DÖNEM: 24                              CİLT: 18                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

89’uncu Birleşim

3 Nisan 2012 Salı

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- YOKLAMALAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Karabük Milletvekili Osman Kahveci’nin, 3 Nisan Karabük’ün kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Erzincan’da son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul’un sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde besicilerin zor durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Afganistan’da şehit olan 12 Türk askerinin cenazesine bazı medya kuruluşlarının alınmamasına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ataşehir ilçesinde bulunan bir finans merkezinin haksız bir işlemle Ümraniye ilçesinde kayıtlı olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman, Gaziantep, İzmir ve Erzincan’da yaşanan işaretleme olaylarının faillerinin bulunamamasının düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan Kanun’un kabulünün 72’nci, polis teşkilatının kuruluşunun 167’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya-Gölbaşı, Sürgü-Erkenek yolunun yoğun çökme ve bozulma nedeniyle kullanılamaz hâle geldiğine ilişkin açıklaması

8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 3 Nisan Karabük Demir Çelik Fabrikasının kuruluş gününe ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, asgari ücret uygulamasının doğurduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224)

2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve 38 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılacakların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/179) esas numaralı Ermeniler Tarafından Azerbaycan'ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın "Soykırım" Olarak Tanınması, 26 Şubat’ın "Hocalı Soykırımını Anma Günü" Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/39)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 15/2/2012 tarihinde, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşlarının Artvin şehir merkezinin üzerinde yer alan 4252 ve 4944 no.lu maden ruhsat alanlarının kapsadığı alanın araştırılarak bütün kamunun yararlanacağı yer üstü zenginliklerin neler olduğunun araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/4/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı: 200)

4.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Kandıra F Tipi Cezaevindeki uygulamalarla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/3324)

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/4139)

3.- Manisa Milletvekili Sümer Oral’ın, yeniden yapılandırılan vergi borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4576)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Türkçe’nin uluslararası alanda tanıtımına yönelik çalışmalara ve uluslararası yarışmalarda Türkçe’nin kullanılmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4739)

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkerelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/4790)

6.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Mardin ve Batman’a doğal gaz verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4866)

7.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Siirt ve Şırnak illerine doğal gaz verilip verilmeyeceğine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4867)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu, 4 Nisan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Günü’ne,

Hatay Milletvekili Hasan Akgöl, elektrik ve doğal gaza yapılan zamlara,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Türk dünyasının sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, doğal afetlerin ve depremlerle ilgili yaşanan sorunların (10/221),

İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki engellilerin sorunlarının (10/222),

BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde vuku bulduğu belirtilen işkence, kötü muamele ve insanlık dışı uygulamaların (10/223),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Adıyaman Milletvekili Salih Fırat,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri,

Adana Milletvekili Ali Halaman,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal,

Doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara;

Antalya Milletvekili Mehmet Günal, kara mayınlarının temizlenmesine,

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin ilinin Ardanuç ilçesindeki elektrik kesintilerine,

 

İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Çankırı ilindeki bazı yolların durumuna,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Millî Eğitim Bakanlığının LYS’den önce öğrencilere verilen ek izin uygulamasını kaldırmasına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),

4’üncü sırasında yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198),

Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında yer alan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/556) (S. Sayısı: 200) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak 4’üncü maddesine kadar kabul edildi.

 

Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 2002 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında yaptığı değerlendirmelere,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 3 Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere 19.54’te birleşime son verildi.

 

                                                         Mehmet SAĞLAM

                                                             Başkan Vekili

 

            Tanju ÖZCAN                      Mine LÖK BEYAZ                       Fatih ŞAHİN

                    Bolu                                    Diyarbakır                                  Ankara          

                Kâtip Üye                                Kâtip Üye                                Kâtip Üye
3 Nisan 2012 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.

II.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakikalık süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, 3 Nisan Karabük’ün kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveci’ye aittir.

Buyurun Sayın Kahveci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karabük Milletvekili Osman Kahveci’nin, 3 Nisan Karabük’ün kuruluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN KAHVECİ (Karabük) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Nisan Karabük’ün Kuruluş Günü nedeniyle gündem dışı söz  almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 

Değerli milletvekilleri, bugün, ulusal bağımsızlığımızın iktisadi bağımsızlıkla taçlandırılmasının önemli bir ayağını oluşturan, yerli ağır sanayimizin ilki ve en büyüklerinden birisi olan Karabük Demir Çelik Fabrikalarının temelinin atıldığı gündür. Bugün, aynı zamanda, cumhuriyet şehri Karabük’ün doğuşu ve Kuruluş Günü’dür. Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da ve Trakya’da işgale uğramış birçok şehrimiz büyük bir azimle kazandıkları zafer gününü “kurtuluş günü” olarak kutlarken, Karabük, 3 Nisan gününü, farklı olarak, “Kuruluş Günü” olarak kutlamaktadır.

Cumhuriyetimizin ilk kurulduğu yıllardaki en büyük hedefi, kurtuluş mücadelesiyle kazanılan siyasi bağımsızlığımızı iktisadi kalkınmayla desteklemekti. Bunun için de ülkemizde ağır sanayinin kurulması gerekiyordu. Ülkemiz 1930’lu yıllarda sanayileşmeyi devletçi ekonomi modeliyle hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu dönemin millî sanayileşme hamlelerinin en önemlilerinden birisi de Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kurulmasıdır.

Karabük, o yıllarda, 100 nüfuslu, Safranbolu’ya bağlı bir köydü. 3 Nisan 1937’de Demir Çelik Fabrikalarının kurulmasıyla Karabük’ün şehir olma süreci başlamıştır.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Kim kurdu, kim?

OSMAN KAHVECİ (Devamla) - O dönemde Karabük Demir Çelik Fabrikalarının kurulması İngiltere’ye ihale edilmişti. Bu ihale genç Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası arenaya taşırken Türkiye'nin yeni imajını da tüm dünyaya duyurma fırsatı vermiştir. Örneğin, Financial Times’ta çıkan bir yazıda, Türklere yabancı devletle olan münasebetlerinde Türk istiklal ve gururunu incitecek hiçbir maddenin şart koşulmaması önerilmişti. Bu dönemde, Karabük Demir Çelik Fabrikaları, Türk milletinin bağımsızlık ruhunun ve uluslararası anlaşmalardaki çelikleşmiş ve kararlı duruşunun sembolü olmuştur.

Karabük, demir çelik fabrikalarının kurulmasıyla ülkemizin en önemli ağır sanayi merkezi olurken, bir yandan da hızlı bir şehirleşmeyle kısa sürede bir sanayileşme, şehirleşme örneği göstermiş, Türkiye'nin yeni bir kent kurma kültürü ve kabiliyetini de yansıtmıştır.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Karabük Demir Çelik Fabrikalarını kim kurdu, hâlâ söylemedin.

OSMAN KAHVECİ (Devamla) – Karabük, 20 bini bulan ağır sanayi işçisi, memuru, esnafı ve köylüsü ile Türkiye'nin dört bir yanından gelen değişik kültürdeki insanlarıyla Karabük’e has ortak bir yaşama kültürü oluşturmuş, birlikte birçok ilkleri yaşamış ve gerçekleştirmiştir.

Bu birliktelikle Karabük’te, eğitimden kültüre, ulaşımdan altyapılara kadar birçok alanda yeni bir şehir kültürü oluştuğu gibi, demir çelik kültürü de oluşmuş ve gelişmiştir. Bu yönüyle Karabük, gelişen özel sektör demir çelik işletmeciliği ile de ülkemizin merkezi ve okulu olmuştur. Bu süreçte, Karabük, demir çelik üretiminin merkezi ve borsası görevini de görmüştür.

Karabük Demir Çelik Fabrikaları, geliştirdiği yeni teknolojilerle, fabrikaları kuran fabrikaları da üreterek ülkemizin birçok şehrindeki ağır sanayinin kurulmasına da öncülük etmiştir. Bugün, ülkemizin birçok bölgesindeki binalarda, hızlı trenlerin raylarında, büyük altyapılarda ve birçok fabrikalarda Karabüklünün ve demir çelikte çalışan ağır sanayi işçisinin emeği ve alın teri vardır.

Karabük, 3 Nisan 1937’de temeli atılan fabrikaların bölgeye kazandırdığı ivme ile 100 kişilik bir mahalleden, bugün 100 bini aşan nüfusuyla 78’inci ilimiz olmuştur. Karabük, ağır sanayinin kurulması ile hızlı bir göç alımı süreci yaşamış, ülkemizin dört bir yanından gelen vatandaşlarımızla bir Türkiye mozaiği oluşturmuştur. Bu mozaik öyle bir kaynaşmıştır ki Karabük, dün olduğu gibi bugün de huzur ve barış içerisinde büyüme ve gelişmesini sürdürmektedir.

Karabük denildiğinde her ne kadar ilk akla gelen demir çelik ise de bugün, Karabük, tarihî değerleri ve doğal güzellikleriyle de ülkemizin en önemli şehirlerinden birisi hâline gelmiştir. Bugün Karabük de ülkemizin her alanında yaşanan gelişimi, değişimi bütün hızıyla yaşamakta, modern altyapıları ve üniversitesiyle marka şehir olmaya doğru hızla ilerlemektedir.

İktisadi bağımsızlığımızın önemli bir nişanesi olarak demir çelik fabrikalarının Karabük’te kurulmasına vesile olan başta devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere emeği geçen tüm devlet büyüklerini minnetle ve şükranla anıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN KAHVECİ (Devamla) - …ayrıca, Karabük’ü bugüne taşıyan ve geleceğe taşıyacak olan bütün Karabüklü hemşehrilerimin 3 Nisan Kuruluş Günü’nü kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kahveci.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Osman Bey, bak, teşekkür ettiğin için biz de alkışlıyoruz.

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, Erzincan’da son günlerde yaşanan gelişmeler hakkında söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Muharrem Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın, Erzincan’da son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzincan’da son günlerde yaşanan bir olayla ilgili yüce Meclise bilgi vermek için söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 28 Mart Çarşamba akşamı Erzincan’ın Üzümlü ilçesi Avcılar köyünde bir okulun duvarına, okul bahçesi duvarı yanındaki parka, iki evin duvarına ve çevredeki bazı evlere, kişi veya kişiler tarafından “Hepiniz kâfirsiniz. Kâfir Aleviler, hepiniz yanacaksınız.” şeklinde yazılar yazılmıştır. Ayrıca, bir evin duvarına üç hilal yapılmıştır.

Önce şunu belirteyim ki bu üç hilalin, tamamen saptırmaya yönelik olarak, insanları birbiriyle karşı karşıya getirmek için, amaçlı bir şekilde, bilinçli olarak, profesyonelce ve provokatörler tarafından yapıldığına inanıyoruz biz.

Daha önce de buna benzer olaylar Adıyaman ve İzmir’de provokatörler tarafından yapılmıştı. Yalnız, bununla ilgili, yetkililer “Bu çocuk işi.” diye geçiştirdiler. Erzincan’da yaşanan olaya baktığımız zaman, kesinlikle çocuk işi olmadığı ve provokatörler tarafından yapıldığı açık bir şekilde bellidir.

Yetkililerin bu konuyu ciddiye alarak büyük bir titizlikle üzerine gitmelerini istiyoruz. Daha önceki Sivaslar, Çorumlar, Kahramanmaraşlar da hiç ciddiye alınmamıştı ama neler olduğu tarihin kara sayfalarında yazılıdır.

Ayrıca, biz bu katliamları lanetlerken Erzincan’ımızın Başbağlar köyünde meydana gelen katliamı da lanetliyoruz.

Benim korkum, geçmişte yaşanan bu olayların, yavaş yavaş zemin hazırlanarak yenilerinin meydana gelmesidir. Yetkililer bir an önce bu konuya ciddi bir şekilde eğilmeli ve söylemlerine ve eylemlerine dikkat ederek faillerini bulup ortaya çıkarmalıdır.

Kindar gençlik yetiştirmek için bir şeyleri göze alırsak eğer, toplumun büyük bir kesimini göz önüne almazsak, geleceğimiz karanlığa gider. Kindar gençlik, özellikle iktidarın, on yıllık iktidarı döneminde, Türkiye’de çok sistematik, gayet de metodik bir dönüşümle sergilediği ve başarıya ulaşmaya çalıştığı son noktadır. Kafanızdaki bir eyleme geçmeden önce toplumu, manevi duygularıyla oynayarak hazırlanıyorsunuz. Yaptığınız her yeni yapılandırmanın adımını daha sonra yapacağınız adıma göre ayarlıyorsunuz.

Ve son nokta, millî eğitim alanında yapılan yeni yasa. Sizin de büyük bir çoğunluğunuzun karşı olduğuna inandığım bu yasa ile yeni eğitim şekli, yeni vatandaş, yeni seçmen üretmenin yollarını arıyorsunuz. Okullarda ilk önce millî bayramların kutlanmasını yasakladınız. Sayın Başbakanın “dindar gençlik” dediği, peşine “Tinerci gençlik mi yetiştirelim?” demesi bu dönemde tinerci ve uyuşturucu kullanımının artmış olmasını hiç ciddiye almadan, toplumda gerçekten yaralar açmıştır.

Beğenmediğiniz cumhuriyetin kurumları doksan yıldır uyguladığı eğitim ve öğretim sistemiyle ateist bir toplum yaratsaydı acaba bugün AKP iktidarda olur muydu? Cumhuriyet okulları doksan yıldır süren eğitim sistemiyle tek tip insan yetiştirseydi yine aynı şekilde AKP iktidarda olur muydu? Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin yerine Necip Fazıl Kısakürek’in Gençliğe Hitabesi’ni getirmeye çalışarak kindar bir gençlik yetiştirmek geleceğimizi karanlığı götürür.

Türkiye Cumhuriyeti gençleri örf ve âdetlerini özümsemiş bir gençlik olmalıdır.

Allah ile aldatılan değil, gerçek İslam inancına sahip, hurafelere, şeyhlere, dervişlere, softalara biat etmeyen, bilime inanan, aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür bir gençlik olmalıdır.

Geçmiş ile kavgası olmayan, geleceğe donanımlı olarak hazırlanan gençler olmalıdır. Geçmişi inkâr eden değil, bilakis geçmiş hatalarından dersler çıkaran ama yargılayan, kindar olmayan gençlik olmalıdır.

Tebaa, ümmet olmayan, özgür düşünceli birey olmayı başaran gençlik olmalıdır.

Kendi inancına olan saygısı kadar diğer inançlara da, düşüncelere de saygısı olan gençlik olmalıdır.

Okuyan, sorgulayan, öz güveni olan, eleştiren, çağı ve çevresini anlayan, iki yüzlü olmayan, doğru bildiğini her ortamda haykıran gençlik olmalıdır.

Bu yasa ile okullarda mahalle baskısının artacağını, o çocukların nasıl bir ruh hâline gireceklerini hiç hesap ettiniz mi? Ayrıca bu yasa çıktığı zaman neden bayram havasında yaptığınızı merak ediyorum. Devrim mi yapıldı? Neye karşı, kime yapıldığını merak ediyorum. Bu toplumu bölmeyelim. Neden kutuplaştırıyoruz? Neden insanların mezhepleriyle uğraşıyoruz?

Kur’an-ı Kerim’in duvara asılıp güzel bir ortamda saklanması, okunacağı zaman alıp niyaz edildikten sonra okunması, tekrar o temiz yere asılmasında ne sakınca vardır? Bunları söylemekle toplumda mezhepçiliği ortaya çıkarmanın bir anlamı olduğunu sanmıyorum ve hiçbirimizin bir kârı olmaz bunda.

Canilerin, katillerin yargılanmaktan kurtulduğuna “Hayırlı olsun.” diyorsak, topluma bilerek veya bilmeyerek yanlış yol gösteriyorsak, atanmışlar vekili döverken, Meclis kürsüsünde vekiller dövülürken “Eline sağlık.” diyorsak, bunda bir yanlış var demektir.

Lütfen, toplumu bölmeyelim, germeyelim. Hiçbir şey kazanamayız. Toplumu kamplaştıranların ve bölenlerin tarihin kara sayfalarına leke olarak geçtiğini unutmadan, bir an önce bu konuda duyarlı olmaya çağırıyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Hatibin ifade ettiği konu çok önemli. “Üç hilal.” diyerek partimizi de ilzam ediyor. Müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Hayır efendim...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Sizinle ilgili değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Şandır “Biz inanmıyoruz.” dedi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yok, yok… Ona dayalı değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Arkadaşın söylediğini sağlamlaştıralım, pekiştirelim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Erzincan Milletvekili Muharrem Işık’ın gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten önemli bir konuyu gündeme getirdi arkadaşımız. Ona çok teşekkür ediyorum.

Milletimiz arasında ayrışmayı, cepheleşip çatışmayı zorlayan etnik ayrışmanın dışında şimdi de mezhep temelli bir ayrışmanın fitne ateşi yakılmak istenmektedir ve maalesef, bu fitne ateşinde partimizin amblemi kullanılmaya çalışılmaktadır. Daha önce Adıyaman’da yani yaklaşık bundan bir buçuk ay önce Adıyaman’ın Yenimahalle ve Karapınar mahallelerinde, daha sonra Gaziantep ve İzmir’in bazı bölgelerinde benzer bir tahrik yaşanmıştır. Şimdi de Erzincan’ın Üzümlü ilçesi Avcılar köyünde, maalesef, toplumu mezhep temelinde birbirleriyle çatıştırmayı hedefleyen bir fitne ateşi yakılmaya çalışılmakta ve buna özne olarak da “üç hilal” konularak partimizi alana çekmeye veya partimizin etrafında bir çatışmayı tanzim etmeye çalışmaktalar.

Türkiye’nin ve Türk milletinin her dönemde düşmanı olacaktır. Değerli milletvekilleri, bu ülke büyük, bu millet büyük. Büyük dağın büyük dumanı olacaktır. Ama milletçe ve devletçe bu gelişmelere duyarlı olmak mecburiyetindeyiz.

