Murat Can KARABULUT Normal Murat Can KARABULUT 2 2 2012-07-17T09:09:00Z 2012-07-17T09:09:00Z 91 60190 343084 2859 804 402470 14.00 false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

 

 

 

 

TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ

 

YASAMA DÖNEMİ                 CİLT                YASAMA YILI

              24                                18                            2

 

 

TUTANAK DERGİSİ

91’inci BİRLEŞİM

 

5 Nisan 2012 Perşembe

 

 

 

 

 

 

DÖNEM: 24                          CİLT: 18                        YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

91’inci Birleşim

5 Nisan 2012 Perşembe

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I.  - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III.  - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerine gelen cevaplara ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, şeker pancarı üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5 işçinin iş güvenliği olmamasından dolayı hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da kamu yönetimi yapılanması anlayışının değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ve temsilî kutlama törenlerinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37 milletvekilinin, 2009 yerel seçimleri öncesinde  İstanbul’da kurulan yeni ilçeler nedeniyle belde belediyelerinin kapatılmasının ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve 21 milletvekilinin, işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunların ve eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)

3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 21 milletvekilinin, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra getirilen vergilerin ne amaçla ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 24/2/2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının uzak cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin yaşadığı maddi manevi zorlukların tespiti ve alınacak önlemlerin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5/4/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/136, 176, 177, 178, 179, 180 ve 181) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215)

4.- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 207)

5.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)

6.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı tezkerelerinin 215 sıra sayılı Adalet Komisyonu Raporu’na dâhil edilmesinin İç Tüzük hükümlerine aykırı olup olmadığına ilişkin

X.- OYLAMALAR

1.- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Oylaması

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’nin, Kastamonu sarımsağının üretiminin desteklenmesine ilişkin Ekonomi Bakanından sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/4458)

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Haymana’daki elektrik arızası nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4491)

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, basınçlı sulamada hibe desteğine,

- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün, Ziraat Bankasının ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin verdiği yatırım kredilerine,

Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin verdiği zirai kredilere,

- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, kanatlı hayvan üretimi ve yumurta sektörlerinin sorunlarına ve dışa bağımlılığa,

- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bakanlıkta yüksek lisans ve doktora öğreniminin özür grubu tayin sebebi sayılmamasına,

Bal üretimi ve satışlarının denetimine ve alınacak önlemlere,

 - Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, çiftçilerin kredi kullanımına ve haciz işlemlerine,

Elbistan’da çiftçilere verilen destekleme primlerinin geri alınacağı iddialarına,

- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, Bilecik’teki proje ve yatırımlara,

- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, GDO’larla ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe,

İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi  Eker’in cevabı (7/4517), (7/4544), (7/4545), (7/4546), (7/4547), (7/4548), (7/4549), (7/4550), (7/4551), (7/4552)

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın-Amasra’ya kurulacak olan termik santralle ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4543)

5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Tufanbeyli termik santral inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4615)

6.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin-Elbistan A Termik Santraline işçi alımında haksızlık yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4710)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik faturalarındaki kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4711)

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Cerattepe Mevkii’nde maden çıkartılmasının bir toprak kaymasına sebep olacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4868)

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa’daki bazı köylerin enerji sorununa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4869)

10.- İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, İstanbul’un bazı bölgelerindeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4871)

11.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Osmangazi’deki elektrik dağıtım işinin özelleştirilmesinden kaynaklanan sorunlara ve çözümüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5040)

12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, İhracatçı Birliklerinin sayısının azaltılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5234)

13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlıkta ve bağlı kuruluşlarında şehit yakınları ve malûller için ayrılan kadrolara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5235)

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda emekliliğe ayrılan ve ayrılacak personele ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5400)

 


ı.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, NATO Günü’ne,

İzmir Milletvekili Musa Çam, Anadolu Ajansının kuruluşunun 92’nci yıl dönümüne,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Alparslan Türkeş’in ölümünün 15’inci yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,

Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,

Alparslan Türkeş’in ölümünün 15’inci yıl dönümüne;

Çorum Milletvekili Tufan Köse,

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt,

Balıkesir Milletvekili Namık Havutça,

İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,

12 Eylül 1980 darbesi sorumlularının yargılanmasına başlanmasına;

Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Malatya Kürecik’te kurulan üsle ilgili yetki kargaşasına,

Ankara Milletvekili Emrullah İşler, Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un 3 Nisan 2012 tarihli 89’uncu Birleşimde Kazan’da çalışan mevsimlik işçilerle ilgili yaptığı bir değerlendirmeye,

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Alparslan Türkeş’in ölümünün 15’inci yıl dönümüne ve isminin bir üniversiteye verilmesi gerektiğine,

Hakkâri Milletvekili Adil Kurt, 3 Nisan 2012 tarihli 89’uncu Birleşimde Kazan’da çalışan mevsimlik işçilerle ilgili değerlendirmesiyle haksız bir eleştiride bulunmadığına, bir sorunu gündeme getirdiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye’de medyanın ayrımcı, ötekileştiren ve cinsiyetçi yaklaşımı ve dilinin, bu yaklaşımın doğurduğu sonuçların ve medyada nefret söyleminin ortadan kaldırılması için hukuki altyapının hazırlanması konusunun (10/227) araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin 500 kelimeden fazla olması nedeniyle özeti Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, TOKİ tarafından yapılan konutlarda sosyal devlet anlayışına gölge düşürüldüğü ve iktidarın TOKİ'yi kentlerde rant dağıtmak, oy toplamak için kullandığı, ayrıca TOKİ'nin uyguladığı projelerle inşaat sektörüne ciddi zararlar verdiği konusundaki iddiaların (10/228),

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Iğdır'daki hava kirliliğinin nedenlerinin ve bu durumun bölgedeki halk sağlığı ve canlı yaşamı üzerindeki zararlı etkilerinin ve çözüm yollarının (10/229),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

CHP Grubunun, 4/11/2011 tarihinde, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve arkadaşlarının demokrasiye müdahaleye zemin hazırlayan karanlık olayların aydınlatılması, devlet içindeki yasa dışı örgütlenme ve yapıların açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu (103 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/4/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

AK PARTİ Grubunun, “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 215 sıra sayılı Kanun Teklifi ve 207 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),

4’üncü sırasına alınan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin (2/447) (S. Sayısı: 215),

Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/556) (S. Sayısı 200) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun şahsına,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın Adalet ve Kalkınma Partisine,

Konya Milletvekili Faruk Bal, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Milliyetçi Hareket Partisine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Cumhuriyet Halk Partisine,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın BDP Grubuna,

Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 5 Nisan 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.31’de birleşime son verildi.

 

                                                        Mehmet SAĞLAM

                                                           Başkan Vekili

 

        Tanju ÖZCAN                                                                               Mine LÖK BEYAZ

                Bolu                                                                                             Diyarbakır

            Kâtip Üye                                                                                         Kâtip Üye


II.- GELEN KâĞITLAR

                                                                                                                                         No: 121

5 Nisan 2012 Perşembe

Teklifler

1.- Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt’un; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/469) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2012)            

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/470) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2012)

3.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/471) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/03/2012)   

4.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/472) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2012)

5.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; 4925 Sayılı Karayolu Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/473) (Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)         

6.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar ve Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal ile 13 Milletvekilinin; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/474) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)

7.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/475) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)

8.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/476) (Adalet; Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/04/2012)

9.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın; Devlet Memurları Kanunu, Avukatlık Kanunu ile Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/477) (Adalet; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)

10.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; 14.07.1965 Tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/478) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/03/2012)

11.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan’ın; 2011/2306 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Değiştirilen 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanununun 3. Maddesinin Birinci Fıkrasından Türk Cumhuriyetleri ve Türk Topluluklarına Mensup Kişilerin Muaf Tutulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/479) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)            

12.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 9 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/480) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2012)

13.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/481) (Anayasa ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 Milletvekilinin, medyanın ayrımcı yaklaşımının ve medyadaki nefret söyleminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/227) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2011)

2.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin uygulamalarına yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2011)

3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’daki hava kirliliği sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2011)

 


5 Nisan 2012 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.

Gündem dışı ilk söz, 5 Nisan Avukatlar Günü münasebetiyle söz isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Başer’e aittir.

Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü sebebiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’nin en eski ve dünyanın en büyük barolarından olan İstanbul Barosunun ilk genel kurul toplantısını yaptığı 5 Nisan 1878 tarihinden ilham alan ve ilk defa 1987 yılında kutlanmaya başlanan 5 Nisan Avukatlar Günü meslektaşlarımız için özel bir anlam ifade etmiş, bu vesileyle avukatlık mesleğinin önemi, mesleğin sorunları, ülke sorunları ve çözüm yolları dile getirilmiştir.

Yargının kurucu unsuru olan avukatlar bağımsız savunmayı temsil etmektedir. Avukat hak arama özgürlüğünün kullanılmasında ve korunmasında hukuki yardımda bulunan, bu amaçla bireyin yanında yer alan, bilgisini ve zamanını hak arayan kişi veya kişilere özgüleyen, hak arama mesleğinin onurlu temsilcileridir.

Adil bir yargılama, bağımsız ve tarafsız hâkim ve savcıların varlığı kadar bağımsız avukatların da varlığını gerektirmektedir. Bu anlamda, savunmanın temsilcileri olan avukatlar da yargının diğer aktörlerinden daha az önemi haiz değildirler. Savunma olmadan bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsedilemeyeceği gibi savunma olmadan ve savunma yapılmadan gerçekleştirilen bir yargılamanın adil bir yargılama olması mümkün değildir.

Hepimiz her an bir suç isnadına maruz kalabilir ya da hukuki bir çekişmenin tarafı olabiliriz. Bu gibi durumlarda avukatlara ihtiyaç duyarız. Kamu hizmeti niteliği taşıyan avukatı ve avukatlık mesleğini bağımsız ve özerk kılmak, yargılama sürecinde etkili ve işlevsel yapmak hayati değerdedir.

Geçmişte bir taraftan bürokrasinin hantal ve yavaş işleyen yapısıyla uğraşan avukatlar bir taraftan da müvekkiline durumu açıklamakta zorlanmış ve her türlü aksaklığı üstlenmek durumunda kalmıştır.

Yıllarca uzayan davalardan da delile ulaşmada yaşanan zorluklar sebebiyle kaybedilen davalardan da avukatlar sorumlu tutulmuş ve toplum nezdinde güvene layık görülmeyen bir meslek konumuna getirilmeye çalışılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ’den önce adliyeler, hükûmet binalarının kuytu yerlerinde, izbe iş hanlarında hizmet verirken, AK PARTİ ile birlikte adaletin kendine yakışır fiziki mekânlarda tecelli etmesi sağlanmış; AK PARTİ Türkiye’de yargıyı iş hanlarından adalet saraylarına taşımıştır.

Gelişen ve yaygınlaşan ulusal yargı sistemiyle beraber adalete erişim gerçekleştirilmiş, elektronik imza uygulaması hayata geçmiştir.

Sistemin daha da geliştirilmesiyle ve Meclis gündemimizde yer alan yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına dair yasa tasarılarıyla birlikte, en fazla şikâyet edilen yargılamanın yıllarca uzaması sorunu son bulacak; yargı seri, hızlı ve adil karar verir hâle gelecektir.

Soruşturma aşamasında savunma hakkının sınırlandırılmasına neden olan cumhuriyet başsavcılıkları ile adli yargı ilk derece ceza mahkemelerinin kalem hizmetlerinin 45’inci maddesi değiştirilmiş; zorunlu müdafilikte ve icra takibinde görev yapan avukatlar ücret ödenmeden KDV ödemek durumunda kalmaktaydı. Yapılan değişiklikle beraber avukatların ücret alındıktan sonra KDV ödemesi getirilmiştir.

Adalet Bakanlığı ve ilgili birimleriyle beraber, Türkiye Barolar Birliği ve baroların ortak katılımıyla beraber avukatlık çalışma grubu oluşturulmuş, avukatların ve baroların sorunları ve talepleri, Adalet Bakanlığınca çözümlenir hâle gelmiştir.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasıyla birlikte yıllardan beri avukatların ve baroların talep etmiş olduğu Anayasa Mahkemesinde ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda avukatların temsili sağlanmış; bu iki husus avukatlık adına önemli bir kazanım olmuştur. Bu sebeple avukatlık yargının üvey evladı olmaktan kurtulmuştur.

Milletvekilleri olarak, avukatlardan ve barolardan ve Barolar Birliğinden isteğimiz ve arzumuz, çağın gereklerine uygun, bağımsız savunmayı ve avukatlık mesleğinin sorunlarını önceleyen, avukatların barolarda ve Barolar Birliğinde eşit ve adil katılımının sağlandığı, temsilinin sağlandığı avukatlık yasa tasarısının Meclisimize getirilmesidir. Ben inanıyor ve ümit ediyorum ki, tasarı geldiği zaman, Meclisimizden avukatlık yasa tasarısı çıkacaktır.

“Herkes için adalet, adalet için avukat.” diyor, bu vesileyle, geçen hafta görevi başında şehit olan Afyonkarahisar Barosu avukatlarından Hüseyin Bürhan Hayran’a ve ebediyete intikal eden tüm meslektaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, bu vesileyle avukatlarımızı, aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başer.

Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’ya aittir.

Buyurun Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Bu vesileyle söz aldım. Yüce heyetinizi ve tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet, egemenlik yetkilerini yasama, yürütme ve yargı erkleri vasıtasıyla kullanmaktadır. Yargı erkini de iddia, savunma ve hüküm oluşturmaktadır. Yani hukuk devleti içerisinde bağımsız yargının, devletin temelini oluşturan adaletin gerçekleşmesi ancak ve ancak yargının kurucu unsuru olan avukatın, savcının ve hâkimin her türlü etkiden ve baskıdan uzak, tam bağımsız ve özgür olmasından geçmektedir.

Oysa bugün, ülkemizde ne yazık ki bağımsız yargının ağır bir darbe aldığına; hâkimlerin de, savcıların da, avukatların da ağır bir baskı ve etki altında görevlerini yapmaya çalıştıklarına tanık olmaktayız. “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.” diyerek Anayasa Mahkemesi Başkanı bir durum tespiti yapmıştır. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen, demokratik hukuk devletiyle bağdaşmayan özel yetkili mahkemeler millî iradeyi temsil eden milletvekillerini yasama görevini yapmaktan alıkoymaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargılama ve soruşturma süreçlerine müdahale ediyor ve savcı ve yargıçları bir gecede görevden alıyor ve haklarında soruşturma açıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmet, 12 Eylül darbeci generallerin davasına müdahil oluyor, ama 12 Eylül darbe Anayasası’nın, yüzde 10 barajı başta olmak üzere, YÖK’le ilgili 130’uncu maddesine ve 8 milletvekilini esir alan darbe Anayasası’nın 83’üncü maddesine sarılıyor. MİT Başkanı Hakan Fidan için üç günde yasa yapanlar, darbenin bu ünlü maddelerine sarılıyor, on yıldır muhaliflere karşı gayrimeşru saydıkları 12 Eylül darbesinin yasak meyvelerinden yemeye devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, devletin temeli adalet, adaletin temeli ise bağımsız savunmadır. Tarihte bilinen ve toplumları felakete sürükleyen yöneticiler bile avukatlık mesleğinin önemini ve bilincini kavramıştır.

Dün, Ankara Adliyesinde, yine, darbeci generalleri cesur avukatlarımız savunuyordu. Avukatlar, insanlar için en zor dönemlerde var olan özgürlüğün ve bağımsızlığın savunucularıdır. Ancak, avukatlık mesleğinin uygulanmasında anayasal ve yasal düzenlemeler, ne yazık ki, eksik durumdadır. Anayasa’nın “Yargı” bölümünde savunmanın yer almaması, hukuk fakültelerinin niceliğine ve niteliğine bakılmaksızın sürekli artırılması, anayasa avukatlık sınav sisteminin getirilmemesi temel sorunlar olarak bulunuyor.

“Geciken adalet adalet değildir.” ilkesinden hareketle, fiziken yetersiz koşullarda, yetersiz hâkim, savcı ve yardımcı personelle adalet aranmaya devam ediliyor. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin iç hukuka yansıması, ne yazık ki, adil yargılanma ilkesini ihlal etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün, on yıllık AKP’nin ileri demokrasisinden manzara şudur: 2011 yılında dünya demokrasi endeksinde kusurlu demokrasi değil, kusursuz demokrasiye bile giremiyor ülkemiz ve dünya özgürlükler sıralamasında 194 ülke içerisinde 112’nci sırada. Basın özgürlüğü araştırmasında, Türkiye, 116’ncı sırada. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ödenen tazminatların yüzde 40’ını Türkiye’ye ödüyor, birinci sırada. 8 tutuklu milletvekili, 100 tutuklu gazeteci, on sekiz ay cezaevinde yatan öğrenci ve kürsüde saldırılan, komisyonda tekmelenen milletvekilleri ve demokratik talepleri için Ankara’ya gelmek isteyen öğretmenlerimizin üzerine atılan gaz bombaları, sis bombaları; işte Türkiye’de, AKP Hükûmetinin ileri demokrasisinin bilançosu.

Dün de, bakın, darbe yapan generaller tutuksuz yargılanıyor, darbeye teşebbüs iddiasıyla şüpheli olan milletvekilleri dört yıldır cezaevinde yatıyor. Herhâlde AKP’nin ileri demokrasisi bu olsa gerekir.

Bu duygu ve düşüncelerle, adalet savaşçısı avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Gündem dışı üçüncü söz yazılı soru önergelerine gelen cevaplar hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerine gelen cevaplara ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerimin başında Avukatlar Günü’nü ve bu alanda hizmet veren değerli avukatları canıgönülden kutluyorum.

Yazılı soru önergelerine verilen ya da verilmeyen cevaplarla ilgili gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bir milletvekilinin en önemli denetim araçlarından biri olarak kullandığımız ve İç Tüzük’ümüzün 96’ncı maddesinde nasıl olacağı, 99’uncu maddesinde de nasıl cevaplandırılacağı belirli kurallara bağlanmış olan yazılı soru önergelerine verilen cevaplar, maalesef, AKP İktidarı döneminde, kelimenin tam anlamıyla, iyice sulandırılmıştır.

Biraz sonra sizlere bazı örnekler vereceğim. Ama ondan önce, örneğin 23’üncü Dönemde, şahsımın, cevaplanması talebiyle Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerine yönelttiği yazılı soru önergelerinin yaklaşık yüzde 45’i zamanında cevaplandırılmış, yaklaşık yüzde 28’i cevaplandırılmamış, yüzde 27’si de geç cevaplandırılmış, sonradan İnternet sitesine eklenmiş. Bu vesileyle önerimize kulak veren ve gecikmiş cevapları sonradan milletvekillerinin İnternet sitelerine işlemeyi kabul eden Meclis Başkanlığına ve bürokratlara da teşekkür etmek istiyorum.

Şimdi, özellikle bakanların son dönemde milletvekillerinden gelen soru önergelerine ilgisiz cevaplar verdikleri, geciktirerek cevaplar verdikleri ya da cevap vermedikleri, gerçek dışı beyanlarla cevap verdikleri ve maalesef eksik cevap verdikleri birçok soru önergesi örneğine bizzat şahit olmuş bir milletvekili olarak bunlardan bazı örnekler sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, örneğin 30 Aralık 2010 tarihinde, KİT’lere atanan yönetim kurulu üyeliklerindeki usulsüz ödemelerle ilgili vermiş olduğumuz önergeye tam bir yıl sonra 16 Ocak 2012’de cevap gelmiştir. Sayın Başbakanın cevaplaması talebiyle verdiğimiz önerge Maliye Bakanı tarafından tam bir yıl sonra cevaplandırılmış, hiçbir anlamı kalmamış.

İlgisiz cevaplarla ilgili olarak: “Büyük Orta Doğu Projesi yani BOP Eş Başkanlığı kim tarafından verildi, Sayın Başbakanın görevi nedir?” sorusuna Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun verdiği ve hiçbir imzanın bulunmadığı, bir bilgi notu özelliğindeki cevapta, biz BOP’u sormuşuz, Sayın Davutoğlu Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika yani GODKA girişiminden bahsetmiş.

Değerli milletvekilleri, millet iradesini hiçe sayan bu anlayışları gerçekten kınıyorum.

Gerçek dışı cevaplar: Kütahya Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka ile taşınmasıyla ilgili zamanın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay Bey’in cevaplaması talebiyle önerge vermişiz, gelen cevapta “Söz konusu er eğitim komutanlığının kısa vadede yeni bir kışlaya konuşlandırılması yönünde bir çalışma yürütülmemektedir.” denmiş ama aradan geçen altı aylık süre sonunda söz konusu tabur Kastamonu’ya taşınmış. Bir tarafta bir bakan “Böyle bir şey yok.” diyor, ikinci Bakan İdris Naim Şahin de “24 Eylül 2011 tarihinde Kastamonu’ya taşınmış ve söz konusu bölge TOKİ tarafından değerlendirilecek.” diyor.

Gerçek dışı cevapla ilgili: Taşımalı İlköğretim Yönetmeliği kapsamında 60 sınırının 30’a indirilmesiyle okulların kapatılmasının önüne geçilmesi yönünde sunduğumuz öneriye, maalesef, Millî Eğitim Bakanı, söz konusu sayı 30’a çekildiğinde taşıma kapsamına alınacak öğrenci sayısının artacağı yönünde, hiç ilgisi olmayan ve tam tersi bir cevapta bulunmuştur.

Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, öğretmenlik formasyonu olmadığı hâlde ücretli öğretmenlik yapanlarla ilgili bir soru önergemize, basına da yansıdığı şekilde, bize farklı cevap ve ama televizyonda farklı cevap vermiştir. PKK’lıların öğrencilere propaganda yaptığını basında açıklamış ama bize gizlemiştir.

Bir başka konuya, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerinin yurt dışı seyahatlerinde aldıkları harcırahlarla ilgili soruya, örnek veriyorum, Sayın Bekir Bozdağ’ın cevabı. Sayın milletvekilleri, bilgi notu iki satır, hiçbir imza yok, kınıyorum. Dolayısıyla, millet iradesini hiçe sayan bu anlayıştan dolayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) –…sizleri göreve davet ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Bazı arkadaşlarımız sisteme girmiş; yerlerinden, birer dakika, giriş sıralarına göre söz vereceğim.

Sayın Türkmenoğlu…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Tüm avukat arkadaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Bu vesileyle, savunma mesleğinin ne kadar kutsal olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Savunma, avukatlık mesleğimiz sav, savunma ve yargı sacayağının vazgeçilmez unsurlarından biridir.

Avukatlarımızın sorunlarını biliyoruz ve bu konuda, çözüm yolları konusunda barolarla iş birliği içerisindeyiz. Özellikle baroların meslek örgütleri olarak toplumu yönlendirmede, toplumun temel hak ve özgürlükler konusundaki duyarlılığını artırmada önemli bir görev üstlendiğini düşünüyorum. Bu konuda barolarımızın özellikle çok büyük bir misyon üstlenmeleri gerekiyor. Buradaki arkadaşlarımızın kendi siyasi görüş ve düşüncelerinden arınmış bir şekilde, sadece yargı sürecinde, tarafsızlık ve savunmadaki kutsallığı öne almaları gerektiğini düşünüyoruz hepimiz.

Tekrar bu vesileyle Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Avukatlarımıza çok daha güzel yarınlar ve güzel bir Türkiye temenni ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Sayın Bayraktutan…

2.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Kimseye, ne müvekkile ne hâkime ne de iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin var olduğu iddiasında değiliz. Hiçbir hiyerarşik, üst tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar fakat efendileri de olmadı.” diye tarif edilen tüm avukatların 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Türkiye'nin her tarafında savunma görevini yapıyorken gerekirse canını feda eden avukatlara Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Bu vesileyle, kendi canına kasteden saldırılara karşı bile mesleğin onurunu, şerefini ve haysiyetini en üst düzeyde tutan bütün avukatların, meslektaşlarımın bu güzel gününü içtenlikle kutluyor, hukukun üstünlüğü mücadelesinde savunma makamının yılmaz savunucuları olan avukat meslektaşlarımıza içten başarı dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Buldan…

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Savunma hakkına yönelik siyasi müdahaleler demokratik bir devlette tahammül edilemez sınırlara varmıştır. 100’e yakın avukatın tutuklu olduğu ülkemizde savunma hakkının kutsallığına inanarak tutuklu avukatların bir an önce serbest bırakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum ve bugün cezaevlerinde bulunan avukatlar da dâhil bütün avukatların gününü kutluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.

Sayın Akova…

4.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli meslektaşlarımın yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir hukuk düzeninde çalışmaları dileğiyle 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum.

“Yargı bağımsızlığı”, “hukukun üstünlüğü” ve “hukuk devleti” kavramlarıyla uzlaşmaz düzenlemeler ve uygulamalar hakkın özünü arayan biz avukatları çok tedirgin etmektedir. Hukuk devletinin ifasında, yargının fonksiyonunu yerine getirmesinde önemli rolü olan avukatların mesleki haklarında kayıplara yol açacak kanun tasarılarına karşıyız. Yasa yapım süreçlerinde adalet mekanizmasının önemli bir tarafı olan avukatların görüş ve önerileri de dikkate alınmalıdır. Yargılama gider avansları hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Yeşil pasaport avukatlara mutlaka verilmelidir. Kamu avukatlarının emeklilik hakkı, temel özlük hakları, bağımsız görev yapma hakkı konusunda sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Mesleğin onur ve saygınlığını yok edecek bu uygulamaların en kısa zamanda düzeltilmesi gerekmektedir.

Yine meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü yeniden kutluyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de Avukatlar Günü’nü kutluyoruz. Tüm avukatlarımızın günleri kutlu olsun, gönüllerinden ne geçiyorsa, hangi sorunları varsa onun çözümü için bugün vesile olsun.

Türkiye eğer bir hukuk devletiyse ve hukukun üstünlüğü bizim birlikte yaşama irademizin en önemli teminatıysa, bunun olmazsa olmaz şartı savunma hakkıdır. Savunma hakkı işlemeyen bir devlete hukuk devleti denmez, hukukun üstünlüğü sistemi denmez. Onun için, avukatlar sistemin çok önemli bir unsurunu yüklenen, görev olarak yüklenen, çok önemli bir meslek alanıdır. Onların yaptığı görevi çok değerli buluyorum, kutluyorum, kutsuyorum. Onlara Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Fırat…

6.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Bu vesileyle, tarafsız, bağımsız ve adaletli bir yargı sisteminin olduğu, hukukun üstünlüğünün tanındığı bir Türkiye özlemiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özkan…

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, şeker pancarı üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, sayın bakanlar; ben, şeker pancarı üreticileri adına sizlere seslenmek istiyorum.

Şeker pancarı üreticileri şu anda çok zor durumdadır. Bunlar “Pahalı mazotu kullanıyoruz, pahalı gübreyi kullanıyoruz, pahalı ilacı kullanıyoruz, pahalı elektriği kullanıyoruz, pahalı suyu kullanıyoruz ve üretimden vazgeçmiyoruz ancak bu BAĞ-KUR primleri geçmişte yüzde 1 kesilirken bugün yüzde 5 oranında bir kesinti yapılmaktadır pancardan. Bu yüzde 5 neyin nesidir? Yüzde 5 fire düşülüyor; yüzde 8, yüzde 9, yüzde 10’a kadar fire düşülüyor pancardan ama bu BAĞ-KUR keseneğini anlayabilmiş değiliz.“ diyorlar. Biz bu pancar üreticilerine sahip çıkmazsak, burada ne Avukatlar Günü’nü ne Öğretmenler Günü’nü ne Veterinerler Günü’nü ne doktorlar gününü kutlayabiliriz. Üretime sahip çıkmamız adına, pancar üreticisinin sesine kulak vermenizi rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Sayın Eyidoğan…

8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5 işçinin iş güvenliği olmamasından dolayı hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Son haftalarda Adana Esenyurt, Antep, Eskişehir’deki iş kazalarındaki kayıplar arka arkaya gelirken önceki gün Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5 emekçi daha iş güvenliği olmamasından dolayı kaybedildi. Ölen emekçilere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

İşçiye yine ölüm düştü. Bu durumu iş sağlığı ve güvenliği sağlanması konusunda Hükûmet ortaya koyamamaktadır. Hükûmete bu sorumluluğunu hatırlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eyidoğan.

Sayın Halaman…

9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da kamu yönetimi yapılanması anlayışının değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Mahallî ve ulusal basın bültenlerinde özellikle Adana’nın kamu yapılanmasını siyasi elit, eş, dost, kuzen, parti yandaşı anlayışında bir kibir içinde yapmaktadır. Adana’nın sürekli hastane yolsuzluğu, kamu yolsuzluğu gündeme gelmektedir. Etkili siyasi elitlerin kamu yönetiminden el çekmesini bekliyor, yolsuzluk ve haksızlığın yapıldığı bir anlayıştan Adana olarak kurtulmak istiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.

Sayın Mahir Ünal…

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ Grubu olarak, hak arama özgürlüğümüzün kullanılmasında ve korunmasında hukuki yardımda bulunan, bu amaçla bireyin yanında yer alan, bilgisini ve zamanını hak arayan kişi veya kişilere özgüleyen, hak arama, savunma mesleğinin onurlu temsilcileri olan avukatlarımızın gününü kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.

Sayın Sakık…

11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ve temsilî kutlama törenlerinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben de bugün Avukatlar Günü’nden dolayı bütün hukukçuların ve avukatların gününü kutluyorum.

Uzun süredir içeride olup özgürlüklerine kavuşamayan avukatların da bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını diliyor, umuyorum.

Erzurum’da yaşamını yitiren o 5 kardeşimizin de ailelerine buradan geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.

Üçüncü bir konumuz da bu temsilî törenler. 1 Nisanda Erciş’te temsilî bir tören yapılıyor ve gerçek bir kurşunla, bir belediye işçisi, Ermeni olduğu için kurşunlanıyor. Devletimiz gerçekten bu kin ve nefret kokan bu tür temsilî kutlama törenlerinden ne zaman vazgeçecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Hamzaçebi…

12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum, kendilerine çalışmalarında başarılar diliyorum.

Bugün vesilesiyle, kuvvetler ayrılığının bütün unsurlarıyla yerleştiği, hakların güvence altında olduğu, savunma hakkına saygı gösterilen, savunma hakkını kullandı diye avukatların ceza görmediği bir demokrasi arzumuzu da ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37 milletvekilinin, 2009 yerel seçimleri öncesinde  İstanbul’da kurulan yeni ilçeler nedeniyle belde belediyelerinin kapatılmasının ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2009 yerel seçimleri öncesinde İstanbul'da kurulan yeni ilçeler nedeni ile Belde Belediyeleri kapatılmış, köylerimiz mahalleye dönüştürülmüş, ilçe merkezine 5 km uzaklıktaki bir köy, köy olarak kalmış, ancak 70-80 km uzaklıktaki beldelerde belediyeler kapatıldığı için ilçe belediyesine bağlı mahalle hâline getirilmiştir.

Yıllardır ortak kültür ve değerlere bağlı yerleşim yerlerimiz, bir başka ilçeye bağlanmanın huzursuzluğunu yaşamakta ve son derece mutsuz olmaktadırlar. Yakınında, 10 km uzaklıkta bir ilçe olmasına karşın 40 km uzaklıktaki ilçeye bağlanmış, mahkemeler için 60 km, askerlik şubesi için 80 km uzaklığa gitmek zorunda kalmaktadırlar.

Özellikle İstanbul, Çatalca, Silivri, Arnavutköy, Başakşehir ve Büyükçekmece ilçelerimizde bu sorun had safhaya ulaşmıştır.

Bu sebeplerle, mağdur olan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve vatandaşlarımızın bu mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu               (İstanbul)

2) Mehmet Volkan Canalioğlu        (Trabzon)

3) Süleyman Çelebi                         (İstanbul)

4) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

5) Kazım Kurt                                 (Eskişehir)

6) Ahmet Toptaş                              (Afyonkarahisar)

7) Ensar Öğüt                                  (Ardahan)

8) Ali Demirçalı                               (Adana)

9) Celal Dinçer                                (İstanbul)

10) Şafak Pavey                              (İstanbul)

11) Orhan Düzgün                          (Tokat)

12) Arif Bulut                                  (Antalya)

13) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

14) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

15) Mustafa Moroğlu                      (İzmir)

16) Haydar Akar                             (Kocaeli)

17) Gürkut Acar                              (Antalya)

18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu         (İstanbul)

19) Hülya Güven                             (İzmir)

20) Osman Kaptan                          (Antalya)

21) Mehmet Şeker                           (Gaziantep)

22) Ali Sarıbaş                                (Çanakkale)

23) Osman Faruk Loğoğlu              (Adana)

24) Aytuğ Atıcı                               (Mersin)

25) Ayşe Gülsün Bilgehan              (Ankara)

26) Osman Taney Korutürk            (İstanbul)

27) Özgür Özel                                (Manisa)

28) İdris Yıldız                                (Ordu)

29) İlhan Demiröz                           (Bursa)

30) Veli Ağbaba                              (Malatya)

31) Muharrem Işık                          (Erzincan)

32) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

33) Aylin Nazlıaka                          (Ankara)

34) Aykan Erdemir                          (Bursa)

35) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

36) Muhammet Rıza Yalçınkaya     (Bartın)

37) İhsan Özkes                              (İstanbul)

38) Sedef Küçük                             (İstanbul)

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve 21 milletvekilinin, işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunların ve eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde meydana gelen iş kazaları ve bu kazalardaki can kaybı geçen her gün artarak varlığını sürdürmektedir. Meslek kuruluşları, iş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü olduğumuzu belirtmektedirler. Madencilik sektöründe ise durum biraz daha vahim hâle gelmekte, iş kazalarında hayatını kaybeden maden işçisi oranında Dünya birincisi olduğumuz söylenmektedir. Her altı dakikada bir iş kazasının yaşandığı, her altı saatte bir işçinin hayatını kaybettiği bilinenler arasındadır.

Yapılan araştırmalar iş kazalarının %50'sinin kolaylıkla önlenebileceğini, %48'inin ise sistemli bir çalışma ile önlenebileceğini ortaya koymaktadır.

İşsizliğin yüksek oranda seyrettiği ülkemizde vatandaşlarımızın öncelikle gelir getirici bir işe sahip olma istekleri, işçi sağlığı ve güvenliği taleplerini göz ardı etmelerine yol açmaktadır. İşverenler ise, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin belli yatırımlar gerektirdiği için ortaya çıkan maliyetten kaçındıklarından bu önlemlere öncelik vermemektedirler. Bu durumda birincil ve en önemli sorumluluk kamu otoritesine düşmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; vatandaşlarının "güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları hakkı"nı sağlamakla yükümlü kurumlarımız da bu konuda sorumluluklarını amaca uygun olarak yerine getirmemektedirler.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan ve maden kazalarını konu alan 08.06.2011 tarih ve 2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporunun özetinde yer alan "Genel Değerlendirme ve Öneriler" başlığı altında; "Çalışmanın ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi de iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kültürün; bilinçli çaba ve yöntemlerle oluşturulması yerine kendi hâlinde bir gelişime bırakılmış olmasıdır." tespitine yer vererek bu konuda kamunun duyarsızlığını ortaya koymuştur. Aynı raporun kamu denetim sistemine ilişkin yaptığı çarpıcı bir diğer tespit ise; "kamu denetim sisteminin; gerek görev ve yetki tanımlamaları gibi alanlardaki tasarruf sorunları gerekse görevli birimlerin uygulamalarında izlenen yöntem ve süreçlerdeki yaşanan sorunlar nedeniyle etkinlikten uzak ve ciddi bir zafiyet oluşturduğuna ilişkindir. Kazalar irdelendiğinde etkin bir denetim sisteminin olmaması ve/veya denetim yetersizliğinden beslenen/kaynaklanan sorunlar/nedenler öne çıkmaktadır" şeklindedir. Bu alanda başta sendikalar olmak üzere ilgili tüm kişi ve kuruluşların kamu denetimlerinin zayıflığına ilişkin yapmış oldukları vurgu, Devlet Denetleme Kurulu tarafından da açık ve net bir şekilde teyit edilmiştir.

İşçi sağlığı ve güvenliği alanındaki denetimsizlik, yaptırımların yetersizliği, sorumlu ve ilgililerin vurdumduymazlığı nedeniyle ülkemizde yaşanan iş kazaları artık "İş Cinayetleri" olarak anılmaktadır. Ölümlü iş kazalarının yoğun olarak yaşanmasının nedenleri arasında alanın denetimsizliği kadar, taşeronlaşmanın, iş güvencesiz çalıştırmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıt dışı çalışmanın yaygınlaşmasının da etkili olduğu bilinmektedir.

Mevcut mevzuatın iş kazalarını önlemekte yetersiz kaldığı bugün için hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Nitekim 2011 yılı AB İlerleme Raporunda da bu durum yer almış ve bu alandaki ilerleme yetersiz bulunmuştur. Raporda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin Çerçeve Direktifin henüz ulusal mevzuata aktarılmamış olması ve ölümcül iş kazalarının yaşandığı işletmelerde ilgili mevzuatın uygulanmadığı eleştirisine yer verilmiştir. Uzunca bir süreden bu yana gündemde olan, bu alana ilişkin yasal düzenleme siyasi iktidar tarafından sürekli olarak ötelenmektedir.

Bu nedenlerle işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunlar ve eksiklikleri tespit etmek, çözümü yolunda öneriler geliştirmek amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) İzzet Çetin                                 (Ankara)

2) Sinan Aydın Aygün                  (Ankara)

3) Ahmet Haluk Koç                     (Samsun)

4) İdris Yıldız                                (Ordu)

5) Kadir Gökmen Öğüt                 (İstanbul)

6) Tanju Özcan                              (Bolu)

7) Mustafa Serdar Soydan             (Çanakkale)

8) Ali Serindağ                              (Gaziantep)

9) Fatma Nur Serter                       (İstanbul)

10) Mevlüt Dudu                           (Hatay)

11) Sena Kaleli                              (Bursa)

12) İlhan Demiröz                         (Bursa)

13) Veli Ağbaba                            (Malatya)

14) Ali Demirçalı                           (Adana)

15) Hüseyin Aygün                       (Tunceli)

16) Ferit Mevlüt Aslanoğlu           (İstanbul)

17) Refik Eryılmaz                        (Hatay)

18) Nurettin Demir                        (Muğla)

19) Osman Kaptan                        (Antalya)

20) Aykan Erdemir                        (Bursa)

21) Osman Oktay Ekşi                  (İstanbul)

22) Mahmut Tanal                         (İstanbul)

3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve 21 milletvekilinin, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra getirilen vergilerin ne amaçla ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

17 Ağustos 1999 depreminden sonra, depremle ilgili olarak 4481 sayılı kanunla ek gelir ve kurumlar vergisi, ek emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, özel iletişim vergisi ve özel işlem vergisi getirilmiştir. Kanun 2003 sonunda yürürlükten kaldırıldı sonrasında deprem vergisi ve özel iletişim vergisi Gider Vergileri Kanunu kapsamına alınıp kalıcı hale getirildi. Özel Tüketim Vergisi adı altında toplanan yaklaşık 40 milyar TL'nin nerede ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunların tespiti ve çözümlenmesi için Anayasamızın 98. Maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Gerekçe:

17 Ağustos 1999 depreminden sonra, depremle ilgili olarak 4481 sayılı kanunla ek gelir ve kurumlar vergisi, ek emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, özel iletişim vergisi ve özel işlem vergisi getirildi. Kanun 2003 sonunda yürürlükten kaldırıldı sonrasında deprem vergisi ve özel iletişim vergisi Gider Vergileri Kanunu kapsamına alınıp kalıcı hale getirildi. Cep telefonundan bankacılık işlemlerine, vergi beyannamelerinden uçak biletleri, talih oyunları, gümrük ve pasaport işlemlerine kadar birçok alanda deprem vergisi alınmaktadır. Kalıcı hâle gelen ve en önemli gelir kaynağı olan 65 milyonu aşan telefon abonelerinden alınan özel iletişim vergisi ile geçen zaman içerisinde toplanan para yaklaşık 22,3 milyarı bulmuştur. 2011 yılı itibarıyla deprem vergisi olarak toplanan paranın yaklaşık 40 milyar TL olduğu tahmin edilmektedir. 17 Ağustos 1999 yılında geçici olarak çıkarılan ancak daha sonra hükümetin yaptığı düzenlemeyle büyük bir kısmı kalıcı hâle getirilen deprem vergisinden elde edilen gelirin kimin kontrolünde olduğu ve nasıl kullanıldığına dair herhangi bir somut bilgi bulunmamaktadır.

17 Ağustos 1999 depreminden on yıl sonra 17 Ağustos 2009 yılında İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odasının, Deprem Vergileri Araştırması; Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Dünya Bankası verilerinden yararlanılarak hazırlanmış olup araştırma sonucunda Marmara Depremi'nin ardından 10 yıl içinde 24,1 milyar lira "deprem vergisi" toplandığını; fakat bu gelirin nasıl harcandığının açıklanmadığı ortaya çıkmıştır.

Deprem vergileri eğer yerinde kullanılmış olsaydı ülkemizde deprem bölgesinde bulunan yapılar güçlendirilebilir ve halkımız borçlanmadan depremde yerle bir olmayacak konutlarda oturabilirdi. Deprem vergilerinden toplanan paraların amacına uygun kullanılmadığını yaşadığımız Van depreminden net olarak görmekteyiz. 40 milyar TL çadır stokları yapmaya, güçlü binalar oluşturmaya, halkımızı depreme karşı bilinçlendirme çalışmalarına kat kat yetecek bir rakamdır.

Sonuç olarak 40 milyar TL'nin ne amaçla ne şekilde ve nerelere kullanıldığının şeffaf bir şekilde bir an önce Türk halkına açıklanması gerekmektedir. Depremden mağdur olan vatandaşlarımızın ve 12 yıldır özel tüketim vergisi veren halkımızın bilgilendirilmesi açısından, ilgili kurumlarca ihmal veya görev zafiyeti varsa da bu sorumlular bir an önce belirlenmelidir.

1) Orhan Düzgün                            (Tokat)

2) İlhan Demiröz                             (Bursa)

3) Ali Sarıbaş                                 (Çanakkale)

4) Mehmet Volkan Canalioğlu        (Trabzon)

5) Aylin Nazlıaka                            (Ankara)

6) Aykan Erdemir                            (Bursa)

7) Namık Havutça                           (Balıkesir)

8) Aykut Erdoğdu                           (İstanbul)

9) Dilek Akagün Yılmaz                 (Uşak)

10) Tufan Köse                               (Çorum)

11) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

12) Engin Özkoç                             (Sakarya)

13) Veli Ağbaba                              (Malatya)

14) Mahmut Tanal                           (İstanbul)

15) Muhammet Rıza Yalçınkaya     (Bartın)

16) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

17) İhsan Özkes                              (İstanbul)

18) Gürkut Acar                              (Antalya)

19) Şafak Pavey                              (İstanbul)

20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu             (İstanbul)

21) Ümit Özgümüş                          (Adana)

22) Kazım Kurt                               (Eskişehir)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- BDP Grubunun, 24/2/2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının uzak cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin yaşadığı maddi manevi zorlukların tespiti ve alınacak önlemlerin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5/4/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 05.04.2012 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Pervin Buldan

                                                                                                                    Iğdır

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

24 Şubat 2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından verilen (629 sıra nolu), uzak cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin yaşadığı maddi manevi zorlukların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 05.04.2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisinin lehinde Sayın Erol Dora Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden uzak yerlerdeki cezaevlerinde tutulmaları nedeniyle, tutuklu ve hükümlülerin ve ailelerinin yaşadığı maddi manevi zorlukların tespit edilerek, yaşanacak sorunların ortadan kaldırılması için bu doğrultuda alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı her geçen gün artarken, sekiz yıl zarfında, cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısı 2 katına çıkmış bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısının 130 bini bulması, insan hakları örgütlerini ve birçok kesimi kaygılandırmaya başlamıştır. Yine Adalet Bakanlığı verilerine göre, bu tutuklulardan yaklaşık 6 bininin siyasi tutuklu olduğu kaydedilmiştir.

Cezaevlerinde kapasite sorunu başlı başına bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Basına yansıdığı gibi, birçok cezaevinde tutsaklar yemekhane olarak kullanılan bölümlere dahi yer yatakları sermek zorunda kalmaktadırlar. Birçok cezaevinde tutsakların vardiyalı uyuduğu belirtilmektedir. Hâlen 2 vekilimizin tutuklu bulunduğu Mardin Kapalı Cezaevi 320 kişi kapasiteli olmasına rağmen mahkûm sayısı 900’e dayanmış bulunmaktadır.

Keyfî uygulamaların da arttığı cezaevlerinde hücre cezaları, disiplin soruşturmaları, görüş yasağı, etkinliklerden yararlanmama gibi uygulamalar da eklenince, zaten çekilmez olan cezaevleri tam bir işkencehaneye dönüşmüştür.

Ayrıca cezaevlerinde tecridin sebep olduğu hastalıklar mevcuttur. Tutsaklar üzerinde yapılan incelemelerde işitsel ve görsel halüsinasyonlar, viral enfeksiyon artışı, kulak çınlaması, sinirsel tipte ağırlık, görme ve işitme bozuklukları, tümör büyüme hızının artışı, amenore sendromları, uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları, ruhsal çöküntü ve ilişki kurma korkusu, depresyon, kilo kaybı, yönelim olanağının yitimi, düşünce yeteneğinin gerilemesi, erken menopoz, organ dengelerinin bozulması, agresif ve saldırgan davranış, kaygı, korku, duyarlılık ve uyarı açlığı gibi tedavisi oldukça zor hastalıklara rastlanmaktadır.

Şu anda yüzlerce tutuklu ölümcül hastalıklarla boğuşmaktadır. Mesane kanseri olan Taylan Çintay ve Erol Zavar, kemik kanseri olan Halil Güneş, gırtlak kanseri olan Mehmet Aras, Wernicke korsakoff hastası Hatice Polat, kalp hastası Fatma Tokmak bu mahkûmlardan sadece birkaçıdır.

İnsan Hakları Derneğinin en son yayınladığı 2009 Cezaevleri İhlal Raporu’na göre, 2009 yılı içinde 24 kişi yaşamını yitirirken, 49 kişinin ise ağır hastalıklardan dolayı ölüm sınırında olduğu ve serbest bırakılmaları gerektiği kaydedilmiştir.

Cezaevleri sorununun en fazla yaşandığı yerlerden biri de Adana. Maksimum 368 kapasitesi olan Adana Kürkçüler F Tipi Cezaevinde yaklaşık 450 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Gardiyanlar tarafından zorla İstiklal Marşı okutulup, “rahat, hazır ol” yaptırıldığı ve kıpırdayanların dövüldüğü, çocukların ilk girişte, askerler ve gardiyanlar tarafından hortumla dövüldüğü cezaevinde 6 kişilik yatakta toplam 13 kişinin yatmak zorunda kaldığı belirtiliyor. En son Pozantı Cezaevinde çocukların başına gelenler, Elbistan’da kadın tutukluların yaşadıkları sorunlar hepimizin malumudur.

Tutuklu ve hükümlü yakınları da cezaevi ziyaretlerinde birçok sıkıntıyla karşılaşmaktadırlar. Mahkûmları ziyaret etmek için yüzlerce kilometre yol tepmek zorunda kalmaktadırlar. Muş’ta oturan bir aile, cezaevindeki oğlunu ya da kızını görmek, ziyaret etmek için, örneğin Tekirdağ’a gitmek zorunda kalmaktadır. Ailelerin geçim zorluğu düşünüldüğünde bunun ne kadar acı verici olduğunu bilmek zor olmasa gerek.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Dünya Avukatlar Günü. Bir hukukçu olarak bütün meslektaşlarımın Dünya Avukatlar Günü’nü kutluyor, meslek yaşamlarında kendilerine başarılar diliyorum.

Avukatlık mesleği çileli bir meslektir. Savunma makamı olarak adliyelerde insanların hakkını, hukukunu arayan avukatların ülkemizdeki durumu maalesef içler acısıdır. Siyasi davalarda müdafilik yapmakta olan avukatlar, müvekkillerinin kimliği, davanın niteliğinden ötürü potansiyel suçlu muamelesi görmektedir.

Özel yetkili mahkemelerce hiçbir somut inceleme yapılmadan, neredeyse rutin hâline getirilen kararlarla avukatların dosya bilgilerini terör örgütlerine iletebileceği gerekçe gösterilerek kısıtlılık kararları verilmektedir. Kısıtlılık kararları nedeniyle soruşturma aşamasında avukatın müvekkiline hukuki yardım sunması imkânsız hâle gelmektedir ancak avukat ile hakkında soruşturma açılan kişiden gizlenen bilgi ve belgeler, her nasılsa kimi gazetelere servis edilmekte, basın yoluyla masumiyet karinesi ihlal edilerek kişiler kamuoyu önünde soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek suçlanmaktadır. Savcılar soruşturmanın gizliliğini ihlal eden personel hakkında soruşturma açmakta isteksiz davranmaktadır.

Avukatlık Kanunu, Birleşmiş Milletler Havana Kuralları, Avrupa Birliği Avukatlık Prensipleri, Avrupa Konseyi Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı ve diğer uluslararası belgelere aykırı olarak avukatın özgürlüğü ihlal edilmekte, gözaltına alınmakta ve hatta tutuklanmaktadır.

