DÖNEM:
24
YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 19
93’üncü
Birleşim
11 Nisan 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Bolu’nun genel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana ve ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, kıyı belediyelerinin İller Bankasından aldığı paylara ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Teşvik Yasası’yla tarım sektörünün teşvik kapsamı dışında bırakılmasına ve
Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan tayinlere ilişkin açıklaması
2.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun’un,
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın gündem dışı konuşmasında Bolu ile ilgili dile
getirdiği bazı hususlara ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan tayinlere ilişkin açıklaması
4.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, turistik yörelerde belediyelere ayrılan payın kış nüfusu üzerinden
hesaplanmasının yaz aylarında hizmetlerin aksamasına sebep olduğuna ilişkin
açıklaması
5.- Elâzığ Milletvekili Sermin
Balık’ın, Elâzığ’ın Maden ilçesinde meydana gelen hortum felaketine ilişkin
açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, Osmaniye T Tipi Cezaevindeki duruma acilen müdahale edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğüt’ün, son çıkarılan Teşvik Yasası’yla Çankırı ilinin teşviklerden daha az
yararlandırıldığına ilişkin açıklaması
8.- Zonguldak Milletvekili Özcan
Ulupınar’ın, 6 Nisan 2012 tarihinde Filyos Çayı üzerinde bulunan Çaycuma
Köprüsü’nün çökmesine ilişkin açıklaması
9.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde karşıt
görüşlü iki grup öğrenci arasında çıkan olaylara ve sonuçlarına ilişkin
açıklaması
10.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın,
Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan personel yer değişikliklerinin
mevzuata uygun olduğuna ve mağduriyetlere sebep olmadığına ilişkin açıklaması
11.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde karşıt
görüşlü iki grup öğrenci arasında çıkan olaylara ve sonuçlarına ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzel’in, darbe ve muhtıralarla ilgili araştırma komisyonu kurulmasının
önemine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Yemen Cumhuriyeti Parlamentosu
Sağlık Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/840)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde, siyasal ve
toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120 milletvekilinin,
darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlardaki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
3.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, millî
egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
4.- CHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile sivil ve
askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 11/4/2012 tarihinde
Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
askerî ve sivil darbelere ilişkin olarak vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 11/4/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde, siyasal ve
toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120 milletvekilinin,
darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlardaki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
3.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, millî
egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
4.- CHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile sivil ve
askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün Adalet ve Kalkınma
Partisine, AK PARTİ Grubuna ve Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
4.- Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin CHP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
X.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu
Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in;
5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve
Adalet Komisyonu Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli Milletvekili Adnan
Keskin’in, 2010 yılı KPSS sorularının çalınmasına ve bu durumun sorumlularına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/3766)
2.- Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in, Bilecik’te yapılacak proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/4196)
3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlu’nun, 2002-2011 yılları arası Trabzon’da icra müdürlükleri ve icra
dosyaları sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı
(7/4200)
4.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Futbolda Şike davasında savunma hakkının gasp edildiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/4622)
5.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, TSK’dan ilişiği kesilen bazı personelin mağduriyetinin telafisine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı
(7/4672)
6.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Türkiye’nin Eurovision Şarkı Yarışmasında Kürtçe bir şarkı ile temsil edilip edilmeyeceğine
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4816)
7.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Kastamonu turizminin gelişmesine yönelik yatırımlara ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4899)
8.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’ın, Uludere’de meydana gelen olayın TRT’de yayımına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4966)
9.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’ın, 2002-2011 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğünce Niğde’de yapılan
harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/4992)
10.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş’ün, 2002-2011 yılları arasında illere göre gayri safi yurt içi hasıla
verilerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/5427)
11.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın,
Ödemiş’te hava kirliliğinin önlenmesi için elektrik kullanımında vergi
muafiyetine gidilip gidilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/5434)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.03’te açılarak iki oturum yaptı.
Kırıkkale Milletvekili Oğuz
Kağan Köksal,
Elâzığ Milletvekili Enver
Erdem,
Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık,
Türk polis teşkilatına
ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Sinop Milletvekili Engin
Altay, Türk polis teşkilatının sorunlarına,
Afyonkarahisar Milletvekili
Ahmet Toptaş,
Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğan,
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli,
Türk polis teşkilatının
167’nci kuruluş yıl dönümüne;
İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğüt, sanatçı Meral Okay’ın vefatına ve Sağlık ve Sosyal Güvenlik
Haftası’na,
Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne ve ülkemizde son
zamanlarda meydana gelen ihmallerden kaynaklanan felaketlere,
İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, sanatçı Meral Okay’ın vefatına, Türk polis teşkilatının
167’nci kuruluş yıl dönümüne ve Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal’a başsağlığı
dileğinde bulunduğuna,
İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne ve laikliğin
Anayasamıza girişinin 75’inci yıl dönümüne,
İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne, laikliğin
Anayasamıza girişinin 75’inci yıl dönümüne, Zonguldak Milletvekili Mehmet
Haberal’a başsağlığı dileğinde bulunduğuna,
Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şeker, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne ve Dünya
Sağlık Günü’ne,
Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan, sanatçı Meral Okay’ın vefatına ve Türk polis teşkilatının 167’nci
kuruluş yıl dönümüne,
İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel, ülkedeki sağlık sisteminin çökmüş olduğuna ve Zonguldak
Milletvekili Mehmet Haberal’a başsağlığı dileğinde bulunduğuna,
Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne ve Sağlık Bakanlığı
merkez teşkilatında yapılan tayinlere,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne ve Zonguldak
Milletvekili Mehmet Haberal’a başsağlığı dileğinde bulunduğuna,
Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan, Türk polis teşkilatının 167’nci kuruluş yıl dönümüne, Zonguldak
Milletvekili Mehmet Haberal’a başsağlığı dileğinde bulunduğuna ve Türkiye'nin
Suriye politikasına,
İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz, Türkiye'nin Suriye politikasına,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanının 3 Nisan 2012 tarih ve 20 sayılı Kararı ile
Avustralya-Türkiye Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Maria Vamvakinou
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
(10/136, 176, 177, 178,
179, 180, 181) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nevruz Bayramı kutlamaları ile eğitim sistemine
ilişkin kanun teklifine karşı yapılan protesto gösterilerinin yasaklandığı ve
bu gösterilere katılanlara yönelik polisin orantısız güç kullandığı iddiasıyla,
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/11) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp
alınmayacağı konusundaki görüşme gününün, AK PARTİ grup önerisi uyarınca Genel
Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.
Bursa Milletvekili Sena
Kaleli ve 38 milletvekilinin, Balkan göçmenlerinin sorunlarının (10/233),
Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt ve 29 milletvekilinin, Mahkeme Yönetimi Sisteminin Desteklenmesi
Projesi’nin uygulamada ortaya çıkardığı sorunların (10/234),
Hatay Milletvekili Adnan
Şefik Çirkin ve 20 milletvekilinin, şehit yakınları ve gaziler ile harp ve
vazife malullerinin sorunlarının (10/235),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
BDP Grubunun, 28/3/2012
tarihinde Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının Suriye'de yaşanan
iç çatışmalar nedeniyle ülkemize gelen sığınmacıların sorunlarının
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
(803 sıra no.lu),
MHP Grubunun, 30/3/2012
tarih ve 4081 sayı ile emniyet teşkilatı mensuplarının ağır çalışma
koşullarındaki zorlukları ve özlük hakları bakımından alınacak önlemleri tespit
etmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu,
CHP Grubunun, 28/2/2012
tarihinde Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve arkadaşlarının polislerin çalışma
koşulları ve mesleki sorunlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu (275 sıra no.lu),
Meclis araştırması
önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak 10/4/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kırıkkale Milletvekili Oğuz
Kağan Köksal, Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un ifadelerine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurul gündeminin ve çalışma saatlerinin düzenlenmesine; (11/11) esas numaralı Gensoru
Önergesi’nin Genel Kurulun 17 Nisan 2012 Salı günkü gündemin “Özel Gündemde Yer
Alacak İşler” kısmına alınmasına ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen darbelerle
ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 11 Nisan 2012 Çarşamba
günkü birleşiminde okunarak bilgiye sunulmasına ve görüşmelerinin aynı günkü
birleşimde birlikte yapılmasına; 24 Nisan 2012 ile 8 ve 15 Mayıs 2012 Salı
günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim
konularının görüşülmemesine; 18, 25 Nisan 2012 ile 2, 9 ve 16 Mayıs 2012
Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 201 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Ali
Özgündüz’ün, (2/111) esas numaralı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/22),
3’üncü ” ” (6/25),
112’nci ” ” (6/209),
134’üncü ” ” (6/244),
135’inci ” ” (6/245),
148’inci ” ” (6/271),
149’uncu ” ” (6/272),
151’inci ” ” (6/276),
164’üncü ” ” (6/300),
173’üncü ” ” (6/313),
204’üncü ” ” (6/359),
222’nci ” ” (6/384),
232’nci ” ” (6/405),
233’üncü ” ” (6/406),
234’üncü ” ” (6/407),
269’uncu ” ” (6/472),
270’inci ” ” (6/473),
386’ncı ” ” (6/649),
515’inci ” ” (6/801),
Esas numaralı sözlü
sorulara, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz cevap verdi.
Soru sahiplerinden Kütahya
Milletvekili Alim Işık, cevaplara ilişkin görüşünü açıkladı.
Çalışma süresi sona
erdiğinden, alınan karar gereğince, 11 Nisan 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te
toplanmak üzere 20.03’te birleşime son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Mustafa HAMARAT Fatih
ŞAHİN Muhammet Bilal MACİT
Ordu Ankara İstanbul
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
No:
125
II.- GELEN KÂĞITLAR
Tasarı
1.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
Tasarısı (1/605) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum; Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/04/2012)
Teklifler
1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık ve
11 Milletvekilinin; Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ile Uyuşturucu
Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/488) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç
ve Malatya Milletvekili Öznur Çalık ile 9 Milletvekilinin; Eczacılar ve
Eczaneler Hakkında Kanun ile Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/489) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/04/2012)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında İkili İşbirliği İçin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/463) (S. Sayısı: 216) (Dağıtma
tarihi: 11/04/2012) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Mısır Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Spor Alanında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/532) (S. Sayısı:
217) (Dağıtma tarihi: 11/04/2012) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fas Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/547) (S. Sayısı: 218) (Dağıtma tarihi: 11/04/2012)
(GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Korunması ve
Teşvikine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/578) (S. Sayısı: 219) (Dağıtma
tarihi: 11/04/2012) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler
İşbirliği Konseyi Sekretaryasına Dair Evsahibi Ülke Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/582)
(S. Sayısı: 220) (Dağıtma tarihi: 11/04/2012) (GÜNDEME)
Sözlü
Soru Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Tokat’taki KYK’ya bağlı yurtlara ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1562) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
İŞKUR’un işsizlere istihdam sağlamaya yönelik kurslarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1563) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Tokat’ta Kırım Kongo hastalığıyla ilgili yapılan çalışmalara ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1564) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
2011 yılı itibarıyla yapılan hayvan ithalatına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1565) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçilere ve sektörlere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
devlete bağlı huzurevlerine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1567) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
gençlerin madde kullanımı ve internet bağımlılığı ile ilgili çalışmalara
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/1568) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Metsamor Nükleer Santralinin olumsuz etkilerine ilişkin Dışişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1569) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
9.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in,
Diyanet Vakfı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1570) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
10.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Diyanet İşleri Başkanının bir açıklamasına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/1571) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Edirne Milletvekili Kemal
Değirmendereli’nin, Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğünün gelirleri ve
harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5884) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Edirne Kapıkule sınır kapısında bekletilen yabancı uyruklu bir
kişinin mağduriyetinin giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5885) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
3.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, 28 Şubat 2012 tarihinde Hacettepe Üniversitesinde meydana gelen
olaylara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5886) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
4.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Muş’ta meydana gelen deprem sonrasındaki hasara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5887) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Eser
Danışoğlu’nun, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5888) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
6.- Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka’nın, özelleştirme uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5889) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
7.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, dershanelerin kapatılacağı ve üniversite sınavlarının
kaldırılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5890)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
8.- Yozgat Milletvekili Sadir
Durmaz’ın, kaliteli çay üretimine ve çay üreticilerinin eğitimine yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5891) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
9.- Yozgat Milletvekili Sadir
Durmaz’ın, MYO mezunu çay eksperlerinin kamu ve özel sektöre ait işletmelerde
zorunlu olarak çalışmalarını sağlayacak düzenlemelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/5892) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
10.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, gönüllü ve geçici köy korucularına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5893) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
11.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Suriyeli muhalif komutanların gizli bir kampta eğitim aldıkları
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5894) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kütahya 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı Kışlasının Kastamonu’ya
taşınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5895) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
13.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Başbakan ve bakanların internet ve basında çıkan haberlerle ilgili açtığı
davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5896) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
askerlikten muaf tutulan şehit kardeşlerinin sayısına ve yapılacak yeni
düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5897) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
yapılan özelleştirmelere, özelleştirmelerden elde edilen gelirlere ve açılan
davalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5898) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
16.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Manisa’nın ve mesir macununun tanıtılması ve desteklenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5899) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
17.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, İran Cumhurbaşkanı ile yapılan görüşmenin zamanı ve konusuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5900) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
18.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Diyanet İşleri Başkanlığına ait bir personel alım ilanındaki bir
ifadeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5901) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
19.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki ambargo ve izolasyonun kaldırılmasına
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5902)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
20.- Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker’in, LPG’li araçlara ve bu araçlardan gaz sızdırmazlık raporu
istenmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5903) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2012)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Diyanet İşleri Başkanlığı personeli için yapılan seviye tespit sınavlarına
ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/5904)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
22.- Antalya Milletvekili Mehmet
Günal’ın, Diyanet İşleri Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Bekir Bozdağ) yazılı soru önergesi (7/5905) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
23.- İstanbul Milletvekili Ayşe Eser
Danışoğlu’nun, cezaevlerinde bulunan çocuklara ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5906) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
24.- Denizli Milletvekili İlhan
Cihaner’in, UYAP’ın Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanunla uyumlu hale getirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5907) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
25.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre yakınlarla, akrabalarla ve hısımlarla
ticaret yapmanın yasaklanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5908) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
26.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre bir kişiyle anonim şirket kurulabilmesine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5909) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2012)
27.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre her türlü belgede yer alması zorunlu
bilgilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5910) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2012)
28.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre hazırlanması gereken tüzük, yönetmelik ve
tebliğlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5911) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2012)
29.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre ticari sır niteliğindeki bilgilerin
yayınlanması uygulamasının değiştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5912) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
30.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre maddeler arası çelişkilerin ve bazı ifade
yanlışlıklarının düzeltilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5913) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
31.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre KOBİ’lerin denetimine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5914) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
32.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre denetim elemanlarına bilgi ve belge ibraz
zorunluluğuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
33.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’da işlemlerin deftere yazım süreleri ile ilgili
hüküm bulunmamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5916)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
34.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’da ticari defterlerin noter tasdikleri ve açılış
tasdiklerinin başlangıç ve son onay tarihleri ile ilgili hüküm bulunmamasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5917) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2012)
35.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’ya göre pay sahiplerinin şirketlerinden
borçlanamamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5918)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
36.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’da düzenlenen hapis ve para cezalarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5919) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2012)
37.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
yürürlüğe girecek olan TTK’da haksız rekabetle ilgili düzenlenen hapis ve para
cezalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5920) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/04/2012)
38.- Diyarbakır Milletvekili Nursel
Aydoğan’ın, Elbistan E Tipi Kapalı Cezaeviyle ilgili bazı iddialara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5921) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/04/2012)
39.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, otizmli çocuğa sahip ailelere yönelik çalışmalara ilişkin Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5922) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
40.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, sivil, şehit ve gazilere ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5923) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
41.- Bingöl Milletvekili İdris
Baluken’in, huzurevlerinin denetimine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5924) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
42.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bazı parsellerin tahsisiyle ilgili iddialara ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5925) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
43.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de boş tutulan parsellerin çevredeki fabrika ve işletmeler için
tehlike arz ettiği iddialarına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5926) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
44.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili iddialara ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5927) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
45.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili iddialara ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5928) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
46.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, TÜBİTAK Başkan Yardımcısı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5929) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
47.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, tarımda kendi adına çalışan çiftçilerin prim borçlarına mahsuben yapılacak
kesintiler nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5930) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
48.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
özel hastanelerin hastalardan talep ettiği katkı payı oranındaki artışa ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5931) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
49.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, maden teknikerlerinin İş Güvenliği Uzmanlık kursuna katılamamasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5932)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
50.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Türk Teknikerler Odasının Kuruluş Kanununun yürürlüğe girmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5933)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
51.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, kamu kuruluşlarında baş tekniker unvanının yeniden ihdas edilmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5934)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
52.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, kamu kurumlarında ve özel sektörde farklı unvanlarda tekniker
çalıştırılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5935) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
53.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
lisans mezunu ve engelli işçilerin memuriyete geçirilmesine ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5936) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
54.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesindeki bir yüklenici firmada çalışan işçilerin
mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5937) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
55.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Simav’da depreme yönelik zemin etüdü çalışmalarına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5938) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
56.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Erzurum-Aşkale’deki Etüt Proje Programına alınarak köy gelişim
uygulaması çerçevesinde başlatılan çalışmalara ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5939) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
57.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih
Yalçın’ın, Gaziantep’te doğal gaz dağıtımını üstlenen bir firmayla ilgili bazı
iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5940) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
58.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, maden teknikeri unvanının Maden Kanunu ile ilgili yönetmelikte yer
almamasından kaynaklanan mağduriyete ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5941) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
59.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Türkiye Kömür İşletmelerinde işçi statüsünde çalışanların, hazırlanan
kanun tasarısı kapsamına alınmamalarından kaynaklanan mağduriyetlerine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5942) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
60.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Kandıra’da eskiyen elektrik trafolarının kaldırılmasına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5943) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
61.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmaz’ın, 2002’den bu güne benzin fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5944) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
62.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Tekirdağ’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5945) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
63.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, elektrik ve doğal gaz fiyatlarına yapılan zamma ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5946) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/04/2012)
64.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Antalya’daki yurt
kapasitesine ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/5947)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
65.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, 2002 yılından bu güne Bursa’ya yapılan yatırım ve harcamalara
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/5948) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
66.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Balıkesir’in yüzme havuzu ihtiyacına ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5949) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
67.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, engelli sporcuların da ödül yönetmeliğinden yararlandırılmasına
ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/5950) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
68.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Balıkesir Merkez ve ilçelerindeki spor salonu ihtiyacına ilişkin Gençlik
ve Spor Bakanından yazılı soru önergesi (7/5951) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
69.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat’ta amatör kulüplere yapılan yardıma ilişkin Gençlik ve Spor
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5952) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
70.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanan bir GDO’lu mısır çeşidinin
ülkemize yem amaçlı olarak ithal edilip edilmeyeceğine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5953) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
71.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, pamuk üretimindeki sorunlara ve çözüm yollarına ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5954) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
72.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Bakanlığın Kütahya Merkez ve ilçelerindeki tesis ve personel ihtiyacına ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5955) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
73.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, bitkisel yağ üretimi ve yağlı tohum ile ham yağ ithaline ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5956) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
74.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, bazı bankaların giderlerine ve personeli ile
özelleştirilecekleri iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/5957) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
75.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, okullarda uygulamaya başlanacak olan Okul Sütü Projesine ilişkin
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5958) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
76.- Denizli Milletvekili İlhan
Cihaner’in, Kayseri ve Denizli’de meydana gelen trafik kazalarında ihmal olduğu
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5959)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
77.- Ordu Milletvekili İdris Yıldız’ın,
bir bürokrat ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5960) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
78.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Akhisar’da yaşanan hırsızlık olaylarına ve bu konuda alınması gereken
önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5961) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
79.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İSU Genel Müdürlüğünün Belsa’da
tahsilat veznelerini kapatacağı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5962) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
80.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesindeki bir yüklenici firmada çalışan işçilerin
mağduriyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5963)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
81.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Gebze’de bir mahallede Kentsel Dönüşüm Projesiyle kamulaştırma
yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5964)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
82.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kütahya 1. Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı Kışlasının Kastamonu’ya
taşınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5965)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
83.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Simav depremi sırasında görev yapan ve deprem bölgesinde çalışan görevlilerin
yaşadığı mağduriyete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
84.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Çinigar Şehirlerarası otobüs terminal arazisinin TOKİ’ye verileceği iddiasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5967) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
85.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, terör örgütü tarafından kaçırılan kamu görevlilerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5968) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
86.- Hatay Milletvekili Mevlüt
Dudu’nun, 23. ve 24. Dönemde koruma talebinde bulunan milletvekillerine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5969) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
87.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Malkara’da kapatılan tarihi bir hamama ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5970) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
88.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Uluslararası Manisa Mesir Festivaline ayrılan ödeneğin artırılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5971) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
89.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Türkiye Turizm Stratejisi (2023) belgesinde yer alan Türkiye
Vatandaşlığı ibaresine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5972) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
90.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Türkiye Turizm Stratejisi (2023) kapsamında yapılan çalışmalara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5973) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
91.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, 2008-2011 yılları arasında turizmde tanıtım bütçesine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5974) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
92.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, terör olayları ve sınır komşularıyla yaşanan olumsuzlukların turizme
etkisine ve alınan önlemlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5975) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
93.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Manisa’ya yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
94.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu’nun, tarihi Bitlis evlerinin korunmasına ve yenilenmesine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5977) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
95.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin
Zenderlioğlu’nun, Sorgun Askeri Kışlası yakınında bulunan sit alanına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5978) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
96.- Bursa Milletvekili İlhan
Demiröz’ün, Milli Emlak Genel Müdürlüğü taşra personelinin sorunlarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5979) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
97.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Bakanlıktaki bazı kadroların idari statü ve özlük haklarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5980) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
98.- Tekirdağ Milletvekili Bülent
Belen’in, bazı kadroların Teknik Hizmetler Sınıfı olarak değiştirilmesine
rağmen zam ve tazminatlardan yararlanamamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5981) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
99.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
elektrik faturalarındaki kayıp kaçak bedellerinin tahsilatına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5982) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
100.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün,
iki tekerlekli motorlu araç sahiplerinin kayıp ve hurda araçlar için getirilen
vergi affı kapsamına alınıp alınamayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5983) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
101.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, özelleştirilen Kütahya Şeker Fabrikasına ait bir arazi ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5984) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
102.- Antalya Milletvekili Gürkut
Acar’ın, yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet kurallarına aykırı hareket
eden öğrenciler hakkında tutanak tutan akademisyenlerle ilgili soruşturmalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5985) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
103.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Arapgir’de eğitim-öğretim konusunda yaşanan bazı sorunlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5986) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
104.- Antalya Milletvekili Mehmet
Günal’ın, FATİH Projesinin öğrenme düzeyine etkilerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5987) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
105.- Antalya Milletvekili Mehmet
Günal’ın, FATİH Projesi kapsamında dağıtılan tabletlerin giderleri ve bunların
piyasa üzerindeki etkilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5988) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
106.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut’un, okul müdürlerinin aldıkları ek ders ücretlerinin eşitlenmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5989) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
107.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, okullardaki şiddet olaylarının önlenmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5990) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
108.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, teknisyen, tekniker, yüksek tekniker ve teknik öğretmenlerin yetki ve
sorumluluklarını düzenleyen yönetmeliğin çıkarılmamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5991) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
109.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Ankara-Çankaya’da bir imam-hatip lisesi açılacağı iddiasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5992) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
110.- Kastamonu Milletvekili Emin
Çınar’ın, Heybeliada Ruhban Okulu’na ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5993) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
111.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut’un, Van’daki okullarda telafi derslerinde görevlendirilen
idarecilere ek ders ücreti ödenmemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5994) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
112.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, ücretsiz kitap dağıtımı uygulamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5995) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
113.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Gediz’de depremden zarar gören bir ilköğretim okulunun yeniden
inşasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5996)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
114.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Antalya-Aksu’da ilköğretim öğrencileri için hazırlanan bir sınavın
soru kitapçığında yer alan bazı ifadelere ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5997) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
115.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, okullarda bazı internet sitelerine erişimin engellenmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5998) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
116.- Antalya Milletvekili Mehmet
Günal’ın, FATİH Projesinin sağlık ve güvenlik açısından sonuçlarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5999) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
117.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın,
diğer kamu kurum ve kuruluşlarından Bakanlığa nakil yoluyla gelen personel
sayısı ve kadın personel sayısı ile okullarda boş geçen derslere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6000) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
118.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Çerkezköy’e bağlı bir beldeye lise ve meslek lisesi yapılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6001) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
119.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, ÖSYM sınavı girişinde alınan önlemlere ve bir öğrencinin
mağduriyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/6002)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
120.- Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’nin, bir lise müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6003) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
121.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün,
Demirci Orman İşletme Müdürlüğü ile ilgili bazı usulsüzlük iddialarına ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/6004) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
122.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Duran Bulut’un, Ayvalık’taki deniz kirliliğine ilişkin Orman ve Su İşleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6005) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
123.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, sözleşmeli personel istihdamının boşanmalara sebep olduğu iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6006) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
124.- Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in, Bilecik ve ilçelerindeki kanser vakalarına ve yeni açılacak Devlet
Hastanesine onkoloji bölümü yapılıp yapılmayacağına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/6007) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
125.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek’in, Samsun’daki sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan görevlendirmelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6008) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
126.- Samsun Milletvekili Cemalettin
Şimşek’in Bakanlık bünyesinde görev yapan müdür ve müdür yardımcısı
kadrosundaki personelin mağduriyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6009) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
127.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya Merkez ve ilçelerindeki hekim, sağlık personeli ve araç-gereç
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6010) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
128.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya Eti Gümüş AŞ. üretim tesislerinde çalışan personelin sağlık
sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6011) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2012)
129.- Manisa Milletvekili Sümer
Oral’ın, Ahmetli ilçesi Devlet Hastanesinin yeterliliğine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6012) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
130.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, otizmli çocukların tedavi ve eğitimleri için yapılan çalışmalara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6013) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2012)
131.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Manisa’ya yapılan yatırımlara ve ayrılan ödenek miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/6014) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
132.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici’nin, Şanlıurfa’da yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6015) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
133.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Gören Göz Cihazı Projesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6016) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2012)
134.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Wikileaks internet sitesinde yayınlanan bazı iddialara ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6017)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
135.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, karayolu taşımacılığında yüksek belge ücretleri nedeniyle
esnafın yaşadığı mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6018) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
136.- Tekirdağ Milletvekili Candan
Yüceer’in, Çerkezköy’e bağlı bir beldede trafik kazalarına karşı alınacak
önlemlere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/6019) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
137.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören’in, Sabuncu Beli Tüneli ihalesini alan firmayla ilgili iddialara ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/6020)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
138.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsasının İMKB çatısı altına gireceği ve
merkezinin İstanbul’a taşınacağı iddialarına ilişkin Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/6021) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
139.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, TRT 6’da yayınlanan bir klibe ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru önergesi (7/6022) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
140.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, gümrük kapılarındaki yığılmaların önlenmesine ve nakliye firmalarından
karayolu ücretiyle ÖTV alınmamasına ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/6023) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
141.- Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı’nın, Konya-Karaman bölgesindeki istihdam oranlarına ilişkin Kalkınma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6024) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
142.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, bir askerin ölümü ile ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/6025) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23
Milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde, siyasal ve
toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/236) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/04/2012)
2.- AK PARTİ Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120
Milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve
hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/237) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/04/2012)
3.- MHP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Milli egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal,
ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/04/2012)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik eylemler ile darbelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/239) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/04/2012)
11 Nisan 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
93’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Bolu’nun genel sorunları hakkında söz isteyen
Bolu Milletvekili Tanju Özcan’a aittir.
Buyurunuz Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan’ın, Bolu’nun genel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ben, yıllardır AKP İktidarı tarafından kandırılmış ve hâlen kandırılmaya devam
eden Bolu’nun milletvekili olarak hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
“Yıllardır kandırılmış” diye sözlerime başladım, buna bir açıklık
getirmekte fayda görüyorum. Uzun yıllardır “Bolu sanayi şehri mi olsun, turizm
şehri mi olsun?” tartışması yapıldı ama gelinen noktada Bolu ne sanayi şehri
oldu ne turizm şehri oldu.
2004 yılında Hükûmetiniz tarafından bir teşvik yasası
çıkartıldı -Sanayi Teşvik Yasası- kırk
dokuz il alındı, Bolu alınmadı. “Neden?” diye sorduk “Biz, sizi turizm şehri
yapacağız, bundan dolayı almıyoruz.” denildi. Bir buçuk yıl sonra, on sekiz
ille ilgili Turizm Teşvik Yasası çıkartıldı, Bolu, bunun da arasında
yoktu.
Tabii, hakkınızı yemeyelim, 2009 yılında bir sektörel teşvik
çıkartıldı, Bolu’da belli şeyler teşvik edildi; mesela, Bolu, gemi ve liman
hizmetleri konusunda teşvik alan illerden bir tanesi oldu. Yalnız, AKP Hükûmeti
burada çok önemli bir ayrıntıyı unuttu, gemi sanayisi konusunda destek verdiği
Bolu’nun denize kıyısı olmadığını dahi unuttu.
Yıl 2012: Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakan tarafından bir paket
açıklandı. Bolu, Türkiye'nin en gelişmiş illeriyle birlikte 2’nci Bölge iller
arasında sayıldı ve bunun sonucunda, Düzce de -hemen 20 kilometre ötemizdeki
Düzce ilimiz de- 4’üncü Bölge’de yer alan iller arasında oldu. Belki “Bunda ne
fark eder?” dersiniz. Fark şu arkadaşlar, sadece somut bir örnek vereceğim:
2’nci Bölge’de 5 milyon liralık bir yatırım
yapana yaklaşık 1,6 milyon lira teşvik veriliyor, 4’üncü
Bölge’de yatırım yapana 3 milyon lira teşvik veriliyor. Şimdi, hangi aklı
başında bir iş adamı gidip böyle bir durumda Düzce yerine Bolu’ya yatırım
yapacak? Ben, bunun cevabını merak ediyorum.
Ben artık şunu söylüyorum: Bolu’yu kandırmayı bırakın. Bolu’ya
adam gibi bir teşvik verin. Bolu’ya dericilik konusunda teşvik verin. Bolu’ya
beyaz et konusunda, doğa turizmi konusunda teşvik verin. Ben bunu sizden
istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – 6’ncı Bölge…
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Efendim, hep burada anlatıyorum “AKP
döneminde gerçekten Bolu geriye doğru gitti.” diyorum. İsterseniz küçük bir il
olarak Bolu’nun hızlı bir fotoğrafını sizlerle birlikte çekelim.
Bolu’nun Gerede ilçesi: AKP’ye son dönemde yüzde 85 oranında oy
verdi ancak Geredeliler karşılığını hizmet olarak almadı. Gerede bu oyun
karşılığını cop ve biber gazı olarak aldı.
Dörtdivan: Yine yüzde 85 oranında oy aldığı bir ilçe AKP’nin.
Patatesi yasakladınız burada, Dörtdivan’ı susuz bıraktınız. Mahkeme kararına
rağmen Dörtdivan’ın orman işletmesini bile açmadınız.
Yeniçağa ilçemiz yol üzerinde. Yüzde 75 civarında oy aldınız.
Ancak Yeniçağa’nın nakliyesini ihmal ettiniz. Yeniçağalıların bir torf geliri
vardı, buradan gelir elde etmemesi için de hemen hemen yapılabilecek her şeyi
yaptınız.
Mengen: Zonguldak yolu üzerindeki ilçemiz. Yüzde 60 oranında oy
aldınız. Eskiden Mengen’in aşçısı vardı, şimdi Mengen’in geçim sıkıntısı çeken
emekli aşçısı kaldı. Mengen’in eskiden hastanesi vardı, şimdi sadece tabelası
kaldı.
Seben ilçemiz: Yüzde 70 oranında oy aldınız. Eskiden Seben’in
elması vardı, şimdi elması dalında kalan elma ağaçları var. Eskiden Seben’in
deresi vardı, şimdi sadece yandaşların HES’leri var.
Kıbrısçık: Yüzde 60 oranında oy aldınız Kıbrısçık’tan. Eskiden
Kıbrısçık diye bir ilçe vardı, şimdi geriye Kıbrısçık diye bir köy kaldı sadece
AKP döneminde. Eskiden Kıbrısçık’ta yaşayan insanlar vardı, şimdi sadece işsiz
güçsüz, emekli, geçim sağlamaya çalışan vatandaşlarımız kaldı.
Mudurnu ilçemiz: Yüzde 65 oranında oy aldınız Mudurnu’dan. Ancak
Mudurnu cezalı, sakıncalı piyade, çünkü belediyeyi size vermedi. Belediyeyi
vermedi diye siz artık Mudurnu’da cami onarımlarına bile para aktarmaz oldunuz.
Göynük: Yüzde 70 oranında oy aldınız. Eskiden virajlı bir yolu
vardı, şimdi Göynük’ün yolu dahi yok. Göynük’le Bolu arasında patates
tarlasından gidiyorsunuz. Allah Ericek ailesinden razı olsun, onlar olmasa
zaten AKP Hükûmeti Göynük’ü unutmuştu.
Bolu Merkez: Bolu Merkez büyük bir ilçe. Yüzde 50 oranında oy
aldınız buradan arkadaşlar, yüzde 50 oranında. “Allah razı olsun.” demek yerine
“Alaaddin Yılmaz sizin olsun.” dediniz, Bolu’nun başına çok büyük bir çorap
ördünüz. Bolu’ya yakın zamanda giden var mı bilmiyorum, Bolu’daki merkez
ilçenin durumunu gören var mı bilmiyorum, Bolu’da şu tabloyla
karşılaşacaksınız: Çukurlar oluşan, sanki savaştan çıkmış bir şehrin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Hemen toparlayayım, son söz…
BAŞKAN – Süremiz bu kadar gündem dışılarda, buyurunuz.
Teşekkür ediyoruz.
TANJU ÖZCAN (Devamla) – Peki. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz Adana ve ilçelerinin sorunları
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Ali Halaman’a aittir.
