TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ
YASAMA DÖNEMİ CİLT YASAMA YILI
24 19 2
TUTANAK
DERGİSİ
98’inci
BİRLEŞİM
24 Nisan 2012 Salı
DÖNEM: 24 CİLT: 19 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
98’inci Birleşim
24 Nisan 2012 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’nun, sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki
Azerbaycan topraklarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Seyit
Sertçelik’in, asılsız Ermeni iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kosova Meclis Başkanı Jakup
Krasnıqı ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/846)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve asgari
ücretle çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 19 milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşulların ve
sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 20 milletvekilinin, 1 Mayıs 1977'de meydana gelen olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/251)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/161) esas numaralı Van-Erciş ve Çevresinde Meydana
Gelen Deprem Afeti ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/42)
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın,
Mardin E Tipi Cezaevindeki zehirlenmeler ve olumsuz koşullara ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, 24 Nisan 1972 tarihinde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın
idam kararlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onanmasına el kaldıranları
kınadığına ilişkin açıklaması
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili Engin Alan ve muhalefet partilerinin bazı
milletvekillerinin tutuklu olmasının millî egemenliğin özüne aykırı olduğuna
ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, sağlık çalışanlarına yapılan saldırılara ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/161) esas numaralı Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınma önergesine ilişkin açıklaması
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel
Kurulda okunarak, ön görüşmelerinin (10/49), (10/113) ve (10/118) esas no.lu
Meclis araştırması önergeleri ile birlikte Genel Kurulun 24 Nisan 2012 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve
21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10
Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
mesai saatlerinin enerji tasarrufu amacıyla yeniden düzenleneceği iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/5466)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa-Bozova’daki bazı köylerde elektrik kesintilerine ve su
kuyularının kapatılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5512)
3.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, kaçak elektrik kullanımına ve kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5514)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
EÜAŞ’ta koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personelin memur kadrolarına
atanmalarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/5515)
5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
elektrik enerjisinde maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizmasına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5516)
6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
kayıp-kaçak elektrik oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5517)
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
EPDK tarafından yapılan elektrik ve doğal gaz dağıtım şirketlerinin denetimlerinin
yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/5518)
8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
kaçak elektrik kullanımına ve elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeline
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/5519)
9.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu’nun, tarihî Bitlis Evine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5582)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, kanun gereği olağanüstü durumlar için oluşturulması gereken
akaryakıt, LPG ve fuel-oil stoku ve bunun ücretine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5637)
11.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın,
İran’a uygulanacak yaptırım ve ambargolara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5639)
12.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, Türk Sinemasını tanıtmak amacıyla seçilen filmlere ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5664)
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, yabancı ülkelerle yapılan işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/5665)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’ın gümrüklerde yapılan son değişiklikten muaf tutulmasına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/5881)
15.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Türkiye Kömür İşletmelerinde işçi statüsünde çalışanların, hazırlanan
kanun tasarısı kapsamına alınmamalarından kaynaklanan mağduriyetlerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5942)
16.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Tekirdağ’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5945)
17.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S.
Kesimoğlu’nun, Anayasa değişikliği için hazırlanan kamu spotuna ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/6390)
ı.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açıldı.
İstiklal Marşı okundu.
Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Başkanlıkça
“Hoş geldiniz” denildi.
Genel Kurulun 18 Nisan 2012 tarihli 96’ncı Birleşiminde alınan
karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 92’nci yıl
dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve
anlamının belirtilmesi amacıyla:
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in sunuş konuşmasından sonra;
AK PARTİ Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan,
CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
MHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli,
Birer konuşma yaptılar.
Alınan karar gereğince, 24 Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşime 14.56’da son verildi.
Cemil ÇİÇEK
Başkan
Muhammet Rıza YALÇINKAYA Özlem
YEMİŞÇİ
Bartın Tekirdağ Kâtip
Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KâĞITLAR
No:
133
24 Nisan 2012 Salı
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın; 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/506) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın; 12 Eylül Öncesi Kapatılan veya Faaliyeti
Durdurulan Demokratik Kitle Örgütlerinin Haklarının ve Mal Varlıklarının
İadesine Dair Kanun Teklifi (2/507) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
3.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın; Aydın İlinde, Efeler Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/508) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2012)
4.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Umurlu Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/509) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2012)
5.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Davutlar Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/510) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2012)
6.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Ortaklar Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/511) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2012)
7.- Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak’ın; Aydın İlinde Atça Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun
Teklifi (2/512) (Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/04/2012)
8.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın; Basın Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/513) (Anayasa ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/04/2012)
9.- İstanbul Milletvekili
Bülent Turan’ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/514) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
17/04/2012)
10.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün; 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/515) (Milli Savunma; Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/04/2012)
11.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in; 18.10.1983 Tarih ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/516) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/04/2012)
Rapor
1.- Afet Sigortaları Kanunu
Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/583, 1/247) (S. Sayısı: 224) (Dağıtma tarihi: 24/04/2012) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, Doğu Anadolu Bölgesinin afet bölgesi ilan edilmesine ve
çiftçilere tarım sigortası fonundan destek verilip verilmeyeceğine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1611) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
2.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, ÖSYM’nin yaptığı sınavların ikamet yerlerine uzaklığı
nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1612) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
3.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Suriye’ye yapılacak olası bir müdahalenin dinen
kabul edilebilirliğine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) sözlü
soru önergesi (6/1613) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
4.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 2012 yılında açıklanan teşvik kararlarında Tunceli’nin yerine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1614) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/04/2012)
5.- İstanbul Milletvekili
Celal Dinçer’in, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları çalışanlarının özlük
haklarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi
(6/1615) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
6.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, 2012 yılında Adana-Kozan yoluna ödenek ayrılıp ayrılmadığına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1616) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
7.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Pozantı-Ankara Otoyolu Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/1617) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/04/2012)
8.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, okulların depreme dayanıklılığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1618) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
9.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Alanya’daki Yenidamlar Köprüsünün yenilenmesine ve Antalya’daki
kırk yaş üzeri köprülere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1619) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
10.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, meslek yüksekokulu mezunlarının lisans öğrenimine devam etme
haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1620)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
11.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, iller itibariyle hava kirliliği değerlerine ve alınan önlemlere
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1621) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
12.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, hemşirelerin özlük haklarına ve hemşire sayısına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1622) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
13.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, 2004-2011 yılları arasında belediyelerde istisnai kadroda alınan
personel sayısına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1623)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2006-2011 Mart ayı itibariyle esnaf ve sanatkârların Halk
ve Ziraat Bankalarından kullanmış olduğu kredi miktarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/6184) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
2.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, kamu kurum ve kuruluşları tarafından kiralanan binalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6185) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
3.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, madencilik sektöründe yapılan özelleştirmelerin
sonuçlarına, bor cevherine ve özelleştirilen maden yataklarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6186) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
4.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, hakkında açılan bir davayla ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6187) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
5.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, güvenlik ve istihbarat birimleri arasında
yaşananlarla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/6188) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
6.- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Suriye ile ilgili bir açıklamaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6189) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
7.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, ecrimisil bedellerinin azaltılması konusunda çalışma
yapılıp yapılmadığına ve tapulu gayrimenkullerden vakıf ücreti alınmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6190) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
8.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, yapılan kömür yardımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6191) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
9.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ataşehir’de finans merkezi inşa edilecek bir arazinin Ümraniye
sınırlarına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6192)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
10.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, MKE Ankaragücü Spor Kulübüyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6193) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
11.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Sarımehmet Barajının inşası nedeniyle bazı köylerde yaşanan
mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6194) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/04/2012)
12.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcı’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesinden
vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6195) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
13.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, kayısı üreticilerinin ve esnafının dolandırılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6196) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
14.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, TBMM ek hizmet binası inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6197) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
15.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl’ün, Suriyeli mültecilere ve çadır kentlerde barınan mültecilerin
ülke ekonomisine etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6198) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/04/2012)
16.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, 1984’ten itibaren terörden zarar gören sivillere ve
güvenlik görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6199)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
17.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, 2006-2012 yıllarında gerçekleşen yasadışı telefon ve ortam
dinlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6200) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
18.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, vatandaşlara dağıtılan kömüre ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6201) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
19.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6202) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
20.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, eski bir büyükşehir belediye başkan yardımcısının bir Bakan
hakkındaki bazı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6203)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
21.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki HES’te yaşanan kazaya ve acil kurtarma
helikopteri ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6204)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
22.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES’te hayatını kaybeden işçilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6205) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
23.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, hükümlü terör örgütü liderinin Devlete aylık maliyetine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6206) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
24.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ’nin
bir ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6207) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
25.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerinde kullandığı ulaşım araçlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6208) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
26.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, üst düzey kadın bürokrat sayısı ve oranına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6209) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
27.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçelemeye
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6210) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
28.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TOKİ’nin Diyarbakır’ın bazı ilçelerindeki
yatırımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6211) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
29.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Aydın-Nazilli’de bir inşaatta yaşanan bir olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/6212) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
30.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, işyerlerindeki kreş ihtiyacına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/6213) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
31.- İzmir Milletvekili
Musa Çam’ın, Anadolu Ajansı bünyesinde çalışanlar ve kurum politikalarıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/6214) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, TRT kanallarına konuk olarak katılan
milletvekillerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/6215) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
33.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, Sincan F Tipi Cezaevinde iki kişinin darp edildiği
iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6216) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
34.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde yapıldığı iddia edilen bazı
uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6217)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
35.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Sincan Cezaevinde bazı tutukluların darp edildiği iddialarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6218) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/04/2012)
36.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 2002-2011 yılları arası on sekiz yaşından küçük
çocuklar hakkında açılan davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6219) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
37.- Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt’un, 1990 sonrasında bazı komutanların ölümleri ile ilgili iddialara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6220) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/04/2012)
38.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi yönetiminin uygulamalarıyla ilgili
bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6221)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
39.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı internet sitesinden
vatandaşların siyasi parti üyeliklerine ulaşıldığı iddialarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6222) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
40.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel’in, Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevinde kadın mahkumlara yapılan
hak ihlalleri iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6223) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
41.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, yasadışı telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6224) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
42.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Korkuteli’de aile mahkemesine bakan yargıçların değiştirilmesi
nedeniyle davaların uzamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6225) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
43.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, hükümlü terör örgütü liderine özel muamele yapıldığı
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6226) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
44.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevindeki bir uygulamaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6227) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
45.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, 2007-2012 yılları arasındaki tutuklu istatistiklerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6228) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
46.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bir mahkumun sağlık durumuna ve hasta hükümlülere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6229) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
47.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, kadın konukevlerinin illere göre dağılımı ve kapasitelerine
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6230)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
48.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, sokak çocuklarına ve bu çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6231) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
49.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, sağlanan yardım ve hizmetlere dair internet sitesi
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6232) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
50.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, sosyal yardıma ayrılan fona yatırılan paralara ve anlaşma
yapılan organizasyon şirketlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6233) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
51.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, kadın konukevlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6234) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
52.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili
iddialara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6235) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
53.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Turgutlu OSB’de bazı parsellerin bir firmaya tahsisi ile ilgili
iddialara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6236) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
54.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, İŞKUR kurslarında eğitim alan kadınlara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6237) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/04/2012)
55.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2011 yılları arasında, esnaf kapsamına giren
işyerlerine ve SGK’ya prim borcu olan esnaf sayısına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6238) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
56.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, 2002-2011 yılları arasında İşsizlik Sigortası Fonunda
biriken kaynak, harcamalar ve işsizlik sigortasından yararlanmak için yapılan
başvurulara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6239)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
57.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici’nin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin barınma ve diğer
ihtiyaçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6240) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
58.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, iş kazaları, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6241) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
59.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker’in, 1999 yılından önce istifa eden bazı kamu görevlilerinin
ikramiye alamadıkları iddialarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6242) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
60.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Tuzla’daki tersanelerde meydana gelen iş kazalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6243)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
61.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde
kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6244) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
62.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Genel Sağlık Politikası uygulaması kapsamında primlerini
ödeyen vatandaşların sağlık provizyon sisteminin açılmadığı iddialarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6245) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/04/2012)
63.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bakanlıkta başuzman kadrosuna atananların toplam sayısına ve
özlük hakları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6246) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/04/2012)
64.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, eşi vefat etmiş ve eşinden boşanmış kadınlara yapılan
yardıma ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6247) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
65.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, SGK’nın 2007-2010 yılları arasında bir bankayla
yaptığı promosyon anlaşması ile ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6248) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
66.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, SGK’da vekaleten atanan müdür ve daire
başkanlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6249) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
67.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da yardım alan engelli vatandaşlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6250)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
68.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, Erzurum E Tipi Cezaevinde kadın tutuklu ve hükümlülerin maruz
kaldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6251) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
69.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, 18 Mart 2012 tarihinde Diyarbakır’da araçlar ile sürücülere
kesilen cezalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6252)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
70.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul’un bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve
Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/6253) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
71.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, askeri kışlaların şehir dışına taşınması neticesinde
yeşil alanların korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6254) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
72.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu tarafından oluşturulan
çalışma gruplarının oluşumundaki iddialara ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6255) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
73.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, TOKİ konutlarının ödeme planlarında değişiklik yapılıp
yapılmayacağına ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6256) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
74.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, su faturalarına yansıtılan sabit kalemlerin, gelir seviyesine
göre belirlenip belirlenmeyeceğine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6257) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
75.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Kocaeli İline getirildiği iddia edilen tehlikeli atığın
çevreye verdiği zarara ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6258) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
76.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Nemrut Milli Parkının içinden geçen elektrik direklerine ve
faaliyete geçecek olan HES’e ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6259) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
77.- Adana Milletvekili
Osman Faruk Loğoğlu’nun, kamu görevlilerinin tarafsızlığına ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6260) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
78.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray’ın, vize işlemleri sırasında karşılaşılan zorluklar ve vize
muafiyeti uygulamalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6261) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
79.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, benzin ve motorin fiyat farkı ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6262)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
80.- Ordu Milletvekili
İdris Yıldız’ın, Ordu’da elektrik sayaçlarının değiştirilerek sayaç değişim
bedeli tahsil edilmesinden kaynaklanan mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6263) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/04/2012)
81.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde
kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6264) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
82.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, Çerkezköy’de yüksek gerilim hattı nedeniyle yaşanan
mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6265) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
83.- İstanbul Milletvekili
Sedef Küçük’ün, ülkemizin doğalgazda dışa bağlılık oranına ve doğalgaz temini
konusunda yapılan çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6266) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
84.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bakanlıkta başuzman kadrosuna atananların toplam sayısına ve
özlük hakları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6267) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/04/2012)
85.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, bor madeninin işletilmesinde kamu tekelinin ortadan
kaldırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6268) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
86.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, Bursa’da mermer ocaklarının çevreye verdiği zararlara ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/6269) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
87.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, EPDK’nın akaryakıt istasyonlarının denetiminde tespit ettiği
ihlallere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6270) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
88.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES’e ve burada bulunan yüksek
gerilim hattına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6271) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
89.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki Karasu-2 HES göletinde hayatını kaybeden
işçilere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6272) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
90.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, engelliler için düzenleme yapılan yükseköğretim yurtlarına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/6273) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
91.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, bir bürokratla ilgili bazı iddialara ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6274) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
92.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, GDO’lu ürünlerin ithali ve tüketimine ilişkin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6275) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/04/2012)
93.- Balıkesir Milletvekili
Namık Havutça’nın, çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları,
ödeyemeyenlerin icra dosyaları ve aldıkları cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6276) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
94.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, kalitesi düşük zeytinyağı üretimi yapan üreticilerin
denetimine ve uygulanan cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6277) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
95.- Ordu Milletvekili
İdris Yıldız’ın, Hayvancılık Stratejisi Belgesindeki hedeflere ulaşılma
derecesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6278) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
96.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da arıcılıkla uğraşan üreticilerin mağduriyetine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6279) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
97.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, Iğdır-Tuzluca’da tarım ve hayvancılık alanında yapılan
çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6280) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
98.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde küpe takılması ile ilgili
ihaleye ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6281) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
99.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, hileli gıda ürünleri imalatı yapan firma ve kuruluşların
tespitine, denetimine ve uygulanan cezalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6282) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
100.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl’ün, Suriye ile sınırı olan illerde çiftçilerin ecrimisil bedeli
ödeyerek tarımsal üretim yapmalarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6283) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
101.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, mermer ocaklarının tarım alanlarına verdiği zarara ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6284) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
102.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, ülkemizdeki çiğ süt tüketimine ve satışına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6285) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
103.- Adana Milletvekili
Ali Halaman’ın, İran’dan alınan gübre fabrikasına ve gübre fiyatlarına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6286) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
104.- Trabzon Milletvekili
Koray Aydın’ın, TMO’nun fındık politikalarına ve fındık fiyatları hakkındaki
bazı iddialara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6287) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
105.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, zeytinyağı üretiminde yapıldığı iddia edilen
sahtekârlıklara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6288) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
106.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, hileli et üreten firmalara uygulanan işlemlere ve alınan
önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6289) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
107.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, ülkemizdeki meyve suyu üretimi, satışı ve niteliklerine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6290) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
108.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bal üretimi ve satışlarının denetimine ve alınacak
önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6291) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
109.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, hileli ve sağlığa zararlı üretimde bulunan
firmaların teşhir edilmemesine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6292) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
110.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç’un, Ferizli’de bazı fındık üreticilerinin destekten
yararlanamamasına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6293) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
111.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, çiftçi kayıt sistemine ve prim desteği ödemelerine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6294) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
112.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, tarım ve hayvancılığın desteklenmesine yönelik
çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6295) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
113.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, 2011 yılında Eskişehir’deki buğday üretimi ve
satışına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6296) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
114.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, hayvancılık ve süt üretim desteklerine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6297) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
115.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de su taşkınlarından dolayı yaşanan
sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6298) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
116.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kars’ta organize hayvancılık bölgesi kurulacağı
haberlerine ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6299) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
117.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, 2011 yılında ithal edilen canlı hayvan miktarının
bedeline ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6300) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
118.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, çinko cürufu adlı tehlikeli atığın yurda sokulduğu
iddialarına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6301)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
119.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, bir çay markasına uygulanan gümrük vergisi oranına ilişkin
Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/6302) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
120.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, kadın konukevleri ve bunların il ve ilçelere
göre dağılımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
121.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 2005-2011 yılları
arasında konut başına tahakkuk ettirilen asfalt katılım payı ve asfalt
danışmanlık hizmetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6304)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
122.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, PKK terör örgütünce kaçırılan bir polis memuruna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6305) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
123.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Nevruz Bayramı kutlamalarında Ankara ve
Şanlıurfa’da alınan bazı önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6306) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
124.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, karakollardaki kamera mekanizmalarında meydana gelen
aksaklıklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
125.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, bir dava dosyasına sunulan raporlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6308) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
126.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, Ankara’daki kömür yardımlarına ve tüm konutların doğalgazla
ısıtılması için yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6309) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
127.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Ankara Valiliğinin tutuklu bir milletvekili
ile ilgili aldığı iddia edilen bir karara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6310) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
128.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, terör örgütü tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6311) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/04/2012)
129.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Erzurum’da gölete düşerek hayatını kaybeden
işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6312) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/04/2012)
130.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, darbe gerçekleştiren generallerin isimlerinin okul, bulvar,
cadde ve sokaklara verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6313) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
131.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, KÖYDES Projelerine ve Iğdır’da yapılması planlanan projelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6314) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/04/2012)
132.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içerisinde
kalması nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6315) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
133.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, LPG’li araçlarda sızdırmazlık raporu
zorunluluğunun kaldırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6316) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
134.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, Gençlik Parkının yenilenmesi nedeniyle ortaya çıkan
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6317) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/04/2012)
135.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Karaman Türk Dili Bayramında yapılan harcamaların ihale yöntemine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/04/2012)
136.- Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’ın, mahalle muhtarlıklarının kaldırılmasına yönelik çalışma
yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6319)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
137.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’daki bir köyde yaşayan vatandaşların sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6320) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/04/2012)
138.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa Merkezdeki bir köyün ihtiyaçlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6321) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/04/2012)
139.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, deprem mağdurlarına verilen evlerin borçlarının
silinmesine yönelik çalışma yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6322) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
140.- Tekirdağ Milletvekili
Bülent Belen’in, komiser yardımcılığı sınavı ile ilgili bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6323) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
141.- Kastamonu
Milletvekili Emin Çınar’ın, 2002 yılından itibaren yaşanan asayiş olaylarının
sayısına ve cezaevinde bulunanların sayısına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6324) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
142.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Eşme’de uygulanmak istenen imar planına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6325) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
143.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, bir şehit yakınının işsizlik sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6326) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
144.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum-Aşkale’deki HES Göletinde hayatını kaybeden işçilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6327) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
145.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Kayseri Sosyal Yardımlaşma Vakfı ile ilgili bazı
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6328) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
146.- Edirne Milletvekili
Kemal Değirmendereli’nin, toplantı ve yürüyüşlerde göz yaşartıcı gaz ve biber
gazı kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
147.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Nato Yolu Caddesinin trafik sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6330) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
148.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, belediyelerin kültürel hizmet kapasitesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6331) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
149.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’da boşaltılan köylerin yeniden kurulmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6332) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
150.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, bazı tarihi binaların restorasyonu sırasında çıkan yangınlara
ve alınan tedbirlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6333) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
151.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray’ın, kültürel faaliyetler ve muhafazakar sanat iddialarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/6334) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
152.- İstanbul Milletvekili
Sabahat Akkiray’ın, Erzurum’da bir tiyatro oyununun sahnelenmesine izin
verilmediği iddialarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6335) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
153.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatlarında
çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılıklarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6336) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
154.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık taşra teşkilatında görev yapan defterdarlık
uzmanlarının maaşlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6337)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
155.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Bakanlık Merkez ve taşra teşkilatlarında
çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6338) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
156.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Adalar İlçesi Büyükada mahallesinde bulunan bir
taşınmazın devrine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
157.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bakanlıktaki bazı kadroların uzman kadrosunda birleştirilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6340) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/04/2012)
158.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, 666 Sayılı KHK ile başuzman kadrosuna atanan mühendislerin
mağduriyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/6341)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
159.- Manisa Milletvekili
Sakine Öz’ün, THY’nin ikram için kuru üzüm alımına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6342) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
160.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Şanlıurfa’da eğitime ara verilen okullara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6343) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/04/2012)
161.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Gümüşhane’de yapılan ve yapılacak olan yatırımlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6344) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
162.- Kocaeli Milletvekili
Hurşit Güneş’in, eğitim harcamalarının GSYİH’daki payına ve bu payın Türkiye
ile OECD ülkeleri ve diğer ülkeler arasındaki karşılaştırmasına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6345) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/04/2012)
163.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, Gönen’de bir ilköğretim okulunda sınıf
öğretmeni tarafından öğrenciye baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6346) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
164.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Bingöl Üniversitesinde yapıldığı iddia edilen bazı
uygulamalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
165.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, bir TV kanalında eğitim sistemi ile ilgili yaptığı açıklamalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6348) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/04/2012)
166.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’daki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6349) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
167.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, on bin İlahiyat Fakültesi mezununun öğretmen olarak
atanacağı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6350) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
168.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’da derslik ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6351) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
169.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da ilk ve ortaöğretimdeki öğretmen ve derslik
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6352)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
170.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Doğanyol’da bir beldede öğretmenlerin konaklama sorununa
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6353) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
171.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’daki sağlık meslek lisesi sayısı ve
öğrencilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6354)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
172.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, disiplin cezası alan, tutuklanan, gözaltına
alınan öğrenciler ile okul kantinlerindeki fiyatlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6355) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
173.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Kilis’teki bazı okullara zorla bir kitabın satıldığı iddialarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6356) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
174.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, azalan kuş türlerine ve alınan önlemlere ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6357) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/04/2012)
175.- İstanbul Milletvekili
Melda Onur’un, Erzurum-Aşkale’de trafoların Karasu Baraj Göleti içinde kalması
nedeniyle hayatını kaybeden işçilere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6358) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
176.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şeker’in, Kılavuzlu Barajının beton kanallarının
tamamlanmaması sonucu oluşan mağduriyete ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6359) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
177.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, enerjide dışa bağımlılıkla ilgili bir konuşmasına
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6360) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
178.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, HES Projelerine ve bu projelerin çevreye verdiği zararlara
ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6361) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
179.- Eskişehir
Milletvekili Kazım Kurt’un, Eskişehir’de su taşkınlarından dolayı yaşanan
sorunlara ve alınacak önlemlere ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6362) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
180.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Şırnak-İdil Sulama Projesi ile ilgili yapılan
çalışmalara ilişkin Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6363)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
181.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirel’in, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün
Boğaz geçişlerinde gemi kontrol faaliyetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6364) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
182.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, 663 Sayılı KHK ile araştırmacı kadrosuna atananların
özlük haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6365)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
183.- Bursa Milletvekili
Turhan Tayan’ın, mermer ocaklarının çevreye verdiği zarara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6366) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
184.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bakanlık Merkez teşkilatında yapılan personel atamalarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6367) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
185.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, 663 Sayılı KHK sonrası gerçekleştiği iddia edilen uygulamalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6368) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
186.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Tam Gün Yasası ve sözleşmeli çalışma modeline ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6369) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
187.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da İl ve İlçe Sağlık Müdürlüğüne yapılan
atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6370) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/04/2012)
188.- İstanbul Milletvekili
Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’daki hastanelere yapılan başhekim atamalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6371) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
189.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, MS hastalığına ve kök hücre merkezlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6372) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
190.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli’nin, Bursa’daki sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6373) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
191.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Diyarbakır’da kalp uzmanı doktor ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6374) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/04/2012)
192.- Bingöl Milletvekili
İdris Baluken’in, Bingöl’de sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6375) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
193.- Bursa Milletvekili
Aykan Erdemir’in, YHT ulaşımında yaşanan bazı sorunlara ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6376) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/04/2012)
194.- Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Toptaş’ın, ilçe ve belde belediyelerinin (D4) taşımacılık
belgesi alamamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6377) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
195.- Ordu Milletvekili
İdris Yıldız’ın, Ünye-Akkuş-Niksar karayolu çalışmalarına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6378) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/04/2012)
196.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, Çaycuma Köprüsünün çökmesinde ihmal olduğu
iddialarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6379) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
197.- Hakkâri Milletvekili
Adil Kurt’un, Hakkâri’de yıkılma tehlikesi olan köprülere ve alınan önlemlere
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6380) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
198.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, Kaş İlçesindeki turizm ve ulaşım projelerine ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6381) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/04/2012)
199.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın, 2006-2012 yıllarında TİB Başkanlığına mahkemelerden ve diğer
kurumlardan gelen dinleme taleplerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6382) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/04/2012)
200.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın-İnkumu ve Yeniçağ-Mengen-Dorukhan yoluna
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/6383) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
201.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’ın, Çaycuma’da yıkılan köprü ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6384)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
202.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Pütürge-Çüngüş yoluna ilişkin Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6385) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/04/2012)
203.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Bingöl-Adaklı-Kiğı yolunun ıslah ve genişletme
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6386) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
204.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’ın, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsasının İMKB ile birleştirileceği
iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/6387) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
205.- İzmir Milletvekili
Oğuz Oyan’ın, Marka Destek Programı ve Turquality Destek Programı kapsamında
yıllar itibariyle yapılan ödemelere ilişkin Ekonomi Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6388) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/04/2012)
206.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum Afet ve Acil Durum Müdürlüğünün kapasitesine ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Beşir Atalay) yazılı soru önergesi (7/6389)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/04/2012)
207.- Kırklareli
Milletvekili Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Anayasa değişikliği için hazırlanan
kamu spotuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/6390) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/04/2012)
208.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, örgüt üyeliğinden yargılanan üniversite öğrencilerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/6391) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/04/2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili
Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 Milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme
yöntemi ve asgari ücretle çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/10/2011)
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 19 Milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/10/2011)
3.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve 20 Milletvekilinin, 1 Mayıs 1977’de meydana gelen olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/10/2011)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ağrı-Patnos’daki Devlet Hastanesinde tıbbi
sekreter istihdam edilmesi gereken pozisyonlara yapılan atamalara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4252)
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Dilovası’ndaki kömür tesislerinin kanser hastalığına
sebebiyet verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4253)
3.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminalinde sağlık ocağı
bulunmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4254)
4.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, kemik iliği kanseri ve naklindeki farkındalığı artırma
çalışmalarına ve kemik iliği bankası sayısındaki yeterliliğe ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4255)
5.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, 2008-2011 yılları arasında mahkeme kararıyla
telefon dinlemesi yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4277)
6.- İstanbul Milletvekili
Atila Kaya’nın, KPSS’de yaşanan kopya olayı ile ilgili soruşturmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4283)
7.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu İl Halk Sağlığı Müdürlükleri
yapılanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4422)
8.- Tekirdağ Milletvekili
Candan Yüceer’in, böbrek hastası sayısının artmasına ve alınacak önlemlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4423)
9.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin, Kağızman’da sağlık hizmetlerindeki yeterliliğe ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4424)
10.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4425)
11.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4426)
12.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, bazı özel hastanelerin acil servislerinde hastalardan
ücret talep edildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4427)
13.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Dilovası Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesinin yerinin
değişmesinin çevreye zarar vereceği iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4428)
14.- Hatay Milletvekili
Mehmet Ali Ediboğlu’nun, ülkemizde tedavi edilen Libya uyruklu hastalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4429)
24 Nisan 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 98’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Ermeni
soykırımı iddiaları hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Halaçoğlu.
(MHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, sözde Ermeni soykırımı
iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24 Nisan, Ermeni diasporasının ve
Ermenilerin 1915’te soykırıma uğradıkları iddiasıyla soykırım günü olarak
kutladıkları ve andıkları bir gün.
Peki, gerçekte 24 Nisan
1915’te ve ondan önce neler olmuştu ve neden 24 Nisan Ermeniler tarafından
soykırım günü olarak anılmaya başlamıştır? Özellikle Ermenilerin ve Ermeni
tezini savunanların tartışmaktan kaçındıkları, aksi tezleri resmî tarih olarak
nitelendirdikleri olaylar nelerdi?
Her şeyden önce bu tarihi
soykırım günü olarak kabul eden yerli ve yabancıların şu soruların cevaplarını
vermeleri gerekmez mi?
1) Ermeniler, Birinci Dünya
Savaşı’nda Ruslarla, İngilizlerle ve Fransızlarla iş birliği yaptılar mı?
2’ncisi: Savaş devam ederken
kendi ülkelerinin askerlerine karşı savaştılar mı?
3’üncüsü: Anadolu’nun kaç
yerinde isyan vardı?
4’üncü soru: 24 Nisanda
tutuklanan Ermeniler hangi örgütlere üyeydiler?
5’inci soru:
Tutuklananların kaçı hayatta kaldı, kaçı daha sonra eceliyle öldü, kaçı
öldürüldü?
6’ncı soru: Tehcire kadar
olan dönemde Ermeni çetelerinin ne kadar sivil Müslüman’ı öldürdükleri
sorularının cevaplarını vermeleri gerekir.
Değerli milletvekilleri,
burada size bir resim göstereceğim. Bu resim Grigoris Balakian isimli bir Ermeni’ye
ait. Bu Grigoris Balakian, 24 Nisanda tutuklanan Ermenilerin hangi örgütlere
üye olduklarını ve bunların hangi cezaevlerine gönderildiklerini ve bunlardan
kaçının geri döndüğünü veya hiç -bu tutuklanmalarına rağmen- oraya
gitmediklerinin hepsinin kayıtlarını vermiş. Yani bir Ermeni yazar, bunlarla
ilgili tüm kayıtları ortaya koymuş. Şöyle söyleyeyim: 235 Ermeni’nin
tutuklanmasına karar verilmiş ama sadece 135 Ermeni tutuklanabilmiş; geri
kalanların bir kısmı yurt dışına kaçmış, bir kısmı kendi kardeşlerini veya bazı
tanıdıklarını kendi yerlerine göndermişler. Dolayısıyla, Taşnak, Hınçak ve
Ramgavar örgütlerine mensup bu insanlar, bazıları gazeteci, bazıları dişçi,
bazıları doktor ama hepsi örgüt üyesi. Bizzat kendilerinin belirttikleri
kayıttır bunlar. Ama bunun ötesinde, 1915 24 Nisanına gelinceye kadar Osmanlı
Devleti bu 235 kişiyi neden tutukladı? Bir de bunların göz önüne alınması
gerekmez mi?
1914 yılından itibaren
Ermenilerin Anadolu’nun değişik yerlerinde isyan ettiklerini biliyoruz ama
bunlardan en önemli üç tanesini sayacağım. 23 isyan var yani 24 Nisandan önce
Anadolu’da tam 23 yerde isyan var. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi 17
Nisandan başlamak üzere Van, Çatak, Bitlis ve Muş isyanları. Çatak şu bakımdan
önemli: Bu bölge, hem Kafkas ordularına hem Musul ordularına giden telgraf
kayıtları da burada yazıyor. Zeytun İsyanı var, bir de Musa Dağı İsyanı var.