Diyarbakır İnsan Hakları Derneği Başkanı avukat Muharrem Erbey ve Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapan çeşitli barolara mensup 37 avukat tutuklanmıştır.

Bir yandan 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasıyla övünülürken, bir yandan 12 Eylül darbe koşullarında dahi görülmedik şekilde savunma hakkının ve avukatlık mesleğinin bu derece hırpalanması kabul edilebilir bir durum olamaz.

Özel yetkili mahkemelerin ve özel çifte hukukun ortadan kaldırılması gerekir. Demokratik devletler güvenlikçi uygulamalara değil, özgürlüklere itibar eden devletlerdir, ancak avukatlık mesleğine ilişkin güvenceler bir an önce hayata geçirilmeli ve özel yetkili mahkemelerin savunma hakkına, avukata bu kadar kolay dokunması ve aylarca tutuklu kalması ortadan kaldırılmalıdır.

Bir süre önce MİT Başkanı için getirilen soruşturma izni güvencesi, avukatlar için özellikle sağlanmalı ve bağımsızlığın güvencesi olarak savunma örgütü olan baroların izni olmadan hiçbir avukat hakkında soruşturma açılamamalı ve ağır cezalık işlerde suçüstü hâli dışında hiçbir avukatın tutuklanamayacağına ilişkin yasal düzenleme derhâl yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; unutulmamalıdır ki demokrasi ve özgürlük mücadelesinde avukatlık mesleğinin önemi büyüktür, ancak avukatlık mesleği ve savunmanın sorunları gerektiği oranda önemsenmemektedir. Avukatlık hakları yasalarda ve kâğıt üzerinde ne kadar iyi düzenlenmiş olursa olsun, bugün itibarıyla baktığımızda avukatlık faaliyetinin yürütülmesindeki aşırı zorluklar ve olumsuzluklar, sonuç olarak doğrudan doğruya yargılama faaliyetinin kalitesini etkilemektedir, çünkü avukatlar yargılama faaliyetinin doğrudan kurucu unsurudurlar.

Şu gerçeği görmek gerekiyor: Dünyada savunma mesleği ve savunma hakkı gelişmemiş fakat buna rağmen yargılama faaliyetinin kalitesinin gelişmiş olduğu bir örnek gösterilemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzülerek ifade etmek isterim ki, avukatlık mesleği kan kaybetmektedir. Mesleğin itibarı ve öneminin korunması için gerekli adımların atılması gerekmektedir. Savunma makamının güçlü olması, kaliteli ve bağımsız bir yargı olduğu anlamına gelir.

Bu vesileyle, tekrar hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhte olmak üzere, Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu, İç Tüzük’ün cilvesi; “lehte, aleyhte olmak” tanımlaması bize ait değil.

Gündeme getirilen konular, doğrusu, o doğruyu gündeme getirenin kişiliğiyle, niyetiyle ilişkilendirilmeden, kendi gerçekliğiyle ortaya konulmalı. Dolayısıyla, bugün, Barış ve Demokrasi Partisinin gündeme getirdiği tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin sorunları doğru bir konudur, önemli bir konudur, bu Meclisin konusudur, hepimizin konusudur ve üzerinde tartışılması, konuşulması bir sorumluluktur, öncelikle siyasi iktidarın olmak üzere.

Değerli arkadaşlar, sayısını tam bilmiyorum ama zannediyorum bugün tutuklu ve hükümlü sayımız 120 bini geçti. Aileleriyle, çocuklarıyla, analarıyla, babalarıyla, akrabalarıyla milyonları geçen bir gerçeklik var ortada ve bu insanlar zaten hürriyetlerinden yoksun bırakılmışlar, bulundukları şartların da çok iyi olmadığını hepinizin tahmin edeceğini biliyorum. Aynı şartlardan gelen insanımız çok aramızda, birçoğumuz o şartları yaşadı. Dolayısıyla tutuklu ve hükümlülerin durumlarını da ayrı tartışmalıyız. Onların vazgeçemeyecekleri ailelerinin içinde bulunduğu sorunları da doğru tartışmamız ve çözümünü birlikte üretmek gibi bir mecburiyetimiz var.

Değerli arkadaşlar, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Avukat demek, savunma demek. Savunma, yargı demek. Savunma olmazsa yargı tekâmül etmiş olmaz. Yargı demek, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü demektir.

Hukukun üstünlüğü hadisesi de bu toplumun birlikte yaşama iradesidir, birlikte yaşamasını temin eden en önemli değerdir; vazgeçemeyeceğimiz bir değerdir. Dolayısıyla savunma hakları kısıtlanan veya gereğince yerine getirilmeyen, mesela bu bilirkişi meselesi bir sorun ülkemizde. Bu sorunun çözümü konusunda gerek devletin gerekse yargı kurumunun yapması gerekenler var.

Bir başka husus, savunma hakkının fiziki şartlardan dolayı engellenmesi var. Bunları aşmak mecburiyetindeyiz.

Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade ediyorum: Tutuklu ve hükümlüler işledikleri suç, ceza neyse, ama sonuç itibarıyla bu topluma ve bu devlete emanet edilmiş insanlardır. Bunları, yaşadıkları o şartların ıstırabında devlete ve topluma karşı kinlendirmemeliyiz. Onlar, tutuklu ve hükümlü olarak bu devlete emanet edilmiş insanlardır. Onlar cezaları neyse çekecekler, bedelini ödeyecekler ama onları mahcup etmemiz lazım. Onları devlete ve topluma kinlendirmek değil, yaptıkları suçun topluma verdikleri zararın mahcubiyetinde oradan tahliye etmemiz lazım. O şartları oluşturmak lazım. Bunlar, hükümlü ve tutuklular, bu topluma ve devlete emanet edilmiş, tekrar kazanılması gereken misafirler olarak değerlendirilmelidir; biz böyle bakıyoruz hadiseye. Bu anlayışı yeterince yerine getirebildiğimizi söyleyebilmek çok mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, Pozantı’da yaşanan hadiseleri kabul edebilmemiz mümkün değil. O mahkûm veya tutukluların kişilikleri kim olursa olsun, suçları ne olursa olsun onlar devlete emanet edilmiş insanlardı. Onları eğer koruyamıyorsak, burada telaffuz etmekte hicap duyduğum birtakım muamelelere maruz kalıyorlarsa, bu, devletimiz adına da, toplum adına da bana göre utanılacak bir hadisedir. Eğer mahkûmları bir yerden bir yere naklederken o demir yığını aracın içerisinde hayatlarını koruyamıyorsak, yanarak ölmeleri gibi bir sonuçla karşılaşıyorsak cumhuriyet Türkiye’sinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan utanması gerekir.

Bu sebeple söylüyorum, bu araştırma önergesi her ne kadar aleyhte de söz almış olsak doğru bir araştırma önergesidir; gündeme alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda gereken hassasiyeti, gereken titizliği göstererek bir inceleme yaptırması bana göre toplumsal bir sorumluluk olarak çok şerefli bir görev olacaktır.

Değerli arkadaşlar, iki husus var: Biri cezanın şahsiliği, biri de masumiyet karinesi. Şimdi, tutuklu ve hükümlülerin ailelerini cezalandırmadığımızı söylemek mümkün mü? Ailesinin yaşadığı yerle tutuklu veya hükümlünün yattığı cezaevinin arasındaki mesafe o kadar uzun ki, o kadar basit sebeplerden dolayı mahkûmları bir yerden bir yere sevk ediyoruz ki, mahkûmdan çok ailesini cezalandırıyoruz, çocuğunu cezalandırıyoruz, babasını göremiyor, yaşlı annesini cezalandırıyoruz, göremiyor. Bir hukuk kuruyoruz, kurduğumuz hukuk insanlara işkence ediyor. Bu işi kolaylaştırsak ne olur? Tekrar söylüyorum, mahkûm ve tutuklular bize emanettir; onların içinde yaşadıkları o şartların sonucunda devlete ve millete kinlenmesini önlememiz lazım. Onları işledikleri suçlardan, topluma verdikleri zarardan dolayı mahcup etmemiz lazım ki topluma kazandırabilelim. Biz bunu yapmıyor, yalnız onları cezalandırmakla kalmıyor, ailelerini, çocuklarını, yaşlı ana babalarını da cezalandırıyoruz. Bu, doğru değil; bu, akıllıca da değil; bu, hak da değil; bu, adalet de değil. Adaletle hükmetmeyen bir devletin zulüm devleti olacağını, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu gerçeğiyle beraber mülkün temelinin de adalet olduğunu hiç unutmamamız gerekiyor. Eğer devlet olarak, Meclis olarak çıkardığımız kanunlarla adalet duygusunu geliştiremiyorsak bu devletin düşmana ihtiyacı yok, mülkün temeline dinamit koyuyoruz demektir.

O sebeple söylüyorum değerli arkadaşlar, bu araştırma önergesi doğru bir araştırma önergesidir; Türkiye Büyük Millet Meclisinde tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının içinde bulunduğu sorunları araştırıp, sebeplerini bulup, tedbirlerini geliştirmek için bir komisyon kurulması doğru bir iş olacaktır. Bu noktada -dün de bir sebeple söyledim- iktidar partisi her defasında diyor ki: “Odamız yok, komisyon çalıştıracak. Zamanımız yok, gündem dolu, raporları inceleyemiyoruz.” Hiç ertelemeden, ötelemeden, toplumsal ve geleceğimiz açısından, birlikte yaşama iradesi açısından, bu türlü sorunları, insani sorunları çözmek açısından, hiçbir bedelin hesabını da yapmadan, o doğruyu dile getirenle de ilişkilendirmeden, hiçbir peşin hüküm arkasına da saklanmadan, bence, bu komisyonun kurulması, gerçekten, tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının içinde bulunduğu sorunların doğruca araştırılıp tedbirlerinin belirlenmesinin, bu Meclisin ve tüm milletvekillerinin de ortak sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.

Her ne kadar aleyhte de söz almış olsam, bu önergeyle getirilen talebin lehinde oy kullanacağımı ifade eder, heyetinize saygılar sunarım efendim. Sağ olun. (MHP ve BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.

Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hapishaneler meselesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, hapishanelerde insan hakları ile birlikte insanlık da yerlerde sürünüyor. Daha önce bu kürsüden yaptığım konuşmada “Hapishaneler bulundukları ülkenin aynasıdır.” demiştim. Pek çok hapishane gezdim, pek çok mahpusla konuştum. Şimdi, sizlere, o aynada nasıl gözüktüğümüzü anlatacağım. Alınıp incinmeyelim, gocunmayalım; hapishanelerdeki manzaramıza birlikte bakalım.

Ceza İnfaz Kanunu, her türlü insan hakkının gasbına cevaz vermektedir. Bununla yetinmeyen hapishane idareleri, keyfî cezaları da katmerli bir şekilde uygulamaktadır. Binlerce günlük mektup, telefon ve ziyaret yasağını sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Binlerce gün insanlar, mektup almadan, ziyaretçi almadan keyfî disiplin cezalarıyla cezalandırılıyor. Türkülere, şiirlere konu olmuş, mahpusların tek sevinci, tek umudu olan mektubu, ziyaretçiyi yasaklamak hangi akılla, hangi vicdanla bağdaşır? Bu açıdan, özellikle F tipi hapishaneler, zindan anlayışının da ötesine geçmiş, işkencehaneye dönüşmüştür.

Sağlıksız beslenme, hapishanelerin bir başka ciddi sorunudur. Yağlı, hijyenik olmayan o yemekler sağlıklı insanları hasta ederken, anneleri ile kalan bebek ve çocuklara da aynı yemekler verilmektedir.

Gördüğüm manzara korkunç arkadaşlar. Bebekli aileleri ziyaret ettiğimde, cezaevinde çıkan şaplı, acılı, ekşili yemekleri anneler de yiyor, onların çocukları da yemeye mahkûm ediliyor arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var, hepimiz belki bir gün buraya düşebiliriz.

Değerli arkadaşlar, “sağlık” demişken hapishanelerin kanayan yarası hasta mahpuslara değinmeden geçemeyeceğim. Adalet Bakanlığına göre 400’den fazla mahpus bulunmakta. Bunların yarısı ağır hastadır ve onlarcası da ölümcül hastadır. Bu ölümcül hastalardan biri de Serap Şimşek’tir. Yakın zamanda kendisini ziyarete gittim, ziyaret ettim. Lütfen, hepiniz dikkatlice dinleyin arkadaşlar, sizlere, bizlerin neden olduğu bir insanlık ayıbını anlatmak istiyorum:

Serap Şimşek otuz yaşında bir tutuklu. Dosyası hâlâ Yargıtayda bekliyor. Akıl hastası, felçli ve yatalak. Ameliyat olmuş; değerli arkadaşlar, bağırsakları bir poşet içerisinde dışarıda bekliyor. Hapishaneye gittim ziyaretine, Serap’ı gördüm. Serap’ın bir eli çarşafla karyolaya bağlı şekilde yatıyor. “Serap, ben milletvekiliyim, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geliyorum, seni ziyarete geldim. Bir isteğin var mı? Çözmek istiyorum, ne sorunun varsa söyle.” dedim. Bana söylediği tek şey arkadaşlar, “Bir kuş istiyorum, sarı bir kuş, sarı bir muhabbet kuşu istiyorum.” dedi ve günlerce bunun etkisinden kurtulamadım. Geldikten sonra Serap’a buradan 2 tane sarı muhabbet kuşu gönderdim; maalesef, 1’i teslim edildi, 1’i yasak olduğu için teslim edilmedi arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bir mahkûmun mektubunu okumak istiyorum size. Abdullah Akçay, hırsızlıktan hüküm almış bir çocuk. Hapishanelerde kanser hastalığına yakalandı. Şimdi sizlere bir pasaj okuyacağım mektubundan. Abdullah Akçay yazıyor: “Teşhis edildikten sonra zor bela Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesine yatırıldım. Hastane odası 4 metrekare büyüklüğünde ve aşırı derecede havasız. Küçücük bir penceresi olan ve penceresi tellerle kaplı, bodrum katındaki odamda tedavi edilmekteyim. Ölümcül bir hastalığı olan bir insanım ama böyle bir odada tedavi edilmekteyim. Oysaki benim hastalığıma yakalanan insanlar, benim gibi olanlar, hastanenin altıncı katında, rahat ve havalı odalarında tedavi edilmekte. İki buçuk yıldır, arkadaş, akraba ve sevdiklerimi görmüyorum. Hastaneye gelmek istiyorlar, geliyorlar, asker beni görmelerine izin vermiyor. Tedavim iyi yapılmıyor. Mahkûm olduğum için, askerlerden dolayı, hemşireler fare görmüş gibi korkuyorlar benden. Ben de fare gibi yaşıyorum ve kimseye zarar vermiyorum. Evcil fareler kadar bana değer veriyorlar.”

Değerli arkadaşlar, bu Abdullah Akçay’ın yazmış olduğu mektuba birçok yerde birkaç kez şahit oldum. Maalesef, bu cezaevlerinde uygulanan hukuksuzluklar akıl dışı. Bu sadece Abdullah Akçay’a uygulanmıyor. Bakın, Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu saygın bilim insanlarından Mehmet Haberal da aynı koşullarda yatıyor. Mehmet Haberal belinden dolayı iki büklüm yatıyor. Fizik tedavi olmak istiyor ama Mehmet Haberal fizik tedavisi olmayan bir hastanede tedavi ediliyor arkadaşlar. Yine, Malatya Üniversitesi Rektörü, Malatya’ya çok emekleri olan Sayın Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu, defalarca “Kanser hastası olabilir.” diye rapor verilmesine rağmen, bugün kanser başlangıcı olarak hastanede, bir hastane köşesinde yatıyor.

Değerli arkadaşlar, 2011 yılında Serap gibi tedavi olamayıp da ölen hasta sayısı Türkiye’de 41. Kimine bürokratik engeller çıkarıldı, kimine kinci tutumlar sergilendi. Ailelerinin, sevdiklerinin, doğdukları yerin, bir avuç gökyüzünün, bir deniz kıyısının hasretiyle öldüler. Bu ölümlerin, bu hasretlerin, bu ayıpların sorumlusu herkesten çok biz milletvekilleriyiz, içinde bulunduğumuz bu Meclistir.

Değerli arkadaşlar, hapishanelerde yaşanan kötü muamele ve işkenceler ise insanlığı utandıracak cinstendir. Yaşadığım, gördüğüm manzaraları paylaşıyorum arkadaşlar sizinle. Hapishaneye ilk girdiğimizde, ayırmadan herkese hoş geldin dayağı bir geleneğe dönüşmüş durumda. İlk girişte arama yapılıyor. İnsanlar çırılçıplak soyularak, erkekler makatına, kadınlar cinsel organlarına kadar aranıyor. Bu, insanlığın bittiği noktadır. Kışları yanmayan kaloriferleri, akmayan sıcak suyu da bunun üzerine ekleyin. Hatta kışın yanmayan kaloriferlerin, değerli arkadaşlar yazın F tipi hapishanelerde yandığını biliyor musunuz? Bunu şikâyet eden bir mahkûma da, hücrede kalan, tek kişi kalan mahkûma da savcı soruyor “Şahidin var mı?” diye.

Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde bir grup Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımla beraber, bir ihbar üzerine, bir mektup üzerine Pozantı Cezaevi ziyaretine gittik. Önce Bakanlık yalanladı, böyle bir şeyin olmadığını söylediler, daha sonra Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin girişimiyle böyle bir şeyin olduğu ortaya çıktı ve oradaki cezaevi müdürüyle cezaevi müdür yardımcısı, yükseltilen cezaevi müdür yardımcısı görevden alındı.

Şimdi, arkadaşlar, orada on iki ile on yedi yaş arasında mahkûmlar kalıyor, çocuklar kalıyor. Onlara yapılan uygulama belki bir gün –bakın, hepimizin çocuğu var- bizlerin çocuklarına da yapılabilir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bize de yapılır, bize!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bize de yapılır. 

Şimdi, arkadaşlar, bu raporumuz üzerine Pozantı Cezaevi boşaltıldı. Önce Adalet Bakanlığı körleri ve sağırları oynadı, bu insanlar hakkında hiçbir muamele yapmadı dokuz ay boyunca, sonra Pozantı Cezaevini boşalttı. Biz dedik ki: “Bu Pozantı Cezaevini boşaltarak Sincan’a sevk etmeniz o çocuklara ikinci bir cezayı uygulamaktır.” Niye? Çünkü orada kalan bütün aileler, fakir, yoksul aileler arkadaşlar; Ceyhan’da, Adana’da, Mersin’de kalan insanlar. Çocukları ailelerinden kopardınız, bir büyük suçu daha işlediniz.

Şimdi, ben cezaevlerine çok gidiyorum arkadaşlar. 4 kez izin istedim Adalet Bakanlığından, 4 kez izin istedim bu Sincan Cezaevini ziyaret etmek için ama maalesef, bana izin vermiyorlar arkadaşlar. Şimdi, ben sakıncalı bir milletvekili oldum herhâlde cezaevleri konusunda. Niye izin vermiyorlar, onu da anlamış değilim ben. Ben, her görüşten, her düşünceden, adli suçlu, siyasi suçlu, bütün mahkûmları ziyaret ediyorum arkadaşlar. Bunun bir cevabının olması gerektiğini düşünüyorum.

Yine, Osmaniye Cezaevinden, arkadaşlar, insanlar mesaj atıyorlar, mektup yazıyorlar. Geçtiğimiz günlerde gruba da yazmışlar, bana da yazmışlar. Osmaniye Cezaevinde, arkadaşlar, bir açlık grevi var, insanlar ölmek üzere. Buradan sizlere sesleniyorum, talepleri çok bir şey değil: Günlük sakal tıraşı olmak istemiyorlar herkesin insan hakkı gibi, soyunarak sayım yapılmasını istemiyorlar, dayak atılmasını istemiyorlar ve sayımda dayak istemiyorlar arkadaşlar. Bunu dikkatlerinize sunuyorum ve Osmaniye Cezaevine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bir konu da, cezaevlerinde bir ayrımcılık konusu var. Türkiye’nin her yerinde yapılan ayrımcılık cezaevlerinde fazlasıyla uygulanıyor. Mahkûma, imam istiyorlar, veriyorlar; papaz istiyorlar, veriyorlar; haham istiyorlar, veriyorlar; dedeye geldi mi, yok. Niye? Niye yok arkadaşlar, dede niye yok? Mahkûm “Ben dedeyle görüşmek istiyorum, Alevi dedesiyle görüşmek istiyorum.” Niye yok? Bu da ayrı bir ayrımcılık arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar,  hapishanede başka yasaklar da var. Bakın, anneleriyle kalan bir kız çocuğunun, küçük bir kız çocuğunun, bir buçuk yaşındaki kız çocuğunun pilli bebekle oynaması yasak, hareketli oyuncakla oynaması yasak, her türlü boya yasak, makas yasak. Görme engelli bir hastaya CD çalar yasak, MP3 yasak.

Değerli arkadaşlar, kanser hastası olan insanların tedavi edildikten sonra sağlıklı koşullarda cezaevlerine gelmesi de yasak. İnsanlar ayrı bir işkence görüyor.

Şimdi, bugün hasta değil ama ölümü bekleyen insanların isimlerini sizlere veriyorum arkadaşlar. Eğer bunlar birkaç gün içerisinde, bir ay içerisinde tedavi edilmez ise ölecekler. Samet Çelik kanser, Avni Uçar kanser, Deniz Yıldız kanser, Erol Zavar kanser, Kemal Gömi -bir insanlık ayıbı- ağır şizofreni, Mesut Deniz ağır şizofreni, Zeliha Bulut şizofreni, Mustafa Gök, Salmani Özcan, Aygül Kapçak, Deniz Tepeli, Yaşar İnce, Cengiz Kahraman, İnan Çoban…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bunlar da arkadaşlar, eğer tedavi edilmezlerse, maalesef, ölümle burun buruna kalacaklar.

Ben cezaevlerini gezmeye devam edeceğim. Her nerede insan hakları ihlal ediliyorsa bilin ki biz orada olmaya devam edeceğiz ve bir de sözlerime son verirken, bir yasaklar listesi var ki arkadaşlar, evlere şenlik bir yasaklar listesi. Bunu da buraya bırakıyorum.

Sizlere, hepinize beni dinlediğiniz için saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisinin aleyhinde olmak üzere son söz Sayın İdris Şahin, Çankırı Milletvekili.

Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de BDP grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki kürsüye avukat kimliğimiz ve sıfatımızla çıktığımız için, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü, Dünya Avukatlar Günü münasebetiyle, ülkemizde görev yapmakta olan savunmanın yılmaz bekçisi değerli meslektaşlarımızın da bu gününü ayrıca kutladığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gerçekten, BDP grup önerisinin özellikle gerekçe kısmının son bölümüne baktığımız zaman, son derece insani amaçla ve cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak kalanların yakınlarının çekmiş olduğu sıkıntılara istinaden bir grup önerisi verildiği izlenimi var. Oysaki gerekçenin başında ve ortasında beyan edilen hususlar son derece farklılık arz etmekte. Dolayısıyla bu gerekçenin insani olan boyutuna katılmamamız kesinlikle mümkün değildir. Oysaki Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2’nci maddesinde “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır.” hükmü vardır. Ve yine aynı maddenin bir bölümünde de “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.” ibaresi yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, elbette ki her insanımız bizim için baş tacı olduğu gibi, cezaevinde devletin koruması altında bulunan hükümlü ve tutuklularımız da bizim baş tacımızdır. Onların en güzel şartlarda yaşaması, insan hak ve onuruyla bağdaşan özellikle fiziki şartların düzeltilmesi noktasında idare olarak her türlü adımın atılması gerekmektedir.

Ve yine, kendisinin işlediği bir suçtan dolayı hükümlü veya tutuklu olanın, içerideki pozisyonu devletin güvencesi altında olmasına rağmen, dışarıda yaşayan aile efradına zorluk çıkartmak “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” zihniyetinde var olduğunu iddia eden bizim gibi bir siyasi partiye asla ve asla yakışmaz ve biz, bunların bilinci içerisinde, özellikle 2006’dan sonraki süreç içerisinde yüz on sekiz tane ilçe infaz kurumlarını kapatmak ve 2006’dan bugüne kadar da, özellikle metropol şehirlerde başta olmak üzere, insan hak ve onuruna yakışacak fiziki donanımlı cezaevleri ihdas etmekteyiz. Ancak hiçbir zaman için bir siyasi iktidarın cezaevindeki dolulukla veyahut da, cezaevlerinin fiziki şartlarıyla övünmesini insan olarak beklememiz mümkün değil. Bizler, asıl olanın tutuksuz yargılama olduğunu her defasında burada ifade ediyoruz. Hükümlülerimizin de ailelerinin ve yakınlarının yakın bulunduğu bölgelerde mutlak suretle cezasının infaz edilebilmesi için de var gücümüzle çalışıyoruz.

Ancak, takdir edersiniz ki Ceza ve İnfaz Kanunu’nun 53’üncü ve müteakip maddelerinde… Adalet Bakanlığı 2007 yılında, hükümlü ve tutukluların, kendi istekleri, disiplin, zorunlu nedenler, hastalık, suç ve yargılama yeri, eğitim ve öğrenim nedenleriyle farklı kurumlara nakledilebileceğine dair bir genelge yayınlamıştır. Asıl olan, cezaevinde bir tek ayrışmanın olabileceğidir; o da suç tipine göre, içerideki tutuklu ve hükümlülerin kalmış olduğu koğuşlar ve cezaevlerinin farklılaştırılmasıdır. Bunun dışında herhangi bir şekilde cezaevlerinde kişinin statüsüne, siyasi görüşüne, inancına bakarak bir düzenlemenin yapılmış olması hem Anayasa’mıza göre suç teşkil etmekte hem de böyle bir uygulamadan kimsenin bahsetmesi de mümkün olamamaktadır.

Ancak şunu özellikle ifade etmek isterim ki 125.300 kapasiteli cezaevlerimizde son günlerde ciddi bir yoğunlaşmanın olduğu ve 132 bin civarında tutuklu ve hükümlünün olduğu resmî kayıtlarla sabittir. Özellikle Türkiye'nin geneli yüzde 106’lık doluluk oranına sahip olmasına rağmen, bu oran Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüzde 160 civarındadır. Bu, tabii ki buralardaki ceza ve infaz kurumlarından daha az yoğunluklu cezaevlerine nakilleri gerektirmektedir ve bunlar da insani ölçüler içerisinde gerçekleşmektedir. Özellikle buradan bir hususu ifade etmek istiyorum: Tutukluluk süresini geçiren ve yargılaması devam eden davalarda asıl olan, tutuklunun, görülmekte olan mahkemenin yetki alanının bulunduğu yere en yakın cezaevinde konuşlanmasıdır. Zira, yargılamanın çabuklaştırılması açısından bu da elzem bir davranıştır.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama biz hükümlüler için söylüyoruz.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Hemen hemen tamamında, özellikle de ifade ettiğim gibi suç tipleri dışında, bu tür uygulama Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce de uygulanmaktadır. Bunun dışındaki uygulamalarda, özellikle siyasi suçluların veyahut da terör örgütüyle alakalı davaların görüldüğü dosyalarda, tutukluların çok daha farklı koğuşlarda yer aldığı herkesin malumu. Ancak, bunların hiçbirinde insan hakkı ihlaliyle karşılaştığını iddia edebilen kimsenin olamayacağını düşünüyorum. Özellikle burada değerli bir meslektaşımızın, mevkidaşımızın da ifade ettiğinin tersine, Pozantı’dan Sincan’a gelen çocukların geçen gün bir gazetede haberleri vardı, son derece mutlu olduklarını ve Sincan’ın cezaevi şartlarının çok daha elverişli ve uygun olduğunu ifade etmişlerdi.

Değerli milletvekilleri, burada sözü çok fazla uzatmak istemiyorum ancak özellikle şunun bilinmesinde de fayda var: Gerekçede beyan edildiği gibi, kimse farklı siyasi görüş ve inanca mensup olduğundan dolayı ceza infaz kurumlarında farklı bir muameleyle karşılaşmamaktadır.

SIRRI SAKIK (Muş) – El vicdan!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Rapor göndereceğim size. Odanıza rapor göndereceğim, merak etmeyin.

İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bunlar bütün milletimizin gözü önünde cereyan eden ve yargılanmaları canlı yayınlarla gerçekleşen davaların tutuklularıdır. Her seferinde, kendilerine yapılabilecek bir istismarı rahatlıkla dile getirebilecek konuma ve imkâna sahip olan bu tutuklu ve hükümlülerin, elbette ki arzumuz, öncelikle tutuksuz yargılanmalarıdır, hükümlülerin de bugünkünden daha iyi fiziki şartlara erişmesidir. Bu, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” zihniyetinden gelen AK PARTİ Grubunun da herkesten daha fazla arzusu ve isteğidir.

Ben bu düşüncelerle, gerekçe kısmında, özellikle BDP’nin gerekçe kısmında ifade edilen bölümlerine katılmadığımızdan dolayı AK PARTİ Grubu adına bu Meclis araştırma önergesinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini…

SIRRI SAKIK (Muş) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmiştir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kabul edilmemiştir Sayın Başkan.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam, teşekkür ederiz Sayın Başkan, kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Pardon, “Kabul edilmemiştir.” demem lazımdı, kusura bakmayın.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- (10/136, 176, 177, 178, 179, 180 ve 181) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi

BAŞKAN – Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan (10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

                        (10/136, 176, 177, 178, 179, 180, 181)

Adı Soyadı                                                                       Seçim Çevresi

                                       AK PARTİ (10)

Tülay Selamoğlu                                                              (Ankara)

Mustafa Ataş                                                                   (İstanbul)

Hüseyin Bürge                                                                 (İstanbul)

Halide İncekara                                                                (İstanbul)

Şirin Ünal                                                                        (İstanbul)

Gönül Bekin Şahkulubey                                                 (Mardin)

Çiğdem Münevver Ökten                                                (Mersin)

Yüksel Özden                                                                  (Muğla)

Dilek Yüksel                                                                    (Tokat)

Temel Coşkun                                                                  (Yalova)

                                                    CHP (4)

Mehmet Emrehan Halıcı                                                  (Ankara)

Recep Gürkan                                                                  (Edirne)

Fatma Nur Serter                                                             (İstanbul)

Hülya Güven                                                                   (İzmir)

                                                   MHP (2)

Ali Halaman                                                                     (Adana)

Ahmet Duran Bulut                                                         (Balıkesir)

                                                    BDP (1)

Hüsamettin Zenderlioğlu                                                  (Bitlis)

BAŞKAN – Okunan listeyi, arkadaşlarımızın üyeliğini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Listelerdeki üyelikler kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 5/4/2012 Perşembe günü -yani bugün- saat 18.00’de Halkla İlişkiler Binası B Blok 2'nci kat 4’üncü Bankoda bulunan Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum. Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda da ilan edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin görüşmelerine başlayacağız.

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, 215 sıra sayılı bu Kanun Teklifi ile ilgili olarak bir konuyu ifade etmek istiyorum.

Söz konusu Rapor, konuya ilişkin Kanun Teklifi, buna ilişkin Adalet Komisyonu Raporu yanında, burada kapak yazısında yazıldığı üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Adalet Komisyonu Başkanlığının tezkerelerini de içermektedir. Bu tezkerelerin, İç Tüzük’ün Komisyonun ve Meclis Başkanlığının görevlerini düzenleyen maddelerine göre, burada yer almaması gerekir; dolayısıyla bu görüşmeleri söz konusu tezkereler bu metinde olmaksızın yapmamız gerekir. Çünkü benzer bir uygulama 4+4+4 teklifinin, buna ilişkin Millî Eğitim Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri sırasında yapılmamıştır, yani orada Meclis Başkanlığıyla Millî Eğitim Komisyonu Başkanlığı arasındaki yazışmalar -yani İç Tüzük’teki ifadesiyle tezkereler- o rapora dâhil edilmemiştir. Yine, Millî Eğitim Komisyonunun Cumhuriyet Halk Partili üyeleri tarafından Komisyon Başkanlığına sunulmuş olan yazı söz konusu sıra sayısına dâhil edilmemiştir.

Şimdi, burada bir çifte standart söz konusudur; 4+4+4 teklifinde uygulanmayan bir usul burada uygulanmıştır. O nedenle, ya bu tezkereler buradan çıkarak bu görüşmeler yapılmalıdır ya da bu şekilde eğer devam edecekseniz usul tartışması açacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, efendim, ilk önce şu cümlemi tamamlayayım, sözünüze cevap vereceğim.

Komisyon Raporu 215 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, Komisyon Raporu’nda, dikkat buyurursanız, Komisyondaki görüşmelerle ilgili, sadece bir maddenin ilave edildiği şeklinde Meclis Başkanlığının bir tezkeresi var, sonra da Komisyon Başkanlığının neden o maddeyi Komisyon olarak ilave ettiklerine dair bir tezkeresi var.

Şimdi, burada yapılacak iş şu: Eğitimle ilgili raporda Meclis Başkanlığının -dağıtımdan- Komisyon Başkanlığına raporun yeniden değerlendirilmesini içeren bir yazısı bulunmamakta idi, burada ise böyle bir yazı var. Dolayısıyla bunun da Genel Kurulun bilgisine sunulmasını uygun gördük.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Müsaade ederseniz, tabii ki arzu ediyorsanız usul tartışması da açabiliriz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet, usul tartışması…

BAŞKAN – Aleyhte zannediyorum?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aleyhte.

BAŞKAN -  Buyurun efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, lehte söz istiyorum.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı tezkerelerinin 215 sıra sayılı Adalet Komisyonu Raporu’na dâhil edilmesinin İç Tüzük hükümlerine aykırı olup olmadığına ilişkin

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün 42’nci maddesi komisyon raporlarında nelerin yer alması gerektiğini gayet açık bir şekilde düzenliyor; komisyonda yapılan görüşmeleri ve bu görüşmeler sonucu oluşan metne karşı görüşü olan milletvekilleri

                                       

(x) 215 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

var ise onların muhalefet yazılarını içerir. 42’nci madde gayet açık. Şimdi, bunun dışında, Meclis Başkanı komisyon başkanına bir yazı yazmış, komisyon başkanı da bunu Meclis Başkanına iade etmiş, bu yazışmanın komisyon raporlarında yer alacağına ilişkin hiçbir hüküm yoktur. Meclis Başkanlığı arzu ediyor ise 49’uncu madde çerçevesinde bir tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunabilir. 49’uncu madde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini düzenliyor. Bu maddenin birinci fıkrasına göre de, (1) numaralı bendine göre de Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır, bu çerçevede Başkanlık arzu ediyorsa bir sunuş yapabilir.

Şunu söyleyebilirsiniz: Ne sakıncası var bunun buraya konulmasının? Aslında, gerçekte bir sakıncası yok fakat Sayın Meclis Başkanı, 4+4+4 teklifinin görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisinin konuya ilişkin olarak Meclis Başkanlığına yazdığı, Meclis Başkanlığının Millî Eğitim Komisyonu Başkanlığına intikal ettirdiği, Millî Eğitim Komisyonu Başkanlığının da tekrar Meclis Başkanlığına intikal ettirdiği yazışmaları o teklife ilişkin 199 sıra sayılı Rapor’a dâhil etmemiştir. Sayın Meclis Başkanı çifte standart uygulamıştır; problem buradadır. Bunu Genel Kurula ve milletimize burada sunuyorum. Meclis Başkanı İç Tüzük’ü kendine göre, istediği gibi yorumlamaktadır; Sayın Meclis Başkanının buna hakkı yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bir ikinci konu da şudur: Sayın Başkan bu adli sicil konusunu düzenleyen teklifin görüşmeleri sırasında bu teklife bir madde ilave edilmesini İç Tüzük’e aykırı buluyor ve iade ediyor. Güzel bir şey. İç Tüzük’e baktığımızda, Sayın Meclis Başkanının bunu iade etmesine imkân veren bir madde yok aslında. Bunu Sayın Meclis Başkanı da biliyor ama biliyor ki bu çok doğru bir şey değil. Ama Komisyon demiş ki: “Tüm siyasi partiler bunda mutabık kaldılar, biz de bu maddeyi buraya ilave etmekte bir sakınca görmedik.” Komisyonun o maddeyi ilave etmesinde de herhangi bir sakınca görmediğimi ifade edeyim ama Sayın Meclis Başkanı, açık olmayan bir konuda böyle bir ısrar sergilerken, Millî Eğitim Komisyonundaki görüşmeler sırasında çok açık bir İç Tüzük aykırılığını görmezden gelmiştir. Bunu dikkatinize sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Lehte Sayın Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Üç dakika içinde lütfen…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonunda kabul edilmiş teklif metninin daha sonra Meclis Başkanı tarafından Komisyona iade edilmesinden kaynaklanan bir tartışma üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Komisyonuna aynı konuyla ilgili, (2/452) esas sayılı, içinde Adli Sicil Kanunu’nda değişiklik yapan, bir de sporda şiddetle ilgili yasada değişiklik yapan bir teklif sunulmuş fakat gündeme alınmamış idi.

Komisyonlar kendi gündemlerine hâkimdir. Bundan dolayı, gündeme alınmamış olsa bile, esas kaydı yapılan her türlü teklifi diğer tekliflerle birleştirebilir, bir teklif hâline getirebilir, yasalaştırabilir.

Komisyon raporunda bu husus yazılmadığından dolayı Meclis Başkanlığımız bunu iade etmiş, bu eksiklik giderilmiş, daha doğrusu -bu bir eksiklik de değil- gündemine hâkim olan Komisyon, bir eksiklik görmeyerek Meclis Başkanlığına tekrar bunu göndermiştir. Burada, İç Tüzük’e aykırı olan bir durum yoktur, tamamen İç Tüzük hükümleri dairesinde işlem tesis edilmiştir. İlk raporda bu birleştirmenin yapıldığı açıkça rapora yazılmadığından dolayı, bir bilgi eksikliğinden dolayı Meclis Başkanlığımız iade etmiştir, bu bilgi eksikliği de Komisyon Başkanlığı tarafından ek, ilave bir yazıyla Meclis Başkanlığına bildirilmiş.

İç Tüzük’e aykırı bir durum olmadığından dolayı, yapılan işlemin, teklifin burada görüşülmesinde bir sıkıntı, bir sakınca yoktur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın Şandır, aleyhte olmak suretiyle, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, İç Tüzük 42’de bu konu çok açık, net tanımlanmıştır. Diyor ki: “Raporda konu hakkında komisyonun düşünceleri ile komisyonca yapılan değişikliklerin gerekçeleri yer alır.” Komisyon raporunun içeriği bu olmak durumunda veya buraya gelen kanun şeyi ama burada gördüğümüz şey, Meclis Başkanı ile Komisyon Başkanlığı arasındaki yazışmayı da buraya koymuşlar, bunun İç Tüzük’te yeri yok. Böyle bir bilgilendirme yapılabilinir ama yazılı hâle gelen bu metin, kanun tasarı veya teklifinin bütününün burada yer almaması gerekir. İç Tüzük’te buna amir herhangi bir imkân yok. Yeni bir teamül oluşturmaksa bunu ayrı değerlendirmek lazım ama bundan daha on beş gün önce görüştüğümüz bir başka kanunda, bunun tam tersi bir uygulama, bütün ısrarlara, itirazlara rağmen, tam tersi bir uygulamayla da karşılaştık. Dolayısıyla, bu konuda, Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı ve Genel Sekreterliğin, Sayın Meclis Başkanının İç Tüzük’ün ilgili hükümlerinin gereğince bir işlem yaparak Genel Kurula getirmesi lazım. Şu anda Meclisimizi yöneten Başkanlığın, bu yöndeki itirazları da ciddiye alarak meseleyi tekrar hem kendi Divanında değerlendirmesi, gerekiyorsa da grup başkan vekilleriyle yeni bir değerlendirme yaparak bu konuya bir çözüm üretmesi gerekiyor. Yani bu türlü konular parmakla oylama yaparak teamül hâline getirilmemelidir. Böyle olursa burası bu türlü itirazların sonunda kural koyan, kanun koyan bir fonksiyon da üstlenmiş olur; bir yanlışlığı bir başka yanlışlıkla artırmış oluruz.

O sebeple, Sayın Başkanım, yani İç Tüzük gereği tavrınızın aleyhinde söz aldık ama yapılması gereken -eğer yaparsanız doğruyu yapmış olursunuz- ya Adalet Komisyonu Başkanlığına yazılan bu yazı buradan çıkarılmalı, Divan olarak buna karar vermelisiniz ya da grup başkan vekilleriyle birlikte bir toplantı yaparak bu konunun teamül hâline gelmesini engellememiz lazım. Aksi takdirde hukuku hukuk dışı yollarla değiştirmek gibi bir kapıyı aralamış oluruz ki bu da asla doğru olmaz, bu Meclise yakışmaz. Hukuku değiştirebiliriz ama hukukun içinde kalarak değiştirebiliriz. Bu sebeple, Sayın Başkan, sizi bu kanun teklifini gündeme almak, müzakere açmak noktasında yeniden düşünmeye davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka söz almak isteyen yok.

Şimdi, daha önceki benzer örneklere baktırdık. Meclis Başkanlığının komisyonlara doğrudan, İç Tüzük bakımından yeniden değerlendirilmesini talep ettiği durumlarda Meclis Başkanlığı ve komisyon başkanlığı tezkereleri sıra sayılarında yer almış ve bastırılmış. Eğer yeniden görüşülme talebi gruplardan veya başka yerlerden geldiyse bunlar komisyonlara gönderilmemiş ve bastırılmamış. Genel uygulama bu. Tekrar söyleyeyim isterseniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, 4+4+4 teklifinin görüşülme usulüne ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun itirazlarını biz yazılı olarak Sayın Meclis Başkanına bildirdik, Sayın Başkan da bunu Millî Eğitim Komisyonuna gönderdi. Millî Eğitim Komisyonu kendine göre bir gerekçeyle Sayın Meclis Başkanına cevap verdi, bu bir.

BAŞKAN –  Çok doğru.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İki, Millî Eğitim Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyelerin neden karşı oy vermediklerine ilişkin Komisyon Başkanına yazmış oldukları bir yazı var komisyon raporu düzenlenmeden.

BAŞKAN –  Evet…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ne bu yazı rapora girmiş durumda ne de bizim Meclis Başkanına yazıp, Sayın Başkanın, Komisyon Başkanına gönderdiği ve Komisyon Başkanının cevabi olarak Meclis Başkanına yazdığı yazı var. Hiçbiri, o 4+4+4 teklifine ilişkin komisyon raporuna dâhil edilmemiştir.

Şimdi, burada Genel Kurulu bilgilendirmek isteyen Sayın Meclis Başkanı, neden o konudaki tereddütleri, yazışmaları Genel Kurula sunarak Genel Kurulu bilgilendirmiyor? Sayın Meclis Başkanı çifte standart uygulamıştır, konu budur. Tutarlılık her yerde aynı davranmayı gerektirir. Bir yerde bir farklı adım atıp sonra başka bir yerde farklı bir adım atarsanız tutarlılığınızı  kaybedersiniz.

“Efendim, birisi İç Tüzük’ün bir maddesini ilgilendiriyor, öbürü başka bir maddesini ilgilendiriyor.” gibi bir gerekçeye hiç kimse sığınamaz. Sonuçta her ikisi de İç Tüzük’ün çeşitli maddelerine aykırılık ileri süren iddialar, görüşlerdir. “Bu görüşlerin bir kısmını, Adli Sicille ilgili olanı rapora dâhil ederim, diğer kısmını dâhil etmem, Genel Kuruldan bunu saklarım.” diyemezsiniz, konu buradadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim. Söyledikleriniz zabıtlara geçti.

Tekrar söylüyorum: Meclis Başkanları kendileri itiraz edip komisyonlara gönderdikleri zaman oradan gelen cevaplarla beraber itirazlarını koymuşlar -şimdiye kadarki uygulamayı tekrar arz ediyorum- başka yerlerden itiraz geldiği zaman bunları koymamışlar. Bunu bilginize sunmak istiyorum. Dolayısıyla bugünkü devam etmemizin, tutumumuzun en azından şimdiye kadarki uygulamalara uygun olduğunu arz etmek istiyorum.

Müsaade ederseniz devam edelim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN –  Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Pardon, tekrar, konuyu uzatma bağlamında söz almadım da, “başka yerlerden gelen itirazlar” derken kastınız nedir?

BAŞKAN – Yani kendi itirazı dışında başka yerlerden geliyorsa, diyelim ki gruplardan, milletvekillerinden vesaire. Bunlar, tezkerelere konulmamış, kendisi doğrudan itiraz ettiği zaman -ki, bu olay da öyle- itiraz ve gelen cevap tezkerelere yazılmış. Uygulama bu yönde.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, bakın, ama sizin açıklamanız benim şu iddiamı kapsamıyor veya cevaplamıyor: Bizim itirazımız Sayın Meclis Başkanında kalmış değil, Meclis Başkanı ilgili Komisyonla yazışmış. Problem burada.

BAŞKAN – İşte ben de şunu arz ediyorum: Başkasından geleni yazmış, gelen cevabı uygulamamış şimdiye kadar, kendi doğrudan gönderdiyse onları koymuş. Uygulama bu.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani bir siyasi parti grubu, Meclis Başkanına bir itirazda bulunur. O, Meclis Başkanı ile siyasi parti grubu arasında bir yazışmaya konu olursa burada belki tutarlı olabilirsiniz ama sonuçta 4+4+4 teklifinde Cumhuriyet Halk Partisinin itirazlarını buraya dâhil etmemiştir Meclis Başkanı, Genel Kurulun ve milletin gözünden saklamıştır. Problem buradadır.

BAŞKAN – Zapta geçti söyledikleriniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, 4+4’te de Sayın Meclis Başkanı, Komisyon Başkanına yazı yazmıştı.

BAŞKAN – Yalnız başkasının itirazı dediğim biraz önce, aradaki fark o. Uygulamayı öyle yapmışlar bugüne kadar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Ama efendim, o itiraz o kanun teklifinde buraya sunulmadı, şimdi sunuluyor. Buradaki tutarsızlığı dile getiriyoruz. Dolayısıyla bu, İç Tüzük’te yeri olmayan bir düzenleme, İç Tüzük’e de aykırı, 42’nci maddeye de aykırı, ister Meclis Başkanı yapsın ister başka biri yapsın.

BAŞKAN – Aykırılığını bilmiyorum ama ben, daha önceki uygulamaları arz ediyorum. Müsaade buyurursanız o uygulamalar doğrultusunda gidelim ve söyledikleriniz de zapta geçti.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215) (Devam)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi, teklifin tümü üzerinde söz isteyen arkadaşlarımıza söz vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aldan, süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) -  Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ile 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un bazı maddelerinde değişikliği içeren 215 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneline ilişkin görüşlerimi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Aslında bu teklif, geçtiğimiz hafta yani 29 Mart 2012 günü Adalet Komisyonuna apar topar getirilen düzenlemelerden biri. Bu aceleciliğin nedeni ise 14 Nisan gününe kadar bu düzenlemenin yasallaşmaması durumunda adli sicildeki tüm arşiv kayıtlarının silinmesinin söz konusu olması. Zira Anayasa Mahkemesi 20 Ocak 2011 gün ve 2011/21 sayılı kararıyla Adli Sicil Yasası’nın 12’nci maddesinin birinci fıkrasıyla geçici 2’nci maddesinin birinci fıkrasındaki bir cümle ve ikinci fıkrasını Anayasa’nın 2, 5 ve 17’nci maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Yine Yüksek Mahkeme, kamu yararını ihlal edecek nitelikte hukuksal boşluğun düzenlenebilmesi için de iptal hükümlerinin yürürlüğe girmesini kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonrasına bırakmıştır. Bu teklifle Yüksek Mahkemenin iptaline konu iki maddede yeni düzenleme yapılmakla birlikte Adli Sicil Yasası’nın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında da bir değişiklik yapılması önerilmiş, keza Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında üç parti grubunun mutabakatıyla 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un geçici 1’inci maddesinde yapılacak değişikliğe ilişkin bir madde eklenmiş ve böylelikle teklifin adı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olarak değiştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çağdaş parlamenter sistem içinde parlamentoların en önemli görevi yasa yapmaktır. Yasalar kural olarak toplumsal beklentiyi karşılamak, yönetimsel gereklilik, kamu düzeni, demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek amacıyla düzenlenirler. Keza yasalar özünde soyut ve objektif normlardır. Yürürlükte kaldıkları sürece zaman, kişi ve grup gözetmeksiniz uygulama alanı bulmalıdırlar. Yasa yapmak, aynı zamanda hukuksal zemin üzerinde tasarrufta bulunulması anlamında yürütme organının dolaylı yoldan denetimi anlamına da gelir. Yasalar hukuk devleti ilkesi çerçevesinde ele alınmalı ve evrensel hukuk değerlerinden etkilenmelidir.

Yine yasalar, toplumsal ayrışma yaratan, nedensiz yere özgürlük alanlarını daraltıcı, kişi ve grup çıkarı gözeten, hak kaybı doğuran hükümler içermemeli, anayasa ile diğer yasalarla uyumsuz ve “Ben ne diyorsam odur.” mantığının ürünü de olmamalıdır.

Keza, çok yasa yapmak övünç kaynağı olarak görülmemelidir çünkü yasalar fabrikasyon ürünler değildir. Keza, yasa koleksiyon anlamına da gelmez; çok yerine, yerinde yasa yapmaktır önemli olan.