Bakınız, bu olay çok sıradan bir olay değil. Bir çocuk olayı değil, bir densizin densizliği değil, bir heyecan değil. Bunlar mutlaka maksatlı, programlı ve gerçekten bir sonuca ulaşmayı amaçlayan provokatif hadiselerdir, tahrik unsurlarıdır ve ben inanıyorum ki bu, yalnız Türkiye’nin kendi iç şartlarından kaynaklanan değil, küresel bir senaryonun yansımalarıdır.

Bakın, hemen güneyde Şii eksenli bir çatışmanın, bir cepheleşme ve çatışmanın tanzim edildiği bir süreçten geçiyoruz. Aynı çatışmayı Türkiye’ye taşımak için bir zemin hazırlandığı gibi bir endişemiz var. Bunlar olabilir ama önemli olan Hükûmetin tavrı.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisinin değerli milletvekilleri; bu konu 26 Şubat tarihinde Adıyaman’da başladı. O zaman da biz canhıraş çığlıklarla bağırdık Hükûmete “Aman ha, bu fitneyi durdurun, bu ateşi söndürün, bu failleri yakalayın. Buna çocuk işi demeyin.” Ama bugüne kadar Hükûmetten, ilgili bakandan maalesef bir adım görmedik. Şimdi ne olmasını bekliyorsunuz ki bir hareket yapasınız, bu failleri yakalayasınız, bu fitne ateşini yangına dönmeden söndüresiniz?

Bu anlamda, Hükûmeti derhâl ama derhâl, hemen tedbir almaya, failleri yakalamaya, yargıya çıkarmaya davet ediyoruz; yoksa olan sonuçtan, olacak sonuçlardan sorumlu Hükûmet olur.

Türkiye’yi millet adına bu Hükûmet yönetiyorsa, milletin birliğini parçalamayı amaçlayan bu gelişmelere anında tedbir almak sorumluluğu da Hükûmete aittir. Tekrar uyarıyoruz: Hükûmet gereken tedbirleri almalı ve bu failleri mutlaka yakalamalıdır. Bu konudan dolayı Erzincan halkı da asla suçlanmamalıdır.

Hepinize teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, fırsat verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Gündem dışı üçüncü söz, İstanbul’un sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e aittir.

Buyurun Sayın Önder.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, İstanbul’un sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Hükûmetin sorunlara temel yaklaşımı, düşünmezseniz yoktur şeklinde özetlenebilir. Kürt meselesi için de böyle, deprem meselesi için de böyle, İstanbul gibi büyük bir kentin sorunları için de böyle.

Bugün, İstanbul, dünyada en çok ziyaretçinin geldiği ve uluslararası toplantının gerçekleştirildiği 7’nci, en çok dolar milyarderinin yaşadığı 5’inci şehir konumunda. İstanbul ile ilgili çarpıcı istatistikleri çoğaltmak mümkün ancak bu olumlu görülen istatistiklerin yanı başında neoliberal bir proje var ve bu proje de markalarla parlatılmış projelerle cilalanmış, kentin aslında nasıl olup da sınıfsal ve etnik bir kırımı güçlendirdiğini, oluşturduğu küçük kentçiklerle kentin organik yapısını bozarak, ekonomik yapısının vahşi kapitalist bir mantıkla nasıl çok uluslu sermaye lehine değiştirildiğini gösterirken, öte yandan da kentin geleceğe dair hiçbir proaktif siyaset sahibi ve vizyonu olmadığını da açıkça gösteriyor.

İstanbul’un bu dönüşümü ekonomik krizlerin yıkıcı etkileri karşısında Batı dışı bir ekonomik kalkınma mucizesi olarak sunulsa da, aslında çok tanıdık, küresel kentleştirme -küreselleştirme ya da- stratejilerinin devlet, sermaye, yerel yönetim ittifakıyla ustaca uygulanması olarak düşünülebilir. Bunu iki temel tabakada ele alabiliriz. Birincisi, küresel kentleşme kendisini, alışveriş merkezleri, güvenlikli siteler, toplu konutlar, rezidanslar, plazalar, havaalanları, teknoparklar, golf sahaları gibi yüksek rant getirecek kent parçacıklarının inşasıyla kentin birbirinden kopuk adacıklara bölünmesiyle göstermektedir.

İkincisi ve önemlisi, bu kent parçacıkları için gereken kent toprak ihtiyacının giderilmesi için, zorla tahliye ve hukuki baskı gibi yollarla alt ve orta sınıfların dönüşüm karşısında çaresiz bırakılması ve dolayısıyla, mekânsal ayrışmanın sınıfsal ve toplumsal ayrışmayla birlikte yürütülmesine bir işarettir.

Şimdi, bu kentte bir yapılanma var, İstanbul Kalkınma Ajansı. Bir bölge planı da hazırlamış İstanbul Kalkınma Ajansı. Bölgenin orta vadeli vizyonunu aşağı yukarı belirleyen ve bu konudaki projeleri koordine eden, yer yer finanse eden -bu sene eskinin parasıyla 100 trilyon gibi bir bütçe yanılmıyorsam dağıtacaklar “destek” adı altında- bu kentteki turizm, ticaret, ulaşım ve benzeri konularda kalıcı programlar yapmak ve yönlendirmekle mükellef bir kuruluş. “İktidar İstanbul’a nereden bakıyor?”un en bariz göstergesi, aslında “İstanbul’a, dolayısıyla halka nereden bakıyor?”un en bariz göstergesi.

Ben, Kalkınma Ajansının Yönetim Kurulunu sizlerin bilgisine sunacağım: İstanbul Valisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İl Genel Meclisi Başkanı -buraya kadar normal- Ticaret Odası Başkanı, Sanayi Odası Başkanı, Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı, TUSKON Yönetim Kurulu Başkanı, MÜSİAD Genel Başkanı. Kalkınma Ajansının Kalkınma Kurulunu görelim bir de: Katılım Bankaları Birliğinden Osman Akyüz, Türk Eğitim Vakfından Davut Ökütçü, İş Dünyası Vakfı, İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği, İstanbul Şehri Kültür Tarihi Araştırmaları Merkezinden bir temsilci ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliğinden bir temsilci. Vaktim yok… Yedek üyelerin de tamamı sermaye temsilcileri.

Bu, sizin kalkınma meselesine nereden baktığınızın en bariz göstergesi. İçinde bir tane işçi var mı? Yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sanatçı var mı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – İçinde bir tane, bihakkın, sivil toplum var mı? Yok. TMMOB’u Kurul üyeliğinden çıkarmışlar bir toplantıya katılmadı diye. İçinde bir işçi sendikası yok, memur sendikası yok, emekli yok. Oysa diğerleri bu kentin azınlığı; yüzde 5’i bile değiller. Bu kentin yüzde 95’inin ürettiği değerleri yemekle meşguller ama belirleyecek olanların içinde bir tane garip gureba, bir tane fakir fukara yoktur. Bu da Hükûmetin İstanbul’a ve genelde yoksullara kimin yanında durarak baktığının göstergesidir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Önder.

Gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Bazı arkadaşlarımız sisteme girmiş, giriş sıralarına göre söz vereceğim. Bulundukları yerden birer dakika lütfen…

Sayın Özkan…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde besicilerin zor durumda bulunduklarına ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Türkiye genelinde, süt üreticileri, kırmızı et üreticileri -yani besiciler- çok zor durumdadır. Yem, saman, ot, ilaç, mazot, elektrik fiyatları artarken canlı hayvan kesim fiyatlarının düşmesi, süt fiyatlarının yerinde sayması vatandaşları perişan etmiştir. En kısa zamanda, Bakanlar Kurulunun, Et ve Balık Kurumu kesim fiyatlarında üretici lehine düzenleme yapması, ayrıca çiğ süt fiyatlarını en az 1 liraya çıkarması beklenmektedir. Aksi hâlde, iflaslar kaçınılmaz olacaktır. Bugünlerde sıfır faizli kredilerin dönüşleri başlamıştır. Vatandaşlar telefonlarla devamlı bizi arayıp mağduriyetlerini belirtmektedirler. Ayrıca, hâlâ, bugün, geçen yılın buğday destekleme primleri ödenmemiştir. Bu konuda bakanlarımızı uyarıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özdağ…

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Afganistan’da şehit olan 12 Türk askerinin cenazesine bazı medya kuruluşlarının alınmamasına ilişkin açıklaması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Afganistan’da şehit olan 12 askerimizin cenazelerinin kaldırılışında basının bir kısmına akreditasyon uygulanıp bir kısmının devre dışı bırakılması, Türk demokrasisinin geldiği noktanın bazı çevreler tarafından yeterince idrak edilmediğinin göstergesidir. Şehitler hepimizin şehididir. Ortak değerleri çoğaltmak, ortak yaşamı kuvvetlendirmenin aracıdır. Ortak değerleri, toplumsal bütünleşmenin aracı yapmak yerine, ötekileştirmenin, ayrıştırmanın aracı hâline getirmek son derece hatalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, milletin tümünün ortak bir değeridir. Kimsenin bu ortak değeri ayrışma aracı yapmaya hakkı yoktur. Ortak acıların, ortak hassasiyetlerin bizi birbirimize daha çok yaklaştırdığı bir gerçektir. Meseleyi müşterek hassasiyetimiz olmaktan çıkarmak kimseye fayda vermez. Medyayı “bizden, ondan” diye ayırmaya hakkımız yoktur. Yıllarca, topluma “bizden, ondan” kriteriyle baktık. Aynı coğrafyanın insanlarını ayırdık, suni ayrılıklar ürettik. Bugün yaşadığımız toplumsal çatışmaların bir sebebi de budur. Afganistan şehitleri, bir kurumun şehitleri değil, bu milletin şehitleridir. Milletin olanı milletin bir kısmına yasaklamaya kimsenin hakkı yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Ataşehir ilçesinde bulunan bir finans merkezinin haksız bir işlemle Ümraniye ilçesinde kayıtlı olduğuna ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, bugün Karabük’ün kuruluş yıl dönümü. Karabük’ü Karabük yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını saygıyla anıyor, sorumlu milletvekilleri olduğum Karabüklüleri kutluyorum. İçinde bulundukları sorunların takipçisi olacağımı burada bir daha bildirmek istiyorum.

Sayın Başkanım, size Ataşehir’de kanuna karşı yapılan bir oldubittiyi göstermek için söz istedim. 5747 no.lu Kanun’la kadastro sınırları belirlenen Ataşehir ilçesinde bulunan ünlü finans merkezi, Büyükşehirde yapılan haksız bir işlemle Ümraniye ilçesi sınırlarına katılmıştır. Ataşehir Belediyesinin İçişleri Bakanlığına ve Valiliğe Haziran 2011 tarihinde yaptığı başvurulara hâlâ cevap verilmemiştir. Sorunun bir an önce kanuna uygun olarak çözülerek, finans merkezinin gerçek yerine yani Ataşehir ilçesi Barbaros Mahallesi sınırlarına tekrar işlenmesi gerektiğini buradan tekrar uyarıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Fırat…

5.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman, Gaziantep, İzmir ve Erzincan’da yaşanan işaretleme olaylarının faillerinin bulunamamasının düşündürücü olduğuna ilişkin açıklaması

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, yaklaşık otuz beş gün önce Adıyaman’da, sonrasında Gaziantep’te, İzmir’de ve nihayetinde Erzincan’daki işaretlemeler, Türkiye’de bir sıkıntının yaşandığının, provokatif eylemlerin yapılmaya başlandığının göstergesidir. Ancak, Hükûmet ve İçişleri Bakanı nedense bu konuda bir türlü bir açıklama getiremiyor veya failleri bulamıyor. Neredeyse hepimizin yatak odasını bile gözetleyip dinleyebilen teknolojiye sahipken, nedense sokak ortasında yapılan olayların failleri bulunamıyor. Bu düşündürücüdür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Hamzaçebi…

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan Kanun’un kabulünün 72’nci, polis teşkilatının kuruluşunun 167’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün, Türk kadınlarına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanunun kabulünün 72’nci yıl dönümü. Böyle bir yıl dönümünde, bu kanunu kadınlara armağan eden dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi mensuplarını ve Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve şükranla anıyorum.

Ekrem Bora hayatını kaybetti. Filmleriyle, sanatıyla hayatımızda güzel izler bırakmış olan Ekrem Bora’ya Allah’tan rahmet diliyorum.

Yine bugün, polis teşkilatının kuruluşunun 167’nci yıl dönümü. Bugün de, polis teşkilatımıza görevlerinde başarılar diliyorum ve güvenlik ile özgürlük arasındaki ilişkide, özgürlüğün güvenlik anlayışına feda edilmediği bir demokrasi arzusunu ifade ediyorum.

Eskişehir Mihalıççık’da bir maden kazası sonucunda, bir maden ocağında meydana gelen göçük sonucunda hayatını kaybeden işçilerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına, ailelerine, Eskişehirlilere sabır ve başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın Ağbaba…

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya-Gölbaşı, Sürgü-Erkenek yolunun yoğun çökme ve bozulma nedeniyle kullanılamaz hâle geldiğine ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Malatya-Gölbaşı, Sürgü-Erkenek yolu yoğun çökme ve bozulma nedeniyle kullanılamaz hâle gelmiştir. 2009’da ihalesi, 2011 yılında geçici kabulü yapılan yol beş aylık kısa bir kullanımdan sonra stabilize hâline dönmüştür. Yüksek standartta yapıldığı söylenen bu yolun bu kadar kısa sürede, bir kış bile geçirmeden çökmesi kabul edilemez. Bunun bedeli halktan çıkmaktadır. Harcanan paralara yazık değil mi? Yazık değil mi milletin parasına?

Bu konuda gereken işlemlerin yapılmasını talep ediyor, teşekkür ediyorum. 

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Şandır…

8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 3 Nisan Karabük Demir Çelik Fabrikasının kuruluş gününe ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tüm Karabük halkına, Karabük’te yaşayan tüm vatandaşlarımıza saygılar, sevgiler sunuyoruz.

3 Nisan, Karabük Demir Çelik Fabrikasının kuruluşu. Dolayısıyla Karabük için, Türkiye’miz için çok önemli olan, ağır sanayinin çok temel bir üretim girdisi olan demir ve çeliğin üretildiği yer olarak Karabük Demir Çelik daha ülkemize uzun yıllar hizmet edecektir. Bu fabrikada çalışan tüm insanlarımıza, bu fabrikadan emekli olanlara, tüm Karabüklülere sevgiler, saygılar sunuyoruz; hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Kurt ve 21 milletvekilinin, asgari ücret uygulamasının doğurduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/224)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Asgari ücretin yaratmış olduğu adaletsiz durumu ortadan kaldırmak ve toplumda bugüne kadar yaratmış olduğu maddi ve manevi tahribatları telafi etmeye yönelik gereken tedbir ve önlemlerin alınması ve somut çözümleri için, Anayasanın 98'inci, İçtüzük‘ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

Gerekçe:

Ülkemiz, yapısal ekonomik sorunlarından kaynaklı birçok sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarla yüz yüze kalmıştır. Bu sorunların nedenleri ve doğru çözüm modelleri doğru oluşturulamadığı için yoksulluk ülkemizin en önemli ve çözümü aciliyet bekleyen sorunu olarak gündemdeki yerini almaktadır.

Ülkemizdeki genel yoksulluk ve işsizlik sorunlarına çözüm amaçlı geliştirilen önlemlerden biri asgari ücret uygulamasıdır. Ülkemizde yaklaşık 5 buçuk milyon insan asgari ücretle birçok iş kolunda istihdam edilmektedir. Bu çalışanlar aileleriyle beraber yaklaşık 22 milyonluk bir nüfusu oluşturmaktadırlar.

Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını sağlaması gereken bir ücrettir. Bu yönüyle asgari ücret, bir üretim faktörü olarak emeğin bedeli olmanın ötesinde, insanın yaşaması, varlığını sürdürmesi için gerekli gelir kaynağıdır.

Asgari ücret çok yaygın bir çalışan kesimin gelir düzeyini oluşturmaktadır. Bu nedenle, gelir dağılımındaki etkisi önem kazanmaktadır.

TÜİK'in resmî verilerine göre, Türkiye'de yoksulluk sınırı 767 Türk lirası olarak belirlenmiştir. Ancak işçi sendikalarının yapmış oldukları araştırmalar, bu yoksulluk sınırının çok daha yüksek olduğunu da göstermektedir. Hatta asgari ücret düzeyinin açlık sınırını dahi aşamadığı ifade edilmektedir. Asgari ücretin düzeyi ve yoksulluk alt sınırı kıyaslandığında milyonlarca insanımız yoksulluk sınırının altında bir maaşla çalıştırılmaktadırlar. Bu çalışanlar aileleriyle beraber 20 milyonu aşan bir yoksul kitleyi oluşturmaktadır.

Türkiye'de şu an yürürlükte olan Anayasa'nın 55. maddesinde yer alan "çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etme ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli  tedbirleri alma" durumunu mevcut asgari ücret karşılamamaktadır. Ayrıca Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalardaki kriterleri de karşılamamaktadır.

Ülkemizdeki genel yoksulluk ve işsizlik sorunlarına çözüm amacıyla geliştirilen asgari ücretle çalıştırma anlayışı ne yazık ki bu sorunlara çözüm olamamış, beraberinde getirdiği emek sömürü düzeyiyle gelir uçurumunu daha da derinleştirmiş, sosyal adaletsizliği had safhaya çıkarmıştır. Türkiye'de adaletsiz gelir dağılımının ve yoksulluğun neden olduğu bu uygulamalar toplumsal travmalara dönüşmüş ve onarılamaz toplumsal yaraları da beraberinde getirmiştir.

Asgari ücret, ülkemizde yaşayan tüm emekçilerin yaşamlarını etkileyen göz ardı edilemez bir sorundur. Bu nedenle, asgari ücretin yaratmış olduğu adaletsiz durumu ortadan kaldırmak, toplumda bugüne kadar yaratmış olduğu maddi ve manevi tahribatları telafi etmek ve Türkiye'de var olan açlık ve yoksulluk sorunlarına sosyal ve ekonomik adaletsizliği derinleştirmeyen daha uygun alternatifler oluşturmak için Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddelerine göre Meclis araştırması açılmalıdır.