Hepsinin belgeleri tabii ki Fransız arşivlerinde de var fakat bakın, 17 Nisanda
isyan başlamış Van’da, 17 Mayısta da Van düşmüş. 17 Nisanda isyan edenler
Osmanlı Devleti ikaz ettiği hâlde, bu işi durdurmadıkları için bu adamlar
gözaltına alınmışlar ve hepsi örgüt üyesi. Ama Van düştükten sonra da bu
şekilde yakılıp yıkılmış. Burada belirtilen, kendi gazetelerinden Gosnak
gazetesi, Van’ın düşmesinden sonra şunu söylüyor: “Birçok silah ile sekiz yüz
on top ele geçirdik, Hükûmete ait bütün binaları ve kışlaları yaktık. Van’da
1.500 kadar kadın ve çocuktan başka Türk kalmadı.” Bunları kendileri yazıyor.
Aslında şöyle düşünün: Kendi vatandaşları devletin kendisine silah çekmiş ve
düşman üniformasıyla devlete karşı ayaklanmış. Hâliyle, böyle bir ortamda
Osmanlı Devleti’ni 24 Nisan dolayısıyla suçlamak, Türkleri soykırımla suçlamak
hem izansızlıktır hem bilgisizliktir hem de hıyanettir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Halaçoğlu.
Gündem dışı ikinci söz,
Ermenistan’ın Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki Azerbaycan
toprakları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’e aittir.
Buyurun Sayın Özgündüz.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz’ün, Ermenistan’ın
Azerbaycan’da yaptığı soykırım ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarına
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, bugün 24 Nisan. Her sene bugünlerde, Batı’da, özellikle
Amerika’da, Ermeniler Ermeni devletinin de desteğiyle, diaspora kanalıyla
soykırım hezeyanında bulunmaktadırlar. Ben, şimdi size o yıllarda olan
olaylardan biraz bahsedeceğim.
Daha yeni, yirmi sene önce
Hocalı’da Ermeniler tarafından yapılan vahşet ortada. Ancak bundan önce, 1918
yılında Mart ve Nisan aylarında, bayram ayında, Nevruz Bayramı sırasında Ermeni
birlikleri Bakû, Şamahı, Kuba, Mugan, Lenkeran, Nahcivan ve Zengezur’da 60 bin
civarında Türk ve Müslüman halkı katletmişlerdir. Bu nedenle Azerbaycan devleti
tarafından 31 Mart “Azerbaycan Türklerine karşı yapılan soykırım günü” olarak
anılmaktadır. O yıllarda Şamahı’da elli sekiz köy, Kuba’da yüz yirmi iki köy,
Karabağ’ın dağlık bölgesinde yüz elli köy, Zengezur’da yüz on beş köy yerle bir
edilip kaçamayan tüm halk katledilmiştir. Aynı yıllarda Kars’ta -Kars ilimizde
bugün- 92 köy yakılmış, binlerce insanımız katledilmiştir. Erivan’da 1916
yılında yaklaşık 300 bin Türk yaşarken 1922’de bu sayı 70 bine düşmüştür.
Kuba’da ibadet yerleri, mescitler yakılmış, yıkılmış, insanlar mescitlere
doldurularak katledilmiştir. Bugün, Kuba’da, o yıllarda katledilen binlerce insanın
kafatası ve kemikleri sergilenmektedir. Dünya merak ediyorsa buyursun,
Azerbaycan’a, Kuba’ya gitsin, olayı görsün.
Değerli milletvekilleri,
Birinci Dünya Savaşı yıllarını yaşamış ABD’li ünlü tarihçi John Joey, 1928 yılı
Kasım ayındaki Ermeni olayları hakkında şöyle yazmıştır: “Bugün, Ermeni
trajedisi için ağlayan Amerikalılar, bu millî çatışma yaşanmadan önce
Ermenilerin Osmanlıda ayrıcalıklı haklara sahip bir halk olduğunun farkında
değillerdir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı yurttaşı Ermenilerin haince
davranarak Türk şehirlerini Rus baskıncılarına teslim ettiği, ayrıca sivil
savaş çıkarmak için 150 bin Ermeni askerî kuvveti oluşturdukları, bunların Türk
köylerini yakıp yıktığı, oradaki halkı yok ettiği hakkında çok az bilgiye
sahiptirler.” Bunu söyleyen, o yıllarda yaşamış olan Amerikalı bir tarihçi.
Yine, ABD’li bilim adamı
Justin Mccarthy, Columbia Üniversitesinden Profesör Guariz ve yine Philishave
Üniversitesinden Profesör Bernhard Buhi, 1915 yılında Osmanlı-Rus savaşında
Türklerin yerleşik olup da kovuldukları yerlerde bir Ermeni devleti kurulmasını
isteyen Çarlık Ruslarının desteklediği Ermeni gruplarının meşru Türk Osmanlı
Devleti’ne karşı silahlı faaliyet gösterdiklerini, bu yüzden Osmanlı Devletinin
bölgedeki Ermeni çetelere Rus askerî yardımının önünü kesmek için tehcir kararı
aldığını ve Doğu Anadolu’da altı vilayette yapılan tehcirin haklı olduğunu
belirtmektedirler.
Değerli arkadaşlar, Birinci
Dünya Savaşı yıllarında, benim doğduğum topraklarda, Iğdır’da, Kars’ta Ermeni
çetelerinin yaptıkları vahşeti ben bizzat dedelerimden, on-on iki yaşlarında,
duydum, işittim. Bizim Iğdır’ın Hakmehmet köyünde, Oba köyünde, Tuzluca Gedikli
(Tavusgün) köyünde yapılan, yerli ve yabancı gözlemcilerin önünde yapılan
kazılarda yüzlerce Türk’e ait kafatası ve kemikler bulunmuştur. Dolayısıyla,
olaylara böyle baktığımız zaman, asıl soykırımın, bugün hâlâ var olan,
Azerbaycan’ın yüzde 20 toprağını işgal eden Ermeni çeteciler tarafından
yapıldığının bu Meclis tarafından tespit edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Birinci Dünya Savaşı’nda
yaşanan olayları tam anlamak istiyorsak, Fransa’nın, İngiltere’nin,
Amerika’nın, Rusya’nın arşivlerini açsınlar, bizim, Türkiye'nin zaten bu konuda
arşivleri sonuna kadar açıktır. Buyursunlar uzman tarihçiler, konuyu incelesin
ve bir karar versinler. Dolayısıyla, Ermenilerin de bu hezeyandan vazgeçmesini
diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özgündüz.
Gündem dışı üçüncü söz
asılsız Ermeni iddiaları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Seyit
Sertçelik’e aittir.
Buyurun Sayın Sertçelik.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik’in, asılsız Ermeni
iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması
SEYİT SERTÇELİK (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı çevrelerce sözde Ermeni soykırımı
günü olarak adlandırılan 24 Nisan münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ermeni olaylarını
anlayabilmemiz için 24 Nisan 1915 tarihine gelene kadar Türkiye’de neler
olduğunun iyi bilinmesi gerekir. 1914 tarihi “hasta adam” olarak nitelenen
Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silme plan ve kurgularının yapıldığı bir
yıl olmuştur. Hastanın mirasını paylaşma derdine düşen sömürgeci güçlerin,
Türkiye üzerindeki projelerini gerçekleştirebilmeleri için, hastaya son darbeyi
vuracak yardımcı iç güçlere ihtiyaç duyuluyordu. Bu bağlamda, sömürgeci
devletler kendi ulusal çıkarlarını sağlamak için Osmanlı Devleti’ne zarar
verecek bir yakınını bulmaya çalışmışlardı. Sömürgeci Batılı devletler Osmanlı
Devleti’ne içeriden son darbeyi vuracak güç olarak Osmanlı Ermenilerini
görmüşlerdir. Ermeniler ise uzun bir süredir hayal ettikleri en azından özerk
bir devlete kavuşabilmek için bu rolü kendilerine uygun bulmuşlardır. Birinci
Dünya Savaşı’nın başlaması, Ermeni ileri gelenlerince kaçırılmaması gereken
tarihî bir fırsat ve an olarak görülmüştür. Osmanlı Devleti birçok cephede
savaşırken Ermeniler bir taraftan Kafkasya cephesinde Osmanlı ordusuna karşı
savaşmış, diğer yandan ülkede çıkardıkları isyanlarla cephe gerisini tehlikeye
düşürmüşlerdir. Kafkasya cephesinde Rusların silahlandırdığı çoğu Osmanlı
uyruklu yaklaşık 10 bin Ermeni, gönüllü birlikler bünyesinde Osmanlı ordusuna
karşı savaşmıştır. Bu birliklerin dışında Rus ordusunda savaşan Ermenilerin
sayısı bazı yabancı kaynaklarca 150 bin, bazılarınca 300 bin olarak
verilmektedir. Kimi Ermeni yazarların da belirttikleri gibi, bu savaşta
Ermeniler itilaf devletleri safında bir taraf ve küçük müttefik olmuşlardır.
Çarlık orduları ile iş birliği yapan Ermeniler, Van’ın Rus ordusunun eline
geçmesini sağlamakla kalmamış, 10 binlerce Müslüman’ı da katletmişlerdir.
Osmanlı Hükûmeti, Ermeni Patriğini, mebuslarını ve ileri gelenlerini uyarmış
ancak herhangi bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine 24 Nisan 1915 tarihinde
Ermeni komitaları kapatılmış, 235 kişi Osmanlı Devleti aleyhine yıkıcı
faaliyette bulunmak suçundan tutuklanarak Çankırı ve Ayaş cezaevlerine
gönderilmiştir. İşte, Ermenilerin “soykırım günü” diye adlandırdıkları 24 Nisan
1915 tarihi, komitaların kapatıldığı ve tutuklamaların yapıldığı tarihtir.
Sayın milletvekilleri,
savaştan önce Türkiye’de yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni’ye ne olmuştur? Rusya
Kafkas Cephesi Mültecileri Yerleştirme Komisyonu verilerine göre Türkiye’den
Rus topraklarına geçen Ermenilerin sayısı 337 bin kişidir. Rusya’da yayımlanan
Ermeni Belleteni dergisinin 26 Şubat 1917 tarihli sayısında Rus topraklarına
geçen Ermenilerin sayısının 360 bin kişi olduğu vurgulanmaktadır. Rusya’ya
savaştan önce gidenler ile İran’a geçenler de dikkate alındığında bu sayı 500
bin kişiye ulaşmaktadır.
Tehcire uğratılanların
sayısı ise 450 bin ile 500 bin arasında değişmektedir. Sonraki yıllarda bu
Ermenilerin büyük çoğunluğu yabancı ülkelere göç etmişlerdir.
Savaş döneminde Türkiye’de
300 bin Ermeni yaşamaya devam etmiştir. Ermeni kayıplarının büyük bir bölümünü
cephede Osmanlı ordusuna karşı kurşun atarken kurşun yiyen Ermeni askerleri
oluşturmuştur.
Keza, açlık, bulaşıcı
hastalıklar ve soğuk iklim şartlarından ölenlerin sayısı da on binlercedir.
Sadece Kafkasya’daki Rus
topraklarında olumsuz koşullardan 40 bin Ermeni hayatını kaybetmiştir.
Bazı aşiretlerin
saldırıları sonucunda öldürülenlerin sayısı ise 10 bindir.
Ermeni kayıplarının tamamı
yaklaşık 150 bindir ancak Rus istihbaratçılarının ifade ettiği gibi, bu sayıya
bir sıfır ilave edilmek suretiyle 1,5 milyon Ermeni’nin öldürüldüğü ileri
sürülmektedir.
Sayın milletvekilleri,
Ermeni yayıncı Arşak Çobanyan’ın ifadesiyle “Benzer bütün krizlerde abartma
kaçınılmazdır… Ancak Türkiye’de Ermenilerin yok edildiği gerçek değildir.”
Asılsız Ermeni iddialarını
sürekli gündemde tutanlar, Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine
engel olmak suretiyle, aslında Ermeni halkına zarar vermektedirler. Tarihî
sorunları kaşımakla ülkeler arasında dostluk ve barış inşa edilemez.
Çevremizde ve dünyada
barışın ve dostluğun hâkim olması temennisiyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sertçelik.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kosova Meclis Başkanı Jakup Krasnıqı ve beraberindeki
Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/846)
20/04/2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Kosova Meclis Başkanı Sayın
Jakup Krasnıqı’nin beraberinde bir Parlamento Heyeti ile birlikte ülkemizi
ziyaret etmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 17.04.2012
tarih ve 22 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi
ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine
sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20
milletvekilinin, asgari ücretin belirlenme yöntemi ve asgari ücretle
çalışanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Asgari ücret, işçi ve
ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün
kılacak minimum ücret ve insanca yaşamalarını engelleyecek düşük ücretlere
karşı koruma amacını güden en etkin sosyal politika aracı olarak
tanımlanmaktadır.
Türkiye’de İş Kanunu'nun
39’uncu maddesine göre, iş sözleşmesi ile çalışan her türlü işçinin asgari
ücretini "Asgari Ücret Tespit Komisyonu" tespit etmektedir.
Asgari ücretin
belirlenmesini düzenleyen "Asgari Ücret Yönetmeliği"ne göre
“Komisyon, asgari ücretin belirlenmesinde, ülkenin içerisinde bulunduğu sosyal
ve ekonomik durumu, geçinme indekslerini, fiilen ödenmekte olan ücretlerin
genel durumunu ve geçim şartlarını göz önünde bulundurur.” denilmektedir.
2011 yılının Temmuz-Aralık
dönemi için asgari ücret, 16 yaşını doldurmuş işçiler için net 658,95 TL, 16
yaşını doldurmamış işçiler için ise net 571,97 TL olarak belirlenmiştir.
Belirlenen bu asgari ücret, bugünkü koşullarda insan onuruna yakışır bir yaşam
sağlamaktan maalesef çok çok uzaktır.
Anayasa’mızın 55’inci
maddesinde “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe
uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan
yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. Asgari ücretin tespitinde
çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da göz önünde
bulundurulur.” hükmü yer almaktadır.
İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi'nde, çalışan herkesin kendisine ve ailesine, insanlık onuruna uygun
bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma araçlarıyla tamamlanan
adil ve elverişli bir ücret hakkı bulunmaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) Anayasası'nın girişinde ise “İşçinin ve ailesinin yalnızca geçimini temin
eden ücret insanca yaşamaya yeterli bir ücret değildir. İşçinin insanca
yaşaması için yeterli ücrete sahip olması gerekir.” denilmektedir.
Bu metinlerden, devletin
çalışanların adaletli bir gelir elde etmeleri için gerekli tedbirleri alması
gerektiğini, asgari ücretin işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının
düzenlenmesi nedeniyle belirlendiğini anlamaktayız.
Türkiye İstatistik
Kurumunun en son verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 318 TL,
yoksulluk sınırı 896 TL. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonunun
araştırmasına göre ise açlık sınırı 902,41 TL, yoksulluk sınırı 2939,45 TL
olarak tespit edilmiştir.
Ne acıdır ki bu rakamları
açıklayan kurumun yetkilisi de Asgari Ücret Tespit Komisyonu üyesi olmasına
rağmen, asgari ücret Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilerin
oldukça altında tespit edilmektedir. Bu durum, ülkemiz adına çok düşündürücü,
çok üzücü, çok utanç vericidir, emeğe karşı saygısızlığın en açık örneğidir.
Türkiye’de yaklaşık 4
milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı tahmin edilmektedir. Bunların aileleri
ile birlikte gıda, konut, elektrik, su, yakıt, giyim, sağlık, ulaşım ve eğitim
gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları ve şartları üzerinden karşılaması
mümkün değildir. Günümüzde belirlenen asgari ücret tutarı ile çalışanlar
maalesef insanca yaşama koşullarından uzaklaştırılmaktadır.
Ülkemiz ekonomisinin her geçen
gün büyümeye devam ettiğini dile getirerek övünen, ekonomik durgunluğun sona
erdiğinden, sanayi üretiminin arttığından, enflasyonun beklentinin altında
gerçekleştiğinden, işsizlik oranının düştüğünden, dünyada yaşanmakta olan
krizlerden Türkiye'nin etkilenmediğinden, vergi gelirlerinin her geçen gün
arttığından bahsederek ülkemizi günlük gülistanlık gösterenlerin, asgari ücreti
tespit ederken nasıl bir tutum sergiledikleri anlaşılır gibi değildir.
İşçi kesimi, hükümet
yetkilileri tarafından Türk halkına yansıtılan bu pembe tablonun gerçek anlamda
gelirlerine yansıtılmadığını, aileleriyle birlikte insan onuruna yakışır bir
yaşamı sürdürebilme imkânına kavuşamadıklarını dile getirmektedir.
Bu nedenle, ülkemizde
belirlenen asgari ücretin Anayasa, yasa veya yönetmelikte öngörülen kıstasları
sağladığını kimse iddia edemez.
Türkiye’de, asgari ücretin
asgari yoksulluğun adı olmaktan kurtarılması gerekmektedir. Çalışan emekçilerin
insanca yaşayabilmesi, dengeli bir beslenme, sağlıklı bir yaşam elde
edebilmeleri için asgari ücretin "köle
ücret" olmaktan çıkarılması
gerekmektedir.
Bu nedenle, çalışan
herkesin kendisine ve ailesine, insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayan ve
gerekirse her türlü sosyal koruma araçlarıyla tamamlanan adil ve elverişli bir
ücret alma hakkına sahip olması gerekmektedir.
Yukarıda özetlenen bilgiler
ışığında; asgari ücretle çalışanların sorunlarının tespit edilmesi ve asgari
ücretin insan onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlayacak şekilde tespit
edilmesi ile bu konuda gerekli önlemlerin alınması amacıyla TBMM iç tüzüğünün
104. ve 105. maddeleri ile Anayasanın 98. maddesi gereğince "Meclis
Araştırması" açılmasını arz ederim.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
2) Aykan Erdemir (Bursa)
3) Mahmut Tanal (İstanbul)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) İzzet Çetin (Ankara)
7) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Şafak Pavey (İstanbul)
13) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
14) Emre Köprülü (Tekirdağ)
15) Ümit Özgümüş (Adana)
16) Uğur Bayraktutan (Artvin)
17) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) İlhan Demiröz (Bursa)
20) Erdoğan Toprak (İstanbul)
21) Ali Özgündüz (İstanbul)
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 19 milletvekilinin,
tutuklu ve hükümlülerin içinde bulunduğu koşulların ve sağlık sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Yaşam hakkı, insan
haklarının en temeli ve insan başında gelenidir. Kişilerin vücut dokunulmazlığı
ve sağlıklı yaşama hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve uluslararası
diğer sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. İnsanlar, özgür olarak yaşamakta
iken herhangi bir suçun şüphelisi olarak tutuklanıp cezaevine girip tutuklu ya
da hükümlü olduklarında sadece hak ve özgürlükleri kullanma yönünden özgür
insana göre eşitsiz duruma düştükleri, insan olma özelliklerini ise
kaybetmedikleri gerçekliktir.
Devlet, koruması altındaki
tutuklu ve hükümlülerin sağlıklarını korumakla, hastaysa tedavi ettirmekle
yükümlüdür. Devletin bu görevlerini yapmaması, tutuklu ve hükümlülerin
sağlığına ilişkin tehlikeli sürecin ilerlemesine engel olmaması açıkça kötü
muamele ve insan hakları ihlalidir. Bu kişilerin en hızlı ve güvenilir şekilde
tedavi olma, kritik müdahaleler için doktor ve hastane seçme hakkını
kullanabilmesinin koşullarının sağlanması devletin görevidir.
Ağır derecede hasta olduğu,
hatta hayatın kıyısında olduğu doktor raporu ile açık ve kesin şekilde sabit
olan pek çok tutuklu ya da hükümlü kişinin, cezaevinin kötü ve sağlığa aykırı
koşulları altında tutulması, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin
tutuklular ve hükümlüler hakkındaki asgari uygulama hakkındaki sözleşmelere
aykırılık teşkil ettiği bilinmektedir. Bu çerçevede uluslararası belgeler,
tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin olarak da oldukça gelişmiş
standartlar ortaya koymuştur. Tutuklu ve hükümlülerin korunması, haklarının
kullanımının sağlanması ve hapishane koşullarının iyileştirilmesi için birtakım
standartlar belirlenmiştir. Uluslararası sözleşmelerde; cezaevlerindeki sağlık
hizmetinin, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiği düşüncesinden
hareketle tutuklu ve hükümlülerin her zaman bir doktora erişim haklarının
bulunması ve bu hakkın gecikme olmadan kullanabilmelerinin koşullarının
sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Bu anlamda tutuklu ve hükümlü kişilerin
özgürce tedavi olma, hastanesini ve doktorunu seçme hakkı vardır. Özel bir
tedaviye ihtiyaç duyan tutuklu ve hükümlülerin, uzman kurumlara veya
hastanelere sevk edilmelerini sağlamak devletin görevidir. Sağlık hizmetlerinin
kurum içinde verilmesi hâlinde, bu kurumların araçları, donanımları ve ilaç
stoklarının hasta tutuklu ve hükümlülerin gereksinimlerini yeter derecede ve
kalitede olması ve bu işe uygun eğitim görmüş görevlilerin bulunması gerektiği
belirtilmiştir.
Bireylerin sağlıklı yaşama
hakkından sorumlu olan idarenin keyfî uygulamaları nedeniyle cezaevlerinde pek
çok hasta ve hükümlünün yaşamını yitirdiği, pek çok tutuklu ve hükümlünün de
ölümcül hastalıklar ile boğuştukları ve yaşam mücadelesi verdikleri bilinen acı
gerçeklerdir. Gerek uluslararası insan hakları hukuku alanında, gerekse ulusal
hukukumuzda tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin birtakım düzenlemeler
olmasına karşın bu hakların kullanımı, yetkililer aracılığı ile mümkün
olabilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin haklarının kullanımının bir başkasının
elinde olması; bu hakların keyfî bir biçimde kısıtlanmasına da yol
açabilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin, vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden
sorumlu olan devletin, bu hakların kullanılabilmesini sağlamakla da yükümlü
olduğu açıktır. Sağlık hakkı gibi temel bir hakkın kullanımında devletin
yükümlülüğü, dışarıdaki yurttaşa göre daha fazladır. İnsan hakları alanında
faaliyet gösteren kurumlara yapılan başvuruların ortaya koyduğu gerçek; hak ve
özgürlüklerini kullanma konusunda eşitsiz olan tutuklu ve hükümlülerin, yeterli,
kaliteli ve eşit sağlık hizmeti alamadıkları, ciddi bir insan hakkı ihlali
yaşadıkları, tıbbi, ahlaki ve insani yönden uluslararası derecede bir
skandallar yaşandığı, yönündedir.
Millî iradenin temsil
edildiği kutsal ve yüce bir organ olan TBMM'nin, ülkede yaşanan tüm sorunlara
karşı duyarsız kalması düşünülemeyeceği nedeniyle insan haklarının en temelini
teşkil eden yaşam hakkının ihlal edilmesine hiç mi hiç seyirci kalmayacağı açıktır.
Bu nedenle hapishanelerde çaresiz olan tutuklu ve hükümlülerin sağlıklı yaşam
haklarının ve vücut tamlıklarının korunması gerekir. Bunun için de
hapishanelerin mercek altına alınarak buradaki tutuklu ve hükümlülerin sağlık
sorunlarının ve sağlıkları bozulmuş kişilerin durumlarının araştırılıp
değerlendirilmesi gerekir. Bunun da yolu; insan haklarının temelini teşkil eden
yaşam hakkının, siyasetin, ön yargının, hukuksuzluğun gölgesinden kurtarılarak
korunmasıdır. Bu nedenle bu araştırma istemi, siyasal bir eksene
oturmamaktadır. İktidarda olsun muhalefette olsun her siyasal partinin ve tüm
toplumun ortak bir sorununa parmak basılmaktadır. Doğrudan insan sağlığını,
insan yaşamını ve adaleti ilgilendiren böyle bir araştırmanın oy birliği
temelinde benimsenen ve yürütülen Meclis faaliyeti olarak gerçekleşmesi,
siyasetin ortak amacı ile örtüşmektedir. Sorunları çözmek öncelikle siyasetin
görevidir. Sorunları görmezden gelerek ya da sorunları gizleyerek ya da
öteleyerek geçiştirmek demokratik hukuk devletinde başvurulan bir yöntem
değildir.
Yaşam hakları devletin
güvencesi ve sorumluluğu altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin içinde
bulunduğu koşullarının ve sağlık sorunlarının ve bu sorunlarının nedenlerinin
araştırılması, bugüne kadar sağlık sorunları nedeniyle hapishanelerde yaşamlarını
kaybeden kişilerin olup olmadığının saptanması ve gerekli önlemlerin acilen
alınmasını sağlamak amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri hükümleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygıyla dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Aykan Erdemir (Bursa)
3) Aylin Nazlıaka (Ankara)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) İhsan Özkes (İstanbul)
9) Gürkut Acar (Antalya)
10)Şafak Pavey (İstanbul)
11) Sedef Küçük (İstanbul)
12) Muhammet Rıza Yalçınkaya
(Bartın)
13) Ümit Özgümüş (Adana)
14) Uğur Bayraktutan (Artvin)
15) Kazım Kurt (Eskişehir)
16) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
17) Nurettin Demir (Muğla)
18) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
19) İlhan Demiröz (Bursa)
20) Ali Özgündüz (İstanbul)
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 20 milletvekilinin, 1
Mayıs 1977'de meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
1 Mayıs 1977 günü, yüz
binlerce emekçi, İşçi Bayramını kutlamak için Taksim alanını doldurmuştu. DİSK
Başkanı Kemal Türkler konuşurken silah sesi duyulmuş, ardından alana hâkim olan
Sular İdaresi binasından, Inter Continental Oteli'nin odalarından ve Pamuk
Eczanesi'nin üstünden açılan seri ateşlerle kurşun yağdırılmıştır. 37 kişi
ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Hafızalarımıza unutulmayacak şekilde
kazınan 1 Mayıs 1977 katliamının, Türkiye'ye yapılan operasyonun 'neşter'
evresi olduğu söylenmiştir. O günden sonra oluk oluk kan akmış, iç barışı
sağlanamamış, Ülke, 12 Eylül darbesine taşınmıştır. Türkiye'nin sola kaymasını
önlemek amacıyla yapıldığı ve Gladyo'nun imzasını taşıdığı söylenen bu geniş
kapsamlı operasyonun hâlâ aydınlatılmaması acıdır. Ateş açanlar kimlerdir? Bu
kişiler, oralara nasıl yerleştirilmiştir? "Olayın planlayıcı ClA'dır. CIA,
Intercontinetal Oteli'ni bir gün önceden boşaltıp, Amerika'dan getirilen CIA
ajanlarını yerleştirmiştir. Olaydan sonra o geceye ait otel kayıtları yok
edilmiştir. Olaydan sonra o gece 10 Amerikalı ellerindeki çantaları bir an bile
yere bırakmadan, üstleri bile aranmadan yurtdışına çıkmışlardır."
şeklindeki iddialar, neden yanıtlanmamıştır? O dönemde Günaydın gazetesinde
Necati Doğru, "5. katta bir odanın kapısı açıktı. Odanın pencerelerinden
alanı seyreden kişiler ve masa üzerinde teleobjektifli makineler gördüğüm için
gazetecilerin bu odada olduğunu sanarak içeri girdim. Adımımı atar atmaz
oldukça mütecaviz bir biçimde itilerek durduruldum. Garsona bu odadakilerin kim
olduklarını sordum, 'polisler' yanıtını aldım" diyordu. Otelin 510
numaralı odasında MİT'in yuvalandığı ve MİT'in, bu katliamın, kontrgerilla
tarafından askeri darbe hazırlığı olarak yapıldığı yönünde Başbakan Süleyman
Demirel'e rapor verdiği ve 29 Mayıs 1977'de CHP Lideri Bülent Ecevit'e İzmir
hava meydanında suikast düzenlenince, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanının 1
Haziran 1977'de derhal re'sen emekliye sevk edildiği konuları hâlâ
aydınlatılmamıştır.
1 Mayıs 1977 katliamının ve
faili meçhul bırakılan diğer olayların aydınlatılması, demokrasiden yana
herkesin talebidir. Katliamlarda öldürülenlerin yakınlarının, onların kimler
tarafından ve neden katledildiğini öğrenmeye, cinayetlerin üzerine örtülen
şalın kaldırılmasını, karanlık perdenin yırtılmasını ve karanlıkların
aydınlatılmasını istemeye hakları vardır. Hukuk devletlerinde "faili
meçhul" diye bir şey olamaz. Şayet bir ülkede faili meçhul bir olay varsa;
o devlet, hukuk devleti değildir. Hukuk devletlerinde, devlet sırrı ya da başka
nedenlerle cinayetlerin aydınlatılması önlenemez. Devlet Sırrı, devletin açık
ve gizli çıkarlarının sürekliliği bakımından açıklanması tehlikeli ve yasak
olan bilgiler bütünüdür. Bu ve öteki siyasi katliamlar, devletin çıkarlarını
korumak için mi yapılmıştır ki devlet sırrı gerekçesi ile aydınlanması
önlensin. Karanlıklar hâlâ devlet sırrı kavramının arkasına sığınılarak
aydınlatılmak istenmiyorsa, o zaman demokratik hukuk devletinden söz edemeyiz.
12 Eylül'ün işaret fişeği
sayılan 1 Mayıs 1977 ve 16 Mart 1978 Katliamları ile Türkiye'yi 12 Eylül'e
taşıyan olaylar arasındaki fiil ve fail bağlantısı, faili meçhul bırakılan
cinayetlerin işlenmesinde, hükümetler üstü bir gücün varlığını göstermektedir.
Bir ucu ABD'ye dayanan
Kontrgerilla faaliyetinin üstünü örterek, yargısal süreçte delil karartma ve
zamanaşımı manevralarıyla kendini gösteren bir "devlet geleneğinin
varlığının ortaya konması, kutsal devleti esas alan "devletin hukuku"
yerine, yurttaşı esas alan "hukuk devletinin" kökleşmesi bakımından,
1 Mayıs 1977 Katliamı'nın neden, nasıl yapıldığının, faillerin neden
bulunamadığının, devletin sorumluluktan nasıl sıyrıldığının, yargısal sürecin
nasıl ve hangi yöntemlerle tıkandığının, ülkemizdeki faaliyeti ile sivil ya da
askeri darbelerle hükümetleri devirip anayasal düzeni işlemez hâle getirdiği,
etnik, dini, mezhepsel gibi farklıları kaşıyarak halkı çatıştırıp, katliamlarla
kaos yaratıp, istediği yönetimleri işbaşına geçirdiği söylenen Kontrgerillanın,
1 Mayıs 1977 Katliamın, öncesinde-oluşunda-sonrasındaki siyasi cinayetlerle
bağlantısının araştırılması için Anayasanın ve İçtüzüğün ilgili hükümleri
uyarınca Meclis Araştırma yapılmasını dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
3) Aylin Nazlıaka (Ankara)
4) Aykan Erdemir (Bursa)
5) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
6) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) Mahmut Tanal (İstanbul)
9) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
10) İhsan Özkes (İstanbul)
11) Gürkut Acar (Antalya)
12) Şafak Pavey (İstanbul)
13) Sedef Küçük (İstanbul)
14) İzzet Çetin (Ankara)
15) Ümit Özgümüş (Adana)
16) Uğur Bayraktutan (Artvin)
17) Kazım Kurt (Eskişehir)
18) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) İlhan Demiröz (Bursa)
21) Ali Özgündüz (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Dora, kısa bir söz
talebiniz var.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, Mardin E Tipi Cezaevindeki
zehirlenmeler ve olumsuz koşullara ilişkin açıklaması
EROL DORA (Mardin) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün, Mardin E Tipi
Cezaevinde 800 tutuklu ve hükümlü yedikleri yemeklerden zehirlenmiştir, şu anda
10 kişi serum tedavisi görmeye devam etmektedir. Mardin’de tutuklu bulunan
Şırnak Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız da zehirlenen tutuklular arasındadır.
İnsan Hakları Derneği Mardin Şubesinin açıklamalarına göre, cezaevinde her iki
ayda bir toplu zehirlenme vakaları yaşanmaktadır. Kapasitesinin neredeyse 3
katı kadar tutuklu ve hükümlü barındıran Mardin E Tipi Cezaevinin koşulları,
maalesef, insan onuruna yaraşır olmaktan uzaktır. Unutmayalım ki tutuklu ve
hükümlüler devletin güvencesi altındadır ve gerçek anlamda demokratik bir hukuk
devleti, özgürlükleri elinden alınmış tutuklu ve hükümlülere insan onuruna
yaraşır bir şekilde davranmak zorundadır. Bu bağlamda, Adalet Bakanlığının,
cezaevi koşullarının düzeltilmesi amacıyla soruna bir an önce el atmasını
beklemekteyiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Hepsine geçmiş olsun
diyoruz.