Bir de demokratik hak ve özgürlükleri genişleten yasaları çıkarıp da uygulamamak veya kötü uygulamacıların eline teslim etmek kabul edilemez. Hele ki böyle düzenlemeler “demokrasi havarisi” olarak rol çalmak için birer araç gibi de kullanılmamalıdır.

Yasalar, son dakika ataklarıyla gündeme getirilerek muhalefeti sıkıştırmanın hazzına yarayan tatmin araçları olmadığı gibi, siyaseten şark kurnazlığının malzemesi olarak da görülmemelidir. Lakin, kişiye özel ve siyasi çıkara dayalı yasaların kötü bir huyu vardır: Günü geldiğinde yapıcısını da vurur, vurulansa gıkını dahi çıkaramaz.

Yasalar sadece çağdaş parlamenter sistemlere özgü bir müessese değildir, diktatörlerin de yasaları vardır ancak bunlar, yukarıda belirttiğimiz değer ve kurallardan yoksun, daha çok mevcut idareyi işbaşında tutmayı amaçlamış düzenlemelerdir. Bu açıdan, parlamentoların asli görevi yasa yapmak değil, iyi yasa yapmak olmalıdır.

İyi yasa üç temel unsuru bünyesinde taşımalıdır: İlki, mevcut düzenleme yasa yapma tekniğine uygun olarak kaleme alınmalı; ikincisi, mümkün olduğunca ortak akıl ve emeğe dayanmalı; üçüncüsü ise kişiye özel hükümler içermemelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak yasa yapma tekniğine uygun hareket ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu yargıya varmanın en önemli kanıtı, şu anda görüştüğümüz iş ve benzerleridir. Yeni bir yasa teklifi veya tasarısı kadar, belki de daha çok oranda yasa değişikliklerini görüşmek zorunda kalıyoruz. İşin istatistiğini tutmadım ama sanırım son yıllarda kabul edilen yasalarla ilgili üzerinde değişiklik yapılmayan kalmadığını görürsem şaşırmam.

Meclis gündeminde hep aynı sözleri duyuyoruz: “Nokta nokta Kanun’un Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı veya Teklifi.” Nitekim geçtiğimiz aylarda Sporda Şiddet Yasası’nda ceza indirimine ilişkin değişiklikle ilgili olarak bu kürsüden konuşurken bu Yasa’yla ilgili pek çok kere değişiklik yapmak zorunda kalınacağını dile getirmiştim; birkaç ay geçmeden yine bir değişiklik teklifiyle karşı karşıyayız.

Aslında mevcut yasalar elbette toplumsal dinamiğin gereği olarak zaman zaman değişikliğe gereksinim duyabilirler, lakin Genel Kurulun gündemine gelen değişikliklerin temel nedeni ya toplumsal karşılık bulamaması ya Anayasa’ya aykırılık ya diğer yasalarla çelişen hükümler içermesi veya fahiş maddi hatalar oluyor. Demek ki önümüze yasa tekniğine uygun düzenlemeler gelmiyor ve Meclisimiz de üzerine düşeni yapmadığından, daha doğrusu yapamadığından halkımıza iyi yasalar sunamıyoruz.

Bir de bu değişikliklerin nedenleri arasında iktidarın işine gelmeyen veya konjonktür gereği hoşuna gitmeyenler de yok değil. Ne yazık ki “Göç yolda düzülür” mantığı ve “Nasılsa Meclis çoğunluğu var, eksik fazlayı gerekirse düzeltiriz olur biter” rahatlığı özensizliği de beraberinde getirebiliyor. Ancak yasalar yapboz tahtasına dönüştükçe milletvekillerinin çok değerli zamanı boşa gidiyor, hak kayıplarına neden olunuyor ve bu tür özensiz düzenlemeler pek çok insanın canını yakıyor. Muhalefetin İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını Meclis çalışmalarını engelleme girişimi olarak görenlerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm.

Yine, yasa tekniği açısından üzerinde durulması gereken bir durum da maddelerin uzun tutulmasıdır. Hemen her madde sayısız şıktan ve fıkradan oluşmaktadır. Artık yasalarda yer alması gereken konulara Anayasa’da ve yönetmeliklerde yer alacak konulara da yasalarda ver verilmesi olgusuyla karşı karşıyayız.

Bir diğer olgu, yasal düzenlemelerde ortak akıl ve emeğe pek de rastlanamama durumudur. Bir bakıyorsunuz iktidar partisinin programında, Hükûmet Programı’nda, hatta iktidar yetkililerinin söylemlerinde dahi dile getirilmeyen bir konuda teklif veya tasarı gündeme düşüyor. İktidar partisi milletvekillerinin, hatta yönetici durumda olanların dahi haberinin olmadığı, belli özel bir grubun mutfak çalışması ürünlerine tanık oluyoruz.

Tabii ki böylesi düzenlemelerin çoğunlukla ya arka planı veya iktidar için marjinal yararı söz konusu oluyor. Gerekçe hep aynı, düzenlemenin özelliğine göre ya adı “Millet böyle istedi.” oluyor ya da “AB’ye uyum süreci içinde getirdiğimiz bir düzenleme.” Oysa o düzenlemeden değil milletin, milletvekilinin bile haberi yok. Kaldı ki her ülkenin kendine özgü koşulları olduğunu, getirilmek istenen düzenlemenin Avrupa’nın hiçbir ülkesinde uygulanmadığını veya getirilen şekilde uygulanmadığını söylüyorsunuz, nafile çünkü sizi dinleyen yok.

Düzenlemenin tartışılması istenmiyor. Akademik düşüncelere itibar edilmiyor. Dünya örnekleri göz ardı ediliyor. Anayasa’ya aykırılık iddialarına kulak tıkanıyor ve her şeyden önemlisi suratlarda müstehzi bir ifadeyle ve de “12 Haziran seçimlerinde milletimizin yüzde 50’sinin oyuna mazhar olan partimiz...” sözcüğüyle başlayan, çoğu birbirinin kopyası kibir dolu konuşmalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan muhalefet küçümseniyor.

Elbette muhalefet de eleştiriyi hak edecek girişimlerde bulunabilir. Elbette büyük bir oy ve vekil çoğunluğuna sahip olmak gurur kaynağı olabilir. Lakin bu tablo, ego hâlini almışsa, yani “Aldığın oy kadar konuş kardeşim.” noktasına ulaşmışsa önemli bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Hele ki muhalefeti hakir görme, hatta daha da ileri gidip siz bu işi bilmiyorsunuz türü akıl vermeler siyasi dünyamız açısından hiç de sağlıklı akıl yansımaları değildir. Zira muhalefeti küçük gören anlayış benliğe egemen olmaya başladı mı muhalefeti gereksiz görme duygusu da beraberinde gelir. Oysa iyi ya da kötü, demokrasinin varlık nedenidir muhalefet, bir gün iktidardaki fanilerin de tadacağı gibi. Muhalefetin, azınlıkta kalmanın sıkıntısı içinde gerilimli olması anlaşılabilirse de ülkenin egemeni olan iktidarın hırçınlığı makul bir davranış biçimi değildir. Muktedir olan anlayış arada bir olsa da “Bu muhalefeti zıvanadan çıkaran ben olabilir miyim?” diye düşünmelidir.

Tüm bu nedenlerle, yasalar bir kişinin ihtirasları, özlemleri ve planlarının uygulama aracı olmamalı ve parlamentolar da bu amaca tahsis edilen kurum olarak görülmemelidir. Kısaca hızla, özel görevli Meclis görüntüsünden sıyrılmak lazımdır. Bu noktada, partisi ne olursa olsun her milletvekiline görev düşmektedir. Grup başkan vekilinin parmağına bakıp “Bizimkiler neylerse güzel eyler.” yerine vicdanın sesini dinlemek ve özgür birer birey olunduğunun farkına varmaktır önemli olan.

Bugün, yargı adamları eliyle hukuk cinayetleri işlenirken hamasi nutuklar atmak, yargıya müdahale anlamında her şeyi yaptıktan sonra “Ne yapalım, konu bağımsız yargının işidir.” demek veya sürekli adil olmayan yargı kararlarına karşı sızlanmak bir anlam ifade etmemektedir. Yasama organı elindeki yetkiyle hukuk devleti ilkesi çizgisinin dışına çıkan yürütmeyi de yargıyı da hizaya getirecek kudrete sahiptir. Dolayısıyla kötü yasa kadar kötü uygulamanın sorumlusu da Parlamento ile bu çatının altındaki milletvekilleridir.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım maddelere ilişkin görüşlerini belirtecek. Ben kısaca bir özet yapmak istiyorum.

1’inci maddeyle ilgili bazı kaygılarımız var, bunu sizlerle paylaşmak isterim. Aslında adli sicil belgeleri mutlak anlamda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilmektedir ama idari tedbirlerle bazı adliyeler kapatıldığından vatandaşların adli sicil kayıtlarını almalarında güçlük yaşanmıştı. Bu amaçla asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde yani adliyelerin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlığa böyle bir yetki verildi Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesiyle. Keza yapılacak düzenleme şu anlama geliyor özetle: Artık, bundan böyle ilçelerde, hem cumhuriyet başsavcılıkları ve hem de kaymakamlıklar bu belgeyi verebilecekler. Yani istisnai bir hâl genel bir hâl hâline dönüştürüldü, bunun ciddi sakıncalarının olduğunu düşünüyoruz. Zira öncelikle adli sicil belgeleri gizli belgelerdir, bu gizli belgelerin çok farklı noktalardan açıklanıcı durumda olmasının sakıncaları vardır. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin Anayasa’mızın 20/3 maddesi gündemdeyken, bu madde bir yana bırakılarak ve de yakında yapılacak kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasa göz önünde tutulmalı, yine Adli Sicil Yasası’nın 11 ve 13’üncü maddeleri dikkatle incelenmelidir.

Bu anlamda bizim düşüncemiz, kesinlikle ve kesinlikle kaymakamlıkların adli sicil belgesi vermesinin istisnai bir hâl olarak saptanmasıdır. Şöyle bir örnekle meseleyi özetleyeyim, ilaç eczaneden satılır, marketten değil.

Adalet Bakanlığının bünyesinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü vardır, bunun on-line bağlantıları vardır, bu bağlantıyı bozmayalım, adliye önündeki kuyrukları azaltmak istiyorsak çalışan sayısını ya da ekipman sayısını artırarak bu sorundan kurtulabiliriz diye düşünüyorum.

 

Değerli milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesine ilişkin olarak, bizim daha önce Sayın Emine Ülker Tarhan ve Sayın Rıza Türmen tarafından verilen bir teklifimiz vardır, bu teklifin birleştirilmediğini görüyoruz. Adli sicildeki arşiv kayıtlarına ilişkin, Anayasa Mahkemesi tarafından “Böyle uzun süre arşiv kaydı tutulamaz ve bu da 2, 5 ve 17’nci maddelere aykırıdır…” diye yaptığı saptamadan sonra getirilen bu düzenlemenin, çok da Anayasa Mahkemesinin söylediklerini karşılamadığını düşünüyoruz.

Bu anlamda da bizim teklifimiz, beş yıldan fazla hapis cezaları için belli bir arşiv kaydının tutulmasını, beş yıldan az cezalar için ise arşiv kaydı tutulmaması yönündedir. Bu, insan haklarına daha uygun olacak bir girişimdir.

Değerli arkadaşlarım,  6222 sayılı Yasa’yla ilgili, tüm partilerin mutabakatıyla elektronik bilet uygulamasının birinci lig takımları açısından uygulanması geçici bir çözüm olarak ertelenmiştir. Biz, kişisel verilerin, kişisel bilgilerin bir anlamda ortalığa saçılabileceği bu düzenlemenin de mevcut hâlde uygulanabilir olmadığını düşünüyoruz. Bence, bu madde tümüyle yürürlükten kaldırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, son olarak yargı mensuplarına birkaç söyleyeceğim şey var. Hukukun ve yargılamanın temel amacı adalet adı verilen değere ulaşmaktır. Keza, yargılamada yer alanların silahların eşitliği prensibi çerçevesinde gösterdikleri çabalar sonunda da gerçeğe ulaşılması amaçlanır. Tüm aşamalarda doğru ve güvenli bir yargılama işlemi gerçekleşmelidir. Bunun için de karar makamındaki hâkimler her türlü etkiden uzak, genel hukuk bilgisi yanında, yargılamaya konu olay ve dosyada yer alan  bulgulara ilişkin yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Yani adalet adı verilen değere ulaşmak için yargılamanın diğer unsurlarının  yanında, yargılamayı yerine getiren hâkimin bilgili, tarafsız, cesur ve dengeli olması gerekmektedir. Bunların yanında, yargılama faaliyetinde yer alan hâkim, cumhuriyet savcısı, avukat, bilirkişi ve tanıkların hukuk dışı hiçbir yaklaşım ve ilişki içinde olmamaları gerçek adalete ulaşmak için bir zorunluluktur. Şuna kuşku yok ki, Türk yargısı kimden ve hangi anlayışa bağlı olarak gelirse gelsin, oluşa ve gerçeğe aykırı karar istemlerinden uzak tutulmalıdır. Yargı yerleri ne birilerinin çıkar kapısı ne de haksız taleplerin meşrulaştırıldığı yerler olmamalıdır. Bu açıdan da yargı mensupları her türlü etkiden uzak tutulmakla beraber mesleklerini icra ederken kişisel özlem ve düşüncelerinin etkisinden sıyrılmalıdırlar.

Tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutlayarak, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.

Teklif üzerinde ikinci konuşmacı Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.

Sayın Dora, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genellikle darbe sonrası sıkıyönetim komutanlarının emirleri ve yasalara aykırı birtakım genelgeler yüzünden sabıka kaydı getirilmesi işlemleri yaygınlaşmış, gece ortaokulu ve lisesine kaydolmak isteyenlerden üniversite giriş sınavını kazananlara, resmî ve hatta özel kurumlara işçi olarak girmek isteyenlere ya da pasaport talebinde bulunanlara kadar genişletilmiştir. Bu işlemin yasal gereklilik olmayan alanlara kadar genişletilmesi, özel hayatın gizliliği ve kamu idare ilkelerine aykırıdır.

Konuların özelliğinden doğan birtakım istisnalar dışında, kişinin cezasını çektiği davranışının yaşamının çeşitli alanlarında önüne engel olarak çıkarılması ya da sürekli gündemde tutulması kanuni cezadan apayrı yeni bir cezalandırmadır. Yasalarla getirilecek istisnalar da bu sakıncayı doğurmayacak ve özel hayatın gizliliğini zedelemeyecek nitelikte olmalıdır.

Yasa ve yönetmeliklerle, tüm kamu görevlileri ve kimi işçiler için sabıka kaydı araştırması yapılması zorunluluğu öngörülmektedir. Bu durumun hukuksal bir yapısının olmadığı bilinmektedir. Her kurum, her iş yeri gayet normalmiş gibi sabıka kaydı istemektedir.

Şu anda bildiğiniz üzere, Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dâhil tüm adli sicil bilgileri Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki merkezi adli sicilde tutulmaktadır.

Adli sicil bankasında hâlen 5 milyon 495 bin 46 kişiye ait 6 milyon 843 bin 133 suç kaydı bulunmaktadır. Kanun teklifinin yasalaşmasıyla birlikte bunlardan 1 milyon 826 bin 992 suç kaydı silinecektir. Bu kapsamda, 129 bin suç kaydı otuz yılı geçtiği için, 542 bin suç kaydı mahkemeler hakları geri verdiği için kayıtlardan düşecek. Silinecek 769 bin suç kaydı ise erteli olup karar tarihi 2007 öncesinde olanları kapsayacaktır.

Hatırlayacağınız üzere, Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 76’ncı maddesinde sayılan zimmet, hırsızlık, rüşvet, sahtecilik gibi yüz kızartıcı suçlarla terör eylemlerine katılma gibi suçlar ve özel kanunlardaki suçlardan kaynaklanan adli sicil arşiv kayıtlarının da silinmesine vize vermişti. Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2’nci maddesinde bu konuda getirilen istisnayı iptal eden Yüksek Mahkeme, adli sicil kaydından silinse bile arşiv bilgilerinin kişinin ölümü ve her hâlde kaydın getirildiği tarihten itibaren seksen yılın geçmesiyle silinmesine ilişkin Adli Sicil Kanunu’nun 12’nci maddesindeki hükmünü de “Ömür boyu hak yoksunluğu olmaz.” diye iptal etmişti. Kararda, mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının arşiv kaydına alınmasının gerekçesini oluşturan durumlar, bazı istisnalar dışında kişi hakkında ömür boyu hak yoksunluğunu getirmediği, ceza kanunlarında ömür boyu hak yoksunluğu durumuna yer verilmediği ve hak yoksunluğunun belli bir süreyle sınırlandırıldığı belirtilmişti.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa teklifi içinde sakıncalı durumlar barındırsa da Anayasa Mahkemesinin adli sicil kayıtlarıyla ilgili olarak geçtiğimiz yıl verdiği iptal kararlarıyla uyumlu olduğunu düşünmekteyiz. Ancak asliye mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde kaymakamlıklara da adli sicil kaydı verme hakkı tanınmış olması, adliyelerin bulunmadığı ilçelerde yaşayan yurttaşlarımız için anlamlı bir karardı, istisnai bir kolaylık sağlanmak amacıyla getirilen düzenleme bu çerçevede hakikaten birçok yurttaş için sabıka kaydı alma çilesinden kurtulmak demekti. Tasarının önümüzde duran son hâli ise bu istisnai durumu ortadan kaldırdığı için kanaatimizce sorunlu hâle getirilmiştir. Adli sicil kaydının kaymakamlıklar tarafından da verilebilecek olması vatandaşlarımıza kolaylık sağlamak olarak algılanabilir ancak bu durumda kişiye ait özel bilgilerin savcılık makamları dışında başka kurumlarca da bilinmesi hak ihlali anlamına gelebilecektir. Adli sicil kaydının özelliği dikkate alındığında, bu belgeyi veren asıl kurumun cumhuriyet başsavcılıkları olması ve diğer kurumların bu işlevi yerine getirmede zorunluluğa bağlı olarak asgari düzeyde tutulması gerekmektedir.

Adli sicil belgesinin kişiye özel olduğu, Adli Sicil Yasası’nın 11’inci maddesinde adli sicil ve arşiv bilgilerinin gizli olduğu, görevlilerce açıklanamayacağı ve amacı dışında kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, aynı yasanın 13’üncü maddesinde de bir soruşturma ve kovuşturma kapsamında sorgulama yapma yetkisi sadece hâkim ve savcılara tanınmış ve diğer kurumların sorgulama yapabilmeleri Adalet Bakanının onayına bağlanmıştır. Devletin bir birimi olduğunu kabul ediyoruz ancak kişiye ait özel bilgilerin bilinmesinde devlete ait kurum sayısının artmasının sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Kişisel verilerin korunmasına dair Anayasa’mızın 20’nci maddesi sarihtir. Dolayısıyla, böyle bir değişiklik Anayasa’nın ilgili maddesinin de ihlali anlamına gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zaman zaman gündeme gelen ancak genel olarak kanun çıkarma telaşı içinde göz ardı edilen son derece yakıcı bir konuya değinmek istiyorum. Geçtiğimiz genel seçimler, gerek katılım oranı gerekse seçimlerin şeffaflığı konusunda ve yine seçim sonuçlarında millî iradenin, yüzde 10 barajına rağmen, Meclise olumlu yansıması konusunda tüm dünyada ve ülkemizde örnek olarak gösterilmişti. Ancak seçimlerin hemen ardından tutuklu vekillerin durumu ülke gündemini işgal etti. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki Türkiye’de adalet mekanizması haklar ve özgürlükler lehine çalışmamaktadır. Bunun en basit örneğini işkenceye dönüşen tutukluluk hâllerinde gözlemlemekteyiz. Şu an 8 vekil arkadaşımız içeridedir ve aldıkları oylarla halkın teveccühünü kazandıkları hâlde özgür olacakları günü beklemektedirler. Peki, bu arkadaşlarımızın davaları ne zaman sonlandırılacaktır?

Bugün burada önemle vurgulamak istediğim nokta şudur ki tutuklamaların her şeyden önce iç hukuka ve Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun olması gerekliliğidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında öne çıkan vurgulardan biri, demokratik bir toplumda kişilerin yetkililer tarafından keyfî olarak tutuklanmalarının önüne geçilebilmesi için 5’inci madde içerisindeki güvencelerin önemidir. Mahkeme bu vurguyu “Özgürlük kısıtlamasının sadece ulusal hukuka içerik ve usul olarak uygun olması yeterli değildir, bu kısıtlamanın aynı zamanda kişiyi keyfî tutuklamalara karşı korumayı amaçlayan sözleşmenin 5’inci maddesinin amacına da uygun olması gerekir.” diyerek yapmaktadır. Bu önemli ilke, kişi özgürlüğünün ihlali olan bir eylemin öncelikle iç hukuka uyumlu olması gerektiğini ancak bunun tek başına yeterli olmadığını, eylemin sözleşmeye uygun olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Mahkemenin birçok kararında bu karar tekrarlanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu tespitini şu ifadelerle somut hâle getirmiştir: “Sözleşmenin 5’inci maddesinde olduğu gibi, sözleşmenin doğrudan iç hukuka atıfta bulunduğu durumlarda sözleşmeci devletlerin iç hukuka uygun davranmaları sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin bütünleyici bir parçasıdır. Bu nedenle mahkeme bu tür bir uygunluğun bulunup bulunmadığını denetlemeye yetkilidir. Dolayısıyla sözleşmeye taraf olan bir devlet, ‘vatandaş’, ‘vatansız’, ‘yabancı’ ayrımı ve başkaca herhangi bir ayrıma tabi tutmaksızın herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını korumak ve geliştirmekle yükümlüdür.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının tutukluluk hâlleri üzerine temel saptaması “Özgürlükten yoksun bırakma ile özgürlüğün kısıtlanması arasındaki fark, sadece bir derece ve yoğunluk farkı olup nitelik ve öz farkı değildir.” olarak kayıtlara düşmüştür. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özgürlük kısıtlamasının niteliği çok açık değilse kararlarında ayrıntılı bir tartışma yolu izlemekte ve bu özgürlük kısıtlamasının, özgürlükten yoksun kalma olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini tartışmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu bağlamda düşündüğümüzde, adalet mekanizması, tutukluluk hâlini bir tedbir olarak görmelidir, bir cezalandırma aracı olarak değil. Şu anda hapiste bulunan milletvekili arkadaşlarımız topluma suçlu olarak yansıtılmaktadır. Ünlü hukukçulardan Beccaria, masumiyet karinesini, hemen hemen herkesin hemfikir olacağı şekilde özetlemektedir: Yargıcın kararından önce bir kimse suçlu olarak adlandırılamaz. Toplum da daha önce üzerinde uzlaşılan toplumsal sözleşmeleri, kamu düzenini çiğnediği yolunda karar vermedikçe, o kişi hakkındaki kamusal korumasını kaldıramaz.

Masumiyet karinesi, maddi gerçeğin araştırılmasını esas alan muhakeme amacı açısından, kaçma ve delillerin karartılması tehlikesi gerekçesiyle uygulanan tutuklama süresinin katlanabilirliği üzerindeki tartışmaları etkilemektedir. Çünkü tutuklama ne kadar uzun sürerse, o ölçüde, itham altındaki kişinin suçunun ispatlandığı düşüncesini doğurma ve önceden infaz edilen bir cezaya dönüşme tehlikesi de o ölçüde artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklama süresi amaca uygun kriterler ışığında belirlenmelidir ancak bununla birlikte, şüphelinin insani yararları gözetilerek, tüm haklı sebeplere rağmen, mutlak bir üst sınır olmalıdır. Şu an içeride bulunan vekil arkadaşlarımızın tutukluluk süreleri bir tedbir olmaktan çıkmış ve infaza dönüşmüş durumdadır. Âdeta bir kanun fabrikasına dönüşmüş, gece yarılarına kadar kanun çıkarmakla uğraşan Meclis için, vekil arkadaşlarımız ve onların pozisyonlarında olan yüzlerce siyasi dava hükümlüsü için kanun çıkarmak çok mu zordur?

Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 109’uncu maddesine göre adli kontrol sistemi mekanizmasının işletilmesi de mümkündür. İçeride bulunan vekillerin hangisi yurt dışına kaçacaktır? Eğer böyle bir düşünceniz varsa, yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol mekanizması işletilebilir. Deniz Feneri davası sanıklarını adli kontrol sistemi uyarınca serbest bırakan yargının, tutuklu vekiller için aynı şeyi yapması gerekmez mi?

Milletvekilliğine hak kazanmış tutuklu vekillerin tahliye edilmemesi, halkın kendilerini temsil etme yetkisi verdiği vekillerin görevlerini yapamaması ve halkın iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmemesi sonucunu beraberinde getirmektedir.

Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, tutuklu vekillerin durumuyla ilgili olarak, milletvekili seçilmiş ve mazbatalarını almış oldukları hâlde Meclise gelerek yemin edip görevlerine başlayamayan tutuklu vekillerin durumuna üzüldüğünü söyledi. Tutuklu vekillerin durumu hakkında, onların içeride tutuklu kalmalarının millî iradeye saygısızlık olduğunu ifade etti. Tutuklu vekillerin durumunu ilgilendiren terörle mücadeleyle ilgili yasa maddelerinin gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyen Sayın Arınç, tutuklu vekiller kimler diye bakılmadan, ilgili maddelerin tekrar düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Gazetelere bu şekilde demeç veren Sayın Hükûmet üyesi neyi beklemektedir? Unutmayalım ki tutuklu vekillerimiz içerideyken Meclisimizin meşruiyeti de giderek daha fazla sorgulanmaya başlayacaktır.

Ayrıca, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini aktif bir şekilde sürdürmek üzere görev almış bir partinin iktidar olduğu dönemde tutuklu vekillerin olması anlaşılır bir durum değildir. Değil demokratik ülkelerde, dünyanın hiçbir ülkesinde bizdekine benzer bir durum yoktur.

Ülkemiz açısından bu durumu, Anayasa’mızın ilgili ilkeleriyle de taraf olduğumuz uluslararası hukuk sözleşmeleriyle de izah etmek mümkün değildir.

Yargının siyasallaştığı üzerine eleştiriler uzun zamandır yapılmakta ve Hükûmeti zan altında bırakmaktadır. Toplumun gözünde “Siyasal iktidarla ilişkili davalarda karar çıkmaz, yargının bağımsız karar vermesi söz konusu değil.” anlayışı artık yerleşmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, toplumun endişelerini gidermek Hükûmetin öncelikli görevleri olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hiçbir hukuk düzeni kusursuz değildir. Her hukuk düzeninde hatalı işlemler yapılabilir. Bu hatalı işlemleri düzeltmesi gereken gene devletin kendisidir. Kamu vicdanını derin bir şekilde yaraladığı herkesin kabulü olan tutuklu vekillerin durumu burada, Meclis çatısı altında bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır.

Bu konuda Mecliste bulunan bütün siyasi partileri göreve çağırıyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında Hakkâri’de şehit olan Ahmet Ozan Şarlak üsteğmene Cenabıallah’tan rahmet diliyorum. Bu vesileyle, Akşehir’in köklü bir ailesi olan Şarlak ailesinden olup Manavgat’a ekmek parası için gidip orada ticaret yapan babası Uğur Şarlak’ı şehit haberini vermek üzere jandarmaya celbeden Manavgat Kaymakamını burada kınıyorum. Şehit babasını bile ayağına davet eden devlet anlayışını burada kınıyorum. Devlet, millete ve vatandaşa hizmet anlayışı ile vardır ve öyle olduğu içindir ki hizmeti vatandaşın ayağına götürmek durumundadır. Ancak, şehit haberini bile “gel buraya” aylayışıyla jandarma karakoluna davet edilen babaya veren devlet anlayışını buradan kınıyorum ve bu anlayışın, devlet yönetimi içerisinde kanserleşmiş bu anlayışın bir an önce bitmesini temenni ediyorum.

Diğer taraftan, bugün, Avukatlar Günü vesilesiyle yargı camiasının üç unsurundan biri olan, savunma alanında görev yapan değerli meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyor, hepsine saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; Anayasa Mahkemesinin almış olduğu bir karar nedeniyle Adli Sicil Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzdayım. Milliyetçi Hareket Partisi muhalefet anlayışını yapıcı, yol gösterici bir zemine oturtmuştur. Dolayısıyla, konuşmalarımın bu perspektif içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyorum.

Anayasa Mahkemesi 14 Nisan tarihi itibarıyla bu kanunu iptal etmiş ve netice itibarıyla da bir yıl kanun yapılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine süre verilmiştir. Bugün nisanın 5’inci günü. Dolayısıyla daha önce bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelebilmiş olsaydı, daha olgun bir katılım yapmak suretiyle bu yasayı amacına uygun bir şekilde Meclisten geçirmek mümkündü. Ancak, arada kalmış on gün, bu süre içerisinde ancak tasarı üzerindeki değerlendirmelerimizi yapmak durumundayız.

Tasarının 1’inci maddesinde, asliye mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde kaymakamlara adli sicil verme yetkisi tanınmaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu, yargının yapması gereken bir işi idareye tevdi etmek anlamını taşır. Diğer taraftan, adli sicil gizli bilgilerin, kişiye has bilgilerin adalet organının emanetinde saklandığı bir yerdir. Dolayısıyla, bunun yürütmenin bir unsuru olan kaymakamlıklara tevdi edilmesini biz yanlış görmekteyiz. Doğrusu şu olurdu: Bugün, Türkiye’de, 160 tane küçük ilçe olduğu için, adliyeleri kapatılmış ilçelerimiz bulunmaktadır. Bunlar ilçe statüsünde ise, devlet de eğer hizmeti vatandaşın ayağına götürmek amacıyla kurulmuş bir milletin organı ise, o takdirde yargı hizmetini de oraya götürmek zorundadır. Yargı hizmetinin oraya götürülmesinde masraftan, yargı hizmetinin sunulmasında yapılacak birtakım harcamalardan çekinmek gibi bir anlayışı biz kabul edemiyoruz. Bu yanlış bir uygulamaydı. Bu yanlış bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı tarafından düzeltilmemiştir.

Doğrusu şudur: Evet, küçük bir ilçede 2 tane savcı, 2 tane hâkim istihdam etmek doğru bir şey değildir ama geçmişimizde de bizim yaşamış olduğumuz vatandaşa yargıyla karşılaştığı sorunları anında hizmete dönüştürebilecek bir anlayışla küçük ilçelerde, adliyesi kapatılan yerlerde sulh hâkimlikleri ihdas edilebilir, bir hâkim ile cumhuriyet savcısı da olmadan o ilçenin adalet hizmetleri görülebilirdi. Bunu Milliyetçi Hareket Partisi defalarca tekrar etmesine ve ortaya koymasına ve bu yönde, adalet hizmetinin vatandaşın ayağına götürülmesi noktasında yol gösterici bir muhalefet izlemiş olmasına rağmen, bugüne kadar maalesef bir olumlu adım atılmamış olduğunu gördük. Aslında ben de bunu bugün dile getirmek için huzurunuza gelmiş oldum.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, tasarının 4’üncü maddesiyle ilgili, elektronik biletlerle ilgili bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemenin bu kanunla hiçbir alakası bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kanun yapma tekniğine aykırıdır. Böyle, komisyon aşaması sırasında yapılmış olan eklemeler daha sonra büyük sorunları ortaya çıkarmaktadır ve ortaya çıkan sorunlar da maalesef yargıyı ve yargı camiasını ciddi bir şekilde meşgul etmekte, yeni sorunlara gebe olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı ile Anayasa Mahkemesinin ortaya koymuş olduğu ilkeler çerçevesi içerisinde sürelerde birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Adalet Komisyonunda bulunan değerli arkadaşlarımızın, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin ifade ettiklerini ben de bir cümleyle tekrar etmek istiyorum. Umarız aceleye getirilmiş olan bu kanun, sürelerin düşürülmüş olması nedeniyle tekerrür hükümlerinin uygulanmasına mâni bir hâl teşkil etmez.

Değerli arkadaşlarım, bu kanuna, Milliyetçi Hareket Partisi zaman darlığı nedeniyle olgunlaştırma katkısının Mecliste verilememiş olmasını da dikkate almasına rağmen olumlu olarak oy kullanacak ve bir an önce yasalaşması yönünde de gayrette bulunacaktır.

Diğer taraftan, Türkiye’de tartışılan… Ondan önce bir cümle daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri “veri sayar” diye bir kelime duydunuz mu? Veri sayar. Veri sayarı mutlaka duymamışsınızdır. “Veri sayar” Milliyetçi Hareket Partisinin Türk diline kazandırmış olduğu bir yeni kelimedir. Dört yıl olmuştur Türkçemize girdiği tarih itibarıyla. Anlamı “data mining” olarak bilinen fakat “veri mandenciliği” şeklinde yanlış kullanılan, bu sebeple de dilimizde kullanılmayan bu kelimeyi “veri madenciliği” olarak değil, bilgisayardan esinlenerek “veri sayar” hâline getirdik. Niçin? Adalet hizmetine bilişim teknolojisini sokmak için. Şimdi, bunu, biz 1999 yılından beri seçim beyannamelerine koyuyoruz -burada Sayın Bakana sitemim var, onu ifade etmek için- veri sayarla birlikte yapay zekâyı yargının hizmetine sunmak için, dolayısıyla iki kolda yargıda gerçek reformu teknolojik destek ile sağlamak amacıyla bunları söylüyoruz, parti programına koyuyoruz. Bundan bir yıl kadar önce Adalet Bakanlığında da “data mining”, “veri sayar” ifadesi kullanılmıyor ama bizim ifade ettiğimiz, teknolojinin yargıya monte edilmesine ilişkin bir çalışma başlatılıyor. Bunun fikrî mülkiyeti Milliyetçi Hareket Partisine aittir, siyasi hakkı da Milliyetçi Hareket Partisine aittir. Dolayısıyla, böyle bir çalışma yapılması ve uygulamaya geçilmesinden Milliyetçi Hareket Partisi onur duyar, şeref duyar fakat şunu da bekler: Nezaketen, biz bunu uygulamaya koyuyoruz kardeşim deseniz biz de size yardımcı oluruz. Amacımız adalete hizmet. Dahası var. Dahası biz yapay zekâyla ilgili olarak da size yardımcı oluruz. Sıfır hata ile yargılamada duruşmayı bitirecek, hâkimin yapabileceği hataları bilgisayar teknolojisiyle ortaya koyabilecek yapay zekânın da hayata geçirilmesine ilişkin katkıda bulunmak isteriz. Bunu biz yaptık, sıfır hata ile duruşma bitiren bir bilgisayar teknolojisinin, yapay zekâdan yararlanarak prototipini de yaptık. Bundan adalet sisteminin yararlanmasını isteriz, amacımız adalete hizmet, amacımız adaletin kestiği parmağı acıtmamak. Sayın Bakan, ben zatıalinizin şahsına söylemiyorum bunu ama elbette öyle bir nazik davranışı bekliyoruz.

Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, iki tane konu Türkiye'de ciddi bir şekilde tartışma mevzusudur. Bu da yeni ortaya çıkmıştır. 4 Nisan tarihi itibarıyla, rahmetli Başbuğ’umuzu da burada rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum, onun ölüm tarihinde 12 Eylül ile ilgili davanın yargılanmasına başlanmıştır. Bu yargılama ile birlikte Milliyetçi Hareket Partisine karşı, birtakım yayın organlarında, birtakım basın organlarında ve bazı siyasilerin dilinde bir saldırı da başlamıştır “Hem davaya müdahil oluyorsunuz hem de Anayasa değişikliğinde buna muhalefet etmiştiniz.” ya da “Referandumda ‘hayır’ demiştiniz.” diye. Evet, referandumda “hayır” dedik. Niçin “hayır” dedik? Çünkü geçici 15’inci maddenin Anayasa’dan çıkarılması ile sağlıklı bir 12 Eylül yargılaması yapılamayacaktır. Bugün bu durum ortaya çıkmıştır. Nasıl çıkmıştır? Zaman aşımı tartışmalarıyla ortaya çıkmıştır ve “Lehe olan hüküm uygulanır.” tartışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu Anayasa değişikliği yapıldığı zaman, eğer parmakların ucuna akıl ilave edebilseydik Sayın İyimaya’nın ifadesiyle, o takdirde Milliyetçi Hareket Partisinin bu sorunların ortaya çıkmasını engelleyecek önergesine oy verirdiniz ve bu sorunlar bugün tartışılmazdı. Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi Meclis kayıtlarında vardır, zaman aşımı meselesini ve “Lehe olan hüküm uygulanır.” şeklindeki tartışmaları anayasal bir çözüme kavuşturmak suretiyle bu tartışmaları ortadan kaldırabilirdi.

Değerli arkadaşlarım, referandumda 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referanduma karşı çıktık. Niçin karşı çıktık? Çünkü yargının siyasallaştırılmasına ilişkin, hakkın, hukukun, adaletin tecellisine ilişkin var olan sorunları daha fazla sorun hâline getirebilecek hükümler olduğu için karşı çıktık. Bugün, bu sorunların ne olduğunu hepiniz bilmektedir. Siz, AKP Grubu olarak, daha önceki, elbette ki yanlışı olan, elbette ki eksiği olan, elbette ki tartışılır kararları bulunan, elbette ki “İdeolojik karar verdi.” diye bizim de eleştirdiğimiz, yargıdaki kanayan yarayı deşerek, orayı kaşıyarak yepyeni yaraların açılmasına neden oldunuz yani “O sorunu hallediyorum.” derken kanı kanla yıkadınız. Sorun aynı yerde duruyor, koltuk aynı yerde duruyor, yüksek yargının koltuğunda oturan kişileri siz değiştirdiniz yani “CHP’nin arka bahçesi” diye suçladığınız yargının “AKP’nin ön bahçesi” hâline geldiğini gördünüz. Bunu biz söyledik, inanmadınız. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı söylüyor, Haşim Kılıç Bey söylüyor. Demek ki Anayasa Mahkemesinin rahatsız olabileceği oranda bir siyasallaşma ya da siyasi bir baskı var, Anayasa Mahkemesi Başkanı durup dururken böyle bir söz etmiyor. Üstelik, böyle bir eleştiriyi, iktidara böyle bir eleştiriyi yapacak en son kişilerden bir tanesi de Sayın Kılıç’tır. Demek ki bıçak kemiğe dayanmış.

Değerli arkadaşlarım, aklımızı başımıza toplayalım. Bundan daha vahimi gerçekleşti: Siyasallaştırılan yargının, kendi içerisindeki denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılması, yargıya kendi içinde kontrol edilemez bir güç verilmesinin ne anlama geldiğini MİT soruşturmasında beraber görmedik mi? Niçin, MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde değişiklik yaptınız alelacele? Yargının siyasallaşmış, bir başka açıdan siyasallaşmış olan gücünden, MİT mensubu birtakım kişileri kurtarabilmek için. Değerli arkadaşlar, bu, sizin yaranız. Bu yaranın doğacağını biz işte 2010 tarihinde yapılan referandumda anlatmaya çalıştık. Sözümüzü dinleyen olmadı ki! Bu iki somut gerçek Türkiye'nin her tarafında yayılmıştır değerli arkadaşlarım. Bugün kamuoyu yoklamalarında “Türkiye'nin en ciddi sorunu nedir?” diye sorduğunuzda terör çıkmıyor, bölücülük çıkmıyor, işsizlik çıkmıyor; yargının siyasallaşması çıkıyor, adaletsizlikten şikâyet çıkıyor. Bu çok ciddi bir durumdur, çok ciddi bir  sorundur. Bu sorunun bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Şimdi, siz, MİT’le ilgili soruşturma noktasında, iktidar mührü elinizde olduğu için, palyatif bir tedbirle MİT’le ilgili maddeyi değiştirdiniz, yargının sorunu çözüldü mü? Hayır. Elinde mühür olmayanlar ne yapsın? Muhalefet partilerine yapılan yargının silah olarak kullanıldığı saldırılarda muhalefet ne yapsın? MHP’li belediye başkanları ne yapsın? Belediye meclis üyeleri ne yapsın?

Değerli arkadaşlarım, şu vicdanınızı sızlatmıyor mu? Milliyetçi Hareket Partisinin, siyasallaşmış yargının yaptığı bir operasyon neticesinde, Ereğli ilçesinde, Ereğli Belediyesinde yapılan böyle bir adaletsizlik, vicdansızlık ölçüsündeki bir adaletsizlik neticesinde orada bir arkadaşımız bu haksızlığa, bu adaletsizliğe dayanamadı, intihar etti. Elbette ki bu intiharda sizin “evet” parmaklarınızın da bir sorumluluğunun olması gerekmektedir. Bir insan karşı karşıya kaldığı adaletsizlik çerçevesi içerisinde cezaevinde intihar edebiliyor ise, burada bir sorumluluk arayacak isek, o zaman bu sorumluluğun ilk adresi iktidar partisidir.

Adana’ya belediye başkanı seçtik, Büyükşehre. Niye seçtik şaşırıyorum. İki ay sonra Adana Büyükşehir Belediye Başkanı uyduruk bir nedenle görevden alınıyor. Arkasından İçişleri Bakanı, haksız, hukuksuz, Anayasa’ya aykırı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine aykırı bir şekilde, görevden alınmasını ikişer ay, ikişer ay, ikişer ay uzatıyor ve Adana’ya seçilen Belediye Başkanı Adana’da Belediye Başkanı Adana’da Belediye Başkanlığı yapamıyor. Müfettiş gitti Adana’ya, bu yetmiş üç dosyada iddia edilen ciddi herhangi bir yolsuzluk olayına rastlanılmadı. Seçim suçuyla ilgili dava açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu adaletsizlik yargının siyasallaşmasıyla birlikte değerlendirildiğinde “Keser döner, sap döner, bir gün hesap döner…” Bu hesap sizin iktidarda olduğunuz günlerde bile dönebiliyor ise -MİT soruşturması örneğinde ve Anayasa Mahkemesi Sayın Başkanının konuşması örneğinde- ilanihaye iktidarda kalmayacağınıza göre, Türkiye demokratik bir ülke olduğuna göre o zaman başınıza nice kış gelir, onu ben tahmin bile edemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben bu duygu ve düşüncelerle yargının bir unsuru olan avukatların bu meslek gününü tekrar tebrik ediyorum; adalete hep birlikte hizmet edebileceğimiz, adaletin kestiği parmağı acıtmayacağı günleri hep birlikte göreceğimiz düşüncesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat.

Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

İşbu teklifin konusu olan hükümler, esasen şu anda Adalet Komisyonunda bulunan 1/565 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 82, 83 ve 84’üncü maddelerinde de yer almaktadır fakat bu hükümlerin teklife dönüştürülerek bugün gündeme getirilmesini zorunlu kılan sebeplere birazdan değineceğim.

Değerli milletvekilleri, hukukumuzda kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine, mahkûmiyete ilişkin bilgilerin “Adli sicil” adı verilen bir sicile kaydedilip toplanmasına ve bu sicildeki kayıtların silinmesine dair usul ve esaslar mülga 3682 sayılı Kanun ile hâlen yürürlükte bulunan ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ile belirlenmiştir.

Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dâhil tüm adli sicil bilgileri mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını takiben Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki merkezî adli sicilde tutulmaktadır.

5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4’üncü maddesinde adli sicile kaydedilecek bilgiler gösterilmiş, 9’uncu maddesinde ise adli sicil bilgilerinin silinmesi ve bunların arşiv kaydına alınmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Buna göre, adli sicil bilgileri cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikâyetten vazgeçme veya etkin pişmanlık, ceza zaman aşımının gerçekleşmesi ya da genel af hâlinde Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek arşiv kaydına alınacaktır. Görüleceği üzere bir mahkûmiyete ilişkin adli sicil kaydının silinip bilgilerin arşive alınması için infazın tamamlanması yeterli kabul edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, adli sicil ve arşiv bilgilerinin tutulmasını gerekli kılan bazı hukuki sebepler vardır. Anayasa’nın milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen 76’ncı maddesinin ikinci fıkrası kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç bir yıl veya daha fazla hapis veya ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar ile zimmet, ihtilas, hırsızlık, rüşvet gibi suçun niteliği, cezanın miktar ve türü bakımından bir kısım suçlardan hüküm giymiş olanların affa uğramış olsalar dahi milletvekili seçilemeyeceklerini hükme bağlamıştır. Bunun gibi çeşitli özel yasalarda da örneğin, 6136 sayılı ateşli silahlarla ilgili Kanun, Devlet Memurları Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 8’inci maddesinin (h) bendi, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu, Noterlik Yasası, Sigorta Murakabe Yasası, Serbest Muhasebeci, Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirler Yasası, Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Yasa gibi bir kısım özel yasalarda da affa uğramış olsa bile belirli suçlardan mahkûmiyet belirli görevlere getirilmeye ve bir kısım hakları kullanmaya engel olarak kabul edilmiştir.

Adli Sicil Kanunu’nun gerekçesinde de belirtildiği üzere, Türk ceza adalet sisteminde öngörülen tekerrür, erteleme, temel cezanın belirlenmesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi cezanın şahsileştirilmesine olanak sağlayan kurumların hayata geçirilebilmesi, bir kişinin işlediği suçun ya da aldığı cezanın milletvekili seçilmesini engelleyen Anayasa’nın 76’ncı maddesi kapsamında olup olmadığının tespit edilebilmesi ve mahkûmiyete bağlı hak yoksunluğu öngören bazı özel yasalardaki hükümler nedeniyle mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının kayıt altına alınmasında yasal ve anayasal gereklilikler bulunmaktadır. Bu nedenle başta Anayasa’nın 76’ncı maddesiyle biraz önce zikrettiğim özel kanunlarda sayılan suç ve cezalar Adli Sicil Kanunu’nun 10’uncu maddesine istinaden, istenildiğinde ilgili kurumlara verilmek üzere arşiv kaydına alınmakta, yine aynı Kanun’un 12’nci maddesinde belirtilen hâller dışında silinmesine yasal olarak imkân bulunmamaktadır. Kanun’un 12’nci maddesine göre arşiv bilgileri ancak ilgilinin ölümü ya da kaydın girildiği, yani arşive alındığı tarihten itibaren seksen yılın geçmesi yahut fiilin suç olmaktan çıkartılması ya da yasa yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucu bir beraat kararı veya ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin bir kararın verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi hâlinde ancak silinebilecektir.

Bu düzenlemeyle, görüldüğü gibi suçun niteliği ve cezanın miktarı dikkate alınmaksızın, suç ve cezaların ağırlıkları da dikkate alınmadan arşiv kaydından silinebilme için tek bir süre öngörülmüştür. Örneğin, basit bir yaralamalı trafik kazası nedeniyle sekiz ay mahkûmiyete uğramış bir kimse ile adam öldürmeye tam teşebbüsten on beş yıl hüküm giyen bir kimsenin arşiv kaydı ancak 12’nci madde uyarınca, mevcut düzenlemeyle ölüm veya seksen yıl içerisinde silinebilecektir.

Adli Sicil Kanunu’nun 14’üncü maddesine göre arşiv kaydındaki bilgilerin silinmesiyle ilgili kararlar yeni sistemde 3 hâkimden oluşan bir komisyon tarafından alınacaktır. Bu sistemde, yasanın yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlara ilişkin mahkûmiyet bilgilerinin adli sicilden veya arşivden silinmesi hususunda mahkemeler yetkili kılınmamıştır. Önceki ve sonraki yasalar farklı düzenlemeler içermektedir. Dolayısıyla 1 Haziran 2005 tarihinden önceki mahkûmiyetlere ilişkin bilgilerin adli sicil ve arşivden çıkartılması noktasında Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2’nci maddesi bir düzenleme getirmiştir. Geçici 2’nci maddeye göre, suç tarihi itibarıyla bu Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenmiş ancak yürürlükten kaldırılan 3682 sayılı Kanun’a göre süre yönünden silinme koşulu oluşmayan kayıtlar bakımından ne tür bir işlem yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre, Anayasa’nın 76’ncı maddesi ile özel kanunlarda yer alan hükümler saklı kalmak koşuluyla bu kanunun yürürlük tarihinden önce işlenmiş suçlar için önceki yasada öngörülen silinme sürelerini dolduran kayıtlar adli sicil kayıtlarından Genel Müdürlük tarafından silinecek, süre yönünden silinme koşullarını doldurmayanlar ise arşive atılacak ve bu kanunda öngörülen sürelerin dolmasını müteakip de silinecektir.

Geçici 2’nci maddenin ikinci fıkrasındaki bu düzenlemeye göre, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlara ilişkin bilgilerden adli sicil arşivine alınanların silinmesine karar verme yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Buna göre, mahkemeler eski kanunun 8’inci maddesinde öngörülen süreler dolmuşsa ki bu ortalama beş yıl, zimmet, rüşvet gibi suçlar bakımından on yıl, kabahatler de ise bir yıl olarak belirlenmiştir. Bu hükmün esasen vaki olmamış sayılması koşulları oluşmuşsa adli sicil bilgilerinin arşivden silinmesine karar verecektir ancak Anayasa’nın 76’ncı maddesi ve özel yasalarda sayılan, affa uğramış olsa dahi bazı görevleri üstlenmeyi ve bazı hakları kullanmayı engelleyen suç ve mahkûmiyetlerin 12’nci maddede belirtilen hâller dışında silinmesi mümkün olmayacaktır. Anayasa Mahkemesi, tüm suçlara ilişkin arşiv kayıtlarının bu kadar uzun süre muhafaza edilmesinin, suç ve cezalarının nitelikleri veya ağırlıkları dikkate alınmadan tüm suçlular için geçerli tek bir sürenin belirlenmesinin ve bu sürenin arşiv kaydına alınmayı gerekli kılan amaçla orantılı ve makul olmaması nedeniyle bu yasayı Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir ve bu iptal kararı 14 Nisan 2001 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmış. Anayasa Mahkemesi kararında bu hükmün hukuki bir boşluk doğurmaması bakımından bir yıl sonra yürürlüğe girmesine hükmetmiştir. Bu süre de 14 Nisan 2012 tarihinde dolacaktır. İşte bu düzenlemenin yüce Kurula getirilmesini zorunlu kılan sebeplerden birisi budur.

