TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ
YASAMA DÖNEMİ CİLT YASAMA YILI
24 18 2
TUTANAK
DERGİSİ
91’inci
BİRLEŞİM
5 Nisan 2012 Perşembe
DÖNEM: 24 CİLT: 18 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
91’inci Birleşim
5 Nisan 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Yozgat Milletvekili Yusuf Başer’in,
5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Balıkesir Milletvekili Namık
Havutça’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
yazılı soru önergelerine gelen cevaplara ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
4.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
6.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, şeker pancarı üreticilerinin zor durumda olduğuna ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan’ın, Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5 işçinin iş güvenliği
olmamasından dolayı hayatını kaybettiğine ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Adana’da kamu yönetimi yapılanması anlayışının değişmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
11.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 5
Nisan Avukatlar Günü’ne ve temsilî kutlama törenlerinden vazgeçilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 37 milletvekilinin, 2009 yerel seçimleri öncesinde İstanbul’da kurulan yeni ilçeler nedeniyle
belde belediyelerinin kapatılmasının ortaya çıkardığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/230)
2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin ve
21 milletvekilinin, işçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunların ve
eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/231)
3.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün ve
21 milletvekilinin, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra getirilen vergilerin ne
amaçla ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/232)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 24/2/2012 tarihinde,
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşlarının uzak cezaevlerine sevk
edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin yaşadığı maddi manevi zorlukların tespiti
ve alınacak önlemlerin araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 5/4/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- (10/136, 176, 177, 178, 179, 180 ve
181) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu’na üye seçimi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215)
4.- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma
Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 207)
5.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu
Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)
6.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
IX.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı tezkerelerinin 215 sıra sayılı Adalet
Komisyonu Raporu’na dâhil edilmesinin İç Tüzük hükümlerine aykırı olup
olmadığına ilişkin
X.-
OYLAMALAR
1.- Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma
Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Oylaması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi’nin, Kastamonu sarımsağının üretiminin desteklenmesine ilişkin Ekonomi
Bakanından sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/4458)
2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Haymana’daki elektrik arızası nedeniyle yaşanan mağduriyete ilişkin Başbakandan
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4491)
3.- Yozgat Milletvekili Sadir
Durmaz’ın, basınçlı sulamada hibe desteğine,
- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün,
Ziraat Bankasının ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin verdiği yatırım kredilerine,
Ziraat Bankası ve Tarım Kredi
Kooperatiflerinin verdiği zirai kredilere,
- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, kanatlı hayvan üretimi ve yumurta sektörlerinin sorunlarına ve dışa
bağımlılığa,
- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Bakanlıkta yüksek lisans ve doktora öğreniminin özür grubu tayin
sebebi sayılmamasına,
Bal üretimi ve satışlarının denetimine
ve alınacak önlemlere,
- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, çiftçilerin kredi kullanımına ve haciz işlemlerine,
Elbistan’da çiftçilere verilen
destekleme primlerinin geri alınacağı iddialarına,
- Bilecik Milletvekili Bahattin
Şeker’in, Bilecik’teki proje ve yatırımlara,
- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
GDO’larla ilgili yönetmelikte yapılan değişikliğe,
İlişkin soruları ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/4517), (7/4544), (7/4545), (7/4546), (7/4547), (7/4548), (7/4549),
(7/4550), (7/4551), (7/4552)
4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın, Bartın-Amasra’ya kurulacak olan termik santralle ilgili bir
açıklamasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/4543)
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
Tufanbeyli termik santral inşaatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4615)
6.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu
Özbolat’ın, Afşin-Elbistan A Termik Santraline işçi alımında haksızlık
yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/4710)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik faturalarındaki
kayıp-kaçak bedeline ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/4711)
8.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutan’ın, Cerattepe Mevkii’nde maden çıkartılmasının bir toprak kaymasına
sebep olacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/4868)
9.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa’daki bazı köylerin enerji sorununa ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4869)
10.- İstanbul Milletvekili Umut
Oran’ın, İstanbul’un bazı bölgelerindeki elektrik kesintilerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4871)
11.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Osmangazi’deki elektrik dağıtım işinin özelleştirilmesinden
kaynaklanan sorunlara ve çözümüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/5040)
12.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, İhracatçı Birliklerinin sayısının azaltılacağı iddialarına ilişkin
sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/5234)
13.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Bakanlıkta ve bağlı kuruluşlarında şehit yakınları ve malûller için
ayrılan kadrolara ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/5235)
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut
Dedeoğlu’nun, bağlı kurum ve kuruluşlarda emekliliğe ayrılan ve ayrılacak
personele ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/5400)
ı.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Şirin Ünal, NATO Günü’ne,
İzmir Milletvekili Musa Çam, Anadolu Ajansının kuruluşunun 92’nci
yıl dönümüne,
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Alparslan Türkeş’in ölümünün 15’inci
yıl dönümüne,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Alparslan Türkeş’in ölümünün 15’inci yıl dönümüne;
Çorum Milletvekili Tufan Köse,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt,
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça,
İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,
12 Eylül 1980 darbesi sorumlularının yargılanmasına başlanmasına;
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Malatya Kürecik’te kurulan üsle
ilgili yetki kargaşasına,
Ankara Milletvekili Emrullah İşler, Hakkâri Milletvekili Adil
Kurt’un 3 Nisan 2012 tarihli 89’uncu Birleşimde Kazan’da çalışan mevsimlik
işçilerle ilgili yaptığı bir değerlendirmeye,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Alparslan Türkeş’in ölümünün
15’inci yıl dönümüne ve isminin bir üniversiteye verilmesi gerektiğine,
Hakkâri Milletvekili Adil Kurt, 3 Nisan 2012 tarihli 89’uncu
Birleşimde Kazan’da çalışan mevsimlik işçilerle ilgili değerlendirmesiyle
haksız bir eleştiride bulunmadığına, bir sorunu gündeme getirdiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin,
Türkiye’de medyanın ayrımcı, ötekileştiren ve cinsiyetçi yaklaşımı ve dilinin,
bu yaklaşımın doğurduğu sonuçların ve medyada nefret söyleminin ortadan
kaldırılması için hukuki altyapının hazırlanması konusunun (10/227)
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin 500 kelimeden fazla olması
nedeniyle özeti Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, TOKİ
tarafından yapılan konutlarda sosyal devlet anlayışına gölge düşürüldüğü ve
iktidarın TOKİ'yi kentlerde rant dağıtmak, oy toplamak için kullandığı, ayrıca
TOKİ'nin uyguladığı projelerle inşaat sektörüne ciddi zararlar verdiği
konusundaki iddiaların (10/228),
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan'ın, Iğdır'daki hava kirliliğinin nedenlerinin ve bu durumun bölgedeki
halk sağlığı ve canlı yaşamı üzerindeki zararlı etkilerinin ve çözüm yollarının
(10/229),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 4/11/2011 tarihinde, Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk ve arkadaşlarının demokrasiye müdahaleye zemin hazırlayan karanlık
olayların aydınlatılması, devlet içindeki yasa dışı örgütlenme ve yapıların
açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş
olduğu (103 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 4/4/2012 Çarşamba
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
AK PARTİ Grubunun, “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 215 sıra sayılı Kanun Teklifi ve 207 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 4 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),
4’üncü sırasına alınan, İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat
ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin (2/447) (S. Sayısı: 215),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının (1/556) (S. Sayısı 200) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, İstanbul Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın
Adalet ve Kalkınma Partisine,
Konya Milletvekili Faruk Bal, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
Milliyetçi Hareket Partisine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın
BDP Grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
5 Nisan 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere 21.31’de birleşime son
verildi.
Mehmet SAĞLAM
Başkan
Vekili
Tanju ÖZCAN Mine
LÖK BEYAZ
Bolu Diyarbakır
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.-
GELEN KâĞITLAR
No:
121
5 Nisan 2012 Perşembe
Teklifler
1.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt’un; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/469) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2012)
2.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtane’nin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/470) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2012)
3.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/471) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/03/2012)
4.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/472) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2012)
5.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; 4925 Sayılı
Karayolu Taşıma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/473)
(Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
6.- Şanlıurfa Milletvekili
Mehmet Kasım Gülpınar ve Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal ile 13 Milletvekilinin;
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/474)
(İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
7.- Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar
ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/475) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
8.- Manisa Milletvekili
Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/476) (Adalet;
Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/04/2012)
9.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acar’ın; Devlet Memurları Kanunu, Avukatlık Kanunu ile Genel Bütçe
Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin
Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi (2/477) (Adalet; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
10.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün; 14.07.1965 Tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/478) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/03/2012)
11.- Iğdır Milletvekili
Sinan Oğan’ın; 2011/2306 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Değiştirilen 5683
Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanununun 3.
Maddesinin Birinci Fıkrasından Türk Cumhuriyetleri ve Türk Topluluklarına
Mensup Kişilerin Muaf Tutulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/479) (İçişleri
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2012)
12.- Bursa Milletvekili
Sena Kaleli ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 9
Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/480) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
31/03/2012)
13.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın; Telgraf ve Telefon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/481) (Anayasa ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/04/2012)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 21 Milletvekilinin, medyanın ayrımcı yaklaşımının ve
medyadaki nefret söyleminin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/227) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/10/2011)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin uygulamalarına yönelik iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/228) (Başkanlığa geliş tarihi:
27/10/2011)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’daki hava kirliliği
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27/10/2011)
5 Nisan 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Gündem dışı ilk söz, 5 Nisan Avukatlar
Günü münasebetiyle söz isteyen Yozgat Milletvekili Sayın Yusuf Başer’e aittir.
Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Yozgat
Milletvekili Yusuf Başer’in, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 5 Nisan Avukatlar Günü sebebiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye’nin en eski ve dünyanın en
büyük barolarından olan İstanbul Barosunun ilk genel kurul toplantısını yaptığı
5 Nisan 1878 tarihinden ilham alan ve ilk defa 1987 yılında kutlanmaya başlanan
5 Nisan Avukatlar Günü meslektaşlarımız için özel bir anlam ifade etmiş, bu
vesileyle avukatlık mesleğinin önemi, mesleğin sorunları, ülke sorunları ve
çözüm yolları dile getirilmiştir.
Yargının kurucu unsuru olan avukatlar
bağımsız savunmayı temsil etmektedir. Avukat hak arama özgürlüğünün
kullanılmasında ve korunmasında hukuki yardımda bulunan, bu amaçla bireyin
yanında yer alan, bilgisini ve zamanını hak arayan kişi veya kişilere
özgüleyen, hak arama mesleğinin onurlu temsilcileridir.
Adil bir yargılama, bağımsız ve
tarafsız hâkim ve savcıların varlığı kadar bağımsız avukatların da varlığını
gerektirmektedir. Bu anlamda, savunmanın temsilcileri olan avukatlar da
yargının diğer aktörlerinden daha az önemi haiz değildirler. Savunma olmadan
bağımsız ve tarafsız bir yargıdan bahsedilemeyeceği gibi savunma olmadan ve
savunma yapılmadan gerçekleştirilen bir yargılamanın adil bir yargılama olması
mümkün değildir.
Hepimiz her an bir suç isnadına maruz
kalabilir ya da hukuki bir çekişmenin tarafı olabiliriz. Bu gibi durumlarda
avukatlara ihtiyaç duyarız. Kamu hizmeti niteliği taşıyan avukatı ve avukatlık
mesleğini bağımsız ve özerk kılmak, yargılama sürecinde etkili ve işlevsel
yapmak hayati değerdedir.
Geçmişte bir taraftan bürokrasinin
hantal ve yavaş işleyen yapısıyla uğraşan avukatlar bir taraftan da müvekkiline
durumu açıklamakta zorlanmış ve her türlü aksaklığı üstlenmek durumunda
kalmıştır.
Yıllarca uzayan davalardan da delile
ulaşmada yaşanan zorluklar sebebiyle kaybedilen davalardan da avukatlar sorumlu
tutulmuş ve toplum nezdinde güvene layık görülmeyen bir meslek konumuna
getirilmeye çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ’den önce adliyeler, hükûmet binalarının kuytu yerlerinde, izbe iş
hanlarında hizmet verirken, AK PARTİ ile birlikte adaletin kendine yakışır
fiziki mekânlarda tecelli etmesi sağlanmış; AK PARTİ Türkiye’de yargıyı iş
hanlarından adalet saraylarına taşımıştır.
Gelişen ve yaygınlaşan ulusal yargı
sistemiyle beraber adalete erişim gerçekleştirilmiş, elektronik imza uygulaması
hayata geçmiştir.
Sistemin daha da geliştirilmesiyle ve
Meclis gündemimizde yer alan yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına dair yasa
tasarılarıyla birlikte, en fazla şikâyet edilen yargılamanın yıllarca uzaması
sorunu son bulacak; yargı seri, hızlı ve adil karar verir hâle gelecektir.
Soruşturma aşamasında savunma hakkının
sınırlandırılmasına neden olan cumhuriyet başsavcılıkları ile adli yargı ilk
derece ceza mahkemelerinin kalem hizmetlerinin 45’inci maddesi değiştirilmiş;
zorunlu müdafilikte ve icra takibinde görev yapan avukatlar ücret ödenmeden KDV
ödemek durumunda kalmaktaydı. Yapılan değişiklikle beraber avukatların ücret
alındıktan sonra KDV ödemesi getirilmiştir.
Adalet Bakanlığı ve ilgili birimleriyle
beraber, Türkiye Barolar Birliği ve baroların ortak katılımıyla beraber
avukatlık çalışma grubu oluşturulmuş, avukatların ve baroların sorunları ve
talepleri, Adalet Bakanlığınca çözümlenir hâle gelmiştir.
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk
oylamasıyla birlikte yıllardan beri avukatların ve baroların talep etmiş olduğu
Anayasa Mahkemesinde ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda avukatların temsili
sağlanmış; bu iki husus avukatlık adına önemli bir kazanım olmuştur. Bu sebeple
avukatlık yargının üvey evladı olmaktan kurtulmuştur.
Milletvekilleri olarak, avukatlardan ve
barolardan ve Barolar Birliğinden isteğimiz ve arzumuz, çağın gereklerine
uygun, bağımsız savunmayı ve avukatlık mesleğinin sorunlarını önceleyen,
avukatların barolarda ve Barolar Birliğinde eşit ve adil katılımının
sağlandığı, temsilinin sağlandığı avukatlık yasa tasarısının Meclisimize
getirilmesidir. Ben inanıyor ve ümit ediyorum ki, tasarı geldiği zaman,
Meclisimizden avukatlık yasa tasarısı çıkacaktır.
“Herkes için adalet, adalet için
avukat.” diyor, bu vesileyle, geçen hafta görevi başında şehit olan
Afyonkarahisar Barosu avukatlarından Hüseyin Bürhan Hayran’a ve ebediyete
intikal eden tüm meslektaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, bu vesileyle
avukatlarımızı, aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başer.
Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz
isteyen Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’ya aittir.
Buyurun Sayın Havutça. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Balıkesir
Milletvekili Namık Havutça’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Bu vesileyle söz
aldım. Yüce heyetinizi ve tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, devlet,
egemenlik yetkilerini yasama, yürütme ve yargı erkleri vasıtasıyla
kullanmaktadır. Yargı erkini de iddia, savunma ve hüküm oluşturmaktadır. Yani
hukuk devleti içerisinde bağımsız yargının, devletin temelini oluşturan
adaletin gerçekleşmesi ancak ve ancak yargının kurucu unsuru olan avukatın,
savcının ve hâkimin her türlü etkiden ve baskıdan uzak, tam bağımsız ve özgür
olmasından geçmektedir.
Oysa bugün, ülkemizde ne yazık ki
bağımsız yargının ağır bir darbe aldığına; hâkimlerin de, savcıların da,
avukatların da ağır bir baskı ve etki altında görevlerini yapmaya
çalıştıklarına tanık olmaktayız. “Dün yargının siyaseti kuşatma gayretlerine
karşı çıktığımız gibi bugün de siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz.”
diyerek Anayasa Mahkemesi Başkanı bir durum tespiti yapmıştır. Yine Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen,
demokratik hukuk devletiyle bağdaşmayan özel yetkili mahkemeler millî iradeyi
temsil eden milletvekillerini yasama görevini yapmaktan alıkoymaktadır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, yargılama ve soruşturma süreçlerine
müdahale ediyor ve savcı ve yargıçları bir gecede görevden alıyor ve haklarında
soruşturma açıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmet, 12 Eylül darbeci
generallerin davasına müdahil oluyor, ama 12 Eylül darbe Anayasası’nın, yüzde
10 barajı başta olmak üzere, YÖK’le ilgili 130’uncu maddesine ve 8
milletvekilini esir alan darbe Anayasası’nın 83’üncü maddesine sarılıyor. MİT
Başkanı Hakan Fidan için üç günde yasa yapanlar, darbenin bu ünlü maddelerine
sarılıyor, on yıldır muhaliflere karşı gayrimeşru saydıkları 12 Eylül
darbesinin yasak meyvelerinden yemeye devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, devletin
temeli adalet, adaletin temeli ise bağımsız savunmadır. Tarihte bilinen ve
toplumları felakete sürükleyen yöneticiler bile avukatlık mesleğinin önemini ve
bilincini kavramıştır.
Dün, Ankara Adliyesinde, yine, darbeci
generalleri cesur avukatlarımız savunuyordu. Avukatlar, insanlar için en zor
dönemlerde var olan özgürlüğün ve bağımsızlığın savunucularıdır. Ancak,
avukatlık mesleğinin uygulanmasında anayasal ve yasal düzenlemeler, ne yazık
ki, eksik durumdadır. Anayasa’nın “Yargı” bölümünde savunmanın yer almaması,
hukuk fakültelerinin niceliğine ve niteliğine bakılmaksızın sürekli
artırılması, anayasa avukatlık sınav sisteminin getirilmemesi temel sorunlar
olarak bulunuyor.
“Geciken adalet adalet değildir.”
ilkesinden hareketle, fiziken yetersiz koşullarda, yetersiz hâkim, savcı ve yardımcı
personelle adalet aranmaya devam ediliyor. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerin iç hukuka yansıması, ne yazık ki, adil yargılanma ilkesini ihlal
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün, on
yıllık AKP’nin ileri demokrasisinden manzara şudur: 2011 yılında dünya
demokrasi endeksinde kusurlu demokrasi değil, kusursuz demokrasiye bile
giremiyor ülkemiz ve dünya özgürlükler sıralamasında 194 ülke içerisinde
112’nci sırada. Basın özgürlüğü araştırmasında, Türkiye, 116’ncı sırada. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine ödenen tazminatların yüzde 40’ını Türkiye’ye ödüyor,
birinci sırada. 8 tutuklu milletvekili, 100 tutuklu gazeteci, on sekiz ay
cezaevinde yatan öğrenci ve kürsüde saldırılan, komisyonda tekmelenen
milletvekilleri ve demokratik talepleri için Ankara’ya gelmek isteyen
öğretmenlerimizin üzerine atılan gaz bombaları, sis bombaları; işte Türkiye’de,
AKP Hükûmetinin ileri demokrasisinin bilançosu.
Dün de, bakın, darbe yapan generaller
tutuksuz yargılanıyor, darbeye teşebbüs iddiasıyla şüpheli olan milletvekilleri
dört yıldır cezaevinde yatıyor. Herhâlde AKP’nin ileri demokrasisi bu olsa
gerekir.
Bu duygu ve düşüncelerle, adalet
savaşçısı avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Gündem dışı üçüncü söz yazılı soru
önergelerine gelen cevaplar hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın
Alim Işık’a aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yazılı soru önergelerine gelen cevaplara
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de sözlerimin başında Avukatlar Günü’nü ve bu
alanda hizmet veren değerli avukatları canıgönülden kutluyorum.
Yazılı soru önergelerine verilen ya da
verilmeyen cevaplarla ilgili gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bir
milletvekilinin en önemli denetim araçlarından biri olarak kullandığımız ve İç
Tüzük’ümüzün 96’ncı maddesinde nasıl olacağı, 99’uncu maddesinde de nasıl
cevaplandırılacağı belirli kurallara bağlanmış olan yazılı soru önergelerine
verilen cevaplar, maalesef, AKP İktidarı döneminde, kelimenin tam anlamıyla,
iyice sulandırılmıştır.
Biraz sonra sizlere bazı örnekler
vereceğim. Ama ondan önce, örneğin 23’üncü Dönemde, şahsımın, cevaplanması
talebiyle Sayın Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyelerine yönelttiği yazılı soru
önergelerinin yaklaşık yüzde 45’i zamanında cevaplandırılmış, yaklaşık yüzde
28’i cevaplandırılmamış, yüzde 27’si de geç cevaplandırılmış, sonradan İnternet
sitesine eklenmiş. Bu vesileyle önerimize kulak veren ve gecikmiş cevapları
sonradan milletvekillerinin İnternet sitelerine işlemeyi kabul eden Meclis
Başkanlığına ve bürokratlara da teşekkür etmek istiyorum.
Şimdi, özellikle bakanların son dönemde
milletvekillerinden gelen soru önergelerine ilgisiz cevaplar verdikleri,
geciktirerek cevaplar verdikleri ya da cevap vermedikleri, gerçek dışı
beyanlarla cevap verdikleri ve maalesef eksik cevap verdikleri birçok soru
önergesi örneğine bizzat şahit olmuş bir milletvekili olarak bunlardan bazı
örnekler sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, örneğin 30
Aralık 2010 tarihinde, KİT’lere atanan yönetim kurulu üyeliklerindeki usulsüz ödemelerle
ilgili vermiş olduğumuz önergeye tam bir yıl sonra 16 Ocak 2012’de cevap
gelmiştir. Sayın Başbakanın cevaplaması talebiyle verdiğimiz önerge Maliye
Bakanı tarafından tam bir yıl sonra cevaplandırılmış, hiçbir anlamı kalmamış.
İlgisiz cevaplarla ilgili olarak:
“Büyük Orta Doğu Projesi yani BOP Eş Başkanlığı kim tarafından verildi, Sayın
Başbakanın görevi nedir?” sorusuna Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun
verdiği ve hiçbir imzanın bulunmadığı, bir bilgi notu özelliğindeki cevapta,
biz BOP’u sormuşuz, Sayın Davutoğlu Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika yani GODKA
girişiminden bahsetmiş.
Değerli milletvekilleri, millet
iradesini hiçe sayan bu anlayışları gerçekten kınıyorum.
Gerçek dışı cevaplar: Kütahya Jandarma
Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka ile taşınmasıyla ilgili zamanın İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay Bey’in cevaplaması talebiyle önerge vermişiz, gelen
cevapta “Söz konusu er eğitim komutanlığının kısa vadede yeni bir kışlaya
konuşlandırılması yönünde bir çalışma yürütülmemektedir.” denmiş ama aradan
geçen altı aylık süre sonunda söz konusu tabur Kastamonu’ya taşınmış. Bir
tarafta bir bakan “Böyle bir şey yok.” diyor, ikinci Bakan İdris Naim Şahin de
“24 Eylül 2011 tarihinde Kastamonu’ya taşınmış ve söz konusu bölge TOKİ
tarafından değerlendirilecek.” diyor.
Gerçek dışı cevapla ilgili: Taşımalı
İlköğretim Yönetmeliği kapsamında 60 sınırının 30’a indirilmesiyle okulların
kapatılmasının önüne geçilmesi yönünde sunduğumuz öneriye, maalesef, Millî
Eğitim Bakanı, söz konusu sayı 30’a çekildiğinde taşıma kapsamına alınacak
öğrenci sayısının artacağı yönünde, hiç ilgisi olmayan ve tam tersi bir cevapta
bulunmuştur.
Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı,
öğretmenlik formasyonu olmadığı hâlde ücretli öğretmenlik yapanlarla ilgili bir
soru önergemize, basına da yansıdığı şekilde, bize farklı cevap ve ama
televizyonda farklı cevap vermiştir. PKK’lıların öğrencilere propaganda
yaptığını basında açıklamış ama bize gizlemiştir.
Bir başka konuya, Başbakan ve Bakanlar
Kurulu üyelerinin yurt dışı seyahatlerinde aldıkları harcırahlarla ilgili
soruya, örnek veriyorum, Sayın Bekir Bozdağ’ın cevabı. Sayın milletvekilleri,
bilgi notu iki satır, hiçbir imza yok, kınıyorum. Dolayısıyla, millet iradesini
hiçe sayan bu anlayıştan dolayı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) –…sizleri göreve
davet ediyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Bazı arkadaşlarımız sisteme girmiş;
yerlerinden, birer dakika, giriş sıralarına göre söz vereceğim.
Sayın Türkmenoğlu…
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle
söz almış bulunuyorum. Tüm avukat arkadaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü
kutluyorum. Bu vesileyle, savunma mesleğinin ne kadar kutsal olduğunu bir kez
daha vurgulamak istiyorum. Savunma, avukatlık mesleğimiz sav, savunma ve yargı
sacayağının vazgeçilmez unsurlarından biridir.
Avukatlarımızın sorunlarını biliyoruz
ve bu konuda, çözüm yolları konusunda barolarla iş birliği içerisindeyiz.
Özellikle baroların meslek örgütleri olarak toplumu yönlendirmede, toplumun
temel hak ve özgürlükler konusundaki duyarlılığını artırmada önemli bir görev
üstlendiğini düşünüyorum. Bu konuda barolarımızın özellikle çok büyük bir
misyon üstlenmeleri gerekiyor. Buradaki arkadaşlarımızın kendi siyasi görüş ve
düşüncelerinden arınmış bir şekilde, sadece yargı sürecinde, tarafsızlık ve savunmadaki
kutsallığı öne almaları gerektiğini düşünüyoruz hepimiz.
Tekrar bu vesileyle Avukatlar Günü’nü
kutluyorum. Avukatlarımıza çok daha güzel yarınlar ve güzel bir Türkiye temenni
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.
Sayın Bayraktutan…
2.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
“Kimseye, ne müvekkile ne hâkime ne de
iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin var olduğu iddiasında değiliz.
Hiçbir hiyerarşik, üst tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim
yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar fakat efendileri de
olmadı.” diye tarif edilen tüm avukatların 5 Nisan Avukatlar Günü’nü
kutluyorum. Türkiye'nin her tarafında savunma görevini yapıyorken gerekirse
canını feda eden avukatlara Tanrı’dan rahmet diliyorum.
Bu vesileyle, kendi canına kasteden
saldırılara karşı bile mesleğin onurunu, şerefini ve haysiyetini en üst düzeyde
tutan bütün avukatların, meslektaşlarımın bu güzel gününü içtenlikle kutluyor,
hukukun üstünlüğü mücadelesinde savunma makamının yılmaz savunucuları olan
avukat meslektaşlarımıza içten başarı dileklerimle sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Buldan…
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü. Savunma
hakkına yönelik siyasi müdahaleler demokratik bir devlette tahammül edilemez
sınırlara varmıştır. 100’e yakın avukatın tutuklu olduğu ülkemizde savunma
hakkının kutsallığına inanarak tutuklu avukatların bir an önce serbest
bırakılması gerektiğini ifade etmek istiyorum ve bugün cezaevlerinde bulunan
avukatlar da dâhil bütün avukatların gününü kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.
Sayın Akova…
4.-
Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova’nın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin
açıklaması
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli meslektaşlarımın yargının
bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir hukuk düzeninde
çalışmaları dileğiyle 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum.
“Yargı bağımsızlığı”, “hukukun
üstünlüğü” ve “hukuk devleti” kavramlarıyla uzlaşmaz düzenlemeler ve
uygulamalar hakkın özünü arayan biz avukatları çok tedirgin etmektedir. Hukuk
devletinin ifasında, yargının fonksiyonunu yerine getirmesinde önemli rolü olan
avukatların mesleki haklarında kayıplara yol açacak kanun tasarılarına
karşıyız. Yasa yapım süreçlerinde adalet mekanizmasının önemli bir tarafı olan
avukatların görüş ve önerileri de dikkate alınmalıdır. Yargılama gider
avansları hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır. Yeşil pasaport
avukatlara mutlaka verilmelidir. Kamu avukatlarının emeklilik hakkı, temel
özlük hakları, bağımsız görev yapma hakkı konusunda sıkıntıları olduğunu
biliyoruz. Mesleğin onur ve saygınlığını yok edecek bu uygulamaların en kısa
zamanda düzeltilmesi gerekmektedir.
Yine meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü
yeniden kutluyorum. Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
5.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de Avukatlar Günü’nü kutluyoruz.
Tüm avukatlarımızın günleri kutlu olsun, gönüllerinden ne geçiyorsa, hangi
sorunları varsa onun çözümü için bugün vesile olsun.
Türkiye eğer bir hukuk devletiyse ve hukukun
üstünlüğü bizim birlikte yaşama irademizin en önemli teminatıysa, bunun olmazsa
olmaz şartı savunma hakkıdır. Savunma hakkı işlemeyen bir devlete hukuk devleti
denmez, hukukun üstünlüğü sistemi denmez. Onun için, avukatlar sistemin çok
önemli bir unsurunu yüklenen, görev olarak yüklenen, çok önemli bir meslek
alanıdır. Onların yaptığı görevi çok değerli buluyorum, kutluyorum, kutsuyorum.
Onlara Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın Fırat…
6.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin
açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum.
Bu vesileyle, tarafsız, bağımsız ve adaletli bir yargı sisteminin olduğu,
hukukun üstünlüğünün tanındığı bir Türkiye özlemiyle saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Özkan…
7.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, şeker pancarı üreticilerinin zor durumda
olduğuna ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın
Başkan, sayın bakanlar; ben, şeker pancarı üreticileri adına sizlere seslenmek
istiyorum.
Şeker pancarı üreticileri şu anda çok
zor durumdadır. Bunlar “Pahalı mazotu kullanıyoruz, pahalı gübreyi
kullanıyoruz, pahalı ilacı kullanıyoruz, pahalı elektriği kullanıyoruz, pahalı
suyu kullanıyoruz ve üretimden vazgeçmiyoruz ancak bu BAĞ-KUR primleri geçmişte
yüzde 1 kesilirken bugün yüzde 5 oranında bir kesinti yapılmaktadır pancardan.
Bu yüzde 5 neyin nesidir? Yüzde 5 fire düşülüyor; yüzde 8, yüzde 9, yüzde 10’a
kadar fire düşülüyor pancardan ama bu BAĞ-KUR keseneğini anlayabilmiş değiliz.“
diyorlar. Biz bu pancar üreticilerine sahip çıkmazsak, burada ne Avukatlar
Günü’nü ne Öğretmenler Günü’nü ne Veterinerler Günü’nü ne doktorlar gününü
kutlayabiliriz. Üretime sahip çıkmamız adına, pancar üreticisinin sesine kulak
vermenizi rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.
Sayın Eyidoğan…
8.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5
işçinin iş güvenliği olmamasından dolayı hayatını kaybettiğine ilişkin
açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Başkan.
Son haftalarda Adana Esenyurt, Antep,
Eskişehir’deki iş kazalarındaki kayıplar arka arkaya gelirken önceki gün
Erzurum Karasu-2 Barajı’nda çalışan 5 emekçi daha iş güvenliği olmamasından
dolayı kaybedildi. Ölen emekçilere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar
diliyorum.
İşçiye yine ölüm düştü. Bu durumu iş
sağlığı ve güvenliği sağlanması konusunda Hükûmet ortaya koyamamaktadır.
Hükûmete bu sorumluluğunu hatırlatmak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eyidoğan.
Sayın Halaman…
9.- Adana
Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’da kamu yönetimi yapılanması anlayışının
değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Mahallî ve ulusal basın bültenlerinde
özellikle Adana’nın kamu yapılanmasını siyasi elit, eş, dost, kuzen, parti
yandaşı anlayışında bir kibir içinde yapmaktadır. Adana’nın sürekli hastane
yolsuzluğu, kamu yolsuzluğu gündeme gelmektedir. Etkili siyasi elitlerin kamu
yönetiminden el çekmesini bekliyor, yolsuzluk ve haksızlığın yapıldığı bir
anlayıştan Adana olarak kurtulmak istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın Mahir Ünal…
10.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz de AK PARTİ Grubu olarak, hak arama
özgürlüğümüzün kullanılmasında ve korunmasında hukuki yardımda bulunan, bu
amaçla bireyin yanında yer alan, bilgisini ve zamanını hak arayan kişi veya
kişilere özgüleyen, hak arama, savunma mesleğinin onurlu temsilcileri olan
avukatlarımızın gününü kutluyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Sayın Sakık…
11.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne ve temsilî kutlama
törenlerinden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Ben de bugün Avukatlar Günü’nden dolayı
bütün hukukçuların ve avukatların gününü kutluyorum.
Uzun süredir içeride olup
özgürlüklerine kavuşamayan avukatların da bir an önce özgürlüklerine
kavuşmasını diliyor, umuyorum.
Erzurum’da yaşamını yitiren o 5
kardeşimizin de ailelerine buradan geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerimizi
iletiyorum.
Üçüncü bir konumuz da bu temsilî
törenler. 1 Nisanda Erciş’te temsilî bir tören yapılıyor ve gerçek bir
kurşunla, bir belediye işçisi, Ermeni olduğu için kurşunlanıyor. Devletimiz
gerçekten bu kin ve nefret kokan bu tür temsilî kutlama törenlerinden ne zaman
vazgeçecektir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Hamzaçebi…
12.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, 5 Nisan Avukatlar Günü’ne
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum, kendilerine çalışmalarında
başarılar diliyorum.
Bugün vesilesiyle, kuvvetler
ayrılığının bütün unsurlarıyla yerleştiği, hakların güvence altında olduğu,
savunma hakkına saygı gösterilen, savunma hakkını kullandı diye avukatların
ceza görmediği bir demokrasi arzumuzu da ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları”
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 37 milletvekilinin, 2009 yerel
seçimleri öncesinde İstanbul’da kurulan
yeni ilçeler nedeniyle belde belediyelerinin kapatılmasının ortaya çıkardığı
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/230)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2009 yerel seçimleri öncesinde
İstanbul'da kurulan yeni ilçeler nedeni ile Belde Belediyeleri kapatılmış,
köylerimiz mahalleye dönüştürülmüş, ilçe merkezine 5 km uzaklıktaki bir köy,
köy olarak kalmış, ancak 70-80 km uzaklıktaki beldelerde belediyeler
kapatıldığı için ilçe belediyesine bağlı mahalle hâline getirilmiştir.
Yıllardır ortak kültür ve değerlere
bağlı yerleşim yerlerimiz, bir başka ilçeye bağlanmanın huzursuzluğunu
yaşamakta ve son derece mutsuz olmaktadırlar. Yakınında, 10 km uzaklıkta bir
ilçe olmasına karşın 40 km uzaklıktaki ilçeye bağlanmış, mahkemeler için 60 km,
askerlik şubesi için 80 km uzaklığa gitmek zorunda kalmaktadırlar.
Özellikle İstanbul, Çatalca, Silivri,
Arnavutköy, Başakşehir ve Büyükçekmece ilçelerimizde bu sorun had safhaya
ulaşmıştır.
Bu sebeplerle, mağdur olan
vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılması ve vatandaşlarımızın bu
mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
3) Süleyman Çelebi (İstanbul)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Kazım Kurt (Eskişehir)
6) Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
7) Ensar Öğüt (Ardahan)
8) Ali Demirçalı (Adana)
9) Celal Dinçer (İstanbul)
10) Şafak Pavey (İstanbul)
11) Orhan Düzgün (Tokat)
12) Arif Bulut (Antalya)
13) Fatma Nur Serter (İstanbul)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Mustafa Moroğlu (İzmir)
16) Haydar Akar (Kocaeli)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Hülya Güven (İzmir)
20) Osman Kaptan (Antalya)
21) Mehmet Şeker (Gaziantep)
22) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
23) Osman Faruk Loğoğlu (Adana)
24) Aytuğ Atıcı (Mersin)
25) Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
26) Osman Taney Korutürk (İstanbul)
27) Özgür Özel (Manisa)
28) İdris Yıldız (Ordu)
29) İlhan Demiröz (Bursa)
30) Veli Ağbaba (Malatya)
31) Muharrem Işık (Erzincan)
32) Turgut Dibek (Kırklareli)
33) Aylin Nazlıaka (Ankara)
34) Aykan Erdemir (Bursa)
35) Mahmut Tanal (İstanbul)
36) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
37) İhsan Özkes (İstanbul)
38) Sedef Küçük (İstanbul)
2.- Ankara
Milletvekili İzzet Çetin ve 21 milletvekilinin, işçi sağlığı ve güvenliği
alanında yaşanan sorunların ve eksikliklerin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/231)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde meydana gelen iş kazaları ve
bu kazalardaki can kaybı geçen her gün artarak varlığını sürdürmektedir. Meslek
kuruluşları, iş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü olduğumuzu
belirtmektedirler. Madencilik sektöründe ise durum biraz daha vahim hâle
gelmekte, iş kazalarında hayatını kaybeden maden işçisi oranında Dünya
birincisi olduğumuz söylenmektedir. Her altı dakikada bir iş kazasının
yaşandığı, her altı saatte bir işçinin hayatını kaybettiği bilinenler
arasındadır.
Yapılan araştırmalar iş kazalarının
%50'sinin kolaylıkla önlenebileceğini, %48'inin ise sistemli bir çalışma ile
önlenebileceğini ortaya koymaktadır.
İşsizliğin yüksek oranda seyrettiği
ülkemizde vatandaşlarımızın öncelikle gelir getirici bir işe sahip olma
istekleri, işçi sağlığı ve güvenliği taleplerini göz ardı etmelerine yol
açmaktadır. İşverenler ise, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin belli
yatırımlar gerektirdiği için ortaya çıkan maliyetten kaçındıklarından bu
önlemlere öncelik vermemektedirler. Bu durumda birincil ve en önemli sorumluluk
kamu otoritesine düşmektedir. Öyle anlaşılıyor ki; vatandaşlarının
"güvenli ve sağlıklı çalışma koşulları hakkı"nı sağlamakla yükümlü
kurumlarımız da bu konuda sorumluluklarını amaca uygun olarak yerine
getirmemektedirler.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme
Kurulu tarafından hazırlanan ve maden kazalarını konu alan 08.06.2011 tarih ve
2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme Raporunun özetinde yer alan "Genel
Değerlendirme ve Öneriler" başlığı altında; "Çalışmanın ortaya
çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi de iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
kültürün; bilinçli çaba ve yöntemlerle oluşturulması yerine kendi hâlinde bir
gelişime bırakılmış olmasıdır." tespitine yer vererek bu konuda kamunun
duyarsızlığını ortaya koymuştur. Aynı raporun kamu denetim sistemine ilişkin yaptığı
çarpıcı bir diğer tespit ise; "kamu denetim sisteminin; gerek görev ve
yetki tanımlamaları gibi alanlardaki tasarruf sorunları gerekse görevli
birimlerin uygulamalarında izlenen yöntem ve süreçlerdeki yaşanan sorunlar
nedeniyle etkinlikten uzak ve ciddi bir zafiyet oluşturduğuna ilişkindir.
Kazalar irdelendiğinde etkin bir denetim sisteminin olmaması ve/veya denetim
yetersizliğinden beslenen/kaynaklanan sorunlar/nedenler öne çıkmaktadır"
şeklindedir. Bu alanda başta sendikalar olmak üzere ilgili tüm kişi ve
kuruluşların kamu denetimlerinin zayıflığına ilişkin yapmış oldukları vurgu,
Devlet Denetleme Kurulu tarafından da açık ve net bir şekilde teyit edilmiştir.
İşçi sağlığı ve güvenliği alanındaki
denetimsizlik, yaptırımların yetersizliği, sorumlu ve ilgililerin
vurdumduymazlığı nedeniyle ülkemizde yaşanan iş kazaları artık "İş
Cinayetleri" olarak anılmaktadır. Ölümlü iş kazalarının yoğun olarak
yaşanmasının nedenleri arasında alanın denetimsizliği kadar, taşeronlaşmanın,
iş güvencesiz çalıştırmanın, sendikasızlaştırmanın, kayıt dışı çalışmanın
yaygınlaşmasının da etkili olduğu bilinmektedir.
Mevcut mevzuatın iş kazalarını
önlemekte yetersiz kaldığı bugün için hemen herkes tarafından kabul
edilmektedir. Nitekim 2011 yılı AB İlerleme Raporunda da bu durum yer almış ve
bu alandaki ilerleme yetersiz bulunmuştur. Raporda iş sağlığı ve güvenliğine
ilişkin Çerçeve Direktifin henüz ulusal mevzuata aktarılmamış olması ve ölümcül
iş kazalarının yaşandığı işletmelerde ilgili mevzuatın uygulanmadığı
eleştirisine yer verilmiştir. Uzunca bir süreden bu yana gündemde olan, bu
alana ilişkin yasal düzenleme siyasi iktidar tarafından sürekli olarak
ötelenmektedir.
Bu nedenlerle işçi sağlığı ve güvenliği
alanında yaşanan sorunlar ve eksiklikleri tespit etmek, çözümü yolunda öneriler
geliştirmek amacıyla Anayasa'nın 98 ve TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105. Maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) İzzet Çetin (Ankara)
2) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
3) Ahmet Haluk Koç (Samsun)
4) İdris Yıldız (Ordu)
5) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
6) Tanju Özcan (Bolu)
7) Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
8) Ali Serindağ (Gaziantep)
9) Fatma Nur Serter (İstanbul)
10) Mevlüt Dudu (Hatay)
11) Sena Kaleli (Bursa)
12) İlhan Demiröz (Bursa)
13) Veli Ağbaba (Malatya)
14) Ali Demirçalı (Adana)
15) Hüseyin Aygün (Tunceli)
16) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
17) Refik Eryılmaz (Hatay)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Aykan Erdemir (Bursa)
21) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
22) Mahmut Tanal (İstanbul)
3.- Tokat
Milletvekili Orhan Düzgün ve 21 milletvekilinin, 17 Ağustos 1999 depreminden
sonra getirilen vergilerin ne amaçla ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/232)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
17 Ağustos 1999 depreminden sonra,
depremle ilgili olarak 4481 sayılı kanunla ek gelir ve kurumlar vergisi, ek
emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, özel iletişim vergisi ve özel işlem
vergisi getirilmiştir. Kanun 2003 sonunda yürürlükten kaldırıldı sonrasında
deprem vergisi ve özel iletişim vergisi Gider Vergileri Kanunu kapsamına alınıp
kalıcı hale getirildi. Özel Tüketim Vergisi adı altında toplanan yaklaşık 40
milyar TL'nin nerede ve ne şekilde kullanıldığı ile ilgili sorunların tespiti
ve çözümlenmesi için Anayasamızın 98. Maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak
konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe:
17 Ağustos 1999 depreminden sonra,
depremle ilgili olarak 4481 sayılı kanunla ek gelir ve kurumlar vergisi, ek
emlak vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi, özel iletişim vergisi ve özel işlem
vergisi getirildi. Kanun 2003 sonunda yürürlükten kaldırıldı sonrasında deprem
vergisi ve özel iletişim vergisi Gider Vergileri Kanunu kapsamına alınıp kalıcı
hale getirildi. Cep telefonundan bankacılık işlemlerine, vergi
beyannamelerinden uçak biletleri, talih oyunları, gümrük ve pasaport
işlemlerine kadar birçok alanda deprem vergisi alınmaktadır. Kalıcı hâle gelen
ve en önemli gelir kaynağı olan 65 milyonu aşan telefon abonelerinden alınan
özel iletişim vergisi ile geçen zaman içerisinde toplanan para yaklaşık 22,3
milyarı bulmuştur. 2011 yılı itibarıyla deprem vergisi olarak toplanan paranın
yaklaşık 40 milyar TL olduğu tahmin edilmektedir. 17 Ağustos 1999 yılında
geçici olarak çıkarılan ancak daha sonra hükümetin yaptığı düzenlemeyle büyük
bir kısmı kalıcı hâle getirilen deprem vergisinden elde edilen gelirin kimin
kontrolünde olduğu ve nasıl kullanıldığına dair herhangi bir somut bilgi
bulunmamaktadır.
17 Ağustos 1999 depreminden on yıl
sonra 17 Ağustos 2009 yılında İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler
Odasının, Deprem Vergileri Araştırması; Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı (DPT), Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Dünya
Bankası verilerinden yararlanılarak hazırlanmış olup araştırma sonucunda
Marmara Depremi'nin ardından 10 yıl içinde 24,1 milyar lira "deprem
vergisi" toplandığını; fakat bu gelirin nasıl harcandığının açıklanmadığı
ortaya çıkmıştır.
Deprem vergileri eğer yerinde
kullanılmış olsaydı ülkemizde deprem bölgesinde bulunan yapılar
güçlendirilebilir ve halkımız borçlanmadan depremde yerle bir olmayacak
konutlarda oturabilirdi. Deprem vergilerinden toplanan paraların amacına uygun
kullanılmadığını yaşadığımız Van depreminden net olarak görmekteyiz. 40 milyar
TL çadır stokları yapmaya, güçlü binalar oluşturmaya, halkımızı depreme karşı
bilinçlendirme çalışmalarına kat kat yetecek bir rakamdır.
Sonuç olarak 40 milyar TL'nin ne amaçla
ne şekilde ve nerelere kullanıldığının şeffaf bir şekilde bir an önce Türk
halkına açıklanması gerekmektedir. Depremden mağdur olan vatandaşlarımızın ve
12 yıldır özel tüketim vergisi veren halkımızın bilgilendirilmesi açısından,
ilgili kurumlarca ihmal veya görev zafiyeti varsa da bu sorumlular bir an önce
belirlenmelidir.
1) Orhan Düzgün (Tokat)
2) İlhan Demiröz (Bursa)
3) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
4) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
5) Aylin Nazlıaka (Ankara)
6) Aykan Erdemir (Bursa)
7) Namık Havutça (Balıkesir)
8) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
9) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
10) Tufan Köse (Çorum)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) Engin Özkoç (Sakarya)
13) Veli Ağbaba (Malatya)
14) Mahmut Tanal (İstanbul)
15) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
16) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
17) İhsan Özkes (İstanbul)
18) Gürkut Acar (Antalya)
19) Şafak Pavey (İstanbul)
20) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
21) Ümit Özgümüş (Adana)
22) Kazım Kurt (Eskişehir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP
Grubunun, 24/2/2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşlarının uzak cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin
yaşadığı maddi manevi zorlukların tespiti ve alınacak önlemlerin araştırılması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 5/4/2012
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı
tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 05.04.2012 Perşembe
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
24 Şubat 2012 tarihinde, Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından verilen (629 sıra nolu), uzak
cezaevlerine sevk edilen tutuklu ve hükümlü ailelerinin yaşadığı maddi manevi
zorlukların tespiti ve alınacak önlemlerin belirlenmesi araştırılması amacıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin,
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 05.04.2012 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun önerisinin lehinde Sayın Erol Dora Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Dora.
EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tutuklu ve hükümlülerin ailelerinden uzak yerlerdeki
cezaevlerinde tutulmaları nedeniyle, tutuklu ve hükümlülerin ve ailelerinin
yaşadığı maddi manevi zorlukların tespit edilerek, yaşanacak sorunların ortadan
kaldırılması için bu doğrultuda alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
verdiğimiz Meclis araştırması için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye’deki cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı her geçen gün
artarken, sekiz yıl zarfında, cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısı 2 katına
çıkmış bulunmaktadır. Adalet Bakanlığı verilerine göre cezaevlerinde bulunan
tutuklu ve hükümlü sayısının 130 bini bulması, insan hakları örgütlerini ve
birçok kesimi kaygılandırmaya başlamıştır. Yine Adalet Bakanlığı verilerine
göre, bu tutuklulardan yaklaşık 6 bininin siyasi tutuklu olduğu kaydedilmiştir.
Cezaevlerinde kapasite sorunu başlı
başına bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Basına yansıdığı gibi, birçok
cezaevinde tutsaklar yemekhane olarak kullanılan bölümlere dahi yer yatakları
sermek zorunda kalmaktadırlar. Birçok cezaevinde tutsakların vardiyalı uyuduğu
belirtilmektedir. Hâlen 2 vekilimizin tutuklu bulunduğu Mardin Kapalı Cezaevi
320 kişi kapasiteli olmasına rağmen mahkûm sayısı 900’e dayanmış bulunmaktadır.
Keyfî uygulamaların da arttığı
cezaevlerinde hücre cezaları, disiplin soruşturmaları, görüş yasağı,
etkinliklerden yararlanmama gibi uygulamalar da eklenince, zaten çekilmez olan
cezaevleri tam bir işkencehaneye dönüşmüştür.
Ayrıca cezaevlerinde tecridin sebep
olduğu hastalıklar mevcuttur. Tutsaklar üzerinde yapılan incelemelerde işitsel
ve görsel halüsinasyonlar, viral enfeksiyon artışı, kulak çınlaması, sinirsel
tipte ağırlık, görme ve işitme bozuklukları, tümör büyüme hızının artışı,
amenore sendromları, uyku bozuklukları, konsantrasyon bozuklukları, ruhsal
çöküntü ve ilişki kurma korkusu, depresyon, kilo kaybı, yönelim olanağının
yitimi, düşünce yeteneğinin gerilemesi, erken menopoz, organ dengelerinin
bozulması, agresif ve saldırgan davranış, kaygı, korku, duyarlılık ve uyarı
açlığı gibi tedavisi oldukça zor hastalıklara rastlanmaktadır.
Şu anda yüzlerce tutuklu ölümcül
hastalıklarla boğuşmaktadır. Mesane kanseri olan Taylan Çintay ve Erol Zavar,
kemik kanseri olan Halil Güneş, gırtlak kanseri olan Mehmet Aras, Wernicke
korsakoff hastası Hatice Polat, kalp hastası Fatma Tokmak bu mahkûmlardan
sadece birkaçıdır.
İnsan Hakları Derneğinin en son
yayınladığı 2009 Cezaevleri İhlal Raporu’na göre, 2009 yılı içinde 24 kişi
yaşamını yitirirken, 49 kişinin ise ağır hastalıklardan dolayı ölüm sınırında
olduğu ve serbest bırakılmaları gerektiği kaydedilmiştir.
Cezaevleri sorununun en fazla yaşandığı
yerlerden biri de Adana. Maksimum 368 kapasitesi olan Adana Kürkçüler F Tipi
Cezaevinde yaklaşık 450 hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Gardiyanlar tarafından
zorla İstiklal Marşı okutulup, “rahat, hazır ol” yaptırıldığı ve
kıpırdayanların dövüldüğü, çocukların ilk girişte, askerler ve gardiyanlar
tarafından hortumla dövüldüğü cezaevinde 6 kişilik yatakta toplam 13 kişinin
yatmak zorunda kaldığı belirtiliyor. En son Pozantı Cezaevinde çocukların
başına gelenler, Elbistan’da kadın tutukluların yaşadıkları sorunlar hepimizin
malumudur.
Tutuklu ve hükümlü yakınları da cezaevi
ziyaretlerinde birçok sıkıntıyla karşılaşmaktadırlar. Mahkûmları ziyaret etmek
için yüzlerce kilometre yol tepmek zorunda kalmaktadırlar. Muş’ta oturan bir
aile, cezaevindeki oğlunu ya da kızını görmek, ziyaret etmek için, örneğin
Tekirdağ’a gitmek zorunda kalmaktadır. Ailelerin geçim zorluğu düşünüldüğünde
bunun ne kadar acı verici olduğunu bilmek zor olmasa gerek.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün Dünya Avukatlar Günü. Bir hukukçu olarak bütün meslektaşlarımın Dünya
Avukatlar Günü’nü kutluyor, meslek yaşamlarında kendilerine başarılar
diliyorum.
Avukatlık mesleği çileli bir meslektir.
Savunma makamı olarak adliyelerde insanların hakkını, hukukunu arayan
avukatların ülkemizdeki durumu maalesef içler acısıdır. Siyasi davalarda
müdafilik yapmakta olan avukatlar, müvekkillerinin kimliği, davanın
niteliğinden ötürü potansiyel suçlu muamelesi görmektedir.
Özel yetkili mahkemelerce hiçbir somut
inceleme yapılmadan, neredeyse rutin hâline getirilen kararlarla avukatların
dosya bilgilerini terör örgütlerine iletebileceği gerekçe gösterilerek
kısıtlılık kararları verilmektedir. Kısıtlılık kararları nedeniyle soruşturma
aşamasında avukatın müvekkiline hukuki yardım sunması imkânsız hâle gelmektedir
ancak avukat ile hakkında soruşturma açılan kişiden gizlenen bilgi ve belgeler,
her nasılsa kimi gazetelere servis edilmekte, basın yoluyla masumiyet karinesi
ihlal edilerek kişiler kamuoyu önünde soruşturmanın gizliliği ihlal edilerek
suçlanmaktadır. Savcılar soruşturmanın gizliliğini ihlal eden personel hakkında
soruşturma açmakta isteksiz davranmaktadır.
Avukatlık Kanunu, Birleşmiş Milletler
Havana Kuralları, Avrupa Birliği Avukatlık Prensipleri, Avrupa Konseyi
Avukatlık Mesleğinin İcrasındaki Özgürlükler Hakkında 9 Numaralı Tavsiye Kararı
ve diğer uluslararası belgelere aykırı olarak avukatın özgürlüğü ihlal
edilmekte, gözaltına alınmakta ve hatta tutuklanmaktadır.