Sayın Tanal, gündem dışı
konuşmalar sırasında sisteme girdiniz. Biliyorsunuz, benim uygulamamda gündem
dışında başka söz vermiyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sizden istirhamım, kişiden kişiye uygulamanın değişmemesi lazım diye
düşünüyorum, önemli bir husus çünkü.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetin araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulda okunarak, ön
görüşmelerinin (10/49), (10/113) ve (10/118) esas no.lu Meclis araştırması
önergeleri ile birlikte Genel Kurulun 24 Nisan 2012 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 24.04.2012
Salı günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Ayşe
Nur Bahçekapılı
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 223,
74, 77, 139 ve 221 sıra sayılı kanun teklifi ve tasarılarının bu kısmın
sırasıyla 3, 4, 5, 6 ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
Genel Kurulun 25/04/2012
tarihli Çarşamba günkü Birleşiminde, Ankara milletvekili Cevdet Erdöl ve 36
milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Bingöl milletvekili İdris Baluken ve
22 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet ve olayların
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Mersin
milletvekili Aytuğ Atıcı ve 20 milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik
şiddet olaylarının araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, İzmir milletvekili Hülya Güven ve 22 milletvekilinin sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması ve alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Tekirdağ milletvekili Candan Yüceer ve 24
milletvekilinin sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarının araştırılması
ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Mersin milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin hasta ve hasta yakınlarının sağlık
çalışanlarına uyguladıkları şiddetin sebeplerinin araştırılması ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, İstanbul milletvekili Mahmut Tanal
ve 24 milletvekilinin Şanlıurfa'daki hastanelerde meydana gelen doktorlara
saldırı olaylarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş oldukları meclis araştırması önergelerinin okunması ve
önergelerin görüşmelerinin Gündemde bulunan 10/49, 10/113 ve 10/118 Esas no'lu
Meclis araştırması önergeleri ile birlikte aynı günkü Birleşimde yapılması
24 Nisan 2012 Salı günkü
(bugün) birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek,
gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler
kısmında yer alan 223 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
25 Nisan 2012 Çarşamba
günkü birleşiminde 139 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
26 Nisan 2012 Perşembe
günkü birleşiminde 136 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması halinde, günlük
programların tamamlanmasına kadar, çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde
söz isteyen Salih Koca Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Koca. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SALİH KOCA (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ grup önerimizle birlikte bazı kanunlar ile özellikle TMSF, BDDK, Kamu
Gözetimi gibi kamu kurumu başkanları görev sürelerini beş yıla indiren ve
tekrar seçimini öngören, görev süresi bitiminde ise iki yıl aynı işlerle ilgili
çalışma yasağı getiren kanunun, ayrıca tabii afetlerde zarar gören çiftçilerin
Özelleştirme İdaresi kapsamında Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye olan avans
borçlarının ertelenmesi ve yeniden yapılandırılması; yine, Eşyanın Sınırlardaki
Kontrollerinin Uyumlaştırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin
Uluslararası Karayolu Taşımacılığına İlişkin Sınır Geçiş İşlemlerinin
Kolaylaştırılması; yine, Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası
Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetlerinde Kullanılacak Özel Ekipmanlara
İlişkin Tasarı’mız ve Karayolu Trafiği Konvansiyonu ile Bu Konvansiyonu
Tamamlayıcı Avrupa Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı ve
ayrıca yine, 221 sıra sayılı Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti
Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşülmesine dair önerimiz mevcuttur. Özellikle
Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Projesi kapsamında ben ümit
ediyorum ki yapılacak hazırlıklar açısından da bu yasanın bir an önce
görüşülmesinde ve hazırlanacak projelerin, yapılacak çalışmaların gündeme
alınıp devreye alınması açısından da önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle grup
önerimizin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Koca.
Önerinin aleyhinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; alıştık artık her hafta yeni bir
öneriyle AK PARTİ Grubunun gelmesine ve bu önerilerinde de zaman mefhumunu
âdeta yitirmiş durumdalar. Her önergede Türkiye'nin gündemi onların gündemi
değil. Onların gündemi partilerinin gündemi; partilerinin, yandaşlarının görev
sürelerinin uzatılması, onunla ilgili işlemler ve mevzuatlar.
Biz çok tarihî günler
yaşıyoruz aslında, gözlerimizin önünde çok önemli durumlar yaşanıyor. Meclisin
gündeminde tutuklu milletvekilleri var. Dün 23 Nisandı, geldik. Şu duvarda
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diye yazıyor. Herhâlde oraya süs
olarak koyduk onu. Eğer süs olarak koymasak 8 milletvekili bugün Mecliste görev
yapıyor olacaktı. Şimdi, bu Mecliste olması gereken milletvekillerinden birisi,
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız Mardin Cezaevinde dağıtılan patates
yemeğinden 800 tane tutuklu ve hükümlüyle birlikte zehirlenmiş. Bu, Türkiye’ye
yakışan bir manzara mıdır arkadaşlar? Yoğun bakımda 100 kişi vardı, takip
ediyoruz ve hayati tehlikeleri var. Bu 100 kişiden 10 tanesinin, özellikle 2
tanesinin durumunun çok ağır olduğu söyleniyor. Cezaevleri sorunu kanayan bir
yara ama konuşamıyoruz. Bunu nasıl aşabiliriz? Konuşamıyoruz.
İnsanlığımızla baş başa
kalıp, vicdanımızla baş başa kalırsak şu manzarayı görüyoruz: Bir türlü AK
PARTİ Grubuna, milletvekillerine şunu anlatamadık: Bir Haberal yasası var.
İnfaz Kanunu 136, ısrarla getirmek istiyorlar. Haberal tutuklu milletvekili.
Annesi rahmetli oldu. O yasaya takoz koymak için kişiye özel yasa yaptınız,
kişiye özel yasa maddesi verdiniz. 1’inci maddesi Anayasa’ya, yasaya, hukuka,
her şeye aykırı, insanlığa aykırı ama sizi tebrik ve takdir etmek lazım, Mehmet
Ağar için özel villa cezaevi yapıyorsunuz infazını yaşasın diye. Hükümlüler
arasında özel bir ilgi alanınız mı var iktidar olarak? Siz çetesever misiniz
özel cezaevleri yapıyorsunuz, söyler misiniz. Özel cezaevi, özel banyo, özel
tuvalet, özel güvenlik yetmiyor; darbeci generaller için de GATA’da yedi
yıldızlı özel büyük salonlar… Büyük salonlarda darbeci general sanıklar, 12
Eylülün darbeci generalleri Kenan Evren’le Şahinkaya kalıyor. Onların özel
ayrıcalığı var mı? Bu ülkede kişiler arasında bir eşitlik, hukuk ne zaman
korunacak? Sizin partinizin adındaki adalet bu mu Allah aşkına ya? Allah
aşkına, bu mudur partinizin adındaki adalet, “adalet” derken bundan bunu mu
anlıyorsunuz? Siz parti olarak çetesever misiniz, darbecisever misiniz? Bunun
böyle olmadığını hep telaffuz ediyorsunuz, hep söylüyorsunuz. Dün Başbakan, bu
kürsüde “Bu Meclis darbecileri yargılıyor.” dedi. Darbecileri yargılıyorsanız,
bu özel ilgi, bu özel ihtimam ne? Peki, bunu yaparken diğer taraftan ayrımcılık
yapıp, özel yasalar getirip Anayasa’yı, yasayı, infaz hukukunu, hukuku rezil
rüsva etmenin anlamı nedir? Toplumda çıkacak gerginliklerin, gerilimlerin
getireceği bütün vebal sizin boynunuzda olacaktır. Açıkça söylüyorum, bu yasa
buradan gelir geçerse toplumdan çıkacak bütün vebal sizin boynunuzda olacak.
Burnu kanayan tek kişinin, bu olaylar nedeniyle, gerginlik nedeniyle, bu yasa
nedeniyle ölen her kişinin vebali boynunuzda kalacak. Biz iki aydır
uğraşıyoruz, bıktık, yeter artık. Getiriyorsunuz, getiriyorsunuz temcit pilavı
gibi önümüze koyuyorsunuz. Gidin, doğru dürüst bir infaz hukuku yapın, infaz
rejimi yapın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde infaz rejimiyle ilgili yüzlerce
mahkûmiyet kararı var; doğru dürüst yargılamasını yapın. Teklif getiriyorsunuz,
o teklifinizde diyorsunuz ki: “İnfaz savcılığı direktif verirse altı ay
yasaklayabilir.” Bir kişi daha yargılanmadan, hakkında kesin hüküm olmadan
neyin kararını, kim veriyor? Üç tane idareciye mi bırakacaksınız? Böyle
ayrımcılığı hiç kimse kabul etmez. Bunu kafanızdan çıkarın. 1’inci maddenizi
çıkarın, Haberal yasasını da getirin bugün çıkaralım; bütün gruplar buradadır,
getirin Haberal yasasını bugün çıkaralım, hemen çıkaralım. Ama takoz koymayın,
takoz koymayın; böyle bir yasa geldiği zaman muhalefetten önüne bir takoz
koymayın. Takoz koyma alışkanlığından da vazgeçin. Şimdi, burada bunu da getiriyorsunuz.
Şimdi, sadece bu değil,
ülkenin gerçek gündemiyle ilgili… Sıcak çatışmaların yaşandığı bir süreçteyiz,
Orta Doğu kaynıyor. Görüşmeler, gelmeler, gitmeler; Amerika, Ankara… Bir
taraftan Bağdat, bir taraftan Şam, bir taraftan Tahran, bir taraftan Suriye,
bir taraftan Suriye sınırına yığılan 26 bin mülteci bu Meclisin sorunu değil
mi, bunları konuşmayacak mıyız yoksa özelleştirmeyle, TMSF’yle, rantla, parayla
bu Meclisi bunlarla meşgul edip geçinecek miyiz? Ya gerçek gündemine bu ülkenin
ne zaman geleceğiz?
Bakın, bu topraklarda
tarihin, hepimizin belki de en büyük yası, trajedisi yaşandı. Tabuları
yıkabiliyor muyuz, konuşabiliyor mu bu Meclis, bazı gerçeklerle yüzleşebiliyor
mu? 1915’le ilgili, Ermeni olayıyla ilgili bu Meclis kendi içinde konuşabilme
olgunluğuna erişti mi, bunu sorgulayabiliyor muyuz? Bakın, dikkat edin, bütün
meclislerde konuşuluyor ama biz kendi içimizde tarihle, gerçeklerle,
insanlıkla, vicdanımızla yüzleşebiliyor muyuz? Ayaş’a, Çankırı’ya hangi trenler
kimleri taşıdı veya kim kime neden oldu; kimin eksisi, hatası ne kadar?
Katliam, soykırım, tehcir, adı ne, Osmanlı arşivleri ne diyor? Osmanlı
arşivlerini çıkarıp bu Mecliste konuşamıyor muyuz? Konuşamazsak, gerçekle
yüzleşemezsek o zaman -bu Meclis- her yıl -bakın, biraz sonra Fransa’da,
Amerika’da seçimler var- her gün bu olayı bir ülke gündemimize getiriyor, bütün
dünya ülkelerinin parlamentosuna geliyor. İşte, bunu da konuşamayacak duruma
gelmiş bir Parlamentomuz var.
Evet, zaman gelecek… Tabii,
önemli olan büyük felaketleri unutmamak, vicdanlarda ve adalet duygularında
kendini yitirmemiş insanların hep birlikte bunu, gerçeklikle, tarihimizle
yüzleşebilmeyi yapabilmektir. Bunu yapan halklar dimdik ayakta kalmış ve
yürümüşlerdir. Biz inanıyoruz ki dünyada hiçbir şekilde halklar arasında
düşmanlık yoktur. Hâlâ ülkemizde 100 bine yakın Ermeni yurttaşımız yaşıyor. Her
zaman bu sürekli gündeme geliyor. Bunu artık aşabilmenin, bu sorunu
konuşabilmenin görevi de Meclisin değil mi? Hükûmetten bir tane bakan çıkıp bu
Mecliste “Sarkozy Fransa’da ne yapıyor? Obama ne teklifi verdi? İzlanda
Meclisine ne getirildi? Neden otuz parlamentoda bu çıktı? Neden tarihçilerle
siyasetçilerin işleri ayrıdır? Bunlar ayrı ayrı değerlendirilmeli.” diyemiyor?
Niye konuşulamıyor? Niye arşivlere gidilemiyor? Osmanlı’dan cumhuriyete geçtik.
Neden gerçeklerle yüzleşemiyoruz? Bütün bunları Meclisin gündemine almak
gerekiyor. Bunu çözemediğimiz zaman Kürt sorununu da çözemiyoruz. Bunları
konuşamadığımız zaman Kürt sorununu da konuşamıyoruz. Bu çatışma sürecinden,
gerilimden kurtulma Türkiye'nin birinci gündemi olmalı. Bunun dışındaki
gündemlerin hepsi hikâyedir. Kürt sorununu birinci gündemi yapmadığı sürece AK
PARTİ, gerisi hikâyedir diyoruz. Bu nedenle bu öneriye karşı olduğumuzu da
ifade ediyoruz.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz isteyen
Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP grup önerisi üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Aslında, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu AKP grup önerisi üzerinde hangi konularda mutabıkız, hangi
konulara itirazımız var; bunları arz etmek istiyorum.
Bugün, biz de bir grup
önerisi getirmeyi planlamıştık. Özellikle, maalesef, Suriye politikası dış
merkezlerde oluşturuluyor. Yabancı basında ya da köşe yazarlarında okuyoruz
milletvekilleri olarak. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde maalesef bir
müzakere imkânı olmadı. Bununla ilgili bir genel görüşme önergesini biz verdik,
o genel görüşmenin bugün gündeme alınmasını isteyecektik. Bu vesileyle AKP Grup
Başkan Vekili Ayşe Nur Hanım’la görüştük. Sayın Bakanın Türkiye Büyük Millet
Meclisine perşembe günü bilgi vereceğini ifade ettiler. Bu eğilim üzerine,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hiç olmazsa böyle bir konuda Parlamentonun
bilgilendirilmesine vesile olacağımız için grup önerimizi geri çektik. Ama ben,
buradan açık bir çağrı daha yapmak istiyorum: Gelin, hep beraber, birlikte bunu
bir genel görüşmeye çevirelim, -enine boyuna- Suriye politikası nerede
oluşturuluyor, endişelerimiz nedir, Türkiye nereye gidiyor, Suriye’de neler
oluyor; bütün bunları hep beraber, birlikte milletin önünde tartışalım. Çünkü
takdir edersiniz ki millî politikaların oluşturulduğu merkez Türkiye Büyük
Millet Meclisi olmalıdır. Bu bakımdan, böylesine önemli bir gündem maddesini
Sayın Bakanın bir gündem dışı bir söz talebiyle gidermek yerine, Meclis bunu
gündemine almalı ve bu konuda enine boyuna bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir. O bakımdan, Sayın Bakan hiç olmazsa Parlamentoya teşrif edip bu
konuda bir bilgi vermeyi temin ettiği için elbette olumlu görmekle beraber,
Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye alarak, bu konuda özellikle genel
görüşme yoluyla bu meselenin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Böyle beş-on
dakikayla giderilebilecek bir konu değil, takdir edersiniz ki Türkiye'nin
geleceğini ilgilendiren bir konu; bugün de Türkiye'yi ilgilendiriyor.
Sayın Başbakan Çin’e
gidiyor, Katar’a gidiyor, Suudi Arabistan’a gidiyor, her tarafta görüşmeler
yapıyorlar yani Barzani’yle Suriye konusu görüşülüyor ama Türk milleti önünde
Suriye konusu görüşülmüyor. Ne alakası var Barzani’nin? Yani Türk dış
politikası, böyle bir bölgesel yönetimin yönlendirmesiyle, istişaresiyle
oluşturulacak bir politika değildir. Millî olmalıdır, bilgiler de millî
kaynaklardan oluşmalıdır. Burada oturan her bir milletvekilinin, Türk milletine
karşı sorumlu bir milletvekili olarak bu konuda nelerin olup bittiğini
sorgulaması ve öğrenmesi hakkıdır. O bakımdan, milletten, milletvekillerinden
bu konularla ilgili bilgilerin saklanması, paylaşılmaması doğru bir şey
değildir. Kıbrıs politikası da burada oluşturulmalıdır, her türlü politika
burada tartışılmalıdır; Türkiye'nin dış politikası yabancı merkezlerde
tartışılmamalıdır, yabancı merkezlerde kurulan planlar, görüşmeler Türk
milletine dayatılmamalıdır.
O bakımdan, gelin hep
beraber, birlikte, Türk milletinin temsilcisi olan değerli milletvekillerinin
önünde sözlerimizi söyleyelim. Milletvekilleri basın aracılığıyla “Kim ne
düşünüyor?” öğrenmesin, burada doğrudan doğruya bu bilgileri paylaşalım, bu
bilgileri değerlendirelim, millî bir politika oluşturmak için nelerin yapılması
gerektiğine ilişkin, muhalefetin değerlendirmelerini alalım diye düşünüyorum.
Bu bakımdan açık çağrım
gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisine; gelin, Suriye gibi önemli bir gündem
maddesini, bırakın Sayın Bakanın gündem dışı bir konuşmayla dile getirmesi
yoluyla değil, Meclisin gündemi olarak ele alalım, bir genel görüşme yapalım,
bütün partilerin bu konuda talepleri vardır, bu talepler olduğuna göre
birleştirelim ve Türk milletinin nabzını, görüş ve düşüncelerini bu vesileyle
burada değerlendirerek millî bir politikanın oluşturulması yönünde Hükûmete
gerekli uyarıları yapalım diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, bir adım olmakla
birlikte Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu da temin etmesi gerektiğini
özellikle ifade etmek istiyorum.
Tabiatıyla bu grup
önerisinde olumlu olan bir husus, özellikle sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle
ilgili araştırma önergelerinin birleştirilerek görüşülmesidir. Bu konuda bir
araştırma komisyonu kurulması son derece gereklidir. Gerçekten, sağlık
çalışanlarına yönelik bu şiddeti Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
kınadık. Bugün de öğle saatlerinde Türk Sağlık-Sen özellikle sağlık
çalışanlarına yönelik bu hasmane yaklaşımları kınayan bir protesto
gerçekleştirdi. Dolayısıyla, millet bunu tartışıyorsa Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de bir araştırma komisyonu kurmak suretiyle doktorlarımızı, sağlık çalışanlarını
birer makineye dönüştüren ve açıkçası sağlıkta da vatandaşlarımızın niteliksiz
sağlık hizmeti almasına yol açan sağlık sisteminin doğurduğu bu sonuçları
şiddet yönüyle de ele alması gerektiğini ve bir muhasebe yapılması gerektiğini
düşünüyoruz. Bu bakımdan bunu da olumlu bulduğumu ifade etmek istiyorum.
Tabii, 223 sayılı torba
kanunda özellikle kişiye özel uygulamalar açısından bizim muhalefet şerhimiz
var. Bugün görüşülecek, bunlarla ilgili görüşlerimizi elbette dile getireceğiz.
Namıdiğer “Haberal yasası”nı yani bu yasayı keşke annesi rahmetli olmadan önce
yapabilseydik, keşke başkaları bunu engellemeseydi. Perşembe günü bunu
görüşeceğiz ama gönül isterdi ki, bir milletvekilinin ismiyle anılıyor artık,
“Haberal yasası” olarak adlandırılıyor ama tutukluların, hiç olmazsa, hasta
olan annesini, babasını görmesi için izin vermeye yönelik bu değişiklik keşke
daha önce yapılsaydı. Buna rağmen Perşembe günü bunu -inşallah fikir
değiştirmezsiniz çünkü çok fikir değişti bu konuda, her gün fikirler değişiyor-
inşallah görüşürüz.
Tabii, bu vesileyle, umarım
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, açık ve net bir şekilde burada, tutuklu
bulunan milletvekillerinin tutuksuz yargılanarak millet iradesini burada
kullanabileceği bir değişikliği de hep beraber birlikte geçiririz. Bu, aslında
sadece o milletvekillerinin sorunu değil, millet iradesinin hapsedilmesi kimin
sorunu olursa olsun, arkadaşlar, bunu milletin sorunu olarak algılamak lazım.
Bunları bir parti sorunu olarak değil, millî egemenlik, millî irade sorunu
olarak ele almak lazım. Hazır, darbelerle mücadele ediyorken, darbeleri
sorguluyorken, “iyi ya da kötü darbe” olarak adlandırmamamız gerekiyorsa, millî
iradeyi tutuklayan bu durumda onların tutuksuz yargılanmasının önünü açacak bir
yaklaşımla bir düzenlemeyi de, bu Parlamento, bu tavrına yönelik getirmesi ve
geçirmesi gerekmektedir.
Tabiatıyla Danışma Kurulu
önerileri… “AKP Grubu sık sık fikir değiştiriyor.” diyordum. Ayşe Nur Hanım,
umarım bu, sayın grup başkan vekilleri arasında senkronizasyon eksikliğinden
kaynaklanmıyor. Çünkü daha önce “Bugün saat sekize kadar çalışacak.” dedik,
sonra 21.00’e artırıldı, şimdi “tamamlanmasına kadar” dendi ama yani
milletvekillerine ve bu Parlamentoya “tamamlanmasına kadar” yani “kadar”
ifadesi yakışmıyor. O bakımdan, gündemde ne varsa süreyi koyalım. O süre
içerisinde görüşülmesi gerekiyorsa konuşalım ama yani “kadar” gibi bir dayatma,
bu ifade, bence, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışmıyor.
Bu bakımdan, bu
“tamamlanmasına kadar” ifadesi, iradenin aslında öyle olmadığını da biliyorum
ama bu ifade bile rahatsız etmeye başladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna, milletvekillerine çoğunluk iradesiyle “Ya bunu tamamlarsanız,
tamamlamazsanız.” gibi parantez içinde bir dayatmayla bir grup kararı almanın
doğru olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla, bugün görüşeceğimiz kanun teklifi ve
bu gündem, aslında, belli sürede tamamlayacağımız, tamamlamamız gereken bir
gündemdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da bu gündemin tamamlanması
konusunda İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızı da medeni ölçüler içerisinde
kullanacağımızı ifade etmek istiyorum.
Bu haftaki çalışmaların
milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin grup önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Konuşmamın başlangıcında sizi saygıyla selamlıyorum.
Parlamentonun gündemi
milletin gündemiyle ne kadar çakışırsa, ne kadar uyumlu olursa Parlamento o
kadar doğru yolda demektir. Bu çakışma olmazsa, Parlamentonun gündemiyle
milletin gündemi birbirinden farklılaşıyor ise Parlamento o kadar yanlış yolda
veya Parlamento zaman kaybediyor demektir. Bu gündemi Parlamentonun yakaladığı
zamanlar olmuştur, yakalayamadığı zamanlar olmuştur.
Ülkenin, milletin gündemine
baktığımızda demokrasiye, özgürlüklere duyulan özlemin ve ihtiyacın her geçen
gün arttığını görüyoruz. Demokrasinin demokratikleştirilmesi veya demokrasinin
derinleştirilmesi olarak özetleyebileceğimiz ciddi bir demokrasi paketinin Türk
toplumunun önünde büyük bir ihtiyaç olarak durduğunu görüyoruz ancak Parlamento
gündeminde hâlâ bu ihtiyacı karşılayabilecek şekilde bir gündem maddesinin veya
maddelerinin olmadığını tespit ediyoruz.
Ekonomide önemli bir
işsizlik var. On yıl önceye kıyasla azalmayan, tersine, artan bir işsizlik
olduğu hâlde, azalan tasarruflar olduğu hâlde, cari açığa mahkûm bir ekonomik
politika olduğu hâlde, bu ekonomik politikanın sorunlarını çözmeye yönelik
ciddi bir ekonomik paketin yine olmadığını görüyoruz. Bunları konuşmalıyız
ancak maalesef Türkiye’nin gündeminde bunlar bulunmamaktadır. Gündemi önemli
ölçüde iktidar partisi belirlediği için, iktidar partisi Türkiye’nin
gündeminden, milletin gerçek gündeminden uzak gündemleri Türkiye’nin önüne,
toplumun önüne getirmektedir.
Bugünkü gündemde bizim
mutabık olduğumuz konular vardır, mutabık olmadığımız konular vardır. Örneğin,
yarınki gündemde görüşülecek ve tüm siyasi partilerin önergelerinin olduğunu
gördüğüm sağlık çalışanlarına şiddet konusunda Meclis araştırması açılması
Cumhuriyet Halk Partisinin de görüşüdür.
Yine, kamuoyunda “Haberal
yasası” olarak isimlendirilen ancak gerçekte tutukluların hasta olan, ağır
hasta olan yakınlarını ziyaretine imkân verecek bir yasal düzenlemenin
yapılmasına yönelik gündem maddesi yine Cumhuriyet Halk Partisinin destek
vereceği bir başka gündem maddesidir. Bir kısım uluslararası anlaşmalar
Cumhuriyet Halk Partisinin de mutabık olduğu uluslararası anlaşmalardır.
Onların da çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.
“Torba” veya “mini torba
yasa” olarak isimlendirebileceğimiz ve Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan,
BDDK ve TMSF başkanlarının görev sürelerinin uzatılmasına veya üst üste iki
dönem görev yapabilmelerine imkân veren yasa tasarısı veya teklifi olarak
anılan ama içinde çok başka hükümlerin de olduğu teklif konusunda Cumhuriyet
Halk Partisinin farklı görüşleri de vardır. Bunlar, ilgili teklif gündeme
geldiğinde burada arkadaşlarımız tarafından ifade edilecektir.
Şimdi, konu oraya
gelmişken, yani BDDK ve TMSF’nin başkanlarının ve üyelerinin görev sürelerine
ilişkin düzenlemeye gelmişken o teklifte yer alan bazı konularda görüşlerimi
ifade etmek istiyorum. Teklifin bir maddesi Türk Ticaret Kanunu’nun 401’inci
maddesinde değişiklik düzenlemektedir. Biliyorsunuz, Türk Ticaret Kanunu, 2011
yılının Ocak ayında, o dönemin Parlamentosunda bulunan siyasi parti grupları
tarafından mutabık kalınan özel bir gündem maddesiyle görüşülerek kabul
edilmiştir. Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu’nun uygulanmalarına yönelik iki
kanun da dâhil olmak üzere toplam beş maddelik paket, o dönem, 2011 yılının
Ocak ayında, üç gün gibi bir sürede Parlamentoda mutabakatla görüşülerek
yasalaştırılmıştır. Temel yasa formunda görüşülmesi gereken bu yasalar, temel
yasa olarak dahi görüşülmemiş ve çok daha kısa bir yasama süreci uygulanmıştır
çünkü temel yasa olarak bu yasaların görüşülmesi hâlinde görüşme süresi birkaç
haftayı bulabilecekti. Her 30 maddenin temel yasada 1 madde olarak
görüşüldüğünü düşünürsek, toplam 2.700 maddelik yasaların olduğu paketin kabul
edilmesi birkaç haftayı alacak bir zamanın geçmesine neden olabilecekti. O
dönem, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tasarıların yasalaşmasına destek
verdik ancak bir kayıt koymuştuk o zaman. Özellikle Türk Ticaret Kanunu’nun
yasalaşmasına ilişkin olarak koyduğumuz kayıt şuydu: “Bu tasarıyı
yasalaştırıyoruz ancak bu tasarının bazı hükümleri sorun yaratacak
niteliktedir. Dolayısıyla, önümüzdeki bir buçuk yıllık süreçte, yürürlük için
öngörülen bir buçuk yıllık süreçte bu sorunları tespit edelim ve bir buçuk
yıllık bu süre içerisinde bu sorunların çözümüne yönelik olarak gerekli
değişiklik düzeltmelerini, düzenlemelerini Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirelim.” O dönem, bu tasarıların, özellikle Türk Ticaret Kanunu’nun
yasalaşması için Hükûmet altı ay sonrası için bir tarihi düşünürken Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz, altı ayın yeterli olmayacağını, bunun üzerine bir yıl
daha ilave edilmesi gerektiğini önerdik ve tüm partilerin kabulüyle birlikte
yasanın bir buçuk yıl sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı.
Türk Ticaret Kanunu başka
bir değişiklik düzenlemesi getirilmez ise 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe
girecektir. Tasarının birçok konuda çok yeni düzenlemeler getirdiğini, Avrupa
Birliğine uyum bağlamında getirilen birçok düzenlemesinin hakikaten olumlu
olduğunu ve iş dünyasının, ekonominin önünü açacağını ifade etmeliyim.
Tasarının eksiklikleri vesilesiyle tasarının tümünü feda etme yönündeki bir
yaklaşımı doğru bulmadığımı ifade etmeliyim ancak bugün oldukça öne çıkan
birtakım sorunlar o zaman bizim tarafımızdan da ifade edilmişti. Örneğin Türk
Ticaret Kanunu’nun ceza hükümlerinin ağır olduğunu, ceza ile sağlanmak istenen,
ulaşılmak istenen amaç arasında uygun bir dengenin olmayabileceğini, özellikle
Vergi Usul Kanunu hükümleriyle, oradaki ceza hükümleriyle bu ceza hükümleri
arasında bir uyumlaştırmaya gidilmesi ihtiyacını ifade etmiştik. O dönem, iş
dünyası tasarıya kayıtsız şartsız destek verirken bizim bu tespitimiz maalesef
o kayıtsız şartsız desteğin arasında kayboldu gitti. Nitekim bugün ortaya
çıkmaktadır ki ceza hükümlerinde gerçekten bir gözden geçirmeye, bir yeniden
düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bunu birinci tespitimiz olarak ortaya koyuyorum.
İkinci tespitimiz şudur:
Türkiye ekonomisinin yüzde 96’sı, yüzde 97’si KOBİ’lerden oluşmaktadır,
ekonomideki işletmelerin çok büyük kısmı KOBİ’lerden oluşuyor. KOBİ’ler aile
şirketleri niteliğindedir. Bu kadar önemli bir yasaya KOBİ’lerin süratle
uyumunu sağlayabilmek zor olabilir. Bu konuda, devlet, özellikle Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bir görev üstlenmek zorundadır. Özellikle, KOBİ’lerin,
İnternet sayfası konusunda desteğe
ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, bu destek, KOBİ’lere verilmelidir.
Yine, İnternet sayfasında
yer alacak birtakım bilgilerin ticari sır kapsamında olabilecek olması
nedeniyle, bu bilgilerin bir kez daha gözden geçirilerek ilgili maddelerin
yeniden düzenlenmesinde yarar vardır.
Muhasebe standartlarına
ilişkin olarak getirilmiş olan 88’inci maddeyle kanunun geçici 1’inci maddesi
arasında birtakım mükerrerlikler, uyumsuzluklar vardır. Yine, bunların gözden
geçirilmesinde yarar vardır.
Denetim çok önemlidir. Türk
Ticaret Kanunu -yeni kanun- buna oldukça önem vermiştir. Bu, hakikaten önemli
ve iyi bir yaklaşımdır. Ancak, bu denetimin, işlem denetçisinin küçük
işletmelerde büyük bir maliyet artışına yol açmaması gerekir. Bu açıdan,
bunları bir kez daha gözden geçirmekte yarar vardır.
Türk Ticaret Kanunu’nun
halka arzı düzenleyen 552’nci maddesi sorunlu maddedir. Normal olarak halka arz
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nda düzenlenir. Ancak, Türk Ticaret
Kanunu’nun 559’uncu maddesine bakıldığında bir anonim şirket dışında başka
şirketlerin de sanki sermayesini halka arz edebileceği yönünde düzenlemenin
olduğu görülecektir. Niyet bu değildir ama bu niyet tasarıya, daha doğrusu, yasaya
doğru yansımamıştır. Yasa bu şekliyle çıkarsa, daha doğrusu, uygulamaya girerse
halka arzda büyük bir karmaşa yaşanacaktır. 552’nci maddenin de bu vesileyle
yeniden gündeme alınması, değerlendirilmesi gerekir.
Sürem burada bitiyor. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Üç sayın milletvekilinin
kısa söz talepleri var.
Sayın Tanal, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, 24 Nisan 1972 tarihinde
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararlarının Türkiye Büyük
Millet Meclisinde onanmasına el kaldıranları kınadığına ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Değerli milletvekilleri,
tarihte bugün, 24 Nisan 1972 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Deniz
Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararları yeniden onaylanmıştır. O
gün idam kararının onanmasına el kaldıranları kınıyorum.
Saygılarımı sunuyorum
sizlere.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Yeniçeri.
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili
Engin Alan ve muhalefet partilerinin bazı milletvekillerinin tutuklu olmasının
millî egemenliğin özüne aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türk milletinin kendi
kaderini kendisinin belirlemeye karar verdiği Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nın 92’nci yıl dönümünün yüce Türk milletine hayırlar getirmesini
diliyoruz. Bu vesileyle, millî egemenliğin, istiklal ve hürriyetin tavize ve
indirime tabi olmayan yüce değerler olduğunun bir kez daha altını çizmek
istiyorum.
Diğer yandan, millî
egemenliğin, yeryüzündeki her türlü egemenliğin üstünde olduğu, demokrasilerde
de milletin egemenliğinin milletvekilleri aracılığıyla kullanıldığı bir
gerçektir. Millî egemenlik kayıtlı şartlı, özel yetkili mahkemelerin ya da
Avrupa Birliğinin değildir, millî egemenlik kayıtsız şartsız Türk
milletinindir.
Millî Egemenlik Bayramı’nın
kutlandığı bugünlerde İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan’ın ve diğer muhalefet
partilerine ait bazı milletvekillerinin tutuklu olması millî egemenliğin özüne
aykırıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve Sayın Meclis Başkanının,
tutuklu milletvekili sorununa son verilene kadar etkili çabalarını sürdürmesi
zorunluluktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Öğüt…
4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, sağlık
çalışanlarına yapılan saldırılara ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sağlık çalışanlarına
yapılan saldırılar her gün çoğalırken, en son bir doktor arkadaşımız
katledilmiş, bütün Türkiye’de nefretle kınanmış, yürüyüşler, iş bırakmalar
yapılmıştır. Buna rağmen saldırılar son bulmamıştır, yurdun her tarafından yeni
saldırı haberleri gelmektedir.