Değerli milletvekilleri, mevcut kanunun 8’inci maddesinde yapılan değişiklikle, biraz önce değerli muhalefet milletvekillerinin de belirttiği üzere, kaymakamlıklar da -yani adliyesi bulunsun bulunmasın- bu kayıtları verecektir çünkü okul, iş, adaylık başvurularında özellikle bu kayıtlar istenmektedir. Vatandaşların işini kolaylaştırmak amacıyla bu düzenleme getirilmiştir. Şu anda 699 olan bu adli sicil kayıt verme noktası bu düzenlemeden sonra 1.592’ye çıkacaktır.

Yine Kanun’un 12’nci maddesinde yapılan düzenlemeyle iptale konu olan seksen yıllık ve ölüm neticesinde arşiv kayıtlarının silinmesini öngören düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki gerekçeler de dikkate alınmak üzere eğer 76’ncı madde ve diğer özel kanunlardaki hak yoksunluğuna sebep olan mahkûmiyetler bakımından arşive almak koşullarının oluştuğu tarihten itibaren eğer memnu hakların iadesi kararı alınmışsa on beş yıl, bu karar alınmamışsa her hâlükârda otuz yılın bitiminde silinmesi öngörülmüştür. Bu 76 ve özel kanunların dışındaki, örneğin yaralamadan dolayı sekiz aylık bir mahkûmiyet işlenmişse arşive, bu da beş yılın geçmesiyle silinebilecektir.

Geçici 2’nci maddede de eski Kanun’a göre arşiv kaydına alınan sabıka kayıtlarının silinmesine dair, yine, mevcut 12’nci maddeye bir atıf yapılarak 15+15 yani toplam en fazla otuz yıllık bir sürenin bu mahkûmiyetler bakımından da uygulanması kabul edilmiştir. Yine, kanunla getirilen önemli bir değişiklik de eskiden mahkemelere ait olan ve tamamen şeklî bir işlem olan bu işlem yeni düzenlemeyle Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Ben düzenlemenin uygulamada büyük yararlar sağlayacağını ümit ediyor, yüce Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına, Bursa Milletvekili Sayın Hakan Çavuşoğlu.

Sayın Çavuşoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ben de öncelikle saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasa teklifi ile yurt sathındaki bütün kaymakamlıklara adli sicil belgesi verme yetkisi tanınmaktadır. Dolayısıyla, özellikle adliyelerin merkezî yerlerde toplandığı büyük şehirlerde önemli bir zorluk teşkil eden adli sicil belgelerini almasındaki hususu kaymakamlıklara vermek suretiyle vatandaşımızın işini kolaylaştırmaktayız.

Bu vesileyle teklifin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve teklifin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İkinci konuşmacı, Aksaray Milletvekili Sayın İlknur İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif’in geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Avukat olmam nedeniyle, özellikle bizleri dinleyen ve aramızda bulunan tüm meslektaşlarımın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum.

Biraz evvel yasanın neler getirdiğiyle ilgili geneli üzerinde yapılan konuşmalarda grubumuz adına detaylı bilgi verilmiştir. Bu yasayla vatandaşlarımızın işleri çok daha kolaylaşacaktır.

Teklifin hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlarıma ve biraz sonra oylarıyla destek verecek tüm milletvekillerime teşekkür ediyor, teklifin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Şimdi, İç Tüzük 81 ve 60’a göre soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu kanun tek maddelik. Tabii bunun Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir’de var. Uzun  dönemdir bu mevzu devam ediyor, yine de ben hayırlı olsun diyorum.

Geçen aylarda, Adana’da, okullarda çalışan 391 tane geçici işçi “Ödenek yok.” denilerek işten çıkartıldı, bu bir.

İki, Adana’da daha önce Adana Numune Hastanesi, Karayolları, belediyelerde, adliye kapılarında, kamu adına yolsuzluktan dolayı bir sürü tutuklama oldu. Bugün haberlerde vardı, yine, devleti zarara uğratmaktan dolayı kamu görevlisi 20 kişi de gözaltına alındı. Gerekçesi de: Yani “Yüzde 50 oy aldık.” diyerek siyaset yapan elitlerin bir defa yapılanmasından kaynaklanıyor.

Sayın Adalet Bakanımız bu sorularıma cevap verirse teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın Halaman.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında bu Hükûmet sırasında oturan zat hangi yüzle geliyor bu Meclise, ben hayret ediyorum. Devri Bakanlığında adaleti yok eden, Deniz Feneri’ni… Taşıdığım bu kirli fener bunun eseri.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakana hakaret etmeye ne hakkı var?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç sene, beş sene geçti Deniz Feneri’nde görev yapan savcıları görevden aldı,  hâlâ yerinde ne olduğu belli değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu ülkenin Bakanıyla ilgili  böyle konuşulmaz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Deniz Feneri ne durumda? Bu savcılar görevini yapmıyorsa kendisi niye orada oturuyor? Birçok insan içeride, Ergün Poyraz -Musa’nın Çocukları diye bir kitabı var, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’la ilgili- dört senedir içeride, iddianamesi hazırlanmıyor. Bu hangi yüzle burada oturuyor?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, lütfen müdahale edin efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - İçeriye, hapishaneye nakledilen insanlar yolda yanıyor, 8 tane vatandaş ölüyor. Sorumluluğu buna ait değil midir? Bu hangi yüzle burada oturuyor?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, hakarete müsaade etmeyiniz. 

KAMER GENÇ (Tunceli) - Adaleti tamamen siyasallaştıran bu kişi bu görevde nasıl bulunuyor?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Efendim, bu soru değil, böyle soru olur mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Meclis olarak bize bir saygı gösterilmesini istiyoruz. Bugün hâkimler, tarafsız görev yapan hâkimler ve savcılar her an görevinden alınıyor, başka yerlere şey ediliyor. Hâkimler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyine teşekkür ediyorsunuz Başkanım, hakarete teşekkür mü edilir Allah aşkına? 

BAŞKAN – Sayın Köse…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, yönetimleri demokratik yapan muhalefettir, yargıyı adil yapan savunmadır. Zor koşullarda savunma görevini yapan avukatlarımızın gününü kutluyorum.

Sayın Bakandan şunu sormak istiyorum: Bu kanunla çok ilgisi yok ama adliyenin yükünü çeken mübaşir arkadaşlarımız var ve bunların en büyük sıkıntısı kendilerinin genel idari hizmetler sınıfına alınması. Bu konuda Bakanlık bürokratlarının ya da Adalet Bakanlığının bir çalışması var mıdır, varsa hangi aşamadadır? Bu konuda bilgi istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Osmaniye Cezaevinde yaşananları defalarca dile getirdim. Sizi de bir haftadır telefonla arıyorum, bir türlü telefonlarıma çıkmıyorsunuz. Bir de faks gönderdim size, ona da cevap vermediniz.

Sayın Bakan, orada açlık grevi sanıyorum bugün kırk beşinci gününde. İnsanlar ölüme her gün yaklaşıyorlar. Bunun çözümü çok basit birkaç müdahaleden geçiyor. Size gönderdiğim rapor elinize geçmediyse ben arz edeyim, geçtiyse ne olur gereğini yapın çünkü orada bir ölüm olduğu zaman siz de bundan sorumlu olacaksınız. Hiçbir şey ama hiçbir şey insan hayatından daha değerli değil. Oradaki masumane istekleri dikkate alarak bu insanları ölümden kurtarabiliriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İlk soruyu soran Sayın Halaman’ın sesini akustikten dolayı ciddi olarak algılayamadım ama anlayabildiğim kadarıyla belediyede personelin işten çıkartılmasına ilişkin bir eleştirisi, bir de soruşturma ve gözaltılara ilişkin…

ALİ HALAMAN (Adana) - Belediyeyle ilgili değil, Millî Eğitim Bakanlığında… Sayın Bakana sordum, cevap vermedi.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Millî Eğitim Bakanlığına ilişkin olduğunu söylüyor. Bilgim dâhilinde değil ama sorunun cevabını ilgili bakandan alıp size göndereceğim Sayın Halaman.

Sayın Genç’in sorusu yok, sadece birtakım değerlendirmeler yaptı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl yok? Deniz Feneri’ni sordum. Niye savsaklıyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Buna ilişkin olarak… Deniz Feneri soruşturması Ankara Adliyesinde ilgili savcılar tarafından devam ediyor. Sonucu ortaya çıktığında beraberce göreceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hâkimlere sürekli tesir ediyorsunuz, soruşturmayı uzatıyorsunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Köse’nin adliyelerin yükünü çeken mübaşir sınıfının yardımcı hizmetler sınıfından genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesine dair bir sorusu oldu. Bu haklı bir soru. Bizce de bunun yapılması gerekiyor. Buna dönük birtakım hazırlıklarımız var. Maliye Bakanlığıyla da görüşülüyor, inşallah bu sıkıntıyı gidermek için gayretlerimiz var.

Sayın Atıcı “Bir haftadır ulaşamadım.” dedi. Sayın Atıcı, ben yurt dışındaydım, Almanya’daydım, bu sebeple bir erişimde sıkıntı olmuş olabilir ancak milletvekili arkadaşlarım şunu bilecektir: İktidar muhalefet kim aradıysa dönmeye çalışıyorum, randevu taleplerini karşılamaya çalışıyorum. Size karşı özel bir, özellikle telefonunuza çıkmama gibi bir tavrım yok, onu belirtmek istiyorum.

Osmaniye Cezaevindeki tabloyla ilgili olarak o notu dün sabah görme imkânım oldu. Yalnız orada cezaevinde sürdürülebilir olarak asayişi devam ettirebilmek açısından uygulamamız gereken bazı kurallar da var, esnetemeyeceğimiz ilkeler var. Burada koğuşlar arasında sınırsız geçiş, isteyen istediği koğuşa gidip gelebilsin, orada yer değiştirebilsin gibi birtakım talepler var. Özellikle cezaevlerindeki yoğunluk da söz konusu olduğunda bunlar belli bir sistemle yapılmadığı takdirde cezaevlerindeki asayişi koruma şansımız olmayacaktır.

Sizin belirtmiş olduğunuz not içerisinde, arkadaşlarımıza “Karşılayabileceklerimiz varsa çalışın, bunlardan karşılayabileceğimiz varsa karşılayalım.” dedim. Ancak tekrar ifade ediyorum: Cezaevlerindeki uygulanan kurallar uzun tecrübeler sonucunda oluşmuştur. Burada her gün değişen şartlara göre yeni kurallar getiriyoruz, bazı uygulamaları esnetiyoruz, günün şartlarına, koşullarına göre yeni düzenlemeler getirebiliyoruz, bunların hiçbiri değişmez naslar falan değil. Ancak, yönetmemiz gereken ve içerideki hükümlü, tutukluların can güvenliğini de kurumun güvenliğini de sağlamaya dönük sorumluluğumuz da var. Bunlarda optimum bir noktayı bulmak ve sürdürmek zorundayız, o çerçeveden taleplerinizi inceliyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, zamanımız da var, eğer izin verirseniz Sayın Bakana…

BAŞKAN – Pardon, daha evvel söz alacak arkadaşlar var, size sonra vereyim.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, daha önce de bir arkadaşımız sordu ama galiba cevap olmadı.

İnfaz koruma memurları, zabıt kâtipleri, yargıda çalışan müdür, memur, tüm Adliye Bakanlığı çalışanlarının özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme var mı? Biliyoruz ki bizlere de ulaşan çok sayıda sorunları var bunların ve zor şartlarda çalışıyorlar, bunlar bizim insanlarımız. Dolayısıyla, bu kanun dolayısıyla bir müjdeniz olur mu, bir çalışmanız var mı, bu vatandaşlarımıza söyleyeceğiniz bir söz var mıdır? Cevaplandırırsanız memnun kalırım.

BAŞKAN – Şimdi yeni arkadaşlarımız da devreye girdi Sayın Bakanım, onlardan sonra size söz vereceğim.

Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu cezaevlerinde görev yapan çok sayıdaki infaz memuru cezaevlerindeki hükümlüler gibi oranın içinde, aynı cezayı çeker gibi durmaktalar, orada o sıkıntıları hep birlikte çekmekteler. Gittiğimizde de gördük ki bir yerden bir yere, bir odadan bir odaya geçmek bile inanılmaz prosedür gerektiren bir işlem. Bu arkadaşlarımızın bu kadar sıkıntı çekmesine rağmen yıpranma payı alamaması konusunda şikâyetleri var, haklı şikâyetleri var. Bu infaz memurlarının yıpranma payı konusundaki sıkıntılarını geçirirseniz, bu konuda bir çalışma yaparsanız seviniriz.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben de Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan, Sincan’daki avukat görüş mahallerine kamera konulacağı hakkında bir duyum var. Bu hem mahkûmlar açısından hem de avukatlar açısından bir hak ihlali değil midir? Bunu söylemek istiyorum.

Ayrıca, biraz önce Aytuğ Arkadaşımız da söyledi, Osmaniye Cezaevine bir an önce dikkat çekmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aslında ben soru sordum, Deniz Feneri davası neden sürüncemede kalıyor? Şimdi, anlaşılıyor ki bunlar genel seçimde uzattılar uzattılar uzattılar, şimdi de mahallî seçimlerin geçmesini istiyorlar, bir.

Ergün Poyraz “Musa’nın Çocukları”nı yazdığı için Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’le ilgili, beş senedir içeride, iddianamesi hazırlanmamış. Peki, bu iddianameyi hazırlamayan savcıyı göreve davet etmek bu Adalet Bakanı makamında olan kişiye ait değil mi?

Deniz Feneri davasında Zekeriya Karaman’ın oğluyla Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanaklar, neden bu bacanaklar bu kadar korunuyor? Bunun bir sebebi var. Bu görevden alınan savcılar mahkemeye sevk edildiler ama hâlâ, o görev verilen savcılar şimdiye kadar herhangi bir iddianame hazırlamadı. Bu iddianameyi ne zaman hazırlayacaklar? Yani, muhakkak mahallî seçimleri mi şey edecekler?

Bir de Ergenekon’da ve Balyoz davalarında -televizyonlarda seyrettiğimiz- adalet diye bir şey yok, yani bir tiyatro oynatılan bu mahkemelerin bir sona erdirilmesi lazım. İnsanlar vicdan azabı çekiyor efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Osmaniye’de bulunan siyasi tutuklu ve hükümlülerin yirmi beş, otuz tane isteği var. Bunların bir kısmı yönetmelik değişikliği gerektiriyor, bir kısmı kanun değişikliği gerektiriyor, bunlardan ben bahsetmiyorum; bunları, zaten kanunları Meclisimiz çıkarmış, yönetmelikleri siz çıkarmışsınız. Oradaki mahkûmların da birincil olarak bunlardan yana bir derdi yok, esas problem uygulamayla ilgili efendim. Orada üç, dört tane uygulamayla ilgili, insanlık dışı uygulamalarla ilgili sorun var. Sizin bir tek talimatınızla yarın sabah bu uygulamalar değiştiğinde oradaki insanlar âdeta ölüm orucuna dönüşen bu grevi bitirecekler. Buna ben eminim, böyle konuştuk, böyle bilgi verdiler, aynı zamanda İnsan Hakları Komisyonuna da benzer bilgileri verdiler. Bu gerçekten çok kolay çözülebilir. Yani bir sakal tıraşının ne ilgisi var yönetmelikle, koridorda yürürken duvar dibinden yürütmenin ne ilgisi var yönetmelikle? Yani bunların istekleri son derece insani. Suçu ne olursa olsun oradaki insanlık dramına bizim bir şekilde el atmamız lazım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.

Sayın Öğüt, tekrar buyurun.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, İzmir Milletvekilimiz Sayın Mustafa Balbay, biliyorsunuz, zulümhanede çile çekmekte. Bu çilesine ek olarak bir yıldır da tek başına hücrede kalmaktadır. Geçen hafta yapmış olduğu başvuruya olumlu cevap verilmemiştir, yani yanına 1 kişinin alınması veyahut da 2 katlı bir alana taşınmasıyla ilgili. Bu konuda Adalet Bakanının görüşlerini rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aygün...

SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, hâkim ve savcı maaşlarında bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz çünkü bu konuda, maaşlara zam geleceği konusunda kamuoyunda da bir algı oluştu herhâlde. Bu konuda bilgi verirseniz sevinirim.

BAŞKAN – Sayın Köktürk...

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde bir ulusal gazetemizde de bir haber yayınlandı. Yargıtayda siyasi partilerle ilgili, siyasi partilere üyeliklerle ilgili tutulan kayıtlara sadece ilgililerin değil, herkesin ulaşabildiği ve herkese açık olduğu yazıyordu bu haberde. Bu siyasi partilere üye olmak da kişisel ve özel verilerdendir. Yani bu basına yansıyan haber doğru mudur? Şayet doğruysa Bakanlık olarak bu konudaki anlayışınız nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Şandır’ın sorduğu soru ile Sayın Ögüt’ün sorduğu sorunun bir kısmı aynı: “İnfaz koruma memurlarıyla ilgili olarak ve diğer yargı çalışanlarıyla ilgili olarak özlük haklarında bir düzenleme düşünüyor musunuz?” İnfaz koruma memurlarıyla ilgili olarak şöyle bir çalışmamız söz konusu: Başbakanlığa sevk ettik, Bakanlar Kurulunda görüşüldü, bu arada Parlamentoya gelmek üzere. Dış güvenlik yasa tasarımız var. Dış güvenliğin cezaevlerinde jandarmadan alınarak infaz koruma memurları tarafından yapılmasını sağlayan bir tasarı. Tabii, bu tasarıyla beraber infaz koruma memurlarının özlüğünü de statüsünü de değerlendirmeye tabi tutan hükümler var. Ümit ediyorum ki o tasarı içerisinde infaz koruma memurları beklentileriyle buluşacaklar.

Onun dışında, Sayın Öğüt’ün, İzmir Milletvekili Sayın Balbay’la ilgili bir sorusu var. Bu Cezaevi Gözlem Kurulunun vermiş olduğu bir kararı soruyor. Biz de bu kararın gerekçesini ilgili kurumdan istedik. Ama şöyle bir düzeltme yapayım: Yanına bir kişi verilmesi talebi kabul edilmedi değil. Sayın Balbay, öteden beri, arzu ettiği takdirde, yanına ilave kimseler verilebilecek durumdaydı ya da kendisi bir başka yere gidebilecek durumdaydı ama daha önce bu kürsüden çok dile getirildi, tekrar oraya girmiyorum. İki katlı bir yere nakledilmesiyle ilgili talebine de “Mevzuata uygun değil.” deyip Cezaevi Gözlem Kurulu bir karar vermiş. Bununla ilgili biz Bakanlık olarak bu uygulamanın uygun olup olmadığını, mevzuatla örtüşüp örtüşmediğini değerlendiriyoruz. Bizim kararımızdan sonra tekrar size cevap vereceğim Sayın Öğüt.

Sayın Ağbaba, avukat görüş mekânlarıyla ilgili Sincan’da kamera konulmasına ilişkin bir uygulamadan bahsetti. Bununla ilgili de inceleyip size döneceğim. Şu anda benim uygulamadan bilgim yok.

Osmaniye Cezaevine dikkat çeken vekillerimizden bir tanesi de Sayın Ağbaba, gene Sayın Atıcı gibi. Burayla ilgili gerek Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun gerek siyasi partilerimizin bu cezaevine yapmış olduğu inceleme sonrasında -ki onlar gitmezden önce bizim cezaevi denetim elemanlarımız orada çalışıyorlardı zaten- mevzuattan değil ama uygulamadan kaynaklı bahsettiğiniz sorunlara dönük olarak birtakım tedbirlerimiz oldu. Ümit ediyorum o tedbirlerle beraber bahsettiğiniz uygulamalar sona ermiştir, ermemiş ise onları tekrar lütfen bizimle paylaşın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Devam ediyor Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bendeki bilgi farklı ama ben sağlamasını yapacağım. Bu noktada, hiçbir kişi kendi değerlendirmesine dayalı olarak birtakım uygulamalar ortaya koyamaz. Orada yapılacak uygulamalar, alınacak tedbirler kanunlarla, yönetmeliklerle belirlenmiştir, maksadı aşan uygulamalara da müsaade etmeyiz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Genç, tekrar “Ergün Poyraz’la ilgili iddianame niçin hazırlanmadı?”

Bu soruşturmayı yürüten savcı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş senedir içeride! Beş sene!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Açılıp açılmadığını bilmiyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl bilmezsin, sen Bakan değil misin?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …eğer öyle bir şey varsa şikâyetinizi yaparsınız, gerekenler yapılır.

Deniz Feneri soruşturması devam ediyor, bu süreçle ilgili ümit ediyorum ki kısa süre içerisinde sonuçlansın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Deniz Feneri iddianamesi ne zaman hazırlanacak?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ilgili, üzerinde çokça konuşulan konulardandır, bu soruşturmalar -şu anda kovuşturma aşamasındadır bunlar- temenni ediyorum bunlar da kısa süre içerisinde sonuçlanacak noktaya gelsinler.

Sayın Aygün “Hâkim ve savcı maaşlarıyla ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?”

Sayın Aygün, bu konularla ilgili düşünceler çok izhar edilmez, eğer öyle bir şey olacaksa yapılır, konuşulmaz, öyle ifade edeyim.

Şunu söyleyeyim genel olarak, özelde hakîm, savcı için değil ama genelde yargı çalışanlarının konumunu iyileştirmek için, her bakan kendi bakanlığındaki çalışanlarla ilgili bir gayret sarf eder, bizim de bu yönde gayretlerimiz geçmişte de oldu, bugün de devam eder, ama hangisinden netice alırız, hangisinden alamayız, onu süreç gösterecek.

SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Sağ olun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Köktürk, Yargıtayda tutulan kayıtların, kişisel verilerin korunmasını ihlal eder derecede siyasi parti üyeliklerinin bilinebilmesi olayı… Ben de basında gördüm, sağlamasını yapamadım, eğer doğruysa ben de şahsen bunu çok doğru bulmam.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Önerge verdik biz Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tamam.

Bununla ilgili, Yargıtay bildiğiniz gibi tamamen kendi yapısı içerisinde özerk bir kurum, Bakanlığımızla herhangi bir hiyerarşik bağı, ilintisi söz konusu değil ama, bu çerçevede biz inceleyip size yazılı cevap da vereceğiz.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – HSYK Başkanı olarak Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – HSYK Başkanı Yargıtay ve Danıştaya müdahale etme imkânına sahip değil Sayın Köktürk.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir dakika var, soru sorabilir miyim?

BAŞKAN – Evet, bir dakika vaktiniz var, yarım dakika sorarsanız yarım dakika cevap alabiliriz Sayın Sakık.

Buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, geçen cuma günü bir grup milletvekili arkadaşımızla Sincan cezaevlerini ziyaret ettik. Orada tutuklu ve hükümlü arkadaşlarımız vardı, kadın arkadaşlardan. Şunu öğrendim: Ailelerinin yatırdığı paraların bir kısmının elektrik ve iaşe için para kesintisi yapıldığına dair bir şikâyetleri vardı.

İkincisi, bunlar havalandırmadayken yani dışarıdayken birliklerin içeri girdiğine, kadınların özel eşyalarına kadar her şeyin onların dışında arandığına dair o gün böyle ciddi tepkileri vardı. Bu konuyla ilgilenirseniz çok sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Bakanım, bir şey söyleyecek misiniz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kısa bir söz verirseniz…

BAŞKAN - Buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Diğer konuyu araştıracağım ama elektrik parası… Cezaevlerinde kullanılan elektriklerde ortak kullanım alanlarına ilişkin herhangi bir ücret talep edilmiyor ancak kalan hükümlü, tutukluların kullandığı özel elektrikli cihazlar, televizyondur, radyodur ya da özel kendisinin kullandığı birtakım malzemeler varsa, bunların tükettiği enerji orada kalanlardan tahsil edilmektedir.

İaşeyle ilgili olarak da bunları inceleyip, diğer iddianızla beraber size cevaben dönelim Sayın Sakık.

BAŞKAN – Teşekkür Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ADLİ SİCİL KANUNU İLE SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİ HAKKINDA

 KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1 – 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde” ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – 81’inci maddeye göre gruplar adına birer üyeye, Komisyona, Hükûmete onar dakika; şahısları adına iki üyeye beşer dakika söz vereceğim.

1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk.

Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanunu İle Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız yargının üç temel ayağından birini oluşturan savunma mesleğini her türlü zorluk ve baskılara karşın onurla yerine getirmeye çalışan tüm avukat arkadaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü yürekten kutluyorum.

Ayrıca dün, Zonguldak’ın Karaman beldesinde bir ilköğretim okulunda kalorifer kazanından sızan gazla zehirlenen 44 ilköğretim okulu öğrencimize acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesi, Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesine yönelik bir düzenleme içermektedir.

Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesine göre, adli sicil bilgileri mahalli adli sicillerde cumhuriyet başsavcılıklarınca, asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlıklarca, yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca, merkezi adli sicillerde ise Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü tarafından verilmektedir.

Bu teklifin 1’inci maddesiyle “Asliye hukuk mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde” ibaresinin Kanun metninden çıkarılması suretiyle, mahalli adli sicillerde adli sicil kayıtlarının cumhuriyet başsavcılıklarının yanında genel olarak kaymakamlıklarca da verilmesine ortam yaratılmaktadır. Adliyelerde uzun kuyrukların oluşmasına engel olma, adli sicil kaydının farklı kurumlar tarafından verilmesi suretiyle ilgililerin işlerini kolaylaştırma gibi amaçlarla kaymakamlıklara da tanınan adli sicil kaydı verme hakkı, istisnai bir uygulama olmaktan çıkartılarak genel bir uygulamaya dönüştürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ancak adli sicil belgeleri kişiye özel belgelerdendir. Adli Sicil Kanunu’nun 11’inci maddesinde adli sicil ve arşiv bilgilerinin gizli olduğu, görevlilerce açıklanamayacağı, kişi ve kurumlarca veriliş amacı dışında kullanılamayacağı açıkça belirtilmektedir. Yine Adli Sicil Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre bir suça ilişkin kovuşturma ve soruşturma kapsamında adli sicil ve arşiv kayıtlarında mahkeme, hâkim, askerî hâkim, cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık tarafından doğrudan doğruya, ancak kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından ise sadece Adalet Bakanının onayıyla sorgulama yapılabilmektedir. Ayrıca, Anayasa’mızın “Özel hayatın gizliliği ve korunması” başlıklı 20’nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre de herkes kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler konunun hassasiyetini gösteren iç hukuk düzenlemeleridir, iç hukuk kurallarıdır. Evrensel hukuk açısından bakıldığında da kişisel verilerin korunması demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bu anlamda, Avrupa Birliğiyle müzakereler çerçevesinde, temel haklar ve yargı, iç işleri, adalet ve özgürlük ve bilgi toplumu ve medya gibi fasıllar açısından kişisel verilerin korunmasının düzenleme yapılması gereken bir alan olduğunun ifade edildiği; ilerleme raporlarında; katılım ortaklığı belgesinde, tarama sonu raporlarında; müktesep uyum programında ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan yasa çalışmaları listesinde konuya ilk sıralarda yer verildiği açıkça görülmektedir. Avrupa Birliğinin, özellikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin yayınladığı kararlar ile kişisel verilerin korunması açısından etkili bir koruma sağladığı da bilinmektedir. Nitekim, bu tavsiyeler doğrultusunda Adalet Bakanlığınca hazırlanan Kişisel Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun Tasarısı 02/05/2008 tarihinde Adalet Komisyonuna sevk edilmiş, yasalaştırılması gereken teklif ve tasarılar arasında yerini almıştır.

Değerli milletvekilleri, gerek yasal, anayasal mevzuatımız gerek evrensel hukuk ilkeleri ve gerekse Avrupa Birliği müktesebatı açısından bakıldığında, adli sicil bilgilerinin de içerisinde yer aldığı kişisel verilerin korunmasının son derece hassas bir konu olduğu, gizlilik içerdiği açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, özel gizlilik içeren adli sicil kaydının verilmesinin istisnai durumlar dışında yaygınlaştırılması, cumhuriyet başsavcılıkları ve Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü dışında başka makamlara da bu hakkın tanınması adli sicil kaydının niteliğiyle örtüşmemektedir. Adli sicil kayıtlarını verecek kurum ve birim sayısının artırılmasının kişisel verilerin korunmasını zorlaştırması, gizliliği önemli oranda ortadan kaldırması kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, bu anlamda yapılması gereken, gerek Adalet Bakanlığı Adli Sicil Genel Müdürlüğünün ve gerekse cumhuriyet başsavcılıklarının adli sicil ve arşiv kayıtlarının hazırlanması, değerlendirilmesi ve dijital ortama aktarılması konusunda yıllardır edinmiş oldukları birikimin yapısının güçlendirilmesi ve desteklenmesidir. Gerek altyapı gerekse görevli personel açısından belli bir birikime ve deneyime sahip olan cumhuriyet savcılıklarının teknik ve personel olarak güçlendirilmesi yerine, teknik ve personel olarak bu konuda deneyimi, birikimi olmayan bir yürütme makamına, kaymakamlıklara da bu yetkinin genel olarak verilmesi suretiyle yasal, anayasal ve uluslararası hukuka aykırı bir sürecin geliştirilmesi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, kişisel verilerin korunması kişi güvenliğinin ve dolayısıyla hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur. Tüm bu nedenlerden dolayı, Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının aynen korunmasından yanayız. Adli sicil kaydının niteliği ve kişisel verilerin korunması ilkesiyle örtüşmeyen teklifin 1’inci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

1’inci madde üzerinde grup adına ikinci konuşmacı Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekilimiz.

Buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Adli Sicil Kanunu Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu sicil kaydı, adli sicil denince hep aklımıza fişleme gelir, fişleme denince 12 Eylül gelir, 12 Eylül denince adil olmayan yargılamalarda haksız, hukuksuz hüküm giyen insanlarımız gelir. Keşke bununla kalsaydı, inanın bu adil olmayan olağanüstü yargılamalarda yargılanan, hüküm giyen insanlarımızın değil çocukları, torunları dahi bu adli sicil kayıtları ve fişlemeler nedeniyle hâlâ harp okullarına, polis akademilerine, hariciyeye, hassasiyeti olan hiçbir göreve alınmıyor ve üstelik enteresandır, Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163’üncü maddeleri kaldırılmasına rağmen hâlâ yönetmeliklerle -12 Eylül hukukunun yönetmelikleri çünkü yürürlükte- alınmıyorlar. Şimdi, bunu bu şekilde iyi okumak lazım. Evet, Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı var, ona uygun bir düzenleme yapılıyor.

Sayın Bakana buradan harbi bir şey sormak istiyorum: Neden işe girecek herkesten veya ehliyet alacak, pasaport alacak, bilmem nereye gidecek herkesten niye adli sicil belgesi istersiniz? Yani sabıka kaydını niye devlet ister herkesten? Sayın Bakan, sabıka belgesini devlet niye vatandaşından istiyor? Gidecek savcılığa dilekçe verecek, bilmem ne kadar yol parası ödeyecek ve gidecek savcılıktan “Sabıkam yoktur.” diye belge alacak. Vatandaşı buna niye mecbur ediyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dün itibarıyla kalktı o.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Temelli, an itibarıyla değil...

Bakın, bu sicil kayıtları, e-Devlet projesinden sonra zaten adliyede var, emniyette var, jandarmada var, Genelkurmayda var, nüfus işleri genel müdürlüklerinde var, kaymakamlarda var, karakollarda var, her yerde var. Onun için hiçbir işe adli sicil belgesinin istenmemesi lazım.

“Sabıkan var mı, yok mu?” Ya, vatandaş potansiyel suçlu mu? Beyanı yeterlidir. Benim sabıkam yoktur, aksini sen ispatla.

Yani 141’den, 142’den, 163’ten mahkûm olmuş, kanun kalkmış ama sabıkalı gözüküyor. Buna ciddi bir açıklama yapmanız lazım Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Beyan usulü geldi, iki günden beri uygulamaya başlandı Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bundan sonra, -vatandaşa buradan çağrıda bulunuyorum, Sayın Bakan da açıkladı- iki günden sonra yani şu an itibarıyla hiçbir yere sabıka evrakı vermek zorunda değilsiniz, “Sabıkam vardır, yoktur.” diye belge vermek zorunda değilsiniz. Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, Sayın Bakan da şimdi açıklayacak çünkü bu kalktı. Ya bir hukuk devletinde bu olabilir miydi arkadaşlar? Vatandaşını potansiyel suçlu gören bir anlayış; bu bir.

İkincisi: Burada süreler azaltılıyor, ona bir şey demiyorum ama bir şey diyeceğim: Şimdi, adli sicil kayıtları siliniyor ama bir de hafızada kaydediliyor  bilgisayar gibi, cep telefonları gibi. Geri dönüşümlü bir  kayıt yeri var yani emniyette, jandarmada kırk sene öncenin kayıtları duruyor. Bunun silinmesi için bizi nasıl inandıracaksınız? Genelkurmay istihbaratının, JİTEM’in, jandarma istihbaratının, MİT’in istihbaratının, emniyetin istihbaratının ve bu istihbaratlar içindeki yanlış bilgilerin, yanlış kararların, yanlış fişlemelerin, adli sicilde olmayanların nasıl silindiğini nasıl kamuoyuna inandıracaksınız? Bunu da yapmak görevi üstümüzdedir, yapmak zorundayız, bunu kaldırmak zorundayız. Yani…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hafızasız devlet olmaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Efendim?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hafızasız devlet olmaz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hafızasız devlet olur, bazen de akıllar sonradan gelir ama hukukta bir eşitlik vardır, bir özgürlük vardır, bir adalet vardır.

Şimdi, ben bunu buradan, gerçekten bu fiş, sicil olayına… Kendini ötekileşmiş gören herkes, kimi zaman sağcı olabilir, kimi zaman solcu olabilir, İslamcı olabilir, “Kürt’üm.” dediği için fişlenmiş olabilir, her farklılıkta bu fişlenme vardır ve bir düşünceden, bir şiirden… Sayın Başbakanın şiir okuyarak 312’den fiş kaydı var. Bunu sildiğiniz zaman, “Terörle Mücadele Kanunu’ndan, konuşan, şiir okuyan, yazan, çizen herkesin sabıka kaydı kalkmıştır.” diye Sayın Bakanım burada açıklama yapın. Deyin ki: “Avrupa Birliği uyum yasaları, Anayasa 90, benim bürokratlarım da burada, bu fiş kayıtları kalkmıştır.” Yani bunlar kalkmıştır, yasa değişmiştir, Anayasa değişmiştir.

Bu konuda teknik bir iki şey var. Yani ilçelerde adliye yok. Yani Güçlükonak’a kaymakamlık gelmiş, on beş senedir ilçe olmuş, adliyesi yok. Adliyesi olmayınca asliyesi de yok, hâkimi de yok, savcısı da yok. Nerede adliyesi? Cizre’ye bağlı. E, Cizre’de asliye hâkimliği var. Yani asliyenin olmadığı yer ne demek arkadaş ya? Asliyenin olmadığı mahkeme olur mu, Allah aşkına, bana bir tane gösterin. Asliyenin olmadığı yerde mahkeme olmaz. Bir sulh vardır, bir asliye vardır, bir de üst mahkemeler, ağır cezalar var, bir de onun üstünde özel yetkili mahkemeler var.

İşte, oraya gelince Sayın Bakan, bugün Avukatlar Günü, içim yanıyor; içim yanıyor, 12 Eylül darbesinde ben sıkı yönetimlerde ceza avukatıydım. Bir tek avukat içeri alınmadı 12 Eylül darbesinde görevinden dolayı ama şu an 40 tane avukat, avukatlık görevi nedeniyle görevinden alıkonuldu, tutuklandı, özel yetkili mahkemede yargılanıyor.

Eğer İmralı’ya gitmek, eğer Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapmak suçsa yasaklayın, “Gitmeyin.” deyin, “Avukatlık yasak.” deyin, “Şu şu şahıslar ve suçlarda avukatlık yapılmaz.” deyin anlayalım. Değilse eğer, oradaki görüşme bir talimat ise şunu da söyleyeceğim: Vicdanlı olun. Adalet Bakanlığının yetkilisi de orada görüşme anında, onu da alın içeri. Eğer suç ise o da görüşmenin içinde tutanağa imza atıyor. Bırak onu, Genelkurmayı da alın içeri. Rahmetli Ecevit’ten bu yana Genelkurmay kriz masası bunu yönetiyor. Genelkurmayın hepsinin elinde kayıtlar var, onları da alın içeri. Hakan Fidan’ı da alın içeri. E, alamıyorsunuz da gücünüz niye avukatlara yetiyor? 40 tane avukatı Adalet Bakanlığının izni bile alınmadan tutukluyor özel yetkili mahkemeler. Şimdi, siz “Silahlar eşittir.” diyebilir misiniz?

Özel yetkili mahkemenin savcısıyla İmralı’da avukatlık yapan avukatın eşit görev yaptığını kim iddia edebilir bu ülkede, bana söyleyebilir misiniz? Bir kişi söyleyebilir mi bunu? Hayatında bir defa adaya giden var. Hayatında bir defa avukatlık vekâletini aldıktan sonra gidip görüşen insanlar var onların içinde, geçen hafta hepsini ziyaret ettim. Bu züldür, zulümdür, hukuksuzluktur, adaletsizliktir, darbeci Kenan Evren’den de öte bir uygulamadır. Böyle savcılıklar, böyle özel yetkili mahkemeler, gizli tanık, gizli soruşturma, gizli delil ayaklarıyla… Bu ayakları bıraksın, bu ayak doğru ayak değildir. Bu ayakları terk edin. Bu cuntacılık, bu darbecilik, bu faşizm…

Bakmayın buradaki yargılamaya. Burada, bu yargılamada Kenan Evren tutuklu mu? Bu yargılamada Şahinkaya tutuklu mu? Bana son otuz yılın darbecilerinin darbe yaptığı ülkelerini gösterin. Hangi ülkede darbeci tutuklanmadan yargılanmış, hangi ülkede keyif çatarak yargılama yapılıyor? İnsanlar öldürülüyor, insanlar asılıyor, sağcısı asılıyor, solcusu asılıyor ve darbeciler ise yargılanmıyor.

Şimdi, arkadaşlar, böylesi bir günde benim içimden Avukatlar Günü’nü kutlamak gelmiyor. Otuz yılı aşkın süre ben avukatlık yaptım bu ülkede. 12 Eylül sıkıyönetiminde yaptım, bu zulmü görmedim; DGM’lerde yaptım, bu zulmü görmedim ama özel yetkili mahkemelerde bu zulmü fazlasıyla görüyorum. Dünyada en fazla savunma avukatının tutuklu olduğu bir memlekette yaşamak utanç vericidir. Ben özlük sorunlarına, işsizlik sorunlarına, güvencesizliğe, karakoldaki saldırılara, diğer taraftan da icra işlemlerinde fiilî saldırılar sonucu ölenlere, yargı vesayetine, onursuzluğa, dışlanmışlığa, hakaret edilmişliğe maruz kalan avukatlık mesleğinin neresi kutsal savunma hakkının görevini yerine getirebilir? Kutsal savunma hakkı öyle lafta olmaz arkadaşlar. Ben İtalya’da gördüm. Çıkarırdı böyle kimliğini avukat, polis, aynı millet gibi bir esas duruşa geçerdi, “Buyurun sayın avukatım.” derdi. Burada avukat kimliğini gösterdin mi, gözünün üstüne vuruyorlar ülkemizde.

Böyle savunma kutsal olur mu? Böyle adalet adalet olur mu? Böyle adalet de olmaz.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Gruplar üzerinde söz talebi yok.

Şahısları adına Ramazan Can, Kırıkkale… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli hukukçu, İstanbul Milletvekili Sayın Doğan Kubat’ın vermiş olduğu teklifin yasalaşmasını umuyorum.

Burada, özellikle bu teklifin verilmesindeki maksadı değerli arkadaşımız izah etti. Anayasa Mahkemesinin 2005 yılında yürürlüğe giren Adli Sicil Kanunu somut norm denetimine, kendisine geldiği itiraz yoluyla incelemesi sonucu Adli Sicil Kanunu’nun bazı maddeleri iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlüğe girmesini bir yıl geciktirmiş ve hukuki boşluk doğmaması için yasa koyucuya süre vermiştir. Arkadaşımız da bu ihtiyaca binaen bu teklifi vermiştir.

Diğer taraftan, muhalefet partilerinin adli sicil özetlerinin özel olduğu, bu nedenle sabıka kaydını sadece savcılıkların vermesi, kaymakamlıkların vermemesi noktasında itirazları oldu. Biz, buna katılmıyoruz. Çünkü hizmet sunumunu kolaylaştırmak gerekir. Konsolosluklar dâhil, bu belgeleri vermektedir. Cumhuriyet savcılıklarının yanında kaymakamlıkların da bu belgeyi vermesinde herhangi bir beis yoktur diye düşünüyorum. Aksi hâlde, kötüye kullanma olursa bunun yaptırımı vardır. Bu yaptırımından dolayı da bu tereddüte gerek yoktur.

Bu duygular içerisinde, aynı zamanda meslektaşlarım olan avukatların 5 Nisan Avukatlar Günü’nü de tebrik ediyorum. Teklifin yasalaşmasını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

İkinci konuşmacı, Sayın Hakan Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde söz aldığım değişiklik teklifiyle ilgili olarak söylemek istediğim, söz konusu değişiklik teklifi vatandaşımızın hayatını kolaylaştırmaya matuf bir tekliftir. Biraz evvel diğer arkadaşımın da bahsettiği üzere, özellikle kaymakamlıkların adli sicil kayıt belgesi vermesi hususundaki itirazlara, muhalefetin bu yöndeki itirazlarına katılmak mümkün değildir. Zaten şu anda mevcut düzenlemede kaymakamlıklar savcılıkların bulunmadığı mahallerde adli sicil kayıt belgesi verebilmektedirler. Yine, yurt dışında elçilikler ve konsolosluklar bu anlamda yetkilidirler. Kaldı ki, kaymakamlıkların en önemli kişisel veri olarak kabul edebileceğimiz nüfus kayıt örneklerini verebildiğini düşündüğümüzde adli sicil kayıt belgelerini verememesini düşünmek ve ileri sürmek mümkün değildir.

Bu vesileyle, kanun teklifinin hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çavuşoğlu.

Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Buyurun Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, öncelikle BDP Milletvekili Hasip Kaplan’a, avukatların özel yetkili mahkemeler safhasında yaşadığı olaylar konusunda bizleri bilgilendirdiği için, teşekkür ediyorum.

Bu arada Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Sayın Bakan da köken olarak avukatlıktan gelme ama son yıllarda meslektaşlarımızın ekonomik durumu hakikaten acınacak hâlde. Ne zaman ben kendi memleketim olan Çorum’a gitsem avukat arkadaşlarım sorunlarının dile getirilmesini istiyorlar. Biz de zaman zaman bu konuda sohbet ediyorduk. Örneğin, mahkemelere verilecek dava dilekçelerinde avukat parafının aranması ve benzeri yollarla avukatların ekonomik sıkıntılarının giderilmesinde Bakanlığınızca yapılan bir çalışma var mıdır? Bu konuda bizi bilgilendirirseniz sevinirim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, ben teşekkür ediyorum.

Adalet Bakanımıza, demin ben birinci soruya… 391 tane geçici hizmetli işten çıkartıldı. Ben bunu Millî Eğitim Bakanına sordum, cevabını alamadım. O dolgu maddesi.

Ben ikinci bir soru sordum. Ben onun cevabını almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Soruyu alabilir miyim?

ALİ HALAMAN (Adana) – İkinci sorularım...

BAŞKAN – Soruyu tekrar alabilir miyiz Sayın Halaman.

ALİ HALAMAN (Adana) – Ben ikinci soruyu elden göndersem müsaade eder mi Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Tabii, olur.

ALİ HALAMAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, daha önce de sizlerle paylaşmıştık. Bu hükümlülerle ilgili, genelde Muş ilinde hükümlüyse Trabzon’a veriliyor veyahut da Diyarbakır’da ise Rize’ye veriliyor, İzmir’e veriliyor ve ailelerin büyük bir kısmı perişan ve yoksul, gidemiyorlar. Gittikleri her yerde bir de saldırıya maruz kalıyorlar. Hatta gittiklerinde birçok yerde jandarmanın baskısı var, aileler görüşmeden geri dönüyor. Yani bu mağduriyeti ne zaman gidereceğiz? Yani nasıl olsa bir toplumsal barışın sağlanmayacağını artık biliyoruz ama hiç olmazsa artık bizim illerimizde bize uygun cezaevleri yapın, bu ailelerin sıkıntısını… Hep birlikte kendi ilimizde gidelim, cezaevlerimizde kalalım. Nasıl olsa 29 harfimiz var, neredeyse 29 tane cezaevi şeyi var, A tipi, B tipi. Böyle sistem var. Yani toplumsal barış olmayacaksa, hiç olmazsa insani bir cezaevi istiyoruz Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım, benim cezaevindeki ziyaretlerimden bir istek var, bir talep var, onu size iletmek istiyorum. Örneğin üniversite öğrencisi Büşra Beste Önder tez yazıyor, tezle ilgili -bilgisayarda yazması gerekiyor- İnternet bağlantısı olmayan bir bilgisayar istiyor, sadece yazım işlerinde ve birçok cezaevinde yaşayan -Mustafa Balbay, Soner Yalçın- geçimini kitaptan sağlayan, yazmaktan sağlayan insanlar bilgisayar istiyorlar. Bu konuda bu talebin ciddi şekilde incelenmesini ben diliyorum sizden.

Bir de Sayın Bakanım, ben kendimle ilgili bir soru sormak istiyorum. Ben, bu Pozantı’dan sevk edilen Sincan Cezaevindeki çocukları ziyarete gitmek istiyorum. 6 Martta, 12 Martta, 20 Martta ve 28 Martta izin istedim ama bir türlü izin verilmedi. Bunun sebebini öğrenebilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.

Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu, tutuklu milletvekillerimizin durumuna ilişkin konuda herhangi bir çalışma… Tutuklu milletvekillerinin ne zaman serbest kalacağı konusunda bizi aydınlatabilirse seviniriz.

Artı, cezaevlerinde başlatılmış olan açlık grevlerine ilişkin herhangi bir çalışmanız var mı Bakanlık olarak, bu konudaki görüşlerinizi almak istiyoruz.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben sadece kutlamak için söz aldım. Yargı bağımsızlığı için mücadele eden tüm avukatların gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Köse “Avukatların ekonomik durumu sıkıntılı, bu konuda dava dilekçelerine avukat parafı ya da bunun dışında, onları rahatlatacak bir çalışmanız var mı?” dediler. Bu vesileyle ben de 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Bu sıkıntıların palyatif tedbirlerle çözülmesi mümkün değil, genel bir yaklaşım içerisinde bunlara bakmak lazım. Bu açıdan Barolar Birliğiyle belli bir anlayış içerisinde bir çalışma yürütüyoruz. Barolar Birliği bir avukatlık yasa tasarısı hazırladı. O tasarıyı yeni bitirdiler ve görüşe gönderdiler. Baroların katkılarıyla hazırlanmış bir tasarı. Bu inşallah bu yasama yılı içerisinde ya da 2012 yılı içerisinde yasalaştırılabilir ise bu çerçevede rahatlatıcı birtakım şeyler düşünülebilir. Dilekçeye paraftır, vesairedir, spesifik konulara girmiyorum ama genel itibarıyla, avukatlık mesleğinin hem savunmanın gücünü artırmak, konumunu iddia makamıyla, karar makamıyla belli bir noktaya taşımak, silahların eşitliği ilkesi gereği olması gerekenleri getirmek hem de “Ekonomik olarak onları rahatlatacak birtakım tedbirler nelerdir?” bunları o yasa çerçevesinde değerlendirmeye çalışıyoruz.

Onun dışında, Sayın Sakık’ın, Muş ilinden ya da diğer illerden tutuklu hükümlülerin başka, civar illere ya da daha uzak illere sevki… Değerli arkadaşlar, genel itibarıyla, özellikle doğu, güneydoğu illerimizde cezaevlerimizde bir yoğunluk var. Bu yoğunluk tabii ki şikâyet sebebi; bizim hizmetlerimizi vermemizi aksatıyor. Orada kalan hükümlüler, tutuklular sıkıntı içerisinde, ziyarete gelen yakınları yeterince bu haklarını kullanamayabiliyorlar, cezaevlerindeki sosyal faaliyetlere yeterince katılamıyorlar ve mevzuatın onlara tanıdığı hakları yeterince kullanamayabiliyorlar. Bu açıdan, zorunlu olmadıkça sevk yapmıyoruz ama mecbur kalındığında mümkün olan en yakın ilden başlamak üzere birtakım sevkler yapılıyor. Şu anda birçok tedbirler alındı. Yeni inşa edilen modern ceza infaz kurumlarımızın inşaatı bitiminde bu sorun temelli çözülecek. Biz, 2017’ye kadar 196 kurumu yeniliyoruz, 197 kurum kapatıyoruz daha azını açıyoruz ama bu açtıklarımız daha insani şartlarda cezaların infaz edilebileceği ve kapasiteleri biraz daha fazla olan kurumlar. Birkaç yıl içerisinde bu rahatlama sağlanacak. Şu andaki cezaevlerini de olabildiğince en yakın yerlere sevk ederek rahatlatmaya çalışıyoruz.