1) Adil Kurt                                            (Hakkâri)

2) Pervin Buldan                                    (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                      (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                          (Muş)

5) Murat Bozlak                                     (Adana)

6) Halil Aksoy                                        (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                    (Batman)

8) İdris Baluken                                      (Bingöl)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                    (Bitlis)

10) Emine Ayna                                     (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                               (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                         (Diyarbakır)

13) Esat Canan                                       (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                         (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                 (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                   (Kars)

17) Erol Dora                                             (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                   (Mersin)

19) Demir Çelik                                          (Muş)

20) İbrahim Binici                                      (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                           (Van)

22) Özdal Üçer                                           (Van)

 

2.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve 21 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/225)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de 9 milyonu aşkın emeklinin yaşamış olduğu sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

Gerekçe:

Türkiye'de bugün itibarıyla emekli olan, emeğinin karşılığını alamayan, örgütlenmesinin önüne yasal engeller çıkarılan, aldığı maaşla geçinemeyen, açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamını sürdürmek zorunda kalan 9 milyonu aşkın emekli bulunmaktadır.

Mevcut iktidar emekliler ile çalışanlar arasındaki ücret uçurumunu düzelteceğini vadetmesine karşın, bugüne kadar bu konuda herhangi bir çabanın sarf edilmemiş olması bu uçurumun daha da artmasına neden olmuştur. Çalışanların maaşlarına ek ödemelerle yapılan iyileştirmelerin emeklilik sonrasına yansımaması, emeklilerle çalışanlar arasında maaş farkını ortaya çıkarmakta ve bu durum yapılan her artışla giderek büyümektedir. 5473 sayılı Kanun’la çalışanlara, 2006 yılında 40+40 TL, 2007 yılında 20+20 TL, 2008 yılında ise en düşük 103 TL en yüksek 385 TL ek ödemeler yapılırken emeklilere yönelik böyle bir uygulamanın olmaması mağduriyetlere yol açmıştır. Bugün en düşük BAĞ-KUR emeklisine 570 TL, SSK emeklisine 700 TL ve Emekli Sandığı emeklisine 840 TL maaş vererek emekliyi açlık ve yoksulluğa mahkûm etmişlerdir. Sosyal güvenlik kurumlarından emekli maaşı alanlar arasında ücret dengesizliğinin yanı sıra, aynı kurumda aynı pozisyondan emekli olanlar arasında da çok farklı maaşlar alınmaktadır.

Emekli maaşları yılda iki kez Ocak ve Temmuz aylarında TÜİK tarafından açıklanan bir önceki altı ayın TÜFE oranı kadar arttırıldığından emekliler büyümeden pay alamamaktadır.

Çalışırken aldıklarıyla zor geçinirlerken, emekli olduklarında aldıkları maaşın yarı yarıya azalacağı nedeniyle çalışanlar emekli olmaktan kaçınmaktadırlar.

Son yıllarda sağlık ve sosyal güvenlik alanında yapılan reformlar yalnız aktif çalışma yaşamı içinde bulunan çalışanları etkilememiş, emeklilerin de aleyhine bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Sağlık alanında hayata geçirilen reformlar hastaneleri işletme, hastaları ise müşteri olarak görmektedir. Bu nedenle emekliler sağlık kurumuna her gittiğinde, muayene ücreti ve katkı/katılım payı ödemek durumunda kalmaktadırlar. Alınacak sağlık hizmetlerinin birim fiyatı SGK tarafından belirlenmekte, dolayısıyla düşük belirlenen fiyatlar alınacak hizmetleri karşılamaktan uzak olmakta, fiyatın üzerindeki bedel de ne yazık ki emeklilerin ceplerinden çıkmaktadır. Bu nedenle aldığı maaş günlük harcamalarına bile yetmeyen emekliler, kaybettikleri sağlıklarını geri kazanmak için ödemeleri gereken paraları olmadığından hastalıkla boğuşmak zorunda kalmaktadır. Hekim raporuyla kullanılan bazı ilaçlar ve sağlık hizmetlerinin ödeme listesinin dışına çıkarılması, raporlu ilaçlarda eskiden alınmayan ilaç katkı paylarının alınıyor olması, kronik rahatsızlıkları bulunan emeklileri zor durumda bırakmaktadır.

Sosyal güvenlikte alınan her türlü primin prim ödeyen için bir karşılığı olması gerekirken, 4956 sayılı Yasa’ya göre kendi nam hesabına iş yeri açan emekliler ile herhangi bir iş yerinde yeniden çalışmaya başlayan emeklilerden, hiçbir karşılığı olmayan destek primi alınmaktadır. 2003 yılında yürürlüğe giren 4956 sayılı Yasa’dan haberi olmadığı için destek primi kesilmesi başvurusu yapmamış olan emeklileri, Maliye kayıtlarından tespit eden SGK tarafından on binlerce emekliye toplu prim borcu yazıları gönderilmekte, bu durumda olan emeklilerin emekli aylıklarından resen kesinti yapılmaktadır.

Yine emeklilerin ILO, AİHS sözleşmeleri ve IHEB Bildirgesi kapsamında sendika kurarak örgütlenme hakkı bulunmasına karşın Türkiye'de yasal düzenlemeler öne sürülerek emekliler sendika kurma hakkından mahrum bırakılmakta ve kurulan emekli sendikaları hakkında da davalar açılmaktadır. Oysa Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye'de 9 milyonu aşkın emeklinin yaşamış olduğu sorunların tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Ayla Akat Ata                                      (Batman)

2) Pervin Buldan                                      (Iğdır)

3) Hasip Kaplan                                        (Şırnak)

4) Sırrı Sakık                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                       (Adana)

6) Halil Aksoy                                         (Ağrı)

7) İdris Baluken                                       (Bingöl)

8) Hüsamettin Zenderlioğlu                      (Bitlis)

9) Emine Ayna                                         (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                                (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                           (Diyarbakır)

12) Adil Kurt                                            (Hakkâri)

13) Esat Canan                                         (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                           (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                   (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                 (Kars)

17) Erol Dora                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                 (Mersin)

19) Demir Çelik                                       (Muş)

20) İbrahim Binici                                    (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                         (Van)

22) Özdal Üçer                                         (Van)

 

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu ve 38 milletvekilinin, kadına yönelik şiddetin nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılacakların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/226)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2002-2010 yılları arasında kadın cinayetlerinde % 1400 artış olmuştur. 2002 yılında 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2009'un ilk 7 ayında 953'e yükselmiştir. 2003'te 83, 2004'te 164, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de ise 806 kadın yaşamını yitirmiştir. Bu durum, kadının, toplumda birey olarak algılanmadığını, söz hakkı olmayan, itaat etme yükümlülüğü olan bir cins olarak kabul edildiğini göstermektedir. Rakamlar, kadına yönelik şiddetin yıldan yıla yükseldiğini ortaya koymaktadır.

Kamuoyunda uzun bir süre konuşulan Münevver Karabulut'un vahşice katledilmesi, Ankara'da Ayşe Paşalı'nın eski eşi tarafından sokak ortasında canına kıyılması, Güldünya Tören'in namus gerekçesiyle gencecik yaşta hayatına son verilmesi ve İstanbul Bayrampaşa'da eski eşi tarafından, Tuğba Özbek'in yakılarak öldürülmesi kadın cinayetlerine verilebilecek örneklerden sadece birkaç tanesidir.

2011 yılının ilk 6 ayı içinde 130 kadın, cinayete kurban gitmiştir. Bu da devletin, hükümetin ve toplumun kadına bakış açısında bir gelişme olmadığının göstergesidir.

Okulda, evde ve çalışma hayatında kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddetin örneklerine rastlanmaktadır. Bu kabul edilemez tablonun ortadan kaldırılması, kadınlara yönelik saldırıların engellenmesi ve eşitsizliklerin giderilmesi için öncelikle şiddetin kaynağının belirlenmesi son derece önemlidir.

Sanıldığının aksine şiddetin tek bir nedeni yoktur. Aile içinde şiddeti görerek büyüyen çocukların, şiddeti kanıksaması ve büyüdüklerinde şiddet gören ya da şiddet uygulayan bireyler olmaları yüksek bir olasılıktır. Bu da sorunun önemini daha da arttırmaktadır. Bu nedenle aile içi şiddet başta olmak üzere, her türlü kötü muamelenin engellenmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sorumluluk düşmektedir. Kadına karşı şiddetin yasal, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal nedenlerinin ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde tespiti konusunda parlamentoya önemli görevler düşmektedir. Ancak bu yolla, bu toplumsal sorunun çözümü yönünde ciddi bir adım atılabilecektir.

Kadın zaten toplum içinde hor görülüp, dışlanmaktadır. Ayrıca bir de fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Üstelik şiddeti uygulayanlar değil, mağdur olan kadınlar suçlanmaktadır. Bu durum sadece şiddeti uygulayanları sözle kınayarak geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Bunun hukuksal ve toplumsal yaptırımları olmalıdır.

Şiddete maruz kalan kadının temel ihtiyaçlarının karşılanması yanında psikolojik olarak da desteklenmesi gerekir. Bu, kadının çok daha güçlü ve sağlıklı bir birey olmasını sağlayacaktır. Sağlıklı düşünen, üreten başkalarının haklarına saygı gösteren ve saygı gören bireylerden oluşan bir toplum hâline gelinebilmesinin ön koşullarından biri kadına yönelik şiddetin engellenmesidir.

Anayasanın 17. maddesinde yaşam hakkı düzenlenirken, 56. maddesinde de her bireyin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip olması gerektiği vurgulanmıştır. Bunların yanında daha pek çok temel hak ve hürriyet, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. Ancak sadece yasal düzenlemelerle bu sorununun çözülemediği ortadadır. Bu nedenle hükümet yasal düzenlemelerin yanında, sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde kadın-erkek eşitliğinin vazgeçilmezliğini toplumun tüm kesimlerine anlatacak eğitim ve yayın faaliyetlerini başlatmalıdır. Bu kapsamda özellikle çocuklar hedef kitle olarak belirlenmeli, eğitim müfredatı da buna göre düzenlenmelidir. Örneğin, okul kitaplarında anneyi sadece ev işi yapan babayı da sadece eve para getiren rol modeller olarak ortaya koyan anlayıştan vazgeçilmelidir. Kadına yönelik pozitif ayrımcılık da sadece bir yasa maddesi olarak kalmamalı, ekonomiden, eğitime, çalışma hayatından siyasete, her alanda kadınlar bundan yararlanabilmelidir.

Kadına yönelik şiddetin nedenleri ile bu nedenlerin ortadan kaldırılması için yapılacakların tespiti amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Moroğlu                                    (İzmir)

2) Ensar Öğüt                                              (Ardahan)

3) Özgür Özel                                              (Manisa)

4) İlhan Demiröz                                         (Bursa)

5) Candan Yüceer                                        (Tekirdağ)

6) Kazım Kurt                                              (Eskişehir)

7) Ahmet Toptaş                                          (Afyonkarahisar)

8) Ali Demirçalı                                           (Adana)

9) Haydar Akar                                           (Kocaeli)

10) Orhan Düzgün                                      (Tokat)

11) Aydın Ağan Ayaydın                            (İstanbul)

12) Arif Bulut                                              (Antalya)

13) Gürkut Acar                                          (Antalya)

14) Mehmet Hilal Kaplan                            (Kocaeli)

15) Ramazan Kerim Özkan                          (Burdur)

16) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                     (İstanbul)

17) Ali Rıza Öztürk                                     (Mersin)

18) Celal Dinçer                                          (İstanbul)

19) Süleyman Çelebi                                   (İstanbul)

20) Hülya Güven                                         (İzmir)

21) Osman Kaptan                                       (Antalya)

22) Mehmet Şeker                                       (Gaziantep)

23) Ali Sarıbaş                                            (Çanakkale)

24) Aytuğ Atıcı                                           (Mersin)

25) Fatma Nur Serter                                   (İstanbul)

26) Osman Faruk Loğoğlu                          (Adana)

27) Osman Taney Korutürk                         (İstanbul)

28) İdris Yıldız                                            (Ordu)

29) Dilek Akagün Yılmaz                           (Uşak)

30) Nurettin Demir                                      (Muğla)

31) Muharrem Işık                                      (Erzincan)

32) Turgut Dibek                                         (Kırklareli)

33) Aylin Nazlıaka                                      (Ankara)

34) Aykan Erdemir                                      (Bursa)

35) Mahmut Tanal                                       (İstanbul)

36) Mehmet Volkan Canalioğlu                  (Trabzon)

37) İhsan Özkes                                          (İstanbul)

38) Şafak Pavey                                          (İstanbul)

39) Sedef Küçük                                          (İstanbul)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri bilginize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- CHP Grubunun, 15/2/2012 tarihinde, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşlarının Artvin şehir merkezinin üzerinde yer alan 4252 ve 4944 no.lu maden ruhsat alanlarının kapsadığı alanın araştırılarak bütün kamunun yararlanacağı yer üstü zenginliklerin neler olduğunun araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/4/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

                                                                                                                        03.04.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 03.04.2012 Salı günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Artvin Milletvekili  Uğur Bayraktutan ve arkadaşları tarafından, 15.02.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Artvin şehir merkezinin üzerinde yer alan 4252 ve 4944 nolu maden ruhsat alanlarının kapsadığı alanın araştırılarak, bütün kamunun yararlanacağı yer üstü zenginliklerin neler olduğunun araştırılması" amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (264 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 03.04.2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi hakkında, lehinde olmak üzere, Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayraktutan (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kafkaslar Cerattepe’yi de kapsayan Genya Dağı içerisinde yürütülmekte olan ihalesi yeni yapılan maden çalışmasıyla ilgili Meclis araştırması önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce de belirtmiş olduğum gibi değerli milletvekilleri, Artvin’de Cerattepe diye tabir edilen Artvin’in çatısı olan bir yerde maden işletmesiyle alakalı bir ihale sürecinden geçmekteyiz. Rize İdare Mahkemesinin daha önce vermiş olduğu iki tane iptal kararına rağmen, ki bu iki iptal kararı hem Genya Dağı’nı hem Cerattepe’yi kapsamaktadır. Artvin halkının on beş yıllık bir haklı hukuk mücadelesinin sonucunda lehte bir karar çıkmış ve bu karar Danıştay tarafından da onanmıştır. Burası çok önemli bir bölgedir değerli milletvekilleri. Yargı kararıyla burada maden çıkartılmasının çok tehlikeli olacağı Danıştaydan da geçen kesin hüküm teşkil eden bir kararla ispatlanmıştır. Neden tehlikeli olacaktır? Çünkü burada yapılan bir maden faaliyetiyle herhangi bir heyelan tehlikesi oradaki bulunan fauna ve florada müthiş bir zararın olacağı ve kentin içme suları olarak tabir edilen Artvin’in içme sularının çok ciddi şekilde tehdit ve tehlike altında olacağı mahkeme kararıyla hüküm altına alınmış olmasına rağmen ne yazık ki Maden Kanunu’nda meydana gelen değişiklikler nedeniyle yeniden bu yer ihaleye çıkartılmış ve ihale sonucunda bir şirkete ihale edilmiş bulunmaktadır.

Çok değerli arkadaşlarım, buranın nasıl bir tehlike olduğunu arz etmesi açısından fotoğraflarda da sizlere burayı göstermek istiyorum. Şu aşağıda görmüş olduğunuz kısım Artvin’in şehir merkezi olarak tabir edilen bir kısımdır. Daha önceki bir Artvin Valimizin bir sözü var: “Bütün iller birbirine benzer Artvin sadece kendine benzer.” Artvin, yerleşim yeri olarak neredeyse yüzde 70, yüzde 80’lerde bazen yüzde 90’larda eğimin olmuş olduğu bir kent merkezidir. Bu kent merkezinde maden çıkartılmayla alakalı bir işlem yürütülmek istenmektedir, bu bir cinayettir. Bakın görüyorsunuz, burası Artvin’in tepesidir değerli milletvekilleri. Burada bir maden faaliyetinin yapılmak istenmesi, bu kent merkezinde yaşayan insanların yok olması demektir yani denilmek isteniyor ki: “Artvinliler, ya buradan gidin ya buradan gidin.” O nedenle biz bunu ihale süreci içerisinde Sayın Bakana anlatmaya çalıştık. Bakın, buralar da yine Artvin’in su kaynaklarıdır, şehir merkezinin. Şehir merkezine gelen bütün su kaynakları bu maden çıkartılmak istenen alanlardan beslenmektedir. Bu da, eğer burada bir maden faaliyeti olursa su alanlarımızın, sulak alanlarımızın veya içme suyu alanlarımızın yok olacağının göstergesidir. Bu da eğer maden çıkarma faaliyeti söz konusu olursa, orada binlerce ağacın kesilmesinin örneklerinden bir tanesidir. 2008 yılında yapılan yargı kararıyla, bu kısmen durdurulmuş bulunmaktadır. Yeniden bir cinayetin işlenmesiyle ilgili bir çalışma gözler önüne serilmek istenmektedir.

Şu an itibarıyla orada müthiş bir kar olduğu için, 2 metreyi aşkın kar olduğu için oradaki oturmaların, çökmelerin ve heyelan tehlikesinin ne aşamada olduğunu bugün itibarıyla bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz ki bu geçen yıl çekilen fotoğrafta müthiş oturmalar vardır; can ve mal güvenliği açısından, özellikle can güvenliği açısından tarif edilmeyecek derecede tehlikeler vardır. Bu tehlikelerin giderilmesi için, sayın milletvekilleri, mevcut, Artvin’deki bütün siyasi partilerin il başkanları, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, bütün baskı grupları, şubat ayı içerisinde, bu ihale yapılmadan evvel Sayın Bakanın yanına geldik, Sayın Bakanla gerekli görüşmeleri yaptık. Sayın Bakana “Yapmış olduğunuz bu olay çok tehlikeli bir girişimdir. Artvin’de bir cinayet işlenmek istenmektedir. Burası bizim en önemli noktamızdır. Eğer buraya el uzatırsanız Artvin’in namusuna el uzatırsınız, Artvin’in ırzına geçersiniz.” dedik ama Sayın Bakana ne yazık ki bunu dinletemedik. Artvin heyeti olarak -bu heyetin içerisinde de en ilginç olan da nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, iktidar partisinin il başkanı da vardı- Artvin’de ortak bir konsensüs oluşturduk, bütün siyasi partilerin il başkanları vardı. CHP’nin Sayın Genel Başkanını, Genel Başkanımızı, MHP’nin Sayın Genel Başkanını, bütün siyasi partileri ve ilgili Bakanı ziyaret ettik ama alınan sonuç ne yazık ki sıfır ve gelinen noktada ihale yapılmış bulunmaktadır.