Meclis çatısı altındaki bir
milletvekilinin, meslektaşımız doktora yapmış olduğu saldırıyı kınıyor, AKP’nin
oylarıyla reddedilmiş olan Meclis araştırması önergemizin bir an önce gündeme
alınmasına memnun olduğumu söylemek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/161)
esas numaralı Van-Erciş ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Afeti ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/42)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
(2/161) esas numaralı Kanun
Teklifi’min İç Tüzük 37’nci maddeye göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN – Teklif sahibi
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/161 ) esas numaralı
Van-Erciş ve Çevresinde Meydana Gelen Deprem Afeti ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mizin İç Tüzük 37’ye göre doğrudan gündeme
alınmasıyla ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 23
Ekim ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde Van ve Erciş’te meydana gelen depremler, Doğu
Anadolu’nun gözde illerinin birinde unutulması güç travmalara ve yaralara sebep
oldu. 600’den fazla yurttaşımız yaşamını yitirdi; 4 binden fazla yurttaşımız
ağır yaralandı; 2.262 bina tamamen yıkıldı; 1.500 civarında esnaf kepenk
kapattı; Van ve Erciş’ten 300 bine yakın insanımız göç etti.
Sonraki süreçte ise
Hükûmetin skandal uygulamalarıyla yaşanan bu travma daha da derinleşti.
İnsanlarımız ağır kış koşullarını çadırlarda geçirmek zorunda kaldı, yapılan
konteynerler geç geldi, yetersiz kaldı ve insanlarımız büyük zorluklar yaşadı.
Kadınlarımız büyük zorluklar yaşadı, çocuklarını yitirdiler, çok büyük dertler
yüklendiler.
Çocuklardan büyüklere kadar
herkes, izi ömür boyu silinmeyecek travmayla baş başa kaldı.
Bölgede eğitim-öğretim
sistemi tamamen işlemez hâle geldi ve bunun sonuçları ortaya çıktı, geçen gün
açıklanan YGS sınavında Van en sonuncu illerden biri oldu.
Esnaf iflas bayrağını
çekti.
Hasarsız görünen konutlarda
kiralar 2 katına çıktı. Binlerce insan başını sokacak sağlam bir ev bulamadığı
için göç etmek zorunda kaldı.
Daha dün, 23 Nisan
kutlamaları sırasında Sayın Van Valisi, basına konuşurken “Bahar geldi de
sıkıntılarımız azaldı.” dedi. Valiliğin açıklaması da ortaya koymuştur ki AKP
Hükûmeti Van’daki sıkıntıların azalmasını tamamen “Mevsim dönümlerine ve Allah
ne verdiyse” şartlarına mı havale etti? Van’da sıkıntıların azalması için
baharın gelmesi veya Van’da hep baharın yaşanması mı gerekecek?
Sayın Başbakan Erciş’teki
konuşmasında Vanlıları kış soğuğuyla baş başa bırakmayacağını vadetmişti ama
Van için verilen tüm vaatler gibi bu da içi boş bir vaatten öteye gitmedi.
Sayın Şehircilik Bakanının,
İçişleri Bakanının, Başbakan yardımcısının gaflarını burada yeniden söylemek
istemiyorum ama Vanlıların kafasında ve dünyasında bu sözler derin izler
bıraktı, hâlen de o derin izler geçmiş değil.
AKP Hükûmeti Van’da insani
tepkilere bile tahammül edemedi.
Vanlıların sesini Hükûmet
duymadı ama Türkiye’de tüm yurttaşlarımız duydu. Herkes yardıma koştu ama AKP
Hükûmeti derli toplu bir yasa çıkarıp bu sorunun üstesinden gelemedi.
Değerli arkadaşlar, 18
Kasım 2011 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak Meclise bir
yasa teklifi verdik. Bu yasa teklifinde Van’daki depremin her konuyla ilgili
yaralarının sarılması amacı vardır; işçiler bakımından, memurlar bakımından,
esnaf bakımından, çiftçiler bakımından, hasarlı konutlar bakımından yaraların
sarılması vardır ama ne yaptınız? Van’ı bir afet bölgesi bile ilan etmediniz.
Van’daki belediyeyi hedef alarak, bunu yapmadınız.
Eğer bu deprem, Vanlıların
deyimiyle, Türkiye’nin başka bir yerinde olsaydı acaba böyle mi
davranacaktınız? Bütün Vanlılar hâlen bu soruyu soruyorlar.
Deprem üzerinden maalesef
ayrımcılık yapıldı. Başbakan bu kürsüde ve başka kürsülerde ayrımcılık yaptı,
“Afet bölgesi ilan edip de yardımların yerel belediyeye akmasını mı
sağlayacaktık.” dedi. Bu da, bu ayrımcı uygulama da Vanlıların ve bölgede
yaşayan herkesin kafasında yer etti.
Şimdi, bizim tasarımız var.
Siz özellikle mevcut mevzuatla bu işi götürmeye çalışıyorsunuz ki insanlarımız
bakımından bu hak olmasın ve keyfî uygulamalar Van’da devam etsin. Ancak bu
yasa teklifimiz eğer gündeme alınırsa ve kabul edilirse sizin keyfîliğiniz sona
erecek. Van’daki yurttaşlarımız Van’da meydana gelen deprem nedeniyle oluşan hasarlarını
bir hak olarak talep edecekler sizlerden ve devletten. Bunun önüne geçmeye
kimsenin hakkı yok. Bu nedenle, biraz sonra yapılacak oylama da aynı zamanda bu
Meclisin, özellikle de AKP’li milletvekillerinin ayrımcı davranıp
davranmadığının da ölçüsü olacak. El işaretlerinizin fotoğrafını Van’da ve
bütün Türkiye’de göstereceğiz, her yerde göstereceğiz. Van’ın afet bölgesi
olmasını istemediğinizi, Van’ın yaralarının bir yasayla sarılmak istenmediğini
bütün Türkiye’de göstereceğiz. O nedenle, Van üzerinden ayrımcılık yapmayalım,
bu yasa tasarısını gündeme alalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Umut Oran, İstanbul
Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT ORAN (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bugün gündemimiz Van.
Esasında Van hep gündemimizde olmalı ve Van’ı unutmamamız lazım. Benim
özellikle gündeme getirmek istediğim husus, depremzedelere gelen altı aylık
toptan elektrik faturaları. Bakın, geçen hafta Van’daydık. Yediden yetmişe,
esnaftan oradaki yaşayan vatandaşa herkes Van’da isyan ediyor, herkese toptan
altı aylık elektrik faturaları gelmiş.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bir an kendimizi onların yerine koyalım: Bir an gözünüzü kapatın,
bir an düşünün ki evden çıktınız, şu anda deprem oldu, eve döndünüz, eviniz
yıkıldı, iş yerleriniz varsa iş yerleriniz kapandı, ailenizde can kayıpları
var, komşularınız şehirden göç ediyor. Van’da 3 kişiden 1 kişi göç etmiş durumda.
Bir an bu manzarayı düşünün. 1 milyonluk o şehir olmuş bir ıssız kasaba. Bir an
aklınıza bunu getirin. Bir an bunu kendinizin yaşadığını düşünün. Bakın, altı
aydır Vanlı hemşehrilerimizin derdine kimse derman olmuyor; gıda, su, temizlik,
barınma gibi temel ihtiyaçları bile son derece zor şartlarda karşılanıyor. Altı
ay boyunca Vanlı hemşehrilerimiz bir tek elektrik kullanmışlar; ısınmak için
kullanmışlar, barınmak için kullanmışlar, aydınlatma için kullanmışlar,
pişirmek için kullanmışlar, bunu da imece usulü paylaşmışlar. Şimdi, biz,
duruyoruz, birdenbire, altı ay sonra onlara toptan bir elektrik faturası
sunuyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Bakın, esnafa ayrı gelmiş… Ben, gittim,
Peynirciler Çarşısı’nda esnafa baktım. Esnafa gelen elektrik faturası: Bu iş
yeri kapalı altı aydır. Şu anda, adama altı aylık toptan elektrik faturası
göndermişiz. Yine yıkık bir meskene gittim. Bakın, burada altı aylık toptan…
Yani bırakın elektrik yakmayı, evin içine girilmiyor. Zaten ev için de yıkım
kararı çıkarılmış. Şimdi, bu nasıl bir anlayış, nasıl bir düşünüş?
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bakın, Vanlılar, Vanlı hemşehrilerimiz altı aydır kan kustular,
kızılcık şerbeti içtiler, sabırla beklediler. Birçok sorun yaşandı, yani yerel
yönetimle Hükûmet arasında uyumsuzluklar oldu; bakanlar arasında
koordinasyonsuzluklar oldu; yanlış yönlendirmeler oldu ve sabrettiler ama hep
bir umutla beklediler, bir çözüm beklediler. Bugün, Van’ın yüzde 30’u göç etmiş
durumda. Biraz evvel ifade ettiğim gibi, Van şu anda ıssız bir kasaba. Şimdi,
Hükûmetin burada bu yaraları sarması gerekirken, buradaki insanlara sevgi
vermesi gerekirken, umut vermesi gerekirken, bu şekilde, altı aylık elektrik
faturasını ceza gibi ödeme emri çıkarması normal mi değerli arkadaşlarım?
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, özellikle, iktidar partisinden milletvekili arkadaşlarıma
sesleniyorum, Sayın Hükûmete sesleniyorum, Sayın Başbakana sesleniyorum: Bu
reva mı? Bu, bizim yurttaşlarımıza reva mı? Bakın, diyoruz ki “Büyüyoruz, güçlü
ekonomimiz var, güçlü Türkiye.” E bu güçlü ekonomi, güçlü Türkiye’de burada
vatandaşların bu hâle gelmesine nasıl seyirci olabiliyoruz?
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bakın, belli şeyleri siyasete alet etmiyoruz: İnançları siyasete
alet etmiyoruz, etnik kimlikleri siyasete alet etmiyoruz, depremi, olağanüstü
felaketleri siyasete alet etmiyoruz, ekonomik krizi siyasete alet etmiyoruz.
Bakın, hep elimizi uzattık, birçok arkadaşımız bu konuyla ilgili kanun teklifi
verdi, ben de ayrıca birçok kanun teklifi verdim. Mesela, yeni teşvik paketi
açıklandı. Burada, Sayın Başbakan, teşvik paketiyle ilgili, geçmişteki yapmış
olduğumuz çalışmaları biliyor. Sayın Zafer Çağlayan’a, kendisine birebir ifade
ettim, yani 6’ncı bölgeye aldık Van’ı. Ne demek 6’ncı bölge? 15 şehirden 1
tanesi. “Hayvancılıkla ilgili bir sektörel teşvik verilsin, burası kendi
yağıyla kavrulsun.” dedik ama maalesef dikkate alınmadı. Şimdi, bu da son
derece önemli.
Bugün de altı aylık bu
elektrik faturalarının iptal edilmesiyle ilgili yeni bir kanun teklifi verdik
ve Sayın Tanrıkulu’nun kanun teklifiyle beraber bizler de buradan gerçekten
Türk halkıyla, özellikle iktidar milletvekillerinin vicdanlarını ve buradaki
iradelerini hep beraber izleyeceğiz biraz sonra yapılacak oylamada.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Oran.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Vural, buyurun. Kusura
kalmayın, sanki genel anlamda istemiş diye değerlendirdim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok,
geçti artık.
BAŞKAN – Vaz mı geçtiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Konuyla ilgiliydi de, o bakımdan…
BAŞKAN - İsterseniz tekrar
sisteme girebilirsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun (2/161) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan
gündeme alınma önergesine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, aslında Van depremi
gerçekten hayatı yok etti. Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna,
milletvekillerine de Vanlıların bu konuda, elektrik faturaları konusunda önemli
şikâyetleri var. Gelin, hep beraber, birlikte bu sorunu çözelim diyoruz.
Dolayısı ile bu konuda hem verilen bu kanun teklifini… Bundan sonra eğer idari
bir düzenlemeyle yapılacak bir şey varsa Hükûmeti göreve çağırdığımızı ifade
etmek istiyorum. Vanlılar depremin altında canlarını, evlerini kaybettiler ama
deprem sonrasında da eziyet çektirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu
paylaşmak için söz istedim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta
Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5
Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/476,
2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 223 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 223
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
İçeriğinde birbiriyle
alakasız konuların yer aldığı bir kanun teklifini görüşüyoruz. Yapılan
düzenlemelerin tek ortak tarafı, kişiye dönük düzenlemeler görünümünde
olmasıdır. Bu kanun teklifi, belli kişileri belli görevlere yeniden atamak,
belli kişileri kendilerine atılı suçtan kurtarmak için hazırlanmış bir
düzenleme görünümündedir.
Bu türlü netameli konuların
kanun teklifi yoluyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesine son
dönemde sıkça başvurulmaktadır. Hükûmet, bu konuları tasarı şeklinde düzenleyip
göndermek yerine, milletvekillerine teklif verdirerek gündeme getirmektedir.
Muhalefet partilerine mensup milletvekillerince verilmiş birçok kanun teklifi
komisyonlarda bekletilirken, AKP milletvekillerince verilen bu kanun
tekliflerinin hemen gündeme alınarak görüşülmesinde AKP Hükûmetinin ya da
bakanların talebi ve yönlendirmesi olduğu açıktır.
Kişiye dönük düzenlemeler
niteliğini taşıyan, maddeleri ve gerekçeleri büyük ölçüde aynı konular ve ifadelerden
oluşan (2/386), (2/475), (2/476) ve (2/482) esas numaralı kanun teklifleri AKP
milletvekillerince kısa süre içerisinde peş peşe verilmiş, Komisyon gündemine
hemen alınan bu teklifler, (2/476) esas numaralı Kanun Teklifi esas alınarak
birleştirilmiştir.
Bu teklifin Komisyon
görüşmeleri esnasında, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, bu düzenlemenin
kendisinden habersiz gündeme getirildiği eleştirisi üzerine, “Benden habersiz
değil, benden habersiz gelen bu değil, o bambaşka bir teklifti, onu
görüşmüyoruz bile şu anda. Bu, benim bilgim dâhilinde ve maddeleri satır satır
hep arkadaşlarla beraber oluşturduğumuz bir tekliftir. Benim bilgim
dâhilindedir.” şeklinde açıklama yapmıştır.
O hâlde Sayın Babacan’a
sormak lazım: Madem maddeleri satır satır beraber oluşturdunuz, bu düzenlemeyi
neden tasarı hâline getirmediniz? Neden ilgili kurum ve kuruluşlar ile sivil
toplum kuruluşlarının da görüşünü alarak daha sağlıklı bir düzenleme
yapmadınız? Bu konulara Bakanlar Kurulunda imza atmaktan imtina eden bakanlar
mı var? Bu durum AKP Hükûmeti içerisinde bir uyumsuzluğun varlığına da işaret
etmekte olup, karşı görüşler nedeniyle ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla
tasarı hâline getirilmeyen konuların kanun teklifi yoluyla Meclis gündemine
taşındığını göstermektedir.
Bu kanun teklifiyle
Bankacılık Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu başkan ve üyelerinin
görev süreleri altı yıldan beş yıla düşürülmekte ve bir defalığına tekrar atanabilmelerine
imkân sağlanmaktadır. Bu kurumların başkan ve üyelerinin görev süresini altı
yıl olarak belirleyen ve yeniden atanamamalarını öngören düzenleme yine AKP
döneminde 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Kanun’la hüküm altına alınmıştır.
Şimdi de bu teklif ile AKP Hükûmetinin görüşlerinde değişiklik olduğu
anlaşılmaktadır. Bu değişiklikte hizmetin etkin bir şekilde yürütülmesini esas
alacak inandırıcı bir gerekçe de ortaya konulamamıştır.
(x)
223 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Diğer taraftan, görev
süresi kısa süre önce dolan ve Sayın Başbakana yakınlığıyla bilinen bir
hemşehrisinin tekrar atanabilmesi için bu düzenlemenin yapıldığı iddiası
kamuoyunda dile getirilmektedir. Bu iddia Hükûmet tarafından kesin ve net
ifadelerle reddedilmemektedir. Bu durum, yapılan düzenlemenin kişiye dönük bir
düzenleme olduğunu ve bu kurumların siyasi müdahalelere de ne kadar açık hâle
getirildiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kurumların bağımsızlığı,
karar verme, danışma, bilgi verme ve soruşturma yapma gibi etkinliklerin yerine
getirilmesinde başkalarına bağımlı olmamayı gerektirmektedir. Kurumların
etkinliği, gerekli hukuki araçların tesis edilmesine bağlıdır. Bunun aksi bir
durum, denetimi hem siyasi hem de denetlenen kuruluşlardan gelecek müdahalelere
karşı zayıf düşürebilecektir.
Diğer taraftan, BDDK ve
TMSF Kurul başkanı ve üyelerinden görevi sona erenlere, bir işe başlayıncaya
kadar almakta oldukları her türlü ödemelerin kurum tarafından verilmeye devam
edilmesindeki süre bir yıldan iki yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu hükmün
kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce görev süresi sona erenlere de
uygulanması, daha önce kendilerine bir yıl ödeme yapılmış olanlara ise
uygulanmaması öngörülmektedir. Görevi sona erenlerin almakta oldukları her
türlü ödemelerin iki yıl boyunca verilmeye devam edilmesi ve bunun kısa süre
önce görevi sona erenleri de kapsaması kesinlikle kabul edilemez. Devletin
kurumları AKP’nin çiftliği değildir. Diğer taraftan, bu düzenlemenin daha eski
yıllarda görev yapmış olanları kapsamaması, Rekabet Kurumu, EPDK gibi emsal
kurumlarda böyle bir uygulamanın olmaması eşitlik ilkelerini de zedelemektedir.
Bu durum, AKP’nin kayırmacı, adaletsiz ve ayrımcı uygulamalarının yeni bir
örneğini teşkil etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun teklifinde 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 401’inci maddesinde
düzenlenen imtiyazların kaldırılmasına ilişkin hükmün uygulanmasında ilgili
şirket ana sözleşmelerinin uyarlama süresi 2 Temmuz 2012 tarihine kadar
uzatılmaktadır. Bu maddeyle skandal bir düzenleme yapılmakta olup 6762 sayılı
Kanun’un 401’inci maddesi hükümleri etkisiz hâle getirilmektedir. Zira,
şeytanca bir düşünceyle, bir kanun hükmünün uygulaması kanunun yürürlükten kalktığı
tarih sonrasına bırakılmaktadır. 13 Ocak 2011 tarih ve 6102 sayılı yeni Ticaret
Kanunu 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmekte, 6762 sayılı Kanun da
yürürlükten kalkmaktadır. Dolayısıyla 401’inci maddede kamu yararı gereği
yapılan düzenleme uygulanamaz hâle gelmektedir.
Bu düzenleme birilerine çıkar
sağlanmasını da amaçladığını açıkça ortaya koymaktadır. Zira konu kapsamında
daha önceki adıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yaptırılan
incelemeler neticesinde on binlerce pancar çiftçisi ve köylüsünün ortağı olduğu
şirketler tarafından kurulan holding şirkette üçüncü kişiye verilen imtiyaz ile
ilgili suç duyurusunda bulunulmuş olup yargı aşaması devam etmektedir. Bu
teklif ile yapılan düzenleme süreci olumsuz etkileyecek, imtiyazların üçüncü
kişilerde kalmasına yol açacaktır.
Komisyonda yapılan
görüşmeler esnasında Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan madde hakkındaki
eleştirilerimize aynen katılmış olup şu açıklamayı yapmıştır: “Bu maddeyi, bu
şekliyle, Komisyon uygun görürse götürelim. Bu arada, Gümrük ve Ticaret
Bakanlığımızla SPK’dan arkadaşlarımızı bir araya getirelim, çalışsınlar, bir
ortak formül üretsinler; hem halka açık şirketlere dokunmayacak ama bu sorunu
da çözecek bir formül üretsinler. Genel Kurulda da önergeyle düzeltelim. Eğer
çalışma yetişirse bir ihtimal, yetişmezse de ayrı bir teklif ya da tasarı kısa
bir süre içerisinde buraya gelir ama bir an önce çözüm üretmekte çok fayda
görüyorum.” demiştir.
Esasen yapılacak çalışma
bir saat bile sürmez. Neticede, bu maddenin halka açık şirketlere yapacağı
olumsuz etkiyi ayıklamak uzun bir çalışmayı gerektirmez. Bu konuda bir çalışma
yapıldı mı, maddeyle ilgili bir önerge verilecek mi, açıkçası bilmiyorum. Sayın
Başbakan Yardımcısı söz verdi, sözünün gereğini yerine getirecek mi, madde
görüşülürken göreceğiz. Sonuçta AKP Hükûmeti on binlerce pancar çiftçisinin
haklarını koruyacak mı yoksa haklarının birilerine peşkeş çekilmesini mi
sağlayacak, bunu açıkça göreceğiz.
Değerli milletvekilleri,
yine bu kanun teklifinde, tabii afetler nedeniyle zarar gören çiftçilerin
özelleştirme kapsam ve programındaki Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketine
olan borçlarının ertelenmesi veya vadelendirilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna
yetki verilmektedir. Komisyon görüşmelerinde, ağır kış şartları ve deprem
dolayısıyla, özellikle Ağrı, Erzurum, Muş ve Erciş fabrikalarında toplam 1.137
çiftçinin tarladan pancarı söküp fabrikalara teslim edemediği, bu nedenle,
kendilerine ödenmiş olan toplam 4 milyon 10 bin lira tutarındaki avansları
kapatamadığı, teklif ile buna kolaylık getirilmek istendiği açıklanmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu maddedeki düzenlemeyi destekliyoruz.
Pancar çiftçisi gerçekten
zor günler yaşamaktadır. AKP, vadettiği pancar kotalarını kaldırmadığı gibi,
daha da düşürmüştür. Çiftçiler kota simsarlarına mahkûm edilmiştir. Pancardan
şeker üretimi özelleştirme ile yok edilmek istenirken nişasta bazlı şekerin önü
açılmaktadır. Dünyada birçok ülke sınırlama getirirken, ülkemizde nişasta bazlı
şekerin kotası ısrarla artırılmaktadır. Pancar çiftçisi nişasta bazlı şeker
lobisine kurban edilmemelidir. Millî ekonomimizin vazgeçilmezleri arasında yer
alan, Türk tarımının ve endüstrisinin lokomotifi olan ve sağladığı 3 milyar
dolara yakın katma değeriyle ülkemizin aydınlık yarınlarının teminatı olan
şeker fabrikalarımızın bugün yok pahasına, arsa bedellerine satılması sektörden
ekmek yiyen milyonlarca vatandaşımızı derinden yaralamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, şeker fabrikalarında, rant amaçlı değil, istihdam, üretim ve yatırımın
devamlılığını hedefleyen bir özelleştirmenin esas alınmasını gerekli
görmekteyiz. Şeker fabrikalarının öncelikle pancar üreticilerine, işçilere,
sulama birliklerine, taşıma sektörüne, ziraat odalarına, yörenin esnafı ve
halkın içinde bulunduğu oluşumlara satılması hedeflenmelidir.
Değerli milletvekilleri,
bugünlerde Konya ve Karaman’da afete maruz kalan çiftçilerimiz, zararlarının
telafisi için Hükûmetten yardım beklemektedir. Başta Hadim, Taşkent, Derebucak,
Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük, Seydişehir, Sarıveliler, Başyayla, Ermenek olmak
üzere, Konya ve Karaman’ın ilçelerinde 2012 kış aylarında meydana gelen yoğun
kar yağışı sonucu kar basması ve erimesi nedeniyle meyve ağaçları ve ekili
alanlarda çok büyük hasarlar oluşmuştur. 2-3 metreyi bulan karın altında kalan
özellikle kiraz ve ceviz ağaçlarının dalları yüzde 90 mertebesine varacak
şekilde kırılmış ve birçoğu da kemirgen hayvanlar tarafından telef edilmiştir.
Bu afete neden olan riskler tarım sigortası kapsamına girmemektedir. Bu
itibarla Konya ve Karaman’daki kiraz ve ceviz üreticilerinin kayıpları Hükûmet
tarafından gerekli hasar tespitleri yapılarak mutlaka karşılanmalıdır. Su
altında kalan ekili alanlardaki hasarlar da mutlaka telafi edilmelidir.
Yine, geçtiğimiz günlerde
yaşanan şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle özellikle Cihanbeyli,
Altınekin, Kulu ve Yunak ilçelerinde olmak üzere Konya’da ekili alanlarda büyük
hasar vermiş, tarladaki pancar, arpa, buğdayın neredeyse tamamını söküp atmış,
tarlaları kum örtüsü kaplamıştır. Şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle
Konyalı çiftçilerin yaşadığı mağduriyetin giderilmesi, oluşan kayıpların
Hükûmet tarafından gerekli hasar tespitleri yapılarak karşılanması
gerekmektedir. AKP Hükûmetini bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeye ve zaten
zor durumda faaliyetini sürdürmeye çalışan çiftçilerimizin bu ağır hasarlarını
gidermeye, gerekli yardımı yapmaya davet ediyorum.
Öte yandan, yine Konya’da
hayvancılıktan geçimini sağlayan vatandaşlarımız hayvanlarına şap aşısı
yaptıramamaktan şikâyet etmekte ve endişe içinde çare aramaktadır. Bu yıl Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından Konya’ya sadece 10 bin şap aşısı
gönderildiği, gerekli alım yapılmadığından şap aşısı taleplerinin karşılanmadığı
öğrenilmiştir. Öngörüsüz ve basiretsiz bir yönetim sergileyen AKP Hükûmeti
üreticimizi kaderiyle baş başa bırakmıştır. Bugünlerde Konya’da şap hastalığı
vakalarının tespit edilmesi nedeniyle de üreticimizin endişeleri bir hayli
artmış bulunmaktadır. AKP Hükûmetini şap
hastalığına karşı gerekli tedbirleri almayı ve üreticilerin zararlarını
karşılamaya davet ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz toplam nüfusunun yaklaşık üçte 1’ini oluşturan tarım kesiminde çalışan
milyonlarca insanımız bankalar tarafından tam anlamıyla kıskaca alınmışlardır.
2009 yılında 14,9 milyar lira olan bankaların verdiği zirai krediler, 2010
yılında yüzde 52,5 oranında artışla 22,8 milyar liraya, 2011 yılında da yüzde
35,6 oranında artışla 30,9 milyar liraya yükselmiştir.
Son yıllarda sırtına
kaldıramayacağı bir yük yüklenen çiftçilerimiz AKP İktidarının anlaşılamaz ve
kabulü mümkün olmayan yanlış uygulamaları yüzünden çok zor durumda
kalmışlardır. Borç tuzağına düşen ve borçlarını ödeyemez hâle gelen
çiftçilerimiz diğer taraftan da ağır girdi maliyetleri altında ezilmektedir.
Çiftçinin eline geçen para reel olarak gerilerken mazot, gübre, enerji, ilaç ve
tohum başta olmak üzere tarımsal girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar
çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçiler girdi maliyetlerindeki
fiyat artışı nedeniyle yeterli girdi kullanamamakta, bu da verimliliği olumsuz
etkilemektedir.
AKP Hükûmeti ne çiftçinin
ne de Türk tarımının durumunu dert edinmektedir. Nitekim, geçtiğimiz günlerde
açıklanan yeni teşvik sisteminde de AKP Hükûmeti çiftçileri görmezden
gelmiştir. Gerçek üretici konumunda bulunan çiftçinin gübre, mazot, elektrik gibi
girdileri üzerinden alınan yüksek oranlı vergilerde hiçbir indirime gitmeyen
AKP Hükûmeti, söz konusu patronlar olunca vergi ve primlerde büyük indirimleri
kolayca yapabilmektedir. Tarımın yapısal sorunlarını çözecek, tarımsal girdi
yükünü azaltacak ve tarım sektörünü yeniden ayağa kaldıracak tedbirler bir an
önce alınmalıdır.
Ben kanun teklifinin
hayırlara vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kalaycı.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Aydın Ayaydın, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu, TMSF başkan ve üyelerinin görev
sürelerini yeniden düzenleyen torba Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Bugün, burada, yine ve
yepyeni bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Artık şaşırmıyorum ancak
anlayamadığımı da belirtmek istiyorum. Zira AKP’li milletvekili arkadaşlarımız,
tesadüf bu ya, aynı günlerde aynı hükümleri içeren birçok kanun teklifi birden
veriyor. Bu kanun teklifleri gerek usul ve gerekse içerik açısından fazlasıyla
izaha muhtaçtır. İzninizle, usulden başlamak istiyorum.
AKP döneminde, son dönemde
yeni bir gelenek daha oluşmuştur. Şöyle ki: Kendi yaptığı yasalara bile uymada
özensiz davranan, -örneğin, bütçe sürecinde 5018 sayılı Kanun kapsamında
yayımlanan Orta Vadeli Program, aylar sonra, Mayıs yerine Ekim ayında
açıklanmıştır- birbiriyle ilgisiz pek çok hüküm içeren, kanun yapma tekniğine
tamamen aykırı, bu yönüyle acil ve zorunlu hâllere özgü olabilecek yani
istisnai olması gereken torba kanun uygulamalarını kaideye dönüştüren; torba
yetmemiş, 6111 sayılı Kanun gibi âdeta bir ucube olan 216 asil, 18 geçici,
toplam 234 madde çorba kanunlara imza atan AKP, son dönemde yasalaştırmak
istediği önemli hususları, tasarı olarak değil, kanun teklifiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirmeye başlamıştır. Böylelikle, konuyla ilgili
bakanların ve tasarı hakkında görüş verecek kamu kurumlarının haberi dahi
olmaksızın, bilgi ve fikirleri alınmaksızın emrivakiler yaratılmaktadır.
Diyebilirsiniz ki: “Her milletvekilinin kanun teklifi vermeye hakkı yok mu? “
Elbette vardır, ancak nedense AKP’li vekillerin verdiği kanun teklifleri
komisyonlarda ve Genel Kurulda hemen görüşülüp yasalaşıyor ama muhalefetin
verdiği kanun teklifleri komisyonun raflarında gün yüzüne çıkmayı bekliyor.
Üstelik, iktidar milletvekilleri, sözde kendi verdikleri kanun tekliflerinin
içeriğinden habersizler. Burada amaç Bakanlar Kurulunu devre dışı bırakmak mı,
yoksa kamu kuruluşlarını mı? Ama görülüyor ki AKP Hükûmetinin kafası
karışıktır, bir plan ve vizyon sahibi değildir.
Türk kamu yönetiminin
yerleşik düzenini ve teamüllerini tamamen ortadan kaldıran AKP’nin bu kanun
tanımaz uygulaması, “Ben yaptım, oldu.” demekten öte, krallıkla idare edilen
sözde ülkelerde bile -böyle antidemokratik uygulama- yoktur. Türkiye böyle bir uygulamayı
ne yazık ki hak etmiyor. Eminim, başta Sayın Bakan olmak üzere Parlamento
çatısı altında görev yapan birçok AKP’li sayın üye de bu tür uygulamalardan
rahatsız ve bu durumu içlerine sindirememektedirler. Ancak bu durumu
değiştirmeye ne Sayın Bakanın ne de değerli milletvekillerinin gücü
yetmemektedir. “İleri demokrasi” dedikleri de bu olsa gerek.
Görüşmekte olduğumuz
birleştirilmiş kanun teklifleri bunun son örnekleridir. Biliyorsunuz, eğitimde
bir oldubitti yaratılarak -oysa başarısı AKP İktidarının hazırladığı kalkınma
planındaki tespitlere resmen tescillenen- sekiz yıllık temel eğitimi ortadan
kaldıran düzenleme AKP grup başkan vekillerinin kanun teklifi şeklinde
olmuştur. Üstelik, o teklifin 22’nci maddesi, eğitimle yakından veya uzaktan
ilgisi bulunmayan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile TMSF başkan ve
üyelerinin sona eren görevlerinden dolayı yeniden atanmalarını öngören bir
madde. Daha da ilginci, bu kurumların bağlı olduğu Sayın Bakanın bile bundan
haberi yoktu. Eğitimle ilgisi bulunmayan BDDK ve TMSF başkanlarının görev
süreleriyle ilgili düzenlemenin 4+4+4 kanun teklifinin içinde yer alması bile
Türkiye Büyük Millet Meclisine bir hakarettir, ciddiyetsizliktir. Teklif ile
söz konusu kurumların başkan ve üyelerinin yeniden atanmalarının önü
açılmaktaydı. Zira, mevcut hükümlere göre, söz konusu kurumların başkan ve
üyelerinin görev süreleri altı yılla sınırlı olup, görev süresi sona eren
başkan ve üyeler yeniden atanamamaktadır. Oysa 57’nci Hükûmet döneminde
çıkarılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na göre zaten görev süresi biten BDDK ve
TMSF başkan ve üyeleri yeniden atanabiliyordu ama AKP Hükûmeti, 2005 yılında
çıkardığı 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile bu uygulamaya son vererek başkan ve
üyelerin görev sürelerine sınır koymuştur. Şimdi aynı AKP Hükûmeti kendi
yaptığını yeniden bozuyor ve eski şekline getiriyor. Madem 2005 yılında yasayı
bu hâle getirdiniz, neden şimdi yeniden eski şekle döndürmeye kalkıyorsunuz?
Doğrusu, yazık, kanunları ve ülkeyi yazboz tahtasına çevirdiniz. AKP Grup
Başkan Vekili, bu kurum başkan ve üyelerinin görev sürelerine dair hem de
ilgisi olmayan eğitim yasası teklifi içinde böyle bir teklif verirken BDDK ve
TMSF’nin bağlı olduğu Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, konuyla ilgili
olarak gazetecilere “O yasa teklifinden benim haberim yok. Hükûmetten giden bir
şey değil belli ki. Onu arkadaşlara bir sorarız, nedir bakalım, hangi amaçla
olmuştur?” demek zorunda kalmıştır.