Onun dışında, Sayın Ağbaba, İnternet  bağlantısı şu anda sadece eğitim görenler için sınırlı ölçüde ve eğitim gördüğü okulun sitesiyle sınırlı olmak üzere kullanılabiliyor. Cezaevinde eğitim gören öğrenciler için ancak sınırlı bir İnternet  imkânı var. Onun dışında, mevzuat gereği böyle bir imkân söz konusu değil, ancak öğrenciler için söz konusu.

“Sincan Cezaevindeki çocukları ziyaret etmek istedim…” Sayın Ağbaba, biliyorsunuz, Türkiye'nin neresinde olursa olsun, cezaevleri ziyaretinize hiçbir sınırlama getirmeden hemen talepleriniz karşılanıyor. Ancak, çocuklarla ilgili uluslararası kriterler de var, bizim kendi uyguladığımız sınırlar da var mevzuatımızdan kaynaklı. Onların, on sekiz yaş altı çocukların psikolojik durumlarını da gözetmek zorundayız ve bu görüşmelerin büyüklerle olduğu kadar her ortamda yapılması ve işte on sekiz yaş altında, on beş yaşında, on altı yaşında çocuklara farklı suallerin tevcih edilmesi onların psikolojisini olumsuz etkiler endişesini taşıyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Onda hassasım ben Sayın Bakan, onda hassasım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – O açıdan, belki psikologlar eşliğinde, cezaevindeki bizim sosyal çalışmacılar eşliğinde bu tür şeyleri yapabiliriz.

Ancak şunu ifade edeyim: Meclis İnsan Hakları Komisyonumuz önceki gün gittiler, tüm siyasi partilerimizden temsilciler vardı, her siyasi partimizin temsilcisi vardı. Orada o görüşmeler yaptırıldı. Yine ilgili çalışmacı arkadaşlar, psikologlarımız da refakat ettiler. Bu şartlarda, çok arzu ediyorsanız, bu görüşmeleri sağlarız Sayın Ağbaba.

Sayın Buldan ”Tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir çalışmanız var mı?” dediler. Bizim, yargının hızlandırılması ve şu anda Meclis Adalet Alt Komisyonunda görüşmeleri devam eden üçüncü paketle ilgili maddeler içerisinde yargılama usullerine dönük birtakım mevzuatımız var, hazırlığımız var ama siyasi partilerimizin değişik teklifleri var, birleştirilerek görüşülüyor. Alt komisyon, üst komisyon ve Genel Kurulda hangi şekli alır bilemiyorum. Önümüzdeki süreçte beraberce bunları izleyeceğiz.

“Cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgili bir çalışma var mı?” Cezaevlerimizin güvenliğinin tehlikeye düşürülmemesi kaydışartıyla, tutuklu hükümlülerin taleplerini mümkün olduğunca karşılamaya dönük gayretlerimiz var. Ümit ediyorum ki bu grevler de kısa sürede sona ersin.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, söz istemişsiniz, çok az saniye var ama buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Simav’dan arayan vatandaşlarımız “Simav Cezaevini niye kapatıyorsunuz? Biz bu kadar çekleri ödeyemiyoruz. Bu cezaevlerine girmiştik, alışmıştık, niye bizi Uşak’a, Afyon’a göndereceksiniz?” diye soruyorlar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gayriinsani şartlarda olan cezaevlerimizi kapatıyoruz, daha modern, insanca barınılabilecek cezaevleri inşa ediyoruz. O açıdan, başka bir gerekçesi yok.

Sayın Kaplan bir konuşmasında adli sicil bilgileriyle ilgili…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sabıka kaydını artık istemediğinizi ilan edin Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ben şunu söylüyorum: Artık “Adli sicil kaydı yoktur.” belgesi istenmeyecek; 3 Nisanda yönetmelik Resmî Gazete’de yayımlandı. İlgilinin beyanı, onu beyan eden bir müracaatı alınacak, adli sicil kaydını getirmesi istenmeyecek. Beyan esasına geçildi. Kurum bunu kendisi sorgulayacak sonra, vatandaştan değil ve yanlış beyanda bulunan varsa onun da gereğini yapacak. 3 Nisan itibarıyla bu yönetmelik yayımlandı.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bütün insanlar konfor içerisinde yaşayacak villa yerine insani şekilde yatacak cezaevi arıyor, bu kötü bir hadise.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yapıyoruz işte...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde önerge yoktur, görüşmeleri de tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Madde 2- 5352 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Arşiv bilgileri;

a) İlgilinin ölümü üzerine,

b) Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,

c) Diğer mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle,

tamamen silinir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteği yok.

Şahıslar adına Isparta Milletvekili Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesiyle getirilmekte olan düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu büyük bir boşluk doldurulmaktadır. 2005 tarihinden önceki kayıtların silinme ihtimali vardır. Bu bir nevi boşluk doldurmadır.

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü’nü de bu vesileyle kutlamak istiyorum.

Yasamız hayırlı, uğurlu olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Denizli Milletvekili Bilal Uçar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLAL UÇAR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, biz iktidar partisi milletvekilleri olarak söz hakkımızı, konuşma hakkımızı çalışmaların daha hızlı ilerlemesi için sonuna kadar kullanmıyoruz. Bugün ve bu hafta muhalefetle de böyle uzlaşıyla bir çalışma sergiledik. Dolayısıyla ben de sözlerimi fazla uzatmadan bugünün 5 Nisan Avukatlar Günü olması hasebiyle tüm meslektaşlarımın, avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda bugün Adli Sicil Kanunu’nda yapılan değişikliğin de hayırlı olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde başka söz talebi? Yok.

Soru-cevap için söz talebi? Yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 2. Maddesiyle 5352 sayılı Kanunun 12. Maddesinin 1. Fıkrasının aşağıda belirtilen şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2- 5352 sayılı Kanunun 12. Maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Arşiv bilgileri;

a) İlgilinin ölümü üzerine

b) Ceza veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanmasından başlamak üzere, beş yıldan fazla hapis cezasına mahkumiyet halinde on yıl, beş yıldan az hapis veya maddi para cezasına mahkumiyet halinde beş yıl içinde yeni bir suç işlememesi halinde, arşiv bilgileri tamamen silinir.”

         Ali İhsan Köktürk                    Turgut Dibek                         Ömer Süha Aldan

               Zonguldak                              Kırklareli                                      Muğla

              Veli Ağbaba                         Sinan Aygün                              Tufan Köse

                 Malatya                                  Ankara                                       Çorum

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe lütfen.

Gerekçe:

Anayasa Mahkemesinin 20 Ocak 2011 tarih ve 2011/21 sayılı kararıyla Adli Sicil Kanununun 12. Maddesinin birinci fıkrası, Anayasanın 2, 5 ve 17. Maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Madde metninde belirtilen süreler iptal gerekçesi gözetilerek ve de kişinin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesi ilkesi ile cezaların ıslah edici olma amacıyla bağdaşır hale getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 5352 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmış, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(2) Bu Kanunun yayımı tarihinde, Anayasanın 76 ncı maddesi ile bazı özel kanunlarda yer alan ve bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından, arşive alınan veya şartları oluştuğu halde ya da henüz şartları oluşmadığı için arşive alınmayan kayıtlar hakkında 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.

(3) İkinci fıkrada sayılanlar dışında, birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar 3682 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.

Şahıslar adına Bülent Turan, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu Mecliste son dönemde özgürlüklerin genişletilmesi alanında çok ciddi düzenlemeler yapıldı, birey merkezli yasalar daha çok yasalaştırıldı. Görüşülen bu kanunu da buna ilişkin bir örnek olarak ifade edebilirim.

Yapılan düzenlemede hepinizin bildiği gibi seksen yıllık bir arşiv kaydı otuz yıla indirilmekte, vatandaşlarımızın daha rahat ulaşımı sağlansın diye de sadece mahkemelerin verdiği adli sicil kayıtları, arşiv kayıtları kaymakamlıklar eliyle verilmekte; bu da vatandaşlarımızın lehine düzenleme.

Bu vesileyle hayırlı olmasını ümit ederek saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

Sayın Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şöyle bir soru sormak istiyorum: Eğer sabıka kaydı verilmese ya da tutulmasa, arşiv kayıtları tutulmasa ne gibi mahzurları olabilir? Böyle bir soruya verilecek cevap ise, biliyorsunuz bizim ceza hukuku sistemimizde ceza haddinin tayinini tespit, memnu hakların iadesi, tekerrür, hükmün açıklanmasını geri bırakma, davanın açılmasının ertelenmesi gibi müesseselerin uygulanması mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, bu kayıtların tutulması zorunludur. Deminki kardeşimizin de söylediği gibi, burada bu arşiv kayıtlarının tutulmasındaki süreler asgari limitlere indirilmiştir. “Daha da aşağıya indirilebilir mi?” diye düşünülürse, o zaman bu müesseselerin uygulanması zora girecektir diye düşünüyorum.

İhtiyaca binaen verilmiş teklif hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap için söz talebi yok, önerge yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Madde 4- 31/3/2011 tarihli ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun geçici 1 inci maddesinde yer alan “; en üst futbol liginde bulunan kulüpler tarafından bir yıl, diğer kulüp veya kuruluşlar tarafından ise” ibaresi metinden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına Sayın Turgut Dibek, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli Milletvekili.

Sayın Dibek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir hukukçu, bir avukat olarak ben de sözlerime başlamadan önce meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Avukatlarımız gerçekten savunma hakkının kutsallığının bilinci içerisinde birçok zorluğa da göğüs gererek mesleklerini yapmaya çalışıyorlar. Onların en azından bu gününü kutlayarak kendilerine bundan sonraki yaşamlarında ve çalışmalarında da başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kanunla iki ayrı kanunda değişikliği öngörüyoruz; bir tanesi, az önce ilk 3 maddeye kadar olan kanundu yani Adli Sicil Kanunu’ndaki değişikliklerdi, diğeri de Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun. Yani aynı kanun teklifi içerisinde iki ayrı kanunu öngörüyoruz, zaten kanun teklifinin başında bununla ilgili ufak bir usul tartışması da yaşanmıştı. Bu Şike Kanunu veya işte Sporda Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Kanun daha sık sık karşımıza gelir diye düşünüyorum ben, bundan sonra da gelir. Zira, öyle bir kanun yapılmış ki yani geçen dönem yapıldı, aslında ben de o zaman yine geçen dönem milletvekili olarak Adalet Komisyonu üyesiydim ama o sürede biz Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonu üyeleri olarak ayrılmıştık, istifa etmiştik Komisyondan. Sayın Başkan bizim söz hakkımızı kısıtlamıştı Komisyonda. Yargıtay ve Danıştaydaki o yasa değişikliği görüşülürken Millî Eğitim Komisyonundaki uygulamaya benzer, yani o kadar olmasa da, o şiddette olmasa da benzer bir uygulamayla karşılaşmıştık. Yani biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak orada Komisyon üyesi arkadaşlarımızla düşüncelerimizi ifade edememiştik. Beşer dakikalık bir konuşma sürelerine indirgenmişti oradaki süreler ve birer önergeyle ancak işte sınırlanmıştık. Daha sonra, Komisyondan tüm Cumhuriyet Halk Partili üyeler istifa etmişti ve o süre içerisinde bu yasa tasarısı geçti, biliyor musunuz? Yani bizim yokluğumuzun da belli olduğu aslında ortaya çıkıyor.

Yani öyle bir yasa yapılmış ki -aslında bu yasa belki Federasyondan geldi, bilemiyorum ama- “vur” deyince öldürülmüş. Yani yasanın tümüne baktığımızda böyle yasakçı bir zihniyet var, yasaklar kural hâline gelmiş, özgürlükler istisna hâline gelmiş. Yani Sporda Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Kanun’dan bahsediyorum. Nedir olay? Uzatmayayım hem de neyi konuşuyoruz, neyi görüşüyoruz belki arkadaşlarımız onu da düşüneceklerdir.

Değerli arkadaşlar, şöyle bir süre vermişsiniz, o kanun geçerken spor kulüplerine demişsiniz ki: “Elektronik bilet uygulamasına geçeceksiniz. Birer elektronik kart verilecek izleyicilere, yani futbol maçlarına gidecek olan izleyicilere. O kartlar üzerinden elektronik biletler alınacak, maçlara da o kartlarla girilecek.” Bunun için de bir süre verilmiş, Süper Lig takımları için bir yıllık bir süre verilmiş, diğer takımlar için üç yıllık süre verilmiş. İşte o bir yıllık süre, aynen adli sicilde, Anayasa Mahkemesinin kararındaki o boşluğu doldurmadaki sürede olduğu gibi,  14 Nisanda doluyor. Aynı yani, öyle bir tesadüf denk gelmiş. O bir yıllık süreye rağmen, hiçbir kulübün, Futbol Federasyonunun da böyle bir hazırlığı yok. “Biz bir yıllık süreyi boşa geçirdik. Dolayısıyla, böyle bir altyapıyı da kuramadık. Elektronik bilet uygulamasına geçmemiz mümkün değil.” diye gruplarla gelip bir görüşmesi var. Tüm gruplarla görüştüler, bizimle de görüştüler çünkü öyle bir madde de gelmiş ki arkasından, deniyor ki değerli arkadaşlar: “Bu elektronik bilet uygulamasına geçmezse kulüpler maç başına 100 bin lira idari para cezası kesilecek; diğer kulüplere, Bank Asya’dakilere 80 bin lira kesilecek; içinden çıkılamayacak, kaos gibi bir durum ortaya çıkacak. İşte bunu düzeltmek için bu bir yıllık süreyi öteliyoruz. Yani bu değişiklikle size gelen olay: Bu, Süper Lig’deki futbol kulüplerinin elektronik bilet uygulaması için kendilerine verilen o bir yıllık süreyi, değerli arkadaşlar, diğer takımlarda olduğu gibi üç yıllık süre olarak öteliyoruz. Ama işi çözüyor mu? Bence çözmüyor yani daha doğrusu, bize göre çözmüyor.

Yani elektronik bilet, baktım -aslında, tabii, başka konu konuşuyoruz ama sporla da ilgili olan maddedeyiz- “Dünyada nerede uygulanıyor?” diye baktım; ben bir yer göremedim değerli arkadaşlar. Niçin gelmiş? Niçin böyle bir tedbiri düşünmüş kanun koyucu ya da işte, bu kanunu hazırlayanlar? Holiganları, işte, efendim, olay çıkaranları tespit edelim. E, bu anlayış...

Değerli arkadaşlar, baktım, dünyada, Almanya’da bir yıl içerisinde futbol maçlarını izleyen yaklaşık 45 milyon insan var. Yani 45 milyon vatandaş gidiyor, futbol maçlarını izliyor, yıl içerisindeki maçları takip ediyor. İngiltere’de bu yaklaşık 39 milyon, 40 milyon gibi bir rakam. İspanya’da 35 milyon, İtalya’da 25 milyonun üzerinde, aynı şekilde, Fransa’da da yine 25 milyon civarında vatandaş -insan, neyse- gidiyorlar orada futbol maçlarını güzelce izliyorlar. Hiçbirinde böyle bir uygulama yok; elektronik bilet, elektronik kart, böyle bir şey yok. Türkiye’de 8 milyon civarı -rakamlar öyle söylüyor, bilmiyorum yani yanılmıyorsam, bana söylenen de o, doğrudur herhâlde, 8 milyon- bizim vatandaşımız futbol maçlarını izlemeye gidiyor. Bu maçları izlemeye giden vatandaşlarımıza öyle güzel zorluklar çıkarıyoruz ki…

Elektronik kart, elektronik bilet; aslında bu fişleme, başka bir şey değil. Yani birkaç yüz tane holiganı tespit edeceğiz diye milyonlarca vatandaşı huzursuz ediyoruz. İngilizlerin böyle bir derdi yok. Yani onlar 40 milyon, 45 milyon kendi vatandaşını futbol maçına, bir şölene, orada güzelce stresini atması için, hafta sonunu geçirmesi için davet ediyorlar. Onların böyle bir derdi yok. Almanya’da yok, hiçbir yerde yok. İngiltere’de, baktım, yasaklı holigan sayısı 3 bin küsur kişi, onlar maçlara giremiyor ama 40 milyon insan futbol maçlarını izliyor; böyle bir kart, böyle bir elektronik uygulama yok.

Bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz? Yani çözümü eğer ötelemek değil… Büyük olasılıkla şu olacak: Hep beraber, Allah sağlık sıhhat verirse burada olursak üç yıl sonra yine geleceğiz. Üç yıl değil iki yıl sonra çünkü bir yılı geçti. İki yıl sonra bu gelecek, büyük olasılıkla bunu kaldıracağız. Aslında bunun tümden kalkması lazım değerli arkadaşlar. Yani, bu elektronik bilet uygulamasından vazgeçmemiz lazım, insanları zorlamamamız lazım.

 Bakın, kanunda ne diyor biliyor musunuz? Şimdi, birer tane elektronik kart verecekler; kartın üzerinde ismimiz, fotoğrafımız, TC kimlik bilgimiz, tüm bize ait olan özel bilgiler yer alacak. O kart üzerinden biz maçlara giderken bilet alacağız ve o kartı okutarak değerli arkadaşlar maça gireceğiz.

Şimdi dersiniz ki -biraz diğer kanunla bağlantısı var- sanki cezaevine giriyoruz. Yani avukat arkadaşlarımız bilir ya da diğer arkadaşlarımız cezaevine bir yakınını, bir dostunu ziyaret etmeye giderken nasıl arandığını biliyorsunuz. Bir kala kala retina taraması kalmış bu futbol maçlarına girmek için. Aslında onu da koyabilirlermiş buraya diye düşünüyorum. Yani gözlerini de tarayarak futbol maçlarına vatandaşlarımızı sokabiliriz, bir o kalmış değerli arkadaşlar.

Yani işin özeti: Bu değişikliği, elzem olan, zorunlu olan değişikliği tüm gruplar olarak  bizler bir önergeyle getirdik sizlere ve bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destekliyoruz. Ama söylediğimiz şu: Bu çözüm değil, bunun kaldırılması lazım.

Değerli arkadaşlar -az önce yerinden İhsan Arkadaşım Sayın Bakana soru sordu- bir konu var, bu da fişlemeyle ilgili bir konu da, onu da gündeme getirmem lazım, sürem de var.

Ben bunu -geçtiğimiz gün- 3 Nisan günü Adalet Bakanına bir soru önergesiyle sordum. Konu ne biliyor musunuz? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı site var, sorgulama sitesi. Burada diyor ki: “Vatandaş, siyasi parti, Yargıtay -işte devam ediyor- …gov.tr.”  Sayın Bakan “Bununla ilgili bir bilgim yok.” dedi. “Acaba var mı yok mu?” ben denedim bunu. Şimdi siz kimlik bilginizle giriyorsunuz bu siteye. İşte kimlik  numaranızı giriyorsunuz, siz herhangi bir siyasi partiye üye iseniz orada çıkıyor değerli arkadaşlar. Yani, şimdi siyasi partiye üye olma, bunu basına da… Tabii birkaç gazetede eleştiri konusu oldu bu.

Şöyle düşünelim: Kiracı-mal sahibi ilişkisi. Mal sahibi, kiracısının siyasi partiye üye olup olmadığını -çünkü kira kontratında nüfus kâğıdı fotokopisi veya işte bilgiler var- kontrol edebilecek. Şöyle düşünelim, ihaleye teklif veren firmalar, müteahhitleri düşünelim, isteyen belediye veya kamu kurumu “Ya, işte müteahhit, şu kişiler hangi siyasi partiye üye, bunlarla ilgili bir kontrol edelim şu kimlik bilgilerinden.” demeyecek mi arkadaşlar? Diyebilecekler. Yani bunun dışında, patron, işçisi için, yanında çalışan elemanı için veya işe gelen kişiyle ilgili olarak “Bir bakayım hangi siyasi partiye üye, ondan sonra ben bu kişiyi bir değerlendireyim.” diyebilir mi? Diyebilir.

Değerli arkadaşlar, üniversitedeki işte yetkililer, öğrencilerle ilgili de bunu… Yani biliyorsunuz, öyle şu anki YÖK mensupları, dekanlar, işte rektörler, olmadık kararlar alıyorlar, çocuklar üniversitelerden uzaklaştırılıyor. “Hangi siyasi partiye üye?” diye üniversite öğrencilerini de kontrol edebilirler. Bu kesinlikle olmaz, bu bir fişlemedir. Bunu hangi niyetle ortaya koydular, niye böyle bir uygulamaya geçtiler bilmiyorum ama böyle bir uygulama olacaksa mutlaka şifreli olmalı değerli arkadaşlar yani sadece TC kimlik bilgisiyle olmaz, o kişiye ait özel bir şifrenin de olması lazım ki bu uygulama ancak öyle sağlıklı olabilir.

Bunu da buradan Sayın Bakana incelemek üzere sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeye destek verdiğimizi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.

Gruplar adına başka söz talebi yoktur.

Şahıslar adına Mehmet Altay, Uşak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ALTAY (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de yıllarca avukatlık mesleği yapmış bir arkadaşınız olarak bu meslekte emek veren tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum.

Bu 4’üncü madde üzerinde biraz önce arkadaşımız genel hatlarıyla açıklamalarda bulundu. Özellikle 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine İlişkin Yasa daha önce kabul edilmiş ve Resmî Gazete’de yayımlanmıştı ancak bu, düzenlemede yer alan sürelerin Federasyonca hazırlanamamış olması, kulüplerin de yeteri düzeyde hazırlanamamış olması nedeniyle ek bir süre verilmesine ilişkin bir tekliftir. Bu, kulüplerimizin ileride büyük bir zarara uğramasını da engelleyecektir diye düşünüyoruz.

Bu tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Sayın Ercoşkun, Bolu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin bu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken 5 Nisan Avukatlar Günü sebebiyle başta Bolu Barosu mensupları olmak üzere tüm avukatlarımızı kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, yapılan bu düzenlemeyle, bir önceki düzenlemeyle geçilmesi gereken elektronik biletlemeye en son geçiş tarihi olan 14 Nisan 2012 tarihi, Nisan 2014 tarihine uzatılarak kulüplerimizin yükümlü oldukları değişiklikleri yapma fırsatı mümkün olacaktır.

Ben bu vesileyle bu kanun tasarısını hazırlayan, emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Muhalefet partisi milletvekillerine de böylesine güzel bir çalışma ortamı sundukları için ayrıca teşekkür ediyorum ve devamını temenni ediyorum.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.

Madde üzerinde başka söz isteyen yok.

Soru-cevap için 2 arkadaşımız sisteme girmiş.

Sayın Akar, buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, size daha önce vermiş olduğum soru önergesinde İzmit merkezde bulunan ve kent içinde kalan, çok eski, halkın ve hemen yakınında bulunan öğrencilerin psikolojilerini bozan cezaevinin ne zaman kalkacağı konusunu sorduğumda bana verdiğiniz cevapta bu yılki yatırım planında yeni bir cezaevi bulunduğunu, biter bitmez taşınacağını ifade ediyorsunuz. Adalet Bakanlığından ve Valilikten bilgi edinme kapsamında sormuş olduğum aynı soruya aldığım yanıtta böyle bir yatırımın bulunmadığını ifade ediyorlar. Her ikisi de elimde cevapların, hem sizin vermiş olduğunuz cevap hem de Valilik ve Adalet Bakanlığı bürokratlarının vermiş olduğu yatırım konusundaki cevap elimde. Buradan yola çıkarak, sormuş olduğum sorulara niye doğru yanıt vermediğiniz konusunu merak ediyorum; açıklık getirirseniz sevinirim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akar.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben soruyu Komisyon Başkanına sormak istiyorum.

Evvela, bu madde… 31/3/2011 tarihinde yani daha yeni çıkan bir kanun. İç Tüzük’ümüzün 35’inci maddesine göre komisyonlar kanun teklifi yapamazlar, bu çok açık seçik bir şey. Böyle bir teklif olmadan siz nasıl böyle bir madde ilave ediyorsunuz? Nitekim, Meclis Başkanlığı da sizi uyarmış. Böyle İç Tüzük’ü ihlal edeceğinize, o sırada bir arkadaşa bir kanun teklifi verdirseniz de onu getirip ondan sonra birleştirseniz daha iyi değil miydi? Çok açık seçik, yani yarın öbür gün bu Anayasa’ya girse, İç Tüzük’e aykırı bir kanun çıkarıyorsunuz ve maalesef, bütün komisyonlar bunu yapıyor.

Sonra getirmişsiniz, maddenin gerekçesi belli değil. Yani bu bir teklif olsa gerekçesi olacak, niçin getirildiği belli olacak, dolayısıyla uygulamasında bir sıkıntı olmayacak ama getirmişsiniz, kendi kendinize madde ihdas ediyorsunuz. Yani sizin için İç Tüzük’ün bir anlamı yok mudur? O zaman İç Tüzük’ü kaldıralım ortadan, komisyonlar istedikleri gibi yasa yapsınlar.

Onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın Bakanım…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Şimdi, İzmit merkezde bulunan cezaeviyle ilgili iki ayrı bilgi olduğunu ifade ettiniz, lütfen bizimle paylaşınız. Bizdeki bilgi, yeni bir yere cezaevi yapmak suretiyle o merkezdekini kesinlikle orada tutmayacağız. Ama diğer kurumlardan size gelen bilgileri de bizimle paylaşırsanız biz o mübayeneti gideririz; oldu mu Sayın Vekilim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon Başkanı.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kamer Bey’e de teşekkür ediyorum çünkü bir hususun açıklanmasına vesile oldular.

Adalet Komisyonu İç Tüzük’ü önündeki somut olaya doğru uygulamak noktasında gereken özeni göstermiştir, gösterir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Göstermemiş.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada seçimlik hak vardır. İç Tüzük’ün 35’inci maddesinde öngörülen, havale edilmeyen işlerin görüşülmesi yasağı somut olayımızda yok çünkü aynı konuda hem teklifin konusu olan Kanun’da, yani Adli Sicil Kanunu’nda hem de Sporda Şiddet Kanunu’nda değişiklik öngören bir kanun teklifi var Meclis Başkanı tarafından havale edilmiş.

Sonra üç partimizin -ki Barış ve Demokrasi Partisi mensubu arkadaşımız rahatsızlığı sebebiyle Komisyonda değildi- uzlaşma temeline dayalı bir madde ihdası var. Eğer, görüşülmeye sarih birleştirilme şartlarını taşıyan bir teklif var ise bu teklifin yanında partilerin de uzlaşması yan yana gelmişse parlamento hukukunun temel dokusu olan, omuriliği niteliğindeki uzlaşma iradesinin üstünlüğü asıldır. Uzlaşma iradesine üstünlük tanınmıştır ve zaten parlamento teamülleri, amir hükümlere rağmen uygulanan parlamento teamülleri de konsensüs temelinde oluşmuşlardır. Bunlar, ünlü Parlamento Hukukçusu Eugène Pierre’in ifadesiyle, geçici, uygulandığında tükenen somut iç tüzüklerdir.

Komisyon gündemine hâkimiyet içerisinde, parlamento hukukunun küresel verilerine ve 35’inci maddeye uygun işlem tesis etmiştir.

Arz olunur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben tatmin olmadım.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba sisteme girmiş, buyursunlar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde nüfus, sosyal ve ekonomik yapısı ile ön plana çıkan en önemli şehirdir. AKP Hükûmeti Malatya’yı adli yapılandırma yönünden de kandırmıştır. Daha önce Malatya’ya istinaf mahkemesi kurulacağı müjdelendi, ancak geçtiğimiz aylarda sizin yapmış olduğunuz bir ziyarette 2013’te kurulacak bölge adliye mahkemeleri arasında maalesef Malatya’nın adı sayılmadı. Malatya, Adana yargılama bölgesine bağlandı, Malatya’nın hayalleri bir kez daha yıkıldı. Malatya’ya 2015 yılından sonra bölge istinaf mahkemesi kurulacağı belirtiliyor. Malatyalıların mağdur edilmesini bir Malatya Milletvekili olarak kabul etmiyorum. Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, bölgede üçüncü özel yetkili mahkeme Malatya’da olduğuna göre, Malatya’nın istinaf mahkemesini de fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Bu konuda gerekenin yapılmasını sizden bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

Sayın Genç, tekrar sisteme girmişsiniz,  buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aslında Komisyon Başkanımız bize böyle şiirsel konuşmalar yapacağına, evvela İç Tüzük’teki açık, net, amir hükme riayet etsin. Yok, efendim, gruplar anlaşır mı? Gruplar anlaşırsa İç Tüzük’ü yürürlükten kaldıracak mı, rafa mı kaldıracaklar? Böyle bir şey olmaz. Yani İç Tüzük de açık, 35’inci madde çok açık “Komisyonlar kanun teklif edemezler.” diyor. Siz tutup kendi kendinize orada madde ihdas etmişsiniz; bu, kanun teklifidir. Onun için, bu çok açıktır. Yani açık tüzük hükümlerini bir tarafa bırakarak böyle yorumlarla bazı yerlere gitmeye gerek yok. Mademki bu konuda başka teklifler vardı, onları birleştirseydiniz. Yani bütün mesele o. Hukuka uygun bir metin getirin  karşımıza. Bu çok yapılıyor, onu belirtmek istedim efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın Akar...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, yine Kocaeli Adliyesinden bahsedeceğim bu kez de. Kocaeli, biliyorsunuz, Türkiye’ye en çok vergi veren illerden bir tanesi fakat bunun karşılığını alamamakta. Kocaeli Adliyesi -uzun yıllardır- yeni yapılmış olmasına rağmen yetmemektedir. Bu konuda kamuoyunun ortak fikri olmasına rağmen, hiç istisnasız siyasi partiler, Kocaeli kamuoyunun ortak fikri olmasına rağmen yeni bir yatırım düşünüyor musunuz? Bu yılki yatırım planında yok. Kocaeli’yi niye bu kadar ihmal ettiğinizi de anlamış değilim ayrıca.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan ilk önce, sonra Sayın Komisyon.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önce Komisyon, sonra Hükûmet Sayın Başkan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İlk soru Sayın Ağbaba’nın “İstinaf mahkemesini Malatya’ya niçin söz verildiği hâlde kurmadınız?” Malatya’ya bilemiyorum kim istinaf mahkemesi sözü verdi ama Değerli Milletvekili, ilk defa 9 vilayette düşünülmüştü istinaf mahkemeleri, daha sonra 15’e çıktı. Süreç içerisinde ihtiyaca göre daha fazla istinaf mahkemeleri kurulabilecektir ve kurulma esnasında da illerin iş potansiyelleri, bulundukları coğrafi yapı, bölgedeki ihtiyacı karşılama potansiyeli değerlendirilerek yeni illerde istinaf mahkemeleri önümüzdeki süreçte düşünülebilir ama şu anda “Şu tarihte Malatya’da istinaf mahkemesi kurulacaktır.” gibi bir şey söylemek çok doğru olmaz, sizi yanıltmış olmak istemiyorum.

İkincisi: “Kocaeli Adliyesiyle ilgili yeni bir adliye düşünceniz var mı?” Değerli milletvekilleri, adliye saraylarındaki ihtiyacı, en sıkıntılı olan bölgelerden başlayarak yapıyoruz. Türkiye'nin bütün illerinin ihtiyacını inşallah karşılayacağız ama ehem-mühim sıralaması var. Kocaeli’nin de ihtiyacı karşılamaması hâlinde elbette ki Kocaeli’ye de adliye sarayı -o da Türkiye'nin önemli vilayetlerinden bir tanesi- yapılacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Komisyon…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, parlamento hukuku sistemleştirilirken metinci yaklaşımlara üstünlük tanınamaz. Gerçekten, komisyonların mahiyetinden çıkarılan bir sonuç var. Yine, küresel parlamento hukukunda komisyonlar genel kurulun minyatür modelleridir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü ihlal eder mi yani?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel kurulun tabi olduğu hukuk, kıyasen şartları varsa komisyonlarda da uygulanır. İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesindeki madde ihdasıyla ilgili somut koşullar varsa teklif değil, madde ihdası işlevini tesis edebilir komisyon. Gerçekten somut olayımıza bir… Çünkü adli sicil mevzuatı ceza hukukuna, suç hukukuna, şeklî ve maddi hukuka ait olan bir alandır. Düzenleme konusu, madde ihdası konusu, Sporda Şiddet Yasası’nın değiştirilen hükmü de hususi ceza hükümlerini ihtiva eden özel kanun niteliğindedir, konu beraberliği de vardır. Komisyon her şartta metinci yaklaşımla değil, mevzuatçı yaklaşımla değil, hukukun üstünlüğü içerisinde kendi tezini savunmaya muktedirdir; işlem doğrudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kanunun başlığı da yanlış. Yani ilaveler yapıyorlar ama içi böyle…

BAŞKAN – Süre burada doldu Sayın Genç, özür diliyorum. Sayın Öğüt’ün de sorusu var fakat süremiz doldu.

Şimdi, madde üzerinde önerge olmadığına göre konuşmalar tamamlanmıştır.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz isteyen yok.

Şahıslar adına İsmail Kaşdemir, Çanakkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmacılar bu kanun hakkında gerekli konuşmaları yapmışlardır. Ben bu kanun teklifinin hazırlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sözlerime son vermeden önce, bütün avukatlarımızın, avukat meslektaşlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum.

Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaşdemir.

Şahsı adına Sayın Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.

Sayın Uzunırmak, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok teşekkür ediyorum.

Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa yapma tekniği açısından çok olağanüstü hâller yaşıyor ve bu olağanüstü hâllerin acısı olarak da bizler çekiyoruz, halkımız da çekiyor.

Bu olağanüstü yaşanan hâl ne? İttihat ve Terakki zamanında “Yok kanun, yap kanun.” devri yaşandı, şimdi de “Yap kanun, düzelt kanun.” devri yaşanıyor.

Şimdi, ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu konsensüs varlığı içerisinde yapılan bu kanun, uygulamada yapılacak olan birtakım yanlışların ortaya çıkmasıyla, altı ay sonra inşallah düzeltmek için gelmez buraya tekrar veya beş ay sonra, üç ay sonra gelmez.

Buradan nereye gelmek istiyorum değerli milletvekilleri? Meclis iradesi eğer hakikaten söylemlerinizde olduğu gibi her şeyin üzerinde olacaksa, Meclisin tümünün iradesi olması lazım. Mecliste bir çoğunluğun iradesinin eğer dikkate alındığı olursa, o zaman söylemlerinizden vazgeçmiş olmanız gerekir.

Buradan kastım nedir? Burada yasa yaparken  6222’de, o elektronik bilette ve Sporda Şiddet Yasası’nda biz tavır koyduk, dedik ki: “Bu çok erken çıkıyor, tartışılmadı, toplum tartışmadı, sektör tartışmadı.” Ama dayatıldı, böyle bir heyecan dalgası içerisinde Kanun buradan geçti, gitti. Şimdi, elektronik bilet uygulamasında bu çıktı ve 6222 sayılı Kanun’la Türk sporunun ocağına incir diktiğinizin farkında mısınız? İşte bugün, şike soruşturmasından başka alanlara varıncaya kadar hâlen daha sorumsuzluk devam ediyor ve Türk sporunu katletmeye devam ediyor Hükûmet.

Sayın Başbakanın bir açıklaması var, “Gerekirse beş yıl Avrupa’ya gitmeyelim İngiltere’de olduğu gibi.” diye. Yanlış örneklemelerle, yanlış birtakım tavırlarla Türk sporunun ocağına incir dikilmeye devam ediliyor. Bir İngiltere örneklemesi Türkiye’ye uymayan bir örneklemedir. Orada, Heysel faciasından sonra taraftar cezalandırılmıştır. Oysa burada, farklı bir konumda olay gelişmiştir.

Onun ötesinde, Sayın Başbakanın ve AKP Grubunun bir mantığı var yani “Ben yaparım, başkası hiç önemli değil.” İşte, geçtiğimiz, daha kısa bir süre önce 4+4+4’te Peygamber Efendimiz’in hayatının ve Kur'an-ı Kerim’in seçmeli ders olması ve aynı zamanda imam-hatip liselerinin orta kısmının açılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önergeyi reddettiniz. Ondan sonra, tuttunuz, “biz yaparız” mantığı içerisinde kendi çoğunluğunuza dayalı burada önerge kabul ettiniz.

Değerli arkadaşlar, bu mantık içerisinde kanun yapmak ülkeye fayda getirmez. Azami müştereklerde azami konsensüsü, azami çoğunluğu, azami iknayı aramanız gerekmektedir. Oysaki, işte Ezanı Muhammedî’nin geri dönüşünü -sadece AKP- Rahmetli Menderes örneklemesi içerisinde Sayın Başbakanın siyasete dönük kullanması, cami önlerinde, Cuma çıkışlarında demeçlerin, siyasi demeçlerin verilmesi maalesef istismara doğru gitmektedir. Bunlar çok dikkat çekici konulardır. Bunlar, ülke bütünlüğünü, milletin ortak değerlerini âdeta tekelleşerek diğerlerini dışlamaya doğru giden, spordan dinimize varıncaya kadar birtakım alanlarda tekelleşmeye doğru giderek “Ben yaparım” dayatması içerisinde yapılacak olan uygulamalar, ülkeye fayda getirmeyecektir, ülkeyi felakete götürecektir. Onun için, Meclis iradesini ararken, eğer doğru yasa yapmak, yarınlarda üç ay, beş ay sonra tekrar tekrar… Bakın, 6222 ile ilgili olarak yaptığımız bu -daha bir sene olmadı kanun çıkalı- ikinci düzeltmedir.

Ee peki, Parlamentonun maliyetlerini, çalışma maliyetlerini hesap edip, “Parlamentoyu muhalefet çalıştırmıyor” diye birtakım eleştirilerde bulunurken, siz, yaptığınız bu yanlışlarla Parlamentonun maliyetlerini ne dereceye getirdiğinizi fark etmiyor musunuz? Dolayısıyla kanunlar… Teklife baktım şimdi; teklif, bundan belli bir süre önce, on-on beş gün önce teklif olarak verilmiş ve hemen gündeme alınmış!

Değerli milletvekilleri, başka milletvekillerinin verdiği teklifler sıralarda beklerken, görüşülmezken, tozlu raflara atılırken bu teklifin kurumlardaki görüş alışverişlerinin bile ne derece olup olmadığı hiç araştırılmadan hemen bugün, on-on beş gün içerisinde tekrar bir yasa yapıldı.

Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yasa yapma tekniğini terk etmesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Milletvekillerimizin de bağımsız milletvekili olarak özgür iradesiyle temsil edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

5’inci madde üzerinde soru-cevap…

Sayın Buldan söz istemiş; buyurun efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Şimdi, bu açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülere disiplin cezaları veriliyor. Açlık grevinde olan bir tutuklu ya da hükümlü bedeni üzerinden eylem gerçekleştiriyor; dolayısıyla idareye yönelik bir eylem yok, ama buna rağmen tutuklular ve hükümlüler disiplin cezasına çarptırılabiliyor.

Örnek olarak, Diyarbakır D tipinde kadın tutuklulara yönelik böyle bir uygulama var ve bunların içerisinde bir milletvekilimiz de var, Sayın Selma Irmak. Geçen hafta arkadaşlarımızın ziyareti sırasında, açlık grevinde olduğundan kaynaklı disiplin cezasına çarptırıldığı açıklandı. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Buldan’ın sorusunda, açlık grevine katılanlarla ilgili disiplin cezası verilmesini eleştiren bir tespit var.

Değerli milletvekilleri, bu, mevzuata dayalı olarak yapılmış bir tasarruf. Burada bu cezalar, disiplin cezaları infaz hâkimlerinin denetimine tabi, itirazı mümkün, yanlış bir şey, tasarruf varsa, cezaevi idaresinin tasarrufu varsa bunlar infaz hâkimliğinin kararlarıyla kaldırılabilecek şeylerdir. Ama bunun ötesinde, infaz hâkiminin de yapamayacağı, mevzuata dayalı bir husus var ise ne cezaevi yönetiminin ne de infaz hâkiminin burada yapabileceği çok fazla bir şey yok, olay tamamen bir mevzuat düzenleme işiyle ilgilidir.

Teşekkür ediyorum.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Değiştirilebilir ama Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yok.

Şahıslar adına Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Eksik, yanlış yapılan bir kanun mahkeme kapısından döndü, düzeltiyoruz, görevimizi yapıyoruz. Ne yapalım, böyle. Sayın Ali Uzunırmak’ın söyledikleri size zor gelmesin, gerçekten kendi eksiğimizi itiraf ediyoruz, ifade ediyoruz. Bir de ilgisi olmayan kanunları böyle son anda birbirine iliştirmek de hukuk yapma tekniğine çok uygun değil, o da böyle kapı aralığında kanun yapmak gibi oluyor, o da doğru değil. Kanunlar-Kararların, grupların buna çok dikkat etmesi gerekir; yasama kalitesi noktasında bir yanlışımızı da ortaya koymaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz bu kanunu destekliyoruz, olumlu oy vereceğiz. Bir eksik, bir yanlış tamamlanıyor. Vatandaşımızın hayatını kolaylaştıran her meseleye katkı vermek de bizim görevimizdir, katkı vereceğiz. Ancak, ben bu vesileyle toplumun, milletimizin bize ulaşan taleplerinden bir-ikisini Sayın Bakana sunmak istiyorum, gereken tedbiri -muhtemel, sonunda bir açıklama da yapacaktır- bir müjdeyi de verir diye ümit ediyorum.

Birincisi: Sayın Bakan, üçüncü yargı paketini hem basına ifade ettiniz hem kamuoyuna ifade ettiniz hem Meclise getirdiniz ama bir yerlerde kadük oldu galiba. Niye? Bunun cevabı verilmeli. Şunun için söylüyorum: O üçüncü yargı paketinin içerisinde İcra-İflas Kanunu’yla ilgili çok önemli bir düzenleme vardı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bizim de bir kanun teklifimiz vardı, birleştirilmişti. Neydi o? Ev eşyasının haczedilememesi. Bizim ilave bir talebimiz vardı, üretim araçlarının da haczedilememesi. Yani atölyesindeki tezgâhı haczedilemesin insanların ki ekmeklerini kazansınlar. Ee, bu bekletiliyor. Hâlbuki bunu bekleyen, bu kanunu bekleyen çok sayıda vatandaşımız var. Buna acil bir cevap yetiştirmeniz lazım, çünkü vatandaşımız bunu beklemektedir.

İkinci bir husus: Geçen sene burada, birlikte, yine benim veya bazı arkadaşlarımızın uyarısıyla bir düzenleme yapıldı Tapu-Kadastro Kanunu’nda. O neydi? Tapu iptal davalarının yargılama giderinin, mahkeme harcının davayı kaybeden vatandaştan istenmemesiydi. Adam hem tarlasını kaybediyor… Çünkü kusur kendinde değil, tapu vermişler, o tapuyu satın almış, sonra gitmiş orman idaresi veya hazine “Burası hazinenindir.”, “Burası ormanındır.” diye iptal davasını açmış, vatandaş kendini savunamamış, sonuçta davayı da kaybetmiş; hem evi gitmiş, tarlası gitmiş hem de arkasından yüklü bir miktarda mahkeme masrafı olarak, yargılama masrafı olarak altından kalkamayacağı bir icrayla karşılaşmış. “Efendim, Yargıtaya gideceğim, temyiz edeceğim.” diyor, icra dairesi dinlemiyor, anında dayıyorlar, hemen icrası veya mal beyanı gibi bir hüküm ortaya koyuyorlar; vatandaş perişan. Bu noktada, bizim özellikle Mersin’in Erdemli ilçesinde taştan ekmeğini kazanan o insanlar seralarının veya tarlalarının, bağlarının, bahçelerinin tapusunun iptal edilmesinden sonra zaten bir mağduriyet, arkasından da mahkeme, yargılama gideri olarak önemli bir meblağla, icrayla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu konuda kanun çıkardık. Sayın Bakan, “Yargı bizim işimiz…” demeyiniz. Yargıyı kime şikâyet edeceğiz? Yargının sorunlarını, yargılamanın sorunlarını kim müdahil olup çözecek?

Şimdi size buradan söylüyorum. İşte bir mahkeme kararı bulunmaktadır elimde, burada Kanun’a aykırı yani o çıkardığımız Kanun’a aykırı “Vatandaştan 594 TL’lik nispi karar harcının davalıdan tahsiline” karar vermişler. Bu bir yerden düzeltilecek ama düzeltilinceye kadar da kurbağanın gözü çatlayacak. Bu türlü yanlışlıkların da düzeltilmesini, bir şekilde tedbir alınmasını ben bu vesileyle tekrar gündeme getirerek vatandaşlarımızın talebi doğrultusunda, Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum. Ümit ederim ki kendilerinin de bir açıklaması olacaktır.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Şahsı adına Sayın Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü, yargı sistemimizin vazgeçilmez unsuru avukatlarımızın gününü kutluyorum. Adaletin tecellisi için savunma hizmetini fedakârca yürüten tüm avukatlarımıza meslek hayatlarında başarılar diliyorum.

Birkaç gün önce Adana’da icra takibi sırasında Kenan İskender adında bir avukat arkadaşımız saldırıya uğradı, yaralandı, kendisine geçmiş olsun diyorum. Bu vesileyle, bugüne kadar avukatlık hizmetini yürütürken saldırı sonucu vefat eden tüm arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara, saldırıya uğrayanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.

Kanun üzerinde tabii, detaylı olarak arkadaşlarımız açıklamalar yaptı. Bu kanun milletimizin hizmete erişimini daha da kolaylaştıracak; bir. İkincisi de adli sicil kayıtlarındaki silinmeyle ilgili adaletsizliği ortadan kaldıracaktır. Kanunun AK PARTİ hükûmetlerine uygun olarak millet eksenli hizmeti kolaylaştıracağı inancıyla emek veren Sayın Bakanımıza, tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.

Ülkemiz ve milletimiz için kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.

6’ncı madde üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün oylamasından önce Komisyon Başkanının bir redaksiyon talebi vardır.

 ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teklifin başlığının “Adli Sicil Kanunu ile Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 18.29


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

4’üncü sırada yer alan, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 207) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 207 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Sayın Kaplan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı denetimli serbestlikle ilgili yasa tasarısı hakkında söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten, cezaevlerimiz bir felaket, infaz sistemimiz bir afat. Kapasite fazlasıyla; bir yatağa 4 kişi, bazı yerlerde bir yatağa 3 kişi düşüyor ve vardiyalı yatma sistemini uygulayan dünyanın 16’ncı büyük ekonomisinde ve bu yıl da yüzde 8,5 büyüme oranı gösteren ülkemizde bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı aşmak gerekiyor. Nasıl aşacağız? Eğer cezadan amaç suçluların ıslahıysa, topluma kazandırmaysa, insan onuruna yaraşır bir sistemi de kurmak zorundayız. Bu mağduriyetleri gidermek… Cezasının bitmesine belli bir süre kalanlar için -bir yıl- veya duruma göre farklı konumlarda olanlar için -yaşlılar için, çocuklu anneler için, hastalar için- bu farklı bir biçimde uygulanabilinir, onlarda süre yükseltilebilinir iki yıla, üç yıla, beş yıla kadar. Bu konuda Hükûmetin eğer bir önergesi gelirse makul bulduklarımızı da destekleyeceğiz.

Denetimli serbestliği bekleyen binlerce kişinin olduğunu biliyoruz. Sizlere de muhtemelen telefonlar geliyordur, mektuplar geliyordur. İnanın üç saat önce de beni cezaevinden telefonla arayan mahkûmlar oldu: “Denetimli Serbestlik Yasası ne oldu, bugün görüşülür mü?” Evet, bugün görüşülüyor. İşte, ilk konuşmayı biz yapıyoruz ve bu konuda elbette ki -belki sayıları 10 bini aşkın- cezaevlerinde nispi bir ferahlama getirecekse ve bu sistemle yeniden iş edinme, yeniden topluma kazandırılma, yeniden aile yanına gitme, yeniden bir hayat kurma, yeniden kendini gözden geçirme şansı tanıyacaksa -ki tanır diye, bunun dünya örnekleri var- bunu desteklemek gerektiğini biz söylüyoruz. Partimiz bu tür konularda, önceki yasada da olduğu gibi… Yani yapıcı muhalefet konusunda sıkıntı çıkarmıyoruz, aksine, katkı sunuyoruz. Bunda da katkı sunacağız elbette ki.

Sistem nasıl uygulanacak? Aslında, net bir şey yasaya baktığınız zaman anlaşılmıyor. Yani bu sistemde, bir yıllık denetimli serbestlikte, Avrupa’da uygulanan ev hapsi modelinden tutun da, işte, başka bir yerde çalıştırmaya kadar farklı farklı modlar var. Yani bir tek düzenleme, bir tek tiplilik yok. Bu biraz kaygı yaratıyor bizde çünkü sistem infaz hâkimliğine bırakılırsa -yani yasal bir düzenleme de net konulamıyorsa, biraz takdire, uygulamaya kalıyorsa- o uygulamayı da adil yapmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıya kalınır.