Buyurunuz Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Adana ve ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana
ve ilçelerinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Zonguldak Çaycuma Filyos Çayı’nda
meydana gelen köprü faciasında kaybolan 14 kişinin bulunmasını temenni ediyor,
yakınlarına geçmiş olsun diyor, Allah yardımcıları olsun diyorum.
Adana, 2 milyona yaklaşan nüfusu, kara yolu, deniz yolu, hava ve
demir yolu ulaşımında hem ülkemizin değişik bölgelerini birbirine bağlama
noktasında hem de Orta Doğu’ya açılan bir kapı olma özelliklerinden dolayı çok
önemli bir yerdir.
Yaklaşık yarım asır öncesine dayanan tekstil ve tarımsal
sanayisiyle ilgili ülkemize birikim sağlamış, modern sanayi atılımına temel
olmuş, yön vermiş güneyin bu güzide kenti son yıllarda pek çok sorunla iç içe
olmanın sıkıntısını yaşamaktadır. Gerek gerçekleştirdiği üretim değerleriyle
gerekse var olan ve atıl potansiyeliyle tarımsal üretimde vazgeçilmezliğini
sürdüren Adana bu alanda sancılı günler yaşamaktadır.
Uyum sorunu nedeniyle kentin sosyal, kültürel dokusunu olumsuz
etkileyen yoğun göç kentin iktisadi hayatına aynı derecede tesir etmektedir.
Kerkük-Yumurtalık boru hattı, BOTAŞ Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi,
Yumurtalık Serbest Bölgesi gibi iktisadi proje ve uygulamalar Adana’nın
geleceği adına umut verse de istihdam başta olmak üzere bunlardan yararlanma
imkânları Adana’nın beklentilerinden çok uzak kalmaktadır. İşsizlik her geçen
gün artmakta, hemen her gün istenmeyen sosyal olaylara şahit olunmaktadır. 2002
yılında yüzde 7 olan işsizlik, 2012 yılı Türkiye ortalamasının çok üzerinde,
yüzde 16’dan yüzde 17’ye çıkmıştır.
Sanayi bölgesi olan Adana tekrar tarıma döndü. Turizm için
yolların yapılmadığı, 57’nci Hükûmet döneminde organize sanayi bölgeleri
yapılmasına rağmen bugüne kadar, on senedir, içinin boş olduğu, bundan dolayı
Adana’nın kalkınma noktasında geride kaldığı… 1996 yılında Türkiye’nin ilk 500
firması arasına 13 firma sokan Adana’nın 2012 yılında ise firma sayısı çok
aşağılarda kalmış, yok denecek kadar azalmış, ortadan kaybolmuştur. Adana’da
işsizliğin ortadan kaldırılması için ilimize yerli ve yabancı yatırımcının
çekilmesi şarttır.
Sayın milletvekilleri, Adana’nın Kozan, Karataş, Ceyhan, Seyhan,
İmamoğlu, Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli ve diğer ilçelerinde narenciyeden pamuğa,
buğdaydan karpuza, yer fıstığına, mısıra, kiraz ve üzüme varıncaya dek tarımsal
üretimde Türkiye’nin deposu olarak bilinen ve bu manada haklı olarak takdir
edilmesi gereken ancak destek yerine köstek olunan Çukurova’da çiftçilerimiz,
tarımla uğraşanlarımız sıkıntı içerisindedir.
Aşağıda belirteceğimiz önerilerimiz vatandaşlarımızın
mağduriyetinin giderilmesinde oldukça büyük fayda sağlayacaktır.
Kozan’ın göller bölgesi var, “Göller Yaylası” denilir. Yaz dönemlerinde
o bölgenin insanları yaylaya çıkar. Uzun dönem bu göller bölgesi, mevcut
iktidarın siyasetçileri “İçme suyu projesini yaptık, yapacağız.” demelerine
rağmen, bugüne kadar hiçbir gelişme göstermemiştir.
Yine, Adana ili yıllardır tren hattı olmasına rağmen hızlı tren
kapsamına alınmamıştır. Yine Adana metrosunun genişletilmesiyle ilgili söz
verilmesine rağmen, bugüne kadar yapılmamıştır. Son yıllarda Adana’da suç oranı
ve güvenlik sürekli yükselmiş, çözülmesi gereken en büyük sorunlardan bir
tanesidir. Kamu hastanelerinin içi boşaltılıyor Adana’da, yine hastalar özel
hastanelere yönlendiriliyor. Bunların doğru olmadığını düşünüyoruz.
Yine KÖYDES Projesi dâhilinde, BELDES Projesi dâhilinde,
Adana’daki bütün köy yolları dâhil, hiçbir yolun tamamlanmadığına bugün şahit
oluyoruz. Bunların tamamlanmasını ve eksiklerin giderilmesini arzu ediyoruz.
Yine son dört, beş yılda Adana’da çiftçiliğin yoğun olması,
tarımın büyük alanlarda yapılıyor olmasından dolayı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaman.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, kıyı belediyelerinin İller
Bankasından aldığı paylar hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ayşe
Nedret Akova’ya aittir.
Buyurunuz Sayın Akova. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, kıyı belediyelerinin İller Bankasından aldığı paylara
ilişkin gündem dışı konuşması
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle Mehmet Haberal’ın annesinin vefatı dolayısıyla başsağlığı diliyor,
merhumeye de Allah’tan rahmet diliyorum.
Balıkesir Türkiye’yi doyuran ildir; tarım, hayvancılık,
zeytincilik, turizm geçim kaynaklarıdır. Bugün, kıyı illerimizin İller
Bankasından aldığı pay hakkında bazı önemli hususları sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Seçim bölgem olan Balıkesir’in Körfez Bölgesi, Marmara Denizi ve
diğer kıyı belediyelerimiz yazlık ev uygulaması olan, yazın nüfusu 4-5 katına
çıkan turistik bölgelerimizdir. Doğduğum ve yaşadığım ilçe olan Burhaniye’nin
kışlık nüfusu 40 bin, yazlık nüfusu ise 150 binlere ulaşmaktadır. Benzer durum
yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı Altınoluk, Güre, Zeytinli, Kadıköy,
Edremit, Erdek, Burhaniye, Ayvalık, Küçükköy, Altınova’da olduğu gibi, başka
Bodrum, Çeşme, Marmaris gibi ilçelerimiz için de geçerli olan bu kışlık nüfusla
yazlık nüfus arasındaki açık, bariz farkı bütün hepimiz çok iyi, yakinen
bilmekteyiz. Bu durum, yaz sezonu turizminin yoğun olarak yaşandığı ülkemizin
bütün kıyı şeritlerinde yaşanmaktadır.
Genel bütçe vergi gelirlerinden belediye ve il özel idarelerine
ayrılan payların dağıtımında belediye ve il nüfusları esas teşkil etmektedir.
15/7/2008 tarih ve 5779 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinin (5)’inci fıkrasına
göre: “Genel bütçe vergi gelirlerinden belediye ve il özel idarelerine ayrılan
payların dağıtımına esas belediye ve il nüfusları, her yılın ocak ayından
geçerli olmak üzere İçişleri Bakanlığı tarafından, Türkiye İstatistik
Kurumundan alınmak suretiyle, İller Bankası ve Maliye Bakanlığına bildirilir.
Belde, köy, mahalle veya bunların bazı kısımlarının bir belediyeye katılması
veya birleşmesi hâlinde bu belediyelerin payı, katılma veya birleşmenin fiilen
gerçekleştiği tarihi takip eden Ocak ayının birinci gününden itibaren yeni
nüfuslarına göre hesaplanır.” hükmü bulunmaktadır. Ancak, turizm sezonunun
canlandığı dönemlerde turistik bölgelerin nüfusları normal dönemlere göre daha
yüksek olmaktadır. Özellikle sahil kesimlerinde yaygın bir şekilde uygulanan
yazlık ev uygulaması, sahil şeridi olan yerleşim yerleri nüfuslarının yüksek
sezonda 4, hatta 5 katına yakın artış göstermesine neden olmaktadır.
Ülkemizde yaz turizminde yazlık ev seçeneği bölgenin nüfusunu
artırırken belediyeler tarafından verilmesi gereken hizmetleri de
artırmaktadır. Sahil kesimlerinde bulunan belediyelerin normal kış sezonu
nüfusuna göre genel bütçe gelirlerinden aldıkları pay ile yaz sezonunda artan
nüfusa hizmet vermesi yeterli olamamaktadır. Ulaşım, temizlik, çöp toplama,
zabıta, halkla ilişkiler, park bahçe, kültür ve eğlence hizmetleri vermek artan
nüfusa paralel olarak giderek ağırlaşmaktadır. Artan hizmet talebini karşılamak
için belediyeler yaz dönemi artan nüfuslarına rağmen yetersiz bütçe payları ile
çok zor koşullar altında hizmetlerini sürdürmektedirler. O nedenle, belediye ve
il nüfusları, her yılın ocak ayından, daha sonra temmuz ayından geçerli olmak
üzere iki dönem hâlinde İçişleri Bakanlığı tarafından Türkiye İstatistik
Kurumundan alınmak suretiyle İller Bankası ve Maliye Bakanlığına
bildirilmelidir. Kış ve yaz nüfusuna göre güncellenen bilgiler sonucu
belediyelerin vermekle yükümlü oldukları hizmetlere göre belediye payları da
daha adil bir şekilde dağıtılmış olacaktır. Bu nedenle de, 15/7/2008 tarih,
5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden
Pay Verilmesi Hakkında Kanun’un “Payların hesaplanması ve oranı” başlıklı 2’nci
maddesinin 5’inci fıkrasında değişiklik yapılması önerimiz mevcuttur, bunu da
dikkatlerinize sunuyorum.
Bu çok önemli ve Türkiye’nin hakikaten kıyı belediyelerinin ciddi
bir sorunudur. Bu konuda, yazlık uygulaması olan turistik bölgelerin artan
nüfuslarının dikkate alınması için yaz dönemi yazlıklarda kalmaya gelen nüfus
oranı da tespit edilip daha adaletli bir bütçe gelirlerinden pay almasının
sağlanması gerekmektedir.
Bu nedenle, bu konuyu dikkatlerinize sunuyor ve böylelikle kıyı
bölgelerimize, belediyeler, yazın artan nüfusuna göre daha iyi hizmet sunma
olanağına da kavuşacaktır diyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akova.
İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre sisteme girmiş şu anda 4
milletvekilimize birer dakika söz vereceğim.
Sayın Işık…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Teşvik Yasası’yla tarım sektörünün teşvik kapsamı dışında
bırakılmasına ve Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan tayinlere ilişkin
açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetleri döneminde 4’üncü veya
5’inci kez değiştirilen Teşvik Yasası’yla, maalesef Kütahya ili, daha önceki
sistemde 4 bölgenin 3’üncü bölgesindeyken, şimdi 6 bölgenin 4’üncü bölgesine
alınmış ve geriye gitmiştir. Buna benzer şekilde komşu illerimizde de aynı
durumda gerileme söz konusudur ve bu yeni sistemde tarım sektörünün teşvik
kapsamı dışına alınmış olması Türkiye için çok büyük bir felakete işaret
etmektedir, Hükûmeti bu konuda göreve davet ediyorum.
Ülkemizin istihdamında ve ekonomisinde çok önemli yeri olan tarım
sektörünün teşvik kapsamı dışına alınması demek dış güçlere hizmet etmek
anlamına gelir. Bunu özellikle değerli milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum.
Bir de Sayın Sağlık Bakanı buradayken -dün ifade ettiğim- Sağlık
Bakanlığı merkez teşkilatındaki 500’ün üzerinde çalışanın bir gecede tayininin
çıkartılması olayına Sayın Bakanın el koymasını talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Ercoşkun…
2.- Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun’un, Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın gündem dışı konuşmasında Bolu ile
ilgili dile getirdiği bazı hususlara ilişkin açıklaması
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bolu ile ilgili biraz önce dile getirilen bazı meseleleri düzeltme
ihtiyacıyla söz istedim.
Öncelikle, bir önceki teşvik paketinde Bolu ilinin liman ve demir
yoluyla alakalı teşvik aldığı bilgisi kesinlikle doğru değildir çünkü birinci
bölgede altı ayrı alt bölgeden birisindedir Bolu ve bu bulunduğu bölgede böyle
bir teşvik söz konusu değildir.
Yeni teşvik paketinde ise, Bolu’nun ihtiyacı olan turizm
teşvikleri, yüzde 60’ı ormanla kaplı olan Bolu’nun orman ürünleriyle alakalı
teşviki, dericilik sektörünün, ham derinin yüzde 50’sini karşılayan Gerede’nin
dericilikle alakalı teşvik paketi, aynı şekilde seracılık ve patates üretimiyle
alakalı teşviklerden Bolu faydalanmaktadır. Dörtdivan’da patates üretiminin
yasaklanması toprağın hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bunun yanında,
Seben’de, Kıbrısçık’ta, Göynük’teki
bahsedilen işler de ihale kapsamına alınmıştır ve şu anda devam etmektedir.
Ben bu bilgilerin düzeltilmesi gerektiğini düşündüğüm için söz
aldım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Ercoşkun.
Sayın Öz…
3.- Mersin Milletvekili Ali
Öz’ün, Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan tayinlere ilişkin
açıklaması
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
12 Eylül referandumundan sonra “Toplu görüşmenin yerine toplu
sözleşme yapacağız.” denilen bir yasa tasarısını Meclisten çıkarttık. O zaman
da yapmış olduğumuz konuşmalarda hangi sendikaya üye olduğuna bakılarak
insanların görev yerlerinin değiştirildiği noktasında Hükûmetin bir tutumu
olduğunu ifade etmiştik.
Son zamanlarda, Hükûmetin daha önce almış olduğu bir yetkiyle
beraber kanun hükmündeki kararnameyle özellikle Sağlık Bakanlığına bağlı
personelin 500’ün üzerinde olanlarının yerlerinin değiştirildiği, taşra
teşkilatında da bununla ilgili ciddi bir sıkıntı olduğunu bize ulaşan
haberlerden biliyoruz.
Sayın Sağlık Bakanımızın bu konuda kamuoyunu ve Meclisimizi
aydınlatacak bir açıklama yapmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Öz.
Sayın Kaplan…
4.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’ın, turistik yörelerde belediyelere ayrılan payın kış nüfusu
üzerinden hesaplanmasının yaz aylarında hizmetlerin aksamasına sebep olduğuna
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kıyı belediyeleri genellikle turistik olan yöreler. Kışın bunların
5 bin-6 bin nüfusu ama yazın 100 binin üstüne çıkan nüfuslara sahip. Bu,
ülkemizin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgesi’nde, hepsinde böyle.
Maalesef belediyelere ayrılan bütçe kış nüfusu üzerinden hesaplanıyor. Kış
nüfusu üzerinden hesaplanınca, altı ay yaz nüfusu kalıyor ve çöpler, su gibi
temel ihtiyaçlar karşılanamıyor.
Şimdi, bunların içinde bir de o turistik beldelere gidişte, yol
güzergâhlarında atılan çöpler ve piknikler var. Çevre Bakanlığının alanında
olmasına rağmen maalesef bunlar da toplanmıyor. Bununla ilgili, özellikle İller
Bankasının ve Meclisin bir duyarlılık gösterip bu turistik beldelerle ilgili
yaz sezonu uygulaması için ayrı bir kalem açması gerekiyor. Yoksa bu çöpler
herkesi rahatsız etmeye devam edecek.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın Balık…
5.- Elâzığ Milletvekili
Sermin Balık’ın, Elâzığ’ın Maden ilçesinde meydana gelen hortum felaketine
ilişkin açıklaması
SERMİN BALIK (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elâzığ Maden ilçemizde meydana gelen hortum felaketi yüzünden söz
almış bulunuyorum. Ne yazık ki çok acı bir felaket yaşadık, 6 vatandaşımızı
kaybettik. Vatandaşlarımızın ailelerine başsağlığı diliyorum, Allah sabırlarını
artırsın. Ölen vatandaşlarımıza Allah rahmet eylesin. Yine aynı felakette 6
işçimiz yaralandı, bunların 5’i hastanelerde tedavi görerek taburcu edildiler.
Bir vatandaşımız henüz hastanede. Bununla birlikte yine bu felaketin yol açtığı
iki köyümüzde çok ciddi ağır hasarlarımız var ancak baharın bu yıl geç
gelmesinden dolayı köylerimizin henüz boş olması kaybımızı, bu acımızı azalttı.
Şükrediyoruz ki köylerimizde kimse yoktu. Köylerimizde yaşayanlar olsaydı
acımız daha büyüyebilirdi.
Bu konuda da bütün birimlerimiz, bütün müdürlüklerimiz, yetkili
bütün çalışanlarımız üzerlerine düşeni hakkıyla yaptılar. Hepsine tek tek
teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Balık.
Sayın Tüzel…
6.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, Osmaniye T Tipi Cezaevindeki duruma acilen müdahale
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir acil konuyla ilgili söz aldım. Osmaniye T Tipi Cezaevine çok
acil bir müdahale gerekiyor. 15 tutuklu açlık grevinde ve bugün kırk dokuzuncu
günlerindeler. Tahmin edileceği gibi çok ağır bir sağlık durumu sorunuyla karşı
karşıyalar. Neden açlık grevindeler? Hiçbir cezaevinde uygulanmayan metotlarla
burada âdeta işkence edilmekte tutuklulara. Tüm tutuklular tıraş zorunluluğu,
yapmayan da hak gaspı ve disiplin uygulamalarıyla karşılaşıyorlar. Aynı şekilde
insan haysiyetini kırıcı çıplak bir arama, ziyaretçileri benzer şekilde mağdur
edecek bir tutumla karşı karşıyalar. Tek sıra askerî disiplin uygulaması
yapılıyor. Bütün bunlar karşısında Meclis komisyonu araştırma yapmış ve rapor
vermiş olmasına rağmen Bakanlık sessizlik içerisinde. Adalet Bakanına cezaevine
müdahale etmeye dönük çok acil çağrıda bulunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın Öğüt…
7.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, son çıkarılan Teşvik Yasası’yla Çankırı ilinin
teşviklerden daha az yararlandırıldığına ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Son çıkan teşvik yasasıyla Çankırı ili bir derece daha düşürülerek
teşvik yasasından daha az yararlandırılmaya başlamıştır. Çankırı’nın nüfusu
gittikçe azalmakta ayrıca Çankırı’nın seçmen ve istihdamı da gittikçe
düşmektedir, milletvekili sayısı düşmektedir. Bu olumsuz şartlara rağmen hâlâ
teşvikin bu Çankırı’da azaltılmış olmasının ne anlama geldiğini öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.
Sayın Ulupınar…
8.- Zonguldak Milletvekili
Özcan Ulupınar’ın, 6 Nisan 2012 tarihinde Filyos Çayı üzerinde bulunan Çaycuma
Köprüsü’nün çökmesine ilişkin açıklaması
ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, 6 Nisan Cuma günü saat 15.30 civarında Filyos Çayı
üzerinde bulunan Çaycuma Köprüsü çökmüştür. O sırada oradan geçen bir minibüste
10, yaya olarak da 5 olmak üzere 15 vatandaşımız sel sularına kapılmış ve
kaybolmuştur. İki gün sonra, pazar günü Meryem Başören isimli bir
vatandaşımızın cesedi olay yerinden 3 kilometre uzaklıkta bulunmuştur. Diğer
vatandaşlarımızın bulunması için yoğun çalışma yapılmaktadır. Çaycuma’mıza ve
Zonguldak’ımıza geçmiş olsun diyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum.
Aynı zamanda Sayın Milletvekili Mehmet Haberal’ın annesi Medine
Haberal hayatını kaybetmiştir. Kendisine de Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır
ve baş sağlığı temenni ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.
Sayın Türkkan…
9.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde karşıt
görüşlü iki grup öğrenci arasında çıkan olaylara ve sonuçlarına ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Geçtiğimiz hafta Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde karşıt görüşlü iki grup öğrenci arasında çıkan
kavgaya Fakülte Dekanının müsaade etmemesiyle beraber polis müdahale
etmemiştir. Bu konuda, orada yaralananlar olmasına rağmen, polisin müdahale
etmesine izin vermeyen Dekan, âdeta bir grubu cezalandırmaya devam etmektedir.
Sağ görüşlü öğrencilere, ülkücü öğrencilere ayın 25’ine kadar okula giriş
yasağı konulmuştur. Bu çocukların sınav dönemleridir, sınavlara giremiyorlar.
12 Eylülde bize yaptıkları gibi, hem cezaevinde tutup hem devamsızlıktan
kaydımızı sildikleri gibi, 12 Eylül hukukunun üniversitelerde de devam ettiğini
görüyoruz. Bu konunun, bir an önce Hükûmet tarafından el atılıp düzeltilmesini
talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkkan.
Sayın Akdağ, buyurunuz.
10.- Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın, Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatında yapılan personel yer
değişikliklerinin mevzuata uygun olduğuna ve mağduriyetlere sebep olmadığına
ilişkin açıklaması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ederim Değerli
Başkanım.
Değerli milletvekillerimizden, Bakanlığımızda, en son yaptığımız
Kanun Hükmünde Kararname sonucunda yapılan bazı personel yer değişiklikleriyle
ilgili bir açıklama yapmam istendi. Bu gerekçeyle, bu sebeple söz aldım.
Tabiidir ki bir yapısal değişim yapıldığında, yapılan yeni kanunla
birlikte yeni personel kadro sayıları da oluşturulmaktadır, bu Kanun’un ekinde
bunlar yapılıyor biliyorsunuz. Dolayısıyla, bu sayılara uygun olarak Bakanlığın
yapısını düzenlemek gerekiyor. Yani bir şekilde Bakanlığımızdan bazı
personellerin merkezden alınarak, merkezden ayrılmaları sağlanarak taşrada
görevlendirmeleri gerekiyor. Elbette kendi pozisyonlarına uygun
görevlendirmeler yapılıyor yani Kanun’un öngördüğü biçimde. Bu arkadaşlarımızı,
bu değerli çalışanlarımızı mağdur etmemek açısından da biz bu görevlendirmeleri
Ankara ilinin içinde yaptık yani oturdukları yerden, ikamet yerlerinden
meslektaşlarımızın, çalışanlarımızın ayrılmamaları için. Dolayısıyla, bu
anlamda oluşmuş bir mağduriyet yoktur. Yani kamuda çalışan bir görevlinin, bir
kanun neticesinde, Bakanlık merkezinden Ankara ili içerisinde bir başka uygun
pozisyonda çalıştırılması kanunlara ve normal mevzuata uygun bir faaliyettir, başka
türlüsünü yapmamız mümkün de değil. Kanunla oluşturulmuş kadrolar bu
şekildedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akdağ.
Sayın Nazlıaka’ya en son olarak söz veriyorum.
Buyurunuz.
11.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıaka’nın, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fa-kültesinde karşıt görüşlü iki grup öğrenci arasında çıkan olaylara ve
sonuçlarına ilişkin açıklaması
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az önce Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde yaşanan olay tek yönlü
aktarıldı diye düşünüyorum, o yüzden bir ekleme yapmak istedim. 22 gencimiz
değil, 31 gencimiz okuldan uzaklaştırılmıştır ve diğer çocuklarımız da sol
görüşlü gençlerimizdir. Ben de bu konuda Sayın Bakanın bir açıklama yapmasını
istirham edeceğim.
Bu gençlerimizin okuldan uzaklaştırılmış olmaları sınava
girmelerini engellemektedir ve böylelikle en temel hakları olan eğitim-öğretim
haklarından da mahrum kalmaktadırlar. Onun için, çocuklarımızın, bir an önce
okulla ilgili uzaklaştırma kararının geri alınması yönündeki taleplerini de ben
iletmiş olayım kendilerine.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nazlıaka.
Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 14.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.37
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
93’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Yemen Cumhuriyeti
Parlamentosu Sağlık Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/840)
10
Nisan 2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 3 Nisan 2012
tarihli ve 20 sayılı kararı ile Yemen Cumhuriyeti Parlamentosu Sağlık Komisyonu
üyelerinden oluşan bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, 28/3/1990 tarih ve 3620
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun’un 7. maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri
ayrı ayrı okutacağım.
3’üncü sırada okutacağım Meclis araştırması 500 kelimeden fazla
olduğu için önerge özeti okunacaktır. Ancak önergenin tam metni Tutanak
Dergisi’nde yer alacaktır.
B)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 23 milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde,
siyasal ve toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/236)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12 Mart 1971 askeri muhtırası, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve 28
Şubat 1997 post-modern darbesinin, demokratik sistemde, siyasal ve toplumsal
yaşamda yol açtığı etkilerin bütün yönleriyle ve boyutlarıyla araştırılması,
demokrasiyi kesintiye uğratan bu darbe süreçlerinin bir daha yaşanmaması için
anayasal ve yasal düzeyde yapılacak değişikliklerin belirlenmesi ve Türkiye'nin
darbelerle yüzleşmesi amacıyla Anayasa’nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.
Gerekçe:
Türkiye siyasal tarihi ne yazık ki darbelerin ağır bedelini ödemiş
travmalarla dolu siyasal ve toplumsal bir geçmişe sahiptir. Yaşanan her darbe
Türkiye'yi daha da geriye götürmüş, kör topal demokrasi kesintiye uğramış,
özgürlükler askıya alınmıştır.
12 Mart 1971'deki askeri muhtıra, dönemin sivil hükümetini
yönetimden uzaklaştırarak, kör topal ilerlemeye çalışan demokrasi sürecine
önemli bir darbe indirdi. Ne yazık ki; dönemin parlamentosu muhtıraya
direnmemiş ve hatta muhtıra metni parlamento kürsüsünden okunmuştur. Temel hak
ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, binlerce kişinin işkencelerden geçirildiği
ve üç devrimcinin idam sehpasına çıkartıldığı bu karanlık sürece ortak
olunmuştur.
Demokrasiye ağır darbe indiren bu süreç, 12 Eylül askeri
darbesinin önünü açmış, bir anlamda yarım kalan iş tamamlanmıştır. 12 Eylül
1980 askeri darbesi, ülke tarihinde onarılması güç yaralar açmıştır. Her şeyden
önce oluşturulan darbe Anayasasıyla getirilen yasakçı-ırkçı-tekçi zihniyet
yurttaşlarımızın büyük bedeller ödemesine sebep olmuştur.
Bu dönemde yüz binlerce yurttaşımız ağır işkencelerden geçirilmiş,
binlercesi sakat bırakılmış, yüzlercesi öldürülmüş, yüz binlerce kişi
cezaevlerine atılmış, binlercesi ülke dışına iltica etmek zorunda kalmış,
siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri kapatılmış, siyaset yasağı
getirilmiştir.
12 Eylül darbesi ve o süreçte yaşanan insanlık dışı ağır
işkenceler, yasaklar, yine 12 Eylül darbesinin ürünü olarak çıkartılan
tekçi-otoriter 12 Eylül Anayasası Kürt sorununda bugünlere uzanan ve ağır
kayıplara yol açan çatışmalı süreci başlatmıştır.
Türkiye 12 Eylül darbesi hukukuna göre dizayn edilmiş, devlet
yapılanması ve kurumları, idari yapı cunta zihniyetine göre oluşturulmuş,
darbeciler kendi vesayetini ve statükosunu kurmuştur. Milli Güvenlik Kurulu,
Yüksek Öğretim Kurulu, sıkıyönetim ve sonrasında oluşan Devlet Güvenlik
Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemeler, askeri yargı, yüzde 10'luk seçim
barajı, örgütlenme-düşünce ve siyaset özgürlüğünün önünde engel olan Terörle
Mücadele Kanunu gibi anti-demokratik yasalar bu darbe sürecinin birer
kurumlaşmalarıdır.
28 Şubat'ta farklı bir nitelik büründürülerek gerçekleştirilen
post-modern darbede de görüldüğü üzere her darbe girişimi, yayınlanan her
muhtıra, siyaset kurumuna yapılan her müdahale, ülkeyi geriye götürmüştür.
Siyaset dışı güçlerin müdahalesi, siyaset kurumunun dirayetsizliği; toplumsal
muhalefetin darbelerle, kanla bastırılması demokrasiyi zayıflatmış, ülkeyi
demokratik reflekslerinden yoksun bırakmıştır. Bunun sonucu olarak demokrasi, hukukun
üstünlüğü, temel insan hak ve özgürlükleri çağdaş ülkeler düzeyine bir türlü
çıkarılamamıştır.
Darbeler süreci ne yazık ki, militarist, şovenist, milliyetçi
eğilimleri güçlendirerek, toplumsal barışı tehdit eder noktaya getirmiştir.
Farklı kimlik ve kültürlerin barış içerisinde bir arada yaşadığı ülkemizde
bundan hoşnut olmayan, dinler, diller, kültürler arasında çatışma yaratmak
isteyen güç odakları her dönem çeşitli provokasyonlara başvurmuştur.
Andıçlar, fişlemeler, yargısız infazlar, köy yakıp yıkmalar, faili
meçhul cinayetler, işkenceler, katliamlar, insanlık dışı uygulamalar,
darbelerin bir sonucu olarak yaşanmış, yaşatılmıştır.
Bugün halen düşünce, örgütlenme ve siyaset özgürlüğünü engellemeye
dönük sürdürülen yasakçı uygulamalar, milletvekilinden belediye başkanına,
gazetecisinden siyasetçisine, avukatından insan hakları savunucusuna,
akademisyeninden öğrencisine kadar binlerce kişinin tutuklanması darbeci
zihniyetin halen devrede olduğunu, darbelerin şekil ve nitelik değiştirse de
varlığını sürdürdüğünü göstermektedir.
Türkiye'nin yakın döneminin en acı olaylarının saklı olduğu bu
dönemi açığa çıkarmak ve bu dönemle yüzleşmesi artık kaçınılmazdır. Türkiye'nin
bir daha darbeler süreci yaşamaması için bu yüzleşmeyi gerçekleştirmesi,
anayasal alanda düzenlemeleri bir an önce yapması, darbelerin çözümsüzlüğe
mahkûm ettiği Kürt sorununun adil-demokratik-barışçıl bir çözüme
kavuşturulması, Türkiye'deki darbe kurumlaşmalarının ve yasal-anayasal
düzenlemelerin tasfiye edilmesi, topyekûn bir demokrasi seferberliğinin
başlatılması Türkiye'nin en öncelikli gündemidir.
Bu amaçla, darbe süreçlerinin bütün yönleriyle araştırılması ve
yüzleşmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması elzemdir.
1) Sırrı Sakık (Muş)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Halil Aksoy
(Ağrı)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) İdris Baluken (Bingöl)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) Emine Ayna (Diyarbakır)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Altan Tan (Diyarbakır)
11) Adil Kurt (Hakkâri)
12) Esat Canan (Hakkâri)
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Mülkiye Birtane (Kars)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkçü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Özdal Üçer (Van)
22) Leyla Zana (Diyarbakır)
23) Ahmet Türk (Mardin)
24) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve
hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz tarihinde darbeler ve muhtıralarla demokrasimize çok
sayıda müdahale gerçekleşmiştir. Bu darbe ve muhtıraların ülkemize ve
milletimize toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlarda yıkıcı etkileri
olmuştur. Bu süreçlerde yaşanan gelişmeleri incelemek, bu gelişmelerin yıkıcı
etkilerini belirlemek ve önlemler almak amacıyla Anayasanın 98, T.B.M.M.
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması
konusunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ülkemizde demokratikleşme
sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik uygulama olmuştur.
Baskı kurarak, zor kullanarak ya da başka hukuk dışı yollarla
millet idesine dayalı hükümetleri devirmek isteyenler, çeşitli darbe
girişimlerinde bulunmuş; bu darbeler demokrasimizin tarihine birer kara leke
olarak geçmiştir.
Siyasî hayatımızda 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve
28 Şubat 1997 tarihlerinde demokrasiye hukuk dışı müdahaleler yapılmış;
hükümetler cebir ve şiddet ya da baskı kullanılarak görevlerinden
uzaklaştırılmış; millî iradenin tecelligâhı olan yüce parlamento lağvedilmiş,
yüz binlerce vatandaşımız mağdur edilmiştir. Keza bu ülkede Başbakan ve Bakan
konumundaki devlet adamları hukuksuz biçimde idam edilmiş, hafızalardan
silinmeyen büyük acılar yaşanmıştır.
En son 27 Nisan 2007 tarihinde e-muhtıra olarak adlandırılan bir
bildiriyle milli iradenin işbaşına getirdiği hükümete karşı bir müdahale
teşebbüsünde bulunulmuş ise de, hükümetin dirayetli ve kararlı duruşu sayesinde
bu talihsiz girişim sonuçsuz kalmıştır.
Özgürlükçü demokratik rejimlerde esas olan irade, milletin
iradesidir. Bu rejimlerde iktidarlar milli iradenin tezahür ettiği hür ve
serbest seçimler yoluyla göreve gelir; iktidarın görevde kalması veya görevden
ayrılması da ancak demokrasinin kurum ve kuralları çerçevesinde mümkün olur.
Bunun dışında bir yolu benimsemek demokratik sistemlerde asla kabul edilemez
bir yaklaşımdır.
Darbeler ve muhtıralar, sebebi ne olursa olsun demokrasiye, ülkeye
ve millete çok ağır bedeller ödeten ve açıkça suç teşkil eden eylemlerdir.
Darbelerin ve muhtıraların ülkemizde yol açtığı ekonomik, sosyal,
hukuki ve siyasi tahribatın günümüze de sirayet eden görünür ve görünmez
etkileriyle, toplum ve bireyler üzerinde meydana getirdiği maddi ve manevi
zararların ve hak ihlallerinin kapsamlı biçimde araştırılarak alınması gerekli
tedbirlerin tespiti bakımından bir meclis araştırma komisyonu kurulması
amacıyla işbu önerge verilmiştir.
