı parsellerin bir firmaya tahsisi ile ilgili iddialara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

54.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, İŞKUR kurslarında eğitim alan kadınlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6237) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

55.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2011 yılları arasında, esnaf kapsamına giren işyerlerine ve SGK’ya prim borcu olan esnaf sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6238) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

56.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2011 yılları arasında İşsizlik Sigortası Fonunda biriken kaynak, harcamalar ve işsizlik sigortasından yararlanmak için yapılan başvurulara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6239) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

57.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin barınma ve diğer ihtiyaçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6240) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

58.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, iş kazaları, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6241) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

59.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, 1999 yılından önce istifa eden bazı kamu görevlilerinin ikramiye alamadıkları iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6242) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

60.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Tuzla’daki tersanelerde meydana gelen iş kazalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6243) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

61.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6244) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

62.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Genel Sağlık Politikası uygulaması kapsamında primlerini ödeyen vatandaşların sağlık provizyon sisteminin açılmadığı iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6245) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

63.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlıkta başuzman kadrosuna atananların toplam sayısına ve özlük hakları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6246) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

64.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, eşi vefat etmiş ve eşinden boşanmış kadınlara yapılan yardıma ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6247) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

65.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, SGK’nın 2007-2010 yılları arasında bir bankayla yaptığı promosyon anlaşması ile ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6248) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

66.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, SGK’da vekaleten atanan müdür ve daire başkanlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6249) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

67.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da yardım alan engelli vatandaşlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6250) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

68.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum E Tipi Cezaevinde kadın tutuklu ve hükümlülerin maruz kaldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6251) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

69.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 18 Mart 2012 tarihinde Diyarbakır’da araçlar ile sürücülere kesilen cezalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6252) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

70.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul’un bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6253) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

71.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, askeri kışlaların şehir dışına taşınması neticesinde yeşil alanların korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

72.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu tarafından oluşturulan çalışma gruplarının oluşumundaki iddialara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6255) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

73.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, TOKİ konutlarının ödeme planlarında değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6256) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

74.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, su faturalarına yansıtılan sabit kalemlerin, gelir seviyesine göre belirlenip belirlenmeyeceğine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6257) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

75.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli İline getirildiği iddia edilen tehlikeli atığın çevreye verdiği zarara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6258) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

76.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Nemrut Milli Parkının içinden geçen elektrik direklerine ve faaliyete geçecek olan HES’e ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6259) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

77.- Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu’nun, kamu görevlilerinin tarafsızlığına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6260) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

78.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, vize işlemleri sırasında karşılaşılan zorluklar ve vize muafiyeti uygulamalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6261) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

79.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, benzin ve motorin fiyat farkı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6262) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

80.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ordu’da elektrik sayaçlarının değiştirilerek sayaç değişim bedeli tahsil edilmesinden kaynaklanan mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6263) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

81.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6264) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

82.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, Çerkezköy’de yüksek gerilim hattı nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6265) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

83.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’ün, ülkemizin doğalgazda dışa bağlılık oranına ve doğalgaz temini konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6266) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

84.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlıkta başuzman kadrosuna atananların toplam sayısına ve özlük hakları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

85.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, bor madeninin işletilmesinde kamu tekelinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6268) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

86.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, Bursa’da mermer ocaklarının çevreye verdiği zararlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6269) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

87.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, EPDK’nın akaryakıt istasyonlarının denetiminde tespit ettiği ihlallere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6270) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

88.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES’e ve burada bulunan yüksek gerilim hattına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6271) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

89.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES göletinde hayatını kaybeden işçilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6272) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

90.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, engelliler için düzenleme yapılan yükseköğretim yurtlarına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/6273) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

91.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, bir bürokratla ilgili bazı iddialara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/6274) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

92.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, GDO’lu ürünlerin ithali ve tüketimine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6275) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

93.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları, ödeyemeyenlerin icra dosyaları ve aldıkları cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6276) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

94.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, kalitesi düşük zeytinyağı üretimi yapan üreticilerin denetimine ve uygulanan cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6277) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

95.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Hayvancılık Stratejisi Belgesindeki hedeflere ulaşılma derecesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6278) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

96.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da arıcılıkla uğraşan üreticilerin mağduriyetine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6279) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

97.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Iğdır-Tuzluca’da tarım ve hayvancılık alanında yapılan çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6280) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

98.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde küpe takılması ile ilgili ihaleye ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6281) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

99.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hileli gıda ürünleri imalatı yapan firma ve kuruluşların tespitine, denetimine ve uygulanan cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6282) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

100.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün, Suriye ile sınırı olan illerde çiftçilerin ecrimisil bedeli ödeyerek tarımsal üretim yapmalarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6283) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

101.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, mermer ocaklarının tarım alanlarına verdiği zarara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6284) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

102.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ülkemizdeki çiğ süt tüketimine ve satışına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6285) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

103.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, İran’dan alınan gübre fabrikasına ve gübre fiyatlarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6286) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

104.- Trabzon Milletvekili Koray Aydın’ın, TMO’nun fındık politikalarına ve fındık fiyatları hakkındaki bazı iddialara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6287) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

105.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, zeytinyağı üretiminde yapıldığı iddia edilen sahtekârlıklara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6288) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

106.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, hileli et üreten firmalara uygulanan işlemlere ve alınan önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6289) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

107.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, ülkemizdeki meyve suyu üretimi, satışı ve niteliklerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6290) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

108.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bal üretimi ve satışlarının denetimine ve alınacak önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6291) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

109.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, hileli ve sağlığa zararlı üretimde bulunan firmaların teşhir edilmemesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6292) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

110.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Ferizli’de bazı fındık üreticilerinin destekten yararlanamamasına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6293) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

111.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, çiftçi kayıt sistemine ve prim desteği ödemelerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6294) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

112.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, tarım ve hayvancılığın desteklenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6295) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

113.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, 2011 yılında Eskişehir’deki buğday üretimi ve satışına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6296) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

114.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, hayvancılık ve süt üretim desteklerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6297) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

115.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de su taşkınlarından dolayı yaşanan sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6298) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

116.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta organize hayvancılık bölgesi kurulacağı haberlerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6299) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

117.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, 2011 yılında ithal edilen canlı hayvan miktarının bedeline ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6300) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

118.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, çinko cürufu adlı tehlikeli atığın yurda sokulduğu iddialarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6301) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

119.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, bir çay markasına uygulanan gümrük vergisi oranına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6302) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

120.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, kadın konukevleri ve bunların il ve ilçelere göre dağılımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6303) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

121.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 2005-2011 yılları arasında konut başına tahakkuk ettirilen asfalt katılım payı ve asfalt danışmanlık hizmetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6304) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

122.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, PKK terör örgütünce kaçırılan bir polis memuruna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6305) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

123.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Nevruz Bayramı kutlamalarında Ankara ve Şanlıurfa’da alınan bazı önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6306) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

124.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, karakollardaki kamera mekanizmalarında meydana gelen aksaklıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6307) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

125.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, bir dava dosyasına sunulan raporlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6308) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

126.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Ankara’daki kömür yardımlarına ve tüm konutların doğalgazla ısıtılması için yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6309) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

127.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Ankara Valiliğinin tutuklu bir milletvekili ile ilgili aldığı iddia edilen bir karara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6310) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

128.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, terör örgütü tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6311) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

129.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Erzurum’da gölete düşerek hayatını kaybeden işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6312) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

130.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, darbe gerçekleştiren generallerin isimlerinin okul, bulvar, cadde ve sokaklara verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6313) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)

131.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, KÖYDES Projelerine ve Iğdır’da yapılması planlanan projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6314) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

132.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6315) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

133.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, LPG’li araçlarda sızdırmazlık raporu zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6316) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

134.- İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak’ın, Gençlik Parkının yenilenmesi nedeniyle ortaya çıkan sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

135.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Karaman Türk Dili Bayramında yapılan harcamaların ihale yöntemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6318) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

136.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, mahalle muhtarlıklarının kaldırılmasına yönelik çalışma yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6319) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

137.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’daki bir köyde yaşayan vatandaşların sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6320) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

138.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa Merkezdeki bir köyün ihtiyaçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6321) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

139.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, deprem mağdurlarına verilen evlerin borçlarının silinmesine yönelik çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6322) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

140.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen’in, komiser yardımcılığı sınavı ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6323) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

141.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınar’ın, 2002 yılından itibaren yaşanan asayiş olaylarının sayısına ve cezaevinde bulunanların sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6324) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

142.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Eşme’de uygulanmak istenen imar planına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6325) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

143.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, bir şehit yakınının işsizlik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6326) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

144.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki HES Göletinde hayatını kaybeden işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6327) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

145.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Kayseri Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6328) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

146.- Edirne Milletvekili Kemal Değirmendereli’nin, toplantı ve yürüyüşlerde göz yaşartıcı gaz ve biber gazı kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6329) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

147.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Nato Yolu Caddesinin trafik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6330) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

148.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, belediyelerin kültürel hizmet kapasitesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6331) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

149.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’da boşaltılan köylerin yeniden kurulmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6332) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

150.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, bazı tarihi binaların restorasyonu sırasında çıkan yangınlara ve alınan tedbirlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6333) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

151.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, kültürel faaliyetler ve muhafazakar sanat iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6334) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

152.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, Erzurum’da bir tiyatro oyununun sahnelenmesine izin verilmediği iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6335) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

153.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılıklarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6336) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

154.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık taşra teşkilatında görev yapan defterdarlık uzmanlarının maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6337) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

155.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6338) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

156.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Adalar İlçesi Büyükada mahallesinde bulunan bir taşınmazın devrine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6339) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

157.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlıktaki bazı kadroların uzman kadrosunda birleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6340) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

158.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 666 Sayılı KHK ile başuzman kadrosuna atanan mühendislerin mağduriyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6341) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

159.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün, THY’nin ikram için kuru üzüm alımına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6342) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

160.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da eğitime ara verilen okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6343) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/04/2012)

161.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Gümüşhane’de yapılan ve yapılacak olan yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6344) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

162.- Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’in, eğitim harcamalarının GSYİH’daki payına ve bu payın Türkiye ile OECD ülkeleri ve diğer ülkeler arasındaki karşılaştırmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6345) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

163.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, Gönen’de bir ilköğretim okulunda sınıf öğretmeni tarafından öğrenciye baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

164.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl Üniversitesinde yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6347) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

165.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, bir TV kanalında eğitim sistemi ile ilgili yaptığı açıklamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6348) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

166.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum’daki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6349) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

167.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, on bin İlahiyat Fakültesi mezununun öğretmen olarak atanacağı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6350) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

168.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum’da derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6351) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

169.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da ilk ve ortaöğretimdeki öğretmen ve derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6352) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

170.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Doğanyol’da bir beldede öğretmenlerin konaklama sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6353) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

171.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’daki sağlık meslek lisesi sayısı ve öğrencilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6354) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

172.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, disiplin cezası alan, tutuklanan, gözaltına alınan öğrenciler ile okul kantinlerindeki fiyatlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6355) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

173.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Kilis’teki bazı okullara zorla bir kitabın satıldığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6356) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

174.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü’nün, azalan kuş türlerine ve alınan önlemlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6357) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

175.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içinde kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6358) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

176.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker’in, Kılavuzlu Barajının beton kanallarının tamamlanmaması sonucu oluşan mağduriyete ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6359) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

177.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, enerjide dışa bağımlılıkla ilgili bir konuşmasına ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6360) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

178.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, HES Projelerine ve bu projelerin çevreye verdiği zararlara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6361) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

179.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de su taşkınlarından dolayı yaşanan sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6362) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

180.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Şırnak-İdil Sulama Projesi ile ilgili yapılan çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6363) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

181.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün Boğaz geçişlerinde gemi kontrol faaliyetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6364) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

182.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin’in, 663 Sayılı KHK ile araştırmacı kadrosuna atananların özlük haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6365) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

183.- Bursa Milletvekili Turhan Tayan’ın, mermer ocaklarının çevreye verdiği zarara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6366) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

184.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık Merkez teşkilatında yapılan personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6367) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

185.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 663 Sayılı KHK sonrası gerçekleştiği iddia edilen uygulamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6368) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

186.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Tam Gün Yasası ve sözleşmeli çalışma modeline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6369) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

187.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da İl ve İlçe Sağlık Müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6370) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

188.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’daki hastanelere yapılan başhekim atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6371) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

189.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, MS hastalığına ve kök hücre merkezlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6372) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

190.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Bursa’daki sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6373) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

191.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da kalp uzmanı doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6374) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

192.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Bingöl’de sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6375) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

193.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, YHT ulaşımında yaşanan bazı sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6376) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

194.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, ilçe ve belde belediyelerinin (D4) taşımacılık belgesi alamamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6377) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

195.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın, Ünye-Akkuş-Niksar karayolu çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6378) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)

196.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin, Çaycuma Köprüsünün çökmesinde ihmal olduğu iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6379) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

197.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un, Hakkâri’de yıkılma tehlikesi olan köprülere ve alınan önlemlere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6380) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

198.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Kaş İlçesindeki turizm ve ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6381) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

199.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, 2006-2012 yıllarında TİB Başkanlığına mahkemelerden ve diğer kurumlardan gelen dinleme taleplerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6382) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)

200.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın-İnkumu ve Yeniçağ-Mengen-Dorukhan yoluna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6383) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

201.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Çaycuma’da yıkılan köprü ile ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6384) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

202.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Pütürge-Çüngüş yoluna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6385) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

203.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Bingöl-Adaklı-Kiğı yolunun ıslah ve genişletme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6386) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

204.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsasının İMKB ile birleştirileceği iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/6387) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

205.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Marka Destek Programı ve Turquality Destek Programı kapsamında yıllar itibariyle yapılan ödemelere ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru önergesi (7/6388) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

206.- Erzurum Milletvekili Oktay Öztürk’ün, Erzurum Afet ve Acil Durum Müdürlüğünün kapasitesine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/6389) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)

207.- Kırklareli Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Anayasa değişikliği için hazırlanan kamu spotuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/6390) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)

208.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, örgüt üyeliğinden yargılanan üniversite öğrencilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6391) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 Milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve asgari ücretle çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/10/2011)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 Milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/10/2011)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 20 Milletvekilinin, 1 Mayıs 1977’de meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/10/2011)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ağrı-Patnos’daki Devlet Hastanesinde tıbbi sekreter istihdam edilmesi gereken pozisyonlara yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4252)

2.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Dilovası’ndaki kömür tesislerinin kanser hastalığına sebebiyet verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4253)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminalinde sağlık ocağı bulunmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4254)

4.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, kemik iliği kanseri ve naklindeki farkındalığı artırma çalışmalarına ve kemik iliği bankası sayısındaki yeterliliğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4255)

5.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2008-2011 yılları arasında mahkeme kararıyla telefon dinlemesi yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4277)

6.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, KPSS’de yaşanan kopya olayı ile ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4283)

7.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli’nin, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu İl Halk Sağlığı Müdürlükleri yapılanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4422)

8.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer’in, böbrek hastası sayısının artmasına ve alınacak önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4423)

9.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’da sağlık hizmetlerindeki yeterliliğe ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4424)

10.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4425)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4426)

12.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bazı özel hastanelerin acil servislerinde hastalardan ücret talep edildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4427)

13.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, Dilovası Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesinin yerinin değişmesinin çevreye zarar vereceği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4428)

14.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu’nun, ülkemizde tedavi edilen Libya uyruklu hastalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4429)

24 Nisan 2012 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ermeni soykırımı iddiaları hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Nisan, Ermeni diasporasının ve Ermenilerin 1915’te soykırıma uğradıkları iddiasıyla soykırım günü olarak kutladıkları ve andıkları bir gün.

Peki, gerçekte 24 Nisan 1915’te ve ondan önce neler olmuştu ve neden 24 Nisan Ermeniler tarafından soykırım günü olarak anılmaya başlamıştır? Özellikle Ermenilerin ve Ermeni tezini savunanların tartışmaktan kaçındıkları, aksi tezleri resmî tarih olarak nitelendirdikleri olaylar nelerdi?

Her şeyden önce bu tarihi soykırım günü olarak kabul eden yerli ve yabancıların şu soruların cevaplarını vermeleri gerekmez mi?

1) Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla, İngilizlerle ve Fransızlarla iş birliği yaptılar mı?

2’ncisi: Savaş devam ederken kendi ülkelerinin askerlerine karşı savaştılar mı?

3’üncüsü: Anadolu’nun kaç yerinde isyan vardı?

4’üncü soru: 24 Nisanda tutuklanan Ermeniler hangi örgütlere üyeydiler?

5’inci soru: Tutuklananların kaçı hayatta kaldı, kaçı daha sonra eceliyle öldü, kaçı öldürüldü?

6’ncı soru: Tehcire kadar olan dönemde Ermeni çetelerinin ne kadar sivil Müslüman’ı öldürdükleri sorularının cevaplarını vermeleri gerekir.

Değerli milletvekilleri, burada size bir resim göstereceğim. Bu resim Grigoris Balakian isimli bir Ermeni’ye ait. Bu Grigoris Balakian, 24 Nisanda tutuklanan Ermenilerin hangi örgütlere üye olduklarını ve bunların hangi cezaevlerine gönderildiklerini ve bunlardan kaçının geri döndüğünü veya hiç -bu tutuklanmalarına rağmen- oraya gitmediklerinin hepsinin kayıtlarını vermiş. Yani bir Ermeni yazar, bunlarla ilgili tüm kayıtları ortaya koymuş. Şöyle söyleyeyim: 235 Ermeni’nin tutuklanmasına karar verilmiş ama sadece 135 Ermeni tutuklanabilmiş; geri kalanların bir kısmı yurt dışına kaçmış, bir kısmı kendi kardeşlerini veya bazı tanıdıklarını kendi yerlerine göndermişler. Dolayısıyla, Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütlerine mensup bu insanlar, bazıları gazeteci, bazıları dişçi, bazıları doktor ama hepsi örgüt üyesi. Bizzat kendilerinin belirttikleri kayıttır bunlar. Ama bunun ötesinde, 1915 24 Nisanına gelinceye kadar Osmanlı Devleti bu 235 kişiyi neden tutukladı? Bir de bunların göz önüne alınması gerekmez mi?

1914 yılından itibaren Ermenilerin Anadolu’nun değişik yerlerinde isyan ettiklerini biliyoruz ama bunlardan en önemli üç tanesini sayacağım. 23 isyan var yani 24 Nisandan önce Anadolu’da tam 23 yerde isyan var. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi 17 Nisandan başlamak üzere Van, Çatak, Bitlis ve Muş isyanları. Çatak şu bakımdan önemli: Bu bölge, hem Kafkas ordularına hem Musul ordularına giden telgraf kayıtları da burada yazıyor. Zeytun İsyanı var, bir de Musa Dağı İsyanı var. Hepsinin belgeleri tabii ki Fransız arşivlerinde de var fakat bakın, 17 Nisanda isyan başlamış Van’da, 17 Mayısta da Van düşmüş. 17 Nisanda isyan edenler Osmanlı Devleti ikaz ettiği hâlde, bu işi durdurmadıkları için bu adamlar gözaltına alınmışlar ve hepsi örgüt üyesi. Ama Van düştükten sonra da bu şekilde yakılıp yıkılmış. Burada belirtilen, kendi gazetelerinden Gosnak gazetesi, Van’ın düşmesinden sonra şunu söylüyor: “Birçok silah ile sekiz yüz on top ele geçirdik, Hükûmete ait bütün binaları ve kışlaları yaktık. Van’da 1.500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmadı.” Bunları kendileri yazıyor. Aslında şöyle düşünün: Kendi vatandaşları devletin kendisine silah çekmiş ve düşman üniformasıyla devlete karşı ayaklanmış. Hâliyle, böyle bir ortamda Osmanlı Devleti’ni 24 Nisan dolayısıyla suçlamak, Türkleri soykırımla suçlamak hem izansızlıktır hem bilgisizliktir hem de hıyanettir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki Azerbaycan toprakları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’e aittir.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün 24 Nisan. Her sene bugünlerde, Batı’da, özellikle Amerika’da, Ermeniler Ermeni devletinin de desteğiyle, diaspora kanalıyla soykırım hezeyanında bulunmaktadırlar. Ben, şimdi size o yıllarda olan olaylardan biraz bahsedeceğim.

Daha yeni, yirmi sene önce Hocalı’da Ermeniler tarafından yapılan vahşet ortada. Ancak bundan önce, 1918 yılında Mart ve Nisan aylarında, bayram ayında, Nevruz Bayramı sırasında Ermeni birlikleri Bakû, Şamahı, Kuba, Mugan, Lenkeran, Nahcivan ve Zengezur’da 60 bin civarında Türk ve Müslüman halkı katletmişlerdir. Bu nedenle Azerbaycan devleti tarafından 31 Mart “Azerbaycan Türklerine karşı yapılan soykırım günü” olarak anılmaktadır. O yıllarda Şamahı’da elli sekiz köy, Kuba’da yüz yirmi iki köy, Karabağ’ın dağlık bölgesinde yüz elli köy, Zengezur’da yüz on beş köy yerle bir edilip kaçamayan tüm halk katledilmiştir. Aynı yıllarda Kars’ta -Kars ilimizde bugün- 92 köy yakılmış, binlerce insanımız katledilmiştir. Erivan’da 1916 yılında yaklaşık 300 bin Türk yaşarken 1922’de bu sayı 70 bine düşmüştür. Kuba’da ibadet yerleri, mescitler yakılmış, yıkılmış, insanlar mescitlere doldurularak katledilmiştir. Bugün, Kuba’da, o yıllarda katledilen binlerce insanın kafatası ve kemikleri sergilenmektedir. Dünya merak ediyorsa buyursun, Azerbaycan’a, Kuba’ya gitsin, olayı görsün.

Değerli milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşı yıllarını yaşamış ABD’li ünlü tarihçi John Joey, 1928 yılı Kasım ayındaki Ermeni olayları hakkında şöyle yazmıştır: “Bugün, Ermeni trajedisi için ağlayan Amerikalılar, bu millî çatışma yaşanmadan önce Ermenilerin Osmanlıda ayrıcalıklı haklara sahip bir halk olduğunun farkında değillerdir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı yurttaşı Ermenilerin haince davranarak Türk şehirlerini Rus baskıncılarına teslim ettiği, ayrıca sivil savaş çıkarmak için 150 bin Ermeni askerî kuvveti oluşturdukları, bunların Türk köylerini yakıp yıktığı, oradaki halkı yok ettiği hakkında çok az bilgiye sahiptirler.” Bunu söyleyen, o yıllarda yaşamış olan Amerikalı bir tarihçi.

Yine, ABD’li bilim adamı Justin Mccarthy, Columbia Üniversitesinden Profesör Guariz ve yine Philishave Üniversitesinden Profesör Bernhard Buhi, 1915 yılında Osmanlı-Rus savaşında Türklerin yerleşik olup da kovuldukları yerlerde bir Ermeni devleti kurulmasını isteyen Çarlık Ruslarının desteklediği Ermeni gruplarının meşru Türk Osmanlı Devleti’ne karşı silahlı faaliyet gösterdiklerini, bu yüzden Osmanlı Devletinin bölgedeki Ermeni çetelere Rus askerî yardımının önünü kesmek için tehcir kararı aldığını ve Doğu Anadolu’da altı vilayette yapılan tehcirin haklı olduğunu belirtmektedirler.

Değerli arkadaşlar, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, benim doğduğum topraklarda, Iğdır’da, Kars’ta Ermeni çetelerinin yaptıkları vahşeti ben bizzat dedelerimden, on-on iki yaşlarında, duydum, işittim. Bizim Iğdır’ın Hakmehmet köyünde, Oba köyünde, Tuzluca Gedikli (Tavusgün) köyünde yapılan, yerli ve yabancı gözlemcilerin önünde yapılan kazılarda yüzlerce Türk’e ait kafatası ve kemikler bulunmuştur. Dolayısıyla, olaylara böyle baktığımız zaman, asıl soykırımın, bugün hâlâ var olan, Azerbaycan’ın yüzde 20 toprağını işgal eden Ermeni çeteciler tarafından yapıldığının bu Meclis tarafından tespit edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan olayları tam anlamak istiyorsak, Fransa’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın, Rusya’nın arşivlerini açsınlar, bizim, Türkiye'nin zaten bu konuda arşivleri sonuna kadar açıktır. Buyursunlar uzman tarihçiler, konuyu incelesin ve bir karar versinler. Dolayısıyla, Ermenilerin de bu hezeyandan vazgeçmesini diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgündüz.

Gündem dışı üçüncü söz asılsız Ermeni iddiaları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Sertçelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, asılsız Ermeni iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

SEYİT SERTÇELİK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı çevrelerce sözde Ermeni soykırımı günü olarak adlandırılan 24 Nisan münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ermeni olaylarını anlayabilmemiz için 24 Nisan 1915 tarihine gelene kadar Türkiye’de neler olduğunun iyi bilinmesi gerekir. 1914 tarihi “hasta adam” olarak nitelenen Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silme plan ve kurgularının yapıldığı bir yıl olmuştur. Hastanın mirasını paylaşma derdine düşen sömürgeci güçlerin, Türkiye üzerindeki projelerini gerçekleştirebilmeleri için, hastaya son darbeyi vuracak yardımcı iç güçlere ihtiyaç duyuluyordu. Bu bağlamda, sömürgeci devletler kendi ulusal çıkarlarını sağlamak için Osmanlı Devleti’ne zarar verecek bir yakınını bulmaya çalışmışlardı. Sömürgeci Batılı devletler Osmanlı Devleti’ne içeriden son darbeyi vuracak güç olarak Osmanlı Ermenilerini görmüşlerdir. Ermeniler ise uzun bir süredir hayal ettikleri en azından özerk bir devlete kavuşabilmek için bu rolü kendilerine uygun bulmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması, Ermeni ileri gelenlerince kaçırılmaması gereken tarihî bir fırsat ve an olarak görülmüştür. Osmanlı Devleti birçok cephede savaşırken Ermeniler bir taraftan Kafkasya cephesinde Osmanlı ordusuna karşı savaşmış, diğer yandan ülkede çıkardıkları isyanlarla cephe gerisini tehlikeye düşürmüşlerdir. Kafkasya cephesinde Rusların silahlandırdığı çoğu Osmanlı uyruklu yaklaşık 10 bin Ermeni, gönüllü birlikler bünyesinde Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştır. Bu birliklerin dışında Rus ordusunda savaşan Ermenilerin sayısı bazı yabancı kaynaklarca 150 bin, bazılarınca 300 bin olarak verilmektedir. Kimi Ermeni yazarların da belirttikleri gibi, bu savaşta Ermeniler itilaf devletleri safında bir taraf ve küçük müttefik olmuşlardır. Çarlık orduları ile iş birliği yapan Ermeniler, Van’ın Rus ordusunun eline geçmesini sağlamakla kalmamış, 10 binlerce Müslüman’ı da katletmişlerdir. Osmanlı Hükûmeti, Ermeni Patriğini, mebuslarını ve ileri gelenlerini uyarmış ancak herhangi bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni komitaları kapatılmış, 235 kişi Osmanlı Devleti aleyhine yıkıcı faaliyette bulunmak suçundan tutuklanarak Çankırı ve Ayaş cezaevlerine gönderilmiştir. İşte, Ermenilerin “soykırım günü” diye adlandırdıkları 24 Nisan 1915 tarihi, komitaların kapatıldığı ve tutuklamaların yapıldığı tarihtir.

Sayın milletvekilleri, savaştan önce Türkiye’de yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni’ye ne olmuştur? Rusya Kafkas Cephesi Mültecileri Yerleştirme Komisyonu verilerine göre Türkiye’den Rus topraklarına geçen Ermenilerin sayısı 337 bin kişidir. Rusya’da yayımlanan Ermeni Belleteni dergisinin 26 Şubat 1917 tarihli sayısında Rus topraklarına geçen Ermenilerin sayısının 360 bin kişi olduğu vurgulanmaktadır. Rusya’ya savaştan önce gidenler ile İran’a geçenler de dikkate alındığında bu sayı 500 bin kişiye ulaşmaktadır.

Tehcire uğratılanların sayısı ise 450 bin ile 500 bin arasında değişmektedir. Sonraki yıllarda bu Ermenilerin büyük çoğunluğu yabancı ülkelere göç etmişlerdir.

Savaş döneminde Türkiye’de 300 bin Ermeni yaşamaya devam etmiştir. Ermeni kayıplarının büyük bir bölümünü cephede Osmanlı ordusuna karşı kurşun atarken kurşun yiyen Ermeni askerleri oluşturmuştur.

Keza, açlık, bulaşıcı hastalıklar ve soğuk iklim şartlarından ölenlerin sayısı da on binlercedir.

Sadece Kafkasya’daki Rus topraklarında olumsuz koşullardan 40 bin Ermeni hayatını kaybetmiştir.

Bazı aşiretlerin saldırıları sonucunda öldürülenlerin sayısı ise 10 bindir.

Ermeni kayıplarının tamamı yaklaşık 150 bindir ancak Rus istihbaratçılarının ifade ettiği gibi, bu sayıya bir sıfır ilave edilmek suretiyle 1,5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü ileri sürülmektedir.

Sayın milletvekilleri, Ermeni yayıncı Arşak Çobanyan’ın ifadesiyle “Benzer bütün krizlerde abartma kaçınılmazdır… Ancak Türkiye’de Ermenilerin yok edildiği gerçek değildir.”

Asılsız Ermeni iddialarını sürekli gündemde tutanlar, Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine engel olmak suretiyle, aslında Ermeni halkına zarar vermektedirler. Tarihî sorunları kaşımakla ülkeler arasında dostluk ve barış inşa edilemez.

Çevremizde ve dünyada barışın ve dostluğun hâkim olması temennisiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sertçelik.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasnıqı ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/846)

                                                                                                                     20/04/2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kosova Meclis Başkanı Sayın Jakup Krasnıqı’nin beraberinde bir Parlamento Heyeti ile birlikte ülkemizi ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 17.04.2012 tarih ve 22 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                              Cemil Çiçek

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve asgari ücretle çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacak minimum ücret ve insanca yaşamalarını engelleyecek düşük ücretlere karşı koruma amacını güden en etkin sosyal politika aracı olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye’de İş Kanunu'nun 39’uncu maddesine göre, iş sözleşmesi ile çalışan her türlü işçinin asgari ücretini "Asgari Ücret Tespit Komisyonu" tespit etmektedir.