                                       

(x) 207 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Burada uzun uzun yasa üzerinde konuşmak istemiyorum. Zaten, kısa geçmek istiyorum. Bir an önce yasalaşsın çünkü herhâlde bu yasayı bekleyenlerin hepsi “Aman, bir an önce çıksın, muhalefet partileri dâhil herkes katkı sunsun.” diye düşünüyorlardır. Tabii, buna ne kadar kadro alınma durumu yasanın içine girmiş, zorla çalıştırma var mı yok mu, çocuk eğitimlerinin durumu, elektronik gözetim izleme yöntemi, denetimi nedir, işte, imza verme, gitme gelme, bir yerlerde belli bir süre kalma, bir yerlere gidememe, bir bölgeden çıkamama… Bütün bunlar, uygulayıcıların çok hakkaniyetle ve adaletle yerine getirmesi gereken bir belirsizlik getiriyor. Sadece, bu yasa çıktı, yarın herkes cezaevinden çıktı, evine gidecek gibi bir durum da dört dörtlük yok. O zaman, bu yasanın içindeki uygulamaların iyi niyete ve hakkaniyete uygun olarak karar mercileri, infaz hâkimlikleri tarafından ve ilgili merciler tarafından yerine getirilmesi gerekiyor.

Bilmiyorum, tabii, Sayın Bakanın önerdiği, Bakanlığın önerileri elbette ki olacak 0-6 yaş grubu çocuklarla ilgili. Belki iki yıl süresi kalan kadın hükümlüler, ağır hastalık durumunda olan mahkûmlar, hükümlüler, üç yıl veya daha az süre kalan hükümlülere, çok ağır durumlar, adli tıp para cezasının ödenmemesiyle gelen durumlar… Bu arada da, sıkça gelen telefonlardan, taahhüdü ihlal nedeniyle hapse girecekler var, diyorlar ki: “Biz çek verdik, çekimizi ödeyemedik. İcra geldi, taahhütte bulunduk. Taahhüdü yerine getiremedik, paramız yoktu. Ama Çek Yasası çıktı, Çek Yasası’ndan hiçbir şey ödemeyenler, taahhüdü olmayanlar kurtuldu, bizim durumumuz ne olacak?” Ben de buradan Sayın Bakana ve bürokratlarına söylüyorum, bu mağduriyet ne olacak? Bunun da mutlaka bir çözümü olması gerekiyor.

Yalnız, bir hukukçu olarak bir kaygımı burada paylaşmama izin verin diyeceğim. F tipi cezaevlerine… Arkadaşlar, F tipinin uygulaması -bu aralar avukatları ziyaret ettim, gazetecilere ziyarete gittim- ve bir sistem sorunu var ki o sistem insan haklarıyla gerçekten sorunu olan bir sistem, insanlıkla sorunu olan bir sistem. Bu sistemde güvenlik, gözetim, görevliler, disiplin cezaları, bunların hepsi bir sistem olarak tahammül edilmez, katlanılmaz düzeydedir. Bu konuda, bir grubun değil hepimizin sorunu olarak, bir Meclis araştırmasıyla bu F tipi sistemini tekrar mutlak surette gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu konuda her yerden şikâyet geliyor ve bu sistem, bu baskı, izole etme ve gerçekten katlanılmaz, zaten dört duvar arasında olan bir yaşamda ve bakım, gıda vesair koşulları da eklediğiniz zaman, zor koşullar söz konusu.

Burada Sayın Bakanlık bürokratlarından bir sorunun cevabını vermelerini isteyeceğim. Bu sorum çok basit. Cezanın amacı nedir? Hapislerin amacı nedir? Islah etmek mi, topluma kazandırmak mı? Eğer bir kişinin cezaevinden çıkma durumu varsa, ihtimali varsa onu ıslah edersiniz. Eğer bir kişiye, suç tipi itibarıyla, siz ölünceye kadar cezaevinde kalacaksınız ve burada öldükten sonra cezanız bitecek derseniz, bu cezadan neyi beklersiniz, bu infaz sistemi neyi ıslah edecek? Topluma ölü kazandırmak mümkün mü acaba? Böyle bir infaz sistemi dünyanın bir yerinde var mı, merak ediyorum yani ölünceye kadar infaz sistemi. Yani kantarın topuzunu bu kadar kaçırmanın anlamı ne? Hele suç ayırımı yaparak -terör suçlarından veya başka tip suç kategorilerinden alınarak- belli suç tiplerine ayrımcılık yaparak yapılan uygulamada, ağır müebbet alan bir hükümlü ölünceye kadar cezasını çekmek durumundadır. Peki, ölünce cezasını çekecekse siz kimi, neyi ıslah edeceksiniz, topluma neyi kazandıracaksınız? Böyle bir ıslah yöntemi var mıdır? Dünyada örneği var mıdır? Böyle bir ıslah yöntemini, böyle bir yöntemle cezaevi infaz sistemini nereden örnek aldınız? Bunun cevabını bulmak, aramak zorundayız.

İdam cezası kalktı, idam cezasının yerine müebbet hapis, artı ağırlaştırılmış müebbet hapis getirildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapisle infaz sisteminde, yeni Ceza Kanunu ve Ceza Yargılama Usulü ve İnfaz Yasası’na göre de bu getirildi. Şimdi, bir kişiyi ölünceye kadar cezaevinde infazla tutmak neyi ıslah edicidir, neyi çözücüdür, topluma neyi kazandırıcıdır? Bu sorunun cevabını mutlaka bürokratların bir çalışmayla ortaya koyup getirmesi gerekiyor.

Ve son sözümüz: Arkadaşlar, 130 bin kişi var cezaevlerinde. Resmî siyasi tutuklu sayısı 10 binin üstünde. Buraya, doğruya gelelim. Bugüne kadar devletler siyasi tutuklu ve hükümlüler ile ilgili özel düzenleme, af veya infaz erteleme yasaları çıkarmıştır. Devletlerin kendisine karşı işlenen suçlarda bunu getirmesi anlaşılabilinir. Ama son zamanlarda çıkarılan bütün af yasalarında özellikle siyasi suçluların ayrık tutulduğu görülüyor; ayrılıyor ve bir öç alma, bir kin, bir öfke üzerine kurulmuş bir sisteme dönüşüyor.

Şimdi, burada -bağışlayın, bu örneği vermek zorundayım, içerideki hiçbir hükümlü de üstüne alınmasın- bu ülkede, yüz kızartıcı suç işleyen birisi -suçu ne olursa olsun, saymayacağım- bir yılı kala yararlanabilir. Bu ülkede, ırza geçmeden tutun ihaleye fesat karıştırmaya kadar, organize kaçakçılıktan tutun bilmem neye kadar, bir yıla kadar, hükümlü birisi bundan yararlanabilir. Kim yararlanamaz biliyor musunuz? Düşüncesini açıklayan bir aydın, bir yazar, bir siyasetçi, bir seçilmiş bundan yararlanamaz. Bir şiir yazan, bir şiir okuyan, bir kitap yazan, bir düşünce açıklayan bir kişi bundan yararlanamıyor. Niye? Terörle Mücadele Kanunu’na göre olan suçlarda infaz hukukunda açık cezaevlerine gönderilme yoktur. Onun için açık cezaevlerinde siyasi suçlardan hükümlüler bulunmamaktadır ve yararlanamıyor. Bu ayıbı, bu eşitsizliği, bu adaletsizliği Bakanlığın bir sonraki yargı paketinde bir şekilde telafi etmesi gerekiyor. Telafi etmediği takdirde toplumsal barışı sağlayamayız çünkü bu, toplumsal barışla da direkt bağlantılıdır. Bakın, geçen dönem bir milletvekili arkadaşımız bu kürsüde yaptığı konuşmalardan dolayı on altı sene hapis cezası aldı. Basın suçları bunun içinde, basın suçları da TMK’ya, Terörle Mücadele Kanunu’na giriyor.

O zaman ne yapacağız? Bu ülkede düşünce, örgütlenme özgürlüğünün önünü açacağız, siyasi suçlara bu kadar düşmanca bakmayacağız. Bu ülkenin konuşanına, kitap yazanına, aydınına, karikatür çizenine, resim çizenine “Teröristtir.” deyip “Müstahaktır.” muamelesi çeken bir devlet kendi evlatlarıyla barışamaz. Kendi evlatlarıyla barışması için infaz hukukunda eşitliği sağlaması lazım. Ne demek? Demokrasiyi, 12 Eylül darbesini eleştiren bir konuşma yapmış bir kişi diyelim ve propagandadan da ceza almış, yararlanamayacak bundan; şiir okumuş, yararlanamayacak; kitap yazmış, yararlanamayacak ama diğer suçların hepsi yararlanacak. Peki, niye bütün suçlar yararlanamıyor bundan? Burada bir zihniyet sakatlığı var; bu sakatlığın giderilmesi lazım, bu eşitsizliğin giderilmesi lazım. Sakat yanı var bu yasanın, yeterli bir yasa değildir. Bunun yeterli bir yasa durumuna gelmesi için, eğer hükümlüler için fark yapılmayacaksa, mutlaka onlarla ilgili infaz hukukunun da düzeltilmesi gerekiyor.

Ben, buradan, tekrar tekrar, bu yanlışın bir an önce düzeltilmesinin Türkiye’de demokratikleşmeye, toplumsal barışa katkı sunacağını söylüyorum, grubumuz da bunu defalarca söylüyor.

Bu Avukatlar Günü’nde şunu çok açık söyleyeceğim:  Eğer “hukukun üstünlüğü” diyorsanız, kutsal olan savunma hakkı özgür olacak arkadaşlar. Eğer “bağımsız yargı” diyorsanız, savunma makamı, avukatlık makamı, yargının onsuz olmaz üç süjesinden biri olan savunma makamı özgür olacak. Eğer adil bir yargılama istiyorsanız, öyle, gizlilik, gizli tanık olmayacak, gizli dinlemeler olmayacak; savcı kısıtlılık kararı vermeyecek, savcının elinde ne delil, done varsa avukatın elinde de o olacak. Eğer savcının silahıyla savunmanın silahı -iddiayla savunmanın silahı- eşit değilse bu Meclisten çıkan bütün sözleşmelere attığımız imza, verdiğimiz oy yalandır. Milletin iradesini kullanıyoruz, milletin iradesi adına Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni imzaladık. Orada adil yargılanma hakkı vardı, savunma hakkı; yalandır o zaman. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzaladık, 6’ncı maddede savunma hakkı vardır; eğer uygulamıyorsak yalandır demek ki yapılanlar, söylenenler. Anayasa’nın 90’ıncı maddesini değiştirdik, dedik ki: “Avrupa Mahkemesi savunma standartları, yine, avukatlığın dokunulmazlığıyla ilgili kriterler var, özel yasası var, üstü aranamaz, bürosu aranamaz. Adalet Bakanlığının izni gerekir.” Özel yetkili hâkimler ve savcılar “Ben Adalet Bakanını tanımıyorum.” diyor, “Ben özel yasayı tanımıyorum.” diyor, “Ben özel olarak izin verilmesini tanımıyorum.” diyor, “Ben başıma buyruğum, istediğim kapıyı kırarım, istediğim yere girerim, istediğimi de alırım.” diyor ve “Gizlilik, meslek sırrını, dosyalarını, evraklarını da alırım, siyah bir torbaya, poşete koyarım, gözlerini de bağlarım, Terörle Mücadele Kanunu’ndan ‘Teröristtir.’ diye yargılarım.” diyor. Siz o avukatları tutuklayıp, böyle getirip içeride… O savcılar, aynı okulu bitiren o savcılar, aynı hukuk fakültesini okuyan aynı savcılar, savunmanın kutsal olduğunu bilen o savcılar, özel yetkileri başlarına geçince babalarını, analarını, adaleti, Tanrı’yı bile tanımaz bir güce erişmenin, sonsuz, kudretsiz, kontrolsüz gücü olmanın hangi hukukunu işliyorlar, kimin adına işliyorlar? Kimin adına işliyorlar? Sıkıyönetimde işlenmiyor bu. Sıkıyönetimde uygulanmayan, işlenmeyen bu hukuku nasıl savcılar avukatlara işledi? Savcılar nasıl avukatları görevlerinden tutukladı? O savcılar bugün, o avukatların iddianamesini 5 Nisan Avukatlar Günü’nde hediye ederek gönderdiler 16. Ağır Ceza Mahkemesine. E, Kenan Evren’i biz niye yargılıyoruz o zaman burada, ona yargılama dersek? Bunu kabul edemeyiz arkadaşlar. Kutsal olan savunma hakkı herkese lazımdır. Bir gün bu zulmü uygulayan savcılara da lazım olacak.

Ben avukat olarak görev yaptığım İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde, bir gün, savcılara, 10 tanesine şunu söylemiştim: “Bir gün savunma hakkı size de lazım olur.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden içtihatlar okuyordum, gülüyorlardı. Bir gün o savcıların yüzlerine baktım, “Bu mekânınız devamlı değildir.” dedim ve o konuştuğum savcılardan, hâkimlerden 3 tanesi bir sene sonra rüşvetten içeri girdiler, avukatlara muhtaç oldular, savunmaya muhtaç oldular. Şimdi, ben özel yetkili savcıların hepsine buradan sesleniyorum: Sizin de bir avukata ihtiyacınız olacak. Avukatlar üstlerinde güç tanımadılar, kimsenin üstünde de güç kurmadılar; efendi tanımadığı gibi köle de olmadılar; asla, bu ülkede de olmayacaklar, boyun eğmeyecekler. Bu zulme karşı, darbelerde, cuntalarda en direngen mücadele verenler de avukatlar olmuştur.

Özgürlükçü, mücadeleci avukatların hepsinin Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Zulme, baskıya karşı da suskun olanları buradan kınıyorum. Öyle avukatlık… Binlerce avukat var ama onurlu duran avukatların adını tarih yazar. Sokrat’ı yazar ama 12 Eylül sıkıyönetiminin savcılarının da, hâkimlerinin de hiçbirini yazmaz. Özel yetkili mahkemelerin savcılarını, hâkimlerini de tarih yazmayacak ama onların karşısında onurla direnen bütün hukukçuları, avukatları, savunma makamını, savunanları onurla yâd edecektir, bunu şimdiden size buradan söylüyorum ve asıl bunun karşısında susmayacağız diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Kanunun tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, bugün cezaevlerinde tam 132 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, 2002 yılında 59 bin olan toplam tutuklu ve hükümlü sayısı bugün âdeta cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır. Bunun sonucu olarak bugün cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin büyük bir bölümü ya yatak nöbeti tutmakta ya da beton zeminlerde yatmaktadır.

Ayrıca yine bugün, ülkemizde uzun tutukluluklardan kaynaklanan insan hakkı ihlalleri iç ve dış tüm çevrelerce ciddi kaygılar yaratan ağır bir soruna, ağır bir bunalıma dönüşmüştür. Dolayısıyla görüştüğümüz bu yasa tasarısının diğer gerekçelerinin yanı sıra, başta cezaevi kapasite sorunlarını kısmen de olsa azaltmak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği ancak bu alandaki temel sorunları büyük oranda çözmekten uzak olduğu görülmektedir.

 

Değerli milletvekilleri, tasarıya baktığımızda birinci olarak, açık ceza infaz kurumlarında cezasının altı ayını kesintisiz olarak geçiren veya çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte 1’ini tamamlayanlardan, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlülerin istekleri hâlinde cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazına ceza infaz kurumunca hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınmak suretiyle infaz hâkimi tarafından karar verilebilecektir.

İkinci olarak, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluştuğu hâlde iradesi dışında bir başka nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluştuğu tarihten itibaren altı aylık süre geçtiğinde bu hükümlüler de tasarıyla getirilen infaz hükmünden yararlanabileceklerdir. Dolayısıyla bu hükümlere bakıldığında, tasarıda suçlar ve cezalar arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın hapis cezasının infaz koşullarının dikkate alınması suretiyle düzenleme gerçekleştirildiği görülmektedir.

Yine, tasarıyla eklenmesi düşünülen 105/A maddesinin üçüncü fıkrasında, denetimli serbestlik uygulanmak suretiyle cezasının dışarıda infazına karar verilen hükümlünün koşullu salıverilme tarihine kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması veya bir konut ya da bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması veya belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi yahut belirlenen programlara katılması yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına, hükümlünün isteğine bağlı olmaksızın sonradan değiştirilmesi mümkün olmak kaydıyla ilgili denetimli serbestlik müdürünce karar verileceği ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, cezaevinde kaldığı süre içerisinde çoğunluğu işini, ailesini ve sosyal ortamını kaybetmiş, yardım ve desteğe ihtiyacı olan hükümlülerin toplum içine planlı bir şekilde bırakılmaları, dışarıda desteklenmeleri suçluların ıslahı ve topluma kazandırılmaları açısından önemlidir. Bu bağlamda, tasarıyla getirilen düzenlemeler ülkemizde suç ve ceza siyasetinin istikrarlı hâle gelebilmesi açısından eleştirilse de, daha doğru olan, modern ceza hukukunda cezanın tenkil edici özelliğinin yanı sıra ıslah edici, topluma kazandırıcı özelliğinin daha önde tutulması nedeniyle bu tasarı bizce de olumlu bir tasarıdır ancak eksik bir tasarıdır.

Değerli arkadaşlar, öncelikle az önce Sayın Kaplan’ın da ifade ettiği gibi, bu tasarıda suçlar ve cezalar ayrımı yapılmaksızın cezanın miktarı ve cezaevleri niteliği göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılmaktadır. Yani ya açık cezaevine nakledilmiş olacak hükümlü ya da açık cezaevine nakledilme şartlarını taşımış olacak. Yani dolayısıyla, bu düzenlemede yüksek güvenlikli cezaevleri yasanın kapsamı dışında bırakılmıştır. Oysaki hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde ifade edilen kanun karşısında eşitlik ilkesi, hukuk devletinin temelidir. Bu tasarıyla sadece açık cezaevinde yatan hükümlülerin veya açık cezaevine nakledilme koşulları gerçekleşmesine rağmen, ellerinde olmayan sebeplerle açık cezaevine nakledilemeyen kapalı cezaevindeki hükümlülerin yararlandırılması, yüksek güvenlikli cezaevindeki özellikle terör suçu gibi nitelendirilen, aslında bizim anladığımız anlamda terör suçu kapsamına girmeyen, düşünce suçu kapsamında değerlendirilen hükümlülerin bu yasa tasarısı kapsamı dışında tutulması hukuk devletinin, demokratik devletin temel normlarıyla, temel ilkeleriyle örtüşmemektedir. Bunu öncelikle temel eleştiri olarak koymak gerekir.

Değerli milletvekilleri, cezanın koşullu salıverilmesine kadar olan, bir yılı aşmayan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazı, hükümlünün cezasının infazının bir parçasıdır ve bu anlamda yargısal bir faaliyettir. Hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 9’uncu maddesine göre yargı faaliyeti Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce yerine getirilmektedir. Bu nedenle, mahkemelerce verilen cezanın bir bölümünün denetimli serbestlik programlarından hangisiyle çektirileceğine yargıcın değil, denetimli serbestlik müdürünün karar vermesi bir yargı fonksiyonu hakkında yargıcın dışında bir başka kişi veya kurumun karar vermesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Anayasa’mızın 9’uncu maddesinin açık hükmü göz önünde tutulduğunda denetimli serbestlik tedbirlerinden hangisine denetimli serbestlik müdürünce karar verileceğine yönelik düzenleme, yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce ve yargıçlarca kullanılacağı hükmüne, yani Anayasa’nın 9’uncu maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarıdaki öngörülen tedbirlerden kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın da Anayasa’mızın 18, 49 ve 55’inci maddelerine açıkça aykırılık oluşturduğu görülmektedir. Anayasa’mızın 18’inci maddesine göre “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” ancak 18’inci madde tutuklu ve hükümlülere yönelik bir istisna da getirmiştir ve tutukluluk ve hükümlülük süreleri içerisindeki çalıştırmaların angarya sayılamayacağına yönelik bir düzenleme içermiştir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; ancak Anayasa’nın 18’inci maddesine baktığımızda, tutuklu ve hükümlülerin çalıştırılmaları her ne kadar angarya olarak kabul edilmese de ücretsiz çalıştırmaya yönelik herhangi bir hüküm içermediği açıkça görülmektedir. Yine Anayasa’mızın 55’inci maddesine göre de “Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır.” Yani Anayasa’mızın 55’inci maddesi, emeğin karşılığı olan ücretin ödenmesi konusunda devlete özel takip görevi vermiştir. Şimdi, biz, burada, devletin Anayasa’da anılan yükümlülüklerinin yine devlet eliyle kaldırıldığı bir düzenlemeyi yasalaştırmaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Anayasa’mızın 18 ve 55’inci maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Yani kamuya yararlı bir işte çalıştırılması 18’inci madde kapsamında makuldür. Ancak 18’inci madde ve 55’inci madde, yani emeğin kutsal olduğu, emeğin karşılığı ücretin verilmesinin devlet tarafından özellikle takip edilmesi yükümlülüğünü düzenleyen madde karşısında, çalıştırmanın ücretsiz olmaması ve bir ücret mukabili karşılığında yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine, tasarıya göre, şüpheli sanık ve hükümlülerin toplum içerisinde izlenmesi, gözetim ve denetiminin elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilmesi düzenlenmiştir. Madde metninden anlaşıldığı üzere, getirilen bu düzenleme, sadece hükümlülerin denetimli serbestliğine ilişkin olmayıp, aynı zamanda soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutuklanması gerekip de tutuklanma tedbiri yerine hakkında adli kontrol tedbirine karar verilen veya tahliye edilip de hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan şüpheli veya sanığın takibine ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Ancak, maddenin metniyle maddenin gerekçesi karşılaştırıldığında, maddenin gerekçesinin maddeyi izah etmekten uzak olduğu görülmektedir. Madde metninde, tutuklu ve hükümlülerden bahsetmesine karşın, madde gerekçesinde “toplum içerisine bırakılan bazı hükümlüleri devamlı surette kontrol altında tutmak ve izlemek için elektronik cihazlardan yararlanılabilmesine imkân sağlamak” ifadesi kullanılmıştır. Yani daha açıkçası, madde metninde “tutuklu” ve “hükümlü” kavramları birlikte kullanılmışken, maddenin gerekçesinde “tutuklu”, “şüpheli”, “sanık” kavramlarına yer verilmemiş sadece “hükümlü” kavramına yer verilmiştir. Dolayısıyla her ne kadar asıl olan maddenin metni olmakla birlikte maddenin gerekçesinin son derece eksik ve hatalı olduğu, dolayısıyla izaha muhtaç olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan, yine bu kapsamda Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 109’uncu maddesi gereği, ancak üst sınırı üç yıla kadar veya daha az hapis cezası gerektiren bir suç nedeniyle yürütülen  bir soruşturmada adli kontrol sistemine başvurulabilecektir. Yani, CMK’nın 109’uncu maddesine göre üst sınırı üç yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren bir suçun soruşturması veya kovuşturması sırasında tutuklama tedbirinin yerine adli kontrol  tedbirinin hükmedilmesi bu maddeye göre mümkün değildir. Dolayısıyla, CMK’nın 109’uncu maddesindeki bu sınırlama karşısında şu an itibarıyla yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda verilen tutuklama kararlarında arzu edilen neticeye ulaşılmasının mümkün olmadığı açıkça görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, başta değerli milletvekillerimiz Sayın Haberal, Sayın Balbay olmak üzere bugün Parlamentoda olması gereken, bizlerle birlikte yasama görevini yapmaları gereken 8 milletvekilimiz, 100’ü aşkın gazeteci, 300’ü aşkın subay, astsubay, 600’ü aşkın öğrencinin de aralarında bulunduğu binlerce insan tutukludur.

Adalet ve Kalkınma Partisinin -az önce de ifade ettiğim gibi- ileri demokrasi anlayışıyla birlikte bugün ülkemizdeki tutuklu ve hükümlü sayıları cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır. Siyasal iktidar, cezaevlerinde yer kalmadığı için yeni cezaevleri yaptırmakla övünür hâle gelmiştir. Ülkemizdeki tutuklama kararları ise maalesef, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tespitiyle “basmakalıp” gerekçelerle verilmektedir ve bu durum artık münferit olmaktan çıkmış, sistematik bir soruna dönüşmüştür.

Evrensel hukukta tutuksuz yargılamanın esas, tutukluluğun istisnai bir durum olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, Anayasa’mızın masumiyet karinesine yönelik 38’nci maddesine ve Anayasa’mızın uluslararası sözleşmelerin iç hukuk hükmünde olduğuna dair 90’ıncı maddelerinin açık hükümlerine rağmen, bugün binlerce insan, haklarında suçun sübutuna yönelik bir mahkeme kararı olmaksızın somut delillere dayanmayan soyut iddialarla cezaevlerinde çürütülmektedir. Buna, Sayın Mustafa Balbay, Sayın Haberal ve milletvekillerimiz de dâhildir.

Değerli milletvekilleri, telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bu uzun tutukluluklar nedeniyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2009 yılından bu yana ülkemizi yüzlerce kez mahkûm etmiştir. Bu mahkûmiyet kararlarına baktığımızda da hep aynı gerekçeler karşımıza çıkmaktadır. Bir, yargılamada makul süre aşılmıştır. İki, uzun süren tutukluluklar ceza yerine geçmektedir. Üç, uzun süren tutuklamalar ağır bir insan hakkı ihlalidir.

Değerli milletvekilleri, yine tüm dünyadaki 35 bin terör suçlusunun 12 bini bugün Türkiye’dedir. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ine sahip olan ülkemiz, Sayın Başbakanın savcılığa soyunmasının ve iktidara muhalif tüm kesimlere terör örgütü üyesi muamelesi yapılmasının sonucu olarak maalesef tüm dünyadaki terörle suçlanan insan sayısının üçte 1’ini bünyesinde barındıran bir ülke konumuna gelmiştir ülkemiz.

Bugün “Parasız eğitim istiyoruz.” dediği için, pankart açma, yumurta atma gibi Batı demokrasilerinde son derece sıradan ve meşru eylemleri gerçekleştirdiği için yüzlerce, binlerce üniversite öğrencisi, özel yetkili mahkemelerde terör örgütü suçlamasıyla son derece ağır yaptırımlarla karşı karşıyadır.

Nitekim, Uluslararası Yargı Reformu Sempozyumu’nda Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın “Yeni mağdurlar ve mazlumlar yaratılmasın. Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyiz.” şeklindeki ifadeleri, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak’ın “Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü uzun olmamıştır.” şeklindeki saptamalarıyla yargının baskı altına alınmamasına yönelik söylemleri ülkemizde ve yargımızda yaşanan sürecin açık yansımalarıdır.

Sadece iç çevrelere göre değil, daha düne kadar Adalet ve Kalkınma Partisini reformist parti olarak gören, Adalet ve Kalkınma Partisine toz kondurmayan, Adalet ve Kalkınma Partisini her şart ve koşulda destekleyen Avrupa Birliği temsilcilerine göre de artık Türkiye’deki gelişmeler anlaşılması zor, kaygı verici ve kabul edilemeyecek gelişmelerdir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu gelişmeler ışığında bugün görüşmekte olduğumuz Denetimli Serbestlik Yasa Tasarısı yararlanacak hükümler açısından olumlu olmakla birlikte son derece yetersiz, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı, yargının temel sorunlarını çözmenin ve adaleti sağlamanın ötesinde yatacak yer bulunmayan cezaevlerini kısmen rahatlatmaya dönük, alınacak personel sayısı ve idare hukukunun temel ilkelerine aykırı görevlendirmeler itibarıyla da kadrolaşmaya yönelik bir düzenlemedir.

Yargının sorunlarının çözülmesi için bu Denetimli Serbestlik Yasa Tasarısı’nın işte Adalet Komisyonunda görüşülen Üçüncü Yargı Reformu Paketi’nin de dışında, Anayasa’mızın başlangıç kısmında ifadesini bulan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sonucu olarak yürütmeye karşı yargının bağımsızlığını sağlayacak, âdeta Adalet Bakanlığının ikinci müsteşarlığına dönüşen Hâkim ve  Savcılar Yüksek Kurulunu hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine göre yeniden yapılandıracak, AKP İktidarının ve cemaatleşen güç odaklarının yarattığı korku devletinin bir aracı hâline dönüşen özel yetkili mahkemeleri hukuk devletinin sınırları içerisinde olan mahkemelere dönüştürecek, atama şeklindeki seçim ve blok listeyle yeniden yapılandırılan yüksek mahkemeleri özüne ve görev anlayışına geri döndürecek ve nihayet bugün aramızda olması gereken tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın da Parlamentoda görevlerini yapmalarına olanak sağlayacak daha köklü, daha gerçekçi, daha adaletli düzenlemelere ihtiyaç vardır.

Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.

Sayın Türkoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 207 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime, iki gün evvel Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde meydana gelen olaylara değinerek başlamak istiyorum. 3 Nisan günü iki ayrı grup arasında meydana gelen kavga olayında, önce güvenlik güçlerini Fakülteye davet eden, sonra olay tam sakinleşmeden çevik kuvveti gönderen ve 12 vatanperver genci 300 bölücü anlayışın önüne atan okul yönetimini şiddetle kınıyorum. Bu 12 vatanperver genci, aynı 12 Eylül mantığıyla “Bir sizden, bir onlardan.” anlayışıyla okula almayan Fakülte yönetimini ve Rektörlüğü adil olmaya davet ediyorum.

Avukatlarımızın bu önemli gününü de kutladığımı ifade etmek istiyorum.

Tasarıyla hedeflenen amacın, ceza ve infaz kurumlarında uzun süre kalan hükümlülerin kaybolan iş, aile ve sosyal ortamlarını düzeltmesi için salıverilme sonrasında verilecek yardım ve destekle toplum içerisine bırakılması ve cezaevinde amaçlanan ıslah işlemine denetim ve gözetim altında toplum içinde de devam edilmesidir. “Suçluların topluma kazandırılması.” diye de özetlenebilecek bu amacın, tasarıyla getirilen düzenleme ile iyi bir uygulama sonucu ortaya sosyal anlamda önemli bir fayda getireceği sağlıklı bir beklentidir. Çünkü düzenlemeyle, kapsam dâhilindeki kişilere, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırma, zorunlu eğitim programlarına katılma ve seyahat sınırlaması getirilmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tasarıya olumlu baktığımızı ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Tabii, bu kısmi nitelikli af sayılabilecek haktan yararlanabilmek için şartlı salıvermeye bir yıl ve daha az süresi kalmak ve iyi hâlli olmak şartlarını taşımak gerekmektedir. Diğer yandan, son dönemdeki uzun süreli tutuklamaların ve sık sık verilen tutuklama kararlarının önüne de geçilmek istenmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aslında tasarının içinde saklı olan şeyleri de görmemiz gerekmektedir. Öncelikle tasarı, normal kapasitesi 80 bin olan cezaevleri, sıkıştırılmış kapasitesi 116 bin olmasına rağmen, bugün 132 bin civarında tutuklu ve hükümlüyü barındırmaktadır. Tasarıyla yaklaşık 15 bin kişi denetimli serbestlikten yararlanacak ve cezaevlerinden salıverileceklerdir.

Peki, daha sonra bu boşalan yerler ne olacak, kimlerle doldurulacak? Mevcut ceza ve infaz rejimimizin önemli sorunları nasıl ve ne zaman giderilecek? Ceza infaz koruma memurlarının sorunları -ki başta çalışma koşulları ve özlük hakları bu kürsüden çok kez dile getirildi- ne zaman çözülecek?

Peki, cezaevlerinin ıslah etme özelliği ne durumdadır? İşte, Pozantı Cezaevi, sorun kamuoyu tarafından öğrenilirse bir hamaset, üst perdeden konuşmalar. Çözüm? Çözüm, Pozantı’dan al Sincan’a taşı; işte çözüm. Hâlbuki ele alınması gereken şey, ceza infaz sisteminin tüm unsurlarının sorunlarıdır.

İnfaz hizmetlerinin etkinliğinin artırılması için fiziki ve teknik altyapı eksiklikleri giderilmeli, teşkilat ve personel yapısı güçlendirilmelidir. Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz kurumlarında insan onuruna yakışır bir biçimde ve güvenlik içerisinde barındırılmaları, iaşeleri, tedavileri, sevk ve nakilleri, eğitimleri ile rehabilitasyonları yapılmalı, üretimde kalmaları sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu teklif vesilesiyle Türkiye’de çok konuşulan adalet sistemi ve ceza rejimine ilişkin değerlendirmelerimizi de aktarmak istiyorum. Şu anda çatısı altında bulunduğumuz yüce Meclisin Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili Engin Alan gibi birçok unsuru Anayasa ve kanunlara aykırı yorumlarla tutukludur. Sayın Engin Alan bizlere yazdığı mektupta adalet istediğini ama önce kendisi için değil, arkadaşları için adalet istediğini ifade etmektedir. Bizlere düşen ise haksızlık karşısında susmamaktır. İktidar partisi, Meclis çoğunluğu olmasına rağmen demokrasiyi ve millî egemenliği bu ayıptan kurtaracak adımları atmamakta, kendi önceliklerini Meclis gündemine taşımaktadır. Bunu kınadığımı sizlere arz etmek istiyorum.

Uzun tutukluluk sürelerine ilişkin düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ yerinde durmaktadır. Türkiye’de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddelerine göre tutukluluk süresi on yıla kadar çıkabilmektedir. Bu süre Avusturya’da iki yıl, Almanya’da altı ay, İskoçya’da yüz on gün, Fransa’da dört yıl. Peki, tutukluların hüküm giyme oranı ne? Bu oran Türkiye’de yüzde 50-60 civarında, yani 10 tutukludan 4’ü, 5’i suçsuz yere yatıyor. Diğer ülkelerde bu oran, Japonya’da tutukluların yüzde 99,9’u hüküm giymekte, Çin ve Kore’de 99,6’sı, Fransa’da 98,9’u, Almanya’da da 96,5’i, İngiltere’de 90,3’ü. Bu rakamlara göre Türkiye’de tutukluların hüküm giyme oranı, çok vahim seviyededir. On yıllık AKP İktidarı reform yapacaksa tutuklama rakamlarını hüküm rakamlarına eşitleyecek düzenlemeler getirmelidir. Anayasa referandumunda Türk milletini aldatıp, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı ele geçirip, üstüne biraz da adliye binası, cezaevi inşaatı ekleyip “yargı reformu” diye kasım kasım kasılmak doğru bir anlayış değildir.

Son birkaç yıldır kamuoyunun gündeminde ağırlığını iyice hissettirmeye başlayan uzun tutukluluk meselesi, artık hukuki bir mesele olmaktan çıkmış ve toplumsal, siyasi, ahlaki ve vicdani bir mesele hâline gelmiştir. İnsanlar, bir şafak vakti yataklarından kaldırılıp terör zanlısı olarak gözaltına alındıktan sonra, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi mucibince on yıl tutukluluğa mahkûm edilmektedirler. Yanlış duymadınız, evet, artık yargı sistemimizde sanığın tutukluluğa mahkûm edilmesi şeklinde yeni bir uygulama, yeni bir ceza yargılaması ve mahkûmiyet türü geliştirilmiştir.

Esasen sizlerin de takdir edeceği üzere, tutukluluk, kişi hürriyetini mahkûmiyet kararı olmaksızın kısıtlayan istisnai ve geçici bir tedbirdir ancak bugün tutukluluğun gerekçe ve süresi konusunda karşı karşıya bırakıldığımız durum dikkate alındığında, bu hâlin istisna ve geçici olma niteliğinden çıkıp asli, yani genel ve kalıcı bir hâl aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Tutuklama için gerekli olan kuvvetli suç şüphesi, suçun gerçek niteliği, sanığın kaçma şüphesi ve delilleri karartma kabiliyetine sahip olması gibi çağdaş, evrensel gerekçeler geçerlilik ve bağlayıcılığını yitirmiş; bunların yerine sanığın peşin peşin cezalandırılması, yargılamadan burnunun sürtülmesi, itibarsızlaştırılarak sindirilmesi arzusu genel bir kural hâline gelmiştir.

Siz tutuklanmanıza sebep olan ve Türk Ceza Kanunu’nda tarif edilen suçu işlememiş olabilirsiniz ya da sizin bu suçu işleyecek alet, imkân ve kabiliyetiniz olmayabilir veya kaçma, delilleri karartma gibi bir gücünüz kalmamış olabilir ama bunlar tali durumlardır. Asıl dikkate alınacak husus, sizin Hükûmet politikalarına karşı muhalif fikirleriniz var mı, bu fikirleri toplumsal zeminde yayabilecek alet, imkân ve kabiliyetine sahip misiniz, halk üzerinde itibarınız var mı ve serbest kaldığınızda muhalefete devam edip etmeyeceğiniz hususu olacaktır. Şayet bu koşullar gerçekleşmişse bu durumda muhalefetin adı terörizme, barışçıl bir protesto eylemi terör faaliyetine, yumurtalar molotofkokteyline, yazılmamış kitaplar keleşe, gazete makaleleri antitank mayınına, İnternet sayfaları tank ve topa dönüşmüş demektir. O hâlde siz terör örgütü üyesisiniz ve kafadan beş artı beş, on yıl tutukluluğa mahkûm edilebilirsiniz. Yani bugün, ileri demokrasiye geçmiş olan ülkemizde maalesef herkes suç işlemeyeceğine garanti verebilse de tutuklanmayacağını ve terörist eylemlerden dolayı yargılanmayacağını garanti edemez. İngiliz Başbakanı Churchill’den esinlenerek söyleyeyim. “Hiç kimse sabah kapıyı çalanın sütçü olacağını garanti edemez.”

Türkiye son birkaç yılda neden bu duruma geldi? Toplumda neden bir korku ve endişe düzeni hâkim oldu? Neden korku imparatorluğunun birer yurttaşı hâline çevrildik? Bütün bu sorulara verilecek cevaplar aynı noktada kesişmektedir: Dönüştürülen yargı, toplumun dönüşümünü de tetiklemiştir. Evet, yargı dönüşmüştür, değişmiştir, yargının beslendiği kaynaklar ve önemsediği değerler, kutsallar değişmiştir, öncelikler farklılaşmıştır. Yaklaşık yüz yıldır, Tanzimat’tan bu yana çağdaş, evrensel hukuktan beslenerek günümüze kadar devam eden süreçte demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, insan hak ve hürriyetlerinin geliştirilmesi, etkin kullanımının sağlanması, kanun önünde eşitlik ve yargı bağımsızlığının yargının birer kutsalı, vazgeçilmez değeri hâline getirilmesi yolunda oldukça önemli mesafeler katedilmiştir. Yargı düzeni içerisinde hüküm veren her yargıç için bu değerler birer yol gösterici olmuştur. Elbette yargı sicilimizin mükemmel olduğunu iddia etmiyorum. Hatalı olduğunu düşündüğümüz, eleştirdiğimiz, vicdanımızın makul bulmadığı kararlara şahit olmuşuzdur ancak bu hoşlanmadığımız kararlarda dahi belirli bir vicdani ölçü ve kabul edilebilir bir meşruiyet mevcuttu. Söz konusu kararlar en fazla bugün iktidarda bulunanlar tarafından eleştirilmişti. Yargının ideolojik davrandığı, rejimi koruma ve kollama amacının başat olduğu, yargının taraflı olduğu iddia edilmekteydi. Anayasa’yı değiştirerek yargının tarafsız hâle getirileceği, ideolojik elbisesinin soyulacağı ve hukukun üstünlüğünün sağlanacağı ifade edilmiş idi ancak sonuç böyle olmamıştır. Değişen, yargının ideolojisi ve koruduğu değerler olmuştur.

Anayasa değişikliği sonrasında bu evrensel değerlerin yerini iktidar ünsiyeti, ideolojik farklılıkların meşruiyeti ve üstünlüğü ideolojik üstünlerin doğuştan haklılığı, korunmaya en fazla mazhar kesimler, kanun devleti ve hikmeti hükûmet gibi kavramlar almıştır. Hak ve adalet kavramları mutasyona uğramıştır. Hak ve haklıyı yasalar değil, siyasi tercihler belirlemeye başlamıştır. Belirli bir din, mezhep, felsefi inanç ve etnik gruba dâhil olmak, haklı olma için yeterli bir neden hâline gelmiştir. Örneğin bölücü olmak size yasa dışı eylemlerde bulunma hakkını kazandırırken, parasız üniversite istemek sizi terörist yapabilmektedir.

Türkiye'nin dış güvenliğinden ve toprak bütünlüğünden birinci derecede sorumlu olan eski Genelkurmay Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış bir terörist olarak vasıflandırılıp, kırk yıldır sol terör örgütleriyle mücadele etmiş bir emniyet müdürü sol terörist olarak yargılanırken, diğer taraftan polisin KCK’yı yani silahlı bir terör örgütünü kurmak, yönetmek ve terör eylemlerine karışmaktan ifadesini almak istediği devlet görevlileri dokunulmaz ve yargılanmaz, layüsel kişilere dönüştürülebilmektedir. Aynı mesleğe sahip ve benzer görevi yürüten bir kısım kamu görevlisi ise, hafif suç iddialarına muhatap oldukları hâlde hâlâ tutuklu olarak yargılanabilmektedirler.

Bu çifte standart durum, az önce bahsettiğim birer ideolojik tercihi ifade etmektedir. Dolayısıyla, tutuklanmanın kriteri sanıkların ne meslekleri ne görevleri ne de işlediği iddia edilen suçların niteliği değildir. Siyasal ve yargısal iktidarın dünya görüşüne aykırı bir inanışa sahipseniz, siz tutuklanmayı hak ediyorsunuz demektir.

“Yargısal iktidar” kavramını bilinçli olarak kullanıyorum. Ülkemizdeki son gelişmeler göstermektedir ki yargının içerisinde bazen siyasal iktidarla paralel hareket eden, bazen de siyasal iktidarla çatışan yeni bir iktidar odağı oluşmuştur. Bu odağın hem yargıdaki atama ve terfilere hem de yargının aldığı kararlara müdahale ettiği şüphesi giderek yoğunlaşmaktadır. Bunun bana göre en somut göstergesi gerek Cumhurbaşkanının gerekse Başbakanın, Adalet Bakanının ve Meclis Başkanının, uzun tutukluluk sürelerinden ve gereksiz tutuklamalardan şikâyet etmelerine rağmen, yargının tutumunu değiştirmemekte ısrar etmesi, bulunduğu yerden bir milim dahi geriye adım atmamasıdır.

İktidar Anayasa değiştirecek yasama çoğunluğuna sahip olmasına rağmen, özel yetkili mahkemelerin kuruluş, görev ve yetkileri ile uzun tutukluluk süreleri konusunda bir düzenleme yapamamaktadır.

Hükûmet yargı karşısında bütün kabadayılığına rağmen acz içerisine düşmüştür. Yargıyı mezhepsel ve bürokratik vesayet altında olmakla suçlayan iktidar kendi vesayetini kurmak için yaptığı Anayasa değişiklikleriyle ideolojik bir tuzağa yakalanmıştır. Yargıyı kendi vesayetine almak isterken yargı üzerindeki siyasal gücünü de kaybetmiş ve belirli bir kadro hareketinin vesayeti altına sokmuştur.

Sözünü ettiğim yargısal iktidar yürütme içerisindeki yandaşlarıyla birlikte artık siyasal iktidarı da tehdit eder hâle gelmiştir. Sayın Başbakan her ne kadar “Seçilmişleri atanmışların -yani yargı mensupları ve polisin- kölesi yapmayacağım.” dese de bunu kamuoyuna anlatma mecburiyeti hissetmesi bile iktidarını bu kadrolarla paylaşmak zorunda kaldığını ve işin kontrolünü kaybettiğini itiraf anlamına gelmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; demokrasilerde meşru zor kullanma tekeline sahip olan kolluk ve silahlı güçler güçlü, terbiye edilmiş birer canavardır. Bu canavarın zincirleri ise hukuk devleti ve yargıdır yani yargı bu canavarın kontrolünü elinde tutan güçtür. Eğer yargı bu canavarın zincirlerini serbest bırakırsa toplumu ona karşı ne siyasal iktidar ne de yasama koruyabilir. Bugün yaşadığımız sorunun temelinde de bu vardır. Yargı, canavarın zincirlerini serbest bırakmış ve bu canavarın çekiştirdiği yere savrulup durmaktadır.

Milyonlarca sayfayı bulan deliller, telefon konuşmaları, CD’ler arasında savcılar bunaltılıp bunları okumasına bile fırsat verilmeden sanıkların tutuklanması talep edilmekte; yargı, suç iddialarının ağırlığı ve vahameti bahane edilerek tutuklamalara âdeta mecbur bırakılmaktadır. Binlerce sayfa evrak okunmaya, buna bağlı olarak iddianameler hazırlanmaya çalışılmaktadır. Tutuklamaya yapılan itirazlar, yine kolluk tarafından psikolojik baskı altına alınan yargıçlar tarafından genel gerekçelerle reddedilmek zorunda kalınmakta ve böylece insanlar, suçunu dahi öğrenemeden yıllarca tutuklu kalabilmektedirler.

Elbette sanıklar suçlarını bilemez çünkü savcı da onca evrakı okuyamadığı için o da bilmiyor. Önce savcı okuyacak, anlayacak ki daha sonra sanığı suçlayacak, sanık da suçunu öğrenip, ona göre savunma yapacak.

Şimdi, burada bir diğer önemli sorun ortaya çıkıyor: Yıllarca tutuklu olarak yargıladığınız, tutukluluk itirazını reddettiğiniz bir sanığı yargılamanın sonunda nasıl beraat ettireceksiniz? Madem suçsuzdu, neden on yıl tutuklu yargıladınız diye sorulmayacak mı? Yargıcın bu durumda sanığı beraat ettirmesini beklemek oldukça zordur. Yıllarca tutuklu yargıladım, suçsuz da olsa, bari bir mahkûmiyet vereyim, gitsin temyizden dönsün anlayışı hâkim olacaktır. Hrant Dink davasında yargıcın karar gerekçesinde kullandığı ifadeler bu hususu teyit etmeye yeterlidir. Hâkim diyor ki: “Ben çete olduğuna inanıyorum ama bunu ispat edecek delil bulamadım. Temyiz bunu bozsun. Ben de temyiz gerekçesini dayanak gösterip, çeteden mahkûmiyet vereyim.” Yargının bugün düştüğü durum budur.

Bağımsız bir yargı, adaletli bir düzenin esas olduğu Türkiye ümidiyle Türk milletinin saygıdeğer milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

Gruplar adına son konuşmacı, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Sayın Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü; tüm avukatlarımızın, tüm meslektaşlarımızın Avukatlar Günü’nü tebrik ediyorum, başarılı bir meslek hayatı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarı ile açık ceza infaz kurumunda geçirilen sürenin son bir yılının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle dışarıda infaz edileceği yeni bir infaz rejimi öngörülmekte, şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplumda elektronik cihazların kullanılması suretiyle takip edilmesi amaçlanmaktadır. Cezalandırmadaki temel amaç suçluların ıslahı ve topluma kazandırılmasıdır. Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin en büyük kaygısı ceza infaz kurumundan çıktıktan sonra hayata ve topluma uyum sağlayabilmesi sorunudur. Ceza infaz kurumlarında uzun yıllar kalan hükümlülerin büyük çoğunluğu bu süre zarfında işini, ailesini ve sosyal ortamını kaybetmiş olmaktadır. Bu nedenle, kendilerine salıverilme sonrasında yardım ve destekte bulunulması gerekmektedir. Bu kişilerin herhangi bir tedbir alınmadan toplum içine bırakılması, birçok zorluğu hükümlünün tek başına üstlenmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle, hükümlülerin toplum içine kontrol altında, planlı bir şekilde bırakılmaları ve dışarıda desteklenmeleri suçluların ıslahı ve topluma kazandırılması bakımından kritik bir öneme sahiptir.

Denetimli serbestlik, şüpheli, sanık ve hükümlülerin topluma uyum sağlamalarının kolaylaştırılması ve yeniden suç işleme risklerinin azaltılması için kişiye göre belirlenmiş alternatif bir ceza infaz sistemidir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarına uygun olarak cezanın bir kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazında hedeflenen asıl amaç, hükümlüleri topluma yeniden katılmaya hazırlamak, cezaların infazında mümkün olduğunca yarı özgürlük, açık rejimler ya da geçici yerleşmeler gibi belirli yöntemler kullanılmasını sağlamaktır. Bu infaz rejimi vasıtasıyla hükümlülerin yeniden suç işleme risklerinin azaltılması, sosyal hayata hazırlanmasına imkân sağlanması, tahliye şartlarına uyumunun gerçekleştirilmesi, toplumsal kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesiyle toplumun hükümlüye olumsuz bakışının azaltılması amaçlanmaktır. Görüşmekte olduğumuz bu tasarıyla açık ceza infaz kurumunda geçirilen sürenin son bir yılının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle dışarıda infaz edileceği yeni bir infaz rejimi öngörülmektedir. Ülkemiz genelindeki üç yüz yetmiş üç ceza infaz kurumunda geçen ay itibarıyla toplam 130 bin civarında hükümlü ve tutuklu barındırılmaktadır. 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’muz ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un getirdiği yeni hükümler nedeniyle genel olarak suçlardaki ceza miktarında artışlar olmuş, Ceza İnfaz Kanunu’nda da şartla salıverilme süresi yüzde 40’dan yüzde 67’ye çıkarılmıştır. Yani önceki sistemde on yıl hapis cezası alan dört yıl hapis yatarken, yeni sistemde on yıl ceza alan yedi yıl hapis yatmakta, bu da cezaevlerindeki mahkûm sayısını artırmaktadır.