1) Nurettin Canikli (Giresun)
2) Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul)
3) Ahmet Aydın (Adıyaman)
4) Mahir Ünal (Kahramanmaraş)
5) Ramazan Can (Kırıkkale)
6) Mustafa Elitaş (Kayseri)
7) Nihat Zeybekci (Denizli)
8) Mehmet Doğan Kubat (İstanbul)
9) Salih Kapusuz (Ankara)
10) Mehmet Domaç (İstanbul)
11) Selçuk Özdağ (Manisa)
12) Mehmet Naci Bostancı (Amasya)
13) İbrahim Yiğit (İstanbul)
14) Ali Ercoşkun (Bolu)
15) Yılmaz Tunç (Bartın)
16) Mine Lök Beyaz (Diyarbakır)
17) Fatih Şahin (Ankara)
18) Metin Külünk (İstanbul)
19) Süreyya Sadi Bilgiç (Isparta)
20) Abdullah Nejat Koçer (Gaziantep)
21) Ziver Özdemir (Batman)
22) Bünyamin Özbek (Bayburt)
23) Mehmet Altay (Uşak)
24) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
25) Şirin Ünal (İstanbul)
26) Mustafa Öztürk (Bursa)
27) Hüseyin Bürge (İstanbul)
28) Zülfü Demirbağ (Elâzığ)
29) Salih Koca (Eskişehir)
30) Orhan Karasayar (Hatay)
31) Osman Aşkın Bak (İstanbul)
32) Oya Eronat (Diyarbakır)
33) Alpaslan Kavaklıoğlu (Niğde)
34) Ahmet Haldun Ertürk (İstanbul)
35) Sevde Bayazıt Kaçar (Kahramanmaraş)
36) Nurcan Dalbudak (Denizli)
37) Akif Çağatay Kılıç (Samsun)
38) Vedat Demiröz (Bitlis)
39) İsmail Kaşdemir (Çanakkale)
40) Enver Yılmaz (İstanbul)
41) Fehmi Küpçü (Bolu)
42) Yusuf Başer (Yozgat)
43) Tülay Kaynarca (İstanbul)
44) Tülay Selamoğlu (Ankara)
45) İbrahim Korkmaz (Düzce)
46) Muhammed Murtaza Yetiş (Adıyaman)
47) İlhan Yerlikaya (Konya)
48) İsmet Uçma (İstanbul)
49) Mehmet Sarı (Gaziantep)
50) Murat Göktürk (Nevşehir)
51) İdris Güllüce (İstanbul)
52) Mehmet Süleyman Hamzaoğulları (Diyarbakır)
53) Özlem Yemişçi (Tekirdağ)
54) Feramuz Üstün (Gümüşhane)
55) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
56) Muzaffer Çakar (Muş)
57) Hasan Karal (Rize)
58) Mustafa Hamarat (Ordu)
59) İdris Şahin (Çankırı)
60) Mehmet Muş (İstanbul)
61) Halide İncekara (İstanbul)
62) Recep Özel (Isparta)
63) Sıtkı Güvenç (Kahramanmaraş)
64) Ahmet Baha Öğütken (İstanbul)
65) Sevim Savaşer (İstanbul)
66) Gülay Dalyan (İstanbul)
67) Hilmi Bilgin (Sivas)
68) Mihrimah Belma Satır (İstanbul)
69) Mustafa Ataş (İstanbul)
70) İsmail Aydın (Bursa)
71) Harun Karaca (İstanbul)
72) Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay)
73) Ömer Faruk Öz (Malatya)
74) İsmet Su (Bursa)
75) Mehmet Erdoğan (Adıyaman)
76) Halil Ürün (Afyonkarahisar)
77) Pelin Gündeş Bakır (Kayseri)
78) Mehmet Yüksel (Denizli)
79) Hüseyin Şahin (Bursa)
80) İhsan Şener (Ordu)
81) Hüseyin Üzülmez (Konya)
82) Uğur Aydemir (Manisa)
83) Ekrem Çelebi (Ağrı)
84) Abdulkerim Gök (Şanlıurfa)
85) Ertuğrul Soysal (Yozgat)
86) Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
87) Avni Erdemir (Amasya)
88) Oğuz Kağan Köksal (Kırıkkale)
89) Muammer Güler (Mardin)
90) Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
91) Afif Demirkıran (Siirt)
92) Hüseyin Cemal Akın (Malatya)
93) Cuma İçten (Diyarbakır)
94) Tülay Bakır (Samsun)
95) Tülin Erkal Kara (Bursa)
96) Osman Kahveci (Karabük)
97) Ahmet Arslan (Kars)
98) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
99) Mehmet Şükrü Erdinç (Adana)
100) Bülent Turan (İstanbul)
101) Cahit Bağcı (Çorum)
102) Ömer Selvi (Niğde)
103) Salim Uslu (Çorum)
104) Cem Zorlu (Konya)
105) Ali Gültekin Kılınç (Aydın)
106) Şuay Alpay (Elâzığ)
107) Erdal Kalkan (İzmir)
108) Sadık Yakut (Kayseri)
109) Yaşar Karayel (Kayseri)
110) Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)
111) Ahmet Öksüzkaya (Kayseri)
112) İsmail Tamer (Kayseri)
113) Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)
114) Zeyid Aslan (Tokat)
115) Mustafa Akış (Konya)
116) Önder Matlı (Bursa)
117) Muhammet Bilal Macit (İstanbul)
118) Osman Boyraz (İstanbul)
119) Hamza Dağ (İzmir)
120) Oktay Saral (İstanbul)
121) Erol Kaya (İstanbul)
122) Faruk Işık (Muş)
123) Zeynep Karahan Uslu (Şanlıurfa)
124) Ayşenur İslam (Sakarya)
125) Ali İhsan Yavuz (Sakarya)
3.- MHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, millî egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal,
ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
(x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Milli egemenliğe, millet iradesine ve demokrasiye müdahalelerin ve
buna yönelik girişimlerin, darbe süreçlerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve
hukuki sebep ve sonuçlarının, hukuk ve insanlık dışı kötü muamelelerin tespit
edilmesini ve demokrasinin kurum ve kurallarının tesis edilmesi için yapılması
gerekenleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi
grubu adına arz ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Şandır
MHP Grup Başkan Vekili MHP
Grup Başkan Vekili
İzmir Mersin
Gerekçe özeti:
Cumhuriyetimiz millî egemenlik temelinde kurulmuştur. Millî
egemenliğin millet iradesiyle tesisi demokratik hukuk devleti anlayışıyla
mümkündür. Millet iradesini yok sayarak millî egemenliğe, demokrasiye hukuk
dışı müdahaleler esasen cumhuriyetimizin yegane dayanağı olan milleti yok
saymak anlamı taşır.
Askerî darbelerden toplumun her kesimi zarar görmüştür; görev
başındaki seçilmiş meşru yönetimler cebren, şiddet yoluyla ve baskıyla
yönetimden uzaklaştırılmış, parlamento feshedilmiş, sendikalar, sivil toplum
örgütleri, üniversiteler, demokrasinin olmazsa olmazı sayılan siyasi partiler
bu darbelerin ve müdahalelerin muhatabı olmuşlar, sonuçta demokrasi ve hukuk
devleti anlayışı büyük yara almıştır.
Bu müdahalelerin gerçekleşmesinden önce toplumsal yapının tahrik
edilmesi, toplumsal farklılıkların kaşınması, yaşanan çatışmalar; darbe süreci
sonrasında ise işkenceler, kötü muameleler, yargı sürecine müdahaleler,
mağduriyetler sürecinin de araştırma konusu yapılması siyasi ve hukuki
meşruiyetin bir gereğidir.
Darbeler ve muhtıralar, Türkiye'de toplumsal olarak ortaya çıkan
taleplerin meşruiyet içerisinde siyasileşerek devlet mekanizmasında yer
bulmasını engelleyen, normal demokratik mekanizmanın işleyişinin temelini
teşkil eden süreci sabote eden, özgürlükçü ortamı yok eden, milletin
egemenliğini meşru temsilcileri yoluyla kullanmasını engelleyen bir geleneği
oluşturmuştur. Bu durum toplumsal açıdan ülkenin kendi iç dinamiklerini
harekete geçirerek sağlıklı bir demokratik sürecin tamamlanmasını mümkün
kılacak gelişmelerin de önünü kesmiştir.
Ülke yönetiminin demokrasi dışı unsurlarla ele geçirilmesi ve
sivil iktidarın yerine ara rejimlerin bir darbe ya da muhtırayla hâkim
kılınmaya çalışılması o ülke demokrasilerinin olgunlaşmasını ve
kurumsallaşmasını her zaman sekteye uğratmıştır.
Hangi nedenle ve kime karşı yapılmış olursa olsun, demokrasiye
yönelik müdahaleleri reddetmek, demokratik kural ve işleyişi sonuçlarından
bağımsız olarak savunmayı öngören bir ahlaki perspektifi yerleştirmek gerekir.
Bunun için "iyi darbe-kötü darbe" ayrımına karşı çıkmak zorunludur.
27 Mayıs, 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat ve 27 Nisan arasında tercih yapmak yerine
topyekûn darbelerin karşısında durmak daha erdemli, daha tutarlı bir yoldur.
(x) (10/238) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.
Gücün millete egemenliği ve millet iradesi üzerindeki baskısının
zaman içinde mahiyet değiştirdiği dikkate alındığında, demokratik hukuk
devletine yönelik tehdit odaklarının ve uygulamalarının da aynı sonucu
verebileceği de dikkate alınmalıdır. Nitekim askerî müdahalelerin yönteminin
dahi zaman içinde doğrudan ve dolaylı şekilde farklı mahiyetler aldığı
görülmüştür. Şüphesiz hem ordunun siyasete müdahalesi hem de ordu üzerinden
siyaset yapmak TSK'nın milletimiz nezdinde güvenilirliğini de zedelemektedir.
Demokrasiye ve millet egemenliğine müdahalelerin siyasal sonuçlar
doğurduğu açıktır. Her bir müdahalenin, yapıldığı dönemde ve sonrasında siyasal
bir sonuca yöneldiği ve bu siyasal amaçtan da ayrılamayacağı, ideolojik
tercihleri doğurduğu açıktır. Bu süreçlerde güç odaklarının ve siyasal
aktörlerin etkisi ele alınmalıdır.
Demokratik süreç ve yönetim anlayışına yönelik müdahalelerin
sadece ülke içinde güç paylaşımı arayışından kaynaklandığını ifade ederken, bu
süreçlere dış unsurlarının etkisini göz ardı etmek süreçleri ve sonuçları tam
manasıyla sorgulanma sonucu doğurmaz.
Geçmişi değiştirmek, onun acılarını telafi etmek, darbe ve
muhtıraların kurbanlarını veya kaybettiklerini geri getirmek mümkün değildir.
Ancak önceki kuşakların yapamadığını yapmak, çocuklarımıza özgür, adil ve
insanca yaşayabilecekleri bir hukuk devleti bırakmak mümkündür ve zorunludur.
Darbelerden kurtulmak, insan haklarına dayalı demokratik bir rejim
kurmak ve kurumsallaştırmak, her şeyden önce demokrasiye inanan bireylere,
sivil toplum örgütlerine ve siyaset kurumuna ve çok boyutlu ve tutarlı bir
mücadeleye bağlıdır.
Bugüne kadar yaşanan darbeler, muhtıralar, demokrasi dışı
müdahaleler ülkemize ve milletimize büyük acılar yaşatmış, toplumun her
kesiminden insanlar bu müdahalelerin mağduru olmuşlardır.
Bu süreçlerin toplum ve devlet hayatımız üzerinde meydana
getirdiği tahribatın ortaya konulması, maddi ve manevi zararların ve hak
ihlallerinin bütüncül bir şekilde araştırılması ve müdahalelerle karşı karşıya
kalınmaması için gerekli tedbirlerin alınması için Meclis Araştırması yapılması
amacıyla bu önergenin verilmesi uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler üzerindeki Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmeler, alınan karar gereğince bugün yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım, daha sonra da
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 11/4/2012
tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin askerî ve sivil darbelere ilişkin olarak vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak 11/4/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Sayı:219 11.04.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 11.04.2012 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
CHP Grup Başkanvekilleri Ankara milletvekili Emine Ülker Tarhan,
İstanbul milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova milletvekili Muharrem
İnce tarafından, 11.04.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Askeri ve sivil darbelere" ilişkin olarak verilmiş
bulunan Meclis Araştırma Önergesinin, (364 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 11.04.2012 Çarşamba
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
aynı konudaki önergelerle birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz talebi yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen grup önerisi gereğince, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin vermiş oldukları Meclis araştırması önergesini okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Meclis Araştırması Önergeleri (Devam)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile
sivil ve askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik
tüm eylem ve işlemler ile demokrasiyi kesintiye uğratan tamamlanmış ve girişim
niteliğindeki sivil ve askeri darbeler ile sonrası uygulamaların, demokrasi
dışı toplumu terörize eden tüm vesayet sistemlerinin ve bunları önceleyen olay
ve olguların araştırılması ve sorumlularının tespiti amacıyla Anayasanın 98,
İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz
ve talep ederiz.
Emine Ülker Tarhan Mehmet
Akif Hamzaçebi
Ankara İstanbul
CHP Grup Başkan Vekili CHP
Grup Başkan Vekili
Muharrem
İnce
Yalova
CHP
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Türkiye'de yaşanmış tüm askeri ve sivil darbeler ile bunlara zemin
hazırlayan girişimlerin ve bu girişimlerde bulunanların tespiti bir daha aynı
olayların yaşanmaması için son derece önem taşımaktadır. Askeri ve sivil
darbeleri önceleyen olayların yanı sıra darbeler sonrasında Türkiye'nin
sürüklendiği mecranın ve bu sürecin aktörlerinin de belirlenmesi gerçeklerin
ortaya çıkarılması noktasında önem taşımaktadır.
Araştırma önergesi ile tüm bu gerçeklerin ortaya çıkarılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Okunan önerge üzerindeki Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşme, aynı konudaki bugün okunan diğer üç
önergeyle birlikte bugün yapılacaktır.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler”
kısmına geçiyoruz.
Bugün okunarak bilgiye sunulan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23
milletvekilinin (10/236); Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan vekilleri
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120 milletvekilinin (10/237);
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın (10/238); Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin (10/239) esas numaralı, ülkemizde demokrasiye müdahale eden
tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve
süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
Ön Görüşmeler
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 23 milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde,
siyasal ve toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/236)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve
hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
3.- MHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, millî egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal,
ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile
sivil ve askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.
Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum, çalışmalarınızda
başarı ve verim diliyorum. Bugün dört partimizin birden verdiği Meclis
araştırma önergesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım.
Önce, tabii, bütün partilerimizi ve yüce Meclisi bu önerge için
hem kutluyorum hem teşekkür ediyorum ve bunu Hükûmet olarak desteklediğimizi ve
bunun önemli bir adım olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; darbeler, toplumu ve
siyaseti halka rağmen tanzim etme düşüncesinin en somut örnekleridir. Yüce
Meclis, millet iradesinin tecelligâhıdır. Bu iradeye karşı en büyük saldırı
-bugüne kadar- ve saygısızlık darbeler yoluyla yapılmıştır. 27 Mayıs 1960
darbesinden itibaren siyasete yapılan her türlü müdahale millî iradeyi hiçe
saymış, paranteze almıştır; artık bu parantez dönemleri kapanmıştır. Demokrasi,
milletin kendi ayakları üzerinde durduğu, kendi kaderini belirlediği yönetim
biçimidir. Darbeler ise vesayetçi anlayışa dayanır. Darbeler, bir anlamda,
vesayetçi düşüncenin, işte vesayet mekanizmasının daha bir açığa çıktığı,
fiilen görüldüğü dönemlerdir. Darbeciler “bireylerin, toplum bireylerinin
gelişmediğini ve kendi kararlarını kendilerinin veremeyeceğini” savunarak,
millet iradesini hiçe sayarak demokrasiye müdahale ederler.
Darbeler ve muhtıralar, bu millete giydirilmeye çalışılan deli
gömlekleridir. Bugün gelinen noktada, millet, tüm kurumlarıyla bu deli
gömleğini bir daha asla giymeyeceğini haykırmıştır, haykırmaktadır. Bugünkü
araştırma önergeleri de -dört partinin birden verdiği araştırma önergeleri-
aslında, bunun, yüce Mecliste de en önemli ifadesidir.
Tabii, bu milletin, darbeler dönemiyle, en önemlisi darbe
zihniyetiyle hesaplaşmasının vakti çoktan gelmiştir. Bu zihinsel hesaplaşmanın
adresi de, merkezi de, tabii, bu yüce Meclistir ve Meclis olmalıdır çünkü millî
iradenin temsilcisi Meclistir. Millî iradenin temsilcisi olarak bu Meclisin,
millet adına darbeleri ve siyasete müdahaleleri araştırması, gerçekleri halka
anlatması bir görevidir. Bu Meclis araştırması, aslında, millete olan borcun
ödenmesidir. Türkiye’de, darbeler, muhtıralar, bildiriler dönemi kapanmıştır;
bu millet siyasi rüştünü ispat etmiş, iradesine ipotek konmasına “hayır”
demiştir.
Tabii, bu darbelerin toplumumuza, ülkemize, ekonomimize,
demokrasimize verdiği, gelişmemize verdiği zararların çok iyi şekilde
araştırılması, Meclisin, bütün imkânları kullanarak nedenleriyle, sonuçlarıyla
darbeleri, muhtıraları, bildirileri değerlendirmesi hem demokrasimiz için hem
geleceğimiz için de çok büyük değere sahiptir.
Şunu hepimiz biliyoruz: Demokrasimizin derinleşmesi,
kurumsallaşması darbelerle önlenmiştir. Âdeta her yeni darbede siyasi
partilerimizin zihni tamamen sıfırlanmış, sivil toplumun bütün oluşumları
sıfırlanmış ve yeniden bir döneme başlanmıştır. Bu sebeple, bu araştırma
önergesi eminim geçmişle ilgili çok ciddi değerlendirmeleri, analizleri ortaya
çıkaracaktır.
Şöyle baktığımızda, insan hakları ihlallerinin ülkemizde,
toplumumuzda en fazla yapıldığı, ayyuka çıktığı dönemler bu olağanüstü
dönemlerdir ve Türkiye'nin dış itibarı da bu manada çok etkilenmiştir. Tabii,
en önemlisi ise siyaset üzerindeki vesayet mekanizmasıdır. Bunu en iyi sizler
bilirsiniz, bu Meclis bilir millet iradesinin ne demek olduğunu ama millet
iradesinin ve Meclisin, hükûmetin üzerinde bir vesayet mekanizması daima bu
şekilde kendisini göstermiştir.
Burada dileğimiz, iyi bir analiz yapılması, rasyonel bir analiz
yapılması. Burada, doğrusu, mümkün olabildiğince siyasi, toplumsal, ekonomik,
bütün boyutlarıyla iyi bir analiz yapılması geleceğimiz için, kurumlarımız için
önemlidir. Burada rövanş duygusuyla vesaire bakmadan, toplumumuzun geleceği
için geçmişe bakarak bu değerlendirmeyi, analizi yapmak durumundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, 2000 yılından bu
tarafa da bakarsak doğrusu son on-on iki yıllık dönemde aslında demokratikleşme
mücadelesinde, demokratikleşme yolunda çok önemli adımlar atılmıştır, çok
önemli kazanımlar da elde edilmiştir yani biz kendimiz de hem Hükûmet olarak
hem parti olarak hem 22’nci, 23’üncü, 24’üncü Meclis olarak baktığımızda,
siyaset kurumu üzerinde vesayet mekanizmalarının kaldırılması için çok ciddi
bir dönem yaşanmıştır ve çok başarılar elde edilmiştir yani bu dönem bir başarı
dönemidir. Bu konuda doğrusu biz rahatız yani bu konuda bu dönemde elden gelen
yapılmıştır.
Genel demokratikleşme trendi içinde birçok Anayasa değişikliği
olmuş ve pek çok kanun, mevzuat değişmiştir; kurumsal yapılanmalar olmuştur.
İlk defa, işte şu günlerde bir darbe yargılanmaktadır, bir darbenin sorumluları
yargılanmaktadır. 12 Eylül darbesi sorumluları 12 Eylül 2010 tarihinde, yirmi
yıl sonra, yapılan bir Anayasa değişikliğiyle şimdi yargılanmaktadır. Bu,
tabii, sembolik değeri çok yüksek olan bir gelişmedir, bugünkü araştırma
önergesi açısından değeri çok yüksek olan, önemi çok yüksek olan bir
gelişmedir.
Ayrıca tabii bizim bu dönemde, bu araştırma önergeleri içinde de
zikredilen, bir 27 Mayıs 2007 bildirisi vardır yani kimileri bunu işte…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Nisan, Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - …e-belgesi olarak
falan da ifade etmektedir. Bir de benzeri 12 Martta vardır, o muhtıra olarak
verilmiştir. Aslında buna bakış farklı olsaydı, Hükûmetin tavrı farklı olsaydı
bu da bir muhtıra hâline gelebilirdi, öyle de algılanabilirdi ama burada
siyaset kurumunun, liderliğimizin ve Hükûmetimizin kararlı, dik duruşu olmuştur
ve bu dönemde olabilecek yine böyle tavra en sert şekilde, en uyarıcı şekilde,
her kuruma görevi bildirilerek karşı konulmuştur. Bu da, eminim bu araştırma
önergeleri açısından yine çok tarihî bir dönüm noktasıdır yani bu dönem de
darbeler, muhtıralar dönemi açısından bir dönüm noktasıdır.
Tabii, şunu hepimiz kabul etmeliyiz: Bu Anayasa değişikliği ve
diğer gelişmeler siyaset kurumuna güveni de artırmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün partilerin istediği
bir araştırma bu ve çok önemli. Onun için burada siyasi doz katmak istemiyoruz
yani Meclis açısından, demokrasimiz açısından buna bakıyoruz, bakmalıyız. Şu
manada: Yani illa bir parti anlamında siyasi doz değil ama bu dönemdeki
Mecliste, 22, 23, 24’üncü Dönem meclislerinin de katkısıyla, doğrusu, vesayet mekanizmalarını
bertaraf eden çok ciddi adımlar atılmıştır. Hem psikolojik ortam hem siyasi
ortam hem Anayasa değişikliği hem diğer mevzuat değişiklikleri… Bu yönde pek
çok örnek verilebilir. Yani siyaset kurumu bugün prestij kazanmıştır.
Ben bir araştırmacı olarak söylüyorum; doğrusu, eski yıllarda
yaptığımız araştırmalarda özellikle 1990’lı yılların sonlarına doğru falan,
siyaset kurumuna güven iyice düşmüştü yani kurumsal güven araştırmalarında
sekiz on kurum alt alta sıralanıyordu, en düşüklerden biriydi. Bugün en
yukarıda değil ama ortanın epey üstünde bir yerde siyaset kurumu. Bu hepimizin
dikkatiyle… Yani vatandaşa şunu dedik: Artık üzerimizde vesayet kurumu olamaz.
Siz bize verdiniz iradeyi, biz de o iradeyi sonuna kadar kullanıyoruz sizin
için. Yani milletimiz şuna artık güven duyuyor: Siyaset kurumu güçlendi,
siyasetçi bugün daha güven duyulur…
Tabii, şunu da doğrusu açıkça söylemek istiyorum yani o dönem
araştırmalarında şunu da biz görüyorduk: Siyaset kurumuna güveni azaltan başka
tutumlar da vardı, yani “Siyasetçiye güvenilmez.” tutumunu geliştiren bir
psikolojik ortam da vardı ve bu da oluşturuluyordu. Bugün bunlar bitmiştir
artık ve biz, siyasetçiye ve siyaset kurumuna güveni artırmak durumundayız.
Bunu sadece partilerimiz, bizler şahıslarımız açısından da değil, bu Meclis
açısından ve daha da önemlisi demokrasi açısından… Siyasetçiye güven azalırsa
demokrasi zayıflar; siyaset kurumuna ve siyasetçiye güven artarsa demokrasi
güçlenir; bunu hepimiz biliyoruz. Onun için de bu araştırma önergelerini
doğrusu bu açılardan da biz önemli ve değerli görüyoruz.
Tabii, burada özellikle şunu bir defa daha ifade etmek istiyorum:
Bizim dönemimizde siyasete müdahale olarak 27 Nisan 2007’de bir bildiri
yayımlanmıştır elektronik ortamda. İlk anından itibaren içinde olanlardan
birisi olarak şunu söylüyorum: Burada Hükûmet olarak ve parti olarak en kararlı
tutumumuzu ilk andan itibaren takındık ve bunun ben önemli bir dönüm noktası
olduğuna inanıyorum. Şununla da mukayese ederek bunu söylüyorum: Bu Meclis bu
manada çok acı günler yaşamıştır. Yine -benim şahit olduğum dönemdir yaş olarak
da- 12 Mart 1971’i de bu ülke yaşamıştır, o da bir muhtıradır ama o muhtıra bu
Meclis kürsüsünden okunmuştur, bu kadar önem verilmiştir. Hem o günün Hükûmeti
hem de o günkü ortamda muhtıra o değeri kazanmıştır. Onun için, 27 Nisan 2007
bildirisine 28 Nisan 2007’de Hükûmetimizin karşı tutumu ve açıklaması çok daha
tabii, önem kazanmıştır.
Tabii, şunu da doğrusu son iki noktadan birisi olarak eklemek
istiyorum, belki bir kısmı şahsi ama: Türkiye’de tabii, yaşayan her bireyin
darbelerle, muhtıralarla ilgili bir hikâyesi vardır, bu Meclis içinde bulunan
birçok arkadaşımın da bu manada hikâyesi vardır. Yani hele biraz ülke
meseleleriyle ilgilenenseniz bu darbelerin veya muhtıraların birinde mutlaka
sizin de daha ileri hatıralarınız oluşmuştur. Türkiye böyle bir siyasi tarihi
yaşadı ve yaşıyor.
Ben kendi açımdan şöyle baktığımda, işte 27 Mayıs 1960 ilk
ihtilaldir. Yani çocukluk dönemimiz, ben orta 1’deydim ama kendi muhitim, aile
ortamım sebebiyle âdeta bir yas günüydü ve büyük üzüntülerin yaşandığı bir
ortamı o çocukluk günlerinden hatırlıyorum.
Tabii, 12 Mart 1971 büyük çalkantılara sebep olmuştur,
işkencelerin falan yapıldığı bir dönem olmuştur.
Yine kendi yaşadığım 12 Eylül 1980. Ben akademisyendim, gözaltına
alındım, uzunca da bir süre kaldım çünkü gözaltılar çok uzundu o zaman -şimdi, dört güne indirdik biz- 90 gündü,
gerçi ben o kadar kalmadım ama gözaltılar bu kadar uzundu ve o gözaltıların ne
demek olduğunu burada insanlar bilir, pek çok işkenceye maruz kalmışsınızdır,
pek çok işkenceye şahit olmuşsunuzdur en azından, böyle bir ortamdır. Tabii, bu
dönemde 82 Anayasası yapıldı, son nokta olarak ona değineceğim, şu anda bizim
uyguladığımız Anayasa bu.
27 Nisan bildirisini arz ettim ama bir 28 Şubat var arada, 1997, o
zaman da ben rektördüm, suçlanarak görevden alındım. Yine, bir 28 Şubat süreci
ile de öyle bir hatıram var.
Şimdi, baskı, işkence dönemi. Hepimizin buna benzer hatıraları var
ve hepsi tatsız hatıralardır, hepsi acıdır. Bunlar ülkemize hiçbir şey
kazandırmamıştır. Bu dönemler, ne demokrasimize ne ekonomimize ne insanımıza da
bir şey kazandırmamıştır. Onun için, biz, bütün samimiyetimizle burada diyoruz
ki bu araştırma önergesi önemli, bütün dikkatimizle, titizliğimizle ve her
katkıyı da alarak yürütülsün.
Son nokta ise şunu, kalan dakikalarımda ifade etmek istiyorum:
Biraz önce söyledim, tabii, bu darbelere esas verilecek cevap, bu Meclisin
vereceği cevap, bu önergenin yanında, bir de ilk sivil anayasayı yapmaktır.
Yani hepimizin en önemli görevimiz, burada, demokratik ve sivil yeni anayasa,
darbeler döneminin bir daha açılmayacak şekilde kapandığının en büyük işareti
olacaktır ve bunu yapmak, siyasete duyulan güveni daha bir artıracaktır. Bütün
partilerimizin, tabii, seçim alanında, 12 Haziran öncesi, bu konuda taahhütleri
var. İnşallah, bütün dileğimiz, darbelerin ve darbecilerin izini tamamen silmek
için, o ruhu yansıtan mevcut 82 Anayasası’nı kaldırarak bir sivil anayasa
yapmak. Ben, geçen açıklamamda da -ilk gün soruyorlardı, 27 Mayıs darbesini
yapanların davasının başladığı gün- o gün de söyledim, yüce Meclisimize yine de
kendi düşüncem olarak arz ediyorum: Kişileri yargılıyorsunuz ama onların
yaptığı anayasa hâlen ülkenin anayasası. Bu Anayasa’yı değiştirmeden kendimizle
çelişiriz diyorum.
Tekrar, bu araştırma önergelerini tebrik ediyorum,
desteklediğimizi ifade ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atalay.
Gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, tarihî bir gün. Dört parti grubunun bir araya gelerek,
demokrasiye yönelik bütün darbelerin, muhtıraların, girişimlerin, kalkışmaların
her türünü araştırma, inceleme, tespit ve önerileri açısından tarihî bir güne
tanık oluyoruz. Bunu niçin söylüyorum? Biz, Barış ve Demokrasi Partisi, daha
önce de Demokratik Toplum Partisi olarak, bu darbelerle hesaplaşmadan bizim
demokrasiyi kuramayacağımızı hep söyledik.
Şöyle bir göz attım, kaç tane araştırma önergesi vermişiz: İlginç,
onlarca darbe araştırma önergesi vermişiz, hepsi reddedilmiş. Akın Birdal
vermiş, arkadaşlarımızdan Fatma Kurtulan vermiş, şu an cezaevinde tutuklu.
Merak ediyor musunuz neden tutuklu olduğunu? Bence merak edin, öğrenin. Yine
Pervin Buldan arkadaşımız, yine Sayın Sırrı Sakık -birazdan önerge üzerinde
konuşacak- ve yine benim vermiş olduğum yakın zaman araştırma önergeleri.
Şimdi şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım. 60 darbesinde ben
ilkokuldaydım. Tankları gördüm arkadaşlar. O tankların evimizin önünde neden
dolaştığını sorduğumda “İhtilal oldu” dediler ama ihtilal olan benim ilçem İdil’de -çok büyük bir ilçe değildi- o tankın
namlusu çocuk olarak bana yönelip “Evden çıkmak yasak.” sözcüğünü ilk defa
o zaman duydum. Sonra lisedeyken son
sınıfta 12 Mart muhtırasını, darbesini yaşadık hep beraber ve 12 Eylül darbesi
olduğunda -bunların detayına girmeyeceğim- avukattım artık, üniversiteyi
bitirmiştim. Bu sürecin sanığıydım, tanığıydım, avukatıydım ve bütün süreçlerin
içindeydim. Acıların, tahribatların ve bu tahribatların bugün getirdiği
Türkiye’de otuz yıldır süren bir kardeş kavgasının kirli savaşının nedeni de
işte bu darbelerdir arkadaşlar. Bu askerî darbelerin sonucu bugün kardeş
kardeşi bu ülkede vuruyorsa, toplumsal barış yoksa, çoğulculuk yoksa, çok
kültürlülük yoksa, eşitlik yoksa, özgürlük yoksa, adalet yoksa yine de bunun
sonucu, sebebi darbelerdir.
Evet, herkes kendi açısından farklı bir yorum yapabilir. Latin
Amerika ülkelerinde her gün domino taşı gibi darbeler olurken, Latin Amerika
ülkeleri darbeler sürecinden sıyrılıp yeni yönetimlerini kurup, yeni
anayasalarını kurup, gerilla savaşlarına son verip… Lula bile Brezilya’da
dünyanın 8’inci büyük ekonomisinin olduğu ülkede Cumhurbaşkanı olurken, biz
hâlâ 12 Eylül Kenan Evren Anayasası’yla yürüyorsak, bu ayıp, bu utanç
hepimizindir. Bu darbeleri araştırma komisyonu -üç ay artı bir ay- dört ay için
bir çalışma yapacak, eğer bu tespit ve araştırmalar yeni bir anayasayla
taçlandırılmadığı süreçte, yeni bir anayasayla bu darbelerin kökünü
kazımadığımız zaman hiçbir şeye itiraz etme hakkımız kalmaz arkadaşlar. Yeri
gelir övünürüz, İstiklal Savaşı’nda, 1920’de kurulan bu Meclis savaş
koşullarında bile kapanmadı. Doğrudur ama gün geldi, daha yakın bir tarihte,
1980’de apoletler gelip darbe yapıp bu Mecliste bulunan Başbakanı, parti
liderlerini Zincirbozan’a çektiler, siyasi yasak uyguladılar, depolitizasyon
politikasını uyguladılar, sendikaları kapatıp mal varlıklarına el koydular,
öğretmen derneklerini kapattılar, düşünen her insanı içeri aldılar.
Milyonlarcasını, yakılıp yıkılan hayatları saymıyoruz. Öncesi, muhtıralar, son
postmodern darbeler ve bütün bunlar, hepsi milletin iradesine, Türkiye halkının
egemenliğine, çoğulcu demokrasi anlayışının istemine ve siyaset kurumuna
yönelik yapıldı; sadece görünen fotoğrafı tanklar ve apoletler değil.
Faşizm, sermaye, uluslararası sermaye, kendi yönetimlerini
sermayesiyle oluşturur, en yoğunlaşmış saldırganlık biçimini darbelerde
gösterir ve NATO’yla başlayan gladio’nun, kontrgerillanın, özel savaş
birliklerinin ve gücü elinde bulunduran ve sermayenin emriyle hareket eden bu
süreçlerin hepsinde bütün halklar acı yaşamıştır, bütün inançlar acı yaşamıştır,
bütün insanlar acı yaşamıştır, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları dâhil acı yaşamıştır, ordudan
atılmıştır, cezalandırılmıştır. Ben avukat olarak çoğunun davasına
girdim. Bırakın onu,
80 darbesinde 5
milletvekilinin avukatıydım ben.