Evet, partinin Grup Başkan
Vekili Sayın Nurettin Canikli önemli bir düzenleme teklif ediyor, on yıldır bu
kurumların ve ekonominin başında olan Sayın Babacan’ın haberi yok. Sanki bir
koalisyon hükûmeti. Ülkeyi bilmeyen biri bunu koalisyon hükûmeti sanacak.
Doğrusu, böyle bir ciddiyetsizlik ancak AKP Hükûmeti uygulamalarında olur.
Ancak medyada çıkan haberler ve kulislere sızan bilgilere göre anlaşılıyor ki
bu durumun altında farklı amaç ve hesaplar vardır. Sayın Babacan TMSF’nin
başına görevi sona eren Şakir Ercan Gül yerine şu anki üyelerden birini
geçirmek isterken, Sayın Canikli’nin düzenlemeyle şu anki Başkana yani kendisi
gibi bir maliye müfettişi olan şu anki Başkan Şakir Ercan Gül’e atama yolu
açmak istediği anlaşılıyor. İlginç olanı ise TMSF’de başkanlığın maliye
müfettişlerine tahsis edildiğine dair bir teamül oluşması ve Sayın Babacan’ın
istediği kişinin ise müfettiş olmaması dikkat çekicidir.
Ülke yönetimi, bilhassa
ekonomi yönetimi, dar çıkarların, meslek taassuplarının ahbap çavuş
ilişkilerini kaldırmaz; ciddiyet, liyakat, yetkinlik ve sıkı eş güdüm ister. Bu
davranışlarla o güzide kurumlara yani ülkemize zarar vermekten başka ele ne
geçmektedir? Hele de ekonomide çizilen o pembe tablonun ne kadar hayal olduğu
artık iyice ortaya çıkarken ve 2012 yılından itibaren sıkıntılar artarak devam
edecekken böylesi bir kopukluk veya
çıkar çatışmasının yeri ve zamanı değildir.
Gelelim esasa ilişkin
hususlara. Bakınız, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı Tevfik
Bilgin’in görev süresi 11 Nisanda doldu, 1 üyelik ise uzun süredir boş. TMSF
Başkanı Şakir Ercan Gül ve 1 üyenin görev süresi ise 28 Şubat itibarıyla sona
ermiştir. Ancak TMSF Başkanı Sayın Gül, görev süresi bitmiş olmasına rağmen
odasını boşaltmamış, her gün Kuruma gidiyor. Peki, Hükûmet ne yapıyor dersiniz?
Bekliyor ve bu atamaları gerçekleştirmiyor. Çünkü Şakir Ercan Gül sanki
bulunmaz Hint kumaşı! Peki, ne bekliyor dersiniz Hükûmet? Hiç kuşkunuz olmasın
ki kişiye özel bir yasanın çıkmasını bekliyor ki TMSF’nin başına yeniden Şakir
Ercan Gül’ü atasınlar. Benim anlamadığım, AKP İktidarının elinde TMSF Başkanı
olabilecek nitelikte hiç mi bürokrat yok yoksa Şakir Ercan Gül gerçekten
bulunmaz bir Hint kumaşı mı? Vay güzelim ülke ne hâllere düşmüş!
Bugün, TMSF’nin Başkan ve
üyeliği atama bekliyor. 7 üyeli bu Kurumda Fon Kurulu en az 5 üyeyle
toplanabiliyor yani kanuna göre haftada en az 1 defa olmak üzere gerekli
hâllerde toplanmak durumunda olan TMSF’de 1 üye rahatsızlandığında Kurul
toplanamayacak duruma gelmiştir. Ne yazık ki benzer durum Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumunda da geçerli olup, hâlen sadece 5 üye görev yapmaktadır.
Bu mudur sizin devlet ciddiyetiniz? Bu mudur kurumlara ve ülkeye saygınız,
ekonomiye hassasiyetiniz?
Doğrusu, çıkardığı kanun
hükmünde kararnamelerle, “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla bakanlık
teşkilatlarına “bakan yardımcılığı” gibi bir pozisyon ihdas ederek, dayanağını
Anayasa’dan almayan bir bürokratik kademeyi daha güzelim ülkeye hediye eden ve
üstelik hâlâ o bakan yardımcılarından bazılarını atamayan AKP’nin bu tavrı
şaşırtıcı da gelmiyor. Şaşırtıcı olmayan bu durum, maalesef ülke yönetimi için
dramatik bir durumdur.
Yine, kanun teklifinin
görüşmeleri sırasında verilen bir önergeyle, görev süreleri sona eren
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı ile Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu Başkan ve üyelerinin iki yıl boyunca, görevdeymiş gibi maaş alabilmelerine
olanak sağlanmaktadır. Gerekçesi “Eski üyelerin işsiz kalması durumunda mağdur
edilmemesi.” olan bu düzenleme, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olup kişiye
özgü bir düzenlemedir.
Yıllardır intibak
düzenlemesi bekleyen memurlara ancak yüzde 2 zam yapacaksınız, bunu da “2013
yılından itibaren geçerli.” diyeceksiniz ama sıra yandaş bürokratlara gelince,
evlerinde otursalar dahi görevlerindeymiş gibi 15 bin Turkish lira ödemeye
devam edeceksiniz. Üstelik bu maaşları, geçim sıkıntısı çeken işçi, memur ve
emeklinin aylıklarından kestiğiniz vergilerden karşılayacaksınız. Bu yaptığınız
vallahi de günahtır, billahi de günahtır. Buna nasıl vicdanınız elveriyor, bunu
anlamış değilim.
Üstelik bu uygulamayla,
diğer özerk kurumlara tanınmayan mali haklar getiriyorsunuz. Diğer özerk kurum
başkanlarının kafaları kel mi? Ayrıcalık neden? Bari, buna doğru dürüst bir
cevap verseniz, biz de bunu anlayabilsek.
Ayrıca, unutulmamalıdır ki
son derece kalifiye ve deneyimli olan bu kişilere, sektör dışında işsiz
kalabilecekleri endişesiyle iki yıl boyunca yüksek ücret ödenirken, ülkemizde
işinden olan çalışanlar için işsizlik maaşı uygulaması maksimum on ayla
sınırlıdır. Bu kurum başkanları ise evlerinde bile otursalar, iki yıl boyunca
ayda 15 bin lira ballı maaş almaya devam edeceklerdir.
Yine, kanun teklifinde,
ağır kış şartları ve deprem dolayısıyla kendilerine ödenmiş olan toplam 4
milyon Türk lirası tutarındaki avansı kapatamayan, özellikle Ağrı, Erzurum, Muş
ve Erciş’teki pancar çiftçilerine kolaylık getirilmektedir. Çiftçilerimizin
borçlarının, çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programlarındaki Türkiye Şeker
Fabrikaları Anonim Şirketine olan borçlarının ertelenmesi veya vadelendirilmesi
konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Bu düzenlemeyi olumlu
karşılıyoruz. Zorda olan çiftçilerimize yönelik atılan her adımın Cumhuriyet
Halk Partisinden gereken desteği her zaman göreceğini özellikle belirtmek
istiyorum. Zira çiftçi sadece iklim şartlarının değil asıl olarak AKP
İktidarının kurbanı olmaktadır. AKP İktidarının uygulamaları sonucu borcunu
ödeyemeyen çiftçiye vade desteği yerine, o çiftçinin borcunu ödeyebilen, ülkesi
için istediği düzeyde üreten, ürettiğini değerlendirebilen bir konumda
olmasıdır. Asıl mesele çiftçimize kolaylık sağlamak değil çiftçimizin önünden
çekilmek olmalıdır, onları daha fazla ezmemek olmalıdır. AKP gölge etmesin
yeter, çiftçimiz kendi kendisine de, ülkemize de yetecektir, bu böyle bilinmelidir.
Bakınız, dünyada tarım
sektörünün stratejik önemi her geçen yıl artmaktadır. Bu durumun en belirgin
göstergesi dünya tarım ve gıda
fiyatlarının son dönemde sürekli bir artış eğilimi içine girmesidir. Dünya için
bu kadar önem arz eden tarım sektörü ülkemiz için de hayati bir alandır. Zira
74 milyon olan ülke nüfusumuzun 2023 yılında yaklaşık 83 milyon olacağı
öngörülmektedir. Son otuz yılda nüfusu 30 milyon artan ve nüfusundaki artma
eğilimi devam eden bir ülke olarak Türkiye’nin tarım, gıda ve hayvancılık politikalarında da öncelikli
amaç, kendi nüfusuna yetecek gıda temin etmek, çevreci ve ilerici teknikler
kullanılmak suretiyle üretimini artırmak ve tarımsal alandaki üreticileri
bilimsel ve sistematik bir şekilde desteklemektir. Tarım sektörü ekonomik, sosyal
ve mali açıdan ülkemiz için son derece önemli bir sektördür ama ne yazık ki
çiftçimiz, tarımımız AKP’nin kurbanı olmuştur. Çiftçi AKP İktidarı döneminde
âdeta yok olmuştur. 2002 yılında tarımsal üretimin Türkiye’nin gayrisafi yurt
içi hasılasındaki payı yüzde 10,3 iken bu rakam 2009 yılında yüzde 8,3’e, 2010
yılında yüzde 7,8’e gerilemiştir. Tarım
sektörü bütçeden yapılan transfer harcamalarının büyüklüğü bakımından
sosyal güvenlik harcamalarından sonra ikinci büyüklüğe haiz alandır. Tarım
sektörü istihdam alanında da önemli bir yer tutmaktadır. Tarımda çalışan
nüfusun toplam istihdamdaki payı Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 1,6, G7
ülkelerinde yüzde 2,3, avro bölgesinde yüzde 3,6 ve OECD ülkelerinde ise
ortalama yüzde 5,1 oranındayken, ülkemiz nüfusunun dörtte 1’i yani yüzde 25’i
tarım sektöründe çalışmaktadır.
Bu tablo karşısında tarım
sektörünün ülkemiz için çok önemli bir sektör olduğu rahatlıkla
anlaşılmaktadır. Ancak uygulanan politikaların bu alanın önemiyle uyumlu olup
olmadığına bakıldığında tarım sektörünün öneminin yeterince anlaşılmadığı ve
AKP İktidarı tarafından tarımın âdeta yok sayıldığı bir kez daha gözler önüne
serilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu görüşmekte olduğumuz torba kanun tasarısında bazı
kanunlarda değişiklik yapılmakta, bazılarında da, bazı kanun gücünde çıkarılan
kararnamelerde değişiklik yapılmaktadır, 660 sayılı Kanun Gücündeki Kararnamede
değişiklik yapılmaktadır. Madem 660 sayılı Kanun Gücündeki Kararname’de
değişiklik yapacaksanız neden o Kararnameyi getirmiyorsunuz da, Kanun’un aslını
bu Mecliste görüşmüyoruz da o Kanun Gücündeki Kararname’deki bazı
değişiklikleri görüşüyoruz? Bu son derece önemlidir. Anayasa’nın temel
ilkelerine aykırıdır. AKP son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisini devre dışı
bırakarak kanun gücünde kararnamelerle bu ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Bu
ülke kanun gücünde kararnamelerle yönetilecek bir ülke değildir. Lütfen,
çıkarmış olduğunuz kanun gücündeki kararnameleri, yasaları Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine getirin, o kanunları buradan geçirelim.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şimdi söz sırası Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ADİL KURT
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.
Tabii, bu torba kanun
teklifini değerlendirirken öncelikle bu kanun teklifi ya da düzenlemede çifte
dikiş ihtiyacını Hükûmet ya da iktidar nereden duydu, bu ihtiyaç nereden hasıl
oldu, onun üzerinde durmak gerekiyor.
Bizler Komisyonda bu torba
kanunu tartışırken, aslında kanun hükmünde kararname yetkisiyle Sayın Bakanın
yetkisi 2 Temmuza kadar uzatıldı. Yani bu düzenlemeye gerek yoktu. 1 Temmuz
itibarıyla da Yeni Türk Ticaret Kanunu meri duruma geliyor ve esasında burada
yapılan değişiklikler ondan itibaren normal rayına girmiş olacaktı ama kişiye
özel böyle bir yasal düzenlemenin getirilmiş olması, bu dönemde getirilmiş
olmasının başkaca sebepleri var.
Önemli sebeplerden bir
tanesi, Türkiye’de ekonomi iyiye gitmiyor, gidişat iyi değil. Hükûmet, ekonomi
bürokrasisi, bugüne kadar ekonomideki kötü gidişatı bir şekilde kamufle etti,
gerçekleri kamuoyundan gizleyebildi ama yavaş yavaş işler öyle bir duruma geldi
ki mızrak çuvala sığmaz duruma geldi. Artık, tablo gizlenemiyor. Rakamlarla
oynayarak, istatistiklerle oynayarak gösterilen tozpembe tablo tersine dönmeye
başladı; gerçekler yavaş yavaş kamuoyunca da bilinir duruma geldi.
Tam bu noktada, Hükûmet,
kendisini ayakta tutan, piyasada canlılık vesilesi olan ve dışarıdan gelen
sıcak paranın kaçışını gözlemlemeye başladı. Merkez Bankasının 2011 verisidir;
2011 yılı içerisinde, Türkiye piyasasında, kaynağı belli olmayan, nereden
geldiği belli olmayan 12,6 milyar dolar paranın olduğunu ifade ediyor. Bu, Merkez
Bankasının tespiti. Bu para nereden geliyor, bu para nasıl Türkiye piyasasına
giriyor, işlevi nedir, Hükûmet aslında çok iyi biliyor. Uzun süredir sıcak para
akışıyla canlı tutulmaya çalışılan piyasa döngüsü artık işlemez duruma geldi.
Özellikle finans sektöründe belirginleşen güvensizlik tablosu karşısında
Hükûmetin buraya bir müdahalesi gerekiyordu. Esasında bu düzenleme, evet kısmen
kişiye özel, dost ahbap düzenlemesi, bunların hepsi doğru. Bir pencereden
baktığımız zaman böyle bir değerlendirme, böyle bir sonuca da ulaşmak mümkün
ama esas bu düzenleme, özellikle uluslararası sermayeye bir göz kırpmadır:
“Aman ha, Türkiye piyasasından geri çekilmeyin, biz finans sektörünün
yönetimini istikrara kavuşturuyoruz. Biz, geçtiğimiz dönemde bir yanlış yaptık,
istikrarsızlığa vesile olacak bir düzenleme yaptık, şimdi geri dönüyoruz, Sayın
Derviş döneminde yapılan düzenlemeleri yeniden sisteme oturtuyoruz.” Bu, böyle
bir göz kırpma, parayı piyasadan kaçırtmama düzenlemesi.
Hükümetimiz uzun süreden
beridir, her vesileyle, özellikle Başbakan, ekonomi yönetimi “Biz, dünyada
ekonomik krizi yönetmede model ülke durumuna geldik. Herkes bize diyor ki:
Gelin, bize tecrübelerinizi anlatın; siz nasıl kurtuldunuz, biz de kurtulalım.”
diyor ve IMF’ye borcun kalmadığını söylüyor. Bakınız, başka tabir kullanmak
istemiyorum ama en basit tabirle bu, asparagas bir bilgidir, doğru olmayan bir
bilgidir. Evet, IMF’ye borç azaldı ama lütfen şu rakamı da kamuoyuyla paylaşın:
Türkiye'de AKP hükûmetleri döneminde yapılmış kamu yatırımlarının tamamı,
özellikle enerji ve ulaştırma sektöründe yapılan yatırımların tamamı
uluslararası fon şirketlerine borçlanarak yapılmış. Bu fon şirketlerinin yani
bu borçlanmanın yüzde 35’i Amerikalı fon şirketleri, yüzde 22 civarında Batı
Avrupa şirketleri, yüzde 7 civarında Uzak Doğu sermayesi, yüzde 7’si de Orta
Doğu sermayesi yani Arap sermayesi. Yani bugün, bu ülkede yapılmış ne varsa,
kaç duble yol varsa, enerji alanında yapılmış ne faaliyet varsa tamamı borçtur
ve Hükûmet bu borcu kamuoyundan gizliyor. Gerçek anlamda Türkiye'nin dış borcu,
maalesef, açıklanmıyor. Hangi fon şirketine ne kadar borcumuz var, bilmiyoruz.
Mademki siz finans sektöründe istikrarı yakalama arayışıyla böyle bir kanun
teklifini gündeme getirdiğinizi düşünüyorsunuz, o zaman, bu vesileyle bizim
uluslararası finans sektörlerine olan bağımlılığımızı da lütfen bir açıklayın.
Kime ne kadar borcumuz var? Bu ülkenin, fon şirketlerine ne kadar borcu
olduğunu burada açıklamak durumundasınız.
Kişiye özgün düzenleme.
İsimleri zikretmek istemiyorum ama birinin yerine biri gelirse ne değişir
burada? Aslında çok da onun peşinde değiliz ama şu iddia ciddidir: Elli altı
gündür görev süresi tamamlanmış fiilen başkan olmayan biri, fiilî bir durumda
bir kurumu idare ediyor ve Hükûmet bunu görmezden geliyorsa, yok sayıyorsa,
böyle bir problemi yok sayıyorsa ve bu kürsüden demin de ifade edilen iddialar,
demin ifade edilen düşünceler ciddi düşünceler. Hükûmet, bu iddialara, ne
Komisyonda ne de şu ana kadar Parlamentoda inandırıcı bir cevap vermedi.
AKP Grup Başkan Vekiliyle
Bakan arasındaki bir çekişme, kişi üzerinde ya da kişiler üzerindeki çekişme,
bu ülkenin bağımsız olduğunu ifade ettiğimiz bir kurumunun tepe noktasına kadar
sirayet ediyorsa bu ciddi bir sıkıntıdır. Öteden beri biz, ekonomide çizilen
tozpembe tablonun gerçekçi olmadığını ve sıkıntı yarattığını, Hükûmetin mevcut
uygulamalardan vazgeçip gerçekçi tedbirler alması gerektiğini ifade ederiz.
Evet, Türkiye’deki kurumların yönetimlerinde istikrarsızlığın olması hepimizde
ciddi sıkıntılar yaratır, hepimize zararlar verir, ülkeye zarar verir. Meclisin
buna karşı kayıtsız kalmasını beklememek gerekir, Meclis buna karşı kayıtsız
olmamak durumundadır.
Umarım bugün burada, Sayın
Bakan konuştuğunda bu iddialara cevap verecektir. Açıkça şunu söyleyebilmeli:
“Evet, Başkan çok değerli biridir, maharetli biridir, biz görevinin devamını
istiyoruz, arzuluyoruz.” Şahsen bizim buna bir itirazımız olmaz, ama açıklıkla
buraya koymalı. Dolanarak bir şeyler ifade etmenin ya da bir şeyleri
kamuoyundan gizlemenin hiç gereği yok. Açıkça paylaşın, deyin ki: “Sebep bu. Bu
sebepten dolayı, evet, bu kişi elimizdeki kadrolar içerisinde en iyisidir ve
uluslararası finans kurumlarına, finans sektörüne güven telakki edecek şahıs
olarak biz bunu düşünüyoruz, görev süresini de uzatıyoruz.” Hükûmetsiniz, böyle
bir tasarrufta bulunabilirsiniz, ama iki tane bağımsız kurumun yönetimiyle bu
kadar oynarsanız bağımsızlık vasfını yitirmiş olur bu kurumlar, tamamıyla
tekeliniz altına almış olursunuz. Hele hele bu kurumların başındaki insanla
ilgili olarak, kişilerle ilgili olarak sizler arasında, yani Hükûmet arasında
çelişkiler ve çatışmalar olduğu iddiası gündemdeyken sizin orada yapacağınız
düzenleme istikrara hizmet etmez, istikrarsızlığı büyütür.
İmtiyazlı hisse meselesi bu
kanun teklifinin içerisinde var. Tek hisseyle çoğunluk hisse üzerinde dikta
kurma alışkanlığını terk etmek gerekir. Bakın, 401’inci madde yani Türk Ticaret
Kanunu’nun 401’inci maddesi açıkça ifade ediyor, kimlerin imtiyazlı hisse
sahibi olacağını tek tek sayıyor ve devamında cümleyi şöyle bağlıyor: “Kamuya
yararlı dernek ve vakıflar lehine tesis edilebilecek imtiyazlar hariç olmak
üzere” diyor. Bu yararlı dernek ve vakıfları hangi kritere göre
belirliyorsunuz, lütfen bizimle de bir paylaşın, kriter ne? Deniz Feneri
yıllarca burada yararlı bir dernekti. İmtiyazlı hissesi varsa bir kurumda ve o
kurum üzerinde tahakküm kurma hakkı varsa buna nasıl göz yummuş olursunuz?
Burada bal gibi de göz yummuş olursunuz, imtiyaz sağlamış olursunuz. Kriter şu
olmamalı: “Bize yakın dernek ve vakıflar yararlı dernek ve vakıflardır.” Bu
kriterden hareket ederseniz böyle sıkıntılı kanun yaparsınız, Meclisin önüne
böyle sıkıntılı kanun getirmiş olursunuz.
Mesela bir maddede, şeker
pancarıyla, şeker pancarı üreticisiyle ilgili düzenleme… Şeker pancarı
üreticilerinin tamamı da bu kanunun içerisinde değildir, kamu fabrikalarıyla
bağlantılı olan kimi şeker pancarı üreticileri. Özel sektöre ürettiğini satan
şeker pancarı üreticisi bunun içerisinde değildir. Burada bile bir çifte
standart uygulanmış. Özel sektöre üretim yapan şeker pancarı üreticisi kendi
rızasıyla kendini mecbur etmedi, sizin uyguladığınız, önceki hükûmetlerden
devraldığınız kota zorbalığıyla şeker pancarı üreticisini siz özel sektöre muhtaç
ettiniz. Bugün eğer o şeker pancarı üreticisi mağdur durumdaysa siz ikinci defa
cezalandıramazsınız. Getirdiğiniz kanun teklifiyle, bırakın tarım sektörünün
diğer kalemlerine bakmayı sadece şeker pancarı üreticisini bile kendi içinde
ikiye bölmüşsünüz. Bunun izah edilebilir bir tarafı yok, bu haksızlığın izah
edilebilir, kabul edilebilir bir tarafı yok. En azından şeker pancarı ile
ilgili düzenlemeyi gözden geçirmeniz gerekiyor.
Uyguladığınız tarım
politikalarıyla, hayvancılık politikalarıyla bu ülkeyi yeşil soğana muhtaç
duruma getirdiniz.
Buğday ambarı olan bu
ülkede, artık, biz, dışarıdan buğday da alır duruma geldik.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O ham madde, işlenip satılıyor;
ihtiyaçtan değil.
ADİL KURT (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, sadece bir ilin hayvancılık potansiyelini sizinle paylaşacağım.
Sizin açınızdan da belki bilgi olur Sayın Bakan. Hakkâri’nin hayvancılık
potansiyeli 10 milyon küçükbaştır, büyükbaş potansiyeli 3 milyondur.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Biliyorum.
ADİL KURT (Devamla) –
Hakkâri’de kaç tane küçükbaş hayvan var şu anda? Sizin de bilginiz vardır,
sizin müdürlüğün resmî rakamıdır. 360 bin küçükbaş hayvan -yani yirmide 1 bile
potansiyel işlemiyor- 36 bin de büyükbaş hayvan var. Siz bu tabloda eğer tarım
politikalarından memnunsanız, işler tıkırında işliyorsa, “İşliyor.” diyorsanız
bu memlekete daha fazla ithal et yedirirsiniz, yedirmiş olursunuz, daha fazla
domuz üretme çiftliği kurmuş olursunuz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Öyle bir şey yok. Bir tek, bir tane
bile yok.
ADİL KURT (Devamla) –
Değerli arkadaşlar…
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bilerek konuşun.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
lütfen söz atmayınız.
ADİL KURT (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan çat kapı dışarıdan Meclise girdiği için burada
nelerin konuşulduğundan haberdar değil. Çat kapı da lafa gireyim diyor, e öyle
olunca da gümlüyor. Bu meseleler öyle çat kapı konuşulacak meseleler değil.
Evet, demin de söyledim, bu ülkeyi hem yeşil soğana muhtaç ettiniz hem de nana
muhtaç ettiniz. Ekonomi iyiye gitmiyor. Bu yasal düzenlemeyle evet,
uluslararası finans kuruluşlarına göz kırpmaya çalışıyorsunuz, “Aman ha, ülkeyi
terk etmeyin, bizde her şey güllük gülistanlık.” demeye çalışıyorsunuz ama
uygulama bu şekilde olursa, gerçekliğe bu kadar sırtınızı dönerseniz korkarım
bu sizi kurtarmaz. Bu noktada Hükûmetin başarısızlığını istemiyoruz, asla ve
asla istemiyoruz, hele ekonomi politikalarında. Hükûmetin başarısızlığını
arzulayan namerttir ama bu politikalar ülkeyi felakete götürüyor.
Açın, bakın, bizim
ülkemizin verileri, ekonomik verilerin tamamı Yunanistan’la bire bir örtüşüyor.
Önceki muhafazakâr hükûmet sizin gibi, verileri gizledi, tabloyu kamuoyundan
gizledi, iktidar değiştiği andan itibaren Yunanistan’da kriz patlak verdi. Aynı
tabloyu yaşıyoruz. Gerçeklere bu kadar sırtımızı dönerek bu ülkeye daha fazla
zarar vermememiz gerekiyor, iktidar olarak buna hakkınız yok. Muhalefet olarak
da bizim sizi uyarma görevimiz vardır.
Deminden beri
söylediklerimizin tamamını bir araya getirirseniz, şöyle bir sorumluluğunuz
ortaya çıkıyor: Çıkıp bu Mecliste, özellikle finans sektörünün adım adım
sürüklendiği krizde Türkiye'nin gerçek tablosu nedir, kamuoyuyla paylaşmak
durumundasınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ADİL KURT (Devamla) -
Uluslararası fon şirketlerine borcumuz ne kadardır, açıklamak zorundasınız.
Bunların hepsini bir araya
getirdiğinizde, bu tabloyu bir araya getirdiğinizde, bu palyatif çözüm
önerilerinin gerçekçi olmadığını, çözümleyici olmadığını düşünüyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kurt.
Şimdi, şahsı adına söz
isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tüzel.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kez daha AKP
Hükûmetinin kendi ihtiyacına binaen bir düzenlemeyle karşı karşıyayız ve bu ilk
defa olmuyor. Ne yazık ki bir kez daha memleketimizin, ülkemizin, halklarımızın
gerçek meseleleri, sorunları konuşulmuyor ama Hükûmete bağlı bir kurumun
yönetim kademesinde bir düzenleme, görev uzatılması konuşuluyor. Bunu tabii,
savunmak mümkün değil ama yasanın bir diğer maddesi, son maddesi özellikle
özelleştirmeyle ilgili -biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımız da değindi-
çiftçilerin özelleştirme kapsamındaki şeker fabrikasına olan borçlarının
ertelenmesi. Yani burada yine çiftçiyi korumak adına getirilen bir düzenleme
var gibi görünüyor ama aslında ülkemizin birçok sanayi kuruluşu, birçok devlet
işletmesi özelleştirildiği gibi şeker fabrikaları özelleştirilerek, başta şeker
üreticisi, tarım üreticileri, çiftçiler olmak üzere, o fabrikada çalışan
işçilerin, o yörede çalışan, hayatını sürdüren esnafların bir şekilde
hayatları, gelecekleri riskle karşı karşıya.
Özelleştirmelerin, değil
işsizliği önlemek, yeni işsizlikler yarattığı ve ülkemizin tarımını tahrip
ettiği, birçok birikmiş değerlerini ortadan kaldırdığı, büyük sermaye gruplarına,
uluslararası firmalara peşkeş çekildiği çok açık, ortada. Eğer çiftçi korunmak
isteniyorsa öncelikle özelleştirmeden vazgeçmek gerekir, yani afet nedeniyle
mağdur olmuş çiftçinin korunmasının yolu bu değil. Ama AKP Hükümeti, her zaman
olduğu gibi, tam bir fırsat siyasetini, tam bir kazan kazan siyasetini bu yasa
düzenlemesinde de karşımıza çıkarıyor; bir taşla birkaç kuş birden vuruyor.
“Ülkemizin asıl meseleleri
görüşülmelidir.” dedik. Yani bakıyoruz, Hükûmetin böyle bir şeye niyeti var mı?
Hayır. Başbakan bugün yapmış olduğu grup toplantısında, yine, bir kez daha ana
muhalefeti ezme… Bu ezme de özellikle -her zaman yapıldığı gibi- halkımızın
inançları üzerinden, din politikası üzerinden, istismarı üzerinden yapılıyor.
Cumhuriyetin bir tarihindeki camiler, hayratlar, çeşmeler satılmış, ahır
yapılmış; bunlar kayıtlara geçmiş. Başbakan bunun belgelerini sunarak âdeta ana
muhalefeti buradan sıkıştırmak ve böyle bir politik arenaya çekmek istiyor ki
memleketimizin derdi bu değil.
Bakın, geçtiğimiz günlerde,
biliyorsunuz, bir 2/B Yasası çıkarıldı Parlamentodan. Ama asıl, herhâlde 2/B
Yasası değil ama 3/B diyebileceğimiz bir konuda Meclisimizin gerçekten ciddi
bir görüşme yapması gerekiyor. Nedir bu 3/B dediğimiz? Önce barış, önce beslenme,
önce barınma. Yani 75 milyon yurttaşın özellikle talebi bunlar ama bakıyoruz,
Başbakan bu konulara değinmek yerine, kendince çok daha kolay, manevra, oyalama
ve halkı bir ölçüde kandırmanın, aldatmanın konularını özellikle grup konuşması
yapıyor. Şimdi, Başbakan konuştuğu sırada ajanslara bir haber düşüyor. O haber
nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Geçtiğimiz günlerde Erzurum’da
gölde boğulan TEDAŞ işçilerinden birisinin evinin üç gündür elektriği kesilmiş.
Neden? 30 küsur lira borcunu ödemediği için ve bugün, uyarılar üzerine ve o
borç, elektrik açma bedeli de ödenerek ölen işçinin evine yeniden elektrik
bağlanıyor. İşte ülkenin gerçek manzarası budur. 75 milyonun açlığı, açıklığı,
işsizliği, istismarı ve ne yazık ki demokrasiye, barışa duyduğu özlemler.
İş cinayetleri devam
ediyor, işte yarın görüşülecek. En son iş cinayetlerinden bir tanesi, Antep’te
Doktor Ersin Arslan’ın öldürülmesidir ve 2011 yılında 1.500 işçi, emekçi bu
şekilde hayatını kaybetmiş durumdadır.
Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik
ve Çocuk Bayramı’ydı, Mecliste törenler yapıldı ve bakıyoruz aslında ülkemizde
çocuklar aç, eğitimsiz. Çocuk yaşta işçilik ne yazık ki bizim gerçekliğimiz ve
ana dilini konuşamayan çocuklar, üstüne üstlük bir de tutuklu hâldeler, tutuklu
çocuklar.
Şimdi, basında birkaç
gündür, eski bakanlardan ve Susurluk soruşturmasında ceza almış Mehmet Ağar’ın
hangi cezaevinde yatacağı ve Adalet Bakanlığının güvenlik nedeniyle ona uygun
bir cezaevi arayışı haberleriyle dolu. Nihayetinde Aydın’da bir kapalı cezaevi
bulunmuş.
Şimdi, Anayasa’nın
başlangıç hükümlerinde yazar ki; işte, demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti.
Yani hukuk, herkes için eşit, ayrımsız bir şekilde uygulanacak ve biz
habire Hükûmetten, Hükûmet sözcülerinden
dinliyoruz ki: “Cinayet şebekeleriyle hesaplaşılacak, darbecilerle
hesaplaşılacak, cinayetler aydınlatılacak.” Ama daha Susurluk soruşturması,
Susurluk’ta olan bitenlerin arkasında sis perdesinde kalanlar aydınlatılmış
değil, hesaplaşılmış değil. “Devlet sırları” kavramı arkasına sığınılıyor.
Özellikle Mumcu suikastinde soru sorulduğunda “İşte, o tuğla çekildiğinde
altında kalınır.” deniliyor. Örtülü ödeneklerin nereye harcandığı söylenmiyor
ve alınan silahlar ve Mehmet Ağar tarafından kendi imzasıyla verilmiş
ruhsatlar, bunların arkası kovalanmıyor. Nerede yüzleşme? Nerede darbecilerle
hesaplaşma? Nerede çetelerin ipini çekme? Nerede Türkiye'nin tarihini
aydınlatmak? Bütün bunlar olurken gerçekten adalette, hukukta çifte standart.
2 Temmuzda Sivas katliamını geçtiğimiz
yıl protesto edenler bir yıl cezaya çarptırılıyor, aradan bir yıl geçtikten
sonra. Niçin? Çünkü Madımak Oteli, orada canı yanmış Alevi yurttaşların
isteğine ters bir şekilde bir kamu binasına dönüştürüldüğü için ve bu kamu
binası önünde izinsiz toplantı, gösteri yürüyüşleri yapıldığı için bu cezayı
alıyor. İşte bizim ülkemizdeki adalette çifte standardın durumu budur.