2003 yılından bugüne kadar uluslararası standartlara uygun, güvenlikli, mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine uygun kırktan fazla ceza infaz kurumu inşa edilmiş olmasına rağmen, yeni yasalarımızda cezaların ve infaz sürelerinin artırılması nedeniyle cezaevlerindeki sayı artmaya devam etmiştir. Son yıllarda işlenen suçların ve suçluların arttığı, bu nedenle cezaevlerinin dolduğu yönündeki görüşlere katılmak mümkün değildir. Son yıllarda cezaların caydırıcı olması, toplumda huzur ve güvenin sağlanması açısından tedbirler alınmış, yeni Ceza Kanunu’nda genel olarak ceza miktarları artırılmış ve Ceza İnfaz Kanunu’nda da infaz süreleri artırılmıştır. Bu nedenlerle, cezaevlerinde meydana gelen kalabalıklaşmanın ceza infaz kurumlarında güvenlik problemlerine ve huzursuzluklara neden olmaması için gerekli tedbirler de alınmaktadır. Görüşmekte olduğumuz tasarıyla getirilen düzenleme de bu tedbirlerden biridir.

Tasarıya getirilen eleştirilere katılmak mümkün değildir. Yapılan değişiklikle ceza süresinde bir değişikliğe neden olunmamaktadır, koşullu salıverilme tarihi değiştirilmemektedir, düzenleme bir af niteliğinde değildir, mahkemelere yeni bir iş yüklememektedir, dosyaların yeniden ele alınmasını gerektirmeyecektir. Getirilen düzenlemeden yararlanılabilmesi için hükümlünün son altı ayını kesintisiz olarak açık ceza infaz kurumunda geçirmesi, iyi hâlli olması, koşullu salıverilme tarihine bir yıl veya daha az bir süre kalması gerekmektedir. Bu şartların varlığı hâlinde, kararı infaz hâkimi verecektir. Açığa ayrılma hakkını kazanmış olmasına rağmen, kapasite yetersizliği, sağlık durumu, talep yokluğu gibi nedenlerle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan hükümlüler bir defaya mahsus olmak üzere bu düzenlemeden yararlanabileceklerdir.

Tasarıda, bu tasarıdan yararlanamayacak hükümlüler de açıkça belirtilmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar, örgüt ve terör suçlarından hükümlü olanlar, haklarında ikinci defa tekerrür hükümleri uygulananlar, haklarında iyi hâl kararı verilse bile 2 kez hücreye koyma cezası alanlar, koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle kalan cezası infaz edilmekte olanlar, kapalı ve açık ceza infaz kurumlarından firar edenler açık ceza infaz kurumundan ayrılamazlar. Bu kişiler, getirilen bu yeni düzenlemeden yararlanamayacaklardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının yasalaşması hâlinde yaklaşık 13 bin-15 bin civarındaki hükümlünün bu uygulamadan yararlanabileceği tahmin edilmektedir. Bu da önemli bir tasarruf sağlayacaktır. Diğer taraftan, yeni ceza infaz kurumlarının inşa edilmesine de gerek kalmayacağından burada da önemli bir tasarruf sağlanmış olacaktır.

Hükümlülerin koşullu salıverilme tarihine kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılmasına dair düzenlemenin, Anayasa’nın “zorla çalıştırma ve angarya yasağı” kurallarına aykırı olduğu yönünde görüş burada biraz önce ifade edilmişti. Bu görüşe de katılmak mümkün değildir. İki hususu göz önünde bulundurduğumuzda düzenlemenin “zorla çalıştırma ve angarya yasağı” kuralı kapsamında değerlendirilmeyeceği açıktır. Bunlardan biri, çalışmanın hükümlünün isteğine bağlı olması, dolayısıyla da hükümlünün istemediği takdirde çalıştırılmaması; bir diğeri de kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalışmanın seçenek yaptırım olmasıdır.

Tasarı ile öngörülen düzenlemenin kısmi ve örtülü bir af niteliğinde olduğu ve bu nedenle de “cezaların caydırıcılığı” ilkesine aykırı olduğu yönündeki görüşler de yerinde değildir. Çağdaş infaz sistemlerinin temel amacı, hükümlünün sosyalleşmesini teşvik etmek, yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, üretken, kanunlara ve toplumsal kurallara saygılı ve sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır. Tasarıyla öngörülen düzenlemeyle hükümlülerin dış dünyayla ilişki kurmaları sağlanmakta ve toplumsal hayata uyum sağlamalarında geçiş süreci öngörülmektedir. Bu nedenledir ki tasarı, çağdaş ceza sistemlerinin bir gereğidir, kısmi ve örtülü bir af özelliği arz etmemektedir. Denetimin serbestlik tedbirlerine uyulmamasına bağlanan yaptırımlar nedeniyle de düzenlemenin af niteliğinde olmadığı açıktır.

Tasarıya göre, şartla tahliyesine bir yıl ve daha az süre kalan hükümlüler bu düzenlemeden yararlanabilmektedirler. Ancak, gerek tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve gerekse diğer uluslararası belgelerde yer alan çocuk haklarıyla ilgili, kabul gören evrensel ilkeler dikkate alındığında, “çocuğun yüksek yararı” temel düşüncesinden hareketle 0-6 yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler ile maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen hükümlüler için özel bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılayacak bir önerge hazırlığı da mevcuttur. Bu önergenin kabulüyle birlikte tasarının kapsamı da genişleyecek ve yararlanan sayısı da artmış olacaktır.

Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların ruh ve beden sağlığını koruyucu, geliştirici programları araştırarak uygulamak ne kadar önemliyse, bunların topluma uyum sağlamasına ve toplum hayatına geri dönmelerine yardımcı olmak da aynı derecede önemlidir.

Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili eleştirileri yaparken de, burada, AK PARTİ’yi ve Hükûmeti sorumlu tutan beyanlarda bulunulmuştur. Bu eleştirilere de katılmak mümkün değildir. Son yıllarda, özellikle, gerek mevzuatımızda yapılan düzenlemeler gerek Anayasa değişiklikleri -2010 referandumu- gerçekten yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünün tesisi, yargının siyasallaşmasının önlenmesi açısından çok önemli değişiklikler, düzenlemeler yapılmıştır. Biz de yargının siyasallaşmasına karşıyız. Geçmişte, yargı, siyasallaşmış olabilir, belki arka bahçe olarak kullanılmış olabilir ama bundan sonra, yargının, kimsenin arka bahçesi olarak kullanılmasını biz de istemiyoruz, tasvip etmiyoruz.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, hükümlüyü topluma kazandıracak çok önemli bir tasarıdır ve toplumun sürece dâhil olacağı bir ceza infaz sistemini amaçlayan bu tasarının yasalaşması dileğiyle, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Başka söz isteyen yok.

Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren arkadaşımız yok. Dolayısıyla, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUN İLE DENETİMLİ SERBESTLİK VE YARDIM MERKEZLERİ İLE KORUMA KURULLARI KANUNUNDA

 DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 105/A maddesi eklenmiştir.

"Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı

MADDE 105/A- (1) Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla;

a) Açık ceza infaz kurumunda cezasının son altı ayını kesintisiz olarak geçiren,

b) Çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte birini tamamlayan,

koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.

(2) Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluşmasına karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluşmasından itibaren en az altı aylık sürenin geçmiş olması durumunda, diğer şartları da taşımaları halinde, birinci fıkrada düzenlenen infaz usulünden yararlanabilirler.

(3) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezasının infazına karar verilen hükümlünün, koşullu salıverilme tarihine kadar;

a) Kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması,

b) Bir konut veya bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması,

c) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemesi,

d) Belirlenen programlara katılması,

yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına, denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilir. Hükümlünün risk ve ihtiyaçları dikkate alınarak yükümlülükleri değiştirilebilir.

(4) Hükümlünün;

a) Ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra, talebinde belirttiği denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde müracaat etmemesi,

b) Hakkında belirlenen yükümlülüklere, denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerileriyle hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi,

c) Ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi,

hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine, infaz hâkimi tarafından karar verilir.

(5) Hükümlü hakkında;

a) İşlediği iddia olunan başka bir suçtan dolayı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinde sayılan nedenlerle tutuklama kararı verilmesi,

b) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlanmasından önce işlediği iddia olunan ve cezasının üst sınırı yedi yıldan az olmayan bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam edilmesi,

c) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanmaya başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı bir yıl veya daha fazla olan kasıtlı bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturma başlatılması,

hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, infaz hâkimi tarafından, hükümlünün kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir. Hükümlü hakkında soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde, hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam olunmasına infaz hâkimi tarafından karar verilir.

(6) Denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmesi gereken sürenin bitiminden itibaren iki gün geçmiş olmasına karşın müracaat etmeyenler ile kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı verilmesine rağmen iki gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim olmayan hükümlüler hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 292 nci ve 293 üncü maddelerinde yazılı hükümler uygulanır.

(7) Yükümlülüklerin gereklerine ve denetim planına uygun davranan hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, 107 nci ve 108 inci maddeler uyarınca işlem yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir.

(8) Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür.

Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, grubum adına, kamuoyunda “denetimli serbestlik” diye anılan yasa üzerine söz almış bulunmaktayım.

Bugün 5 Nisan. Öncelikle 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Savunma görevi yapan bütün avukat arkadaşlarımızın ve şu anda cezaevinde bulunan 38 avukat arkadaşımızın da bir an önce özgürlüklerine kavuşmasını diliyorum. Onlara buradan sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.

Değerli arkadaşlar, cezaevleri ve infaz sistemimiz çok sorunlu. Avrupa Birliği üyesi olma yolundaki Türkiye’de İnfaz Kanunu ve topyekûn infaz sistemi son derece geri, sorunlu ve âdeta büyük bir sorunlar yumağı hâline gelmiş durumda. Fakat bu konuda da kâh ülkemizin olanakları kâh uygulama gerekçe gösterilerek İnfaz Kanunu’nda istenilen reformlar, derinlikli reformlar yapılamamıştır.

Değerli arkadaşlar, son bir aylık bir sürede yaklaşık yedi cezaevini gezdim. Bu yedi cezaevini -Sayın Bakanın da biraz önce söylediği gibi- bir milletvekili olarak gerçekten sorunsuz gezdik, kiminle görüşmek istiyorsak onlarla görüştük. Tabii gittiğimizde sadece tutuklu ya da hükümlüleri, görüşmek istediğimiz insanları ziyaret etmedik, onlarla görüşmedik; cezaevleri ziyaretinde cezaevi personeliyle de görüştük. Özellikle müdürlerle, infaz koruma görevini yerine getiren infaz koruma memurlarıyla ve diğer yardımcı personelle de görüşme fırsatı bulduk ve onların da sorunlarını dinleme olanağı bulduk. Sadece cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerle değil onların yakınlarıyla da görüştük, cezaevi kapısı önünde bekleyen ve çocuklarını görmeye gelen, yakınlarını görmeye gelen yüzlerce insanla karşılaştık ve onları da dinledik. Onlar da sorunlarını bize dile getirdiler ve burada, bu kürsüde sizlere aktarmamızı istediler ve dilediler.

Değerli arkadaşlar, ceza infaz sistemini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde üç temel nokta üzerinde eleştirilerimizi, düşüncelerimizi ve önerilerimizi burada, bu kürsüde sizlerle paylaşmak istiyoruz. Birinci önemli konu, ceza infaz kurumlarının fiziki koşullarıdır. Sayın Bakan da, cezaevini ziyaret eden birçok arkadaş da bu işe vâkıftır ki gerçekten, son derece kötü koşullara sahip olan ceza infaz kurumları, tutukevleri, cezaevleri var. Bu yeni tip cezaevlerinin, yüksek güvenlikli cezaevlerinin fiziki koşullarını bir tarafa bırakırsak, eskiden kalan, M tipi ya da E tipi denilen cezaevleri ya da kadın cezaevleri ya da çocuklar için inşa edilen cezaevleri, eskiden beri yapılan cezaevleri fiziki koşullar itibarıyla insanların kalmasına, orada yaşamlarını idame ettirmesine ya da uzun tutukluluk ya da hükümlü statüsünde kalanların yaşamlarını sürdürecekleri nitelikte değil. Bunu herhâlde en iyi, Sayın Bakanımız biliyor.

Örneğin, Muş E Tipi Cezaevini ziyaret ettim değerli arkadaşlar, orası bir E tipi cezaevi. Biliyorsunuz, bu yıl Muş ve Bitlis bölgesinde çok yoğun kar yağışı söz konusuydu. Kar yağışının olduğu zamandan bu yana yani yaklaşık üç aydır, dört aydır hükümlü ve tutuklular havalandırmayı kullanamamaktadır değerli arkadaşlar. Bu da cezaevinin hem mimari açıdan hem de fiziki açıdan yetersizliğinin en iyi, en güncel kanıtlarından birisi.

Değerli arkadaşlar, burada tartışacağımız ikinci konu da ceza infaz rejimidir, yani mevzuattır, Sayın Bakanın söz ettiği mevzuattır. Emin olun ki yürürlükteki mevzuat da son derece geri, insan onuruna aykırı, özellikle disiplin cezaları açısından insan onuruna aykırı, uygulamada insan onurunu ayaklar altına alacak, birçok insan hakları ihlallerine neden olacak durumdadır. Onun için, bu tür, tek tek, yasaları getirip palyatif çözümler yaratacağımıza, daha özlü, daha derinlikli, daha radikal çözümler, özellikle İnfaz Yasası’nda daha radikal çözümler, reformlar yapmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, ceza infaz rejimi insan hakları ihlalleri üreten bir durumda. Özellikle kadın hükümlülerin, tutukluların nakli sırasında, bir cezaevinden bir cezaevine nakli sırasında ya da cezaevine kabulü sırasında üstündeki iç çamaşırına kadar çıkarmaya zorlanması, cezaevine girişinde kötü muameleyle karşılaşması bizim burada gündeme getirmemiz gereken ve ceza infaz rejiminin en kötü uygulaması olarak eleştirmemiz gereken konulardan birisidir. Bu konuda gerçekten hem kadın tutuklu ve hükümlüler hem de erkek tutuklu ve hükümlüler ve nihayetine çocuk tutuklu ve hükümlüler de bu onur kırıcı davranışlardan son derece rahatsız olduklarını bize dile getirdiler. Özellikle cezaevlerinin dış güvenliğini sağlayan jandarmanın, ringlerde alınıp götürülürken, mahkemeye sevk, hastaneye sevk ya da bir cezaevinden bir cezaevine nakil sırasında son derece kötü muameleyle karşılaştıklarını duyduk, gördük, burada da Sayın Bakanımız buradayken bunu dile getirmek istiyoruz.

Bir de tabii hep eleştirirken önermek de gerekiyor, doğru yapılanları da söylemek gerekiyor. Burada, cezaevi dış güvenliğinin tümünün, değerli arkadaşlar, bir an önce jandarmadan alınması gerekiyor. Artık çağdaş ülkelerde ve Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir ülkede jandarmanın cezaevlerinin dış güvenliğini sağlamasının imkânı yoktur, mümkünü de yoktur. Bu nedenle, bir an önce, bu, cezaevi dış güvenliğini sağlayan, Adalet Bakanlığına bağlı kolluk gücünün oluşturulması bizim önerimizdir.

Değerli arkadaşlar, cezaevlerindeki sorunlar konusunda, özellikle iaşe bedeli konusunda çok ciddi sıkıntılar var. Bakın, üç öğün bir hükümlünün ve bir tutuklunun günlük iaşe bedeli 4 liradır. Sayın Bakana 4 lirayı verelim, eğer Sayın Bakan ya da herhangi birimiz 4 lirayla bir günlük iaşe bedelimizi karşılarsak… Bizim, devletin uhdesinde o hükümlülerin ve tutukluların iaşe bedellerini yeniden düzenlememiz, yeniden düşünmemiz lazım. Gerçekten, birçok cezaevinde bu yetersiz iaşe bedeli nedeniyle yetersiz beslenme olduğunu, aslında birçok hastalığın, birçok sağlık sorununun sırf bu nedenle çıktığını da belirtmek isterim.

Yine, nakiller ve sevkler konusunda ciddi problemler var. Özellikle cezaevi ring araçlarının son derece geri ve yetersiz olması, modellerinin çok eski olması, sevkler sırasında sık sık arızalanması… Biliyorsunuz, Van’dan yapılan bir sevk sırasında da tutuklu ve hükümlüler yanarak can vermişti. Bunların iyileştirilmesi gerekiyor.

Yine, değerli arkadaşlar, sağlık son derece önemli bir problem. Sadece aile hekimlerinin haftanın birkaç günü cezaevlerini ziyaret ederek birkaç bin nüfuslu cezaevlerinin sağlık sorunlarının giderilmeyeceği de ortada.

Değerli arkadaşlar, burada cezaevi personelinin özlük haklarına da değinmek gerekir. Özellikle, içeride görev yapan infaz koruma memurlarının da tıpkı bir hükümlü gibi ya da bir tutuklu gibi saatlerce cezaevinde kapalı kaldığını belirtmek lazım. Onların da insan olduğunu unutmamamız gerekir. Özellikle ceza infaz memurlarının, infaz koruma memurlarının ve cezaevi yardımcı personelinin tamamının özlük haklarının, yıpranma paylarının düşünülerek yeniden düzenlenmesi ve onların haklarının, cezaevi personelinin, emekçilerinin haklarının iade edilmesi gerekiyor.

Beni dinlediğiniz için hepinize  çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN –  Teşekkürler Sayın Gür.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.

Sayın Dibek, buyurun.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar -tümü üzerinde söz alan arkadaşlarımız da aslında ayrıntılarıyla belirttiler- bence sorun şu: Niye cezaevlerinde bu kadar insan yatıyor? Niçin cezaevlerimiz -sanıyorum- yüzde 110 ya da yüzde 106 kapasitede dolu? Yani bu sorunun kaynağı nedir? İşte birkaç gün önce Türkiye’deki büyüme rakamlarını -sanıyorum- Başbakan da açıkladı, AKP sözcüleri de açıkladı şaşaalı rakamlarla. İşte gazetelerde de var, çok büyük bir büyüme oranından bahsediliyor da gerçi o da tartışılır yani büyümenin altında yatan… İşte ne derler, nasıl büyüyoruz? Doğru mu büyüyoruz? Sağlıklı mı büyüyoruz? Şişiyor muyuz? Hormonlu mu büyüyoruz? O da ayrı bir olay, ekonomik tarafı. Ama orada o rakamları gazeteler, basın böyle çok güzel yazıyor fakat nedense ne ithalattan bahsediyorlar ne cari açığımızdan ne dış açığımızdan ne de borçlarımızdan bahsediyorlar. O ayrı bir sorun. Bir de bu tutuklamalardan, hükümlülerden, cezaevlerindeki sayılardan, cezaevlerindeki insanların dramından hiç bahsetmiyor değerli arkadaşlar basın, medya, sizler de bahsetmiyorsunuz.

İşte bu kanun -az önce arkadaşımız da söyledi- palyatif bir çözüm getiriyor yani geçici bir çözüm getiren bir kanun. Cezaevlerindeki bu doluluk oranlarını kısmen -yüzde 10 da değil aslında- yüzde 10 kadar cezaevlerini rahatlatacak, boşaltacak, beki biraz süre kazandıracak sizlere, rahatlatacak ama sonrası ne olacak? Yani önümüzdeki yıl tekrar mı geleceksiniz buraya benzer bir kanun değişikliğiyle? Farklı çözümlerle mi geleceksiniz değerli arkadaşlar?

Bakın, 2005’te yeni çıkan yani yeni yürürlüğe giren Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun… Aslında bu kanunlar yeni bir infaz sistemini de öngörmüştü, onlarla ilgili hükümler var içerisinde. Yani neydi bu? İşte denetimli serbestlik gibi hapishane dışında da insanların, hükümlülerin cezalarının infazını çekeceği birtakım yöntemler, sistemler getirilmişti. Aslında bu Kanun 2005’te çıktı yani denetimli serbestlik kurumunu getiren Kanun 2005’te çıkmıştı. Aradan yedi yıl geçti yani o kanunlardan sonra -2005’in sanıyorum ağustosu, eylülü gibi olabilir, o Kanun çıktı ama- yedi yıl sonra bu Kanun’da değişiklik yapan bu düzenlemeyi getiriyoruz, ilaveler getiriyoruz, yeni birtakım yaklaşımlar getiriyoruz.

Gerçekten arkadaşlarımızın söylediği gibi yani burada niyet işte cezaevlerini boşaltmak, oradaki hükümlülerin bir kısmını dışarıya çıkartarak şu kısa dönemde hiç olmazsa bu sorunu aşmak olmasa, değerli arkadaşlar, herhâlde bu değişikliklerin daha önce gelmiş olması lazım yani niyet Avrupa’daki gibi olsa,  işte suçluların, hükümlülerin topluma kazandırılmasına yönelik birtakım değerlendirmeler taşısanız bugüne kadar beklemezsiniz, bu değişiklikleri getirirsiniz. Yani esas neden cezaevlerinin dolmuş olması, taşmış olması.

Az önce, daha doğrusu Meclis açıldığında Barış ve Demokrasi Partisinin bir Meclis araştırma önergesi vardı değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, bu cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin, yakınlarının bulunduğu illerden çok uzak yerlerde cezalarını infaz etmelerine yönelikti. AKP’den sözcü arkadaşımı dinlemiştim, konuşurken aslında o da ilginç şeyler söyledi. “Niye insanlar işte bulunduğu yerlerde, ailelerine, yakınlarına, sevdiklerine yakın yerlerdeki cezaevlerinde, en azından birbiriyle iletişim kursunlar, birbirlerini görsünler, niye cezaların infazı yapılamıyor?” diye BDP’li arkadaşlarımız  haklı olarak çok insani bir konuyu gündeme getirmişlerdi ama AKP’li sözcü arkadaşımız dedi ki “Yahu, Türkiye’de cezaevleri yüzde 106 dolu yani kapasitesinin üzerinde ülke toplamında ama Doğu-Güneydoğu Anadolu yüzde 160.” Yani  orası iyice taşmış, çok fazla taşmış. Dolayısıyla biraz daha rahat olan illere, biraz daha işte rahat edebilecekleri, 3 kişinin bir yatağı paylaşmayacağı, 2 kişinin bir yatağı paylaşacağı diyelim illere o hükümlüleri veya tutukluları sevk ederek böyle bir çözüm buluyoruz ama hiç kendisi şöyle bir şey söylemedi burada: Ya bu insanlar niye cezaevinde? Niçin insanlar tutuklu? Niçin insanlar, işte 130 bin kişi cezaevinde, 135 bin kişiyi barındırıyoruz değerli arkadaşlar? Bu konuda bir şey yok, onunla ilgili bir çözüm önerisi yok değerli arkadaşlar.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Yeni cezaevleri yapılıyor.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Bakın bu rakamlar hep söyleniyor. Ben farklı bir iki şey de söyleyeceğim ama sizin oturup şunu düşünmeniz lazım. Zaman zaman ben de buradan söyledim kürsüden, diğer arkadaşlarımız da söylediler: 2006’dan sonra birden bire, değerli arkadaşlar, cezaevlerinde yığılmalar başlamış. 2002 rakamlarıyla 2011 rakamları arasında yüzde 100’ün üzerinde fark var yani 2002’de siz iktidara geldiğinizdeki rakamlar cezaevlerindeki tutuklu hükümlü sayısı 59 bin, şimdi 130 bini aşmış. Yani Türkiye nüfusu ne kadar aştı arkadaşlar, ne kadar? Yani yüzde 100’ün üzerinde, yüzde 120 gibi bir rakam var ama 2006’dan sonra bu sayı çok ciddi bir şekilde artmış yani 2006’dan sonra 70 90 olmuş, 90 103 olmuş, 103 110 küsur olmuş, 111 120 olmuş, daha sonra 130 binleri falan geçmiş. Yani bence bunu biraz sizin düşünmeniz lazım. Mutlu bir ülkede, insanların refah içerisinde yaşadığı bir ülkede cezaevleri niye dolar, niye taşar? Büyüyorsak cezaevlerinin küçülmesi lazım, ters orantılı olması lazım değerli arkadaşlar. İnsanlar mutluysa cezaevlerine gitmemesi lazım, suç oranlarının düşmesi gerekir. Bir tuhaflık var, bir tezatlık var. Bunu hiç değerlendirmiyorsunuz, basın da bunu hiç görmüyor yani işte görmüyor, duymuyor, neyse onu biliyorsunuz, onunla ilgili bir terim de var, onu söylemeyeyim burada. Ama bunu görmeniz lazım. Bu bir ayna bana göre değerli arkadaşlar. Burada bir sorun var. Yani bu sorun Türkiye’deki AKP İktidarının ülkeye dayattığı o  yapısal bozukluğu da ortaya aslında koyuyor. Siz de farkındasınız belki. Ama sizlere öyle güzel ülke senaryoları okutuluyor ki grup toplantılarında. Sayın Başbakan çıkıyor “Ülke böyle, Türkiye’yi böyle aldık, buralara getirdik.” diyor. Bu rakamlardan hiç bahsetmiyor kendisi. Bir gün istiyorum ki Sayın Başbakan şu rakamlardan da bahsetsin, sizler de niye bu ülkenin hâli, cezaevleri bu kadar dolmuş görün.

Burada bir ayrıntı var, onu da söyleyeyim: Geçenlerde bir soru önergesi vermiştim, onunla ilgili yanıt geldi Adalet Bakanlığından. Değerli arkadaşlar, on sekiz yaşından küçük çocuklarla ilgili -çünkü biliyorsunuz, on sekiz yaşını doldurmamış kişilere çocuk deniyor hukuk mevzuatında- açılan dava sayılarını istemiştim, daha doğrusu hepsini istemiştim. On sekiz yaşından küçük çocuklarla ilgili 2002 yılında 100 bin ceza davası açılmış, Türkiye’de, 100 bin. Arkadaşlar, 2011 rakamlarını bana Adalet Bakanlığı vermemiş, tekrar istedim, biraz da ayrıntılı sordum ama 2010 rakamları, değerli arkadaşlar, 200 bin. Şimdi, bu da ilginç bir olay. On sekiz yaşından küçük, bunlar lise öğrencileri, bunlar çocuklar. Niçin 100 binden 200 bine çıkmış bu çocuklar hakkında açılan dava sayısı sizin döneminizde? Rakamlar böyle hep artarak gidiyor ama önümde, burada. 100.904’ten 199.461’e çıkmış 2010; 2011’i bilmiyorum, zannediyorum 2011’de büyük olasılıkla 220-230 binlerdedir. Bu da önemli bir olay değerli arkadaşlar. Bu çocuklar niye suç işliyor, kim bunlar? Yani terörle mücadele kapsamında kaç tanesi var, kaç dava var, onu da bilmiyorum ama Türkiye’nin çocuklarımıza, gençlerimize… Yani bizim en önemli varlıklarımız olan çocuklarımıza yönelik olarak da adli sistemimizde bir tuhaflık var. Bu kadar çok dava niye açılıyor? Bunu da değerli arkadaşlar, sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.

Sayın Bakana bununla ilgili yeni bir önerge verdim. Ayrıntılı olarak, bu çocuklara hangi suç türlerine göre davaların açıldığını kendisinden istedim. Sanıyorum önümüzdeki günlerde bunu bize gönderecek değerli arkadaşlar.

Kanun maddesiyle ilgili olarak tümü üzerinde söz alan arkadaşımız, diğer sözcüler de belirttiler. Değerli arkadaşlar, yani burada açık cezaevinde cezasının infazını çeken yani infazı yapılan kişiler ve açık cezaevine işte yer yokluğu nedeniyle… Açık cezaevlerinde yer de olmayabiliyor çünkü “kendi iradesi dışında” deyince ben öyle anlıyorum, başka bunun yolu yok. Yani bir kişi açık cezaevine naklolma koşullarını taşımışsa ilgili yönetmelik gereği ve oraya da gitmiyorsa herhâlde bu kişiye açık cezaevinde yer yoktur diye düşünüyorum.

Bu kişilerle ilgili olarak bir çözüm geliyor. İşte, burada yaklaşık 13 bin, 15 bin kişilik, cezaevinden bir rahatlamanın olacağı söyleniyor. Sanıyorum önergelerle bunu biraz genişletmek istiyorsunuz. Niye değerli arkadaşlar, komisyonda görüşürken bunları düşünmezsiniz? Bunlar komisyondayken gelmez, önergeyle bunlar son anda gelir. Birileri için özel mi gelir, genel mi gelir onu da bilmediğimiz için bizim de kafamız burada karışır.

Değerli arkadaşlar, yani iyi olan, güzel olan her şeye destek vermek istiyoruz insanlık adına.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Demiröz, buyurun.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum, Bursa’da adliye binası veya değişik bir ifadeyle adliye sarayı konusunda bilgi almak istiyorum Sayın Bakan. Bursa Merkez Yıldırım’da planlanırken bir anda BUTTİM’e alındı. Yer seçimini uygun buluyor musunuz? 2012 programında adliye sarayımızla ilgili yatırım programa alındı mı, ne kadar ödenek ayrıldı, ne kadar bir süre içerisinde tamamlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Sayın Bakanım…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bursa Adalet Sarayıyla ilgili olarak yer değişikliği… Yanılmıyorsam Bursa Barosu dava açmıştı yer değişikliği için, önceki bizim planladığımız yerin uygun olmadığından bahisle. Bu dava Baro aleyhine sonuçlandı yanılmıyorsam fakat bu arada mevcut önerilen yerden daha geniş bir arazi tahsis edildi ve Bursa’dan başsavcılığımızın da talebi üzerine bu yeni yere proje yapılıyor şu anda. Projeden sonra da ihale aşaması gerçekleştirilecek. Hiçbir ödenek problemi yok, projesi biter bitmez ihale edilecek Sayın Milletvekilim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde üç önerge vardır, geliş sırasına göre okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 207 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki 105/A. maddesinin başlığına “ile milletvekillerinin yargılanması” ibaresinin eklenmesini ve maddenin sonuna da (9) numaralı fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

9- Milletvekili seçilen kişiler tutuksuz olarak yargılanır.

        M. Akif Hamzaçebi                Ali İhsan Köktürk                          Kamer Genç

                 İstanbul                               Zonguldak                                    Tunceli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 1. Maddesi ile düzenlenen 105/A Maddesinin, (3) fıkrasının;

a) bendinde yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını

b) bendinde yer alan “denetimli serbestlik müdürlüğünce” ibaresinin yerine “infaz hakimince” ibaresinin yazılmasını maddenin buna göre redakte edilmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.

                Faruk Bal                  Hasan Hüseyin Türkoğlu                     Emin Çınar

                  Konya                                Osmaniye                                 Kastamonu

           Mesut Dedeoğlu                                                                             Ali Öz

           Kahramanmaraş                                                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 207 Sıra Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve birinci maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 105/A maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Mahir Ünal                        Mehmet Şandır                           Hasip Kaplan

           Kahramanmaraş                           Mersin                                        Şırnak

             Ahmet Aydın                                                                   Mehmet Doğan Kubat

                Adıyaman                                                                                 İstanbul

(3) Yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden;

a) Sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler,

b) Maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalan hükümlüler,

diğer şartları da taşımaları hâlinde yararlanabilirler. Ağır hastalık, sakatlık veya kocama hali, Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir raporla belgelendirilmelidir.

(4) Adli para cezasının ödenmemesi nedeniyle, cezası hapse çevrilen hükümlülerin yukarıdaki fıkralardaki infaz usulünden yararlanmalarında, hak ederek tahliye tarihi esas alınır."

BAŞKAN – Son okunan ortak önerge...

Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun.

Gerekçe:

Tasarıya göre şartla tahliyesine bir yıl ve daha az süre kalan hükümlüler bu düzenlemeden yararlanabilmektedirler. Ancak, gerek tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve gerekse diğer uluslararası belgelerde yer alan çocuk haklarıyla ilgili kabul gören evrensel ilkeler dikkate alındığında, çocuğun yüksek yararı temel düşüncesinden hareketle, sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler ile maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen hükümlüler için özel bir düzenlemeye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsama giren hükümlülerin ilk iki fıkrada sayılan diğer şartları da taşımaları hâlinde, koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalması durumunda yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden yararlanabilmeleri amaçlanmaktadır.

Ağır hastalık, sakatlık veya kocama hâlinin Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir raporla belgelendirilmesi öngörülmektedir.

Diğer yandan, adli para cezasını ödememesi nedeniyle adli para cezası hapis cezasına dönüştürülen hükümlüler koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığından, Tasarıyla getirilen denetimli serbestlik altında erken tahliye imkânından yararlanamayacaklardır. Bu nedenle, bu kişiler bakımından, erken tahliye süresinin hak ederek tahliye tarihi esas alınmak suretiyle hesaplanacağına dair bir düzenleme yapılması zarureti bulunmaktadır.

BAŞKAN – Ortak önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 1. Maddesi ile düzenlenen 105/A Maddesinin, (3) fıkrasının;

a) bendinde yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını

b) bendinde yer alan “denetimli serbestlik müdürlüğünce” ibaresinin yerine “infaz hakimince” ibaresinin yazılmasını maddenin buna göre redakte edilmesini saygı ile arz ve teklif ederiz.

                                                                                                     Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu kanunun tümüne biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu baktığımızı ifade etmiştik ancak içerisinde birtakım, Anayasa ve demokratik toplum değerleriyle çelişen hükümler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi 1’inci maddeyle düzenlenen 105’inci maddenin (a) fıkrasındaki hükümlülerin ücretsiz olarak çalışmasına ilişkindir.

Değerli arkadaşlarım, ücretsiz çalışmanın adı angaryadır. Angarya Anayasa’nın 18’inci maddesine göre yasaktır. Her ne kadar Anayasa’nın 18’inci maddesinin ikinci fıkrasında hükümlü ve tutuklularla ilgili ücretsiz çalışmaya imkân verecek bir madde düzenlenmiş ise de ikinci fıkranın devamına ilişkin bir itirazımız yok, fakat hükümlü ve tutuklularla ilgili ücretsiz çalışmayı emredici bir anlamda değildir bu. Kaldı ki Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmış uluslararası sözleşmeler iç hukukumuz hükmündedir, uluslararası sözleşmeler de ücretsiz çalışmayı engellemektedir, yasaklamaktadır. Bu bir insanlık hakkı ihlalidir, bu insanlık hakkı ihlalini ortadan kaldırmak gerekir. Eğer ücret verilirse hükümlü ve tutukluya, bu, Anayasa’ya aykırı olmaz.

Diğer taraftan, ücretsiz olarak çalıştırılan kişilerin çalışma süreci içerisinde ortaya çıkacak hukuki sorunlarda bir güvensizlik ortaya çıkacak. Örnek, ücretsiz çalıştırılan kişi şoför. Gitti bir trafik kazası işledi. Bu cezai yönden bir takibata uğrayacaktır, doğrudur ve dolayısıyla ceza hukuku açısından bir muameleye maruz kalacaktır, fakat onun hukuki açıdan maruz kalacağı işlemler nedeniyle sorun bulunmaktadır. Tazminat hukuku açısından ve sosyal güvenlik uygulamaları açısından ortaya çıkacak sorunları gidermek için, makul bir ücret de denilebilir veya asgari ücretin belirli bir kısmına bağlayacak şekilde bu “ücretsiz” lafını düzeltmek mümkündür.

İkincisi ise, değişiklik için verdiğimiz önergenin ikinci bölümü ise “…denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilir.” ibaresinin “İnfaz hâkimliğince karar verilir”e dönüştürülmesi gerekmektedir, çünkü denetimli serbestlik seçenekleri olarak kanuna yazılan hâllerin tamamı, çektirilmekte olan hapis cezasının yerine ikame edilen hâllerdir. Hapis cezası kişi hürriyetini sınırlandıran ve ancak hâkim kararıyla mümkün olan bir cezadır ancak hâkim kararıyla mümkün olan bir cezanın türevi niteliğindeki denetimli serbestlik hâllerini memur düzeyindeki bir idareye, yürütme organının bir parçasına bağlamak hukuk devletiyle bağdaşmaz, Anayasa’yla da bağdaşmaz, insan haklarıyla da bağdaşmaz. Dolayısıyla, bu şuna benziyor: Hâkim denetimli serbestlik müessesesinden yararlanacak şekilde bir karar verecek ama hangi hâlin uygulanacağına memurlar karar verecek. Bu nedir? Hâkim bir karar veriyor, bilirkişi sonra ne derse o olur demeye geliyor, bunun Türkçe anlamı budur.

Dolayısıyla, bu iki hususun düzeltilmesi yönündeki önergemizi yüce heyetin takdirine sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 207 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki 105/A. maddesinin başlığına “ile milletvekillerinin yargılanması” ibaresinin eklenmesini ve maddenin sonuna da (9) numaralı fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

9- Milletvekili seçilen kişiler tutuksuz olarak yargılanır.

                                                                           Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?..

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?..

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) -  Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk defa sizden ciddi bir şey istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler ve alkışlar[!]) Hak ve adaleti vicdanınızda hissederek hakkaniyete ve adalete uygun bir karar vermenizi istiyorum.

Bizim önergemiz şu, diyoruz ki: Milletvekili seçilen kişiler tutuksuz yargılansın; yani yargılanmasın demiyoruz. Yargılansın; eğer arkadaşların bir suçları varsa, o zaman yine gidecek hapishaneye girecek. Bu en makul, en doğru bir yol.

Arkadaşlar, bakın, on aydır 8 tane milletvekili arkadaşımız içeride. Bakın, maddesi de geldi. Bakın, biz sizinle şey de yaptık;  yemin nedeniyle, grup başkan vekillerimiz milletvekillerinin yasama faaliyetlerine katılması için bütün partiler mutabakat sağladılar. Bunda anormal bir şey yok ki, Hükûmet ile Komisyonun katılmamasına hayret ediyorum.

Arkadaşlar, milletvekili seçilen kişinin yasama faaliyetlerine katılma hakkı var. Yani gelsin buraya arkadaşımız yasama faaliyetine katılsın, kanun teklifini versin, soru önergesini versin, gensoru önergesini versin; bunlar en doğal hakkı. Peki, neye istinaden? Tayyip Bey ne dedi? Dedi ki: “Seçilmişleri atanmışlara ezdirmeyiz.” dedi, değil mi? Ee, şimdi, buyurun arkadaşlar, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, biz, milletvekili seçilen kişinin suçunu affetmiyoruz. Bu arkadaşımız gelsin burada yasama faaliyetine katılsın. Yani bunu engelleyen niye?.. Hükûmete sormak lazım.

Tabii, şimdi ben bu önergenin kabulünü istediğim için yumuşak da konuşmak istiyorum. Ama yani Komisyon niye katılmıyor? Desin ki, şundan dolayı katılmıyorum. Yani değerli milletvekilleri, insanlar vicdanlarındaki acıları hissetmeli. Yani haklı ve haksızı ayırt etmelidir vicdanlarında. Doğru yönde karar vermelidirler. Yani bizim bugün 8 tane milletvekilimiz, bir Mehmet Haberal niye içeride kalsın arkadaşlar? Tamam yani suçu varsa cezasını çeksin.

Mesela, biraz önce arkadaşımız Ömer Bey söyledi. Sayın Engin Alan’la ilgili savcı esastan mütalaa veriyor. Ee, ne demektir bu? “Arkadaş, ben artık bütün delilleri topladım. Yeni delil aramana da gerek yok.” diyor. Ee, bu arkadaşı hâlâ tutukluyorlar. Yani böyle… Yani bizim, Meclis olarak olaya el koymamız lazım. Nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi demiyor ki, yargıya müdahale etmiyor ki… Tabii diyor ki: “Kardeşim, milletvekili seçilen kişi, yarın içimizden herhangi birisi bir suçtan dolayı o zaman tutuklanarak yargılanmasın.” diyoruz, tutuksuz yargılansın. Bu en güzel, bana göre en mantıklı şey.

Arkadaşlar, bunun partiyle ilgisi yok, inanmanızı istiyorum, bu bir hak ve adalet meselesidir. Yani bir milletvekilini içeride tutmak… Ve açıkça bir suç isnadı da yok yani “Şu arkadaş şu cezayı işledi…” Bakın, bu arkadaşlarımız hırsızlık yapmamışlar, zimmet suçunu işlememişlerdir, vatan hainliğini yapmamışlardır. Ne yapmıştır? Fikir, düşünce… Kaldı ki haklarında verilen herhangi bir şey de yok yani bir iddianamede ciddiyet de yok. Onun için kendinizi onların yerine koyun. Yani bir Mustafa Balbay 2 tane çocuğunu iki senedir görmüyor.

Arkadaşlar, bir vicdan meselesi. Kaldı ki insanlar seçmiş bunları yani milletvekili olarak seçmiş. Bir Mehmet Haberal şimdi dışarıda olsa kendi mesleğini yapar, en azından yüzlerce can kurtarır. Yani organ naklini bekleyen yüzlerce insan var. Niye bu insanlara, topluma, insanlığa hizmet etme konusunda bunları alıkoyuyoruz? Yani eğer hakikaten bir mantığı varsa Hükûmet de Komisyon da desin ki: “Arkadaş, şu tehlike vardır, bunları bunun için bırakmıyoruz.” Yani biz de Parlamento olduğumuza göre, Parlamentoda son söz yasamanın olduğuna göre yasa çıkarıyoruz, diyoruz ki: “Kardeşim, tamam, ben yargıya müdahale etmiyorum ama sen milletvekilini tutuksuz yargıla yani içeride tutma. Zaten mahkeme sonuçta bir karar verirse, arkadaş, milletvekili seçilen kişi eğer hakikaten hapis cezası alırsa o zaman elbette ki milletvekilliği de düşer.” Zaten Anayasa’nın 87’nci maddesine göre ne olacak? O zaman otomatikman milletvekilliği düşer. Ama gerçekten bu sizin bir vicdan sorununuz. Kendi vicdanınızla kendinizi yargılayın arkadaşlar.

Eğer, bakın, AKP bu arkadaşların tutulmasını siyasi olarak istemiyorsa, “Benim görevim değil yargı bunu yapmıyor.” diyorsa işte bu bunun bir fırsatıdır ama siz gizli olarak yargıya talimat vermişseniz, eğer bunu reddederseniz demek ki gizli siz bu arkadaşların tutuksuz yargılanmasına karşısınız ve yargıyı da siz etkiliyorsunuz. Bundan bu anlam çıkar.

O bakımdan, ben sizlerden rica ediyorum, ilk defa bir rica ediyorum, vicdanlarınıza sığınıyorum, bu önergemi kabul edin.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Genç ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen ortak önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 5275 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 3- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmelerine bir yıldan az süre kalan;

a) Açık ceza infaz kurumunda bulunan,

b) Kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarını taşıyan,

iyi hâlli hükümlülerin talepleri hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilebilir.

(2) Koşullu salıverilmelerine bir yıl kala açık ceza infaz kurumuna ayrılma hakkını kazanan hükümlüler, bu infaz usulünden en fazla altı ay süreyle yararlanırlar.

(3) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 105 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmüne göre mahkûmiyet sürelerinin geriye kalan yarısı kamuya yararlı bir işte çalışmak suretiyle infaz edilmekte olan hükümlüler hakkında aşağıdaki şekilde işlem yapılır:

a) Koşullu salıverilme süresini tamamlamayanların cezalarının infazına 105/A maddesi hükümleri uyarınca devam olunur.

b) Koşullu salıverilme süresini tamamlayanların infaz dosyası 107 nci ve 108 inci maddeler uyarınca işlem yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, biraz önce konuşmamda da belirttim, hukukçu milletvekili arkadaşlarım da özellikle söylediler, bugün önemli bir gün: 5 Nisan Avukatlar Günü. Bütün avukat meslektaşlarımızın, Türkiye’de faal olarak avukatlık yapan 75 bin civarında avukat arkadaşımız var, hepsinin Avukatlar Günü’nü içtenlikle kutluyorum. Avukatların çok ciddi sorunları var. Özellikle yeni avukatlığa başlayan meslektaşlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Ekonomik sorunlar ne yazık ki avukatların meslek yaşamının önünde bir heyula gibi duruyor, bunu aşmakta çok ciddi güçlükler çekiyorlar. O nedenle, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak avukatlarla ilgili yasal düzenlemeleri, onların mesleki koşullarını iyileştirecek gerekli altyapıyı oluşturacak yasal mevzuatı inşallah sağlarız. Bu temennimi öncelikle belirtmek istiyorum.

Bunun dışında, mevcut yasayla ilgili de söyleyeceklerim ve yüce heyetinizle paylaşacaklarım var. Burada değerli konuşmacı arkadaşlarım, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Ali İhsan Köktürk ayrıntıları ile bunları paylaştı, ben de birkaç şey söylemek istiyorum.

Burada terminolojik olarak kısmi aftır veya değildir diye, bu lafların arkasına sığınmak istemiyoruz. Aldığımız rakamlara göre, eğer rakamlar yanlış değilse, 130 bin civarındaki tutuklu ve hükümlüden yaklaşık –biraz önce bir değerli milletvekili de söyledi- 15 bin kişiyi ilgilendiren kısmi bir afla karşı karşıyayız, 15 bin civarında kişi muhtemelen tahliye olacak. Bizim grup olarak da bazı tereddüt ve çekincelerimiz olmakla beraber yasanın geneline bir diyeceğimiz bulunmamaktadır. Tabii, şunu da düşünmek lazım: 130 bin civarındaki tutuklu ve hükümlünün olduğu ve cezaevlerinin ileri derecede dolduğu bir 2012 Türkiyesi’nde eğer böyle bir yolu da açarsak -yani bunu da iyi bir düşünmek gerekiyor- Sayın Bakanım, muhtemelen önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda da bu şekildeki bir yöntemle sık sık karşılaşacağız. Bana göre cezaevlerini boşaltmanın yöntemi bu olmamalıdır ama ne yazık ki Türkiye'nin gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Burada, tabii, bu yasa yapılıyorken en temel argümanlarından bir tanesi, cezaevlerindeki mevcut fiilî durumdaki yoğunlukla alakalıdır. Cezaevlerinde, Sayın Bakanın da belirtmiş olduğu ve Adalet Bakanlığının istatistiklerine göre, artık yüzde 100 sınırının üzerine çıkmış, yaklaşık yüzde 110 miktarlarında bir doluluk oranıyla karşı karşıya kalmaktayız. Özellikle güneydoğuda ve doğudaki cezaevlerinde bu rakamların daha da arttığı söylenmektedir. O nedenle bir üzücü tabloyla karşı karşıya bulunmaktayız değerli arkadaşlarım.

Bunun haricinde, bu yasayı getirdiğimiz zaman tutuklama süreleriyle ilgili, tutuklamayla ilgili yani önümüzde bir garabet gibi duran ve sürekli olarak karşılaştığımız uzun tutukluluk süreleriyle ilgili sorunun da ortadan kalkacağına ilişkin bir durumla da karşı karşıya bulunmaktayız. En önemli sorunlarımızdan bir tanesi budur. Buraya çıkan değerli milletvekilleri, ne yazık ki, uzun tutukluluk süreleriyle ilgili şikâyetlerini belirttiler, ben de bunlara katılmak durumundayım.

Bakın, önümdeki bu rapor biraz önce geldi, sizler dinlemekten bıktınız bizler anlatmaktan bıkmadık ne yazık ki. Biraz önce milletvekili arkadaşlarım da söylediler; 8 milletvekili tutuklu, Cumhuriyet Halk Partisinden de 2 tane milletvekilimiz tutuklu olarak bulunmakta, bunlardan bir tanesi Sayın Haberal, bir tanesi Sayın Balbay. Haberal’ı, ben, Silivri’ye yapmış olduğum cezaevi ziyaretinde de bizzat gözlemledim, çok ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Burada size bir dramatik tablo çizmek istemiyorum ama elimde olan bir raporu paylaşmak istiyorum.

Sayın Bakanım, eğer, burada -sizinle aynı dönem okuduk- Allah korusun, korkunç bir tabloyla karşı karşıya kalırsak, bir Adalet Bakanı olarak, kime, ne anlatırsınız diye merak ediyorum. Yani siz, özel yetkili bir Adalet Bakanı değilsiniz, Adalet Bakanısınız yani ne anlatabilirsiniz insanlara?

Bakın, şu raporu -biraz önce Sayın Kamer Genç bahsetti- vicdanlarınıza seslenerek dinlemenizi istirham ediyorum. “Sayın Haberal’la ilgili 31/03/2012 tarihli yirmi dört saatlik holter sonuçlarına göre” diye bahsedilen bir rapor var değerli milletvekilleri: Hastanın geçirdiği ablasyon işlemine rağmen, nabzının dakikada 150’ye ulaştığı, sık sık 17 vuruya kadar varan supraventriküler taşikardi ve aritmi atakları yaşadığı, bu süreçte kalp atışlarının bir buçuk saniye süreyle durakladığı, gün boyunca 868 adet atriyal erken atım ile 115 adet ventriküler erken atım saptandığı, buna göre hastanın beta bloker dozunda erken artış yapılmasına rağmen, çarpıntılarının hâlen daha devam etmesi nedeniyle elektrofizyoloji laboratuvarının bulunduğu bir hastanede tetkik ve tedavilerinin yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Hayati tehlikesinin ileri derecede devam ettiğine ilişkin hekim raporları var. Buna rağmen, Silivri’de, sağlık koşulları çok ciddi olmayan, sadece dinleme cihazının ötesinde hiçbir kardiyolojik müdahaleye yardımcı olmayacak sağlık koşullarında tedavisi sürmektedir.