Asgari ücretin belirlenmesini düzenleyen "Asgari Ücret Yönetmeliği"ne göre “Komisyon, asgari ücretin belirlenmesinde, ülkenin içerisinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durumu, geçinme indekslerini, fiilen ödenmekte olan ücretlerin genel durumunu ve geçim şartlarını göz önünde bulundurur.” denilmektedir.

2011 yılının Temmuz-Aralık dönemi için asgari ücret, 16 yaşını doldurmuş işçiler için net 658,95 TL, 16 yaşını doldurmamış işçiler için ise net 571,97 TL olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu asgari ücret, bugünkü koşullarda insan onuruna yakışır bir yaşam sağlamaktan maalesef çok çok uzaktır.

Anayasa’mızın 55’inci maddesinde “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde bulundurulur.” hükmü yer almaktadır.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde, çalışan herkesin kendisine ve ailesine, insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma araçlarıyla tamamlanan adil ve elverişli bir ücret hakkı bulunmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Anayasası'nın girişinde ise “İşçinin ve ailesinin yalnızca geçimini temin eden ücret insanca yaşamaya yeterli bir ücret değildir. İşçinin insanca yaşaması için yeterli ücrete sahip olması gerekir.” denilmektedir.

Bu metinlerden, devletin çalışanların adaletli bir gelir elde etmeleri için gerekli tedbirleri alması gerektiğini, asgari ücretin işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi nedeniyle belirlendiğini anlamaktayız.

Türkiye İstatistik Kurumunun en son verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 318 TL, yoksulluk sınırı 896 TL. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun araştırmasına göre ise açlık sınırı 902,41 TL, yoksulluk sınırı 2939,45 TL olarak tespit edilmiştir.

Ne acıdır ki bu rakamları açıklayan kurumun yetkilisi de Asgari Ücret Tespit Komisyonu üyesi olmasına rağmen, asgari ücret Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilerin oldukça altında tespit edilmektedir. Bu durum, ülkemiz adına çok düşündürücü, çok üzücü, çok utanç vericidir, emeğe karşı saygısızlığın en açık örneğidir.

Türkiye’de yaklaşık 4 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı tahmin edilmektedir. Bunların aileleri ile birlikte gıda, konut, elektrik, su, yakıt, giyim, sağlık, ulaşım ve eğitim gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları ve şartları üzerinden karşılaması mümkün değildir. Günümüzde belirlenen asgari ücret tutarı ile çalışanlar maalesef insanca yaşama koşullarından uzaklaştırılmaktadır.

Ülkemiz ekonomisinin her geçen gün büyümeye devam ettiğini dile getirerek övünen, ekonomik durgunluğun sona erdiğinden, sanayi üretiminin arttığından, enflasyonun beklentinin altında gerçekleştiğinden, işsizlik oranının düştüğünden, dünyada yaşanmakta olan krizlerden Türkiye'nin etkilenmediğinden, vergi gelirlerinin her geçen gün arttığından bahsederek ülkemizi günlük gülistanlık gösterenlerin, asgari ücreti tespit ederken nasıl bir tutum sergiledikleri anlaşılır gibi değildir.

İşçi kesimi, hükümet yetkilileri tarafından Türk halkına yansıtılan bu pembe tablonun gerçek anlamda gelirlerine yansıtılmadığını, aileleriyle birlikte insan onuruna yakışır bir yaşamı sürdürebilme imkânına kavuşamadıklarını dile getirmektedir.

Bu nedenle, ülkemizde belirlenen asgari ücretin Anayasa, yasa veya yönetmelikte öngörülen kıstasları sağladığını kimse iddia edemez.

Türkiye’de, asgari ücretin asgari yoksulluğun adı olmaktan kurtarılması gerekmektedir. Çalışan emekçilerin insanca yaşayabilmesi, dengeli bir beslenme, sağlıklı bir yaşam elde edebilmeleri için asgari  ücretin   "köle  ücret"  olmaktan çıkarılması gerekmektedir.

Bu nedenle, çalışan herkesin kendisine ve ailesine, insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma araçlarıyla tamamlanan adil ve elverişli bir ücret alma hakkına sahip olması gerekmektedir.

Yukarıda özetlenen bilgiler ışığında; asgari ücretle çalışanların sorunlarının tespit edilmesi ve asgari ücretin insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlayacak şekilde tespit edilmesi ile bu konuda gerekli önlemlerin alınması amacıyla TBMM iç tüzüğünün 104. ve 105. maddeleri ile Anayasanın 98. maddesi gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını arz ederim.

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya                       (Bartın)

2) Aykan Erdemir                                            (Bursa)

3) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

4) Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

5) Ali Sarıbaş                                                  (Çanakkale)

6) İzzet Çetin                                                   (Ankara)

7) Mehmet Volkan Canalioğlu                        (Trabzon)

8) Ramazan Kerim Özkan                               (Burdur)

9) İhsan Özkes                                                (İstanbul)

10) Kadir Gökmen Öğüt                                 (İstanbul)

11) Gürkut Acar                                              (Antalya)

12) Şafak Pavey                                              (İstanbul)

13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                             (İstanbul)

14) Emre Köprülü                                           (Tekirdağ)

15) Ümit Özgümüş                                          (Adana)

16) Uğur Bayraktutan                                      (Artvin)

17) Dilek Akagün Yılmaz                               (Uşak)

18) Nurettin Demir                                          (Muğla)

19) İlhan Demiröz                                           (Bursa)

20) Erdoğan Toprak                                        (İstanbul)

21) Ali Özgündüz                                            (İstanbul)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşulların ve sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yaşam hakkı, insan haklarının en temeli ve insan başında gelenidir. Kişilerin vücut dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve uluslararası diğer sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. İnsanlar, özgür olarak yaşamakta iken herhangi bir suçun şüphelisi olarak tutuklanıp cezaevine girip tutuklu ya da hükümlü olduklarında sadece hak ve özgürlükleri kullanma yönünden özgür insana göre eşitsiz duruma düştükleri, insan olma özelliklerini ise kaybetmedikleri gerçekliktir.

Devlet, koruması altındaki tutuklu ve hükümlülerin sağlıklarını korumakla, hastaysa tedavi ettirmekle yükümlüdür. Devletin bu görevlerini yapmaması, tutuklu ve hükümlülerin sağlığına ilişkin tehlikeli sürecin ilerlemesine engel olmaması açıkça kötü muamele ve insan hakları ihlalidir. Bu kişilerin en hızlı ve güvenilir şekilde tedavi olma, kritik müdahaleler için doktor ve hastane seçme hakkını kullanabilmesinin koşullarının sağlanması devletin görevidir.

Ağır derecede hasta olduğu, hatta hayatın kıyısında olduğu doktor raporu ile açık ve kesin şekilde sabit olan pek çok tutuklu ya da hükümlü kişinin, cezaevinin kötü ve sağlığa aykırı koşulları altında tutulması, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin tutuklular ve hükümlüler hakkındaki asgari uygulama hakkındaki sözleşmelere aykırılık teşkil ettiği bilinmektedir. Bu çerçevede uluslararası belgeler, tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin olarak da oldukça gelişmiş standartlar ortaya koymuştur. Tutuklu ve hükümlülerin korunması, haklarının kullanımının sağlanması ve hapishane koşullarının iyileştirilmesi için birtakım standartlar belirlenmiştir. Uluslararası sözleşmelerde; cezaevlerindeki sağlık hizmetinin, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiği düşüncesinden hareketle tutuklu ve hükümlülerin her zaman bir doktora erişim haklarının bulunması ve bu hakkın gecikme olmadan kullanabilmelerinin koşullarının sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Bu anlamda tutuklu ve hükümlü kişilerin özgürce tedavi olma, hastanesini ve doktorunu seçme hakkı vardır. Özel bir tedaviye ihtiyaç duyan tutuklu ve hükümlülerin, uzman kurumlara veya hastanelere sevk edilmelerini sağlamak devletin görevidir. Sağlık hizmetlerinin kurum içinde verilmesi hâlinde, bu kurumların araçları, donanımları ve ilaç stoklarının hasta tutuklu ve hükümlülerin gereksinimlerini yeter derecede ve kalitede olması ve bu işe uygun eğitim görmüş görevlilerin bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Bireylerin sağlıklı yaşama hakkından sorumlu olan idarenin keyfî uygulamaları nedeniyle cezaevlerinde pek çok hasta ve hükümlünün yaşamını yitirdiği, pek çok tutuklu ve hükümlünün de ölümcül hastalıklar ile boğuştukları ve yaşam mücadelesi verdikleri bilinen acı gerçeklerdir. Gerek uluslararası insan hakları hukuku alanında, gerekse ulusal hukukumuzda tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin birtakım düzenlemeler olmasına karşın bu hakların kullanımı, yetkililer aracılığı ile mümkün olabilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin haklarının kullanımının bir başkasının elinde olması; bu hakların keyfî bir biçimde kısıtlanmasına da yol açabilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin, vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden sorumlu olan devletin, bu hakların kullanılabilmesini sağlamakla da yükümlü olduğu açıktır. Sağlık hakkı gibi temel bir hakkın kullanımında devletin yükümlülüğü, dışarıdaki yurttaşa göre daha fazladır. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren kurumlara yapılan başvuruların ortaya koyduğu gerçek; hak ve özgürlüklerini kullanma konusunda eşitsiz olan tutuklu ve hükümlülerin, yeterli, kaliteli ve eşit sağlık hizmeti alamadıkları, ciddi bir insan hakkı ihlali yaşadıkları, tıbbi, ahlaki ve insani yönden uluslararası derecede bir skandallar yaşandığı, yönündedir.

Millî iradenin temsil edildiği kutsal ve yüce bir organ olan TBMM'nin, ülkede yaşanan tüm sorunlara karşı duyarsız kalması düşünülemeyeceği nedeniyle insan haklarının en temelini teşkil eden yaşam hakkının ihlal edilmesine hiç mi hiç seyirci kalmayacağı açıktır. Bu nedenle hapishanelerde çaresiz olan tutuklu ve hükümlülerin sağlıklı yaşam haklarının ve vücut tamlıklarının korunması gerekir. Bunun için de hapishanelerin mercek altına alınarak buradaki tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının ve sağlıkları bozulmuş kişilerin durumlarının araştırılıp değerlendirilmesi gerekir. Bunun da yolu; insan haklarının temelini teşkil eden yaşam hakkının, siyasetin, ön yargının, hukuksuzluğun gölgesinden kurtarılarak korunmasıdır. Bu nedenle bu araştırma istemi, siyasal bir eksene oturmamaktadır. İktidarda olsun muhalefette olsun her siyasal partinin ve tüm toplumun ortak bir sorununa parmak basılmaktadır. Doğrudan insan sağlığını, insan yaşamını ve adaleti ilgilendiren böyle bir araştırmanın oy birliği temelinde benimsenen ve yürütülen Meclis faaliyeti olarak gerçekleşmesi, siyasetin ortak amacı ile örtüşmektedir. Sorunları çözmek öncelikle siyasetin görevidir. Sorunları görmezden gelerek ya da sorunları gizleyerek ya da öteleyerek geçiştirmek demokratik hukuk devletinde başvurulan bir yöntem değildir.

Yaşam hakları devletin güvencesi ve sorumluluğu altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşullarının ve sağlık sorunlarının ve bu sorunlarının nedenlerinin araştırılması, bugüne kadar sağlık sorunları nedeniyle hapishanelerde yaşamlarını kaybeden kişilerin olup olmadığının saptanması ve gerekli önlemlerin acilen alınmasını sağlamak amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri hükümleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.

1) Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

2) Aykan Erdemir                                            (Bursa)

3) Aylin Nazlıaka                                            (Ankara)

4) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

5) Ali Sarıbaş                                                  (Çanakkale)

6) Mehmet Volkan Canalioğlu                        (Trabzon)

7) Ramazan Kerim Özkan                               (Burdur)

8) İhsan Özkes                                                (İstanbul)

9) Gürkut Acar                                                (Antalya)

10)Şafak Pavey                                               (İstanbul)

11) Sedef Küçük                                             (İstanbul)

12) Muhammet Rıza Yalçınkaya                    (Bartın)

13) Ümit Özgümüş                                          (Adana)

14) Uğur Bayraktutan                                      (Artvin)

15) Kazım Kurt                                               (Eskişehir)

16) Dilek Akagün Yılmaz                               (Uşak)

17) Nurettin Demir                                          (Muğla)

18) Kadir Gökmen Öğüt                                 (İstanbul)

19) İlhan Demiröz                                           (Bursa)

20) Ali Özgündüz                                            (İstanbul)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 20 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977'de meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1 Mayıs 1977 günü, yüz binlerce emekçi, İşçi Bayramını kutlamak için Taksim alanını doldurmuştu. DİSK Başkanı Kemal Türkler konuşurken silah sesi duyulmuş, ardından alana hâkim olan Sular İdaresi binasından, Inter Continental Oteli'nin odalarından ve Pamuk Eczanesi'nin üstünden açılan seri ateşlerle kurşun yağdırılmıştır. 37 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Hafızalarımıza unutulmayacak şekilde kazınan 1 Mayıs 1977 katliamının, Türkiye'ye yapılan operasyonun 'neşter' evresi olduğu söylenmiştir. O günden sonra oluk oluk kan akmış, iç barışı sağlanamamış, Ülke, 12 Eylül darbesine taşınmıştır. Türkiye'nin sola kaymasını önlemek amacıyla yapıldığı ve Gladyo'nun imzasını taşıdığı söylenen bu geniş kapsamlı operasyonun hâlâ aydınlatılmaması acıdır. Ateş açanlar kimlerdir? Bu kişiler, oralara nasıl yerleştirilmiştir? "Olayın planlayıcı ClA'dır. CIA, Intercontinetal Oteli'ni bir gün önceden boşaltıp, Amerika'dan getirilen CIA ajanlarını yerleştirmiştir. Olaydan sonra o geceye ait otel kayıtları yok edilmiştir. Olaydan sonra o gece 10 Amerikalı ellerindeki çantaları bir an bile yere bırakmadan, üstleri bile aranmadan yurtdışına çıkmışlardır." şeklindeki iddialar, neden yanıtlanmamıştır? O dönemde Günaydın gazetesinde Necati Doğru, "5. katta bir odanın kapısı açıktı. Odanın pencerelerinden alanı seyreden kişiler ve masa üzerinde teleobjektifli makineler gördüğüm için gazetecilerin bu odada olduğunu sanarak içeri girdim. Adımımı atar atmaz oldukça mütecaviz bir biçimde itilerek durduruldum. Garsona bu odadakilerin kim olduklarını sordum, 'polisler' yanıtını aldım" diyordu. Otelin 510 numaralı odasında MİT'in yuvalandığı ve MİT'in, bu katliamın, kontrgerilla tarafından askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı yönünde Başbakan Süleyman Demirel'e rapor verdiği ve 29 Mayıs 1977'de CHP Lideri Bülent Ecevit'e İzmir hava meydanında suikast düzenlenince, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanının 1 Haziran 1977'de derhal re'sen emekliye sevk edildiği konuları hâlâ aydınlatılmamıştır.

1 Mayıs 1977 katliamının ve faili meçhul bırakılan diğer olayların aydınlatılması, demokrasiden yana herkesin talebidir. Katliamlarda öldürülenlerin yakınlarının, onların kimler tarafından ve neden katledildiğini öğrenmeye, cinayetlerin üzerine örtülen şalın kaldırılmasını, karanlık perdenin yırtılmasını ve karanlıkların aydınlatılmasını istemeye hakları vardır. Hukuk devletlerinde "faili meçhul" diye bir şey olamaz. Şayet bir ülkede faili meçhul bir olay varsa; o devlet, hukuk devleti değildir. Hukuk devletlerinde, devlet sırrı ya da başka nedenlerle cinayetlerin aydınlatılması önlenemez. Devlet Sırrı, devletin açık ve gizli çıkarlarının sürekliliği bakımından açıklanması tehlikeli ve yasak olan bilgiler bütünüdür. Bu ve öteki siyasi katliamlar, devletin çıkarlarını korumak için mi yapılmıştır ki devlet sırrı gerekçesi ile aydınlanması önlensin. Karanlıklar hâlâ devlet sırrı kavramının arkasına sığınılarak aydınlatılmak istenmiyorsa, o zaman demokratik hukuk devletinden söz edemeyiz.

12 Eylül'ün işaret fişeği sayılan 1 Mayıs 1977 ve 16 Mart 1978 Katliamları ile Türkiye'yi 12 Eylül'e taşıyan olaylar arasındaki fiil ve fail bağlantısı, faili meçhul bırakılan cinayetlerin işlenmesinde, hükümetler üstü bir gücün varlığını göstermektedir.

Bir ucu ABD'ye dayanan Kontrgerilla faaliyetinin üstünü örterek, yargısal süreçte delil karartma ve zamanaşımı manevralarıyla kendini gösteren bir "devlet geleneğinin varlığının ortaya konması, kutsal devleti esas alan "devletin hukuku" yerine, yurttaşı esas alan "hukuk devletinin" kökleşmesi bakımından, 1 Mayıs 1977 Katliamı'nın neden, nasıl yapıldığının, faillerin neden bulunamadığının, devletin sorumluluktan nasıl sıyrıldığının, yargısal sürecin nasıl ve hangi yöntemlerle tıkandığının, ülkemizdeki faaliyeti ile sivil ya da askeri darbelerle hükümetleri devirip anayasal düzeni işlemez hâle getirdiği, etnik, dini, mezhepsel gibi farklıları kaşıyarak halkı çatıştırıp, katliamlarla kaos yaratıp, istediği yönetimleri işbaşına geçirdiği söylenen Kontrgerillanın, 1 Mayıs 1977 Katliamın, öncesinde-oluşunda-sonrasındaki siyasi cinayetlerle bağlantısının araştırılması için Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümleri uyarınca Meclis Araştırma yapılmasını dileriz.

1) Ali Rıza Öztürk                                           (Mersin)

2) Kadir Gökmen Öğüt                                   (İstanbul)

3) Aylin Nazlıaka                                            (Ankara)

4) Aykan Erdemir                                            (Bursa)

5) Mehmet Volkan Canalioğlu                        (Trabzon)

6) Ali Sarıbaş                                                  (Çanakkale)

7) Ramazan Kerim Özkan                               (Burdur)

8) Mahmut Tanal                                             (İstanbul)

9) Muhammet Rıza Yalçınkaya                       (Bartın)

10) İhsan Özkes                                              (İstanbul)

11) Gürkut Acar                                              (Antalya)

12) Şafak Pavey                                              (İstanbul)

13) Sedef Küçük                                             (İstanbul)

14) İzzet Çetin                                                 (Ankara)

15) Ümit Özgümüş                                          (Adana)

16) Uğur Bayraktutan                                      (Artvin)

17) Kazım Kurt                                               (Eskişehir)

18) Dilek Akagün Yılmaz                               (Uşak)

19) Nurettin Demir                                          (Muğla)

20) İlhan Demiröz                                           (Bursa)

21) Ali Özgündüz                                            (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Dora, kısa bir söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin E Tipi Cezaevindeki zehirlenmeler ve olumsuz koşullara ilişkin açıklaması

EROL DORA (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün, Mardin E Tipi Cezaevinde 800 tutuklu ve hükümlü yedikleri yemeklerden zehirlenmiştir, şu anda 10 kişi serum tedavisi görmeye devam etmektedir. Mardin’de tutuklu bulunan Şırnak Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız da zehirlenen tutuklular arasındadır. İnsan Hakları Derneği Mardin Şubesinin açıklamalarına göre, cezaevinde her iki ayda bir toplu zehirlenme vakaları yaşanmaktadır. Kapasitesinin neredeyse 3 katı kadar tutuklu ve hükümlü barındıran Mardin E Tipi Cezaevinin koşulları, maalesef, insan onuruna yaraşır olmaktan uzaktır. Unutmayalım ki tutuklu ve hükümlüler devletin güvencesi altındadır ve gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti, özgürlükleri elinden alınmış tutuklu ve hükümlülere insan onuruna yaraşır bir şekilde davranmak zorundadır. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığının, cezaevi koşullarının düzeltilmesi amacıyla soruna bir an önce el atmasını beklemekteyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hepsine geçmiş olsun diyoruz.

Sayın Tanal, gündem dışı konuşmalar sırasında sisteme girdiniz. Biliyorsunuz, benim uygulamamda gündem dışında başka söz vermiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizden istirhamım, kişiden kişiye uygulamanın değişmemesi lazım diye düşünüyorum, önemli bir husus çünkü.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum:

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulda okunarak, ön görüşmelerinin (10/49), (10/113) ve (10/118) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile birlikte Genel Kurulun 24 Nisan 2012 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24.04.2012 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                      Ayşe Nur Bahçekapılı

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 223, 74, 77, 139 ve 221 sıra sayılı kanun teklifi ve tasarılarının bu kısmın sırasıyla 3, 4, 5, 6 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

Genel Kurulun 25/04/2012 tarihli Çarşamba günkü Birleşiminde, Ankara milletvekili Cevdet Erdöl ve 36 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Bingöl milletvekili İdris Baluken ve 22 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet ve olayların araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, İzmir milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Tekirdağ milletvekili Candan Yüceer ve 24 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Mersin milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin hasta ve hasta yakınlarının sağlık çalışanlarına uyguladıkları şiddetin sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, İstanbul milletvekili Mahmut Tanal ve 24 milletvekilinin Şanlıurfa'daki hastanelerde meydana gelen doktorlara saldırı olaylarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla vermiş oldukları meclis araştırması önergelerinin okunması ve önergelerin görüşmelerinin Gündemde bulunan 10/49, 10/113 ve 10/118 Esas no'lu Meclis araştırması önergeleri ile birlikte aynı günkü Birleşimde yapılması

24 Nisan 2012 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan 223 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

25 Nisan 2012 Çarşamba günkü birleşiminde 139 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

26 Nisan 2012 Perşembe günkü birleşiminde 136 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması halinde, günlük programların tamamlanmasına kadar, çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde söz isteyen Salih Koca Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerimizle birlikte bazı kanunlar ile özellikle TMSF, BDDK, Kamu Gözetimi gibi kamu kurumu başkanları görev sürelerini beş yıla indiren ve tekrar seçimini öngören, görev süresi bitiminde ise iki yıl aynı işlerle ilgili çalışma yasağı getiren kanunun, ayrıca tabii afetlerde zarar gören çiftçilerin Özelleştirme İdaresi kapsamında Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye olan avans borçlarının ertelenmesi ve yeniden yapılandırılması; yine, Eşyanın Sınırlardaki Kontrollerinin Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin Uluslararası Karayolu Taşımacılığına İlişkin Sınır Geçiş İşlemlerinin Kolaylaştırılması; yine, Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetlerinde Kullanılacak Özel Ekipmanlara İlişkin Tasarı’mız ve Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu Tamamlayıcı Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı ve ayrıca yine, 221 sıra sayılı Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşülmesine dair önerimiz mevcuttur. Özellikle Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Projesi kapsamında ben ümit ediyorum ki yapılacak hazırlıklar açısından da bu yasanın bir an önce görüşülmesinde ve hazırlanacak projelerin, yapılacak çalışmaların gündeme alınıp devreye alınması açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu vesileyle grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koca.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; alıştık artık her hafta yeni bir öneriyle AK PARTİ Grubunun gelmesine ve bu önerilerinde de zaman mefhumunu âdeta yitirmiş durumdalar. Her önergede Türkiye'nin gündemi onların gündemi değil. Onların gündemi partilerinin gündemi; partilerinin, yandaşlarının görev sürelerinin uzatılması, onunla ilgili işlemler ve mevzuatlar.

Biz çok tarihî günler yaşıyoruz aslında, gözlerimizin önünde çok önemli durumlar yaşanıyor. Meclisin gündeminde tutuklu milletvekilleri var. Dün 23 Nisandı, geldik. Şu duvarda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diye yazıyor. Herhâlde oraya süs olarak koyduk onu. Eğer süs olarak koymasak 8 milletvekili bugün Mecliste görev yapıyor olacaktı. Şimdi, bu Mecliste olması gereken milletvekillerinden birisi, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız Mardin Cezaevinde dağıtılan patates yemeğinden 800 tane tutuklu ve hükümlüyle birlikte zehirlenmiş. Bu, Türkiye’ye yakışan bir manzara mıdır arkadaşlar? Yoğun bakımda 100 kişi vardı, takip ediyoruz ve hayati tehlikeleri var. Bu 100 kişiden 10 tanesinin, özellikle 2 tanesinin durumunun çok ağır olduğu söyleniyor. Cezaevleri sorunu kanayan bir yara ama konuşamıyoruz. Bunu nasıl aşabiliriz? Konuşamıyoruz.

İnsanlığımızla baş başa kalıp, vicdanımızla baş başa kalırsak şu manzarayı görüyoruz: Bir türlü AK PARTİ Grubuna, milletvekillerine şunu anlatamadık: Bir Haberal yasası var. İnfaz Kanunu 136, ısrarla getirmek istiyorlar. Haberal tutuklu milletvekili. Annesi rahmetli oldu. O yasaya takoz koymak için kişiye özel yasa yaptınız, kişiye özel yasa maddesi verdiniz. 1’inci maddesi Anayasa’ya, yasaya, hukuka, her şeye aykırı, insanlığa aykırı ama sizi tebrik ve takdir etmek lazım, Mehmet Ağar için özel villa cezaevi yapıyorsunuz infazını yaşasın diye. Hükümlüler arasında özel bir ilgi alanınız mı var iktidar olarak? Siz çetesever misiniz özel cezaevleri yapıyorsunuz, söyler misiniz. Özel cezaevi, özel banyo, özel tuvalet, özel güvenlik yetmiyor; darbeci generaller için de GATA’da yedi yıldızlı özel büyük salonlar… Büyük salonlarda darbeci general sanıklar, 12 Eylülün darbeci generalleri Kenan Evren’le Şahinkaya kalıyor. Onların özel ayrıcalığı var mı? Bu ülkede kişiler arasında bir eşitlik, hukuk ne zaman korunacak? Sizin partinizin adındaki adalet bu mu Allah aşkına ya? Allah aşkına, bu mudur partinizin adındaki adalet, “adalet” derken bundan bunu mu anlıyorsunuz? Siz parti olarak çetesever misiniz, darbecisever misiniz? Bunun böyle olmadığını hep telaffuz ediyorsunuz, hep söylüyorsunuz. Dün Başbakan, bu kürsüde “Bu Meclis darbecileri yargılıyor.” dedi. Darbecileri yargılıyorsanız, bu özel ilgi, bu özel ihtimam ne? Peki, bunu yaparken diğer taraftan ayrımcılık yapıp, özel yasalar getirip Anayasa’yı, yasayı, infaz hukukunu, hukuku rezil rüsva etmenin anlamı nedir? Toplumda çıkacak gerginliklerin, gerilimlerin getireceği bütün vebal sizin boynunuzda olacaktır. Açıkça söylüyorum, bu yasa buradan gelir geçerse toplumdan çıkacak bütün vebal sizin boynunuzda olacak. Burnu kanayan tek kişinin, bu olaylar nedeniyle, gerginlik nedeniyle, bu yasa nedeniyle ölen her kişinin vebali boynunuzda kalacak. Biz iki aydır uğraşıyoruz, bıktık, yeter artık. Getiriyorsunuz, getiriyorsunuz temcit pilavı gibi önümüze koyuyorsunuz. Gidin, doğru dürüst bir infaz hukuku yapın, infaz rejimi yapın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde infaz rejimiyle ilgili yüzlerce mahkûmiyet kararı var; doğru dürüst yargılamasını yapın. Teklif getiriyorsunuz, o teklifinizde diyorsunuz ki: “İnfaz savcılığı direktif verirse altı ay yasaklayabilir.” Bir kişi daha yargılanmadan, hakkında kesin hüküm olmadan neyin kararını, kim veriyor? Üç tane idareciye mi bırakacaksınız? Böyle ayrımcılığı hiç kimse kabul etmez. Bunu kafanızdan çıkarın. 1’inci maddenizi çıkarın, Haberal yasasını da getirin bugün çıkaralım; bütün gruplar buradadır, getirin Haberal yasasını bugün çıkaralım, hemen çıkaralım. Ama takoz koymayın, takoz koymayın; böyle bir yasa geldiği zaman muhalefetten önüne bir takoz koymayın. Takoz koyma alışkanlığından da vazgeçin. Şimdi, burada bunu da getiriyorsunuz.

Şimdi, sadece bu değil, ülkenin gerçek gündemiyle ilgili… Sıcak çatışmaların yaşandığı bir süreçteyiz, Orta Doğu kaynıyor. Görüşmeler, gelmeler, gitmeler; Amerika, Ankara… Bir taraftan Bağdat, bir taraftan Şam, bir taraftan Tahran, bir taraftan Suriye, bir taraftan Suriye sınırına yığılan 26 bin mülteci bu Meclisin sorunu değil mi, bunları konuşmayacak mıyız yoksa özelleştirmeyle, TMSF’yle, rantla, parayla bu Meclisi bunlarla meşgul edip geçinecek miyiz? Ya gerçek gündemine bu ülkenin ne zaman geleceğiz?

Bakın, bu topraklarda tarihin, hepimizin belki de en büyük yası, trajedisi yaşandı. Tabuları yıkabiliyor muyuz, konuşabiliyor mu bu Meclis, bazı gerçeklerle yüzleşebiliyor mu? 1915’le ilgili, Ermeni olayıyla ilgili bu Meclis kendi içinde konuşabilme olgunluğuna erişti mi, bunu sorgulayabiliyor muyuz? Bakın, dikkat edin, bütün meclislerde konuşuluyor ama biz kendi içimizde tarihle, gerçeklerle, insanlıkla, vicdanımızla yüzleşebiliyor muyuz? Ayaş’a, Çankırı’ya hangi trenler kimleri taşıdı veya kim kime neden oldu; kimin eksisi, hatası ne kadar? Katliam, soykırım, tehcir, adı ne, Osmanlı arşivleri ne diyor? Osmanlı arşivlerini çıkarıp bu Mecliste konuşamıyor muyuz? Konuşamazsak, gerçekle yüzleşemezsek o zaman -bu Meclis- her yıl -bakın, biraz sonra Fransa’da, Amerika’da seçimler var- her gün bu olayı bir ülke gündemimize getiriyor, bütün dünya ülkelerinin parlamentosuna geliyor. İşte, bunu da konuşamayacak duruma gelmiş bir Parlamentomuz var.