12 Eylül darbesinden sonra CHP milletvekili 4, 1 de bağımsız milletvekili Sayın Nurettin Yılmaz, 5 milletvekilinin
avukatlığını yaptım ama en beteri 2 Mart
93 yılında bu
Mecliste bir darbe daha yapıldı, onu da Sayın Sırrı Sakık bizzat -Leyla
Zana da burada oturuyor- anlatacak. O darbede de ben 18 milletvekilinin
avukatlığını yaptım. Siyaset kurumunu, parti içi hukukunu yok eden siyasi
liderleri ve sultaları yaratan, siyasi liderlerin sultasında yürüyen bir
demokraside siyasi partiler rejimini diktatoryal olarak düzenleyen seçim
sistemlerinde halkın kendi adayını seçmemesi için her türlü kötülüğü yapan,
seçim barajlarını halkın önüne koyan, hazine barajlarını halkın önüne koyan bu
kokuşmuş düzenin içinde insanlar da, toplum da, değerler de aşındı ve çürüdü.
Yakın zamanda sansür, sürgün kararnamelerinden doksan günlük gözaltılara, aç
susuz ve bir daha soruşturmadan, bir başka soruşturmadan üç yüz seksen gün
sadece gözaltında kalan, sıkıyönetim mahkemelerinde bütün insanlık dışı
uygulamaları yapan bir anlayışı konuşuyoruz burada ve biz bir anlayışı daha
konuşuyoruz: Sadece siyaset kurumunu yıpratmadı bu anlayış, bu darbeler yargıyı
yıprattı, yargıyı mahvetti. Sadece yargıyı da mahvetmedi, bürokrasinin bütün
kesimlerini kirletti ve en önemlisi de millî istihbarat teşkilatları ve
uluslararası ilişkiler içinde olan diplomatik ilişkilerin bu darbelerdeki rolü
çok berbat oldu. Bunun nasıl kullanıldığını çok iyi incelememiz lazım. Bu
darbeler hukukunu incelemek Türkiye’nin geleceğini kurtarmaktır; Türkiye’nin, çocuklarımızın
ve 75 milyon insanımızın kardeşliğini ve birliğini yeniden güçlü bir şekilde
tesis etmenin adıdır. Her darbede eğer Sünniler-Aleviler birbirini boğazlıyorsa
ve birileri bunu tezgâhlıyorsa, bunun üstüne üstüne gitmek bu Meclisin en
onurlu görevidir arkadaşlar.
Eğer sağcı-solcu diye insanlar birbirine kırdırılıyorsa ve bu
insanlar ölümde, cinayette, organizede kullanılıyorsa bunun üstüne üstüne
gitmek bu ülkenin insanlarının vicdanıdır, adaletin gereğidir, demokrasinin
gereğidir.
Eğer bu ülkede Türk-Kürt diye insanları ayırıp, kendi ana dili
farklı diye, kültürü farklı diye, kimliği farklı diye baskı uygulanıyorsa,
içeri atılıyorsa, cezalandırılıyorsa bu zihniyeti yok etmek, kökten kazımak
hepimizin namus borcudur arkadaşlar.
Sadece bu değil, hukukumuzu yitirdik, çoğulculuğumuzu yitirdik,
çok kültürlülüğümüzü yitirdik, kimliklerimizi yitirdik, kitaplarımızı yitirdik
arkadaşlar. Kitaplarımız toplatıldı, yakıldı. Sadece kitaplar değil, sinema
filmlerini topladılar yaktılar. Yılmaz Güney’in Birinci Ordudaki filmlerinin
negatiflerinin nasıl yakıldığını bir avukat olarak bana sorunuz ve ben size
şunu söyleyeyim: Sadece edebiyatı, sinemayı, tiyatroyu, düşünen insanı, çizen
insanı, sendikacıları, öğretmenleri, bu ülkenin bütün duyarlı insanlarını bir
anda terörist ilan edip… Bu darbeciler, bu işkenceciler, bu kan emiciler, hepsi
hâlâ bu ülkede kahraman gibi dolaşıyor. Kahraman gibi dolaştıkları bu ülkede,
işte, Süleyman Çelebi DİSK’in Genel Başkanı, TÖBDER üyeleri vardır, başka
öğretmen derneklerinin, sağcı-solcu fark etmez, öğretmen derneklerinin
mensupları vardır. Hepsini zindanlara koyan bu generaller hâlâ koruma altında
geziyor, hâlâ altlarında araçlar var, hâlâ bu Meclisin kanunlarıyla kendilerine
istihkak veriliyor, özel muamele görüyor, özel koruma görüyor ve özel olarak da
hâlâ lüks içindeler ve yargılamaya gelmeye bile tenezzül etmiyorlar, teşrif
etmiyorlar çünkü bunlar hâlâ diyorlar ki: “Bu Anayasa’nızın kurucu iradesi
biziz. Biz bu Anayasa’yı yaptık, biz bu zorba yasaları yaptık, biz bu ayrımcı yasaları
yaptık, biz bu tekçi yasaları yaptık. Biz düşünce özgürlüğünü engelledik, biz
örgütlenme özgürlüğünü engelledik, biz toplantı ve gösteri yasaklarını
getirdik, biz kişilik haklarını ihlal ettik, biz gizli dinlemeyi getirdik,
izlemeyi getirdik, fişlemeyi getirdik, cinayeti getirdik, işkencede ölümü
getirdik, sürgünü getirdik, sansürü getirdik ve bu ülkeye karanlığı getirdik.
Biz vatanseveriz.”
Bu kadar “Vatansever!”in bu kadar aymazca dolaştığı bir ülkede bu
Meclisin bir namus borcu vardır, bir onur borcu vardır, vatandaşlarından aldığı
iradeyle bunun hesabını sorma borcu vardır. Biz bu hesabı sorabilirsek eğer,
biz bu hesabı görebilirsek eğer yeni bir hukuk düzeni kurarız, yeni bir
demokrasi düzeni kurarız, yeni bir kardeşlik düzeni kurarız, yeni bir sayfa
açarız, yeni bir anayasayla yolumuza devam ederiz, yeni adil bir seçim sistemi
kurarız, yeni adil mahkemeler kurarız, yeni adil bir bürokrasiyi kurarız, yeni
adil basın özgürlüğünün olduğu bir ülke yaratırız ve bu hak ve mağduriyet
içinde mağdur olan ve 12 Eylül darbesinden bugüne siyah gömleğini çıkarmayan
insanların yaşadığı bu ülkede bizim çıkıp onlara verecek çok fazla, çok fazla
verecek çalışmalarımız var arkadaşlar.
Biz bunu hayata geçirebiliriz, biz bu onurda birleşebiliriz,
Türkiye'nin geleceğini kurtarabiliriz, Orta Doğu kaynasa bile, dünya kaynasa
bile, neoliberal sistem, küresel kriz birbirine karşı istediği kadar cepheleşse
bile, biz bunu sağladığımız zaman, bu darbelerle hesaplaştığımız zaman, bu
ülkenin birliğini sağladığımız zaman, bu ülkede silahları susturduğumuz zaman,
bu ülkenin geleceğinin yolunu açtığımız zaman, bu Meclis milletin en saygın
yerinde, siyasetçisi de en saygın yerini koruyacaktır.
Ama üzülerek bir şeyi ifade etmek istiyorum: Bir milletvekili bir
işkenceci kadar saygın değil hâlâ bu darbe anayasaları sayesinde. Bunu üzülerek
ifade ediyorum. İşkence yapanlar Kızılay Meydanı’nda başları dik geziyorlar
oysa genel merkezleri basılmış, binalarına el konulmuş sendikalar, dernekler,
siyasi partiler, hak aradıkları için hâlâ şüpheli muamelesi gören bir kulvarda
geziyor. Bu bulvarlarımızı da kulvarlarımızı da ayrıştırmak zorundayız
arkadaşlar. Başka yolu yok, hesaplaşmak zorundayız. Hesaplaşanlar kazandılar.
Portekiz’de Baltasar Garzon’la hesaplaştılar demokrasiyi kurdular. İspanya’da
Franco’yla hesaplaştılar, kurdular. İtalya’da seksenli yıllarda “Temiz Eller”le
yaptılar bunu, Gladio’yu, mafyayı “Temiz Eller”le, silerek bunu yaptılar.
Yunanistan’da “Albaylar Cuntası”nda yaptılar. Biz otuz senedir yapamıyoruz.
Neyimiz eksik arkadaşlar? Neden yapamıyor büyük Türkiye? Dünyada
imparatorluklar kurmuş, bugün dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olan Türkiye, 3
tane generalle mi hesaplaşamıyor, darbeciyle mi hesaplaşamıyor, onların
arkasındaki sermayeyle mi hesaplaşamıyor?
İşte, Meclisin geldiği sınav noktası bu. Bu sınavda bizim daha
fazla ortaklaşmamız gerekiyor. Bu sınavda bizim daha fazla, yeni anayasa
sürecinde daha net, daha gerçekçi ve daha onurlu duruşlar göstermemiz
gerekiyor. Biz bu Mecliste bunu gösterdiğimiz zaman...
Bakın, önümüzde birkaç tane seçim var arka arkaya 2013, 14, 15.
İşte Kenan Evren’in, darbecilerin anayasasını ve seçim yasasını, seçim
barajlarını tarihe gömdüğümüzde ve bunların yerine demokratik olanları
yaptığımızda milletin, halkımızın, Türkiye halkının iradesiyle özgürce seçilip
gelecekler, belediye başkanı olacaklar, milletvekili olacaklar ve hatta
cumhurbaşkanı olacaklar Türkiye'nin ufkunda yeni bir çığır açabilirler. Yeni
bir çığır, kendine güvenen, kendi özgüvenini sağlamış, kendi inancıyla, kültürüyle,
tarihiyle, her şeyiyle bütünleşmiş ve gerçeğinin ışığında yürüyen bir ülke
olarak bunu sağlayabilir.
Biz, inanın, buradan ne söylersek söyleyelim, burada, 80
darbesinin sonrasında şu sıralarda oturan darbeci generallerin ve onların
atadığı parlamenterlerin o siluetlerini, o resimlerini de Meclisten an
itibarıyla söküp atmanın zamanıdır. O dönemin geçici meclislerinin, o dönemin
Bakanlar Kurulunun, o dönemin Cumhurbaşkanının, darbe döneminin atanan
Başbakanının resmini bu çalışmanın sonunu beklemeden Meclis Başkanımız derhâl
bu dört partinin iradesi oluştuktan sonra indirmelidir. Artık herkes hak
ettiğini bulmalıdır; hak, adalet, insanlık adına, vicdan adına, hukuk adına,
çağdaş demokrasi adına olmalıdır.
Bizim burada parti grubu olarak duruşumuz nettir. Biz bu yolun
sonunda ışık görüyoruz, bu yolun sonunda eğer başarırsak aydınlık görüyoruz.
Türkiye'nin Meclisinin, ortak vatanda ortak Meclisin bütün işlevselliğiyle
bütün renklerinin, bütün seslerinin temsilini sağlamış, kucaklaşmış, kardeşlik
hukukunun fışkırdığı, eşitlik ve özgürlüğün, özgür iradeyle seçimlerin ve adil
bir yargılamanın, adaletli mahkemelerin kurulduğu bir Türkiye’de, hukuk
düzeninde hiç kimse kimseden korkmaz, bir Allah’tan korkar, bir hukuktan korkar
bir ülke yarattığımız zaman bu ülkenin önü açılır arkadaşlar. Allah korkusu,
hukuk düzeninde darbecilerin kurduğu düzeni demiyoruz, eğitilmiş, inançlı,
bilinçli bir vicdan duygusuyla hukuk sorumluluğunu kastediyoruz. Biz bu yolu
açmak zorundayız. Açmadığımız takdirde, toplumun her kesiminde, her alanda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – …çivilerin döküldüğü, çarkların aşındığı
bir sürece gireriz. Önümüzde tarihî bir fırsat var, şans var.
Bütün Meclisi, bütün parti gruplarını, grubumuzu, darbe hukuku
karşısındaki bu duruşu nedeniyle, onurlu duruşu nedeniyle saygıyla
selamlıyorum. (BDP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çelebi.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, şöyle bir arzımı ifade
etmek istiyorum: Şimdi burada darbeleri konuşuyoruz, bu konuda önergeler var.
Şimdi, bu darbe bu Meclise yapıldı, burada kimse yok, ilgili bakan konuşmasını
yaptı, grupların bu konudaki görüşlerinin…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bütün Meclisi göster bari!
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Tüm Meclisi, bütün herkes, ben
ayırmadan söylüyorum. Böylesi önemli bir konu, isterseniz bir ara verin.
Böylesi bir önemli konu, bu Meclise yapılmıştır.
O nedenle, hem ilgili bakan gelsin, otursun, bu konuda yalnız
sunuş yapıp gitmesin, grupların bu konudaki görüşlerini dinlesin, ona göre de
bu işe nasıl baktıklarını daha doğru öğrenmiş oluruz.
Çok teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.
Milletvekillerimizin takdiridir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Oktay
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Vural.
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak, millî egemenliğe, millet iradesine ve demokrasiye müdahalelerin
ve buna yönelik girişimlerin, darbe süreçlerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve
hukuki sonuçlarının tespit edilmesini ve demokrasinin kurum ve kurallarının
tesis edilmesi için yapılması gerekenleri belirlemek amacıyla bir Meclis
araştırması önergesi vermiş bulunuyoruz.
Amacımız, darbelerin tüm yönleriyle ele alınması, geçiştirilmeden,
sembolik olmaktan çıkararak gerçek anlamda araştırılması, demokratik hukuk
devletine yakışır bir sorgulama sürecinin başlatılmasıdır çünkü millet
iradesini yok sayarak millî egemenliğe, demokrasiye hukuk dışı müdahaleler, her
şeyden önce cumhuriyetimizin yegâne dayanağı olan milleti yok saymak anlamı
taşımaktadır. Bu sebeple, verdiğimiz bu önerge ışığında, demokrasi tarihimizde
birer kara leke olarak yer eden, millî idareyi hiçe sayan darbelerin
araştırılmasını çok önemsiyoruz. Bunu, hem darbelerden en çok zarar gören bir
parti olarak istiyoruz hem de millet egemenliğine halel getirecek girişimlerin
son bulması, bir daha yaşanmaması için istiyoruz.
Bugüne kadar yapılan askerî darbelerden toplumun her kesimi zarar
görmüştür. Görev başındaki meşru yönetimler cebren, şiddet yoluyla ve baskıyla
yönetimden uzaklaştırılmış, Parlamento feshedilmiş, sendikalar, sivil toplum
örgütleri, üniversiteler, demokrasinin olmazsa olmazı sayılan siyasi partiler
bu darbelerin ve müdahalelerin muhatabı olmuşlar; sonuçta, demokrasi ve hukuk
devleti büyük yara almıştır.
Darbeler ve muhtıralar, Türkiye’de toplumsal olarak ortaya çıkan,
meşruiyet içerisinde siyasileşerek devlet mekanizmasında yer bulmasını
engelleyen, normal demokratik mekanizmanın işleyişinin temelini teşkil eden
süreci sabote eden, özgürlükçü ortamı yok eden, milletin, egemenliğini meşru
temsilcileri yoluyla kullanmasını engelleyen bir geleneği oluşturmuştur.
Bu durum, toplumsal açıdan ülkemizin kendi iç dinamiklerini
harekete geçirerek sağlıklı bir demokratik sürecin tamamlanmasını mümkün
kılacak gelişmelerin de önünü kesmiştir.
Bu anlamda, söz konusu müdahalelerin gerçekleşmesinden önce
toplumsal yapının tahrik edilmesi, toplumsal farklılıkların kaşınması, yaşanan
çatışmalar, darbe süreci sonrasında ise işkenceler, kötü muameleler, yargı
sürecine müdahaleler, mağduriyetler sürecinin de araştırma konusu yapılmasını
siyasi ve hukuki meşruiyetin bir gereği olarak addediyoruz.
Değerli milletvekilleri, ülke yönetiminin demokrasi dışı unsurlar
tarafından ele geçirilmesi, sivil yönetimin yerine ara rejimlerin bir darbe ya
da muhtırayla hâkim kılınmaya çalışılması demokrasimizin olgunlaşmasını,
kurumsallaşmasını sekteye uğratmış, demokratik kültürün yerleşmesini, sağlam
bir zemine oturmasını engellemiştir.
Biz, hangi nedenle, kime karşı yapılmış olursa olsun bütün
müdahalelerin reddedilmesini, demokratik kural ve işleyişin sonuçlarından
bağımsız olarak savunulmasını öngören bir ahlaki perspektifi bu araştırma
önergesine koymaya çalıştık. Bunun için de "iyi darbe-kötü darbe"
ayrımına karşı olmak bir zorunluluktur. Bu sebepledir ki, 27 Mayıs, 12 Eylül,
12 Mart, 28 Şubat ve 27 Nisan arasında tercih yapmak yerine topyekûn
müdahalelerin karşısında durmak gibi erdemli ve tutarlı bir yolu tüm siyasi
partilerin dikkatine sunmak istiyoruz.
Burada gücün, millet egemenliği ve millet iradesi üzerindeki
baskısının zaman içerisinde mahiyet değiştirdiğine de dikkat çekmek istiyoruz.
Demokratik hukuk devletine yönelik tehdit odaklarının ve uygulamalarının aynı
sonucu verebileceğini son dönemlerde hep birlikte bir kısım uygulamalar
neticesinde gördük. Şüphesiz hem ordunun siyasete müdahalesi hem de ordu
üzerinden siyaset yapmak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin milletimiz nezdinde
güvenilirliğini de zedelemektedir.
Demokrasiye ve millet egemenliğine müdahalelerin siyasal sonuçlar
doğurduğu açıktır. Her bir müdahalenin, yapıldığı dönemde ve sonrasında siyasal
bir amaca yöneldiği ve bu siyasal amaçtan da ayrılamayacağı ideolojik
tercihleri doğurduğu açıktır. Biz, bu süreçte güç odaklarının ve siyasal aktörlerin
etkisinin de ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Demokratik yönetimlerin olmazsa olmazı millet egemenliğidir.
Cumhuriyetimiz de millî egemenlik temelinde kurulmuştur. Millî egemenliğin
millet iradesiyle tesisi, demokratik hukuk devleti anlayışıyla mümkündür. Bu
noktada, cumhuriyetimizi kuran millî Kurtuluş Savaşı’mızın amaç ve hedeflerini
belirleyen Erzurum Kongresi’nden Sivas Kongresi’ne kadar her zaman millî
iradeyi hâkim kılmanın esas olduğunu ifade etmişlerdir. İşte bu irade,
cumhuriyetimizin temel anlayışını ortaya koymaktadır. Esasen, 1920'de Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla birlikte hâkimiyetin kayıtsız şartsız
millete ait olduğu vurgusu yapılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, 2 Şubat 1923 tarihinde İzmir'de yaptığı
konuşmada "İnsanlar, iradesine sahip olabilmek için behemehâl egemenliğine
malik olmak mecburiyetindedir.“ ifadesini kullanmıştır, "Ve yine yüz yüze
çıkmıştır ki millet egemenliğe sahip olmadıkça kurtuluş yoktur." demiştir.
"Arkadaşlar, egemenlik kayıtsız, şartsız daima ve daima milletin uhdesinde
kalacaktır.” diyerek cumhuriyetimizin temelini ortaya koymuştur. Atatürk’ün bu
sözleri, millî egemenliğin hiçbir şekilde millet iradesine aykırı
kullanılamayacağını çok net bir şekilde ortaya koyabilmiştir, savaşın sürdüğü
yıllarda bile bunu sürdürmüştür.
Kurtuluş Savaşı yıllarında dahi mücadelenin lider kadrosu
askerlerden oluşmasına rağmen karar alma inisiyatifi her zaman Türkiye Büyük
Millet Meclisinde olmuştur. Öyle ki cumhuriyetin ilanı ve Mustafa Kemal
Paşa'nın ilk Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından 19 Aralık 1923'te bir kanunla,
Meclis üyesi bulunan subayların Meclis çalışmalarına katılması yasaklanmıştır.
Atatürk'ün “Minber” isimli gazetede orduyla ilgili görüşü ise
özellikle darbe gerekçesi olarak Atatürk'ü gösteren kesimler tarafından ibret
vericidir. Atatürk, "Şüphesiz ki tek amacı, vazifesi, düşüncesi ve
hazırlığı vatanı savunmak olan bu heyet, memleketin siyasetini idare edenlerin
verecekleri karara göre faaliyete geçer." demektedir. Atatürk’ün bu
ifadesi bile silahlı bürokrasinin, askerî bürokrasinin siyasi iradeye yani
seçilmişlere tabi tutulması gerektiğini ifade etmektedir.
Bütün bu gerçeklere ve tespitlere rağmen, özellikle Türkiye'de çok
partili hayata geçildikten sonra kimi zaman siyasetin çözüm üretemediği
gerekçesiyle, kimi zaman bazı siyasetçilerin darbeci anlayışları
desteklemesiyle, kışkırtmasıyla, kimi zaman basiretsiz tavırlarla, kimi zaman
da askerin mevcut siyasi ortamı bahane göstererek darbeler yapılmış ve bu
şekilde demokrasi tarihimiz sık sık sekteye uğratılmış, milletin egemenlik
hakkının kullanılması, ara rejimlerle yönetilme yoluyla engellenmiştir.
Demokrasilerde halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilciler halka
karşı sorumludurlar, kendilerini seçenlere hesap verirler ve seçmenleri
tarafından başarılı bulunamazlarsa yine demokratik yollarla işbaşından
uzaklaştırırlar. Oysaki ülkemizde nerdeyse her on yılda bir karşı karşıya
kalınan sorun, siyaset dışı unsurların siyasete müdahale etmesi ve bu
müdahalelerin demokratik siyasetin doğal akışını ve mecrasını değiştirmeye
sebep olmasıdır. Bu anlamda, askerî darbeler, Türkiye'de toplumsal olarak
ortaya çıkan taleplerin meşruiyet içerisinde siyasileşerek devlet
mekanizmasında yer almasını engelleyen, normal demokratik mekanizmanın
işleyişinin temelini teşkil eden süreci sabote eden ve milletin, egemenliğini
meşru temsilcileri yoluyla kullanmasını engelleyen bir geleneği oluşturmuştur.
Şüphesiz bütün bu süreç içerisinde, Türkiye'nin demokrasi tarihi
muhtıra ve darbelerin talihsiz hatıraları ile doludur. Siyasi tarihimizde
meydana gelen kimi zaman “muhtıra”, kimi zaman “darbe”, kimi zaman da
“postmodern darbe” olarak nitelendirilen, demokrasimizi kesintiye uğratan
girişimlerin ülkeye verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Bu darbelerden
toplumun her kesimi zarar görmüştür. En çok da darbelerin zarar göreni siyasi
partiler olmuştur; onlar muhatap olmuşlar, en büyük yarayı da onlar
taşımışlardır.
12 Eylül döneminde diğer partiler gibi Milliyetçi Hareket Partisi
de kapatılmış, Milliyetçi Hareket Partisi ve ülkücü kuruluşlar davasında, bu
millete vatan aşkıyla bağlı olan ülkücü, milliyetçi gençlerden kimisi idam
sehpalarında can vermiş, kimisi senelerce zindanlarda kalmıştır. MHP ve ülkücü
kuruluşlar davasında 587 kişi yargılanmıştır, 220 ülkücünün idamı istenmiş ve 9
ülkücü genç idam edilmiştir. Bu yönüyle, Milliyetçi Hareket Partisi, bu
darbenin ve darbeci zihniyetlerin en büyük mağdurudur.
Bütün bu soruşturmalar, idam kararları, ölümler, işkenceler,
şüphesiz 12 Eylülde 5 generalin yönetime el koymasıyla sınırlı bir hadise
değildir; 2 generali yargılamak ise “12 Eylülü yargılamak” demek değildir.
Çünkü bütün bunlar, askerî, bürokratik pek çok fail tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, darbelerle hesaplaşırken, hesaplaşmanın
sembolik olmaktan öteye geçmesi için darbeye zemin hazırlayan, darbeyi yapan,
darbe zihniyetini sürdüren bütün sistemin ve topyekûn zihniyetin ele alınması
gerekmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, millî egemenliğe ve demokrasiye
aykırı, hukuk dışı müdahalelerin siyasi ve hukuki meşruiyetten yoksun olduğunu
her dönemde ifade ettik. Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu Sayın Alparslan
Türkeş "En kötü demokrasi, en iyi darbe idaresinden daha evladır."
şeklinde demokrasiye bakış açısını engin bir tecrübeyle ortaya koymuştur.
Biz, getirdiğimiz araştırma önergesinde, bu anlamda, yalnız
darbecileri değil, darbe zihniyetini, darbe süreçlerini ele alan geniş kapsamlı
bir araştırmadan bahsediyoruz. 12 Eylül 1980 darbesinin mağduru olarak 21 Ocak
1993 yılında verdiğimiz araştırma önergesindeki işkenceler, kötü müdahaleler,
kötü muameleler, yargı sürecine müdahaleler olmak üzere, belirtilen hususların
da araştırma konusu yapılmasını hukuki ve siyasi meşruiyetin bir gereği olarak
düşünüyoruz.
Evet, 21 Ocak 1993 tarihinde, Milliyetçi Hareket Partisine mensup
milletvekilleri, 1980-83 dönemi arasında yapılan işkencelerin soruşturulmasını
burada istemiş ama maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti bu işkencelerin
sorumluları hakkında bugüne kadar adım atmamıştır.
Esasen 12 Eylülün yargılanma sürecinde de 2010 referandumunda
getirilen ve geçici 15’inci maddenin kaldırılmasına yönelik tartışmaların
olduğu bir dönemde de Milliyetçi Hareket Partisi sadece bunun kaldırılmasının
değil fakat aynı zamanda yargılamasının tamam yapılabilmesi için bir önerge
vermiş olmasına rağmen maalesef bu önergeler kabul edilmemiştir. 12 Eylül 1980
darbesinin münhasıran yargılanmasına yönelik bir iradenin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilmemiş olmasını da son derece yadırgatıcı bulduğumuzu ifade
etmek istiyorum. Eğer o gün münhasıran yargılanmasına yönelik bir değişiklik
yapılmış olsaydı, bugün bu darbecilerin savunduğu labirentlerin oluşturduğu
boşluklar bir savunma gerekçesi olarak ortaya konamayacaktı. Ne yazıktır ki,
maalesef, 12 Eylül 1980 darbesini münhasıran yargılamaya yönelik bu önergenin
reddedilmesi, esasen, bugün, 12 Eylül 1980 darbesinin yargılanması hakkında
ortaya çıkabilecek sonuçları da gösterebilmektedir. Bu bakımdan, biz, 12 Eylül
1980 darbe sürecini sadece 2 generale indirgeyerek yargılamanın, açıkçası, bu
yönleriyle kapatılmasını, sürecin bu yönleriyle kapatılmasını doğru bulmuyoruz.
Değerli milletvekilleri, askerî bürokrasi, zaman zaman Türk siyasi
hayatını, tarih boyunca siyasetin sınırlarını zorlayan, onun alan
genişletmesini engelleyen bir parametre olarak bugünlere kadar etkisini
sürdürmüştür. Yalnız, millet iradesine dayalı demokrasiyi sadece asker-sivil
ilişkileri kapsamında irdelemek kâfi değildir. Demokrasi üzerinde tehdit
oluşturan zihniyetleri yalnızca siyaset dışında aramak ve dikkatleri yalnızca
bu yöne çekmek bu konudaki tarihî tecrübelerimizi göz ardı etmek olacaktır. Bu
kapsamda, yargının, siyasi gücün etkisi altına alınması, medyanın özgürlüğünün
önündeki fiilî engeller, demokraside denge ve denetim kanallarının tıkanması,
eleştiri ve muhalefet imkânlarının fiilî kısıtlanması gibi hususların da ayrıca
zikredilmesi gerekmektedir. Toplumsal tercihlerin oluşmasında son derece önemli
olan siyasi ve toplumsal muhalefet ve eleştirilerin, şu ya da bu şekilde korku
tüneli içine sokulması veya böyle bir algı oluşturmasının da demokratik sürecin
sağlığını etkilediği gayet açıktır.
Ülkemizin politik geçmişinin bize kazandırdıkları, tehlikenin
yalnızca siyaset dışından değil, yanlış siyaset ve demokrasi algısının da en az
darbeci zihniyetler kadar demokrasimize zarar verebileceğini işaret etmektedir.
Muhalefetin yaşamasına ve kendisini geliştirmesine imkân tanımayan, tahammül
göstermeyen sistemleri “demokratik parlamenter rejim”, bu anlayış sahiplerini
de “demokrat” olarak tanımlamak mümkün değildir.
Bu itibarla, demokrasiyi yaşatmanın yolu, sadece dış müdahale
kanallarını kapatmaktan değil, bunun yanında diğer siyasal görüşleri de
dinlemeyi öğrenmiş, farklı düşüncelere saygı gösteren, onların haklı
olabileceğine ihtimal veren köklü bir demokratik dönüşüm zihniyetinden
geçmektedir.
Kendi dışındaki tercihleri yok sayan bu siyasal körlüğün,
demokratik hayatımıza tıpkı dışarıdan olduğu gibi içeriden de darbe vuracağını
anlamak ve bilmek gerekmektedir. Burada esas, ele geçirme psikolojisinden
sıyrılmak “Olursa benim olsun, benim dediğim olsun.” zihniyetinden bir an önce
arınmak olmalıdır. Bütün müdahale arayışları, demokratik sisteme olan güvenin
zayıflaması ile artacak ve toplumsal destek bulacak, demokrasiye olan inancın
artması ile son bulacaktır. Bu nedenle, milletimiz nezdinde siyasi sisteme
karşı duyulan güvensizliğin tohumlarını ekmekten, itici, uzaklaştırıcı,
aşağılayıcı tavırlardan kaçınmak siyasetçinin temel görevlerinden biridir.
Demokrasiye ve millet egemenliğine müdahalelerin siyasal sonuçlar
doğurduğu açıktır. Gerçekten, her bir darbe öncesi ve sonrasında darbenin bir
siyasal ve ideolojik tercihleri her zaman olmuştur. Bu bakımdan, bu süreçlerde
siyasal aktörlerin etkileri de ele alınmalıdır. 1960, 1980 ve 28 Şubat süreci
gibi darbe ve müdahaleler sonucu oluşan yeni siyasal yapılanmanın doğurduğu
sonuçların ve dönüşümün etkisi ve sebebi de incelenmelidir.
Darbelerle siyasi partilerin oluşturduğu ana siyaset mecraları yok
sayılmıştır, tecrübeler yok sayılmıştır, halkın tercihleri köklü ve tecrübeli
siyasi hareketler yerine konjonktürel siyasi hareketlere yönlendirilmiştir.
Böyle bir yapısal gelişme, demokrasinin vazgeçilmez unsurları olan siyasi
partileri etkilemiş, siyasi partilerin halkla kurumsal ilişkilerinin ve halka
karşı sorumluluğunun yerine, daha dar anlamda kişisel veya grupsal
sorumluluklar etkin olmuştur. İşte böylesine bir durum, seferber edilen seçmen
kitleleri oluşturmaya yönelik bir siyaset anlayışını da beraberinde
getirmiştir.
Bu anlamda 28 Şubat süreci sonrasındaki siyasi yapılanmalar, 27
Nisan sonrasında 4 Mayıs 2007’de Dolmabahçe’de yapılan görüşmeler, müdahalelerin
ve müdahale girişimlerinin ortaya çıkmasını açıklığa kavuşturabilecek
niteliktedir.
Demokratik süreç ve yönetim anlayışına yönelik müdahalelerin
sadece ülke içinde güç paylaşımı arayışından kaynaklanmadığını, aynı zamanda bu
süreçlere dış unsurların etkisinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini
düşünüyoruz. 12 Eylül 1980 darbesini “bizim çocuklar” diyerek algılayan dış
çevrelerin, uluslararası güç dengesi içerisinde Türkiye’yi içindeki güçlerle
kontrol etme amaçlarını araştırmaya konu süreçlerden arındırmak mümkün
değildir.
Özellikle son zamanlarda “demokrasiye müdahale” adı altında ortaya
çıkan birtakım planların, varlığı ya da yokluğu dava konusu yapılan bu
planların ortaya çıkış süreci, akamete uğrayışı, bütün bunların bütün bu
süreçlerde ele alınması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL (Devamla) – Şüphesiz bütün bu süreçlerin, aynı zamanda
Türkiye’nin siyasal rekabet sürecine de müdahale olduğunu görmemiz
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türk devlet felsefesi, millî bütünleşme
ve millî demokrasi ülküsüne dayanır. Demokrasi, milletin siyasi, kültürel ve
iktisadi yönetime katılması, siyasi, kültürel ve iktisadi hâkimiyetin millete
ait olmasıdır. Demokrasinin kökleşmesi ve gerçek anlamıyla millî egemenliğin
tesisi ancak ve ancak böyle bir yapı içerisinde mümkün olabilir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bütün bu darbe süreçleri
içerisinde ve bütün bu süreçlerin toplum ve devlet hayatımız üzerinde meydana
getirdiği tahribatın ortaya konulması, maddi ve manevi zararların,
mağduriyetlerin ve hak ihlallerinin bütüncül bir şekilde araştırılması ve
müdahalelerle karşı karşıya kalınmaması, gerekli tedbirlerin alınması için
Meclis araştırması yapılması amacıyla verdiğimiz bu önerge doğrultusunda, diğer
siyasi partilerle bir komisyon kurulmasına yönelik bir iradenin belirlemesini
milletin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - …bir zaferi olarak gördüğümü ifade
ediyorum.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
yönelik tüm eylem ve işlemler ile demokrasiyi kesintiye uğratan tamamlanmış ve
girişim niteliğindeki sivil ya da askerî darbeler ile sonrası uygulamaların,
demokrasi dışı, toplumu terörize eden tüm vesayet sistemlerinin ve bunları
önceleyen olay ve olguların araştırılması ve sorumluların tespiti amacıyla
görüşülmekte olan Meclis araştırması üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk Dil Kurumuna baktığımızda, darbe, bir
ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak
hükûmeti istifa ettirme ya da rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme
işidir. Anayasa’mızda egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Millet,
kayıtsız ve şartsız sahip olduğu bu egemenliği yine Anayasa’da belirtilen
yetkili organlar eliyle kullanır. Milletin kayıtsız ve şartsız sahip olduğu
egemenliği yetkili organlardan biriyle kullanmasını önlemeye yönelik her eylem
darbedir ve demokrasiyi kesintiye uğratan her eylem darbedir. Darbenin sağı
solu ya da askeri sivili, hepsi aynıdır yani “Askerî darbeler kötüdür, sivil
darbeler iyidir.” şeklindeki algı doğru değildir.