Yine aynı şekilde ülkemizin
sorunları, gerçeklikleri açısından baktığımızda işçiler, emekçiler, engelliler,
özellikle de emekliler… Emeklilere insanca yaşayabileceği bir gelecek, bir
hayat sunamayan bu ülke yönetimi, üstüne üstlük bu yetmezmiş gibi yeniden
çalışmak durumunda kalan emeklilere istisnasız bu ikinci işlerinden dolayı da
vergi kesintisi yapabilmekte. Böyle bir izansızlık, böyle bir insafsızlık ama ötesinde
büyük sermayeye, sermaye gruplarına teşvikler, stopaj indirimleri, KDV
muafiyetleri, gümrük muafiyetleri, ucuz arsalar… Bütün bunlar, bu teşvikler
yapılırken işçiden, asgari ücretliden, emekliden yine vergi kesintisi devam
ediyor.
Şimdi, bugün gündem dışı
söz aldı vekil arkadaşlarımız ve 24 Nisan önemli bir tarih tabii ama sözü alan
“Asılsız Ermeni iddiaları” diye sözü aldı ve devam etti. Bir yüzleşme, bir
tarihle hesaplaşma, bizim kardeşlerimiz, bu ülkenin yurttaşları, bu ülkenin
kadim halklarından Ermenilerin duygusunu, tarihte yaşadıkları acıyı, dramı,
trajediyi konuşmak, buradan ders çıkartmak, unutulmaması gereken bir gün.
Burada Ermeni halkına, Ermeni yurttaşlara seslenmemiz gerekirken ha bire
onların duygularını daha çok rencide edecek, daha çok hırpalayacak konuşmalar
buradan yapılıyor. Gerçekten 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tam 235 Ermeni
aydını, gazetecisi, yazarı, şairi trene bindirilip nereye doğru gönderildi? Bu
tehcir, bu sürgün, bunun arkası sıra gelen, kimimizin “büyük felaket” dediği, kimilerimizin
“soykırım” dediği ama hiç kabul etmek istemediğimiz bu görüntüler neden
yaşandı, niçin yaşandı? Bunları aydınlatmak ve işte geçtiğimiz bir yıl önce
yine bu duyguların kışkırttığı bir eser olarak karşımıza çıkan Ermeni Er Sevag
Balıkçı’nın bir asker arkadaşı tarafından öldürülmesi, muhtemelen değil midir
ki bu düşmanlaştırıcı propagandanın eseri değil midir? Aynı söylem Hocalı’yı
telin mitinginde bizzat Bakanın ağzından ve onun karşısında bu pankartlar
açılmışken yapılmadı mı?
Dolayısıyla, Ermeni halkı,
bu topraklarda yaşayan Ermeniler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Biz 24
Nisanları bu şekilde konuşup ya da konuşmayıp bu şekilde üzerinden geçtiğimiz
sürece hiçbir Ermeni kendisini ne yazık ki güvende hissetmeyecektir.
Şimdi bakıyoruz, Genelkurmay,
Dersim katliamının belgelerini Meclise sunmuş; iyi, güzel. Bunlar araştırılsın
ve üzerine gidilsin. Aynı belgeler yine bu konuda da karşımıza getirilsin.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Tüzel.
Şahsı adına söz isteyen
Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Bazı Kanunlar ile
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada benden önceki
konuşmacılar özellikle kanun teklifi içerisinde yer alan BDDK, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu, üst kurulda yer alan gerek başkanlar gerekse yönetiminde
yer alanların yeniden atanmaları ve süreleriyle ilgili görüşlerini dile
getirirken bazı dikkat çekici ve altını çizmemiz gereken kavramlar kullanıldı.
Özellikle makroekonomik performans noktasında Türkiye’nin geldiği noktayı
değerlendirme noktasında bazı görüşler ifade ettiler. Gönül arzu ederdi ki
bunlar eleştirilirken kendi eleştirdiklerinin de yerine birtakım önerilerde
bulunmalarını beklemek ve duymak isterdim. Açıkçası tüm konuşmacıları dikkatli
bir şekilde dinledim. Acaba neler olabilir? Ben de şahsım adına söz almışken
neleri paylaşabilirim diye düşündüm. Burada özellikle BDDK ve Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu başkanlarının görev sürelerine ilişkin bu uzatılma noktasındaki
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Elbette ki bu kanun teklifi
içerisinde özellikle çiftçilerimizin borçlarının, özelleştirme kapsamında yer
alan kuruluşlara borçların yeniden yapılandırılması noktasında Bakanlar
Kuruluna bir yetkinin tanınması düzenlemesi de söz konusu. Bununla ilgili de
görüşlerimi yüce milletimizle ve aziz Parlamentoyla paylaşmak istiyorum.
Tabii ki bu görüşler
elbette önemli olmakla beraber biz de muhalefet milletvekilleri arkadaşlarımın,
grup sözcüsü arkadaşlarımın ifade ettikleri makroekonomik performansa ilişkin
düşüncelerimi ifade ettikten sonra, son olarak buradaki kurula ilişkin
düzenlemenin Avrupa Birliğine üye ülkelerde, Amerika Birleşik Devletleri’nde,
Kanada’daki düzenlemelerin nasıl olduğuna ilişkin de sizlerle bilgimi paylaşmak
istiyorum.
Kriz nedeniyle birçok
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede bankacılık sistemi zarar ederken ve sisteme
kamu kaynaklarıyla destek sağlanırken, ülkemizde bankacılık sektörü herhangi
bir devlet yardımı almadan güçlü sermaye yapısını ve kârlılığını devam ettirmiş
olup, kriz sonrasında ekonominin toparlanmasında önemli rol oynamıştır.
Özellikle Türk bankacılık
sistemi ülkemizde yeni bir kavramı taşımış olmakla beraber, Türkiye’deki
ekonomik model baz alınmak kaydıyla, gelişmiş Avrupa ülkeleri “Türkiye modeli”
diye bir başlık tartışmaya başladılar. Yani Türkiye’de krizle beraber BDDK ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun süreci yönetimiyle ilgili uygulamış olduğu
temel politikaların hangi alanda ne kadar başarı gösterdiğini, Avrupa Birliğine
üye ülkeler ve şu anda kriz süresi içerisinde yaşadıkları sıkıntıları atlatmak
için Türk bankacılık sistemini âdeta örnek almaya çalışıyorlar. Türkiye küresel
mali kriz sırasında ve sonrasında makroekonomik görünüm açısından iyi bir
performans sergilemiştir. Önümüzdeki dönemde makroekonomik istikrarın
korunması, para ve maliye politikalarının odak noktası konumundadır.
Türkiye bankacılık
sistemiyle dünya ülkeleri arasında dikkat çekmektedir. OECD ülkeleri içinde
kamudan bankalara kaynak ayırmayan tek ülke Türkiye’dir. Bırakın kamu kaynağı
ayırmayı, garanti sistemimiz bile değişmedi. Mevduat garantisi krizden önce ne
ise krizden sonra da aynı şekilde devam etmiştir. Örneğin, Ziraat Bankasının
2002’de kredi hacmi yıllık 200 milyon lira iken banka bugün haftada 155 milyon
lira kredi verme konumundadır.
Türkiye sadece kamu
bankalarını değil, BDDK ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu eliyle özel bankaları
da sıkı denetime almıştır. Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin etkisiyle mali
bünyeleri ve kârlılık performansları kötüleşen bankaları da sağlıklı bir yapıya
kavuşturabilmek amacıyla 2001 yılından sonra “Bankacılık Sektörü Yeniden
Yapılandırma Programı” uygulamaya konulmuştur. Program ile kamu bankalarının
yeniden yapılandırılması, TMSF’ye devredilen bankaların çözümlenmesi, özel
bankacılık sisteminin rehabilitasyonu, gözetim ve denetim çerçevesinin
güçlendirilmesi ve sektörde etkinliğin artırılması hedeflenmiştir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) - 57’nci Hükûmet döneminde, değil mi efendim?
ABDULKERİM GÖK (Devamla) -
Program kapsamında kamu sermayeli bankaların sermaye yapıları güçlendirilmiş,
görev zararı alacakları ödenmiş ve yeni görev zararlarının doğmasına imkân
veren düzenlemeler kaldırılmış, kısa vadeli yükümlülükleri tasfiye edilmiştir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Milliyetçi Hareket Partisinin eseri.
ABDULKERİM GÖK (Devamla) -
Bu bankalar operasyonel olarak yeniden yapılandırılmış, yönetimlerinde
profesyonel bir kadro oluşturulmuş, şube ve personel sayısı rasyonel seviyelere
düşürülmüştür.
TMSF’ye devredilen
bankalar, birleştirme, satış veya doğrudan tasfiye gibi yöntemlerle kısa
sürelerde çözümlenmiştir. TMSF tarafından çözümlenen bankalardan 2009 yılı
Eylül ayı itibarıyla toplam tahsil edilen tutar 18,6 milyar dolar olup bu
tutarın yüzde 70’ini banka hâkim ortaklarından yapılan tahsilatlar
oluşturmaktadır.
Bankacılık Kanunu’nun ve
6138 sayılı Kanun’un Fon’a tanımış olduğu yetkiler çerçevesinde yapılan
takipler, tahsilat gelirlerinde 2005 yılından itibaren önemli artışlar
sağlanmasında etkili olmuştur. Bankacılık sektörüne yönelik düzenleme gözetim
ve denetim çerçevesini güçlendirecek, bankacılık sistemini daha etkin ve
rekabetçi bir yapıya kavuşturacak, sektörün dayanıklılığını geliştirecek ve
sektöre güveni kalıcı kılacak yasal ve kuramsal düzenlemeler gerçekleştirilmiş,
yasal çerçeve uluslararası standartlara uyumlaştırılmıştır.
Burada 2005 yılında
çıkarılan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile finansal istikrarın sağlanması,
sektörün geliştirilmesi, denetim, uygulama ve düzenleme çerçevesinin
güçlendirilmesi, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması,
kurumsal kabiliyetin güçlendirilmesi için yeni bir finansal yapı öngörülmüştür.
Bütün bu kapsam içerisinde,
düzenlemeler içerisinde, burada, Türkiye’deki makroekonomik performans
noktasında, Türkiye ekonomisinin âdeta kara bir tablo ve senaryoyla karşı
karşıya kaldığını dile getiren konuşmacıları dinlerken açıkçası şunu ifade
etmekte fayda görüyorum: Dışarıda vatandaşın Türk ekonomisine ilişkin, yurt
dışında ekonomistlerin Türkiye ekonomisine ilişkin görüş ve değerlendirmeleri
ayrı bir yerde dururken âdeta, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında ve
bu kürsüden konuşmalarını yapan kıymetli konuşmacılar sanki bir başka dünyadan
bahseder gibi bir algı içerisinde oldum. Bu istatistikleri konuşup ortaya
koyduğumuzda geçmişteki bütün istatistikler nasıl ki TÜİK’in -daha önce Devlet
İstatistik Enstitüsü, şimdi Türkiye İstatistik Kurumu olarak algıladığımız- bu
düzenleme içerisinde verilerine baktığımızda, Türkiye'nin küresel finans krizi
ortamında yaşadıklarıyla şu anda bulunan noktanın neler olduğunu her gün
arkadaşlarımız ve bizler burada, bu kürsü aracılığıyla aziz milletimize anlatmanın
yanında vatandaşımızın bizzat yaşamış olduğu ekonomide çok anlam ifade
etmektedir.
Özellikle şunu belirtmekte
fayda vardır: Gerek BDDK gerek Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndaki
düzenlemeler olsun -malumunuz- kıymetli milletvekili arkadaşlarım, burada özellikle
bağımsızlık kriteri ve bankaların, üst kurullar olarak değerlendirilirken,
bağımsızlık kriterlerinden bir iki tanesi de buradaki görev alanların görev
süreleriyle ilgilidir. Bir diğer başlık da buradaki bağımsızlık kriteri
içerisinde başkanının atanma ve kriter ve şekilleriyle ilgilidir. Dolayısıyla,
bu atama söz konusu olurken Avrupa Birliğine üye ülkelerde ikinci kez atamalar,
üçüncü kez atamalar ve bu görev sürelerinin dört ve beş yıllık gibi bir süreyi
kapsadığını rahatlıkla görüyoruz. Yani yapılan düzenleme aslında uluslararası
norm standartları, Avrupa Birliği, gelişmiş Avrupa ekonomileri çerçevesinde
değerlendirdiğimizde gayet makul ve yerinde bir düzenlemedir.
Ülkemiz ekonomisinin
geldiği noktayı, bizleri izleyen vatandaşlarımız yaşadıkları gerçek, reel
ekonomiyle karşı karşıya kaldıklarında bizlerin burada farklı kavramlarla,
âdeta, anlattığımız kavramları bir manada üzerinde derin bir ideolojik tartışma
yaratacak kavramları da kullanarak yapmış olduğumuz tartışmalar söz konusu
olurken aslında vatandaşımız şunu söylemektedir: Siz ne konuşursanız konuşun,
dışarıda biz bu ülkede siyasal istikrarla beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULKERİM GÖK (Devamla) –
…gerçekten siyasal istikrarın yanında çok da güzel bir ekonomik modelle
yönetiliyoruz ve bu ekonomik model dünyaya örnek teşkil edecek bir ekonomik
modeldir diyorum, bu kanun teklifine “Evet.” oyu kullanacağımı belirtiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gök.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacak.
Sayın Bilici, buyurun.
MUSTAFA BİLİCİ (Van) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Deprem sonrası Van’daki
elektrik faturalarıyla ilgili bilgi vermek istiyorum.
Yaklaşık 30 bin…
BAŞKAN – Sayın Bilici, soru
soracaksınız, lütfen… Bilgi vermek için açmadık biz mikrofonu. Soru-cevap
işlemi yapıyoruz.
Buyurun.
MUSTAFA BİLİCİ (Van) –
Tamam Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, TMSF’de işlerin daha iyi yürümesi için bazı
kurumlardan devlet memuru olmayan insanlar alındı. Daha sonra, 2006 yılında
TMSF’de tüm çalışanlar devlet memuru kapsamına girdi ancak dışarıdan gelen
arkadaşlarımızın geçmiş hizmetleri hiçe sayılarak bu arkadaşlarımız mağdur
edilmektedir. Devlet memuru olmayan arkadaşlarımız şu anda devlet memuru ama
bunların emeklilik ve diğer hiçbir hakkı dikkate alınmıyor, o arkadaşlarımız
mağdur ediliyor, yarın emekliliklerinde mağdur edilmektedir. Bu nedenle, bu
konuda acaba -oradaki arkadaşlarımızın çok önemli bir kısmının sorunu bu- bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
TMSF’nin batık bankalarla
ilgili bugüne kadar topladığı para miktarı ne kadardır? Toplaması gereken ve
işlemde olan, davalık olan miktar ne kadardır? Mal varlıkları, gayrimenkuller
konusunda ne tür bir işlem yapılıyor? Hazineden batık bankalara ödenen para
miktarı ise ne kadardır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve
Sayın Hasip Kaplan’ın soruları var, ikisi de TMSF ile ilgili yani Tasarruf
Mevduat Sigorta Fonu. Doğrusu, her iki konu da bazı verileri gerektiriyor. Ben
bu konularda yazılı cevap vermek istiyorum Sayın Başkanım arkadaşlarıma.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yetersayısı…
BAŞKAN – Arayacağım Sayın
Başkan.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin maddelerine geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
223 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
1’inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KANUNLAR İLE KAMU
GÖZETİMİ, MUHASEBE VE DENETİM STANDARTLARI KURUMUNUN TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ
HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 19/10/2005 tarihli
ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununun;
1) 85 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi
"beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden atanamazlar."
ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler." Şeklinde
değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesi madde metninden çıkarılmış, fıkranın
sonuna "Bu şekilde atananlar, yerine atandıklarının süresini
tamamlar." ifadesi eklenmiş,
2) 114 üncü maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi
"beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden
atanamazlar." ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler."
Şeklinde değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesi madde metninden çıkarılmış,
fıkranın sonuna "Bu şekilde atananlar, yerine atandıklarının süresini
tamamlar." ifadesi eklenmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
teklifimiz birçok arkadaşımızın imzası olan birkaç tane teklifin
birleştirilmesiyle oluştu. Açıkçası az önce Sayın Kalaycı da bildirdi;
maşallah, sizin teklifler hemen Başkanlığa, oradan komisyona gelip alelacele
görüşülüyor; bizimkiler bekliyor, bir dönem geçiyor, kadük oluyor, arkasından
da tedavülden kalkıyor. Ama öyle şeyler var ki birisinde beş madde var,
birisinde dört madde var, nedense grup başkan vekilleri böyle birkaç versiyon
hazırlamış galiba, bazılarında bir madde var, bazılarında yok falan… Neyse
arkadaşlarımız uğraştılar, tek bir teklif metni hâline getirdiler. Hakikaten ne
kadar önemli bir hususmuş ben de bütün o teklifleri görünce anladım.
Biliyorsunuz daha önce de 4+4+4’ün içerisinde gelmişti, grup başkan
vekillerinin imzaladığı…
Sayın Başkanım, hitap
etmekte zorlanıyorum ama arkadaşlar oylamaya geldiyse sonrasında gidebilirler,
çağırınca yine gelirler herhâlde.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, sizin teklifinizden bahsediyorum, çoğunuzun imzası var, 40
küsur tane milletvekilinin elliye yakın değişik teklifte -biz saydık çünkü-
imzası var, mükerrer olanlar da var; onun için söyledim.
Aynı şeyi 4+4+4’te grup
başkan vekilleri koymuş. Sayın Bakana sorduk, orada bir şey demedi, burada da
yok. Olsaydı Sayın Babacan… Geldi mi? Gelmiş.
Sayın Bakanım, hoş
geldiniz.
Az önce baktığımızda yoktu,
aradan sonra gelmiş, bir daha sormuş olalım o zaman. Dedik ki: “Sayın Bakanım, size sordular ‘Benim haberim
yok.’ dediniz.” Teklifin içerisinde vardı, bu sefer çıkardılar şimdi buradaki
teklif geldi. Hakikaten böyle alelacele bu şahsa bağlı sadece atamaların çok
önemli olduğunu biz burada görmüş olduk. Hakikaten anlamadım yani birçok şey
söylendi, yukarıda da söylendi, burada da söylendi, az önce Sayın Ayaydın,
Sayın Kalaycı konuştular, ben bekliyorum ki yani bu sorulardan sonra cevap
kısmında bir şey gelir diye ama Sayın Arınç, “Benim uzmanlık alanım değil.”
diye gitti.
Şimdi, hakikaten böyle
birileri atanmaya mı çalışılıyor? Ama atanmaya çalışılmıyorsa o zaman neden bu
yapboz tahtası gibi oluyor Sayın Bakanım? Nasıl oluyor da böyle grup başkan
vekilleri ayarlayıp dört-beş tane ayrı versiyona arkadaşlarımız imza atıyor?
Yani bunun fabrikasyon olduğunu tekliflere bakınca görüyoruz. Sorduğumuz zaman
da tatmin edici bir açıklama alamıyoruz. Açıkçası burada şahsa göre bir
düzenleme var. Ben merak ediyorum gerçekten, Sayın Bakan, bu teklifin doğrudan
arkasında mı; “Haberim yok.” dedikten sonra da hakikaten şu anda da arkasında
mı? Eğer öyleyse neden öncesinde atanmadı?
Yine dönüp bakıyoruz yani
arkadaşlar, bu madde 2005 yılında sizin iradenizle değişmiş, daha önce böyle
değildi, çıkmış kanun maddesi vardı ve siz bu hâle getirdiniz, tek döneme
indirdiniz. “Ama şimdi ne yapalım? Bu sefer başka bir adamı başka şekilde
atamamız lazım, o zaman bunu bir daha değiştirelim.” Bu bir tutarsızlıktır.
Eğer doğru olan 5+5’in 2 defa olmasıysa neden 2005 yılında bunu değiştirdiniz?
Bunun bir izahı var mı veya yaptığınız doğruysa neden tekrar geri dönüp de
şimdi yeniden “İkinci dönem atayalım…” Niye? “O zamanki adamlar farklıydı,
şimdikiler farklı, onların süresi dolsun, bir seferde bitsin, diğerlerininkini
2 defa atayalım.” mantığı ortaya çıkıyor ve maalesef bu şahsa göre düzenlemenin
daniskasıdır.
Şimdi, tabii, şahsa göre
düzenlemeyi de normal karşılıyoruz çünkü şahsa göre bakanlık yapılınca atamanın
da şahsa göre olmasından daha doğal bir şey yok. Yani Sayın Bakanım alınmasın
ama adı “ekonomi” olan bir bakanlık var, ekonomi kurumlarının çoğu Sayın
Babacan’a bağlı. Ekonomi Koordinasyon Kurulu var. Yeniden, geçen dönemde kalan
çalışmalarımız vardı. Şimdi bakıyoruz, Gümrük ve Ticaret Bakanı var, Ekonomi
Bakanı var, Kalkınma Bakanı var, bir de ekonomiden sorumlu Başbakan
Yardımcılığı var. Ekonomi Bakanlığının içine bakıyoruz, sadece dış ticaretin
bir iki birimi var, onun dışındakiler yok, yarısı Gümrük ve Ticarette, bütün
Hazinesi, SPK’sı, diğer birimler Sayın Babacan’a bağlı.
Böyle olunca, ben şimdi
şunu düşünüyorum: Yani bu kadar gecikmesinin nedeni ne? Sayın Bakan açıklama
yapmış: “Efendim, zaten orada uzmanlar var, kurumlar var. Bu işler başkana
bağlı değil.” diyor. Tek parti hükûmetisiniz Sayın Bakanım. Tek parti
hükûmetisiniz, aranızda ne var ki! Yani koalisyon hükûmeti döneminde bile belli
bir süre bekleyince o millet yaygara çıkarmıştı, sonra atandı. Yani orada
olabiliyordu, zaman zaman “Şu parti bunu istiyor, diğeri onu istiyor.” diye bir
uzlaşma arayışı oluyordu, sonra ortak bir isim atanıyordu. Şimdi, hâlâ
atanmıyor olması ve buradaki uzatmaya bağlı olarak bekliyor olmanız herhangi
birini atamak yerine, maalesef şahsa göre düzenlemelerin devam ettiğini
gösteriyor.
Benim üzerinde çok
durduğum, diğer şahsa göre yapılan bakanlık da Kalkınma Bakanlığı oldu. Orası
müsteşarlıkken birçok bakanlık yaptık. Ekonomiyle ilgili beş tane ayrı bakanlık
var. Şimdi nasıl sağlayacaksınız? Başbakan
Yardımcısı aracılığıyla. E peki, bir tane ekonomi bakanlığı kursaydınız,
gerekli reformları yapsaydınız o zaman daha iyi olmaz mıydı?
Yani biz size her seferinde
önerimizi getiriyoruz değerli arkadaşlar. Bu alanda da Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumuyla ilgili de, bankalarla ilgili de geçmişte yaptıklarımız
ortada. Seçim beyannamelerimizde, burada ekonomi programımızın hepsinde sizlere
önerilerimizi sunuyoruz. Aynen o söylediğimiz çerçevede hem üst kurullarla
ilgili hem yüksek kurullarla ilgili hem de ekonomideki bakanlıkların
reorganizasyonuyla ilgili bizim de görüşlerimiz var: “Eğer öyle yaparsanız,
gelin, burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapıcı, yol gösterici,
uzlaşmacı muhalefet anlayışı çerçevesinde destek olalım.” dedik ve gelen birçok
kanunu da eğer acil çözüm gerektiren konular varsa, siyasi içerikli birtakım
mülahazalarla gelmiyorsa, hepimiz de komisyonda -Komisyon Başkanımız burada-
her zaman destekliyoruz. Ama şahsa yönelik düzenlemelerde maalesef zaman zaman
bu tip siyasi şeyler oluyor. E o kadar bu düzenlemeleri yaptık; tekrar
bozuyorsunuz, tekrar yapıyorsunuz ama zaman zaman böyle yanlışlıkla ağzımızdan
kaçanlar hariç, “Ya, Allah razı olsun, siz bu bankacılık sektörünü o zaman
düzenlediniz, biz de onun sayesinde krizden az etkiyle bankacılık sektörünü
kurtardık.” demiyorsunuz. O dönemde yapılan bütün yeniden yapılandırmalar…
Bakın, hem kamu sektöründe hem özel sektörde bankacılık sektörünün sermayeleri
yeniden yapılandırıldı, sorunlu bankalar fona devredildi, o alacakların tamamı
tasfiye edildi ve ödendi. Ondan sonra kamu bankalarında yine yeniden
yapılandırma yapıldı, Merkez Bankasının bağımsızlığı sağlandı ve kamu
bankalarının görev zararlarına ilişkin 90’dan fazla eski kararname yürürlükten
kaldırıldı, tekrar kamu zararına, görev zararına yol açmalarını önleyecek
hükümler konuldu ama şimdi dönüyoruz, “Efendim, onu mu atayalım, olmadı bunu mu
atayalım, iki sefer mi atayalım, bir sefer mi atayalım?” Şimdi bunlarla
kaybedecek vaktimiz yok.
Bakın, kamu çalışanlarına
ilişkin kanun tasarısı o kadar bekledi. “Teşvik” dediniz, üç aydır
konuşuyorsunuz, hâlâ gelmedi. Birtakım çalışmaları vatandaşlarımız bekliyor.
Gelin, bunların hepsini bir
paket hâlinde getirin. Kısır siyasi çekişmeler, efendim, Tüzük kavgasıydı, yok
“Anayasa çalışmasını orada yaptık, burada yaptık.” yerine, acil olanları
öncelikle çıkaralım ve bunların üzerinden de siyasi rant yerine, vatandaşın
ihtiyacı neyse onları bir komisyon aracılığıyla tespit edelim. Yine yarın
sıkışacaksınız; son haftaya, bütün kanunlar arka arkaya, torba, torba, torba
eklenecek. Yani geçen sefer çuvala, harara dönmüştü, üç tane, dört tane, arka
arkaya –hatırlarsanız- torba kanun görüşmüştük.
Onun için, bu gibi şahsa
yönelik düzenlemeler yerine, konuyu çözecek, yine o dönemde yapılanlar gibi
yatırım ve teşvik ortamıyla ilgili, piyasaların düzenlenmesiyle ilgili bunları
yapalım.
Artı, sadece BDDK, TMSF
olarak değil, diğer üst kurullarda da benzer çalışmaların yapılması, hepsinin
birden gözden geçirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, burada
tartışılmadan geçirilen birçok kanun da var ama bu maalesef, dediğim gibi,
biraz şahsa göre düzenleme olduğu için, tamam, belli bir aciliyeti sizin
açınızdan olabilir ama burada kimin atanacağı da, yarın bu söylenen,
arkadaşlarımızın verdiği bilgilerin gerçek olması durumunda önem kazanacak. O
zaman doğrudan şahsa yönelik düzenleme yapmış olacağız.
İnşallah, bundan sonraki
şeylerde bizlerin görüşlerine itibar edersiniz, ekonomi yönetiminin de yeniden
yapılandırılmasıyla bu kargaşanın, koordinasyonsuzluğun önlenmesiyle tek elden
yürütülmesine vesile olacak düzenlemeler yaparsınız, biz de sizlere hem
bakanlık yapısıyla ilgili hem üst kurulların düzenlenmesiyle hem de
koordinasyon kurullarının düzenlenmesiyle ilgili somut olarak önerilerimizi
sunar, Türkiye’nin 21’inci yüzyılda 2023’e kadar lider ülke olması için,
ekonomik ve yasal altyapının hazırlanmasına katkıda bulurunuz diyor, teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Faik Öztrak, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifinin 1’inci
maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
yasanın 1’inci maddesiyle ilgili olarak yapılmak istenen şey şu: Bundan önce
bir dönem olarak atanan BDDK ve TMSF başkanlarının ikinci bir dönem daha
atanmasıyla ilgili getirilen bir düzenleme karşımızda.
Her şeyden önce bu yasanın
ilk hazırlanışında görev almış bir eski müsteşar olarak şunu ifade edeyim: Biz
niye onu bir dönem yaptık? Bir dönem yapılmasının bir sebebi var: Bir kere
atandıktan sonra artık bağımsız olarak, hiçbir etki altında kalmadan ikinci
defa atanma ihtimali olmadığı için bu görevi yerine getirsin diye. Şimdi bunu
iki dönem yaptığınız zaman, ikinci dönem atanmak için birinci döneminde
bürokrat, gerekli, sizin beklediğiniz, bugüne kadar vesayet altındaki diğer
kurumlardan ve bürokrasiden beklediğiniz hizmeti verebilsin diye bunu iki
seneye çıkarıyorsunuz. Fakat bundan daha mühim bir olay var. Değerli
arkadaşlarım, bu tamamen bürokratik bir düzenleme. Normal olarak bunun bir yasa
tasarısı olarak bürokrasiden, Hükûmetten gelmesi lazım ama yasa teklifi olarak
geliyor. Sayın Başbakan Yardımcısına, ekonominin koordinasyonundan sorumlu
Sayın Başbakan Yardımcısına soruluyor, cevap: “Benim haberim yok.” Daha sonra
yeniden bu soru soruluyor: “Evet, benim haberim yoktu ama arkadaşlar benden
özür dilediler.” diyor. Sizin bir grup başkan vekiliniz çıkıyor, diyor ki: “Ne
özür dilemesi? Ben özür falan dilemedim.”
Şimdi, bakınız, bu, ekonomi
yönetiminde dışarıdan bakıldığı zaman ciddi kafa karışıklığı yaratacak bir
husustur. Ekonomiden sorumlu bakan kendisine bağlı kadroların başındakilerin
atama sürecini belirlemede etkili olamıyorsa, o zaman nerede etkili olacaktır?
Yine, değerli
milletvekilleri, ondan sonra altyapı yatırımlarıyla ilgili bir yasa teklifi
geldi, bu da teklif. Bundan da ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısının haberi
yoktu. KDV muafiyeti var, Maliye Bakanının haberi yoktu. Ondan sonra bir teşvik
açıklandı, teşviki açıkladınız, bir bakan çıktı -bazı bakanlar- dedi ki: “Bu
teşvik 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecek.” Bir başka bakan çıktı dedi ki:
“Bu yasa, yapılan düzenleme 1 Temmuz 2011’ten itibaren de yürürlüğe girebilir.”
Şimdi, ne oluyor? Başbakan
çıktı “Bu teşvikin maliyeti hesaplanamaz, hesaplayamayız, uyguladıkça
göreceğiz.” dedi. Maliye Bakanı çıktı dedi ki: “Bu teklifin maliyeti 2 milyar
Türk lirasıdır.” Şimdi, hangisi doğru, kime inanalım?
Yine, değerli arkadaşlarım,
Sayın Zafer Çağlayan teşvik paketinin detaylarını açıklıyor, diyor ki: “800
tane görüş aldık bununla ilgili olarak. Aynı zamanda TOBB, TİM, sektör
temsilcisi dernekler, hepsinin görüşlerini aldık.” Hemen arkasından Sayın
Babacan çıkıyor diyor ki: “Şimdi, biz bunun yürürlüğe girmesini, düzenlemeleri
biraz bekleyeceğiz. O dönemde herkesin görüşünü alabileceğiz.” Ya aldınız ya
almadınız. Niye bakanların birbirinden haberi yok?
Arkadaşlar, tekrar
söylüyorum. Karşımızdaki bir tek parti iktidarı mıdır yoksa çatırdayan bir
koalisyon mudur sürekli bakanlar böyle birbirlerini tekzip eden görüşler ortaya
koyuyorlar?
Bakınız, şunu söyleyeyim:
Bu gidiş iyi bir gidiş değildir ve ekonomiye de ciddi faturaları olmaktadır.
Şimdi, geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki: “Kişi başına gelir rekorunu 2011
yılında kırdık.” Ne kadar oldu? 10.444 dolar. Ama bir şeyi söylemedi. Aslında
2008 yılında yani üç yıl önce kişi başına gelir 10.438 dolardı. Artış, gelir
artışı 5,5 dolar. Üç yılda kişi başına gelir sadece ve sadece 5,5 dolar artmış.
Bir başka bir şey daha var söylenmeyen. Aynı dönemde kişi başına cari açık
2008’de 584 dolarken 1.044 dolara çıkmış. O da 460 dolar artmış.
Şimdi, cari açık artışıyla
gelir artışını topladığınız zaman bu bize harcama artışını verir yani vatandaşın
harcamasındaki artışı verir. Ne kadar artmış harcama? 466 dolar artmış. Bunun sadece
6 doları gelir artışından, 460 doları el parası yani borç. Böyle bu düzeni, bu
sistemi götürebilmek mümkün mü? Götüremediğimiz için de bugün birçok yayında
Türkiye krizden en fazla etkilenecek en kırılgan ekonomi olarak gösteriliyor.
Yine, baktım, Sayın Bakan
Babacan da geçen gün bunu söyledi: “IMF’ye borcumuzu ödedik.” Tabii ödediniz.
Ama IMF’ye bizim gibi ekonomilerin tamamına yakını, yükselen piyasa
ekonomilerinin tamamına yakını borcunu ödedi. Bunların çoğu bizden önce IMF’den
çıktı ve bir şey daha söyleyeyim: Geldiniz, kucağınızda bulduğunuz 3 milyar
dolar IMF parasını kullandınız, 2005 yılında da gittiniz, 10 milyar dolarlık
borç sözleşmesini de imzaladınız, 13 milyar doları siz kullandınız, tabii ki
siz ödeyeceksiniz. Yani bunda garip bir şey yok, bunda bir başarı hikâyesi de
yok. Ama o arada sizin dış borcunuz, aynı dönemde 130 milyar dolardan 307
milyar dolara çıktı, 2 kattan daha fazla arttı. Bunların hiçbiri vatandaşa
söylenmiyor. Yetmedi, bunun üstüne 35 milyar dolarlık da kamu varlığını sattınız.