Diyarbakır İnsan Hakları Derneği
Başkanı avukat Muharrem Erbey ve Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapan çeşitli
barolara mensup 37 avukat tutuklanmıştır.
Bir yandan 12 Eylül darbecilerinin
yargılanmasıyla övünülürken, bir yandan 12 Eylül darbe koşullarında dahi
görülmedik şekilde savunma hakkının ve avukatlık mesleğinin bu derece
hırpalanması kabul edilebilir bir durum olamaz.
Özel yetkili mahkemelerin ve özel çifte
hukukun ortadan kaldırılması gerekir. Demokratik devletler güvenlikçi uygulamalara
değil, özgürlüklere itibar eden devletlerdir, ancak avukatlık mesleğine ilişkin
güvenceler bir an önce hayata geçirilmeli ve özel yetkili mahkemelerin savunma
hakkına, avukata bu kadar kolay dokunması ve aylarca tutuklu kalması ortadan
kaldırılmalıdır.
Bir süre önce MİT Başkanı için
getirilen soruşturma izni güvencesi, avukatlar için özellikle sağlanmalı ve
bağımsızlığın güvencesi olarak savunma örgütü olan baroların izni olmadan
hiçbir avukat hakkında soruşturma açılamamalı ve ağır cezalık işlerde suçüstü
hâli dışında hiçbir avukatın tutuklanamayacağına ilişkin yasal düzenleme derhâl
yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
unutulmamalıdır ki demokrasi ve özgürlük mücadelesinde avukatlık mesleğinin
önemi büyüktür, ancak avukatlık mesleği ve savunmanın sorunları gerektiği
oranda önemsenmemektedir. Avukatlık hakları yasalarda ve kâğıt üzerinde ne
kadar iyi düzenlenmiş olursa olsun, bugün itibarıyla baktığımızda avukatlık
faaliyetinin yürütülmesindeki aşırı zorluklar ve olumsuzluklar, sonuç olarak
doğrudan doğruya yargılama faaliyetinin kalitesini etkilemektedir, çünkü
avukatlar yargılama faaliyetinin doğrudan kurucu unsurudurlar.
Şu gerçeği görmek gerekiyor: Dünyada
savunma mesleği ve savunma hakkı gelişmemiş fakat buna rağmen yargılama
faaliyetinin kalitesinin gelişmiş olduğu bir örnek gösterilemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üzülerek ifade etmek isterim ki, avukatlık mesleği kan kaybetmektedir. Mesleğin
itibarı ve öneminin korunması için gerekli adımların atılması gerekmektedir.
Savunma makamının güçlü olması, kaliteli ve bağımsız bir yargı olduğu anlamına
gelir.
Bu vesileyle, tekrar hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisi üzerinde ikinci konuşmacı, aleyhte olmak üzere, Sayın Mehmet Şandır,
Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu, İç Tüzük’ün cilvesi; “lehte,
aleyhte olmak” tanımlaması bize ait değil.
Gündeme getirilen konular, doğrusu, o
doğruyu gündeme getirenin kişiliğiyle, niyetiyle ilişkilendirilmeden, kendi
gerçekliğiyle ortaya konulmalı. Dolayısıyla, bugün, Barış ve Demokrasi
Partisinin gündeme getirdiği tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin sorunları
doğru bir konudur, önemli bir konudur, bu Meclisin konusudur, hepimizin
konusudur ve üzerinde tartışılması, konuşulması bir sorumluluktur, öncelikle
siyasi iktidarın olmak üzere.
Değerli arkadaşlar, sayısını tam
bilmiyorum ama zannediyorum bugün tutuklu ve hükümlü sayımız 120 bini geçti.
Aileleriyle, çocuklarıyla, analarıyla, babalarıyla, akrabalarıyla milyonları
geçen bir gerçeklik var ortada ve bu insanlar zaten hürriyetlerinden yoksun
bırakılmışlar, bulundukları şartların da çok iyi olmadığını hepinizin tahmin
edeceğini biliyorum. Aynı şartlardan gelen insanımız çok aramızda, birçoğumuz o
şartları yaşadı. Dolayısıyla tutuklu ve hükümlülerin durumlarını da ayrı
tartışmalıyız. Onların vazgeçemeyecekleri ailelerinin içinde bulunduğu
sorunları da doğru tartışmamız ve çözümünü birlikte üretmek gibi bir
mecburiyetimiz var.
Değerli arkadaşlar, bugün 5 Nisan
Avukatlar Günü. Avukat demek, savunma demek. Savunma, yargı demek. Savunma
olmazsa yargı tekâmül etmiş olmaz. Yargı demek, hukuk devleti ve hukukun
üstünlüğü demektir.
Hukukun üstünlüğü hadisesi de bu
toplumun birlikte yaşama iradesidir, birlikte yaşamasını temin eden en önemli
değerdir; vazgeçemeyeceğimiz bir değerdir. Dolayısıyla savunma hakları
kısıtlanan veya gereğince yerine getirilmeyen, mesela bu bilirkişi meselesi bir
sorun ülkemizde. Bu sorunun çözümü konusunda gerek devletin gerekse yargı
kurumunun yapması gerekenler var.
Bir başka husus, savunma hakkının
fiziki şartlardan dolayı engellenmesi var. Bunları aşmak mecburiyetindeyiz.
Değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak ifade ediyorum: Tutuklu ve hükümlüler işledikleri suç, ceza
neyse, ama sonuç itibarıyla bu topluma ve bu devlete emanet edilmiş
insanlardır. Bunları, yaşadıkları o şartların ıstırabında devlete ve topluma
karşı kinlendirmemeliyiz. Onlar, tutuklu ve hükümlü olarak bu devlete emanet
edilmiş insanlardır. Onlar cezaları neyse çekecekler, bedelini ödeyecekler ama
onları mahcup etmemiz lazım. Onları devlete ve topluma kinlendirmek değil,
yaptıkları suçun topluma verdikleri zararın mahcubiyetinde oradan tahliye
etmemiz lazım. O şartları oluşturmak lazım. Bunlar, hükümlü ve tutuklular, bu
topluma ve devlete emanet edilmiş, tekrar kazanılması gereken misafirler olarak
değerlendirilmelidir; biz böyle bakıyoruz hadiseye. Bu anlayışı yeterince
yerine getirebildiğimizi söyleyebilmek çok mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, Pozantı’da
yaşanan hadiseleri kabul edebilmemiz mümkün değil. O mahkûm veya tutukluların
kişilikleri kim olursa olsun, suçları ne olursa olsun onlar devlete emanet
edilmiş insanlardı. Onları eğer koruyamıyorsak, burada telaffuz etmekte hicap
duyduğum birtakım muamelelere maruz kalıyorlarsa, bu, devletimiz adına da,
toplum adına da bana göre utanılacak bir hadisedir. Eğer mahkûmları bir yerden
bir yere naklederken o demir yığını aracın içerisinde hayatlarını
koruyamıyorsak, yanarak ölmeleri gibi bir sonuçla karşılaşıyorsak cumhuriyet
Türkiye’sinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan utanması gerekir.
Bu sebeple söylüyorum, bu araştırma
önergesi her ne kadar aleyhte de söz almış olsak doğru bir araştırma
önergesidir; gündeme alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda
gereken hassasiyeti, gereken titizliği göstererek bir inceleme yaptırması bana
göre toplumsal bir sorumluluk olarak çok şerefli bir görev olacaktır.
Değerli arkadaşlar, iki husus var: Biri
cezanın şahsiliği, biri de masumiyet karinesi. Şimdi, tutuklu ve hükümlülerin
ailelerini cezalandırmadığımızı söylemek mümkün mü? Ailesinin yaşadığı yerle
tutuklu veya hükümlünün yattığı cezaevinin arasındaki mesafe o kadar uzun ki, o
kadar basit sebeplerden dolayı mahkûmları bir yerden bir yere sevk ediyoruz ki,
mahkûmdan çok ailesini cezalandırıyoruz, çocuğunu cezalandırıyoruz, babasını
göremiyor, yaşlı annesini cezalandırıyoruz, göremiyor. Bir hukuk kuruyoruz,
kurduğumuz hukuk insanlara işkence ediyor. Bu işi kolaylaştırsak ne olur?
Tekrar söylüyorum, mahkûm ve tutuklular bize emanettir; onların içinde yaşadıkları
o şartların sonucunda devlete ve millete kinlenmesini önlememiz lazım. Onları
işledikleri suçlardan, topluma verdikleri zarardan dolayı mahcup etmemiz lazım
ki topluma kazandırabilelim. Biz bunu yapmıyor, yalnız onları cezalandırmakla
kalmıyor, ailelerini, çocuklarını, yaşlı ana babalarını da cezalandırıyoruz.
Bu, doğru değil; bu, akıllıca da değil; bu, hak da değil; bu, adalet de değil.
Adaletle hükmetmeyen bir devletin zulüm devleti olacağını, egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğu gerçeğiyle beraber mülkün temelinin de adalet
olduğunu hiç unutmamamız gerekiyor. Eğer devlet olarak, Meclis olarak
çıkardığımız kanunlarla adalet duygusunu geliştiremiyorsak bu devletin düşmana
ihtiyacı yok, mülkün temeline dinamit koyuyoruz demektir.
O sebeple söylüyorum değerli
arkadaşlar, bu araştırma önergesi doğru bir araştırma önergesidir; Türkiye
Büyük Millet Meclisinde tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının
içinde bulunduğu sorunları araştırıp, sebeplerini bulup, tedbirlerini
geliştirmek için bir komisyon kurulması doğru bir iş olacaktır. Bu noktada -dün
de bir sebeple söyledim- iktidar partisi her defasında diyor ki: “Odamız yok,
komisyon çalıştıracak. Zamanımız yok, gündem dolu, raporları inceleyemiyoruz.”
Hiç ertelemeden, ötelemeden, toplumsal ve geleceğimiz açısından, birlikte
yaşama iradesi açısından, bu türlü sorunları, insani sorunları çözmek
açısından, hiçbir bedelin hesabını da yapmadan, o doğruyu dile getirenle de
ilişkilendirmeden, hiçbir peşin hüküm arkasına da saklanmadan, bence, bu komisyonun
kurulması, gerçekten, tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin, yakınlarının içinde
bulunduğu sorunların doğruca araştırılıp tedbirlerinin belirlenmesinin, bu
Meclisin ve tüm milletvekillerinin de ortak sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.
Her ne kadar aleyhte de söz almış
olsam, bu önergeyle getirilen talebin lehinde oy kullanacağımı ifade eder,
heyetinize saygılar sunarım efendim. Sağ olun. (MHP ve BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin lehinde olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hapishaneler
meselesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, hapishanelerde
insan hakları ile birlikte insanlık da yerlerde sürünüyor. Daha önce bu
kürsüden yaptığım konuşmada “Hapishaneler bulundukları ülkenin aynasıdır.”
demiştim. Pek çok hapishane gezdim, pek çok mahpusla konuştum. Şimdi, sizlere,
o aynada nasıl gözüktüğümüzü anlatacağım. Alınıp incinmeyelim, gocunmayalım;
hapishanelerdeki manzaramıza birlikte bakalım.
Ceza İnfaz Kanunu, her türlü insan
hakkının gasbına cevaz vermektedir. Bununla yetinmeyen hapishane idareleri,
keyfî cezaları da katmerli bir şekilde uygulamaktadır. Binlerce günlük mektup,
telefon ve ziyaret yasağını sizin vicdanlarınıza bırakıyorum. Binlerce gün
insanlar, mektup almadan, ziyaretçi almadan keyfî disiplin cezalarıyla
cezalandırılıyor. Türkülere, şiirlere konu olmuş, mahpusların tek sevinci, tek
umudu olan mektubu, ziyaretçiyi yasaklamak hangi akılla, hangi vicdanla
bağdaşır? Bu açıdan, özellikle F tipi hapishaneler, zindan anlayışının da
ötesine geçmiş, işkencehaneye dönüşmüştür.
Sağlıksız beslenme, hapishanelerin bir
başka ciddi sorunudur. Yağlı, hijyenik olmayan o yemekler sağlıklı insanları
hasta ederken, anneleri ile kalan bebek ve çocuklara da aynı yemekler
verilmektedir.
Gördüğüm manzara korkunç arkadaşlar.
Bebekli aileleri ziyaret ettiğimde, cezaevinde çıkan şaplı, acılı, ekşili
yemekleri anneler de yiyor, onların çocukları da yemeye mahkûm ediliyor
arkadaşlar. Hepimizin çocuğu var, hepimiz belki bir gün buraya düşebiliriz.
Değerli arkadaşlar, “sağlık” demişken
hapishanelerin kanayan yarası hasta mahpuslara değinmeden geçemeyeceğim. Adalet
Bakanlığına göre 400’den fazla mahpus bulunmakta. Bunların yarısı ağır hastadır
ve onlarcası da ölümcül hastadır. Bu ölümcül hastalardan biri de Serap
Şimşek’tir. Yakın zamanda kendisini ziyarete gittim, ziyaret ettim. Lütfen,
hepiniz dikkatlice dinleyin arkadaşlar, sizlere, bizlerin neden olduğu bir
insanlık ayıbını anlatmak istiyorum:
Serap Şimşek otuz yaşında bir tutuklu.
Dosyası hâlâ Yargıtayda bekliyor. Akıl hastası, felçli ve yatalak. Ameliyat
olmuş; değerli arkadaşlar, bağırsakları bir poşet içerisinde dışarıda bekliyor.
Hapishaneye gittim ziyaretine, Serap’ı gördüm. Serap’ın bir eli çarşafla
karyolaya bağlı şekilde yatıyor. “Serap, ben milletvekiliyim, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geliyorum, seni ziyarete geldim. Bir isteğin var mı? Çözmek
istiyorum, ne sorunun varsa söyle.” dedim. Bana söylediği tek şey arkadaşlar,
“Bir kuş istiyorum, sarı bir kuş, sarı bir muhabbet kuşu istiyorum.” dedi ve
günlerce bunun etkisinden kurtulamadım. Geldikten sonra Serap’a buradan 2 tane
sarı muhabbet kuşu gönderdim; maalesef, 1’i teslim edildi, 1’i yasak olduğu
için teslim edilmedi arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bir mahkûmun
mektubunu okumak istiyorum size. Abdullah Akçay, hırsızlıktan hüküm almış bir
çocuk. Hapishanelerde kanser hastalığına yakalandı. Şimdi sizlere bir pasaj
okuyacağım mektubundan. Abdullah Akçay yazıyor: “Teşhis edildikten sonra zor
bela Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesine yatırıldım. Hastane odası 4
metrekare büyüklüğünde ve aşırı derecede havasız. Küçücük bir penceresi olan ve
penceresi tellerle kaplı, bodrum katındaki odamda tedavi edilmekteyim. Ölümcül
bir hastalığı olan bir insanım ama böyle bir odada tedavi edilmekteyim. Oysaki
benim hastalığıma yakalanan insanlar, benim gibi olanlar, hastanenin altıncı
katında, rahat ve havalı odalarında tedavi edilmekte. İki buçuk yıldır,
arkadaş, akraba ve sevdiklerimi görmüyorum. Hastaneye gelmek istiyorlar,
geliyorlar, asker beni görmelerine izin vermiyor. Tedavim iyi yapılmıyor.
Mahkûm olduğum için, askerlerden dolayı, hemşireler fare görmüş gibi
korkuyorlar benden. Ben de fare gibi yaşıyorum ve kimseye zarar vermiyorum.
Evcil fareler kadar bana değer veriyorlar.”
Değerli arkadaşlar, bu Abdullah
Akçay’ın yazmış olduğu mektuba birçok yerde birkaç kez şahit oldum. Maalesef,
bu cezaevlerinde uygulanan hukuksuzluklar akıl dışı. Bu sadece Abdullah Akçay’a
uygulanmıyor. Bakın, Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu saygın bilim insanlarından
Mehmet Haberal da aynı koşullarda yatıyor. Mehmet Haberal belinden dolayı iki
büklüm yatıyor. Fizik tedavi olmak istiyor ama Mehmet Haberal fizik tedavisi
olmayan bir hastanede tedavi ediliyor arkadaşlar. Yine, Malatya Üniversitesi
Rektörü, Malatya’ya çok emekleri olan Sayın Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu,
defalarca “Kanser hastası olabilir.” diye rapor verilmesine rağmen, bugün
kanser başlangıcı olarak hastanede, bir hastane köşesinde yatıyor.
Değerli arkadaşlar, 2011 yılında Serap
gibi tedavi olamayıp da ölen hasta sayısı Türkiye’de 41. Kimine bürokratik
engeller çıkarıldı, kimine kinci tutumlar sergilendi. Ailelerinin,
sevdiklerinin, doğdukları yerin, bir avuç gökyüzünün, bir deniz kıyısının
hasretiyle öldüler. Bu ölümlerin, bu hasretlerin, bu ayıpların sorumlusu
herkesten çok biz milletvekilleriyiz, içinde bulunduğumuz bu Meclistir.
Değerli arkadaşlar, hapishanelerde
yaşanan kötü muamele ve işkenceler ise insanlığı utandıracak cinstendir.
Yaşadığım, gördüğüm manzaraları paylaşıyorum arkadaşlar sizinle. Hapishaneye
ilk girdiğimizde, ayırmadan herkese hoş geldin dayağı bir geleneğe dönüşmüş
durumda. İlk girişte arama yapılıyor. İnsanlar çırılçıplak soyularak, erkekler
makatına, kadınlar cinsel organlarına kadar aranıyor. Bu, insanlığın bittiği
noktadır. Kışları yanmayan kaloriferleri, akmayan sıcak suyu da bunun üzerine
ekleyin. Hatta kışın yanmayan kaloriferlerin, değerli arkadaşlar yazın F tipi
hapishanelerde yandığını biliyor musunuz? Bunu şikâyet eden bir mahkûma da,
hücrede kalan, tek kişi kalan mahkûma da savcı soruyor “Şahidin var mı?” diye.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde
bir grup Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımla beraber, bir ihbar
üzerine, bir mektup üzerine Pozantı Cezaevi ziyaretine gittik. Önce Bakanlık
yalanladı, böyle bir şeyin olmadığını söylediler, daha sonra Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin girişimiyle böyle bir şeyin olduğu ortaya çıktı ve
oradaki cezaevi müdürüyle cezaevi müdür yardımcısı, yükseltilen cezaevi müdür
yardımcısı görevden alındı.
Şimdi, arkadaşlar, orada on iki ile on
yedi yaş arasında mahkûmlar kalıyor, çocuklar kalıyor. Onlara yapılan uygulama
belki bir gün –bakın, hepimizin çocuğu var- bizlerin çocuklarına da
yapılabilir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Bize de yapılır,
bize!
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bize de
yapılır.
Şimdi, arkadaşlar, bu raporumuz üzerine
Pozantı Cezaevi boşaltıldı. Önce Adalet Bakanlığı körleri ve sağırları oynadı,
bu insanlar hakkında hiçbir muamele yapmadı dokuz ay boyunca, sonra Pozantı
Cezaevini boşalttı. Biz dedik ki: “Bu Pozantı Cezaevini boşaltarak Sincan’a
sevk etmeniz o çocuklara ikinci bir cezayı uygulamaktır.” Niye? Çünkü orada
kalan bütün aileler, fakir, yoksul aileler arkadaşlar; Ceyhan’da, Adana’da,
Mersin’de kalan insanlar. Çocukları ailelerinden kopardınız, bir büyük suçu
daha işlediniz.
Şimdi, ben cezaevlerine çok gidiyorum
arkadaşlar. 4 kez izin istedim Adalet Bakanlığından, 4 kez izin istedim bu
Sincan Cezaevini ziyaret etmek için ama maalesef, bana izin vermiyorlar
arkadaşlar. Şimdi, ben sakıncalı bir milletvekili oldum herhâlde cezaevleri
konusunda. Niye izin vermiyorlar, onu da anlamış değilim ben. Ben, her
görüşten, her düşünceden, adli suçlu, siyasi suçlu, bütün mahkûmları ziyaret
ediyorum arkadaşlar. Bunun bir cevabının olması gerektiğini düşünüyorum.
Yine, Osmaniye Cezaevinden, arkadaşlar,
insanlar mesaj atıyorlar, mektup yazıyorlar. Geçtiğimiz günlerde gruba da
yazmışlar, bana da yazmışlar. Osmaniye Cezaevinde, arkadaşlar, bir açlık grevi
var, insanlar ölmek üzere. Buradan sizlere sesleniyorum, talepleri çok bir şey
değil: Günlük sakal tıraşı olmak istemiyorlar herkesin insan hakkı gibi,
soyunarak sayım yapılmasını istemiyorlar, dayak atılmasını istemiyorlar ve
sayımda dayak istemiyorlar arkadaşlar. Bunu dikkatlerinize sunuyorum ve
Osmaniye Cezaevine dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir konu da,
cezaevlerinde bir ayrımcılık konusu var. Türkiye’nin her yerinde yapılan
ayrımcılık cezaevlerinde fazlasıyla uygulanıyor. Mahkûma, imam istiyorlar,
veriyorlar; papaz istiyorlar, veriyorlar; haham istiyorlar, veriyorlar; dedeye
geldi mi, yok. Niye? Niye yok arkadaşlar, dede niye yok? Mahkûm “Ben dedeyle
görüşmek istiyorum, Alevi dedesiyle görüşmek istiyorum.” Niye yok? Bu da ayrı
bir ayrımcılık arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, hapishanede başka yasaklar da var. Bakın,
anneleriyle kalan bir kız çocuğunun, küçük bir kız çocuğunun, bir buçuk
yaşındaki kız çocuğunun pilli bebekle oynaması yasak, hareketli oyuncakla
oynaması yasak, her türlü boya yasak, makas yasak. Görme engelli bir hastaya CD
çalar yasak, MP3 yasak.
Değerli arkadaşlar, kanser hastası olan
insanların tedavi edildikten sonra sağlıklı koşullarda cezaevlerine gelmesi de
yasak. İnsanlar ayrı bir işkence görüyor.
Şimdi, bugün hasta değil ama ölümü
bekleyen insanların isimlerini sizlere veriyorum arkadaşlar. Eğer bunlar birkaç
gün içerisinde, bir ay içerisinde tedavi edilmez ise ölecekler. Samet Çelik
kanser, Avni Uçar kanser, Deniz Yıldız kanser, Erol Zavar kanser, Kemal Gömi
-bir insanlık ayıbı- ağır şizofreni, Mesut Deniz ağır şizofreni, Zeliha Bulut
şizofreni, Mustafa Gök, Salmani Özcan, Aygül Kapçak, Deniz Tepeli, Yaşar İnce,
Cengiz Kahraman, İnan Çoban…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) - Bunlar da
arkadaşlar, eğer tedavi edilmezlerse, maalesef, ölümle burun buruna kalacaklar.
Ben cezaevlerini gezmeye devam
edeceğim. Her nerede insan hakları ihlal ediliyorsa bilin ki biz orada olmaya
devam edeceğiz ve bir de sözlerime son verirken, bir yasaklar listesi var ki
arkadaşlar, evlere şenlik bir yasaklar listesi. Bunu da buraya bırakıyorum.
Sizlere, hepinize beni dinlediğiniz
için saygılar sunuyorum.
Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde olmak üzere son söz Sayın İdris Şahin, Çankırı
Milletvekili.
Buyurun Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de BDP grup önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki kürsüye avukat kimliğimiz ve
sıfatımızla çıktığımız için, bugün 5 Nisan Avukatlar Günü, Dünya Avukatlar Günü
münasebetiyle, ülkemizde görev yapmakta olan savunmanın yılmaz bekçisi değerli
meslektaşlarımızın da bu gününü ayrıca kutladığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; gerçekten, BDP grup önerisinin özellikle gerekçe kısmının son
bölümüne baktığımız zaman, son derece insani amaçla ve cezaevlerinde tutuklu ve
hükümlü olarak kalanların yakınlarının çekmiş olduğu sıkıntılara istinaden bir
grup önerisi verildiği izlenimi var. Oysaki gerekçenin başında ve ortasında
beyan edilen hususlar son derece farklılık arz etmekte. Dolayısıyla bu
gerekçenin insani olan boyutuna katılmamamız kesinlikle mümkün değildir. Oysaki
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 2’nci maddesinde “Ceza
ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerin ırk, dil, din,
mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken
ve siyasî veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer
toplumsal konumları yönünden ayırım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık
tanınmaksızın uygulanır.” hükmü vardır. Ve yine aynı maddenin bir bölümünde de
“Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı
ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz.” ibaresi yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, elbette ki her
insanımız bizim için baş tacı olduğu gibi, cezaevinde devletin koruması altında
bulunan hükümlü ve tutuklularımız da bizim baş tacımızdır. Onların en güzel
şartlarda yaşaması, insan hak ve onuruyla bağdaşan özellikle fiziki şartların
düzeltilmesi noktasında idare olarak her türlü adımın atılması gerekmektedir.
Ve yine, kendisinin işlediği bir suçtan
dolayı hükümlü veya tutuklu olanın, içerideki pozisyonu devletin güvencesi
altında olmasına rağmen, dışarıda yaşayan aile efradına zorluk çıkartmak
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” zihniyetinde var olduğunu iddia eden bizim
gibi bir siyasi partiye asla ve asla yakışmaz ve biz, bunların bilinci
içerisinde, özellikle 2006’dan sonraki süreç içerisinde yüz on sekiz tane ilçe
infaz kurumlarını kapatmak ve 2006’dan bugüne kadar da, özellikle metropol
şehirlerde başta olmak üzere, insan hak ve onuruna yakışacak fiziki donanımlı
cezaevleri ihdas etmekteyiz. Ancak hiçbir zaman için bir siyasi iktidarın
cezaevindeki dolulukla veyahut da, cezaevlerinin fiziki şartlarıyla övünmesini
insan olarak beklememiz mümkün değil. Bizler, asıl olanın tutuksuz yargılama
olduğunu her defasında burada ifade ediyoruz. Hükümlülerimizin de ailelerinin
ve yakınlarının yakın bulunduğu bölgelerde mutlak suretle cezasının infaz
edilebilmesi için de var gücümüzle çalışıyoruz.
Ancak, takdir edersiniz ki Ceza ve
İnfaz Kanunu’nun 53’üncü ve müteakip maddelerinde… Adalet Bakanlığı 2007
yılında, hükümlü ve tutukluların, kendi istekleri, disiplin, zorunlu nedenler,
hastalık, suç ve yargılama yeri, eğitim ve öğrenim nedenleriyle farklı
kurumlara nakledilebileceğine dair bir genelge yayınlamıştır. Asıl olan,
cezaevinde bir tek ayrışmanın olabileceğidir; o da suç tipine göre, içerideki
tutuklu ve hükümlülerin kalmış olduğu koğuşlar ve cezaevlerinin
farklılaştırılmasıdır. Bunun dışında herhangi bir şekilde cezaevlerinde kişinin
statüsüne, siyasi görüşüne, inancına bakarak bir düzenlemenin yapılmış olması
hem Anayasa’mıza göre suç teşkil etmekte hem de böyle bir uygulamadan kimsenin
bahsetmesi de mümkün olamamaktadır.
Ancak şunu özellikle ifade etmek
isterim ki 125.300 kapasiteli cezaevlerimizde son günlerde ciddi bir yoğunlaşmanın
olduğu ve 132 bin civarında tutuklu ve hükümlünün olduğu resmî kayıtlarla
sabittir. Özellikle Türkiye'nin geneli yüzde 106’lık doluluk oranına sahip
olmasına rağmen, bu oran Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yüzde 160 civarındadır.
Bu, tabii ki buralardaki ceza ve infaz kurumlarından daha az yoğunluklu
cezaevlerine nakilleri gerektirmektedir ve bunlar da insani ölçüler içerisinde
gerçekleşmektedir. Özellikle buradan bir hususu ifade etmek istiyorum:
Tutukluluk süresini geçiren ve yargılaması devam eden davalarda asıl olan,
tutuklunun, görülmekte olan mahkemenin yetki alanının bulunduğu yere en yakın
cezaevinde konuşlanmasıdır. Zira, yargılamanın çabuklaştırılması açısından bu
da elzem bir davranıştır.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ama biz hükümlüler
için söylüyoruz.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Hemen hemen
tamamında, özellikle de ifade ettiğim gibi suç tipleri dışında, bu tür uygulama
Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce de uygulanmaktadır.
Bunun dışındaki uygulamalarda, özellikle siyasi suçluların veyahut da terör
örgütüyle alakalı davaların görüldüğü dosyalarda, tutukluların çok daha farklı
koğuşlarda yer aldığı herkesin malumu. Ancak, bunların hiçbirinde insan hakkı
ihlaliyle karşılaştığını iddia edebilen kimsenin olamayacağını düşünüyorum. Özellikle
burada değerli bir meslektaşımızın, mevkidaşımızın da ifade ettiğinin tersine,
Pozantı’dan Sincan’a gelen çocukların geçen gün bir gazetede haberleri vardı,
son derece mutlu olduklarını ve Sincan’ın cezaevi şartlarının çok daha
elverişli ve uygun olduğunu ifade etmişlerdi.
Değerli milletvekilleri, burada sözü
çok fazla uzatmak istemiyorum ancak özellikle şunun bilinmesinde de fayda var:
Gerekçede beyan edildiği gibi, kimse farklı siyasi görüş ve inanca mensup
olduğundan dolayı ceza infaz kurumlarında farklı bir muameleyle
karşılaşmamaktadır.
SIRRI SAKIK (Muş) – El vicdan!
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Rapor
göndereceğim size. Odanıza rapor göndereceğim, merak etmeyin.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) – Bunlar bütün
milletimizin gözü önünde cereyan eden ve yargılanmaları canlı yayınlarla
gerçekleşen davaların tutuklularıdır. Her seferinde, kendilerine yapılabilecek
bir istismarı rahatlıkla dile getirebilecek konuma ve imkâna sahip olan bu
tutuklu ve hükümlülerin, elbette ki arzumuz, öncelikle tutuksuz yargılanmalarıdır,
hükümlülerin de bugünkünden daha iyi fiziki şartlara erişmesidir. Bu, “İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın.” zihniyetinden gelen AK PARTİ Grubunun da herkesten
daha fazla arzusu ve isteğidir.
Ben bu düşüncelerle, gerekçe kısmında,
özellikle BDP’nin gerekçe kısmında ifade edilen bölümlerine katılmadığımızdan
dolayı AK PARTİ Grubu adına bu Meclis araştırma önergesinin aleyhinde oy
kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun
önerisini…
SIRRI SAKIK (Muş) – Karar yeter sayısı
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmiştir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kabul
edilmemiştir Sayın Başkan.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Tamam, teşekkür
ederiz Sayın Başkan, kabul edilmiştir.
BAŞKAN – Pardon, “Kabul edilmemiştir.”
demem lazımdı, kusura bakmayın.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.-
(10/136, 176, 177, 178, 179, 180 ve 181) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu’na üye seçimi
BAŞKAN – Üstün Yetenekli Çocukların
Keşfi, Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan (10/136, 176, 177,
178, 179, 180, 181) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine
siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır.
Şimdi listeyi okutup oylarınıza
sunacağım:
Üstün Yetenekli Çocukların Keşfi,
Eğitimleriyle İlgili Sorunların Tespiti ve Ülkemizin Gelişimine Katkı
Sağlayacak Etkin İstihdamlarının Sağlanması Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
(10/136,
176, 177, 178, 179, 180, 181)
Adı
Soyadı Seçim
Çevresi
AK PARTİ
(10)
Tülay
Selamoğlu (Ankara)
Mustafa
Ataş (İstanbul)
Hüseyin
Bürge (İstanbul)
Halide
İncekara (İstanbul)
Şirin
Ünal (İstanbul)
Gönül
Bekin Şahkulubey (Mardin)
Çiğdem
Münevver Ökten (Mersin)
Yüksel
Özden (Muğla)
Dilek
Yüksel (Tokat)
Temel
Coşkun (Yalova)
CHP
(4)
Mehmet
Emrehan Halıcı (Ankara)
Recep
Gürkan (Edirne)
Fatma
Nur Serter (İstanbul)
Hülya
Güven (İzmir)
MHP
(2)
Ali
Halaman (Adana)
Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir)
BDP
(1)
Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
BAŞKAN – Okunan listeyi,
arkadaşlarımızın üyeliğini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Listelerdeki
üyelikler kabul edilmiştir.
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş
bulunan sayın üyelerin, 5/4/2012 Perşembe günü -yani bugün- saat 18.00’de
Halkla İlişkiler Binası B Blok 2'nci kat 4’üncü Bankoda bulunan Meclis
araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum. Komisyonun toplantı yer ve
saati ayrıca plazma ekranda da ilan edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı
Tezkerelerinin görüşmelerine başlayacağız.
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı
Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, 215 sıra sayılı bu Kanun Teklifi ile ilgili olarak bir konuyu
ifade etmek istiyorum.
Söz konusu Rapor, konuya ilişkin Kanun
Teklifi, buna ilişkin Adalet Komisyonu Raporu yanında, burada kapak yazısında
yazıldığı üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Adalet Komisyonu
Başkanlığının tezkerelerini de içermektedir. Bu tezkerelerin, İç Tüzük’ün
Komisyonun ve Meclis Başkanlığının görevlerini düzenleyen maddelerine göre,
burada yer almaması gerekir; dolayısıyla bu görüşmeleri söz konusu tezkereler bu
metinde olmaksızın yapmamız gerekir. Çünkü benzer bir uygulama 4+4+4
teklifinin, buna ilişkin Millî Eğitim Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri
sırasında yapılmamıştır, yani orada Meclis Başkanlığıyla Millî Eğitim Komisyonu
Başkanlığı arasındaki yazışmalar -yani İç Tüzük’teki ifadesiyle tezkereler- o
rapora dâhil edilmemiştir. Yine, Millî Eğitim Komisyonunun Cumhuriyet Halk
Partili üyeleri tarafından Komisyon Başkanlığına sunulmuş olan yazı söz konusu
sıra sayısına dâhil edilmemiştir.
Şimdi, burada bir çifte standart söz
konusudur; 4+4+4 teklifinde uygulanmayan bir usul burada uygulanmıştır. O
nedenle, ya bu tezkereler buradan çıkarak bu görüşmeler yapılmalıdır ya da bu
şekilde eğer devam edecekseniz usul tartışması açacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şimdi, efendim, ilk önce şu
cümlemi tamamlayayım, sözünüze cevap vereceğim.
Komisyon Raporu 215 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, Komisyon Raporu’nda, dikkat
buyurursanız, Komisyondaki görüşmelerle ilgili, sadece bir maddenin ilave
edildiği şeklinde Meclis Başkanlığının bir tezkeresi var, sonra da Komisyon
Başkanlığının neden o maddeyi Komisyon olarak ilave ettiklerine dair bir
tezkeresi var.
Şimdi, burada yapılacak iş şu: Eğitimle
ilgili raporda Meclis Başkanlığının -dağıtımdan- Komisyon Başkanlığına raporun
yeniden değerlendirilmesini içeren bir yazısı bulunmamakta idi, burada ise
böyle bir yazı var. Dolayısıyla bunun da Genel Kurulun bilgisine sunulmasını
uygun gördük.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Müsaade ederseniz, tabii ki
arzu ediyorsanız usul tartışması da açabiliriz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Evet, usul tartışması…
BAŞKAN – Aleyhte zannediyorum?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Aleyhte.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, lehte
söz istiyorum.
IX.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı
tezkerelerinin 215 sıra sayılı Adalet Komisyonu Raporu’na dâhil edilmesinin İç
Tüzük hükümlerine aykırı olup olmadığına ilişkin
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün 42’nci maddesi komisyon
raporlarında nelerin yer alması gerektiğini gayet açık bir şekilde düzenliyor;
komisyonda yapılan görüşmeleri ve bu görüşmeler sonucu oluşan metne karşı
görüşü olan milletvekilleri
(x) 215 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
var
ise onların muhalefet yazılarını içerir. 42’nci madde gayet açık. Şimdi, bunun
dışında, Meclis Başkanı komisyon başkanına bir yazı yazmış, komisyon başkanı da
bunu Meclis Başkanına iade etmiş, bu yazışmanın komisyon raporlarında yer
alacağına ilişkin hiçbir hüküm yoktur. Meclis Başkanlığı arzu ediyor ise
49’uncu madde çerçevesinde bir tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunabilir.
49’uncu madde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini düzenliyor. Bu maddenin
birinci fıkrasına göre de, (1) numaralı bendine göre de Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır, bu çerçevede Başkanlık arzu ediyorsa bir sunuş
yapabilir.
Şunu söyleyebilirsiniz: Ne sakıncası
var bunun buraya konulmasının? Aslında, gerçekte bir sakıncası yok fakat Sayın
Meclis Başkanı, 4+4+4 teklifinin görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
konuya ilişkin olarak Meclis Başkanlığına yazdığı, Meclis Başkanlığının Millî Eğitim
Komisyonu Başkanlığına intikal ettirdiği, Millî Eğitim Komisyonu Başkanlığının
da tekrar Meclis Başkanlığına intikal ettirdiği yazışmaları o teklife ilişkin
199 sıra sayılı Rapor’a dâhil etmemiştir. Sayın Meclis Başkanı çifte standart
uygulamıştır; problem buradadır. Bunu Genel Kurula ve milletimize burada
sunuyorum. Meclis Başkanı İç Tüzük’ü kendine göre, istediği gibi
yorumlamaktadır; Sayın Meclis Başkanının buna hakkı yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, bir ikinci konu da şudur: Sayın Başkan bu adli sicil konusunu düzenleyen
teklifin görüşmeleri sırasında bu teklife bir madde ilave edilmesini İç Tüzük’e
aykırı buluyor ve iade ediyor. Güzel bir şey. İç Tüzük’e baktığımızda, Sayın
Meclis Başkanının bunu iade etmesine imkân veren bir madde yok aslında. Bunu
Sayın Meclis Başkanı da biliyor ama biliyor ki bu çok doğru bir şey değil. Ama
Komisyon demiş ki: “Tüm siyasi partiler bunda mutabık kaldılar, biz de bu
maddeyi buraya ilave etmekte bir sakınca görmedik.” Komisyonun o maddeyi ilave
etmesinde de herhangi bir sakınca görmediğimi ifade edeyim ama Sayın Meclis
Başkanı, açık olmayan bir konuda böyle bir ısrar sergilerken, Millî Eğitim
Komisyonundaki görüşmeler sırasında çok açık bir İç Tüzük aykırılığını
görmezden gelmiştir. Bunu dikkatinize sunuyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Hamzaçebi.
Lehte Sayın Recep Özel, Isparta
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika içinde lütfen…
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonunda kabul edilmiş teklif metninin
daha sonra Meclis Başkanı tarafından Komisyona iade edilmesinden kaynaklanan
bir tartışma üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet Komisyonuna aynı konuyla ilgili,
(2/452) esas sayılı, içinde Adli Sicil Kanunu’nda değişiklik yapan, bir de
sporda şiddetle ilgili yasada değişiklik yapan bir teklif sunulmuş fakat
gündeme alınmamış idi.
Komisyonlar kendi gündemlerine
hâkimdir. Bundan dolayı, gündeme alınmamış olsa bile, esas kaydı yapılan her
türlü teklifi diğer tekliflerle birleştirebilir, bir teklif hâline getirebilir,
yasalaştırabilir.
Komisyon raporunda bu husus
yazılmadığından dolayı Meclis Başkanlığımız bunu iade etmiş, bu eksiklik
giderilmiş, daha doğrusu -bu bir eksiklik de değil- gündemine hâkim olan
Komisyon, bir eksiklik görmeyerek Meclis Başkanlığına tekrar bunu göndermiştir.
Burada, İç Tüzük’e aykırı olan bir durum yoktur, tamamen İç Tüzük hükümleri
dairesinde işlem tesis edilmiştir. İlk raporda bu birleştirmenin yapıldığı
açıkça rapora yazılmadığından dolayı, bir bilgi eksikliğinden dolayı Meclis
Başkanlığımız iade etmiştir, bu bilgi eksikliği de Komisyon Başkanlığı
tarafından ek, ilave bir yazıyla Meclis Başkanlığına bildirilmiş.
İç Tüzük’e aykırı bir durum
olmadığından dolayı, yapılan işlemin, teklifin burada görüşülmesinde bir
sıkıntı, bir sakınca yoktur diyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın Şandır, aleyhte olmak suretiyle,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerçekten, İç Tüzük 42’de bu konu çok açık, net
tanımlanmıştır. Diyor ki: “Raporda konu hakkında komisyonun düşünceleri ile
komisyonca yapılan değişikliklerin gerekçeleri yer alır.” Komisyon raporunun
içeriği bu olmak durumunda veya buraya gelen kanun şeyi ama burada gördüğümüz
şey, Meclis Başkanı ile Komisyon Başkanlığı arasındaki yazışmayı da buraya
koymuşlar, bunun İç Tüzük’te yeri yok. Böyle bir bilgilendirme yapılabilinir
ama yazılı hâle gelen bu metin, kanun tasarı veya teklifinin bütününün burada
yer almaması gerekir. İç Tüzük’te buna amir herhangi bir imkân yok. Yeni bir
teamül oluşturmaksa bunu ayrı değerlendirmek lazım ama bundan daha on beş gün
önce görüştüğümüz bir başka kanunda, bunun tam tersi bir uygulama, bütün
ısrarlara, itirazlara rağmen, tam tersi bir uygulamayla da karşılaştık.
Dolayısıyla, bu konuda, Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı ve Genel Sekreterliğin,
Sayın Meclis Başkanının İç Tüzük’ün ilgili hükümlerinin gereğince bir işlem
yaparak Genel Kurula getirmesi lazım. Şu anda Meclisimizi yöneten Başkanlığın,
bu yöndeki itirazları da ciddiye alarak meseleyi tekrar hem kendi Divanında
değerlendirmesi, gerekiyorsa da grup başkan vekilleriyle yeni bir değerlendirme
yaparak bu konuya bir çözüm üretmesi gerekiyor. Yani bu türlü konular parmakla
oylama yaparak teamül hâline getirilmemelidir. Böyle olursa burası bu türlü
itirazların sonunda kural koyan, kanun koyan bir fonksiyon da üstlenmiş olur;
bir yanlışlığı bir başka yanlışlıkla artırmış oluruz.
O sebeple, Sayın Başkanım, yani İç
Tüzük gereği tavrınızın aleyhinde söz aldık ama yapılması gereken -eğer
yaparsanız doğruyu yapmış olursunuz- ya Adalet Komisyonu Başkanlığına yazılan bu
yazı buradan çıkarılmalı, Divan olarak buna karar vermelisiniz ya da grup
başkan vekilleriyle birlikte bir toplantı yaparak bu konunun teamül hâline
gelmesini engellememiz lazım. Aksi takdirde hukuku hukuk dışı yollarla
değiştirmek gibi bir kapıyı aralamış oluruz ki bu da asla doğru olmaz, bu
Meclise yakışmaz. Hukuku değiştirebiliriz ama hukukun içinde kalarak
değiştirebiliriz. Bu sebeple, Sayın Başkan, sizi bu kanun teklifini gündeme
almak, müzakere açmak noktasında yeniden düşünmeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Başka söz almak isteyen yok.
Şimdi, daha önceki benzer örneklere
baktırdık. Meclis Başkanlığının komisyonlara doğrudan, İç Tüzük bakımından
yeniden değerlendirilmesini talep ettiği durumlarda Meclis Başkanlığı ve komisyon
başkanlığı tezkereleri sıra sayılarında yer almış ve bastırılmış. Eğer yeniden
görüşülme talebi gruplardan veya başka yerlerden geldiyse bunlar komisyonlara
gönderilmemiş ve bastırılmamış. Genel uygulama bu. Tekrar söyleyeyim
isterseniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkanım, 4+4+4 teklifinin görüşülme usulüne ilişkin olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun itirazlarını biz yazılı olarak Sayın Meclis Başkanına
bildirdik, Sayın Başkan da bunu Millî Eğitim Komisyonuna gönderdi. Millî Eğitim
Komisyonu kendine göre bir gerekçeyle Sayın Meclis Başkanına cevap verdi, bu
bir.
BAŞKAN – Çok doğru.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – İki,
Millî Eğitim Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyelerin neden karşı oy
vermediklerine ilişkin Komisyon Başkanına yazmış oldukları bir yazı var
komisyon raporu düzenlenmeden.
BAŞKAN – Evet…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ne
bu yazı rapora girmiş durumda ne de bizim Meclis Başkanına yazıp, Sayın
Başkanın, Komisyon Başkanına gönderdiği ve Komisyon Başkanının cevabi olarak
Meclis Başkanına yazdığı yazı var. Hiçbiri, o 4+4+4 teklifine ilişkin komisyon
raporuna dâhil edilmemiştir.
Şimdi, burada Genel Kurulu
bilgilendirmek isteyen Sayın Meclis Başkanı, neden o konudaki tereddütleri,
yazışmaları Genel Kurula sunarak Genel Kurulu bilgilendirmiyor? Sayın Meclis
Başkanı çifte standart uygulamıştır, konu budur. Tutarlılık her yerde aynı
davranmayı gerektirir. Bir yerde bir farklı adım atıp sonra başka bir yerde
farklı bir adım atarsanız tutarlılığınızı
kaybedersiniz.
“Efendim, birisi İç Tüzük’ün bir
maddesini ilgilendiriyor, öbürü başka bir maddesini ilgilendiriyor.” gibi bir
gerekçeye hiç kimse sığınamaz. Sonuçta her ikisi de İç Tüzük’ün çeşitli maddelerine
aykırılık ileri süren iddialar, görüşlerdir. “Bu görüşlerin bir kısmını, Adli
Sicille ilgili olanı rapora dâhil ederim, diğer kısmını dâhil etmem, Genel
Kuruldan bunu saklarım.” diyemezsiniz, konu buradadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Söyledikleriniz zabıtlara
geçti.
Tekrar söylüyorum: Meclis Başkanları
kendileri itiraz edip komisyonlara gönderdikleri zaman oradan gelen cevaplarla
beraber itirazlarını koymuşlar -şimdiye kadarki uygulamayı tekrar arz ediyorum-
başka yerlerden itiraz geldiği zaman bunları koymamışlar. Bunu bilginize sunmak
istiyorum. Dolayısıyla bugünkü devam etmemizin, tutumumuzun en azından şimdiye
kadarki uygulamalara uygun olduğunu arz etmek istiyorum.
Müsaade ederseniz devam edelim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Pardon, tekrar, konuyu uzatma bağlamında söz almadım da, “başka yerlerden gelen
itirazlar” derken kastınız nedir?
BAŞKAN – Yani kendi itirazı dışında
başka yerlerden geliyorsa, diyelim ki gruplardan, milletvekillerinden vesaire.
Bunlar, tezkerelere konulmamış, kendisi doğrudan itiraz ettiği zaman -ki, bu
olay da öyle- itiraz ve gelen cevap tezkerelere yazılmış. Uygulama bu yönde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Efendim, bakın, ama sizin açıklamanız benim şu iddiamı kapsamıyor veya
cevaplamıyor: Bizim itirazımız Sayın Meclis Başkanında kalmış değil, Meclis
Başkanı ilgili Komisyonla yazışmış. Problem burada.
BAŞKAN – İşte ben de şunu arz ediyorum:
Başkasından geleni yazmış, gelen cevabı uygulamamış şimdiye kadar, kendi
doğrudan gönderdiyse onları koymuş. Uygulama bu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yani
bir siyasi parti grubu, Meclis Başkanına bir itirazda bulunur. O, Meclis
Başkanı ile siyasi parti grubu arasında bir yazışmaya konu olursa burada belki
tutarlı olabilirsiniz ama sonuçta 4+4+4 teklifinde Cumhuriyet Halk Partisinin
itirazlarını buraya dâhil etmemiştir Meclis Başkanı, Genel Kurulun ve milletin
gözünden saklamıştır. Problem buradadır.
BAŞKAN – Zapta geçti söyledikleriniz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın
Başkanım, 4+4’te de Sayın Meclis Başkanı, Komisyon Başkanına yazı yazmıştı.
BAŞKAN – Yalnız başkasının itirazı
dediğim biraz önce, aradaki fark o. Uygulamayı öyle yapmışlar bugüne kadar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama efendim, o itiraz o kanun teklifinde
buraya sunulmadı, şimdi sunuluyor. Buradaki tutarsızlığı dile getiriyoruz.
Dolayısıyla bu, İç Tüzük’te yeri olmayan bir düzenleme, İç Tüzük’e de aykırı,
42’nci maddeye de aykırı, ister Meclis Başkanı yapsın ister başka biri yapsın.
BAŞKAN – Aykırılığını bilmiyorum ama
ben, daha önceki uygulamaları arz ediyorum. Müsaade buyurursanız o uygulamalar
doğrultusunda gidelim ve söyledikleriniz de zapta geçti.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı
Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215) (Devam)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi,
teklifin tümü üzerinde söz isteyen arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ömer Süha Aldan, Muğla Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aldan, süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ile 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun’un bazı maddelerinde değişikliği içeren 215 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin geneline ilişkin görüşlerimi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Aslında bu teklif, geçtiğimiz hafta
yani 29 Mart 2012 günü Adalet Komisyonuna apar topar getirilen düzenlemelerden
biri. Bu aceleciliğin nedeni ise 14 Nisan gününe kadar bu düzenlemenin
yasallaşmaması durumunda adli sicildeki tüm arşiv kayıtlarının silinmesinin söz
konusu olması. Zira Anayasa Mahkemesi 20 Ocak 2011 gün ve 2011/21 sayılı
kararıyla Adli Sicil Yasası’nın 12’nci maddesinin birinci fıkrasıyla geçici
2’nci maddesinin birinci fıkrasındaki bir cümle ve ikinci fıkrasını Anayasa’nın
2, 5 ve 17’nci maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Yine Yüksek Mahkeme,
kamu yararını ihlal edecek nitelikte hukuksal boşluğun düzenlenebilmesi için de
iptal hükümlerinin yürürlüğe girmesini kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak bir yıl sonrasına bırakmıştır. Bu teklifle Yüksek Mahkemenin
iptaline konu iki maddede yeni düzenleme yapılmakla birlikte Adli Sicil
Yasası’nın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrasında da bir değişiklik yapılması
önerilmiş, keza Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında üç parti grubunun
mutabakatıyla 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun’un geçici 1’inci maddesinde yapılacak değişikliğe ilişkin bir madde
eklenmiş ve böylelikle teklifin adı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi” olarak değiştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, çağdaş
parlamenter sistem içinde parlamentoların en önemli görevi yasa yapmaktır.
Yasalar kural olarak toplumsal beklentiyi karşılamak, yönetimsel gereklilik,
kamu düzeni, demokratik hak ve özgürlüklerin alanını genişletmek amacıyla
düzenlenirler. Keza yasalar özünde soyut ve objektif normlardır. Yürürlükte kaldıkları
sürece zaman, kişi ve grup gözetmeksiniz uygulama alanı bulmalıdırlar. Yasa
yapmak, aynı zamanda hukuksal zemin üzerinde tasarrufta bulunulması anlamında
yürütme organının dolaylı yoldan denetimi anlamına da gelir. Yasalar hukuk
devleti ilkesi çerçevesinde ele alınmalı ve evrensel hukuk değerlerinden
etkilenmelidir.
Yine yasalar, toplumsal ayrışma
yaratan, nedensiz yere özgürlük alanlarını daraltıcı, kişi ve grup çıkarı
gözeten, hak kaybı doğuran hükümler içermemeli, anayasa ile diğer yasalarla
uyumsuz ve “Ben ne diyorsam odur.” mantığının ürünü de olmamalıdır.
Keza, çok yasa yapmak övünç kaynağı
olarak görülmemelidir çünkü yasalar fabrikasyon ürünler değildir. Keza, yasa
koleksiyon anlamına da gelmez; çok yerine, yerinde yasa yapmaktır önemli olan.
Bir de demokratik hak ve özgürlükleri
genişleten yasaları çıkarıp da uygulamamak veya kötü uygulamacıların eline
teslim etmek kabul edilemez. Hele ki böyle düzenlemeler “demokrasi havarisi”
olarak rol çalmak için birer araç gibi de kullanılmamalıdır.
Yasalar, son dakika ataklarıyla gündeme
getirilerek muhalefeti sıkıştırmanın hazzına yarayan tatmin araçları olmadığı
gibi, siyaseten şark kurnazlığının malzemesi olarak da görülmemelidir. Lakin,
kişiye özel ve siyasi çıkara dayalı yasaların kötü bir huyu vardır: Günü
geldiğinde yapıcısını da vurur, vurulansa gıkını dahi çıkaramaz.
Yasalar sadece çağdaş parlamenter
sistemlere özgü bir müessese değildir, diktatörlerin de yasaları vardır ancak
bunlar, yukarıda belirttiğimiz değer ve kurallardan yoksun, daha çok mevcut
idareyi işbaşında tutmayı amaçlamış düzenlemelerdir. Bu açıdan, parlamentoların
asli görevi yasa yapmak değil, iyi yasa yapmak olmalıdır.