Sayın Bakan -konuşmasını dikkatle izledim- Türkiye'de darbe
döneminin kapandığını söyledi. Eğer Türkiye'de darbe döneminin kapandığı
lafıyla kastetmek istediği askerî darbe döneminin kapadığı ise bu doğrudur
ancak askerî darbe dönemini aratacak uygulamaların yani sivil darbenin eseri
olan uygulamaların kapandığını söylememiz mümkün değildir.
Bu önerge görüşülürken, 12 Eylül 1980 darbesinin oluşmasına neden
olan ve o 12 Eylül 1980 darbesinin işaret fişeği olan, örneğin, 16 Mart 1978
olaylarının araştırılması, 1 Mayıs 1977, Taksim’deki kanlı 1 Mayısın
araştırılmasına ilişkin önergelerimiz var idi. Bu önergeleri acaba bu önergeyle
neden birleştirmediniz? Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu bu önergelerin
konuşulmasını sırasında, her seferinde reddetti. Bu önergelerin araştırılmasını
neden kabul etmedi?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de yapılan ister askerî isterse
sivil darbeler sonucu her seferinde faşist yönetim biçimi egemen olmuştur yani
darbeler sonucunda faşizm Türkiye'de bir yönetim biçimi olarak gelmiştir.
Faşizm nedir? Faşizm, diktatörlükler içerisinde en kanlı, en ırkçı, en şoven,
en saldırgan olan bir yönetim biçimidir yani bilimsel anlamıyla, gerçekten,
sermayenin kendi tahakkümünü kurabilmesi için emekçi halk üzerinde, genel olarak halk üzerinde kurduğu en kanlı
diktatörlüktür.
Dün yapılanları bugün ayıplamak, bugün karşı çıkmak çok kolaycı
bir yol. Bununla, dün yapılanlara karşı çıkmayı küçümsemiyorum. Elbette ki dün
yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara bugün de olsa karşı çıkmak önemli
sayılacak bir konudur ama bundan daha önemlisi, bugün yapılan eylem ve
işlemlere, haksızlık ve hukuksuzlara karşı çıkabilmek daha önemlidir.
12 Eylül 1980 darbesinin ya da 12 Mart 1971 hareketinin ya da 28
Şubat sürecinin ya da 18 Nisan bildirisinin, 1960 hareketinin yapıldığı sırada
susanlar, bugünkü hareketlere karşı susanlarla aynı zihniyettir. Bizim, bugün
yapılan -emekçi halk üzerinde yapılan, muhalefet üzerinde yapılan- baskılara,
saldırılara karşı çıkmamız için bir otuz sene mi gerekecek?
Değerli arkadaşlarım, “Türkiye’de darbelerin nedeni” konusunda
toplumdaki yaygın kanı, “Ülkemizdeki faaliyetiyle hükûmetleri devirip sivil ya
da askerî darbelerle anayasal demokratik düzeni işlemez hâle getirdiği,
‘sosyal, kültürel, etnik, dinî, mezhepsel’ gibi farklılıkları ve yaraları
kaşıyarak halkı birbiriyle çatıştırıp, cinayet ve katliamlarla ülkede kaos
yaratıp istediği yönetimleri işbaşına geçirdiği söylenen emperyalizmin yasa
dışı örgütü kontrgerillanın karanlık faaliyeti” olduğu şeklindedir.
Sivil ya da askerî tüm darbeleri hukuk sınırları içinde sorgulamak
ve darbe rejimleriyle hesaplaşmak, bir demokrasinin koşulu olduğu kadar,
emperyalizmle hesaplaşmanın da ön koşuludur.
Askerî darbenin soruşturulmasını isteyen Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı, nedense, sivil darbeler konusunda çekingen davranmaktadır,
korkak davranmaktadır, ürkek davranmaktadır. 1980-1983 süresinde çıkartılan
kanunlardan ve bu kanunların yarattığı sistemden en çok yararlanan parti Adalet
ve Kalkınma Partisi İktidarı olmuştur.
Askerî darbeyi soruşturmak ve araştırmak demek, darbelerin
demokrasi üzerinde yarattığı etkiyi ve insanların yaşantıları üzerindeki etkiyi
soruşturmak, araştırmak demektir, darbe hukukunu bütünüyle ortadan kaldırmak
demektir ve gerçekten 12 Eylül politikalarını sorunsuz uygulamak için toplumu
kurban edenlerin gerçek yüzlerini ortaya koymak demektir. Gerçekten toplumu
kurban edenlerin gerçek yüzleri ortaya konmadan darbeyle hesaplaşıldığı
yalanıyla arınmak mümkün değildir. 12 Eylülün asıl gizemi, 12 Martın asıl
gizemi, 28 Şubatın asıl gizemi, 60 hareketinin asıl nedenleri çözülmeden,
bunlar araştırılmadan ve sırf darbe rantını yiyenlerden hesap sorulmadan, tüm
sorumlular ortaya çıkarılmadan, yalnızca 3-5 tane darbeci generali
yargılanıyormuş gibi göstererek darbelerden hesap sorulmaz.
Gerçekten Türkiye’yi emperyalizmin sınırsız güdümüne sokan ve
toplumu sindiren zihniyettir bu zihniyet ve darbenin gerçek nedenlerini
yargılamadan, 2 generali yargılayarak darbeyle hesaplaşmak bir illüzyondan
öteye geçemeyecektir.
AHMET YENİ (Samsun) – Niye müdahil oldunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bugünkü sivil darbe döneminin
hazırlayıcısı olan ve yaşadığımız Bask benzeri baskı rejiminin, devlet güvenlik
mahkemelerinin ve onun ruh ikizi özel yetkili mahkemelerin mimarı olan bugünkü
siyasal iktidarın meşruiyetinin kaynağı olan askerî darbe eğer yargılanacaksa,
bu, göstermelik, yasak savma kabilinden yapılmamalıdır. Bu nedenle, yapılacak
olaylarda, yargılamalarda Adalet ve Kalkınma Partisinin son on yıllık
politikaları bence sorgulanmalıdır.
Bugünkü siyasi iktidar 12 Eylül 1980 rejiminin muktedir çocuğudur
değerli arkadaşlarım ve bu İktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı 12
Eylül 1980’den beslenen bir iktidardır siyasi olarak. Darbeyi sadece askerler
yapmaz. İkide bir, darbeyi askerlerin yaptığı bir eylem olarak sunmak darbeyi
gizlemektir, sivil darbeyi gizlemektir.
Şimdi, tarihimize bakacak olursak, 19 Nisan 1960 tarihli Milliyet
gazetesinin manşeti şuydu: “Her türlü siyasi faaliyet durduruldu.” Bu kararı
alan Tahkikat Komisyonunun, Başbakanın “Adliye işleyemez hâle geldi.” sözleri
üzerine Mecliste Demokrat Parti oylarıyla kurulması üzerine yazılmış bir
karardı. Neydi bu Komisyonun görevi, ne tür kararlar aldı? Anayasa Mahkemesinin
kurulmasına neden olan bu Komisyon nedir?
27 Ekim 1957 seçimleri üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçince
Cumhuriyet Halk Partisi lideri İsmet İnönü Anadolu gezisine çıktı. İstanbul’da,
Konya’da, Uşak’ta, Kayseri’de ve İskenderun’da olaylar çıktı. Polisler İnönü’yü
karşılamak isteyen halkı zor kullanarak dağıttı. Demokrat Parti Meclis Grubu
bir bildiri yayımlayarak CHP’yi halkı ve askerî ayaklanmayı kışkırtmakla ve
bütün yurtta yıkıcı grupları kendi çevresine toplamakla suçladı. Demokrat Parti
muhalefeti susturmak istedi, muhalefete karşı yeni tedbirler alınmasına karar verdi.
Alınacak öncelikli tedbir, Mecliste Tahkikat Komisyonu kurulmasıydı ve 18 Nisan
1960’ta Tahkikat Komisyonu kuruldu.
Tamamı Demokrat Parti milletvekillerinden oluşan 15 üyeli
Komisyonun görevlerine bakınız arkadaşlar: Muhalefet ve basın aleyhinde ortaya
atılan tüm iddiaları bu Komisyon soruşturacak. Her türlü siyasi faaliyet
hakkında önleyici karar almak, mitingleri, toplantıları yasaklamak bu
Komisyonun göreviydi. Her türlü yayını yasaklamak, yayın organlarının basım ve
dağıtımını durdurmak ve kendilerince gerekli her belgeye el koymak bu
Komisyonun görevleri arasındaydı. Meclis görüşmeleri ya da önergeler sadece
Resmî Gazete’de yayımlanabilecekti. Hükûmet bütün iletişim araçlarından
istediği gibi yararlanabilecekti. Anlaşılacağı üzere, Komisyon, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden ve mahkemelerden daha güçlüydü, savcı ve hâkimlerin bütün
yetkisini elinde tutuyordu. Öyle ki Komisyonun alacağı önlem ve kararlar kesin
olacak, bu önlem ve kararlara hiçbir şekilde itiraz edilmeyecekti. Komisyonun
karar ve önlemlerine karşı çıkanlar bir yıldan üç yıla kadar ağır hapisle
cezalandırılacaktı. Komisyon kararlarının icra ve infazında, sivil ya da asker,
hangi görevlinin ihmali görülürse o kişi altı aydan üç yıla kadar
hapsedilecekti ve Komisyonun kurulur kurulmaz aldığı ilk karar: Partilerin
kongre, toplantı düzenlemeleri, siyasal etkinlikte bulunmaları ve yeni örgüt
kurmaları yasaklandı.
Bu anlayışın, bu kararın 12 Eylül 1980’de darbeyi yapan
generallerin Türkiye’deki siyasi faaliyetleri yasaklamakla, mahkemeleri kapatmakla,
aldığı kararla arasında hukuksal olarak ne fark var arkadaşlar?
En sonunda Milliyet gazetesi 19 Nisan 1960 günü şu manşeti attı:
“Her türlü siyasi faaliyet yasaklandı.”
Bunu şu nedenle söylüyorum: Bu anlayış, o günün Sayın
Başbakanının, rahmetli Başbakanın “Adliye işlemez hâle gelmiştir.” sözlerinin
sık sık tekrarından sonra yapılan eylem ve işlemlerdir. Yani bu, o günkü
yürütme organının yargıdan rahatsız olmasının getirdiği bir düzenlemedir, bir
olaydır. Dolayısıyla, o Tahkikat Komisyonu ülkede demokrasiyi zaten katletmişti
ve o Tahkikat Komisyonu zaten darbe yapmıştı yani askerî darbeden önce sivil
darbe yapılmıştı.
Haberciler cezaevine gönderildi. 5 kişinin yan yana gelerek
dolaşmasına yasak getirildi. 19 Mayıs törenlerinin yapılması bile yasaklandı.
Mektup ve telgrafa sansür konuldu. Üniversiteler kapatıldı. Ancak olaylar hiç
durmadı, üstelik çıkan olaylara kan karıştı, Orman Fakültesi öğrencisi Turan
Emeksiz polis kurşunuyla öldürüldü. Sonrasını hep beraber biliyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisine hâkim olan hükûmetin kuvvetler
ayrılığını bertaraf ederek diktatoryal bir rejim kurmasının önünde Anayasa
Mahkemesinin bir engel oluşturacağı düşüncesiyle o tarihte Anayasa Mahkemesine
geçiş yapıldı.
Değerli arkadaşlarım, bugüne geldiğimizde, “hukuk devleti”
dediğimiz zaman, “Türkiye bir hukuk devleti midir?” dediğimiz zaman, gerçekten,
öncelikle şu sorunun cevabını vermek zorundayız: Hukuk devleti nedir? Hukuk
devleti, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, yönetenlerin her
türlü eylem ve işlemlerinin denetime bağlı olduğu, böylece bireylere hukuk
güvenliğinin sağlandığı devletin adıdır.
2012 Türkiye tablosuna baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin
yeniden biçimlendirildiği bir gerçektir. Ne yazık ki bu yeniden biçimlendirme,
cumhuriyetimizin demokratikleştirilmesi yerine, otoriterleştirilmesi yönünde
gelişmektedir.
Otoriter rejimlerin en büyük özelliği, demokratik bir rejimle iş
başına gelmiş olmalarına karşın, yönetimlerinin, kuvvetler ayrılığı, hukukun
üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi demokrasinin olmazsa olmaz
koşullarına uymamalarıdır. Karizmatik bir lider, hukukun yürütmenin denetimi
altına sokulması, muhaliflerin sindirilmesi, halk desteğine ve ekonomik
performansa bağlı bir meşruiyet arayışı, herkesin telefonunun dinlenmesi değil
herkesin telefonunun dinlendiğine inanması; bu sayılan hususlar bütün otoriter
demokrasilerin ortak özellikleridir. “Beni desteklerseniz yaşarsanız;
desteklemezseniz, muhalefet yaparsanız sizi yaşatmam.” söylemi bütün otoriter
yönetimlerin ortak ve temel sloganıdır.
Otoriter demokrasilerde siyasal iktidar meşruiyet kaynağı olarak
halk iradesini gösterirken, “halk iradesi” sözüyle neyi kastettikleri,
iktidardaki partiye oy veren çoğunluğun iradesi olduğu açıktır; oysa
demokrasilerde çoğunluktan daha ziyade azınlık önemlidir. Demokrasinin özü olan
hukuk devleti, insan hakları ve azınlığı koruyan bir devlettir. Hukuk devletini
kaldırdığınız takdirde geriye sadece ezilen azınlık kalır oysa çoğulcu
demokrasi, azınlığın çoğunlukla eşit bir özgürlük alanına sahip olması demektir.
Otoriter rejimlerin elindeki en önemli meşruiyet kozu ise plebisit
veya referandumdur. Türkiye’de siyasal iktidarın sık sık referanduma gitmekten
söz ediyor olması bunun temel göstergesidir. Referandum, Anayasa’da yeri olan
bir kurum ancak nasıl kullanıldığına bağlı, manipülasyona veya yanıltmalara
açık bir yöntemdir. Referandum ya da plebisite dayanan bir demokrasi,
kolaylıkla çoğunluğun azınlık üzerinde egemenlik ve baskı kurmasına pekâlâ
dönüşebilecektir.
2002 yılında Türkiye tablosuna baktığımızda, seçimle işbaşına
gelmiş bir siyasal iktidar var ancak bu siyasal iktidarın demokrasinin özünü
oluşturan “hukuk devleti”, “kuvvetler ayrılığı”, “bağımsız yargı” kavramlarıyla
arası hiç mi hiç hoş değil. Türkiye’de güçleri elinde toplamak isteyen ve
giderek de toplayan, bunu da başaran bir siyasal iktidar var. Siyasal iktidarın
elinde giderek artan bir güç yoğunlaşması görüyoruz. Türkiye, hızla güçler
ayrılığından güçler birliğine doğru gitmiştir. Korporatist bir yapı doğuyor.
Buna karşı direnenler ise halk iradesine karşı çıkmakla suçlanıyor.
Bağımsızlığını korumaya çalışan yargı üzerinde sert mücadeleler yapıldı, yargı
teslim alındı. Bu da “Yargı kime hesap veriyor? Millete hesap vermiyor. Yargı
411 milletvekilinin verdiği oyu yok sayıyor.” denilerek yapıldı, halk yargıya
karşı çok açıktan kışkırtılarak yapıldı.
Türkiye’de yargısız ve yasamasız hükûmet etmek isteyen bir siyasi
parti söz konusu. Siyasal iktidar, yetkilerini Anayasa’dan alan yargı
tarafından denetlenmeyi içine sindiremiyor, kabul edemiyor, bunun hukuk
devletinin olmazsa olmaz bir gereği olduğu onu hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Yargıyı kendi çizgisine çekmek için mücadele verdi, yargıyı kendi siyasal
iradesinin önünde diz çöktürmek için mücadele verdi ve sonunda, gözünüz aydın,
yargı yürütmenin önünde diz çökmüş vaziyettedir. Bugün, Anayasa Mahkemesi
Başkanının söylediği lafları dikkate alırsak bunu görürüz ve yine, yıllarca
hukukçuluk yapmış Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk’un “Bugün kimse bana yargı
bağımsızdır dedirttiremez.” ifadesini dikkate alırsak yargının nasıl teslim
alındığını görürüz.
Türkiye’de basının durumu ortada, iktidarın çizdiği sınırlar
içerisinde ancak özgür olabiliyor. Hukuka aykırı tutuklamalar, arama ve el
koymalar, gizli tanıklar, telefon dinlemeleri olağan mı olağan sayılıyor.
Türkiye’deki iktidar, iktidarını sınırlayan basın, üniversiteler, yargı gibi
bağımsız kuruluşlara egemen oldu. Gerçekten, Türkiye’de düşünceyi açıklama
hakkı ve hürriyeti tek yönlü olarak yok edildi, kısıtlandı; yergi yönü yasak,
övgü ve övgü düzme yönü sınırsız olarak serbest, hatta ödüllü.
Ne yazık ki ülkemizde hukuk bağımsızlığını kaybetti ve
siyasallaştı. Adaletten bahsetmek imkânsız hâle geldi. “İleri demokrasi” adı
altında insan hakları ve özgürlükler bu ülkede artık yok hükmündedir. Toplum
kafaca bölünmüş ve hızla ayrışmaktadır, hoşgörü tamamen kaybolmuştur. Bunun en
son örneği, Sayın Haberal’ın, ölmeden önce annesini görmesine ve onunla
helalleşmesine tahammül edemeyen bir siyasi anlayışın bugün işbaşında
olmasıdır.
İdarenin tasarruflarına güven yok olmuştur. İşsizlik artarak devam
etmektedir. Tecavüzcüler, bölücüler ve insanlığa karşı suç işlemiş olanlar ve
bunları koruyanlar dışarıdadır, yurtseverler, devrimciler içeridedir. “Bal
tutan parmağını yalar.” sözüne uygun olarak hırsızlık ve hortumlama had
safhadadır. Hitler Almanyası’na rahmet okutacak faşist uygulama ve yöntemler
artık olağan hâle gelmiştir. Daha vahimi, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
döneminde Türkiye, komşularına terör ihraç eden bir ülke hâline gelmiş, hatta
bir bahane ile savaş açmayı düşünen bir ülke hâline gelmiştir.
Düşünceyi açıklama hakkı ve hürriyeti tamamen yok olmuştur.
İktidarı eleştirmeye yeltenseniz, halkı kıyama teşvik, kurulu düzeni yıkma suçu
işliyorsunuz. Ekonomik açıdan eleştiriler, “Türkiye'nin itibarını kırma”,
“bozgunculuk” olarak nitelendiriliyor. Dış politikaya ilişkin görüş
açıklasanız, Türkiye'nin dostlarıyla arasına nifak sokma, Türkiye’yi küçük
düşürme suçlamasıyla karşılaşıyorsunuz. Kimse “Sen, iktidara, Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarına, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a övgü düzdün, övgüde,
yağdanlıkta ileri gittin.” diye sorgulamıyor; tam aksine, bunlara en ufak
eleştiri yaptığınız zaman kendinizi zindanlarda buluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir ülkede
demokrasi olup olmadığının, bir ülkede demokrasinin kesintiye uğrayıp
uğramadığının tek göstergesi sadece askerler ya da polis tarafından yönetime
müdahale edilmesi değildir; pekâlâ halkın verdiği egemenlik yetkisini
kullanırken de demokrasiyi kesintiye uğratabilirsiniz. Bir ülkede demokrasinin
varlığını gösteren, hukuk devleti ilkesinin işleyip işlemediğidir. Bir ülkede
iktidarın özgür olması demokrasinin olduğunu göstermez ama bir ülkede muhalefetin
özgür olması demokrasinin varlığının ilk koşuludur. Bugün, Türkiye’de, Sami
Selçuk’un söylediği gibi… “Hiç kimse yargı bağımsızdır.” dedirttiremez diyor.
Bugün, Türkiye’de bana da “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir, gerçekten
hukuk devletidir.” dedirttiremez değerli arkadaşlarım ve bu çerçevede,
gerçekten biz, ister askerî ister sivil her türlü darbeyle, ister sağ anlayışla
ister sol anlayışla yapılan her türlü darbeyle hesaplaşacaksak, öncelikle
Adalet ve Kalkınma Partisinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …kendi düşüncesini sorgulaması
gerekiyor; toplumdan intikam alma, toplumu bölme anlayışından vazgeçmesi
gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Konuşmacı, biraz önce, Partimize,
Hükûmetimize, Grubumuza hakaret etmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben hiç hakaret etmedim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Faşist uygulamalar ve hırsızlıkla
bağlantı kurarak ağır töhmetlerde bulunmuştur. Sataşmadan dolayı söz istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün Adalet ve Kalkınma
Partisine, AK PARTİ Grubuna ve Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz bugün, esasında, biraz önceki Sayın Konuşmacının konuşmasına
kadar, darbeleri konuşuyorduk, darbelerin zararlarını ve bundan sonraki
dönemlerde bir daha tekrarlanmaması için Meclisin iradesinin, kararlılığının
ortaya konulmasını konuşuyorduk. Ama biraz önceki konuşmacı, çok farklı bir
konuşma yaptı, âdeta, 1960 darbesinin kendi açısından haklı gerekçelerini
ortaya koymaya çalıştı ve hemen hemen hiçbir darbeyi eleştirmedi, çok yüzeysel
bir iki cümleyle geçiştirdi. Onun dışındaki konuşmalarının ana teması “Askerî
darbeler haklıydı, hele 1960 darbesi haklıydı çünkü o dönemdeki sivil iktidar
şöyle şöyle, şunları yaptı.”
Şimdi bakın, değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz yaklaşık on yıldan
beri iktidarda. Bu süre içerisinde 3 defa seçim yapıldı. Şimdi, bu
uygulamalarla ilgili kararı onaylamayı milletimiz yaptı, yerine getirdi. Peki,
başka bir öneri var mı? Başka bir alternatif var mı? Sivil iradenin, sivil
yönetimin, işbaşına gelmiş olan hükûmetlerin icraatlarının millet tarafından
tasdik edilmesi ya da edilmemesi dışında bir öneriniz var mı? Bu konuşmacı
başka önerilerde bulunuyor yani diyor ki: “Millet iradesi doğru değildir,
yanlıştır ve dolayısıyla, başka bir mekanizma olması gerekir.” Dolaylı olarak
gittiği yer de askerî darbelerdir ve ihtilallerdir, onların propagandasıdır,
onların destekçisidir. Biz yıllardan beri bunun mücadelesini veriyoruz zaten.
Şu anda da bu mücadeleyi veriyoruz, bu anlayışa karşı çıkıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Milletin karşısında olan bu anlayışa karşı çıkıyoruz, sorun
bu zaten.
Evet, bir sivil diktatör, sivil anlayış var; bu, askerî darbelere
çanak tutan anlayıştır, çağrı yapan anlayıştır… (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …biraz önce örneğini izlediğiniz,
çanak tutan anlayıştır. Aynı zamanda bunları da kınıyoruz, bu mücadeleyi
bunlara karşı da veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Canikli.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sataştı, söz istiyorum.
BAŞKAN – Efendim?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sataşmadan söz istiyorum. Daha nasıl
sataşacak ki?
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Öztürk.
2.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Canikli, burada benim tespitlerimde kendi grubuna yönelik hakaret ettiğim
nedeniyle sataşmadan söz aldı ancak kendisi hakaret etti.
Ali Rıza Öztürk’ü hem okul yıllarında hem ondan sonraki dönemde
herkes bilir. Yaşamını darbelerle, faşizmle mücadele içerisinde geçirmiş bir
insandır. Parlamentodaki arkadaşlarımız da bilir, Adalet ve Kalkınma Partili
arkadaşlarımız da bilir. Ben askerî darbelere övgü düzmediğim gibi, aksine
-tutanaklar oradadır- “Darbenin askerîsi, sivili olmaz; darbenin sağı, solu
olmaz.” dedim. 1960 darbesini de, 12 Mart 1971 darbesini de, 12 Eylül 1980
darbesini de söyledim. Ancak, Sayın Canikli sivil darbeleri eleştirmemden
rahatsız oldu.
Bugün dünyada demokrasiyi ve özgürlükleri kullanarak iktidara
gelenlerin iktidarda kalabilmek uğruna demokrasiyi ve özgürlükleri nasıl yok
ettiğini hepimiz biliyoruz. Elbette ki Almanya’da Hitler iktidara gelirken
askerle gelmedi, onlar da seçimle geldi. Söyledim konuşmamda, “Halkın, milletin
kayıtsız ve şartsız sahip olduğu egemenliği yetkili organlarından biriyle
kullanmasını engellemek darbedir.” dedim. Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarında yapılan uygulamaların bu olduğunu söyledim.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Millî Şef dönemine bakın. Siz kendi
döneminize bakın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Siz bugün bu ülkede yargı yetkisinin
kullanılmasını engellediniz, yasama yetkisini Başbakana bağladınız. Siz, asıl,
sivil darbelerden rahatsızsınız Sayın Canikli. Niye “sivil darbe” kelimesini
ağzınıza almaktan korkuyorsunuz? Almanya’da, İtalya’da rejimler kurulurken
seçim yoluyla iş başına gelmedi mi? Dünyayı kana bulayan Hitler silah yoluyla
mı geldi? Siz sivil darbeden söz etmekten niye korkuyorsunuz?
Söylüyorum, askerî darbelere karşı çıkmayan şerefsizdir; sivil
darbelere karşı çıkmayan 1 milyon kere şerefsizdir!
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, AK PARTİ dönemindeki
uygulamalarla… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika, hiç duymadım.
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Askerî darbelere karşı çıkmayan
şerefsiz; sivil darbelere karşı çıkmayan 1 milyon kere şerefsiz!
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Hadi oradan!
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Canikli.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen sivil darbelere karşı çık.
ŞUAY ALPAY (Elâzığ) – Hadi oradan!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin nereden beslendiğini biliyorum
ben, sen 12 Eylülden besleniyorsun! Hâlâ onun beslemesisin sen!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen oturunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen 12 Eylülün çocuğusun!
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayınız, lütfen… (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen 12 Eylül darbesinin çocuğusun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayıp, çok ayıp!
BAŞKAN - Grup Başkan Vekilini dinleyeceğim sayın milletvekilleri.
Buyurunuz Sayın Canikli.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sivil darbeye de karşı çık.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yakışmadı, yakışmadı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sivil darbeye de karşı çık Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Konuşmacı, biraz önce, Hükûmetimiz
dönemindeki icraatlarla Almanya’daki o uygulamaları karşılaştırarak çok ağır
bir hakarette bulunmuştur Sayın Başkan, söz istiyorum sataşmadan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen yeni sataşmalara…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, ben Almanya’daki
uygulamaları örnek verirken, Almanya’da Hitler’in iktidara gelirken askerle iş
başına gelmediğini söyledim yani sivil darbeyi örnek verdim. Niye rahatsız
oluyor?
Niye rahatsız oluyorsunuz, askerle mi geldiniz?
BAŞKAN – Şimdi söz verdim.
Buyurunuz Sayın Canikli.
3.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; şimdi, çıkacaksınız…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Seni de bilirler Canikli, beni de
bilirler!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …demokrasinin en vazgeçilmez unsuru
olan seçime karşı çıkacaksınız…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen 12 Eylülde neredeydin? Neredeydin
12 Eylül rejiminde?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …onu reddedeceksiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen 12 Eylülde neredeydin?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hükûmet eğer bir yanlış yapmışsa,
onun değerlendirileceği yer bellidir, kararı verecek olan yer bellidir…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 12 Eylülden besleneceksin, şimdi de
darbe karşıtlığı yapacaksın!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …merci bellidir; seçim ve millettir.
Bunu kabul etmiyorsunuz, referandumu kabul etmiyorsunuz, eleştiriyorsunuz çok
açık bir şekilde. Bunların hepsinin ortak özelliği nedir? Milletin kanaatinin,
düşüncesinin alınması. Bunu eleştiriyorsunuz; milleti eleştiriyorsunuz, millet
iradesini eleştiriyorsunuz.
Şunu biliyoruz: Millet iradesiyle probleminiz var.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Canikli, 12 Eylülde neredeydin
sen?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yıllardan beri kronik probleminiz
var, bunu biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Canikli, 12 Eylülde neredeydin,
kime hizmet ediyordun, onu söyle?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne biçim konuşuyorsun!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Elbette, eleştiri varsa
eleştirebilirsiniz.
Bugün, bakın, hiçbir hükûmet, hiçbir hükûmet üyesi bugünkü
eleştirildiği kadar eleştirilmemiştir…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen 12 Eylülde neredeydin?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– …eleştirilmeye de devam ediliyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen neredeydin? Sen neredeydin 12
Eylülde? Onu söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Elbette eleştirilecektir, bu doğaldır ama “sivil darbe” dediğiniz nedir?
“Sivil darbe” dediğiniz milletin iradesidir, onu eleştiriyorsunuz siz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O zaman Hitler milletin iradesi mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Nasıl böyle bir eleştiride
bulunabilirsiniz? Nasıl millete bu şekilde hakaret edebilirsiniz? Millete,
bütün konuşmanızda tepeden tırnağa kadar hakaret ediyorsunuz. Bu da milletle
olan sorununuzdan kaynaklanıyor. O, bizi ilgilendirmez.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hitler milletin iradesi midir? Sorumun cevabını ver. Hitler,
Mussolini milletin iradesi mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Ama milletin iradesi burada sonuna
kadar uygulanacaktır, tesis edilecektir ve devam edecektir. Hiç kimse bunu
engelleyemeyecektir.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – 100 tane gazeteci hapiste.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Siviller de engelleyemeyecektir,
niyeti olan askerler de, onların destekçileri de engelleyemeyecektir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen sivil darbeye karşı mısın, değil
misin; onu söyle?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
– Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen sivil darbeye karşı mısın değil
misin? Niye söylemiyorsun? Sivil darbenin mimarısın çünkü.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz
Sayın Canikli.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Tarhan.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Açıklama hakkımızı kullanmak istiyoruz Grup olarak. (CHP ve AK PARTİ
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN – Efendim… Duyamıyorum, anlayamadım efendim Sayın
Tarhan?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Sayın Başkan, açıklama hakkımızı kullanmak istiyoruz çünkü grubumuza
ilişkin bir…
BAŞKAN – Grubunuza yönelik
olarak…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
– Bir şey söylemedim Sayın Başkan, ben
bir şey söylemedim, genel ilkelerden bahsettim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –
Grubumuza yönelik imalar var, açıklama hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz
açıklayınız.
Buyurunuz Sayın Tarhan.
4.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grup önerimizi dikkatli okumadığınız anlaşılıyor Sayın
Canikli, özellikle sizin. Ülkemizde temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile demokrasiyi kesintiye
uğratan tamamlanmış ve girişim niteliğindeki sivil ve askerî darbeler ile
sonrası uygulamaların demokrasi dışı toplumu terörize eden -örneğin, telefon
dinleme gibi- tüm vesayet sistemlerinin ve bunları önceleyen olayların ve
olguların araştırılması ve sorumluların tespiti amacıyla bir öneride bulunduk,
komisyon kurulması önerisinde bulduk ve siz de kabul ettiniz, birleştirdiniz
biliyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 12 Eylül 80’den söz ediyoruz,
darbelerden söz ediyoruz, darbe sonrası
açıklamalar… Elimde bir sürü gazete haberi de var, onları vakit kaybetmemek
için getirmedim kimlerin darbeye destek verdiğine ilişkin. Darbenin iyi
çocukları var bu ülkede. Darbenin iyi çocuklarının bugün iktidar olmasını
sağlayan bir sistemdir darbe aslında.
Siyasetin bugüne kadar şekillenmesinde önemli rol oynayan ve halk iradesinin
Parlamentoya yansımasına engel olan yüzde 10 seçim barajı niye kullanılıyor
tarafınızca, bunu soruyorum?
Şu anda anayasal kurumlar olarak üzerine titrediğiniz YÖK ve baskı
aracı olarak kullandığınız YÖK gibi kurumlar darbenin ürünüdür ve siz bunları
hâlâ kullanıyorsunuz ve kıskançlıkla sahip çıkıyorsunuz, kendileştiriyorsunuz
ve bugünkü sizin döneminiz, 12 Eylül
programının aslında hızlandırılmış bir tekrarıdır ve bugün bütün
dikkatler 12 Eylül yargılamasına sizin tarafınızdan çekilirken sizin muhalefeti
sindirme, darbe dönemine benzer uygulamalarla aydınları, gazetecileri susturma,
toplumu gericileştirme politikalarınız 12 Eylülle bağlantısı ve ortaklığı da
açıkça devam etmektedir arkadaşlar. Bunu hatırlatırım size. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tarhan.
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
(Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 23 milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde,
siyasal ve toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/236) (Devam)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve
hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
(Devam)
3.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, millî egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal,
ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
(Devam)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile
sivil ve askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
(Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Selçuk Özdağ.
Buyurunuz Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; darbelerle ilgili Meclis araştırma önergemiz hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Eğer şeref kavramı üzerinde siyaset yapacaksak, evet, askerî
darbeleri takbih etmek şerefli bir olaydır. Askerî darbeleri desteklemek
şerefsizliktir ama 28 Şubat postmodern sivil darbeyi desteklemek de
şerefsizliktir efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yedi
yıl cezaevinde yatmış, hücrelerde tecrit edilmiş, otuz sekiz gün aralıksız
işkencelere tabi tutulmuş, istikbali elinden alınmış ve bugün idamla
yargılandığı şehirden milletvekili olarak karşınıza gelerek konuşan bir
arkadaşınızım.
Seksen sekiz yıllık cumhuriyet tarihinin son elli yılı darbeler
tarihidir; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan muhtıra ve
darbeleri Türk demokrasisine ve Türk ekonomisine çok ama çok büyük zararlar
vermiştir.