Evet, zaman gelecek… Tabii, önemli olan büyük felaketleri unutmamak, vicdanlarda ve adalet duygularında kendini yitirmemiş insanların hep birlikte bunu, gerçeklikle, tarihimizle yüzleşebilmeyi yapabilmektir. Bunu yapan halklar dimdik ayakta kalmış ve yürümüşlerdir. Biz inanıyoruz ki dünyada hiçbir şekilde halklar arasında düşmanlık yoktur. Hâlâ ülkemizde 100 bine yakın Ermeni yurttaşımız yaşıyor. Her zaman bu sürekli gündeme geliyor. Bunu artık aşabilmenin, bu sorunu konuşabilmenin görevi de Meclisin değil mi? Hükûmetten bir tane bakan çıkıp bu Mecliste “Sarkozy Fransa’da ne yapıyor? Obama ne teklifi verdi? İzlanda Meclisine ne getirildi? Neden otuz parlamentoda bu çıktı? Neden tarihçilerle siyasetçilerin işleri ayrıdır? Bunlar ayrı ayrı değerlendirilmeli.” diyemiyor? Niye konuşulamıyor? Niye arşivlere gidilemiyor? Osmanlı’dan cumhuriyete geçtik. Neden gerçeklerle yüzleşemiyoruz? Bütün bunları Meclisin gündemine almak gerekiyor. Bunu çözemediğimiz zaman Kürt sorununu da çözemiyoruz. Bunları konuşamadığımız zaman Kürt sorununu da konuşamıyoruz. Bu çatışma sürecinden, gerilimden kurtulma Türkiye'nin birinci gündemi olmalı. Bunun dışındaki gündemlerin hepsi hikâyedir. Kürt sorununu birinci gündemi yapmadığı sürece AK PARTİ, gerisi hikâyedir diyoruz. Bu nedenle bu öneriye karşı olduğumuzu da ifade ediyoruz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyeti saygılarımla selamlıyorum.

Aslında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu AKP grup önerisi üzerinde hangi konularda mutabıkız, hangi konulara itirazımız var; bunları arz etmek istiyorum.

Bugün, biz de bir grup önerisi getirmeyi planlamıştık. Özellikle, maalesef, Suriye politikası dış merkezlerde oluşturuluyor. Yabancı basında ya da köşe yazarlarında okuyoruz milletvekilleri olarak. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde maalesef bir müzakere imkânı olmadı. Bununla ilgili bir genel görüşme önergesini biz verdik, o genel görüşmenin bugün gündeme alınmasını isteyecektik. Bu vesileyle AKP Grup Başkan Vekili Ayşe Nur Hanım’la görüştük. Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisine perşembe günü bilgi vereceğini ifade ettiler. Bu eğilim üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hiç olmazsa böyle bir konuda Parlamentonun bilgilendirilmesine vesile olacağımız için grup önerimizi geri çektik. Ama ben, buradan açık bir çağrı daha yapmak istiyorum: Gelin, hep beraber, birlikte bunu bir genel görüşmeye çevirelim, -enine boyuna- Suriye politikası nerede oluşturuluyor, endişelerimiz nedir, Türkiye nereye gidiyor, Suriye’de neler oluyor; bütün bunları hep beraber, birlikte milletin önünde tartışalım. Çünkü takdir edersiniz ki millî politikaların oluşturulduğu merkez Türkiye Büyük Millet Meclisi olmalıdır. Bu bakımdan, böylesine önemli bir gündem maddesini Sayın Bakanın bir gündem dışı bir söz talebiyle gidermek yerine, Meclis bunu gündemine almalı ve bu konuda enine boyuna bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. O bakımdan, Sayın Bakan hiç olmazsa Parlamentoya teşrif edip bu konuda bir bilgi vermeyi temin ettiği için elbette olumlu görmekle beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye alarak, bu konuda özellikle genel görüşme yoluyla bu meselenin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle beş-on dakikayla giderilebilecek bir konu değil, takdir edersiniz ki Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren bir konu; bugün de Türkiye'yi ilgilendiriyor.

Sayın Başbakan Çin’e gidiyor, Katar’a gidiyor, Suudi Arabistan’a gidiyor, her tarafta görüşmeler yapıyorlar yani Barzani’yle Suriye konusu görüşülüyor ama Türk milleti önünde Suriye konusu görüşülmüyor. Ne alakası var Barzani’nin? Yani Türk dış politikası, böyle bir bölgesel yönetimin yönlendirmesiyle, istişaresiyle oluşturulacak bir politika değildir. Millî olmalıdır, bilgiler de millî kaynaklardan oluşmalıdır. Burada oturan her bir milletvekilinin, Türk milletine karşı sorumlu bir milletvekili olarak bu konuda nelerin olup bittiğini sorgulaması ve öğrenmesi hakkıdır. O bakımdan, milletten, milletvekillerinden bu konularla ilgili bilgilerin saklanması, paylaşılmaması doğru bir şey değildir. Kıbrıs politikası da burada oluşturulmalıdır, her türlü politika burada tartışılmalıdır; Türkiye'nin dış politikası yabancı merkezlerde tartışılmamalıdır, yabancı merkezlerde kurulan planlar, görüşmeler Türk milletine dayatılmamalıdır.

O bakımdan, gelin hep beraber, birlikte, Türk milletinin temsilcisi olan değerli milletvekillerinin önünde sözlerimizi söyleyelim. Milletvekilleri basın aracılığıyla “Kim ne düşünüyor?” öğrenmesin, burada doğrudan doğruya bu bilgileri paylaşalım, bu bilgileri değerlendirelim, millî bir politika oluşturmak için nelerin yapılması gerektiğine ilişkin, muhalefetin değerlendirmelerini alalım diye düşünüyorum.

Bu bakımdan açık çağrım gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisine; gelin, Suriye gibi önemli bir gündem maddesini, bırakın Sayın Bakanın gündem dışı bir konuşmayla dile getirmesi yoluyla değil, Meclisin gündemi olarak ele alalım, bir genel görüşme yapalım, bütün partilerin bu konuda talepleri vardır, bu talepler olduğuna göre birleştirelim ve Türk milletinin nabzını, görüş ve düşüncelerini bu vesileyle burada değerlendirerek millî bir politikanın oluşturulması yönünde Hükûmete gerekli uyarıları yapalım diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, bir adım olmakla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu da temin etmesi gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum.

Tabiatıyla bu grup önerisinde olumlu olan bir husus, özellikle sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle ilgili araştırma önergelerinin birleştirilerek görüşülmesidir. Bu konuda bir araştırma komisyonu kurulması son derece gereklidir. Gerçekten, sağlık çalışanlarına yönelik bu şiddeti Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kınadık. Bugün de öğle saatlerinde Türk Sağlık-Sen özellikle sağlık çalışanlarına yönelik bu hasmane yaklaşımları kınayan bir protesto gerçekleştirdi. Dolayısıyla, millet bunu tartışıyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bir araştırma komisyonu kurmak suretiyle doktorlarımızı, sağlık çalışanlarını birer makineye dönüştüren ve açıkçası sağlıkta da vatandaşlarımızın niteliksiz sağlık hizmeti almasına yol açan sağlık sisteminin doğurduğu bu sonuçları şiddet yönüyle de ele alması gerektiğini ve bir muhasebe yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bakımdan bunu da olumlu bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Tabii, 223 sayılı torba kanunda özellikle kişiye özel uygulamalar açısından bizim muhalefet şerhimiz var. Bugün görüşülecek, bunlarla ilgili görüşlerimizi elbette dile getireceğiz. Namıdiğer “Haberal yasası”nı yani bu yasayı keşke annesi rahmetli olmadan önce yapabilseydik, keşke başkaları bunu engellemeseydi. Perşembe günü bunu görüşeceğiz ama gönül isterdi ki, bir milletvekilinin ismiyle anılıyor artık, “Haberal yasası” olarak adlandırılıyor ama tutukluların, hiç olmazsa, hasta olan annesini, babasını görmesi için izin vermeye yönelik bu değişiklik keşke daha önce yapılsaydı. Buna rağmen Perşembe günü bunu -inşallah fikir değiştirmezsiniz çünkü çok fikir değişti bu konuda, her gün fikirler değişiyor- inşallah görüşürüz.

Tabii, bu vesileyle, umarım Türkiye Büyük Millet Meclisinde, açık ve net bir şekilde burada, tutuklu bulunan milletvekillerinin tutuksuz yargılanarak millet iradesini burada kullanabileceği bir değişikliği de hep beraber birlikte geçiririz. Bu, aslında sadece o milletvekillerinin sorunu değil, millet iradesinin hapsedilmesi kimin sorunu olursa olsun, arkadaşlar, bunu milletin sorunu olarak algılamak lazım. Bunları bir parti sorunu olarak değil, millî egemenlik, millî irade sorunu olarak ele almak lazım. Hazır, darbelerle mücadele ediyorken, darbeleri sorguluyorken, “iyi ya da kötü darbe” olarak adlandırmamamız gerekiyorsa, millî iradeyi tutuklayan bu durumda onların tutuksuz yargılanmasının önünü açacak bir yaklaşımla bir düzenlemeyi de, bu Parlamento, bu tavrına yönelik getirmesi ve geçirmesi gerekmektedir.

Tabiatıyla Danışma Kurulu önerileri… “AKP Grubu sık sık fikir değiştiriyor.” diyordum. Ayşe Nur Hanım, umarım bu, sayın grup başkan vekilleri arasında senkronizasyon eksikliğinden kaynaklanmıyor. Çünkü daha önce “Bugün saat sekize kadar çalışacak.” dedik, sonra 21.00’e artırıldı, şimdi “tamamlanmasına kadar” dendi ama yani milletvekillerine ve bu Parlamentoya “tamamlanmasına kadar” yani “kadar” ifadesi yakışmıyor. O bakımdan, gündemde ne varsa süreyi koyalım. O süre içerisinde görüşülmesi gerekiyorsa konuşalım ama yani “kadar” gibi bir dayatma, bu ifade, bence, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor.

Bu bakımdan, bu “tamamlanmasına kadar” ifadesi, iradenin aslında öyle olmadığını da biliyorum ama bu ifade bile rahatsız etmeye başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna, milletvekillerine çoğunluk iradesiyle “Ya bunu tamamlarsanız, tamamlamazsanız.” gibi parantez içinde bir dayatmayla bir grup kararı almanın doğru olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla, bugün görüşeceğimiz kanun teklifi ve bu gündem, aslında, belli sürede tamamlayacağımız, tamamlamamız gereken bir gündemdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu gündemin tamamlanması konusunda İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızı da medeni ölçüler içerisinde kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.

Bu haftaki çalışmaların milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Konuşmamın başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.

Parlamentonun gündemi milletin gündemiyle ne kadar çakışırsa, ne kadar uyumlu olursa Parlamento o kadar doğru yolda demektir. Bu çakışma olmazsa, Parlamentonun gündemiyle milletin gündemi birbirinden farklılaşıyor ise Parlamento o kadar yanlış yolda veya Parlamento zaman kaybediyor demektir. Bu gündemi Parlamentonun yakaladığı zamanlar olmuştur, yakalayamadığı zamanlar olmuştur.

Ülkenin, milletin gündemine baktığımızda demokrasiye, özgürlüklere duyulan özlemin ve ihtiyacın her geçen gün arttığını görüyoruz. Demokrasinin demokratikleştirilmesi veya demokrasinin derinleştirilmesi olarak özetleyebileceğimiz ciddi bir demokrasi paketinin Türk toplumunun önünde büyük bir ihtiyaç olarak durduğunu görüyoruz ancak Parlamento gündeminde hâlâ bu ihtiyacı karşılayabilecek şekilde bir gündem maddesinin veya maddelerinin olmadığını tespit ediyoruz.

Ekonomide önemli bir işsizlik var. On yıl önceye kıyasla azalmayan, tersine, artan bir işsizlik olduğu hâlde, azalan tasarruflar olduğu hâlde, cari açığa mahkûm bir ekonomik politika olduğu hâlde, bu ekonomik politikanın sorunlarını çözmeye yönelik ciddi bir ekonomik paketin yine olmadığını görüyoruz. Bunları konuşmalıyız ancak maalesef Türkiye’nin gündeminde bunlar bulunmamaktadır. Gündemi önemli ölçüde iktidar partisi belirlediği için, iktidar partisi Türkiye’nin gündeminden, milletin gerçek gündeminden uzak gündemleri Türkiye’nin önüne, toplumun önüne getirmektedir.

Bugünkü gündemde bizim mutabık olduğumuz konular vardır, mutabık olmadığımız konular vardır. Örneğin, yarınki gündemde görüşülecek ve tüm siyasi partilerin önergelerinin olduğunu gördüğüm sağlık çalışanlarına şiddet konusunda Meclis araştırması açılması Cumhuriyet Halk Partisinin de görüşüdür.

Yine, kamuoyunda “Haberal yasası” olarak isimlendirilen ancak gerçekte tutukluların hasta olan, ağır hasta olan yakınlarını ziyaretine imkân verecek bir yasal düzenlemenin yapılmasına yönelik gündem maddesi yine Cumhuriyet Halk Partisinin destek vereceği bir başka gündem maddesidir. Bir kısım uluslararası anlaşmalar Cumhuriyet Halk Partisinin de mutabık olduğu uluslararası anlaşmalardır. Onların da çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.

“Torba” veya “mini torba yasa” olarak isimlendirebileceğimiz ve Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan, BDDK ve TMSF başkanlarının görev sürelerinin uzatılmasına veya üst üste iki dönem görev yapabilmelerine imkân veren yasa tasarısı veya teklifi olarak anılan ama içinde çok başka hükümlerin de olduğu teklif konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin farklı görüşleri de vardır. Bunlar, ilgili teklif gündeme geldiğinde burada arkadaşlarımız tarafından ifade edilecektir.

Şimdi, konu oraya gelmişken, yani BDDK ve TMSF’nin başkanlarının ve üyelerinin görev sürelerine ilişkin düzenlemeye gelmişken o teklifte yer alan bazı konularda görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Teklifin bir maddesi Türk Ticaret Kanunu’nun 401’inci maddesinde değişiklik düzenlemektedir. Biliyorsunuz, Türk Ticaret Kanunu, 2011 yılının Ocak ayında, o dönemin Parlamentosunda bulunan siyasi parti grupları tarafından mutabık kalınan özel bir gündem maddesiyle görüşülerek kabul edilmiştir. Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu’nun uygulanmalarına yönelik iki kanun da dâhil olmak üzere toplam beş maddelik paket, o dönem, 2011 yılının Ocak ayında, üç gün gibi bir sürede Parlamentoda mutabakatla görüşülerek yasalaştırılmıştır. Temel yasa formunda görüşülmesi gereken bu yasalar, temel yasa olarak dahi görüşülmemiş ve çok daha kısa bir yasama süreci uygulanmıştır çünkü temel yasa olarak bu yasaların görüşülmesi hâlinde görüşme süresi birkaç haftayı bulabilecekti. Her 30 maddenin temel yasada 1 madde olarak görüşüldüğünü düşünürsek, toplam 2.700 maddelik yasaların olduğu paketin kabul edilmesi birkaç haftayı alacak bir zamanın geçmesine neden olabilecekti. O dönem, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarıların yasalaşmasına destek verdik ancak bir kayıt koymuştuk o zaman. Özellikle Türk Ticaret Kanunu’nun yasalaşmasına ilişkin olarak koyduğumuz kayıt şuydu: “Bu tasarıyı yasalaştırıyoruz ancak bu tasarının bazı hükümleri sorun yaratacak niteliktedir. Dolayısıyla, önümüzdeki bir buçuk yıllık süreçte, yürürlük için öngörülen bir buçuk yıllık süreçte bu sorunları tespit edelim ve bir buçuk yıllık bu süre içerisinde bu sorunların çözümüne yönelik olarak gerekli değişiklik düzeltmelerini, düzenlemelerini Türkiye Büyük Millet Meclisine getirelim.” O dönem, bu tasarıların, özellikle Türk Ticaret Kanunu’nun yasalaşması için Hükûmet altı ay sonrası için bir tarihi düşünürken Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, altı ayın yeterli olmayacağını, bunun üzerine bir yıl daha ilave edilmesi gerektiğini önerdik ve tüm partilerin kabulüyle birlikte yasanın bir buçuk yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı.

Türk Ticaret Kanunu başka bir değişiklik düzenlemesi getirilmez ise 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girecektir. Tasarının birçok konuda çok yeni düzenlemeler getirdiğini, Avrupa Birliğine uyum bağlamında getirilen birçok düzenlemesinin hakikaten olumlu olduğunu ve iş dünyasının, ekonominin önünü açacağını ifade etmeliyim. Tasarının eksiklikleri vesilesiyle tasarının tümünü feda etme yönündeki bir yaklaşımı doğru bulmadığımı ifade etmeliyim ancak bugün oldukça öne çıkan birtakım sorunlar o zaman bizim tarafımızdan da ifade edilmişti. Örneğin Türk Ticaret Kanunu’nun ceza hükümlerinin ağır olduğunu, ceza ile sağlanmak istenen, ulaşılmak istenen amaç arasında uygun bir dengenin olmayabileceğini, özellikle Vergi Usul Kanunu hükümleriyle, oradaki ceza hükümleriyle bu ceza hükümleri arasında bir uyumlaştırmaya gidilmesi ihtiyacını ifade etmiştik. O dönem, iş dünyası tasarıya kayıtsız şartsız destek verirken bizim bu tespitimiz maalesef o kayıtsız şartsız desteğin arasında kayboldu gitti. Nitekim bugün ortaya çıkmaktadır ki ceza hükümlerinde gerçekten bir gözden geçirmeye, bir yeniden düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bunu birinci tespitimiz olarak ortaya koyuyorum.

İkinci tespitimiz şudur: Türkiye ekonomisinin yüzde 96’sı, yüzde 97’si KOBİ’lerden oluşmaktadır, ekonomideki işletmelerin çok büyük kısmı KOBİ’lerden oluşuyor. KOBİ’ler aile şirketleri niteliğindedir. Bu kadar önemli bir yasaya KOBİ’lerin süratle uyumunu sağlayabilmek zor olabilir. Bu konuda, devlet, özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bir görev üstlenmek zorundadır. Özellikle, KOBİ’lerin, İnternet  sayfası konusunda desteğe ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, bu destek, KOBİ’lere verilmelidir.

Yine, İnternet sayfasında yer alacak birtakım bilgilerin ticari sır kapsamında olabilecek olması nedeniyle, bu bilgilerin bir kez daha gözden geçirilerek ilgili maddelerin yeniden düzenlenmesinde yarar vardır.

Muhasebe standartlarına ilişkin olarak getirilmiş olan 88’inci maddeyle kanunun geçici 1’inci maddesi arasında birtakım mükerrerlikler, uyumsuzluklar vardır. Yine, bunların gözden geçirilmesinde yarar vardır.

Denetim çok önemlidir. Türk Ticaret Kanunu -yeni kanun- buna oldukça önem vermiştir. Bu, hakikaten önemli ve iyi bir yaklaşımdır. Ancak, bu denetimin, işlem denetçisinin küçük işletmelerde büyük bir maliyet artışına yol açmaması gerekir. Bu açıdan, bunları bir kez daha gözden geçirmekte yarar vardır.

Türk Ticaret Kanunu’nun halka arzı düzenleyen 552’nci maddesi sorunlu maddedir. Normal olarak halka arz 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda düzenlenir. Ancak, Türk Ticaret Kanunu’nun 559’uncu maddesine bakıldığında bir anonim şirket dışında başka şirketlerin de sanki sermayesini halka arz edebileceği yönünde düzenlemenin olduğu görülecektir. Niyet bu değildir ama bu niyet tasarıya, daha doğrusu, yasaya doğru yansımamıştır. Yasa bu şekliyle çıkarsa, daha doğrusu, uygulamaya girerse halka arzda büyük bir karmaşa yaşanacaktır. 552’nci maddenin de bu vesileyle yeniden gündeme alınması, değerlendirilmesi gerekir.

Sürem burada bitiyor. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Üç sayın milletvekilinin kısa söz talepleri var.

Sayın Tanal, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 24 Nisan 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onanmasına el kaldıranları kınadığına ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, tarihte bugün, 24 Nisan 1972 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararları yeniden onaylanmıştır. O gün idam kararının onanmasına el kaldıranları kınıyorum.

Saygılarımı sunuyorum sizlere.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yeniçeri.

3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili Engin Alan ve muhalefet partilerinin bazı milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğin özüne aykırı olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türk milletinin kendi kaderini kendisinin belirlemeye karar verdiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 92’nci yıl dönümünün yüce Türk milletine hayırlar getirmesini diliyoruz. Bu vesileyle, millî egemenliğin, istiklal ve hürriyetin tavize ve indirime tabi olmayan yüce değerler olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Diğer yandan, millî egemenliğin, yeryüzündeki her türlü egemenliğin üstünde olduğu, demokrasilerde de milletin egemenliğinin milletvekilleri aracılığıyla kullanıldığı bir gerçektir. Millî egemenlik kayıtlı şartlı, özel yetkili mahkemelerin ya da Avrupa Birliğinin değildir, millî egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir.

Millî Egemenlik Bayramı’nın kutlandığı bugünlerde İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan’ın ve diğer muhalefet partilerine ait bazı milletvekillerinin tutuklu olması millî egemenliğin özüne aykırıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve Sayın Meclis Başkanının, tutuklu milletvekili sorununa son verilene kadar etkili çabalarını sürdürmesi zorunluluktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öğüt…

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, sağlık çalışanlarına yapılan saldırılara ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar her gün çoğalırken, en son bir doktor arkadaşımız katledilmiş, bütün Türkiye’de nefretle kınanmış, yürüyüşler, iş bırakmalar yapılmıştır. Buna rağmen saldırılar son bulmamıştır, yurdun her tarafından yeni saldırı haberleri gelmektedir.

Meclis çatısı altındaki bir milletvekilinin, meslektaşımız doktora yapmış olduğu saldırıyı kınıyor, AKP’nin oylarıyla reddedilmiş olan Meclis araştırması önergemizin bir an önce gündeme alınmasına memnun olduğumu söylemek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/161) esas numaralı Van-Erciş ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Afeti ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/42)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/161) esas numaralı Kanun Teklifi’min İç Tüzük 37’nci maddeye göre doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Mustafa Sezgin Tanrıkulu

                                                                                                                 İstanbul 

BAŞKAN – Teklif sahibi İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/161 ) esas numaralı Van-Erciş ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Afeti ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizin İç Tüzük 37’ye göre doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 23 Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde Van ve Erciş’te meydana gelen depremler, Doğu Anadolu’nun gözde illerinin birinde unutulması güç travmalara ve yaralara sebep oldu. 600’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirdi; 4 binden fazla yurttaşımız ağır yaralandı; 2.262 bina tamamen yıkıldı; 1.500 civarında esnaf kepenk kapattı; Van ve Erciş’ten 300 bine yakın insanımız göç etti.

Sonraki süreçte ise Hükûmetin skandal uygulamalarıyla yaşanan bu travma daha da derinleşti. İnsanlarımız ağır kış koşullarını çadırlarda geçirmek zorunda kaldı, yapılan konteynerler geç geldi, yetersiz kaldı ve insanlarımız büyük zorluklar yaşadı. Kadınlarımız büyük zorluklar yaşadı, çocuklarını yitirdiler, çok büyük dertler yüklendiler.

Çocuklardan büyüklere kadar herkes, izi ömür boyu silinmeyecek travmayla baş başa kaldı.

Bölgede eğitim-öğretim sistemi tamamen işlemez hâle geldi ve bunun sonuçları ortaya çıktı, geçen gün açıklanan YGS sınavında Van en sonuncu illerden biri oldu.

Esnaf iflas bayrağını çekti.

Hasarsız görünen konutlarda kiralar 2 katına çıktı. Binlerce insan başını sokacak sağlam bir ev bulamadığı için göç etmek zorunda kaldı.

Daha dün, 23 Nisan kutlamaları sırasında Sayın Van Valisi, basına konuşurken “Bahar geldi de sıkıntılarımız azaldı.” dedi. Valiliğin açıklaması da ortaya koymuştur ki AKP Hükûmeti Van’daki sıkıntıların azalmasını tamamen “Mevsim dönümlerine ve Allah ne verdiyse” şartlarına mı havale etti? Van’da sıkıntıların azalması için baharın gelmesi veya Van’da hep baharın yaşanması mı gerekecek?

Sayın Başbakan Erciş’teki konuşmasında Vanlıları kış soğuğuyla baş başa bırakmayacağını vadetmişti ama Van için verilen tüm vaatler gibi bu da içi boş bir vaatten öteye gitmedi.

Sayın Şehircilik Bakanının, İçişleri Bakanının, Başbakan yardımcısının gaflarını burada yeniden söylemek istemiyorum ama Vanlıların kafasında ve dünyasında bu sözler derin izler bıraktı, hâlen de o derin izler geçmiş değil.

AKP Hükûmeti Van’da insani tepkilere bile tahammül edemedi.

Vanlıların sesini Hükûmet duymadı ama Türkiye’de tüm yurttaşlarımız duydu. Herkes yardıma koştu ama AKP Hükûmeti derli toplu bir yasa çıkarıp bu sorunun üstesinden gelemedi.

Değerli arkadaşlar, 18 Kasım 2011 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak Meclise bir yasa teklifi verdik. Bu yasa teklifinde Van’daki depremin her konuyla ilgili yaralarının sarılması amacı vardır; işçiler bakımından, memurlar bakımından, esnaf bakımından, çiftçiler bakımından, hasarlı konutlar bakımından yaraların sarılması vardır ama ne yaptınız? Van’ı bir afet bölgesi bile ilan etmediniz. Van’daki belediyeyi hedef alarak, bunu yapmadınız.

Eğer bu deprem, Vanlıların deyimiyle, Türkiye’nin başka bir yerinde olsaydı acaba böyle mi davranacaktınız? Bütün Vanlılar hâlen bu soruyu soruyorlar.

Deprem üzerinden maalesef ayrımcılık yapıldı. Başbakan bu kürsüde ve başka kürsülerde ayrımcılık yaptı, “Afet bölgesi ilan edip de yardımların yerel belediyeye akmasını mı sağlayacaktık.” dedi. Bu da, bu ayrımcı uygulama da Vanlıların ve bölgede yaşayan herkesin kafasında yer etti.

Şimdi, bizim tasarımız var. Siz özellikle mevcut mevzuatla bu işi götürmeye çalışıyorsunuz ki insanlarımız bakımından bu hak olmasın ve keyfî uygulamalar Van’da devam etsin. Ancak bu yasa teklifimiz eğer gündeme alınırsa ve kabul edilirse sizin keyfîliğiniz sona erecek. Van’daki yurttaşlarımız Van’da meydana gelen deprem nedeniyle oluşan hasarlarını bir hak olarak talep edecekler sizlerden ve devletten. Bunun önüne geçmeye kimsenin hakkı yok. Bu nedenle, biraz sonra yapılacak oylama da aynı zamanda bu Meclisin, özellikle de AKP’li milletvekillerinin ayrımcı davranıp davranmadığının da ölçüsü olacak. El işaretlerinizin fotoğrafını Van’da ve bütün Türkiye’de göstereceğiz, her yerde göstereceğiz. Van’ın afet bölgesi olmasını istemediğinizi, Van’ın yaralarının bir yasayla sarılmak istenmediğini bütün Türkiye’de göstereceğiz. O nedenle, Van üzerinden ayrımcılık yapmayalım, bu yasa tasarısını gündeme alalım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Umut Oran, İstanbul Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, bugün gündemimiz Van. Esasında Van hep gündemimizde olmalı ve Van’ı unutmamamız lazım. Benim özellikle gündeme getirmek istediğim husus, depremzedelere gelen altı aylık toptan elektrik faturaları. Bakın, geçen hafta Van’daydık. Yediden yetmişe, esnaftan oradaki yaşayan vatandaşa herkes Van’da isyan ediyor, herkese toptan altı aylık elektrik faturaları gelmiş.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir an kendimizi onların yerine koyalım: Bir an gözünüzü kapatın, bir an düşünün ki evden çıktınız, şu anda deprem oldu, eve döndünüz, eviniz yıkıldı, iş yerleriniz varsa iş yerleriniz kapandı, ailenizde can kayıpları var, komşularınız şehirden göç ediyor. Van’da 3 kişiden 1 kişi göç etmiş durumda. Bir an bu manzarayı düşünün. 1 milyonluk o şehir olmuş bir ıssız kasaba. Bir an aklınıza bunu getirin. Bir an bunu kendinizin yaşadığını düşünün. Bakın, altı aydır Vanlı hemşehrilerimizin derdine kimse derman olmuyor; gıda, su, temizlik, barınma gibi temel ihtiyaçları bile son derece zor şartlarda karşılanıyor. Altı ay boyunca Vanlı hemşehrilerimiz bir tek elektrik kullanmışlar; ısınmak için kullanmışlar, barınmak için kullanmışlar, aydınlatma için kullanmışlar, pişirmek için kullanmışlar, bunu da imece usulü paylaşmışlar. Şimdi, biz, duruyoruz, birdenbire, altı ay sonra onlara toptan bir elektrik faturası sunuyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Bakın, esnafa ayrı gelmiş… Ben, gittim, Peynirciler Çarşısı’nda esnafa baktım. Esnafa gelen elektrik faturası: Bu iş yeri kapalı altı aydır. Şu anda, adama altı aylık toptan elektrik faturası göndermişiz. Yine yıkık bir meskene gittim. Bakın, burada altı aylık toptan… Yani bırakın elektrik yakmayı, evin içine girilmiyor. Zaten ev için de yıkım kararı çıkarılmış. Şimdi, bu nasıl bir anlayış, nasıl bir düşünüş?