İyi yasa üç temel unsuru bünyesinde
taşımalıdır: İlki, mevcut düzenleme yasa yapma tekniğine uygun olarak kaleme
alınmalı; ikincisi, mümkün olduğunca ortak akıl ve emeğe dayanmalı; üçüncüsü
ise kişiye özel hükümler içermemelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak yasa yapma tekniğine uygun hareket ettiğimizi
söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır. Bu yargıya varmanın en önemli kanıtı, şu
anda görüştüğümüz iş ve benzerleridir. Yeni bir yasa teklifi veya tasarısı
kadar, belki de daha çok oranda yasa değişikliklerini görüşmek zorunda
kalıyoruz. İşin istatistiğini tutmadım ama sanırım son yıllarda kabul edilen
yasalarla ilgili üzerinde değişiklik yapılmayan kalmadığını görürsem şaşırmam.
Meclis gündeminde hep aynı sözleri
duyuyoruz: “Nokta nokta Kanun’un Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarı veya Teklifi.” Nitekim geçtiğimiz aylarda Sporda Şiddet Yasası’nda
ceza indirimine ilişkin değişiklikle ilgili olarak bu kürsüden konuşurken bu
Yasa’yla ilgili pek çok kere değişiklik yapmak zorunda kalınacağını dile
getirmiştim; birkaç ay geçmeden yine bir değişiklik teklifiyle karşı karşıyayız.
Aslında mevcut yasalar elbette
toplumsal dinamiğin gereği olarak zaman zaman değişikliğe gereksinim
duyabilirler, lakin Genel Kurulun gündemine gelen değişikliklerin temel nedeni
ya toplumsal karşılık bulamaması ya Anayasa’ya aykırılık ya diğer yasalarla
çelişen hükümler içermesi veya fahiş maddi hatalar oluyor. Demek ki önümüze
yasa tekniğine uygun düzenlemeler gelmiyor ve Meclisimiz de üzerine düşeni
yapmadığından, daha doğrusu yapamadığından halkımıza iyi yasalar sunamıyoruz.
Bir de bu değişikliklerin nedenleri
arasında iktidarın işine gelmeyen veya konjonktür gereği hoşuna gitmeyenler de
yok değil. Ne yazık ki “Göç yolda düzülür” mantığı ve “Nasılsa Meclis çoğunluğu
var, eksik fazlayı gerekirse düzeltiriz olur biter” rahatlığı özensizliği de
beraberinde getirebiliyor. Ancak yasalar yapboz tahtasına dönüştükçe
milletvekillerinin çok değerli zamanı boşa gidiyor, hak kayıplarına neden
olunuyor ve bu tür özensiz düzenlemeler pek çok insanın canını yakıyor.
Muhalefetin İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarını Meclis çalışmalarını engelleme
girişimi olarak görenlerin meseleye bir de bu açıdan bakmalarını öneririm.
Yine, yasa tekniği açısından üzerinde
durulması gereken bir durum da maddelerin uzun tutulmasıdır. Hemen her madde
sayısız şıktan ve fıkradan oluşmaktadır. Artık yasalarda yer alması gereken
konulara Anayasa’da ve yönetmeliklerde yer alacak konulara da yasalarda ver
verilmesi olgusuyla karşı karşıyayız.
Bir diğer olgu, yasal düzenlemelerde
ortak akıl ve emeğe pek de rastlanamama durumudur. Bir bakıyorsunuz iktidar
partisinin programında, Hükûmet Programı’nda, hatta iktidar yetkililerinin
söylemlerinde dahi dile getirilmeyen bir konuda teklif veya tasarı gündeme
düşüyor. İktidar partisi milletvekillerinin, hatta yönetici durumda olanların
dahi haberinin olmadığı, belli özel bir grubun mutfak çalışması ürünlerine
tanık oluyoruz.
Tabii ki böylesi düzenlemelerin
çoğunlukla ya arka planı veya iktidar için marjinal yararı söz konusu oluyor.
Gerekçe hep aynı, düzenlemenin özelliğine göre ya adı “Millet böyle istedi.”
oluyor ya da “AB’ye uyum süreci içinde getirdiğimiz bir düzenleme.” Oysa o
düzenlemeden değil milletin, milletvekilinin bile haberi yok. Kaldı ki her
ülkenin kendine özgü koşulları olduğunu, getirilmek istenen düzenlemenin
Avrupa’nın hiçbir ülkesinde uygulanmadığını veya getirilen şekilde
uygulanmadığını söylüyorsunuz, nafile çünkü sizi dinleyen yok.
Düzenlemenin tartışılması istenmiyor.
Akademik düşüncelere itibar edilmiyor. Dünya örnekleri göz ardı ediliyor.
Anayasa’ya aykırılık iddialarına kulak tıkanıyor ve her şeyden önemlisi
suratlarda müstehzi bir ifadeyle ve de “12 Haziran seçimlerinde milletimizin
yüzde 50’sinin oyuna mazhar olan partimiz...” sözcüğüyle başlayan, çoğu
birbirinin kopyası kibir dolu konuşmalarla demokrasinin vazgeçilmezi olan
muhalefet küçümseniyor.
Elbette muhalefet de eleştiriyi hak
edecek girişimlerde bulunabilir. Elbette büyük bir oy ve vekil çoğunluğuna
sahip olmak gurur kaynağı olabilir. Lakin bu tablo, ego hâlini almışsa, yani
“Aldığın oy kadar konuş kardeşim.” noktasına ulaşmışsa önemli bir sorunla karşı
karşıyayız demektir. Hele ki muhalefeti hakir görme, hatta daha da ileri gidip
siz bu işi bilmiyorsunuz türü akıl vermeler siyasi dünyamız açısından hiç de
sağlıklı akıl yansımaları değildir. Zira muhalefeti küçük gören anlayış benliğe
egemen olmaya başladı mı muhalefeti gereksiz görme duygusu da beraberinde
gelir. Oysa iyi ya da kötü, demokrasinin varlık nedenidir muhalefet, bir gün
iktidardaki fanilerin de tadacağı gibi. Muhalefetin, azınlıkta kalmanın
sıkıntısı içinde gerilimli olması anlaşılabilirse de ülkenin egemeni olan
iktidarın hırçınlığı makul bir davranış biçimi değildir. Muktedir olan anlayış
arada bir olsa da “Bu muhalefeti zıvanadan çıkaran ben olabilir miyim?” diye
düşünmelidir.
Tüm bu nedenlerle, yasalar bir kişinin
ihtirasları, özlemleri ve planlarının uygulama aracı olmamalı ve parlamentolar
da bu amaca tahsis edilen kurum olarak görülmemelidir. Kısaca hızla, özel
görevli Meclis görüntüsünden sıyrılmak lazımdır. Bu noktada, partisi ne olursa
olsun her milletvekiline görev düşmektedir. Grup başkan vekilinin parmağına
bakıp “Bizimkiler neylerse güzel eyler.” yerine vicdanın sesini dinlemek ve
özgür birer birey olunduğunun farkına varmaktır önemli olan.
Bugün, yargı adamları eliyle hukuk
cinayetleri işlenirken hamasi nutuklar atmak, yargıya müdahale anlamında her
şeyi yaptıktan sonra “Ne yapalım, konu bağımsız yargının işidir.” demek veya
sürekli adil olmayan yargı kararlarına karşı sızlanmak bir anlam ifade
etmemektedir. Yasama organı elindeki yetkiyle hukuk devleti ilkesi çizgisinin
dışına çıkan yürütmeyi de yargıyı da hizaya getirecek kudrete sahiptir.
Dolayısıyla kötü yasa kadar kötü uygulamanın sorumlusu da Parlamento ile bu
çatının altındaki milletvekilleridir.
Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım
maddelere ilişkin görüşlerini belirtecek. Ben kısaca bir özet yapmak istiyorum.
1’inci maddeyle ilgili bazı
kaygılarımız var, bunu sizlerle paylaşmak isterim. Aslında adli sicil belgeleri
mutlak anlamda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilmektedir ama idari
tedbirlerle bazı adliyeler kapatıldığından vatandaşların adli sicil kayıtlarını
almalarında güçlük yaşanmıştı. Bu amaçla asliye mahkemelerinin bulunmadığı
ilçelerde yani adliyelerin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlığa böyle bir yetki
verildi Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesiyle. Keza yapılacak düzenleme şu
anlama geliyor özetle: Artık, bundan böyle ilçelerde, hem cumhuriyet
başsavcılıkları ve hem de kaymakamlıklar bu belgeyi verebilecekler. Yani
istisnai bir hâl genel bir hâl hâline dönüştürüldü, bunun ciddi sakıncalarının
olduğunu düşünüyoruz. Zira öncelikle adli sicil belgeleri gizli belgelerdir, bu
gizli belgelerin çok farklı noktalardan açıklanıcı durumda olmasının
sakıncaları vardır. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin Anayasa’mızın 20/3 maddesi
gündemdeyken, bu madde bir yana bırakılarak ve de yakında yapılacak kişisel
verilerin korunmasına ilişkin yasa göz önünde tutulmalı, yine Adli Sicil
Yasası’nın 11 ve 13’üncü maddeleri dikkatle incelenmelidir.
Bu anlamda bizim düşüncemiz, kesinlikle
ve kesinlikle kaymakamlıkların adli sicil belgesi vermesinin istisnai bir hâl
olarak saptanmasıdır. Şöyle bir örnekle meseleyi özetleyeyim, ilaç eczaneden
satılır, marketten değil.
Adalet Bakanlığının bünyesinde Adli
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü vardır, bunun on-line bağlantıları vardır,
bu bağlantıyı bozmayalım, adliye önündeki kuyrukları azaltmak istiyorsak
çalışan sayısını ya da ekipman sayısını artırarak bu sorundan kurtulabiliriz
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin 2’nci
maddesine ilişkin olarak, bizim daha önce Sayın Emine Ülker Tarhan ve Sayın
Rıza Türmen tarafından verilen bir teklifimiz vardır, bu teklifin
birleştirilmediğini görüyoruz. Adli sicildeki arşiv kayıtlarına ilişkin,
Anayasa Mahkemesi tarafından “Böyle uzun süre arşiv kaydı tutulamaz ve bu da 2,
5 ve 17’nci maddelere aykırıdır…” diye yaptığı saptamadan sonra getirilen bu
düzenlemenin, çok da Anayasa Mahkemesinin söylediklerini karşılamadığını
düşünüyoruz.
Bu anlamda da bizim teklifimiz, beş
yıldan fazla hapis cezaları için belli bir arşiv kaydının tutulmasını, beş
yıldan az cezalar için ise arşiv kaydı tutulmaması yönündedir. Bu, insan
haklarına daha uygun olacak bir girişimdir.
Değerli arkadaşlarım, 6222 sayılı Yasa’yla ilgili, tüm partilerin
mutabakatıyla elektronik bilet uygulamasının birinci lig takımları açısından
uygulanması geçici bir çözüm olarak ertelenmiştir. Biz, kişisel verilerin,
kişisel bilgilerin bir anlamda ortalığa saçılabileceği bu düzenlemenin de
mevcut hâlde uygulanabilir olmadığını düşünüyoruz. Bence, bu madde tümüyle
yürürlükten kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son olarak
yargı mensuplarına birkaç söyleyeceğim şey var. Hukukun ve yargılamanın temel
amacı adalet adı verilen değere ulaşmaktır. Keza, yargılamada yer alanların
silahların eşitliği prensibi çerçevesinde gösterdikleri çabalar sonunda da
gerçeğe ulaşılması amaçlanır. Tüm aşamalarda doğru ve güvenli bir yargılama
işlemi gerçekleşmelidir. Bunun için de karar makamındaki hâkimler her türlü
etkiden uzak, genel hukuk bilgisi yanında, yargılamaya konu olay ve dosyada yer
alan bulgulara ilişkin yeterli bilgiye
sahip olmalıdır. Yani adalet adı verilen değere ulaşmak için yargılamanın diğer
unsurlarının yanında, yargılamayı yerine
getiren hâkimin bilgili, tarafsız, cesur ve dengeli olması gerekmektedir.
Bunların yanında, yargılama faaliyetinde yer alan hâkim, cumhuriyet savcısı,
avukat, bilirkişi ve tanıkların hukuk dışı hiçbir yaklaşım ve ilişki içinde
olmamaları gerçek adalete ulaşmak için bir zorunluluktur. Şuna kuşku yok ki, Türk
yargısı kimden ve hangi anlayışa bağlı olarak gelirse gelsin, oluşa ve gerçeğe
aykırı karar istemlerinden uzak tutulmalıdır. Yargı yerleri ne birilerinin
çıkar kapısı ne de haksız taleplerin meşrulaştırıldığı yerler olmamalıdır. Bu
açıdan da yargı mensupları her türlü etkiden uzak tutulmakla beraber
mesleklerini icra ederken kişisel özlem ve düşüncelerinin etkisinden
sıyrılmalıdırlar.
Tüm avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü
kutlayarak, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aldan.
Teklif üzerinde ikinci konuşmacı Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora.
Sayın Dora, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Adli Sicil Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
genellikle darbe sonrası sıkıyönetim komutanlarının emirleri ve yasalara aykırı
birtakım genelgeler yüzünden sabıka kaydı getirilmesi işlemleri yaygınlaşmış,
gece ortaokulu ve lisesine kaydolmak isteyenlerden üniversite giriş sınavını
kazananlara, resmî ve hatta özel kurumlara işçi olarak girmek isteyenlere ya da
pasaport talebinde bulunanlara kadar genişletilmiştir. Bu işlemin yasal
gereklilik olmayan alanlara kadar genişletilmesi, özel hayatın gizliliği ve
kamu idare ilkelerine aykırıdır.
Konuların özelliğinden doğan birtakım
istisnalar dışında, kişinin cezasını çektiği davranışının yaşamının çeşitli
alanlarında önüne engel olarak çıkarılması ya da sürekli gündemde tutulması
kanuni cezadan apayrı yeni bir cezalandırmadır. Yasalarla getirilecek
istisnalar da bu sakıncayı doğurmayacak ve özel hayatın gizliliğini
zedelemeyecek nitelikte olmalıdır.
Yasa ve yönetmeliklerle, tüm kamu
görevlileri ve kimi işçiler için sabıka kaydı araştırması yapılması zorunluluğu
öngörülmektedir. Bu durumun hukuksal bir yapısının olmadığı bilinmektedir. Her
kurum, her iş yeri gayet normalmiş gibi sabıka kaydı istemektedir.
Şu anda bildiğiniz üzere, Türk
mahkemeleri veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk
hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile
Türkiye’de suç işlemiş olan yabancıların kayıtları da dâhil tüm adli sicil
bilgileri Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğündeki merkezi adli sicilde
tutulmaktadır.
Adli sicil bankasında hâlen 5 milyon
495 bin 46 kişiye ait 6 milyon 843 bin 133 suç kaydı bulunmaktadır. Kanun
teklifinin yasalaşmasıyla birlikte bunlardan 1 milyon 826 bin 992 suç kaydı
silinecektir. Bu kapsamda, 129 bin suç kaydı otuz yılı geçtiği için, 542 bin
suç kaydı mahkemeler hakları geri verdiği için kayıtlardan düşecek. Silinecek
769 bin suç kaydı ise erteli olup karar tarihi 2007 öncesinde olanları
kapsayacaktır.
Hatırlayacağınız üzere, Anayasa
Mahkemesi, Anayasa’nın 76’ncı maddesinde sayılan zimmet, hırsızlık, rüşvet,
sahtecilik gibi yüz kızartıcı suçlarla terör eylemlerine katılma gibi suçlar ve
özel kanunlardaki suçlardan kaynaklanan adli sicil arşiv kayıtlarının da
silinmesine vize vermişti. Adli Sicil Kanunu’nun geçici 2’nci maddesinde bu
konuda getirilen istisnayı iptal eden Yüksek Mahkeme, adli sicil kaydından silinse
bile arşiv bilgilerinin kişinin ölümü ve her hâlde kaydın getirildiği tarihten
itibaren seksen yılın geçmesiyle silinmesine ilişkin Adli Sicil Kanunu’nun
12’nci maddesindeki hükmünü de “Ömür boyu hak yoksunluğu olmaz.” diye iptal
etmişti. Kararda, mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının arşiv kaydına
alınmasının gerekçesini oluşturan durumlar, bazı istisnalar dışında kişi
hakkında ömür boyu hak yoksunluğunu getirmediği, ceza kanunlarında ömür boyu
hak yoksunluğu durumuna yer verilmediği ve hak yoksunluğunun belli bir süreyle
sınırlandırıldığı belirtilmişti.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yasa teklifi içinde sakıncalı durumlar barındırsa da Anayasa Mahkemesinin adli
sicil kayıtlarıyla ilgili olarak geçtiğimiz yıl verdiği iptal kararlarıyla uyumlu
olduğunu düşünmekteyiz. Ancak asliye mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde
kaymakamlıklara da adli sicil kaydı verme hakkı tanınmış olması, adliyelerin
bulunmadığı ilçelerde yaşayan yurttaşlarımız için anlamlı bir karardı, istisnai
bir kolaylık sağlanmak amacıyla getirilen düzenleme bu çerçevede hakikaten
birçok yurttaş için sabıka kaydı alma çilesinden kurtulmak demekti. Tasarının
önümüzde duran son hâli ise bu istisnai durumu ortadan kaldırdığı için
kanaatimizce sorunlu hâle getirilmiştir. Adli sicil kaydının kaymakamlıklar
tarafından da verilebilecek olması vatandaşlarımıza kolaylık sağlamak olarak
algılanabilir ancak bu durumda kişiye ait özel bilgilerin savcılık makamları
dışında başka kurumlarca da bilinmesi hak ihlali anlamına gelebilecektir. Adli
sicil kaydının özelliği dikkate alındığında, bu belgeyi veren asıl kurumun
cumhuriyet başsavcılıkları olması ve diğer kurumların bu işlevi yerine
getirmede zorunluluğa bağlı olarak asgari düzeyde tutulması gerekmektedir.
Adli sicil belgesinin kişiye özel
olduğu, Adli Sicil Yasası’nın 11’inci maddesinde adli sicil ve arşiv
bilgilerinin gizli olduğu, görevlilerce açıklanamayacağı ve amacı dışında
kullanılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan, aynı yasanın 13’üncü
maddesinde de bir soruşturma ve kovuşturma kapsamında sorgulama yapma yetkisi
sadece hâkim ve savcılara tanınmış ve diğer kurumların sorgulama yapabilmeleri
Adalet Bakanının onayına bağlanmıştır. Devletin bir birimi olduğunu kabul
ediyoruz ancak kişiye ait özel bilgilerin bilinmesinde devlete ait kurum
sayısının artmasının sakıncalı olduğunu düşünüyoruz. Kişisel verilerin
korunmasına dair Anayasa’mızın 20’nci maddesi sarihtir. Dolayısıyla, böyle bir
değişiklik Anayasa’nın ilgili maddesinin de ihlali anlamına gelecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
zaman zaman gündeme gelen ancak genel olarak kanun çıkarma telaşı içinde göz
ardı edilen son derece yakıcı bir konuya değinmek istiyorum. Geçtiğimiz genel
seçimler, gerek katılım oranı gerekse seçimlerin şeffaflığı konusunda ve yine
seçim sonuçlarında millî iradenin, yüzde 10 barajına rağmen, Meclise olumlu
yansıması konusunda tüm dünyada ve ülkemizde örnek olarak gösterilmişti. Ancak
seçimlerin hemen ardından tutuklu vekillerin durumu ülke gündemini işgal etti.
Üzülerek ifade etmek istiyorum ki Türkiye’de adalet mekanizması haklar ve
özgürlükler lehine çalışmamaktadır. Bunun en basit örneğini işkenceye dönüşen
tutukluluk hâllerinde gözlemlemekteyiz. Şu an 8 vekil arkadaşımız içeridedir ve
aldıkları oylarla halkın teveccühünü kazandıkları hâlde özgür olacakları günü
beklemektedirler. Peki, bu arkadaşlarımızın davaları ne zaman
sonlandırılacaktır?
Bugün burada önemle vurgulamak
istediğim nokta şudur ki tutuklamaların her şeyden önce iç hukuka ve
Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun
olması gerekliliğidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında öne
çıkan vurgulardan biri, demokratik bir toplumda kişilerin yetkililer tarafından
keyfî olarak tutuklanmalarının önüne geçilebilmesi için 5’inci madde içerisindeki
güvencelerin önemidir. Mahkeme bu vurguyu “Özgürlük kısıtlamasının sadece
ulusal hukuka içerik ve usul olarak uygun olması yeterli değildir, bu
kısıtlamanın aynı zamanda kişiyi keyfî tutuklamalara karşı korumayı amaçlayan
sözleşmenin 5’inci maddesinin amacına da uygun olması gerekir.” diyerek
yapmaktadır. Bu önemli ilke, kişi özgürlüğünün ihlali olan bir eylemin
öncelikle iç hukuka uyumlu olması gerektiğini ancak bunun tek başına yeterli
olmadığını, eylemin sözleşmeye uygun olması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Mahkemenin birçok kararında bu karar tekrarlanmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu
tespitini şu ifadelerle somut hâle getirmiştir: “Sözleşmenin 5’inci maddesinde
olduğu gibi, sözleşmenin doğrudan iç hukuka atıfta bulunduğu durumlarda
sözleşmeci devletlerin iç hukuka uygun davranmaları sözleşmeden doğan
yükümlülüklerinin bütünleyici bir parçasıdır. Bu nedenle mahkeme bu tür bir
uygunluğun bulunup bulunmadığını denetlemeye yetkilidir. Dolayısıyla sözleşmeye
taraf olan bir devlet, ‘vatandaş’, ‘vatansız’, ‘yabancı’ ayrımı ve başkaca
herhangi bir ayrıma tabi tutmaksızın herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkını korumak ve geliştirmekle yükümlüdür.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarının tutukluluk hâlleri üzerine temel saptaması “Özgürlükten yoksun
bırakma ile özgürlüğün kısıtlanması arasındaki fark, sadece bir derece ve
yoğunluk farkı olup nitelik ve öz farkı değildir.” olarak kayıtlara düşmüştür.
Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özgürlük kısıtlamasının niteliği çok
açık değilse kararlarında ayrıntılı bir tartışma yolu izlemekte ve bu özgürlük
kısıtlamasının, özgürlükten yoksun kalma olarak değerlendirilip
değerlendirilemeyeceğini tartışmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu bağlamda
düşündüğümüzde, adalet mekanizması, tutukluluk hâlini bir tedbir olarak
görmelidir, bir cezalandırma aracı olarak değil. Şu anda hapiste bulunan
milletvekili arkadaşlarımız topluma suçlu olarak yansıtılmaktadır. Ünlü
hukukçulardan Beccaria, masumiyet karinesini, hemen hemen herkesin hemfikir olacağı
şekilde özetlemektedir: Yargıcın kararından önce bir kimse suçlu olarak
adlandırılamaz. Toplum da daha önce üzerinde uzlaşılan toplumsal sözleşmeleri,
kamu düzenini çiğnediği yolunda karar vermedikçe, o kişi hakkındaki kamusal
korumasını kaldıramaz.
Masumiyet karinesi, maddi gerçeğin
araştırılmasını esas alan muhakeme amacı açısından, kaçma ve delillerin
karartılması tehlikesi gerekçesiyle uygulanan tutuklama süresinin
katlanabilirliği üzerindeki tartışmaları etkilemektedir. Çünkü tutuklama ne
kadar uzun sürerse, o ölçüde, itham altındaki kişinin suçunun ispatlandığı
düşüncesini doğurma ve önceden infaz edilen bir cezaya dönüşme tehlikesi de o
ölçüde artmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tutuklama süresi amaca uygun kriterler ışığında belirlenmelidir ancak bununla
birlikte, şüphelinin insani yararları gözetilerek, tüm haklı sebeplere rağmen,
mutlak bir üst sınır olmalıdır. Şu an içeride bulunan vekil arkadaşlarımızın
tutukluluk süreleri bir tedbir olmaktan çıkmış ve infaza dönüşmüş durumdadır.
Âdeta bir kanun fabrikasına dönüşmüş, gece yarılarına kadar kanun çıkarmakla
uğraşan Meclis için, vekil arkadaşlarımız ve onların pozisyonlarında olan
yüzlerce siyasi dava hükümlüsü için kanun çıkarmak çok mu zordur?
Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun
109’uncu maddesine göre adli kontrol sistemi mekanizmasının işletilmesi de
mümkündür. İçeride bulunan vekillerin hangisi yurt dışına kaçacaktır? Eğer
böyle bir düşünceniz varsa, yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol
mekanizması işletilebilir. Deniz Feneri davası sanıklarını adli kontrol sistemi
uyarınca serbest bırakan yargının, tutuklu vekiller için aynı şeyi yapması
gerekmez mi?
Milletvekilliğine hak kazanmış tutuklu
vekillerin tahliye edilmemesi, halkın kendilerini temsil etme yetkisi verdiği
vekillerin görevlerini yapamaması ve halkın iradesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde temsil edilmemesi sonucunu beraberinde getirmektedir.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç,
tutuklu vekillerin durumuyla ilgili olarak, milletvekili seçilmiş ve mazbatalarını
almış oldukları hâlde Meclise gelerek yemin edip görevlerine başlayamayan
tutuklu vekillerin durumuna üzüldüğünü söyledi. Tutuklu vekillerin durumu
hakkında, onların içeride tutuklu kalmalarının millî iradeye saygısızlık
olduğunu ifade etti. Tutuklu vekillerin durumunu ilgilendiren terörle
mücadeleyle ilgili yasa maddelerinin gözden geçirilmesi gerektiğini söyleyen
Sayın Arınç, tutuklu vekiller kimler diye bakılmadan, ilgili maddelerin tekrar
düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Gazetelere bu şekilde demeç veren Sayın
Hükûmet üyesi neyi beklemektedir? Unutmayalım ki tutuklu vekillerimiz
içerideyken Meclisimizin meşruiyeti de giderek daha fazla sorgulanmaya
başlayacaktır.
Ayrıca, Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecini aktif bir şekilde sürdürmek üzere görev almış bir partinin iktidar
olduğu dönemde tutuklu vekillerin olması anlaşılır bir durum değildir. Değil
demokratik ülkelerde, dünyanın hiçbir ülkesinde bizdekine benzer bir durum
yoktur.
Ülkemiz açısından bu durumu,
Anayasa’mızın ilgili ilkeleriyle de taraf olduğumuz uluslararası hukuk
sözleşmeleriyle de izah etmek mümkün değildir.
Yargının siyasallaştığı üzerine
eleştiriler uzun zamandır yapılmakta ve Hükûmeti zan altında bırakmaktadır.
Toplumun gözünde “Siyasal iktidarla ilişkili davalarda karar çıkmaz, yargının
bağımsız karar vermesi söz konusu değil.” anlayışı artık yerleşmiş
bulunmaktadır. Bu bağlamda, toplumun endişelerini gidermek Hükûmetin öncelikli
görevleri olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hiçbir hukuk düzeni kusursuz değildir. Her hukuk düzeninde hatalı işlemler
yapılabilir. Bu hatalı işlemleri düzeltmesi gereken gene devletin kendisidir.
Kamu vicdanını derin bir şekilde yaraladığı herkesin kabulü olan tutuklu
vekillerin durumu burada, Meclis çatısı altında bir an önce çözüme
kavuşturulmalıdır.
Bu konuda Mecliste bulunan bütün siyasi
partileri göreve çağırıyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.
Geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Faruk Bal.
Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında Hakkâri’de şehit
olan Ahmet Ozan Şarlak üsteğmene Cenabıallah’tan rahmet diliyorum. Bu
vesileyle, Akşehir’in köklü bir ailesi olan Şarlak ailesinden olup Manavgat’a
ekmek parası için gidip orada ticaret yapan babası Uğur Şarlak’ı şehit haberini
vermek üzere jandarmaya celbeden Manavgat Kaymakamını burada kınıyorum. Şehit
babasını bile ayağına davet eden devlet anlayışını burada kınıyorum. Devlet,
millete ve vatandaşa hizmet anlayışı ile vardır ve öyle olduğu içindir ki
hizmeti vatandaşın ayağına götürmek durumundadır. Ancak, şehit haberini bile
“gel buraya” aylayışıyla jandarma karakoluna davet edilen babaya veren devlet
anlayışını buradan kınıyorum ve bu anlayışın, devlet yönetimi içerisinde
kanserleşmiş bu anlayışın bir an önce bitmesini temenni ediyorum.
Diğer taraftan, bugün, Avukatlar Günü
vesilesiyle yargı camiasının üç unsurundan biri olan, savunma alanında görev
yapan değerli meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyor, hepsine saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
Anayasa Mahkemesinin almış olduğu bir karar nedeniyle Adli Sicil Kanunu’nda
yapılması düşünülen değişiklikle ilgili olmak üzere Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini sunmak amacıyla huzurunuzdayım. Milliyetçi Hareket
Partisi muhalefet anlayışını yapıcı, yol gösterici bir zemine oturtmuştur.
Dolayısıyla, konuşmalarımın bu perspektif içerisinde değerlendirilmesi
gerektiğini ifade ediyorum.
Anayasa Mahkemesi 14 Nisan tarihi
itibarıyla bu kanunu iptal etmiş ve netice itibarıyla da bir yıl kanun yapılmak
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine süre verilmiştir. Bugün nisanın 5’inci
günü. Dolayısıyla daha önce bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine gelebilmiş
olsaydı, daha olgun bir katılım yapmak suretiyle bu yasayı amacına uygun bir
şekilde Meclisten geçirmek mümkündü. Ancak, arada kalmış on gün, bu süre
içerisinde ancak tasarı üzerindeki değerlendirmelerimizi yapmak durumundayız.
Tasarının 1’inci maddesinde, asliye
mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde kaymakamlara adli sicil verme yetkisi
tanınmaktadır. Değerli arkadaşlarım, bu, yargının yapması gereken bir işi
idareye tevdi etmek anlamını taşır. Diğer taraftan, adli sicil gizli
bilgilerin, kişiye has bilgilerin adalet organının emanetinde saklandığı bir
yerdir. Dolayısıyla, bunun yürütmenin bir unsuru olan kaymakamlıklara tevdi
edilmesini biz yanlış görmekteyiz. Doğrusu şu olurdu: Bugün, Türkiye’de, 160
tane küçük ilçe olduğu için, adliyeleri kapatılmış ilçelerimiz bulunmaktadır.
Bunlar ilçe statüsünde ise, devlet de eğer hizmeti vatandaşın ayağına götürmek
amacıyla kurulmuş bir milletin organı ise, o takdirde yargı hizmetini de oraya
götürmek zorundadır. Yargı hizmetinin oraya götürülmesinde masraftan, yargı
hizmetinin sunulmasında yapılacak birtakım harcamalardan çekinmek gibi bir
anlayışı biz kabul edemiyoruz. Bu yanlış bir uygulamaydı. Bu yanlış bugüne
kadar Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı tarafından düzeltilmemiştir.
Doğrusu şudur: Evet, küçük bir ilçede 2
tane savcı, 2 tane hâkim istihdam etmek doğru bir şey değildir ama geçmişimizde
de bizim yaşamış olduğumuz vatandaşa yargıyla karşılaştığı sorunları anında
hizmete dönüştürebilecek bir anlayışla küçük ilçelerde, adliyesi kapatılan
yerlerde sulh hâkimlikleri ihdas edilebilir, bir hâkim ile cumhuriyet savcısı
da olmadan o ilçenin adalet hizmetleri görülebilirdi. Bunu Milliyetçi Hareket
Partisi defalarca tekrar etmesine ve ortaya koymasına ve bu yönde, adalet
hizmetinin vatandaşın ayağına götürülmesi noktasında yol gösterici bir
muhalefet izlemiş olmasına rağmen, bugüne kadar maalesef bir olumlu adım
atılmamış olduğunu gördük. Aslında ben de bunu bugün dile getirmek için
huzurunuza gelmiş oldum.
Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan,
tasarının 4’üncü maddesiyle ilgili, elektronik biletlerle ilgili bir düzenleme
yapılmıştır. Bu düzenlemenin bu kanunla hiçbir alakası bulunmamaktadır. Dolayısıyla,
kanun yapma tekniğine aykırıdır. Böyle, komisyon aşaması sırasında yapılmış
olan eklemeler daha sonra büyük sorunları ortaya çıkarmaktadır ve ortaya çıkan
sorunlar da maalesef yargıyı ve yargı camiasını ciddi bir şekilde meşgul
etmekte, yeni sorunlara gebe olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı ile
Anayasa Mahkemesinin ortaya koymuş olduğu ilkeler çerçevesi içerisinde
sürelerde birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Adalet Komisyonunda bulunan
değerli arkadaşlarımızın, Milliyetçi Hareket Partili milletvekillerinin ifade
ettiklerini ben de bir cümleyle tekrar etmek istiyorum. Umarız aceleye
getirilmiş olan bu kanun, sürelerin düşürülmüş olması nedeniyle tekerrür
hükümlerinin uygulanmasına mâni bir hâl teşkil etmez.
Değerli arkadaşlarım, bu kanuna,
Milliyetçi Hareket Partisi zaman darlığı nedeniyle olgunlaştırma katkısının
Mecliste verilememiş olmasını da dikkate almasına rağmen olumlu olarak oy
kullanacak ve bir an önce yasalaşması yönünde de gayrette bulunacaktır.
Diğer taraftan, Türkiye’de tartışılan…
Ondan önce bir cümle daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri “veri sayar”
diye bir kelime duydunuz mu? Veri sayar. Veri sayarı mutlaka duymamışsınızdır.
“Veri sayar” Milliyetçi Hareket Partisinin Türk diline kazandırmış olduğu bir
yeni kelimedir. Dört yıl olmuştur Türkçemize girdiği tarih itibarıyla. Anlamı
“data mining” olarak bilinen fakat “veri mandenciliği” şeklinde yanlış
kullanılan, bu sebeple de dilimizde kullanılmayan bu kelimeyi “veri
madenciliği” olarak değil, bilgisayardan esinlenerek “veri sayar” hâline
getirdik. Niçin? Adalet hizmetine bilişim teknolojisini sokmak için. Şimdi,
bunu, biz 1999 yılından beri seçim beyannamelerine koyuyoruz -burada Sayın
Bakana sitemim var, onu ifade etmek için- veri sayarla birlikte yapay zekâyı
yargının hizmetine sunmak için, dolayısıyla iki kolda yargıda gerçek reformu
teknolojik destek ile sağlamak amacıyla bunları söylüyoruz, parti programına
koyuyoruz. Bundan bir yıl kadar önce Adalet Bakanlığında da “data mining”,
“veri sayar” ifadesi kullanılmıyor ama bizim ifade ettiğimiz, teknolojinin
yargıya monte edilmesine ilişkin bir çalışma başlatılıyor. Bunun fikrî
mülkiyeti Milliyetçi Hareket Partisine aittir, siyasi hakkı da Milliyetçi
Hareket Partisine aittir. Dolayısıyla, böyle bir çalışma yapılması ve
uygulamaya geçilmesinden Milliyetçi Hareket Partisi onur duyar, şeref duyar
fakat şunu da bekler: Nezaketen, biz bunu uygulamaya koyuyoruz kardeşim deseniz
biz de size yardımcı oluruz. Amacımız adalete hizmet. Dahası var. Dahası biz
yapay zekâyla ilgili olarak da size yardımcı oluruz. Sıfır hata ile yargılamada
duruşmayı bitirecek, hâkimin yapabileceği hataları bilgisayar teknolojisiyle
ortaya koyabilecek yapay zekânın da hayata geçirilmesine ilişkin katkıda
bulunmak isteriz. Bunu biz yaptık, sıfır hata ile duruşma bitiren bir
bilgisayar teknolojisinin, yapay zekâdan yararlanarak prototipini de yaptık.
Bundan adalet sisteminin yararlanmasını isteriz, amacımız adalete hizmet,
amacımız adaletin kestiği parmağı acıtmamak. Sayın Bakan, ben zatıalinizin şahsına
söylemiyorum bunu ama elbette öyle bir nazik davranışı bekliyoruz.
Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım,
iki tane konu Türkiye'de ciddi bir şekilde tartışma mevzusudur. Bu da yeni
ortaya çıkmıştır. 4 Nisan tarihi itibarıyla, rahmetli Başbuğ’umuzu da burada
rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum, onun ölüm tarihinde 12 Eylül ile ilgili
davanın yargılanmasına başlanmıştır. Bu yargılama ile birlikte Milliyetçi
Hareket Partisine karşı, birtakım yayın organlarında, birtakım basın
organlarında ve bazı siyasilerin dilinde bir saldırı da başlamıştır “Hem davaya
müdahil oluyorsunuz hem de Anayasa değişikliğinde buna muhalefet etmiştiniz.”
ya da “Referandumda ‘hayır’ demiştiniz.” diye. Evet, referandumda “hayır”
dedik. Niçin “hayır” dedik? Çünkü geçici 15’inci maddenin Anayasa’dan
çıkarılması ile sağlıklı bir 12 Eylül yargılaması yapılamayacaktır. Bugün bu
durum ortaya çıkmıştır. Nasıl çıkmıştır? Zaman aşımı tartışmalarıyla ortaya
çıkmıştır ve “Lehe olan hüküm uygulanır.” tartışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu
Anayasa değişikliği yapıldığı zaman, eğer parmakların ucuna akıl ilave
edebilseydik Sayın İyimaya’nın ifadesiyle, o takdirde Milliyetçi Hareket
Partisinin bu sorunların ortaya çıkmasını engelleyecek önergesine oy verirdiniz
ve bu sorunlar bugün tartışılmazdı. Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi
Meclis kayıtlarında vardır, zaman aşımı meselesini ve “Lehe olan hüküm
uygulanır.” şeklindeki tartışmaları anayasal bir çözüme kavuşturmak suretiyle
bu tartışmaları ortadan kaldırabilirdi.
Değerli arkadaşlarım, referandumda 12
Eylül 2010 tarihinde yapılan referanduma karşı çıktık. Niçin karşı çıktık?
Çünkü yargının siyasallaştırılmasına ilişkin, hakkın, hukukun, adaletin
tecellisine ilişkin var olan sorunları daha fazla sorun hâline getirebilecek
hükümler olduğu için karşı çıktık. Bugün, bu sorunların ne olduğunu hepiniz
bilmektedir. Siz, AKP Grubu olarak, daha önceki, elbette ki yanlışı olan,
elbette ki eksiği olan, elbette ki tartışılır kararları bulunan, elbette ki
“İdeolojik karar verdi.” diye bizim de eleştirdiğimiz, yargıdaki kanayan yarayı
deşerek, orayı kaşıyarak yepyeni yaraların açılmasına neden oldunuz yani “O
sorunu hallediyorum.” derken kanı kanla yıkadınız. Sorun aynı yerde duruyor,
koltuk aynı yerde duruyor, yüksek yargının koltuğunda oturan kişileri siz değiştirdiniz
yani “CHP’nin arka bahçesi” diye suçladığınız yargının “AKP’nin ön bahçesi”
hâline geldiğini gördünüz. Bunu biz söyledik, inanmadınız. Şimdi, Anayasa
Mahkemesinin Sayın Başkanı söylüyor, Haşim Kılıç Bey söylüyor. Demek ki Anayasa
Mahkemesinin rahatsız olabileceği oranda bir siyasallaşma ya da siyasi bir
baskı var, Anayasa Mahkemesi Başkanı durup dururken böyle bir söz etmiyor.
Üstelik, böyle bir eleştiriyi, iktidara böyle bir eleştiriyi yapacak en son
kişilerden bir tanesi de Sayın Kılıç’tır. Demek ki bıçak kemiğe dayanmış.
Değerli arkadaşlarım, aklımızı başımıza
toplayalım. Bundan daha vahimi gerçekleşti: Siyasallaştırılan yargının, kendi
içerisindeki denetim mekanizmalarının ortadan kaldırılması, yargıya kendi
içinde kontrol edilemez bir güç verilmesinin ne anlama geldiğini MİT
soruşturmasında beraber görmedik mi? Niçin, MİT Kanunu’nun 26’ncı maddesinde
değişiklik yaptınız alelacele? Yargının siyasallaşmış, bir başka açıdan
siyasallaşmış olan gücünden, MİT mensubu birtakım kişileri kurtarabilmek için.
Değerli arkadaşlar, bu, sizin yaranız. Bu yaranın doğacağını biz işte 2010
tarihinde yapılan referandumda anlatmaya çalıştık. Sözümüzü dinleyen olmadı ki!
Bu iki somut gerçek Türkiye'nin her tarafında yayılmıştır değerli arkadaşlarım.
Bugün kamuoyu yoklamalarında “Türkiye'nin en ciddi sorunu nedir?” diye
sorduğunuzda terör çıkmıyor, bölücülük çıkmıyor, işsizlik çıkmıyor; yargının
siyasallaşması çıkıyor, adaletsizlikten şikâyet çıkıyor. Bu çok ciddi bir
durumdur, çok ciddi bir sorundur. Bu
sorunun bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Şimdi, siz, MİT’le ilgili soruşturma
noktasında, iktidar mührü elinizde olduğu için, palyatif bir tedbirle MİT’le
ilgili maddeyi değiştirdiniz, yargının sorunu çözüldü mü? Hayır. Elinde mühür
olmayanlar ne yapsın? Muhalefet partilerine yapılan yargının silah olarak
kullanıldığı saldırılarda muhalefet ne yapsın? MHP’li belediye başkanları ne
yapsın? Belediye meclis üyeleri ne yapsın?
Değerli arkadaşlarım, şu vicdanınızı
sızlatmıyor mu? Milliyetçi Hareket Partisinin, siyasallaşmış yargının yaptığı
bir operasyon neticesinde, Ereğli ilçesinde, Ereğli Belediyesinde yapılan böyle
bir adaletsizlik, vicdansızlık ölçüsündeki bir adaletsizlik neticesinde orada
bir arkadaşımız bu haksızlığa, bu adaletsizliğe dayanamadı, intihar etti.
Elbette ki bu intiharda sizin “evet” parmaklarınızın da bir sorumluluğunun
olması gerekmektedir. Bir insan karşı karşıya kaldığı adaletsizlik çerçevesi
içerisinde cezaevinde intihar edebiliyor ise, burada bir sorumluluk arayacak
isek, o zaman bu sorumluluğun ilk adresi iktidar partisidir.
Adana’ya belediye başkanı seçtik,
Büyükşehre. Niye seçtik şaşırıyorum. İki ay sonra Adana Büyükşehir Belediye
Başkanı uyduruk bir nedenle görevden alınıyor. Arkasından İçişleri Bakanı,
haksız, hukuksuz, Anayasa’ya aykırı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine aykırı
bir şekilde, görevden alınmasını ikişer ay, ikişer ay, ikişer ay uzatıyor ve
Adana’ya seçilen Belediye Başkanı Adana’da Belediye Başkanı Adana’da Belediye
Başkanlığı yapamıyor. Müfettiş gitti Adana’ya, bu yetmiş üç dosyada iddia
edilen ciddi herhangi bir yolsuzluk olayına rastlanılmadı. Seçim suçuyla ilgili
dava açılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu adaletsizlik
yargının siyasallaşmasıyla birlikte değerlendirildiğinde “Keser döner, sap
döner, bir gün hesap döner…” Bu hesap sizin iktidarda olduğunuz günlerde bile
dönebiliyor ise -MİT soruşturması örneğinde ve Anayasa Mahkemesi Sayın
Başkanının konuşması örneğinde- ilanihaye iktidarda kalmayacağınıza göre,
Türkiye demokratik bir ülke olduğuna göre o zaman başınıza nice kış gelir, onu
ben tahmin bile edemiyorum.
Değerli arkadaşlarım, ben bu duygu ve
düşüncelerle yargının bir unsuru olan avukatların bu meslek gününü tekrar
tebrik ediyorum; adalete hep birlikte hizmet edebileceğimiz, adaletin kestiği
parmağı acıtmayacağı günleri hep birlikte göreceğimiz düşüncesiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
Geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat.
Buyurun Sayın Kubat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
İşbu teklifin konusu olan hükümler,
esasen şu anda Adalet Komisyonunda bulunan 1/565 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
82, 83 ve 84’üncü maddelerinde de yer almaktadır fakat bu hükümlerin teklife
dönüştürülerek bugün gündeme getirilmesini zorunlu kılan sebeplere birazdan
değineceğim.
Değerli milletvekilleri, hukukumuzda
kesinleşmiş ceza ve güvenlik tedbirlerine, mahkûmiyete ilişkin bilgilerin “Adli
sicil” adı verilen bir sicile kaydedilip toplanmasına ve bu sicildeki
kayıtların silinmesine dair usul ve esaslar mülga 3682 sayılı Kanun ile hâlen
yürürlükte bulunan ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5352 sayılı Adli
Sicil Kanunu ile belirlenmiştir.
Hakkında Türk mahkemeleri veya yabancı
ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş ve Türk hukukuna göre tanınan
mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan
yabancıların kayıtları da dâhil tüm adli sicil bilgileri mahallinde bilgisayar
ortamına aktarılmasını takiben Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğündeki merkezî adli sicilde tutulmaktadır.
5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun
4’üncü maddesinde adli sicile kaydedilecek bilgiler gösterilmiş, 9’uncu
maddesinde ise adli sicil bilgilerinin silinmesi ve bunların arşiv kaydına
alınmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Buna göre, adli sicil
bilgileri cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması, ceza
mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikâyetten vazgeçme veya
etkin pişmanlık, ceza zaman aşımının gerçekleşmesi ya da genel af hâlinde Adli
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek arşiv kaydına alınacaktır.
Görüleceği üzere bir mahkûmiyete ilişkin adli sicil kaydının silinip bilgilerin
arşive alınması için infazın tamamlanması yeterli kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, adli sicil ve
arşiv bilgilerinin tutulmasını gerekli kılan bazı hukuki sebepler vardır.
Anayasa’nın milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen 76’ncı maddesinin
ikinci fıkrası kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç bir yıl veya
daha fazla hapis veya ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar ile zimmet,
ihtilas, hırsızlık, rüşvet gibi suçun niteliği, cezanın miktar ve türü
bakımından bir kısım suçlardan hüküm giymiş olanların affa uğramış olsalar dahi
milletvekili seçilemeyeceklerini hükme bağlamıştır. Bunun gibi çeşitli özel
yasalarda da örneğin, 6136 sayılı ateşli silahlarla ilgili Kanun, Devlet
Memurları Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 8’inci maddesinin (h) bendi,
1136 sayılı Avukatlık Kanunu, Noterlik Yasası, Sigorta Murakabe Yasası, Serbest
Muhasebeci, Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirler Yasası, Özel Güvenlik
Hizmetlerine Dair Yasa gibi bir kısım özel yasalarda da affa uğramış olsa bile
belirli suçlardan mahkûmiyet belirli görevlere getirilmeye ve bir kısım hakları
kullanmaya engel olarak kabul edilmiştir.
Adli Sicil Kanunu’nun gerekçesinde de
belirtildiği üzere, Türk ceza adalet sisteminde öngörülen tekerrür, erteleme,
temel cezanın belirlenmesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması gibi cezanın şahsileştirilmesine olanak
sağlayan kurumların hayata geçirilebilmesi, bir kişinin işlediği suçun ya da
aldığı cezanın milletvekili seçilmesini engelleyen Anayasa’nın 76’ncı maddesi
kapsamında olup olmadığının tespit edilebilmesi ve mahkûmiyete bağlı hak
yoksunluğu öngören bazı özel yasalardaki hükümler nedeniyle mahkemelerce
verilen mahkûmiyet kararlarının kayıt altına alınmasında yasal ve anayasal
gereklilikler bulunmaktadır. Bu nedenle başta Anayasa’nın 76’ncı maddesiyle
biraz önce zikrettiğim özel kanunlarda sayılan suç ve cezalar Adli Sicil
Kanunu’nun 10’uncu maddesine istinaden, istenildiğinde ilgili kurumlara
verilmek üzere arşiv kaydına alınmakta, yine aynı Kanun’un 12’nci maddesinde
belirtilen hâller dışında silinmesine yasal olarak imkân bulunmamaktadır.
Kanun’un 12’nci maddesine göre arşiv bilgileri ancak ilgilinin ölümü ya da
kaydın girildiği, yani arşive alındığı tarihten itibaren seksen yılın geçmesi
yahut fiilin suç olmaktan çıkartılması ya da yasa yararına bozma veya
yargılamanın yenilenmesi sonucu bir beraat kararı veya ceza verilmesine yer
olmadığına ilişkin bir kararın verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi hâlinde
ancak silinebilecektir.
Bu düzenlemeyle, görüldüğü gibi suçun
niteliği ve cezanın miktarı dikkate alınmaksızın, suç ve cezaların ağırlıkları
da dikkate alınmadan arşiv kaydından silinebilme için tek bir süre
öngörülmüştür. Örneğin, basit bir yaralamalı trafik kazası nedeniyle sekiz ay
mahkûmiyete uğramış bir kimse ile adam öldürmeye tam teşebbüsten on beş yıl
hüküm giyen bir kimsenin arşiv kaydı ancak 12’nci madde uyarınca, mevcut
düzenlemeyle ölüm veya seksen yıl içerisinde silinebilecektir.
Adli Sicil Kanunu’nun 14’üncü maddesine
göre arşiv kaydındaki bilgilerin silinmesiyle ilgili kararlar yeni sistemde 3
hâkimden oluşan bir komisyon tarafından alınacaktır. Bu sistemde, yasanın
yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlara ilişkin
mahkûmiyet bilgilerinin adli sicilden veya arşivden silinmesi hususunda mahkemeler
yetkili kılınmamıştır. Önceki ve sonraki yasalar farklı düzenlemeler
içermektedir. Dolayısıyla 1 Haziran 2005 tarihinden önceki mahkûmiyetlere
ilişkin bilgilerin adli sicil ve arşivden çıkartılması noktasında Adli Sicil
Kanunu’nun geçici 2’nci maddesi bir düzenleme getirmiştir. Geçici 2’nci maddeye
göre, suç tarihi itibarıyla bu Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenmiş ancak
yürürlükten kaldırılan 3682 sayılı Kanun’a göre süre yönünden silinme koşulu
oluşmayan kayıtlar bakımından ne tür bir işlem yapılacağı düzenlenmiştir. Buna
göre, Anayasa’nın 76’ncı maddesi ile özel kanunlarda yer alan hükümler saklı
kalmak koşuluyla bu kanunun yürürlük tarihinden önce işlenmiş suçlar için
önceki yasada öngörülen silinme sürelerini dolduran kayıtlar adli sicil
kayıtlarından Genel Müdürlük tarafından silinecek, süre yönünden silinme
koşullarını doldurmayanlar ise arşive atılacak ve bu kanunda öngörülen
sürelerin dolmasını müteakip de silinecektir.
Geçici 2’nci maddenin ikinci
fıkrasındaki bu düzenlemeye göre, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen
suçlara ilişkin bilgilerden adli sicil arşivine alınanların silinmesine karar
verme yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Buna göre, mahkemeler eski kanunun
8’inci maddesinde öngörülen süreler dolmuşsa ki bu ortalama beş yıl, zimmet,
rüşvet gibi suçlar bakımından on yıl, kabahatler de ise bir yıl olarak
belirlenmiştir. Bu hükmün esasen vaki olmamış sayılması koşulları oluşmuşsa
adli sicil bilgilerinin arşivden silinmesine karar verecektir ancak Anayasa’nın
76’ncı maddesi ve özel yasalarda sayılan, affa uğramış olsa dahi bazı görevleri
üstlenmeyi ve bazı hakları kullanmayı engelleyen suç ve mahkûmiyetlerin 12’nci
maddede belirtilen hâller dışında silinmesi mümkün olmayacaktır. Anayasa
Mahkemesi, tüm suçlara ilişkin arşiv kayıtlarının bu kadar uzun süre muhafaza
edilmesinin, suç ve cezalarının nitelikleri veya ağırlıkları dikkate alınmadan
tüm suçlular için geçerli tek bir sürenin belirlenmesinin ve bu sürenin arşiv
kaydına alınmayı gerekli kılan amaçla orantılı ve makul olmaması nedeniyle bu
yasayı Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir ve bu iptal kararı 14 Nisan
2001 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmış. Anayasa Mahkemesi kararında bu hükmün
hukuki bir boşluk doğurmaması bakımından bir yıl sonra yürürlüğe girmesine hükmetmiştir.
Bu süre de 14 Nisan 2012 tarihinde dolacaktır. İşte bu düzenlemenin yüce Kurula
getirilmesini zorunlu kılan sebeplerden birisi budur.
Değerli milletvekilleri, mevcut kanunun
8’inci maddesinde yapılan değişiklikle, biraz önce değerli muhalefet milletvekillerinin
de belirttiği üzere, kaymakamlıklar da -yani adliyesi bulunsun bulunmasın- bu
kayıtları verecektir çünkü okul, iş, adaylık başvurularında özellikle bu
kayıtlar istenmektedir. Vatandaşların işini kolaylaştırmak amacıyla bu
düzenleme getirilmiştir. Şu anda 699 olan bu adli sicil kayıt verme noktası bu
düzenlemeden sonra 1.592’ye çıkacaktır.