Bu topraklarda ekonomisi ve siyasi istikrarı orta ölçeğin altında
hiçbir devlet yaşayamamıştır. Buna imparatorluklar da dâhildir. Bizans, Roma,
Selçuklu ve Osmanlı örneklerini verebiliriz. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu topraklarda tutunmak için
eğitime, ekonomiye, cumhuriyete ve demokrasiye önem vermiş fakat iç ve dış
egemen güçler Türkiye Cumhuriyeti devletini her alanda geliştirmemek için
darbelere tevessül etmişler, kamplaştırmışlar, kutuplaştırmışlar, kin ve nefret
tohumlarını ekmişlerdir; mezhepsel, etnik ve ideolojik olarak bizi
farklılaştırmışlar ve bu şekilde orta ölçeğin altına düşürmek istemişlerdir.
Darbeler Türk demokrasisinin ve ülkemizin yakın tarihinin
karanlıkta kalmış dönemleridir. Millet adına ve milletin huzuru adına yapıldığı
iddiasıyla gerçekleştirilen darbeler sağ veya sol görüş fark etmeksizin
binlerce insanımızın cezaevlerine kapatıldığı, idam edildiği, işkencelerin
yapıldığı ve istikballerinin ellerinden alındığı zulüm dönemleridir. Sözde
toplumsal huzuru tesis etmek amacıyla gerçekleştirilen darbeler aynı zamanda
Edirne’den Ardahan’a kadar bütün olarak ülkenin açık hava hapishanesine
dönüştürüldüğü, hiç kimsenin düşüncesini özgürce ifade edemediği, hatta
düşüncenin, bilginin ve dahi gelişmenin evrensel unsurları olan kitapların suç
unsuru sayılması nedeniyle darbecilerin korkusuyla yakıldığı karartma
dönemleridir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin şanssızlığı üzerinde
yaşadığımız coğrafyasından kaynaklanmaktadır. Bu coğrafyada itibarını,
toplumsal desteğini kaybetmiş bir orduyla
tutunmak mümkün değildir. Onun için, darbe eleştirileri hep askerin
itibarıyla ülkenin geleceğini düşünen bir çerçevenin içinde kalmıştır. Aslında
her darbe eleştirisini genelleme yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal
kimliğiyle özdeşleştirmek zaten mümkün değildir. Bu coğrafya ne itibarsız bir
orduyu ne de darbeci bir orduyu kaldırır, ikisi de Türkiye’nin intiharı olur.
Ancak sadece askerin itibarı korunarak demokratik düzeni korumak mümkün
değildir. Parlamentonun, siyasi partilerin itibarı da en az askerin itibarı
kadar hatta daha fazla önemlidir.
Demokratik düzenin yaşatılması, yasa dışı toslamalara karşı
korunaklı hâle getirilmesiyle mümkündür. İtibarsızlaştırılmış bir Meclis
toplumu yönetme, problemleri çözme güç ve kudretini kendinde bulamaz.
Parlamentoyu hırpalayarak siyasetçiyi, itibarsızlaştırarak demokratik düzeni
yaşatmak imkânsızdır. Bu tür davranışlar darbecilerin ekmeğine yağ sürer. Asıl
itibar kırıcı unsurun dışarıdan yapılan eleştirilerden ziyade yasa dışı unsurlar
karşısında gerekli arınma ve temizlenme mekanizmalarını işletememekten
kaynaklandığını unutmamalıyız. 1960’dan beri üç darbe, bir o kadar muhtıraya
tanık olduk, demokrasi defalarca kesintiye uğradı.
Elli yıl, bir millet hayatında çok küçük bir zaman dilimini ihtiva
eder. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok yasa dışı müdahaleye muhatap olmak,
darbelerin analizini asker psikolojisini aşan bir zeminde yapmayı gerekli
kılıyor. “Bir kurumda niçin bu kadar darbeci çıkıyor?” sorusu, “Bu askerler
niçin darbe yapmayı düşünüyor?” sualinden daha anlamlıdır. Çünkü o askeri, o
düşünceye sevk eden zemini anlamak bu kurumsal yapının sorgulanmasından geçer.
Gelişmiş ülkelerin de orduları var, generalleri var, başarılı
kurmayları var ama bu ülkelerde kimse durumdan vazife çıkarıp millî iradeye
müdahale etmiyor, kimse toplumsal eğilimleri küçümsemiyor, kimse halkına şüphe
ve tereddütle bakmıyor; psikolojik yönelimlerinde bozukluk olanların
yönelimleri hiçbir zaman toplum için tehlike olacak boyutlara ulaşmıyor,
bireysel tepkileri toplumsal zeminini bulamıyor çünkü kurumsal yapı bu tip
reaksiyonların kuruma sirayetine müsaade etmiyor.
Bizde öyle mi? Birisinin kafası bozuldu mu sâri bir hastalık gibi
herkese bulaşıyor, kişinin hastalığı kurumun hastalığı ve zaafı hâline gelebiliyor.
Kurumsal konum, bu tür eğilimlerin önünü alacağına bunları tahrik ediyor.
Bireysel bir sorumluluktan söz edebilmek için, öncelikle o kurum, bu tür yasa
dışı iş ve eylemlere cevaz vermemelidir. Bugüne kadar yapılan darbelerden
dolayı açık ve net tavır koyarak “Her türlü darbeye karşıyım.” demesi gerekir.
“Biz 28 Şubatın arkasındayız.” diyen bir kurum, kurumsal olarak eleştirilmeyi
hak eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, “Bazı generaller…” diye
başlayan darbe eleştirileri doğru değil. Sık sık, o bazı generalleri yetiştirip
millete musallat eden zemini sorgulamak zorundayız. Darbeyle mücadele, sadece
birkaç darbecinin takbih edilmesi, yargılanması demek değildir. Darbelerle
mücadele, o darbecileri yetiştiren sosyal, kültürel, siyasal ve kurumsal
zeminin sorgulanması ve kurutulmasıdır. Bizim sorunumuz zihniyetle, darbeci
zihniyetledir ve bugün yapmak istediğimiz de budur.
Değerli milletvekilleri, 1960’da seçilmiş bir iradeye karşı bir
avuç cuntacı darbe yapmış, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri cezaevlerine
gönderilmiş, işkencelere maruz kalmışlardır. On yıl bu millete hizmet etmiş
olan Başbakan Adnan Menderes, bakanlar Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan
darağaçlarına gönderilmiş ve binlercesi de kör kuyulara atılıp merdivensiz
bırakılmışlardır. O kadar ki, on yıl bu devlete Başbakanlık yapmış Adnan
Menderes cezaevindeyken millete hizmet aracı olan siyasetten nefret eder hâle
getirilmiş ve Yassıada’da şunu söylemiştir: “Bir çıksam buradan, bir çıksam.
Çine Çayı’nın yanına gitsem, söğüt ağaçlarının altında bir uzansam, derin ve
deliksiz bir uykuya yatsam.” deme lüzumunu hissetmiş ve “Bir daha siyaset
yapmayacağım.” deme noktasına getirilmiştir. Hesabı sorulmayan her darbe bir
sonraki darbenin tetikleyicisi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, darbelere karşı hukuk işletilebilse,
siyaset kurumu şahsiyetli bir duruş ortaya koyabilse bugün Türkiye bulunduğu
yerin çok ilerisinde olurdu. 12 Martı yapanlar 27 Mayısı yapanların sanık
sandalyesine çıkarılmamasından cesaret aldılar; 12 Eylülü yapanlar 12 Martı
yapanlardan hız aldılar; 28 Şubat, 27 Nisan hep aynı hesap soramayan siyaset
kurumunun pısırıklığından cesaret aldı. Türkiye 27 Mayısı yapanları sanık
sandalyesine çıkarabilme cesaretini gösterebilseydi, bugün milleti canından
bezdiren darbeler dönemi çoktan kapatılmış olacaktı.
Darbecilerden hesap sormak, demokrasiyi tahkim etmenin birinci
şartıdır. İyi darbe yoktur, ne yaparlarsa yapsınlar bütün darbeler kötüdür.
Millete “Sen rüşdünü ispat edemedin, biz senden daha iyi düşünürüz.” diyerek,
bu gerekçeyle darbelere meşruiyet kazandırılmak istenilmiştir. Darbelerle
mücadele etmek de bir yoldur, şapkayı alıp gitmek de bir yoldur, en kötü yol
“Şapkamı onlara bırakmadım.” diye övünmektir. Bazıları şapkasına sahip çıktığı
kadar, milletin hukukuna sahip çıkamamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Elli yıldır yapılan darbelerin gerekçesi ya kardeş kavgası ya da
irticadır. Dolayısıyla, darbelerle mücadelenin bir yolu da toplumdaki
farklılıkları derinleştirip keskinleştirmemek, sözün bittiği noktaya gelmemektir.
Her darbe belli bir toplumsal tabana yaslanmıştır, darbelerin arkasında bazen
sağ, bazen de sol vardır. Darbelerle mücadelenin bir yolu da altındaki
toplumsal zemini çekmek, mesnetsiz bırakmaktır. Bunun yolu da medya ve eğitim
yoluyla toplumu bilgilendirmek, demokrasi bilincini derinleştirmek ve
yaygınlaştırmaktır.
Darbe yapmak suçtur, darbe yapmak için gençler arasında var olan
ideolojik ayrılıkları kışkırtarak şiddete dönüştürmek daha büyük bir suçtur. 12
Eylül iddianamesi, başta Maraş olayları olmak üzere bu tip olaylarla doludur.
Darbe yapmak için gençler ölüm mangalarının önüne atılmış, bu gençlerin akan
kanları üzerinden saltanat sürülmüştür. Bugün çok tartışılan Maraş olaylarının
gerçek faillerini, kışkırtıcılarını kimse bilmiyor, sahnenin önünde bize
gösterilenleri tek gerçek sanma gafletine düşüyor, gerçek failleri ıskalıyoruz.
Malatya’da bir bombayla öldürülen Hamit Fendoğlu’nun katilleri hâlâ
yakalanamadı, bugün Türkiye, bu kanlı oyunu teşhis edecek olgunluğa erişmiştir.
Açılan davalar, yakın geçmişle ilgili mahkemeler bunun göstergesidir. 12 Eylül
İddianamesi bu olayların aydınlatılması için iyi bir fırsattır.
Darbelerle mücadele, aynı zamanda terörle mücadeledir çünkü
geçmişte meydana gelen ve faili meçhul kalan birçok olayın bugün darbeciler
tarafından sahneye konulduğunu biliyoruz. Toplumu darbeye hazırlamak için
bilinçli olarak terör kışkırtılmış, ideolojik gerilimler tırmandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül boğuşmasının iki değil üç tarafı
vardı. Kaba tasnifle sol, sağ ve darbeciler. Sol da sağ da darbe mahkemelerinde
çok büyük hesap verdiler ama üçüncü taraf hiçbir bedel ödemedi. Daha 12 Eylül
öncesinin doğru dürüst analizini, olayların perde arkasını, gerçek sebeplerini
bile araştırmış değiliz. Sol-sağ kavgası kavganın görünen tarafıydı, bir de
görünmeyen tarafı var. İşte bu görünmeyen taraf aydınlatılmadıkça yeni
kavgalar, yeni toplumsal çatışmalar kaçınılmaz olacaktır.
Bugün her tutuklunun hayatının teminatı hukuk devletidir.
Kendisine teslim edilen canlar, devletin namusudur. Çağdaş dünyadaki anlayış
budur. 12 Eylülde her tutuklu, ölmesi, itlaf edilmesi gereken kuduz bir köpek
gibi görüldü. Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” vecizesi bu bakış tarzının
bir ifadesiydi. Beslemektense öldürmek, darbenin temel prensibi hâline getirilmişti.
Bu yüzden işkencehanelerde, hapishanelerde yüzlerce insan, devleti besleme
yükünden kurtarmak için öldürüldü. Bir nesil, vücudunda, ruhunun kıvrımlarında
darbenin izlerini yaşıyor. Hâlâ uykuları işkence rüyalarıyla bölünen insanlar
var bu ülkede. Darbelerin yaraladığı, örselediği bir toplum hâline geldik.
Yaşananların zihinlerde bıraktığı acı tortular, onları yaratanlara karşı
merhamet edilmesine mâni oluyor.
Mesele kimseden intikam almak değil, milletin hukukunu korumaktır.
Bugün darbecilerin yargılanması demek, milletin geleceğinin korunması demektir.
Darbelerin bu ülkeye maliyetini anlatmaya gerek yok. Darbelerin hedefi şu veya
bu grup, şu veya bu etnik köken değildir, topyekûn Türk milletidir. Türkiye
şeffaflaştıkça, darbe yapan veya teşebbüs edenlerden hesap sorabilir noktaya
geldikçe, bu hevesi taşıyanların cüret ve cesareti kırılacaktır.
Darbe sadece işkence, zulüm, mahpushane demek değildir. Meseleyi
bu zeminde tartışmak konuyu küçümsemektir. Elbette insan hakları ihlalleri
önemlidir ama darbe aynı zamanda yeni toplumsal sorunların temelinin atılması,
ekonominin alabora edilmesi, ülke imkânlarının heder edilmesidir.
Her darbe toplumdaki çatışma alanlarını yok etme iddiasıyla
gelmiştir ama yeni çatışma alanları ihdas etmiştir. Ayrılıkçı teröre en büyük
istismar malzemesini 12 Eylül cuntası vermiştir. Sağ-sol bitirilirken yanlış
uygulamalarla etnik terör beslenmiştir. Bugün, izale etmeye çalıştığımız insan
hakları ihlallerinin, yasakların, dayatmaların çoğu darbelerin bize
hediyesidir. Siyaset kurumu her darbeden sonra darbecilerin bıraktığı pisliği,
tahribatı temizlemekle meşgul olmuş, ülke enerjisinin büyük kısmı darbelerin
bıraktığı izleri onarmaya harcanmıştır. Darbeler veya kısır çekişmelerle
enerjimizi boşa harcamadığımız zaman ne oranda yüksek başarı elde ettiğimiz AK
PARTİ öncülüğünde Türkiye'nin son on yılda yaptığı muhteşem sıçrayışla ortaya
çıkmıştır.
12 Eylül darbesinden sonra Kürtçe yasağı konulmasa, Kürt
vatandaşlarımız akıl almaz bir yasakla sistem dışına itilmese PKK bu ölçüde
güçlenir miydi? Doğrusu şüpheliyim. 28 Şubatta dindar, muhafazakâr, milliyetçi
vatandaşlarımız sistem dışına itilerek başka bir yanlışa imza atıldı. İnsanlara
“Bizim demokrasi anlayışımızda size hayat hakkı yok.” dediniz mi onları
demokrasi dışı arayışlara mecbur etmiş olursunuz. Demokrasilerde senaryoyu halk
yazar, rolleri halk dağıtır, kimin aktör, kimin figüran olacağına halk karar
verir, bütün senaryolar sandıkta yazılır, bütün roller sandıkta dağıtılır,
başka türlü olması da asla mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben darbelerin dış tesirden çok içerideki muhteris asker, sivil
bürokrasinin ihanetinden kaynaklandığına inananlardanım. Suçluyu dışarıda aramak
biraz da içerideki habaseti örtmeye yarıyor. “Kahrolsun ABD”, “Kahrolsun Avrupa
Birliği” demek ikide bir gemi azıya alan yeniçeri şürekâsını korumak demektir.
1960’dan beri yapılan darbelerin hiçbirini yabancı güçlerin askeri yapmadı, ne
olduysa, ne yapıldıysa bu topraklarda yapıldı ve burada yapıldı.
Değerli milletvekilleri, bu darbeler aynı zamanda kendi
mensuplarını da mağdur etmiştir. 27 Mayısta 235 general, 4.171 subay, astsubay;
12 Martta 600’e yakın subay, astsubay ve askerî öğrenci; 12 Eylülde 347 subay,
176 astsubay, 447 askerî öğrenci; 28 Şubatta 900’ü aşkın subay ve astsubay şu
veya bu şekilde ordudan uzaklaştırılmıştır.
Türkiye mutlaka darbelerle, darbecilerle hesaplaşmak zorundadır.
Bunu ilelebet tehir edemeyiz. Bu hesaplaşmanın tehir edilmesi, yeni darbelerin,
isyanların, muhtıraların davet edilmesidir. Hangi sebep ve gerekçeyle olursa
olsun bu aziz millete kalkan el asla cezasız kalmamalıdır, gerekirse o eller
hukuk çerçevesinde kırılmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde 12 Eylül darbesiyle ilgili yargılama başladı.
Bir döneme damga vuran isimlerin sanık sandalyesine oturtulması, gölgede kalmış
birçok olayın da aydınlanmasına vesile olacaktır. Meselenin nirengi noktası da
budur. Yargılama sürecinde darbecilerin şiddetin tarafı olduğunun ispatlanması
demek, kamuoyunda darbeler ve 12 Eylül öncesiyle ilgili tüm yargıların
yıkılması, sağ-sol kavgasıyla ilgili kabullerin yeniden gözden geçirilmesi
demektir.
Millî meseleler duygusal değerlendirmelerin konusu edilemez.
Darbecilerin yaşı, konumu, geçmişi, statüsü, milletin kaderiyle ilgili bir
mevzuda ayrıcalıklı muamele görmenin gerekçesi kabul edilemez. Aslında her
suçlunun kendince bir gerekçesi vardır. Önemli olan, yapılan iş ve eylemlerin
toplum hayatında yarattığı sonuçlardır. Gelinen nokta, 12 Eylül 2010
referandumunun ne kadar önemli, çıkan neticenin ne kadar değerli olduğunu
gözler önüne seriyor.
Değerli milletvekilleri, referandum, içimizdeki darbe uzantılarını
deşifre eden bir turnusol kâğıdı işlevini görmüştür. Darbeciler yargılanır
yargılanmaz tartışmaları gerçek amacı örtme maksadına matuftu. 12 Eylül
referandumu yapıldığında, bazı çevreler ısrarla darbecilerden hesap
sorulamayacağını, 12 Eylül darbesinin zaman aşımına uğradığını iddia
etmişlerdi. Özel görevli ağır ceza mahkemesinin kabul ettiği 12 Eylül
iddianamesi, bu iddiaların ne kadar mesnetsiz olduğunu gösterdi.
Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, olmaz denilen olmuştur.
Bu yargılamalar, yakın geçmişe dair ezberlerin bozulmasına, tarihin yeniden
yazılmasına vesile olacaktır. İşte, şahsen ben de bu noktada, 12 Eylül 2010
tarihinde yapılan anayasa değişikliği referandumunda verdiğim “evet” oyunun,
referandumun bir parçası olduğum “evet” kampanyasının ve geleceği görmüş
olmanın bahtiyarlığını yaşıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kin gütmek, geçmişte yaşananları kan davası hâline getirmek güzel
değil, ama çekilen acıları görmezden gelmek, hiç olmamış gibi davranmak da doğru değildir. “Darbecilerden
kim hesap sorabilmiş ki?” savunması bir acziyetin ifadesidir. Demirel’in açtığı
darbecilere karşı siyasi acziyet dönemi artık kapanmalıdır, kapanacaktır ve
kapanmaya başlamıştır. Kaldı ki, askerin de büyük oranda darbeci muhterislerden
rahatsız olduğu bir vakıadır, siyasi iradenin zayıflığı bu rahatsızlığın
kuvveden fiile geçmesine mâni olmuş, içindeki safraları atmasını
geciktirmiştir.
Batı standartlarında bir demokrasi istiyorsak suçlular kadar cesur
olmalıyız. Siyaset kurumu her darbede şapkayı alıp gitmek yerine, darbecilerin
şapkasını başına geçirmek yürekliliğini göstermelidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yönetenler yürekli olursa toplum da yürekli olur.
Darbeleri araştırmak, yaşam coşkusunu siyasi bir biçimde kültüre
dönüştürmüş milletimizin demokratik olgunluğunun tescili olacaktır. Darbeleri
araştırma komisyonu kurarak bir yandan babalarımızın ve bizlerin maruz kaldığı
darbelerin hesabını soralım, öbür yandan da torunlarımızın bir darbeye maruz
kalmasına engel olalım ve ülkemizi sosyal bilinci darbelenmemiş yeni kuşaklara
bırakalım.
Darbecilik ilkelliktir, saygısızlıktır, gericiliktir, zulümdür;
ruhları öldüren, vicdanları karartan, bir kötü virüs gibi varlığımızı kemiren
darbeci eğilimler hiçbir surette buna ne imkân ne cesaret bulmalıdır.
Siyasilerin patronu yalnızca halktır, herkes bunu iyi bilmelidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Deniz Geçmiş ve
arkadaşları, Mustafa Pehlivanoğlu, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, Erdal Eren,
Uğur Mumcu, Gün Sazak, Abdi İpekçi, Bahtiyar Aydın, Gaffar Okkan gibi farklı
fikirlerden sayısız insan son elli yılda hayatlarını kaybettiler. Bunlar
elbette birbirlerinden farklı dünya
görüşlerine sahiptiler ama ortak bir yanları vardı; hepsi ya bu topraklarda
öldürüldüler veya bu topraklarda idam edildiler.
Bu olayların arkasındaki sis perdesinde darbelerin payının büyük
olduğu kanaatindeyiz. Bu sis perdesinin kaldırılması, öldürülen veya idam
edilenlerin kader ortaklığına ilişkin illiyet bağlarını da ortaya koyacaktır.
Değerli milletvekilleri, darbeleri araştırma komisyonu kurulması
önerimizin kabulü, bugüne kadar yapılan bütün darbe ve muhtıraların
araştırılması, tüm ayrıntılarının incelenmesi, karanlık olayların
aydınlatılması, özgür, demokratik ve zengin bir Türkiye’nin inşasında inşallah
önemli bir milat ve önemli bir kilometre taşı olacaktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdağ.
Sayın Tüzel, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzel’in, darbe ve muhtıralarla ilgili araştırma komisyonu
kurulmasının önemine ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Evet, İç Tüzük gereği söz hakkımız yok bağımsız bir vekil olarak
ama yerimden bir dakika bu konuda görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Tabii, burada Meclis iradesi son derece önemli, bir araştırma
komisyonu kurarak darbe ve muhtıralarla hesaplaşma.
Tabii, burada Hükûmetin de bir iradesi olduğu açık ancak
Hükûmetin, bunu bir siyasi ranta dönüştürmemesi ve ülkemizin gerçekten yakın
tarihinin aydınlatılması, yüzleşilmesi, darbecilerle yüzleşmek, hesaplaşmak son
derece önemli.
Darbelerin tekrarından ve devamcılarından korunmak ve kurtulmak
için yapılması gerekenler var elbette. Bunların öncesinde gelen de, şimdi
muhaliflere dönük açılmış iddianameler ve yargılamaların önüne geçmektir.
Dolayısıyla, demokratik bir geleceğe hizmet etmesi arzulanıyorsa
bu araştırmadan ve bu sorgulamadan, öncelikle Hükûmetin, muhaliflerine dönük bu
sosyal, siyasal baskılara son vermesi, Terörle Mücadele Kanunu’nun örneğin,
özel yetkili mahkemelerin örneğin bu yargılamalara son vermesi gerekir.
Bu düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Teşekkür ediyorum izin verdiğiniz için.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI
(Devam)
A) Ön Görüşmeler (Devam)
1.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve 23 milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde,
siyasal ve toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/236) (Devam)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120
milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, ekonomik ve
hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237)
(Devam)
3.- MHP Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır'ın, millî egemenlik ve demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal,
ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
(Devam)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ülkemizde temel
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına yönelik tüm eylem ve işlemler ile
sivil ve askerî darbelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
(Devam)
BAŞKAN – Önerge sahipleri olarak, ilk söz Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’a aittir.
Buyurunuz Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün burada çok önemli bir konuda Parlamentonun
ortaklaşması bizi gelecek adına da umutlandırıyor. Eğer biz, gerçekten
geçmişimizle yüzleşmiş olabilmiş olsaydık, belki bugün bunları tartışmıyor
olacaktık.
Biz, darbelerin bütününe karşıyız yani 1960’lardaki darbeye de
karşıyız, 12 Marta da, 12 Eylüle de, 28 Şubata da, 27 Nisana da ve 2 Mart
darbesinde, burada Parlamento ablukaya alınmıştı. Askerlerin talimatıyla halkın
iradesinin eline kelepçe vurularak o dönemde halkın iradesi demir ve beton
yığınları arasına hapsedilmişti. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan Arkadaşımız
bunu ya görmedi veyahut da görmemezlikten geldi. Zaten bütün kavgamız da budur,
bizimle ilgili olan konularda ya körsünüz ya sağırsınız. Eğer 2 Mart darbesini
bile göremiyorsanız demokrasiden bahsedemezsiniz. 2 Mart darbesi, sadece burada
8 milletvekilinin Parlamentodan alınıp tutuklanması değildi, bir iradeye gem
vuruluyordu, Kürtlerin demokratik zeminde hakları gasbediliyordu ve yeni bir
süreç açılıyordu, o sürecin adı da “yargısız infazlar”dı; aslında infazları yapanlar
belliydi. O dönemin Genelkurmay Başkanı, açık, net bir şekilde çokça televizyon
kanallarında altını çizerek söylüyordu: “Ya alacaksınız onları ya da biz
gerekeni yapacağız.” diyorlardı. Parlamentoda benim de içinde bulunduğum 6
milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlıklarını kaldırarak bizi götürdüler,
Kürtlerin demokratik zeminde sesini kısmaya çalıştılar.
Aslında, eğer Türkiye 1960’larla yüzleşmiş olsaydı 12 Mart
olmayacaktı; 12 Martla yüzleşme cesareti gösterebilmiş olsaydı 12 Eylül
olmayacaktı; 12 Eylülle yüzleşen bir Türkiye 28 Şubatla karşılaşmayacaktı ve 2
Marttaki darbeyle yüzleşmiş olsaydı 27 Nisan olmayacaktı.
Sevgili arkadaşlar, bakın, 1960’larda Adnan Menderes ve
arkadaşları yargılanırken, o dönemin mahkeme başkanı kararı açıklarken şunu
söylüyor: “Sizi buraya getiren irade böyle istiyordu.” O irade belliydi ve
Adnan Menderes’ler idam edilirken bir gün Adnan Menderes’in evinin kapısı
çalınıyor, bir polis geliyor, kapıya idam edildiğine dair bir ferman asıyor.
Bir hafta o ferman Adnan Menderes’in kapısında bekliyor ve Adnan Menderes’in
çocuklarına bir hafta sonra bir başka polis geliyor; cellat parası, ip parası
ve kefen parası talep ediyor. O miras üzerine iktidar olan, yıllarca
Türkiye'nin başında bela olan Süleyman Demirel ve arkadaşları aslında onlarla
hesaplaşmaları gerekirken ne yazık ki, o dönemin siyasal iktidarları askerlerin
arka ve ön bahçelerinden çıkmadılar, askerlerle uzlaştılar, askerlerle
uzlaşarak siyasal iktidarlarını sürdürmeye çalıştılar.
Kapıya 12 Mart dayandı. 12 Martta masum 3 fidan darağacına gitti;
Deniz Gezmiş ve arkadaşları. Bu Parlamentonun o ihtilali yapanlardan hesap
sorması gerekirken buradan çığlıklar atıyorlardı, “3’e 3” diyorlardı. Güçleri
militarist güçlere yetmiyordu, ihtilalcilere yetmiyordu. Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarını asmak, onlar için bir onurdu. O onursuzluğa el kaldırdılar, Deniz
Gezmiş ve arkadaşlarını idam ettiler.
O aynı Parlamento, o aynı gelenekten gelen siyasal iktidarlar,
Demokrat Parti geleneğinden geldiğini söyleyenler ve sonradan yıllarca bu
ülkede iktidar olanlar yine 2 Mart darbesinde de askerlerin talebi üzerine
ellerini kaldırıyorlardı; önlerinde hiçbir dosya yoktu, sadece bir talimat
vardı. Arkadaşlarımızın hiçbiri, hiçbirimiz şiddete bulaşmamıştık, demokratik
zeminde siyaset yapıyorduk ve halkın iradesiyle buradaydık. Sevgili Leyla
burada, sadece “Kürtlerin ve Türklerin kardeşliği adına yemin ediyorum.” dediği
için böyle bir fezleke hazırlanmıştı. O darbecilerle uzlaşanlar darbecilerden
gelen talimatlar doğrultusunda ellerini kaldırarak bizleri burada polislere
teslim ettiler ve uzun yıllar Kürtlerin demokratik zeminde seslerini kesmeye
çalıştılar. Şimdi, biz onları tanıyoruz. “Giderken ben şapkamı bırakıp mı
gitseydim? Benim başka bir ordum mu var? Bu ordu bu halkın hizmetinde olacak…”
Bu ordu bu halkın iradesine saygı gösterecek. Onun içindir ki biz, hiçbir
darbenin arasına bir ayrım koymuyoruz; bütün darbeler faşisttir, o darbeleri
yapanlar da faşisttir. Onun için yüzleşmeliyiz ve siz samimiyseniz size önemli
görevler düşüyor; bugün oluşacak komisyonlarda evet dört parti uzlaşıyor ama
hâlâ 12 Eylülün Anayasası’ndan iktidarlar yaratıyorsunuz, 12 Eylülün Siyasi
Partiler Yasası, Seçim Kanunu’ndan iktidar oluyorsunuz, hâlâ 4 tane lider bu
Parlamentonun kaderinde söz ve karar sahibidir. Bu yasalar Kenan Evren’in
getirdiği yasalardır. Hâlâ Kürtler ve muhalifler Terörle Mücadele Yasası’ndan
dolayı mahkûm oluyorlar. Devlet güvenlik mahkemeleri ve şimdi özel yetkili
mahkemeler, 12 Eylülün, generallerin ürünü değil mi? Bunlar muhaliflerinizi yargılamıyor
mu? Binlerce insan içeride değil mi? Bugün bizim kadrolarımızdan 8 bin insan bu
Terörle Mücadele Yasası’ndan dolayı içeride değil mi? Eğer samimiyseniz
darbelerle yüzleşmekten önce bu 12 Eylülün kalıntısı olan YÖK’ü, Millî Güvenlik
Kurulunu, Terörle Mücadele Yasasını, özel yetkili mahkemeleri derhâl ortadan
kaldırmalısınız, yüzde 10’luk barajı derhâl makul bir noktaya çekmelisiniz.
Hazineden -sizin bizden ne fazlalığınız var Allah rızası için- üç parti,
devletin hazinesinden, benim vergimden para alıyorsunuz. Biz niye almayalım?
Yani bir yüzleşmeyse bu haksızlıkları ortadan kaldırmalısınız ama bunları
yapmadığınız zaman gerçekten sadece buraya seçmene mesajlar adına çıkıp bunları
söylerseniz seçmen de buna inanmaz. İlk önce bizi inandıracaksınız, bu
Parlamentoyu inandıracaksınız çünkü bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin ve
bizim zaman zaman hem önergelerimiz oldu, kanun tekliflerimiz oldu. Bunların
derhâl hayata geçmesi gerekir.
Eğer, biz, 12 Eylülle ve askerî rejimlerle yüzleşeceksek -12
Eylülün ürünü olan o devlet güvenlik mahkemelerinin verdiği kararlar vardır;
ömür boyu ceza alanlar, idam alanlar, hâlâ otuz yıldır içeride olan, direnen
militanlar ve kadrolar vardır- eğer gerçekten hesaplaşacaksanız, toplumsal bir
uzlaşı için bir genel af kaçınılmazdır. Eğer sizler mağdursanız, o dönemde ceza
alan ve halen cezaevinde olanlar çok daha büyük mağdurdur ve 12 Eylülün
ürünüdür ki hâlâ Kürtler dağlardadırlar. Hâlâ otuz yıldır çare yoksa yol
çaredir, dağ çaredir, zindan çaredir ve direnerek yaşamlarını sürdüren bir
halk, artık bu sorunun çözülmesini istiyor.
12 Eylül zindanlarından bahsediyoruz ama bugün uygulanan
politikalar, emin olun, 12 Eylül politikalarından, zindan politikalarından
farklı değildir. Bakın, binlerce insan açlık grevinde. Osmaniye’deki o
cezaevindeki zulüm politikalarına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Bunları bir
an önce siz düzenleyebilir, gerekeni yapabilirsiniz. İnsanlık onurunu ayaklar
altından kurtarabiliriz hep birlikte ama bunları yapmadan “Biz 12 Eylüllerle,
1960’larla, 12 Martlarla, 28 Şubatlarla hesaplaşıyoruz.” derseniz, emin olunuz
ki kimse size inanmaz.
Geçmişten bugüne kadar, dünya, nasıl ki militarist güçleriyle, o
ihtilalcileriyle, derin devletleriyle hesaplaştıysa bizim de hepimizin öyle
hesaplaşmamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İspanya derin devletiyle hesaplaştı, Yunanistan derin devletiyle
hesaplaştı. Biz de böyle bir sürece girdik ama sadece Türkiye coğrafyasında
yani Fırat’ın bu tarafında olanlarla yüzleşmek değil; bu coğrafyanın bir
bütününde halka karşı işlenen o zulüm politikalarıyla yüzleşeceksek, birlikte,
Fırat’ın o tarafını da buraya dâhil etmek zorundayız; bunu yapabilirsek
başarırız. Ama ben hep söylüyorum: Gelin hep birlikte bu karanlığa küfür değil,
hep birlikte bir mum yakalım, geleceği birlikte inşa edelim; Türkiye'nin buna
ihtiyacı var.
Bugün nasıl uzlaşıyorsanız, diğer temel konularda da birlik ve
uzlaşı için Parlamentoyu göreve davet ediyorum, beni dinlediğiniz için de
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde çok önemli,
tarihî bir oturumu gerçekleştiriyoruz. Muhtemel, altmış yıllık çok partili
demokrasi tarihimizde ilk defa, geriye dönük bir hesaplaşmanın, bir
sorgulamanın müzakeresini birlikte yapıyoruz. Bana göre çok önemli ama yanlış
başlanılarak tartıştığımız bir konu.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı hukuk
dışı yollardan yapılan müdahaleleri, darbeleri en çok Türkiye Büyük Millet
Meclisi mesele yapmak durumunda. Bu konuyu konuşurken bu konuyu konuşanlar önce
kendi pozisyonlarını ifade ederek meseleyi ortaya koymalılar.
Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bir irade
beyanı olarak söze başlarken tarihin önünde, milletin önünde çok açık
yüreklilikle şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Milletin iradesine, sebebi ne olursa
olsun, sahibi de kim olursa olsun hukuk dışı yollarla yapılacak bir müdahale
olmamalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz buna karşı çıkarız çünkü
aslolan millettir ve millet kendi iradesiyle kendi geleceğini belirleme hakkına
sahiptir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Buna bir müdahaleyi, sebebi
ne olursa olsun, sahibi de kim olursa olsun, tasvip edebilmek, ona sebep
geliştirebilmek, mantık geliştirebilmek kendimizin inkârı olur. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz meseleye böyle bakıyoruz. Bunu bugün de
söylemiyoruz, bunu kuruluşumuzdan bu yana söylüyoruz. Kurucu Genel Başkanımız
merhum Alparslan Türkeş’in bu yönde, tarih olmuş o kadar önemli
değerlendirmeleri, sözleri var ki.
Değerli arkadaşlar, tekrar ediyorum, önemli bir konuyu
tartışıyoruz ama yanlış tartışıyoruz. Darbeler ve muhtıralara karşı, onun
sebeplerini, sonuçlarını araştırmak üzere bir komisyon kuruyoruz. Niye pozitif
bakmıyorsunuz? Darbe, demokrasiye, milletin iradesine karşı yapılan bir hukuk
dışı müdahale ise biz, demokrasiyi içselleştirmek, demokrasiyi güçlendirmek,
onu kurumsallaştırmak, ona müdahaleye kimsenin cesaret edememesi için gereken
tedbirleri almayı niye konuşmuyoruz? Bence, bugün burada üzerinde konuşulması
gereken konu geçmişte yaşanan darbelerin sebeplerini, sorumlularını sorgulamak
değil; demokrasiyi nasıl güçlendirebiliriz, nasıl toplumsallaştırabiliriz,
nasıl bireysel düzeyde içselleştirebiliriz, bunu konuşmamız lazım. Bu
komisyonun adı “darbelerle mücadele komisyonu” değil “demokrasiyi güçlendirme
komisyonu” olmalıdır. Doğrusu budur. Eğer demokrasi gerçekten milletin
iradesiyle, kendi geleceğine sahip çıkma, ona dayalı bir sistem kurmak, ona
dayalı bir yapı kurmak yani Türkiye Büyük Millet Meclisini, siyasi partileri,
siyaset kurumunu, oradan çıkmış olan iktidarı, muhalefeti savunmaksa, demokrasi
buysa, eğer, bunu, biz, adam gibi kurabilsek, işletebilsek, adam gibi de
sahiplenebilsek hiçbir kurum ve kişi demokrasiye yani milletin iradesine müdahale
cesaretini gösteremez.
Burada, bu konuyu konuşan arkadaşlar hamasi konuşmalar yaptılar.
Geçmişi suçlayarak bir yere varılmaz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
söylüyorum, darbelerin en çok zararını görmüş bir hareket, bir kitle olarak,
bir toplum kesimi olarak söylüyorum; kabuk tutmuş yaraların kaşınmasının bu
ülkeye, bu millete hiç faydası yok. Bu işin en çok zararını gören Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, siyasetçiler olarak, siyasi partiler olarak, biz, bundan
sonrasına tedbiri demokrasiyi güçlendirmede görmezsek…
Geçmişi sorguladınız. Nereye kadar sorgulayacaksınız? Hangi
süreçte sorgulayacaksınız? Ulaştığınız sonuçlar kamu vicdanını rahat ettirecek
mi? Öngörülemeyen sonuçların arkasından koşmak, siyaset kurumunun, bana göre,
işte, geçmişte de ihtilallere, darbelere sebep olan zafiyetidir.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylül ihtilalinin yargılanması için açılan
dava bir irade beyanıdır. Türk milleti, tüm kurumsal kimliğiyle, Türk siyaset
kurumu tüm siyasi partileriyle buna karşı çıktıklarını müdahil olmak talebiyle
ortaya koymuşlardır. “Artık milletin iradesine hukuk dışı yollardan müdahale
etmek kabul edilemez ve suçtur.” beyanıdır bu, bu mahkeme. Bu çok önemli bir
hüküm cümlesidir. Buna sahip çıkmamız lazım ama bana göre bunu yeterli de
bulmamız lazım. Millet kendi iradesine sahip çıkmanın kararını ortaya
koymuştur, buna müdahale edeni yargılama iradesini ortaya koymuştur. Geçmişte
kalmış travmaları günümüze taşıyarak yeniden bir tartışma ortamı yaratmak,
yeniden bir cepheleşme ortamı yaratmak çok da faydalı olmayacaktır.
Dolayısıyla, biz siyaset kurumu olarak, milletin iradesini temsil
eden siyaset kurumu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak milletin iradesini
topluma mal edecek, toplumun sahiplenmesini temin edecek tedbirleri almamız
lazım. Alabildiğimizi söylemek mümkün mü? Türkiye’de demokrasi işliyor
diyebilmek mümkün mü? Demokrasi dediğimiz hadise bireyin ve toplumun kendi
geleceğine, kendi özgür iradesiyle karar verme hak ve sorumluluğu olarak bir
kültür, bir iman noktasına getirdiğimizi söyleyebilmek mümkün mü? Siyaset
kurumları olarak, siyasi partiler olarak kendi iç demokrasimizi kurabildik mi?
Hâlâ yüzde 10 seçim barajıyla bu milletin kendi geleceğine, kendi özgür
iradesiyle karar verdiğini söyleyebilmek mümkün mü?
Değerli arkadaşlar, hâlâ demokrasinin nimetlerinden faydalanarak
farklılıkları kimlikleştirerek toplumu ayrıştırmayı bir hak gören anlayışı
durdurabildik mi? Böyle de olunca, darbeleri sorgulamak çok da anlamlı değil.
Bunun üzerinden siyaset yapmak zaten hiç kimseye yakışmamıştır. Burada hamasi
nutuklarla bir yerleri suçlayarak veya acılarımızı konuşarak… Biz ülkücüler,
Milliyetçi Hareket Partililer bu darbelerin en çok zararını görmüş, acısını,
çilesini çekmiş insanlar olarak, o çektiğimiz çileyi kimseyle paylaşmaya
yanaşmayız. Bu acı bizim çok özelimiz. Ama onu konuşarak, acındırarak veya
öfkeye dönüştürerek ne yapacağız, demokrasiye sahip mi çıkabiliriz?
Biz, bize düşen görevi yapalım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, siyaset kurumu, siyasetçiler olarak eğer demokrasiyi, demokrasi
dediğimiz hadiseyi biz bireysel anlamda içselleştirir, onu topluma mal eder,
bir iman noktasına getirebilirsek hiç kimse milletin iradesine müdahale etmeye
cesaret edemez ama bunu yapmazsak, demokrasi dediğimiz hadise böyle göstermelik
bir oyuna dönüşürse sebeplerini ve sonuçlarını sorgulamanın hiçbir faydası
olmaz. Birileri darbenin sebeplerini oluşturur, acımasızca oluşturur ve darbeyi
de yapar. Topunuz, tüfeğiniz mi var? Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak; çok önemli bir konu müzakere ediyoruz ama bu müzakere
demokrasiyi nasıl güçlendiririz ortak bağlamında yapılmalıdır yoksa “Darbeleri
sorgulayalım...” Varız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, cumhuriyet tarihinde
ne kadar darbe, muhtıra varsa sonuna kadar sorgulamaya varız ama önce kendimizi
sorgulayalım. Siyaset kurumu... Darbelerin sebepleri belli değerli
milletvekilleri. Tarihimizde tüm darbelerin sebepleri dış projelerdir, dış
kaynaklı projelerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hayhay efendim.
Ne kadar konuşursanız konuşunuz, Türkiye’de almak istedikleri
sonucu hasıl edebilmek için darbenin şartlarını oluşturmuşlardır, kendilerine
taşeron da bulmuşlardır ve her darbe sonrasında Türkiye geriye gitmiştir.
Darbenin sonucu da yıkımdır. Nesini konuşacağız? Yıkımdır. Yapılması gereken
ne? Demokrasiyi güçlendirmektir; demokrasiyi içselleştirmek, demokrasiyi
kurumsallaştırmak, milletin iradesine müdahaleye kimsenin cesaret etmesine
imkân vermemektir.
Onun için, gelin, bu komisyonu demokrasiyi güçlendirme komisyonu
diye kuralım ve meseleyi o bağlamda sorgulayalım. Çok ilmî de bir çalışma
yapalım, ona dayalı da bir yapılanmayı Meclisimize getirelim. Bizim teklifimiz
budur.
Dolayısıyla, bizim, bu araştırma komisyonuna bu anlamda destek
vereceğimizi de ifade ediyor ve tüm darbecileri, Milliyetçi Hareket Partisi
adına kınıyorum, haklarımızı helal etmediğimizi de ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.
Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, 1949 yılında emperyalist ülkeler şöyle bir
karar almışlardı: “Artık savaşmayacağız.” Ne yapacağız? “Sermaye ihraç edeceğiz
ve sermaye ihraç ettiğimiz ülkelerde iş birlikçiler yaratarak yeni dünya
düzenini devam ettireceğiz.” Bunu gerçekleştirmek için Türkiye'de de 1950’li
yıllarda düğmeye bastılar. Ne yaptılar? Marshall yardımıyla ve bizi NATO’ya
alacakları vaadiyle Kore’ye göndererek ilk adımı attılar. Komünizmle mücadele
dernekleri kurdular. Bu yaşanılan olayların hepsi bizim tarihimizde maalesef
ciddi şekilde araştırılmayan kara bir leke olarak da durmaktadır.
Geldik, 60 darbesi oldu. Sonra, toplumsal olaylar gelişmeye
başladı, sendikal hareket ciddi bir şekilde ve ciddi anlamda örgütlenme
hayatında yol almaya devam etti. 60’lı yıllar boyunca yayılan özellikle sol
hareket toplumsal muhalefetin gelişmesi ve 70’li yılların başında eylemlerini
artırmasıyla birlikte 12 Mart 71 Muhtırası gerçekleştirildi, Adalet Partisi
Hükûmeti, Süleyman Demirel Hükûmeti düşürüldü. Ve askerî yönetim, maalesef
“muhtıra” denilen bu olayın apaçık bir darbe olduğunu da buradan söylemeden
geçemeyeceğim.
74 yılında, sevgili arkadaşlar, o zaman Cumhuriyet Halk Partisi ve
Millî Selamet Partisi İktidarı kuruldu ve yapmamaları gereken bir şeyi daha
yaptılar, Kıbrıs’a müdahale ettiler ve bu, emperyalist ülkelerin çok ciddi
dikkatini çekti ve emperyalist ülkeler yeniden bir oyun daha sahneye koydular
Türkiye'de. 12 Eylül öncesini bir hatırlayalım; insanlar öldürülüyor, siyasal
mücadele had safhaya çıkmış, sendikal mücadele artıyor, toplumsal bir muhalefet
oluşuyor, işte emperyalist ülkeler buna da karşı çıkıyorlardı.
Biz 12 Eylül darbesini bir “faşist darbe” olarak söylerken şu
anlamda söylüyoruz, Dimitrov’un kitabında faşizm için tarifi aynen şöyle:
“Tekelci kapitalizmin ve finans kapitalin en gerici, en şoven, en ırkçı yönetim
biçimi faşizmdir.” Sevgili arkadaşlar, benden önce konuşan hiçbir kimse
bahsetmedi, bundan bahsetmek istiyorum: Evet, gerçekten 12 Eylülden önce ciddi
sıkıntılar vardı ülkemizde; 16 Mart katliamı yaşandı, 1 Mayıs yaşandı, bunlar
hiç soruşturulmadı, bugüne kadar da failleri ortaya çıkarılmadı. Maalesef,
Maraş, Çorum katliamları yaşandı, faili meçhul cinayetler bu ülkede her gün
işleniyor oldu. Bunların hiçbirisi aydınlığa kavuşturulmadı, kavuşturulması
için de bir adım atılmadı ve sonuç itibarıyla, o gün, yani 12 Eylül harekatı
yapıldığında, bu ülkede önemli olan birtakım şeyler vardı. Neydi? Uygulanması
gereken ekonomik birtakım istemler vardı. 24 Ocak kararları, 24 Ocak 1980
tarihinde ekonomik literatüre geçen ve yapısal dönüşümleri de içeren bir
programdı. Bunu, mevcut iktidar yapamıyordu, mevcut Parlamento yerine
getiremiyordu. Süleyman Demirel, 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına
getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi
vermiş ve bu program da kısa sürede hazırlanmıştı. Neydi 24 Ocak kararları?
Yüzde 32,7 oranında devalüasyon yapılması isteniyordu, günlük kur ilanı
uygulamasına gidilmişti, devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış,
KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları
sınırlandırılmış, gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar
kaldırılmış, dış ticaret serbestleştirilmiş, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri
desteklenmiştir.
O zaman, Madenî Eşya Sanayicileri Sendikası vardı, hatırlarsınız.
IMF’nin, Dünya Bankasının ve tekellerin istekleriyle bu darbe
yapıldı arkadaşlar. Bu darbe, 4 tane sol görüşlü öğrenci, 5 tane sağ görüşlü
öğrenci için yapılmadı, ciddi bir toplumsal muhalefet vardı bu ülkede, sermaye
bunu halka karşı yaptı.
Yine, 24 Ocakla 12 Eylül birleştiğinde, aslında, o günkü
beyanatları dinlediğiniz zaman gerçeğin ortaya çıktığını da görüyoruz sevgili
arkadaşlar. Rahmi Koç’un bir açıklaması var, ne diyordu o zaman? “12 Eylül
hareketinden önce her şeyi demokratik bir sistem altında yapmak zorundaydık. Bu
da, karar almak, yasa ya da yönetmelik çıkarmak için aylar geçmesini
gerektiriyordu yani her şey güç ve uzun zaman içinde gerçekleşiyordu. Bunu,
şimdi, çok hızlı bir şekilde yapmaya başladık.” diyordu. Demek ki, 12 Eylül’ü
hazırlayan en önemli faktörlerden birisi de mevcut ekonomik sıkıntılardı.
Sevgili arkadaşlar, 12 Eylül’ün, benim yüreğimde, içimde, çok
ciddi sıkıntılar yaratan, çok unutamadığım bir günü vardır; o gün 26 Ekim
1980’di. O gün Adana Cezaevindeydik. Maalesef, Serdar Soyergin isimli bir
arkadaşımız o gece saat üçü beş geçe idam edildi. O geceyi hiç unutamıyorum;
hepimizde bir korku, ürperti, yılgınlık hâkim olmaya başladı. Ondan sonra her
gün, işkence yapılan bir cezaevi ortamını… Sanırım, şimdi buradan söylemek çok
kolay oluyor ama bunların hepsini yaşadık, o günleri yaşayan arkadaşlarımız da
bunları, maalesef, çok ciddi şekilde sıkıntılar yaşayarak atlattılar.
Bu idamlar ve 12 Eylülün bilançosunu hepimiz çok iyi biliyoruz.
Evet, pek çok insan öldürüldü, pek çok insan eşinden, çocuğundan ayrıldı,
işkenceler gördü, cezaevlerinde binlerce insan o tezgâhlardan geçirildi. Ne
için? İşte, biraz önce bahsettiğim gibi, bu ülkede sermayenin egemenliğini
sağlayabilmek için.
Sevgili arkadaşlar, o zaman da gazeteciler cezaevine konuldu, o
zaman da kitaplar yasaklatıldı, o zaman da düşünceye maalesef engel olundu.
Darbe anayasasının en karakteristik hükümlerinden birisi olan, ciddi şekilde,
Adalet Bakanının HSYK Başkanlığı maalesef bugün de devam etmektedir. O gün
kurulan YÖK bugün de maalesef varlığını devam ettirmektedir. Telefon
dinlemeler, tutuklu gazeteciler, tutuklu milletvekilleri ve yargıdaki
aksaklıklar ve sıkıntılar hâlâ devam etmektedir sevgili arkadaşlar.
Ben 12 Eylülle hesaplaşmayı, doksan yaşına gelmiş 2 tane generalin
yargılanması olarak algılamıyorum ve böyle de algılamak istemiyorum. Onun için
de müdahil olmadım, şahsım adına söylüyorum. Çünkü o insanlarla benim hiçbir
sorunum yoktur. Onlar maşaydı, onlar maalesef o gün kullanılan birkaç insandan
birisiydi. Asıl bunun arkasındaki güç önemliydi. Eğer siz 12 Eylülün
arkasındaki Amerika’yı göremiyorsanız, bugün dünyayı dizayn etmeye çalışan
Amerika’yı göremiyorsanız, eğer “Irak’ta nükleer silahlar vardır.” deyip,
Irak’ı işgal edip milyonlarca insanı öldüren, sakat bırakan, çocukları babasız,
kadınları eşsiz bırakan yapıyı göremiyorsanız bugün de sadece ve sadece Kenan
Evren’i yargılamayı düşünürsünüz.
Oysa 12 Eylül, Kenan Evren değildi arkadaşlar. 12 Eylül, o gün
bizim Anayasa’mıza sokulan kanunlardı, maddelerdi. Onları eleştirmemiz
gerekiyor. Eğer onları kaldırabilirsek, eğer bugün bu ülkede demokrasiyi
getirmenin en önemli koşullarından birisi olan özgürlükleri getirebilirsek,
insan haklarına saygıyı getirebilirsek, basılmamış kitapların ya da kitapların
yasaklanmadığı ortamı sağlayabilirsek, telefon dinlemelerine engel olabilirsek,
insanların keyfî tutuklanmalarına engel olabilirsek işte o zaman 12 Eylülü
yargılamış oluruz.
YÖK’ü kaldırırsak, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirirsek, lider
sultasına son verirsek, seçim yasasındaki antidemokratik uygulamaları ve seçim
barajını kaldırabilirsek işte o zaman 12 Eylülü yargılamış oluruz. Yoksa 2 tane
generali yargılayıp 2 tane generale ceza vererek 12 Eylülle maalesef biz
hesaplaşmış olamayacağız sevgili arkadaşlar.
Hâlâ sendikal örgütlenme önündeki engeller duruyor; hâlâ
gençlerimiz, öğrencilerimiz cebinde dört tane yumurta bulundurdu diye
yargılanabiliyor; ücretsiz, parasız eğitim istedi diye gençlerimiz
yargılanabiliyor. İşte bunları ortadan kaldırabilirsek, bunları yok edebilirsek
12 Eylülle hesaplaşmış olabiliriz.
Şu anda bu Parlamentonun üyesi olan 8 tane milletvekili “Egemenlik
kayıtsız ve şartsız milletindir.” yazısının olduğu bir yerde cezaevinde
tutuluyorsa ve tutulmaya da devam edilecekse işte onlar çıktığı zaman 12
Eylülle hesaplaşmış olacağız.
YÖK’ü kaldırdığımız zaman, Millî Güvenlik Kurulunu kaldırdığımız
zaman, generallerin de 657 sayılı Kanun’a tabi bir memur olarak sadece
çalışmasını sağladığımız zaman 12 Eylülle hesaplaşmış olacağız. 12 Eylülle
hesaplaşmanın en önemli yollarından birisi de onu getiren mevcut kanunları tek
tek ortadan kaldırarak olacaktır sevgili arkadaşlar. Yoksa 2 tane generali
yargılayarak bir yere varmamız hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Sevgili arkadaşlar, yine o günlerde, 1980 yılında, çok ciddi
işkenceden geçen Türkiye’deki binlerce insandan birisi de bendim. O günleri çok
iyi yaşadım, o günlerle ilgili anılarım da hâlâ taze ama bugün inanıyorum ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞEKER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Ben, burada, 12 Eylülü yapan insanların yargılandığını görmek için
bu kürsüye çıkmadım. Onların da yargılanmasının, evet, sembolik olarak çok
büyük önemi vardır ama inanın, eğer 12 Eylülün getirdiği kanunları, 12 Eylülün
getirdiği antidemokratik yasaları kaldırmazsak, demokrasinin önündeki engelleri
açmazsak hiçbir şeyi yapamayız.
Bu anlamda bu araştırma komisyonunun kurulması elbette ki önemli
ama darbelerin oluş sebebini de araştırmak lazım. Darbelerden etkilenen
insanların, darbelerle ilgili sıkıntı yaşayan insanların mutlaka sorunlarını
çözelim ama asıl önemli olan, asıl bizim barışmamız gereken, toplumla
yüzleştirmemiz gereken şey bu darbeleri ortaya getiren, çıkaran, maalesef,
maddeleri, kanunları değiştiremediğimiz zaman hiçbir şey yapamayacak
olmamızdır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şeker.
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
Buyurunuz Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekilleri; ülkemizde darbeler ve muhtıraların hukuki, ekonomik, siyasi ve
toplumsal olarak meydana getirdiği yıkıcı etkileri belirlemek ve önlemler almak
amacıyla verilmiş ortak önerge lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana
ülkemizde demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik
uygulama olmuştur. Baskı kurarak, zor kullanarak ya da başka hukuk dışı
yollarla millet iradesine dayalı hükûmetleri devirmek isteyenler çeşitli darbe
girişimlerinde bulunmuş, bu darbeler demokrasimizin tarihine kara birer leke
olarak geçmiştir.
Üzücü olan ise, bir kısım siyasilerin, sivil toplum örgütlerinin,
basının, iş dünyasının ve maalesef, üniversite hocalarının bu antidemokratik
süreçlere açık ya da örtülü biçimde destek vermesidir.
Değerli milletvekilleri, darbe ya da muhtıra, silahlı olarak cebir
veya şiddet yoluyla veya silahların gücüne dayanarak baskı ve sindirme yoluyla
millî iradeye yönelmiş hukuk dışı saldırılardır. Siyasi hayatımızda 27 Mayıs
1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 tarihlerinde demokrasiye bu
türden hukuk dışı müdahaleler yapılmış, hükûmetler cebir veya şiddet ya da
baskı kullanılmak suretiyle görevlerinden uzaklaştırılmış, millî iradenin
tecelligâhı olan yüce Parlamento lağvedilmiş, yüz binlerce vatandaşımız mağdur
edilmiştir. Keza bu ülkede başbakan ve bakan konumundaki devlet adamları
yapılan göstermelik yargılamalarla hukuksuz biçimde idam edilmiş, hafızalardan
silinmeyen büyük acılar yaşanmıştır. Darbe süreçlerinde yasama, yürütme ve
Cumhurbaşkanlığı yetkileri gasbedilmiş, darbeciler tarafından bu yetkiler
kullanılmış, yargı da darbecilerin iradesine uygun hareket edecek şekilde
kontrol altına alınmış ve dizayn edilmiştir. En son 27 Nisan 2007 tarihinde,
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, bir kısım vesilelerle kamuoyunda “e-muhtıra”
olarak adlandırılan bir bildiriyle millî iradenin işbaşına getirdiği Hükûmete karşı
antidemokratik bir müdahale teşebbüsünde bulunulmuş ise de sivil otoritenin
dirayetli ve kararlı duruşu sayesinde bu talihsiz girişim akim kalmıştır.
Darbe sonrası sistem militarist bakış açısıyla yeniden dizayn
edilmiş, antidemokratik rejimin genetik kodları vesayetçi bir anlayışla yeniden
yazılmıştır. Darbe sonrası üretilen hukuk metinlerinde millî iradenin
tercihlerine ve siyasi partilere karşı aşırı bir güvensizlik ve şüpheli
yaklaşım da açıkça görülmektedir.
Darbecilerin yaptıkları ilk işlerden birisi de kendi yaptıkları
gayrihukuki işlere meşruiyet oluşturacak bir kısım kılıflar bulmak olmuş,
maalesef anlı şanlı hukuk profesörleri de hukuku ayaklar altına alarak bu
sürece katkı vermişlerdir. 27 Mayıs darbesinden sonra darbecilerin bir anayasa
hazırlama hususunda görev verdiği Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar ve
ekibinde bulunan İsmet Giritli, Nail Kubalı gibi bir kısım profesörün hemen 28
Mayıs günü hazırladıkları komisyon raporunda şu ifadelere yer verilmiştir:
“Hükûmet ihtiras ve şahsi nüfuz aleti hâlindeydi. Büyük Millet Meclisi de
siyasi iktidar tarafından şahıs ve zümre menfaatine hizmet eden bir parti grubu
hâline getirilmiş olmak suretiyle fiilen münfesih hâle gelmişti.”
Yine darbeciler, darbe sonrası kendilerini güvence altına alacak
antidemokratik hükümleri de Anayasa ve yasalara yerleştirmişlerdir. Örneğin
Anayasa’nın geçici 4’üncü maddesinde, bu dönemde çıkarılan hiçbir yasanın
aleyhine mahkemeye gidilemeyeceği ifade edilmiştir. Anayasa nizamını, millî
güvenlik ve huzuru bozan fiiller hakkında çıkarılan 38 sayılı Kanun’la da 27
Mayıs rejimi aleyhinde konuşmak beş yıla kadar ağır hapis cezasıyla
cezalandırılması gereken bir suç hâline getirilmiştir. Yine Siyasi Partiler
Kanunu’nun 102 ve 104’üncü maddelerinde, siyasi partilerin 27 Mayıs rejimi
aleyhine en ufak bir eleştiri yapması dahi yasaklanmıştır. Bu maddelere göre,
27 Mayıs 1960 devrimini yapılması gerekli olmayan veya haksız veya gayrimeşru
bir hareket olarak göstermek amacını siyasi partilerin gütmesi mümkün değildir.
27 Mayıs 60 devriminin amacına ulaşamadığını veyahut bu devrimin belli siyasi
parti veya partiler lehine yapıldığını ileri sürmek de yasaklanmıştır.
1982 Anayasasındaki benzer hükümlerden geçici 15’inci madde en son
2010 halk oylamasında yüce milletimizin iradesiyle ortadan kaldırılmış ve
bugün, bu darbeciler yargı önünde hesap vermeye başlamışlardır. Mevcut Siyasi
Partiler Kanunu’muzda da keza 12 Eylül harekâtına karşı tutumların
eleştirilmesi yasaklanmıştır.
Değerli milletvekilleri, her darbe, görüldüğü üzere, kendi
hukuksuzluğunu beraberinde getirmiş, olağanüstü yargılamalar için hukuksuz
biçimde olağanüstü mahkemeler kurulmuştur. Örneğin, 60 darbesiyle 147
üniversite hocası kanun dışı yollarla üniversiteden uzaklaştırılmış, 7 bine
yakın subay ve general emekli edilmiş, 520’ye yakın hâkim ve savcının
görevlerine son verilmiştir.
12 Mart Muhtırası’nda da her ne kadar Parlamento feshedilmemiş ise
de bu muhtıranın muhatabı olan kişiler tarafından teknokrat bir hükûmet
arzulanmış ve maalesef bu gerçekleştirilmiştir. 12 Mart Muhtırası sonucu
Anayasa’da yapılan değişikliklerle temel hak ve özgürlükler önemli ölçüde
daraltılmış, askerî yargı sivil yargının aleyhine olacak şekilde
genişletilmiştir.
12 Eylülde -Kenan Evren’in ifadesiyle- Türk Silahlı Kuvvetleri
kendi İç Hizmet Yasası hükümlerine göre üstlendiği Türkiye Cumhuriyeti’ni
koruma ve kollama görevinin gereği olarak devlet yönetimine el koymuş, bütün
yurtta sıkıyönetim ilan edilmiş, Meclis ve hükûmet feshedilmiş, partilerin faaliyetleri
durdurulmuş, DİSK, MİSK ve bağlı bütün sendikalar ve bütün dernekler
kapatılmış, antidemokratik uygulamalar maalesef bu dönemde de görülmüştür.
Darbe sonrası yapılan ilk beyan, Anayasa, Seçim ve Siyasi Partiler kanunlarının
değiştirilmesi olmuştur ve sistem buna göre dizayn edilmiştir.
28 Şubatta da maalesef bir kısım gerekçelerle meşru iktidara karşı
bir muhtıra verilmiştir. Burada, bir bilim adamının ifadesiyle, paralel
başbakan ve paralel meclis oluşturma çabası oluşmuş, inanç özgürlüğünü azami ölçüde
kısıtlamaya yönelik bir kısım kararlar alınmıştır.
En son “27 Nisan Bildirisi” olarak adlandırılan bildiriyle
demokratik, meşru hükûmete karşı etkileme girişimi yapılmış ise de sivil
otoritenin kararlı ve dik duruşuyla bu girişim önlenmiştir ve bu açıklama 29
Ağustos 2011 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı sitesinden kaldırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, özgürlükçü, demokratik rejimlerde esas
olan irade milletin iradesidir. Bu rejimlerde iktidarlar, millî iradenin
tezahür ettiği hür ve serbest seçimler yoluyla göreve gelir, iktidarın görevde
kalması veya görevden ayrılması da ancak demokrasinin kurum ve kuralları
çerçevesinde mümkün olur. Bunun dışında bir yolu benimsemek demokratik
sistemlerde asla kabul edilemeyecek bir yaklaşımdır.
Darbeler ve muhtıralar, sebebi ve amacı ne olursa olsun sonucu
itibarıyla demokrasiye, ülkeye ve millete çok ağır bedeller ödeten ve açıkça
suç teşkil eden eylemlerdir. Darbeler, esasen ülkede demokrasinin, siyasi
kültürün, geleneklerin yerleşmesine ve gelişmesine de bir darbe vurmuştur.
Darbelerin içinde bulunan önemli aktörlerin sonraki yıllarda yayımlanan
anılarında da görüldüğü üzere, darbelerin çözüm olmadığı, ülkeyi onlarca yıl
geriye götürdüğü de itiraf edilmiştir. AK PARTİ, demokratikleşme, sivilleşme,
insan hakları ve hukuk devletinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmesi adına
önemli yasal ve anayasal reformlara, muhalefetimizin de önemli katkılarıyla
imza atmış ve darbe süreçlerinin izlerini silmek için büyük gayret sarf
etmiştir.
Değerli milletvekilleri, darbelerin ve muhtıraların ülkemizde yol
açtığı ekonomik, sosyal, hukuki ve siyasi tahribatın günümüze de yansıyan
görünür ve görünmez etkileri ile toplum ve bireyler üzerinde meydana getirdiği
maddi ve manevi zararların ve hak ihlallerinin kapsamlı biçimde araştırılarak
alınması gerekli tedbirlerin tespiti bakımından bir Meclis araştırma komisyonu
kurulması amacıyla verilen bu önergenin, Şafak Türküsü’nün şairi Nevzat
Çelik’in “Kaç zamandır yüzüm tıraşlı/Gözlerim şafak bekledim/Uzarken ellerim kulağım
kirişte/Ölümü özledim anne.” dizelerine yansıdığı gibi Sağmalcılar, Ulucanlar,
Metris, Mamak, Diyarbakır işkencehanelerinde yaşanan insanlık dışı
uygulamalarla ölümü özler hâle getirilen binlerce insanımızın acılarını bir
nebze olsun hafifletecek adımların atılmasına ve bin yıl süreceği iddia edilen
antidemokratik uygulamalar yerine binlerce yıl yaşayacak özgürlükçü, demokratik
bir hukuk düzeninin Türkiye’de temellerinin sağlamlaştırılmasına vesile olmak
dileğiyle yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kubat.
Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. (Alkışlar)
Şimdi de Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu
Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında
Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi
ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 198 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Şimdi tasarının tümü üzerinde, gruplar adına, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine
Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye
Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bugün milyonlarca vatandaşımızın beklediği 2/B görüşmelerine
başlıyoruz ama ne yazık ki, her zaman olduğu gibi Orman ve Su İşleri Bakanımız,
kanun tasarısının sahibi yine başlangıcında yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Burada, burada; geliyor.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Yani bu, işi ne kadar ciddiye
aldığının bir göstergesidir.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANI HAYATİ YAZICI (Rize) – Tasarının sahibi
Hükûmettir.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Teklif. Hükûmet olsa tasarıyla gelirdi.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ben konuşmanın başında söylüyorum,
muhatabı Orman ve Su İşleri Bakanıdır Sayın Bakan.
(x) 198 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Fakat, bu tasarıda da tartışırken göreceğiz, Orman ve Su İşleri
Bakanlığının bu tasarının hiçbir yerinde olmadığını göreceğiz. Orman ve Su
İşleri Bakanımız, her zaman olduğu gibi, yine bütün işleri Maliye Bakanlığına,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne aktararak bu süreci atlatmanın gayreti
içerisindeler. Bunu öncelikle ifade edeyim.
Evet, değerli milletvekilleri, ormanlarımız dünyanın en değerli
doğal kaynaklarıdır. Dünya kara yüzölçümünün yüzde 30’u ormanlarla kaplıdır.
Dünyamızda hızlı nüfus artışı, sanayileşme hamleleri ve göç olayları neticesi
hep ormanlarımızın aleyhinde gelişmiş ve bu süreçten dünya ormanları gibi
Avrupa ormanları da etkilenmiştir. Avrupa’nın tamamına yakını, yüzde 90’a
yakını ormanlarla kaplıyken süreç içerisindeki sanayileşme hamleleri ve nüfus
hareketliliği neticesinde bugün bu oran yüzde 30’lar civarına gerilemiş
bulunmaktadır. Bu süreçten Türkiye’miz de aynı şekilde etkilenmiştir. Anadolu
coğrafyasının bin yıl önce yüzde 70-75’i ormanlarla kaplıyken bugün bu oran
yüzde 27’lere düşmüştür. Özellikle insanların geçimlerini sağlama noktasında
sanayideki gelişmeler, nüfus hareketindeki değişiklikler hep ormanlarımızın
aleyhine işleyen süreçleri beraberinde getirmiştir. Bugün dünya yüzölçümünün
yüzde 30’u ormanlarla kaplı, Avrupa’nın yüzde 30’u ormanlarla kaplı, ülkemizin
de yüzde 27’si ormanlarla kaplıdır ama Türkiye ormancılığı açısından
baktığımızda dezavantajlı durumumuz, yüzde 27 orman alanımızın yüzde 50’si de
bozuk vasıflı ormanlardır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, 2/B arazilerine baktığımızda: 2/B
arazileri nereden çıktı? Şimdi kamuoyunda çok ciddi endişeler var “Acaba
ormanlar peşkeş mi çekiliyor? Ormanlar birilerine satılıyor mu?” gibi… Bunlar
yıllardır kamuoyu nezdinde tartışılıyor. 2/B meselesi bugünün meselesi
değildir.