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, Vanlılar, Vanlı hemşehrilerimiz altı aydır kan kustular, kızılcık şerbeti içtiler, sabırla beklediler. Birçok sorun yaşandı, yani yerel yönetimle Hükûmet arasında uyumsuzluklar oldu; bakanlar arasında koordinasyonsuzluklar oldu; yanlış yönlendirmeler oldu ve sabrettiler ama hep bir umutla beklediler, bir çözüm beklediler. Bugün, Van’ın yüzde 30’u göç etmiş durumda. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, Van şu anda ıssız bir kasaba. Şimdi, Hükûmetin burada bu yaraları sarması gerekirken, buradaki insanlara sevgi vermesi gerekirken, umut vermesi gerekirken, bu şekilde, altı aylık elektrik faturasını ceza gibi ödeme emri çıkarması normal mi değerli arkadaşlarım?

Değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle, iktidar partisinden milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum, Sayın Hükûmete sesleniyorum, Sayın Başbakana sesleniyorum: Bu reva mı? Bu, bizim yurttaşlarımıza reva mı? Bakın, diyoruz ki “Büyüyoruz, güçlü ekonomimiz var, güçlü Türkiye.” E bu güçlü ekonomi, güçlü Türkiye’de burada vatandaşların bu hâle gelmesine nasıl seyirci olabiliyoruz?

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bakın, belli şeyleri siyasete alet etmiyoruz: İnançları siyasete alet etmiyoruz, etnik kimlikleri siyasete alet etmiyoruz, depremi, olağanüstü felaketleri siyasete alet etmiyoruz, ekonomik krizi siyasete alet etmiyoruz. Bakın, hep elimizi uzattık, birçok arkadaşımız bu konuyla ilgili kanun teklifi verdi, ben de ayrıca birçok kanun teklifi verdim. Mesela, yeni teşvik paketi açıklandı. Burada, Sayın Başbakan, teşvik paketiyle ilgili, geçmişteki yapmış olduğumuz çalışmaları biliyor. Sayın Zafer Çağlayan’a, kendisine birebir ifade ettim, yani 6’ncı bölgeye aldık Van’ı. Ne demek 6’ncı bölge? 15 şehirden 1 tanesi. “Hayvancılıkla ilgili bir sektörel teşvik verilsin, burası kendi yağıyla kavrulsun.” dedik ama maalesef dikkate alınmadı. Şimdi, bu da son derece önemli.

Bugün de altı aylık bu elektrik faturalarının iptal edilmesiyle ilgili yeni bir kanun teklifi verdik ve Sayın Tanrıkulu’nun kanun teklifiyle beraber bizler de buradan gerçekten Türk halkıyla, özellikle iktidar milletvekillerinin vicdanlarını ve buradaki iradelerini hep beraber izleyeceğiz biraz sonra yapılacak oylamada.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oran.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Vural, buyurun. Kusura kalmayın, sanki genel anlamda istemiş diye değerlendirdim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, geçti artık.

BAŞKAN – Vaz mı geçtiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuyla ilgiliydi de, o bakımdan…

BAŞKAN - İsterseniz tekrar sisteme girebilirsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/161) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınma önergesine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, aslında Van depremi gerçekten hayatı yok etti. Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna, milletvekillerine de Vanlıların bu konuda, elektrik faturaları konusunda önemli şikâyetleri var. Gelin, hep beraber, birlikte bu sorunu çözelim diyoruz. Dolayısı ile bu konuda hem verilen bu kanun teklifini… Bundan sonra eğer idari bir düzenlemeyle yapılacak bir şey varsa Hükûmeti göreve çağırdığımızı ifade etmek istiyorum. Vanlılar depremin altında canlarını, evlerini kaybettiler ama deprem sonrasında da eziyet çektirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu paylaşmak için söz istedim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 223 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İçeriğinde birbiriyle alakasız konuların yer aldığı bir kanun teklifini görüşüyoruz. Yapılan düzenlemelerin tek ortak tarafı, kişiye dönük düzenlemeler görünümünde olmasıdır. Bu kanun teklifi, belli kişileri belli görevlere yeniden atamak, belli kişileri kendilerine atılı suçtan kurtarmak için hazırlanmış bir düzenleme görünümündedir.

Bu türlü netameli konuların kanun teklifi yoluyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesine son dönemde sıkça başvurulmaktadır. Hükûmet, bu konuları tasarı şeklinde düzenleyip göndermek yerine, milletvekillerine teklif verdirerek gündeme getirmektedir. Muhalefet partilerine mensup milletvekillerince verilmiş birçok kanun teklifi komisyonlarda bekletilirken, AKP milletvekillerince verilen bu kanun tekliflerinin hemen gündeme alınarak görüşülmesinde AKP Hükûmetinin ya da bakanların talebi ve yönlendirmesi olduğu açıktır.

Kişiye dönük düzenlemeler niteliğini taşıyan, maddeleri ve gerekçeleri büyük ölçüde aynı konular ve ifadelerden oluşan (2/386), (2/475), (2/476) ve (2/482) esas numaralı kanun teklifleri AKP milletvekillerince kısa süre içerisinde peş peşe verilmiş, Komisyon gündemine hemen alınan bu teklifler, (2/476) esas numaralı Kanun Teklifi esas alınarak birleştirilmiştir.

Bu teklifin Komisyon görüşmeleri esnasında, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, bu düzenlemenin kendisinden habersiz gündeme getirildiği eleştirisi üzerine, “Benden habersiz değil, benden habersiz gelen bu değil, o bambaşka bir teklifti, onu görüşmüyoruz bile şu anda. Bu, benim bilgim dâhilinde ve maddeleri satır satır hep arkadaşlarla beraber oluşturduğumuz bir tekliftir. Benim bilgim dâhilindedir.” şeklinde açıklama yapmıştır.

O hâlde Sayın Babacan’a sormak lazım: Madem maddeleri satır satır beraber oluşturdunuz, bu düzenlemeyi neden tasarı hâline getirmediniz? Neden ilgili kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarının da görüşünü alarak daha sağlıklı bir düzenleme yapmadınız? Bu konulara Bakanlar Kurulunda imza atmaktan imtina eden bakanlar mı var? Bu durum AKP Hükûmeti içerisinde bir uyumsuzluğun varlığına da işaret etmekte olup, karşı görüşler nedeniyle ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla tasarı hâline getirilmeyen konuların kanun teklifi yoluyla Meclis gündemine taşındığını göstermektedir.

Bu kanun teklifiyle Bankacılık Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu başkan ve üyelerinin görev süreleri altı yıldan beş yıla düşürülmekte ve bir defalığına tekrar atanabilmelerine imkân sağlanmaktadır. Bu kurumların başkan ve üyelerinin görev süresini altı yıl olarak belirleyen ve yeniden atanamamalarını öngören düzenleme yine AKP döneminde 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Kanun’la hüküm altına alınmıştır. Şimdi de bu teklif ile AKP Hükûmetinin görüşlerinde değişiklik olduğu anlaşılmaktadır. Bu değişiklikte hizmetin etkin bir şekilde yürütülmesini esas alacak inandırıcı bir gerekçe de ortaya konulamamıştır.

                                     

(x) 223 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Diğer taraftan, görev süresi kısa süre önce dolan ve Sayın Başbakana yakınlığıyla bilinen bir hemşehrisinin tekrar atanabilmesi için bu düzenlemenin yapıldığı iddiası kamuoyunda dile getirilmektedir. Bu iddia Hükûmet tarafından kesin ve net ifadelerle reddedilmemektedir. Bu durum, yapılan düzenlemenin kişiye dönük bir düzenleme olduğunu ve bu kurumların siyasi müdahalelere de ne kadar açık hâle getirildiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kurumların bağımsızlığı, karar verme, danışma, bilgi verme ve soruşturma yapma gibi etkinliklerin yerine getirilmesinde başkalarına bağımlı olmamayı gerektirmektedir. Kurumların etkinliği, gerekli hukuki araçların tesis edilmesine bağlıdır. Bunun aksi bir durum, denetimi hem siyasi hem de denetlenen kuruluşlardan gelecek müdahalelere karşı zayıf düşürebilecektir.

Diğer taraftan, BDDK ve TMSF Kurul başkanı ve üyelerinden görevi sona erenlere, bir işe başlayıncaya kadar almakta oldukları her türlü ödemelerin kurum tarafından verilmeye devam edilmesindeki süre bir yıldan iki yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu hükmün kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce görev süresi sona erenlere de uygulanması, daha önce kendilerine bir yıl ödeme yapılmış olanlara ise uygulanmaması öngörülmektedir. Görevi sona erenlerin almakta oldukları her türlü ödemelerin iki yıl boyunca verilmeye devam edilmesi ve bunun kısa süre önce görevi sona erenleri de kapsaması kesinlikle kabul edilemez. Devletin kurumları AKP’nin çiftliği değildir. Diğer taraftan, bu düzenlemenin daha eski yıllarda görev yapmış olanları kapsamaması, Rekabet Kurumu, EPDK gibi emsal kurumlarda böyle bir uygulamanın olmaması eşitlik ilkelerini de zedelemektedir. Bu durum, AKP’nin kayırmacı, adaletsiz ve ayrımcı uygulamalarının yeni bir örneğini teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 401’inci maddesinde düzenlenen imtiyazların kaldırılmasına ilişkin hükmün uygulanmasında ilgili şirket ana sözleşmelerinin uyarlama süresi 2 Temmuz 2012 tarihine kadar uzatılmaktadır. Bu maddeyle skandal bir düzenleme yapılmakta olup 6762 sayılı Kanun’un 401’inci maddesi hükümleri etkisiz hâle getirilmektedir. Zira, şeytanca bir düşünceyle, bir kanun hükmünün uygulaması kanunun yürürlükten kalktığı tarih sonrasına bırakılmaktadır. 13 Ocak 2011 tarih ve 6102 sayılı yeni Ticaret Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmekte, 6762 sayılı Kanun da yürürlükten kalkmaktadır. Dolayısıyla 401’inci maddede kamu yararı gereği yapılan düzenleme uygulanamaz hâle gelmektedir.

Bu düzenleme birilerine çıkar sağlanmasını da amaçladığını açıkça ortaya koymaktadır. Zira konu kapsamında daha önceki adıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yaptırılan incelemeler neticesinde on binlerce pancar çiftçisi ve köylüsünün ortağı olduğu şirketler tarafından kurulan holding şirkette üçüncü kişiye verilen imtiyaz ile ilgili suç duyurusunda bulunulmuş olup yargı aşaması devam etmektedir. Bu teklif ile yapılan düzenleme süreci olumsuz etkileyecek, imtiyazların üçüncü kişilerde kalmasına yol açacaktır.

Komisyonda yapılan görüşmeler esnasında Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan madde hakkındaki eleştirilerimize aynen katılmış olup şu açıklamayı yapmıştır: “Bu maddeyi, bu şekliyle, Komisyon uygun görürse götürelim. Bu arada, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızla SPK’dan arkadaşlarımızı bir araya getirelim, çalışsınlar, bir ortak formül üretsinler; hem halka açık şirketlere dokunmayacak ama bu sorunu da çözecek bir formül üretsinler. Genel Kurulda da önergeyle düzeltelim. Eğer çalışma yetişirse bir ihtimal, yetişmezse de ayrı bir teklif ya da tasarı kısa bir süre içerisinde buraya gelir ama bir an önce çözüm üretmekte çok fayda görüyorum.” demiştir.

Esasen yapılacak çalışma bir saat bile sürmez. Neticede, bu maddenin halka açık şirketlere yapacağı olumsuz etkiyi ayıklamak uzun bir çalışmayı gerektirmez. Bu konuda bir çalışma yapıldı mı, maddeyle ilgili bir önerge verilecek mi, açıkçası bilmiyorum. Sayın Başbakan Yardımcısı söz verdi, sözünün gereğini yerine getirecek mi, madde görüşülürken göreceğiz. Sonuçta AKP Hükûmeti on binlerce pancar çiftçisinin haklarını koruyacak mı yoksa haklarının birilerine peşkeş çekilmesini mi sağlayacak, bunu açıkça göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, yine bu kanun teklifinde, tabii afetler nedeniyle zarar gören çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programındaki Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine olan borçlarının ertelenmesi veya vadelendirilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Komisyon görüşmelerinde, ağır kış şartları ve deprem dolayısıyla, özellikle Ağrı, Erzurum, Muş ve Erciş fabrikalarında toplam 1.137 çiftçinin tarladan pancarı söküp fabrikalara teslim edemediği, bu nedenle, kendilerine ödenmiş olan toplam 4 milyon 10 bin lira tutarındaki avansları kapatamadığı, teklif ile buna kolaylık getirilmek istendiği açıklanmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu maddedeki düzenlemeyi destekliyoruz.

Pancar çiftçisi gerçekten zor günler yaşamaktadır. AKP, vadettiği pancar kotalarını kaldırmadığı gibi, daha da düşürmüştür. Çiftçiler kota simsarlarına mahkûm edilmiştir. Pancardan şeker üretimi özelleştirme ile yok edilmek istenirken nişasta bazlı şekerin önü açılmaktadır. Dünyada birçok ülke sınırlama getirirken, ülkemizde nişasta bazlı şekerin kotası ısrarla artırılmaktadır. Pancar çiftçisi nişasta bazlı şeker lobisine kurban edilmemelidir. Millî ekonomimizin vazgeçilmezleri arasında yer alan, Türk tarımının ve endüstrisinin lokomotifi olan ve sağladığı 3 milyar dolara yakın katma değeriyle ülkemizin aydınlık yarınlarının teminatı olan şeker fabrikalarımızın bugün yok pahasına, arsa bedellerine satılması sektörden ekmek yiyen milyonlarca vatandaşımızı derinden yaralamıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, şeker fabrikalarında, rant amaçlı değil, istihdam, üretim ve yatırımın devamlılığını hedefleyen bir özelleştirmenin esas alınmasını gerekli görmekteyiz. Şeker fabrikalarının öncelikle pancar üreticilerine, işçilere, sulama birliklerine, taşıma sektörüne, ziraat odalarına, yörenin esnafı ve halkın içinde bulunduğu oluşumlara satılması hedeflenmelidir.

Değerli milletvekilleri, bugünlerde Konya ve Karaman’da afete maruz kalan çiftçilerimiz, zararlarının telafisi için Hükûmetten yardım beklemektedir. Başta Hadim, Taşkent, Derebucak, Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük, Seydişehir, Sarıveliler, Başyayla, Ermenek olmak üzere, Konya ve Karaman’ın ilçelerinde 2012 kış aylarında meydana gelen yoğun kar yağışı sonucu kar basması ve erimesi nedeniyle meyve ağaçları ve ekili alanlarda çok büyük hasarlar oluşmuştur. 2-3 metreyi bulan karın altında kalan özellikle kiraz ve ceviz ağaçlarının dalları yüzde 90 mertebesine varacak şekilde kırılmış ve birçoğu da kemirgen hayvanlar tarafından telef edilmiştir. Bu afete neden olan riskler tarım sigortası kapsamına girmemektedir. Bu itibarla Konya ve Karaman’daki kiraz ve ceviz üreticilerinin kayıpları Hükûmet tarafından gerekli hasar tespitleri yapılarak mutlaka karşılanmalıdır. Su altında kalan ekili alanlardaki hasarlar da mutlaka telafi edilmelidir.

Yine, geçtiğimiz günlerde yaşanan şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle özellikle Cihanbeyli, Altınekin, Kulu ve Yunak ilçelerinde olmak üzere Konya’da ekili alanlarda büyük hasar vermiş, tarladaki pancar, arpa, buğdayın neredeyse tamamını söküp atmış, tarlaları kum örtüsü kaplamıştır. Şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle Konyalı çiftçilerin yaşadığı mağduriyetin giderilmesi, oluşan kayıpların Hükûmet tarafından gerekli hasar tespitleri yapılarak karşılanması gerekmektedir. AKP Hükûmetini bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeye ve zaten zor durumda faaliyetini sürdürmeye çalışan çiftçilerimizin bu ağır hasarlarını gidermeye, gerekli yardımı yapmaya davet ediyorum.

Öte yandan, yine Konya’da hayvancılıktan geçimini sağlayan vatandaşlarımız hayvanlarına şap aşısı yaptıramamaktan şikâyet etmekte ve endişe içinde çare aramaktadır. Bu yıl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Konya’ya sadece 10 bin şap aşısı gönderildiği, gerekli alım yapılmadığından şap aşısı taleplerinin karşılanmadığı öğrenilmiştir. Öngörüsüz ve basiretsiz bir yönetim sergileyen AKP Hükûmeti üreticimizi kaderiyle baş başa bırakmıştır. Bugünlerde Konya’da şap hastalığı vakalarının tespit edilmesi nedeniyle de üreticimizin endişeleri bir hayli artmış bulunmaktadır.  AKP Hükûmetini şap hastalığına karşı gerekli tedbirleri almayı ve üreticilerin zararlarını karşılamaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz toplam nüfusunun yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesiminde çalışan milyonlarca insanımız bankalar tarafından tam anlamıyla kıskaca alınmışlardır. 2009 yılında 14,9 milyar lira olan bankaların verdiği zirai krediler, 2010 yılında yüzde 52,5 oranında artışla 22,8 milyar liraya, 2011 yılında da yüzde 35,6 oranında artışla 30,9 milyar liraya yükselmiştir.

Son yıllarda sırtına kaldıramayacağı bir yük yüklenen çiftçilerimiz AKP İktidarının anlaşılamaz ve kabulü mümkün olmayan yanlış uygulamaları yüzünden çok zor durumda kalmışlardır. Borç tuzağına düşen ve borçlarını ödeyemez hâle gelen çiftçilerimiz diğer taraftan da ağır girdi maliyetleri altında ezilmektedir. Çiftçinin eline geçen para reel olarak gerilerken mazot, gübre, enerji, ilaç ve tohum başta olmak üzere tarımsal girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçiler girdi maliyetlerindeki fiyat artışı nedeniyle yeterli girdi kullanamamakta, bu da verimliliği olumsuz etkilemektedir.

AKP Hükûmeti ne çiftçinin ne de Türk tarımının durumunu dert edinmektedir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde açıklanan yeni teşvik sisteminde de AKP Hükûmeti çiftçileri görmezden gelmiştir. Gerçek üretici konumunda bulunan çiftçinin gübre, mazot, elektrik gibi girdileri üzerinden alınan yüksek oranlı vergilerde hiçbir indirime gitmeyen AKP Hükûmeti, söz konusu patronlar olunca vergi ve primlerde büyük indirimleri kolayca yapabilmektedir. Tarımın yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal girdi yükünü azaltacak ve tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracak tedbirler bir an önce alınmalıdır.

Ben kanun teklifinin hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aydın Ayaydın, İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, TMSF başkan ve üyelerinin görev sürelerini yeniden düzenleyen torba Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, burada, yine ve yepyeni bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Artık şaşırmıyorum ancak anlayamadığımı da belirtmek istiyorum. Zira AKP’li milletvekili arkadaşlarımız, tesadüf bu ya, aynı günlerde aynı hükümleri içeren birçok kanun teklifi birden veriyor. Bu kanun teklifleri gerek usul ve gerekse içerik açısından fazlasıyla izaha muhtaçtır. İzninizle, usulden başlamak istiyorum.

AKP döneminde, son dönemde yeni bir gelenek daha oluşmuştur. Şöyle ki: Kendi yaptığı yasalara bile uymada özensiz davranan, -örneğin, bütçe sürecinde 5018 sayılı Kanun kapsamında yayımlanan Orta Vadeli Program, aylar sonra, Mayıs yerine Ekim ayında açıklanmıştır- birbiriyle ilgisiz pek çok hüküm içeren, kanun yapma tekniğine tamamen aykırı, bu yönüyle acil ve zorunlu hâllere özgü olabilecek yani istisnai olması gereken torba kanun uygulamalarını kaideye dönüştüren; torba yetmemiş, 6111 sayılı Kanun gibi âdeta bir ucube olan 216 asil, 18 geçici, toplam 234 madde çorba kanunlara imza atan AKP, son dönemde yasalaştırmak istediği önemli hususları, tasarı olarak değil, kanun teklifiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmeye başlamıştır. Böylelikle, konuyla ilgili bakanların ve tasarı hakkında görüş verecek kamu kurumlarının haberi dahi olmaksızın, bilgi ve fikirleri alınmaksızın emrivakiler yaratılmaktadır. Diyebilirsiniz ki: “Her milletvekilinin kanun teklifi vermeye hakkı yok mu? “ Elbette vardır, ancak nedense AKP’li vekillerin verdiği kanun teklifleri komisyonlarda ve Genel Kurulda hemen görüşülüp yasalaşıyor ama muhalefetin verdiği kanun teklifleri komisyonun raflarında gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Üstelik, iktidar milletvekilleri, sözde kendi verdikleri kanun tekliflerinin içeriğinden habersizler. Burada amaç Bakanlar Kurulunu devre dışı bırakmak mı, yoksa kamu kuruluşlarını mı? Ama görülüyor ki AKP Hükûmetinin kafası karışıktır, bir plan ve vizyon sahibi değildir.

Türk kamu yönetiminin yerleşik düzenini ve teamüllerini tamamen ortadan kaldıran AKP’nin bu kanun tanımaz uygulaması, “Ben yaptım, oldu.” demekten öte, krallıkla idare edilen sözde ülkelerde bile -böyle antidemokratik uygulama- yoktur. Türkiye böyle bir uygulamayı ne yazık ki hak etmiyor. Eminim, başta Sayın Bakan olmak üzere Parlamento çatısı altında görev yapan birçok AKP’li sayın üye de bu tür uygulamalardan rahatsız ve bu durumu içlerine sindirememektedirler. Ancak bu durumu değiştirmeye ne Sayın Bakanın ne de değerli milletvekillerinin gücü yetmemektedir. “İleri demokrasi” dedikleri de bu olsa gerek.

Görüşmekte olduğumuz birleştirilmiş kanun teklifleri bunun son örnekleridir. Biliyorsunuz, eğitimde bir oldubitti yaratılarak -oysa başarısı AKP İktidarının hazırladığı kalkınma planındaki tespitlere resmen tescillenen- sekiz yıllık temel eğitimi ortadan kaldıran düzenleme AKP grup başkan vekillerinin kanun teklifi şeklinde olmuştur. Üstelik, o teklifin 22’nci maddesi, eğitimle yakından veya uzaktan ilgisi bulunmayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile TMSF başkan ve üyelerinin sona eren görevlerinden dolayı yeniden atanmalarını öngören bir madde. Daha da ilginci, bu kurumların bağlı olduğu Sayın Bakanın bile bundan haberi yoktu. Eğitimle ilgisi bulunmayan BDDK ve TMSF başkanlarının görev süreleriyle ilgili düzenlemenin 4+4+4 kanun teklifinin içinde yer alması bile Türkiye Büyük Millet Meclisine bir hakarettir, ciddiyetsizliktir. Teklif ile söz konusu kurumların başkan ve üyelerinin yeniden atanmalarının önü açılmaktaydı. Zira, mevcut hükümlere göre, söz konusu kurumların başkan ve üyelerinin görev süreleri altı yılla sınırlı olup, görev süresi sona eren başkan ve üyeler yeniden atanamamaktadır. Oysa 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na göre zaten görev süresi biten BDDK ve TMSF başkan ve üyeleri yeniden atanabiliyordu ama AKP Hükûmeti, 2005 yılında çıkardığı 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile bu uygulamaya son vererek başkan ve üyelerin görev sürelerine sınır koymuştur. Şimdi aynı AKP Hükûmeti kendi yaptığını yeniden bozuyor ve eski şekline getiriyor. Madem 2005 yılında yasayı bu hâle getirdiniz, neden şimdi yeniden eski şekle döndürmeye kalkıyorsunuz? Doğrusu, yazık, kanunları ve ülkeyi yazboz tahtasına çevirdiniz. AKP Grup Başkan Vekili, bu kurum başkan ve üyelerinin görev sürelerine dair hem de ilgisi olmayan eğitim yasası teklifi içinde böyle bir teklif verirken BDDK ve TMSF’nin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, konuyla ilgili olarak gazetecilere “O yasa teklifinden benim haberim yok. Hükûmetten giden bir şey değil belli ki. Onu arkadaşlara bir sorarız, nedir bakalım, hangi amaçla olmuştur?” demek zorunda kalmıştır.

Evet, partinin Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli önemli bir düzenleme teklif ediyor, on yıldır bu kurumların ve ekonominin başında olan Sayın Babacan’ın haberi yok. Sanki bir koalisyon hükûmeti. Ülkeyi bilmeyen biri bunu koalisyon hükûmeti sanacak. Doğrusu, böyle bir ciddiyetsizlik ancak AKP Hükûmeti uygulamalarında olur. Ancak medyada çıkan haberler ve kulislere sızan bilgilere göre anlaşılıyor ki bu durumun altında farklı amaç ve hesaplar vardır. Sayın Babacan TMSF’nin başına görevi sona eren Şakir Ercan Gül yerine şu anki üyelerden birini geçirmek isterken, Sayın Canikli’nin düzenlemeyle şu anki Başkana yani kendisi gibi bir maliye müfettişi olan şu anki Başkan Şakir Ercan Gül’e atama yolu açmak istediği anlaşılıyor. İlginç olanı ise TMSF’de başkanlığın maliye müfettişlerine tahsis edildiğine dair bir teamül oluşması ve Sayın Babacan’ın istediği kişinin ise müfettiş olmaması dikkat çekicidir.

Ülke yönetimi, bilhassa ekonomi yönetimi, dar çıkarların, meslek taassuplarının ahbap çavuş ilişkilerini kaldırmaz; ciddiyet, liyakat, yetkinlik ve sıkı eş güdüm ister. Bu davranışlarla o güzide kurumlara yani ülkemize zarar vermekten başka ele ne geçmektedir? Hele de ekonomide çizilen o pembe tablonun ne kadar hayal olduğu artık iyice ortaya çıkarken ve 2012 yılından itibaren sıkıntılar artarak devam edecekken böylesi bir  kopukluk veya çıkar çatışmasının yeri ve zamanı değildir.

Gelelim esasa ilişkin hususlara. Bakınız, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı Tevfik Bilgin’in görev süresi 11 Nisanda doldu, 1 üyelik ise uzun süredir boş. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül ve 1 üyenin görev süresi ise 28 Şubat itibarıyla sona ermiştir. Ancak TMSF Başkanı Sayın Gül, görev süresi bitmiş olmasına rağmen odasını boşaltmamış, her gün Kuruma gidiyor. Peki, Hükûmet ne yapıyor dersiniz? Bekliyor ve bu atamaları gerçekleştirmiyor. Çünkü Şakir Ercan Gül sanki bulunmaz Hint kumaşı! Peki, ne bekliyor dersiniz Hükûmet? Hiç kuşkunuz olmasın ki kişiye özel bir yasanın çıkmasını bekliyor ki TMSF’nin başına yeniden Şakir Ercan Gül’ü atasınlar. Benim anlamadığım, AKP İktidarının elinde TMSF Başkanı olabilecek nitelikte hiç mi bürokrat yok yoksa Şakir Ercan Gül gerçekten bulunmaz bir Hint kumaşı mı? Vay güzelim ülke ne hâllere düşmüş!

Bugün, TMSF’nin Başkan ve üyeliği atama bekliyor. 7 üyeli bu Kurumda Fon Kurulu en az 5 üyeyle toplanabiliyor yani kanuna göre haftada en az 1 defa olmak üzere gerekli hâllerde toplanmak durumunda olan TMSF’de 1 üye rahatsızlandığında Kurul toplanamayacak duruma gelmiştir. Ne yazık ki benzer durum Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda da geçerli olup, hâlen sadece 5 üye görev yapmaktadır. Bu mudur sizin devlet ciddiyetiniz? Bu mudur kurumlara ve ülkeye saygınız, ekonomiye hassasiyetiniz?

Doğrusu, çıkardığı kanun hükmünde kararnamelerle, “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla bakanlık teşkilatlarına “bakan yardımcılığı” gibi bir pozisyon ihdas ederek, dayanağını Anayasa’dan almayan bir bürokratik kademeyi daha güzelim ülkeye hediye eden ve üstelik hâlâ o bakan yardımcılarından bazılarını atamayan AKP’nin bu tavrı şaşırtıcı da gelmiyor. Şaşırtıcı olmayan bu durum, maalesef ülke yönetimi için dramatik bir durumdur.

Yine, kanun teklifinin görüşmeleri sırasında verilen bir önergeyle, görev süreleri sona eren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkan ve üyelerinin iki yıl boyunca, görevdeymiş gibi maaş alabilmelerine olanak sağlanmaktadır. Gerekçesi “Eski üyelerin işsiz kalması durumunda mağdur edilmemesi.” olan bu düzenleme, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olup kişiye özgü bir düzenlemedir.

Yıllardır intibak düzenlemesi bekleyen memurlara ancak yüzde 2 zam yapacaksınız, bunu da “2013 yılından itibaren geçerli.” diyeceksiniz ama sıra yandaş bürokratlara gelince, evlerinde otursalar dahi görevlerindeymiş gibi 15 bin Turkish lira ödemeye devam edeceksiniz. Üstelik bu maaşları, geçim sıkıntısı çeken işçi, memur ve emeklinin aylıklarından kestiğiniz vergilerden karşılayacaksınız. Bu yaptığınız vallahi de günahtır, billahi de günahtır. Buna nasıl vicdanınız elveriyor, bunu anlamış değilim.

Üstelik bu uygulamayla, diğer özerk kurumlara tanınmayan mali haklar getiriyorsunuz. Diğer özerk kurum başkanlarının kafaları kel mi? Ayrıcalık neden? Bari, buna doğru dürüst bir cevap verseniz, biz de bunu anlayabilsek.

Ayrıca, unutulmamalıdır ki son derece kalifiye ve deneyimli olan bu kişilere, sektör dışında işsiz kalabilecekleri endişesiyle iki yıl boyunca yüksek ücret ödenirken, ülkemizde işinden olan çalışanlar için işsizlik maaşı uygulaması maksimum on ayla sınırlıdır. Bu kurum başkanları ise evlerinde bile otursalar, iki yıl boyunca ayda 15 bin lira ballı maaş almaya devam edeceklerdir.

Yine, kanun teklifinde, ağır kış şartları ve deprem dolayısıyla kendilerine ödenmiş olan toplam 4 milyon Türk lirası tutarındaki avansı kapatamayan, özellikle Ağrı, Erzurum, Muş ve Erciş’teki pancar çiftçilerine kolaylık getirilmektedir. Çiftçilerimizin borçlarının, çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programlarındaki Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine olan borçlarının ertelenmesi veya vadelendirilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.