Yine Kanun’un 12’nci maddesinde yapılan
düzenlemeyle iptale konu olan seksen yıllık ve ölüm neticesinde arşiv
kayıtlarının silinmesini öngören düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal
kararındaki gerekçeler de dikkate alınmak üzere eğer 76’ncı madde ve diğer özel
kanunlardaki hak yoksunluğuna sebep olan mahkûmiyetler bakımından arşive almak
koşullarının oluştuğu tarihten itibaren eğer memnu hakların iadesi kararı
alınmışsa on beş yıl, bu karar alınmamışsa her hâlükârda otuz yılın bitiminde
silinmesi öngörülmüştür. Bu 76 ve özel kanunların dışındaki, örneğin
yaralamadan dolayı sekiz aylık bir mahkûmiyet işlenmişse arşive, bu da beş
yılın geçmesiyle silinebilecektir.
Geçici 2’nci maddede de eski Kanun’a
göre arşiv kaydına alınan sabıka kayıtlarının silinmesine dair, yine, mevcut
12’nci maddeye bir atıf yapılarak 15+15 yani toplam en fazla otuz yıllık bir
sürenin bu mahkûmiyetler bakımından da uygulanması kabul edilmiştir. Yine,
kanunla getirilen önemli bir değişiklik de eskiden mahkemelere ait olan ve
tamamen şeklî bir işlem olan bu işlem yeni düzenlemeyle Adli Sicil ve
İstatistik Genel Müdürlüğüne verilmiştir.
Ben düzenlemenin uygulamada büyük
yararlar sağlayacağını ümit ediyor, yüce Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.
Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahısları adına, Bursa Milletvekili
Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Sayın Çavuşoğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ben de öncelikle saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasa teklifi ile
yurt sathındaki bütün kaymakamlıklara adli sicil belgesi verme yetkisi
tanınmaktadır. Dolayısıyla, özellikle adliyelerin merkezî yerlerde toplandığı
büyük şehirlerde önemli bir zorluk teşkil eden adli sicil belgelerini
almasındaki hususu kaymakamlıklara vermek suretiyle vatandaşımızın işini
kolaylaştırmaktayız.
Bu vesileyle teklifin hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum ve teklifin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İkinci konuşmacı, Aksaray Milletvekili
Sayın İlknur İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Teklif’in geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Avukat olmam nedeniyle, özellikle
bizleri dinleyen ve aramızda bulunan tüm meslektaşlarımın 5 Nisan Avukatlar
Günü’nü kutluyorum.
Biraz evvel yasanın neler getirdiğiyle
ilgili geneli üzerinde yapılan konuşmalarda grubumuz adına detaylı bilgi
verilmiştir. Bu yasayla vatandaşlarımızın işleri çok daha kolaylaşacaktır.
Teklifin hazırlanmasında emeği geçen
tüm arkadaşlarıma ve biraz sonra oylarıyla destek verecek tüm milletvekillerime
teşekkür ediyor, teklifin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.
Şimdi, İç Tüzük 81 ve 60’a göre
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu kanun tek maddelik. Tabii
bunun Genel Müdürlüğü Ankara Yenişehir’de var. Uzun dönemdir bu mevzu devam ediyor, yine de ben
hayırlı olsun diyorum.
Geçen aylarda, Adana’da, okullarda
çalışan 391 tane geçici işçi “Ödenek yok.” denilerek işten çıkartıldı, bu bir.
İki, Adana’da daha önce Adana Numune
Hastanesi, Karayolları, belediyelerde, adliye kapılarında, kamu adına
yolsuzluktan dolayı bir sürü tutuklama oldu. Bugün haberlerde vardı, yine,
devleti zarara uğratmaktan dolayı kamu görevlisi 20 kişi de gözaltına alındı.
Gerekçesi de: Yani “Yüzde 50 oy aldık.” diyerek siyaset yapan elitlerin bir
defa yapılanmasından kaynaklanıyor.
Sayın Adalet Bakanımız bu sorularıma
cevap verirse teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaman.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aslında bu Hükûmet sırasında oturan zat
hangi yüzle geliyor bu Meclise, ben hayret ediyorum. Devri Bakanlığında adaleti
yok eden, Deniz Feneri’ni… Taşıdığım bu kirli fener bunun eseri.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
Sayın Bakana hakaret etmeye ne hakkı var?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Üç sene, beş
sene geçti Deniz Feneri’nde görev yapan savcıları görevden aldı, hâlâ yerinde ne olduğu belli değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu ülkenin
Bakanıyla ilgili böyle konuşulmaz Sayın
Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu Deniz Feneri
ne durumda? Bu savcılar görevini yapmıyorsa kendisi niye orada oturuyor? Birçok
insan içeride, Ergün Poyraz -Musa’nın Çocukları diye bir kitabı var, Abdullah
Gül ve Tayyip Erdoğan’la ilgili- dört senedir içeride, iddianamesi hazırlanmıyor.
Bu hangi yüzle burada oturuyor?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
lütfen müdahale edin efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) - İçeriye,
hapishaneye nakledilen insanlar yolda yanıyor, 8 tane vatandaş ölüyor.
Sorumluluğu buna ait değil midir? Bu hangi yüzle burada oturuyor?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
hakarete müsaade etmeyiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Adaleti tamamen
siyasallaştıran bu kişi bu görevde nasıl bulunuyor?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Efendim,
bu soru değil, böyle soru olur mu?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Meclis olarak
bize bir saygı gösterilmesini istiyoruz. Bugün hâkimler, tarafsız görev yapan
hâkimler ve savcılar her an görevinden alınıyor, başka yerlere şey ediliyor.
Hâkimler…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyine teşekkür
ediyorsunuz Başkanım, hakarete teşekkür mü edilir Allah aşkına?
BAŞKAN – Sayın Köse…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım,
yönetimleri demokratik yapan muhalefettir, yargıyı adil yapan savunmadır. Zor
koşullarda savunma görevini yapan avukatlarımızın gününü kutluyorum.
Sayın Bakandan şunu sormak istiyorum:
Bu kanunla çok ilgisi yok ama adliyenin yükünü çeken mübaşir arkadaşlarımız var
ve bunların en büyük sıkıntısı kendilerinin genel idari hizmetler sınıfına
alınması. Bu konuda Bakanlık bürokratlarının ya da Adalet Bakanlığının bir
çalışması var mıdır, varsa hangi aşamadadır? Bu konuda bilgi istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Osmaniye Cezaevinde
yaşananları defalarca dile getirdim. Sizi de bir haftadır telefonla arıyorum,
bir türlü telefonlarıma çıkmıyorsunuz. Bir de faks gönderdim size, ona da cevap
vermediniz.
Sayın Bakan, orada açlık grevi
sanıyorum bugün kırk beşinci gününde. İnsanlar ölüme her gün yaklaşıyorlar.
Bunun çözümü çok basit birkaç müdahaleden geçiyor. Size gönderdiğim rapor
elinize geçmediyse ben arz edeyim, geçtiyse ne olur gereğini yapın çünkü orada
bir ölüm olduğu zaman siz de bundan sorumlu olacaksınız. Hiçbir şey ama hiçbir
şey insan hayatından daha değerli değil. Oradaki masumane istekleri dikkate
alarak bu insanları ölümden kurtarabiliriz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İlk soruyu soran Sayın Halaman’ın
sesini akustikten dolayı ciddi olarak algılayamadım ama anlayabildiğim
kadarıyla belediyede personelin işten çıkartılmasına ilişkin bir eleştirisi, bir
de soruşturma ve gözaltılara ilişkin…
ALİ HALAMAN (Adana) - Belediyeyle
ilgili değil, Millî Eğitim Bakanlığında… Sayın Bakana sordum, cevap vermedi.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Millî Eğitim Bakanlığına ilişkin olduğunu söylüyor. Bilgim dâhilinde değil ama
sorunun cevabını ilgili bakandan alıp size göndereceğim Sayın Halaman.
Sayın Genç’in sorusu yok, sadece
birtakım değerlendirmeler yaptı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl yok? Deniz
Feneri’ni sordum. Niye savsaklıyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Buna ilişkin olarak… Deniz Feneri soruşturması Ankara Adliyesinde ilgili
savcılar tarafından devam ediyor. Sonucu ortaya çıktığında beraberce göreceğiz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hâkimlere
sürekli tesir ediyorsunuz, soruşturmayı uzatıyorsunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Sayın Köse’nin adliyelerin yükünü çeken mübaşir sınıfının yardımcı hizmetler
sınıfından genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesine dair bir sorusu oldu.
Bu haklı bir soru. Bizce de bunun yapılması gerekiyor. Buna dönük birtakım
hazırlıklarımız var. Maliye Bakanlığıyla da görüşülüyor, inşallah bu sıkıntıyı
gidermek için gayretlerimiz var.
Sayın Atıcı “Bir haftadır ulaşamadım.”
dedi. Sayın Atıcı, ben yurt dışındaydım, Almanya’daydım, bu sebeple bir
erişimde sıkıntı olmuş olabilir ancak milletvekili arkadaşlarım şunu
bilecektir: İktidar muhalefet kim aradıysa dönmeye çalışıyorum, randevu
taleplerini karşılamaya çalışıyorum. Size karşı özel bir, özellikle
telefonunuza çıkmama gibi bir tavrım yok, onu belirtmek istiyorum.
Osmaniye Cezaevindeki tabloyla ilgili
olarak o notu dün sabah görme imkânım oldu. Yalnız orada cezaevinde
sürdürülebilir olarak asayişi devam ettirebilmek açısından uygulamamız gereken
bazı kurallar da var, esnetemeyeceğimiz ilkeler var. Burada koğuşlar arasında
sınırsız geçiş, isteyen istediği koğuşa gidip gelebilsin, orada yer
değiştirebilsin gibi birtakım talepler var. Özellikle cezaevlerindeki yoğunluk
da söz konusu olduğunda bunlar belli bir sistemle yapılmadığı takdirde
cezaevlerindeki asayişi koruma şansımız olmayacaktır.
Sizin belirtmiş olduğunuz not
içerisinde, arkadaşlarımıza “Karşılayabileceklerimiz varsa çalışın, bunlardan
karşılayabileceğimiz varsa karşılayalım.” dedim. Ancak tekrar ifade ediyorum:
Cezaevlerindeki uygulanan kurallar uzun tecrübeler sonucunda oluşmuştur. Burada
her gün değişen şartlara göre yeni kurallar getiriyoruz, bazı uygulamaları
esnetiyoruz, günün şartlarına, koşullarına göre yeni düzenlemeler
getirebiliyoruz, bunların hiçbiri değişmez naslar falan değil. Ancak, yönetmemiz
gereken ve içerideki hükümlü, tutukluların can güvenliğini de kurumun
güvenliğini de sağlamaya dönük sorumluluğumuz da var. Bunlarda optimum bir
noktayı bulmak ve sürdürmek zorundayız, o çerçeveden taleplerinizi inceliyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan,
zamanımız da var, eğer izin verirseniz Sayın Bakana…
BAŞKAN – Pardon, daha evvel söz alacak
arkadaşlar var, size sonra vereyim.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım,
daha önce de bir arkadaşımız sordu ama galiba cevap olmadı.
İnfaz koruma memurları, zabıt
kâtipleri, yargıda çalışan müdür, memur, tüm Adliye Bakanlığı çalışanlarının
özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme var mı? Biliyoruz ki bizlere de ulaşan
çok sayıda sorunları var bunların ve zor şartlarda çalışıyorlar, bunlar bizim
insanlarımız. Dolayısıyla, bu kanun dolayısıyla bir müjdeniz olur mu, bir
çalışmanız var mı, bu vatandaşlarımıza söyleyeceğiniz bir söz var mıdır?
Cevaplandırırsanız memnun kalırım.
BAŞKAN – Şimdi yeni arkadaşlarımız da
devreye girdi Sayın Bakanım, onlardan sonra size söz vereceğim.
Sayın Öğüt…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu cezaevlerinde görev
yapan çok sayıdaki infaz memuru cezaevlerindeki hükümlüler gibi oranın içinde,
aynı cezayı çeker gibi durmaktalar, orada o sıkıntıları hep birlikte
çekmekteler. Gittiğimizde de gördük ki bir yerden bir yere, bir odadan bir
odaya geçmek bile inanılmaz prosedür gerektiren bir işlem. Bu arkadaşlarımızın
bu kadar sıkıntı çekmesine rağmen yıpranma payı alamaması konusunda şikâyetleri
var, haklı şikâyetleri var. Bu infaz memurlarının yıpranma payı konusundaki
sıkıntılarını geçirirseniz, bu konuda bir çalışma yaparsanız seviniriz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben de Sayın
Bakana bir soru sormak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan,
Sincan’daki avukat görüş mahallerine kamera konulacağı hakkında bir duyum var.
Bu hem mahkûmlar açısından hem de avukatlar açısından bir hak ihlali değil
midir? Bunu söylemek istiyorum.
Ayrıca, biraz önce Aytuğ Arkadaşımız da
söyledi, Osmaniye Cezaevine bir an önce dikkat çekmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, aslında ben soru sordum,
Deniz Feneri davası neden sürüncemede kalıyor? Şimdi, anlaşılıyor ki bunlar
genel seçimde uzattılar uzattılar uzattılar, şimdi de mahallî seçimlerin
geçmesini istiyorlar, bir.
Ergün Poyraz “Musa’nın Çocukları”nı
yazdığı için Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’le ilgili, beş senedir içeride,
iddianamesi hazırlanmamış. Peki, bu iddianameyi hazırlamayan savcıyı göreve
davet etmek bu Adalet Bakanı makamında olan kişiye ait değil mi?
Deniz Feneri davasında Zekeriya
Karaman’ın oğluyla Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanaklar, neden bu bacanaklar bu
kadar korunuyor? Bunun bir sebebi var. Bu görevden alınan savcılar mahkemeye
sevk edildiler ama hâlâ, o görev verilen savcılar şimdiye kadar herhangi bir
iddianame hazırlamadı. Bu iddianameyi ne zaman hazırlayacaklar? Yani, muhakkak
mahallî seçimleri mi şey edecekler?
Bir de Ergenekon’da ve Balyoz
davalarında -televizyonlarda seyrettiğimiz- adalet diye bir şey yok, yani bir
tiyatro oynatılan bu mahkemelerin bir sona erdirilmesi lazım. İnsanlar vicdan azabı
çekiyor efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Osmaniye’de bulunan
siyasi tutuklu ve hükümlülerin yirmi beş, otuz tane isteği var. Bunların bir
kısmı yönetmelik değişikliği gerektiriyor, bir kısmı kanun değişikliği
gerektiriyor, bunlardan ben bahsetmiyorum; bunları, zaten kanunları Meclisimiz
çıkarmış, yönetmelikleri siz çıkarmışsınız. Oradaki mahkûmların da birincil
olarak bunlardan yana bir derdi yok, esas problem uygulamayla ilgili efendim.
Orada üç, dört tane uygulamayla ilgili, insanlık dışı uygulamalarla ilgili
sorun var. Sizin bir tek talimatınızla yarın sabah bu uygulamalar değiştiğinde
oradaki insanlar âdeta ölüm orucuna dönüşen bu grevi bitirecekler. Buna ben eminim,
böyle konuştuk, böyle bilgi verdiler, aynı zamanda İnsan Hakları Komisyonuna da
benzer bilgileri verdiler. Bu gerçekten çok kolay çözülebilir. Yani bir sakal
tıraşının ne ilgisi var yönetmelikle, koridorda yürürken duvar dibinden
yürütmenin ne ilgisi var yönetmelikle? Yani bunların istekleri son derece
insani. Suçu ne olursa olsun oradaki insanlık dramına bizim bir şekilde el
atmamız lazım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.
Sayın Öğüt, tekrar buyurun.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım, İzmir Milletvekilimiz
Sayın Mustafa Balbay, biliyorsunuz, zulümhanede çile çekmekte. Bu çilesine ek
olarak bir yıldır da tek başına hücrede kalmaktadır. Geçen hafta yapmış olduğu
başvuruya olumlu cevap verilmemiştir, yani yanına 1 kişinin alınması veyahut da
2 katlı bir alana taşınmasıyla ilgili. Bu konuda Adalet Bakanının görüşlerini
rica ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Aygün...
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Sağ olun
Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, hâkim ve savcı
maaşlarında bir iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz çünkü bu konuda, maaşlara
zam geleceği konusunda kamuoyunda da bir algı oluştu herhâlde. Bu konuda bilgi
verirseniz sevinirim.
BAŞKAN – Sayın Köktürk...
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın
Bakan, geçtiğimiz günlerde bir ulusal gazetemizde de bir haber yayınlandı.
Yargıtayda siyasi partilerle ilgili, siyasi partilere üyeliklerle ilgili
tutulan kayıtlara sadece ilgililerin değil, herkesin ulaşabildiği ve herkese
açık olduğu yazıyordu bu haberde. Bu siyasi partilere üye olmak da kişisel ve
özel verilerdendir. Yani bu basına yansıyan haber doğru mudur? Şayet doğruysa
Bakanlık olarak bu konudaki anlayışınız nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Şandır’ın sorduğu soru ile Sayın
Ögüt’ün sorduğu sorunun bir kısmı aynı: “İnfaz koruma memurlarıyla ilgili
olarak ve diğer yargı çalışanlarıyla ilgili olarak özlük haklarında bir
düzenleme düşünüyor musunuz?” İnfaz koruma memurlarıyla ilgili olarak şöyle bir
çalışmamız söz konusu: Başbakanlığa sevk ettik, Bakanlar Kurulunda görüşüldü,
bu arada Parlamentoya gelmek üzere. Dış güvenlik yasa tasarımız var. Dış
güvenliğin cezaevlerinde jandarmadan alınarak infaz koruma memurları tarafından
yapılmasını sağlayan bir tasarı. Tabii, bu tasarıyla beraber infaz koruma
memurlarının özlüğünü de statüsünü de değerlendirmeye tabi tutan hükümler var.
Ümit ediyorum ki o tasarı içerisinde infaz koruma memurları beklentileriyle
buluşacaklar.
Onun dışında, Sayın Öğüt’ün, İzmir
Milletvekili Sayın Balbay’la ilgili bir sorusu var. Bu Cezaevi Gözlem Kurulunun
vermiş olduğu bir kararı soruyor. Biz de bu kararın gerekçesini ilgili kurumdan
istedik. Ama şöyle bir düzeltme yapayım: Yanına bir kişi verilmesi talebi kabul
edilmedi değil. Sayın Balbay, öteden beri, arzu ettiği takdirde, yanına ilave
kimseler verilebilecek durumdaydı ya da kendisi bir başka yere gidebilecek
durumdaydı ama daha önce bu kürsüden çok dile getirildi, tekrar oraya
girmiyorum. İki katlı bir yere nakledilmesiyle ilgili talebine de “Mevzuata
uygun değil.” deyip Cezaevi Gözlem Kurulu bir karar vermiş. Bununla ilgili biz
Bakanlık olarak bu uygulamanın uygun olup olmadığını, mevzuatla örtüşüp
örtüşmediğini değerlendiriyoruz. Bizim kararımızdan sonra tekrar size cevap
vereceğim Sayın Öğüt.
Sayın Ağbaba, avukat görüş mekânlarıyla
ilgili Sincan’da kamera konulmasına ilişkin bir uygulamadan bahsetti. Bununla
ilgili de inceleyip size döneceğim. Şu anda benim uygulamadan bilgim yok.
Osmaniye Cezaevine dikkat çeken
vekillerimizden bir tanesi de Sayın Ağbaba, gene Sayın Atıcı gibi. Burayla
ilgili gerek Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun gerek siyasi partilerimizin bu
cezaevine yapmış olduğu inceleme sonrasında -ki onlar gitmezden önce bizim
cezaevi denetim elemanlarımız orada çalışıyorlardı zaten- mevzuattan değil ama
uygulamadan kaynaklı bahsettiğiniz sorunlara dönük olarak birtakım
tedbirlerimiz oldu. Ümit ediyorum o tedbirlerle beraber bahsettiğiniz
uygulamalar sona ermiştir, ermemiş ise onları tekrar lütfen bizimle paylaşın.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Devam ediyor
Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Bendeki bilgi farklı ama ben sağlamasını yapacağım. Bu noktada, hiçbir kişi
kendi değerlendirmesine dayalı olarak birtakım uygulamalar ortaya koyamaz.
Orada yapılacak uygulamalar, alınacak tedbirler kanunlarla, yönetmeliklerle
belirlenmiştir, maksadı aşan uygulamalara da müsaade etmeyiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Sayın Genç, tekrar “Ergün Poyraz’la ilgili iddianame niçin hazırlanmadı?”
Bu soruşturmayı yürüten savcı…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş senedir
içeride! Beş sene!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Açılıp açılmadığını bilmiyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl bilmezsin,
sen Bakan değil misin?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
…eğer öyle bir şey varsa şikâyetinizi yaparsınız, gerekenler yapılır.
Deniz Feneri soruşturması devam ediyor,
bu süreçle ilgili ümit ediyorum ki kısa süre içerisinde sonuçlansın.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Deniz Feneri
iddianamesi ne zaman hazırlanacak?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla ilgili, üzerinde çokça konuşulan
konulardandır, bu soruşturmalar -şu anda kovuşturma aşamasındadır bunlar-
temenni ediyorum bunlar da kısa süre içerisinde sonuçlanacak noktaya gelsinler.
Sayın Aygün “Hâkim ve savcı maaşlarıyla
ilgili bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?”
Sayın Aygün, bu konularla ilgili
düşünceler çok izhar edilmez, eğer öyle bir şey olacaksa yapılır, konuşulmaz,
öyle ifade edeyim.
Şunu söyleyeyim genel olarak, özelde
hakîm, savcı için değil ama genelde yargı çalışanlarının konumunu iyileştirmek
için, her bakan kendi bakanlığındaki çalışanlarla ilgili bir gayret sarf eder,
bizim de bu yönde gayretlerimiz geçmişte de oldu, bugün de devam eder, ama
hangisinden netice alırız, hangisinden alamayız, onu süreç gösterecek.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara) – Sağ olun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Sayın Köktürk, Yargıtayda tutulan kayıtların, kişisel verilerin korunmasını
ihlal eder derecede siyasi parti üyeliklerinin bilinebilmesi olayı… Ben de
basında gördüm, sağlamasını yapamadım, eğer doğruysa ben de şahsen bunu çok
doğru bulmam.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Önerge
verdik biz Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Tamam.
Bununla ilgili, Yargıtay bildiğiniz
gibi tamamen kendi yapısı içerisinde özerk bir kurum, Bakanlığımızla herhangi
bir hiyerarşik bağı, ilintisi söz konusu değil ama, bu çerçevede biz inceleyip
size yazılı cevap da vereceğiz.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – HSYK
Başkanı olarak Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
HSYK Başkanı Yargıtay ve Danıştaya müdahale etme imkânına sahip değil Sayın
Köktürk.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bir dakika
var, soru sorabilir miyim?
BAŞKAN – Evet, bir dakika vaktiniz var,
yarım dakika sorarsanız yarım dakika cevap alabiliriz Sayın Sakık.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, geçen cuma günü bir grup
milletvekili arkadaşımızla Sincan cezaevlerini ziyaret ettik. Orada tutuklu ve
hükümlü arkadaşlarımız vardı, kadın arkadaşlardan. Şunu öğrendim: Ailelerinin
yatırdığı paraların bir kısmının elektrik ve iaşe için para kesintisi
yapıldığına dair bir şikâyetleri vardı.
İkincisi, bunlar havalandırmadayken
yani dışarıdayken birliklerin içeri girdiğine, kadınların özel eşyalarına kadar
her şeyin onların dışında arandığına dair o gün böyle ciddi tepkileri vardı. Bu
konuyla ilgilenirseniz çok sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.
Sayın Bakanım, bir şey söyleyecek
misiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Kısa bir söz verirseniz…
BAŞKAN - Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Diğer konuyu araştıracağım ama elektrik parası… Cezaevlerinde kullanılan
elektriklerde ortak kullanım alanlarına ilişkin herhangi bir ücret talep
edilmiyor ancak kalan hükümlü, tutukluların kullandığı özel elektrikli
cihazlar, televizyondur, radyodur ya da özel kendisinin kullandığı birtakım
malzemeler varsa, bunların tükettiği enerji orada kalanlardan tahsil
edilmektedir.
İaşeyle ilgili olarak da bunları
inceleyip, diğer iddianızla beraber size cevaben dönelim Sayın Sakık.
BAŞKAN – Teşekkür Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelere geçilmesi kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
ADLİ SİCİL KANUNU İLE SPORDA ŞİDDET VE
DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1 – 25/5/2005 tarihli ve 5352
sayılı Adli Sicil Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde” ibaresi metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – 81’inci maddeye göre gruplar
adına birer üyeye, Komisyona, Hükûmete onar dakika; şahısları adına iki üyeye
beşer dakika söz vereceğim.
1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Ali İhsan Köktürk.
Buyurun Sayın Köktürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanunu İle
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, hukuk devletinin olmazsa
olmaz koşulu olan bağımsız yargının üç temel ayağından birini oluşturan savunma
mesleğini her türlü zorluk ve baskılara karşın onurla yerine getirmeye çalışan
tüm avukat arkadaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü yürekten kutluyorum.
Ayrıca dün, Zonguldak’ın Karaman
beldesinde bir ilköğretim okulunda kalorifer kazanından sızan gazla zehirlenen
44 ilköğretim okulu öğrencimize acil şifalar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin
1’inci maddesi, Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının
değiştirilmesine yönelik bir düzenleme içermektedir.
Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesine
göre, adli sicil bilgileri mahalli adli sicillerde cumhuriyet
başsavcılıklarınca, asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde
kaymakamlıklarca, yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca, merkezi adli
sicillerde ise Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü
tarafından verilmektedir.
Bu teklifin 1’inci maddesiyle “Asliye
hukuk mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde” ibaresinin Kanun metninden
çıkarılması suretiyle, mahalli adli sicillerde adli sicil kayıtlarının
cumhuriyet başsavcılıklarının yanında genel olarak kaymakamlıklarca da
verilmesine ortam yaratılmaktadır. Adliyelerde uzun kuyrukların oluşmasına
engel olma, adli sicil kaydının farklı kurumlar tarafından verilmesi suretiyle
ilgililerin işlerini kolaylaştırma gibi amaçlarla kaymakamlıklara da tanınan
adli sicil kaydı verme hakkı, istisnai bir uygulama olmaktan çıkartılarak genel
bir uygulamaya dönüştürülmektedir.
Değerli milletvekilleri, ancak adli
sicil belgeleri kişiye özel belgelerdendir. Adli Sicil Kanunu’nun 11’inci
maddesinde adli sicil ve arşiv bilgilerinin gizli olduğu, görevlilerce
açıklanamayacağı, kişi ve kurumlarca veriliş amacı dışında kullanılamayacağı
açıkça belirtilmektedir. Yine Adli Sicil Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre bir
suça ilişkin kovuşturma ve soruşturma kapsamında adli sicil ve arşiv kayıtlarında
mahkeme, hâkim, askerî hâkim, cumhuriyet başsavcılığı ve askerî savcılık
tarafından doğrudan doğruya, ancak kolluk ve diğer kamu kurum ve kuruluşları
tarafından ise sadece Adalet Bakanının onayıyla sorgulama yapılabilmektedir.
Ayrıca, Anayasa’mızın “Özel hayatın gizliliği ve korunması” başlıklı 20’nci
maddesinin üçüncü fıkrasına göre de herkes kendisiyle ilgili kişisel verilerin
korunmasını isteme hakkına sahiptir.
Değerli milletvekilleri, bu
düzenlemeler konunun hassasiyetini gösteren iç hukuk düzenlemeleridir, iç hukuk
kurallarıdır. Evrensel hukuk açısından bakıldığında da kişisel verilerin
korunması demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleriyle doğrudan
bağlantılıdır. Bu anlamda, Avrupa Birliğiyle müzakereler çerçevesinde, temel
haklar ve yargı, iç işleri, adalet ve özgürlük ve bilgi toplumu ve medya gibi
fasıllar açısından kişisel verilerin korunmasının düzenleme yapılması gereken
bir alan olduğunun ifade edildiği; ilerleme raporlarında; katılım ortaklığı
belgesinde, tarama sonu raporlarında; müktesep uyum programında ve Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan yasa çalışmaları listesinde
konuya ilk sıralarda yer verildiği açıkça görülmektedir. Avrupa Birliğinin,
özellikle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin yayınladığı kararlar ile kişisel
verilerin korunması açısından etkili bir koruma sağladığı da bilinmektedir.
Nitekim, bu tavsiyeler doğrultusunda Adalet Bakanlığınca hazırlanan Kişisel
Verilerin Korunması Hakkındaki Kanun Tasarısı 02/05/2008 tarihinde Adalet
Komisyonuna sevk edilmiş, yasalaştırılması gereken teklif ve tasarılar arasında
yerini almıştır.
Değerli milletvekilleri, gerek yasal,
anayasal mevzuatımız gerek evrensel hukuk ilkeleri ve gerekse Avrupa Birliği
müktesebatı açısından bakıldığında, adli sicil bilgilerinin de içerisinde yer
aldığı kişisel verilerin korunmasının son derece hassas bir konu olduğu,
gizlilik içerdiği açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, özel gizlilik içeren adli
sicil kaydının verilmesinin istisnai durumlar dışında yaygınlaştırılması,
cumhuriyet başsavcılıkları ve Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü dışında
başka makamlara da bu hakkın tanınması adli sicil kaydının niteliğiyle
örtüşmemektedir. Adli sicil kayıtlarını verecek kurum ve birim sayısının
artırılmasının kişisel verilerin korunmasını zorlaştırması, gizliliği önemli
oranda ortadan kaldırması kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, bu anlamda
yapılması gereken, gerek Adalet Bakanlığı Adli Sicil Genel Müdürlüğünün ve
gerekse cumhuriyet başsavcılıklarının adli sicil ve arşiv kayıtlarının hazırlanması,
değerlendirilmesi ve dijital ortama aktarılması konusunda yıllardır edinmiş
oldukları birikimin yapısının güçlendirilmesi ve desteklenmesidir. Gerek
altyapı gerekse görevli personel açısından belli bir birikime ve deneyime sahip
olan cumhuriyet savcılıklarının teknik ve personel olarak güçlendirilmesi
yerine, teknik ve personel olarak bu konuda deneyimi, birikimi olmayan bir
yürütme makamına, kaymakamlıklara da bu yetkinin genel olarak verilmesi
suretiyle yasal, anayasal ve uluslararası hukuka aykırı bir sürecin
geliştirilmesi doğru bir yaklaşım olarak kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak,
kişisel verilerin korunması kişi güvenliğinin ve dolayısıyla hukuk devletinin
olmazsa olmaz koşuludur. Tüm bu nedenlerden dolayı, Adli Sicil Kanunu’nun
8’inci maddesinin birinci fıkrasının aynen korunmasından yanayız. Adli sicil
kaydının niteliği ve kişisel verilerin korunması ilkesiyle örtüşmeyen teklifin
1’inci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
1’inci madde üzerinde grup adına ikinci
konuşmacı Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekilimiz.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Adli Sicil Kanunu
Teklifi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu sicil kaydı, adli sicil
denince hep aklımıza fişleme gelir, fişleme denince 12 Eylül gelir, 12 Eylül
denince adil olmayan yargılamalarda haksız, hukuksuz hüküm giyen insanlarımız
gelir. Keşke bununla kalsaydı, inanın bu adil olmayan olağanüstü yargılamalarda
yargılanan, hüküm giyen insanlarımızın değil çocukları, torunları dahi bu adli
sicil kayıtları ve fişlemeler nedeniyle hâlâ harp okullarına, polis
akademilerine, hariciyeye, hassasiyeti olan hiçbir göreve alınmıyor ve üstelik
enteresandır, Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163’üncü maddeleri
kaldırılmasına rağmen hâlâ yönetmeliklerle -12 Eylül hukukunun yönetmelikleri
çünkü yürürlükte- alınmıyorlar. Şimdi, bunu bu şekilde iyi okumak lazım. Evet,
Anayasa Mahkemesinin bir iptal kararı var, ona uygun bir düzenleme yapılıyor.
Sayın Bakana buradan harbi bir şey
sormak istiyorum: Neden işe girecek herkesten veya ehliyet alacak, pasaport
alacak, bilmem nereye gidecek herkesten niye adli sicil belgesi istersiniz?
Yani sabıka kaydını niye devlet ister herkesten? Sayın Bakan, sabıka belgesini
devlet niye vatandaşından istiyor? Gidecek savcılığa dilekçe verecek, bilmem ne
kadar yol parası ödeyecek ve gidecek savcılıktan “Sabıkam yoktur.” diye belge
alacak. Vatandaşı buna niye mecbur ediyorsunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Dün itibarıyla kalktı o.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Temelli, an
itibarıyla değil...
Bakın, bu sicil kayıtları, e-Devlet
projesinden sonra zaten adliyede var, emniyette var, jandarmada var,
Genelkurmayda var, nüfus işleri genel müdürlüklerinde var, kaymakamlarda var,
karakollarda var, her yerde var. Onun için hiçbir işe adli sicil belgesinin istenmemesi
lazım.
“Sabıkan var mı, yok mu?” Ya, vatandaş
potansiyel suçlu mu? Beyanı yeterlidir. Benim sabıkam yoktur, aksini sen
ispatla.
Yani 141’den, 142’den, 163’ten mahkûm
olmuş, kanun kalkmış ama sabıkalı gözüküyor. Buna ciddi bir açıklama yapmanız lazım
Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Beyan usulü geldi, iki günden beri uygulamaya başlandı Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bundan sonra,
-vatandaşa buradan çağrıda bulunuyorum, Sayın Bakan da açıkladı- iki günden
sonra yani şu an itibarıyla hiçbir yere sabıka evrakı vermek zorunda
değilsiniz, “Sabıkam vardır, yoktur.” diye belge vermek zorunda değilsiniz.
Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum, Sayın Bakan da şimdi açıklayacak çünkü bu
kalktı. Ya bir hukuk devletinde bu olabilir miydi arkadaşlar? Vatandaşını
potansiyel suçlu gören bir anlayış; bu bir.
İkincisi: Burada süreler azaltılıyor,
ona bir şey demiyorum ama bir şey diyeceğim: Şimdi, adli sicil kayıtları
siliniyor ama bir de hafızada kaydediliyor
bilgisayar gibi, cep telefonları gibi. Geri dönüşümlü bir kayıt yeri var yani emniyette, jandarmada
kırk sene öncenin kayıtları duruyor. Bunun silinmesi için bizi nasıl
inandıracaksınız? Genelkurmay istihbaratının, JİTEM’in, jandarma istihbaratının,
MİT’in istihbaratının, emniyetin istihbaratının ve bu istihbaratlar içindeki
yanlış bilgilerin, yanlış kararların, yanlış fişlemelerin, adli sicilde
olmayanların nasıl silindiğini nasıl kamuoyuna inandıracaksınız? Bunu da yapmak
görevi üstümüzdedir, yapmak zorundayız, bunu kaldırmak zorundayız. Yani…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hafızasız
devlet olmaz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Efendim?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hafızasız
devlet olmaz.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Hafızasız
devlet olur, bazen de akıllar sonradan gelir ama hukukta bir eşitlik vardır, bir
özgürlük vardır, bir adalet vardır.
Şimdi, ben bunu buradan, gerçekten bu
fiş, sicil olayına… Kendini ötekileşmiş gören herkes, kimi zaman sağcı
olabilir, kimi zaman solcu olabilir, İslamcı olabilir, “Kürt’üm.” dediği için
fişlenmiş olabilir, her farklılıkta bu fişlenme vardır ve bir düşünceden, bir
şiirden… Sayın Başbakanın şiir okuyarak 312’den fiş kaydı var. Bunu sildiğiniz
zaman, “Terörle Mücadele Kanunu’ndan, konuşan, şiir okuyan, yazan, çizen
herkesin sabıka kaydı kalkmıştır.” diye Sayın Bakanım burada açıklama yapın.
Deyin ki: “Avrupa Birliği uyum yasaları, Anayasa 90, benim bürokratlarım da
burada, bu fiş kayıtları kalkmıştır.” Yani bunlar kalkmıştır, yasa değişmiştir,
Anayasa değişmiştir.
Bu konuda teknik bir iki şey var. Yani
ilçelerde adliye yok. Yani Güçlükonak’a kaymakamlık gelmiş, on beş senedir ilçe
olmuş, adliyesi yok. Adliyesi olmayınca asliyesi de yok, hâkimi de yok, savcısı
da yok. Nerede adliyesi? Cizre’ye bağlı. E, Cizre’de asliye hâkimliği var. Yani
asliyenin olmadığı yer ne demek arkadaş ya? Asliyenin olmadığı mahkeme olur mu,
Allah aşkına, bana bir tane gösterin. Asliyenin olmadığı yerde mahkeme olmaz.
Bir sulh vardır, bir asliye vardır, bir de üst mahkemeler, ağır cezalar var,
bir de onun üstünde özel yetkili mahkemeler var.
İşte, oraya gelince Sayın Bakan, bugün
Avukatlar Günü, içim yanıyor; içim yanıyor, 12 Eylül darbesinde ben sıkı
yönetimlerde ceza avukatıydım. Bir tek avukat içeri alınmadı 12 Eylül
darbesinde görevinden dolayı ama şu an 40 tane avukat, avukatlık görevi nedeniyle
görevinden alıkonuldu, tutuklandı, özel yetkili mahkemede yargılanıyor.
Eğer İmralı’ya gitmek, eğer Abdullah
Öcalan’ın avukatlığını yapmak suçsa yasaklayın, “Gitmeyin.” deyin, “Avukatlık
yasak.” deyin, “Şu şu şahıslar ve suçlarda avukatlık yapılmaz.” deyin
anlayalım. Değilse eğer, oradaki görüşme bir talimat ise şunu da söyleyeceğim:
Vicdanlı olun. Adalet Bakanlığının yetkilisi de orada görüşme anında, onu da
alın içeri. Eğer suç ise o da görüşmenin içinde tutanağa imza atıyor. Bırak
onu, Genelkurmayı da alın içeri. Rahmetli Ecevit’ten bu yana Genelkurmay kriz
masası bunu yönetiyor. Genelkurmayın hepsinin elinde kayıtlar var, onları da
alın içeri. Hakan Fidan’ı da alın içeri. E, alamıyorsunuz da gücünüz niye
avukatlara yetiyor? 40 tane avukatı Adalet Bakanlığının izni bile alınmadan
tutukluyor özel yetkili mahkemeler. Şimdi, siz “Silahlar eşittir.” diyebilir
misiniz?
Özel yetkili mahkemenin savcısıyla
İmralı’da avukatlık yapan avukatın eşit görev yaptığını kim iddia edebilir bu
ülkede, bana söyleyebilir misiniz? Bir kişi söyleyebilir mi bunu? Hayatında bir
defa adaya giden var. Hayatında bir defa avukatlık vekâletini aldıktan sonra
gidip görüşen insanlar var onların içinde, geçen hafta hepsini ziyaret ettim.
Bu züldür, zulümdür, hukuksuzluktur, adaletsizliktir, darbeci Kenan Evren’den
de öte bir uygulamadır. Böyle savcılıklar, böyle özel yetkili mahkemeler, gizli
tanık, gizli soruşturma, gizli delil ayaklarıyla… Bu ayakları bıraksın, bu ayak
doğru ayak değildir. Bu ayakları terk edin. Bu cuntacılık, bu darbecilik, bu
faşizm…
Bakmayın buradaki yargılamaya. Burada,
bu yargılamada Kenan Evren tutuklu mu? Bu yargılamada Şahinkaya tutuklu mu?
Bana son otuz yılın darbecilerinin darbe yaptığı ülkelerini gösterin. Hangi
ülkede darbeci tutuklanmadan yargılanmış, hangi ülkede keyif çatarak yargılama
yapılıyor? İnsanlar öldürülüyor, insanlar asılıyor, sağcısı asılıyor, solcusu
asılıyor ve darbeciler ise yargılanmıyor.
Şimdi, arkadaşlar, böylesi bir günde
benim içimden Avukatlar Günü’nü kutlamak gelmiyor. Otuz yılı aşkın süre ben
avukatlık yaptım bu ülkede. 12 Eylül sıkıyönetiminde yaptım, bu zulmü görmedim;
DGM’lerde yaptım, bu zulmü görmedim ama özel yetkili mahkemelerde bu zulmü
fazlasıyla görüyorum. Dünyada en fazla savunma avukatının tutuklu olduğu bir
memlekette yaşamak utanç vericidir. Ben özlük sorunlarına, işsizlik
sorunlarına, güvencesizliğe, karakoldaki saldırılara, diğer taraftan da icra
işlemlerinde fiilî saldırılar sonucu ölenlere, yargı vesayetine, onursuzluğa,
dışlanmışlığa, hakaret edilmişliğe maruz kalan avukatlık mesleğinin neresi
kutsal savunma hakkının görevini yerine getirebilir? Kutsal savunma hakkı öyle
lafta olmaz arkadaşlar. Ben İtalya’da gördüm. Çıkarırdı böyle kimliğini avukat,
polis, aynı millet gibi bir esas duruşa geçerdi, “Buyurun sayın avukatım.”
derdi. Burada avukat kimliğini gösterdin mi, gözünün üstüne vuruyorlar
ülkemizde.
Böyle savunma kutsal olur mu? Böyle
adalet adalet olur mu? Böyle adalet de olmaz.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Gruplar üzerinde söz talebi yok.
Şahısları adına Ramazan Can, Kırıkkale…
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli hukukçu,
İstanbul Milletvekili Sayın Doğan Kubat’ın vermiş olduğu teklifin yasalaşmasını
umuyorum.
Burada, özellikle bu teklifin
verilmesindeki maksadı değerli arkadaşımız izah etti. Anayasa Mahkemesinin 2005
yılında yürürlüğe giren Adli Sicil Kanunu somut norm denetimine, kendisine
geldiği itiraz yoluyla incelemesi sonucu Adli Sicil Kanunu’nun bazı maddeleri
iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlüğe girmesini bir yıl
geciktirmiş ve hukuki boşluk doğmaması için yasa koyucuya süre vermiştir.
Arkadaşımız da bu ihtiyaca binaen bu teklifi vermiştir.
Diğer taraftan, muhalefet partilerinin
adli sicil özetlerinin özel olduğu, bu nedenle sabıka kaydını sadece
savcılıkların vermesi, kaymakamlıkların vermemesi noktasında itirazları oldu.
Biz, buna katılmıyoruz. Çünkü hizmet sunumunu kolaylaştırmak gerekir.
Konsolosluklar dâhil, bu belgeleri vermektedir. Cumhuriyet savcılıklarının
yanında kaymakamlıkların da bu belgeyi vermesinde herhangi bir beis yoktur diye
düşünüyorum. Aksi hâlde, kötüye kullanma olursa bunun yaptırımı vardır. Bu
yaptırımından dolayı da bu tereddüte gerek yoktur.
Bu duygular içerisinde, aynı zamanda
meslektaşlarım olan avukatların 5 Nisan Avukatlar Günü’nü de tebrik ediyorum.
Teklifin yasalaşmasını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.
İkinci konuşmacı, Sayın Hakan
Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde söz aldığım değişiklik
teklifiyle ilgili olarak söylemek istediğim, söz konusu değişiklik teklifi
vatandaşımızın hayatını kolaylaştırmaya matuf bir tekliftir. Biraz evvel diğer
arkadaşımın da bahsettiği üzere, özellikle kaymakamlıkların adli sicil kayıt
belgesi vermesi hususundaki itirazlara, muhalefetin bu yöndeki itirazlarına
katılmak mümkün değildir. Zaten şu anda mevcut düzenlemede kaymakamlıklar
savcılıkların bulunmadığı mahallerde adli sicil kayıt belgesi
verebilmektedirler. Yine, yurt dışında elçilikler ve konsolosluklar bu anlamda
yetkilidirler. Kaldı ki, kaymakamlıkların en önemli kişisel veri olarak kabul
edebileceğimiz nüfus kayıt örneklerini verebildiğini düşündüğümüzde adli sicil
kayıt belgelerini verememesini düşünmek ve ileri sürmek mümkün değildir.
Bu vesileyle, kanun teklifinin hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Çavuşoğlu.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapacağız.
Buyurun Sayın Köse.
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım,
öncelikle BDP Milletvekili Hasip Kaplan’a, avukatların özel yetkili mahkemeler
safhasında yaşadığı olaylar konusunda bizleri bilgilendirdiği için, teşekkür
ediyorum.
Bu arada Sayın Bakanıma şunu sormak
istiyorum: Sayın Bakan da köken olarak avukatlıktan gelme ama son yıllarda
meslektaşlarımızın ekonomik durumu hakikaten acınacak hâlde. Ne zaman ben kendi
memleketim olan Çorum’a gitsem avukat arkadaşlarım sorunlarının dile
getirilmesini istiyorlar. Biz de zaman zaman bu konuda sohbet ediyorduk.
Örneğin, mahkemelere verilecek dava dilekçelerinde avukat parafının aranması ve
benzeri yollarla avukatların ekonomik sıkıntılarının giderilmesinde
Bakanlığınızca yapılan bir çalışma var mıdır? Bu konuda bizi bilgilendirirseniz
sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım,
ben teşekkür ediyorum.
Adalet Bakanımıza, demin ben birinci
soruya… 391 tane geçici hizmetli işten çıkartıldı. Ben bunu Millî Eğitim
Bakanına sordum, cevabını alamadım. O dolgu maddesi.
Ben ikinci bir soru sordum. Ben onun
cevabını almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Soruyu alabilir miyim?
ALİ HALAMAN (Adana) – İkinci
sorularım...
BAŞKAN – Soruyu tekrar alabilir miyiz
Sayın Halaman.
ALİ HALAMAN (Adana) – Ben ikinci soruyu
elden göndersem müsaade eder mi Sayın Bakanım?
BAŞKAN – Tabii, olur.
ALİ HALAMAN (Adana) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, daha önce de sizlerle
paylaşmıştık. Bu hükümlülerle ilgili, genelde Muş ilinde hükümlüyse Trabzon’a
veriliyor veyahut da Diyarbakır’da ise Rize’ye veriliyor, İzmir’e veriliyor ve
ailelerin büyük bir kısmı perişan ve yoksul, gidemiyorlar. Gittikleri her yerde
bir de saldırıya maruz kalıyorlar. Hatta gittiklerinde birçok yerde jandarmanın
baskısı var, aileler görüşmeden geri dönüyor. Yani bu mağduriyeti ne zaman
gidereceğiz? Yani nasıl olsa bir toplumsal barışın sağlanmayacağını artık biliyoruz
ama hiç olmazsa artık bizim illerimizde bize uygun cezaevleri yapın, bu
ailelerin sıkıntısını… Hep birlikte kendi ilimizde gidelim, cezaevlerimizde
kalalım. Nasıl olsa 29 harfimiz var, neredeyse 29 tane cezaevi şeyi var, A
tipi, B tipi. Böyle sistem var. Yani toplumsal barış olmayacaksa, hiç olmazsa
insani bir cezaevi istiyoruz Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sakık.
Sayın Ağbaba…
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakanım,
benim cezaevindeki ziyaretlerimden bir istek var, bir talep var, onu size
iletmek istiyorum. Örneğin üniversite öğrencisi Büşra Beste Önder tez yazıyor,
tezle ilgili -bilgisayarda yazması gerekiyor- İnternet bağlantısı olmayan bir
bilgisayar istiyor, sadece yazım işlerinde ve birçok cezaevinde yaşayan
-Mustafa Balbay, Soner Yalçın- geçimini kitaptan sağlayan, yazmaktan sağlayan
insanlar bilgisayar istiyorlar. Bu konuda bu talebin ciddi şekilde
incelenmesini ben diliyorum sizden.
Bir de Sayın Bakanım, ben kendimle
ilgili bir soru sormak istiyorum. Ben, bu Pozantı’dan sevk edilen Sincan
Cezaevindeki çocukları ziyarete gitmek istiyorum. 6 Martta, 12 Martta, 20
Martta ve 28 Martta izin istedim ama bir türlü izin verilmedi. Bunun sebebini
öğrenebilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın Buldan…
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu,
tutuklu milletvekillerimizin durumuna ilişkin konuda herhangi bir çalışma…
Tutuklu milletvekillerinin ne zaman serbest kalacağı konusunda bizi
aydınlatabilirse seviniriz.
Artı, cezaevlerinde başlatılmış olan
açlık grevlerine ilişkin herhangi bir çalışmanız var mı Bakanlık olarak, bu
konudaki görüşlerinizi almak istiyoruz.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Atıcı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben sadece kutlamak için söz aldım.
Yargı bağımsızlığı için mücadele eden tüm avukatların gününü kutluyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Köse “Avukatların ekonomik durumu
sıkıntılı, bu konuda dava dilekçelerine avukat parafı ya da bunun dışında,
onları rahatlatacak bir çalışmanız var mı?” dediler. Bu vesileyle ben de 5
Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Bu sıkıntıların palyatif tedbirlerle
çözülmesi mümkün değil, genel bir yaklaşım içerisinde bunlara bakmak lazım. Bu
açıdan Barolar Birliğiyle belli bir anlayış içerisinde bir çalışma yürütüyoruz.
Barolar Birliği bir avukatlık yasa tasarısı hazırladı. O tasarıyı yeni
bitirdiler ve görüşe gönderdiler. Baroların katkılarıyla hazırlanmış bir
tasarı. Bu inşallah bu yasama yılı içerisinde ya da 2012 yılı içerisinde
yasalaştırılabilir ise bu çerçevede rahatlatıcı birtakım şeyler düşünülebilir.
Dilekçeye paraftır, vesairedir, spesifik konulara girmiyorum ama genel
itibarıyla, avukatlık mesleğinin hem savunmanın gücünü artırmak, konumunu iddia
makamıyla, karar makamıyla belli bir noktaya taşımak, silahların eşitliği
ilkesi gereği olması gerekenleri getirmek hem de “Ekonomik olarak onları
rahatlatacak birtakım tedbirler nelerdir?” bunları o yasa çerçevesinde
değerlendirmeye çalışıyoruz.
Onun dışında, Sayın Sakık’ın, Muş
ilinden ya da diğer illerden tutuklu hükümlülerin başka, civar illere ya da
daha uzak illere sevki… Değerli arkadaşlar, genel itibarıyla, özellikle doğu,
güneydoğu illerimizde cezaevlerimizde bir yoğunluk var. Bu yoğunluk tabii ki
şikâyet sebebi; bizim hizmetlerimizi vermemizi aksatıyor. Orada kalan
hükümlüler, tutuklular sıkıntı içerisinde, ziyarete gelen yakınları yeterince
bu haklarını kullanamayabiliyorlar, cezaevlerindeki sosyal faaliyetlere
yeterince katılamıyorlar ve mevzuatın onlara tanıdığı hakları yeterince
kullanamayabiliyorlar. Bu açıdan, zorunlu olmadıkça sevk yapmıyoruz ama mecbur
kalındığında mümkün olan en yakın ilden başlamak üzere birtakım sevkler
yapılıyor. Şu anda birçok tedbirler alındı. Yeni inşa edilen modern ceza infaz
kurumlarımızın inşaatı bitiminde bu sorun temelli çözülecek. Biz, 2017’ye kadar
196 kurumu yeniliyoruz, 197 kurum kapatıyoruz daha azını açıyoruz ama bu açtıklarımız
daha insani şartlarda cezaların infaz edilebileceği ve kapasiteleri biraz daha
fazla olan kurumlar. Birkaç yıl içerisinde bu rahatlama sağlanacak. Şu andaki
cezaevlerini de olabildiğince en yakın yerlere sevk ederek rahatlatmaya
çalışıyoruz.
Onun dışında, Sayın Ağbaba,
İnternet bağlantısı şu anda sadece
eğitim görenler için sınırlı ölçüde ve eğitim gördüğü okulun sitesiyle sınırlı
olmak üzere kullanılabiliyor. Cezaevinde eğitim gören öğrenciler için ancak
sınırlı bir İnternet imkânı var. Onun
dışında, mevzuat gereği böyle bir imkân söz konusu değil, ancak öğrenciler için
söz konusu.
“Sincan Cezaevindeki çocukları ziyaret
etmek istedim…” Sayın Ağbaba, biliyorsunuz, Türkiye'nin neresinde olursa olsun,
cezaevleri ziyaretinize hiçbir sınırlama getirmeden hemen talepleriniz
karşılanıyor. Ancak, çocuklarla ilgili uluslararası kriterler de var, bizim
kendi uyguladığımız sınırlar da var mevzuatımızdan kaynaklı. Onların, on sekiz
yaş altı çocukların psikolojik durumlarını da gözetmek zorundayız ve bu görüşmelerin
büyüklerle olduğu kadar her ortamda yapılması ve işte on sekiz yaş altında, on
beş yaşında, on altı yaşında çocuklara farklı suallerin tevcih edilmesi onların
psikolojisini olumsuz etkiler endişesini taşıyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Onda hassasım ben
Sayın Bakan, onda hassasım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
O açıdan, belki psikologlar eşliğinde, cezaevindeki bizim sosyal çalışmacılar
eşliğinde bu tür şeyleri yapabiliriz.