Şimdi “Ekonomi çok iyi.”
diyorsunuz, bir de baktık, son açıklanan bir paket geldi önümüze. Yine onda da
maliyet yok. Bir kira sözleşmesi diye, yani sukuku icarayla ilgili bir
düzenleme var. Peki bununla ne yapacaksınız? Şunu açıkça söyleyeyim: Bir kere
bu sukukla ilgili yapılan düzenlemede devletin bu için içinde olması, bunun
getirdiği izin ve icazet mekanizmaları nedeniyle Anayasa’ya uygun değildir.
Hazine Müsteşarıyken yaptırttığım incelemede, aynı zamanda bunun nitelikli
muvazaaya girebileceği de söylenmişti. Bunu da burada hatırlatmak isterim.
Devlet, nitelikli muvazaa yapmaz ama bununla ne yapıyorsunuz? Başbakanlığı
satıyorsunuz, kira öder hâle geliyorsunuz; devletin binalarını satıyorsunuz,
içinde kiracı hâline geliyorsunuz. Ben Hükûmete soruyorum: Ben anlamadım yani
kriz Yunanistan’da mı, bizde mi? Onlar devlet dairesi falan satma noktasına
hâlâ gelmediler, biz başladık devlet dairelerini satmaya.
Değerli arkadaşlarım, yine
bakın, bundan iki üç gün önce, bir gece yarısı operasyonuyla, köylünün
atasından, babasından kalan, kendisinin işlediği arazilerin rayiç bedelinin
yüzde 50’sini alacağız derken -ki köylümüz buna da itiraz ediyordu, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun bedava olması gerektiğini söylüyorduk-
birdenbire yüzde 50’yi yüzde 70’e çıkarttınız. Seçim bölgemden yeni geliyorum.
İnsanlar “Biz bunu ödeyemeyiz.” diyorlar, “Daha önce rayiç bedeller yüksek
tespit edilmişti ‘Bunu ödeyemeyiz.’ derken şimdi bir de yüzde 70’e çıkınca hiç
ödeyemeyiz.” diyorlar. E, bu kadar dışarıya borçlanırsak, biraz önce anlattığım
gibi, şimdi biz bu köylünün arazilerini de yabancılara satmak zorunda kalıyoruz
döviz geliri elde etmek için. Ekonominin geldiği hâl budur.
Son olarak bir şey
söyleyeceğim. Bakınız, ne dediniz? “Bu yıl en hızlı büyüyen 2’nci ekonomiyiz.”
dediniz. Hesap kitap açıklandı, “Türkiye'yi on yıl sonra 2023’te ilk 10 ekonomi
arasına sokacağız.” dediniz; 2011’de politikalarınızla ekonomiyi 1 sıra geriye
düşürdünüz, 17’nci sıradan 18’inci sıraya düştü Türkiye. Ben açıkça söylüyorum:
Bu politikalarla 2023 yılında Türkiye'nin dünyadaki ilk 10 ekonomiden biri
olması imkânsızdır. AKP politikaları Türkiye'yi gerçekten hüsrana uğratacaktır.
Teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Öztrak.
Başka söz talebi yok.
Soru yok.
Madde üzerinde bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 223 sıra
sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin 2. fıkrasının sonundaki “Bu şekilde
atananlar” ifadesinin “Bu nedenle atananlar” olarak değiştirilmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Aylin Nazlıaka Sakine Öz
İstanbul Ankara Manisa
Refik
Eryılmaz Mehmet
Şeker
Hatay
Gaziantep
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) – Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Önerge üzerinde
söz isteyen Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada önemli bir
konuyu konuşuyoruz ama aynı zamanda Türkiye’de bugün çok önemli bir eylem
gerçekleşti. Ben, o nedenle, biraz bu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
Türkiye'nin dört bir yanında ”Şehir tiyatroları yok edilmesin.” eylemi
düzenlendi bugün, bir tanesi de Ankara’da gerçekleşti bu eylemin. Bu eylemin
temel hedefi şuydu: 12 Nisan 2012 Perşembe tarihinde, her nedense, bir
yönetmelik değişikliği yapıldı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi
kararınca şehir tiyatrolarının mevcut yönetmeliği ani bir kararla değiştirildi
ve bu karar değişikliği sonrasında, maalesef, atama yoluyla şehir
tiyatrolarının yönetimi bundan sonra gerçekleşecek şekilde düzenlendi, yasal
olarak çok önemli bir düzenleme yapıldı.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tekrar şu konuya bir dikkatinizi çekmek istiyorum: Bir
toplumun geçmişini, geleceğini, yarınını sanat biçimlendirir. Sanat ve sanatçı
bir toplumun beynidir, yüreğidir, sesidir, kalbidir. Şimdi, böyle bir ortamda,
siz neden sanatı baskı altına almak istiyorsunuz? Neden sanatçının kendi
kararlarını vermesini engelliyorsunuz? Neden bir sanat kurumunu sizler yönetmek
istiyorsunuz? Üstelik de biliyoruz ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle
başlayan bu karar, daha sonrasında, öyle tahmin ediyoruz ki diğer belediyelere
de sıçrayacak. O nedenle, bir kez daha şunu vurgulamak istiyoruz ki: Sanatçı
asla baskı altına alınamaz, sanat özgür bırakılmak zorundadır ve sanat dünyası
da buna asla ve asla izin vermeyecektir. Bizler de Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bunun destekçisi olacağız.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) –
Sanatçıyı ideolojik mahkûmiyetten kurtarmak için bunlar yapıldı.
AYLİN NAZLIKAYA (Devamla) –
Tiyatrolarına, sanatına sahip çıkan, sanatçılara “ideolojik aktörler” diyerek
sahip çıkmayan ve sanatçılarına “ideolojik aktörler” diyerek aşağılamaya
çalışan zihniyet, neden insanların kendisinden farklı düşünmesine tahammül
edememektedir? Şu anda da olduğu gibi. Sanatı baskı altında tutan, sanatçısını
yok sayan, tiyatrolarını yok etmeye çalışan, sanatçıyı terörün işbirlikçisi
olarak ilan eden, sanatçının emeğini yok sayıp “ucube” olarak tanımlayan, sanata
tüküren kişiyi Büyükşehrin Belediye Başkanı yapan, Başkenti yönettiren zihniyet
tüm varlığını eleştireni yok etmek üzerine kurmuştur maalesef.
Sanat kurumuna “şube
müdürlüğü” sıfatı yakıştırmaktan utanmayanlar unutmasın ki insana, insanlığa
değer katan tiyatrodur. Doksan sekiz yıl boyunca emekle, fedakârlıkla, bedel
ödeyerek ayakta tutulan Şehir Tiyatrolarının ruhudur direnmek. Ya direneceğiz
ve Şehir Tiyatrolarının yok olmasına izin vermeyeceğiz ya da direneceğiz.
Ben Johnson “Sanatın
düşmanı bilgisizliktir.” derken bugün Türkiye’deki siyasi iktidarın sanata
yaklaşımını da ortaya koymuştur.
Sanat teslim olmaz, sanatçı
teslim olmaz. Baskıcı iktidarların sanat karşısındaki yenilgisine bir kez daha
tanık olacaksınız. Ülkenin dört bir köşesinden “Şehir Tiyatroları yok
edilemez.” çığlıkları çığ olup düşecek sanatın, sanatçının gücünü anlamayan zihniyetin
üstüne.
Değerli milletvekilleri,
sanatı ve sanatçıları baskı altına almaya çalışan bu Hükûmete büyük devrimci
Mustafa Kemal Atatürk hak ettikleri cevabı vermişti: “Hepiniz milletvekili
olabilirsiniz, hepiniz bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı da olabilirsiniz
ama sanatçı olamazsınız.”
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önce “Kabul
edenler.” dedim, bundan sonrakinde arayalım.
Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Maddede karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.
Maddeyi kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5411 sayılı
Kanunun 92 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Yukarıda unvanları
sayılan meslek personeli, son iki yıl içinde fiilen yerinde denetim veya
gözetim sürecinde ya da uygulama faaliyetinde bulundukları bir bankada asgari
iki yıl geçmeden görev kabul edemez."
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Müslim
Sarı.
Buyurun Sayın Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu kanun teklifinin 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, müsaadenizle bir
tespit yapmak isterim. Burada yapmayı düşündüğümüz düzenleme sıradan bir
sektörün yönetimine ilişkin bir düzenleme değil. Bu düzenleme, 1,2 trilyon
liralık bir büyüklüğe sahip olan bir sektörün düzenlemesi, gayrisafi millî
hasılamızın neredeyse yüzde 100’üne yaklaşan bir sektörün düzenlemesi ve bu
sektör, bu büyüklüğünün yanı sıra ekonomiye etkileri bakımından da üzerinde
önemle durulması gereken bir sektör.
Parasal akımlarla reel
akımlar arasındaki ilişki koptuğunda ya da finansal akımlar yeterince kontrol
edilemediğinde veya düzenlenemediğinde Türkiye ekonomisinin ne duruma geldiğini
biz aslında 2001 kriziyle hep beraber yaşadık. Daha sonra BDDK kuruldu ve BDDK
kurulduktan sonra gözetim ve denetim daha işlevsel hâle getirilmeye çalışıldı
ve böyle bir işlevsellik içinde Türkiye’de, dünyada önemli çalkantılar olsa
bile, bankacılık sisteminde çok ciddi sorunlar yaşamadan günümüze kadar geldik
çünkü 2001 krizinde biz bunun çürük domateslerini sektörde ayıklamıştık.
Dolayısıyla, bunun bedelini 2001 krizinde ödedik, kimin ödediği de belli.
Dolayısıyla, bu düzenlemeyi yaparken, bankacılık sektörüne ilişkin bir
düzenleme yaparken daha ciddi olmamız gerekir, daha özenli olmamız gerekir, bu
sektörü diğer sektörlerden ayırmamız gerekir. Buna ilişkin düzenlemeleri kılı
kırk yararak gözden geçirmemiz gerekir, düzenlememiz gerekir, bunu çok
önemsiyorum fakat böyle bir düzenlemenin, bu sektörü yönetmekle, denetlemekle
ve düzenlemekle görevli olan bir kurumun yöneticilerinin atanma usullerine ve
görev sürelerine ilişkin yapılacak bir düzenlemenin bir Hükûmet tasarı yerine
bir kanun teklifiyle gündeme getirilmiş olmasını da doğru bulmuyorum. Birçok
sebepten dolayı. Elbette ki her milletvekilinin kanun teklifi sunma hakkı vardır,
kendi düşüncelerini Parlamentoya yansıtma hakkı vardır ancak bu kadar önemli
bir sektörü düzenlerken, bu kadar önemli bir sektörün gözetimini ve denetimini
göz önünde bulundururken bunun bir kanun teklifi olarak değil de bir Hükûmet
tasarısı olarak gelmesi daha isabetli olurdu birçok sebepten dolayı.
Birincisi, bir hükûmet
tasarısı olarak gelen bir düzenlemenin, kanun yapma iradesinin, bütün
kurumların, ekonomiyle ilgili söz söyleyecek bütün kurumların görüşlerinin,
fikirlerinin, muhalefetle beraber yansıtıldığı bir belge hâline dönüşmesi
açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla bunu, ekonomiyle ilgili söz
söyleyecek her kurumun bununla ilgili ne düşündüğünün araştırılması,
incelenmesi, görüşlerinin alınması ve bu görüşler çerçevesinde ortak aklın
oluşturulması açısından son derece önemsediğimi belirtmek isterim. O yüzden
bunun bir tasarı olarak gelmesi gerekirdi.
İkincisi: Bu kadar önemli
bir konu görüşülürken ve bu kadar önemli bir sektörün yönetimiyle ilgili söz
söylerken bunun bir tasarı olarak değil de, bir hükûmet tasarrufu olarak değil
de bir kanun teklifi olarak gündeme getirilmesi, ister istemez, Hükûmetin
bakanlarının bununla ilgili bir söz birliği yapmadığına ilişkin bir algıya da
gündeme getirmektedir. Dolayısıyla, merak ediyorum: Hükûmetin sayın
bakanlarının hepsi bu teklifin arkasında mıdır? Burada dile getirilen bütün
görüşleri aynen savunmaktalar mıdır? Buradaki iradeyi aynen paylaşıyorlar mı?
Eğer paylaşmıyorlarsa lütfen düşüncelerini açıklasınlar, eğer paylaşıyorlarsa
da bu konu bir tasarı olarak gündeme getirilsin, bunu son derece önemsediğimi
söylemek istiyorum.
Bir başka nokta: Teklifin
tamamına baktığımız zaman dikkatimizi çeken bir başka nokta bunun
tutarsızlıklarla dolu olduğudur. Daha önce yapmış olduğunuz düzenlemeyle 2 kez
seçilebilen bir başkanın altı yıllığına tek 1 kez seçilmiş olmasını karara
bağlarken aradan bir zaman geçtikten sonra neden yeniden eskiye dönülmüştür?
Neden “5 kez seçilsin” ve “2 kere seçilsin”e dönüşmüştür? Bunun hiçbir
rasyonalitesi yoktur. Plan ve Bütçe Komisyonunda da bunları tartıştık ama bunun
neden böyle olduğuna ilişkin bir akılcı yaklaşım, bir düşünce sevk edilmiş
değil. Neden beş yıl? Neden altı yıl değil beş yıl ya da neden yedi yıl, neden
üç yıl? Bununla ilgili bir düşünce var mı? Bunun rasyonalitesi var mı? Bunun
mantığı var mı? Bunun ne olduğu bizlerle paylaşılırsa belki biz de muhalefet
olarak kendi düşüncelerimizi yansıtabiliriz, belki biz de size katılabiliriz.
Bunda neden eskiye dönüldüğünü ve altı yıldan neden beş yıla dönüldüğünü gerçekten
anlamakta çok zorlandığımı belirtmek istiyorum.
İnsanın aklına ister
istemez başka birtakım sorular geliyor ve yasa taslağı, daha doğrusu bu kanun
teklifi ister istemez kişiye özel bir kanun teklifi olduğu algısını yaratıyor.
Birtakım insanların -ki adı da bundan önceki konuşmacılar da söyledi, ben o
yüzden bunları söylemeyeceğim- o kişinin yeniden bir kurumun başına getirilmesi
için yapılan bir düzenleme olduğu intibası yaratıyor insanda ister istemez.
Şimdi bu her şeyden önce o kişilere de hakarettir, o kişileri de töhmet altında
bırakan bir yaklaşımdır, dolayısıyla bundan vazgeçilmesini öneriyorum ya da
böyle bir düşünce varsa bile bunun rasyonalitesinin tüm toplumda, tüm
kamuoyunda Meclisin huzurlarında paylaşılmasını öneriyorum. Neden altı yıl, neden
beş yıl, neden yedi yıl değil neden üç yıl? Neden 2 kez seçilmeli, neden 3 kez
seçilmemeli? Bunların anlatılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Bir başka önemli nokta,
kurumdaki görev süresi sona eren Başkanın ve Kurul üyelerinin kurumdan almış
oldukları tüm ücretlerin iki yıl boyunca alınmaya devam ediliyor oluşudur.
Şimdi, bakın, burada çok açık bir tercih vardır. Hükûmetin siyasal
tercihlerinin, hükûmetin sosyal tercihlerinin ve hükûmetin ekonomik
tercihlerinin yansıtıldığı belgelerdir bütçeler ve hükûmetler iradelerini yasa
metinlerinin ruhuna giydirirler. Yasa metinlerine baktığımızda, hükûmetin hangi
toplumsal kesimlere ilişkin bir tercihte bulunduğunu anlarız. Dolayısıyla
yasalar son derece önemli. Bütçeler, aktarılan kamu kaynakları son derece önemli
çünkü bütçeler, aktarılan kamu kaynaklarının hangi toplumsal kesimlere
aktarıldığını bize gösterir. Şimdi, bu Mecliste yaklaşık altı aydır çeşitli
kanun teklifleri, tasarıları görüşüyoruz, bunları karara bağlıyoruz. Bu kanun
tasarı ve teklifleri geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren teklif ve
tasarılar. Hükûmet geniş toplumsal kesimleri ilgilendiren tekliflere genellikle
cimri yaklaşırken, geniş toplumsal kesimlerin gelirlerini ilgilendiren
teklifleri görmezden gelirken, daha çok, bir avuç insanın ya da başka
insanların gelirlerini artıran ya da onlara kamu kaynağı aktaran tekliflere
karşı son derece iyi bakıyor.
Şimdi, burada, bu teklifle
beraber, bu teklifin ilgili maddeleriyle beraber, kamu görevi sona ermiş olsa
bile, bir kişinin kamudan almış olduğu kaynakları –ne kadarsa bunlar- iki yıl
boyunca almaya devam edeceğini tartışıyoruz biz. Bakın, bu, kamu bürokrasisinin
hiçbir yerinde yok. Bu, Türkiye'nin demokrasi geleneğine de uygun olmayan bir
husustur ve ilginç olan nokta da şudur: Yeni atanacak olan BDDK Başkanı ve
kurul üyeleri yapılan yasal değişiklik sebebiyle 6.500 lira civarında maaş
alacakken, şimdi, bu yasayla beraber, geçmiş kurum başkanlarının almış
oldukları maaşı aynen almaya devam edeceklerini hüküm altına bağlıyoruz. Yani
14.500 lira civarında bir maaşı bir yıl boyunca daha, ayrılsa bile görevinden,
BDDK Başkanına ve kurul üyelerine vermeyi taahhüt ediyoruz. Yeni başkan 6.500
lira maaş alacak, eski başkan hiç çalışmadığı hâlde ve görev süresi sona erdiği
hâlde 14.500 lira maaş almaya devam edecek. Bu, hem kamu kaynağının aktarılması
açısından abesle iştigal bir durumdur hem de eşitlik açısından doğru değildir.
Dolayısıyla bu düzenlemenin de arkasında olmadığımızı ve bunu şiddetle
eleştirdiğimizi belirtmek istiyorum.
Sonuç itibarıyla, bir kamu
kaynağının bir elden alınarak başka bir ele aktarıldığı bu yaklaşımın Türk kamu
bürokrasisi açısından da, onun işlevselliği ve gelenekleri açısından da doğru
olmadığını sözlerime eklemek istiyorum.
Bu düşüncelerle herkesi
saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Yasa
Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ekonomide çok önemli birkaç
alan var: Birisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, TMSF, Özelleştirme
ve yine deprem ve yağışlar nedeniyle çiftçilerin, pancar üreticilerinin
sorunları. Burada belli başlı birkaç nokta var. Bazı görevlilerin görevlerini
sürdürmesi bir kanun hükmünde kararname taktiğiyle uzatılmak istenmiştir. Yani
süresi dolanları bir taktik uygulamayla kanun hükmünde kararname çıkartmak
suretiyle uzatılmak istenmiştir. Ben bunun kişisel boyutuna girmeyeceğim. Yani
“Hangisi, nerenin başkanı? Potamyalı kim, Potamyalı olmayan kim?” diye bir şeye
girmeyeceğim. İktidarsınız, hükûmetsiniz, istediğiniz bürokratla da çalışmak
istersiniz. Bunu bütün hükûmetler de yapar ama şunu sorgulamak gibi bir
durumdayız: Küresel krizin faturasını yeni yeni hissetmeye başlıyoruz, aslında
cari açık olarak hissetmeye başlıyoruz. Finans sektörümüzün çok sağlam olduğu
söyleniyor. Yani küresel kriz geldiği zaman Amerika’yı, Avrupa’yı finans
sektöründe vuruyor, bizimki ise çok sağlam. Nasıl sağlam oldu? 2001 krizinde
bankalar battıktan sonra bu yasal düzenlemeler getirildi. O dönemin
düzenlemeleri, BDDK’nın, TMSF’nin. Arkasından da özelleştirmelerle sıcak
paranın akışı sağlandı. Onun arkasından yine sıcak paranın akması için, şu son
bir ayda çıkarılan bütün yasalar bu sıcak paranın akışına yönelik. Nedir bu
sıcak paranın akışına yönelik olanlar? Özelleştirmede, yap-işlet-devrette, bu
Afet Yasası’nda. Afet Yasası’nda, çünkü 1 milyar dolarlık olay değil bu,
trilyondan bahsedilen rakamlar söz konusu.
Şimdi, bu beş yıllık
dönemler için güvendiğiniz elemanlarla devam etmek istiyorsunuz. Ha, bunu her
iktidar ister ama ya bu yasa taktiği, bu yasa tekniğinden vazgeçmek lazım
arkadaşlar, doğru değil. Bakın, on maddelik bir olaya bir torba kanun
yapıyoruz, on maddeye torba kanun yapıyoruz yani pancar üreticisiyle Bankacılık
Düzenleme Kurulunu aynı torbaya koyuyoruz, Özelleştirmeyle TMSF’yi aynı torbaya
koyuyoruz. Bunların her birisi ayrı bir alan, ayrı bir tartışma konusu.
Şimdi, ben şunu sormak
istiyorum: “İyi, finans sektörümüz iyi, Hükûmet olarak bunu bu krizde test
ettik.” diyorsunuz. 2008 krizinde, Türkiye, 2009’da gerileme yaşadı, ciddi bir
gerileme yaşadı, cari açık verdi. Peki, bu gerilemede 17 tane banka Türkiye'nin
en fazla kazananı değil miydi, soruyorum ben şimdi, 17 banka? Siz o dönemde
kurumlar vergisini yüzde 35’ten yüzde 20’ye indirmediniz mi? İndirdiniz. Yüzde
35 vergi alırken yüzde 20’ye indirirseniz bu bankalar da dilediği gibi faizi,
tüketici kredisini, aidatı, sınırsız, sorumsuz, çekleri, kredileri, banka
kartlarını istediği gibi dizayn ediyor mu? Ediyor. “Laissez faire, laissez
passer.” “Serbest bir güç olarak istediğinizi yapın.” diyorsunuz. İşte bunu tam
sorgulayamadığınız zaman şöyle bir manzarayla karşı karşıya kalırsınız: Bakın,
cari açık tehlikesi sürüyor. Türkiye istediğiniz kadar Çin ile beraber dünyanın
en çok büyüyen 2’nci ekonomisi olarak gözükürse gözüksün, siz eğer cari açıkta
SOS sinyalleri alıyorsanız, cari açık kapanmıyorsa, artıyorsa ekonomide bir
yanlış var demektir. Ekonomide sadece sıcak paraya, likiditeye sığınmak,
yap-işlet-devretle Orta Doğu’dan, zenginlerden, sermayeden ortaklar bulmak,
bunları ihalesiz vermek, ihalesiz verdiklerini kamu-özel ortaklığıyla devlet
garantisine almak kurtarmıyor. Evet, para akışı sağlarsınız devlet garantisi
tanıyarak, gelir bu paralar ama onlar kazanır, siz kazanmazsınız.
Şimdi, bu cari açığı nasıl
kapatacaksınız? Şimdi, sorun burada. Cari açığı kapatamazsınız çünkü enerji
politikanız yanlış. Enerji politikasında, Orta Doğu’da ufak bir dalgalanma
oldu, İran vanaları kapatıyor, fiyatları yükseltiyor; Azerbaycan fiyatları
yükseltti yakın zamanda, Irak’ta belirsizlik var, yakın zamanda bakarsınız
orada fiyat ayarlaması başlar; Katar’la şu an doğal gaz görüşmeleri yapılıyor;
bu arada da Türkiye'nin geleceğini nükleer santraller bazında on beş yıllığına
yabancı şirketlere, yine bu sigorta fonları ve garantiler ölçüsünde
vereceksiniz.
Ha, zevahiri nasıl
kurtarırım? Çok güzel bir taktiğiniz var. 2013’te yerel seçim; 2014 veya 12 mi,
bilmiyorum, Mayıs ayında, ne yapar Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı seçimi,
bir şey olur mu, olmaz mı; ayrı bir konu. Şimdi, 2015’te de milletvekili
seçimleri var. Bütün ekonomi dizaynını 2015’e kadar kuruyorsunuz. Bu,
bürokratları Potamyalı olan, Başbakanın arkadaşı da birisinin başkanı. Aynı,
Güneysu küçük bir ilçedir, herkes birbirinin tavuğunu bile tanır arkadaşlar.
Evet, güvenebilirsiniz bürokratlarınıza. Yine, diğer kurumların başında,
Özelleştirmenin başında, TMSF’nin başındaki bürokratlar da öyle. Beş yıllığına
seçim sürecinde kendinizi garantiye alacak bir rota çiziyorsunuz burada. Bunu
yemiyoruz arkadaşlar; açık söylüyoruz, yemiyoruz, yutmuyoruz. Yani bunu çok
açık söylüyorum, palyatif, suni tedbirlerle ekonomiyi, bu 2015 yılına kadar
varacak seçimlerde krizin etkilerinin patlak vermemesi için, dikkat edin patlak
vermemesi için… Çünkü, bir patlak verme olayı ekonomide hükûmetleri götürüyor.
Dikkat edin 94 krizine, 2001 krizine; kriz yaşayan hükûmetlerin, devalüasyona
götüren hükûmetlerin, enflasyonu artıran veya faizleri yükselten veya bununla
beraber işsizliği yükselten hükûmetlerin ömrü olmamıştır. Dikkat edin.
Şimdi burada, tabii ki bu
süreci yürürken sağlam kadrolarla yürümek istemesi bir hükûmetin doğru ama
sağlam kadro yetmiyor. Sağlam kadronuzun altındaki araba, at iyi gitmiyorsa,
doğru yolda gitmiyorsa yine de sağlam gidemezsiniz. Bu cari açıkla ilgili, bu
cari açığı kapatmakla ilgili bir gün Allah aşkına şu Mecliste konuşalım,
nereden bu açık geliyor, bir türlü kapatamıyoruz. En iyi senemizde, yüzde 8-9
ekonomik büyümenin olduğu dönemde cari açık neden 60 milyar civarlarında hâlâ?
Yani bütçenin öngörülen rakamının üstünde, bunu sorgulamıyoruz. Bu cari açığı
sorgulayamadığımız için şimdi bir tehlike var: Evet, sıcak para olayı. Sıcak
parayla ilgili istediğiniz kadar yasa çıkardınız. Hiçbir hükûmet hiçbir dönem
bu kadar çok yasa ve imkâna kavuşmadı. Kadrolara da kavuştunuz, önünüzde 2015
planlaması da var. Bu arada, eğer bunca imkânın üstünde kamyonu devirirseniz
ekonomide, bu da sizin aç gözlülüğünüzden, fazla hep bana, hep bana demenizden
kaynaklanacak. Oysa bu ülkede büyük düşünmek, ekonomide büyük düşünmek, planlı
düşünmek, muhalefetle ortaklaşmak ve Türkiye'nin yeni ekonomik politikasını
belirlemek, bir strateji çizmek büyük
düşünmektir, büyük hedeflerdir. Aslında bizim parti olarak öngördüğümüz de
budur. Fakat bunu görmüyoruz, işte gördüğümüz, sizin gördüğünüz gibi kadroları
kararnamelerle ömürlerini uzatıp beş yıllık, altı yıllık sürelerine bir beş yıl
daha üç tane seçimi karşılayacak bir süreç getiriliyor, bizim tepkimiz buna.
Gerçekten budur gördüğümüz arkadaşlar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Başka söz talebi ve soru
yok.
Oylarınıza sunuyorum
maddeyi: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 5411 sayılı
Kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde ve 126 ncı
maddesinin son cümlesinde yer alan "bir yılı" ibareleri "iki
yılı" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri tarafından kelimesi kelimesine ve
noktasına virgülüne kadar aynı olan dört ayrı kanun teklifi peş peşe verilmiş,
acele olarak komisyon gündemine alınarak teklifler birleştirilmiştir ve yine
aynı çabuklukla görüşülmüş ve bir pürtelaş içinde şimdi Genel Kurulda
görüşmelerini yapıyoruz.
Hükûmetin tasarı şeklinde
göndermesi gereken konuları kanun teklifiyle yoluyla Meclis gündemine
getirilmesi, artık, bir AKP klasiğine dönüşmüştür. Bu dört tane ve birbirinin aynısı
olan kanun teklifleri çok manidar bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu durum
şudur değerli arkadaşlar:
Bir: AKP Hükûmeti
sorumluluktan kaçmaktadır, mütereddit ve ürkektir. İki: AKP Hükûmeti içinde
yani Hükûmet içinde bir uyumsuzluk vardır. Böylelikle konuyla ilgili bakanların
ve görüş vermesi gereken kurumların haberi dahi olmamaktadır.
Kanun teklifinde iki
dikkati çeken düzenleme vardır. Birincisi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu başkan ve üyelerinin görev
süreleri altı yıldan beş yıla düşürülüyor ve bir defalığına tekrar atama imkânı
getirilmektedir yani başkan ve üyeler beşer yıllığına iki defa
atanabileceklerdir.
İkincisi, BDDK ve TMSF
Kurul başkan ve üyelerinden görevi sona erenlere bir işe başlayıncaya kadar
almakta oldukları maaş ve her türlü ödemelerin kurum tarafından verilmeye devam
edilmesindeki süre bir yıldan iki yıla çıkarılmaktadır. Ayrıca bu hüküm kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önce görevi sona erenlere de uygulanacaktır. Görevi
sona erenlere almakta oldukları her türlü ödemelerin iki yıl boyunca verilmeye
devam edilmesi ve bunun kısa süre önce görevi sona erenleri de kapsaması asla
kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri,
devletin kurumları AKP’nin çiftliği değildir, devletin kurumları AKP’nin
arpalığı da değildir. Eskiden Osmanlıda azledilen bazı yüksek devlet
görevlilerine, şimdiki emeklilik ve sosyal güvenlik sistemi olmadığı için, bazı
devlet gelirlerini tahsil etme hakkı verilir ve bazı gelirler bu kişilere
tahsis edilirdi ve buna da “arpalık” denirdi.
Şimdi, AKP, bu arpalık
düzenini yeniden tesis ediyor ve pekiştiriyor. Milletin parasını bazı kişilere
görev yapmadıkları hâlde iki yıl süreyle -maaş- vermeye devam etmek hangi aklın
ve mantığın, makul mantığın gerekçesidir değerli arkadaşlar? Devletin
kurumları, yan gelip yatanların yattığı yerden para aldığı miskinler tekkesi
midir? Buna ne hakkınız var? Atalarımız “İltifat marifete tabidir.” demişlerdir.
Bu iltifatın hangi marifetten kaynaklandığının da kısa sürede açıklığa
çıktığını da biliyoruz. Bu düzenlemenin Hükûmet tarafından çok önemli
görüldüğünü düşünüyoruz. Herhâlde hem konu çok önemli fakat ondan evvel
şahıslar çok daha önemli hâle getirilmiş ve şahıslar için özel bir düzenleme
yapılıyor, hatta şahıs için özel düzenleme yapılıyor. Demek ki AKP için kamuda
bulunmaz Hint kumaşı veya Hint kumaşları var. Bu kanun teklifiyle, Hükûmet,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nu, BDDK ve Kamu Gözetimi Kurumunun arkasına
saklamaktadır. Mevcut düzenlemede bir defalığına atama kuralı getirilmesinin
esprisini Hükûmet ve iktidar partisinin kavramış olması gerekirdi çünkü bu
düzenlemeyi getiren yine kendisiydi. Bunu iyi düşünmek lazım. Neden bir defalık
atama vardı? Acaba yeni atama için adam mı bulamadınız? Yine bir Osmanlı devlet
adamının sözünü hatırlarsak: “Abe biz Osmanlıyız bizde adam çoktur.” der.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir ve bizdeki insan kaynakları potansiyeli
Türkiye gibi beş tane daha devleti kurmaya yetecek kadar değerli, yetişmiş
insan gücü vardır fakat Türkiye’nin insan kaynakları maalesef AKP İktidarı
döneminde dokuz yıldır iterek kakarak
heba edilmiştir ve pek çoğu da tasfiye edilmiştir. Şimdi de kamuda maalesef tam
bir kahtı rical yaşanmaktadır. “Kahtı rical” bilindiği üzere Osmanlının son
zamanlarında siyaseten ve devlet yönetiminde çekilen sıkıntıları ifade eden bir
deyimdir ve günümüz Türkçesiyle de adam kıtlığı, devlet ve siyaset adamlarının
yokluğunu ifade eder ve devlet yönetiminde ve liyakat isteyen diğer alanlarda
ehil, dirayetli kişilerin bulunmamasıdır yani adam yokluğudur. Bu “kahtı rical”
kavramı 1800’lü yılların başlarında literatüre girmeye başladı ve Birinci Dünya
Savaşı’nın bitiminde Türkiye bu sıkıntıyı, devleti ve kamuyu yönetecek rical
kıtlığının acısını çok feci bir şekilde çekmiştir. Zaten savaşlarda heba olan
bir aydın nesli de dikkate aldığımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluşunda
en büyük sancıyı bu ricalde ve yönetici, yetişmiş kadro yokluğunda çektiğini
biliyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında, okumuş yazmış, devlette görev alacak
insanların, Ankara Tren Garında inip binen yolcularla âdeta ayaküstü mülakat
yapılarak istihdam edildiklerini de biliyoruz. Maalesef siyasette de kötü paranın
iyi parayı kovduğu gibi, ehil ve dirayetli olanların yerine de maalesef,
politik çıkar ve yandaş ilişkilerinin, akrabalık ilişkilerinin geçerli olduğunu
düşünüyoruz. Bu konuda vereceğimiz örnekler çoktur ancak daha fazla sözü
uzatmak istemiyorum.