Sayın Bakan ihaleyi yaptığı zaman bize şunu söyledi, dedi ki: “İhale sonucunu, ihaleyi yapıp yapmama konusundaki kararımızda bizi belirleyecek olan ölçü şudur: Yer altındaki kaynaklarla yer üstündeki kaynakları karşılaştıracağız, hangisi daha değerliyse ona göre karar vereceğiz.” Gelinen noktada tercih yer altındakilerden yana yapılmışsa, Artvin halkı burada göz ardı edilmiş bulunmaktadır. Sayın Bakan bunları karşılaştırıyorken, herhâlde ekonomik değerleriyle, meta olarak karşılaştırmıştır. Ben de buradan soruyorum Sayın Bakana: Siz Artvin halkına kaç lira değer biçtiniz, bizi kaç kuruş olarak nitelendirdiniz? Bunu buradan Sayın Bakana sormayı bir ihtiyaç olarak hissediyorum değerli arkadaşlarım.

Orada yapılan araştırmada Sayın Bakana “Bu bir paket ihaledir. Bu ihalenin kime verileceğini biz biliyoruz.” diye söyledik ve kime verileceği konusunda da yanılmadığımızı ifade ettik. Çok değerli arkadaşlarım, bakın, burası ihale şartnamesi. Burada bir rezalet var, müthiş bir koku var burada. İhale şartnamesinin ilgili maddesinde hangi firmanın alacağına ilişkin bir tarif var. Bu tarifte diyorlar ki: “Efendim, ihaleyi kazanan firma yukarıda belirtilen miktarlarda bakır üretmek zorundadır, bunun altında bakır üretemez.” Bu da nedir? Senede 10 bin ton bakır üretmek, metal bakır üretmek zorundadır diye.

Sayın Bakan zannetti ki bunu bir Rizeli firma, Cengiz İnşaat alacaktır şeklinde yorumladı ve gelinen noktada öyle bir durumla karşı karşıya kaldık ki Özaltın firması diye bir firma bunu aldı. Sayın Bakan şimdi “Bunu Özaltın firması aldı Cengiz Grubu almadı.” diye bizim yanıldığımızı düşünüyor.

Ben Sayın Bakana yazılı bir soru sordum, dedim ki: “Sayın Bakanım, bu ihalenin yapılmış olduğu tarih itibarıyla bu ihale şartnamesindeki koşullara uygun olan, Türkiye’de bakır üretimi yapan hangi tesisler vardır ve hangisi işletilmektedir?”

Bakanın vermiş olduğu rezalet cevabı burada sizinle paylaşıyorum değerli arkadaşlarım. Bakana sorduğumuz soruya Bakan diyor ki: “16/2/2012 tarihi itibarıyla aktif olarak blister bakır üretimi yapan bir adet tesis bulunmaktadır. Bu tesis Eti Bakır AŞ’ye ait bulunmaktadır. Bu bakır üretimini yapan bu tesis Samsun ili Merkez ilçesi dâhilinde bulunmaktadır.”

Eti Bakır AŞ’nin sahibi kimdir değerli arkadaşlarım, biliyor musunuz? Kimdir? Cengiz Grubu, Cengiz İnşaattır. Şimdi, Sayın Bakana göre, eğer bunu Cengiz Grubu değil de Özaltın Grubu alınca biz yanılmış oluyoruz.

Şimdi, ben size Cengiz Grubunun ve Özaltın Grubunun kendi İnternet sitelerinden almış olduğum, İnternet sitesinde yayınlamaktan çekinmedikleri belgeleri gösteriyorum değerli arkadaşlarım: “Enerjisa-Özaltın-Cengiz ortaklığı anlaştı.” “Köprü Barajı Adana HES Türkiye, Menge Barajı HES Adana Türkiye ihaleleri Özaltın Grubu ile Cengiz Grubu tarafından alınmıştır.” Bu ihale de paket ihaledir. Biz bu kadar yaygara kopardıktan sonra bu ihaleyi Cengiz Grubunun almasından çekindikleri için bu ihale Özaltın Grubuna verilmiştir ama bunlar gizli ortaklardır, İnternet sayfalarına baktığınız zaman görülecektir bu.

Değerli arkadaşlarım, ihaleyi bizim için kimin aldığının da bir önemi yoktur, hiçbir önem arz etmemektedir. Burada önemli olan, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bizim Artvin’in üzerinde yürütülmek istenen bir maden faaliyetidir. Bu maden faaliyeti nedeniyle yerleşim alanlarımızın yok olması tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktayız. O nedenle, biz bu ihale süreci sonucunda ortaya çıkacak durum nedeniyle yarın öbür gün telafisi imkânsız bazı zorluklarla karşılaşacağımızı ve Allah korusun, can kaybı da dâhil olmak üzere, şehir üzerinde meydana gelecek heyelanlar nedeniyle Artvin il merkezinin büyük tehlike altında olacağına yürekten inanıyoruz. Bu konuda Sayın Bakana yapmış olduğumuz bütün başvurular, sözlü başvurular, yazılı başvurular sonuçsuz kalmış bulunmaktadır. Biraz önce de belirttiğim gibi, Sayın Bakan yapmış olduğu ihale sonucunda yer altı ve yer üstü zenginliklerindeki değerlendirmeyi yapıyorken ne yazık ki tercihini yer altı zenginliklerinden yana koymuştur. O nedenle çok kötü bir durumla karşı karşıyayız.

İhaleyi alan firmaların Adana’da meydana gelen o ölümlü kazalardaki sorumluluğundan burada bahsetmek istemiyorum ama biraz önce de dediğim gibi ihalenin kimin tarafından alındığının önemi yoktur. Mahkeme kararlarına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’nin idare mahkemelerinin vermiş olduğu men kararlarına rağmen burada bir maden faaliyetinin yürütülmesi, buranın ihaleye çıkartılmasını kabul etmek asla mümkün değildir.

Biz, Artvinliler olarak, yüreği Artvin’de atanlar, orada yaşayan insanlar olarak bu hukuka aykırı olan, asla kabul etmediğimiz bu ihale şartnamesinin bizim için bir paçavra kadar değeri olmadığını buradan ifade etmek istiyorum. Sayın Bakana ve bu ihaleyi yapan Maden İşleri Genel Müdürlüğünün yetkililerine buradan sesleniyorum: Bu madeni asla çıkartamayacaksınız, bu madeni çıkartmanıza asla müsaade etmeyeceğiz, asla müsaade etmeyeceğiz. Bu ihale şartnamesinin bizim için paçavra kadar değeri yoktur. Bakın, bunu, yırtıp atıyorum bu ihaleyi, bütün Artvinliler adına yırtıp atıyorum bu ihaleyi. (CHP sıralarından alkışlar) Göreceksiniz, bu ihale sonucunda ihaleyi onlara peşkeş çekmiş olsanız bile bu madeni çıkartmanıza asla ve asla izin vermeyeceğiz, asla ve asla izin vermeyeceğiz. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Neden izin vermeyeceğiz? Çünkü bu madenin çıkartılacağı yer Artvin’in namusudur, şerefidir, onurudur, haysiyetidir; oraya uzanan elleri mutlaka kıracağız, oraya müdahale eden ellere mutlaka “Yok” diyeceğiz değerli arkadaşlarım. Önümüzdeki günlerde hem bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi görecek hem bütün Türkiye görecek hem Artvin görecek.

Bu duygularla diyorum ki, bu madene “Hayır.” diyoruz, bu tecavüze “Hayır.” diyoruz. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktutan.

Şimdi, aleyhinde, Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından güzel Artvin’imizdeki madencilik faaliyetleriyle ilgili Meclis araştırması yapılmasına dair önergenin aleyhinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Eskişehir Mihalıççık’ta hayatını kaybeden 4 madenci kardeşime Allah’tan rahmet diliyorum, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Bütün Türkiye’nin başı sağ olsun.

İkinci bir husus da, Karabük’ün bugün kuruluş yıl dönümü. Karabük Demir Çelik Fabrikası gerçekten Türk sanayisine çok önemli katkıları geçmişte olan, bugün de olan ve gelecekte de çok ciddi katkıları olacak olan bir tesisimiz. Orada çalışan herkese başarılar diliyorum ve nice yıllar ülkemize faydalı üretimler yapmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, biz bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Tabii ki, hukukun çerçevesinde Türkiye’de ne yapılması gerekiyorsa yapılacaktır. Buralarda kâğıtlar yırtmakla falan tesislerin ne çalışmalarının ne faaliyetlerinin önüne geçilmez. Tabii ki, arkadaşlarımız hissiyatlarına mağlup olabilirler, bir şey demiyorum ama her şeyin hukuk çerçevesi içinde yürümesi gerekir.

Artvin’deki madencilik faaliyeti, daha önceki bir şirket tarafından yürütülen faaliyetler, evet doğrudur, yargı tarafından durdurulmuştur; 2008’den itibaren açılan bir dava 2011 yılında nihai olarak yüksek yargıda kesin olarak durdurulmuştur. Durdurulma gerekçesi, çevreyle ilgili çalışmalarındaki yetersizlik, ÇED raporunun olmaması.

Şimdi, bu ihaleye tekrar çıkılmıştır, Maden İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından bu ihaleye tekrar çıkılmıştır ve ihale, biraz önce Değerli Vekilimizin ifade ettiği bir firma tarafından alınmıştır. Bu ihalede, başka tür ihalelerde, madencilik ruhsatlarının ihalelerinde olmayan bir şart vardır; mutlaka metal üretimine kadar gidecektir yani blister bakır çıkarılacaktır, rotasyon zenginleştirilecektir ve metal üretimi yapılacaktır, yılda en az 10 bin ton ve en az on yıllığına.

Tabii, ülkemizde madencilik faaliyetleri yapılırken en fazla üzerinde durulması gereken, hassas olduğumuz nokta çevreye ciddi şekilde riayet etmek. Çevre şartlarında… Sürdürülebilir bir ekonominin ancak çevreye saygılı olunması hâlinde bir şey ifade ettiğini burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğer bu firma ÇED raporu alamayacaksa, çevreyle ilgili gerekli tedbirleri alamayacaksa, bunu projesine dâhil edemeyecekse bunun zaten faaliyete başlayabilme imkânı yoktur. Değerli arkadaşlar, ama eğer güzel Artvin’imizde üreteceği projeyle çevre yönetmeliği şartlarına uygun bir üretim yapacağını ifade ve ispat ediyor ise buna da mâni bir hâl yoktur; dediğim gibi Türkiye bir hukuk ülkesidir.

O açıdan, biz, gelin, Türkiye’deki sanayimizi nasıl geliştirelim, Türkiye’de madencilik faaliyetlerini nasıl artıralım, bunun üzerinde daha fazla duralım. Madencilik politikamızı nasıl daha fazla geliştirelim, nasıl daha ulusal hâle getirelim? Türkiye madencilik açısından zengin bir ülkedir, evet. Maden çeşitliliği itibarıyla 132 ülke arasında 10’uncu sıradayız, üretim değeri itibarıyla 28’inci sıradayız, ancak maalesef bu zengin yer altı kaynaklarımızı üretemiyoruz. Bakın, bir çalışmaya göre 50 milyar ton bir yer altı zenginliğimiz var ve parasal değeri de 2,5-3 trilyon dolar civarındadır, bunlar önemli rakamlardır. Sadece altına baktığımız zaman, 700 ton görünür bir altın rezervimiz var, ayrıca 6.500 tonun üzerinde muhtemel bir rezervimiz var, bunları çıkarmamız lazım, bakırı da çıkarmamız lazım. 2 milyar ton bakırımız var, blister bakırımız var, bunu çıkarmamız lazım. Dünyadaki mermerin yüzde 40’ı Türkiye’dedir, çıkarıp ihraç etmemiz lazım. Dünyadaki bor rezervinin yüzde 72’si Türkiye’dedir, bunu çıkarıp ham madde olarak değil, uç ürün olarak satmamız lazım. Esasen, biz sanayileşerek bütün madenlerimizi uç ürün şeklinde ihraç etmemiz gerekir. Bugün 3,8 milyar dolar olan madencilik ihracatımızın, uç ürün hâline getirip sattıktan sonra, ihracatını yaptıktan sonra çok daha büyük bir rakama baliğ olacağını hepimiz göreceğiz.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Eti Maden neden yapmıyor da özelleştiriyorsunuz?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Efendim, biz, tabii özelleştirmeyi burada…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Artvin, Artvin…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Affedersiniz, Sayın Vekilim, biz burada özelleştirme ile kamu arasındaki kalkınma modelini konuşmuyoruz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Artvin’i gördünüz mü?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Artvin’den bahset, Artvin’den!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ama benim kanaatimi sorarsanız, ben özel sektör marifetiyle kalkınmanın bir ülkenin daha fazla yararına olduğuna inanıyorum.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Elinizi tutan mı var? On yıldır neden yapmıyorsunuz, onu söyleyin.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ama ülke denetimini, gerekli kamu kuruluşları denetimlerini yapması lazım. Bakın, Türkiye’de 250 tane kapalı işletme var. Son iki sene içinde yapılan denetimlerle biliyor musunuz ki bunun 150 tanesi geçici olarak kapatıldı eksikliklerden dolayı ve bunların 50 tanesi eksikliklerini tamamladılar, açıldılar ve hâlen 100 tanesi kapalı duruyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Açın.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, eğer biz gerekli denetimleri yaparsak, eğer biz gerekli çalışmaları yapar isek…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapın, on yıldır ne yapıyorsunuz?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …madenlerimizin kamu tarafından veyahut da özel sektör tarafından işletilmesi değil, nasıl daha yararlı şekilde, nasıl daha verimli şekilde işletiliyor olması bizim için önemlidir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Afif Bey, konumuz Artvin. Artvin’e gel, Artvin’e!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Evet, işte ona geleceğim, ona geleceğim. Dolayısıyla, Arvtin’e başta başladık, Artvin ülkenin bir parçasıdır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – En son Artvin’e ne zaman gittiniz?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Türkiye'nin her yeri değerlidir, Türkiye'nin her yeri güzeldir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Artvin’den bahset, Artvin’den!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Artvin’i Aydın ile Antalya arasında sanıyor olabilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Geçen dönem hatırlarsınız Türkiye’de…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Konumuz Artvin, konuya gelin.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, dinleyin lütfen.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …Türkiye’deki madencilik faaliyetleriyle ilgili, Türkiye’deki madencilik üretimiyle ilgili, Türkiye'nin madenciliğinin çevreyle ilişkisiyle ilgili bir maden araştırma komisyonu kuruldu ve çalışma yaptı. Arkadaşlarımız ona baksınlar. Hangi ilde neler yapılması gerektiğiyle ilgili bütün şartlar var orada ama burada önemli olan şudur: Türkiye’de bir çevre yönetmeliği var mıdır? Vardır. Bu çevre yönetmeliği şartları yerine getirildiği takdirde hiç kimseye bir şey söyleyebilme hakkımız var mıdır? Hayır, yoktur. Herkes faaliyet yapmakta serbesttir hukuk çerçevesi dâhilinde. Dolayısıyla…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Artvin yok oluyor, Artvin!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Hayır, Artvin yok olmayacak.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Yok oluyor!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Bakın, Artvin’de madencilik yapıldığında, Artvin’de izabe yapıldığında, Artvin’de yer altı olsun, yer üstü olsun madencilik yapıldığında eğer çevreyle ilgili şartlar yerine getirilecek ise Artvin’e hiçbir şey olmuyor.

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Artvin’i biliyor musunuz?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Vekilim, Artvin’i hiç gördünüz mü?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ben Türkiye'nin her tarafını biliyorum, ben bir madenciyim. Ben Artvin’e de gittim, ben Türkiye'nin her tarafını biliyorum.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – En son ne zaman gittiniz?

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, eğer Artvin’de madencilik yapılması gerekmiyorsa yani Artvin’de bir maden işletmesi ÇED raporu alamayacak ise zaten bunu alamayacaktır. Böyle olunca da bu şirket, bu işletme onun da faaliyetine devam edemeyecektir.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’deki madenlerin üzerine konsantre olalım, geçmişte Türkiye’deki eksiklikler üzerinde duralım.

Bakın, AK PARTİ’den önce, MTA’ya bakıyoruz…

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Maden yoktu ki AK PARTİ’den önce Türkiye’de, siz buldunuz madenleri!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - …sadece senede 15-20 bin metre sondaj yapıyordu ama bugün 200 bin metrenin üzerinde sondaj yapmaktadır yılda ve bunun sonucunda -birkaç sefer bu kürsüden ifade ettim- bizim linyit rezervimiz en az yüzde 50 civarında arttı, 1,9 milyar ton olan trona rezervimiz 3 milyar tona çıktı; dünyaya dört yüz yıl yetecek kadar bir trona rezervimiz var. Petrol faaliyetlerinde çok ciddi ilaveler oldu. 

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bunu da mı siz getirdiniz ya, vardı zaten!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ama önemli olan bunları bulabilmektir. Evet, vardır, doğrudur, hâlen birçok madenimiz var.

Bakın, altmış adet metal üretimi var Türkiye’de, onu biliyor musunuz?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ben hepsini biliyorum, ben KİT Komisyonu üyesiyim, merak etme!