Ancak şunu ifade edeyim: Meclis İnsan
Hakları Komisyonumuz önceki gün gittiler, tüm siyasi partilerimizden
temsilciler vardı, her siyasi partimizin temsilcisi vardı. Orada o görüşmeler
yaptırıldı. Yine ilgili çalışmacı arkadaşlar, psikologlarımız da refakat
ettiler. Bu şartlarda, çok arzu ediyorsanız, bu görüşmeleri sağlarız Sayın
Ağbaba.
Sayın Buldan ”Tutuklu
milletvekilleriyle ilgili bir çalışmanız var mı?” dediler. Bizim, yargının
hızlandırılması ve şu anda Meclis Adalet Alt Komisyonunda görüşmeleri devam
eden üçüncü paketle ilgili maddeler içerisinde yargılama usullerine dönük
birtakım mevzuatımız var, hazırlığımız var ama siyasi partilerimizin değişik
teklifleri var, birleştirilerek görüşülüyor. Alt komisyon, üst komisyon ve
Genel Kurulda hangi şekli alır bilemiyorum. Önümüzdeki süreçte beraberce
bunları izleyeceğiz.
“Cezaevlerindeki açlık grevleriyle
ilgili bir çalışma var mı?” Cezaevlerimizin güvenliğinin tehlikeye
düşürülmemesi kaydışartıyla, tutuklu hükümlülerin taleplerini mümkün olduğunca
karşılamaya dönük gayretlerimiz var. Ümit ediyorum ki bu grevler de kısa sürede
sona ersin.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Türkkan, söz
istemişsiniz, çok az saniye var ama buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan,
Simav’dan arayan vatandaşlarımız “Simav Cezaevini niye kapatıyorsunuz? Biz bu
kadar çekleri ödeyemiyoruz. Bu cezaevlerine girmiştik, alışmıştık, niye bizi
Uşak’a, Afyon’a göndereceksiniz?” diye soruyorlar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Gayriinsani şartlarda olan cezaevlerimizi kapatıyoruz, daha modern, insanca barınılabilecek
cezaevleri inşa ediyoruz. O açıdan, başka bir gerekçesi yok.
Sayın Kaplan bir konuşmasında adli
sicil bilgileriyle ilgili…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sabıka kaydını
artık istemediğinizi ilan edin Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Ben şunu söylüyorum: Artık “Adli sicil kaydı yoktur.” belgesi istenmeyecek; 3
Nisanda yönetmelik Resmî Gazete’de yayımlandı. İlgilinin beyanı, onu beyan eden
bir müracaatı alınacak, adli sicil kaydını getirmesi istenmeyecek. Beyan
esasına geçildi. Kurum bunu kendisi sorgulayacak sonra, vatandaştan değil ve
yanlış beyanda bulunan varsa onun da gereğini yapacak. 3 Nisan itibarıyla bu
yönetmelik yayımlandı.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bütün
insanlar konfor içerisinde yaşayacak villa yerine insani şekilde yatacak
cezaevi arıyor, bu kötü bir hadise.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yapıyoruz
işte...
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci
madde üzerinde önerge yoktur, görüşmeleri de tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Madde
2- 5352 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“(1) Arşiv bilgileri;
a) İlgilinin ölümü üzerine,
b) Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk
Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler
bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;
1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi
kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,
2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi
kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle,
c) Diğer mahkûmiyetler bakımından
kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl
geçmesiyle,
tamamen silinir.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
söz isteği yok.
Şahıslar adına Isparta Milletvekili
Recep Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesiyle
getirilmekte olan düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin iptal etmiş olduğu büyük
bir boşluk doldurulmaktadır. 2005 tarihinden önceki kayıtların silinme ihtimali
vardır. Bu bir nevi boşluk doldurmadır.
Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü’nü de bu
vesileyle kutlamak istiyorum.
Yasamız hayırlı, uğurlu olsun diyorum,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Denizli Milletvekili Bilal Uçar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BİLAL UÇAR (Denizli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, biz iktidar partisi milletvekilleri olarak söz
hakkımızı, konuşma hakkımızı çalışmaların daha hızlı ilerlemesi için sonuna
kadar kullanmıyoruz. Bugün ve bu hafta muhalefetle de böyle uzlaşıyla bir
çalışma sergiledik. Dolayısıyla ben de sözlerimi fazla uzatmadan bugünün 5
Nisan Avukatlar Günü olması hasebiyle tüm meslektaşlarımın, avukatlarımızın
Avukatlar Günü’nü kutluyorum.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
doğrultusunda bugün Adli Sicil Kanunu’nda yapılan değişikliğin de hayırlı
olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Madde üzerinde başka söz talebi? Yok.
Soru-cevap için söz talebi? Yok.
Madde üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 215 sıra sayılı Adli
Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 2.
Maddesiyle 5352 sayılı Kanunun 12. Maddesinin 1. Fıkrasının aşağıda belirtilen
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 2- 5352 sayılı Kanunun 12.
Maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(1) Arşiv bilgileri;
a) İlgilinin ölümü üzerine
b) Ceza veya güvenlik tedbirinin
infazının tamamlanmasından başlamak üzere, beş yıldan fazla hapis cezasına
mahkumiyet halinde on yıl, beş yıldan az hapis veya maddi para cezasına
mahkumiyet halinde beş yıl içinde yeni bir suç işlememesi halinde, arşiv
bilgileri tamamen silinir.”
Ali İhsan Köktürk Turgut Dibek Ömer Süha Aldan
Zonguldak Kırklareli Muğla
Veli Ağbaba Sinan Aygün Tufan
Köse
Malatya Ankara Çorum
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, kim konuşacak
efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –
Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe lütfen.
Gerekçe:
Anayasa Mahkemesinin 20 Ocak 2011 tarih
ve 2011/21 sayılı kararıyla Adli Sicil Kanununun 12. Maddesinin birinci
fıkrası, Anayasanın 2, 5 ve 17. Maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Madde metninde belirtilen süreler iptal gerekçesi gözetilerek ve de kişinin
maddi ve manevi varlığının geliştirilmesi ilkesi ile cezaların ıslah edici olma
amacıyla bağdaşır hale getirilmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 5352 sayılı Kanunun geçici 2
nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi yürürlükten kaldırılmış, ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(2) Bu Kanunun yayımı tarihinde,
Anayasanın 76 ncı maddesi ile bazı özel kanunlarda yer alan ve bir hak
yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından, arşive alınan veya şartları
oluştuğu halde ya da henüz şartları oluşmadığı için arşive alınmayan kayıtlar
hakkında 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır.
(3) İkinci fıkrada sayılanlar dışında,
birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar 3682 sayılı
Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan
mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayıldığı hallerde bu tarih esas alınarak Adli
Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinir.”
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
söz talebi yok.
Şahıslar adına Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 3’üncü maddesi hakkında şahsım
adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Mecliste son dönemde özgürlüklerin
genişletilmesi alanında çok ciddi düzenlemeler yapıldı, birey merkezli yasalar
daha çok yasalaştırıldı. Görüşülen bu kanunu da buna ilişkin bir örnek olarak
ifade edebilirim.
Yapılan düzenlemede hepinizin bildiği
gibi seksen yıllık bir arşiv kaydı otuz yıla indirilmekte, vatandaşlarımızın
daha rahat ulaşımı sağlansın diye de sadece mahkemelerin verdiği adli sicil
kayıtları, arşiv kayıtları kaymakamlıklar eliyle verilmekte; bu da
vatandaşlarımızın lehine düzenleme.
Bu vesileyle hayırlı olmasını ümit
ederek saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.
Sayın Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şöyle bir soru sormak istiyorum: Eğer
sabıka kaydı verilmese ya da tutulmasa, arşiv kayıtları tutulmasa ne gibi
mahzurları olabilir? Böyle bir soruya verilecek cevap ise, biliyorsunuz bizim
ceza hukuku sistemimizde ceza haddinin tayinini tespit, memnu hakların iadesi,
tekerrür, hükmün açıklanmasını geri bırakma, davanın açılmasının ertelenmesi
gibi müesseselerin uygulanması mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, bu kayıtların
tutulması zorunludur. Deminki kardeşimizin de söylediği gibi, burada bu arşiv
kayıtlarının tutulmasındaki süreler asgari limitlere indirilmiştir. “Daha da
aşağıya indirilebilir mi?” diye düşünülürse, o zaman bu müesseselerin
uygulanması zora girecektir diye düşünüyorum.
İhtiyaca binaen verilmiş teklif
hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Madde üzerinde soru-cevap için söz
talebi yok, önerge yok.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
Madde
4- 31/3/2011 tarihli ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunun geçici 1 inci maddesinde yer alan “; en üst futbol liginde bulunan
kulüpler tarafından bir yıl, diğer kulüp veya kuruluşlar tarafından ise”
ibaresi metinden çıkarılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
Sayın Turgut Dibek, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kırklareli
Milletvekili.
Sayın Dibek, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir
hukukçu, bir avukat olarak ben de sözlerime başlamadan önce meslektaşlarımın
Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Avukatlarımız gerçekten savunma hakkının
kutsallığının bilinci içerisinde birçok zorluğa da göğüs gererek mesleklerini
yapmaya çalışıyorlar. Onların en azından bu gününü kutlayarak kendilerine
bundan sonraki yaşamlarında ve çalışmalarında da başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kanunla
iki ayrı kanunda değişikliği öngörüyoruz; bir tanesi, az önce ilk 3 maddeye
kadar olan kanundu yani Adli Sicil Kanunu’ndaki değişikliklerdi, diğeri de
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun. Yani aynı kanun teklifi
içerisinde iki ayrı kanunu öngörüyoruz, zaten kanun teklifinin başında bununla
ilgili ufak bir usul tartışması da yaşanmıştı. Bu Şike Kanunu veya işte Sporda
Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Kanun daha sık sık karşımıza gelir diye düşünüyorum
ben, bundan sonra da gelir. Zira, öyle bir kanun yapılmış ki yani geçen dönem
yapıldı, aslında ben de o zaman yine geçen dönem milletvekili olarak Adalet
Komisyonu üyesiydim ama o sürede biz Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet
Komisyonu üyeleri olarak ayrılmıştık, istifa etmiştik Komisyondan. Sayın Başkan
bizim söz hakkımızı kısıtlamıştı Komisyonda. Yargıtay ve Danıştaydaki o yasa
değişikliği görüşülürken Millî Eğitim Komisyonundaki uygulamaya benzer, yani o
kadar olmasa da, o şiddette olmasa da benzer bir uygulamayla karşılaşmıştık.
Yani biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak orada Komisyon üyesi arkadaşlarımızla
düşüncelerimizi ifade edememiştik. Beşer dakikalık bir konuşma sürelerine
indirgenmişti oradaki süreler ve birer önergeyle ancak işte sınırlanmıştık.
Daha sonra, Komisyondan tüm Cumhuriyet Halk Partili üyeler istifa etmişti ve o
süre içerisinde bu yasa tasarısı geçti, biliyor musunuz? Yani bizim
yokluğumuzun da belli olduğu aslında ortaya çıkıyor.
Yani öyle bir yasa yapılmış ki -aslında
bu yasa belki Federasyondan geldi, bilemiyorum ama- “vur” deyince öldürülmüş.
Yani yasanın tümüne baktığımızda böyle yasakçı bir zihniyet var, yasaklar kural
hâline gelmiş, özgürlükler istisna hâline gelmiş. Yani Sporda Şiddetin
Önlenmesiyle İlgili Kanun’dan bahsediyorum. Nedir olay? Uzatmayayım hem de neyi
konuşuyoruz, neyi görüşüyoruz belki arkadaşlarımız onu da düşüneceklerdir.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir süre
vermişsiniz, o kanun geçerken spor kulüplerine demişsiniz ki: “Elektronik bilet
uygulamasına geçeceksiniz. Birer elektronik kart verilecek izleyicilere, yani
futbol maçlarına gidecek olan izleyicilere. O kartlar üzerinden elektronik
biletler alınacak, maçlara da o kartlarla girilecek.” Bunun için de bir süre
verilmiş, Süper Lig takımları için bir yıllık bir süre verilmiş, diğer takımlar
için üç yıllık süre verilmiş. İşte o bir yıllık süre, aynen adli sicilde,
Anayasa Mahkemesinin kararındaki o boşluğu doldurmadaki sürede olduğu
gibi, 14 Nisanda doluyor. Aynı yani,
öyle bir tesadüf denk gelmiş. O bir yıllık süreye rağmen, hiçbir kulübün,
Futbol Federasyonunun da böyle bir hazırlığı yok. “Biz bir yıllık süreyi boşa
geçirdik. Dolayısıyla, böyle bir altyapıyı da kuramadık. Elektronik bilet
uygulamasına geçmemiz mümkün değil.” diye gruplarla gelip bir görüşmesi var.
Tüm gruplarla görüştüler, bizimle de görüştüler çünkü öyle bir madde de gelmiş
ki arkasından, deniyor ki değerli arkadaşlar: “Bu elektronik bilet uygulamasına
geçmezse kulüpler maç başına 100 bin lira idari para cezası kesilecek; diğer
kulüplere, Bank Asya’dakilere 80 bin lira kesilecek; içinden çıkılamayacak,
kaos gibi bir durum ortaya çıkacak. İşte bunu düzeltmek için bu bir yıllık
süreyi öteliyoruz. Yani bu değişiklikle size gelen olay: Bu, Süper Lig’deki
futbol kulüplerinin elektronik bilet uygulaması için kendilerine verilen o bir
yıllık süreyi, değerli arkadaşlar, diğer takımlarda olduğu gibi üç yıllık süre
olarak öteliyoruz. Ama işi çözüyor mu? Bence çözmüyor yani daha doğrusu, bize
göre çözmüyor.
Yani elektronik bilet, baktım -aslında,
tabii, başka konu konuşuyoruz ama sporla da ilgili olan maddedeyiz- “Dünyada
nerede uygulanıyor?” diye baktım; ben bir yer göremedim değerli arkadaşlar.
Niçin gelmiş? Niçin böyle bir tedbiri düşünmüş kanun koyucu ya da işte, bu
kanunu hazırlayanlar? Holiganları, işte, efendim, olay çıkaranları tespit
edelim. E, bu anlayış...
Değerli arkadaşlar, baktım, dünyada,
Almanya’da bir yıl içerisinde futbol maçlarını izleyen yaklaşık 45 milyon insan
var. Yani 45 milyon vatandaş gidiyor, futbol maçlarını izliyor, yıl içerisindeki
maçları takip ediyor. İngiltere’de bu yaklaşık 39 milyon, 40 milyon gibi bir
rakam. İspanya’da 35 milyon, İtalya’da 25 milyonun üzerinde, aynı şekilde,
Fransa’da da yine 25 milyon civarında vatandaş -insan, neyse- gidiyorlar orada
futbol maçlarını güzelce izliyorlar. Hiçbirinde böyle bir uygulama yok;
elektronik bilet, elektronik kart, böyle bir şey yok. Türkiye’de 8 milyon
civarı -rakamlar öyle söylüyor, bilmiyorum yani yanılmıyorsam, bana söylenen de
o, doğrudur herhâlde, 8 milyon- bizim vatandaşımız futbol maçlarını izlemeye
gidiyor. Bu maçları izlemeye giden vatandaşlarımıza öyle güzel zorluklar
çıkarıyoruz ki…
Elektronik kart, elektronik bilet;
aslında bu fişleme, başka bir şey değil. Yani birkaç yüz tane holiganı tespit
edeceğiz diye milyonlarca vatandaşı huzursuz ediyoruz. İngilizlerin böyle bir
derdi yok. Yani onlar 40 milyon, 45 milyon kendi vatandaşını futbol maçına, bir
şölene, orada güzelce stresini atması için, hafta sonunu geçirmesi için davet
ediyorlar. Onların böyle bir derdi yok. Almanya’da yok, hiçbir yerde yok.
İngiltere’de, baktım, yasaklı holigan sayısı 3 bin küsur kişi, onlar maçlara
giremiyor ama 40 milyon insan futbol maçlarını izliyor; böyle bir kart, böyle
bir elektronik uygulama yok.
Bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz?
Yani çözümü eğer ötelemek değil… Büyük olasılıkla şu olacak: Hep beraber, Allah
sağlık sıhhat verirse burada olursak üç yıl sonra yine geleceğiz. Üç yıl değil
iki yıl sonra çünkü bir yılı geçti. İki yıl sonra bu gelecek, büyük olasılıkla
bunu kaldıracağız. Aslında bunun tümden kalkması lazım değerli arkadaşlar.
Yani, bu elektronik bilet uygulamasından vazgeçmemiz lazım, insanları
zorlamamamız lazım.
Bakın, kanunda ne diyor biliyor musunuz?
Şimdi, birer tane elektronik kart verecekler; kartın üzerinde ismimiz,
fotoğrafımız, TC kimlik bilgimiz, tüm bize ait olan özel bilgiler yer alacak. O
kart üzerinden biz maçlara giderken bilet alacağız ve o kartı okutarak değerli
arkadaşlar maça gireceğiz.
Şimdi dersiniz ki -biraz diğer kanunla
bağlantısı var- sanki cezaevine giriyoruz. Yani avukat arkadaşlarımız bilir ya
da diğer arkadaşlarımız cezaevine bir yakınını, bir dostunu ziyaret etmeye
giderken nasıl arandığını biliyorsunuz. Bir kala kala retina taraması kalmış bu
futbol maçlarına girmek için. Aslında onu da koyabilirlermiş buraya diye
düşünüyorum. Yani gözlerini de tarayarak futbol maçlarına vatandaşlarımızı
sokabiliriz, bir o kalmış değerli arkadaşlar.
Yani işin özeti: Bu değişikliği, elzem
olan, zorunlu olan değişikliği tüm gruplar olarak bizler bir önergeyle getirdik sizlere ve bunu
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destekliyoruz. Ama söylediğimiz şu: Bu çözüm
değil, bunun kaldırılması lazım.
Değerli arkadaşlar -az önce yerinden
İhsan Arkadaşım Sayın Bakana soru sordu- bir konu var, bu da fişlemeyle ilgili
bir konu da, onu da gündeme getirmem lazım, sürem de var.
Ben bunu -geçtiğimiz gün- 3 Nisan günü
Adalet Bakanına bir soru önergesiyle sordum. Konu ne biliyor musunuz? Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı site var, sorgulama sitesi. Burada diyor ki:
“Vatandaş, siyasi parti, Yargıtay -işte devam ediyor- …gov.tr.” Sayın Bakan “Bununla ilgili bir bilgim yok.”
dedi. “Acaba var mı yok mu?” ben denedim bunu. Şimdi siz kimlik bilginizle
giriyorsunuz bu siteye. İşte kimlik
numaranızı giriyorsunuz, siz herhangi bir siyasi partiye üye iseniz
orada çıkıyor değerli arkadaşlar. Yani, şimdi siyasi partiye üye olma, bunu
basına da… Tabii birkaç gazetede eleştiri konusu oldu bu.
Şöyle düşünelim: Kiracı-mal sahibi
ilişkisi. Mal sahibi, kiracısının siyasi partiye üye olup olmadığını -çünkü
kira kontratında nüfus kâğıdı fotokopisi veya işte bilgiler var- kontrol
edebilecek. Şöyle düşünelim, ihaleye teklif veren firmalar, müteahhitleri
düşünelim, isteyen belediye veya kamu kurumu “Ya, işte müteahhit, şu kişiler
hangi siyasi partiye üye, bunlarla ilgili bir kontrol edelim şu kimlik
bilgilerinden.” demeyecek mi arkadaşlar? Diyebilecekler. Yani bunun dışında,
patron, işçisi için, yanında çalışan elemanı için veya işe gelen kişiyle ilgili
olarak “Bir bakayım hangi siyasi partiye üye, ondan sonra ben bu kişiyi bir
değerlendireyim.” diyebilir mi? Diyebilir.
Değerli arkadaşlar, üniversitedeki işte
yetkililer, öğrencilerle ilgili de bunu… Yani biliyorsunuz, öyle şu anki YÖK
mensupları, dekanlar, işte rektörler, olmadık kararlar alıyorlar, çocuklar
üniversitelerden uzaklaştırılıyor. “Hangi siyasi partiye üye?” diye üniversite
öğrencilerini de kontrol edebilirler. Bu kesinlikle olmaz, bu bir fişlemedir.
Bunu hangi niyetle ortaya koydular, niye böyle bir uygulamaya geçtiler bilmiyorum
ama böyle bir uygulama olacaksa mutlaka şifreli olmalı değerli arkadaşlar yani
sadece TC kimlik bilgisiyle olmaz, o kişiye ait özel bir şifrenin de olması
lazım ki bu uygulama ancak öyle sağlıklı olabilir.
Bunu da buradan Sayın Bakana incelemek
üzere sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddeye destek
verdiğimizi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür
ediyorum.
Gruplar adına başka söz talebi yoktur.
Şahıslar adına Mehmet Altay, Uşak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ALTAY (Uşak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 215 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben de yıllarca avukatlık mesleği
yapmış bir arkadaşınız olarak bu meslekte emek veren tüm avukatlarımızın
Avukatlar Günü’nü kutluyorum.
Bu 4’üncü madde üzerinde biraz önce
arkadaşımız genel hatlarıyla açıklamalarda bulundu. Özellikle 6222 sayılı
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine İlişkin Yasa daha önce kabul edilmiş
ve Resmî Gazete’de yayımlanmıştı ancak bu, düzenlemede yer alan sürelerin
Federasyonca hazırlanamamış olması, kulüplerin de yeteri düzeyde hazırlanamamış
olması nedeniyle ek bir süre verilmesine ilişkin bir tekliftir. Bu,
kulüplerimizin ileride büyük bir zarara uğramasını da engelleyecektir diye
düşünüyoruz.
Bu tasarının hayırlı olmasını temenni
ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.
Sayın Ercoşkun, Bolu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kanun
teklifinin bu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken 5 Nisan Avukatlar
Günü sebebiyle başta Bolu Barosu mensupları olmak üzere tüm avukatlarımızı
kutluyorum.
Değerli milletvekilleri, yapılan bu
düzenlemeyle, bir önceki düzenlemeyle geçilmesi gereken elektronik biletlemeye
en son geçiş tarihi olan 14 Nisan 2012 tarihi, Nisan 2014 tarihine uzatılarak
kulüplerimizin yükümlü oldukları değişiklikleri yapma fırsatı mümkün olacaktır.
Ben bu vesileyle bu kanun tasarısını
hazırlayan, emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Muhalefet partisi
milletvekillerine de böylesine güzel bir çalışma ortamı sundukları için ayrıca
teşekkür ediyorum ve devamını temenni ediyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ercoşkun.
Madde üzerinde başka söz isteyen yok.
Soru-cevap için 2 arkadaşımız sisteme
girmiş.
Sayın Akar, buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
size daha önce vermiş olduğum soru önergesinde İzmit merkezde bulunan ve kent
içinde kalan, çok eski, halkın ve hemen yakınında bulunan öğrencilerin
psikolojilerini bozan cezaevinin ne zaman kalkacağı konusunu sorduğumda bana
verdiğiniz cevapta bu yılki yatırım planında yeni bir cezaevi bulunduğunu,
biter bitmez taşınacağını ifade ediyorsunuz. Adalet Bakanlığından ve Valilikten
bilgi edinme kapsamında sormuş olduğum aynı soruya aldığım yanıtta böyle bir
yatırımın bulunmadığını ifade ediyorlar. Her ikisi de elimde cevapların, hem
sizin vermiş olduğunuz cevap hem de Valilik ve Adalet Bakanlığı bürokratlarının
vermiş olduğu yatırım konusundaki cevap elimde. Buradan yola çıkarak, sormuş
olduğum sorulara niye doğru yanıt vermediğiniz konusunu merak ediyorum; açıklık
getirirseniz sevinirim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akar.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben soruyu Komisyon Başkanına sormak
istiyorum.
Evvela, bu madde… 31/3/2011 tarihinde
yani daha yeni çıkan bir kanun. İç Tüzük’ümüzün 35’inci maddesine göre
komisyonlar kanun teklifi yapamazlar, bu çok açık seçik bir şey. Böyle bir
teklif olmadan siz nasıl böyle bir madde ilave ediyorsunuz? Nitekim, Meclis
Başkanlığı da sizi uyarmış. Böyle İç Tüzük’ü ihlal edeceğinize, o sırada bir
arkadaşa bir kanun teklifi verdirseniz de onu getirip ondan sonra
birleştirseniz daha iyi değil miydi? Çok açık seçik, yani yarın öbür gün bu
Anayasa’ya girse, İç Tüzük’e aykırı bir kanun çıkarıyorsunuz ve maalesef, bütün
komisyonlar bunu yapıyor.
Sonra getirmişsiniz, maddenin gerekçesi
belli değil. Yani bu bir teklif olsa gerekçesi olacak, niçin getirildiği belli
olacak, dolayısıyla uygulamasında bir sıkıntı olmayacak ama getirmişsiniz,
kendi kendinize madde ihdas ediyorsunuz. Yani sizin için İç Tüzük’ün bir anlamı
yok mudur? O zaman İç Tüzük’ü kaldıralım ortadan, komisyonlar istedikleri gibi
yasa yapsınlar.
Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Bakanım…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Şimdi, İzmit merkezde bulunan cezaeviyle ilgili iki ayrı bilgi olduğunu ifade
ettiniz, lütfen bizimle paylaşınız. Bizdeki bilgi, yeni bir yere cezaevi yapmak
suretiyle o merkezdekini kesinlikle orada tutmayacağız. Ama diğer kurumlardan
size gelen bilgileri de bizimle paylaşırsanız biz o mübayeneti gideririz; oldu
mu Sayın Vekilim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon
Başkanı.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kamer Bey’e de teşekkür ediyorum çünkü
bir hususun açıklanmasına vesile oldular.
Adalet Komisyonu İç Tüzük’ü önündeki
somut olaya doğru uygulamak noktasında gereken özeni göstermiştir, gösterir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Göstermemiş.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Burada seçimlik hak vardır. İç Tüzük’ün 35’inci maddesinde
öngörülen, havale edilmeyen işlerin görüşülmesi yasağı somut olayımızda yok
çünkü aynı konuda hem teklifin konusu olan Kanun’da, yani Adli Sicil Kanunu’nda
hem de Sporda Şiddet Kanunu’nda değişiklik öngören bir kanun teklifi var Meclis
Başkanı tarafından havale edilmiş.
Sonra üç partimizin -ki Barış ve
Demokrasi Partisi mensubu arkadaşımız rahatsızlığı sebebiyle Komisyonda
değildi- uzlaşma temeline dayalı bir madde ihdası var. Eğer, görüşülmeye sarih
birleştirilme şartlarını taşıyan bir teklif var ise bu teklifin yanında
partilerin de uzlaşması yan yana gelmişse parlamento hukukunun temel dokusu
olan, omuriliği niteliğindeki uzlaşma iradesinin üstünlüğü asıldır. Uzlaşma
iradesine üstünlük tanınmıştır ve zaten parlamento teamülleri, amir hükümlere
rağmen uygulanan parlamento teamülleri de konsensüs temelinde oluşmuşlardır.
Bunlar, ünlü Parlamento Hukukçusu Eugène Pierre’in ifadesiyle, geçici,
uygulandığında tükenen somut iç tüzüklerdir.
Komisyon gündemine hâkimiyet
içerisinde, parlamento hukukunun küresel verilerine ve 35’inci maddeye uygun
işlem tesis etmiştir.
Arz olunur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben tatmin
olmadım.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba sisteme girmiş,
buyursunlar.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan,
Malatya, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde nüfus, sosyal ve ekonomik
yapısı ile ön plana çıkan en önemli şehirdir. AKP Hükûmeti Malatya’yı adli
yapılandırma yönünden de kandırmıştır. Daha önce Malatya’ya istinaf mahkemesi
kurulacağı müjdelendi, ancak geçtiğimiz aylarda sizin yapmış olduğunuz bir
ziyarette 2013’te kurulacak bölge adliye mahkemeleri arasında maalesef
Malatya’nın adı sayılmadı. Malatya, Adana yargılama bölgesine bağlandı,
Malatya’nın hayalleri bir kez daha yıkıldı. Malatya’ya 2015 yılından sonra
bölge istinaf mahkemesi kurulacağı belirtiliyor. Malatyalıların mağdur
edilmesini bir Malatya Milletvekili olarak kabul etmiyorum. Bu konuda bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, bölgede üçüncü özel yetkili
mahkeme Malatya’da olduğuna göre, Malatya’nın istinaf mahkemesini de fazlasıyla
hak ettiğini düşünüyorum. Bu konuda gerekenin yapılmasını sizden bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.
Sayın Genç, tekrar sisteme
girmişsiniz, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
aslında Komisyon Başkanımız bize böyle şiirsel konuşmalar yapacağına, evvela İç
Tüzük’teki açık, net, amir hükme riayet etsin. Yok, efendim, gruplar anlaşır
mı? Gruplar anlaşırsa İç Tüzük’ü yürürlükten kaldıracak mı, rafa mı
kaldıracaklar? Böyle bir şey olmaz. Yani İç Tüzük de açık, 35’inci madde çok
açık “Komisyonlar kanun teklif edemezler.” diyor. Siz tutup kendi kendinize
orada madde ihdas etmişsiniz; bu, kanun teklifidir. Onun için, bu çok açıktır.
Yani açık tüzük hükümlerini bir tarafa bırakarak böyle yorumlarla bazı yerlere
gitmeye gerek yok. Mademki bu konuda başka teklifler vardı, onları
birleştirseydiniz. Yani bütün mesele o. Hukuka uygun bir metin getirin karşımıza. Bu çok yapılıyor, onu belirtmek
istedim efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.
Sayın Akar...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan,
yine Kocaeli Adliyesinden bahsedeceğim bu kez de. Kocaeli, biliyorsunuz,
Türkiye’ye en çok vergi veren illerden bir tanesi fakat bunun karşılığını
alamamakta. Kocaeli Adliyesi -uzun yıllardır- yeni yapılmış olmasına rağmen
yetmemektedir. Bu konuda kamuoyunun ortak fikri olmasına rağmen, hiç istisnasız
siyasi partiler, Kocaeli kamuoyunun ortak fikri olmasına rağmen yeni bir
yatırım düşünüyor musunuz? Bu yılki yatırım planında yok. Kocaeli’yi niye bu
kadar ihmal ettiğinizi de anlamış değilim ayrıca.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bakan ilk önce, sonra Sayın
Komisyon.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Önce Komisyon,
sonra Hükûmet Sayın Başkan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
İlk soru Sayın Ağbaba’nın “İstinaf mahkemesini Malatya’ya niçin söz verildiği
hâlde kurmadınız?” Malatya’ya bilemiyorum kim istinaf mahkemesi sözü verdi ama
Değerli Milletvekili, ilk defa 9 vilayette düşünülmüştü istinaf mahkemeleri,
daha sonra 15’e çıktı. Süreç içerisinde ihtiyaca göre daha fazla istinaf
mahkemeleri kurulabilecektir ve kurulma esnasında da illerin iş potansiyelleri,
bulundukları coğrafi yapı, bölgedeki ihtiyacı karşılama potansiyeli
değerlendirilerek yeni illerde istinaf mahkemeleri önümüzdeki süreçte
düşünülebilir ama şu anda “Şu tarihte Malatya’da istinaf mahkemesi
kurulacaktır.” gibi bir şey söylemek çok doğru olmaz, sizi yanıltmış olmak
istemiyorum.
İkincisi: “Kocaeli Adliyesiyle ilgili
yeni bir adliye düşünceniz var mı?” Değerli milletvekilleri, adliye
saraylarındaki ihtiyacı, en sıkıntılı olan bölgelerden başlayarak yapıyoruz.
Türkiye'nin bütün illerinin ihtiyacını inşallah karşılayacağız ama ehem-mühim
sıralaması var. Kocaeli’nin de ihtiyacı karşılamaması hâlinde elbette ki
Kocaeli’ye de adliye sarayı -o da Türkiye'nin önemli vilayetlerinden bir
tanesi- yapılacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Komisyon…
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Değerli Başkanım, parlamento hukuku sistemleştirilirken metinci
yaklaşımlara üstünlük tanınamaz. Gerçekten, komisyonların mahiyetinden
çıkarılan bir sonuç var. Yine, küresel parlamento hukukunda komisyonlar genel
kurulun minyatür modelleridir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ü ihlal
eder mi yani?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA
(Ankara) – Genel kurulun tabi olduğu hukuk, kıyasen şartları varsa
komisyonlarda da uygulanır. İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesindeki madde ihdasıyla
ilgili somut koşullar varsa teklif değil, madde ihdası işlevini tesis edebilir
komisyon. Gerçekten somut olayımıza bir… Çünkü adli sicil mevzuatı ceza
hukukuna, suç hukukuna, şeklî ve maddi hukuka ait olan bir alandır. Düzenleme
konusu, madde ihdası konusu, Sporda Şiddet Yasası’nın değiştirilen hükmü de
hususi ceza hükümlerini ihtiva eden özel kanun niteliğindedir, konu beraberliği
de vardır. Komisyon her şartta metinci yaklaşımla değil, mevzuatçı yaklaşımla
değil, hukukun üstünlüğü içerisinde kendi tezini savunmaya muktedirdir; işlem
doğrudur.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
kanunun başlığı da yanlış. Yani ilaveler yapıyorlar ama içi böyle…
BAŞKAN – Süre burada doldu Sayın Genç,
özür diliyorum. Sayın Öğüt’ün de sorusu var fakat süremiz doldu.
Şimdi, madde üzerinde önerge olmadığına
göre konuşmalar tamamlanmıştır.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
söz isteyen yok.
Şahıslar adına İsmail Kaşdemir,
Çanakkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL KAŞDEMİR (Çanakkale) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki konuşmacılar bu kanun
hakkında gerekli konuşmaları yapmışlardır. Ben bu kanun teklifinin
hazırlanmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bu kanunun hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sözlerime son vermeden önce, bütün
avukatlarımızın, avukat meslektaşlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum.
Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Kaşdemir.
Şahsı adına Sayın Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili.
Sayın Uzunırmak, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok teşekkür ediyorum.
Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi
yasa yapma tekniği açısından çok olağanüstü hâller yaşıyor ve bu olağanüstü
hâllerin acısı olarak da bizler çekiyoruz, halkımız da çekiyor.
Bu olağanüstü yaşanan hâl ne? İttihat
ve Terakki zamanında “Yok kanun, yap kanun.” devri yaşandı, şimdi de “Yap
kanun, düzelt kanun.” devri yaşanıyor.
Şimdi, ben Sayın Bakana sormak
istiyorum: Sayın Bakanım, bu konsensüs varlığı içerisinde yapılan bu kanun,
uygulamada yapılacak olan birtakım yanlışların ortaya çıkmasıyla, altı ay sonra
inşallah düzeltmek için gelmez buraya tekrar veya beş ay sonra, üç ay sonra
gelmez.
Buradan nereye gelmek istiyorum değerli
milletvekilleri? Meclis iradesi eğer hakikaten söylemlerinizde olduğu gibi her
şeyin üzerinde olacaksa, Meclisin tümünün iradesi olması lazım. Mecliste bir
çoğunluğun iradesinin eğer dikkate alındığı olursa, o zaman söylemlerinizden
vazgeçmiş olmanız gerekir.
Buradan kastım nedir? Burada yasa
yaparken 6222’de, o elektronik bilette
ve Sporda Şiddet Yasası’nda biz tavır koyduk, dedik ki: “Bu çok erken çıkıyor,
tartışılmadı, toplum tartışmadı, sektör tartışmadı.” Ama dayatıldı, böyle bir
heyecan dalgası içerisinde Kanun buradan geçti, gitti. Şimdi, elektronik bilet
uygulamasında bu çıktı ve 6222 sayılı Kanun’la Türk sporunun ocağına incir
diktiğinizin farkında mısınız? İşte bugün, şike soruşturmasından başka alanlara
varıncaya kadar hâlen daha sorumsuzluk devam ediyor ve Türk sporunu katletmeye
devam ediyor Hükûmet.
Sayın Başbakanın bir açıklaması var,
“Gerekirse beş yıl Avrupa’ya gitmeyelim İngiltere’de olduğu gibi.” diye. Yanlış
örneklemelerle, yanlış birtakım tavırlarla Türk sporunun ocağına incir
dikilmeye devam ediliyor. Bir İngiltere örneklemesi Türkiye’ye uymayan bir
örneklemedir. Orada, Heysel faciasından sonra taraftar cezalandırılmıştır. Oysa
burada, farklı bir konumda olay gelişmiştir.
Onun ötesinde, Sayın Başbakanın ve AKP
Grubunun bir mantığı var yani “Ben yaparım, başkası hiç önemli değil.” İşte,
geçtiğimiz, daha kısa bir süre önce 4+4+4’te Peygamber Efendimiz’in hayatının
ve Kur'an-ı Kerim’in seçmeli ders olması ve aynı zamanda imam-hatip liselerinin
orta kısmının açılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği önergeyi
reddettiniz. Ondan sonra, tuttunuz, “biz yaparız” mantığı içerisinde kendi
çoğunluğunuza dayalı burada önerge kabul ettiniz.
Değerli arkadaşlar, bu mantık
içerisinde kanun yapmak ülkeye fayda getirmez. Azami müştereklerde azami
konsensüsü, azami çoğunluğu, azami iknayı aramanız gerekmektedir. Oysaki, işte
Ezanı Muhammedî’nin geri dönüşünü -sadece AKP- Rahmetli Menderes örneklemesi
içerisinde Sayın Başbakanın siyasete dönük kullanması, cami önlerinde, Cuma
çıkışlarında demeçlerin, siyasi demeçlerin verilmesi maalesef istismara doğru
gitmektedir. Bunlar çok dikkat çekici konulardır. Bunlar, ülke bütünlüğünü,
milletin ortak değerlerini âdeta tekelleşerek diğerlerini dışlamaya doğru
giden, spordan dinimize varıncaya kadar birtakım alanlarda tekelleşmeye doğru
giderek “Ben yaparım” dayatması içerisinde yapılacak olan uygulamalar, ülkeye
fayda getirmeyecektir, ülkeyi felakete götürecektir. Onun için, Meclis
iradesini ararken, eğer doğru yasa yapmak, yarınlarda üç ay, beş ay sonra
tekrar tekrar… Bakın, 6222 ile ilgili olarak yaptığımız bu -daha bir sene
olmadı kanun çıkalı- ikinci düzeltmedir.
Ee peki, Parlamentonun maliyetlerini,
çalışma maliyetlerini hesap edip, “Parlamentoyu muhalefet çalıştırmıyor” diye
birtakım eleştirilerde bulunurken, siz, yaptığınız bu yanlışlarla Parlamentonun
maliyetlerini ne dereceye getirdiğinizi fark etmiyor musunuz? Dolayısıyla
kanunlar… Teklife baktım şimdi; teklif, bundan belli bir süre önce, on-on beş
gün önce teklif olarak verilmiş ve hemen gündeme alınmış!
Değerli milletvekilleri, başka
milletvekillerinin verdiği teklifler sıralarda beklerken, görüşülmezken, tozlu
raflara atılırken bu teklifin kurumlardaki görüş alışverişlerinin bile ne
derece olup olmadığı hiç araştırılmadan hemen bugün, on-on beş gün içerisinde
tekrar bir yasa yapıldı.
Dolayısıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu yasa yapma tekniğini terk etmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Milletvekillerimizin de bağımsız milletvekili olarak özgür iradesiyle temsil
edilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Uzunırmak.
5’inci madde üzerinde soru-cevap…
Sayın Buldan söz istemiş; buyurun
efendim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Şimdi,
bu açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülere disiplin cezaları veriliyor.
Açlık grevinde olan bir tutuklu ya da hükümlü bedeni üzerinden eylem
gerçekleştiriyor; dolayısıyla idareye yönelik bir eylem yok, ama buna rağmen
tutuklular ve hükümlüler disiplin cezasına çarptırılabiliyor.
Örnek olarak, Diyarbakır D tipinde
kadın tutuklulara yönelik böyle bir uygulama var ve bunların içerisinde bir
milletvekilimiz de var, Sayın Selma Irmak. Geçen hafta arkadaşlarımızın
ziyareti sırasında, açlık grevinde olduğundan kaynaklı disiplin cezasına
çarptırıldığı açıklandı. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Buldan’ın sorusunda, açlık
grevine katılanlarla ilgili disiplin cezası verilmesini eleştiren bir tespit
var.
Değerli milletvekilleri, bu, mevzuata
dayalı olarak yapılmış bir tasarruf. Burada bu cezalar, disiplin cezaları infaz
hâkimlerinin denetimine tabi, itirazı mümkün, yanlış bir şey, tasarruf varsa,
cezaevi idaresinin tasarrufu varsa bunlar infaz hâkimliğinin kararlarıyla
kaldırılabilecek şeylerdir. Ama bunun ötesinde, infaz hâkiminin de
yapamayacağı, mevzuata dayalı bir husus var ise ne cezaevi yönetiminin ne de
infaz hâkiminin burada yapabileceği çok fazla bir şey yok, olay tamamen bir
mevzuat düzenleme işiyle ilgilidir.
Teşekkür ediyorum.
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Değiştirilebilir ama Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 5’inci madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına
söz talebi yok.
Şahıslar adına Sayın Mehmet Şandır,
Mersin Milletvekili.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Eksik, yanlış yapılan bir kanun mahkeme
kapısından döndü, düzeltiyoruz, görevimizi yapıyoruz. Ne yapalım, böyle. Sayın
Ali Uzunırmak’ın söyledikleri size zor gelmesin, gerçekten kendi eksiğimizi
itiraf ediyoruz, ifade ediyoruz. Bir de ilgisi olmayan kanunları böyle son anda
birbirine iliştirmek de hukuk yapma tekniğine çok uygun değil, o da böyle kapı
aralığında kanun yapmak gibi oluyor, o da doğru değil. Kanunlar-Kararların,
grupların buna çok dikkat etmesi gerekir; yasama kalitesi noktasında bir
yanlışımızı da ortaya koymaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
biz bu kanunu destekliyoruz, olumlu oy vereceğiz. Bir eksik, bir yanlış
tamamlanıyor. Vatandaşımızın hayatını kolaylaştıran her meseleye katkı vermek
de bizim görevimizdir, katkı vereceğiz. Ancak, ben bu vesileyle toplumun,
milletimizin bize ulaşan taleplerinden bir-ikisini Sayın Bakana sunmak
istiyorum, gereken tedbiri -muhtemel, sonunda bir açıklama da yapacaktır- bir
müjdeyi de verir diye ümit ediyorum.
Birincisi: Sayın Bakan, üçüncü yargı
paketini hem basına ifade ettiniz hem kamuoyuna ifade ettiniz hem Meclise
getirdiniz ama bir yerlerde kadük oldu galiba. Niye? Bunun cevabı verilmeli.
Şunun için söylüyorum: O üçüncü yargı paketinin içerisinde İcra-İflas
Kanunu’yla ilgili çok önemli bir düzenleme vardı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak bizim de bir kanun teklifimiz vardı, birleştirilmişti. Neydi o? Ev
eşyasının haczedilememesi. Bizim ilave bir talebimiz vardı, üretim araçlarının
da haczedilememesi. Yani atölyesindeki tezgâhı haczedilemesin insanların ki
ekmeklerini kazansınlar. Ee, bu bekletiliyor. Hâlbuki bunu bekleyen, bu kanunu
bekleyen çok sayıda vatandaşımız var. Buna acil bir cevap yetiştirmeniz lazım,
çünkü vatandaşımız bunu beklemektedir.
İkinci bir husus: Geçen sene burada,
birlikte, yine benim veya bazı arkadaşlarımızın uyarısıyla bir düzenleme
yapıldı Tapu-Kadastro Kanunu’nda. O neydi? Tapu iptal davalarının yargılama
giderinin, mahkeme harcının davayı kaybeden vatandaştan istenmemesiydi. Adam
hem tarlasını kaybediyor… Çünkü kusur kendinde değil, tapu vermişler, o tapuyu
satın almış, sonra gitmiş orman idaresi veya hazine “Burası hazinenindir.”,
“Burası ormanındır.” diye iptal davasını açmış, vatandaş kendini savunamamış,
sonuçta davayı da kaybetmiş; hem evi gitmiş, tarlası gitmiş hem de arkasından
yüklü bir miktarda mahkeme masrafı olarak, yargılama masrafı olarak altından
kalkamayacağı bir icrayla karşılaşmış. “Efendim, Yargıtaya gideceğim, temyiz
edeceğim.” diyor, icra dairesi dinlemiyor, anında dayıyorlar, hemen icrası veya
mal beyanı gibi bir hüküm ortaya koyuyorlar; vatandaş perişan. Bu noktada,
bizim özellikle Mersin’in Erdemli ilçesinde taştan ekmeğini kazanan o insanlar
seralarının veya tarlalarının, bağlarının, bahçelerinin tapusunun iptal
edilmesinden sonra zaten bir mağduriyet, arkasından da mahkeme, yargılama
gideri olarak önemli bir meblağla, icrayla karşı karşıya kalıyorlar.
Bu konuda kanun çıkardık. Sayın Bakan,
“Yargı bizim işimiz…” demeyiniz. Yargıyı kime şikâyet edeceğiz? Yargının
sorunlarını, yargılamanın sorunlarını kim müdahil olup çözecek?
Şimdi size buradan söylüyorum. İşte bir
mahkeme kararı bulunmaktadır elimde, burada Kanun’a aykırı yani o çıkardığımız
Kanun’a aykırı “Vatandaştan 594 TL’lik nispi karar harcının davalıdan
tahsiline” karar vermişler. Bu bir yerden düzeltilecek ama düzeltilinceye kadar
da kurbağanın gözü çatlayacak. Bu türlü yanlışlıkların da düzeltilmesini, bir
şekilde tedbir alınmasını ben bu vesileyle tekrar gündeme getirerek
vatandaşlarımızın talebi doğrultusunda, Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum. Ümit
ederim ki kendilerinin de bir açıklaması olacaktır.
Kanunun hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Şahsı adına Sayın Fatoş Gürkan, Adana
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanunla ilgili şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü, yargı
sistemimizin vazgeçilmez unsuru avukatlarımızın gününü kutluyorum. Adaletin
tecellisi için savunma hizmetini fedakârca yürüten tüm avukatlarımıza meslek
hayatlarında başarılar diliyorum.
Birkaç gün önce Adana’da icra takibi
sırasında Kenan İskender adında bir avukat arkadaşımız saldırıya uğradı,
yaralandı, kendisine geçmiş olsun diyorum. Bu vesileyle, bugüne kadar avukatlık
hizmetini yürütürken saldırı sonucu vefat eden tüm arkadaşlarımıza Allah’tan
rahmet, yaralılara, saldırıya uğrayanlara da geçmiş olsun dileklerimi iletmek
istiyorum.
Kanun üzerinde tabii, detaylı olarak
arkadaşlarımız açıklamalar yaptı. Bu kanun milletimizin hizmete erişimini daha
da kolaylaştıracak; bir. İkincisi de adli sicil kayıtlarındaki silinmeyle
ilgili adaletsizliği ortadan kaldıracaktır. Kanunun AK PARTİ hükûmetlerine
uygun olarak millet eksenli hizmeti kolaylaştıracağı inancıyla emek veren Sayın
Bakanımıza, tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Ülkemiz ve milletimiz için kanunun
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.
6’ncı madde üzerindeki görüşmeler de
tamamlanmıştır. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı
madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün
oylamasından önce Komisyon Başkanının bir redaksiyon talebi vardır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) – Teklifin başlığının “Adli Sicil Kanunu ile Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır,
hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 18.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
4’üncü sırada yer alan, Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Ceza
ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/588) (S. Sayısı: 207) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 207 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Sayın Kaplan, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı denetimli serbestlikle
ilgili yasa tasarısı hakkında söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, cezaevlerimiz bir felaket,
infaz sistemimiz bir afat. Kapasite fazlasıyla; bir yatağa 4 kişi, bazı
yerlerde bir yatağa 3 kişi düşüyor ve vardiyalı yatma sistemini uygulayan
dünyanın 16’ncı büyük ekonomisinde ve bu yıl da yüzde 8,5 büyüme oranı gösteren
ülkemizde bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı aşmak gerekiyor. Nasıl aşacağız? Eğer
cezadan amaç suçluların ıslahıysa, topluma kazandırmaysa, insan onuruna yaraşır
bir sistemi de kurmak zorundayız. Bu mağduriyetleri gidermek… Cezasının
bitmesine belli bir süre kalanlar için -bir yıl- veya duruma göre farklı
konumlarda olanlar için -yaşlılar için, çocuklu anneler için, hastalar için- bu
farklı bir biçimde uygulanabilinir, onlarda süre yükseltilebilinir iki yıla, üç
yıla, beş yıla kadar. Bu konuda Hükûmetin eğer bir önergesi gelirse makul
bulduklarımızı da destekleyeceğiz.
Denetimli serbestliği bekleyen binlerce
kişinin olduğunu biliyoruz. Sizlere de muhtemelen telefonlar geliyordur,
mektuplar geliyordur. İnanın üç saat önce de beni cezaevinden telefonla arayan
mahkûmlar oldu: “Denetimli Serbestlik Yasası ne oldu, bugün görüşülür mü?”
Evet, bugün görüşülüyor. İşte, ilk konuşmayı biz yapıyoruz ve bu konuda elbette
ki -belki sayıları 10 bini aşkın- cezaevlerinde nispi bir ferahlama getirecekse
ve bu sistemle yeniden iş edinme, yeniden topluma kazandırılma, yeniden aile
yanına gitme, yeniden bir hayat kurma, yeniden kendini gözden geçirme şansı tanıyacaksa
-ki tanır diye, bunun dünya örnekleri var- bunu desteklemek gerektiğini biz
söylüyoruz. Partimiz bu tür konularda, önceki yasada da olduğu gibi… Yani
yapıcı muhalefet konusunda sıkıntı çıkarmıyoruz, aksine, katkı sunuyoruz. Bunda
da katkı sunacağız elbette ki.
Sistem nasıl uygulanacak? Aslında, net
bir şey yasaya baktığınız zaman anlaşılmıyor. Yani bu sistemde, bir yıllık
denetimli serbestlikte, Avrupa’da uygulanan ev hapsi modelinden tutun da, işte,
başka bir yerde çalıştırmaya kadar farklı farklı modlar var. Yani bir tek
düzenleme, bir tek tiplilik yok. Bu biraz kaygı yaratıyor bizde çünkü sistem
infaz hâkimliğine bırakılırsa -yani yasal bir düzenleme de net konulamıyorsa,
biraz takdire, uygulamaya kalıyorsa- o uygulamayı da adil yapmak gibi bir sorumlulukla
karşı karşıya kalınır.
(x) 207 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Burada uzun uzun yasa üzerinde konuşmak
istemiyorum. Zaten, kısa geçmek istiyorum. Bir an önce yasalaşsın çünkü
herhâlde bu yasayı bekleyenlerin hepsi “Aman, bir an önce çıksın, muhalefet
partileri dâhil herkes katkı sunsun.” diye düşünüyorlardır. Tabii, buna ne
kadar kadro alınma durumu yasanın içine girmiş, zorla çalıştırma var mı yok mu,
çocuk eğitimlerinin durumu, elektronik gözetim izleme yöntemi, denetimi nedir,
işte, imza verme, gitme gelme, bir yerlerde belli bir süre kalma, bir yerlere
gidememe, bir bölgeden çıkamama… Bütün bunlar, uygulayıcıların çok hakkaniyetle
ve adaletle yerine getirmesi gereken bir belirsizlik getiriyor. Sadece, bu yasa
çıktı, yarın herkes cezaevinden çıktı, evine gidecek gibi bir durum da dört
dörtlük yok. O zaman, bu yasanın içindeki uygulamaların iyi niyete ve
hakkaniyete uygun olarak karar mercileri, infaz hâkimlikleri tarafından ve
ilgili merciler tarafından yerine getirilmesi gerekiyor.
Bilmiyorum, tabii, Sayın Bakanın
önerdiği, Bakanlığın önerileri elbette ki olacak 0-6 yaş grubu çocuklarla
ilgili. Belki iki yıl süresi kalan kadın hükümlüler, ağır hastalık durumunda
olan mahkûmlar, hükümlüler, üç yıl veya daha az süre kalan hükümlülere, çok
ağır durumlar, adli tıp para cezasının ödenmemesiyle gelen durumlar… Bu arada
da, sıkça gelen telefonlardan, taahhüdü ihlal nedeniyle hapse girecekler var,
diyorlar ki: “Biz çek verdik, çekimizi ödeyemedik. İcra geldi, taahhütte
bulunduk. Taahhüdü yerine getiremedik, paramız yoktu. Ama Çek Yasası çıktı, Çek
Yasası’ndan hiçbir şey ödemeyenler, taahhüdü olmayanlar kurtuldu, bizim
durumumuz ne olacak?” Ben de buradan Sayın Bakana ve bürokratlarına söylüyorum,
bu mağduriyet ne olacak? Bunun da mutlaka bir çözümü olması gerekiyor.