Yalnız bu kanun teklifleri
kamu yönetimi düzenini dejenere eden bir mahiyet taşımaktadır. Burada keyfî ve
laubali bir yönetim anlayışını görüyoruz ve fevkalade müsaadeye mazhar bürokrat
icat edilmektedir ve yapılan daha önceki düzenlemelerle de bir tutarsızlık
taşımaktadır. Hükûmeti uyarmak istiyorum: Bu devlet kurumları ve kadrolar hiç
kimsenin babasının tımarı değildir. Liyakat vardır, kariyer vardır ve belli bir
düzen vardır, kanun vardır. Bunları keyfimiz istediği şekilde düzenlemeye
kalkarsak keyfî yönetimi tesis etmiş olursunuz, Adalet ve Kalkınma Partisinin
de yaptığı budur değerli arkadaşlar.
Yine, zaman zaman geçmiş
kamu devlet yöneticilerine yönelik veya devlette görev almış kişilere yönelik
tahkir edici, aşağılayıcı ve kötüleyici ifadelere maalesef bazı iktidar
mensuplarından ve yandaşlarından da sık sık rastlamaktan üzüntü duyuyoruz ve
hakikaten de son derece yanlış yapılmaktadır.
Örneği vermeden evvel
hatırlatmak isterim ki iyisiyle kötüsüyle, şu veya bu şekilde kamuda, devlette
halka ve millete hizmet etmiş yöneticileri mümkün olduğunca hayırla yâd etmekte
fayda vardır. Yine, geçtiğimiz haftalarda bu kötülemelerden nasibini alan Ankara’nın
eski Valisi Nevzat Tandoğan’ı hatırlatmak istiyorum sizlere ve Nevzat Tandoğan
gibi valileri veya kamu yöneticilerini de acaba AKP İktidarının getirdiği
yöneticilerle, kiminle, nasıl mukayese edebiliriz? Adli bir işte, o dönemki
iktidarın baskısına boyun eğip bir hadiseyi örtbas etmiş olmanın azabıyla
intihar eden bir kişidir Nevzat Tandoğan. O, bazılarının beğenmediği,
kötülemeye çalıştığı Nevzat Tandoğan, onuru için intihar eden bir şahsiyettir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
Günümüzde bırakın intihar etmeyi bazı onura aykırı durumlar karşısında pişkin
pişkin sırıtan yöneticileri görmekten de ziyadesiyle üzüntü duyduğumu ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aydın Ayaydın İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYDIN AĞAN
AYAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
kanun tasarısının geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşünü sizlerle
paylaştım ancak görüşmekte olduğumuz 3’üncü maddeyle ilgili de özel birtakım
düzenlemeler yapıldığı için bu konudaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Kamuda kişilere ayrı,
kişilere özgü, farklı uygulamalar olmaz. Bir kanun yapılacaksa herkese eşit
uygulanmalıdır. Birisinin boyu kısa veyahut da birisinin boyu uzun diye farklı
uygulamalar yapılması son derece yanlıştır. Bu yapılan düzenlemeyle, 3’üncü maddeyle
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı ve üyeleri ile Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri görevleri sona erse dahi daha önce kanunda
bir yıl boyunca maaş alacakları belirtilmiş iken, bu düzenlemeyle TMSF ve BDDK
başkanları görevleri sona erse dahi iki yıl boyunca, almakta olduğu maaşları
almaya devam edecekler. Yani şu anda, 28 Şubat tarihinde görevi sona ermiş
bulunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanı evinde oturuyor ve bu kişi eğer
atanamazsa -ki bu çıkarılan yasa onun için çıkarılıyor, atanacak ama- bile iki
yıl boyunca hiç işe gitmeden ayda 15 bin lira maaş almaya devam edecek. BDDK
Başkanı ve BDDK üyeleri de aynı şekilde, görevleri sona erdikten sonra yeniden
atanamazlar ise iki yıl boyunca hiç çalışmadan evinde oturarak ayda 15 bin Türk
lirası almaya devam edecekler.
Peki, neden maaş almaya
devam edecekler? Yasa, BDDK ile TMSF bankaları denetledikleri için denetlemiş
olduğu bankalarda iki yıl boyunca görev almalarını engelliyor. Bu nedenle diyor
ki: Madem bu kişiler daha önce denetlemiş oldukları kurumlarda işe
giremeyecekleri için işsiz kalacaklar, bu nedenle bunlar iki yıl boyunca maaş almaya devam etsinler.
Şimdi soruyorum: TMSF’nin
görevi sona eren Başkanı Sayın Şakir Ercan Gül, bankacı değil, maliye
müfettişi, yeminli müşavir yani mesleği bankacılık değil, hiçbir bankayı da
denetlememiş. Buna rağmen, bu şahsın görevi 28 Şubatta sona ermiş, bu kişi 28
Şubatta görevi sona ermiş olmasına rağmen, hâlen görevdeymiş gibi her sabah
kalkıp kuruma gidiyor, makam odasını boşaltmamış, bu kanunun onun için verilmiş
olan sipariş gereği çıkmasını bekliyor ve nitekim, bu kanun Bakana rağmen,
bugün Hükûmet sırasında oturan Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, 4+4+4
Yasası’nda bunların yeniden atanabilmelerine imkân sağlayacak 22’nci madde
olmasına rağmen, Bakan Bey’in o konudan bilgisi olmamasına rağmen, bugün
talimat verildi, AKP Grubundan çeşitli milletvekilleri devreye girdi ve hepsi
birden, birbirleriyle yarışarak kanun teklifleri verdi. Bu kanun teklifleri
geldi, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu görüşüldü, bugün buraya geldi. O
ayrıcalıklı bürokrat için bu kanun çıkacak. O yetmiyor, bir de sigortası var.
Diyelim ki atanamadı. Atanamadı, ne olacak? O zaman, iki yıl boyunca ayda 15
bin lira maaş alacak.
Değerli arkadaşlar, şimdi
size soruyorum: Bir işçi iş arıyor ama iş bulamıyor. İşsiz kaldığı vakit
İşsizlik Fonu’nda kaç ay maaş alır? On ay boyunca maaş alır, on birinci ayda
onların maaşları kesilir.
Şimdi, İşsizlik Fonu’ndan,
kendilerinin ödediği ödentilerden oluşan fondan sadece on ay maaş alabilen
işçiler bu durumdayken tamamen konunun dışında olan 2, 3, 4 bürokrata, yani
TMSF ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başkan ve üyelerine
görevleri sona ermiş olmalarına rağmen, çalışmamalarına rağmen ayda 15 bin lira
iki yıl boyunca almalarını ben şahsen içime sindiremiyorum. Bilmem AKP’li
parlamenterler bunu içine sindirebiliyorlar mı? Yani bu kişiler hiç
çalışmayacaklar, hiç emek sarf etmeyecekler, evlerinde oturacaklar veya TMSF
Başkanı gibi mesleği bankacılık olmayan, mali müşavirlik yapan bu arkadaşımız
icabında gidecek mali müşavirliğini yapacak ama gayriresmî yapacak, bunun
yanında da devletten, yani işçinin, emeklinin, esnafın, işverenin, çiftçinin
alın terinden, vergilerinden kesilen paralardan ayda 15 bin lira iki yıl
boyunca maaş alacaklar.
Şimdi, bu bürokratlar,
gerçekten soruyorum, bulunmaz Hint kumaşları mıdır? Bunların ne ayrıcalığı
vardır? Bunlara bu ayrıcalığı tanıyan nedir? Bunların özellikleri nelerdir?
Şimdi “özerk kurum
başkanları” deniliyor. Peki, Türkiye’de özerk kurum başkanı olarak sadece ve
sadece BDDK Başkanı ve TMSF Başkanı mı var? Rekabet Kurulu Başkanı niye yok
bunda? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı niye yok bunda? Kamu İhale
Kurumu Başkanı niye yok burada? Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı niye yok
burada? Madem özerk kurul başkanlarına özel bir ayrıcalık getiriyor iseniz, bu
özel ayrıcalığınız bütün özerk kurumların başkan ve üyelerine olsun ki, hiç
olmazsa diyelim ki, eşit davranıyor.
AKP İktidarı hiçbir işte
eşit davranmıyor, herkese ayrıcalıklı muamele yapıyor.
Öncelikli şunu söylüyorum:
4389 sayılı Bankacılık Kanunu’nda daha önce BDDK Başkanı ve TMSF başkan ve
üyeleri yeniden atanabiliyorlardı, buna imkân vardı. AKP İktidarı ne yaptı?
2005 yılında çıktı, dedi ki: “Arkadaş, biz bunu kabul etmiyoruz, TMSF’ye ve
BDDK’ya başkan olan kişi sadece bir defalığına altı yıllığına seçilsin.” ve
kanunu değiştirdi. Şimdi, aynı AKP İktidarı yine bu yasayı değiştiriyor, diyor
ki: “Efendim, bir kişi görevi sona erdiğinde yeniden atanabilsin.” ve kendi
bozduğu kanunun bu maddesini yine kendi eski hâline getiriyor. Şimdi, daha
önceki 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yapılan düzenleme madem yanlıştı, siz
düzelttiniz, bugün niye eski hâline getiriyorsunuz, bunu anlamakta ben güçlük
çekiyorum.
Bir de bankacılık sektörü
ciddi iştir, ciddi bir sektördür, sorumlu bir anlayışla bu sektörün sorunlarına
yaklaşmak lazım. Bununla ilgili bir düzenleme yapılacaksa bu düzenlemeler
Hükûmetin kanun tasarıları şeklinde olmalıdır. Milletvekillerinin kanun
teklifleriyle bankacılık sektörü gibi son derece önemli bir sektörün
sorunlarını kamunun kurumlarına, bakanlıklara sormadan getirip Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşerek, ondan sonra Genel Kurulda bunları yasalaştırarak bunu
çözmek son derece sakıncalıdır. Nitekim arkadaşlarımızın verdiği kanun
tekliflerinde, eğer onların dediği gibi çıkmış olsaydı, bundan sonra TMSF ve
BDDK başkan ve üyeleri görevleri bittiğinde onların yerine atamalar da yanlış
olacaktı, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda düzelttik, önergelerle düzelttik. Ama
eğer bu tasarı şeklinde gelmiş olsaydı böyle yanlış gelmezdi.
Beni dinlediğiniz için
hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ayaydın.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 5411 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 30- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan Kurul ile Fon Kurulu Başkan
ve üyelerinin üyelikleri, görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.
Kurul ile Fon Kurulu
üyeliklerinde kalan süreyi tamamlamak üzere atanmış olanların üyelikte
geçirdikleri bu süreler ile mevzuatı uyarınca yapılan kura sonucu üyelikleri
sona ermiş olanların kura tarihine kadar üyelikte geçirdikleri süreler 85 inci
ve 114 üncü maddelerin uygulanmasında görev süresi olarak dikkate alınmaz.
Bu Kanun ile 103 üncü ve
126 ncı maddelerde yapılan değişiklikler, Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden
önce görev süresi sona eren Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve
üyeleri hakkında da uygulanır. Ancak, ilgili değişikliklerin yürürlüğe girdiği
tarihten önceki hükümlere göre kendilerine bir yıl ödeme yapılmış Kurul başkan
ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri bu uygulamadan yararlanamaz."
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT
(Eskişehir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 223 sıra sayılı kanun
teklifleri bütünü içinde meydana gelen bir teklifin 4’üncü maddesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum.
Bu madde biraz önce okundu.
Ben bu maddeye tekrar dikkatinizi çekmek için, tekrar okumak istiyorum:
“5411 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
‘Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihte görevde bulunan Kurul ile Fon Kurulu Başkan ve üyelerinin
üyelikleri, görev sürelerinin sonuna kadar devam eder.
Kurul ile Fon Kurulu
üyeliklerinde kalan süreyi tamamlamak üzere atanmış olanların üyelikte
geçirdikleri bu süreler ile mevzuatı uyarınca yapılan kura sonucu üyelikleri
sona ermiş olanların kura tarihine kadar üyelikte geçirdikleri süreler 85 inci
ve 114 üncü maddelerin uygulanmasında görev süresi olarak dikkate alınmaz.’ ”
Şimdi, bu, şöyle özelliği
olan bir kanun teklifi: 28/2/2012’de 10, 2/4/2002’de 7, 4/4/2002’de 22 ve
5/4/2002’de 11 AKP’li milletvekili arkadaşımızın, çeşitli zamanlarda, değişik
ortamlarda ama aynı nitelikte hazırlamış oldukları bir teklif. O nedenle özel
bir teklif olduğu tartışmasız ve -getirdiği hükümler dolayısıyla da çok özel
bir teklif olduğu- sonucunda, bu yasadan sadece belirli kişilerin yararlanacak
olmasından kaynaklı bir sonuç doğacaktır.
Kim yararlanacak bu
düzenlemeden? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu başkan ve üyeleri ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu başkan ve üyeleri. Bu arkadaşlarımız daha önce
bu göreve atandıkları zaman özel olarak yapılmış bir yasayla atanmışlar ve
görev süreleri altı yıl olarak sınırlandırılmış. İşin özelliğinden dolayı da
“Sadece 1 kez görev yapabilirler.” şeklinde bir sınırlama getirilmiş. Şu anda
ise bu süre doldu ve bu sürenin dolmasıyla beraber Hükûmet görevini yapmadı,
görevini yapamadı, yerine yeni isimleri atayamadı ama yeni bir yasayla bu
düzenleme ortaya konuldu.
Şimdi, esas kusurlu, yasa
tekniği ya da ucube yasa ile getirilmek istenen ikinci fıkrada gizli
arkadaşlar. Burada deniliyor ki: “Bu Kanun ile 103 üncü ve 126 ncı maddelerde
yapılan değişiklikler, Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce görev süresi
sona eren Kurul başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri hakkında da
uygulanır.” Yani bu kanun yürürlüğe girmeden önce bu kurulların başkan ve
üyelerinin görev süreleri doldu, o koltukları fuzuli şagil biçiminde işgal
ediyorlar. Biz şimdi, bir yasa yapacağız. Bu yasanın yapılış ve bitiş takvimi
bu tarihten yaklaşık bir ay sonraya gidecek. Bir ay sonra yürürlüğe girecek
olan bir yasa bir ay önceki kişilere uygulanacak ve o tarif edilen kişiler
tekrar aynı görevlere atanacaklar. Biz de buna diyeceğiz ki eşit işe eşit
ücret, eşit bir uygulama, hakkaniyet çerçevesinde bir uygulama, adaletli bir
uygulama. Böyle bir şey söyleme şansımız ve olanağımız yok çünkü bu sadece ve
sadece 2 başkan ile 4 tane kurul üyesi için çıkartılan bir özel yasa ve şuna
inanıyorum ki beş yıl sonra bu yasa tekrar gündeme gelecek çünkü diyoruz ki
“İkinci kez seçilir.” O zaman, beş yıl sonra yeniden değiştireceğimiz bir
yasayı şu anda, hem de bu kadar acele bir biçimde yapıp geçirmek niye?
Değerli arkadaşlarım, bu
doğrultularda baktığımız zaman, eski başkanlar, eski yönetim kurulu ya da fon
kurulu üyelerinin süresi doldu. BDDK Başkanının görev süresi 11 Nisanda doldu
ve 11 Nisanda bu kanun teklif olarak gündeme alındı. Kurullar şu anda çalışamaz
hâlde. O kurullar keyfî bir biçimde yönetiliyor ve keyfî bir biçimde yönetilen
bu kurulların, tabii, düzenlemesi de oldukça keyfî ve değiştirilmiş bir kanun
teklifi hâlinde önümüze getirildi. Bu değerlendirmeyi nasıl yapacağız? Eğer
gerçekten objektif ve mantıklı bir yasa yapmak istiyor isek bunu zamanında ve
süresinde Meclise getireceğiz. Bu kurulların başkan ve üyelerinin görev
süresinin ne zaman dolacağı belli, bu görev süresi dolmadan yasanın da bir
kereye mahsus olarak yapıldığı belli. O zaman, Hükûmetin üstüne düşen nedir?
Yerli yerinde ve zamanında bir değerlendirme yaparak gerekli atamaları yapması
ama “Ben sadece bu kadroyla çalışırım, başka bir kişi aramam, başka bir atama
yapmam.” mantığıyla hareket edildiği için bu yasa geliyor.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi sadece 2 kişinin, bilemedin 5 kişinin görevini yürütebilmesi için araç
olarak kullanılıyor. Oysa Türkiye Büyük Millet Meclisinde sırada bekleyen çok
daha fazla yasa var, çok daha acil ve çok daha önemli yasalar yapmamız gerekiyor.
Tutuklu milletvekillerimiz Ulusal Egemenlik Bayramı’nda dahi cezaevinde iken
bunlarla ilgili vermiş olduğumuz teklifler, öneriler hiçbir zaman dikkate
alınmadan, hiçbir zaman gündeme getirilmeden, sadece ve sadece fonlardaki ya da
kurullardaki kişilerin göreviyle ilgili bir düzenlemeyi zamana sıkıştırarak,
acele bir biçimde, sanki yangından mal kaçırırcasına gerçekleştirmeye
çalışmanın çok doğru bir uygulama olmadığını hepimiz biliyoruz. Bunu topluma
nasıl anlatacağız?
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, şu kanunu, imzalayan arkadaşlarımızın dahi tartışmadığı ortada çünkü
bu arkadaşlarımız bunu tartışsaydı, bunun zamanında yapılacak küçük
tasarruflarla gerçekleştirilebilecek bir uygulama olduğunu, buna ayrı bir yasa
yapmaya gerek olmadığını çok net bir biçimde görürdük ama biraz önce Sayın
Ayaydın’ın söylediği gibi, sanki Sayın Bakan istemiyor da bir dayatmayla,
bir diretmeyle karşı karşıya kalmış gibi
bir değerlendirme yapma konusunda biz kendimizi haklı sayarız. Biraz önce de
yine vurguladı, Plan ve Bütçe Komisyonunda değişiklik önergesi verdiği zaman da
bunu gündeme getirdi. Gerçekten iki yıl boyunca bu kurul başkanı ve üyelerine
ücret ödenmesi konusundaki haksızlığın işsizlik sigortasıyla karşılaştırılması
ve kıyaslanması bazı konularda vicdanları sızlatacaktır ama esas, bir cümle
daha eklenmiş şuraya, deniyor ki: “…kendilerine bir yıl ödeme yapılmış Kurul
başkan ve üyeleri ile Fon Kurulu başkan ve üyeleri bu uygulamadan
yararlanamaz.” Yani daha önce bu işi bırakmış kim var ise, hangi nedenle bu
kara listeye alınmış ise, hangi nedenle cezalandırılıyor ise o kişi bundan
yararlanamayacak ama bugün, görev süresi dolmuş olan ve yeniden atanacak olan
kurul üyeleriyle başkanlar iki yıl süreyle bu ödemeden yararlanmış olacaklar.
Bu da yine kanun yapma tekniği açısından kişisel bir uygulama gibi görünüyor ve
eşit, hakkaniyete uygun, adaletli bir uygulama olmadığını ortaya koyuyor.
Ben bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kurt.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 26/9/2011 tarihli
ve 660 sayılı Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin
birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "altı" ibaresi
"beş" şeklinde, ikinci cümlesinde yer alan "yeniden
atanamazlar." ibaresi "bir defalığına tekrar atanabilirler." şeklinde
değiştirilmiş, aynı fıkranın son cümlesinde yer alan "ve bunlardan iki yıl
veya daha az süreyle görev yapanlar bir defalığına tekrar atanabilir"
ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kuşoğlu.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin 5’inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Bu madde ile altı ay önce
çıkan bir kanun hükmünde kararname değiştirilmek isteniyor. Altı ay önce çıkan
kanun hükmünde kararnameyle, bir Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim
Standartları Kurumu oluşturulmuştu. Bunun teşkilat ve görevleriyle ilgili bir
kanun hükmünde kararname çıkmıştı 660 sayılı. Bu kanun hükmünde kararnamede
değişiklikler getiriliyor. Tabii ki bu değişiklikler olabilir ama altı ay sonra
bir kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörülmesi -sadece bir tane değil,
bu madde değil, ondan sonraki birçok maddesiyle ilgili de değişiklikler söz
konusu- biraz garip kaçıyor sizler de hak verirsiniz. Demek ki kanun hükmünde
kararnamenin yeterince düşünülmediği, yeterince düzenlenmediği ortada.
Şimdi, Kurum Başkanı birkaç
ay önce atandı, kanun hükmünde kararname çıktıktan epey sonra. Birkaç aydır
görevde, Kurumu oluşturmaya çalışıyor. Kurum üyeleri ve kendisinin böyle bir
talebinin olması mümkün değil. Biraz önce görüştüğümüz bazı maddelere, TMSF ve
BDDK ile ilgili maddelere paralel bir düzenleme yapılması düşünülmüş bu
maddelerle. Olabilir tabii, bütün bunları düşünmemiz, değerlendirmemiz lazım.
Değerli arkadaşlarım,
verginin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz, bir devlet için vergi ne kadar
önemli bir husustur. Devletleri devlet yapan konudur vergi. Vergi almasını
bilmeyen, vergi alamayan devlet olamaz. Çok önemli bir husus. Vergi kaybının
olmaması lazım, verginin eşit ve adil olması lazım ve devletin zor alım gücüyle
vergiyi alabilmesi lazım. Bunun için de devletin özellikle vergi alabilmek için
çok iyi organize edilmesi lazım. Türkiye, biliyorsunuz, kayıt dışılığın da çok
yüksek olduğu bir ülke. Çeşitli hesaplara göre bu yüzde oranı değişiyor, yüzde
50’den yüzde 25’lere kadar kayıt dışılık hesaplanıyor ama her hâlükârda Türkiye
kayıt dışılığın çok yüksek olduğu bir ülkedir, sizler de çok iyi biliyorsunuz.
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve
Denetim Standartları Kurumu verginin denetimi, gözetimi ve bir kurallar bütünü
içerisinde alınması açısından çok önemli bir kurum. Doğru bir düzenleme yapıldı
aslında bu Kamu Gözetimi Kurumuyla fakat hemen devreye değişikliklerin
sokulması kafalarda soru işaretleri yarattı. Türkiye dolaylı ve dolaysız
vergiler ayrımında bir eşitsizliğin, bir adaletsizliğin yaşandığı bir ülke,
sıkıntılar var. Biraz önce söylediğim gibi, kayıt dışılık da çok fazla. Bu
denkliği, makul, eşit, adil bir vergi sistemini kurabilmek için Kurumun önemli
görevleri var, önemli görevler üstlenmiş vaziyette. Kurum bu görevlerini yerine
getirmek için de şu anda hem yerle ilgili olarak hem kadrosunu kurmakla ilgili
olarak çalışmalarını yürütüyor bir taraftan da süratle.
Biliyorsunuz, geçen yıl
otuz beş kanun hükmünde kararname çıkmıştı. Bu kanun hükmünde kararnamelerle,
Türkiye’de özellikle teftiş ve denetim sistemi yok edildi. Yani şu anda
devlette teftiş ve denetim sistemi neredeyse sıfır durumda. Özellikle Maliye
Bakanlığıyla ilgili olarak bu denetimin yapılması lazım ama Maliye Bakanlığında
da yılların Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu gibi, Gelirler
Kontrolörleri Kurulu gibi kurulların yok edilmesiyle bu teftiş ve denetim de
mükellefler nezdinde, maalesef, yapılamıyor. Büyük sıkıntılar var ve bu sene
-özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum- ilk üç ayda vergi gelirleriyle ilgili
olarak da bir sıkıntı söz konusu oldu. Bakın, şöyle, size 2011’le 2012’yi
karşılaştıran bir tablo sunmak istiyorum: Doğrudan vergilerde geçen yıl ilk üç
ay içerisinde 19 milyarlık bir tahsilat söz konusu olduğu hâlde, bu sene 23
milyar. Dolaylı vergilerde geçen yıl 38’di, bu sene 41’e çıkmış. ÖTV toplam
olarak 13’tü yine, 13,9. 13,3’ten 13,9’a çıkmış ama petrol ve doğal gaz
ürünlerinde bir düşüş söz konusu. Akaryakıttan alınan vergilerde önemli bir
düşüş söz konusu, bir sıkıntı var. Toplam vergi gelirlerinde 57 milyar 450
milyon, bu yıl da 64 milyar 473 milyona çıkmış. Bütçe dengesi, geçen yıl bu
dönemde, ocak-mart döneminde eksi 4,124 milyarken bu sene eksi 6,431 milyar
olmuş. Yani bu sene çok daha fazla açık vermiş vaziyette bütçe, sıkıntılar var.
Onun için bu konu önemli. Kamu gözetimi, muhasebe ve denetlenmesiyle ilgili
kurulun görevleri hakikaten önemli.
Ben, 5’inci maddeyle birlikte
6’ncı madde üzerinde de, bir bütünlük arz ettikleri için konuşacağım. Bu iki
maddeyi birlikte ele almak lazım. Kurumun ne kadar önemli olduğunu, ne kadar
önemli görevler yapmakta olduğunu dikkate almak lazım.
Bu kurum, muhasebe
mesleğiyle ilgili, denetim mesleğiyle ilgili standartları, kriterleri koyuyor
ve bunların nasıl raporlama yapacağıyla ilgili kriterleri belirliyor. Çok çok
önemli bir kurum bu kurum. Şimdi bu kadar önemli bir kurumun başkan ve üyeleri
iki dönem görev yapacaklar bu değişiklikle. Yani beşer yıldan on yıl görev
yapacaklar. Bu olumlu bir gelişme olabilir ama bunun tartışılması lazım, bir
bütünlüğünün olması lazım, devamının olması lazım, devlette devamlılık esastır.
Bu kurum, uluslararası muhasebe standartlarıyla ilgili olarak oluşturacağı
kriterleri devam ettirmek zorunda. Devletin, Kurumun aynı tarzla, aynı şekilde
devam etmesi lazım ama bu şekilde olursa bir süre sonra bir kesiklik söz konusu
da olabilir. Belki iki yıl değil, çok daha uzun bir süre başkanın yetkilerinin
ya da görevde kalmasının temin edilebilir olması lazım; maalesef, bu konularla
ilgili sıkıntılar var. Bu konular yeterince tartışılmadan bu yasa düzenlemesi
söz konusu oldu. BDDK ve TMSF’yle ilgili aynı paralelde olması düşünüldü. Bütün
kurumların işlevi aynı değil. Burası çok daha farklı, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumundan çok daha farklı bir kurum burası. Burada çok daha uzun
olabilirdi, çok daha farklı bir düzenleme getirilebilirdi. İkisi de bağımsız
kurum diye aynı şekilde bir düzenleme gereksizdi.
Bir de konunun farklı bir
yönü var: Bu Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunda 9 üye
görev yapıyor kanun hükmünde kararnameye göre ama bu 9 üyenin 2’si meslek
mensubu ya da sivil toplum kuruluşlarından geliyor. Bakın adı ne: Kamu Gözetimi
Kurumu ama kamu gözetimi değil de kamu görevi yapıyor gibi, 9 üyenin 7’si
kamudan geliyor. SPK’dan, BDDK’dan ve gelmesi gereken yerler de olduğu hâlde,
mesela, üniversitelerden de, YÖK’ten de temsilci alınması gerektiği hâlde
alınmamış, bunlar ihmal edilmiş vaziyette. Aslında bu düzenlemeleri yaparken
-baştan da söylediğim gibi- kurumu bir bütün olarak almamız ve bu düzenlemeleri
o bütünlük bozulmadan yapmamız lazım.
Bazı eksik noktalar bırakılmış, bunları da düzenlememiz lazım.
Özellikle bu kurumun
üyeliklerinin oluşturulmasıyla ilgili olarak önemli bir eksiklik olduğunu
düşünüyorum. Bunun kurum üyeliklerinin artması lazım -dediğim gibi
üniversitelerden de temsilci alınması lazım- ama diğer taraftan da özellikle
meslek mensuplarının ve özel sektörden, sivil toplumdan gelenlerin sayısının
artırılması lazım. Kabul ederseniz, hazır böyle bir düzenleme yapıyorken bunu
da dikkate alalım. Zannediyorum bunun daha olumlu olduğunu göreceğiz.
Ben, 6’ncı maddede de
konuşarak bu konuyu özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kuşoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 660 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen
"uluslararası muhasebe standartlarından farklı düzenlemeler yapmaya
yetkilidir." ibaresi "9 uncu madde uyarınca belirlenen standartlardan
farklı düzenlemeler yapmaya, bağımsız denetimin kapsamını ve içeriğini belirlemeye
yetkilidir. Bu düzenlemeler, ilgili standartların cüz'ü addolunur."
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce de söylediğim
gibi, Kamu Gözetimi Kurulunun yapısıyla ilgili olarak 5 ve 6’ncı maddeler bir
bütün teşkil ediyor. 5’inci madde, başkan ve üyelerinin görev süresini altı
yıldan beşe indiriyor ama bir dönem daha görev yapabilmelerini getiriyor. Ancak
biraz önce de belirttiğim gibi, özellikle üyelerle ilgili olarak, 9 üyeden
oluşuyor ve ağırlıklı kamudan oluşan bir kurum. Bunun, bu yapının değişmesi ve
mümkün olduğunca sivil toplum kuruluşlarından, meslek mensuplarından üyelerle
takviye edilmesi gerekiyor. Hatta yine üniversitelerden de eksik kalmış, mesela
üniversite temsilcisi yok, aslında meslek kurallarını, meslek etiğini
düzenleyen bir kurum olduğu hâlde eksik bırakılmış. Oradan da bir üyenin
alınması lazım, öğretim üyelerinin de bu konuda kurumda, kurulda bulunmaları
lazım.
Bağımsız denetim yapacak
kişi ya da kuruluşlar kararname gereği SMMM ve YMM lisansına sahip olmak
durumunda. Bu kurum yapacağı sınavlarla kamu denetçiliğini düzenleyecek ama
geçen yıl kasım ayında çıkan kanun hükmünde kararnameyle düzenlenen bu Kurumun
başkanı atandı, üyeleri atandı ama hâlâ bir yere sahip değil. Temmuz ayı
içerisinde de sınavlarını yapması gerekiyor ancak sınavlarını yapması da mümkün
değil, daha yerini kiralamadı ya da satın almadı. Bunun yetişmesi mümkün değil.
Bir yığın meslek mensubu da, binlerce meslek mensubu da sınav olmak üzere
bekliyor.
Bu arada yapılması gereken
şu: Şimdiye kadar TÜRMOB tarafından bu
sınavlar yapılıyordu, TÜRMOB tarafından hiç olmazsa geçici olarak bu işin
üstlenilmesi lazım, aksi takdirde bir yığın meslek mensubu da mağdur
olabilecek. Bunun da düzenlenmesi lazımdı bu kanunda, bu yapılamamış vaziyette.
Şu anda kurumun herhangi bir donanımı yok, mekânı yok, personeli yok, birikimi
yok, deneyimi yok. Bu geçiş hükümleri konusunda TÜRMOB’a yetki verilmesi çok
daha doğru olur diye düşünüyorum. Bu arada bu düzenlemenin de yapılması lazım.
Bir de denetçilik konusunda
kazanılmış haklar var. Şimdiye kadar -aramızda da birçok meslek mensubu var- bu
konuda kazanılmış hakkı olanların da durumlarının korunması lazım diye düşünüyorum.
Bu konuyla ilgili olarak da bir
düzenleme yapılmamış.
Şimdi 6’ncı maddeyle
getirdiğimiz düzenleme yine çok önemli, çok kısa olarak belirteyim. Aslında
kurumun görevleri 9’uncu maddede düzenleniyor. Bu maddeyle biz 26’ncı maddede
diğer hükümleri düzenliyoruz. Bunlar arasına 9’uncu maddede yer almayan bir
görevi koyuyoruz. Aslında 9’uncu maddede yer alması lazım, kanunun tedvin
tarihi itibarıyla doğru olan bunun 9’uncu maddede yer alması lazım, orada
düzenlenmesi lazım, gerçekten eksik bırakılmış.
Bir de bağımsız denetime
tabi olmayanlar var. Yani bütün firmalarla ilgili bir denetim standardı
getireceksiniz, uluslararası muhasebe standartları paralelinde düzenlemeler
yapacaksınız ama bunlar sadece büyük firmalar için söz konusu olacak. Esnaf
için, sanatkâr için, daha düşük seviyede kazancı, cirosu olanlar için de
düzenleme yapılması lazım. Bu konuda da kuruma ayrıca bir yetki verilmesi
gerekiyor. Firmalar arasındaki farklılıkların, Ticaret Kanunu’na tabi olan
şirketler arasındaki farklılıkların da dikkate alınarak bu düzenlemelerin
yapılması gerekiyor. Uluslararası muhasebe standartları, uluslararası raporlama
standartlarının bütün firmalar için getirilmesi, çok sakıncalı sıkıntılar
doğuracak bir durum yaratacak. Özellikle ben bu konulara dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Size de söz verdiğim üzere,
çok uzatmadan, çok fazla vaktinizi almadan ama bu önemli hususlara özellikle
dikkatinizi çekerek hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kuşoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 19.52
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet? Yok.
Alınan karar gereğince,
Meclis araştırması önergeleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 25 Nisan 2012 Çarşamba günü saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.55