Bu düzenlemeyi olumlu karşılıyoruz. Zorda olan çiftçilerimize yönelik atılan her adımın Cumhuriyet Halk Partisinden gereken desteği her zaman göreceğini özellikle belirtmek istiyorum. Zira çiftçi sadece iklim şartlarının değil asıl olarak AKP İktidarının kurbanı olmaktadır. AKP İktidarının uygulamaları sonucu borcunu ödeyemeyen çiftçiye vade desteği yerine, o çiftçinin borcunu ödeyebilen, ülkesi için istediği düzeyde üreten, ürettiğini değerlendirebilen bir konumda olmasıdır. Asıl mesele çiftçimize kolaylık sağlamak değil çiftçimizin önünden çekilmek olmalıdır, onları daha fazla ezmemek olmalıdır. AKP gölge etmesin yeter, çiftçimiz kendi kendisine de, ülkemize de yetecektir, bu böyle bilinmelidir.

Bakınız, dünyada tarım sektörünün stratejik önemi her geçen yıl artmaktadır. Bu durumun en belirgin göstergesi  dünya tarım ve gıda fiyatlarının son dönemde sürekli bir artış eğilimi içine girmesidir. Dünya için bu kadar önem arz eden tarım sektörü ülkemiz için de hayati bir alandır. Zira 74 milyon olan ülke nüfusumuzun 2023 yılında yaklaşık 83 milyon olacağı öngörülmektedir. Son otuz yılda nüfusu 30 milyon artan ve nüfusundaki artma eğilimi devam eden bir ülke olarak Türkiye’nin tarım, gıda ve  hayvancılık politikalarında da öncelikli amaç, kendi nüfusuna yetecek gıda temin etmek, çevreci ve ilerici teknikler kullanılmak suretiyle üretimini artırmak ve tarımsal alandaki üreticileri bilimsel ve sistematik bir şekilde desteklemektir. Tarım sektörü ekonomik, sosyal ve mali açıdan ülkemiz için son derece önemli bir sektördür ama ne yazık ki çiftçimiz, tarımımız AKP’nin kurbanı olmuştur. Çiftçi AKP İktidarı döneminde âdeta yok olmuştur. 2002 yılında tarımsal üretimin Türkiye’nin gayrisafi yurt içi hasılasındaki payı yüzde 10,3 iken bu rakam 2009 yılında yüzde 8,3’e, 2010 yılında yüzde 7,8’e gerilemiştir. Tarım  sektörü bütçeden yapılan transfer harcamalarının büyüklüğü bakımından sosyal güvenlik harcamalarından sonra ikinci büyüklüğe haiz alandır. Tarım sektörü istihdam alanında da önemli bir yer tutmaktadır. Tarımda çalışan nüfusun toplam istihdamdaki payı Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 1,6, G7 ülkelerinde yüzde 2,3, avro bölgesinde yüzde 3,6 ve OECD ülkelerinde ise ortalama yüzde 5,1 oranındayken, ülkemiz nüfusunun dörtte 1’i yani yüzde 25’i tarım sektöründe çalışmaktadır.

Bu tablo karşısında tarım sektörünün ülkemiz için çok önemli bir sektör olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Ancak uygulanan politikaların bu alanın önemiyle uyumlu olup olmadığına bakıldığında tarım sektörünün öneminin yeterince anlaşılmadığı ve AKP İktidarı tarafından tarımın âdeta yok sayıldığı bir kez daha gözler önüne serilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüşmekte olduğumuz torba kanun tasarısında bazı kanunlarda değişiklik yapılmakta, bazılarında da, bazı kanun gücünde çıkarılan kararnamelerde değişiklik yapılmaktadır, 660 sayılı Kanun Gücündeki Kararnamede değişiklik yapılmaktadır. Madem 660 sayılı Kanun Gücündeki Kararname’de değişiklik yapacaksanız neden o Kararnameyi getirmiyorsunuz da, Kanun’un aslını bu Mecliste görüşmüyoruz da o Kanun Gücündeki Kararname’deki bazı değişiklikleri görüşüyoruz? Bu son derece önemlidir. Anayasa’nın temel ilkelerine aykırıdır. AKP son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakarak kanun gücünde kararnamelerle bu ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Bu ülke kanun gücünde kararnamelerle yönetilecek bir ülke değildir. Lütfen, çıkarmış olduğunuz kanun gücündeki kararnameleri, yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirin, o kanunları buradan geçirelim.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

Tabii, bu torba kanun teklifini değerlendirirken öncelikle bu kanun teklifi ya da düzenlemede çifte dikiş ihtiyacını Hükûmet ya da iktidar nereden duydu, bu ihtiyaç nereden hasıl oldu, onun üzerinde durmak gerekiyor.

Bizler Komisyonda bu torba kanunu tartışırken, aslında kanun hükmünde kararname yetkisiyle Sayın Bakanın yetkisi 2 Temmuza kadar uzatıldı. Yani bu düzenlemeye gerek yoktu. 1 Temmuz itibarıyla da Yeni Türk Ticaret Kanunu meri duruma geliyor ve esasında burada yapılan değişiklikler ondan itibaren normal rayına girmiş olacaktı ama kişiye özel böyle bir yasal düzenlemenin getirilmiş olması, bu dönemde getirilmiş olmasının başkaca sebepleri var.

Önemli sebeplerden bir tanesi, Türkiye’de ekonomi iyiye gitmiyor, gidişat iyi değil. Hükûmet, ekonomi bürokrasisi, bugüne kadar ekonomideki kötü gidişatı bir şekilde kamufle etti, gerçekleri kamuoyundan gizleyebildi ama yavaş yavaş işler öyle bir duruma geldi ki mızrak çuvala sığmaz duruma geldi. Artık, tablo gizlenemiyor. Rakamlarla oynayarak, istatistiklerle oynayarak gösterilen tozpembe tablo tersine dönmeye başladı; gerçekler yavaş yavaş kamuoyunca da bilinir duruma geldi.

Tam bu noktada, Hükûmet, kendisini ayakta tutan, piyasada canlılık vesilesi olan ve dışarıdan gelen sıcak paranın kaçışını gözlemlemeye başladı. Merkez Bankasının 2011 verisidir; 2011 yılı içerisinde, Türkiye piyasasında, kaynağı belli olmayan, nereden geldiği belli olmayan 12,6 milyar dolar paranın olduğunu ifade ediyor. Bu, Merkez Bankasının tespiti. Bu para nereden geliyor, bu para nasıl Türkiye piyasasına giriyor, işlevi nedir, Hükûmet aslında çok iyi biliyor. Uzun süredir sıcak para akışıyla canlı tutulmaya çalışılan piyasa döngüsü artık işlemez duruma geldi. Özellikle finans sektöründe belirginleşen güvensizlik tablosu karşısında Hükûmetin buraya bir müdahalesi gerekiyordu. Esasında bu düzenleme, evet kısmen kişiye özel, dost ahbap düzenlemesi, bunların hepsi doğru. Bir pencereden baktığımız zaman böyle bir değerlendirme, böyle bir sonuca da ulaşmak mümkün ama esas bu düzenleme, özellikle uluslararası sermayeye bir göz kırpmadır: “Aman ha, Türkiye piyasasından geri çekilmeyin, biz finans sektörünün yönetimini istikrara kavuşturuyoruz. Biz, geçtiğimiz dönemde bir yanlış yaptık, istikrarsızlığa vesile olacak bir düzenleme yaptık, şimdi geri dönüyoruz, Sayın Derviş döneminde yapılan düzenlemeleri yeniden sisteme oturtuyoruz.” Bu, böyle bir göz kırpma, parayı piyasadan kaçırtmama düzenlemesi.

Hükümetimiz uzun süreden beridir, her vesileyle, özellikle Başbakan, ekonomi yönetimi “Biz, dünyada ekonomik krizi yönetmede model ülke durumuna geldik. Herkes bize diyor ki: Gelin, bize tecrübelerinizi anlatın; siz nasıl kurtuldunuz, biz de kurtulalım.” diyor ve IMF’ye borcun kalmadığını söylüyor. Bakınız, başka tabir kullanmak istemiyorum ama en basit tabirle bu, asparagas bir bilgidir, doğru olmayan bir bilgidir. Evet, IMF’ye borç azaldı ama lütfen şu rakamı da kamuoyuyla paylaşın: Türkiye'de AKP hükûmetleri döneminde yapılmış kamu yatırımlarının tamamı, özellikle enerji ve ulaştırma sektöründe yapılan yatırımların tamamı uluslararası fon şirketlerine borçlanarak yapılmış. Bu fon şirketlerinin yani bu borçlanmanın yüzde 35’i Amerikalı fon şirketleri, yüzde 22 civarında Batı Avrupa şirketleri, yüzde 7 civarında Uzak Doğu sermayesi, yüzde 7’si de Orta Doğu sermayesi yani Arap sermayesi. Yani bugün, bu ülkede yapılmış ne varsa, kaç duble yol varsa, enerji alanında yapılmış ne faaliyet varsa tamamı borçtur ve Hükûmet bu borcu kamuoyundan gizliyor. Gerçek anlamda Türkiye'nin dış borcu, maalesef, açıklanmıyor. Hangi fon şirketine ne kadar borcumuz var, bilmiyoruz. Mademki siz finans sektöründe istikrarı yakalama arayışıyla böyle bir kanun teklifini gündeme getirdiğinizi düşünüyorsunuz, o zaman, bu vesileyle bizim uluslararası finans sektörlerine olan bağımlılığımızı da lütfen bir açıklayın. Kime ne kadar borcumuz var? Bu ülkenin, fon şirketlerine ne kadar borcu olduğunu burada açıklamak durumundasınız.

Kişiye özgün düzenleme. İsimleri zikretmek istemiyorum ama birinin yerine biri gelirse ne değişir burada? Aslında çok da onun peşinde değiliz ama şu iddia ciddidir: Elli altı gündür görev süresi tamamlanmış fiilen başkan olmayan biri, fiilî bir durumda bir kurumu idare ediyor ve Hükûmet bunu görmezden geliyorsa, yok sayıyorsa, böyle bir problemi yok sayıyorsa ve bu kürsüden demin de ifade edilen iddialar, demin ifade edilen düşünceler ciddi düşünceler. Hükûmet, bu iddialara, ne Komisyonda ne de şu ana kadar Parlamentoda inandırıcı bir cevap vermedi.

AKP Grup Başkan Vekiliyle Bakan arasındaki bir çekişme, kişi üzerinde ya da kişiler üzerindeki çekişme, bu ülkenin bağımsız olduğunu ifade ettiğimiz bir kurumunun tepe noktasına kadar sirayet ediyorsa bu ciddi bir sıkıntıdır. Öteden beri biz, ekonomide çizilen tozpembe tablonun gerçekçi olmadığını ve sıkıntı yarattığını, Hükûmetin mevcut uygulamalardan vazgeçip gerçekçi tedbirler alması gerektiğini ifade ederiz. Evet, Türkiye’deki kurumların yönetimlerinde istikrarsızlığın olması hepimizde ciddi sıkıntılar yaratır, hepimize zararlar verir, ülkeye zarar verir. Meclisin buna karşı kayıtsız kalmasını beklememek gerekir, Meclis buna karşı kayıtsız olmamak durumundadır.

Umarım bugün burada, Sayın Bakan konuştuğunda bu iddialara cevap verecektir. Açıkça şunu söyleyebilmeli: “Evet, Başkan çok değerli biridir, maharetli biridir, biz görevinin devamını istiyoruz, arzuluyoruz.” Şahsen bizim buna bir itirazımız olmaz, ama açıklıkla buraya koymalı. Dolanarak bir şeyler ifade etmenin ya da bir şeyleri kamuoyundan gizlemenin hiç gereği yok. Açıkça paylaşın, deyin ki: “Sebep bu. Bu sebepten dolayı, evet, bu kişi elimizdeki kadrolar içerisinde en iyisidir ve uluslararası finans kurumlarına, finans sektörüne güven telakki edecek şahıs olarak biz bunu düşünüyoruz, görev süresini de uzatıyoruz.” Hükûmetsiniz, böyle bir tasarrufta bulunabilirsiniz, ama iki tane bağımsız kurumun yönetimiyle bu kadar oynarsanız bağımsızlık vasfını yitirmiş olur bu kurumlar, tamamıyla tekeliniz altına almış olursunuz. Hele hele bu kurumların başındaki insanla ilgili olarak, kişilerle ilgili olarak sizler arasında, yani Hükûmet arasında çelişkiler ve çatışmalar olduğu iddiası gündemdeyken sizin orada yapacağınız düzenleme istikrara hizmet etmez, istikrarsızlığı büyütür.

İmtiyazlı hisse meselesi bu kanun teklifinin içerisinde var. Tek hisseyle çoğunluk hisse üzerinde dikta kurma alışkanlığını terk etmek gerekir. Bakın, 401’inci madde yani Türk Ticaret Kanunu’nun 401’inci maddesi açıkça ifade ediyor, kimlerin imtiyazlı hisse sahibi olacağını tek tek sayıyor ve devamında cümleyi şöyle bağlıyor: “Kamuya yararlı dernek ve vakıflar lehine tesis edilebilecek imtiyazlar hariç olmak üzere” diyor. Bu yararlı dernek ve vakıfları hangi kritere göre belirliyorsunuz, lütfen bizimle de bir paylaşın, kriter ne? Deniz Feneri yıllarca burada yararlı bir dernekti. İmtiyazlı hissesi varsa bir kurumda ve o kurum üzerinde tahakküm kurma hakkı varsa buna nasıl göz yummuş olursunuz? Burada bal gibi de göz yummuş olursunuz, imtiyaz sağlamış olursunuz. Kriter şu olmamalı: “Bize yakın dernek ve vakıflar yararlı dernek ve vakıflardır.” Bu kriterden hareket ederseniz böyle sıkıntılı kanun yaparsınız, Meclisin önüne böyle sıkıntılı kanun getirmiş olursunuz.

Mesela bir maddede, şeker pancarıyla, şeker pancarı üreticisiyle ilgili düzenleme… Şeker pancarı üreticilerinin tamamı da bu kanunun içerisinde değildir, kamu fabrikalarıyla bağlantılı olan kimi şeker pancarı üreticileri. Özel sektöre ürettiğini satan şeker pancarı üreticisi bunun içerisinde değildir. Burada bile bir çifte standart uygulanmış. Özel sektöre üretim yapan şeker pancarı üreticisi kendi rızasıyla kendini mecbur etmedi, sizin uyguladığınız, önceki hükûmetlerden devraldığınız kota zorbalığıyla şeker pancarı üreticisini siz özel sektöre muhtaç ettiniz. Bugün eğer o şeker pancarı üreticisi mağdur durumdaysa siz ikinci defa cezalandıramazsınız. Getirdiğiniz kanun teklifiyle, bırakın tarım sektörünün diğer kalemlerine bakmayı sadece şeker pancarı üreticisini bile kendi içinde ikiye bölmüşsünüz. Bunun izah edilebilir bir tarafı yok, bu haksızlığın izah edilebilir, kabul edilebilir bir tarafı yok. En azından şeker pancarı ile ilgili düzenlemeyi gözden geçirmeniz gerekiyor.

Uyguladığınız tarım politikalarıyla, hayvancılık politikalarıyla bu ülkeyi yeşil soğana muhtaç duruma getirdiniz.

Buğday ambarı olan bu ülkede, artık, biz, dışarıdan buğday da alır duruma geldik.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O ham madde, işlenip satılıyor; ihtiyaçtan değil.

ADİL KURT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sadece bir ilin hayvancılık potansiyelini sizinle paylaşacağım. Sizin açınızdan da belki bilgi olur Sayın Bakan. Hakkâri’nin hayvancılık potansiyeli 10 milyon küçükbaştır, büyükbaş potansiyeli 3 milyondur.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Biliyorum.

ADİL KURT (Devamla) – Hakkâri’de kaç tane küçükbaş hayvan var şu anda? Sizin de bilginiz vardır, sizin müdürlüğün resmî rakamıdır. 360 bin küçükbaş hayvan -yani yirmide 1 bile potansiyel işlemiyor- 36 bin de büyükbaş hayvan var. Siz bu tabloda eğer tarım politikalarından memnunsanız, işler tıkırında işliyorsa, “İşliyor.” diyorsanız bu memlekete daha fazla ithal et yedirirsiniz, yedirmiş olursunuz, daha fazla domuz üretme çiftliği kurmuş olursunuz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Öyle bir şey yok. Bir tek, bir tane bile yok.

ADİL KURT (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bilerek konuşun.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen söz atmayınız.

ADİL KURT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan çat kapı dışarıdan Meclise girdiği için burada nelerin konuşulduğundan haberdar değil. Çat kapı da lafa gireyim diyor, e öyle olunca da gümlüyor. Bu meseleler öyle çat kapı konuşulacak meseleler değil. Evet, demin de söyledim, bu ülkeyi hem yeşil soğana muhtaç ettiniz hem de nana muhtaç ettiniz. Ekonomi iyiye gitmiyor. Bu yasal düzenlemeyle evet, uluslararası finans kuruluşlarına göz kırpmaya çalışıyorsunuz, “Aman ha, ülkeyi terk etmeyin, bizde her şey güllük gülistanlık.” demeye çalışıyorsunuz ama uygulama bu şekilde olursa, gerçekliğe bu kadar sırtınızı dönerseniz korkarım bu sizi kurtarmaz. Bu noktada Hükûmetin başarısızlığını istemiyoruz, asla ve asla istemiyoruz, hele ekonomi politikalarında. Hükûmetin başarısızlığını arzulayan namerttir ama bu politikalar ülkeyi felakete götürüyor.

Açın, bakın, bizim ülkemizin verileri, ekonomik verilerin tamamı Yunanistan’la bire bir örtüşüyor. Önceki muhafazakâr hükûmet sizin gibi, verileri gizledi, tabloyu kamuoyundan gizledi, iktidar değiştiği andan itibaren Yunanistan’da kriz patlak verdi. Aynı tabloyu yaşıyoruz. Gerçeklere bu kadar sırtımızı dönerek bu ülkeye daha fazla zarar vermememiz gerekiyor, iktidar olarak buna hakkınız yok. Muhalefet olarak da bizim sizi uyarma görevimiz vardır.

Deminden beri söylediklerimizin tamamını bir araya getirirseniz, şöyle bir sorumluluğunuz ortaya çıkıyor: Çıkıp bu Mecliste, özellikle finans sektörünün adım adım sürüklendiği krizde Türkiye'nin gerçek tablosu nedir, kamuoyuyla paylaşmak durumundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Uluslararası fon şirketlerine borcumuz ne kadardır, açıklamak zorundasınız.

Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde, bu tabloyu bir araya getirdiğinizde, bu palyatif çözüm önerilerinin gerçekçi olmadığını, çözümleyici olmadığını düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurt. 

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzel.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha AKP Hükûmetinin kendi ihtiyacına binaen bir düzenlemeyle karşı karşıyayız ve bu ilk defa olmuyor. Ne yazık ki bir kez daha memleketimizin, ülkemizin, halklarımızın gerçek meseleleri, sorunları konuşulmuyor ama Hükûmete bağlı bir kurumun yönetim kademesinde bir düzenleme, görev uzatılması konuşuluyor. Bunu tabii, savunmak mümkün değil ama yasanın bir diğer maddesi, son maddesi özellikle özelleştirmeyle ilgili -biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımız da değindi- çiftçilerin özelleştirme kapsamındaki şeker fabrikasına olan borçlarının ertelenmesi. Yani burada yine çiftçiyi korumak adına getirilen bir düzenleme var gibi görünüyor ama aslında ülkemizin birçok sanayi kuruluşu, birçok devlet işletmesi özelleştirildiği gibi şeker fabrikaları özelleştirilerek, başta şeker üreticisi, tarım üreticileri, çiftçiler olmak üzere, o fabrikada çalışan işçilerin, o yörede çalışan, hayatını sürdüren esnafların bir şekilde hayatları, gelecekleri riskle karşı karşıya.

Özelleştirmelerin, değil işsizliği önlemek, yeni işsizlikler yarattığı ve ülkemizin tarımını tahrip ettiği, birçok birikmiş değerlerini ortadan kaldırdığı, büyük sermaye gruplarına, uluslararası firmalara peşkeş çekildiği çok açık, ortada. Eğer çiftçi korunmak isteniyorsa öncelikle özelleştirmeden vazgeçmek gerekir, yani afet nedeniyle mağdur olmuş çiftçinin korunmasının yolu bu değil. Ama AKP Hükümeti, her zaman olduğu gibi, tam bir fırsat siyasetini, tam bir kazan kazan siyasetini bu yasa düzenlemesinde de karşımıza çıkarıyor; bir taşla birkaç kuş birden vuruyor.

“Ülkemizin asıl meseleleri görüşülmelidir.” dedik. Yani bakıyoruz, Hükûmetin böyle bir şeye niyeti var mı? Hayır. Başbakan bugün yapmış olduğu grup toplantısında, yine, bir kez daha ana muhalefeti ezme… Bu ezme de özellikle -her zaman yapıldığı gibi- halkımızın inançları üzerinden, din politikası üzerinden, istismarı üzerinden yapılıyor. Cumhuriyetin bir tarihindeki camiler, hayratlar, çeşmeler satılmış, ahır yapılmış; bunlar kayıtlara geçmiş. Başbakan bunun belgelerini sunarak âdeta ana muhalefeti buradan sıkıştırmak ve böyle bir politik arenaya çekmek istiyor ki memleketimizin derdi bu değil.

Bakın, geçtiğimiz günlerde, biliyorsunuz, bir 2/B Yasası çıkarıldı Parlamentodan. Ama asıl, herhâlde 2/B Yasası değil ama 3/B diyebileceğimiz bir konuda Meclisimizin gerçekten ciddi bir görüşme yapması gerekiyor. Nedir bu 3/B dediğimiz? Önce barış, önce beslenme, önce barınma. Yani 75 milyon yurttaşın özellikle talebi bunlar ama bakıyoruz, Başbakan bu konulara değinmek yerine, kendince çok daha kolay, manevra, oyalama ve halkı bir ölçüde kandırmanın, aldatmanın konularını özellikle grup konuşması yapıyor. Şimdi, Başbakan konuştuğu sırada ajanslara bir haber düşüyor. O haber nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Geçtiğimiz günlerde Erzurum’da gölde boğulan TEDAŞ işçilerinden birisinin evinin üç gündür elektriği kesilmiş. Neden? 30 küsur lira borcunu ödemediği için ve bugün, uyarılar üzerine ve o borç, elektrik açma bedeli de ödenerek ölen işçinin evine yeniden elektrik bağlanıyor. İşte ülkenin gerçek manzarası budur. 75 milyonun açlığı, açıklığı, işsizliği, istismarı ve ne yazık ki demokrasiye, barışa duyduğu özlemler.

İş cinayetleri devam ediyor, işte yarın görüşülecek. En son iş cinayetlerinden bir tanesi, Antep’te Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesidir ve 2011 yılında 1.500 işçi, emekçi bu şekilde hayatını kaybetmiş durumdadır.

Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı, Mecliste törenler yapıldı ve bakıyoruz aslında ülkemizde çocuklar aç, eğitimsiz. Çocuk yaşta işçilik ne yazık ki bizim gerçekliğimiz ve ana dilini konuşamayan çocuklar, üstüne üstlük bir de tutuklu hâldeler, tutuklu çocuklar.

Şimdi, basında birkaç gündür, eski bakanlardan ve Susurluk soruşturmasında ceza almış Mehmet Ağar’ın hangi cezaevinde yatacağı ve Adalet Bakanlığının güvenlik nedeniyle ona uygun bir cezaevi arayışı haberleriyle dolu. Nihayetinde Aydın’da bir kapalı cezaevi bulunmuş.

Şimdi, Anayasa’nın başlangıç hükümlerinde yazar ki; işte, demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti. Yani hukuk, herkes için eşit, ayrımsız bir şekilde uygulanacak ve biz habire  Hükûmetten, Hükûmet sözcülerinden dinliyoruz ki: “Cinayet şebekeleriyle hesaplaşılacak, darbecilerle hesaplaşılacak, cinayetler aydınlatılacak.” Ama daha Susurluk soruşturması, Susurluk’ta olan bitenlerin arkasında sis perdesinde kalanlar aydınlatılmış değil, hesaplaşılmış değil. “Devlet sırları” kavramı arkasına sığınılıyor. Özellikle Mumcu suikastinde soru sorulduğunda “İşte, o tuğla çekildiğinde altında kalınır.” deniliyor. Örtülü ödeneklerin nereye harcandığı söylenmiyor ve alınan silahlar ve Mehmet Ağar tarafından kendi imzasıyla verilmiş ruhsatlar, bunların arkası kovalanmıyor. Nerede yüzleşme? Nerede darbecilerle hesaplaşma? Nerede çetelerin ipini çekme? Nerede Türkiye'nin tarihini aydınlatmak? Bütün bunlar olurken gerçekten adalette, hukukta çifte standart. 2  Temmuzda Sivas katliamını geçtiğimiz yıl protesto edenler bir yıl cezaya çarptırılıyor, aradan bir yıl geçtikten sonra. Niçin? Çünkü Madımak Oteli, orada canı yanmış Alevi yurttaşların isteğine ters bir şekilde bir kamu binasına dönüştürüldüğü için ve bu kamu binası önünde izinsiz toplantı, gösteri yürüyüşleri yapıldığı için bu cezayı alıyor. İşte bizim ülkemizdeki adalette çifte standardın durumu budur.

Yine aynı şekilde ülkemizin sorunları, gerçeklikleri açısından baktığımızda işçiler, emekçiler, engelliler, özellikle de emekliler… Emeklilere insanca yaşayabileceği bir gelecek, bir hayat sunamayan bu ülke yönetimi, üstüne üstlük bu yetmezmiş gibi yeniden çalışmak durumunda kalan emeklilere istisnasız bu ikinci işlerinden dolayı da vergi kesintisi yapabilmekte. Böyle bir izansızlık, böyle bir insafsızlık ama ötesinde büyük sermayeye, sermaye gruplarına teşvikler, stopaj indirimleri, KDV muafiyetleri, gümrük muafiyetleri, ucuz arsalar… Bütün bunlar, bu teşvikler yapılırken işçiden, asgari ücretliden, emekliden yine vergi kesintisi devam ediyor.

Şimdi, bugün gündem dışı söz aldı vekil arkadaşlarımız ve 24 Nisan önemli bir tarih tabii ama sözü alan “Asılsız Ermeni iddiaları” diye sözü aldı ve devam etti. Bir yüzleşme, bir tarihle hesaplaşma, bizim kardeşlerimiz, bu ülkenin yurttaşları, bu ülkenin kadim halklarından Ermenilerin duygusunu, tarihte yaşadıkları acıyı, dramı, trajediyi konuşmak, buradan ders çıkartmak, unutulmaması gereken bir gün. Burada Ermeni halkına, Ermeni yurttaşlara seslenmemiz gerekirken ha bire onların duygularını daha çok rencide edecek, daha çok hırpalayacak konuşmalar buradan yapılıyor. Gerçekten 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tam 235 Ermeni aydını, gazetecisi, yazarı, şairi trene bindirilip nereye doğru gönderildi? Bu tehcir, bu sürgün, bunun arkası sıra gelen, kimimizin “büyük felaket” dediği, kimilerimizin “soykırım” dediği ama hiç kabul etmek istemediğimiz bu görüntüler neden yaşandı, niçin yaşandı? Bunları aydınlatmak ve işte geçtiğimiz bir yıl önce yine bu duyguların kışkırttığı bir eser olarak karşımıza çıkan Ermeni Er Sevag Balıkçı’nın bir asker arkadaşı tarafından öldürülmesi, muhtemelen değil midir ki bu düşmanlaştırıcı propagandanın eseri değil midir? Aynı söylem Hocalı’yı telin mitinginde bizzat Bakanın ağzından ve onun karşısında bu pankartlar açılmışken yapılmadı mı?

Dolayısıyla, Ermeni halkı, bu topraklarda yaşayan Ermeniler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Biz 24 Nisanları bu şekilde konuşup ya da konuşmayıp bu şekilde üzerinden geçtiğimiz sürece hiçbir Ermeni kendisini ne yazık ki güvende hissetmeyecektir.

Şimdi bakıyoruz, Genelkurmay, Dersim katliamının belgelerini Meclise sunmuş; iyi, güzel. Bunlar araştırılsın ve üzerine gidilsin. Aynı belgeler yine bu konuda da karşımıza getirilsin.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel.

Şahsı adına söz isteyen Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Burada benden önceki konuşmacılar özellikle kanun teklifi içerisinde yer alan BDDK, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, üst kurulda yer alan gerek başkanlar gerekse yönetiminde yer alanların yeniden atanmaları ve süreleriyle ilgili görüşlerini dile getirirken bazı dikkat çekici ve altını çizmemiz gereken kavramlar kullanıldı. Özellikle makroekonomik performans noktasında Türkiye’nin geldiği noktayı değerlendirme noktasında bazı görüşler ifade ettiler. Gönül arzu ederdi ki bunlar eleştirilirken kendi eleştirdiklerinin de yerine birtakım önerilerde bulunmalarını beklemek ve duymak isterdim. Açıkçası tüm konuşmacıları dikkatli bir şekilde dinledim. Acaba neler olabilir? Ben de şahsım adına söz almışken neleri paylaşabilirim diye düşündüm. Burada özellikle BDDK ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkanlarının görev sürelerine ilişkin bu uzatılma noktasındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Elbette ki bu kanun teklifi içerisinde özellikle çiftçilerimizin borçlarının, özelleştirme kapsamında yer alan kuruluşlara borçların yeniden yapılandırılması noktasında Bakanlar Kuruluna bir yetkinin tanınması düzenlemesi de söz konusu. Bununla ilgili de görüşlerimi yüce milletimizle ve aziz Parlamentoyla paylaşmak istiyorum.

Tabii ki bu görüşler elbette önemli olmakla beraber biz de muhalefet milletvekilleri arkadaşlarımın, grup sözcüsü arkadaşlarımın ifade ettikleri makroekonomik performansa ilişkin düşüncelerimi ifade ettikten sonra, son olarak buradaki kurula ilişkin düzenlemenin Avrupa Birliğine üye ülkelerde, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kanada’daki düzenlemelerin nasıl olduğuna ilişkin de sizlerle bilgimi paylaşmak istiyorum.