Yalnız, bir hukukçu olarak bir kaygımı
burada paylaşmama izin verin diyeceğim. F tipi cezaevlerine… Arkadaşlar, F
tipinin uygulaması -bu aralar avukatları ziyaret ettim, gazetecilere ziyarete gittim-
ve bir sistem sorunu var ki o sistem insan haklarıyla gerçekten sorunu olan bir
sistem, insanlıkla sorunu olan bir sistem. Bu sistemde güvenlik, gözetim,
görevliler, disiplin cezaları, bunların hepsi bir sistem olarak tahammül
edilmez, katlanılmaz düzeydedir. Bu konuda, bir grubun değil hepimizin sorunu
olarak, bir Meclis araştırmasıyla bu F tipi sistemini tekrar mutlak surette
gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu konuda her yerden şikâyet geliyor ve bu sistem,
bu baskı, izole etme ve gerçekten katlanılmaz, zaten dört duvar arasında olan
bir yaşamda ve bakım, gıda vesair koşulları da eklediğiniz zaman, zor koşullar
söz konusu.
Burada Sayın Bakanlık bürokratlarından
bir sorunun cevabını vermelerini isteyeceğim. Bu sorum çok basit. Cezanın amacı
nedir? Hapislerin amacı nedir? Islah etmek mi, topluma kazandırmak mı? Eğer bir
kişinin cezaevinden çıkma durumu varsa, ihtimali varsa onu ıslah edersiniz.
Eğer bir kişiye, suç tipi itibarıyla, siz ölünceye kadar cezaevinde
kalacaksınız ve burada öldükten sonra cezanız bitecek derseniz, bu cezadan neyi
beklersiniz, bu infaz sistemi neyi ıslah edecek? Topluma ölü kazandırmak mümkün
mü acaba? Böyle bir infaz sistemi dünyanın bir yerinde var mı, merak ediyorum
yani ölünceye kadar infaz sistemi. Yani kantarın topuzunu bu kadar kaçırmanın
anlamı ne? Hele suç ayırımı yaparak -terör suçlarından veya başka tip suç
kategorilerinden alınarak- belli suç tiplerine ayrımcılık yaparak yapılan
uygulamada, ağır müebbet alan bir hükümlü ölünceye kadar cezasını çekmek
durumundadır. Peki, ölünce cezasını çekecekse siz kimi, neyi ıslah edeceksiniz,
topluma neyi kazandıracaksınız? Böyle bir ıslah yöntemi var mıdır? Dünyada
örneği var mıdır? Böyle bir ıslah yöntemini, böyle bir yöntemle cezaevi infaz
sistemini nereden örnek aldınız? Bunun cevabını bulmak, aramak zorundayız.
İdam cezası kalktı, idam cezasının
yerine müebbet hapis, artı ağırlaştırılmış müebbet hapis getirildi.
Ağırlaştırılmış müebbet hapisle infaz sisteminde, yeni Ceza Kanunu ve Ceza
Yargılama Usulü ve İnfaz Yasası’na göre de bu getirildi. Şimdi, bir kişiyi
ölünceye kadar cezaevinde infazla tutmak neyi ıslah edicidir, neyi çözücüdür,
topluma neyi kazandırıcıdır? Bu sorunun cevabını mutlaka bürokratların bir
çalışmayla ortaya koyup getirmesi gerekiyor.
Ve son sözümüz: Arkadaşlar, 130 bin
kişi var cezaevlerinde. Resmî siyasi tutuklu sayısı 10 binin üstünde. Buraya,
doğruya gelelim. Bugüne kadar devletler siyasi tutuklu ve hükümlüler ile ilgili
özel düzenleme, af veya infaz erteleme yasaları çıkarmıştır. Devletlerin
kendisine karşı işlenen suçlarda bunu getirmesi anlaşılabilinir. Ama son
zamanlarda çıkarılan bütün af yasalarında özellikle siyasi suçluların ayrık
tutulduğu görülüyor; ayrılıyor ve bir öç alma, bir kin, bir öfke üzerine
kurulmuş bir sisteme dönüşüyor.
Şimdi, burada -bağışlayın, bu örneği
vermek zorundayım, içerideki hiçbir hükümlü de üstüne alınmasın- bu ülkede, yüz
kızartıcı suç işleyen birisi -suçu ne olursa olsun, saymayacağım- bir yılı kala
yararlanabilir. Bu ülkede, ırza geçmeden tutun ihaleye fesat karıştırmaya kadar,
organize kaçakçılıktan tutun bilmem neye kadar, bir yıla kadar, hükümlü birisi
bundan yararlanabilir. Kim yararlanamaz biliyor musunuz? Düşüncesini açıklayan
bir aydın, bir yazar, bir siyasetçi, bir seçilmiş bundan yararlanamaz. Bir şiir
yazan, bir şiir okuyan, bir kitap yazan, bir düşünce açıklayan bir kişi bundan
yararlanamıyor. Niye? Terörle Mücadele Kanunu’na göre olan suçlarda infaz
hukukunda açık cezaevlerine gönderilme yoktur. Onun için açık cezaevlerinde
siyasi suçlardan hükümlüler bulunmamaktadır ve yararlanamıyor. Bu ayıbı, bu
eşitsizliği, bu adaletsizliği Bakanlığın bir sonraki yargı paketinde bir
şekilde telafi etmesi gerekiyor. Telafi etmediği takdirde toplumsal barışı
sağlayamayız çünkü bu, toplumsal barışla da direkt bağlantılıdır. Bakın, geçen
dönem bir milletvekili arkadaşımız bu kürsüde yaptığı konuşmalardan dolayı on
altı sene hapis cezası aldı. Basın suçları bunun içinde, basın suçları da
TMK’ya, Terörle Mücadele Kanunu’na giriyor.
O zaman ne yapacağız? Bu ülkede
düşünce, örgütlenme özgürlüğünün önünü açacağız, siyasi suçlara bu kadar
düşmanca bakmayacağız. Bu ülkenin konuşanına, kitap yazanına, aydınına,
karikatür çizenine, resim çizenine “Teröristtir.” deyip “Müstahaktır.”
muamelesi çeken bir devlet kendi evlatlarıyla barışamaz. Kendi evlatlarıyla
barışması için infaz hukukunda eşitliği sağlaması lazım. Ne demek? Demokrasiyi,
12 Eylül darbesini eleştiren bir konuşma yapmış bir kişi diyelim ve
propagandadan da ceza almış, yararlanamayacak bundan; şiir okumuş,
yararlanamayacak; kitap yazmış, yararlanamayacak ama diğer suçların hepsi
yararlanacak. Peki, niye bütün suçlar yararlanamıyor bundan? Burada bir
zihniyet sakatlığı var; bu sakatlığın giderilmesi lazım, bu eşitsizliğin
giderilmesi lazım. Sakat yanı var bu yasanın, yeterli bir yasa değildir. Bunun
yeterli bir yasa durumuna gelmesi için, eğer hükümlüler için fark
yapılmayacaksa, mutlaka onlarla ilgili infaz hukukunun da düzeltilmesi
gerekiyor.
Ben, buradan, tekrar tekrar, bu
yanlışın bir an önce düzeltilmesinin Türkiye’de demokratikleşmeye, toplumsal
barışa katkı sunacağını söylüyorum, grubumuz da bunu defalarca söylüyor.
Bu Avukatlar Günü’nde şunu çok açık
söyleyeceğim: Eğer “hukukun üstünlüğü”
diyorsanız, kutsal olan savunma hakkı özgür olacak arkadaşlar. Eğer “bağımsız
yargı” diyorsanız, savunma makamı, avukatlık makamı, yargının onsuz olmaz üç
süjesinden biri olan savunma makamı özgür olacak. Eğer adil bir yargılama
istiyorsanız, öyle, gizlilik, gizli tanık olmayacak, gizli dinlemeler
olmayacak; savcı kısıtlılık kararı vermeyecek, savcının elinde ne delil, done
varsa avukatın elinde de o olacak. Eğer savcının silahıyla savunmanın silahı
-iddiayla savunmanın silahı- eşit değilse bu Meclisten çıkan bütün sözleşmelere
attığımız imza, verdiğimiz oy yalandır. Milletin iradesini kullanıyoruz,
milletin iradesi adına Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni imzaladık. Orada
adil yargılanma hakkı vardı, savunma hakkı; yalandır o zaman. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’ni imzaladık, 6’ncı maddede savunma hakkı vardır; eğer
uygulamıyorsak yalandır demek ki yapılanlar, söylenenler. Anayasa’nın 90’ıncı
maddesini değiştirdik, dedik ki: “Avrupa Mahkemesi savunma standartları, yine,
avukatlığın dokunulmazlığıyla ilgili kriterler var, özel yasası var, üstü
aranamaz, bürosu aranamaz. Adalet Bakanlığının izni gerekir.” Özel yetkili
hâkimler ve savcılar “Ben Adalet Bakanını tanımıyorum.” diyor, “Ben özel yasayı
tanımıyorum.” diyor, “Ben özel olarak izin verilmesini tanımıyorum.” diyor,
“Ben başıma buyruğum, istediğim kapıyı kırarım, istediğim yere girerim,
istediğimi de alırım.” diyor ve “Gizlilik, meslek sırrını, dosyalarını,
evraklarını da alırım, siyah bir torbaya, poşete koyarım, gözlerini de
bağlarım, Terörle Mücadele Kanunu’ndan ‘Teröristtir.’ diye yargılarım.” diyor.
Siz o avukatları tutuklayıp, böyle getirip içeride… O savcılar, aynı okulu
bitiren o savcılar, aynı hukuk fakültesini okuyan aynı savcılar, savunmanın
kutsal olduğunu bilen o savcılar, özel yetkileri başlarına geçince babalarını,
analarını, adaleti, Tanrı’yı bile tanımaz bir güce erişmenin, sonsuz,
kudretsiz, kontrolsüz gücü olmanın hangi hukukunu işliyorlar, kimin adına
işliyorlar? Kimin adına işliyorlar? Sıkıyönetimde işlenmiyor bu. Sıkıyönetimde
uygulanmayan, işlenmeyen bu hukuku nasıl savcılar avukatlara işledi? Savcılar
nasıl avukatları görevlerinden tutukladı? O savcılar bugün, o avukatların
iddianamesini 5 Nisan Avukatlar Günü’nde hediye ederek gönderdiler 16. Ağır
Ceza Mahkemesine. E, Kenan Evren’i biz niye yargılıyoruz o zaman burada, ona
yargılama dersek? Bunu kabul edemeyiz arkadaşlar. Kutsal olan savunma hakkı
herkese lazımdır. Bir gün bu zulmü uygulayan savcılara da lazım olacak.
Ben avukat olarak görev yaptığım
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde, bir gün, savcılara, 10 tanesine şunu
söylemiştim: “Bir gün savunma hakkı size de lazım olur.” Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden içtihatlar okuyordum, gülüyorlardı. Bir gün o savcıların
yüzlerine baktım, “Bu mekânınız devamlı değildir.” dedim ve o konuştuğum
savcılardan, hâkimlerden 3 tanesi bir sene sonra rüşvetten içeri girdiler,
avukatlara muhtaç oldular, savunmaya muhtaç oldular. Şimdi, ben özel yetkili
savcıların hepsine buradan sesleniyorum: Sizin de bir avukata ihtiyacınız
olacak. Avukatlar üstlerinde güç tanımadılar, kimsenin üstünde de güç
kurmadılar; efendi tanımadığı gibi köle de olmadılar; asla, bu ülkede de
olmayacaklar, boyun eğmeyecekler. Bu zulme karşı, darbelerde, cuntalarda en
direngen mücadele verenler de avukatlar olmuştur.
Özgürlükçü, mücadeleci avukatların
hepsinin Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Zulme, baskıya karşı da suskun olanları
buradan kınıyorum. Öyle avukatlık… Binlerce avukat var ama onurlu duran
avukatların adını tarih yazar. Sokrat’ı yazar ama 12 Eylül sıkıyönetiminin
savcılarının da, hâkimlerinin de hiçbirini yazmaz. Özel yetkili mahkemelerin
savcılarını, hâkimlerini de tarih yazmayacak ama onların karşısında onurla
direnen bütün hukukçuları, avukatları, savunma makamını, savunanları onurla yâd
edecektir, bunu şimdiden size buradan söylüyorum ve asıl bunun karşısında
susmayacağız diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Kanunun tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım
Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın geneli üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
bildiği gibi, bugün cezaevlerinde tam 132 bin tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, 2002 yılında 59 bin olan toplam
tutuklu ve hükümlü sayısı bugün âdeta cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır.
Bunun sonucu olarak bugün cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin büyük bir
bölümü ya yatak nöbeti tutmakta ya da beton zeminlerde yatmaktadır.
Ayrıca yine bugün, ülkemizde uzun
tutukluluklardan kaynaklanan insan hakkı ihlalleri iç ve dış tüm çevrelerce
ciddi kaygılar yaratan ağır bir soruna, ağır bir bunalıma dönüşmüştür.
Dolayısıyla görüştüğümüz bu yasa tasarısının diğer gerekçelerinin yanı sıra,
başta cezaevi kapasite sorunlarını kısmen de olsa azaltmak amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine sevk edildiği ancak bu alandaki temel sorunları büyük
oranda çözmekten uzak olduğu görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarıya
baktığımızda birinci olarak, açık ceza infaz kurumlarında cezasının altı ayını
kesintisiz olarak geçiren veya çocuk eğitimevinde toplam cezasının beşte 1’ini
tamamlayanlardan, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan
hükümlülerin istekleri hâlinde cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar
olan kısmının denetimli serbestlik tedbirinin uygulanarak infazına ceza infaz
kurumunca hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınmak suretiyle infaz
hâkimi tarafından karar verilebilecektir.
İkinci olarak, açık ceza infaz kurumuna
ayrılma şartları oluştuğu hâlde iradesi dışında bir başka nedenle açık ceza
infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna
gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının
oluştuğu tarihten itibaren altı aylık süre geçtiğinde bu hükümlüler de tasarıyla
getirilen infaz hükmünden yararlanabileceklerdir. Dolayısıyla bu hükümlere
bakıldığında, tasarıda suçlar ve cezalar arasında herhangi bir ayrım
yapılmaksızın hapis cezasının infaz koşullarının dikkate alınması suretiyle
düzenleme gerçekleştirildiği görülmektedir.
Yine, tasarıyla eklenmesi düşünülen
105/A maddesinin üçüncü fıkrasında, denetimli serbestlik uygulanmak suretiyle
cezasının dışarıda infazına karar verilen hükümlünün koşullu salıverilme
tarihine kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılması veya bir
konut ya da bölgede denetim ve gözetim altında bulundurulması veya belirlenen
yer veya bölgelere gitmemesi yahut belirlenen programlara katılması
yükümlülüklerinden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasına, hükümlünün
isteğine bağlı olmaksızın sonradan değiştirilmesi mümkün olmak kaydıyla ilgili
denetimli serbestlik müdürünce karar verileceği ifade edilmektedir.
Değerli milletvekilleri, cezaevinde
kaldığı süre içerisinde çoğunluğu işini, ailesini ve sosyal ortamını kaybetmiş,
yardım ve desteğe ihtiyacı olan hükümlülerin toplum içine planlı bir şekilde
bırakılmaları, dışarıda desteklenmeleri suçluların ıslahı ve topluma
kazandırılmaları açısından önemlidir. Bu bağlamda, tasarıyla getirilen
düzenlemeler ülkemizde suç ve ceza siyasetinin istikrarlı hâle gelebilmesi
açısından eleştirilse de, daha doğru olan, modern ceza hukukunda cezanın tenkil
edici özelliğinin yanı sıra ıslah edici, topluma kazandırıcı özelliğinin daha
önde tutulması nedeniyle bu tasarı bizce de olumlu bir tasarıdır ancak eksik
bir tasarıdır.
Değerli arkadaşlar, öncelikle az önce
Sayın Kaplan’ın da ifade ettiği gibi, bu tasarıda suçlar ve cezalar ayrımı
yapılmaksızın cezanın miktarı ve cezaevleri niteliği göz önünde tutularak bir
değerlendirme yapılmaktadır. Yani ya açık cezaevine nakledilmiş olacak hükümlü
ya da açık cezaevine nakledilme şartlarını taşımış olacak. Yani dolayısıyla, bu
düzenlemede yüksek güvenlikli cezaevleri yasanın kapsamı dışında bırakılmıştır.
Oysaki hepimizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesinde ifade edilen
kanun karşısında eşitlik ilkesi, hukuk devletinin temelidir. Bu tasarıyla
sadece açık cezaevinde yatan hükümlülerin veya açık cezaevine nakledilme
koşulları gerçekleşmesine rağmen, ellerinde olmayan sebeplerle açık cezaevine
nakledilemeyen kapalı cezaevindeki hükümlülerin yararlandırılması, yüksek
güvenlikli cezaevindeki özellikle terör suçu gibi nitelendirilen, aslında bizim
anladığımız anlamda terör suçu kapsamına girmeyen, düşünce suçu kapsamında
değerlendirilen hükümlülerin bu yasa tasarısı kapsamı dışında tutulması hukuk
devletinin, demokratik devletin temel normlarıyla, temel ilkeleriyle
örtüşmemektedir. Bunu öncelikle temel eleştiri olarak koymak gerekir.
Değerli milletvekilleri, cezanın
koşullu salıverilmesine kadar olan, bir yılı aşmayan kısmının denetimli
serbestlik tedbirinin uygulanarak infazı, hükümlünün cezasının infazının bir
parçasıdır ve bu anlamda yargısal bir faaliyettir. Hepimizin bildiği gibi,
Anayasa’mızın 9’uncu maddesine göre yargı faaliyeti Türk milleti adına bağımsız
mahkemelerce yerine getirilmektedir. Bu nedenle, mahkemelerce verilen cezanın
bir bölümünün denetimli serbestlik programlarından hangisiyle çektirileceğine
yargıcın değil, denetimli serbestlik müdürünün karar vermesi bir yargı
fonksiyonu hakkında yargıcın dışında bir başka kişi veya kurumun karar vermesi
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, Anayasa’mızın 9’uncu maddesinin açık hükmü
göz önünde tutulduğunda denetimli serbestlik tedbirlerinden hangisine denetimli
serbestlik müdürünce karar verileceğine yönelik düzenleme, yargı yetkisinin
Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce ve yargıçlarca kullanılacağı hükmüne,
yani Anayasa’nın 9’uncu maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarıdaki
öngörülen tedbirlerden kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın da
Anayasa’mızın 18, 49 ve 55’inci maddelerine açıkça aykırılık oluşturduğu
görülmektedir. Anayasa’mızın 18’inci maddesine göre “Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” ancak 18’inci madde tutuklu ve hükümlülere yönelik
bir istisna da getirmiştir ve tutukluluk ve hükümlülük süreleri içerisindeki
çalıştırmaların angarya sayılamayacağına yönelik bir düzenleme içermiştir.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; ancak Anayasa’nın 18’inci maddesine baktığımızda, tutuklu ve
hükümlülerin çalıştırılmaları her ne kadar angarya olarak kabul edilmese de
ücretsiz çalıştırmaya yönelik herhangi bir hüküm içermediği açıkça
görülmektedir. Yine Anayasa’mızın 55’inci maddesine göre de “Ücret emeğin
karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret
elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli
tedbirleri alır.” Yani Anayasa’mızın 55’inci maddesi, emeğin karşılığı olan
ücretin ödenmesi konusunda devlete özel takip görevi vermiştir. Şimdi, biz,
burada, devletin Anayasa’da anılan yükümlülüklerinin yine devlet eliyle
kaldırıldığı bir düzenlemeyi yasalaştırmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla, biz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak, Anayasa’mızın 18 ve 55’inci maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırmanın doğru
olmadığı düşüncesindeyiz. Yani kamuya yararlı bir işte çalıştırılması 18’inci
madde kapsamında makuldür. Ancak 18’inci madde ve 55’inci madde, yani emeğin
kutsal olduğu, emeğin karşılığı ücretin verilmesinin devlet tarafından
özellikle takip edilmesi yükümlülüğünü düzenleyen madde karşısında,
çalıştırmanın ücretsiz olmaması ve bir ücret mukabili karşılığında yapılması
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine, tasarıya
göre, şüpheli sanık ve hükümlülerin toplum içerisinde izlenmesi, gözetim ve
denetiminin elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilmesi
düzenlenmiştir. Madde metninden anlaşıldığı üzere, getirilen bu düzenleme,
sadece hükümlülerin denetimli serbestliğine ilişkin olmayıp, aynı zamanda
soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutuklanması gerekip de tutuklanma
tedbiri yerine hakkında adli kontrol tedbirine karar verilen veya tahliye
edilip de hakkında adli kontrol tedbiri uygulanan şüpheli veya sanığın takibine
ilişkin hükümleri de kapsamaktadır. Ancak, maddenin metniyle maddenin gerekçesi
karşılaştırıldığında, maddenin gerekçesinin maddeyi izah etmekten uzak olduğu
görülmektedir. Madde metninde, tutuklu ve hükümlülerden bahsetmesine karşın,
madde gerekçesinde “toplum içerisine bırakılan bazı hükümlüleri devamlı surette
kontrol altında tutmak ve izlemek için elektronik cihazlardan
yararlanılabilmesine imkân sağlamak” ifadesi kullanılmıştır. Yani daha
açıkçası, madde metninde “tutuklu” ve “hükümlü” kavramları birlikte
kullanılmışken, maddenin gerekçesinde “tutuklu”, “şüpheli”, “sanık”
kavramlarına yer verilmemiş sadece “hükümlü” kavramına yer verilmiştir.
Dolayısıyla her ne kadar asıl olan maddenin metni olmakla birlikte maddenin
gerekçesinin son derece eksik ve hatalı olduğu, dolayısıyla izaha muhtaç olduğu
görülmektedir.
Diğer taraftan, yine bu kapsamda Ceza
Muhakemeleri Kanunu’nun 109’uncu maddesi gereği, ancak üst sınırı üç yıla kadar
veya daha az hapis cezası gerektiren bir suç nedeniyle yürütülen bir soruşturmada adli kontrol sistemine
başvurulabilecektir. Yani, CMK’nın 109’uncu maddesine göre üst sınırı üç yıldan
daha fazla hapis cezası gerektiren bir suçun soruşturması veya kovuşturması
sırasında tutuklama tedbirinin yerine adli kontrol tedbirinin hükmedilmesi bu maddeye göre
mümkün değildir. Dolayısıyla, CMK’nın 109’uncu maddesindeki bu sınırlama
karşısında şu an itibarıyla yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda verilen
tutuklama kararlarında arzu edilen neticeye ulaşılmasının mümkün olmadığı açıkça
görülmektedir.
Değerli milletvekilleri, başta değerli
milletvekillerimiz Sayın Haberal, Sayın Balbay olmak üzere bugün Parlamentoda
olması gereken, bizlerle birlikte yasama görevini yapmaları gereken 8
milletvekilimiz, 100’ü aşkın gazeteci, 300’ü aşkın subay, astsubay, 600’ü aşkın
öğrencinin de aralarında bulunduğu binlerce insan tutukludur.
Adalet ve Kalkınma Partisinin -az önce
de ifade ettiğim gibi- ileri demokrasi anlayışıyla birlikte bugün ülkemizdeki
tutuklu ve hükümlü sayıları cumhuriyet tarihi rekorları kırmaktadır. Siyasal
iktidar, cezaevlerinde yer kalmadığı için yeni cezaevleri yaptırmakla övünür
hâle gelmiştir. Ülkemizdeki tutuklama kararları ise maalesef, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin tespitiyle “basmakalıp” gerekçelerle verilmektedir ve bu
durum artık münferit olmaktan çıkmış, sistematik bir soruna dönüşmüştür.
Evrensel hukukta tutuksuz yargılamanın
esas, tutukluluğun istisnai bir durum olmasına karşın, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına, Anayasa’mızın masumiyet karinesine yönelik 38’nci
maddesine ve Anayasa’mızın uluslararası sözleşmelerin iç hukuk hükmünde
olduğuna dair 90’ıncı maddelerinin açık hükümlerine rağmen, bugün binlerce
insan, haklarında suçun sübutuna yönelik bir mahkeme kararı olmaksızın somut
delillere dayanmayan soyut iddialarla cezaevlerinde çürütülmektedir. Buna,
Sayın Mustafa Balbay, Sayın Haberal ve milletvekillerimiz de dâhildir.
Değerli milletvekilleri, telafisi
mümkün olmayan sonuçlar doğuran bu uzun tutukluluklar nedeniyle, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, 2009 yılından bu yana ülkemizi yüzlerce kez mahkûm etmiştir.
Bu mahkûmiyet kararlarına baktığımızda da hep aynı gerekçeler karşımıza
çıkmaktadır. Bir, yargılamada makul süre aşılmıştır. İki, uzun süren
tutukluluklar ceza yerine geçmektedir. Üç, uzun süren tutuklamalar ağır bir
insan hakkı ihlalidir.
Değerli milletvekilleri, yine tüm
dünyadaki 35 bin terör suçlusunun 12 bini bugün Türkiye’dedir. Dünya nüfusunun
yaklaşık yüzde 1’ine sahip olan ülkemiz, Sayın Başbakanın savcılığa
soyunmasının ve iktidara muhalif tüm kesimlere terör örgütü üyesi muamelesi
yapılmasının sonucu olarak maalesef tüm dünyadaki terörle suçlanan insan
sayısının üçte 1’ini bünyesinde barındıran bir ülke konumuna gelmiştir ülkemiz.
Bugün “Parasız eğitim istiyoruz.”
dediği için, pankart açma, yumurta atma gibi Batı demokrasilerinde son derece
sıradan ve meşru eylemleri gerçekleştirdiği için yüzlerce, binlerce üniversite
öğrencisi, özel yetkili mahkemelerde terör örgütü suçlamasıyla son derece ağır
yaptırımlarla karşı karşıyadır.
Nitekim, Uluslararası Yargı Reformu
Sempozyumu’nda Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın “Yeni mağdurlar
ve mazlumlar yaratılmasın. Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyiz.”
şeklindeki ifadeleri, Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak’ın “Adaletten uzaklaşan zorba
yönetimlerin ömrü uzun olmamıştır.” şeklindeki saptamalarıyla yargının baskı
altına alınmamasına yönelik söylemleri ülkemizde ve yargımızda yaşanan sürecin
açık yansımalarıdır.
Sadece iç çevrelere göre değil, daha
düne kadar Adalet ve Kalkınma Partisini reformist parti olarak gören, Adalet ve
Kalkınma Partisine toz kondurmayan, Adalet ve Kalkınma Partisini her şart ve
koşulda destekleyen Avrupa Birliği temsilcilerine göre de artık Türkiye’deki
gelişmeler anlaşılması zor, kaygı verici ve kabul edilemeyecek gelişmelerdir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
gelişmeler ışığında bugün görüşmekte olduğumuz Denetimli Serbestlik Yasa
Tasarısı yararlanacak hükümler açısından olumlu olmakla birlikte son derece
yetersiz, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı, yargının
temel sorunlarını çözmenin ve adaleti sağlamanın ötesinde yatacak yer
bulunmayan cezaevlerini kısmen rahatlatmaya dönük, alınacak personel sayısı ve
idare hukukunun temel ilkelerine aykırı görevlendirmeler itibarıyla da
kadrolaşmaya yönelik bir düzenlemedir.
Yargının sorunlarının çözülmesi için bu
Denetimli Serbestlik Yasa Tasarısı’nın işte Adalet Komisyonunda görüşülen
Üçüncü Yargı Reformu Paketi’nin de dışında, Anayasa’mızın başlangıç kısmında
ifadesini bulan kuvvetler ayrılığı ilkesinin sonucu olarak yürütmeye karşı
yargının bağımsızlığını sağlayacak, âdeta Adalet Bakanlığının ikinci
müsteşarlığına dönüşen Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulunu hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığı ilkelerine göre yeniden
yapılandıracak, AKP İktidarının ve cemaatleşen güç odaklarının yarattığı korku
devletinin bir aracı hâline dönüşen özel yetkili mahkemeleri hukuk devletinin
sınırları içerisinde olan mahkemelere dönüştürecek, atama şeklindeki seçim ve
blok listeyle yeniden yapılandırılan yüksek mahkemeleri özüne ve görev
anlayışına geri döndürecek ve nihayet bugün aramızda olması gereken tutuklu
milletvekili arkadaşlarımızın da Parlamentoda görevlerini yapmalarına olanak
sağlayacak daha köklü, daha gerçekçi, daha adaletli düzenlemelere ihtiyaç
vardır.
Ben bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
Gruplar adına üçüncü konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye
Milletvekili.
Sayın Türkoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 207 sıra
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli
Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime, iki gün evvel Dil Tarih
Coğrafya Fakültesinde meydana gelen olaylara değinerek başlamak istiyorum. 3
Nisan günü iki ayrı grup arasında meydana gelen kavga olayında, önce güvenlik
güçlerini Fakülteye davet eden, sonra olay tam sakinleşmeden çevik kuvveti
gönderen ve 12 vatanperver genci 300 bölücü anlayışın önüne atan okul
yönetimini şiddetle kınıyorum. Bu 12 vatanperver genci, aynı 12 Eylül
mantığıyla “Bir sizden, bir onlardan.” anlayışıyla okula almayan Fakülte
yönetimini ve Rektörlüğü adil olmaya davet ediyorum.
Avukatlarımızın bu önemli gününü de
kutladığımı ifade etmek istiyorum.
Tasarıyla hedeflenen amacın, ceza ve
infaz kurumlarında uzun süre kalan hükümlülerin kaybolan iş, aile ve sosyal
ortamlarını düzeltmesi için salıverilme sonrasında verilecek yardım ve destekle
toplum içerisine bırakılması ve cezaevinde amaçlanan ıslah işlemine denetim ve
gözetim altında toplum içinde de devam edilmesidir. “Suçluların topluma
kazandırılması.” diye de özetlenebilecek bu amacın, tasarıyla getirilen
düzenleme ile iyi bir uygulama sonucu ortaya sosyal anlamda önemli bir fayda
getireceği sağlıklı bir beklentidir. Çünkü düzenlemeyle, kapsam dâhilindeki
kişilere, kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalıştırma, zorunlu eğitim
programlarına katılma ve seyahat sınırlaması getirilmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
tasarıya olumlu baktığımızı ve desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Tabii, bu kısmi nitelikli af
sayılabilecek haktan yararlanabilmek için şartlı salıvermeye bir yıl ve daha az
süresi kalmak ve iyi hâlli olmak şartlarını taşımak gerekmektedir. Diğer
yandan, son dönemdeki uzun süreli tutuklamaların ve sık sık verilen tutuklama
kararlarının önüne de geçilmek istenmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; aslında tasarının içinde saklı olan şeyleri de görmemiz
gerekmektedir. Öncelikle tasarı, normal kapasitesi 80 bin olan cezaevleri,
sıkıştırılmış kapasitesi 116 bin olmasına rağmen, bugün 132 bin civarında
tutuklu ve hükümlüyü barındırmaktadır. Tasarıyla yaklaşık 15 bin kişi denetimli
serbestlikten yararlanacak ve cezaevlerinden salıverileceklerdir.
Peki, daha sonra bu boşalan yerler ne
olacak, kimlerle doldurulacak? Mevcut ceza ve infaz rejimimizin önemli
sorunları nasıl ve ne zaman giderilecek? Ceza infaz koruma memurlarının
sorunları -ki başta çalışma koşulları ve özlük hakları bu kürsüden çok kez dile
getirildi- ne zaman çözülecek?
Peki, cezaevlerinin ıslah etme özelliği
ne durumdadır? İşte, Pozantı Cezaevi, sorun kamuoyu tarafından öğrenilirse bir
hamaset, üst perdeden konuşmalar. Çözüm? Çözüm, Pozantı’dan al Sincan’a taşı;
işte çözüm. Hâlbuki ele alınması gereken şey, ceza infaz sisteminin tüm
unsurlarının sorunlarıdır.
İnfaz hizmetlerinin etkinliğinin
artırılması için fiziki ve teknik altyapı eksiklikleri giderilmeli, teşkilat ve
personel yapısı güçlendirilmelidir. Tutuklu ve hükümlülerin ceza infaz
kurumlarında insan onuruna yakışır bir biçimde ve güvenlik içerisinde
barındırılmaları, iaşeleri, tedavileri, sevk ve nakilleri, eğitimleri ile
rehabilitasyonları yapılmalı, üretimde kalmaları sağlanmalıdır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bu teklif vesilesiyle Türkiye’de çok konuşulan adalet sistemi
ve ceza rejimine ilişkin değerlendirmelerimizi de aktarmak istiyorum. Şu anda
çatısı altında bulunduğumuz yüce Meclisin Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul
Milletvekili Engin Alan gibi birçok unsuru Anayasa ve kanunlara aykırı
yorumlarla tutukludur. Sayın Engin Alan bizlere yazdığı mektupta adalet
istediğini ama önce kendisi için değil, arkadaşları için adalet istediğini
ifade etmektedir. Bizlere düşen ise haksızlık karşısında susmamaktır. İktidar
partisi, Meclis çoğunluğu olmasına rağmen demokrasiyi ve millî egemenliği bu
ayıptan kurtaracak adımları atmamakta, kendi önceliklerini Meclis gündemine
taşımaktadır. Bunu kınadığımı sizlere arz etmek istiyorum.
Uzun tutukluluk sürelerine ilişkin
düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına rağmen hâlâ yerinde durmaktadır. Türkiye’de 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddelerine göre tutukluluk süresi on yıla kadar
çıkabilmektedir. Bu süre Avusturya’da iki yıl, Almanya’da altı ay, İskoçya’da
yüz on gün, Fransa’da dört yıl. Peki, tutukluların hüküm giyme oranı ne? Bu
oran Türkiye’de yüzde 50-60 civarında, yani 10 tutukludan 4’ü, 5’i suçsuz yere
yatıyor. Diğer ülkelerde bu oran, Japonya’da tutukluların yüzde 99,9’u hüküm
giymekte, Çin ve Kore’de 99,6’sı, Fransa’da 98,9’u, Almanya’da da 96,5’i,
İngiltere’de 90,3’ü. Bu rakamlara göre Türkiye’de tutukluların hüküm giyme
oranı, çok vahim seviyededir. On yıllık AKP İktidarı reform yapacaksa tutuklama
rakamlarını hüküm rakamlarına eşitleyecek düzenlemeler getirmelidir. Anayasa
referandumunda Türk milletini aldatıp, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’yı ele
geçirip, üstüne biraz da adliye binası, cezaevi inşaatı ekleyip “yargı reformu”
diye kasım kasım kasılmak doğru bir anlayış değildir.
Son birkaç yıldır kamuoyunun gündeminde
ağırlığını iyice hissettirmeye başlayan uzun tutukluluk meselesi, artık hukuki
bir mesele olmaktan çıkmış ve toplumsal, siyasi, ahlaki ve vicdani bir mesele
hâline gelmiştir. İnsanlar, bir şafak vakti yataklarından kaldırılıp terör
zanlısı olarak gözaltına alındıktan sonra, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci
maddesi mucibince on yıl tutukluluğa mahkûm edilmektedirler. Yanlış duymadınız,
evet, artık yargı sistemimizde sanığın tutukluluğa mahkûm edilmesi şeklinde
yeni bir uygulama, yeni bir ceza yargılaması ve mahkûmiyet türü
geliştirilmiştir.
Esasen sizlerin de takdir edeceği
üzere, tutukluluk, kişi hürriyetini mahkûmiyet kararı olmaksızın kısıtlayan
istisnai ve geçici bir tedbirdir ancak bugün tutukluluğun gerekçe ve süresi
konusunda karşı karşıya bırakıldığımız durum dikkate alındığında, bu hâlin
istisna ve geçici olma niteliğinden çıkıp asli, yani genel ve kalıcı bir hâl
aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Tutuklama için gerekli olan kuvvetli suç
şüphesi, suçun gerçek niteliği, sanığın kaçma şüphesi ve delilleri karartma
kabiliyetine sahip olması gibi çağdaş, evrensel gerekçeler geçerlilik ve
bağlayıcılığını yitirmiş; bunların yerine sanığın peşin peşin cezalandırılması,
yargılamadan burnunun sürtülmesi, itibarsızlaştırılarak sindirilmesi arzusu
genel bir kural hâline gelmiştir.
Siz tutuklanmanıza sebep olan ve Türk
Ceza Kanunu’nda tarif edilen suçu işlememiş olabilirsiniz ya da sizin bu suçu
işleyecek alet, imkân ve kabiliyetiniz olmayabilir veya kaçma, delilleri
karartma gibi bir gücünüz kalmamış olabilir ama bunlar tali durumlardır. Asıl
dikkate alınacak husus, sizin Hükûmet politikalarına karşı muhalif fikirleriniz
var mı, bu fikirleri toplumsal zeminde yayabilecek alet, imkân ve kabiliyetine
sahip misiniz, halk üzerinde itibarınız var mı ve serbest kaldığınızda
muhalefete devam edip etmeyeceğiniz hususu olacaktır. Şayet bu koşullar
gerçekleşmişse bu durumda muhalefetin adı terörizme, barışçıl bir protesto
eylemi terör faaliyetine, yumurtalar molotofkokteyline, yazılmamış kitaplar
keleşe, gazete makaleleri antitank mayınına, İnternet sayfaları tank ve topa
dönüşmüş demektir. O hâlde siz terör örgütü üyesisiniz ve kafadan beş artı beş,
on yıl tutukluluğa mahkûm edilebilirsiniz. Yani bugün, ileri demokrasiye geçmiş
olan ülkemizde maalesef herkes suç işlemeyeceğine garanti verebilse de
tutuklanmayacağını ve terörist eylemlerden dolayı yargılanmayacağını garanti
edemez. İngiliz Başbakanı Churchill’den esinlenerek söyleyeyim. “Hiç kimse
sabah kapıyı çalanın sütçü olacağını garanti edemez.”
Türkiye son birkaç yılda neden bu
duruma geldi? Toplumda neden bir korku ve endişe düzeni hâkim oldu? Neden korku
imparatorluğunun birer yurttaşı hâline çevrildik? Bütün bu sorulara verilecek
cevaplar aynı noktada kesişmektedir: Dönüştürülen yargı, toplumun dönüşümünü de
tetiklemiştir. Evet, yargı dönüşmüştür, değişmiştir, yargının beslendiği
kaynaklar ve önemsediği değerler, kutsallar değişmiştir, öncelikler
farklılaşmıştır. Yaklaşık yüz yıldır, Tanzimat’tan bu yana çağdaş, evrensel
hukuktan beslenerek günümüze kadar devam eden süreçte demokrasi, hukuk devleti,
hukukun üstünlüğü, insan hak ve hürriyetlerinin geliştirilmesi, etkin
kullanımının sağlanması, kanun önünde eşitlik ve yargı bağımsızlığının yargının
birer kutsalı, vazgeçilmez değeri hâline getirilmesi yolunda oldukça önemli
mesafeler katedilmiştir. Yargı düzeni içerisinde hüküm veren her yargıç için bu
değerler birer yol gösterici olmuştur. Elbette yargı sicilimizin mükemmel olduğunu
iddia etmiyorum. Hatalı olduğunu düşündüğümüz, eleştirdiğimiz, vicdanımızın
makul bulmadığı kararlara şahit olmuşuzdur ancak bu hoşlanmadığımız kararlarda
dahi belirli bir vicdani ölçü ve kabul edilebilir bir meşruiyet mevcuttu. Söz
konusu kararlar en fazla bugün iktidarda bulunanlar tarafından eleştirilmişti.
Yargının ideolojik davrandığı, rejimi koruma ve kollama amacının başat olduğu,
yargının taraflı olduğu iddia edilmekteydi. Anayasa’yı değiştirerek yargının
tarafsız hâle getirileceği, ideolojik elbisesinin soyulacağı ve hukukun
üstünlüğünün sağlanacağı ifade edilmiş idi ancak sonuç böyle olmamıştır.
Değişen, yargının ideolojisi ve koruduğu değerler olmuştur.
Anayasa değişikliği sonrasında bu
evrensel değerlerin yerini iktidar ünsiyeti, ideolojik farklılıkların
meşruiyeti ve üstünlüğü ideolojik üstünlerin doğuştan haklılığı, korunmaya en
fazla mazhar kesimler, kanun devleti ve hikmeti hükûmet gibi kavramlar
almıştır. Hak ve adalet kavramları mutasyona uğramıştır. Hak ve haklıyı yasalar
değil, siyasi tercihler belirlemeye başlamıştır. Belirli bir din, mezhep,
felsefi inanç ve etnik gruba dâhil olmak, haklı olma için yeterli bir neden
hâline gelmiştir. Örneğin bölücü olmak size yasa dışı eylemlerde bulunma
hakkını kazandırırken, parasız üniversite istemek sizi terörist
yapabilmektedir.
Türkiye'nin dış güvenliğinden ve toprak
bütünlüğünden birinci derecede sorumlu olan eski Genelkurmay Başkanı, Türk
Silahlı Kuvvetlerine sızmış bir terörist olarak vasıflandırılıp, kırk yıldır
sol terör örgütleriyle mücadele etmiş bir emniyet müdürü sol terörist olarak
yargılanırken, diğer taraftan polisin KCK’yı yani silahlı bir terör örgütünü
kurmak, yönetmek ve terör eylemlerine karışmaktan ifadesini almak istediği
devlet görevlileri dokunulmaz ve yargılanmaz, layüsel kişilere
dönüştürülebilmektedir. Aynı mesleğe sahip ve benzer görevi yürüten bir kısım
kamu görevlisi ise, hafif suç iddialarına muhatap oldukları hâlde hâlâ tutuklu
olarak yargılanabilmektedirler.
Bu çifte standart durum, az önce
bahsettiğim birer ideolojik tercihi ifade etmektedir. Dolayısıyla,
tutuklanmanın kriteri sanıkların ne meslekleri ne görevleri ne de işlediği
iddia edilen suçların niteliği değildir. Siyasal ve yargısal iktidarın dünya
görüşüne aykırı bir inanışa sahipseniz, siz tutuklanmayı hak ediyorsunuz
demektir.
“Yargısal iktidar” kavramını bilinçli
olarak kullanıyorum. Ülkemizdeki son gelişmeler göstermektedir ki yargının
içerisinde bazen siyasal iktidarla paralel hareket eden, bazen de siyasal
iktidarla çatışan yeni bir iktidar odağı oluşmuştur. Bu odağın hem yargıdaki
atama ve terfilere hem de yargının aldığı kararlara müdahale ettiği şüphesi
giderek yoğunlaşmaktadır. Bunun bana göre en somut göstergesi gerek
Cumhurbaşkanının gerekse Başbakanın, Adalet Bakanının ve Meclis Başkanının,
uzun tutukluluk sürelerinden ve gereksiz tutuklamalardan şikâyet etmelerine
rağmen, yargının tutumunu değiştirmemekte ısrar etmesi, bulunduğu yerden bir
milim dahi geriye adım atmamasıdır.
İktidar Anayasa değiştirecek yasama
çoğunluğuna sahip olmasına rağmen, özel yetkili mahkemelerin kuruluş, görev ve
yetkileri ile uzun tutukluluk süreleri konusunda bir düzenleme yapamamaktadır.
Hükûmet yargı karşısında bütün
kabadayılığına rağmen acz içerisine düşmüştür. Yargıyı mezhepsel ve bürokratik
vesayet altında olmakla suçlayan iktidar kendi vesayetini kurmak için yaptığı
Anayasa değişiklikleriyle ideolojik bir tuzağa yakalanmıştır. Yargıyı kendi
vesayetine almak isterken yargı üzerindeki siyasal gücünü de kaybetmiş ve
belirli bir kadro hareketinin vesayeti altına sokmuştur.
Sözünü ettiğim yargısal iktidar yürütme
içerisindeki yandaşlarıyla birlikte artık siyasal iktidarı da tehdit eder hâle
gelmiştir. Sayın Başbakan her ne kadar “Seçilmişleri atanmışların -yani yargı
mensupları ve polisin- kölesi yapmayacağım.” dese de bunu kamuoyuna anlatma
mecburiyeti hissetmesi bile iktidarını bu kadrolarla paylaşmak zorunda
kaldığını ve işin kontrolünü kaybettiğini itiraf anlamına gelmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; demokrasilerde meşru zor kullanma tekeline sahip olan kolluk
ve silahlı güçler güçlü, terbiye edilmiş birer canavardır. Bu canavarın
zincirleri ise hukuk devleti ve yargıdır yani yargı bu canavarın kontrolünü
elinde tutan güçtür. Eğer yargı bu canavarın zincirlerini serbest bırakırsa
toplumu ona karşı ne siyasal iktidar ne de yasama koruyabilir. Bugün
yaşadığımız sorunun temelinde de bu vardır. Yargı, canavarın zincirlerini
serbest bırakmış ve bu canavarın çekiştirdiği yere savrulup durmaktadır.
Milyonlarca sayfayı bulan deliller,
telefon konuşmaları, CD’ler arasında savcılar bunaltılıp bunları okumasına bile
fırsat verilmeden sanıkların tutuklanması talep edilmekte; yargı, suç
iddialarının ağırlığı ve vahameti bahane edilerek tutuklamalara âdeta mecbur
bırakılmaktadır. Binlerce sayfa evrak okunmaya, buna bağlı olarak iddianameler
hazırlanmaya çalışılmaktadır. Tutuklamaya yapılan itirazlar, yine kolluk
tarafından psikolojik baskı altına alınan yargıçlar tarafından genel
gerekçelerle reddedilmek zorunda kalınmakta ve böylece insanlar, suçunu dahi
öğrenemeden yıllarca tutuklu kalabilmektedirler.
Elbette sanıklar suçlarını bilemez
çünkü savcı da onca evrakı okuyamadığı için o da bilmiyor. Önce savcı okuyacak,
anlayacak ki daha sonra sanığı suçlayacak, sanık da suçunu öğrenip, ona göre
savunma yapacak.
Şimdi, burada bir diğer önemli sorun
ortaya çıkıyor: Yıllarca tutuklu olarak yargıladığınız, tutukluluk itirazını
reddettiğiniz bir sanığı yargılamanın sonunda nasıl beraat ettireceksiniz?
Madem suçsuzdu, neden on yıl tutuklu yargıladınız diye sorulmayacak mı? Yargıcın
bu durumda sanığı beraat ettirmesini beklemek oldukça zordur. Yıllarca tutuklu
yargıladım, suçsuz da olsa, bari bir mahkûmiyet vereyim, gitsin temyizden
dönsün anlayışı hâkim olacaktır. Hrant Dink davasında yargıcın karar
gerekçesinde kullandığı ifadeler bu hususu teyit etmeye yeterlidir. Hâkim diyor
ki: “Ben çete olduğuna inanıyorum ama bunu ispat edecek delil bulamadım. Temyiz
bunu bozsun. Ben de temyiz gerekçesini dayanak gösterip, çeteden mahkûmiyet
vereyim.” Yargının bugün düştüğü durum budur.
Bağımsız bir yargı, adaletli bir
düzenin esas olduğu Türkiye ümidiyle Türk milletinin saygıdeğer
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Türkoğlu.
Gruplar adına son konuşmacı, Bartın
Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.
Sayın Tunç, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri
ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
geneli üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü; tüm
avukatlarımızın, tüm meslektaşlarımızın Avukatlar Günü’nü tebrik ediyorum,
başarılı bir meslek hayatı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarı ile
açık ceza infaz kurumunda geçirilen sürenin son bir yılının denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle dışarıda infaz edileceği yeni bir infaz
rejimi öngörülmekte, şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplumda elektronik
cihazların kullanılması suretiyle takip edilmesi amaçlanmaktadır.
Cezalandırmadaki temel amaç suçluların ıslahı ve topluma kazandırılmasıdır.
Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin en büyük kaygısı ceza infaz
kurumundan çıktıktan sonra hayata ve topluma uyum sağlayabilmesi sorunudur.
Ceza infaz kurumlarında uzun yıllar kalan hükümlülerin büyük çoğunluğu bu süre
zarfında işini, ailesini ve sosyal ortamını kaybetmiş olmaktadır. Bu nedenle,
kendilerine salıverilme sonrasında yardım ve destekte bulunulması
gerekmektedir. Bu kişilerin herhangi bir tedbir alınmadan toplum içine
bırakılması, birçok zorluğu hükümlünün tek başına üstlenmesi anlamına
gelecektir. Bu nedenle, hükümlülerin toplum içine kontrol altında, planlı bir
şekilde bırakılmaları ve dışarıda desteklenmeleri suçluların ıslahı ve topluma
kazandırılması bakımından kritik bir öneme sahiptir.
Denetimli serbestlik, şüpheli, sanık ve
hükümlülerin topluma uyum sağlamalarının kolaylaştırılması ve yeniden suç
işleme risklerinin azaltılması için kişiye göre belirlenmiş alternatif bir ceza
infaz sistemidir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tavsiye kararlarına uygun
olarak cezanın bir kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle
infazında hedeflenen asıl amaç, hükümlüleri topluma yeniden katılmaya
hazırlamak, cezaların infazında mümkün olduğunca yarı özgürlük, açık rejimler
ya da geçici yerleşmeler gibi belirli yöntemler kullanılmasını sağlamaktır. Bu infaz
rejimi vasıtasıyla hükümlülerin yeniden suç işleme risklerinin azaltılması,
sosyal hayata hazırlanmasına imkân sağlanması, tahliye şartlarına uyumunun
gerçekleştirilmesi, toplumsal kurallara uyma becerilerinin geliştirilmesiyle
toplumun hükümlüye olumsuz bakışının azaltılması amaçlanmaktır. Görüşmekte
olduğumuz bu tasarıyla açık ceza infaz kurumunda geçirilen sürenin son bir
yılının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle dışarıda infaz
edileceği yeni bir infaz rejimi öngörülmektedir. Ülkemiz genelindeki üç yüz
yetmiş üç ceza infaz kurumunda geçen ay itibarıyla toplam 130 bin civarında
hükümlü ve tutuklu barındırılmaktadır. 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza
Kanunu’muz ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un getirdiği
yeni hükümler nedeniyle genel olarak suçlardaki ceza miktarında artışlar olmuş,
Ceza İnfaz Kanunu’nda da şartla salıverilme süresi yüzde 40’dan yüzde 67’ye
çıkarılmıştır. Yani önceki sistemde on yıl hapis cezası alan dört yıl hapis
yatarken, yeni sistemde on yıl ceza alan yedi yıl hapis yatmakta, bu da
cezaevlerindeki mahkûm sayısını artırmaktadır.
2003 yılından bugüne kadar uluslararası
standartlara uygun, güvenlikli, mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon
işlemlerine uygun kırktan fazla ceza infaz kurumu inşa edilmiş olmasına rağmen,
yeni yasalarımızda cezaların ve infaz sürelerinin artırılması nedeniyle
cezaevlerindeki sayı artmaya devam etmiştir. Son yıllarda işlenen suçların ve
suçluların arttığı, bu nedenle cezaevlerinin dolduğu yönündeki görüşlere
katılmak mümkün değildir. Son yıllarda cezaların caydırıcı olması, toplumda
huzur ve güvenin sağlanması açısından tedbirler alınmış, yeni Ceza Kanunu’nda
genel olarak ceza miktarları artırılmış ve Ceza İnfaz Kanunu’nda da infaz
süreleri artırılmıştır. Bu nedenlerle, cezaevlerinde meydana gelen
kalabalıklaşmanın ceza infaz kurumlarında güvenlik problemlerine ve
huzursuzluklara neden olmaması için gerekli tedbirler de alınmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz tasarıyla getirilen düzenleme de bu tedbirlerden biridir.
Tasarıya getirilen eleştirilere
katılmak mümkün değildir. Yapılan değişiklikle ceza süresinde bir değişikliğe
neden olunmamaktadır, koşullu salıverilme tarihi değiştirilmemektedir,
düzenleme bir af niteliğinde değildir, mahkemelere yeni bir iş yüklememektedir,
dosyaların yeniden ele alınmasını gerektirmeyecektir. Getirilen düzenlemeden
yararlanılabilmesi için hükümlünün son altı ayını kesintisiz olarak açık ceza
infaz kurumunda geçirmesi, iyi hâlli olması, koşullu salıverilme tarihine bir
yıl veya daha az bir süre kalması gerekmektedir. Bu şartların varlığı hâlinde,
kararı infaz hâkimi verecektir. Açığa ayrılma hakkını kazanmış olmasına rağmen,
kapasite yetersizliği, sağlık durumu, talep yokluğu gibi nedenlerle açık ceza
infaz kurumuna ayrılamayan hükümlüler bir defaya mahsus olmak üzere bu
düzenlemeden yararlanabileceklerdir.