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Ama bunun miktarının, sayısının artması lazım çünkü yetmiş yedi adet -Türkiye’de- maden ve metal var, mineral var.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – TTK kaç paradan üretiyor yılda, onu biliyor musun sen?  Her yıl hazineden 400 milyon gidiyor TTK’ya.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye’deki kömürümüzü de Türkiye’deki endüstriyel ham maddemizi de Türkiye’deki bakırımızı da Türkiye’deki altınımızı da Türkiye’deki gümüşümüzü de işletmek mecburiyetindeyiz.

Şimdi, hatırlayın, daha önce de burada söyledim, altın madeni vardı, her gün birileri ortalıkta dolaşıyordu “Efendim, bu, katletti çevreyi, insanları…” Ne oldu? Şimdi çalışıyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Niye? Çünkü şartlara uyuyor, çünkü çevre şartlarına uyuyor. Asteriksler kayboldu. Çevre dernekleri, şimdi, artık “Niçin Bergama’da altın madeni çıkarılıyor?” diye orta yere dökülmüyorlar. Niçin? Çünkü çevre şartları uygun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Başkanım, 60’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, aleyhte konuşma var, ondan sonra.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Lehte konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın İlhan Demiröz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Demiröz.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Evet, bugün, madenle ilgili bir ilimizin, Karabük’ümüzün kurtuluşunu kutluyoruz. Karabük Demir Çelik Fabrikasının yapılmasında emeği geçen ve bunun yapılması için talimat veren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve o günün Başbakanı rahmetli Sayın İnönü’yü anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Madenle ilgili konuşacağımız için, madenle ilgili istenmeyen olayları yaşadığımızı da hatırlayarak, Eskişehir Mihalıççık Koyunağılı’nda maden çökmesi neticesinde hayatını kaybeden 4 yurttaşımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum ve geride kalan ailelerine sabır diliyorum.

Değerli milletvekilleri, madenleri çıkarmak, madenleri işletmek gayet güzel, bununla ilgili hiç kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak bazı yörelerin çok özellikleri var, bu yöreleri bilmek lazım, Artvin de bunlardan bir tanesi. Ben, evet, Bursa Milletvekiliyim ama doğma büyüme Artvinliyim, Artvin’i gayet iyi biliyorum, her yıl da mutlaka ziyaret ederim.

Değerli arkadaşlar, Artvin’in kendine has bir özelliği var, bir mikrokliması var. Arazi toprakları oldukça kısıtlı; terasların yapıldığı ve her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği illerimizden birisi.

Ormanlarıyla meşhur. Belki diğer ormanlarla da karşılaştırabilirsiniz ama gelin görün ki “Cerattepe” denilen mevkideki madenle ilgili olan bölge, maalesef Artvin’in tam üzerinde, Değerli Artvin Milletvekilinin işaret ettiği gibi, tüm Artvin’i etkileyecek bir noktada.

O zaman, Hükûmet bir şeye karar vermeli, ya Artvin’i buradan göç şeklinde -bir gölette, baraj inşaatında olduğu gibi- başka bir yere nakletmeli veya bu madenden veya bu madenin işletilmesinden şimdilik vazgeçmeli.

Neden bunu ifade etmek istiyorum? Bununla ilgili sorunları çok yakinen biliyoruz, madenle ilgili sıkıntıların sadece Artvin’imizde olmadığını gayet iyi biliyoruz. Artvin göç veren bir ilimiz. Neden göç veriyor? Tarımda söz sahibi olması mümkün değil, arazisi dar. Efendim, diğer konularda da aynı şekildeki sıkıntıları dile getirdiğiniz zaman… Sadece bir ormanımız var, siz onu da yok etmeye çalışırsanız, oradaki yer altı sularımızı kirletmeye çalışırsanız, o zaman oradan, Artvin’den vatandaşlarımızın ayrılması gerekir.

Değerli arkadaşlar, madenle ilgili sadece Artvin’de değil, Bursa’da da ve Türkiye'nin her tarafında da sıkıntılar var. Neden var? Ankara’da Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü var arkadaşlar. Siz müracaat ediyorsunuz, geliyorsunuz, bir 25.000’lik harita üzerinde her tarafı hudutlara almak suretiyle diyorsunuz ki: “Ben burada maden işletmesi, araması yapacağım.” Size burasını tahsis ediyorlar yirmi yıllığına, otuz yıllığına, kırk dokuz yıllığına kadar.

Sonra? Tabii, Ankara’da masa üzerinde verildiği için, yöreye geldiğiniz zaman, örneğin Bursa’ya geldiğiniz zaman bir anda karşınıza çok büyük sıkıntılar çıkıyor. Neden çıkıyor? Tarım alanlarının içerisinde olduğunu görüyorsunuz. Ve şu da çok rahatlıkla yapılmakta: Belli bir alan işaret ediliyor. ÇED raporundan kaçmak anlamında, diyelim ki bu alan 200 dekarsa bunun 20 dekarını işliyor veya 19,9 dekarını gösteriyor ve ÇED raporunun dışına çıkıyor.

Arkadaşlar, burayla ilgili… Ben il genel meclisi grup başkan vekilliği yaptım. Müsaade edin bunları Ankara değil yerelde il genel meclisleri versin. Siz, bir bakıyorsunuz ki Bursa’da çeşitli yerlerde taş ocakları, kum, çakıl ocakları, efendim, madenle ilgili aramalar… Ve bir şey daha, iddialı, söylemek istiyorum: Bursa’nın etrafını çevreleyen bütün dağları tamamen parsellenmiş durumda. Bunlara hiç kimsenin hakkı yok. Burayla ilgili eğer bir ruhsat verilecekse oradaki, Bursa’daki yerel yöneticilerin, İl Genel Meclisinin, İl Özel İdaresinin vermesi lazım.

Arkadaşlar, şunu söyleyebilirsiniz: İl özel idareleri ancak işletme ve çalışma ruhsatı veriyor. Şimdi düşünün, Bursa gibi bir yerde İl Özel İdaresinde çalışan bir memuru, mühendisi düşünün, Ankara’da diyelim ki belli bir alanı çevirmiş birisine karşı işletme veya çalışma ruhsatını vermeme lüksü yok çünkü böyle bir durum söz konusu olursa o arkadaşın başına memur olarak neler geleceğini hepimiz çok rahatlıkla biliyoruz.

Sonra, bir şey daha söyleyeyim: Biz bununla ilgili… Bu ilgili madenci arkadaşlar, burada 1/1.000’lik imar uygulama planı yapmaları gerekiyor, onu bile yaptırma kararlılığını gösteremedik. Şundan dolayı yapmıyor, diyor ki: “Ben Ankara’da çözdüm arkadaşlar. İl genel meclisiyle, il özel idaresiyle, sizinle ne işimiz var. Biz Ankara’da çözdük.” Bunu şuna getireceğim: Artvin’deki Cerattepe ile ilgili maden ihalesi de aynı. Eğer yerel yönetimler tarafından karar verilseydi bu ihale kararını alabilirler miydi? Hayır. Ankara’da oturuyorlar, masa başında, Artvin’in Cerattepe’siyle ilgili, Genya’yla ilgili karar veriyorlar. Oradaki il özel idaresinin, il genel meclisinin, belediyenin, hiç kimsenin haberi yok. Onlara lütfen sorun, oradaki vatandaşlara sorun. O arkadaşlarımız, il genel meclisinde -ben iddia ediyorum- getirin bu konuyu tartışın, hangi sonuçları alacağınızı, çoğunlukta olmanıza rağmen, hep beraber göreceğiz.

“Maden” adı altında sadece bunlar yapılmıyor. Kum, çakıl ocakları, taş ocakları yapılmak suretiyle tarım alanları tamamen tahrip ediliyor. Yani bunlar, bir nevi, doğa, herkesin istifade etmesi gereken alanlarımız bazı kişilere, kuruluşlara peşkeş çekiliyor. İşte, sularımız gidiyor, kirleniyor.

Bunlarla ilgili şöyle bir örnek de vermek isterim değerli milletvekilleri: Mesela, Bursa’nın Orhaneli Başköy’ü var ve üzerinde bir maden işletmesi var. Geçen hafta tüm köylü vatandaşlar, hepsi Bursa’da yürüyüş yaptılar. Neden? İçme suları kirliydi. Şişelerin içerisine suları doldurarak getirip göstermişlerdi. Ama burada bir işletme ve çalışma ruhsatı olan ve Ankara’dan tahsis alan bu maden işletmecileri için hiç kimsenin bir şey yapma şansı yok. Yargı kararı alıyorsunuz, buna rağmen bu şekilde devam ediyor ve bütün bu alanlar maalesef tahrip ediliyor. Bunların yapılmaması lazım. Yani bunu Artvin’den başlayarak yörem olan Bursa’ya getirmemdeki amaç şundan dolayı: Gerçekten, Bursa’da maden ocaklarıyla, kum, çakıl ocaklarıyla, taş ocaklarıyla çok sıkıntılı durumlar söz konusu ve biz, ileride, çok yakın tarihte 2/B ile ilgili yasayı görüşeceğiz. Onun içerisinde de yine taş ocakları, yine aynı şekilde mermer ocakları var. Bu bakımdan, bu konuda sizleri biraz daha sağduyuya davet etmek istiyorum, bilhassa yetkilileri. Neden?

Bir örnekle sözlerimi bitirmek istiyorum: Mesela, Bursa’da İstanbul-Bursa ve İzmir otoyolu yapılmakta. Orhaneli ve Gemlik’te 36 bin adet zeytin ağacı kesilmekte. Hâlbuki başka bir güzergâh da var ama ne hikmetse Hükûmet bu tür konularda vatandaşla beraber, konuşarak, diyalog içerisinde çözmek yerine, “Ben yaptım.” şeklinde ifade ediyor ama ben Artvin’i biliyorum, Artvinlileri biliyorum, onlara güveniyorum, bu defa Artvin’de “Ben yaptım.” şeklinde olmayacak. Tüm hemşehrilerimiz, Artvinliler hep beraber buna karşı çıkacaklardır.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sağ olun, var olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demiröz.

Aleyhinde olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca.

Buyurun Sayın Kaynarca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Saygıdeğer Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhine söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerisi Artvin’deki maden sahası konusunda gerekli önlemlerin alınması ve Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili. Benden önceki değerli konuşmacıların her biri konuyla ilgili görüşlerini ilettiler. Ben farklı bir konuya dikkat çekeceğim. O da dün görüşmelerine başladığımız kanun tasarısıyla ilgili.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı dün birinci bölüm 4’üncü maddeye kadar görüştük. Tüm sendikaların olduğu gibi yine memurların da gözü kulağı bu sendikal görüşmede bu çıkacak olan yasa tasarısıyla ilgili.

Dolayısıyla, bu görüş ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi önerisine aleyhte görüş belirttiğimi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynarca.

II.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Danışoğlu, Sayın Serindağ, Sayın Kurt, Sayın Demiröz, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Ayaydın, Sayın Serter, Sayın Havutça, Sayın Çetin, Sayın Çelebi, Sayın Özkan, Sayın Özel, Sayın Sapan, Sayın Şafak, Sayın Bayraktutan, Sayın Kaleli.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- CHP Grubunun, 15/2/2012 tarihinde, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve arkadaşlarının Artvin şehir merkezinin üzerinde yer alan 4252 ve 4944 no.lu maden ruhsat alanlarının kapsadığı alanın araştırılarak bütün kamunun yararlanacağı yer üstü zenginliklerin neler olduğunun araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 3/4/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/179) esas numaralı Ermeniler Tarafından Azerbaycan'ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın "Soykırım" Olarak Tanınması, 26 Şubat’ın "Hocalı Soykırımını Anma Günü" Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/39)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Vermiş olduğum 2/179 Esas nolu 26 Şubat 1992 Tarihinde Ermeniler Tarafından Azerbaycan’ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın “Soykırım” Olarak Tanınması, 26 Şubatın “Hocalı Soykırımını Anma Günü” Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifimin İç tüzüğün 37 maddesine göre 45 gün içerisinde komisyonda ele alınmadığından doğrudan gündeme alınmasını arz ve talep ederim.

Saygılarımla.                                                                                          27.02.2012

                                                                                                              Reşat Doğru

                                                                                                                    Tokat

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge üzerinde, önerge sahibi Sayın Reşat Doğru? Yok.

Sayın Oğan, Iğdır Milletvekili, buyurun.

Süreniz beş dakika.

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce de bu kürsüde bu meseleyi konuşmuş ve 1992 yılında Azerbaycan’ın Hocalı şehrinde Ermeniler tarafından yapılmış olan vahşetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından hukuki bir incelemeye alınmasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Hocalı’da yaşananların soykırım olarak kabul edilmesini önermiştik. Mecliste bununla ilgili özel bir oturum da yapılmış olmasına rağmen, maalesef Meclisimizden bu konuda şimdiye kadar bir karar çıkmış değil. Sadece bizim, Dışişleri Komisyonu olarak ve Türkiye-Azerbaycan Parlamentolararası Dostluk Grubu olarak yayımlamış olduğumuz bir bildiri var.

Değerli milletvekilleri, biz eğer bugün, bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu katliama sessiz kalırsak, bütün dünyanın medyası önünde gerçekleşen ve bütün dünyanın neredeyse, Le Monde gazetesinden tutunuz da Rus İzvestiya gazetesine kadar herkesin gözü önünde gerçekleşen bu katliama, bu soykırıma, bir milletin iki devleti olarak, Türkiye ve Azerbaycan’ın kardeşliğini her fırsatta ifade eden bir milletin ferdi olarak biz eğer sessiz, duyarsız kalırsak, önümüzdeki süreç içerisinde her fırsatta bu tür katliamların, bu tür soykırımların devamı gelecektir. Maalesef, geçmiş dönemlerde Türklere karşı yapılan soykırımlara biz sesimizi çıkarmadığımız için, bugün bize karşı soykırım yapılmış olmasına rağmen biz Batı tarafından soykırımcı ilan edilmiş durumdayız. Geçmiş dönemlerde biz, bize karşı yapılanların hiçbir zaman ne hesabını sorduk ne bununla ilgili konuyu gündeme getirdik.

Bizim bütün büyük meydanlarımızda zafer anıtlarımız vardır. Elbette ki biz zaferleriyle övünen bir milletiz ama aynı zamanda bize karşı yapılmış olan çok sayıda katliam vardır. Bunun örneklerini Balkanlarda da görmek mümkündür, bunun örneklerini Kafkaslarda da görmek mümkündür, bunun örneklerini Anadolu’nun birçok şehrinde de görmek mümkündür. Hâl böyle olmasına rağmen, biz bu tür, bize karşı yapılan katliamlara, soykırımlara hep sessiz kalmışız, bunu dünya gündemine getirmemişiz, bunu uluslararası camianın gündemine getirmemişiz, bunu kendi Parlamentomuzun gündemine getirmemişiz. Bunun artık hem kendi Parlamentomuz tarafından hem Türk kamuoyu tarafından hem de uluslararası camia tarafından kabul edilmesinin zamanıdır. Bu, hem insan haklarının bir gereğidir hem bu katliama uğrayan insanlara en azından adaletin bir parçasını vermek açısından önemlidir hem de Türkiye’ye karşı yapılan mesnetsiz, haksız suçlamalara karşı Türkiye'nin bir cevap vermesi açısından önemlidir.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki süreç son derece sıkıntılı bir süreçtir. 2015 yılına kadar Türkiye'nin önüne Batı’da çok sayıda benzer suçlamalar gelecektir. Elbette ki olmayan bir şeyin suçlamasıyla karşı karşıya kalan bir Türkiye'nin, bundan siyaseten kurtulmak için başka bir soykırımı gündeme getirmesi söz konusu değil burada. Burada bir hakkın teslim edilmesi, burada adaletin sağlanması adına Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim, Hocalı’da yaşananları bir soykırım, bir katliam olarak bu manada kabul etmemiz gerekmektedir.

Dışişleri Bakanlığımızın artık netice vermeyen bir uygulaması olduğunu da ifade etmek istiyorum, o da bu tür konuların Parlamento dışında kalması hususu. Siz istediğiniz kadar bunu Parlamento dışında tutun, Avrupalı bunu parlamento dışında tutmuyor. Fransız Senatosundan Türkiye’ye karşı haksız kararlar geçti; Anayasa Mahkemesi iptal etti; her iki parti de “Seçilir seçilmez yeniden gündeme getireceğiz.” dedi.

Dolayısıyla, Azerbaycan’la eğer bir milletin iki devletiysek bizim, Hocalı soykırımını artık Parlamento olarak kabul etmemiz lazım. Parlamento olarak biz bunu kabul ettiğimiz takdirde hem bundan sonraki katliamların önüne geçmiş olacağız hem de bundan sonra artık benzer niyetli olanlar sadece Azerbaycan’da değil, Irak’taki Türkmenlere karşı da, Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerine karşı da benzer niyetlerinden vazgeçmiş olacaklardır. Zira, herkes bilecektir ki dünyanın neresinde bir Türk yaşarsa yaşasın Türkiye olarak biz bu işin arkasındayız, biz bu işin hesabını gün gelecek soracağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Iğdır Milletvekilimiz Sayın Sinan Oğan’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, teklif sahibi Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru geldiler.

Buyurun Sayın Doğru, süreniz beş dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 26 Şubat 1992 günü Ermenilerin Azerbaycan’ın Hocalı kentinde yapmış oldukları katliamın soykırım olarak tanınması, 26 Şubatın Hocalı soykırımını anma günü olarak kabul edilmesine ilişkin kanun teklifimizin komisyonlarda görüşülmemesi üzerine, İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereği gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, 26 Şubat 1992’de tarihe kara bir gün olarak geçen büyük bir katliam yaşanmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler, 1948 yılında, soykırımı uluslararası bir insanlık suçu olarak kabul etmiştir. Millî, etnik, ırki veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha maksadıyla gerçekleştirilen eylemler de soykırım olarak sayılmıştır. Ermeniler 26 Şubat 1992 günü masum, sivil, silahsız Hocalı halkına karşı tam anlamıyla bir katliam gerçekleştirmiştir. 26 Şubat günü, başta Azerbaycan ve Türkiye olmak üzere tüm Türk dünyasının en acılı, unutulmaz günlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Ermeniler, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden 613 Azerbaycan Türkü’nü hunharca katletmiştir. Bu katliamda 83 çocuk ve 106 kadın acımasız şekilde, işkence yöntemleri uygulanarak öldürülmüştür.