Kriz nedeniyle birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede bankacılık sistemi zarar ederken ve sisteme kamu kaynaklarıyla destek sağlanırken, ülkemizde bankacılık sektörü herhangi bir devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını ve kârlılığını devam ettirmiş olup, kriz sonrasında ekonominin toparlanmasında önemli rol oynamıştır.

Özellikle Türk bankacılık sistemi ülkemizde yeni bir kavramı taşımış olmakla beraber, Türkiye’deki ekonomik model baz alınmak kaydıyla, gelişmiş Avrupa ülkeleri “Türkiye modeli” diye bir başlık tartışmaya başladılar. Yani Türkiye’de krizle beraber BDDK ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun süreci yönetimiyle ilgili uygulamış olduğu temel politikaların hangi alanda ne kadar başarı gösterdiğini, Avrupa Birliğine üye ülkeler ve şu anda kriz süresi içerisinde yaşadıkları sıkıntıları atlatmak için Türk bankacılık sistemini âdeta örnek almaya çalışıyorlar. Türkiye küresel mali kriz sırasında ve sonrasında makroekonomik görünüm açısından iyi bir performans sergilemiştir. Önümüzdeki dönemde makroekonomik istikrarın korunması, para ve maliye politikalarının odak noktası konumundadır.

Türkiye bankacılık sistemiyle dünya ülkeleri arasında dikkat çekmektedir. OECD ülkeleri içinde kamudan bankalara kaynak ayırmayan tek ülke Türkiye’dir. Bırakın kamu kaynağı ayırmayı, garanti sistemimiz bile değişmedi. Mevduat garantisi krizden önce ne ise krizden sonra da aynı şekilde devam etmiştir. Örneğin, Ziraat Bankasının 2002’de kredi hacmi yıllık 200 milyon lira iken banka bugün haftada 155 milyon lira kredi verme konumundadır.

Türkiye sadece kamu bankalarını değil, BDDK ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu eliyle özel bankaları da sıkı denetime almıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin etkisiyle mali bünyeleri ve kârlılık performansları kötüleşen bankaları da sağlıklı bir yapıya kavuşturabilmek amacıyla 2001 yılından sonra “Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı” uygulamaya konulmuştur. Program ile kamu bankalarının yeniden yapılandırılması, TMSF’ye devredilen bankaların çözümlenmesi, özel bankacılık sisteminin rehabilitasyonu, gözetim ve denetim çerçevesinin güçlendirilmesi ve sektörde etkinliğin artırılması hedeflenmiştir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - 57’nci Hükûmet döneminde, değil mi efendim?

ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Program kapsamında kamu sermayeli bankaların sermaye yapıları güçlendirilmiş, görev zararı alacakları ödenmiş ve yeni görev zararlarının doğmasına imkân veren düzenlemeler kaldırılmış, kısa vadeli yükümlülükleri tasfiye edilmiştir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Milliyetçi Hareket Partisinin eseri.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Bu bankalar operasyonel olarak yeniden yapılandırılmış, yönetimlerinde profesyonel bir kadro oluşturulmuş, şube ve personel sayısı rasyonel seviyelere düşürülmüştür.

TMSF’ye devredilen bankalar, birleştirme, satış veya doğrudan tasfiye gibi yöntemlerle kısa sürelerde çözümlenmiştir. TMSF tarafından çözümlenen bankalardan 2009 yılı Eylül ayı itibarıyla toplam tahsil edilen tutar 18,6 milyar dolar olup bu tutarın yüzde 70’ini banka hâkim ortaklarından yapılan tahsilatlar oluşturmaktadır.

Bankacılık Kanunu’nun ve 6138 sayılı Kanun’un Fon’a tanımış olduğu yetkiler çerçevesinde yapılan takipler, tahsilat gelirlerinde 2005 yılından itibaren önemli artışlar sağlanmasında etkili olmuştur. Bankacılık sektörüne yönelik düzenleme gözetim ve denetim çerçevesini güçlendirecek, bankacılık sistemini daha etkin ve rekabetçi bir yapıya kavuşturacak, sektörün dayanıklılığını geliştirecek ve sektöre güveni kalıcı kılacak yasal ve kuramsal düzenlemeler gerçekleştirilmiş, yasal çerçeve uluslararası standartlara uyumlaştırılmıştır.

Burada 2005 yılında çıkarılan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile finansal istikrarın sağlanması, sektörün geliştirilmesi, denetim, uygulama ve düzenleme çerçevesinin güçlendirilmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması, kurumsal kabiliyetin güçlendirilmesi için yeni bir finansal yapı öngörülmüştür.

Bütün bu kapsam içerisinde, düzenlemeler içerisinde, burada, Türkiye’deki makroekonomik performans noktasında, Türkiye ekonomisinin âdeta kara bir tablo ve senaryoyla karşı karşıya kaldığını dile getiren konuşmacıları dinlerken açıkçası şunu ifade etmekte fayda görüyorum: Dışarıda vatandaşın Türk ekonomisine ilişkin, yurt dışında ekonomistlerin Türkiye ekonomisine ilişkin görüş ve değerlendirmeleri ayrı bir yerde dururken âdeta, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve bu kürsüden konuşmalarını yapan kıymetli konuşmacılar sanki bir başka dünyadan bahseder gibi bir algı içerisinde oldum. Bu istatistikleri konuşup ortaya koyduğumuzda geçmişteki bütün istatistikler nasıl ki TÜİK’in -daha önce Devlet İstatistik Enstitüsü, şimdi Türkiye İstatistik Kurumu olarak algıladığımız- bu düzenleme içerisinde verilerine baktığımızda, Türkiye'nin küresel finans krizi ortamında yaşadıklarıyla şu anda bulunan noktanın neler olduğunu her gün arkadaşlarımız ve bizler burada, bu kürsü aracılığıyla aziz milletimize anlatmanın yanında vatandaşımızın bizzat yaşamış olduğu ekonomide çok anlam ifade etmektedir.

Özellikle şunu belirtmekte fayda vardır: Gerek BDDK gerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndaki düzenlemeler olsun -malumunuz- kıymetli milletvekili arkadaşlarım, burada özellikle bağımsızlık kriteri ve bankaların, üst kurullar olarak değerlendirilirken, bağımsızlık kriterlerinden bir iki tanesi de buradaki görev alanların görev süreleriyle ilgilidir. Bir diğer başlık da buradaki bağımsızlık kriteri içerisinde başkanının atanma ve kriter ve şekilleriyle ilgilidir. Dolayısıyla, bu atama söz konusu olurken Avrupa Birliğine üye ülkelerde ikinci kez atamalar, üçüncü kez atamalar ve bu görev sürelerinin dört ve beş yıllık gibi bir süreyi kapsadığını rahatlıkla görüyoruz. Yani yapılan düzenleme aslında uluslararası norm standartları, Avrupa Birliği, gelişmiş Avrupa ekonomileri çerçevesinde değerlendirdiğimizde gayet makul ve yerinde bir düzenlemedir.

Ülkemiz ekonomisinin geldiği noktayı, bizleri izleyen vatandaşlarımız yaşadıkları gerçek, reel ekonomiyle karşı karşıya kaldıklarında bizlerin burada farklı kavramlarla, âdeta, anlattığımız kavramları bir manada üzerinde derin bir ideolojik tartışma yaratacak kavramları da kullanarak yapmış olduğumuz tartışmalar söz konusu olurken aslında vatandaşımız şunu söylemektedir: Siz ne konuşursanız konuşun, dışarıda biz bu ülkede siyasal istikrarla beraber…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – …gerçekten siyasal istikrarın yanında çok da güzel bir ekonomik modelle yönetiliyoruz ve bu ekonomik model dünyaya örnek teşkil edecek bir ekonomik modeldir diyorum, bu kanun teklifine “Evet.” oyu kullanacağımı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacak.

Sayın Bilici, buyurun.

MUSTAFA BİLİCİ (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Deprem sonrası Van’daki elektrik faturalarıyla ilgili bilgi vermek istiyorum.

Yaklaşık 30 bin…

BAŞKAN – Sayın Bilici, soru soracaksınız, lütfen… Bilgi vermek için açmadık biz mikrofonu. Soru-cevap işlemi yapıyoruz.

Buyurun.

MUSTAFA BİLİCİ (Van) – Tamam Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, TMSF’de işlerin daha iyi yürümesi için bazı kurumlardan devlet memuru olmayan insanlar alındı. Daha sonra, 2006 yılında TMSF’de tüm çalışanlar devlet memuru kapsamına girdi ancak dışarıdan gelen arkadaşlarımızın geçmiş hizmetleri hiçe sayılarak bu arkadaşlarımız mağdur edilmektedir. Devlet memuru olmayan arkadaşlarımız şu anda devlet memuru ama bunların emeklilik ve diğer hiçbir hakkı dikkate alınmıyor, o arkadaşlarımız mağdur ediliyor, yarın emekliliklerinde mağdur edilmektedir. Bu nedenle, bu konuda acaba -oradaki arkadaşlarımızın çok önemli bir kısmının sorunu bu- bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

TMSF’nin batık bankalarla ilgili bugüne kadar topladığı para miktarı ne kadardır? Toplaması gereken ve işlemde olan, davalık olan miktar ne kadardır? Mal varlıkları, gayrimenkuller konusunda ne tür bir işlem yapılıyor? Hazineden batık bankalara ödenen para miktarı ise ne kadardır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve Sayın Hasip Kaplan’ın soruları var, ikisi de TMSF ile ilgili yani Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu. Doğrusu, her iki konu da bazı verileri gerektiriyor. Ben bu konularda yazılı cevap vermek istiyorum Sayın Başkanım arkadaşlarıma.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yetersayısı…

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Başkan.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 17.56
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler...  Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

223 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KANUNLAR İLE KAMU GÖZETİMİ, MUHASEBE VE DENETİM STANDARTLARI KURUMUNUN TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE

 KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun;

1) 85 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi "beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden atanamazlar." ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler." Şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesi madde metninden çıkarılmış, fıkranın sonuna "Bu şekilde atananlar, yerine atandıklarının süresini tamamlar." ifadesi eklenmiş,

2) 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi "beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden atanamazlar." ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler." Şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesi madde metninden çıkarılmış, fıkranın sonuna "Bu şekilde atananlar, yerine atandıklarının süresini tamamlar." ifadesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu teklifimiz birçok arkadaşımızın imzası olan birkaç tane teklifin birleştirilmesiyle oluştu. Açıkçası az önce Sayın Kalaycı da bildirdi; maşallah, sizin teklifler hemen Başkanlığa, oradan komisyona gelip alelacele görüşülüyor; bizimkiler bekliyor, bir dönem geçiyor, kadük oluyor, arkasından da tedavülden kalkıyor. Ama öyle şeyler var ki birisinde beş madde var, birisinde dört madde var, nedense grup başkan vekilleri böyle birkaç versiyon hazırlamış galiba, bazılarında bir madde var, bazılarında yok falan… Neyse arkadaşlarımız uğraştılar, tek bir teklif metni hâline getirdiler. Hakikaten ne kadar önemli bir hususmuş ben de bütün o teklifleri görünce anladım. Biliyorsunuz daha önce de 4+4+4’ün içerisinde gelmişti, grup başkan vekillerinin imzaladığı…

Sayın Başkanım, hitap etmekte zorlanıyorum ama arkadaşlar oylamaya geldiyse sonrasında gidebilirler, çağırınca yine gelirler herhâlde.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sizin teklifinizden bahsediyorum, çoğunuzun imzası var, 40 küsur tane milletvekilinin elliye yakın değişik teklifte -biz saydık çünkü- imzası var, mükerrer olanlar da var; onun için söyledim.

Aynı şeyi 4+4+4’te grup başkan vekilleri koymuş. Sayın Bakana sorduk, orada bir şey demedi, burada da yok. Olsaydı Sayın Babacan… Geldi mi? Gelmiş.

Sayın Bakanım, hoş geldiniz.

Az önce baktığımızda yoktu, aradan sonra gelmiş, bir daha sormuş olalım o zaman. Dedik ki:  “Sayın Bakanım, size sordular ‘Benim haberim yok.’ dediniz.” Teklifin içerisinde vardı, bu sefer çıkardılar şimdi buradaki teklif geldi. Hakikaten böyle alelacele bu şahsa bağlı sadece atamaların çok önemli olduğunu biz burada görmüş olduk. Hakikaten anlamadım yani birçok şey söylendi, yukarıda da söylendi, burada da söylendi, az önce Sayın Ayaydın, Sayın Kalaycı konuştular, ben bekliyorum ki yani bu sorulardan sonra cevap kısmında bir şey gelir diye ama Sayın Arınç, “Benim uzmanlık alanım değil.” diye gitti.

Şimdi, hakikaten böyle birileri atanmaya mı çalışılıyor? Ama atanmaya çalışılmıyorsa o zaman neden bu yapboz tahtası gibi oluyor Sayın Bakanım? Nasıl oluyor da böyle grup başkan vekilleri ayarlayıp dört-beş tane ayrı versiyona arkadaşlarımız imza atıyor? Yani bunun fabrikasyon olduğunu tekliflere bakınca görüyoruz. Sorduğumuz zaman da tatmin edici bir açıklama alamıyoruz. Açıkçası burada şahsa göre bir düzenleme var. Ben merak ediyorum gerçekten, Sayın Bakan, bu teklifin doğrudan arkasında mı; “Haberim yok.” dedikten sonra da hakikaten şu anda da arkasında mı? Eğer öyleyse neden öncesinde atanmadı?

Yine dönüp bakıyoruz yani arkadaşlar, bu madde 2005 yılında sizin iradenizle değişmiş, daha önce böyle değildi, çıkmış kanun maddesi vardı ve siz bu hâle getirdiniz, tek döneme indirdiniz. “Ama şimdi ne yapalım? Bu sefer başka bir adamı başka şekilde atamamız lazım, o zaman bunu bir daha değiştirelim.” Bu bir tutarsızlıktır. Eğer doğru olan 5+5’in 2 defa olmasıysa neden 2005 yılında bunu değiştirdiniz? Bunun bir izahı var mı veya yaptığınız doğruysa neden tekrar geri dönüp de şimdi yeniden “İkinci dönem atayalım…” Niye? “O zamanki adamlar farklıydı, şimdikiler farklı, onların süresi dolsun, bir seferde bitsin, diğerlerininkini 2 defa atayalım.” mantığı ortaya çıkıyor ve maalesef bu şahsa göre düzenlemenin daniskasıdır.

Şimdi, tabii, şahsa göre düzenlemeyi de normal karşılıyoruz çünkü şahsa göre bakanlık yapılınca atamanın da şahsa göre olmasından daha doğal bir şey yok. Yani Sayın Bakanım alınmasın ama adı “ekonomi” olan bir bakanlık var, ekonomi kurumlarının çoğu Sayın Babacan’a bağlı. Ekonomi Koordinasyon Kurulu var. Yeniden, geçen dönemde kalan çalışmalarımız vardı. Şimdi bakıyoruz, Gümrük ve Ticaret Bakanı var, Ekonomi Bakanı var, Kalkınma Bakanı var, bir de ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı var. Ekonomi Bakanlığının içine bakıyoruz, sadece dış ticaretin bir iki birimi var, onun dışındakiler yok, yarısı Gümrük ve Ticarette, bütün Hazinesi, SPK’sı, diğer birimler Sayın Babacan’a bağlı.

Böyle olunca, ben şimdi şunu düşünüyorum: Yani bu kadar gecikmesinin nedeni ne? Sayın Bakan açıklama yapmış: “Efendim, zaten orada uzmanlar var, kurumlar var. Bu işler başkana bağlı değil.” diyor. Tek parti hükûmetisiniz Sayın Bakanım. Tek parti hükûmetisiniz, aranızda ne var ki! Yani koalisyon hükûmeti döneminde bile belli bir süre bekleyince o millet yaygara çıkarmıştı, sonra atandı. Yani orada olabiliyordu, zaman zaman “Şu parti bunu istiyor, diğeri onu istiyor.” diye bir uzlaşma arayışı oluyordu, sonra ortak bir isim atanıyordu. Şimdi, hâlâ atanmıyor olması ve buradaki uzatmaya bağlı olarak bekliyor olmanız herhangi birini atamak yerine, maalesef şahsa göre düzenlemelerin devam ettiğini gösteriyor.

Benim üzerinde çok durduğum, diğer şahsa göre yapılan bakanlık da Kalkınma Bakanlığı oldu. Orası müsteşarlıkken birçok bakanlık yaptık. Ekonomiyle ilgili beş tane ayrı bakanlık var. Şimdi nasıl sağlayacaksınız? Başbakan  Yardımcısı aracılığıyla. E peki, bir tane ekonomi bakanlığı kursaydınız, gerekli reformları yapsaydınız o zaman daha iyi olmaz mıydı?

Yani biz size her seferinde önerimizi getiriyoruz değerli arkadaşlar. Bu alanda da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuyla ilgili de, bankalarla ilgili de geçmişte yaptıklarımız ortada. Seçim beyannamelerimizde, burada ekonomi programımızın hepsinde sizlere önerilerimizi sunuyoruz. Aynen o söylediğimiz çerçevede hem üst kurullarla ilgili hem yüksek kurullarla ilgili hem de ekonomideki bakanlıkların reorganizasyonuyla ilgili bizim de görüşlerimiz var: “Eğer öyle yaparsanız, gelin, burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde destek olalım.” dedik ve gelen birçok kanunu da eğer acil çözüm gerektiren konular varsa, siyasi içerikli birtakım mülahazalarla gelmiyorsa, hepimiz de komisyonda -Komisyon Başkanımız burada- her zaman destekliyoruz. Ama şahsa yönelik düzenlemelerde maalesef zaman zaman bu tip siyasi şeyler oluyor. E o kadar bu düzenlemeleri yaptık; tekrar bozuyorsunuz, tekrar yapıyorsunuz ama zaman zaman böyle yanlışlıkla ağzımızdan kaçanlar hariç, “Ya, Allah razı olsun, siz bu bankacılık sektörünü o zaman düzenlediniz, biz de onun sayesinde krizden az etkiyle bankacılık sektörünü kurtardık.” demiyorsunuz. O dönemde yapılan bütün yeniden yapılandırmalar… Bakın, hem kamu sektöründe hem özel sektörde bankacılık sektörünün sermayeleri yeniden yapılandırıldı, sorunlu bankalar fona devredildi, o alacakların tamamı tasfiye edildi ve ödendi. Ondan sonra kamu bankalarında yine yeniden yapılandırma yapıldı, Merkez Bankasının bağımsızlığı sağlandı ve kamu bankalarının görev zararlarına ilişkin 90’dan fazla eski kararname yürürlükten kaldırıldı, tekrar kamu zararına, görev zararına yol açmalarını önleyecek hükümler konuldu ama şimdi dönüyoruz, “Efendim, onu mu atayalım, olmadı bunu mu atayalım, iki sefer mi atayalım, bir sefer mi atayalım?” Şimdi bunlarla kaybedecek vaktimiz yok.

Bakın, kamu çalışanlarına ilişkin kanun tasarısı o kadar bekledi. “Teşvik” dediniz, üç aydır konuşuyorsunuz, hâlâ gelmedi. Birtakım çalışmaları vatandaşlarımız bekliyor.

Gelin, bunların hepsini bir paket hâlinde getirin. Kısır siyasi çekişmeler, efendim, Tüzük kavgasıydı, yok “Anayasa çalışmasını orada yaptık, burada yaptık.” yerine, acil olanları öncelikle çıkaralım ve bunların üzerinden de siyasi rant yerine, vatandaşın ihtiyacı neyse onları bir komisyon aracılığıyla tespit edelim. Yine yarın sıkışacaksınız; son haftaya, bütün kanunlar arka arkaya, torba, torba, torba eklenecek. Yani geçen sefer çuvala, harara dönmüştü, üç tane, dört tane, arka arkaya –hatırlarsanız- torba kanun görüşmüştük.

Onun için, bu gibi şahsa yönelik düzenlemeler yerine, konuyu çözecek, yine o dönemde yapılanlar gibi yatırım ve teşvik ortamıyla ilgili, piyasaların düzenlenmesiyle ilgili bunları yapalım.

Artı, sadece BDDK, TMSF olarak değil, diğer üst kurullarda da benzer çalışmaların yapılması, hepsinin birden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, burada tartışılmadan geçirilen birçok kanun da var ama bu maalesef, dediğim gibi, biraz şahsa göre düzenleme olduğu için, tamam, belli bir aciliyeti sizin açınızdan olabilir ama burada kimin atanacağı da, yarın bu söylenen, arkadaşlarımızın verdiği bilgilerin gerçek olması durumunda önem kazanacak. O zaman doğrudan şahsa yönelik düzenleme yapmış olacağız.

İnşallah, bundan sonraki şeylerde bizlerin görüşlerine itibar edersiniz, ekonomi yönetiminin de yeniden yapılandırılmasıyla bu kargaşanın, koordinasyonsuzluğun önlenmesiyle tek elden yürütülmesine vesile olacak düzenlemeler yaparsınız, biz de sizlere hem bakanlık yapısıyla ilgili hem üst kurulların düzenlenmesiyle hem de koordinasyon kurullarının düzenlenmesiyle ilgili somut olarak önerilerimizi sunar, Türkiye’nin 21’inci yüzyılda 2023’e kadar lider ülke olması için, ekonomik ve yasal altyapının hazırlanmasına katkıda bulurunuz diyor, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifinin 1’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasanın 1’inci maddesiyle ilgili olarak yapılmak istenen şey şu: Bundan önce bir dönem olarak atanan BDDK ve TMSF başkanlarının ikinci bir dönem daha atanmasıyla ilgili getirilen bir düzenleme karşımızda.

Her şeyden önce bu yasanın ilk hazırlanışında görev almış bir eski müsteşar olarak şunu ifade edeyim: Biz niye onu bir dönem yaptık? Bir dönem yapılmasının bir sebebi var: Bir kere atandıktan sonra artık bağımsız olarak, hiçbir etki altında kalmadan ikinci defa atanma ihtimali olmadığı için bu görevi yerine getirsin diye. Şimdi bunu iki dönem yaptığınız zaman, ikinci dönem atanmak için birinci döneminde bürokrat, gerekli, sizin beklediğiniz, bugüne kadar vesayet altındaki diğer kurumlardan ve bürokrasiden beklediğiniz hizmeti verebilsin diye bunu iki seneye çıkarıyorsunuz. Fakat bundan daha mühim bir olay var. Değerli arkadaşlarım, bu tamamen bürokratik bir düzenleme. Normal olarak bunun bir yasa tasarısı olarak bürokrasiden, Hükûmetten gelmesi lazım ama yasa teklifi olarak geliyor. Sayın Başbakan Yardımcısına, ekonominin koordinasyonundan sorumlu Sayın Başbakan Yardımcısına soruluyor, cevap: “Benim haberim yok.” Daha sonra yeniden bu soru soruluyor: “Evet, benim haberim yoktu ama arkadaşlar benden özür dilediler.” diyor. Sizin bir grup başkan vekiliniz çıkıyor, diyor ki: “Ne özür dilemesi? Ben özür falan dilemedim.”

Şimdi, bakınız, bu, ekonomi yönetiminde dışarıdan bakıldığı zaman ciddi kafa karışıklığı yaratacak bir husustur. Ekonomiden sorumlu bakan kendisine bağlı kadroların başındakilerin atama sürecini belirlemede etkili olamıyorsa, o zaman nerede etkili olacaktır?

Yine, değerli milletvekilleri, ondan sonra altyapı yatırımlarıyla ilgili bir yasa teklifi geldi, bu da teklif. Bundan da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısının haberi yoktu. KDV muafiyeti var, Maliye Bakanının haberi yoktu. Ondan sonra bir teşvik açıklandı, teşviki açıkladınız, bir bakan çıktı -bazı bakanlar- dedi ki: “Bu teşvik 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecek.” Bir başka bakan çıktı dedi ki: “Bu yasa, yapılan düzenleme 1 Temmuz 2011’ten itibaren de yürürlüğe girebilir.”

Şimdi, ne oluyor? Başbakan çıktı “Bu teşvikin maliyeti hesaplanamaz, hesaplayamayız, uyguladıkça göreceğiz.” dedi. Maliye Bakanı çıktı dedi ki: “Bu teklifin maliyeti 2 milyar Türk lirasıdır.” Şimdi, hangisi doğru, kime inanalım?

Yine, değerli arkadaşlarım, Sayın Zafer Çağlayan teşvik paketinin detaylarını açıklıyor, diyor ki: “800 tane görüş aldık bununla ilgili olarak. Aynı zamanda TOBB, TİM, sektör temsilcisi dernekler, hepsinin görüşlerini aldık.” Hemen arkasından Sayın Babacan çıkıyor diyor ki: “Şimdi, biz bunun yürürlüğe girmesini, düzenlemeleri biraz bekleyeceğiz. O dönemde herkesin görüşünü alabileceğiz.” Ya aldınız ya almadınız. Niye bakanların birbirinden haberi yok?

Arkadaşlar, tekrar söylüyorum. Karşımızdaki bir tek parti iktidarı mıdır yoksa çatırdayan bir koalisyon mudur sürekli bakanlar böyle birbirlerini tekzip eden görüşler ortaya koyuyorlar?

Bakınız, şunu söyleyeyim: Bu gidiş iyi bir gidiş değildir ve ekonomiye de ciddi faturaları olmaktadır. Şimdi, geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki: “Kişi başına gelir rekorunu 2011 yılında kırdık.” Ne kadar oldu? 10.444 dolar. Ama bir şeyi söylemedi. Aslında 2008 yılında yani üç yıl önce kişi başına gelir 10.438 dolardı. Artış, gelir artışı 5,5 dolar. Üç yılda kişi başına gelir sadece ve sadece 5,5 dolar artmış. Bir başka bir şey daha var söylenmeyen. Aynı dönemde kişi başına cari açık 2008’de 584 dolarken 1.044 dolara çıkmış. O da 460 dolar artmış.

Şimdi, cari açık artışıyla gelir artışını topladığınız zaman bu bize harcama artışını verir yani vatandaşın harcamasındaki artışı verir. Ne kadar artmış harcama? 466 dolar artmış. Bunun sadece 6 doları gelir artışından, 460 doları el parası yani borç. Böyle bu düzeni, bu sistemi götürebilmek mümkün mü? Götüremediğimiz için de bugün birçok yayında Türkiye krizden en fazla etkilenecek en kırılgan ekonomi olarak gösteriliyor.

Yine, baktım, Sayın Bakan Babacan da geçen gün bunu söyledi: “IMF’ye borcumuzu ödedik.” Tabii ödediniz. Ama IMF’ye bizim gibi ekonomilerin tamamına yakını, yükselen piyasa ekonomilerinin tamamına yakını borcunu ödedi. Bunların çoğu bizden önce IMF’den çıktı ve bir şey daha söyleyeyim: Geldiniz, kucağınızda bulduğunuz 3 milyar dolar IMF parasını kullandınız, 2005 yılında da gittiniz, 10 milyar dolarlık borç sözleşmesini de imzaladınız, 13 milyar doları siz kullandınız, tabii ki siz ödeyeceksiniz. Yani bunda garip bir şey yok, bunda bir başarı hikâyesi de yok. Ama o arada sizin dış borcunuz, aynı dönemde 130 milyar dolardan 307 milyar dolara çıktı, 2 kattan daha fazla arttı. Bunların hiçbiri vatandaşa söylenmiyor. Yetmedi, bunun üstüne 35 milyar dolarlık da kamu varlığını sattınız.

Şimdi “Ekonomi çok iyi.” diyorsunuz, bir de baktık, son açıklanan bir paket geldi önümüze. Yine onda da maliyet yok. Bir kira sözleşmesi diye, yani sukuku icarayla ilgili bir düzenleme var. Peki bununla ne yapacaksınız? Şunu açıkça söyleyeyim: Bir kere bu sukukla ilgili yapılan düzenlemede devletin bu için içinde olması, bunun getirdiği izin ve icazet mekanizmaları nedeniyle Anayasa’ya uygun değildir. Hazine Müsteşarıyken yaptırttığım incelemede, aynı zamanda bunun nitelikli muvazaaya girebileceği de söylenmişti. Bunu da burada hatırlatmak isterim. Devlet, nitelikli muvazaa yapmaz ama bununla ne yapıyorsunuz? Başbakanlığı satıyorsunuz, kira öder hâle geliyorsunuz; devletin binalarını satıyorsunuz, içinde kiracı hâline geliyorsunuz. Ben Hükûmete soruyorum: Ben anlamadım yani kriz Yunanistan’da mı, bizde mi? Onlar devlet dairesi falan satma noktasına hâlâ gelmediler, biz başladık devlet dairelerini satmaya.

Değerli arkadaşlarım, yine bakın, bundan iki üç gün önce, bir gece yarısı operasyonuyla, köylünün atasından, babasından kalan, kendisinin işlediği arazilerin rayiç bedelinin yüzde 50’sini alacağız derken -ki köylümüz buna da itiraz ediyordu, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun bedava olması gerektiğini söylüyorduk- birdenbire yüzde 50’yi yüzde 70’e çıkarttınız. Seçim bölgemden yeni geliyorum. İnsanlar “Biz bunu ödeyemeyiz.” diyorlar, “Daha önce rayiç bedeller yüksek tespit edilmişti ‘Bunu ödeyemeyiz.’ derken şimdi bir de yüzde 70’e çıkınca hiç ödeyemeyiz.” diyorlar. E, bu kadar dışarıya borçlanırsak, biraz önce anlattığım gibi, şimdi biz bu köylünün arazilerini de yabancılara satmak zorunda kalıyoruz döviz geliri elde etmek için. Ekonominin geldiği hâl budur.

Son olarak bir şey söyleyeceğim. Bakınız, ne dediniz? “Bu yıl en hızlı büyüyen 2’nci ekonomiyiz.” dediniz. Hesap kitap açıklandı, “Türkiye'yi on yıl sonra 2023’te ilk 10 ekonomi arasına sokacağız.” dediniz; 2011’de politikalarınızla ekonomiyi 1 sıra geriye düşürdünüz, 17’nci sıradan 18’inci sıraya düştü Türkiye. Ben açıkça söylüyorum: Bu politikalarla 2023 yılında Türkiye'nin dünyadaki ilk 10 ekonomiden biri olması imkânsızdır. AKP politikaları Türkiye'yi gerçekten hüsrana uğratacaktır.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.

Başka söz talebi yok.