Tasarıda, bu tasarıdan yararlanamayacak
hükümlüler de açıkça belirtilmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
mahkûm olanlar, örgüt ve terör suçlarından hükümlü olanlar, haklarında ikinci
defa tekerrür hükümleri uygulananlar, haklarında iyi hâl kararı verilse bile 2
kez hücreye koyma cezası alanlar, koşullu salıverilme kararının geri alınması
nedeniyle kalan cezası infaz edilmekte olanlar, kapalı ve açık ceza infaz
kurumlarından firar edenler açık ceza infaz kurumundan ayrılamazlar. Bu
kişiler, getirilen bu yeni düzenlemeden yararlanamayacaklardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının yasalaşması hâlinde yaklaşık 13 bin-15 bin civarındaki hükümlünün bu
uygulamadan yararlanabileceği tahmin edilmektedir. Bu da önemli bir tasarruf
sağlayacaktır. Diğer taraftan, yeni ceza infaz kurumlarının inşa edilmesine de
gerek kalmayacağından burada da önemli bir tasarruf sağlanmış olacaktır.
Hükümlülerin koşullu salıverilme tarihine
kadar kamuya yararlı bir işte ücretsiz olarak çalıştırılmasına dair
düzenlemenin, Anayasa’nın “zorla çalıştırma ve angarya yasağı” kurallarına
aykırı olduğu yönünde görüş burada biraz önce ifade edilmişti. Bu görüşe de
katılmak mümkün değildir. İki hususu göz önünde bulundurduğumuzda düzenlemenin
“zorla çalıştırma ve angarya yasağı” kuralı kapsamında değerlendirilmeyeceği
açıktır. Bunlardan biri, çalışmanın hükümlünün isteğine bağlı olması,
dolayısıyla da hükümlünün istemediği takdirde çalıştırılmaması; bir diğeri de
kamuya yararlı bir işte ücretsiz çalışmanın seçenek yaptırım olmasıdır.
Tasarı ile öngörülen düzenlemenin kısmi
ve örtülü bir af niteliğinde olduğu ve bu nedenle de “cezaların caydırıcılığı”
ilkesine aykırı olduğu yönündeki görüşler de yerinde değildir. Çağdaş infaz
sistemlerinin temel amacı, hükümlünün sosyalleşmesini teşvik etmek, yeniden suç
işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, üretken, kanunlara ve toplumsal
kurallara saygılı ve sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır.
Tasarıyla öngörülen düzenlemeyle hükümlülerin dış dünyayla ilişki kurmaları
sağlanmakta ve toplumsal hayata uyum sağlamalarında geçiş süreci
öngörülmektedir. Bu nedenledir ki tasarı, çağdaş ceza sistemlerinin bir
gereğidir, kısmi ve örtülü bir af özelliği arz etmemektedir. Denetimin
serbestlik tedbirlerine uyulmamasına bağlanan yaptırımlar nedeniyle de
düzenlemenin af niteliğinde olmadığı açıktır.
Tasarıya göre, şartla tahliyesine bir
yıl ve daha az süre kalan hükümlüler bu düzenlemeden yararlanabilmektedirler.
Ancak, gerek tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve gerekse diğer
uluslararası belgelerde yer alan çocuk haklarıyla ilgili, kabul gören evrensel
ilkeler dikkate alındığında, “çocuğun yüksek yararı” temel düşüncesinden
hareketle 0-6 yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl
veya daha az süre kalan kadın hükümlüler ile maruz kaldıkları ağır bir
hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen
hükümlüler için özel bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılayacak
bir önerge hazırlığı da mevcuttur. Bu önergenin kabulüyle birlikte tasarının
kapsamı da genişleyecek ve yararlanan sayısı da artmış olacaktır.
Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü
ve tutukluların ruh ve beden sağlığını koruyucu, geliştirici programları
araştırarak uygulamak ne kadar önemliyse, bunların topluma uyum sağlamasına ve
toplum hayatına geri dönmelerine yardımcı olmak da aynı derecede önemlidir.
Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili
eleştirileri yaparken de, burada, AK PARTİ’yi ve Hükûmeti sorumlu tutan
beyanlarda bulunulmuştur. Bu eleştirilere de katılmak mümkün değildir. Son
yıllarda, özellikle, gerek mevzuatımızda yapılan düzenlemeler gerek Anayasa
değişiklikleri -2010 referandumu- gerçekten yargı bağımsızlığı, hukukun
üstünlüğünün tesisi, yargının siyasallaşmasının önlenmesi açısından çok önemli
değişiklikler, düzenlemeler yapılmıştır. Biz de yargının siyasallaşmasına
karşıyız. Geçmişte, yargı, siyasallaşmış olabilir, belki arka bahçe olarak
kullanılmış olabilir ama bundan sonra, yargının, kimsenin arka bahçesi olarak
kullanılmasını biz de istemiyoruz, tasvip etmiyoruz.
Görüşmekte olduğumuz tasarı, hükümlüyü
topluma kazandıracak çok önemli bir tasarıdır ve toplumun sürece dâhil olacağı
bir ceza infaz sistemini amaçlayan bu tasarının yasalaşması dileğiyle,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Başka söz isteyen yok.
Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sisteme giren arkadaşımız yok.
Dolayısıyla, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI
HAKKINDA KANUN İLE DENETİMLİ SERBESTLİK VE YARDIM MERKEZLERİ İLE KORUMA
KURULLARI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 105 inci
maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 105/A maddesi eklenmiştir.
"Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanarak cezanın infazı
MADDE 105/A- (1) Hükümlülerin dış
dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini
temin etmek amacıyla;
a) Açık ceza infaz kurumunda cezasının
son altı ayını kesintisiz olarak geçiren,
b) Çocuk eğitimevinde toplam cezasının
beşte birini tamamlayan,
koşullu salıverilmesine bir yıl veya
daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu
salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında
hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, infaz hâkimi tarafından karar
verilebilir.
(2) Açık ceza infaz kurumuna ayrılma
şartları oluşmasına karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz
kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilen
iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluşmasından
itibaren en az altı aylık sürenin geçmiş olması durumunda, diğer şartları da
taşımaları halinde, birinci fıkrada düzenlenen infaz usulünden
yararlanabilirler.
(3) Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle cezasının infazına karar verilen hükümlünün, koşullu
salıverilme tarihine kadar;
a) Kamuya yararlı bir işte ücretsiz
olarak çalıştırılması,
b) Bir konut veya bölgede denetim ve
gözetim altında bulundurulması,
c) Belirlenen yer veya bölgelere
gitmemesi,
d) Belirlenen programlara katılması,
yükümlülüklerinden bir veya birden
fazlasına tabi tutulmasına, denetimli serbestlik müdürlüğünce karar verilir.
Hükümlünün risk ve ihtiyaçları dikkate alınarak yükümlülükleri
değiştirilebilir.
(4) Hükümlünün;
a) Ceza infaz kurumundan ayrıldıktan
sonra, talebinde belirttiği denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde
müracaat etmemesi,
b) Hakkında belirlenen yükümlülüklere,
denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme
programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve
önerileriyle hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi,
c) Ceza infaz kurumuna geri dönmek
istemesi,
hâlinde, denetimli serbestlik
müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının
infazı için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine, infaz hâkimi tarafından
karar verilir.
(5) Hükümlü hakkında;
a) İşlediği iddia olunan başka bir
suçtan dolayı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinde sayılan
nedenlerle tutuklama kararı verilmesi,
b) Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmaya başlanmasından önce işlediği iddia olunan ve cezasının üst sınırı
yedi yıldan az olmayan bir suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturmaya devam
edilmesi,
c) Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmaya başlandıktan sonra işlediği iddia olunan ve cezasının alt sınırı
bir yıl veya daha fazla olan kasıtlı bir suçtan dolayı soruşturma veya
kovuşturma başlatılması,
hâlinde, denetimli serbestlik
müdürlüğünün talebi üzerine, infaz hâkimi tarafından, hükümlünün kapalı ceza
infaz kurumuna gönderilmesine karar verilir. Hükümlü hakkında soruşturma
sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı veya kovuşturma sonucunda beraat, ceza
verilmesine yer olmadığı, davanın reddi veya düşme kararı verilmesi hâlinde,
hükümlünün cezasının infazına denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak devam
olunmasına infaz hâkimi tarafından karar verilir.
(6) Denetimli serbestlik müdürlüğüne
müracaat etmesi gereken sürenin bitiminden itibaren iki gün geçmiş olmasına
karşın müracaat etmeyenler ile kapalı ceza infaz kurumuna iade kararı
verilmesine rağmen iki gün içinde en yakın Cumhuriyet başsavcılığına teslim
olmayan hükümlüler hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 292 nci ve 293
üncü maddelerinde yazılı hükümler uygulanır.
(7) Yükümlülüklerin gereklerine ve
denetim planına uygun davranan hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında
denetimli serbestlik müdürlüğü tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, 107 nci
ve 108 inci maddeler uyarınca işlem yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir.
(8) Denetimli serbestlik tedbiri
uygulanarak cezaların infazına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür.
Buyurun Sayın Gür. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, grubum adına,
kamuoyunda “denetimli serbestlik” diye anılan yasa üzerine söz almış
bulunmaktayım.
Bugün 5 Nisan. Öncelikle 5 Nisan
Avukatlar Günü’nü kutluyorum. Savunma görevi yapan bütün avukat
arkadaşlarımızın ve şu anda cezaevinde bulunan 38 avukat arkadaşımızın da bir
an önce özgürlüklerine kavuşmasını diliyorum. Onlara buradan sevgi ve
saygılarımızı iletiyoruz.
Değerli arkadaşlar, cezaevleri ve infaz
sistemimiz çok sorunlu. Avrupa Birliği üyesi olma yolundaki Türkiye’de İnfaz
Kanunu ve topyekûn infaz sistemi son derece geri, sorunlu ve âdeta büyük bir
sorunlar yumağı hâline gelmiş durumda. Fakat bu konuda da kâh ülkemizin
olanakları kâh uygulama gerekçe gösterilerek İnfaz Kanunu’nda istenilen
reformlar, derinlikli reformlar yapılamamıştır.
Değerli arkadaşlar, son bir aylık bir
sürede yaklaşık yedi cezaevini gezdim. Bu yedi cezaevini -Sayın Bakanın da
biraz önce söylediği gibi- bir milletvekili olarak gerçekten sorunsuz gezdik,
kiminle görüşmek istiyorsak onlarla görüştük. Tabii gittiğimizde sadece tutuklu
ya da hükümlüleri, görüşmek istediğimiz insanları ziyaret etmedik, onlarla
görüşmedik; cezaevleri ziyaretinde cezaevi personeliyle de görüştük. Özellikle
müdürlerle, infaz koruma görevini yerine getiren infaz koruma memurlarıyla ve
diğer yardımcı personelle de görüşme fırsatı bulduk ve onların da sorunlarını
dinleme olanağı bulduk. Sadece cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerle değil
onların yakınlarıyla da görüştük, cezaevi kapısı önünde bekleyen ve çocuklarını
görmeye gelen, yakınlarını görmeye gelen yüzlerce insanla karşılaştık ve onları
da dinledik. Onlar da sorunlarını bize dile getirdiler ve burada, bu kürsüde
sizlere aktarmamızı istediler ve dilediler.
Değerli arkadaşlar, ceza infaz
sistemini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde üç temel nokta üzerinde
eleştirilerimizi, düşüncelerimizi ve önerilerimizi burada, bu kürsüde sizlerle
paylaşmak istiyoruz. Birinci önemli konu, ceza infaz kurumlarının fiziki koşullarıdır.
Sayın Bakan da, cezaevini ziyaret eden birçok arkadaş da bu işe vâkıftır ki
gerçekten, son derece kötü koşullara sahip olan ceza infaz kurumları,
tutukevleri, cezaevleri var. Bu yeni tip cezaevlerinin, yüksek güvenlikli
cezaevlerinin fiziki koşullarını bir tarafa bırakırsak, eskiden kalan, M tipi
ya da E tipi denilen cezaevleri ya da kadın cezaevleri ya da çocuklar için inşa
edilen cezaevleri, eskiden beri yapılan cezaevleri fiziki koşullar itibarıyla
insanların kalmasına, orada yaşamlarını idame ettirmesine ya da uzun tutukluluk
ya da hükümlü statüsünde kalanların yaşamlarını sürdürecekleri nitelikte değil.
Bunu herhâlde en iyi, Sayın Bakanımız biliyor.
Örneğin, Muş E Tipi Cezaevini ziyaret
ettim değerli arkadaşlar, orası bir E tipi cezaevi. Biliyorsunuz, bu yıl Muş ve
Bitlis bölgesinde çok yoğun kar yağışı söz konusuydu. Kar yağışının olduğu
zamandan bu yana yani yaklaşık üç aydır, dört aydır hükümlü ve tutuklular
havalandırmayı kullanamamaktadır değerli arkadaşlar. Bu da cezaevinin hem
mimari açıdan hem de fiziki açıdan yetersizliğinin en iyi, en güncel
kanıtlarından birisi.
Değerli arkadaşlar, burada
tartışacağımız ikinci konu da ceza infaz rejimidir, yani mevzuattır, Sayın
Bakanın söz ettiği mevzuattır. Emin olun ki yürürlükteki mevzuat da son derece
geri, insan onuruna aykırı, özellikle disiplin cezaları açısından insan onuruna
aykırı, uygulamada insan onurunu ayaklar altına alacak, birçok insan hakları
ihlallerine neden olacak durumdadır. Onun için, bu tür, tek tek, yasaları
getirip palyatif çözümler yaratacağımıza, daha özlü, daha derinlikli, daha
radikal çözümler, özellikle İnfaz Yasası’nda daha radikal çözümler, reformlar
yapmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ceza infaz rejimi
insan hakları ihlalleri üreten bir durumda. Özellikle kadın hükümlülerin,
tutukluların nakli sırasında, bir cezaevinden bir cezaevine nakli sırasında ya
da cezaevine kabulü sırasında üstündeki iç çamaşırına kadar çıkarmaya
zorlanması, cezaevine girişinde kötü muameleyle karşılaşması bizim burada
gündeme getirmemiz gereken ve ceza infaz rejiminin en kötü uygulaması olarak
eleştirmemiz gereken konulardan birisidir. Bu konuda gerçekten hem kadın
tutuklu ve hükümlüler hem de erkek tutuklu ve hükümlüler ve nihayetine çocuk
tutuklu ve hükümlüler de bu onur kırıcı davranışlardan son derece rahatsız
olduklarını bize dile getirdiler. Özellikle cezaevlerinin dış güvenliğini
sağlayan jandarmanın, ringlerde alınıp götürülürken, mahkemeye sevk, hastaneye
sevk ya da bir cezaevinden bir cezaevine nakil sırasında son derece kötü muameleyle
karşılaştıklarını duyduk, gördük, burada da Sayın Bakanımız buradayken bunu
dile getirmek istiyoruz.
Bir de tabii hep eleştirirken önermek
de gerekiyor, doğru yapılanları da söylemek gerekiyor. Burada, cezaevi dış
güvenliğinin tümünün, değerli arkadaşlar, bir an önce jandarmadan alınması
gerekiyor. Artık çağdaş ülkelerde ve Avrupa Birliği yolunda ilerleyen bir
ülkede jandarmanın cezaevlerinin dış güvenliğini sağlamasının imkânı yoktur,
mümkünü de yoktur. Bu nedenle, bir an önce, bu, cezaevi dış güvenliğini
sağlayan, Adalet Bakanlığına bağlı kolluk gücünün oluşturulması bizim
önerimizdir.
Değerli arkadaşlar, cezaevlerindeki
sorunlar konusunda, özellikle iaşe bedeli konusunda çok ciddi sıkıntılar var.
Bakın, üç öğün bir hükümlünün ve bir tutuklunun günlük iaşe bedeli 4 liradır.
Sayın Bakana 4 lirayı verelim, eğer Sayın Bakan ya da herhangi birimiz 4
lirayla bir günlük iaşe bedelimizi karşılarsak… Bizim, devletin uhdesinde o
hükümlülerin ve tutukluların iaşe bedellerini yeniden düzenlememiz, yeniden
düşünmemiz lazım. Gerçekten, birçok cezaevinde bu yetersiz iaşe bedeli
nedeniyle yetersiz beslenme olduğunu, aslında birçok hastalığın, birçok sağlık
sorununun sırf bu nedenle çıktığını da belirtmek isterim.
Yine, nakiller ve sevkler konusunda
ciddi problemler var. Özellikle cezaevi ring araçlarının son derece geri ve
yetersiz olması, modellerinin çok eski olması, sevkler sırasında sık sık
arızalanması… Biliyorsunuz, Van’dan yapılan bir sevk sırasında da tutuklu ve
hükümlüler yanarak can vermişti. Bunların iyileştirilmesi gerekiyor.
Yine, değerli arkadaşlar, sağlık son
derece önemli bir problem. Sadece aile hekimlerinin haftanın birkaç günü
cezaevlerini ziyaret ederek birkaç bin nüfuslu cezaevlerinin sağlık
sorunlarının giderilmeyeceği de ortada.
Değerli arkadaşlar, burada cezaevi
personelinin özlük haklarına da değinmek gerekir. Özellikle, içeride görev
yapan infaz koruma memurlarının da tıpkı bir hükümlü gibi ya da bir tutuklu
gibi saatlerce cezaevinde kapalı kaldığını belirtmek lazım. Onların da insan
olduğunu unutmamamız gerekir. Özellikle ceza infaz memurlarının, infaz koruma
memurlarının ve cezaevi yardımcı personelinin tamamının özlük haklarının,
yıpranma paylarının düşünülerek yeniden düzenlenmesi ve onların haklarının,
cezaevi personelinin, emekçilerinin haklarının iade edilmesi gerekiyor.
Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili.
Sayın Dibek, buyurun.
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar -tümü üzerinde söz
alan arkadaşlarımız da aslında ayrıntılarıyla belirttiler- bence sorun şu: Niye
cezaevlerinde bu kadar insan yatıyor? Niçin cezaevlerimiz -sanıyorum- yüzde 110
ya da yüzde 106 kapasitede dolu? Yani bu sorunun kaynağı nedir? İşte birkaç gün
önce Türkiye’deki büyüme rakamlarını -sanıyorum- Başbakan da açıkladı, AKP
sözcüleri de açıkladı şaşaalı rakamlarla. İşte gazetelerde de var, çok büyük
bir büyüme oranından bahsediliyor da gerçi o da tartışılır yani büyümenin
altında yatan… İşte ne derler, nasıl büyüyoruz? Doğru mu büyüyoruz? Sağlıklı mı
büyüyoruz? Şişiyor muyuz? Hormonlu mu büyüyoruz? O da ayrı bir olay, ekonomik
tarafı. Ama orada o rakamları gazeteler, basın böyle çok güzel yazıyor fakat
nedense ne ithalattan bahsediyorlar ne cari açığımızdan ne dış açığımızdan ne
de borçlarımızdan bahsediyorlar. O ayrı bir sorun. Bir de bu tutuklamalardan,
hükümlülerden, cezaevlerindeki sayılardan, cezaevlerindeki insanların dramından
hiç bahsetmiyor değerli arkadaşlar basın, medya, sizler de bahsetmiyorsunuz.
İşte bu kanun -az önce arkadaşımız da
söyledi- palyatif bir çözüm getiriyor yani geçici bir çözüm getiren bir kanun.
Cezaevlerindeki bu doluluk oranlarını kısmen -yüzde 10 da değil aslında- yüzde
10 kadar cezaevlerini rahatlatacak, boşaltacak, beki biraz süre kazandıracak
sizlere, rahatlatacak ama sonrası ne olacak? Yani önümüzdeki yıl tekrar mı
geleceksiniz buraya benzer bir kanun değişikliğiyle? Farklı çözümlerle mi
geleceksiniz değerli arkadaşlar?
Bakın, 2005’te yeni çıkan yani yeni
yürürlüğe giren Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun… Aslında bu kanunlar yeni bir infaz
sistemini de öngörmüştü, onlarla ilgili hükümler var içerisinde. Yani neydi bu?
İşte denetimli serbestlik gibi hapishane dışında da insanların, hükümlülerin
cezalarının infazını çekeceği birtakım yöntemler, sistemler getirilmişti.
Aslında bu Kanun 2005’te çıktı yani denetimli serbestlik kurumunu getiren Kanun
2005’te çıkmıştı. Aradan yedi yıl geçti yani o kanunlardan sonra -2005’in
sanıyorum ağustosu, eylülü gibi olabilir, o Kanun çıktı ama- yedi yıl sonra bu
Kanun’da değişiklik yapan bu düzenlemeyi getiriyoruz, ilaveler getiriyoruz,
yeni birtakım yaklaşımlar getiriyoruz.
Gerçekten arkadaşlarımızın söylediği
gibi yani burada niyet işte cezaevlerini boşaltmak, oradaki hükümlülerin bir
kısmını dışarıya çıkartarak şu kısa dönemde hiç olmazsa bu sorunu aşmak olmasa,
değerli arkadaşlar, herhâlde bu değişikliklerin daha önce gelmiş olması lazım
yani niyet Avrupa’daki gibi olsa, işte
suçluların, hükümlülerin topluma kazandırılmasına yönelik birtakım
değerlendirmeler taşısanız bugüne kadar beklemezsiniz, bu değişiklikleri
getirirsiniz. Yani esas neden cezaevlerinin dolmuş olması, taşmış olması.
Az önce, daha doğrusu Meclis
açıldığında Barış ve Demokrasi Partisinin bir Meclis araştırma önergesi vardı
değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, bu cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin,
yakınlarının bulunduğu illerden çok uzak yerlerde cezalarını infaz etmelerine
yönelikti. AKP’den sözcü arkadaşımı dinlemiştim, konuşurken aslında o da ilginç
şeyler söyledi. “Niye insanlar işte bulunduğu yerlerde, ailelerine,
yakınlarına, sevdiklerine yakın yerlerdeki cezaevlerinde, en azından birbiriyle
iletişim kursunlar, birbirlerini görsünler, niye cezaların infazı yapılamıyor?”
diye BDP’li arkadaşlarımız haklı olarak
çok insani bir konuyu gündeme getirmişlerdi ama AKP’li sözcü arkadaşımız dedi
ki “Yahu, Türkiye’de cezaevleri yüzde 106 dolu yani kapasitesinin üzerinde ülke
toplamında ama Doğu-Güneydoğu Anadolu yüzde 160.” Yani orası iyice taşmış, çok fazla taşmış.
Dolayısıyla biraz daha rahat olan illere, biraz daha işte rahat edebilecekleri,
3 kişinin bir yatağı paylaşmayacağı, 2 kişinin bir yatağı paylaşacağı diyelim
illere o hükümlüleri veya tutukluları sevk ederek böyle bir çözüm buluyoruz ama
hiç kendisi şöyle bir şey söylemedi burada: Ya bu insanlar niye cezaevinde?
Niçin insanlar tutuklu? Niçin insanlar, işte 130 bin kişi cezaevinde, 135 bin
kişiyi barındırıyoruz değerli arkadaşlar? Bu konuda bir şey yok, onunla ilgili
bir çözüm önerisi yok değerli arkadaşlar.
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Yeni cezaevleri
yapılıyor.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Bakın bu
rakamlar hep söyleniyor. Ben farklı bir iki şey de söyleyeceğim ama sizin
oturup şunu düşünmeniz lazım. Zaman zaman ben de buradan söyledim kürsüden,
diğer arkadaşlarımız da söylediler: 2006’dan sonra birden bire, değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde yığılmalar başlamış. 2002 rakamlarıyla 2011 rakamları
arasında yüzde 100’ün üzerinde fark var yani 2002’de siz iktidara
geldiğinizdeki rakamlar cezaevlerindeki tutuklu hükümlü sayısı 59 bin, şimdi
130 bini aşmış. Yani Türkiye nüfusu ne kadar aştı arkadaşlar, ne kadar? Yani
yüzde 100’ün üzerinde, yüzde 120 gibi bir rakam var ama 2006’dan sonra bu sayı
çok ciddi bir şekilde artmış yani 2006’dan sonra 70 90 olmuş, 90 103 olmuş, 103
110 küsur olmuş, 111 120 olmuş, daha sonra 130 binleri falan geçmiş. Yani bence
bunu biraz sizin düşünmeniz lazım. Mutlu bir ülkede, insanların refah
içerisinde yaşadığı bir ülkede cezaevleri niye dolar, niye taşar? Büyüyorsak
cezaevlerinin küçülmesi lazım, ters orantılı olması lazım değerli arkadaşlar.
İnsanlar mutluysa cezaevlerine gitmemesi lazım, suç oranlarının düşmesi
gerekir. Bir tuhaflık var, bir tezatlık var. Bunu hiç değerlendirmiyorsunuz,
basın da bunu hiç görmüyor yani işte görmüyor, duymuyor, neyse onu
biliyorsunuz, onunla ilgili bir terim de var, onu söylemeyeyim burada. Ama bunu
görmeniz lazım. Bu bir ayna bana göre değerli arkadaşlar. Burada bir sorun var.
Yani bu sorun Türkiye’deki AKP İktidarının ülkeye dayattığı o yapısal bozukluğu da ortaya aslında koyuyor.
Siz de farkındasınız belki. Ama sizlere öyle güzel ülke senaryoları okutuluyor
ki grup toplantılarında. Sayın Başbakan çıkıyor “Ülke böyle, Türkiye’yi böyle
aldık, buralara getirdik.” diyor. Bu rakamlardan hiç bahsetmiyor kendisi. Bir
gün istiyorum ki Sayın Başbakan şu rakamlardan da bahsetsin, sizler de niye bu
ülkenin hâli, cezaevleri bu kadar dolmuş görün.
Burada bir ayrıntı var, onu da
söyleyeyim: Geçenlerde bir soru önergesi vermiştim, onunla ilgili yanıt geldi
Adalet Bakanlığından. Değerli arkadaşlar, on sekiz yaşından küçük çocuklarla
ilgili -çünkü biliyorsunuz, on sekiz yaşını doldurmamış kişilere çocuk deniyor
hukuk mevzuatında- açılan dava sayılarını istemiştim, daha doğrusu hepsini
istemiştim. On sekiz yaşından küçük çocuklarla ilgili 2002 yılında 100 bin ceza
davası açılmış, Türkiye’de, 100 bin. Arkadaşlar, 2011 rakamlarını bana Adalet
Bakanlığı vermemiş, tekrar istedim, biraz da ayrıntılı sordum ama 2010
rakamları, değerli arkadaşlar, 200 bin. Şimdi, bu da ilginç bir olay. On sekiz
yaşından küçük, bunlar lise öğrencileri, bunlar çocuklar. Niçin 100 binden 200
bine çıkmış bu çocuklar hakkında açılan dava sayısı sizin döneminizde? Rakamlar
böyle hep artarak gidiyor ama önümde, burada. 100.904’ten 199.461’e çıkmış
2010; 2011’i bilmiyorum, zannediyorum 2011’de büyük olasılıkla 220-230
binlerdedir. Bu da önemli bir olay değerli arkadaşlar. Bu çocuklar niye suç
işliyor, kim bunlar? Yani terörle mücadele kapsamında kaç tanesi var, kaç dava
var, onu da bilmiyorum ama Türkiye’nin çocuklarımıza, gençlerimize… Yani bizim
en önemli varlıklarımız olan çocuklarımıza yönelik olarak da adli sistemimizde
bir tuhaflık var. Bu kadar çok dava niye açılıyor? Bunu da değerli arkadaşlar,
sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.
Sayın Bakana bununla ilgili yeni bir
önerge verdim. Ayrıntılı olarak, bu çocuklara hangi suç türlerine göre
davaların açıldığını kendisinden istedim. Sanıyorum önümüzdeki günlerde bunu
bize gönderecek değerli arkadaşlar.
Kanun maddesiyle ilgili olarak tümü
üzerinde söz alan arkadaşımız, diğer sözcüler de belirttiler. Değerli
arkadaşlar, yani burada açık cezaevinde cezasının infazını çeken yani infazı
yapılan kişiler ve açık cezaevine işte yer yokluğu nedeniyle… Açık
cezaevlerinde yer de olmayabiliyor çünkü “kendi iradesi dışında” deyince ben
öyle anlıyorum, başka bunun yolu yok. Yani bir kişi açık cezaevine naklolma
koşullarını taşımışsa ilgili yönetmelik gereği ve oraya da gitmiyorsa herhâlde
bu kişiye açık cezaevinde yer yoktur diye düşünüyorum.
Bu kişilerle ilgili olarak bir çözüm
geliyor. İşte, burada yaklaşık 13 bin, 15 bin kişilik, cezaevinden bir
rahatlamanın olacağı söyleniyor. Sanıyorum önergelerle bunu biraz genişletmek
istiyorsunuz. Niye değerli arkadaşlar, komisyonda görüşürken bunları
düşünmezsiniz? Bunlar komisyondayken gelmez, önergeyle bunlar son anda gelir.
Birileri için özel mi gelir, genel mi gelir onu da bilmediğimiz için bizim de
kafamız burada karışır.
Değerli arkadaşlar, yani iyi olan,
güzel olan her şeye destek vermek istiyoruz insanlık adına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür
ediyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Madde üzerinde başka söz talebi yok.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Demiröz, buyurun.
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum, Bursa’da
adliye binası veya değişik bir ifadeyle adliye sarayı konusunda bilgi almak
istiyorum Sayın Bakan. Bursa Merkez Yıldırım’da planlanırken bir anda BUTTİM’e
alındı. Yer seçimini uygun buluyor musunuz? 2012 programında adliye sarayımızla
ilgili yatırım programa alındı mı, ne kadar ödenek ayrıldı, ne kadar bir süre
içerisinde tamamlanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.
Sayın Bakanım…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bursa Adalet Sarayıyla ilgili olarak
yer değişikliği… Yanılmıyorsam Bursa Barosu dava açmıştı yer değişikliği için,
önceki bizim planladığımız yerin uygun olmadığından bahisle. Bu dava Baro
aleyhine sonuçlandı yanılmıyorsam fakat bu arada mevcut önerilen yerden daha
geniş bir arazi tahsis edildi ve Bursa’dan başsavcılığımızın da talebi üzerine
bu yeni yere proje yapılıyor şu anda. Projeden sonra da ihale aşaması
gerçekleştirilecek. Hiçbir ödenek problemi yok, projesi biter bitmez ihale
edilecek Sayın Milletvekilim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Madde üzerinde üç önerge vardır, geliş
sırasına göre okutuyorum:
TBM Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 207 sıra sayılı yasa
tasarısının 1. maddesindeki 105/A. maddesinin başlığına “ile milletvekillerinin
yargılanması” ibaresinin eklenmesini ve maddenin sonuna da (9) numaralı fıkra
olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.
9- Milletvekili seçilen kişiler
tutuksuz olarak yargılanır.
M. Akif Hamzaçebi Ali İhsan Köktürk Kamer Genç
İstanbul Zonguldak Tunceli
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 1. Maddesi ile düzenlenen 105/A Maddesinin, (3)
fıkrasının;
a)
bendinde yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını
b)
bendinde yer alan “denetimli serbestlik müdürlüğünce” ibaresinin yerine “infaz
hakimince” ibaresinin yazılmasını maddenin buna göre redakte edilmesini saygı
ile arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Emin Çınar
Konya Osmaniye Kastamonu
Mesut Dedeoğlu Ali
Öz
Kahramanmaraş Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 207 Sıra Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve birinci maddesi ile 5275
sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 105/A maddesinin ikinci fıkrasından sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkraların eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Şandır Hasip
Kaplan
Kahramanmaraş Mersin Şırnak
Ahmet Aydın Mehmet
Doğan Kubat
Adıyaman İstanbul
(3)
Yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden;
a)
Sıfır-altı yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya
daha az süre kalan kadın hükümlüler,
b)
Maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama nedeniyle hayatlarını
yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre
kalan hükümlüler,
diğer
şartları da taşımaları hâlinde yararlanabilirler. Ağır hastalık, sakatlık veya
kocama hali, Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam
teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca
onaylanan bir raporla belgelendirilmelidir.
(4)
Adli para cezasının ödenmemesi nedeniyle, cezası hapse çevrilen hükümlülerin
yukarıdaki fıkralardaki infaz usulünden yararlanmalarında, hak ederek tahliye
tarihi esas alınır."
BAŞKAN
– Son okunan ortak önerge...
Sayın
Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Gerekçe.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Tasarıya
göre şartla tahliyesine bir yıl ve daha az süre kalan hükümlüler bu
düzenlemeden yararlanabilmektedirler. Ancak, gerek tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmeler ve gerekse diğer uluslararası belgelerde yer alan
çocuk haklarıyla ilgili kabul gören evrensel ilkeler dikkate alındığında,
çocuğun yüksek yararı temel düşüncesinden hareketle, sıfır-altı yaş grubunda
çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın
hükümlüler ile maruz kaldıkları ağır bir hastalık, sakatlık veya kocama
nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen hükümlüler için özel bir
düzenlemeye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.
Bu
kapsama giren hükümlülerin ilk iki fıkrada sayılan diğer şartları da taşımaları
hâlinde, koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalması durumunda
yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden yararlanabilmeleri amaçlanmaktadır.
Ağır
hastalık, sakatlık veya kocama hâlinin Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet
Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca
düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir raporla belgelendirilmesi
öngörülmektedir.
Diğer
yandan, adli para cezasını ödememesi nedeniyle adli para cezası hapis cezasına
dönüştürülen hükümlüler koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanamadığından,
Tasarıyla getirilen denetimli serbestlik altında erken tahliye imkânından
yararlanamayacaklardır. Bu nedenle, bu kişiler bakımından, erken tahliye
süresinin hak ederek tahliye tarihi esas alınmak suretiyle hesaplanacağına dair
bir düzenleme yapılması zarureti bulunmaktadır.
BAŞKAN
– Ortak önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 1. Maddesi ile düzenlenen 105/A Maddesinin, (3)
fıkrasının;
a)
bendinde yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını
b)
bendinde yer alan “denetimli serbestlik müdürlüğünce” ibaresinin yerine “infaz
hakimince” ibaresinin yazılmasını maddenin buna göre redakte edilmesini saygı
ile arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve
arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon, katılıyor musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal.
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu kanunun
tümüne biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu baktığımızı ifade etmiştik
ancak içerisinde birtakım, Anayasa ve demokratik toplum değerleriyle çelişen
hükümler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi 1’inci maddeyle düzenlenen
105’inci maddenin (a) fıkrasındaki hükümlülerin ücretsiz olarak çalışmasına
ilişkindir.
Değerli
arkadaşlarım, ücretsiz çalışmanın adı angaryadır. Angarya Anayasa’nın 18’inci
maddesine göre yasaktır. Her ne kadar Anayasa’nın 18’inci maddesinin ikinci
fıkrasında hükümlü ve tutuklularla ilgili ücretsiz çalışmaya imkân verecek bir
madde düzenlenmiş ise de ikinci fıkranın devamına ilişkin bir itirazımız yok,
fakat hükümlü ve tutuklularla ilgili ücretsiz çalışmayı emredici bir anlamda
değildir bu. Kaldı ki Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre Türkiye Büyük Millet
Meclisince onaylanmış uluslararası sözleşmeler iç hukukumuz hükmündedir,
uluslararası sözleşmeler de ücretsiz çalışmayı engellemektedir, yasaklamaktadır.
Bu bir insanlık hakkı ihlalidir, bu insanlık hakkı ihlalini ortadan kaldırmak
gerekir. Eğer ücret verilirse hükümlü ve tutukluya, bu, Anayasa’ya aykırı
olmaz.
Diğer
taraftan, ücretsiz olarak çalıştırılan kişilerin çalışma süreci içerisinde
ortaya çıkacak hukuki sorunlarda bir güvensizlik ortaya çıkacak. Örnek,
ücretsiz çalıştırılan kişi şoför. Gitti bir trafik kazası işledi. Bu cezai
yönden bir takibata uğrayacaktır, doğrudur ve dolayısıyla ceza hukuku açısından
bir muameleye maruz kalacaktır, fakat onun hukuki açıdan maruz kalacağı
işlemler nedeniyle sorun bulunmaktadır. Tazminat hukuku açısından ve sosyal
güvenlik uygulamaları açısından ortaya çıkacak sorunları gidermek için, makul
bir ücret de denilebilir veya asgari ücretin belirli bir kısmına bağlayacak
şekilde bu “ücretsiz” lafını düzeltmek mümkündür.
İkincisi
ise, değişiklik için verdiğimiz önergenin ikinci bölümü ise “…denetimli
serbestlik müdürlüğünce karar verilir.” ibaresinin “İnfaz hâkimliğince karar
verilir”e dönüştürülmesi gerekmektedir, çünkü denetimli serbestlik seçenekleri
olarak kanuna yazılan hâllerin tamamı, çektirilmekte olan hapis cezasının
yerine ikame edilen hâllerdir. Hapis cezası kişi hürriyetini sınırlandıran ve
ancak hâkim kararıyla mümkün olan bir cezadır ancak hâkim kararıyla mümkün olan
bir cezanın türevi niteliğindeki denetimli serbestlik hâllerini memur
düzeyindeki bir idareye, yürütme organının bir parçasına bağlamak hukuk
devletiyle bağdaşmaz, Anayasa’yla da bağdaşmaz, insan haklarıyla da bağdaşmaz.
Dolayısıyla, bu şuna benziyor: Hâkim denetimli serbestlik müessesesinden
yararlanacak şekilde bir karar verecek ama hangi hâlin uygulanacağına memurlar
karar verecek. Bu nedir? Hâkim bir karar veriyor, bilirkişi sonra ne derse o
olur demeye geliyor, bunun Türkçe anlamı budur.
Dolayısıyla,
bu iki hususun düzeltilmesi yönündeki önergemizi yüce heyetin takdirine
sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bal.
Sayın
Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Bir
sonraki önergeyi okutuyorum:
TBM
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 207 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesindeki 105/A. maddesinin
başlığına “ile milletvekillerinin yargılanması” ibaresinin eklenmesini ve
maddenin sonuna da (9) numaralı fıkra olarak aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz
ederim.
9-
Milletvekili seçilen kişiler tutuksuz olarak yargılanır.
Mehmet Akif Hamzaçebi (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Sayın Komisyon?..
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?..
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk defa sizden ciddi
bir şey istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler ve alkışlar[!]) Hak ve
adaleti vicdanınızda hissederek hakkaniyete ve adalete uygun bir karar
vermenizi istiyorum.
Bizim
önergemiz şu, diyoruz ki: Milletvekili seçilen kişiler tutuksuz yargılansın;
yani yargılanmasın demiyoruz. Yargılansın; eğer arkadaşların bir suçları varsa,
o zaman yine gidecek hapishaneye girecek. Bu en makul, en doğru bir yol.
Arkadaşlar,
bakın, on aydır 8 tane milletvekili arkadaşımız içeride. Bakın, maddesi de
geldi. Bakın, biz sizinle şey de yaptık;
yemin nedeniyle, grup başkan vekillerimiz milletvekillerinin yasama
faaliyetlerine katılması için bütün partiler mutabakat sağladılar. Bunda
anormal bir şey yok ki, Hükûmet ile Komisyonun katılmamasına hayret ediyorum.
Arkadaşlar,
milletvekili seçilen kişinin yasama faaliyetlerine katılma hakkı var. Yani
gelsin buraya arkadaşımız yasama faaliyetine katılsın, kanun teklifini versin,
soru önergesini versin, gensoru önergesini versin; bunlar en doğal hakkı. Peki,
neye istinaden? Tayyip Bey ne dedi? Dedi ki: “Seçilmişleri atanmışlara
ezdirmeyiz.” dedi, değil mi? Ee, şimdi, buyurun arkadaşlar, bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, biz, milletvekili
seçilen kişinin suçunu affetmiyoruz. Bu arkadaşımız gelsin burada yasama
faaliyetine katılsın. Yani bunu engelleyen niye?.. Hükûmete sormak lazım.
Tabii,
şimdi ben bu önergenin kabulünü istediğim için yumuşak da konuşmak istiyorum.
Ama yani Komisyon niye katılmıyor? Desin ki, şundan dolayı katılmıyorum. Yani
değerli milletvekilleri, insanlar vicdanlarındaki acıları hissetmeli. Yani
haklı ve haksızı ayırt etmelidir vicdanlarında. Doğru yönde karar
vermelidirler. Yani bizim bugün 8 tane milletvekilimiz, bir Mehmet Haberal niye
içeride kalsın arkadaşlar? Tamam yani suçu varsa cezasını çeksin.
Mesela,
biraz önce arkadaşımız Ömer Bey söyledi. Sayın Engin Alan’la ilgili savcı
esastan mütalaa veriyor. Ee, ne demektir bu? “Arkadaş, ben artık bütün
delilleri topladım. Yeni delil aramana da gerek yok.” diyor. Ee, bu arkadaşı
hâlâ tutukluyorlar. Yani böyle… Yani bizim, Meclis olarak olaya el koymamız
lazım. Nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi demiyor ki, yargıya müdahale etmiyor
ki… Tabii diyor ki: “Kardeşim, milletvekili seçilen kişi, yarın içimizden
herhangi birisi bir suçtan dolayı o zaman tutuklanarak yargılanmasın.” diyoruz,
tutuksuz yargılansın. Bu en güzel, bana göre en mantıklı şey.
Arkadaşlar,
bunun partiyle ilgisi yok, inanmanızı istiyorum, bu bir hak ve adalet
meselesidir. Yani bir milletvekilini içeride tutmak… Ve açıkça bir suç isnadı
da yok yani “Şu arkadaş şu cezayı işledi…” Bakın, bu arkadaşlarımız hırsızlık
yapmamışlar, zimmet suçunu işlememişlerdir, vatan hainliğini yapmamışlardır. Ne
yapmıştır? Fikir, düşünce… Kaldı ki haklarında verilen herhangi bir şey de yok
yani bir iddianamede ciddiyet de yok. Onun için kendinizi onların yerine koyun.
Yani bir Mustafa Balbay 2 tane çocuğunu iki senedir görmüyor.
Arkadaşlar,
bir vicdan meselesi. Kaldı ki insanlar seçmiş bunları yani milletvekili olarak
seçmiş. Bir Mehmet Haberal şimdi dışarıda olsa kendi mesleğini yapar, en
azından yüzlerce can kurtarır. Yani organ naklini bekleyen yüzlerce insan var.
Niye bu insanlara, topluma, insanlığa hizmet etme konusunda bunları
alıkoyuyoruz? Yani eğer hakikaten bir mantığı varsa Hükûmet de Komisyon da
desin ki: “Arkadaş, şu tehlike vardır, bunları bunun için bırakmıyoruz.” Yani
biz de Parlamento olduğumuza göre, Parlamentoda son söz yasamanın olduğuna göre
yasa çıkarıyoruz, diyoruz ki: “Kardeşim, tamam, ben yargıya müdahale etmiyorum
ama sen milletvekilini tutuksuz yargıla yani içeride tutma. Zaten mahkeme
sonuçta bir karar verirse, arkadaş, milletvekili seçilen kişi eğer hakikaten
hapis cezası alırsa o zaman elbette ki milletvekilliği de düşer.” Zaten
Anayasa’nın 87’nci maddesine göre ne olacak? O zaman otomatikman
milletvekilliği düşer. Ama gerçekten bu sizin bir vicdan sorununuz. Kendi
vicdanınızla kendinizi yargılayın arkadaşlar.
Eğer,
bakın, AKP bu arkadaşların tutulmasını siyasi olarak istemiyorsa, “Benim
görevim değil yargı bunu yapmıyor.” diyorsa işte bu bunun bir fırsatıdır ama
siz gizli olarak yargıya talimat vermişseniz, eğer bunu reddederseniz demek ki
gizli siz bu arkadaşların tutuksuz yargılanmasına karşısınız ve yargıyı da siz
etkiliyorsunuz. Bundan bu anlam çıkar.
O
bakımdan, ben sizlerden rica ediyorum, ilk defa bir rica ediyorum,
vicdanlarınıza sığınıyorum, bu önergemi kabul edin.
Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
Genç ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul
edilen ortak önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- 5275 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 3- (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmelerine
bir yıldan az süre kalan;
a)
Açık ceza infaz kurumunda bulunan,
b)
Kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumuna ayrılma
şartlarını taşıyan,
iyi
hâlli hükümlülerin talepleri hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine
kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına
karar verilebilir.
(2)
Koşullu salıverilmelerine bir yıl kala açık ceza infaz kurumuna ayrılma hakkını
kazanan hükümlüler, bu infaz usulünden en fazla altı ay süreyle yararlanırlar.
(3)
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 105 inci maddenin dördüncü
fıkrası hükmüne göre mahkûmiyet sürelerinin geriye kalan yarısı kamuya yararlı
bir işte çalışmak suretiyle infaz edilmekte olan hükümlüler hakkında aşağıdaki
şekilde işlem yapılır:
a)
Koşullu salıverilme süresini tamamlamayanların cezalarının infazına 105/A
maddesi hükümleri uyarınca devam olunur.
b)
Koşullu salıverilme süresini tamamlayanların infaz dosyası 107 nci ve 108 inci
maddeler uyarınca işlem yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilir."
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Uğur Bayraktutan,
Artvin Milletvekili.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CHP
GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik
ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, biraz önce konuşmamda da belirttim, hukukçu milletvekili
arkadaşlarım da özellikle söylediler, bugün önemli bir gün: 5 Nisan Avukatlar
Günü. Bütün avukat meslektaşlarımızın, Türkiye’de faal olarak avukatlık yapan
75 bin civarında avukat arkadaşımız var, hepsinin Avukatlar Günü’nü içtenlikle
kutluyorum. Avukatların çok ciddi sorunları var. Özellikle yeni avukatlığa
başlayan meslektaşlarımız çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar.
Ekonomik sorunlar ne yazık ki avukatların meslek yaşamının önünde bir heyula
gibi duruyor, bunu aşmakta çok ciddi güçlükler çekiyorlar. O nedenle,
önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak avukatlarla ilgili
yasal düzenlemeleri, onların mesleki koşullarını iyileştirecek gerekli
altyapıyı oluşturacak yasal mevzuatı inşallah sağlarız. Bu temennimi öncelikle
belirtmek istiyorum.
Bunun
dışında, mevcut yasayla ilgili de söyleyeceklerim ve yüce heyetinizle
paylaşacaklarım var. Burada değerli konuşmacı arkadaşlarım, özellikle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşma yapan Sayın Ali İhsan Köktürk
ayrıntıları ile bunları paylaştı, ben de birkaç şey söylemek istiyorum.
Burada
terminolojik olarak kısmi aftır veya değildir diye, bu lafların arkasına
sığınmak istemiyoruz. Aldığımız rakamlara göre, eğer rakamlar yanlış değilse,
130 bin civarındaki tutuklu ve hükümlüden yaklaşık –biraz önce bir değerli
milletvekili de söyledi- 15 bin kişiyi ilgilendiren kısmi bir afla karşı karşıyayız,
15 bin civarında kişi muhtemelen tahliye olacak. Bizim grup olarak da bazı
tereddüt ve çekincelerimiz olmakla beraber yasanın geneline bir diyeceğimiz
bulunmamaktadır. Tabii, şunu da düşünmek lazım: 130 bin civarındaki tutuklu ve
hükümlünün olduğu ve cezaevlerinin ileri derecede dolduğu bir 2012
Türkiyesi’nde eğer böyle bir yolu da açarsak -yani bunu da iyi bir düşünmek
gerekiyor- Sayın Bakanım, muhtemelen önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda
da bu şekildeki bir yöntemle sık sık karşılaşacağız. Bana göre cezaevlerini
boşaltmanın yöntemi bu olmamalıdır ama ne yazık ki Türkiye'nin gerçeğiyle karşı
karşıyayız.
Burada,
tabii, bu yasa yapılıyorken en temel argümanlarından bir tanesi,
cezaevlerindeki mevcut fiilî durumdaki yoğunlukla alakalıdır. Cezaevlerinde,
Sayın Bakanın da belirtmiş olduğu ve Adalet Bakanlığının istatistiklerine göre,
artık yüzde 100 sınırının üzerine çıkmış, yaklaşık yüzde 110 miktarlarında bir
doluluk oranıyla karşı karşıya kalmaktayız. Özellikle güneydoğuda ve doğudaki
cezaevlerinde bu rakamların daha da arttığı söylenmektedir. O nedenle bir üzücü
tabloyla karşı karşıya bulunmaktayız değerli arkadaşlarım.
Bunun
haricinde, bu yasayı getirdiğimiz zaman tutuklama süreleriyle ilgili,
tutuklamayla ilgili yani önümüzde bir garabet gibi duran ve sürekli olarak
karşılaştığımız uzun tutukluluk süreleriyle ilgili sorunun da ortadan
kalkacağına ilişkin bir durumla da karşı karşıya bulunmaktayız. En önemli
sorunlarımızdan bir tanesi budur. Buraya çıkan değerli milletvekilleri, ne
yazık ki, uzun tutukluluk süreleriyle ilgili şikâyetlerini belirttiler, ben de
bunlara katılmak durumundayım.
Bakın,
önümdeki bu rapor biraz önce geldi, sizler dinlemekten bıktınız bizler
anlatmaktan bıkmadık ne yazık ki. Biraz önce milletvekili arkadaşlarım da
söylediler; 8 milletvekili tutuklu, Cumhuriyet Halk Partisinden de 2 tane
milletvekilimiz tutuklu olarak bulunmakta, bunlardan bir tanesi Sayın Haberal,
bir tanesi Sayın Balbay. Haberal’ı, ben, Silivri’ye yapmış olduğum cezaevi
ziyaretinde de bizzat gözlemledim, çok ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya.
Burada size bir dramatik tablo çizmek istemiyorum ama elimde olan bir raporu
paylaşmak istiyorum.
Sayın
Bakanım, eğer, burada -sizinle aynı dönem okuduk- Allah korusun, korkunç bir
tabloyla karşı karşıya kalırsak, bir Adalet Bakanı olarak, kime, ne
anlatırsınız diye merak ediyorum. Yani siz, özel yetkili bir Adalet Bakanı
değilsiniz, Adalet Bakanısınız yani ne anlatabilirsiniz insanlara?
Bakın,
şu raporu -biraz önce Sayın Kamer Genç bahsetti- vicdanlarınıza seslenerek
dinlemenizi istirham ediyorum. “Sayın Haberal’la ilgili 31/03/2012 tarihli
yirmi dört saatlik holter sonuçlarına göre” diye bahsedilen bir rapor var
değerli milletvekilleri: Hastanın geçirdiği ablasyon işlemine rağmen, nabzının
dakikada 150’ye ulaştığı, sık sık 17 vuruya kadar varan supraventriküler
taşikardi ve aritmi atakları yaşadığı, bu süreçte kalp atışlarının bir buçuk
saniye süreyle durakladığı, gün boyunca 868 adet atriyal erken atım ile 115
adet ventriküler erken atım saptandığı, buna göre hastanın beta bloker dozunda
erken artış yapılmasına rağmen, çarpıntılarının hâlen daha devam etmesi
nedeniyle elektrofizyoloji laboratuvarının bulunduğu bir hastanede tetkik ve
tedavilerinin yapılması gerektiği açıkça belirtilmiştir. Hayati tehlikesinin ileri
derecede devam ettiğine ilişkin hekim raporları var. Buna rağmen, Silivri’de,
sağlık koşulları çok ciddi olmayan, sadece dinleme cihazının ötesinde hiçbir
kardiyolojik müdahaleye yardımcı olmayacak sağlık koşullarında tedavisi
sürmektedir.
Tutuklama,
bütün çağdaş ceza hukuklarında -bize de üniversiteye başladığımız zaman hukuk
fakültelerinin 1’inci sınıfında, Sayın Bakan size de aynı öğrettiler, öyle
biliyorum- tutuklama bir tedbirdir. Tutuklama, cezalandırma gayesi ve amacı
güden bir yöntem değildir arkadaşlar, bize bunu öğrettiler. Ne yazık ki
Türkiye’deki uygulamalarda… Yirmi beş yıla yakın uygulamanın içerisinden
geliyorum, hukukçuyum. Burada görmüş olduğumuz bu olay, Türkiye’de pratikte,
yargılama tekniklerinde kopyala-kes-yapıştır yöntemiyle karşı karşıya kaldık,
kopyala-kes-yapıştır. Hâkimler başka bir dosyadaki tutuklama nedenlerini
aldılar, eski CMK 104, şimdiki CMK 100’deki tutuklama nedenlerini
kopyala-kes-yapıştır mantığıyla alıp o taraftan buraya uyguladılar değerli
arkadaşlarım. Bu da nedir? Hani ne diyorduk? Tutuklama bir tedbirdir. Ama bu
tedbir, ne yazık ki, bizde tutuklama bir cezalandırma gayesi güden bir yönteme
doğru girdi.