Özgürlük, insan hakları, demokrasi, yaşam hakkı insanların temel özlemleri ve haklarıdır ancak Hocalı’da görüldüğü gibi bir günde binlerce insan saldırgan Ermeniler tarafından katledilmekte, binlerce insan da öz topraklarından zorla kopartılmaktadırlar.

Birinci Dünya Harbi esnasında ve sonrasında Anadolu’da karşılaştığımız Türklere uygulanan katliamlar ve soykırımlar da aynı saldırgan tutumun sonuçlarından bir tanesidir. Dünün Hocalı katliamını yapan birçok insan şu anda Ermenistan’ın yönetiminde bulunmaktadır, bunlardan birisi de devlet başkanlığında bulunan Sarkisyan’dır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, Azerbaycan topraklarının neredeyse yüzde 20’den fazlası saldırgan Ermeniler tarafından işgal altındadır. Bu işgal altında bulunan topraklardan yaklaşık olarak 1 milyonun üzerindeki insan da başka yerlere zorla göç ettirilmişlerdir. Bunlara Azerbaycan halkı “kaçgın” demektedir. O “kaçgın” insanlar Azerbaycan’ın çeşitli şehirlerinde ve reyonlarında çok zor şartlar altında yaşamaya zorlanmaktadırlar ve her geçen gün de kan kaybedilmektedir.

İşgal esnasında bölgeden zorla atılan Türklerce “Acaba topraklarımıza ne zaman döneceğiz? Ne zaman ben öz topraklarıma, Karabağ’a döneceğim?” şeklinde ağıtlar yakılmakta, özlemle beklenilmektedir. Acılar da her gün daha fazla artmakta, depreşmekte ve derinleşmektedir ancak modern dünyada her şeye karışan sivil toplum örgütleri, STK’lar bu durumu görmemekte ve enteresandır da görmezlikten gelmektedir. Dünyada, bırakın insan haklarını, hayvan haklarını savunanlar bile bu mahzun, garip, fakir insanların problemlerine neredeyse hiç sahip çıkmamaktadırlar. Burada bizim aklımıza, konu Türkler ve Türk dünyası olunca Batı’nın nasıl ikiyüzlü, riyakâr olduğu gelmektedir. Dünya, insan hakları konusunda maalesef, Hocalı’da, Azerbaycan’da, Karabağ’da sınıfta kalmıştır ve duyarsızlık da her geçen gün ama her geçen gün devam etmektedir. Tabii onlar duyarsız kalıyor diye bizlerin de duyarsız kalması herhâlde gerekmiyordur. Bizler insani değerlere sahip çıkmayacak mıyız? Ezilen, horlanan, katledilen kardeşlerimizin dertlerini görmezden mi geleceğiz?

Değerli milletvekilleri, işte bunlardan dolayı, Ermeniler tarafından 26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı’da gerçekleştirilen bu insanlık dışı vahşetin unutulmaması ve her zaman hatırlanması için bu katliamı soykırım olarak tanımak, 26 Şubatın Hocalı soykırımını anma günü olarak kabul edilmesi için bu kanun teklifimizi vermiş durumdayız. Geçen dönem dediğimiz, 23’üncü Dönemde de aynı kanun teklifini vermiştim. O kanun teklifimiz Meclisin gündemine girmişti ancak enteresandır, o kanun teklifimize bir türlü sıra gelmedi. Aynı tip bu kanunu şu anda da sizlerin huzuruna getiriyoruz. Tabii komisyonlarda görüşülmediği için 37’nci madde gereği buraya getiriyorum ancak şunu söylemek isterim ki: Bu kanuna Türkiye Büyük Millet Meclisinin hem destek vermesi, gündemine alması hem de akabinde, en yakın bir zamanda bunu görüşmesi gerekmektedir çünkü bunu Türk dünyası beklemektedir, Azerbaycan’ımız beklemektedir, Türk-İslam dünyası beklemektedir, ezilen insanlar beklemektedir, ezilen halklar beklemektedir diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş önergenin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı: 200) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 3’üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, birinci bölümde yer alan diğer maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

                                    Kazım Kurt                             Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                     Eskişehir                                           İstanbul

Madde 4 - 4688 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Mahkeme, yargılama sonucunda tüzüğün veya bu maddede sayılan belgelerin içerdikleri bilgilerin kanuna aykırılığını tespit etmesi hâlinde eksikliğin giderilmesi için sendika veya konfederasyona en az altmış gün süre verir. Verilen süre sonunda tüzük ve belgeler değiştirilmemiş veya kanuna uygun hâle getirilmemişse, sendika veya konfederasyonun kapatılmasına karar verir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Namık Havutça.

BAŞKAN – Namık Havutça, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sendika kurucusu olabilmek için iki yıldan beri kamu görevlisi olarak çalışma şartı kaldırılmakta, sendikaların kuruluşlarına ilişkin işlemler basitleştirilmekte, evrakların gönderilmesi için öngörülen süre beş çalışma gününden on beş iş gününe çıkarılmakta, kuruluş evraklarının kırtasiyeciliğinin azaltılması, merkezde sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına gönderilmesi öngörülmektedir. Bu değişiklikler sendikalaşma açısından olumlu gelişme olarak görülebilse de ancak tasarının tümüne baktığımızda, durum hiç de iç açıcı değildir. Sendikalaşma hakkı tüm çalışanları kapsar, kapsamalıdır. Sadece polis ve askerler için sınırlama söz konusu olabilir, ancak silahlı kuvvetler ve emniyette çalışan sivil personelin sendika kurma haklarına sahip olduğunu kabul etmek gerekir. İtfaiyeciler, cezaevi personeli, gümrük çalışanları, elçilik personeli, posta çalışanları, geçici işçiler, kendi hesabına çalışanlar, ev eksenli çalışanlar ve işsiz kalanların sendika kurma ve üye olma hakları vardır. Bu hak yaşamsal bir öneme sahiptir ve demokratik, çağdaş yaşamın temel koşullarından olarak kabul edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği, usulüne göre yürürlüğe konulmuş, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ulusal hukukun üstündedir. Kanunlar bu sözleşmelere aykırı olamazlar. Bugün kanunlar, diğer yandan, Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması Sözleşmesi -yani kısaca ILO olarak tanımlanan- sendikal haklarla ilgili en önemli hukuki belge olarak kabul edilmektedir. Amacı, sendika hakkını devletten ve kamu erkini kullananlardan gelebilecek engelleme, yasaklama veya karışmalara karşı korumaktır. Bununla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre, herkes, asayişi bozmadan toplantılar yapma, dernek kurma, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara katılma haklarına sahiptir.

ILO Sözleşmesi’nin 2’nci maddesi: Çalışanlar ve işverenler, herhangi bir ayrım yapılmaksızın, önceden izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve yalnız bu kuruluşların tüzüklerine uymak koşulu ile bunlara üye olma haklarına sahiptir. Ayrıca, sözleşme gereği, yaptıkları iş, hizmetin niteliği, çalıştıkları ekonomik etkinlik kesimleri, bağlı oldukları istihdam biçimleri, memur, işçi ve sözleşmeli personel, hiyerarşide bulundukları yer gibi yönlerden çalışanlar arasında hiçbir ayrım yapılamaması durumu da söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, tasarıya göre kamu görevlileri sendikaları uzlaşmazlık durumunda yalnız kamu görevlileri hakem kuruluna sınırlı biçimde başvurabileceklerdir. Dolayısıyla, kamu görevlileri uyuşmazlık durumunda grev veya başka bir hak arama yöntemini kullanamayacaklardır. Bu hakka sahip olmayan işçilerin çok sıkı koşullar altında grev yapabildikleri göz önünde bulundurulduğunda kamu görevlilerine bu hakkın tanınmaması adil ve hakkaniyete uygun değildir.

Bakın, getirdiğiniz tasarıyla 12 Eylül referandum oylaması öncesi kamu çalışanlarına, memurlara verdiğiniz sözleri hatırlayın. Şu andaki durumdan farklı bir şey getirmiyorsunuz memur arkadaşlarımıza. Zaten şu anda memurlarımız ILO Sözleşmesi’nden kaynaklanan hakları zaten kullanıyorlar. Sadece yapılan, “toplu görüşme”nin adını “toplu sözleşme”ye çeviriyorsunuz. Önceden uyuşmazlık hâlinde nereye gidiliyordu? Bakanlar Kurulu son sözü söylüyordu. Şimdi değişen ne? Bakanlık Kurulunun atadığı hakem heyetine gidiyor. Ne değişiyor değerli arkadaşlarım? Memur arkadaşlarımızın haklarını genişletmeyi bırakın, tam aksine, daraltıyorsunuz. Şu anda uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını, iş bırakma haklarını, grev haklarını şu anda fiilen kullanıyor memur arkadaşlarımız. Ama şu anda, gelinen ileri demokrasinizde 8 tane tutuklu milletvekilimiz vardı. Yine, eğitim hakkı istediği için yıllarca cezaevinde yatan gençlerimiz vardı. Sizin sayenizde, Kızılay meydanlarında üzerlerine gaz bombası atılan, sahte sendikası çıkarılan bir yasamız oldu. İşte ileri demokrasi anlayışımızla kamu çalışanlarımıza 12 Eylül referandumuyla verilen hakların bedelinin de bu olması gerekir!

Bu yasa sahte bir sendika yasasıdır. Bugün KESK çalışanları meydanlarda ve tüm memurlar bu sahte sendika yasasının karşısındadır.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Havutça.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN – Balıkesir Milletvekili Sayın Havutça ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunacağım ancak daha önce karar yeter sayısı istendi, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için cihazla oylama yapacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – El insaf ya, nerede var kâtip üye? Nereden var ya?

BAŞKAN –  Üç dakika süre veriyorum ve sisteme girerek oylama yapacağım.

(Elektronik cihazla oylamaya  başlandı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç kişi saydınız Hanımefendi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – El insaf ya! Hanımefendi “Var.” mı diyor? Biz de “Pes” diyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Pes…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan ya?

BAŞKAN – “Pes” diyecek bir şey yok, söylenecek bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Söylenecek çok şey var Sayın Başkan.

BAŞKAN – İki üyenin arasında anlaşmazlık vardı gereğini yapıyoruz efendim. İki üye anlaşamadı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada 50 kişi varken “Vardır.” diyene söylenecek çok şey var.

BAŞKAN – Kim “Vardır.” dedi? Böyle bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl yok?

BAŞKAN – İki kâtip üye anlaşamadı, sisteme giriyoruz. Başka yapacağımız bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, elini vicdanına koy, şimdi Mahir Bey’e söylesem…  Baktı arkasına “Yok” dedi, insanları gönderdi ya. Mahir Bey’e söyleseniz bile “Yok efendim, beş dakika ara verin.” der ya.

BAŞKAN – Efendim, Mahir Bey’e sormuyoruz, kâtip üyelere soruyoruz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, burada İç Tüzük’e aykırı bir durum söz konusu değil. İç Tüzük açık.

BAŞKAN – İç Tüzük açık.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ün açık olduğunu birazdan gösteririm size.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, Sayın Başkanım, gözler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Birazdan gösteririm size İç Tüzük’ün ne kadar açık olduğunu.

BAŞKAN – Benim yapacağım bir şey yok beyler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bu bakan gözlere söylüyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Tehdit mi ediyorsunuz Başkanlık Divanını Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Neye dayanarak tehdit ediyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’e uymaya… Açık bir şekilde yok iken nasıl “Var.” diyorlar?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – İç Tüzük’te böyle bir hakkı var, kullanmış.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya? İnsan doğru söyler biraz, doğruyu söyler. Vatandaşlar görüyor ya! Yani bir doğru yok mudur ya? Buna ilişkin bir ölçü olmaz mı ya? Bunda bile bir ölçünüz olmuyorsa artık ne diyeyim size?

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, pusula gönderenleri okudunuz mu? Pusulayı gönderenleri niye okumadınız, aramadınız?

BAŞKAN – Neyi aramadım?

OKTAY VURAL (İzmir) - Pusula gönderenlerin dışında mı vardır, pusula gönderenler…

BAŞKAN – İçinde de var dışında da var efendim. Buradaki arkadaşların gözü önünde cereyan ediyor her şey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

4’üncü maddeyi oylarınızı sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan “Önergeyi kabul etmeyenler” diye sormadınız.

BAŞKAN - Sorduk efendim.

Sayın Aslanoğlu, işari oylama yapıldı. Dolayısıyla onu sormamıza gerek yok.

OKTAY VURAL (İzmir) - Yok canım ya, böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN - 5’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

 

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Ali Serindağ

                Eskişehir                                  İstanbul                                  Gaziantep

Madde 5- 4688 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 7- Sendika ve  konfederasyonlar, evrensel hukuk ilkeleri ile çalışma yaşamına ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı olmadıkça, tüzüklerini serbestçe belirleyebilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 5 inci Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sarık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                       Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Tasarının 5. Maddesiyle 4668 sayılı Yasanın 7. Maddesi değiştirilmektedir. 4688 sayılı Yasanın 7. Maddesi, sendikaların tüzüklerinde bulunması gereken zorunlu hususları ayrıntılı olarak saymaktadır. Bu durum, 87 sayılı ILO sözleşmesinin 3. Maddesi ile güvence altına alınan “tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenleme hakkı”na açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Değişiklik ile bu aykırılığın giderilmesi amaçlanmıştır.

II.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, yerine getiriyoruz efendim.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Gümüş, Sayın Kurt, Sayın Serindağ, Sayın Özel, Sayın Ediboğlu, Sayın Çetin, Sayın Çelebi, Sayın Öner, Sayın Serter, Sayın Onur, Sayın Güven, Sayın Erdoğdu, Sayın Ayaydın, Sayın Soydan, Sayın Öz, Sayın Havutça, Sayın Pavey, Sayın Danışoğlu, Sayın Cengiz.

Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı: 200) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

                                                                                       Mehmet Şeker (Gaziantep) ve arkadaşları

Madde 5- 4688 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 7- Sendika ve konfederasyonlar, evrensel hukuk ilkeleri ile çalışma yaşamına ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı olmadıkça, tüzüklerini serbestçe belirleyebilir.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon okunan önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Serindağ…

BAŞKAN – Sayın Serindağ, buyurun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; (1/556) esas numaralı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, önergemizle sendika ve konfederasyonların tüzüklerini evrensel hukuk ilkelerine ve çalışma yaşamına ilişkin uluslararası sözleşme hükümlerine aykırı olmadıkça serbestçe belirlemesi gerektiğini öneriyoruz.

4688 sayılı Yasa’nın 7’nci maddesinde, tüzük nasıl düzenlenir, tüzükte hangi hükümler bulunmalı, o husus düzenlenmiştir. Madde metni incelendiğinde insanın “Madde bu şekilde düzenleneceğine tip tüzük metni maddede yer alsaydı daha iyi olurdu.” diyesi geliyor.

Maddeye baktığımız vakit pek çok husus var. Oysa Uluslararası Çalışma Örgütünce kabul edilen 87 sayılı Sözleşme’de sendikaların tüzüklerinin nasıl hazırlanacağı belirtilmiş. Madde aynen şöyle: “Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler. Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden sakınmalıdırlar.”

Biliyorsunuz, bu sözleşme Türkiye tarafından da kabul edilmiştir, Türkiye Büyük Millet Meclisi onaylamıştır.

Şimdi, bu neyi çağrıştırıyor sayın milletvekilleri? AKP, örgütlü bir toplum istemiyor, yani iktidar örgütlü bir toplum istemiyor, emekçilerin örgütlenmesini istemiyor.

Size bir iki rakam vereceğim. OECD’nin sendikalaşma verilerine göre Türkiye en son sırada. Türkiye'de sendikalaşma oranı yüzde 5,9. Oysa 2001’de bu oran yüzde 10’muş. OECD’de sendikalaşma oranı da bir miktar düşmüş ama nasıl düşmüş? 20,4’ten 18,4’e düşmüş. Beğenmediğimiz Yunanistan’da yüzde 24, İtalya’da bu oran yüzde 25.

İktidar emek örgütlerinin hak aramalarına da fırsat vermemekte, hak arayan işçi ve memurları cop ve biber gazıyla karşılamaktadır. Grev hakkı teminat altına bu tasarıyla alınmamıştır, belediyelerde görevli on binlerce kamu çalışanının yararlandığı toplu sözleşmeler yapılamaz hâle getirilmeye çalışılmaktadır.

Bu tasarıyla, her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapabilme yetkisi kaldırılmaktadır. Maalesef pek çok kurumun görevini yapamayacak hâle gelmesi şeklinde iktidar bir politika izlemektedir, üzülerek belirtmek isterim ki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bundan nasibini almaktadır. Bunun en bariz örneği görüştüğümüz tasarıdır, bu tasarı da Meclise temel kanun şeklinde geliyor değerli milletvekilleri.

Şimdi, elimizi vicdanımıza koyalım, İç Tüzük’teki hükme bakalım, İç Tüzük’ün temel yasayla ilgili maddesine bakalım, bu tasarının temel kanun olarak görüşülmesi mümkün mü? Değil. Ama -muhtelif defalar bunu dile getiriyorum ve devamlı dile getirmeye devam edeceğim- Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisi elinden alınmaktadır, yasama yetkisi kısıtlanmaktadır, hem yasama yetkisi hem de denetim yapma yetkisi elinden alınmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi hukukunu koruyamıyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin hukukunu koruyamıyorsa biz kimsenin hukukunu koruyamayız.