Tutuklama, bütün çağdaş ceza hukuklarında -bize de üniversiteye başladığımız zaman hukuk fakültelerinin 1’inci sınıfında, Sayın Bakan size de aynı öğrettiler, öyle biliyorum- tutuklama bir tedbirdir. Tutuklama, cezalandırma gayesi ve amacı güden bir yöntem değildir arkadaşlar, bize bunu öğrettiler. Ne yazık ki Türkiye’deki uygulamalarda… Yirmi beş yıla yakın uygulamanın içerisinden geliyorum, hukukçuyum. Burada görmüş olduğumuz bu olay, Türkiye’de pratikte, yargılama tekniklerinde kopyala-kes-yapıştır yöntemiyle karşı karşıya kaldık, kopyala-kes-yapıştır. Hâkimler başka bir dosyadaki tutuklama nedenlerini aldılar, eski CMK 104, şimdiki CMK 100’deki tutuklama nedenlerini kopyala-kes-yapıştır mantığıyla alıp o taraftan buraya uyguladılar değerli arkadaşlarım. Bu da nedir? Hani ne diyorduk? Tutuklama bir tedbirdir. Ama bu tedbir, ne yazık ki, bizde tutuklama bir cezalandırma gayesi güden bir yönteme doğru girdi.

Tutuklamanın temel ilkelerinden bir tanesi -100’üncü maddedeki özel suçlara girmiyorum, yani devletin güvenliği aleyhine işlenen cürümleri bir kenara koyuyorum ama- en klasik yöntemlerden bir tanesi delilleri karartma ve kaçma şüphesidir. Ne yazık ki yargılamalarda öyle aşamalara gelmişlerdir ki mütalaa verildiği aşamalarda -ayrıntısına girmiyorum, biraz sonra Sayın Süha Aldan bunlardan bahsedecektir- mahkemelerin üç yıllık, dört yıllık yargılamalarının sonucunda bütün deliller toplanmış olmasına rağmen veya üç, dört yılda delilleri, neleri toplamaktadır, bunları merak ediyoruz. Sadece ben bunları Balyoz soruşturmalarında veya diğer Ergenekon soruşturmalarında demiyorum, hemen oradan müdahale edersiniz “Başka soruşturmalar da vardır...” Türkiye ilginç bir çelişkiyle karşı karşıyadır.

Bakın, biz, dün, biraz önce diğer siyasi partilerin temsilcileri de bahsettiler… Darbeyi yapan, darbenin lideri olan, darbenin esas içinde olan insanlarla alakalı yargılamada tutuklama yöntemine gidilmeden bir yargılama devam ediyor ama bunun yanında, darbeye teşebbüs eden insanlara ilişkin dört yıldır ucu açık soruşturmalar, dört yıldır devam eden tutuklamalar var. Kime, ne anlatacağız değerli arkadaşlarım?

Her şeyi bir yana, boş verin, bakın, Sayın Başbakan MİT’le ilgili, kendi mensuplarıyla veya Başbakanlıkla ilgili görevliler hakkında, herhangi bir şekilde bunun ucu kendilerine dayandığı zaman hemen MİT Kanunu’yla ilgili değişiklikler yaptı.

Ben burada Meclis Başkanını da kınıyorum. Meclis Başkanı görevini yapmamaktadır arkadaşlar. 8 tane milletvekilinin tutuklu olduğu yerde Meclis Başkanı ne yapar ya, Allah aşkına, size soruyorum? Hangi işlerle uğraşır?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkemeye müdahale mi etsin?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Mahkemeye müdahale filan etmeyecek. Ama nedir, bir yasal düzenleme yapmayacak mıyız? Yani vicdanen bundan hiç rahatsız değil misin sen? Siyasal düşüncelerini paylaşmasanız bile, 8 tane milletvekili eğer burada değilse, biz hangi işle uğraşacağız değerli arkadaşlarım? Bir parlamento kendi onurunu, kendi hukukunu, kendi milletvekillerinin hukukunu koruyamıyorsa vatandaşın hukukunu nasıl koruyacaktır? Eğer bu sorunun yanıtına, yatağa yattığınız zaman vicdanen “evet” diyorsanız, benim bir milletvekili olarak size söyleyeceğim bir şey yoktur değerli arkadaşlar. Bakın, ben sizin vicdanlarınıza sesleniyorum.

Gelinen noktada bu uygulama doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur Sayın Bakanım, bir şey demiyoruz, eksiklikleri vardır. Umutla kulağı burada olan insanlar burayı bekliyorlar bu duvarların arkasında ama lütfen empati yapın, yarın bir gün -tutuklu milletvekillerini düşünün- ne anlatacaksınız?

Biz hukukun içerisinden geliyoruz. Siz dediniz ki yanınıza ziyarete geldiğimiz zaman: “12 Eylül 2010’da bir halk oylaması yaptık, efendim, şunu yaptık, bunu yaptık, Hâkimler Savcılar şöyle oluştu, 10 bin tane hâkim oy kullandı…”

Sayın Bakanım, siz bizi Dikmen dolmuşlarının şoförü mü zannediyorsunuz? Ben de uygulamanın içerisinden geliyorum, o listelerin nasıl dağıtıldığını, o yargının nasıl çökertildiğini biz bilmiyor muyuz zannediyorsunuz yani. Yani öyle bir tablo anlatıyorsunuz ki, “Efendim, şöyledir böyledir…”

Buradan bir kere daha söylüyorum: 12 Eylül 2010 Türkiye için bir kırılma noktasıdır. Amaç başkaydı, bunun gerekli dizaynını yaptınız.

Demin burada bir sayın milletvekili söyledi: “Yargıyı arka bahçesi hâline getirenlere hesap sorduk.” Evet, doğru, kendi açınızdan baktığınız zaman doğru ama şimdi, siz, yargıyı kendi ön bahçeniz hâline getirdiniz. HSYK’yı kendinize bağlı bir memurlar kulübü hâline getirdiniz. Yargıyı çökerttiniz. O anlamda size yüklenmiş olan o özel misyon görevini yerine getirdiniz Sayın Bakan ama tarih bunda sizi affetmeyecektir. Burada, bakın, bu sözleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına geçirmek istiyorum. Başka da bir şey söylemek istemiyorum, inşallah dediklerim sizleri etkilemiştir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

Madde üzerinde başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap için Sayın Genç sisteme girmişler.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, özellikle öğrenmek istiyorum hem Komisyondan hem Hükûmetten: Milletvekilinin tutuksuz yargılanmasını engelleyen -şu anki güncel meselede- konu nedir? Açıklasınlar. Yani bu ne demektir? Bundan önce “Efendim, ne yapalım, yargı karar versin. Yargı karar vermiyorsa biz yargıya müdahale edemeyiz ki.” diyorlardı.

Şimdi de Parlamentonun yetkisinde bir yasa düzenlemesi yapıyoruz. Bu yasa düzenlemesinde diyoruz ki: Milletvekili seçilen arkadaşlarımız tutuksuz yargılansın. Bunların tutuksuz olarak yargılanmasını hem Komisyondan hem de Hükûmetten istiyorum. Eğer makul bir açıklama yapamazlarsa o zaman demektir ki bu milletvekillerinin tutuklu yargılanmasını isteyen bir AKP var, perde arkasında yargıya bu konuda verilen talimatlar var. Ben bunun açıklanmasını istiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Bakanım…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, devam eden yargılamalarla ilgili detaylı bilgi vermiyorum ancak Sayın Genç’in sorusuyla ilgili şunu söyleyebilirim: Bu tutuklama kararını veren ve devam ettiren mahkeme heyetidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar çıkarıyorsunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasına ilişkin Parlamento inisiyatif alsın, burada müdahale etsin.” diyorsanız Parlamentonun böyle bir iradesi oluşur ise onun da yeri burası değildir, burası…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neresi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …Ceza infaz Yasası; o, Ceza Usul Yasası’nda…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu da infaz işte.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …düzenlenmesi gereken bir husustur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, buna engel yok.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dolayısıyla, Parlamentonun böyle bir iradesi oluşsa bile gelecekte bunun doğru düzenleme yeri bu kanun değildir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tam da düzenlemenin yeri burası. Komisyon da açıklasın efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Bakanımızın da belirttiği gibi devam eden yargılamalar var, bu yargılamaların içine girmemek kaydıyla bir iki cümle söylemek istiyorum.

Anayasa’nın izin verdiği ölçüde milletvekilleri veya başkaları yargılanabiliyorlar, bunlarda orada belirtilen suçlardan dolayı yargılama yapmak için dokunulmazlık yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz yargılanmasın demiyoruz ki.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Şimdi, yargılama yetkisi mahkemede olduğuna göre mahkemenin gereklerinden olan ve mahkemenin yetkisinde olan tutuklama yetkisinin mahkemenin elinden alınması yargılamaya da doğrudan müdahale sayılacağından mahkemenin bu konudaki takdir hakkını beklemenin en doğru olacağı düşüncesindeyim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu demektir ki AKP yargıya talimat veriyor “Bu arkadaşları içeride tutun.” diye. Artık, suçüstü yakalandınız. Ama bunun hesabını çok soracağız sokakta.

BAŞKAN – Tamam, sözleriniz zapta geçti.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 3 üncü maddenin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, ikinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve diğer fıkralarının teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Şandır             Hasan Hüseyin Türkoğlu                         Ali Öz

                  Mersin                                Osmaniye                                     Mersin

              Sinan Oğan                        Özcan Yeniçeri                         Seyfettin Yılmaz

                    Iğdır                                    Ankara                                       Adana

                                                        Yusuf Halaçoğlu                                    

                                                               Kayseri

"(1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlüler ile henüz ceza infaz kurumuna girmemiş ve bir yıl veya daha az süre ile hüküm giyenlerin talebi halinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, infaz hâkimi tarafından karar verilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan düzenleme ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülere yönelik bir düzenleme olup, henüz ceza infaz kurumuna girmeyen hükümlüleri yani infaz için davet edilen yahut hakkında yakalama çıkarılan hükümlüleri kapsamamaktadır. Önergeyle, ceza süresi itibarıyla bir yıl ve daha az süreli yahut altı ay ve daha az süreli mahkûmiyet alan hükümlülerin de bu kanun kapsamında alınması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Şandır ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Madde 3- 5275 sayılı Kanunun 105 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi? Yok.

Bir önerge vardır, onu okutuyorum:

TBMM Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 3 Maddesi ile düzenlenen 105. Maddesinin (1) fıkrasında yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Faruk Bal                  Hasan Hüseyin Türkoğlu                     Emin Çınar

                  Konya                                Osmaniye                                 Kastamonu

                  Ali Öz                                                                             Yusuf Halaçoğlu

                  Mersin                                                                                    Kayseri

BAŞKAN – Sayın  Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

1’inci maddeyle ilgili olmak üzere önerge gerekçemizi size, sanıyorum, yeteri kadar izah edemedim. Bu nedenle tekrar huzurunuzdayım.

Mahkûmun ya da tutuklunun ücretsiz çalıştırılması bir angaryadır değerli arkadaşlar. Bir angarya olmanın yanı sıra bir insanlık ihlalidir, alın terine el uzatmaktır, çalışan insanın mesaisinin karşılığını vermemektir. Dolayısıyla, bu, sadece anayasa hukuku açısından ya da ceza infaz rejimi açısından bir  sorun değildir, aynı zamanda insan haklarıyla ilgili bir sorundur. Hepimiz insan olduğumuza göre bu insan hakkı ihlaliyle ilgileneceğimizi düşünüyorum ve bunun da birkaç tane hukuki gerekçesini sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.

Anayasa’nın 18’inci maddesi angaryayı yasakladıktan sonra, istisna olarak ikinci fıkrasını da ilave etmiştir. İkinci fıkrada, tutuklu ve hükümlülerin ücretsiz çalıştırılmasının mecburi hâle getirildiğini ya da bunun bir Anayasa hükmü hâline getirildiğini anlamak hukuk mantığıyla çelişir; aksine, mahkûm ve tutukluların ücretsiz olarak çalıştırılması istisnasının devamındaki fıkralara baktığımızda, devamında sayılan hâllerle bunların bir ilişkisinin bulunmadığı açıkça görülecektir. Dolayısıyla, buradan hareketle Anayasa’nın 90’ıncı maddesine ve  Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen uluslararası sözleşmelere baktığımız takdirde çalıştırılan kişinin hakkını vermek  Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi olsa gerektir diye düşünüyorum.

Ben size şimdi bu görevi hatırlattım ama bundan sonra ortaya çıkabilecek sorunları da hatırlatmak istiyorum. Yarın bir gün, ücretsiz olarak çalıştırılan tutuklu ve hükümlü, bu hakkının alınması için ya da bu çalıştırılması sırasında ortaya çıkan hukuki bir ihtilaf nedeniyle maruz kalacağı davalarda ya da hukuki ihtilafın karşı tarafı olan kişilerin hakkına kavuşamaması, ücretsiz çalıştırılması nedeniyle hakkını alamaması nedeniyle İnsan Hakları Mahkemesine gittiğinde Türkiye'nin önünde ciddi ve devasa bir sorunla karşı karşıya kalacaksınız, o zaman da buna çare aramaya çalışacaksınız. Ben şimdiden o çareyi size söylüyorum, takdir yüce heyetindir.

Saygılar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununun 15 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 15/A maddesi eklenmiştir.

"Elektronik cihazların kullanılması suretiyle takip

MADDE 15/A- (1) Şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplum içinde izlenmesi, gözetimi ve denetimi elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilebilir.

(2) İzleme, gözetim ve denetime ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili.

Sayın Aldan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, gecenin bu saatinde bu kadar kalabalığa hitap etmek ilginç oluyor. Sanıyorum herkes yorgun, “Bir an önce şu görüşmeler bitse de seçim bölgesine ya da evimize gitsek.” diye düşünüyorsunuz. Haklısınız ama bazı kaygılarımızı da dile getirmekte yarar var, millet bu amaçla bize oy verdi.

Çok fazla konuşmayacağım. Bir başka maddede daha konuşma hakkım vardı, ondan vazgeçtim ama iki değişiklik önergem var, onlarla ilgili kısa bir bilgi vereceğim.

Tabii, Avrupa’da uygulanan bir yöntemdir bu kelepçe uygulaması, kelepçe aracılığıyla izleme, gözetim ve denetim yapılabilmesi. Aslında, bize umut veren bir sözcük var. Bu madde “15/A” olarak yasaya yeni eklenen bir madde, o da “şüpheli” ve “sanık” ibarelerini taşıyor. “Acaba uzun vadede şüpheliler ve sanıklar açısından tutuksuz yargılanma anlamında bir gelişme olur mu?” diye umut taşıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclise geldiğimden bu yana hep gözlemlediğim bir konu var: Bir tarafta muhalefet tarafı çıkıyor tutuklu vekillerden bahsediyor, iktidar partisinin ön sıralarında bulunanlar sürekli tepki gösteriyorlar, arkadakiler ise hemen -konuyla ilgisiz- önlerindeki bilgisayarlara  bakmaya başlıyorlar.

Evet, bu, sıkıcı bir konu. Belki, artık sıradan hâle gelmeye başladı ama herkes kendine sadece şu soruyu sorsun: Eğer Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekili tutuklu olsaydı şu anda nerede olurdu? Şu anda burada olurdu. Önemli olan nokta budur, önemli olan ilkedir. Gün gelir devran döner bu sözlerimi çok iyi anımsarsınız. Önemli olan budur. O insanlar suçlu olabilir, suçsuz olabilir. Bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize özellikle sunmak istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partili biri olsaydı şu anda Meclisteydi ama şu anda bizim arkadaşlarımız beton kokuyorlar. Sayın Engin Alan -demin, Kamer Bey’le de paylaştım- MHP’den milletvekili seçildi, cumhuriyet savcısı Balyoz adlı bir davada esas hakkında mütalaasını verdi. Bu, şu anlama gelir: Artık, toplanacak başka bir kanıt yoktur. Mahkeme de bu düşüncededir ki savcıya esas hakkında mütalaayı vermek üzere dosyayı tevdi etmiştir. Savcı da -yirmi gün mü, yedi gün mü süre içerisinde- 700 küsur sayfalık mütalaasını vermiştir.

Şimdi, o kişiyi artık “Deliller toplanmamıştır.” diye tutuklu bırakamazsınız ama bu yapılıyor, keza Balyoz davasında… Hukuk fakültesinde “hukuk başlangıcı” dersinde daha birinci sınıfta öğretilir, savunma en kutsal haktır. Savunma şunu istiyor, diyor ki: “Benim savunma tanıklarım var, bunları dinle.” “Hayır dinlemem.” diyor. Basit bir arazi davasında bile bilirkişi incelemesi yapılır, bilirkişi incelemesine taraflar itiraz eder, bir yere birkaç inceleme daha yapılır ama bu denli önemli, on beş ve yirmi yılla cezalandırılması istenen kişilerin yargılandığı bir davada sanıkların ve avukatlarının bütün talepleri reddediliyor.

Buradan Sayın Bakanıma şunu sormak isterim: Diyarbakır’da, Ankara’da ve İstanbul’daki özel yetkili mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar hakkında kaç tane şikâyet oldu, kaç tanesine soruşturma izni verdi?

Evet, bazen yargıya bırakıyoruz bazı işleri, “İşte yargının takdiridir efendim.” diyoruz ama yargıyı boş bırakıyoruz. İstediğimiz için boş bırakıyoruz, işimize geldiği için boş bırakıyoruz.

Size yine bir örnek vereceğim. Burada gerçi BDP’liler kalmadı. KCK davası, dikkatinizi çekmek isterim bu konuya...

ESAT CANAN (Hakkâri) – Buradayım.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Var.

KCK davasında şöyle bir olay var, Kürtçe savunma talepleri var. Evet, oradaki yargılanan sanıklar devlete kafa tutmak istiyorlar, buna hiç kuşkum yok, bir tavır koymak istiyorlar, ideolojik bir tavır koymak istiyorlar ama yine dediğim gibi savunma en temel haklardan bir tanesidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Leyla Zana hakkında bir kararı var ve Ceza Muhakemesinde tercümanla ilgili maddeyi açın, ilk içtihat budur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Leyla Zana’nın Kürtçe savunmada bulunma talebini reddettiği için savunma hakkını ihlalden Türkiye’yi mahkûm etmiştir.

Şimdi düşünün değerli arkadaşlarım, KCK’dan 10 bin tane yargılanan sanık var şu anda. Bunların hepsi de Kürtçe savunma yapmak istiyorlar, mahkeme de ifadelerini almıyor. Eninde sonunda bu iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecektir ve Türkiye, milyonlarca, belki milyarlarca euro tazminata mahkûm edilecektir.

Peki, bu tazminat parası nereye gidecektir? Bu tazminat parası, evet, orada suçsuz olarak yargılanan varsa, Güneydoğu’da gelir düzeyi de son derece düşük, o insanların geçim parası olacaktır ama gerçekten terörist faaliyetler içinde olan, terör örgütü üyesi olanlara ödenecek tazminat nereye gidecektir? Kandil’e gidecektir ve bize geri dönecektir.

Şimdi, bunu bir hâkimin bilmemesi mümkün değil yani dediğim gibi içtihatlı bir ceza muhakemesi kitabını açtığı zaman bunu görebilir değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, işin bu noktasına da dikkat çekmek istiyorum. Neden bu hâkimler, acaba bu kişilerin Kürtçe savunmasını almazlar? İlginç bir anekdotla anlatayım: Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinde birkaç sanık çıkıp dediler ki: “Biz Kürtçe savunma yapacağız.” Hâkim taleplerini kabul etti. Duruşmaya tercüman çağırdı. Duruşmaya çağırır çağırmaz sanıklar dediler ki: “Biz Kürtçe bilmiyoruz, Türkçe savunma yapacağız.” İşin bu boyutu da var. Bir de, tabii, umutlanmak istiyoruz. Dediğim gibi bu yasal düzenlemeyi sonuna kadar destekliyoruz ama keşke buna bir hâkim kaydıyla böyle bir çekince konsaydı yani bir boşluk bırakılmış. Bu kelepçe işini kim yapacak? Denetimli serbestlik müdürü mü yoksa bir yargıç mı? Yarın Anayasa Mahkemesinden, dikkat edin, dönebilir, böyle bir başvuru dönebilir. O konuda bir muğlaklık var. Yönetmeliğe atıf yapılmış. Yeni bir uygulamadır. Umarım geliştirilir diye destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, umutlandığımız bir şey daha var. Gördüğüm kadarıyla bizim cenahta bir Haşim Kılıç hayranlığı var. Evet açıklamaları son derece dikkate değerdir. Lakin bir konuya dikkat çekmek isterim. Acaba bu bir ön alma olmasın. Haşim Bey böyle şeyleri çok sever çünkü. Bir bakarsınız, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı seçiminin yenilenmesi sırasında, bir anda Cumhuriyet Halk Partisine saldırır, bir bakarsınız son derece ılımlı, demokrat mesajlar verir. Dilerim, Anayasa Mahkemesinin önümüzdeki dönemde alacağı ve iktidar partisinin işine yarayan birtakım kararlar nedeniyle Sayın Başkan ön almıyordur, ciddi bir yaklaşım içindedir diye düşünüyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aldan.

4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.

TBMM Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 4. Maddesi ile düzenlenen 15/A maddesinin (2) fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ederiz.

                Faruk Bal                          Mehmet Şandır                  Hasan Hüseyin Türkoğlu

                  Konya                                   Mersin                                     Osmaniye

               Emin Çınar                               Ali Öz                                Mesut Dedeoğlu

               Kastamonu                               Mersin                                Kahramanmaraş

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz ile izleme, gözetim ve denetim gibi kişinin özel hâllerini ilgilendiren bir konu hakkında düzenleme yapılıyor. Bu izleme, gözetim ve denetim bize yabancı bir iş değil. Bizde telefon dinlemelerin, yasal olmayan telefon dinlemelerin, teknik takiplerin Türkiye’de ne gibi bir sorun yarattığını hep beraber görüyoruz. Artık bunların Türkiye’de gündemi değiştiren, sansasyonel ve gazete manşetlerinde birinci haber hâline geldiğini biliyoruz. Her ne kadar izleme, gözetim ve denetim tutuklular ile ilgili olarak burada düzenlenmişse de bu açıya, bu noktaya bir temas etmek istedim. Diğer taraftan da kişinin bu derecede önemli olan izlenmesi, gözlenmesi ve denetlenmesiyle ilgili işlemi bir yönetmeliğe havale etmek ne Anayasa’ya ne de bu hususları düzenleyen insani değerlere ve demokratik değerlere uymamaktadır, bunun düzenlenmesi gereken yer kanundur. Bu ancak kanunla düzenlenebilecek… Kişinin özel hâllerini, özel hayatını ya da kişinin denetimli serbestlik süreci içerisinde hürriyetinin sınırlandırılabileceği alanı ancak kanun düzenleyebilir fakat böyle bir mantıkla karşı karşıyayız ki işi yönetmeliğe havale ediyoruz.

Burada zamanı değerlendirerek Engin Alan Bey’den gelen mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Engin Alan sadece Milliyetçi Hareket Partisine mensup bir kişi değildir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıdır. Onun gibi diğer milletvekilleri de vardır, Sayın Balbay vardır, Sayın Haberal vardır.

Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım ve beraber düşünelim. Savunma delilleri olarak gösterilen delillerin nelerden ibaret olduğunu hiç kimse bilmiyordu, zaten tahkikat gizli olduğu için sanıklar neyle itham edildiklerini bilemedikleri için savunma delili gösterilemedi. Gösterilmediği gibi soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı da sanık hakkındaki hem lehe olan hem aleyhe olan delilleri toplamak mecburiyetinde, yasal olarak bununla mükellef olmasına rağmen bu delillerden sadece aleyhe olanları topladı, dolayısıyla delil toplama aşaması tek yönlü ve gizli bir şekilde yapıldı. Daha sonra yargılama aşamasına gelindiğinde, cumhuriyet savcılarının topladığı delillerde bin altı yüze yakın üretilmiş ifadeler, üretilmiş, teknik yapıştırma şeklinde, sehven yerleştirme şeklinde deliller olduğu iddia edildi. Bu delillerin mahkemece doğruluğunun tahkik edilmesi gerekirdi, mahkeme böyle bir tahkikatı yapmadı. Savunma delili olarak mahkeme aşamasında şahitler ortaya konuldu, bilirkişi raporları istenildi, mahkeme bunları da reddetti ve esas hakkındaki mütalaa için dosyayı cumhuriyet savcılığına tevdi etti. Demek ki tek yönlü toplanan deliller ile mahkeme tek yönlü bir karar vermeye kararlı.

Varsayalım ki buraya kadar olanı doğru, o takdirde ne olmuş oluyor? Deliller artık toplanmış oluyor, yani sanıkların delilleri karartma ihtimali ortadan kalkmış oluyor gelinen durum itibarıyla. Geriye tutuklama için ne sebep kalıyor deliller toplandığına göre, karartılamayacağına göre, hepsi mahkemede olduğuna göre? Kaçma ihtimali. Nereye kaçacak Engin Alan bırakılırsa? Onun kaçacağı bir başka ülke yok, o bu ülke için ömrünü vermiş, bu ülkenin birliği, bütünlüğü için askerlik hayatı boyunca Güneydoğu’da hizmet etmiş. Nereye kaçacak Engin Alan? O zaman tutuklu kalmasını haklı kılan bir neden var mı? Yok. Buna rağmen tutuklu kalabiliyor ise tek yönlü bir yargılamayla karşı karşıyayız, yani Sayın Haşim Kılıç’ın açıkladığı gibi, siyasallaştırılmış ya da siyasallaşma içerisinde farklılaştırılmış bir yargıyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, Engin Alan bana yazdığı mektupta diyor ki: “Ben suçumu biliyorum, Sayın Başbakan söyledi, Çanakkale’de ayağa kalkmamak. Ben kendim için bir şey istemiyorum, istersem namerdim. Ben orada bulunan kimsesizlerin sesi olmak istiyorum, sizin de bu sesi Meclise anlatmanızı istiyorum.” Ben de size anlattım, takdir sizin.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 5402 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 26/A maddesi eklenmiştir. "Müdür ve müdür yardımcılığına atanma MADDE 26/A- (1) Denetimli serbestlik müdürlüklerine, en az dört yıllık eğitim veren fakülte ve yüksekokullardan veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasından yazılı ve Bakanlıkça yapılacak mülakat sınav sonucuna göre denetimli serbestlik müdür yardımcısı atanır. (2) Denetimli serbestlik müdür yardımcılığı yazılı ve mülakat sınavı ile denetimli serbestlik müdür yardımcılarının denetimli serbestlik müdürlüğüne, denetimli serbestlik müdürlerinin denetimli serbestlik müdür yardımcılığına atanmalarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 5402 sayılı Kanunun;

1) Adı "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu",

2) 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "denetimli serbestlik ve yardım merkezleri ile koruma kurullarının" ibaresi "denetimli serbestlik ve koruma kurullarının",

3) 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulu", "Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı" ibaresi "Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı" ve "denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlükleri" ibaresi "denetimli serbestlik müdürlükleri",

4) 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi "Danışma Kurulu: Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulunu", (e) bendi "Daire Başkanlığı: Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığını" ve (g) bendi "Müdürlük: Denetimli serbestlik müdürlüğünü",

5) 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüğünün" ibaresi "müdürlüğün", ikinci fıkrasında yer alan "Denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü" ibaresi "Denetimli serbestlik müdürlüğü",

6) 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı" ibaresi "Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı", "denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü" ibaresi "denetimli serbestlik müdürlüğü" ve ikinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulu",

7) 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler",

8) 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a), (c), (e) ve (f) bentlerinde yer alan "Şube müdürlükleri" ibareleri "Müdürlükler" ve (d) bendinde yer alan "Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlük",

9) İkinci Kısım Üçüncü Bölüm başlığı ve 10 uncu maddesinin başlığı "Müdürlük", aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüğü" ibareleri "müdürlük", "şube müdürlüğüne" ibaresi "müdürlüğe", ikinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlükler", üçüncü fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinde bir şube müdürü" ibaresi "Müdürlüklerde bir müdür", dördüncü fıkrasında yer alan "Şube müdürlüğüne" ibaresi "Müdürlüğe", "Şube müdürlüğünden" ibaresi "Müdürlüklerden", "şube müdürlüğüne" ibaresi "müdürlüğe",

10) 11 inci maddesinin başlığı "Müdürlüğün görevleri", aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüğünün" ibaresi "Müdürlüğün",

11) 12 nci, 13 üncü, 14 üncü ve 15 inci maddelerinin birinci fıkralarında yer alan "Şube müdürlüğünün" ibareleri "Müdürlüğün",

12) 16 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürü" ibaresi "denetimli serbestlik müdürü", ikinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüğünce" ibaresi "müdürlükçe",

13) 17 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Şube müdürlüklerinden" ibaresi "Müdürlüklerden",

14) 18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlükler",

15) 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulu" ve ikinci fıkrasının (r) bendinde yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanı" ibaresi "Denetimli Serbestlik Daire Başkanı",

16) 20 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "şube müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler", (c) bendinde yer alan "Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlükler",

17) 21 inci maddesinin başlığı "Müdürlük personelinin özlük işleri", aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinde" ibaresi "Müdürlüklerde",

18) 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinin" ibaresi "Müdürlüklerin",

19) 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinde" ibaresi "Müdürlüklerde",

20) 25 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüklerinin" ibaresi "müdürlüklerin", üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan "şube müdürlüğünün" ibareleri "müdürlüğün",             

21) 27 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler",

22) Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "şube müdürü" ibaresi "müdür", "şube müdürlüklerine" ibaresi "müdürlüklere",

23) Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinin" ibaresi "Müdürlüklerin",

24) Geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüklerinin" ibaresi "müdürlüklerin", üçüncü fıkrasında yer alan "şube müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler", "Şube müdürlüklerinin" ibaresi "Müdürlüklerin", "şube müdürlüklerine" ibaresi "müdürlüklere",

şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz talebi? Yok.

Sayın Halaman, soru-cevap kısmında söz istemişler.

Buyurun Sayın Halaman.

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Adalet Bakanına sorum şu: Cezaevlerini boşaltmak için yapıldığı söyleniyor. On senedir Hükûmet iktidar; ekonomik, sosyal, kültürel yönden cezaevlerini doldurdular. Şimdi affetmeye mi çalışıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu huzurlarınızda bulunan tasarı cezaevlerini boşaltmak maksatlı hazırlanmış bir tasarı değildir. Cezaevlerinden tahliye olması bu tasarının bir sonucudur. 15 bine yakın hükümlü bu tasarı sonucunda denetimli serbestlik şartlarında cezalarının kalan kısmını toplum içerisinde infaz edeceklerdir, bu doğru ancak Türkiye’de alternatif ceza infaz yöntemlerini geliştirmek için attığımız bir adımdır. Daha önce adli kontrol, denetimli serbestlikle ilgili yasal düzenleme yapılmıştı. Şimdi, onun uygulama alanını genişleten ve daha fonksiyonel hâle getiren bir düzenleme için getirilmiştir. Bugün itibarıyla, bu, 15 bin kişidir ama her yıl yeni insanlar bu limitin içerisine girecekler. Her yıl ortalama yılda 13 ile 15 bin arasında hükümlü bundan istifade edecektir, kalıcı bir düzenlemedir ve şimdi elektronik izleme yöntemiyle adli kontrol tutukluluk süreleri yani yargılanması henüz başlamamış olan, soruşturma aşamasında olan kişilerin de istifade etmesini kolaylaştıracaktır elektronik izleme sistemi ve hükümlüler için de denetimli serbestliği kolaylaştıracak bir enstrümandır. Bunun da yasal düzenlemesini yapıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’de çağdaş infaz yöntemlerinden bir tanesinin temeli atılıyor, geliştirilmesi sağlanıyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Şimdi, çerçeve 7’nci maddeye bağlı geçici 4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 5402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 4- (1) Adalet Bakanlığının boş memur kadrolarından 3490 adedine 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunundaki sınırlamalara tabi olmadan atama yapılabilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Soru-cevapta söz talebi yok.

Geçici 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 5’inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 5- (1) Diğer mevzuatta "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu"na yapılmış atıflar "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu"na, "denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü" ne yapılmış atıflar "denetimli serbestlik müdürlüğü" ne yapılmış sayılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci maddeye bağlı geçici 5’inci madde kabul edilmiştir.

Geçici 6’ncı maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 6- (1) Bu Kanunla kadroları kaldırılan denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürleri, başka bir işleme gerek kalmaksızın denetimli serbestlik müdür yardımcılığı kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu madde uyarınca atanmış sayılan personelin yeni kadrolarına atanmış sayıldıkları tarih itibarıyla eski kadrolarına ilişkin olarak en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar, görev tazminatı, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarının (Bu tutar sabit bir değer olarak esas alınır.); yeni atandıkları kadrolara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar, görev tazminatı, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atanmış sayıldıkları kadro unvanlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, kendi istekleriyle başka kurumlara atananlara fark tazminatı ödenmesine son verilir."

BAŞKAN – 7’nci maddeye bağlı geçici 6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Vereceğim 8’de.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 207 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7. maddesiyle 5402 Sayılı Yasaya eklenen Geçici 6. Maddenin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 05.04.2012

         Ali İhsan Köktürk                 Ömer Süha Aldan                         Mevlüt Dudu     

               Zonguldak                                Muğla                                          Hatay

          Uğur Bayraktutan                                                                        Kamer Genç

                   Artvin                                                                                     Tunceli

"Geçici Madde 6 - (1) Kanunla kadroları kaldırılan denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlerinden bu görevi yürütmekte olanlar eski kadrolarına ait aylık ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali hakları devam etmek suretiyle, denetimli serbestlik müdürü kadrolarına atanmış sayılırlar."

BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Aldan.

Buyurun efendim.

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda aslında bir statü değişikliği olmamasına rağmen, kanunda denetimli serbestlik şube müdürlükleri denetimli serbestlik müdürlüğüne dönüştürülüyor ama ne yazık ki denetimli serbestlik şube müdürleri müdür yardımcılığı statüsünü alıyorlar. Bu, insanların kazanılmış haklarının bir anlamda ihlali mahiyetinde bir davranıştır, bu insanlara büyük bir haksızlık söz konusudur, bu bir.

İkinci: Bu insanlar yıllardan bu yana denetimli serbestlik konusunda artık uzmanlaşmış yönetici insanlardır; hukuk fakültesi, siyasal bilgiler fakültesi, eğitim fakültesi mezunu olan insanlardır.

Bu düzenlemenin anlamı şudur: Demek ki Adalet Bakanlığı hâlen 134 tane Türkiye’de denetimli serbestlik şube müdürü var ve bunların 131’i görevde, bu 131’inden memnun değildir, bunları değiştirmek istemektedir. Bir nevi ince bir kadrolaşma harekâtıdır. Hâlbuki, bu insanlar da mevcut iktidar döneminde işe alınmış insanlardır. Ha, belki şöyle olabilir: Bu insanların çalışmasından memnuniyet duyulmamış olabilir, yeni bir kadroyla, yeni bir ruhla işe başlamak istenmiş olabilir. Ama şunu unutmayalım: Yeniden sınav açılacak, şube müdürleri işe alınacaklar. Bu dönem içerisinde şube müdür yardımcıları, yani gelecekte ne olacaklarını bilmeyen insanlar yönetimde kalacaklar ve birden görevden alınıp, daha yeni işe girmiş birinin maiyetinde müdür yardımcısı hâline dönebilirler. Bu devletin bir geleneği vardır, lütfen bu geleneği bozmayalım. Bu anlamda önergemizin kabulünü arz ediyorum.

Bir noktayla kapatayım gecenin bu saatinde. Haydar Akar “Eğer bu önergeyi kabul etmezlerse yeter sayı isteyeceğim.” dedi.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar )

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.

7’nci maddeye bağlı geçici 6’ncı madde üzerindeki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Geçici 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Çerçeve 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (II) Sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "4. BAŞBAKANLIK VE BAKANLIKLARDA" bölümünde yer alan "Cezaevi Müdürü," ibaresinden sonra gelmek üzere "Denetimli Serbestlik Müdürü," ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – 8’inci madde üzerinde, şahsı adına Sayın Kamer Genç söz istemiştir.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar )

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Tabii, biraz önce bir önerge verdik. 8 tane milletvekili arkadaşımız tutuklu. Ne deniliyordu: “Efendim, ya biz yargıya müdahale etmiyoruz.” Ama hesabına geldiği zaman Şike Kanunu’nda Emine Hanım’ın akrabası içeride diye kurtarmak için Şike Kanunu’nu iki günde buradan çıkardınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Bu saatte girme bunlara ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, Deniz Feneri davasında tam ucu size gelirken, liderlerinize dokunurken hemen Deniz Feneri savcılarını görevden aldınız. Ondan sonra, tutuksuz yargılama kararını veren birçok yargıcın hemen görev yerini değiştirdiniz. Bizim burada onlarla da ilgisi yok. Yasa yapma yetkisi var. Yasada ne getiriyoruz? Diyoruz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama görevini yaparken diyor ki: “Şu meslek grubunu, milletvekilini, halkın temsilcisi, halkın oyuyla seçilmiş gelen insanları ben ‘Tutuksuz yargıla.’ diyorum ey yargı, senin kararına da müdahale etmiyoruz.” Ama bunu da reddettiniz, bir şeyi ispatladınız; bu demektir ki Tayyip Bey bu milletvekillerinin çıkmasını istemiyor. Bu çok açık ve net tescil edildi buraya ve siz artık bundan sonra kamuoyunda diyemezsiniz ki: “Yahu yargıdır, ne yapalım, müdahale edemeyiz.” Burada açık, net yasama yetkisini kullanırken dersin ki: “Kardeşim, bu gayet normal, biz ‘Milletvekilinin tutuksuz yargılanması gerekir.’ diye hüküm getirdik.” Hâkim de mecburdur yasa yetkisine uyar. Demek ki artık bundan sonra bu savunmanız da kalmaz. “Biz yargıya müdahale etmiyoruz.” yolundaki tezinizin de bir gerekçesi kalmadı.

Değerli milletvekilleri, AKP zamanında öyle zulümler yapılıyor ki… Bakın, tabii, bu kanunla 8 bin küsur kadro, yenilerini alıyorsunuz. Nasıl atama yapacaklarınız belli zaten, kimleri getireceğiniz belli oralara.

Bir de sizin zamanınızda hak yok, hukuk yok, kazanılmış hak yok. Öyle bir yol seçtiniz ki, dikta rejimlerinde dahi şeytanların başvurmayacağı yollara başvuruyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Bir kanun hükmünde kararnameyle veyahut da bir kanunla bir bakanlığı feshediyorsunuz, ondan sonra yeniden o bakanlığı teşkil ediyorsunuz. Tabii, bakanlık kanunla feshedildiği için artık onun dava… Orada müktesep hak… Alınan müdürler olsun, daire müdürleri olsun hem makamlarından oluyorlar hem de rütbelerinden oluyorlar; dava açma hakları yok çünkü yasayı kaldırıyorsunuz. Bu büyük bir dikta rejimi heveslilerinin başvurduğu yol, metot.

Şimdi, ben anlamıyorum. Yahu, ben, şu sıralarda, bu AKP sıralarında oturan arkadaşları… Yahu arkadaşlar, hepimizde de bir vicdan olması lazım, bir hak duygusunun teşekkül etmesi lazım. Yani insanların kazandıkları hakları, bir parmak kaldırmakla yok ederek, adaleti yok ederek, insanların yargıya başvurma yollarını tıkayarak, insanlara zulüm etmek dünyanın neresinde görülmüştür? Türkiye gibi bir ülkede, demokratik bir ülkede ama siz yapıyorsunuz kardeşim. Yani günah değil mi?

Şimdi, adam gelmiş, müdür olmuş, efendim, kanunla kaldırıyorsun, ondan sonra, e, ben, kendi adamlarımı getirip atarım buraya. Yani böyle demokrasi olur mu? Böyle insan hakları olur mu? Böyle, insana, demokrasiye, hakka, kazanılmış haklara saygısı olan bu yola başvurur mu? Kanunlar konusunda o kadar acımasızsınız ki yani size bir şeyin ucu dokunduğu zaman, hiç acımasız, en gayri adil, en haksız kanunları burada o kadar gönül rahatlığı içinde çıkarıyorsunuz ki, öte tarafta, en haklı, en vicdanın reddetmeyeceği konularda da hiçbir şey tınmadan yine kanunların aksine el kaldırıyorsunuz. Yahu, böyle bir kitleyle bizim gönül rahatlığı içinde çalışmamız mümkün değil.

Bakın, biz, burada size ne kadar müsamaha gösteriyoruz, bakın bu kanunlarda çıkıp konuşmuyoruz, soru sormuyoruz, çıksın bu kanunlar diyoruz. Ama ne olur ya, siz de bir vicdan örneğini gösterin “Yahu, biz de arkadaş, işte uzlaşıyoruz.” deseniz, “Biz de muhalefetin haklı birtakım taleplerini karşılayalım, onu biz de kabul edelim…” Yahu, hepimiz bu memleketin insanlarıyız arkadaşlar. Bu memlekette hepimizin müşterek hedefi var. Hepimizin müşterek hedefi, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan halkın, huzur, refah içinde yaşamasıdır, hak ve adalet duygusunun tecelli etmesidir. Ama hakkı ve adaleti yok ediyorsunuz ufak menfaatleriniz için.

Ben, otuz senedir burada görev yapıyorum. Bu kürsüde, daha sizin kadar, taraflı, acımasız, fakiri ezen, devleti talan eden insanları görmedim. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hakaret etme!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hepsi yalan, hepsi yalan!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ  (Devamla) – Hayret ediyorum, vallahi hayret ediyorum! İnsanların vicdan taşıması lazım değerli arkadaşlar. Vicdan taşıyan insanlar bu yola gitmez.

Ne oldu, süre bitti mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Bitti.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki. (CHP ve MHP  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, başka söz talebi yok.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adalet Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış; denetimli serbestlik hizmetlerinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adalet Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.

BAŞKAN – 9’uncu madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Kanunun tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Açık oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı               : 231

Kabul                                      : 229

Çekimser                                 : 2 (x)

                                 Kâtip Üye                                             Kâtip Üye

                            Mine Lök Beyaz                                      Tanju Özcan

                                 Diyarbakır                                                Bolu”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanımızın şimdi bir teşekkür konuşması olacak.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

207 sıra sayılı Kanun Tasarı’mız, iktidar-muhalefet milletvekillerimizin yoğun bir gayretiyle yasalaştı. Bundan önce yasalaşan Adli Sicil Kanunu’ndaki değişiklik de gene Parlamentomuzda bulunan vekillerimizin anlayış birliği içerisinde yasalaştı.

Gerçekten bugün yasama faaliyetlerinden ayrı bir keyif aldığımı ifade etmeyelim ve bu atmosferin oluşmasına katkı sunan tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum başta muhalefet partilerine, grup başkan vekillerine ve vekillerine.

Değerli milletvekilleri, bu saatte bu bir teşekkür konuşması ama ben bu tasarı üzerinde konuşmadım, uzun da konuşmayacağım, birkaç dakikada bitireceğim sözlerimi. Türkiye’de ceza infaz kurumlarımızın durumu çok iç açıcı değil ama bahsedildiği kadar kötü bir tablomuz da yok. İnfaz yasalarımızı 2005’te yeniledik ve her geçen gün iyiye gidiyoruz.

Şimdi, 2000’li yılların başlarında 500’ün üzerinde bulunan cezaevleri şu anda 377’ye indirildi ve bugüne kadar 2002-2012 arasında 207 adet ceza infaz kurumu kapatıldı. Bunun yerine 69 tane kampüs şeklinde daha modern infaz şartlarına sahip, donanıma sahip kurum inşa edildi. Önümüzdeki süreçte, kalan tüm cezaevleri, yenilenmemiş olanların tamamı 2017’ye kadar yenilenmiş olacak ve 197 ceza infaz kurumunu daha kapatacağız, yerine yeteri kadarını da inşa ediyoruz ama inşa ettiğimiz kapattıklarımızdan daha az, kapasite büyüyor çünkü.

Aynı şekilde, çocuk ceza infaz şartlarıyla ilgili de önemli düzenlemeler yapıldı. Ankara Sincan, İstanbul Maltepe hizmette, İzmir Aliağa’daki kampüs bu hafta hizmete girdi, 360 kapasiteli. Önceki gün, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuzun ziyaret etmiş olduğu ve milletvekillerimizin de oradaki şartları görüp takdir ettiği şekilde, daha iyi şartlarda kurumlar hayata geçiyor. Haziran ayında Ankara Sincan’da çocuk eğitim evimiz hizmete giriyor. Bütün bunlar dört-beş yıllık planlamanın sonucu bugüne gelen işler.

Türkiye’de tutukluluk, uzun tutukluluk vesaire, bu tartışmalara çok fazla girmek istemiyorum ancak sizlere bir şey önereceğim, o da Türkiye’de cezaevlerindeki tutuklu, hükümlü sayıları, tutuklu, hükümlü

                                         

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

oranları, doluluk oranları: Bunlara ilişkin olarak, İngiltere’de Essex Üniversitesinde kurulmuş bir merkez uzunca bir süredir çalışmalar yapıyor, Türkiye ve Avrupa ülkelerini değerlendiren çalışmalar var. Bu çalışmalara baktığımız zaman, gerçekten Türkiye'nin bulunduğu tabloyu görmemiz açısından önemli bir imkân sunuyor. O da, şu anda Türkiye’de cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 27,8’i tutuklu, kalanı hükümlü. Bizden daha çok tutuklusu olan -oran itibarıyla- ülkeler: Yunanistan, Danimarka, Belçika, İsrail, Brezilya, İsviçre. Bizden daha iyi olanlar: Avusturya, İsveç, Fransa, ABD, İspanya, Rusya, Almanya, İngiltere. Biz bunların, skalanın ortasındayız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayı olarak mı, süre olarak mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yani biz elbette bunu bir tatmin vesilesi olarak görmüyoruz. Daha da bunu düşürmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bu bizi tatmin etmez ama baktığımız zaman ortalama bir yerdeyiz. Bunu bilmemiz açısından ifade ediyorum.

Ülkelerin nüfusuna göre, her 100 bin kişiden kaç kişi cezaevinde ülkelerde? Baktığımız zaman Türkiye’de 100 bin kişide 175 kişi cezaevinde; İsrail, Brezilya, Rusya, ABD bizden daha olumsuz noktada, cezaevinde daha fazla insan var ama İngiltere, İspanya bizimle hemen yakın ama Fransa, Yunanistan, Belçika, Almanya, İsviçre, Danimarka, İsveç de bizden iyi. Dolayısıyla, biz hedef olarak bizden daha iyi olan ülkelere doğru bir gayret içerisindeyiz.

Doluluk oranına gelince: Türkiye’de yüzde 106, yüzde 110; yeni açılan kurumlarımızla bu oran her gün değişiyor. Amerika’yla, Avustralya’yla aynı durumdayız. İngiltere, Fransa, Belçika, Yunanistan, İspanya, Brezilya cezaevlerindeki doluluk oranı açısından bizden daha sıkıntılı ama Danimarka, İsveç, Rusya ve İsviçre bizden daha iyi konumda. Burada da daha iyiye doğru bir gayretimiz var.

Hülasa, bu değerlere baktığımızda çok kötü bir yerde değiliz, daha iyi noktaya gitmek için gayret ediyoruz. Alternatif infaz yöntemleri, biraz önce ifade etmeye çalıştım, modern infazın enstrümanlarını oluşturmaya gayret ediyoruz. Önümüzdeki dönemde inanıyorum ki cezaevlerimizdeki tutuklu oranları daha da düşecek, alternatif infaz yöntemleriyle önemli ölçüde tutuklu ve hükümlüler cezaevi dışında cezalarını çekebilecekler ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarıyla da -ki arabuluculuk Meclise geliyor- inşallah, mahkemelere işler gelmeden önce bir filtre sistemiyle bütün bunları azaltmaya, yargının iş yükünü küçültmeye gayret ediyoruz.

Yüksek yargının iş yükünü de belli ölçüde domine edecek, rahatlatacak tedbirler alındı. İnşallah, bir buçukla iki yıl içerisinde Türkiye’de uzun yargılamalarla ilgili şikâyetlerimiz en alt düzeye inecek diyorum. Bu hepimizin problemi, bunu çözmek için birlikte gayret ediyoruz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan, kaç kişi yararlanacak bu kanundan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu değişiklikle, bizim öngördüğümüz rakamlara göre 15 bin civarında kişi bu yıl için -çünkü burada bir geçici maddemiz de var- ama önümüzdeki senelerde mevcut tablolara baktığımızda 13-14 bin kişi her yıl -bu kalıcı bir düzenleme çünkü- bundan istifade edecek.

Ben, Genel Kurula, değerli muhalefet temsilcilerimize ve milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Bu yasa infaz sistemimize, ülkemize hayırlar getirsin.

Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu raporlarının görüşmesine başlıyoruz.

5.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporlarını görüşmeye başlıyoruz.

6.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Diğer işlerde de komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 10 Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                    

 

Kapanma Saati: 21.39