Tutuklamanın
temel ilkelerinden bir tanesi -100’üncü maddedeki özel suçlara girmiyorum, yani
devletin güvenliği aleyhine işlenen cürümleri bir kenara koyuyorum ama- en
klasik yöntemlerden bir tanesi delilleri karartma ve kaçma şüphesidir. Ne yazık
ki yargılamalarda öyle aşamalara gelmişlerdir ki mütalaa verildiği aşamalarda
-ayrıntısına girmiyorum, biraz sonra Sayın Süha Aldan bunlardan bahsedecektir-
mahkemelerin üç yıllık, dört yıllık yargılamalarının sonucunda bütün deliller
toplanmış olmasına rağmen veya üç, dört yılda delilleri, neleri toplamaktadır,
bunları merak ediyoruz. Sadece ben bunları Balyoz soruşturmalarında veya diğer
Ergenekon soruşturmalarında demiyorum, hemen oradan müdahale edersiniz “Başka
soruşturmalar da vardır...” Türkiye ilginç bir çelişkiyle karşı karşıyadır.
Bakın,
biz, dün, biraz önce diğer siyasi partilerin temsilcileri de bahsettiler… Darbeyi
yapan, darbenin lideri olan, darbenin esas içinde olan insanlarla alakalı
yargılamada tutuklama yöntemine gidilmeden bir yargılama devam ediyor ama bunun
yanında, darbeye teşebbüs eden insanlara ilişkin dört yıldır ucu açık
soruşturmalar, dört yıldır devam eden tutuklamalar var. Kime, ne anlatacağız
değerli arkadaşlarım?
Her
şeyi bir yana, boş verin, bakın, Sayın Başbakan MİT’le ilgili, kendi
mensuplarıyla veya Başbakanlıkla ilgili görevliler hakkında, herhangi bir
şekilde bunun ucu kendilerine dayandığı zaman hemen MİT Kanunu’yla ilgili
değişiklikler yaptı.
Ben
burada Meclis Başkanını da kınıyorum. Meclis Başkanı görevini yapmamaktadır
arkadaşlar. 8 tane milletvekilinin tutuklu olduğu yerde Meclis Başkanı ne yapar
ya, Allah aşkına, size soruyorum? Hangi işlerle uğraşır?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Mahkemeye müdahale mi etsin?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) – Mahkemeye müdahale filan etmeyecek. Ama nedir, bir
yasal düzenleme yapmayacak mıyız? Yani vicdanen bundan hiç rahatsız değil misin
sen? Siyasal düşüncelerini paylaşmasanız bile, 8 tane milletvekili eğer burada
değilse, biz hangi işle uğraşacağız değerli arkadaşlarım? Bir parlamento kendi
onurunu, kendi hukukunu, kendi milletvekillerinin hukukunu koruyamıyorsa
vatandaşın hukukunu nasıl koruyacaktır? Eğer bu sorunun yanıtına, yatağa
yattığınız zaman vicdanen “evet” diyorsanız, benim bir milletvekili olarak size
söyleyeceğim bir şey yoktur değerli arkadaşlar. Bakın, ben sizin vicdanlarınıza
sesleniyorum.
Gelinen
noktada bu uygulama doğrudur, yaptığınız işlem doğrudur Sayın Bakanım, bir şey
demiyoruz, eksiklikleri vardır. Umutla kulağı burada olan insanlar burayı
bekliyorlar bu duvarların arkasında ama lütfen empati yapın, yarın bir gün
-tutuklu milletvekillerini düşünün- ne anlatacaksınız?
Biz
hukukun içerisinden geliyoruz. Siz dediniz ki yanınıza ziyarete geldiğimiz
zaman: “12 Eylül 2010’da bir halk oylaması yaptık, efendim, şunu yaptık, bunu
yaptık, Hâkimler Savcılar şöyle oluştu, 10 bin tane hâkim oy kullandı…”
Sayın
Bakanım, siz bizi Dikmen dolmuşlarının şoförü mü zannediyorsunuz? Ben de
uygulamanın içerisinden geliyorum, o listelerin nasıl dağıtıldığını, o yargının
nasıl çökertildiğini biz bilmiyor muyuz zannediyorsunuz yani. Yani öyle bir
tablo anlatıyorsunuz ki, “Efendim, şöyledir böyledir…”
Buradan
bir kere daha söylüyorum: 12 Eylül 2010 Türkiye için bir kırılma noktasıdır.
Amaç başkaydı, bunun gerekli dizaynını yaptınız.
Demin
burada bir sayın milletvekili söyledi: “Yargıyı arka bahçesi hâline getirenlere
hesap sorduk.” Evet, doğru, kendi açınızdan baktığınız zaman doğru ama şimdi,
siz, yargıyı kendi ön bahçeniz hâline getirdiniz. HSYK’yı kendinize bağlı bir
memurlar kulübü hâline getirdiniz. Yargıyı çökerttiniz. O anlamda size
yüklenmiş olan o özel misyon görevini yerine getirdiniz Sayın Bakan ama tarih
bunda sizi affetmeyecektir. Burada, bakın, bu sözleri Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tutanaklarına geçirmek istiyorum. Başka da bir şey söylemek
istemiyorum, inşallah dediklerim sizleri etkilemiştir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.
Madde
üzerinde başka söz talebi yoktur.
Soru-cevap
için Sayın Genç sisteme girmişler.
Buyurun
Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, özellikle öğrenmek istiyorum hem Komisyondan hem
Hükûmetten: Milletvekilinin tutuksuz yargılanmasını engelleyen -şu anki güncel
meselede- konu nedir? Açıklasınlar. Yani bu ne demektir? Bundan önce “Efendim,
ne yapalım, yargı karar versin. Yargı karar vermiyorsa biz yargıya müdahale
edemeyiz ki.” diyorlardı.
Şimdi
de Parlamentonun yetkisinde bir yasa düzenlemesi yapıyoruz. Bu yasa
düzenlemesinde diyoruz ki: Milletvekili seçilen arkadaşlarımız tutuksuz
yargılansın. Bunların tutuksuz olarak yargılanmasını hem Komisyondan hem de
Hükûmetten istiyorum. Eğer makul bir açıklama yapamazlarsa o zaman demektir ki
bu milletvekillerinin tutuklu yargılanmasını isteyen bir AKP var, perde
arkasında yargıya bu konuda verilen talimatlar var. Ben bunun açıklanmasını
istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
Bakanım…
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, devam eden yargılamalarla
ilgili detaylı bilgi vermiyorum ancak Sayın Genç’in sorusuyla ilgili şunu
söyleyebilirim: Bu tutuklama kararını veren ve devam ettiren mahkeme heyetidir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar çıkarıyorsunuz.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Milletvekillerinin tutuksuz yargılanmasına
ilişkin Parlamento inisiyatif alsın, burada müdahale etsin.” diyorsanız
Parlamentonun böyle bir iradesi oluşur ise onun da yeri burası değildir, burası…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Neresi?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …Ceza infaz Yasası; o, Ceza Usul Yasası’nda…
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Bu da infaz işte.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …düzenlenmesi gereken bir husustur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, buna engel yok.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dolayısıyla, Parlamentonun böyle bir iradesi
oluşsa bile gelecekte bunun doğru düzenleme yeri bu kanun değildir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tam da düzenlemenin yeri burası. Komisyon da
açıklasın efendim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Komisyon.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Bakanımızın da
belirttiği gibi devam eden yargılamalar var, bu yargılamaların içine girmemek
kaydıyla bir iki cümle söylemek istiyorum.
Anayasa’nın
izin verdiği ölçüde milletvekilleri veya başkaları yargılanabiliyorlar,
bunlarda orada belirtilen suçlardan dolayı yargılama yapmak için dokunulmazlık
yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Biz yargılanmasın demiyoruz ki.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Şimdi, yargılama yetkisi
mahkemede olduğuna göre mahkemenin gereklerinden olan ve mahkemenin yetkisinde
olan tutuklama yetkisinin mahkemenin elinden alınması yargılamaya da doğrudan
müdahale sayılacağından mahkemenin bu konudaki takdir hakkını beklemenin en
doğru olacağı düşüncesindeyim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkürler.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu demektir ki AKP yargıya talimat veriyor “Bu
arkadaşları içeride tutun.” diye. Artık, suçüstü yakalandınız. Ama bunun
hesabını çok soracağız sokakta.
BAŞKAN
– Tamam, sözleriniz zapta geçti.
Madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli
Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 2 nci maddesiyle 5275 sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanununa eklenmesi öngörülen geçici 3
üncü maddenin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, ikinci
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını ve diğer fıkralarının teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır Hasan Hüseyin Türkoğlu Ali
Öz
Mersin Osmaniye Mersin
Sinan Oğan Özcan Yeniçeri Seyfettin Yılmaz
Iğdır Ankara Adana
Yusuf
Halaçoğlu
Kayseri
"(1)
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla koşullu salıverilmesine bir yıl
veya daha az süre kalan hükümlüler ile henüz ceza infaz kurumuna girmemiş ve
bir yıl veya daha az süre ile hüküm giyenlerin talebi halinde, cezalarının
koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle infazına, infaz hâkimi tarafından karar verilebilir."
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz efendim.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
düzenleme ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülere yönelik bir düzenleme
olup, henüz ceza infaz kurumuna girmeyen hükümlüleri yani infaz için davet
edilen yahut hakkında yakalama çıkarılan hükümlüleri kapsamamaktadır.
Önergeyle, ceza süresi itibarıyla bir yıl ve daha az süreli yahut altı ay ve
daha az süreli mahkûmiyet alan hükümlülerin de bu kanun kapsamında alınması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
– Sayın Şandır ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde
kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
Madde 3- 5275 sayılı Kanunun 105 inci
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN
– 3’üncü madde üzerinde söz talebi? Yok.
Bir
önerge vardır, onu okutuyorum:
TBMM
Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 3 Maddesi ile düzenlenen 105. Maddesinin (1) fıkrasında
yer alan “ücretsiz olarak” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Hasan Hüseyin Türkoğlu Emin Çınar
Konya Osmaniye Kastamonu
Ali Öz Yusuf
Halaçoğlu
Mersin Kayseri
BAŞKAN
– Sayın Komisyon önergeye katılıyor
musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
1’inci
maddeyle ilgili olmak üzere önerge gerekçemizi size, sanıyorum, yeteri kadar
izah edemedim. Bu nedenle tekrar huzurunuzdayım.
Mahkûmun
ya da tutuklunun ücretsiz çalıştırılması bir angaryadır değerli arkadaşlar. Bir
angarya olmanın yanı sıra bir insanlık ihlalidir, alın terine el uzatmaktır,
çalışan insanın mesaisinin karşılığını vermemektir. Dolayısıyla, bu, sadece
anayasa hukuku açısından ya da ceza infaz rejimi açısından bir sorun değildir, aynı zamanda insan haklarıyla
ilgili bir sorundur. Hepimiz insan olduğumuza göre bu insan hakkı ihlaliyle
ilgileneceğimizi düşünüyorum ve bunun da birkaç tane hukuki gerekçesini
sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.
Anayasa’nın
18’inci maddesi angaryayı yasakladıktan sonra, istisna olarak ikinci fıkrasını
da ilave etmiştir. İkinci fıkrada, tutuklu ve hükümlülerin ücretsiz
çalıştırılmasının mecburi hâle getirildiğini ya da bunun bir Anayasa hükmü
hâline getirildiğini anlamak hukuk mantığıyla çelişir; aksine, mahkûm ve tutukluların
ücretsiz olarak çalıştırılması istisnasının devamındaki fıkralara baktığımızda,
devamında sayılan hâllerle bunların bir ilişkisinin bulunmadığı açıkça
görülecektir. Dolayısıyla, buradan hareketle Anayasa’nın 90’ıncı maddesine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul
edilen uluslararası sözleşmelere baktığımız takdirde çalıştırılan kişinin
hakkını vermek Türkiye Büyük Millet
Meclisinin görevi olsa gerektir diye düşünüyorum.
Ben
size şimdi bu görevi hatırlattım ama bundan sonra ortaya çıkabilecek sorunları
da hatırlatmak istiyorum. Yarın bir gün, ücretsiz olarak çalıştırılan tutuklu
ve hükümlü, bu hakkının alınması için ya da bu çalıştırılması sırasında ortaya
çıkan hukuki bir ihtilaf nedeniyle maruz kalacağı davalarda ya da hukuki
ihtilafın karşı tarafı olan kişilerin hakkına kavuşamaması, ücretsiz
çalıştırılması nedeniyle hakkını alamaması nedeniyle İnsan Hakları Mahkemesine
gittiğinde Türkiye'nin önünde ciddi ve devasa bir sorunla karşı karşıya
kalacaksınız, o zaman da buna çare aramaya çalışacaksınız. Ben şimdiden o
çareyi size söylüyorum, takdir yüce heyetindir.
Saygılar.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bal.
Sayın
Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
4- 3/7/2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri
ile Koruma Kurulları Kanununun 15 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
15/A maddesi eklenmiştir.
"Elektronik
cihazların kullanılması suretiyle takip
MADDE
15/A- (1) Şüpheli, sanık ve hükümlülerin toplum içinde izlenmesi, gözetimi ve
denetimi elektronik cihazların kullanılması suretiyle de yerine getirilebilir.
(2)
İzleme, gözetim ve denetime ilişkin esas ve usuller yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN
– Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ömer Süha Aldan,
Muğla Milletvekili.
Sayın
Aldan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, gecenin bu saatinde bu kadar kalabalığa hitap etmek ilginç oluyor.
Sanıyorum herkes yorgun, “Bir an önce şu görüşmeler bitse de seçim bölgesine ya
da evimize gitsek.” diye düşünüyorsunuz. Haklısınız ama bazı kaygılarımızı da
dile getirmekte yarar var, millet bu amaçla bize oy verdi.
Çok
fazla konuşmayacağım. Bir başka maddede daha konuşma hakkım vardı, ondan
vazgeçtim ama iki değişiklik önergem var, onlarla ilgili kısa bir bilgi
vereceğim.
Tabii,
Avrupa’da uygulanan bir yöntemdir bu kelepçe uygulaması, kelepçe aracılığıyla
izleme, gözetim ve denetim yapılabilmesi. Aslında, bize umut veren bir sözcük
var. Bu madde “15/A” olarak yasaya yeni eklenen bir madde, o da “şüpheli” ve
“sanık” ibarelerini taşıyor. “Acaba uzun vadede şüpheliler ve sanıklar
açısından tutuksuz yargılanma anlamında bir gelişme olur mu?” diye umut
taşıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu Meclise geldiğimden bu yana hep gözlemlediğim bir konu var:
Bir tarafta muhalefet tarafı çıkıyor tutuklu vekillerden bahsediyor, iktidar
partisinin ön sıralarında bulunanlar sürekli tepki gösteriyorlar, arkadakiler
ise hemen -konuyla ilgisiz- önlerindeki bilgisayarlara bakmaya başlıyorlar.
Evet,
bu, sıkıcı bir konu. Belki, artık sıradan hâle gelmeye başladı ama herkes
kendine sadece şu soruyu sorsun: Eğer Adalet ve Kalkınma Partili bir
milletvekili tutuklu olsaydı şu anda nerede olurdu? Şu anda burada olurdu.
Önemli olan nokta budur, önemli olan ilkedir. Gün gelir devran döner bu
sözlerimi çok iyi anımsarsınız. Önemli olan budur. O insanlar suçlu olabilir,
suçsuz olabilir. Bu konuyu bir kez daha dikkatlerinize özellikle sunmak
istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partili biri olsaydı şu anda Meclisteydi ama şu
anda bizim arkadaşlarımız beton kokuyorlar. Sayın Engin Alan -demin, Kamer
Bey’le de paylaştım- MHP’den milletvekili seçildi, cumhuriyet savcısı Balyoz
adlı bir davada esas hakkında mütalaasını verdi. Bu, şu anlama gelir: Artık,
toplanacak başka bir kanıt yoktur. Mahkeme de bu düşüncededir ki savcıya esas
hakkında mütalaayı vermek üzere dosyayı tevdi etmiştir. Savcı da -yirmi gün mü,
yedi gün mü süre içerisinde- 700 küsur sayfalık mütalaasını vermiştir.
Şimdi,
o kişiyi artık “Deliller toplanmamıştır.” diye tutuklu bırakamazsınız ama bu
yapılıyor, keza Balyoz davasında… Hukuk fakültesinde “hukuk başlangıcı”
dersinde daha birinci sınıfta öğretilir, savunma en kutsal haktır. Savunma şunu
istiyor, diyor ki: “Benim savunma tanıklarım var, bunları dinle.” “Hayır
dinlemem.” diyor. Basit bir arazi davasında bile bilirkişi incelemesi yapılır,
bilirkişi incelemesine taraflar itiraz eder, bir yere birkaç inceleme daha
yapılır ama bu denli önemli, on beş ve yirmi yılla cezalandırılması istenen
kişilerin yargılandığı bir davada sanıkların ve avukatlarının bütün talepleri
reddediliyor.
Buradan
Sayın Bakanıma şunu sormak isterim: Diyarbakır’da, Ankara’da ve İstanbul’daki
özel yetkili mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar hakkında kaç tane
şikâyet oldu, kaç tanesine soruşturma izni verdi?
Evet,
bazen yargıya bırakıyoruz bazı işleri, “İşte yargının takdiridir efendim.”
diyoruz ama yargıyı boş bırakıyoruz. İstediğimiz için boş bırakıyoruz, işimize
geldiği için boş bırakıyoruz.
Size
yine bir örnek vereceğim. Burada gerçi BDP’liler kalmadı. KCK davası,
dikkatinizi çekmek isterim bu konuya...
ESAT
CANAN (Hakkâri) – Buradayım.
ÖMER
SÜHA ALDAN (Devamla) – Var.
KCK
davasında şöyle bir olay var, Kürtçe savunma talepleri var. Evet, oradaki
yargılanan sanıklar devlete kafa tutmak istiyorlar, buna hiç kuşkum yok, bir
tavır koymak istiyorlar, ideolojik bir tavır koymak istiyorlar ama yine dediğim
gibi savunma en temel haklardan bir tanesidir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Leyla Zana hakkında bir kararı var ve Ceza Muhakemesinde
tercümanla ilgili maddeyi açın, ilk içtihat budur. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, Leyla Zana’nın Kürtçe savunmada bulunma talebini reddettiği için
savunma hakkını ihlalden Türkiye’yi mahkûm etmiştir.
Şimdi
düşünün değerli arkadaşlarım, KCK’dan 10 bin tane yargılanan sanık var şu anda.
Bunların hepsi de Kürtçe savunma yapmak istiyorlar, mahkeme de ifadelerini
almıyor. Eninde sonunda bu iş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecektir ve
Türkiye, milyonlarca, belki milyarlarca euro tazminata mahkûm edilecektir.
Peki,
bu tazminat parası nereye gidecektir? Bu tazminat parası, evet, orada suçsuz
olarak yargılanan varsa, Güneydoğu’da gelir düzeyi de son derece düşük, o
insanların geçim parası olacaktır ama gerçekten terörist faaliyetler içinde
olan, terör örgütü üyesi olanlara ödenecek tazminat nereye gidecektir? Kandil’e
gidecektir ve bize geri dönecektir.
Şimdi,
bunu bir hâkimin bilmemesi mümkün değil yani dediğim gibi içtihatlı bir ceza
muhakemesi kitabını açtığı zaman bunu görebilir değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, işin bu noktasına da dikkat çekmek istiyorum. Neden bu hâkimler,
acaba bu kişilerin Kürtçe savunmasını almazlar? İlginç bir anekdotla anlatayım:
Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinde birkaç sanık çıkıp dediler ki: “Biz Kürtçe
savunma yapacağız.” Hâkim taleplerini kabul etti. Duruşmaya tercüman çağırdı.
Duruşmaya çağırır çağırmaz sanıklar dediler ki: “Biz Kürtçe bilmiyoruz, Türkçe
savunma yapacağız.” İşin bu boyutu da var. Bir de, tabii, umutlanmak istiyoruz.
Dediğim gibi bu yasal düzenlemeyi sonuna kadar destekliyoruz ama keşke buna bir
hâkim kaydıyla böyle bir çekince konsaydı yani bir boşluk bırakılmış. Bu
kelepçe işini kim yapacak? Denetimli serbestlik müdürü mü yoksa bir yargıç mı?
Yarın Anayasa Mahkemesinden, dikkat edin, dönebilir, böyle bir başvuru
dönebilir. O konuda bir muğlaklık var. Yönetmeliğe atıf yapılmış. Yeni bir
uygulamadır. Umarım geliştirilir diye destekliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, umutlandığımız bir şey daha var. Gördüğüm kadarıyla bizim cenahta
bir Haşim Kılıç hayranlığı var. Evet açıklamaları son derece dikkate değerdir.
Lakin bir konuya dikkat çekmek isterim. Acaba bu bir ön alma olmasın. Haşim Bey
böyle şeyleri çok sever çünkü. Bir bakarsınız, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
seçiminin yenilenmesi sırasında, bir anda Cumhuriyet Halk Partisine saldırır,
bir bakarsınız son derece ılımlı, demokrat mesajlar verir. Dilerim, Anayasa
Mahkemesinin önümüzdeki dönemde alacağı ve iktidar partisinin işine yarayan
birtakım kararlar nedeniyle Sayın Başkan ön almıyordur, ciddi bir yaklaşım
içindedir diye düşünüyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Aldan.
4’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.
TBMM
Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 4. Maddesi ile düzenlenen 15/A maddesinin (2) fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ederiz.
Faruk Bal Mehmet Şandır Hasan Hüseyin Türkoğlu
Konya Mersin Osmaniye
Emin Çınar Ali Öz Mesut
Dedeoğlu
Kastamonu Mersin Kahramanmaraş
BAŞKAN
– Sayın Komisyon?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bal, buyurun.
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz ile izleme,
gözetim ve denetim gibi kişinin özel hâllerini ilgilendiren bir konu hakkında
düzenleme yapılıyor. Bu izleme, gözetim ve denetim bize yabancı bir iş değil.
Bizde telefon dinlemelerin, yasal olmayan telefon dinlemelerin, teknik
takiplerin Türkiye’de ne gibi bir sorun yarattığını hep beraber görüyoruz. Artık
bunların Türkiye’de gündemi değiştiren, sansasyonel ve gazete manşetlerinde
birinci haber hâline geldiğini biliyoruz. Her ne kadar izleme, gözetim ve
denetim tutuklular ile ilgili olarak burada düzenlenmişse de bu açıya, bu
noktaya bir temas etmek istedim. Diğer taraftan da kişinin bu derecede önemli
olan izlenmesi, gözlenmesi ve denetlenmesiyle ilgili işlemi bir yönetmeliğe
havale etmek ne Anayasa’ya ne de bu hususları düzenleyen insani değerlere ve
demokratik değerlere uymamaktadır, bunun düzenlenmesi gereken yer kanundur. Bu
ancak kanunla düzenlenebilecek… Kişinin özel hâllerini, özel hayatını ya da
kişinin denetimli serbestlik süreci içerisinde hürriyetinin
sınırlandırılabileceği alanı ancak kanun düzenleyebilir fakat böyle bir
mantıkla karşı karşıyayız ki işi yönetmeliğe havale ediyoruz.
Burada
zamanı değerlendirerek Engin Alan Bey’den gelen mektubu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Engin Alan sadece Milliyetçi Hareket Partisine
mensup bir kişi değildir, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşıdır. Onun gibi
diğer milletvekilleri de vardır, Sayın Balbay vardır, Sayın Haberal vardır.
Şimdi
elimizi vicdanımıza koyalım ve beraber düşünelim. Savunma delilleri olarak
gösterilen delillerin nelerden ibaret olduğunu hiç kimse bilmiyordu, zaten tahkikat
gizli olduğu için sanıklar neyle itham edildiklerini bilemedikleri için savunma
delili gösterilemedi. Gösterilmediği gibi soruşturmayı yapan cumhuriyet savcısı
da sanık hakkındaki hem lehe olan hem aleyhe olan delilleri toplamak
mecburiyetinde, yasal olarak bununla mükellef olmasına rağmen bu delillerden
sadece aleyhe olanları topladı, dolayısıyla delil toplama aşaması tek yönlü ve
gizli bir şekilde yapıldı. Daha sonra yargılama aşamasına gelindiğinde,
cumhuriyet savcılarının topladığı delillerde bin altı yüze yakın üretilmiş
ifadeler, üretilmiş, teknik yapıştırma şeklinde, sehven yerleştirme şeklinde
deliller olduğu iddia edildi. Bu delillerin mahkemece doğruluğunun tahkik
edilmesi gerekirdi, mahkeme böyle bir tahkikatı yapmadı. Savunma delili olarak
mahkeme aşamasında şahitler ortaya konuldu, bilirkişi raporları istenildi,
mahkeme bunları da reddetti ve esas hakkındaki mütalaa için dosyayı cumhuriyet
savcılığına tevdi etti. Demek ki tek yönlü toplanan deliller ile mahkeme tek
yönlü bir karar vermeye kararlı.
Varsayalım
ki buraya kadar olanı doğru, o takdirde ne olmuş oluyor? Deliller artık
toplanmış oluyor, yani sanıkların delilleri karartma ihtimali ortadan kalkmış
oluyor gelinen durum itibarıyla. Geriye tutuklama için ne sebep kalıyor
deliller toplandığına göre, karartılamayacağına göre, hepsi mahkemede olduğuna
göre? Kaçma ihtimali. Nereye kaçacak Engin Alan bırakılırsa? Onun kaçacağı bir
başka ülke yok, o bu ülke için ömrünü vermiş, bu ülkenin birliği, bütünlüğü
için askerlik hayatı boyunca Güneydoğu’da hizmet etmiş. Nereye kaçacak Engin
Alan? O zaman tutuklu kalmasını haklı kılan bir neden var mı? Yok. Buna rağmen
tutuklu kalabiliyor ise tek yönlü bir yargılamayla karşı karşıyayız, yani Sayın
Haşim Kılıç’ın açıkladığı gibi, siyasallaştırılmış ya da siyasallaşma
içerisinde farklılaştırılmış bir yargıyla karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, Engin Alan bana yazdığı mektupta diyor ki: “Ben suçumu biliyorum,
Sayın Başbakan söyledi, Çanakkale’de ayağa kalkmamak. Ben kendim için bir şey
istemiyorum, istersem namerdim. Ben orada bulunan kimsesizlerin sesi olmak
istiyorum, sizin de bu sesi Meclise anlatmanızı istiyorum.” Ben de size
anlattım, takdir sizin.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkürler Sayın Bal.
Sayın
Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
4’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
5’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
5- 5402 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 26/A
maddesi eklenmiştir. "Müdür ve müdür yardımcılığına atanma MADDE 26/A- (1)
Denetimli serbestlik müdürlüklerine, en az dört yıllık eğitim veren fakülte ve
yüksekokullardan veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca kabul edilmiş
yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından mezun olanlar arasından yazılı ve
Bakanlıkça yapılacak mülakat sınav sonucuna göre denetimli serbestlik müdür
yardımcısı atanır. (2) Denetimli serbestlik müdür yardımcılığı yazılı ve
mülakat sınavı ile denetimli serbestlik müdür yardımcılarının denetimli
serbestlik müdürlüğüne, denetimli serbestlik müdürlerinin denetimli serbestlik
müdür yardımcılığına atanmalarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN
– 5’inci madde üzerinde söz isteyen? Yok.
5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde
kabul edilmiştir.
6’ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE
6- 5402 sayılı Kanunun;
1)
Adı "Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu",
2)
1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "denetimli serbestlik ve
yardım merkezleri ile koruma kurullarının" ibaresi "denetimli
serbestlik ve koruma kurullarının",
3)
2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi
"Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulu", "Denetimli
Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı" ibaresi
"Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığı" ve "denetimli serbestlik
ve yardım merkezi şube müdürlükleri" ibaresi "denetimli serbestlik
müdürlükleri",
4)
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi "Danışma Kurulu: Denetimli
Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulunu", (e) bendi "Daire Başkanlığı:
Denetimli Serbestlik Daire Başkanlığını" ve (g) bendi "Müdürlük:
Denetimli serbestlik müdürlüğünü",
5)
5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüğünün"
ibaresi "müdürlüğün", ikinci fıkrasında yer alan "Denetimli
serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlüğü" ibaresi "Denetimli serbestlik
müdürlüğü",
6)
6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve
Yardım Hizmetlerinden Sorumlu Daire Başkanlığı" ibaresi "Denetimli
Serbestlik Daire Başkanlığı", "denetimli serbestlik ve yardım merkezi
şube müdürlüğü" ibaresi "denetimli serbestlik müdürlüğü" ve
ikinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile
Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi "Denetimli Serbestlik
Hizmetleri Danışma Kurulu",
7)
7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlükleri"
ibaresi "müdürlükler",
8)
9 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a), (c), (e) ve (f) bentlerinde yer alan
"Şube müdürlükleri" ibareleri "Müdürlükler" ve (d) bendinde
yer alan "Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlük",
9)
İkinci Kısım Üçüncü Bölüm başlığı ve 10 uncu maddesinin başlığı
"Müdürlük", aynı maddenin birinci fıkrasında yer alan "şube
müdürlüğü" ibareleri "müdürlük", "şube müdürlüğüne"
ibaresi "müdürlüğe", ikinci fıkrasında yer alan "Şube
müdürlükleri" ibaresi "Müdürlükler", üçüncü fıkrasında yer alan
"Şube müdürlüklerinde bir şube müdürü" ibaresi "Müdürlüklerde
bir müdür", dördüncü fıkrasında yer alan "Şube müdürlüğüne"
ibaresi "Müdürlüğe", "Şube müdürlüğünden" ibaresi
"Müdürlüklerden", "şube müdürlüğüne" ibaresi
"müdürlüğe",
10)
11 inci maddesinin başlığı "Müdürlüğün görevleri", aynı maddenin
birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüğünün" ibaresi
"Müdürlüğün",
11)
12 nci, 13 üncü, 14 üncü ve 15 inci maddelerinin birinci fıkralarında yer alan
"Şube müdürlüğünün" ibareleri "Müdürlüğün",
12)
16 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "denetimli serbestlik ve
yardım merkezi şube müdürü" ibaresi "denetimli serbestlik
müdürü", ikinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüğünce" ibaresi
"müdürlükçe",
13)
17 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "Şube
müdürlüklerinden" ibaresi "Müdürlüklerden",
14)
18 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlükleri"
ibaresi "Müdürlükler",
15)
19 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Denetimli Serbestlik ve
Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu" ibaresi
"Denetimli Serbestlik Hizmetleri Danışma Kurulu" ve ikinci fıkrasının
(r) bendinde yer alan "Denetimli Serbestlik ve Yardım Hizmetlerinden
Sorumlu Daire Başkanı" ibaresi "Denetimli Serbestlik Daire
Başkanı",
16)
20 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "şube
müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler", (c) bendinde yer alan
"Şube müdürlükleri" ibaresi "Müdürlükler",
17)
21 inci maddesinin başlığı "Müdürlük personelinin özlük işleri", aynı
maddenin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinde" ibaresi
"Müdürlüklerde",
18)
23 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinin"
ibaresi "Müdürlüklerin",
19)
24 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube müdürlüklerinde"
ibaresi "Müdürlüklerde",
20)
25 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlüklerinin"
ibaresi "müdürlüklerin", üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan
"şube müdürlüğünün" ibareleri "müdürlüğün",
21)
27 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube müdürlükleri"
ibaresi "müdürlükler",
22)
Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "şube müdürü"
ibaresi "müdür", "şube müdürlüklerine" ibaresi
"müdürlüklere",
23)
Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Şube
müdürlüklerinin" ibaresi "Müdürlüklerin",
24)
Geçici 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "şube
müdürlüklerinin" ibaresi "müdürlüklerin", üçüncü fıkrasında yer
alan "şube müdürlükleri" ibaresi "müdürlükler", "Şube
müdürlüklerinin" ibaresi "Müdürlüklerin", "şube
müdürlüklerine" ibaresi "müdürlüklere",
şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN
– 6’ncı madde üzerinde söz talebi? Yok.
Sayın
Halaman, soru-cevap kısmında söz istemişler.
Buyurun
Sayın Halaman.
ALİ
HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Adalet Bakanına sorum şu: Cezaevlerini boşaltmak için yapıldığı söyleniyor. On
senedir Hükûmet iktidar; ekonomik, sosyal, kültürel yönden cezaevlerini
doldurdular. Şimdi affetmeye mi çalışıyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu
huzurlarınızda bulunan tasarı cezaevlerini boşaltmak maksatlı hazırlanmış bir
tasarı değildir. Cezaevlerinden tahliye olması bu tasarının bir sonucudur. 15
bine yakın hükümlü bu tasarı sonucunda denetimli serbestlik şartlarında
cezalarının kalan kısmını toplum içerisinde infaz edeceklerdir, bu doğru ancak
Türkiye’de alternatif ceza infaz yöntemlerini geliştirmek için attığımız bir
adımdır. Daha önce adli kontrol, denetimli serbestlikle ilgili yasal düzenleme
yapılmıştı. Şimdi, onun uygulama alanını genişleten ve daha fonksiyonel hâle
getiren bir düzenleme için getirilmiştir. Bugün itibarıyla, bu, 15 bin kişidir
ama her yıl yeni insanlar bu limitin içerisine girecekler. Her yıl ortalama yılda
13 ile 15 bin arasında hükümlü bundan istifade edecektir, kalıcı bir
düzenlemedir ve şimdi elektronik izleme yöntemiyle adli kontrol tutukluluk
süreleri yani yargılanması henüz başlamamış olan, soruşturma aşamasında olan
kişilerin de istifade etmesini kolaylaştıracaktır elektronik izleme sistemi ve
hükümlüler için de denetimli serbestliği kolaylaştıracak bir enstrümandır.
Bunun da yasal düzenlemesini yapıyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’de çağdaş infaz
yöntemlerinden bir tanesinin temeli atılıyor, geliştirilmesi sağlanıyor.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Bakan.
6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde
kabul edilmiştir.
Şimdi,
çerçeve 7’nci maddeye bağlı geçici 4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE
7- 5402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 4- (1) Adalet Bakanlığının boş memur kadrolarından 3490 adedine 2012 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunundaki sınırlamalara tabi olmadan atama yapılabilir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Soru-cevapta
söz talebi yok.
Geçici
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Geçici
5’inci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 5- (1) Diğer mevzuatta "Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri
ile Koruma Kurulları Kanunu"na yapılmış atıflar "Denetimli Serbestlik
Hizmetleri Kanunu"na, "denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube
müdürlüğü" ne yapılmış atıflar "denetimli serbestlik müdürlüğü"
ne yapılmış sayılır.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz isteyen? Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci maddeye bağlı
geçici 5’inci madde kabul edilmiştir.
Geçici
6’ncı maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 6- (1) Bu Kanunla kadroları kaldırılan denetimli serbestlik ve yardım merkezi
şube müdürleri, başka bir işleme gerek kalmaksızın denetimli serbestlik müdür
yardımcılığı kadrolarına atanmış sayılırlar. Bu madde uyarınca atanmış sayılan
personelin yeni kadrolarına atanmış sayıldıkları tarih itibarıyla eski
kadrolarına ilişkin olarak en son ayda aldıkları aylık, ek gösterge, her türlü
zam ve tazminatlar, görev tazminatı, ek ödeme ve benzeri adlarla yapılan her
türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı fazla mesai
ücreti hariç) toplam net tutarının (Bu tutar sabit bir değer olarak esas
alınır.); yeni atandıkları kadrolara ilişkin olarak yapılan aylık, ek gösterge,
her türlü zam ve tazminatlar, görev tazminatı, ek ödeme ve benzeri adlarla
yapılan her türlü ödemelerin (ilgili mevzuatı uyarınca fiili çalışmaya bağlı
fazla mesai ücreti hariç) toplam net tutarından fazla olması halinde aradaki
fark tutarı, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın fark
kapanıncaya kadar ayrıca tazminat olarak ödenir. Atanmış sayıldıkları kadro
unvanlarında isteğe bağlı olarak herhangi bir değişiklik olanlarla, kendi
istekleriyle başka kurumlara atananlara fark tazminatı ödenmesine son
verilir."
BAŞKAN
– 7’nci maddeye bağlı geçici 6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum.
BAŞKAN
– Vereceğim 8’de.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 207 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 7. maddesiyle 5402 Sayılı Yasaya
eklenen Geçici 6. Maddenin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. 05.04.2012
Ali İhsan Köktürk Ömer Süha Aldan Mevlüt Dudu
Zonguldak Muğla Hatay
Uğur Bayraktutan Kamer
Genç
Artvin Tunceli
"Geçici
Madde 6 - (1) Kanunla kadroları kaldırılan denetimli serbestlik ve yardım
merkezi şube müdürlerinden bu görevi yürütmekte olanlar eski kadrolarına ait
aylık ek gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali hakları devam
etmek suretiyle, denetimli serbestlik müdürü kadrolarına atanmış
sayılırlar."
BAŞKAN
- Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Sayın Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde Sayın Aldan.
Buyurun
efendim.
ÖMER
SÜHA ALDAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda aslında bir
statü değişikliği olmamasına rağmen, kanunda denetimli serbestlik şube
müdürlükleri denetimli serbestlik müdürlüğüne dönüştürülüyor ama ne yazık ki
denetimli serbestlik şube müdürleri müdür yardımcılığı statüsünü alıyorlar. Bu,
insanların kazanılmış haklarının bir anlamda ihlali mahiyetinde bir davranıştır,
bu insanlara büyük bir haksızlık söz konusudur, bu bir.
İkinci:
Bu insanlar yıllardan bu yana denetimli serbestlik konusunda artık uzmanlaşmış
yönetici insanlardır; hukuk fakültesi, siyasal bilgiler fakültesi, eğitim
fakültesi mezunu olan insanlardır.
Bu
düzenlemenin anlamı şudur: Demek ki Adalet Bakanlığı hâlen 134 tane Türkiye’de
denetimli serbestlik şube müdürü var ve bunların 131’i görevde, bu 131’inden
memnun değildir, bunları değiştirmek istemektedir. Bir nevi ince bir kadrolaşma
harekâtıdır. Hâlbuki, bu insanlar da mevcut iktidar döneminde işe alınmış
insanlardır. Ha, belki şöyle olabilir: Bu insanların çalışmasından memnuniyet
duyulmamış olabilir, yeni bir kadroyla, yeni bir ruhla işe başlamak istenmiş
olabilir. Ama şunu unutmayalım: Yeniden sınav açılacak, şube müdürleri işe
alınacaklar. Bu dönem içerisinde şube müdür yardımcıları, yani gelecekte ne
olacaklarını bilmeyen insanlar yönetimde kalacaklar ve birden görevden alınıp,
daha yeni işe girmiş birinin maiyetinde müdür yardımcısı hâline dönebilirler.
Bu devletin bir geleneği vardır, lütfen bu geleneği bozmayalım. Bu anlamda
önergemizin kabulünü arz ediyorum.
Bir
noktayla kapatayım gecenin bu saatinde. Haydar Akar “Eğer bu önergeyi kabul
etmezlerse yeter sayı isteyeceğim.” dedi.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar )
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Aldan.
7’nci
maddeye bağlı geçici 6’ncı madde üzerindeki önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Geçici 6’ncı
madde kabul edilmiştir.
Çerçeve
7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
8’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
8- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun (II) Sayılı Ek
Gösterge Cetvelinin "4. BAŞBAKANLIK VE BAKANLIKLARDA" bölümünde yer
alan "Cezaevi Müdürü," ibaresinden sonra gelmek üzere "Denetimli
Serbestlik Müdürü," ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN
– 8’inci madde üzerinde, şahsı adına Sayın Kamer Genç söz istemiştir.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar )
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 207 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde kişisel söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarla selamlıyorum.
Tabii,
biraz önce bir önerge verdik. 8 tane milletvekili arkadaşımız tutuklu. Ne
deniliyordu: “Efendim, ya biz yargıya müdahale etmiyoruz.” Ama hesabına geldiği
zaman Şike Kanunu’nda Emine Hanım’ın akrabası içeride diye kurtarmak için Şike
Kanunu’nu iki günde buradan çıkardınız.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Bu saatte girme bunlara ya!
KAMER
GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, Deniz Feneri davasında tam ucu size gelirken,
liderlerinize dokunurken hemen Deniz Feneri savcılarını görevden aldınız. Ondan
sonra, tutuksuz yargılama kararını veren birçok yargıcın hemen görev yerini
değiştirdiniz. Bizim burada onlarla da ilgisi yok. Yasa yapma yetkisi var.
Yasada ne getiriyoruz? Diyoruz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama görevini
yaparken diyor ki: “Şu meslek grubunu, milletvekilini, halkın temsilcisi,
halkın oyuyla seçilmiş gelen insanları ben ‘Tutuksuz yargıla.’ diyorum ey
yargı, senin kararına da müdahale etmiyoruz.” Ama bunu da reddettiniz, bir şeyi
ispatladınız; bu demektir ki Tayyip Bey bu milletvekillerinin çıkmasını
istemiyor. Bu çok açık ve net tescil edildi buraya ve siz artık bundan sonra
kamuoyunda diyemezsiniz ki: “Yahu yargıdır, ne yapalım, müdahale edemeyiz.”
Burada açık, net yasama yetkisini kullanırken dersin ki: “Kardeşim, bu gayet
normal, biz ‘Milletvekilinin tutuksuz yargılanması gerekir.’ diye hüküm
getirdik.” Hâkim de mecburdur yasa yetkisine uyar. Demek ki artık bundan sonra
bu savunmanız da kalmaz. “Biz yargıya müdahale etmiyoruz.” yolundaki tezinizin
de bir gerekçesi kalmadı.
Değerli
milletvekilleri, AKP zamanında öyle zulümler yapılıyor ki… Bakın, tabii, bu
kanunla 8 bin küsur kadro, yenilerini alıyorsunuz. Nasıl atama yapacaklarınız
belli zaten, kimleri getireceğiniz belli oralara.
Bir
de sizin zamanınızda hak yok, hukuk yok, kazanılmış hak yok. Öyle bir yol
seçtiniz ki, dikta rejimlerinde dahi şeytanların başvurmayacağı yollara
başvuruyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Bir kanun hükmünde kararnameyle veyahut da
bir kanunla bir bakanlığı feshediyorsunuz, ondan sonra yeniden o bakanlığı
teşkil ediyorsunuz. Tabii, bakanlık kanunla feshedildiği için artık onun dava…
Orada müktesep hak… Alınan müdürler olsun, daire müdürleri olsun hem
makamlarından oluyorlar hem de rütbelerinden oluyorlar; dava açma hakları yok
çünkü yasayı kaldırıyorsunuz. Bu büyük bir dikta rejimi heveslilerinin
başvurduğu yol, metot.
Şimdi,
ben anlamıyorum. Yahu, ben, şu sıralarda, bu AKP sıralarında oturan
arkadaşları… Yahu arkadaşlar, hepimizde de bir vicdan olması lazım, bir hak
duygusunun teşekkül etmesi lazım. Yani insanların kazandıkları hakları, bir parmak
kaldırmakla yok ederek, adaleti yok ederek, insanların yargıya başvurma
yollarını tıkayarak, insanlara zulüm etmek dünyanın neresinde görülmüştür?
Türkiye gibi bir ülkede, demokratik bir ülkede ama siz yapıyorsunuz kardeşim.
Yani günah değil mi?
Şimdi,
adam gelmiş, müdür olmuş, efendim, kanunla kaldırıyorsun, ondan sonra, e, ben,
kendi adamlarımı getirip atarım buraya. Yani böyle demokrasi olur mu? Böyle
insan hakları olur mu? Böyle, insana, demokrasiye, hakka, kazanılmış haklara
saygısı olan bu yola başvurur mu? Kanunlar konusunda o kadar acımasızsınız ki
yani size bir şeyin ucu dokunduğu zaman, hiç acımasız, en gayri adil, en haksız
kanunları burada o kadar gönül rahatlığı içinde çıkarıyorsunuz ki, öte tarafta,
en haklı, en vicdanın reddetmeyeceği konularda da hiçbir şey tınmadan yine
kanunların aksine el kaldırıyorsunuz. Yahu, böyle bir kitleyle bizim gönül
rahatlığı içinde çalışmamız mümkün değil.
Bakın,
biz, burada size ne kadar müsamaha gösteriyoruz, bakın bu kanunlarda çıkıp
konuşmuyoruz, soru sormuyoruz, çıksın bu kanunlar diyoruz. Ama ne olur ya, siz
de bir vicdan örneğini gösterin “Yahu, biz de arkadaş, işte uzlaşıyoruz.”
deseniz, “Biz de muhalefetin haklı birtakım taleplerini karşılayalım, onu biz
de kabul edelim…” Yahu, hepimiz bu memleketin insanlarıyız arkadaşlar. Bu
memlekette hepimizin müşterek hedefi var. Hepimizin müşterek hedefi, Türkiye
Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan halkın, huzur, refah içinde yaşamasıdır,
hak ve adalet duygusunun tecelli etmesidir. Ama hakkı ve adaleti yok ediyorsunuz
ufak menfaatleriniz için.
Ben,
otuz senedir burada görev yapıyorum. Bu kürsüde, daha sizin kadar, taraflı,
acımasız, fakiri ezen, devleti talan eden insanları görmedim. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Hakaret etme!
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Hepsi yalan, hepsi yalan!
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Hayret ediyorum,
vallahi hayret ediyorum! İnsanların vicdan taşıması lazım değerli arkadaşlar.
Vicdan taşıyan insanlar bu yola gitmez.
Ne
oldu, süre bitti mi Sayın Başkan?
BAŞKAN
– Bitti.
KAMER
GENÇ (Devamla) – Peki. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, başka söz talebi yok.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde
kabul edilmiştir.
9’uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE
9- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin
Adalet Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış; denetimli serbestlik
hizmetlerinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas
edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Adalet
Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN
– 9’uncu madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.
10’uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE
10- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
- Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Kanunun
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Açık
oylama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun
ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 231
Kabul : 229
Çekimser : 2 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Mine Lök Beyaz Tanju Özcan
Diyarbakır Bolu”
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Bakanımızın şimdi bir teşekkür konuşması olacak.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
207
sıra sayılı Kanun Tasarı’mız, iktidar-muhalefet milletvekillerimizin yoğun bir
gayretiyle yasalaştı. Bundan önce yasalaşan Adli Sicil Kanunu’ndaki değişiklik
de gene Parlamentomuzda bulunan vekillerimizin anlayış birliği içerisinde
yasalaştı.
Gerçekten
bugün yasama faaliyetlerinden ayrı bir keyif aldığımı ifade etmeyelim ve bu
atmosferin oluşmasına katkı sunan tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum
başta muhalefet partilerine, grup başkan vekillerine ve vekillerine.
Değerli
milletvekilleri, bu saatte bu bir teşekkür konuşması ama ben bu tasarı üzerinde
konuşmadım, uzun da konuşmayacağım, birkaç dakikada bitireceğim sözlerimi.
Türkiye’de ceza infaz kurumlarımızın durumu çok iç açıcı değil ama bahsedildiği
kadar kötü bir tablomuz da yok. İnfaz yasalarımızı 2005’te yeniledik ve her
geçen gün iyiye gidiyoruz.
Şimdi,
2000’li yılların başlarında 500’ün üzerinde bulunan cezaevleri şu anda 377’ye
indirildi ve bugüne kadar 2002-2012 arasında 207 adet ceza infaz kurumu
kapatıldı. Bunun yerine 69 tane kampüs şeklinde daha modern infaz şartlarına
sahip, donanıma sahip kurum inşa edildi. Önümüzdeki süreçte, kalan tüm
cezaevleri, yenilenmemiş olanların tamamı 2017’ye kadar yenilenmiş olacak ve
197 ceza infaz kurumunu daha kapatacağız, yerine yeteri kadarını da inşa
ediyoruz ama inşa ettiğimiz kapattıklarımızdan daha az, kapasite büyüyor çünkü.
Aynı
şekilde, çocuk ceza infaz şartlarıyla ilgili de önemli düzenlemeler yapıldı.
Ankara Sincan, İstanbul Maltepe hizmette, İzmir Aliağa’daki kampüs bu hafta
hizmete girdi, 360 kapasiteli. Önceki gün, Meclis İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonumuzun ziyaret etmiş olduğu ve milletvekillerimizin de oradaki şartları
görüp takdir ettiği şekilde, daha iyi şartlarda kurumlar hayata geçiyor.
Haziran ayında Ankara Sincan’da çocuk eğitim evimiz hizmete giriyor. Bütün
bunlar dört-beş yıllık planlamanın sonucu bugüne gelen işler.
Türkiye’de
tutukluluk, uzun tutukluluk vesaire, bu tartışmalara çok fazla girmek
istemiyorum ancak sizlere bir şey önereceğim, o da Türkiye’de cezaevlerindeki
tutuklu, hükümlü sayıları, tutuklu, hükümlü
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
oranları, doluluk oranları: Bunlara
ilişkin olarak, İngiltere’de Essex Üniversitesinde kurulmuş bir merkez uzunca
bir süredir çalışmalar yapıyor, Türkiye ve Avrupa ülkelerini değerlendiren
çalışmalar var. Bu çalışmalara baktığımız zaman, gerçekten Türkiye'nin
bulunduğu tabloyu görmemiz açısından önemli bir imkân sunuyor. O da, şu anda
Türkiye’de cezaevlerinde bulunan her 100 kişiden 27,8’i tutuklu, kalanı
hükümlü. Bizden daha çok tutuklusu olan -oran itibarıyla- ülkeler: Yunanistan,
Danimarka, Belçika, İsrail, Brezilya, İsviçre. Bizden daha iyi olanlar:
Avusturya, İsveç, Fransa, ABD, İspanya, Rusya, Almanya, İngiltere. Biz
bunların, skalanın ortasındayız.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) – Sayı olarak mı, süre olarak mı?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yani biz elbette bunu bir tatmin vesilesi
olarak görmüyoruz. Daha da bunu düşürmek için elimizden gelen gayreti
gösteriyoruz. Bu bizi tatmin etmez ama baktığımız zaman ortalama bir yerdeyiz.
Bunu bilmemiz açısından ifade ediyorum.
Ülkelerin
nüfusuna göre, her 100 bin kişiden kaç kişi cezaevinde ülkelerde? Baktığımız
zaman Türkiye’de 100 bin kişide 175 kişi cezaevinde; İsrail, Brezilya, Rusya,
ABD bizden daha olumsuz noktada, cezaevinde daha fazla insan var ama İngiltere,
İspanya bizimle hemen yakın ama Fransa, Yunanistan, Belçika, Almanya, İsviçre,
Danimarka, İsveç de bizden iyi. Dolayısıyla, biz hedef olarak bizden daha iyi
olan ülkelere doğru bir gayret içerisindeyiz.
Doluluk
oranına gelince: Türkiye’de yüzde 106, yüzde 110; yeni açılan kurumlarımızla bu
oran her gün değişiyor. Amerika’yla, Avustralya’yla aynı durumdayız. İngiltere,
Fransa, Belçika, Yunanistan, İspanya, Brezilya cezaevlerindeki doluluk oranı
açısından bizden daha sıkıntılı ama Danimarka, İsveç, Rusya ve İsviçre bizden
daha iyi konumda. Burada da daha iyiye doğru bir gayretimiz var.
Hülasa,
bu değerlere baktığımızda çok kötü bir yerde değiliz, daha iyi noktaya gitmek
için gayret ediyoruz. Alternatif infaz yöntemleri, biraz önce ifade etmeye
çalıştım, modern infazın enstrümanlarını oluşturmaya gayret ediyoruz.
Önümüzdeki dönemde inanıyorum ki cezaevlerimizdeki tutuklu oranları daha da
düşecek, alternatif infaz yöntemleriyle önemli ölçüde tutuklu ve hükümlüler
cezaevi dışında cezalarını çekebilecekler ve alternatif uyuşmazlık çözüm
yollarıyla da -ki arabuluculuk Meclise geliyor- inşallah, mahkemelere işler
gelmeden önce bir filtre sistemiyle bütün bunları azaltmaya, yargının iş yükünü
küçültmeye gayret ediyoruz.
Yüksek
yargının iş yükünü de belli ölçüde domine edecek, rahatlatacak tedbirler
alındı. İnşallah, bir buçukla iki yıl içerisinde Türkiye’de uzun yargılamalarla
ilgili şikâyetlerimiz en alt düzeye inecek diyorum. Bu hepimizin problemi, bunu
çözmek için birlikte gayret ediyoruz.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan, kaç kişi yararlanacak bu kanundan?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu değişiklikle, bizim öngördüğümüz rakamlara
göre 15 bin civarında kişi bu yıl için -çünkü burada bir geçici maddemiz de
var- ama önümüzdeki senelerde mevcut tablolara baktığımızda 13-14 bin kişi her
yıl -bu kalıcı bir düzenleme çünkü- bundan istifade edecek.
Ben,
Genel Kurula, değerli muhalefet temsilcilerimize ve milletvekillerimize
teşekkür ediyorum. Bu yasa infaz sistemimize, ülkemize hayırlar getirsin.
Hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında
Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi
ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu raporlarının görüşmesine başlıyoruz.
5.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman
Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu
Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı
sırada yer alan, Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporlarını
görüşmeye başlıyoruz.
6.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Diğer
işlerde de komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleriyle,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 10 Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.39