Sayın milletvekilleri, o nedenle iktidara buradan sesleniyorum: Tüm yasaları temel yasa şeklinde Meclise getirmesin ki, milletvekilleri yasama yetkilerini kullanabilsinler, milletimiz de bizi izlesin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi “Biber gazı ve copla karşılanıyor.” dedim. Ankara Valiliği, Kızılay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çevresinde yapılan toplantıları yasaklamış. Ona bir şey demiyoruz, biz o kararı beğenmiyoruz ama yasaklayabilir. Ama diğer illerin mülki idare amirlerinin bu kararı gerekçe göstererek seyahat özgürlüğünü kısıtlamaları uygun olmamıştır, yanlış olmuştur. Onları sorumluluktan ileride kurtarmayacaktır.

BAŞKAN –Sayın Serindağ, teşekkür ederim efendim, süreniz doldu. 

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ben, tüm meslektaşlarıma, buradan, iyi niyetle bu uyarıyı yapmak istiyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunmadan önce, karar yeter sayısı isteği var.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Sayın Serindağ ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, cihazla yapacağız efendim.

İki dakika süre veriyoruz, oylama işlemini başlatıyoruz.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

“Yetki ve sorumluluklarını kurulacak bu organlara görev süreleri içerisinde kalmak kaydıyla devredebilir.”

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Haluk Ahmet Gümüş               Kadir Gökmen Öğüt

                 İstanbul                                   Balıkesir                                   İstanbul

                Salih Fırat                            Muharrem Işık                Selahattin Karaahmetoğlu

                Adıyaman                                 Erzincan                                   Giresun

                                      Ramis Topal                             İlhan Demiröz         

                                         Amasya                                       Bursa

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Haluk Ahmet Gümüş…

BAŞKAN – Önerge üzerinde Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş.

Buyurun Sayın Gümüş. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler; 6’ncı madde hakkında konuşacağım.

Bu yasa tasarısıyla Türkiye çalışma hayatı, sonunda memurlarla ilgili toplu iş sözleşmesi yapılabilmesi için bir yasa tasarısı görmüş oldu. Bu yasa tasarısı çok gecikmiş bir tasarıdır. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile Anayasa’da toplu iş sözleşmesi yapma hakkı kabul edilmesine rağmen gecikmiştir ya da geciktirilmiştir. Bu konuda tarafımdan soru önergesi de verilmişti, ancak Bakanlığınızdan verilmiş olan cevapta -23/01/2012- konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulduğu ve Plan ve Bütçe Komisyonu ile Sağlık, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmeye başlandığı belirtilmişti. Bu yasa tasarısının bir Hükûmet tasarısı hâline gelmesi, her şeye rağmen, olumlu bir gelişmedir. Zira, kanun hükmünde kararnamelerle devletin işletilmeye çalışılması, ekonomiyi temelden ilgilendiren ve Türk eğitim sistemini kökten değiştirmeyi hedefleyen yasa tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerince kişisel yasa tasarısı olarak getirilmelerinden ve içeriklerinden dolayı Türk siyasi ortamı bunalmış ve gerginleşmişti.

Evet, referandum yapılalı on sekiz ay oldu, yasa tasarısını daha yeni görüyoruz. Yaşanan gelişmeler, Hükûmetin bu konulara gereken önemi vermediğini ya da bu konuda gerçekten çok hazırlıksız olduğunu gösterdi. İtiraz varsa MİT Yasası’nı gösteririz, MİT Yasası gibi birçok yasanın istenildiğinde hemen çıkarılmış olduğunu gösterebiliriz.

Sadece yasanın geç çıkarılması değil, Çalışma Meclisinin toplanıp görüşülmemesi de diğer bir eksiklik konusudur. Sayın Bakan, yetkiniz dahilindeki Çalışma Meclisinin çalıştırılması ve toplanması niçin gerçekleştirilmiyor?

Yine soruyorum: Bu konuları Ekonomik ve Sosyal Konseyde görüşmeyecekseniz niçin bu konseyi kurdunuz, niçin Anayasa’da yer verdiniz? Bu Hükûmet, gelecekte, Anayasa’ya çelişkili çalışma biçimleri ve uygulamalarıyla anılır hâle gelecektir.

Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, Bakanlık, bu konularla ilgili görüş alışverişlerinde özellikle Memur-Sen’e ağırlık vermektedir. Yine, kamuoyunda, yasal zeminin Memur-Sen’in görüşleri doğrultusunda oluşturulduğu kanaati hâkimdir. Bu ayrımcılık değil midir? Bu davranış şekli, yasa çıkarıldığında, Türk ve dünya kamuoyuna uygulamada güdümlü bir imaj vermez mi?

Diğer bir soru: Mademki bu yasa tasarısı için yeterli hazırlık yapılmamıştı, o hâlde geçen yıl niçin, var olan düzenlemeye göre toplu görüşme gerçekleştirilmeyerek, yasal yükümlülük yerine getirilmemiştir?

Diğer taraftan, toplu iş sözleşmesi hakkı grev hakkını beraberinde getirmediğine göre, işlerliği ve yaptırımın olmayacağı gerçeği karşısında sizlerin grev hakkı ile ilgili bir düşünce veya yol haritanız var mıdır? Grev hakkı hiçbir zaman sizler tarafından gündeme getirilmeyecek midir? Eğer böyle bir düşünce yoksa, size göre memurların grev dışında pazarlık veya baskı imkânları var mıdır? Varsa dinlemek isteriz.

Yasa tasarısı bu hâlde yasalaştığında ILO’nun sözleşmelerine uygun olmayacaktır. Bu durumda, haziran ayında, ILO Genel Kurulunda bu yasanın nasıl savunulacağı kişisel merak konumdur.

Diğer bir merakım da şudur: Bu yasa tasarısı yasalaştığında ücretin belirlenmesi gerçek bir toplu sözleşme süreci sonucunda mı yapılacak, yoksa ilgili Bakanlık dışında çeşitli bakanlıkların müdahalesiyle bir ücret politikası mı belirlenecektir? Sayenizde, uygulamalarınızla, bir bakanlığın işlerini ve kararlarını başka bir bakanın açıklamasına alışmış durumdayız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum Sayın Gümüş.

Sayın Gümüş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 7. maddesinde geçen “bini” ibaresinin “beşyüzü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                        Sadir Durmaz

                 Kütahya                                    Konya                                     Yozgat

                                    Özcan Yeniçeri                        Yusuf Halaçoğlu

                                          Ankara                                      Kayseri

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin sonuna aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.

“Sendika şube yönetim kurulu, alınan kararı Genel Kurul onayına sunarlar.”

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Haluk Ahmet Gümüş               Kadir Gökmen Öğüt

                 İstanbul                                   Balıkesir                                   İstanbul

            İlhan Demiröz                 Selahattin Karaahmetoğlu                  Veli Ağbaba

                   Bursa                                     Giresun                                   Malatya

                                                                Salih Fırat

                                                                Adıyaman

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Haluk Ahmet Gümüş.

BAŞKAN – Haluk Ahmet Gümüş, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK AHMET GÜMÜŞ (Balıkesir) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli üyeler; bu yasanın en büyük handikaplarından biri de kamuda veya kamuya bağlı çalışan büyük bir çalışan kitlesinin dışarıda bırakılmasıdır.

Bakın, bunların bazılarını sayalım da duyulsun: Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu görevlileri; hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar; silahlı kuvvetler mensupları; Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında çalışan sivil memurlar ve kamu görevlileri; Millî İstihbarat Teşkilatı mensupları; emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan -diğer hizmet sınıfları da dâhil- personel ile kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan özel güvenlik personeli; ceza infaz kurumlarında çalışan kamu görevlileri.

Evet, bütün bu sayılanlar, sendikalara üye olamayan ve sendika kuramayanların sadece bir bölümüdür. Bu durum, yani sendika üyesi olamayacak kamu görevlilerinin kapsamının bu derece geniş tutulması haklı bir durum değildir. Bu sayılan görevlerde çalışan vatandaşlarımız, sendika üyesi olsalar bile zaten grev hakkına sahip olamayacaklardır. Bu yasa, zaten hiçbir şekilde grev hakkı doğurmayacaktır. Hatta bu çıkarılmak istenen yasa kapsamında, sendika üyesi olacak olanlar, özlük haklarını, meslek hak ve çıkarlarını müzakere dâhi edemeyeceklerdir. Bu yasa tasarısı, hiçbir şekilde demokratik, siyasi, ekonomik hak ve çıkarlar üzerinde müzakere hakkı vermeyecektir. Bu yasa tasarısı ile sadece sınırlı biçimde sayılmış mali ve sosyal haklar toplu sözleşmelerin kapsamına girebilecektir.

Yasa tasarısı ile o kadar dar kapsamda haklar verilmiştir ki yukarıda belirtilen kamu çalışanlarının kapsam dışında bırakılması anlaşılır değildir. Sayılan kesimler hızla bu tasarının alanına dâhil edilmelidir.

Buradan uyarıyorum: Polisimizde ve güvenlik birimlerinde özlük haklarında çözülmeyen sorunlar, ücret ve diğer hakları ile ilgili sıkıntılar birikmiştir, sıkıntı çok büyüktür. Polisimiz ve güvenlik alanında çalışan diğer kamu görevlileri arasında huzursuzluk giderek yükselmekte ve çözümün geciktirilmesi Hükûmete bakışı hızla değiştirmektedir.

Çeşitli düzenlemeler yapılırken sıklıkla polisin unutulması ve kapsam dışı bırakılması büyük kırgınlıklar yaratmıştır camia içinde.

Bakınız, torba kanun ile “kariyer memurları” sınıfı oluşturuldu. Millî Savunma Bakanlığı ve emniyet kendi bünyelerinde uzman memur bulunmadığını bildirdi ve diğer kurumların yararlandığı ek ödemelerden ve iyileştirmelerden Millî Savunma ve emniyet personeli yararlanamadı.

Yine, Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve emniyette nöbet, mesai ve ücretlendirmeler konusunda beklenen düzenlemeler yapılmamıştır.

Zor şartlardaki personel, durumlarının iyileştirilmesini beklemektedirler. Bu konu da ILO hükümleriyle çelişmektedir. TSK, emniyet bünyesindeki personelimiz, en azından yaptıkları görevi aksatmayacak oranda bu kanun kapsamı içerisine alınmalıydılar, sendika ve konfederasyonlar iş ve özlük işleri şartlarını müzakere edebilmeliydiler, nasıl olsa çalışanların grev ve baskı gücüne yasada hiçbir şekilde değinilmemektedir.

Tasarının en anlaşılmaz yönlerinden birisi de sendika veya konfederasyon yöneticilerinin siyaset yapmasının engellenmesidir. Mahallî ve genel seçim adaylıkları durumunda görevlerinden istifa etmeleri gerekecektir.

İşte, bir ileri demokrasi örneği daha: Sendika ve konfederasyon yöneticileri ile temsilcilerinin görevleri ve görev yerleri haklı gerekçe gösterilmeden değiştirilebilecektir yani bu görevlilerin Hükûmet iradesine direnmeleri sıfıra indirilmek istenmektedir. Varın siz düşünün, toplu görüşme müzakereleri nasıl yapılacak?

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gümüş.

II.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gümüş ve arkadaşlarının önergelerini oylarınıza sunacağım ancak daha önce yoklama talebi var: Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Gümüş, Sayın Öğüt, Sayın Kurt, Sayın Topal, Sayın Ediboğlu, Sayın Yılmaz, Sayın Özel, Sayın Altay, Sayın Akgöl, Sayın Kaplan, Sayın Kesimoğlu, Sayın Onur, Sayın Güven, Sayın Ekşi, Sayın Danışoğlu, Sayın Soydan, Sayın Havutça, Sayın Serter.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı: 200) (Devam)

BAŞKAN - Sayın Gümüş ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci madde üzerinde bir önerge daha vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 7. maddesinde geçen “bini” ibaresinin “beşyüzü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                     Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, taraflarla uzlaştığımız bir rakamdı bu. Onun için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Alim Işık konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 200 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde söz konusu sendikaların üye sayısı bini aşması hâlinde genel kurullarının delegeler aracılığıyla yapılabileceğini ifade etmektedir. Bunun “bin” değil “500” olarak değiştirilmesini öngörüyoruz. Bu vesileyle 500 üyeye sahip olan her sendikanın delegeler aracılığıyla daha demokratik bir şekilde genel kurulun yapılmasının önünün açılmasını hedefliyoruz. Umarım bu değişikliği sizler de yerinde görürsünüz.

Değerli milletvekilleri, iki gündür görüşmeye çalıştığımız bu tasarı kapsamında da konuşan değerli milletvekillerinin dile getirdiği gibi, bugün Türkiye’de vatandaş ciddi anlamda sıkıntı içerisindedir. Her şeyden önce, beş ay yirmi dokuz gün çalıştırılıp, altı aydan az olduğu gerekçesiyle, sosyal ve mali haklardan yoksun bırakılan binlerce kişinin hakkı verilmemektedir.

4/C adı altında her fırsatta iktidar partisi sözcülerinin övünerek ifade ettikleri ve kendi dönemlerinde ürettikleri bir yol olan 4/C’lilerin içinde bulunduğu sıkıntıyı, Sayın Bakan dâhil, iktidar partisi milletvekillerimiz, maalesef, görmezden gelmektedirler.

Diğer bir konu, taşeronlar aracılığıyla çalıştırılan işçilerin bugün içinde bulundukları çok ciddi ölçülerde mağduriyete yol açan sıkıntılardır. Değerli milletvekilleri, bugün Türkiye’nin her yerinde, hemen hemen hepimizin seçim bölgesi olan her ilde taşeron aracılığıyla çalıştırılan işçiler en az bir iki aylık maaşlarını alamamakta, alanlar iki üç ay geriden almakta ve maalesef dönemin sonuna doğru taşeron şirketler iş yerindeki izlerini kaybettirerek işçinin alın terinin karşılığını devletten aldıktan sonra kaybolmaktadırlar. Bu drama “dur” demek zorundayız. Eğer bunları görmezden gelirsek, bu sıkıntıları çözemeyiz.

Diğer bir konu, 1 Nisan şakası gibi kamuoyuna duyurulan ama, maalesef, 2 Nisandan itibaren gerçek olduğu herkes tarafından anlaşılan doğal gaz ve elektrik zamlarıdır. Değerli milletvekilleri, bugün yüzde 19 oranında doğal gaza, yüzde 9 oranında da elektriğe getirilen zamlar iktidar partisinin beş altı aydır “zam yapmayacağız” sözü vererek insanları oyalamasından başka bir şey değildir. Ama gerçek gelmiş bugüne dayanmıştır ve bu zamlar yapılmıştır. Ama bu zamların gerekçesini bir türlü açıklamakta sıkıntı çekmektedirler. Sayın Bakan iki gündür kameralar karşısında ne söyleyeceğini şaşırmıştır. Bir ay önce ”Zam yapmayacağız.” diyen Bakan, bir ay sonra yüzde 19 zammın gerekçesini millete açıklamakta sıkıntı çekmektedir. Eğer Sayın Başbakanın Seul’deki görüşmelerinin ardından, İran’daki petrol ve doğal gaz alımıyla ilgili kısıtlamanın ardından bu zam yapılmak zorunda kalınmışsa ve Türkiye’deki doğal gaz ve petrol lobilerinin baskısıyla bu zam yapıldıysa, bunu Sayın Bakanın kamuoyuna açıkça söylemesini istiyoruz. Gerçek budur. Doğal gaz lobisi, kış aylarında çalıştıramadıkları, elektrik üretimi amacıyla kullanamadıkları doğal gazı şimdi kullanmak durumundadır ve bu zamla elektriği ve doğal gazı kendi lehlerine çevirme peşindedirler.

İktidar partisinin değerli yöneticileri, kış aylarında doğal gaz arzı kısılınca çareyi elektrik üretimindeki doğal gazı azaltmakla buldular. Evet, bir çözümdür ama şimdi bunun faturasını vatandaşa yüklemenin bir anlamı yoktur. Yani Türkiye’deki doğal gaz ve petrol lobisinin her dediğini yapacaksa bu ülkenin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, o zaman o koltukta oturmasının bir anlamı yok.

İki yıl önce, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili kanun değişikliği yapılırken bu Meclis, son yarım saatte doğal gaz ve petrol lobisinin emrine uymak zorunda kaldı. Yukarıda anlaşılan kanun tasarısı geldi, Genel Kurulda yarım saat içerisinde değiştirildi ve Sayın Ali Babacan’ın verdiği sözün gereği olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına verilecek destekleri kısıtlamak zorunda kaldı.

Türkiye’nin enerji politikası doğru değildir, iyiye gitmemektedir. Bu vatandaşın çekmek zorunda kaldığı son zamlar, derhâl Hükûmet tarafından geri alınmak zorundadır. Vatandaş, bugünden itibaren gelecek yıl doğal gazla ısınmamanın çarelerini aramaya başlamıştır. Nitekim dün canını kaybeden insanlar, yarın daha da fazla sayıda olacaktır. O nedenle, bu kanun kapsamında, özellikle son yapılan zamların, Hükûmetin değerli Kabine üyeleri ve Sayın Bakanın da üyesi olduğu değerli zatlar tarafından bir kez daha gözden geçirilmesi gerekiyor. Ayrıca bu kanunla ilgili birçok sıkıntı dile getirildi. Sayın Başbakan Yardımcısının iki ay önceden ilan ettiği, yetkili sendikayı kendi ağzıyla ifade ettiği konuyu Türkiye'deki  hiçbir sendikanın kabul etmesi mümkün değildir. Demokratik ortamlarda, en fazla üyeye sahip olan sendika yöneticilerinin elbette ki bu kararlarda söz hakkı olması doğaldır ama iktidarın yönettiği bir sendikanın bu kanun kapsamında olması kabul edilebilecek bir şey değildir.

Önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Işık ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istedim efendim.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı mı istediniz efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Oylama yapıldı Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, oylamaya geçmeden önce istedim.

BAŞKAN – Biraz yüksek sesle söylerseniz, işitemedim ama buna rağmen arayacağım karar yeter sayısını.

OKTAY VURAL (İzmir) – Duymadınız.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, geçti, oylamaya geçtiniz.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kabul edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Ne olmuş efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul ettirdiniz.