Bakın, 1937 yılında çıkan 3116 sayılı Yasa’da da 2/B maddesi
vardır yani orman dışına çıkarma vardır. Yine, 1956 yılında 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun ikinci metninde de orman dışına çıkarılma yer almıştır. Hatta bu
maddeye göre 1958-1960 yılları arasında 198 bin hektar alan orman dışına
çıkarılmıştır fakat 1960 askerî müdahalesinde Millî Birlik Komitesi Resmî
Gazete’de yayımlanan bu 198 bin hektar orman dışına çıkarma işlemini iptal
etmiştir.
2/B Anayasa’mıza 1961 Anayasası’yla giriyor, 1970 yılında istisna
getirilerek 15/10/1961 yılından önce orman niteliğini kaybeden alanların orman
dışına çıkarılacağı hükmü getiriliyor. Yine 1982 Anayasamızın 169’uncu ve
170’inci maddeleri orman ve orman köylülerimizle alakalıdır. Bugüne kadar
yaklaşık 450-470 bin hektar civarında ormanlık alan orman dışına çıkarılmıştır
ve kadastrolar tamamlandığında bu rakamın tahminen 600 bin hektar civarında
olacağı tahmin edilmektedir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, 2/B arazileri yaklaşık yetmiş
yıldır kamuoyu gündemini işgal etmektedir, zaman içerisinde bütün siyasi
partilerin propaganda malzemesi hâline gelmiştir. Bugün burada Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey, yine CHP Grup Başkan
Vekili Hamzaçebi dâhil olmak üzere ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu yani üç
siyasi parti 2/B sorununu çözmek üzere
bir ittifak yaptık, bir siyasi uzlaşmanın içerisine vardık, 2/B’yi bu
milletin, bu memleketin önündeki bir
sorun olma noktasından çıkaralım diye bir kararlı tutum sergiledik. İnşallah bu
Mecliste bu kararı vererek insanlarımız beklediği yetmiş seksen yıllık bir
problemi beraber çözmenin gayreti içerisinde oluruz. 2/B’yle ilgili daha önce
çalışmalar yapıldı, kanun tasarıları Meclisten de geçti fakat Anayasa Mahkemesi
iptal etti. Biz komisyonlarda söyledik, dedik ki: “Üç siyasi partinin, Mecliste
grubu bulunan üç siyasi partinin bu konuda bir ittifakı varsa gelin anayasal
düzenlemeyi de yaparak bu konuyu artık sorun olmaktan çıkaralım.”
Şimdi, milyonlarca vatandaşımız bir beklentinin içerisine girdi ve
bu Meclisimizden, genel bir ittifak olduğu için, büyük oranda geçeceğini
düşünüyoruz. İnşallah Anayasa engeline takılıp da milletimizin beklentilerini
karşılayamayacak duruma düşmeyelim. Eğer böyle bir duruma düşersek çok ciddi
bir kaos ortamının ve bir belirsizlik ortamının bizi beklediğini öncelikle
belirtmek istiyorum.
Şimdi değerli milletvekilleri, 2/B’ye Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak biz “evet” diyeceğiz fakat komisyonlarda ısrarla belirttik. Gerek
kurulan alt komisyonda gerekse ana komisyonda çekincelerimizi söyledik
“Milletimizin beklentileri var.” dedik.
Tarım Orman Komisyonunda olan üyeler de vardır. Yüzlerce, binlerce faks
geldi. Yani bir kanun çıkarıyoruz, bu kanunun adına Cumhuriyet Halk Partisi
“barış kanunu” diyor, Milliyetçi Hareket Partisi “bir tasfiye kanunu” diyor
yani bunun adı “bir barış ve tasfiye kanunu”, hep beraber bunu çözmeye
çalışıyoruz. Bunu çözerken biraz daha anlayış ve uyum içerisinde çalışsaydık
vatandaşlarımızın beklentilerini karşılama noktasında gayretli bir adımı beraberce
atmış olurduk.
Bakın değerli milletvekilleri, şimdi bu kanunun ana amacı ne?
Orman köylülerinin kalkındırılması ve desteklenmesi ama göreceğiz görüşmeler
devam ederken, bu kanun tasarısında orman köylüsü yok. Nitekim komisyonda
yaptığımız çalışmalarda orman köylüsünün işin içine sokulması noktasında ciddi
önergelerimiz oldu. Niye “yok” diyorum bakın değerli milletvekilleri. Bu
alanlar nasıl oluştu? Bu alanlar… Anadolu coğrafyasında fakir fukaradır orman
köylülerimiz. Geçim sıkıntısı çeken orman köylülerimiz zaman içerisinde
ormanlardan açmalar yapmış. Ne zaman yapmış bu açmaları? Yetmiş yıl, seksen yıl
önce açmış, kimisi elli yıl önce, kimisi kırk yıl önce ve 1950’lerde Türkiye’de
sanayileşme hamlelerinin başlamasıyla beraber köyden kentlere göçler oluşmuş.
Köyden bir aş umuduyla, iş umuduyla şehirlere giden vatandaşlarımız başlarını
sokacak bir yer aramışlar. Şimdi normal şartlarda devletin bu köyden şehre göç
eden vatandaşlarımızın ikâmet edeceği, başlarını sokabileceği imkânları yerine
getirmesi gerekirken ne yazık ki yerine getirilmemiş ve buralar hep oy deposu
olarak değerlendirilmiş. Bu vatandaşlarımız da şehir merkezlerinde yine
başlarını sokacak, ormanın bir kenarına bir gecekondu yaptırarak… Hatta bu
şekilde ilçeler oluşmuş, mahalleler oluşmuş, binlerce, on binlerce ev oluşmuş
yani 2/B oluşmaları bir imkânsızlık, bir yetersizlik sonucunda oluşmuş.
Şimdi, bu artık bir kangren hâline gelmiş, bunu çözelim diyoruz
fakat burada, buradan elde edilecek gelirde orman köylüsüne bir kaynak yok.
Buradan gelecek kaynakların yüzde 90’ı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının
bütçesine aktarılıyor.
Şimdi, bunun sıkıntısını çeken, o zor şartlar altında, o
imkânsızlıklar içerisinde evinden çıktığında ormana eli değen, evinden
çıktığında ormana adımını atan orman köylüsüyle bundan rant sağlayan kitleyi ve
kesimi aynı kategoriye koyuyoruz. Yani sizin bir dönem Maliye Bakanı yaptığınız
Kemal Unakıtan’la Toros Dağı’ndaki köylüyü, Mersin’in, Antalya’nın, Muğla’nın
sahilinde taşı çıkararak, toprak taşıyarak 1-2 dönüm seralık alan yaparak muz
üreten fakir fukara köylümüzle villa yapan -rant sahibi yapan- insanlarımızı
aynı kategorinin içerisine sokuyoruz. Şimdi buradan ayrılacak kaynakla, bizim
öncelikle, tasarının ruhuna uygun olarak orman köylülerimizi kalkındırmamız
gerekiyor ve ormanlarımızın ihyasını sağlamamız gerekiyor.
Buradan aldığımız paralarla, artık Avrupa’da olduğu gibi… Bakın,
bugün Avrupa ormanlarında artık kelebeklerin yaşam alanı planlanıyor ama biz,
orman köylülerimizin insanca yaşayacağı ortamı oluşturamamışız, böyle bir
eksikliğimiz var.
Şimdi, bakın, buradan elde edilecek geliri büyük ihtimalle
İstanbul’da kentsel dönüşümde harcayacaksınız. Şimdi, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı 2005 yılında “İstanbul’un geleceğini planlama” adı altında
“İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi” kuruyor.
1/100.000’lik ve “İstanbul’un anayasası” denen “İstanbul Çevre Düzeni Planı”nı
hayata geçiriyor ve burada 550’ye yakın, çoğu akademisyen olmak üzere, bu
merkezde insan çalıştırıyor ve buradan birtakım kararlar alınıyor, İstanbul’un
kontrollü bir şekilde büyümesi, kentin güneyde Marmara ekseninde kademeli bir
şekilde büyümesinin planlanması çıkıyor “İstanbul anayasası” adı altında.
Fakat, bir sabah bakıyorsunuz Sayın Başbakan bir talimat veriyor, on yıldır
metropoliten merkezinde trilyonlar harcanarak yapılan çalışmalar bir kenara
bırakılıyor ve Sayın Başbakan çılgın projeyle beraber “Hedefiniz, istikametiniz
İstanbul’un kuzeyidir -ve tam aksine bir şeyle- ekseniniz Karadeniz’dir.” diyor
ve trilyonlarca para boşa gidiyor.
Şimdi buradan aldığınız kaynağı da yine buralara aktarmamızın ne
mantığı var, ne anlayışı var? İstanbul sizin pahalı oyuncağınız değildir. Fakir
fukaranın, garip gurebanın, orada zor şartlar altında yaşayan orman köylüsünün
paralarının oraya aktarılması doğru bir yaklaşım değildir. Buradan en aşağı
yüzde 50 kaynağın orman köylülerimizin kalkındırılması ve geliştirilmesiyle
ormanlarımızın bakımlarına harcanması gerektiği kanaatindeyim çünkü bu yerler
orman alanlarından çıkarılan yerlerdir ve Türkiye’de 21.222 tane orman köyünde
7 milyon, 8 milyona yakın vatandaşımız devletin raporlarına girmiştir,
fakirlikleri devlet raporlarıyla tescil edilmiştir. Bunların hakkının başka
yere verilmesini doğru bulmuyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine bu tasarıda eleştirdiğimiz bir nokta
var. Şimdi, birtakım uygulamalar yapıyoruz, kanun tasarısının birçok metninde
göreceksiniz, idarenin yaptığı işlemlerin birçoğunda hukuk kurallarının,
mahkemeye gitmenin, vatandaşın hakkını aramasının önüne geçilmiş, mahkemeye
gitmesi kaldırılmış. Şimdi, biz burada bir hukuk oluşturuyoruz, bu hukuku doğru
oluşturmamız gerekir. Bakın, sizin komisyon üyeleri de, milletvekilleri de
yüzlerce telefon almıştır. Şimdi, burada vatandaşlarımızın sıkıntıları var,
işte Adana’dan, Mersin’den, Antalya’dan, Muğla’dan yüzlerce telefon geliyor,
diyorlar ki: “Rayiç bedeller belirlenirken çok yüksek belirlendi.” Biz orman
köylüsü olarak bunları alma şansına sahip değiliz ama biz bu kanun tasarısıyla
ne getiriyoruz? Diyoruz ki: Zamanı içerisinde bizim belirlediğimiz fiyatlarla
bunları alırsanız alırsınız, almazsanız genel hükümlere tabi tutarız. Yani bu
şekilde vatandaşı mağdur edecek bir madde var bu kanun tasarısında.
Şimdi, hızlı ilerlemek isteyebiliriz, çabuk hareket etmek
isteyebiliriz ama bu işi yaparken adaleti yerine getirmek zorundayız.
Vatandaşımızın, orman köylümüzün hukukunu korumak zorundayız. Eğer vatandaşın
hak arama özgürlüğünü elinden alırsak vatandaşımız kendini ötelenmiş şekilde
hissedecektir. Yani bunları getirsek ne olur? Yani vatandaşımız hakkını
arasa... “Rayiç bedel çok yüksek.” diyor. Örneği var, Mersin’den bir
vatandaşımız, yarım saat, bir saat önce aradı. Diyor ki: “Benim civarımdaki
yerlerin fiyatı, dönümü 10 lirayken, benim buraya 50 lira rayiç bedeli
belirlemiş.” Tapulu yerler 10 lira, yanında belirlenen yer 50 lira. Vatandaş
bunu nasıl alacak? Böyle yüzlerce yer var. Gelin, burada bu yanlışlıkları
ortadan giderelim. Eğer bir çalışma yapıyorsak, bir barış kanunuysa, bir
tasfiye kanunuysa bütün kesimleri memnun etme gibi bir zorunluluğumuz
mevcuttur.
Şimdi Sayın Bakan geldi herhâlde.
Bakın, şunu ifade etmek istiyorum: Bugün, biraz önce söyledim,
ormanlarımızın yüzde 50’si bozuk vasıflı ormanlardan ibaret. Ormanların artık
odun üretimi dışında diğer fonksiyonel ürünlerinin dünyada önem kazandığı bir
süreci yaşıyoruz. Maddi gelirlerinin yanı sıra fonksiyonel gelirlerinin maddi
gelirlerinden 2 bin veya 20 bin kat daha fazla olduğu bilim adamlarımızca
tespit edilmiş. Bizim ormanlarımızın yüzde 50’si bozuk vasıflı ormanlar. Bir örnek
vereyim, 1 hektar bozuk orman 3,9 ton karbondioksiti absorbe ederken 1 hektar
verimli orman 52 ton karbondioksiti absorbe ediyor. O zaman, buradan gelecek
kaynaklarla gelin ormanlarımızın artık bundan sonra sıkıntı yaşanmayacak
şekilde ve geleceğimizi planlayacak şekilde yeniden ihya edilmesi noktasında
buradan elde edilecek gelirlerin yüzde 50’sini ormanlarımızın varlığının
artırılması, ihyası ve orman köylülerimizin kalkındırılması noktasında
arayalım.
Değerli milletvekilleri, bu 2/B Yasa Tasarısı’nın bu Bakan
zamanında çıkmasını bir talihsizlik olarak görüyorum çünkü Sayın Bakan, orman
teşkilatının bugüne kadar ne kadar kazanımı varsa yok etmenin gayreti içerisine
giren bir bakan yani bir noktada mirasyedi şeklinde hareket eden bir bakanla
çalışıyor şu anda Hükûmet.
Size bir örnek vereceğim ve Sayın Bakandan cevaplandırılmasını
isteyeceğim. Bakın, 1996-2007 yılları arasında -İstanbul milletvekilleri iyi
bilir- Kemerburgaz bölgesinde maden sahalarının rehabilitasyonu için hafriyat
dökülüyor, üzerleri düzenleniyor ve yeniden ağaçlandırılıyordu. Bunu bizim
meslektaşlarımız yapıyordu orman teşkilatında çalışan ve yılda 15-20 trilyon
gibi ciddi bir kaynağa sahipti. Bu kaynakla da ormanların varlığının ve
gelişiminin artırılması noktasında bir gayretin içerisindeydi. Ne zaman ki
Sayın Bakanımız göreve geldi, 2007 yılında bu alanları İstanbul Büyükşehir
Belediyesine devretti, bununla ilgili kanunda da değişiklik yapıldı.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Vekilim, kanun bu, kanun.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Sayın Bakan, evet sizin zamanınızda
çıktı.
Şimdi ben bir şey soracağım, grup başkan vekilleri mi cevaplar,
Sayın Bakan mı cevaplar, cevabını istiyorum. Afyon Şuhut doğumlu, kendisinin
yeğeni konumunda olan birisi önce Çevre ve Orman Bakanlığına Özel Kalemde memur
olarak başlatılıyor bakın ve akabinde bir müddet sonra, İstanbul’da toprak
dökümünü verdik ya, o şubenin başına şube müdürü olarak atanıyor.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
İstanbul Büyükşehire bağlı…
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakan, yerinizden değil
ama bu kürsüden cevap verin. 1972 Şuhut doğumlu, yeğeniniz olarak iddia edilen
şahıs sizin akrabanız mıdır? Bunu Özel Kalemde göreve başlatmış mısınızdır ve
bu toprak döküm sahalarını Büyükşehir Belediyesine devrettikten sonra, bu
akrabanız olarak iddia edilen şahsı da bu işin başına verdiniz mi?
Şimdi, buradan soruyorum: İstanbul Büyükşehir Belediyesine
geçtikten sonra -Sayın Bakandan veya grup başkan vekillerinden açıklama istiyorum-
buradan kimler hafriyat dökümü işini aldı? Ne kadar para kazandılar?
Yine, bütçe görüşmeleri sırasında sordum, Bakanın uygulamalarından
bahsediyorum. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin otoparkı orman alanından
işgaldir ve bu 2/B yasasıyla da çözülmüyor. Bunu üç ay önce dile getirdim, ne
grup başkan vekillerinden ne Hükûmet yetkililerinden bir açıklama geldi veya
biz açıklama da istemiyoruz; şu Büyükşehir Belediyesi ile Adalet ve Kalkınma
Partisinin ruhsat işini de halledecek şekilde düzenlediğiniz bu yapıyı geri
verin, işgalden vazgeçin.
Yine, Orman Bakanlığındaki yapılanmalar, Sayın Bakanın gelmesiyle
beraber ardı ardına sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, bu süreci, ormanların geleceğe
taşınmasını, sürdürülebilir ormancılık politikasını yürütecek Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, eğer ormancılığın kazanımlarını tek tek yok ediyorsa, burada,
bu tasarıdan ve buradan gelecek kaynakların doğru kullanılmasından bir şey
bekleyemeyiz.
Sayın Bakan geldikten sonra ardı ardına değişiklikler yapıldı.
Önce bakanlıkların adı değişti, sonra tekrar değişti; genel müdürlükler
kapandı, genel müdürlükler açıldı; bölge müdürlükleri kapatıldı, bölge
müdürlükleri açıldı.
Bakın, dokuz tane bölge müdürlüğü vardı Osman Pepe’nin ilk Bakan
olduğu dönem, sizin Hükûmetiniz zamanında. Dokuz bölge müdürlüğü daha iyi
hizmet etmek amacıyla kapatıldı, bugün yirmi dört tane bölge müdürlüğü açtınız
ve hiçbir işlevi yok Millî Parkların bir birimi olarak. Erozyon ve Kontrol
Genel Müdürlüğü kurdunuz, merkezde yirmi-otuza yakın bir ekibi var. Göreve
geldiğinizde 28 tane müşavir vardı, bugün bu sayıyı 130’a çıkardınız. Niye?
Yandaşlarınıza ve yoldaşlarınıza yer açmak adına.
Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.14
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet
Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
93’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
198 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi tasarının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Muş Milletvekili Demir Çelik konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Çelik.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; orman vasfını yitiren arazilerin hazineye devri ve
satışına ilişkin kanun teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi şahsım
ve partim adına saygıyla selamlıyorum.
Ormanlar, tarih boyunca hem insanlık adına hem medeniyet adına
önemli işlev ve rol görmüş değerli alanlardır. “Orman” denince tek başına ağacı
algılamak, ağaca dair bir kısım şeyleri söylemekle sınırlı tutmak, hem bu
tarihî geçmişe ihanettir hem de ormanın görmek istediği rolü, yüklendiği işlevi
hiçleştirerek boşa çıkarmaktır. Orman hayattır, doğadır, tarihtir, toplumdur,
kültürdür. İçinde barındırdığı canlı organizmayla, doğa üzerinde gördüğü işlevi
itibarıyla da hepimiz tarafından önemle korunması ve kollanması gereken tarihî
mirasımızdır, değerimizdir. Gerek su atmosfer dengesi gerek atmosferdeki
karbondioksit, azot ve oksijen dengesi gerek erozyon ve toprak kayması gerekse
barındırdığı canlı organizmayla, yabanıl yaşamla insan ve toplum yaşamında
önemli bir yer edinir. Bütün bu özelliklerini ve değerlerini dikkate almadan,
ona dair bir kısım yaptırımlara gitmezden önce bunu göz ardı etmek geleceğimizi
gasbetmektir, geleceğimizi ötelemektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bakış açısına rağmen tarih
boyunca önemli medeniyetlere beşiklik eden Türkiye ve Anadolu bulunduğu enlem
ve boylamlar itibarıyla yüzde 80 oranında bir orman alanına sahip olabilme
kapasitesi ve potansiyeline sahip iken, maalesef, şu an, toplam 780 bin
kilometrekarelik ülke topraklarının ancak yüzde 27’si ormanla kaplı ve bunların
da yüzde 12’leri oranında nitelikli, kaliteli diyebileceğimiz orman alanları
olarak varlığını korumaktadır. Geri kalanı ya vasfını yitirmiş ya da yitirmek
durumuyla karşı karşıyadır. Bu, bir yanıyla tarafınızdan inceden inceye analize
tabi tutulması gereken bir realite olmaya devam ediyor. Biz ağaç olarak
algılamaya devam eder, yerleşik alanlarının dönüştürülmesine dair bir kısım
sorun ve problemlerinin giderilmesi amacına hizmet edecek mekânlara dönüştürmeye
çalıştığımız andan itibaren geleceğimizi gasbedeceğimizi söylemiştim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilmek istenen kanun
yani vasfını yitirmiş orman alanlarının hazineye dönüştürülmesi ve satışına
dair kanun teklifi bir yanıyla bağ, bahçe, fındıklık, fıstıklık ve zeytinlik
olarak tarım ve ziraatı ilgilendiren, otlakları, yaylakları ve kışlakları ve
merasıyla hayvancılığı ilgilendiren ama 17 bin orman köylüsü, ihtiva ettiği 9
milyonluk nüfusu, yetmiyor kasabası, ilçesi ve iliyle milyonlarca nüfusumuzu
direkt ilgilendiren, bu boyutuyla da çevre ve kentselleşme politikalarımızın
direkt alanına giren bir konudur. Es geçilebilinecek, üzerine yoğunlaşılmadan
tartışılabilinecek bir konu olmaktan uzak, nitelikli, kültürel, sosyal ve
siyasal politikalarımızın bizatihi şekilleneceği alandır.
Bu açıdan da bu kanun teklifi tartışılmadan, Meclise gönderilmeden
ve getirilmezden önce meslek kuruluşları, bilim insanları, ilgili odaların
fikirleri ve düşünceleri alınmaya muhtaç bir konu ama bununla birlikte direkt
ya da endirekt bu olaydan ve kanundan etkilenecek toplum dinamiklerinin de
dikkate ve sürece katılarak kanun süreci hazırlanmalı, tüketilmeliydi.
Bütün bu aşamalar yaşanmış değil. Bu aşamalardan bağımsız, sadece
ve tek başına bir kurumun, bir organın, bir bakanın ve iktidar partisinin “Ben
yaptım” anlayışına hizmet edecek kadar da değerli ve önemli olan bir konu
olduğunun altını çizmiştim. Soruna bu perspektiften yaklaştığımızda yapmaya
çalıştığımızın ne denli geleceğimizi ilgilendirdiğini de dile getirmek, buna
dair düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Elbette ki 17 bin köyümüzün, dolayısıyla 9 milyon civarında bu
köylerde yaşamını sürdüren insanların, yüzlerce yıldır orman içi köyü vasfını
koruyarak yaşamını sürdürüyor olması, bizim de onların yaşamını kolaylaştıran,
destekleyen ve besleyen bir anlayışla hareket etmemiz anlaşılırdır, ahlakidir,
etiktir, Meclisin de yapması gereken görevdir. Ama asıl ilgili odağı, alanı,
orman içi köylü olması rağmen bunu aşan, daha çok orman vasfını yitirmeye dönük
bir kısım alanları sanayiye, rantiyeye, kentsel ve yerleşke alanlarına
dönüştürmeye hizmet edecek bir politikaya hizmet edecek bir kanun değişikliği,
hem mağduru bir kez daha üzecek, mağdur edecektir hem de bir kısım çıkar
odaklarına menfaat sağlayan bir konumda olacaktır.
Bu açıdan, ülkemiz, bir tarım ve hayvancılık ülkesi. Ülkemiz, aynı
zamanda hızla gelişen, kalkınan, sanayileşmesi ve ekonomik gücüyle dünya
ölçeğinde önemli bir niteliğe kavuşmak durumundayken, toplumuyla barışık olduğu
kadar doğasıyla da çevresiyle de barışık yeni bir zihniyeti harekete geçirmemiz
gerekiyor. Toplumu tüketen, hiçleştiren, doğayı tüketen, hiçleştiren bir
algıdan bizatihi toplum içi barışı, toplumla doğa, doğayla insan arasındaki
barışı da sağlayacak bir ilişkiyi var etmek durumundayız. Ama kırdan kente
doğru yoğun göçün olduğu, sanayileşmenin Marmara’da biriktiği günümüz
Türkiye’sinde bu algıdan uzak bir anlayış ve zihniyetle soruna yaklaşan geçmiş
hükûmetleri ve günümüz Hükûmeti, İstanbul başta olmak üzere İzmit’inden Yalova’sına,
Bursa’sına, sanayi adına ormanlarımızı, geleceğimizi, ortak mirasımızı tüketti.
30 kilometre uzunluğundaki Anadolu ve Trakya yakasıyla İstanbul’un Karadeniz
bağlantısı, bu zihniyetin ürünü olarak değerli ormanlar, vasfı yitirilmeye
muhtaç duruma getirildi, tüketildi, oralara konakların, yazlıkların, villaların
konulması ve çok katlı binaların yükseltilmesi düzeyine getirildi.
Hâlbuki “doğayla barışık olmak” demek “rüzgâr, su, güneş döngüsünü
doğal mecrasına kanalize etmek” demektir. Siz, bu ormanları ortadan kaldırarak
karbondioksit lehine atmosferdeki gazın oranına sebebiyet vermekle kalmayacak,
aynı zamanda bu doğal etmenlerin de bizatihi bize, toplumumuza ve geleceğimize
zarar verecek bir noktaya taşınmasına neden olacaksınız. Tükettiğiniz ormanlarla,
karbondioksidin absorbasyonunun önüne geçmiş olan, dolayısıyla da atmosferdeki
oranın yükselmesine yol açan, bu anlamıyla da sera gazı görevini gören
karbondioksitle küresel ısınma riski, yarına dair, iceberg’lerin çözüldüğü,
okyanusların, deniz seviyesinin yükseltildiği, ısınma probleminden kaynaklı
mevsimlerin yer değiştirdiği, iklimlerin ve iklime dayalı yeni yaşam
alanlarının evrimsel bir sürece tabi tutulduğu bir şeye, doğal serüvene rağmen
kendiniz imza atmış olacaksınız.
Bu anlamıyla, bu ve benzeri kanunlar inceden inceye geleceğimizi
direkt ilgilendiren konular olması hasebiyle dikkate değer olmalıydı. Aynı
şekilde, Balıkesir’den İzmir’e, Aydın’dan Muğla’ya, Antalya’dan Mersin’e dek
kıyı şeridi, bacası tütmeyen sanayi adına turizme açtığımız 1980’li yıllardan
bu yana bura ormanlarının kalitesi, niteliği kaybolduğu gibi bu ve benzeri
kanunun çıkmasını fırsat bilen bir kısım çıkar odaklarının da hesabına hizmet
edecek bir değişikliğe ya birlikte “Evet.” diyeceğiz ya da bu fırsatçıların bir
kısım hesaplarının aleti olmayarak “Dur.” diyeceğiz.
Düşününüz ki, Toroslar’ın zirvelerinden yükselen nadide çam
ağaçları, sedirler ya da makiler ya da Karadeniz’in o gür, bulunması bizatihi
mümkün olmayan doğa harikası ormanlarını HES’lere kurban ederek, Kürt
coğrafyasında az olan ormanı yine HES’lere kurban ederek bir geleceği hep
beraber tüketiyoruz. Bu boyutuyla, bu kanun, tarafınızdan inceden inceye
incelenmeye değerdir. Hele hele afet riski kapsamındaki alanların kentsel
dönüşmeye tabi tutulduğu bir kanun girişiminin de Meclisten çıkarılmak
istendiği bir süreçte -vasfını yitirmiş ormanların satışına dair kanun teklifi
birleştirildiğinde- ne yapılmak istendiğini görmemek için kör olmak gerekiyor.
Yapılmak istenen, kentleşme adına, kent alanlarının ve mekânlarının yaratılması
adına, bizatihi doğanın tüketilmesine hizmet eden bir kısım kanun
teklifleridir. Buna, biz “Evet.” diyeceksek, bu kanunun çıkması adına bir çaba
içerisinde olacaksak, bu, torunlarımızdan emanet aldığımız bugünümüzü heba
etmek, gasp etmek, palyatif bir kısım çözümlerle sorunun bizatihi ertelenen,
ötelenen bir noktaya taşınmasına vesile olmuş olacağız. Bu denli önem arz eden
bir konuda, hepimizin, bir kez daha, bu konuya, hem bilim insanlarını katan hem
ilgili meslek odalarını ve toplum dinamiklerini sürece katan bir süreci yeniden
hazırlamak, buna dair bir kısım çalışmaları hep birlikte yürütmek durumundayız.
Bunu yapmamak demek, yüzde 30’lara indirdiğimiz bu orman alanlarımızın
sıfırlanmasına hizmet edecek politikalara hep beraber imza atacağız.
Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde, Van’dan İstanbul’a, sincabın
bir ağacın dalından bir başka ağacın dalına konarak, sıçrayarak gidebileceğini
söylediği 1650 yılının üzerinden üç yüz elli yıl geçmişken, biz üç yüz elli
yılda bu orman değerlerimizi, ortak mirasımızı tükettik.
Ben 1960’lı yılların çocuğuyum. Muş’un Varto ilçesine bağlı Badan
köyünde dünyaya geldiğim 1960’ta, köyümüzün hemen yanında ormanlar biterdi.
Yakmak adına, ısınmak adına tükettiğimiz bu ormanları bugün arıyoruz,
bulamıyoruz. Aynı şekilde, göçtüğüm 1990’daki Antalya’nın Duacı köyünde
yükselen çam ağacı başta olmak üzere birçok maki bitkisi, yine oranın rantından
yararlanmak isteyen zenginlerin, çıkar ve sermaye sahiplerinin yerleşkesine
hizmet edecek bir döngüye o köy hizmet ettirildiği için, bugün orman vasfını
yitiren ama herkesin özel bahçesi olarak etrafını tel duvarlarla ördüğü ve
birbiriyle ilişkisi, sosyal teması olmaya bir mekâna dönüştürüldü. Yapılmak
istenen bu mudur?
Belek’te, Kemer’de, Tekirova’da, Altınova’da ya da Bodrum’da,
Kuşadası’nda yükselttiğimiz beş yıldızlı, yetinmediğimiz, yedi yıldızlı
otellerle hem ormanı, orman dokusunu, canlı organizmayı tüketmekle kalmadık,
kirlettiğimiz denizlerimizle deniz ürünlerimizi tükettik, denizler girilemez
bir noktaya, Mavi Bayraklı denizlerimiz girilemez bir noktaya taşındı. İşte,
yapılmak istenen buysa, herkesten ve her kesimden önce Meclisin ve Mecliste
grubu bulunan siyasal partilerin karşı durması gerekiyor. Gelin, kıyı
şeritlerimizin talanına, kentlerimizin ormanlık alanlarının talanına müsaade
etmeden, mağdur olan, yüzyıllardır orman köylüsü olmaktan ileri gelen sorun ve
problemlerle karşılaşan köylümüzün sorununu çözelim; köylümüzün hakkı olan ve
kendisinin işlettiği, elli yıl, yüz yıl, yüzlerce yıldır işlettiği tarlayı
yeniden satarak, yeniden onu satın alacak bir noktaya taşımadan, onun sorununu
kolaylaştıran, onun bir şekilde hak sahibi olmasını, hukukuna saygılı olmayı
esas alan bir yaklaşımla soruna yaklaşalım ama böyle yapmıyoruz, diyoruz ki:
“Kullanıcısına, kiracısına öncelik tanınmak üzere, değilse, bunun adına Çevre
Şehircilik Bakanlığı -yetinmiyoruz- TOKİ bu alanları Hazineden satın alabilme,
satabilme, ihale edebilme hakkına sahiptir.” Bu noktada bulunur ve bunu devreye
koyarsak yine kazanan, mağdur olan, mazlum olan köylü olmayacaktır. Kazanan,
cebi dolu, hesabı milyon dolarla telaffuz edilebilen rakamlara sahip zenginler
olacaktır ama bu Meclis halk iradesinin tecelli ettiği Meclisse, halk
çoğunluğunun yani mağdurun, mazlumun, ezilenin çıkarına yani kamusal yararın
yani toplumsal yararın olduğu bir kanunu çıkarmakla mükellefiz.
Mükellefiyetimiz buysa, buna dair çıkış yollarını bulmak, buna dair yeni
yaklaşımları geliştirmek de bizim temel anlayışımız olmalıdır.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak ülkenin her sorununda olduğu
gibi bu sorunda da katılımcı demokrasiyi, şeffaflığı, hesap verebilirliği
önemsiyoruz. “Ben istedim, ben yaptım.” anlayışı demokratik değil, adil değil.
Bu açıdan da demokrasi yönetim tarzıyla yönetilen bir ülkenin siyasal,
demokratik geleneğine de, düşüncesine de uyan bir tarz değildir.
Bu anlamıyla, biz, orman vasfını yitiren alanların satışı kanununu
gündem dışı tutarak köylünün yani orman içi köylünün mağduriyetinin
giderilmesine, haklarının teslim edilmesine dair yıllara sâri çözülemeyen,
kangrenleşmiş sorununu çözmeyle kendimizi sınırlı tutup, alamayan, güç sahibi
olamayan bu köylünün mutluluğunu, huzurunu esas almalıyız. Yoksa, gücü merkezde
toplayan, gücü merkezde odaklaştıran, hizmetin üretilmesi ve yürütülmesindeki
rasyonaliteyi dikkate almayan, yetkiyi Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, TOKİ’ye
ve benzeri merkezî yapılara devreden anlayış demokratik geleneğin anlayışı
değildir, demokratik siyasetin anlayışı değildir. Bunu ifade ederek, ben,
hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İyi akşamlar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.40
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih ŞAHİN
(Ankara), Mustafa HAMARAT (Ordu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
93’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
198 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in;
5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve
Adalet Komisyonu raporlarını görüşmeye başlayacağız.
4.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Doğan Kubat’ın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in; 5275 Sayılı “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”da
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Böylece kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için, 12 Nisan 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.