Soru yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin 2. fıkrasının sonundaki “Bu şekilde atananlar” ifadesinin “Bu nedenle atananlar” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Aylin Nazlıaka                         Sakine Öz

                 İstanbul                                       Ankara                                  Manisa

                             Refik Eryılmaz                                  Mehmet Şeker

                                    Hatay                                             Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada önemli bir konuyu konuşuyoruz ama aynı zamanda Türkiye’de bugün çok önemli bir eylem gerçekleşti. Ben, o nedenle, biraz bu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye'nin dört bir yanında ”Şehir tiyatroları yok edilmesin.” eylemi düzenlendi bugün, bir tanesi de Ankara’da gerçekleşti bu eylemin. Bu eylemin temel hedefi şuydu: 12 Nisan 2012 Perşembe tarihinde, her nedense, bir yönetmelik değişikliği yapıldı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararınca şehir tiyatrolarının mevcut yönetmeliği ani bir kararla değiştirildi ve bu karar değişikliği sonrasında, maalesef, atama yoluyla şehir tiyatrolarının yönetimi bundan sonra gerçekleşecek şekilde düzenlendi, yasal olarak çok önemli bir düzenleme yapıldı.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tekrar şu konuya bir dikkatinizi çekmek istiyorum: Bir toplumun geçmişini, geleceğini, yarınını sanat biçimlendirir. Sanat ve sanatçı bir toplumun beynidir, yüreğidir, sesidir, kalbidir. Şimdi, böyle bir ortamda, siz neden sanatı baskı altına almak istiyorsunuz? Neden sanatçının kendi kararlarını vermesini engelliyorsunuz? Neden bir sanat kurumunu sizler yönetmek istiyorsunuz? Üstelik de biliyoruz ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle başlayan bu karar, daha sonrasında, öyle tahmin ediyoruz ki diğer belediyelere de sıçrayacak. O nedenle, bir kez daha şunu vurgulamak istiyoruz ki: Sanatçı asla baskı altına alınamaz, sanat özgür bırakılmak zorundadır ve sanat dünyası da buna asla ve asla izin vermeyecektir. Bizler de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun destekçisi olacağız.

ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Sanatçıyı ideolojik mahkûmiyetten kurtarmak için bunlar yapıldı.

AYLİN NAZLIKAYA (Devamla) – Tiyatrolarına, sanatına sahip çıkan, sanatçılara “ideolojik aktörler” diyerek sahip çıkmayan ve sanatçılarına “ideolojik aktörler” diyerek aşağılamaya çalışan zihniyet, neden insanların kendisinden farklı düşünmesine tahammül edememektedir? Şu anda da olduğu gibi. Sanatı baskı altında tutan, sanatçısını yok sayan, tiyatrolarını yok etmeye çalışan, sanatçıyı terörün işbirlikçisi olarak ilan eden, sanatçının emeğini yok sayıp “ucube” olarak tanımlayan, sanata tüküren kişiyi Büyükşehrin Belediye Başkanı yapan, Başkenti yönettiren zihniyet tüm varlığını eleştireni yok etmek üzerine kurmuştur maalesef.

Sanat kurumuna “şube müdürlüğü” sıfatı yakıştırmaktan utanmayanlar unutmasın ki insana, insanlığa değer katan tiyatrodur. Doksan sekiz yıl boyunca emekle, fedakârlıkla, bedel ödeyerek ayakta tutulan Şehir Tiyatrolarının ruhudur direnmek. Ya direneceğiz ve Şehir Tiyatrolarının yok olmasına izin vermeyeceğiz ya da direneceğiz.

Ben Johnson “Sanatın düşmanı bilgisizliktir.” derken bugün Türkiye’deki siyasi iktidarın sanata yaklaşımını da ortaya koymuştur.

Sanat teslim olmaz, sanatçı teslim olmaz. Baskıcı iktidarların sanat karşısındaki yenilgisine bir kez daha tanık olacaksınız. Ülkenin dört bir köşesinden “Şehir Tiyatroları yok edilemez.” çığlıkları çığ olup düşecek sanatın, sanatçının gücünü anlamayan zihniyetin üstüne.

Değerli milletvekilleri, sanatı ve sanatçıları baskı altına almaya çalışan bu Hükûmete büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk hak ettikleri cevabı vermişti: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, hepiniz bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı da olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız.”

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önce “Kabul edenler.” dedim, bundan sonrakinde arayalım.

Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Maddede karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 5411 sayılı Kanunun 92 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.

"Yukarıda unvanları sayılan meslek personeli, son iki yıl içinde fiilen yerinde denetim veya gözetim sürecinde ya da uygulama faaliyetinde bulundukları bir bankada asgari iki yıl geçmeden görev kabul edemez."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Müslim Sarı.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, müsaadenizle bir tespit yapmak isterim. Burada yapmayı düşündüğümüz düzenleme sıradan bir sektörün yönetimine ilişkin bir düzenleme değil. Bu düzenleme, 1,2 trilyon liralık bir büyüklüğe sahip olan bir sektörün düzenlemesi, gayrisafi millî hasılamızın neredeyse yüzde 100’üne yaklaşan bir sektörün düzenlemesi ve bu sektör, bu büyüklüğünün yanı sıra ekonomiye etkileri bakımından da üzerinde önemle durulması gereken bir sektör.

Parasal akımlarla reel akımlar arasındaki ilişki koptuğunda ya da finansal akımlar yeterince kontrol edilemediğinde veya düzenlenemediğinde Türkiye ekonomisinin ne duruma geldiğini biz aslında 2001 kriziyle hep beraber yaşadık. Daha sonra BDDK kuruldu ve BDDK kurulduktan sonra gözetim ve denetim daha işlevsel hâle getirilmeye çalışıldı ve böyle bir işlevsellik içinde Türkiye’de, dünyada önemli çalkantılar olsa bile, bankacılık sisteminde çok ciddi sorunlar yaşamadan günümüze kadar geldik çünkü 2001 krizinde biz bunun çürük domateslerini sektörde ayıklamıştık. Dolayısıyla, bunun bedelini 2001 krizinde ödedik, kimin ödediği de belli. Dolayısıyla, bu düzenlemeyi yaparken, bankacılık sektörüne ilişkin bir düzenleme yaparken daha ciddi olmamız gerekir, daha özenli olmamız gerekir, bu sektörü diğer sektörlerden ayırmamız gerekir. Buna ilişkin düzenlemeleri kılı kırk yararak gözden geçirmemiz gerekir, düzenlememiz gerekir, bunu çok önemsiyorum fakat böyle bir düzenlemenin, bu sektörü yönetmekle, denetlemekle ve düzenlemekle görevli olan bir kurumun yöneticilerinin atanma usullerine ve görev sürelerine ilişkin yapılacak bir düzenlemenin bir Hükûmet tasarı yerine bir kanun teklifiyle gündeme getirilmiş olmasını da doğru bulmuyorum. Birçok sebepten dolayı. Elbette ki her milletvekilinin kanun teklifi sunma hakkı vardır, kendi düşüncelerini Parlamentoya yansıtma hakkı vardır ancak bu kadar önemli bir sektörü düzenlerken, bu kadar önemli bir sektörün gözetimini ve denetimini göz önünde bulundururken bunun bir kanun teklifi olarak değil de bir Hükûmet tasarısı olarak gelmesi daha isabetli olurdu birçok sebepten dolayı.

Birincisi, bir hükûmet tasarısı olarak gelen bir düzenlemenin, kanun yapma iradesinin, bütün kurumların, ekonomiyle ilgili söz söyleyecek bütün kurumların görüşlerinin, fikirlerinin, muhalefetle beraber yansıtıldığı bir belge hâline dönüşmesi açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla bunu, ekonomiyle ilgili söz söyleyecek her kurumun bununla ilgili ne düşündüğünün araştırılması, incelenmesi, görüşlerinin alınması ve bu görüşler çerçevesinde ortak aklın oluşturulması açısından son derece önemsediğimi belirtmek isterim. O yüzden bunun bir tasarı olarak gelmesi gerekirdi.

İkincisi: Bu kadar önemli bir konu görüşülürken ve bu kadar önemli bir sektörün yönetimiyle ilgili söz söylerken bunun bir tasarı olarak değil de, bir hükûmet tasarrufu olarak değil de bir kanun teklifi olarak gündeme getirilmesi, ister istemez, Hükûmetin bakanlarının bununla ilgili bir söz birliği yapmadığına ilişkin bir algıya da gündeme getirmektedir. Dolayısıyla, merak ediyorum: Hükûmetin sayın bakanlarının hepsi bu teklifin arkasında mıdır? Burada dile getirilen bütün görüşleri aynen savunmaktalar mıdır? Buradaki iradeyi aynen paylaşıyorlar mı? Eğer paylaşmıyorlarsa lütfen düşüncelerini açıklasınlar, eğer paylaşıyorlarsa da bu konu bir tasarı olarak gündeme getirilsin, bunu son derece önemsediğimi söylemek istiyorum.

Bir başka nokta: Teklifin tamamına baktığımız zaman dikkatimizi çeken bir başka nokta bunun tutarsızlıklarla dolu olduğudur. Daha önce yapmış olduğunuz düzenlemeyle 2 kez seçilebilen bir başkanın altı yıllığına tek 1 kez seçilmiş olmasını karara bağlarken aradan bir zaman geçtikten sonra neden yeniden eskiye dönülmüştür? Neden “5 kez seçilsin” ve “2 kere seçilsin”e dönüşmüştür? Bunun hiçbir rasyonalitesi yoktur. Plan ve Bütçe Komisyonunda da bunları tartıştık ama bunun neden böyle olduğuna ilişkin bir akılcı yaklaşım, bir düşünce sevk edilmiş değil. Neden beş yıl? Neden altı yıl değil beş yıl ya da neden yedi yıl, neden üç yıl? Bununla ilgili bir düşünce var mı? Bunun rasyonalitesi var mı? Bunun mantığı var mı? Bunun ne olduğu bizlerle paylaşılırsa belki biz de muhalefet olarak kendi düşüncelerimizi yansıtabiliriz, belki biz de size katılabiliriz. Bunda neden eskiye dönüldüğünü ve altı yıldan neden beş yıla dönüldüğünü gerçekten anlamakta çok zorlandığımı belirtmek istiyorum.

İnsanın aklına ister istemez başka birtakım sorular geliyor ve yasa taslağı, daha doğrusu bu kanun teklifi ister istemez kişiye özel bir kanun teklifi olduğu algısını yaratıyor. Birtakım insanların -ki adı da bundan önceki konuşmacılar da söyledi, ben o yüzden bunları söylemeyeceğim- o kişinin yeniden bir kurumun başına getirilmesi için yapılan bir düzenleme olduğu intibası yaratıyor insanda ister istemez. Şimdi bu her şeyden önce o kişilere de hakarettir, o kişileri de töhmet altında bırakan bir yaklaşımdır, dolayısıyla bundan vazgeçilmesini öneriyorum ya da böyle bir düşünce varsa bile bunun rasyonalitesinin tüm toplumda, tüm kamuoyunda Meclisin huzurlarında paylaşılmasını öneriyorum. Neden altı yıl, neden beş yıl, neden yedi yıl değil neden üç yıl? Neden 2 kez seçilmeli, neden 3 kez seçilmemeli? Bunların anlatılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Bir başka önemli nokta, kurumdaki görev süresi sona eren Başkanın ve Kurul üyelerinin kurumdan almış oldukları tüm ücretlerin iki yıl boyunca alınmaya devam ediliyor oluşudur. Şimdi, bakın, burada çok açık bir tercih vardır. Hükûmetin siyasal tercihlerinin, hükûmetin sosyal tercihlerinin ve hükûmetin ekonomik tercihlerinin yansıtıldığı belgelerdir bütçeler ve hükûmetler iradelerini yasa metinlerinin ruhuna giydirirler. Yasa metinlerine baktığımızda, hükûmetin hangi toplumsal kesimlere ilişkin bir tercihte bulunduğunu anlarız. Dolayısıyla yasalar son derece önemli. Bütçeler, aktarılan kamu kaynakları son derece önemli çünkü bütçeler, aktarılan kamu kaynaklarının hangi toplumsal kesimlere aktarıldığını bize gösterir. Şimdi, bu Mecliste yaklaşık altı aydır çeşitli kanun teklifleri, tasarıları görüşüyoruz, bunları karara bağlıyoruz. Bu kanun tasarı ve teklifleri geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren teklif ve tasarılar. Hükûmet geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren tekliflere genellikle cimri yaklaşırken, geniş toplumsal kesimlerin gelirlerini ilgilendiren teklifleri görmezden gelirken, daha çok, bir avuç insanın ya da başka insanların gelirlerini artıran ya da onlara kamu kaynağı aktaran tekliflere karşı son derece iyi bakıyor.

Şimdi, burada, bu teklifle beraber, bu teklifin ilgili maddeleriyle beraber, kamu görevi sona ermiş olsa bile, bir kişinin kamudan almış olduğu kaynakları –ne kadarsa bunlar- iki yıl boyunca almaya devam edeceğini tartışıyoruz biz. Bakın, bu, kamu bürokrasisinin hiçbir yerinde yok. Bu, Türkiye'nin demokrasi geleneğine de uygun olmayan bir husustur ve ilginç olan nokta da şudur: Yeni atanacak olan BDDK Başkanı ve kurul üyeleri yapılan yasal değişiklik sebebiyle 6.500 lira civarında maaş alacakken, şimdi, bu yasayla beraber, geçmiş kurum başkanlarının almış oldukları maaşı aynen almaya devam edeceklerini hüküm altına bağlıyoruz. Yani 14.500 lira civarında bir maaşı bir yıl boyunca daha, ayrılsa bile görevinden, BDDK Başkanına ve kurul üyelerine vermeyi taahhüt ediyoruz. Yeni başkan 6.500 lira maaş alacak, eski başkan hiç çalışmadığı hâlde ve görev süresi sona erdiği hâlde 14.500 lira maaş almaya devam edecek. Bu, hem kamu kaynağının aktarılması açısından abesle iştigal bir durumdur hem de eşitlik açısından doğru değildir. Dolayısıyla bu düzenlemenin de arkasında olmadığımızı ve bunu şiddetle eleştirdiğimizi belirtmek istiyorum.

Sonuç itibarıyla, bir kamu kaynağının bir elden alınarak başka bir ele aktarıldığı bu yaklaşımın Türk kamu bürokrasisi açısından da, onun işlevselliği ve gelenekleri açısından da doğru olmadığını sözlerime eklemek istiyorum.

Bu düşüncelerle herkesi saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ekonomide çok önemli birkaç alan var: Birisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, TMSF, Özelleştirme ve yine deprem ve yağışlar nedeniyle çiftçilerin, pancar üreticilerinin sorunları. Burada belli başlı birkaç nokta var. Bazı görevlilerin görevlerini sürdürmesi bir kanun hükmünde kararname taktiğiyle uzatılmak istenmiştir. Yani süresi dolanları bir taktik uygulamayla kanun hükmünde kararname çıkartmak suretiyle uzatılmak istenmiştir. Ben bunun kişisel boyutuna girmeyeceğim. Yani “Hangisi, nerenin başkanı? Potamyalı kim, Potamyalı olmayan kim?” diye bir şeye girmeyeceğim. İktidarsınız, hükûmetsiniz, istediğiniz bürokratla da çalışmak istersiniz. Bunu bütün hükûmetler de yapar ama şunu sorgulamak gibi bir durumdayız: Küresel krizin faturasını yeni yeni hissetmeye başlıyoruz, aslında cari açık olarak hissetmeye başlıyoruz. Finans sektörümüzün çok sağlam olduğu söyleniyor. Yani küresel kriz geldiği zaman Amerika’yı, Avrupa’yı finans sektöründe vuruyor, bizimki ise çok sağlam. Nasıl sağlam oldu? 2001 krizinde bankalar battıktan sonra bu yasal düzenlemeler getirildi. O dönemin düzenlemeleri, BDDK’nın, TMSF’nin. Arkasından da özelleştirmelerle sıcak paranın akışı sağlandı. Onun arkasından yine sıcak paranın akması için, şu son bir ayda çıkarılan bütün yasalar bu sıcak paranın akışına yönelik. Nedir bu sıcak paranın akışına yönelik olanlar? Özelleştirmede, yap-işlet-devrette, bu Afet Yasası’nda. Afet Yasası’nda, çünkü 1 milyar dolarlık olay değil bu, trilyondan bahsedilen rakamlar söz konusu.

Şimdi, bu beş yıllık dönemler için güvendiğiniz elemanlarla devam etmek istiyorsunuz. Ha, bunu her iktidar ister ama ya bu yasa taktiği, bu yasa tekniğinden vazgeçmek lazım arkadaşlar, doğru değil. Bakın, on maddelik bir olaya bir torba kanun yapıyoruz, on maddeye torba kanun yapıyoruz yani pancar üreticisiyle Bankacılık Düzenleme Kurulunu aynı torbaya koyuyoruz, Özelleştirmeyle TMSF’yi aynı torbaya koyuyoruz. Bunların her birisi ayrı bir alan, ayrı bir tartışma konusu.

Şimdi, ben şunu sormak istiyorum: “İyi, finans sektörümüz iyi, Hükûmet olarak bunu bu krizde test ettik.” diyorsunuz. 2008 krizinde, Türkiye, 2009’da gerileme yaşadı, ciddi bir gerileme yaşadı, cari açık verdi. Peki, bu gerilemede 17 tane banka Türkiye'nin en fazla kazananı değil miydi, soruyorum ben şimdi, 17 banka? Siz o dönemde kurumlar vergisini yüzde 35’ten yüzde 20’ye indirmediniz mi? İndirdiniz. Yüzde 35 vergi alırken yüzde 20’ye indirirseniz bu bankalar da dilediği gibi faizi, tüketici kredisini, aidatı, sınırsız, sorumsuz, çekleri, kredileri, banka kartlarını istediği gibi dizayn ediyor mu? Ediyor. “Laissez faire, laissez passer.” “Serbest bir güç olarak istediğinizi yapın.” diyorsunuz. İşte bunu tam sorgulayamadığınız zaman şöyle bir manzarayla karşı karşıya kalırsınız: Bakın, cari açık tehlikesi sürüyor. Türkiye istediğiniz kadar Çin ile beraber dünyanın en çok büyüyen 2’nci ekonomisi olarak gözükürse gözüksün, siz eğer cari açıkta SOS sinyalleri alıyorsanız, cari açık kapanmıyorsa, artıyorsa ekonomide bir yanlış var demektir. Ekonomide sadece sıcak paraya, likiditeye sığınmak, yap-işlet-devretle Orta Doğu’dan, zenginlerden, sermayeden ortaklar bulmak, bunları ihalesiz vermek, ihalesiz verdiklerini kamu-özel ortaklığıyla devlet garantisine almak kurtarmıyor. Evet, para akışı sağlarsınız devlet garantisi tanıyarak, gelir bu paralar ama onlar kazanır, siz kazanmazsınız.

Şimdi, bu cari açığı nasıl kapatacaksınız? Şimdi, sorun burada. Cari açığı kapatamazsınız çünkü enerji politikanız yanlış. Enerji politikasında, Orta Doğu’da ufak bir dalgalanma oldu, İran vanaları kapatıyor, fiyatları yükseltiyor; Azerbaycan fiyatları yükseltti yakın zamanda, Irak’ta belirsizlik var, yakın zamanda bakarsınız orada fiyat ayarlaması başlar; Katar’la şu an doğal gaz görüşmeleri yapılıyor; bu arada da Türkiye'nin geleceğini nükleer santraller bazında on beş yıllığına yabancı şirketlere, yine bu sigorta fonları ve garantiler ölçüsünde vereceksiniz.

Ha, zevahiri nasıl kurtarırım? Çok güzel bir taktiğiniz var. 2013’te yerel seçim; 2014 veya 12 mi, bilmiyorum, Mayıs ayında, ne yapar Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, bir şey olur mu, olmaz mı; ayrı bir konu. Şimdi, 2015’te de milletvekili seçimleri var. Bütün ekonomi dizaynını 2015’e kadar kuruyorsunuz. Bu, bürokratları Potamyalı olan, Başbakanın arkadaşı da birisinin başkanı. Aynı, Güneysu küçük bir ilçedir, herkes birbirinin tavuğunu bile tanır arkadaşlar. Evet, güvenebilirsiniz bürokratlarınıza. Yine, diğer kurumların başında, Özelleştirmenin başında, TMSF’nin başındaki bürokratlar da öyle. Beş yıllığına seçim sürecinde kendinizi garantiye alacak bir rota çiziyorsunuz burada. Bunu yemiyoruz arkadaşlar; açık söylüyoruz, yemiyoruz, yutmuyoruz. Yani bunu çok açık söylüyorum, palyatif, suni tedbirlerle ekonomiyi, bu 2015 yılına kadar varacak seçimlerde krizin etkilerinin patlak vermemesi için, dikkat edin patlak vermemesi için… Çünkü, bir patlak verme olayı ekonomide hükûmetleri götürüyor. Dikkat edin 94 krizine, 2001 krizine; kriz yaşayan hükûmetlerin, devalüasyona götüren hükûmetlerin, enflasyonu artıran veya faizleri yükselten veya bununla beraber işsizliği yükselten hükûmetlerin ömrü olmamıştır. Dikkat edin.

Şimdi burada, tabii ki bu süreci yürürken sağlam kadrolarla yürümek istemesi bir hükûmetin doğru ama sağlam kadro yetmiyor. Sağlam kadronuzun altındaki araba, at iyi gitmiyorsa, doğru yolda gitmiyorsa yine de sağlam gidemezsiniz. Bu cari açıkla ilgili, bu cari açığı kapatmakla ilgili bir gün Allah aşkına şu Mecliste konuşalım, nereden bu açık geliyor, bir türlü kapatamıyoruz. En iyi senemizde, yüzde 8-9 ekonomik büyümenin olduğu dönemde cari açık neden 60 milyar civarlarında hâlâ? Yani bütçenin öngörülen rakamının üstünde, bunu sorgulamıyoruz. Bu cari açığı sorgulayamadığımız için şimdi bir tehlike var: Evet, sıcak para olayı. Sıcak parayla ilgili istediğiniz kadar yasa çıkardınız. Hiçbir hükûmet hiçbir dönem bu kadar çok yasa ve imkâna kavuşmadı. Kadrolara da kavuştunuz, önünüzde 2015 planlaması da var. Bu arada, eğer bunca imkânın üstünde kamyonu devirirseniz ekonomide, bu da sizin aç gözlülüğünüzden, fazla hep bana, hep bana demenizden kaynaklanacak. Oysa bu ülkede büyük düşünmek, ekonomide büyük düşünmek, planlı düşünmek, muhalefetle ortaklaşmak ve Türkiye'nin yeni ekonomik politikasını belirlemek, bir strateji çizmek  büyük düşünmektir, büyük hedeflerdir. Aslında bizim parti olarak öngördüğümüz de budur. Fakat bunu görmüyoruz, işte gördüğümüz, sizin gördüğünüz gibi kadroları kararnamelerle ömürlerini uzatıp beş yıllık, altı yıllık sürelerine bir beş yıl daha üç tane seçimi karşılayacak bir süreç getiriliyor, bizim tepkimiz buna. Gerçekten budur gördüğümüz arkadaşlar.

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Başka söz talebi ve soru yok.

Oylarınıza sunuyorum maddeyi: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 5411 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde ve 126 ncı maddesinin son cümlesinde yer alan "bir yılı" ibareleri "iki yılı" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN –  Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Kanun  Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından kelimesi kelimesine ve noktasına virgülüne kadar aynı olan dört ayrı kanun teklifi peş peşe verilmiş, acele olarak komisyon gündemine alınarak teklifler birleştirilmiştir ve yine aynı çabuklukla görüşülmüş ve bir pürtelaş içinde şimdi Genel Kurulda görüşmelerini yapıyoruz.

Hükûmetin tasarı şeklinde göndermesi gereken konuları kanun teklifiyle yoluyla Meclis gündemine getirilmesi, artık, bir AKP klasiğine dönüşmüştür. Bu dört tane ve birbirinin aynısı olan kanun teklifleri çok manidar bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu durum şudur değerli arkadaşlar:

Bir: AKP Hükûmeti sorumluluktan kaçmaktadır, mütereddit ve ürkektir. İki: AKP Hükûmeti içinde yani Hükûmet içinde bir uyumsuzluk vardır. Böylelikle konuyla ilgili bakanların ve görüş vermesi gereken kurumların haberi dahi olmamaktadır.

Kanun teklifinde iki dikkati çeken düzenleme vardır. Birincisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu başkan ve üyelerinin görev süreleri altı yıldan beş yıla düşürülüyor ve bir defalığına tekrar atama imkânı getirilmektedir yani başkan ve üyeler beşer yıllığına iki defa atanabileceklerdir.

İkincisi, BDDK ve TMSF Kurul başkan ve üyelerinden görevi sona erenlere bir işe başlayıncaya kadar almakta oldukları maaş ve her türlü ödemelerin kurum tarafından verilmeye devam edilmesindeki süre bir yıldan iki yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca bu hüküm kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce görevi sona erenlere de uygulanacaktır. Görevi sona erenlere almakta oldukları her türlü ödemelerin iki yıl boyunca verilmeye devam edilmesi ve bunun kısa süre önce görevi sona erenleri de kapsaması asla kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, devletin kurumları AKP’nin çiftliği değildir, devletin kurumları AKP’nin arpalığı da değildir. Eskiden Osmanlıda azledilen bazı yüksek devlet görevlilerine, şimdiki emeklilik ve sosyal güvenlik sistemi olmadığı için, bazı devlet gelirlerini tahsil etme hakkı verilir ve bazı gelirler bu kişilere tahsis edilirdi ve buna da “arpalık” denirdi.

Şimdi, AKP, bu arpalık düzenini yeniden tesis ediyor ve pekiştiriyor. Milletin parasını bazı kişilere görev yapmadıkları hâlde iki yıl süreyle -maaş- vermeye devam etmek hangi aklın ve mantığın, makul mantığın gerekçesidir değerli arkadaşlar? Devletin kurumları, yan gelip yatanların yattığı yerden para aldığı miskinler tekkesi midir? Buna ne hakkınız var? Atalarımız “İltifat marifete tabidir.” demişlerdir. Bu iltifatın hangi marifetten kaynaklandığının da kısa sürede açıklığa çıktığını da biliyoruz. Bu düzenlemenin Hükûmet tarafından çok önemli görüldüğünü düşünüyoruz. Herhâlde hem konu çok önemli fakat ondan evvel şahıslar çok daha önemli hâle getirilmiş ve şahıslar için özel bir düzenleme yapılıyor, hatta şahıs için özel düzenleme yapılıyor. Demek ki AKP için kamuda bulunmaz Hint kumaşı veya Hint kumaşları var. Bu kanun teklifiyle, Hükûmet, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu, BDDK ve Kamu Gözetimi Kurumunun arkasına saklamaktadır. Mevcut düzenlemede bir defalığına atama kuralı getirilmesinin esprisini Hükûmet ve iktidar partisinin kavramış olması gerekirdi çünkü bu düzenlemeyi getiren yine kendisiydi. Bunu iyi düşünmek lazım. Neden bir defalık atama vardı? Acaba yeni atama için adam mı bulamadınız? Yine bir Osmanlı devlet adamının sözünü hatırlarsak: “Abe biz Osmanlıyız bizde adam çoktur.” der.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir ve bizdeki insan kaynakları potansiyeli Türkiye gibi beş tane daha devleti kurmaya yetecek kadar değerli, yetişmiş insan gücü vardır fakat Türkiye’nin insan kaynakları maalesef AKP İktidarı döneminde dokuz yıldır iterek  kakarak heba edilmiştir ve pek çoğu da tasfiye edilmiştir. Şimdi de kamuda maalesef tam bir kahtı rical yaşanmaktadır. “Kahtı rical” bilindiği üzere Osmanlının son zamanlarında siyaseten ve devlet yönetiminde çekilen sıkıntıları ifade eden bir deyimdir ve günümüz Türkçesiyle de adam kıtlığı, devlet ve siyaset adamlarının yokluğunu ifade eder ve devlet yönetiminde ve liyakat isteyen diğer alanlarda ehil, dirayetli kişilerin bulunmamasıdır yani adam yokluğudur. Bu “kahtı rical” kavramı 1800’lü yılların başlarında literatüre girmeye başladı ve Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Türkiye bu sıkıntıyı, devleti ve kamuyu yönetecek rical kıtlığının acısını çok feci bir şekilde çekmiştir. Zaten savaşlarda heba olan bir aydın nesli de dikkate aldığımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluşunda en büyük sancıyı bu ricalde ve yönetici, yetişmiş kadro yokluğunda çektiğini biliyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında, okumuş yazmış, devlette görev alacak insanların, Ankara Tren Garında inip binen yolcularla âdeta ayaküstü mülakat yapılarak istihdam edildiklerini de biliyoruz. Maalesef siyasette de kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi, ehil ve dirayetli olanların yerine de maalesef, politik çıkar ve yandaş ilişkilerinin, akrabalık ilişkilerinin geçerli olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda vereceğimiz örnekler çoktur ancak daha fazla sözü uzatmak istemiyorum.

Yalnız bu kanun teklifleri kamu yönetimi düzenini dejenere eden bir mahiyet taşımaktadır. Burada keyfî ve laubali bir yönetim anlayışını görüyoruz ve fevkalade müsaadeye mazhar bürokrat icat edilmektedir ve yapılan daha önceki düzenlemelerle de bir tutarsızlık taşımaktadır. Hükûmeti uyarmak istiyorum: Bu devlet kurumları ve kadrolar hiç kimsenin babasının tımarı değildir. Liyakat vardır, kariyer vardır ve belli bir düzen vardır, kanun vardır. Bunları keyfimiz istediği şekilde düzenlemeye kalkarsak keyfî yönetimi tesis etmiş olursunuz, Adalet ve Kalkınma Partisinin de yaptığı budur değerli arkadaşlar.

Yine, zaman zaman geçmiş kamu devlet yöneticilerine yönelik veya devlette görev almış kişilere yönelik tahkir edici, aşağılayıcı ve kötüleyici ifadelere maalesef bazı iktidar mensuplarından ve yandaşlarından da sık sık rastlamaktan üzüntü duyuyoruz ve hakikaten de son derece yanlış yapılmaktadır.

Örneği vermeden evvel hatırlatmak isterim ki iyisiyle kötüsüyle, şu veya bu şekilde kamuda, devlette halka ve millete hizmet etmiş yöneticileri mümkün olduğunca hayırla yâd etmekte fayda vardır. Yine, geçtiğimiz haftalarda bu kötülemelerden nasibini alan Ankara’nın eski Valisi Nevzat Tandoğan’ı hatırlatmak istiyorum sizlere ve Nevzat Tandoğan gibi valileri veya kamu yöneticilerini de acaba AKP İktidarının getirdiği yöneticilerle, kiminle, nasıl mukayese edebiliriz? Adli bir işte, o dönemki iktidarın baskısına boyun eğip bir hadiseyi örtbas etmiş olmanın azabıyla intihar eden bir kişidir Nevzat Tandoğan. O, bazılarının beğenmediği, kötülemeye çalıştığı Nevzat Tandoğan, onuru için intihar eden bir şahsiyettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Günümüzde bırakın intihar etmeyi bazı onura aykırı durumlar karşısında pişkin pişkin sırıtan yöneticileri görmekten de ziyadesiyle üzüntü duyduğumu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aydın Ayaydın İstanbul Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü sizlerle paylaştım ancak görüşmekte olduğumuz 3’üncü maddeyle ilgili de özel birtakım düzenlemeler yapıldığı için bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kamuda kişilere ayrı, kişilere özgü, farklı uygulamalar olmaz. Bir kanun yapılacaksa herkese eşit uygulanmalıdır. Birisinin boyu kısa veyahut da birisinin boyu uzun diye farklı uygulamalar yapılması son derece yanlıştır. Bu yapılan düzenlemeyle, 3’üncü maddeyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı ve üyeleri ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri görevleri sona erse dahi daha önce kanunda bir yıl boyunca maaş alacakları belirtilmiş iken, bu düzenlemeyle TMSF ve BDDK başkanları görevleri sona erse dahi iki yıl boyunca, almakta olduğu maaşları almaya devam edecekler. Yani şu anda, 28 Şubat tarihinde görevi sona ermiş bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı evinde oturuyor ve bu kişi eğer atanamazsa -ki bu çıkarılan yasa onun için çıkarılıyor, atanacak ama- bile iki yıl boyunca hiç işe gitmeden ayda 15 bin lira maaş almaya devam edecek. BDDK Başkanı ve BDDK üyeleri de aynı şekilde, görevleri sona erdikten sonra yeniden atanamazlar ise iki yıl boyunca hiç çalışmadan evinde oturarak ayda 15 bin Türk lirası almaya devam edecekler.

Peki, neden maaş almaya devam edecekler? Yasa, BDDK ile TMSF bankaları denetledikleri için denetlemiş olduğu bankalarda iki yıl boyunca görev almalarını engelliyor. Bu nedenle diyor ki: Madem bu kişiler daha önce denetlemiş oldukları kurumlarda işe giremeyecekleri için işsiz kalacaklar, bu nedenle bunlar iki yıl  boyunca maaş almaya devam etsinler.

Şimdi soruyorum: TMSF’nin görevi sona eren Başkanı Sayın Şakir Ercan Gül, bankacı değil, maliye müfettişi, yeminli müşavir yani mesleği bankacılık değil, hiçbir bankayı da denetlememiş. Buna rağmen, bu şahsın görevi 28 Şubatta sona ermiş, bu kişi 28 Şubatta görevi sona ermiş olmasına rağmen, hâlen görevdeymiş gibi her sabah kalkıp kuruma gidiyor, makam odasını boşaltmamış, bu kanunun onun için verilmiş olan sipariş gereği çıkmasını bekliyor ve nitekim, bu kanun Bakana rağmen, bugün Hükûmet sırasında oturan Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, 4+4+4 Yasası’nda bunların yeniden atanabilmelerine imkân sağlayacak 22’nci madde olmasına rağmen, Bakan Bey’in o konudan bilgisi olmamasına rağmen, bugün talimat verildi, AKP Grubundan çeşitli milletvekilleri devreye girdi ve hepsi birden, birbirleriyle yarışarak kanun teklifleri verdi. Bu kanun teklifleri geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu görüşüldü, bugün buraya geldi. O ayrıcalıklı bürokrat için bu kanun çıkacak. O yetmiyor, bir de sigortası var. Diyelim ki atanamadı. Atanamadı, ne olacak? O zaman, iki yıl boyunca ayda 15 bin lira maaş alacak.

Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: Bir işçi iş arıyor ama iş bulamıyor. İşsiz kaldığı vakit İşsizlik Fonu’nda kaç ay maaş alır? On ay boyunca maaş alır, on birinci ayda onların maaşları kesilir.

Şimdi, İşsizlik Fonu’ndan, kendilerinin ödediği ödentilerden oluşan fondan sadece on ay maaş alabilen işçiler bu durumdayken tamamen konunun dışında olan 2, 3, 4 bürokrata, yani TMSF ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başkan ve üyelerine görevleri sona ermiş olmalarına rağmen, çalışmamalarına rağmen ayda 15 bin lira iki yıl boyunca almalarını ben şahsen içime sindiremiyorum. Bilmem AKP’li parlamenterler bunu içine sindirebiliyorlar mı? Yani bu kişiler hiç çalışmayacaklar, hiç emek sarf etmeyecekler, evlerinde oturacaklar veya TMSF Başkanı gibi mesleği bankacılık olmayan, mali müşavirlik yapan bu arkadaşımız icabında gidecek mali müşavirliğini yapacak ama gayriresmî yapacak, bunun yanında da devletten, yani işçinin, emeklinin, esnafın, işverenin, çiftçinin alın terinden, vergilerinden kesilen paralardan ayda 15 bin lira iki yıl boyunca maaş alacaklar.

Şimdi, bu bürokratlar, gerçekten soruyorum, bulunmaz Hint kumaşları mıdır? Bunların ne ayrıcalığı vardır? Bunlara bu ayrıcalığı tanıyan nedir? Bunların özellikleri nelerdir?

Şimdi “özerk kurum başkanları” deniliyor. Peki, Türkiye’de özerk kurum başkanı olarak sadece ve sadece BDDK Başkanı ve TMSF Başkanı mı var? Rekabet Kurulu Başkanı niye yok bunda? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı niye yok bunda? Kamu İhale Kurumu Başkanı niye yok burada? Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı niye yok burada? Madem özerk kurul başkanlarına özel bir ayrıcalık getiriyor iseniz, bu özel ayrıcalığınız bütün özerk kurumların başkan ve üyelerine olsun ki, hiç olmazsa diyelim ki, eşit davranıyor.

AKP İktidarı hiçbir işte eşit davranmıyor, herkese ayrıcalıklı muamele yapıyor.

Öncelikli şunu söylüyorum: 4389 sayılı Bankacılık Kanunu’nda daha önce BDDK Başkanı ve TMSF başkan ve üyeleri yeniden atanabiliyorlardı, buna imkân vardı. AKP İktidarı ne yaptı? 2005 yılında çıktı, dedi ki: “Arkadaş, biz bunu kabul etmiyoruz, TMSF’ye ve BDDK’ya başkan olan kişi sadece bir defalığına altı yıllığına seçilsin.” ve kanunu değiştirdi. Şimdi, aynı AKP İktidarı yine bu yasayı değiştiriyor, diyor ki: “Efendim, bir kişi görevi sona erdiğinde yeniden atanabilsin.” ve kendi bozduğu kanunun bu maddesini yine kendi eski hâline getiriyor. Şimdi, daha önceki 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yapılan düzenleme madem yanlıştı, siz düzelttiniz, bugün niye eski hâline getiriyorsunuz, bunu anlamakta ben güçlük çekiyorum.

Bir de bankacılık sektörü ciddi iştir, ciddi bir sektördür, sorumlu bir anlayışla bu sektörün sorunlarına yaklaşmak lazım. Bununla ilgili bir düzenleme yapılacaksa bu düzenlemeler Hükûmetin kanun tasarıları şeklinde olmalıdır. Milletvekillerinin kanun teklifleriyle bankacılık sektörü gibi son derece önemli bir sektörün sorunlarını kamunun kurumlarına, bakanlıklara sormadan getirip Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşerek, ondan sonra Genel Kurulda bunları yasalaştırarak bunu çözmek son derece sakıncalıdır. Nitekim arkadaşlarımızın verdiği kanun tekliflerinde, eğer onların dediği gibi çıkmış olsaydı, bundan sonra TMSF ve BDDK başkan ve üyeleri görevleri bittiğinde onların yerine atamalar da yanlış olacaktı, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda düzelttik, önergelerle düzelttik. Ama eğer bu tasarı şeklinde gelmiş olsaydı böyle yanlış gelmezdi.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayaydın.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 5411 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 30- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Kurul ile Fon Kurulu Başkan ve üyelerinin üyelikleri, görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.

Kurul ile Fon Kurulu üyeliklerinde kalan süreyi tamamlamak üzere atanmış olanların üyelikte geçirdikleri bu süreler ile mevzuatı uyarınca yapılan kura sonucu üyelikleri sona ermiş olanların kura tarihine kadar üyelikte geçirdikleri süreler 85 inci ve 114 üncü maddelerin uygulanmasında görev süresi olarak dikkate alınmaz.

Bu Kanun ile 103 üncü ve 126 ncı maddelerde yapılan değişiklikler, Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce görev süresi sona eren Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri hakkında da uygulanır. Ancak, ilgili değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten önceki hükümlere göre kendilerine bir yıl ödeme yapılmış Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri bu uygulamadan yararlanamaz."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 223 sıra sayılı kanun teklifleri bütünü içinde meydana gelen bir teklifin 4’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Bu madde biraz önce okundu. Ben bu maddeye tekrar dikkatinizi çekmek için, tekrar okumak istiyorum:

“5411 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

‘Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Kurul ile Fon Kurulu Başkan ve üyelerinin üyelikleri, görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.

Kurul ile Fon Kurulu üyeliklerinde kalan süreyi tamamlamak üzere atanmış olanların üyelikte geçirdikleri bu süreler ile mevzuatı uyarınca yapılan kura sonucu üyelikleri sona ermiş olanların kura tarihine kadar üyelikte geçirdikleri süreler 85 inci ve 114 üncü maddelerin uygulanmasında görev süresi olarak dikkate alınmaz.’ ”

Şimdi, bu, şöyle özelliği olan bir kanun teklifi: 28/2/2012’de 10, 2/4/2002’de 7, 4/4/2002’de 22 ve 5/4/2002’de 11 AKP’li milletvekili arkadaşımızın, çeşitli zamanlarda, değişik ortamlarda ama aynı nitelikte hazırlamış oldukları bir teklif. O nedenle özel bir teklif olduğu tartışmasız ve -getirdiği hükümler dolayısıyla da çok özel bir teklif olduğu- sonucunda, bu yasadan sadece belirli kişilerin yararlanacak olmasından kaynaklı bir sonuç doğacaktır.

Kim yararlanacak bu düzenlemeden? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkan ve üyeleri. Bu arkadaşlarımız daha önce bu göreve atandıkları zaman özel olarak yapılmış bir yasayla atanmışlar ve görev süreleri altı yıl olarak sınırlandırılmış. İşin özelliğinden dolayı da “Sadece 1 kez görev yapabilirler.” şeklinde bir sınırlama getirilmiş. Şu anda ise bu süre doldu ve bu sürenin dolmasıyla beraber Hükûmet görevini yapmadı, görevini yapamadı, yerine yeni isimleri atayamadı ama yeni bir yasayla bu düzenleme ortaya konuldu.

Şimdi, esas kusurlu, yasa tekniği ya da ucube yasa ile getirilmek istenen ikinci fıkrada gizli arkadaşlar. Burada deniliyor ki: “Bu Kanun ile 103 üncü ve 126 ncı maddelerde yapılan değişiklikler, Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce görev süresi sona eren Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri hakkında da uygulanır.” Yani bu kanun yürürlüğe girmeden önce bu kurulların başkan ve üyelerinin görev süreleri doldu, o koltukları fuzuli şagil biçiminde işgal ediyorlar. Biz şimdi, bir yasa yapacağız. Bu yasanın yapılış ve bitiş takvimi bu tarihten yaklaşık bir ay sonraya gidecek. Bir ay sonra yürürlüğe girecek olan bir yasa bir ay önceki kişilere uygulanacak ve o tarif edilen kişiler tekrar aynı görevlere atanacaklar. Biz de buna diyeceğiz ki eşit işe eşit ücret, eşit bir uygulama, hakkaniyet çerçevesinde bir uygulama, adaletli bir uygulama. Böyle bir şey söyleme şansımız ve olanağımız yok çünkü bu sadece ve sadece 2 başkan ile 4 tane kurul üyesi için çıkartılan bir özel yasa ve şuna inanıyorum ki beş yıl sonra bu yasa tekrar gündeme gelecek çünkü diyoruz ki “İkinci kez seçilir.” O zaman, beş yıl sonra yeniden değiştireceğimiz bir yasayı şu anda, hem de bu kadar acele bir biçimde yapıp geçirmek niye?

Değerli arkadaşlarım, bu doğrultularda baktığımız zaman, eski başkanlar, eski yönetim kurulu ya da fon kurulu üyelerinin süresi doldu. BDDK Başkanının görev süresi 11 Nisanda doldu ve 11 Nisanda bu kanun teklif olarak gündeme alındı. Kurullar şu anda çalışamaz hâlde. O kurullar keyfî bir biçimde yönetiliyor ve keyfî bir biçimde yönetilen bu kurulların, tabii, düzenlemesi de oldukça keyfî ve değiştirilmiş bir kanun teklifi hâlinde önümüze getirildi. Bu değerlendirmeyi nasıl yapacağız? Eğer gerçekten objektif ve mantıklı bir yasa yapmak istiyor isek bunu zamanında ve süresinde Meclise getireceğiz. Bu kurulların başkan ve üyelerinin görev süresinin ne zaman dolacağı belli, bu görev süresi dolmadan yasanın da bir kereye mahsus olarak yapıldığı belli. O zaman, Hükûmetin üstüne düşen nedir? Yerli yerinde ve zamanında bir değerlendirme yaparak gerekli atamaları yapması ama “Ben sadece bu kadroyla çalışırım, başka bir kişi aramam, başka bir atama yapmam.” mantığıyla hareket edildiği için bu yasa geliyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece 2 kişinin, bilemedin 5 kişinin görevini yürütebilmesi için araç olarak kullanılıyor. Oysa Türkiye Büyük Millet Meclisinde sırada bekleyen çok daha fazla yasa var, çok daha acil ve çok daha önemli yasalar yapmamız gerekiyor. Tutuklu milletvekillerimiz Ulusal Egemenlik Bayramı’nda dahi cezaevinde iken bunlarla ilgili vermiş olduğumuz teklifler, öneriler hiçbir zaman dikkate alınmadan, hiçbir zaman gündeme getirilmeden, sadece ve sadece fonlardaki ya da kurullardaki kişilerin göreviyle ilgili bir düzenlemeyi zamana sıkıştırarak, acele bir biçimde, sanki yangından mal kaçırırcasına gerçekleştirmeye çalışmanın çok doğru bir uygulama olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu topluma nasıl anlatacağız?

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, şu kanunu, imzalayan arkadaşlarımızın dahi tartışmadığı ortada çünkü bu arkadaşlarımız bunu tartışsaydı, bunun zamanında yapılacak küçük tasarruflarla gerçekleştirilebilecek bir uygulama olduğunu, buna ayrı bir yasa yapmaya gerek olmadığını çok net bir biçimde görürdük ama biraz önce Sayın Ayaydın’ın söylediği gibi, sanki Sayın Bakan istemiyor da bir dayatmayla, bir  diretmeyle karşı karşıya kalmış gibi bir değerlendirme yapma konusunda biz kendimizi haklı sayarız. Biraz önce de yine vurguladı, Plan ve Bütçe Komisyonunda değişiklik önergesi verdiği zaman da bunu gündeme getirdi. Gerçekten iki yıl boyunca bu kurul başkanı ve üyelerine ücret ödenmesi konusundaki haksızlığın işsizlik sigortasıyla karşılaştırılması ve kıyaslanması bazı konularda vicdanları sızlatacaktır ama esas, bir cümle daha eklenmiş şuraya, deniyor ki: “…kendilerine bir yıl ödeme yapılmış Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri bu uygulamadan yararlanamaz.” Yani daha önce bu işi bırakmış kim var ise, hangi nedenle bu kara listeye alınmış ise, hangi nedenle cezalandırılıyor ise o kişi bundan yararlanamayacak ama bugün, görev süresi dolmuş olan ve yeniden atanacak olan kurul üyeleriyle başkanlar iki yıl süreyle bu ödemeden yararlanmış olacaklar. Bu da yine kanun yapma tekniği açısından kişisel bir uygulama gibi görünüyor ve eşit, hakkaniyete uygun, adaletli bir uygulama olmadığını ortaya koyuyor.

Ben bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 26/9/2011 tarihli ve 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi "beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden atanamazlar." ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler." şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesinde yer alan "ve bunlardan iki yıl veya daha az süreyle görev yapanlar bir defalığına tekrar atanabilir" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kuşoğlu.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu madde ile altı ay önce çıkan bir kanun hükmünde kararname değiştirilmek isteniyor. Altı ay önce çıkan kanun hükmünde kararnameyle, bir Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu oluşturulmuştu. Bunun teşkilat ve görevleriyle ilgili bir kanun hükmünde kararname çıkmıştı 660 sayılı. Bu kanun hükmünde kararnamede değişiklikler getiriliyor. Tabii ki bu değişiklikler olabilir ama altı ay sonra bir kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörülmesi -sadece bir tane değil, bu madde değil, ondan sonraki birçok maddesiyle ilgili de değişiklikler söz konusu- biraz garip kaçıyor sizler de hak verirsiniz. Demek ki kanun hükmünde kararnamenin yeterince düşünülmediği, yeterince düzenlenmediği ortada.

Şimdi, Kurum Başkanı birkaç ay önce atandı, kanun hükmünde kararname çıktıktan epey sonra. Birkaç aydır görevde, Kurumu oluşturmaya çalışıyor. Kurum üyeleri ve kendisinin böyle bir talebinin olması mümkün değil. Biraz önce görüştüğümüz bazı maddelere, TMSF ve BDDK ile ilgili maddelere paralel bir düzenleme yapılması düşünülmüş bu maddelerle. Olabilir tabii, bütün bunları düşünmemiz, değerlendirmemiz lazım.

Değerli arkadaşlarım, verginin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz, bir devlet için vergi ne kadar önemli bir husustur. Devletleri devlet yapan konudur vergi. Vergi almasını bilmeyen, vergi alamayan devlet olamaz. Çok önemli bir husus. Vergi kaybının olmaması lazım, verginin eşit ve adil olması lazım ve devletin zor alım gücüyle vergiyi alabilmesi lazım. Bunun için de devletin özellikle vergi alabilmek için çok iyi organize edilmesi lazım. Türkiye, biliyorsunuz, kayıt dışılığın da çok yüksek olduğu bir ülke. Çeşitli hesaplara göre bu yüzde oranı değişiyor, yüzde 50’den yüzde 25’lere kadar kayıt dışılık hesaplanıyor ama her hâlükârda Türkiye kayıt dışılığın çok yüksek olduğu bir ülkedir, sizler de çok iyi biliyorsunuz.

Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu verginin denetimi, gözetimi ve bir kurallar bütünü içerisinde alınması açısından çok önemli bir kurum. Doğru bir düzenleme yapıldı aslında bu Kamu Gözetimi Kurumuyla fakat hemen devreye değişikliklerin sokulması kafalarda soru işaretleri yarattı. Türkiye dolaylı ve dolaysız vergiler ayrımında bir eşitsizliğin, bir adaletsizliğin yaşandığı bir ülke, sıkıntılar var. Biraz önce söylediğim gibi, kayıt dışılık da çok fazla. Bu denkliği, makul, eşit, adil bir vergi sistemini kurabilmek için Kurumun önemli görevleri var, önemli görevler üstlenmiş vaziyette. Kurum bu görevlerini yerine getirmek için de şu anda hem yerle ilgili olarak hem kadrosunu kurmakla ilgili olarak çalışmalarını yürütüyor bir taraftan da süratle.

Biliyorsunuz, geçen yıl otuz beş kanun hükmünde kararname çıkmıştı. Bu kanun hükmünde kararnamelerle, Türkiye’de özellikle teftiş ve denetim sistemi yok edildi. Yani şu anda devlette teftiş ve denetim sistemi neredeyse sıfır durumda. Özellikle Maliye Bakanlığıyla ilgili olarak bu denetimin yapılması lazım ama Maliye Bakanlığında da yılların Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu gibi, Gelirler Kontrolörleri Kurulu gibi kurulların yok edilmesiyle bu teftiş ve denetim de mükellefler nezdinde, maalesef, yapılamıyor. Büyük sıkıntılar var ve bu sene -özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum- ilk üç ayda vergi gelirleriyle ilgili olarak da bir sıkıntı söz konusu oldu. Bakın, şöyle, size 2011’le 2012’yi karşılaştıran bir tablo sunmak istiyorum: Doğrudan vergilerde geçen yıl ilk üç ay içerisinde 19 milyarlık bir tahsilat söz konusu olduğu hâlde, bu sene 23 milyar. Dolaylı vergilerde geçen yıl 38’di, bu sene 41’e çıkmış. ÖTV toplam olarak 13’tü yine, 13,9. 13,3’ten 13,9’a çıkmış ama petrol ve doğal gaz ürünlerinde bir düşüş söz konusu. Akaryakıttan alınan vergilerde önemli bir düşüş söz konusu, bir sıkıntı var. Toplam vergi gelirlerinde 57 milyar 450 milyon, bu yıl da 64 milyar 473 milyona çıkmış. Bütçe dengesi, geçen yıl bu dönemde, ocak-mart döneminde eksi 4,124 milyarken bu sene eksi 6,431 milyar olmuş. Yani bu sene çok daha fazla açık vermiş vaziyette bütçe, sıkıntılar var. Onun için bu konu önemli. Kamu gözetimi, muhasebe ve denetlenmesiyle ilgili kurulun görevleri hakikaten önemli.

Ben, 5’inci maddeyle birlikte 6’ncı madde üzerinde de, bir bütünlük arz ettikleri için konuşacağım. Bu iki maddeyi birlikte ele almak lazım. Kurumun ne kadar önemli olduğunu, ne kadar önemli görevler yapmakta olduğunu dikkate almak lazım.

Bu kurum, muhasebe mesleğiyle ilgili, denetim mesleğiyle ilgili standartları, kriterleri koyuyor ve bunların nasıl raporlama yapacağıyla ilgili kriterleri belirliyor. Çok çok önemli bir kurum bu kurum. Şimdi bu kadar önemli bir kurumun başkan ve üyeleri iki dönem görev yapacaklar bu değişiklikle. Yani beşer yıldan on yıl görev yapacaklar. Bu olumlu bir gelişme olabilir ama bunun tartışılması lazım, bir bütünlüğünün olması lazım, devamının olması lazım, devlette devamlılık esastır. Bu kurum, uluslararası muhasebe standartlarıyla ilgili olarak oluşturacağı kriterleri devam ettirmek zorunda. Devletin, Kurumun aynı tarzla, aynı şekilde devam etmesi lazım ama bu şekilde olursa bir süre sonra bir kesiklik söz konusu da olabilir. Belki iki yıl değil, çok daha uzun bir süre başkanın yetkilerinin ya da görevde kalmasının temin edilebilir olması lazım; maalesef, bu konularla ilgili sıkıntılar var. Bu konular yeterince tartışılmadan bu yasa düzenlemesi söz konusu oldu. BDDK ve TMSF’yle ilgili aynı paralelde olması düşünüldü. Bütün kurumların işlevi aynı değil. Burası çok daha farklı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan çok daha farklı bir kurum burası. Burada çok daha uzun olabilirdi, çok daha farklı bir düzenleme getirilebilirdi. İkisi de bağımsız kurum diye aynı şekilde bir düzenleme gereksizdi.

Bir de konunun farklı bir yönü var: Bu Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunda 9 üye görev yapıyor kanun hükmünde kararnameye göre ama bu 9 üyenin 2’si meslek mensubu ya da sivil toplum kuruluşlarından geliyor. Bakın adı ne: Kamu Gözetimi Kurumu ama kamu gözetimi değil de kamu görevi yapıyor gibi, 9 üyenin 7’si kamudan geliyor. SPK’dan, BDDK’dan ve gelmesi gereken yerler de olduğu hâlde, mesela, üniversitelerden de, YÖK’ten de temsilci alınması gerektiği hâlde alınmamış, bunlar ihmal edilmiş vaziyette. Aslında bu düzenlemeleri yaparken -baştan da söylediğim gibi- kurumu bir bütün olarak almamız ve bu düzenlemeleri o bütünlük  bozulmadan yapmamız lazım. Bazı eksik noktalar bırakılmış, bunları da düzenlememiz lazım.

Özellikle bu kurumun üyeliklerinin oluşturulmasıyla ilgili olarak önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bunun kurum üyeliklerinin artması lazım -dediğim gibi üniversitelerden de temsilci alınması lazım- ama diğer taraftan da özellikle meslek mensuplarının ve özel sektörden, sivil toplumdan gelenlerin sayısının artırılması lazım. Kabul ederseniz, hazır böyle bir düzenleme yapıyorken bunu da dikkate alalım. Zannediyorum bunun daha olumlu olduğunu göreceğiz.

Ben, 6’ncı maddede de konuşarak bu konuyu özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuşoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen "uluslararası muhasebe standartlarından farklı düzenlemeler yapmaya yetkilidir." ibaresi "9 uncu madde uyarınca belirlenen standartlardan farklı düzenlemeler yapmaya, bağımsız denetimin kapsamını ve içeriğini belirlemeye yetkilidir. Bu düzenlemeler, ilgili standartların cüz'ü addolunur." şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce de söylediğim gibi, Kamu Gözetimi Kurulunun yapısıyla ilgili olarak 5 ve 6’ncı maddeler bir bütün teşkil ediyor. 5’inci madde, başkan ve üyelerinin görev süresini altı yıldan beşe indiriyor ama bir dönem daha görev yapabilmelerini getiriyor. Ancak biraz önce de belirttiğim gibi, özellikle üyelerle ilgili olarak, 9 üyeden oluşuyor ve ağırlıklı kamudan oluşan bir kurum. Bunun, bu yapının değişmesi ve mümkün olduğunca sivil toplum kuruluşlarından, meslek mensuplarından üyelerle takviye edilmesi gerekiyor. Hatta yine üniversitelerden de eksik kalmış, mesela üniversite temsilcisi yok, aslında meslek kurallarını, meslek etiğini düzenleyen bir kurum olduğu hâlde eksik bırakılmış. Oradan da bir üyenin alınması lazım, öğretim üyelerinin de bu konuda kurumda, kurulda bulunmaları lazım.

Bağımsız denetim yapacak kişi ya da kuruluşlar kararname gereği SMMM ve YMM lisansına sahip olmak durumunda. Bu kurum yapacağı sınavlarla kamu denetçiliğini düzenleyecek ama geçen yıl kasım ayında çıkan kanun hükmünde kararnameyle düzenlenen bu Kurumun başkanı atandı, üyeleri atandı ama hâlâ bir yere sahip değil. Temmuz ayı içerisinde de sınavlarını yapması gerekiyor ancak sınavlarını yapması da mümkün değil, daha yerini kiralamadı ya da satın almadı. Bunun yetişmesi mümkün değil. Bir yığın meslek mensubu da, binlerce meslek mensubu da sınav olmak üzere bekliyor.

Bu arada yapılması gereken şu: Şimdiye  kadar TÜRMOB tarafından bu sınavlar yapılıyordu, TÜRMOB tarafından hiç olmazsa geçici olarak bu işin üstlenilmesi lazım, aksi takdirde bir yığın meslek mensubu da mağdur olabilecek. Bunun da düzenlenmesi lazımdı bu kanunda, bu yapılamamış vaziyette. Şu anda kurumun herhangi bir donanımı yok, mekânı yok, personeli yok, birikimi yok, deneyimi yok. Bu geçiş hükümleri konusunda TÜRMOB’a yetki verilmesi çok daha doğru olur diye düşünüyorum. Bu arada bu düzenlemenin de yapılması lazım.

Bir de denetçilik konusunda kazanılmış haklar var. Şimdiye kadar -aramızda da birçok meslek mensubu var- bu konuda kazanılmış hakkı olanların da durumlarının korunması lazım diye düşünüyorum. Bu konuyla ilgili olarak da  bir düzenleme yapılmamış.

Şimdi 6’ncı maddeyle getirdiğimiz düzenleme yine çok önemli, çok kısa olarak belirteyim. Aslında kurumun görevleri 9’uncu maddede düzenleniyor. Bu maddeyle biz 26’ncı maddede diğer hükümleri düzenliyoruz. Bunlar arasına 9’uncu maddede yer almayan bir görevi koyuyoruz. Aslında 9’uncu maddede yer alması lazım, kanunun tedvin tarihi itibarıyla doğru olan bunun 9’uncu maddede yer alması lazım, orada düzenlenmesi lazım, gerçekten eksik bırakılmış.

Bir de bağımsız denetime tabi olmayanlar var. Yani bütün firmalarla ilgili bir denetim standardı getireceksiniz, uluslararası muhasebe standartları paralelinde düzenlemeler yapacaksınız ama bunlar sadece büyük firmalar için söz konusu olacak. Esnaf için, sanatkâr için, daha düşük seviyede kazancı, cirosu olanlar için de düzenleme yapılması lazım. Bu konuda da kuruma ayrıca bir yetki verilmesi gerekiyor. Firmalar arasındaki farklılıkların, Ticaret Kanunu’na tabi olan şirketler arasındaki farklılıkların da dikkate alınarak bu düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Uluslararası muhasebe standartları, uluslararası raporlama standartlarının bütün firmalar için getirilmesi, çok sakıncalı sıkıntılar doğuracak bir durum yaratacak. Özellikle ben bu konulara dikkatinizi çekmek istiyorum.

Size de söz verdiğim üzere, çok uzatmadan, çok fazla vaktinizi almadan ama bu önemli hususlara özellikle dikkatinizi çekerek hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kuşoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

 

 

Kapanma Saati: 19.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet? Yok.

Alınan karar gereğince, Meclis araştırması önergeleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Nisan 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.55