BAŞKAN – Pardon, yani “Kabul etmeyenler…” diye tekrar düzelttik, her zaman olan bir şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sağ ol Sayın Başkanım, kabul ettirdiniz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Sayı da meydanda. Kabul edilmemiştir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Nerede meydanda yahu? Aynı parmaklar ikisi için de kalktı Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir daha oylatın.

BAŞKAN – Hayır.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kabul edildi efendim?

BAŞKAN – 7’nci madde kabul edildi efendim.

8’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin 1. fıkrasında geçen “altmış günü” ibaresinin “kırk beş günü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                        Sadir Durmaz

                 Kütahya                                    Konya                                     Yozgat

                                    Özcan Yençeri                           Yusuf Halaçoğlu

                                          Ankara                                        Kayseri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Özgür Özel

                Eskişehir                                  İstanbul                                    Manisa

“Olağan genel kurul toplantıları üç yılı aşmamak üzere tüzüklerde belirtilen sürede yapılır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 8- 4688 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin 2 nci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Olağan Genel Kurul Toplantıları üç yılı aşmamak üzere tüzüklerde belirtilen sürede yapılır.”

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                       Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon, Sayın Buldan ve arkadaşlarının -son önerge- katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, üç yılda toplanmasına bir engel olmadığı için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sakık, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Urfa’da, milletvekili arkadaşlarımızın büyük bir kısmı, bu meşhur İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin’in talimatıyla saldırıya maruz kalmışlar. Hatta, Ağrı Milletvekilimiz Halil Aksoy’un arabası durdurularak yanı başından hem danışmanı hem de danışman yardımcısı -üçüncü eleman dediğimiz elemanlar- gözaltına alınıyor. Yani, sürekli, bugün, bütün gün boyu ekranlarda Sayın Başbakanın çizdiği, o, demokratik bir tablo ve özgürlüklerden bahsediyor… Hâlâ, kendi ülkesinde, milletvekillerinin nasıl saldırıya maruz kaldığını ve bu Parlamentonun çalışanlarının nasıl gasp edildiğini, Urfa’da… Ve bizim Grup Başkan Vekilimiz Pervin Buldan arıyor, İçişleri Bakanlığının hiçbirinin yetkili bir birimiyle bir diyalog kuramıyoruz. Yani sizin demokrasiniz bu. Bugün, işte, birçok alanda Türkiye’de ve dünyada, Avrupa’da, ekonominin ne kadar büyüdüğünü, oysaki hayatın sizi doğrulamadığını…

Sayın Başbakan dönüp “Efendim, dünyada ekonomide Çin’den sonra büyüyen 2’nci ülkeyiz, Avrupa’da 1’inci ülkeyiz. Halep oradaysa arşın burada.” diyordu. Ben de diyorum ki: Halep orada, aha Keçiören de orada. Dün akşam, Yüksek Seçim Kurulunda çalışan bir vatandaşımız ve 4 kişi, 1 misafiriyle 5 insan yaşamını yitirdi, açlık ve yoksulluktan dolayı. Yani ekonomisi büyüyen ve bu kadar millî geliri artan bir ülkede evde doğal gaz kullanması gerekirken soba ve kömür kullandığı için ailesi zehirleniyor, 5 insan yaşamını yitiriyor. Hâlâ çadırlarda, Van’da, İstanbul’da o naylon çadırlarda insanlar yaşamlarını yitiriyor. Dünyada Çin’den örnekler veriyorsunuz, Çin’den daha da çok insan kaybına… Sadece martta 60 tane insan yaşamını yitirmiş iş kazalarında, bir yıl içerisinde 600 insan yaşamını yitirmiş iş kazalarında. Sadece dün akşam yaşamını yitiren o vatandaşımız ve ailesi 4/C’li oldukları için, Sayın Bakanım, bakın, 4/C’li oldukları için 900 TL alıyorlar. Bu 900 TL -ev kirası, elektrik, okul masrafı, mutfak masrafı- harca harca bitmez! Onun içindir ki bu devletin çalışanları gece sırtında torbalarla gidip, gazete toplayıp yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Aslında bugün burada düzenlemeniz gereken bu yasaların bu insanların, mağdurların lehinde düzenlenmesi gerekirdi.

Ama siz dün çok önemli bir laf ettiniz, size teşekkür ediyorum. “Bu Anayasa, bu yasa” dediniz, çok teşekkür ediyorum. İşte bu Anayasa’dır ki bu yasadır, insanlar isyanları… Bu Anayasa ve yasa olduğu içindir ki tepkileri bu kadar yükseliyor.

Bakın, birkaç gün önce Muş’ta deprem oldu. Bir köyde seksene yakın ev yıkılmak üzere ve hâlâ o insanlara bu devletin yani o hani “şefkat eli” dediğiniz o eli yok, uyduruk yardımlar oluşmuş. Sosyal devletten bahsediyoruz, o insanlar hâlen o yıkık enkazlar altında yaşamlarını sürdürüyorlar yani Muş’taki yaşam buraya pek yansımıyor. Sizin “güllük gülistanlık” dediğiniz hayat varoşlarda yok, Ankara’nın varoşlarında yok, Anadolu’nun yoksul köylüleri bu hayattan pay almıyorlar. Onun için yasalarınızı, bu yoksulların hayatıyla ilgili yasaları yeniden dizayn ediniz. Yoksa onun ötesinde çıkıp böyle afaki laflar etmekle hayatı dizayn edemezsiniz. Benim hayatıma bir şey yansıyorsa, ben bunun karşılığını görüyorsam bu devlet sosyal devlettir. Eğer bu devlet işte kişi başı 10 bin dolardan bahsediyorsa ve insanları da gaz sobasından dolayı bir akşam bir ailenin bütünü yaşamını yitiriyorsa sosyal devlet olmaktan bahsedemezsiniz, 10 bin dolarlardan bahsedemezsiniz. Bahsederseniz de hayatın gerçeklerini görmemiş olursunuz.

Hepinize teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.

8’inci madde üzerinde Sayın Sakık ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8. maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

                                                                                         Mehmet Şeker (Gaziantep) ve arkadaşları

“Olağan genel kurul toplantıları üç yılı aşmamak üzere tüzüklerde belirtilen sürede yapılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Özgür Özel konuşacak.

BAŞKAN – Manisa Milletvekili Sayın Özgür Özel.

Buyurun Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesindeki önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Önergemizde sendika yöneticilerinin görev süresini üç yıldan dört yıla çıkaran bu düzenlemeye karşı çıkıyoruz. Milletvekillerinin, Cumhurbaşkanının görev sürelerinin kısaltıldığı bir süreçte böyle bir uzatmayı doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Sendika, evrensel ve en geniş tanımıyla diline, dinine, rengine, siyasi görüşüne bakmadan bütün işçi, memur emekçileri kapsayan, onları ortak hak ve çıkarlar etrafında bir araya getiren örgütlerdir. Bu örgütler devletten, iktidardan ve partilerden bağımsızdır. Bu örgütler yapısı gereği muhalif örgütlerdir, iktidar kim olursa olsun muhalif ruhlarını muhafaza ederler. İktidarlar değişir fakat sendikaların, üyelerinin haklarını arama, mücadele etme, talep etme, kazanılmış hakları korumayla ve genişletmeyle ilgili mücadele azimleri değişmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Ak sendika” diye bir sendika tanımı doğru bir tanım değildir. Sendikaya olağandışı renkler verilecekse eğer, evrensel tanımda sadece sarı sendikalardan bahsedilir. Sarı sendika patron eliyle kurulan, emekçinin gücünü bölmeye hizmet eden, sanki işçiyi savunacakmış gibi yapan ama işverenin ekmeğine yağ süren sendikalardır. Patron o sendikaya üyeliği teşvik eder, o sendikaların üye sayısını artırmaya çalışır, onu güçlü kılmaya çalışır. Sarı sendikaların imzaladığı toplu iş sözleşmeleri işçiyi değil, patronu memnun eder.

Bugün Türkiye’de memur sendikalarından bir tanesi, o sizin “Ak sendika” dediğiniz, Bülent Arınç Beyefendi’nin, Sayın Bakanın Bursa’da övgüler yağdırdığı sarı sendika zaten var olan hakları tartışmaya açarak, müzakere ederek sınıfına ve üyelerine en büyük haksızlığı yapmıştır.

Anayasa’nın 90’ıncı maddesi açıktır: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.” ve bağlayıcıdır. Bugün bu kanunun ILO sözleşmelerine aykırı olan hükümleri yerine uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.

9-11 Şubat 2010 tarihinde, Hükûmetin çağrısıyla, KESK ve Kamu-Sen’in davetli olduğu hâlde katılmadığı bir platformda, memura grev hakkını tartışmaya giden bu sarı sendika memurlara karşı en büyük ihaneti gerçekleştirmiştir. O gün başlayan süreç daha sonra Anayasa değişikliğinde grev hakkını memurlara hak saymayan bir metinle sonlanmış, uluslararası anlaşmalar gereği var olan bir hak, elden onların eliyle kaybedilmiş gibi görünmektedir.

Sayın Bakanım, ILO’ya göre memur ve işçi sendikası ayrımı da yoktur, bu iki sendika tek sendika olmalıdır. Bu elbiseyi ülkemizin emekçi sınıfına 12 Eylül dikmiştir ama bugün memur, işçi sendikasını ayrı ayrı ele alan iktidar partisini görünce 12 Eylülün diktiği bu elbisenin üzerlerine çok iyi oturduğunu görüyoruz. ILO’ya göre grevsiz toplu sözleşme hakkı da olmaz, grev yoksa sonunda toplu sözleşme diye bir şey olmaz ama bazı milletvekilleri dün sıralarından laf atarken 12 Eylül referandumunda bu yasaya “Evet.” denilmeseydi eğer, sanki böyle bir hakkın bu kısmının bile hiç olamayacağını ifade ettiler; bu, gerçek değildir, evrensel değildir, hukuki değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Erhan Karaçay kararını dikkatlerinize sunmak isterim. Erhan Karaçay bir memurdur, bir eyleme katılmıştır, hakkında soruşturma açılmış, ceza almıştır. Kendisi iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tüm memurların olduğu gibi Erhan Karaçay’ın da grevli toplu sözleşme hakkına sahip olduğunu ve bir günlük iş bırakma eylemine katıldığı için ceza alamayacağını hükmetmiştir.

Şimdi, bakın, bu yasa ile imzayı atacak olan sendikanın temsilcilerine söylemek istiyorum: Daha kanunu bile yapmadık, nasıl bir kanun çıkacağı Meclisin iradesinde ama imzayı atacak olan belli. Onu bırakın, atacağınız imza belli. İlk altı ay için yüzde 3, ikinci altı ay için yüzde 3’lük bir zam öngörülüyor, bunun kararı verildi. Siz de günü gelince tıpış tıpış bu imzayı atacaksınız. Bu nasıl bir sendikacılık anlayışı, bu nasıl bir hak arayışı, bu nasıl bir durum, bu nasıl bir ayıp, bu nasıl bir vicdan! Ve böyle bir sendikacılık anlayışına tüm emek dünyası için ve 12 Eylülde duygularıyla oynayarak, belki de yanıltarak “Evet.” dedirttiğiniz, sonra da ellerinden uluslararası sözleşmelerle hak etmiş oldukları bu hakkı aldığınız herkes için bu düzenlemenin ruhuna yazıklar olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özel.

Sayın milletvekilleri, 8’inci madde üzerinde Sayın Özel ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci madde üzerindeki üçüncü önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 8. maddesinin 1. fıkrasında geçen “altmış günü” ibaresinin “kırk beş günü” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                   Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, Ankara Milletvekili, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üretim bir ülkenin omurgasıdır, onurudur, haysiyetidir. Üretim, gerçekte bir milletin ve ekonomisinin varoluş iradesidir aynı zamanda. Üretimin güçlü bir biçimde gerçekleştirilmesi ne kadar önemliyse, üretim süreci sonucunda elde edilen hasılanın paylaşılması da en az üretim kadar önemlidir. Hasılanın paylaşımı -iş gören, işveren ve kamunun- paylaşım konusunda adil bir yöntem belirlenmesiyle gerçekleşir. Bugün, emek ve sermaye barışının kâmil manada ortaya konulabilmesi buna bağlıdır. Uygulanan ekonomik model ve buna bağlı olarak üretilen sendikal düzenlemelerin bu yönde ne kadar hasarlı olduğunu bu modelin genel uygulama biçiminin ortaya çıkardığı sonuçlara bakarak anlamak mümkün. Uygulanan ekonomik model 9,8 milyonluk -şu anda ne rakamlara ulaştı bilinmiyor- yeşil kart üretmişti, milyonlarca bina ve ev kredisi alıp onu ödeyemeyen insanlar yaratmıştır, milyonlarca insanı belediye ve sosyal fonlardan yararlanarak karnını doyurabilir noktaya getirmiştir. Aynı model, Türkiye’de AKP İktidarının iş başına geldiğinde 20’nin altında olan dolar milyarderi sayısını 38’e çıkarmıştır ki, Japonya’da bu sayı 28’dir. Dolayısıyla, şu anda dolar milyarderi yönünden Japonya’nın da önünde bulunmuş oluyoruz, dünyanın iki numaralı ekonomisinin önünde dolar milyarderlerimiz var. Dolayısıyla, modelde üsttekilerle alttakiler arasındaki açıklığın ne denli büyüdüğünü bu rakamlar açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Elbette, bir kında iki kılıç, bir omuzda iki baş olmaz ancak iktidarın, üretimi faktörler arasında paylaştırması adaletin ve sosyal hayatın temel amaçları arasındadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair kanun tasarısı taslağı güçlü sendikacılık yaratmaktan ziyade, kontrollü sendikacılık ve konfederasyonları büyütmeye, muhalifleri ise kısıtlamaya dönük bir yasa tasarıdır. AKP İktidarı, iş gören sendika ve sosyal haklar söz konusu olunca son derece vahim bir olumsuzluk ve kuşkuculuk içinde hareket etmektedir. Çalışanları harfli, rakamlı bir biçimde ayrıştırarak her birine ayrı statü veren bir anlayıştır bu. Bu, bir anlamda bölerek yönetmek, bölerek güçsüzleştirmek anlamına da geliyor. Yalnız bir örnek bakımından verelim, bugün Türkiye genelinde 45 bin civarında 4/C statüsünde görev yapan kamu çalışanı bulunmaktadır. Yıllardır geçici personel statüsünde istihdam ettirilen, sıkıntı ve sorunlarla ağzına kadar dolu insanların gelecekleri bu yön itibarıyla âdeta karartılmıştır. AKP İktidarında, çalışanlar dâhil hemen hiçbir kimsenin garantisi yoktur, geleceğe güven konusunda da hiç kimsenin bir umudu da yoktur. 4/C’li kamu çalışanlarının haklı olan kadro taleplerine kör ve sağır bir yaklaşım içerisinde bakılmaktadır. 2011 yılında 200 bin civarında olan 4/B sözleşmesiyle çalışanlar kadroya geçirilirken 4/C’li kamu çalışanlarına seçimden sonra kadroya geçirileceği sözü verilmiş, hak ve adalet herkes için aynı ve eşit olması gerekirken bu uygulanmamıştır. Aynı işi yapan kamu çalışanlarından aynı sosyal ve mali haklardan yararlanma “eşit işe eşit ücret” ilkesinin de aslında bir gereğidir. 4/C statüsünün devamı, üzerinde iyileştirme yapılması veya 4/C statüsünde sosyal ve mali revizyon yapılması ve benzeri bir durumun kanayan yarayı durduramayacağını burada açıklamak gerekir.

Mevcut işçilerin sorunlarına kalıcı çözümler getirmeyen bir iktidarın, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda değişiklik yaparak adalet ve barış ortamını kurması da beklenemez. Aslında getirilen, bir formalitenin yerine getirilmesi, yapıyormuş gibi, sendikaları gerçek manada bifonksiyonel yani fonksiyonsuz bırakarak bunları âdeta ILO karşısında ya da uluslararası kuruluşlar karşısında makul ve meşru gösterme faaliyetidir, içeriği boştur. Dolayısıyla, yapılan işin de öncelikle kendi işçisinin karnını doyurmayan, güvenliğini sağlamayan bir iktidarın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …getirdiği bu tasarının da çok mantıklı ve tutarlı olduğunu düşünmüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

Sayın Yeniçeri ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde üç önerge vardır, aynı mahiyette iki ve bir başkası.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

200 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9. Maddesinde geçen “veya kapatma” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                        Sadir Durmaz

                 Kütahya                                    Konya                                     Yozgat

             Enver Erdem                          Özcan Yeniçeri                        Ali Uzunırmak

                   Elâzığ                                     Ankara                                     Aydın

BAŞKAN – Bundan sonraki önergeler aynı mahiyette olduğu için onları da birlikte okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.                                                                                                             02.04.2012

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

                                     Kazım Kurt                              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                      Eskişehir                                            İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                                       Erol Dora                                   Sırrı Sakık

                                         Mardin                                         Muş

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Konfederasyonlarla uzlaştığımız bir metin olduğu için katılamıyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, önerge sahiplerinin istemesi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Sayın Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili…

Süreniz beş dakika Sayın Kurt.

ADİL KURT (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi selamlıyorum.

Tabii, Türkiye’de çalışanların yüzde 5’lik kesiminin sendika haklarını konuşuyoruz burada, tartışıyoruz ama onu da doğru dürüst tartıştığımız, onlara da… Yani Türkiye’de demokratik yaşamı geliştirecek mahiyette bir tartışmayı da sürdüremediğimiz ortadadır. Ama yüzde 5’in sorununu dahi tartıştığımız bu noktada, örneğin şu anda Ankara’nın Kazan ilçesinde mevsimlik işçiler belediyenin zulmüne maruz kalıyorlar. Tam dört gündür iktidar partisi yetkilileri de dâhil, Ankara Valisi de dâhil, Kazan Belediye Başkanı dâhil tek tek hepsini arıyoruz, Kazan’da mevsimlik işçilere uygulanan zulme son verilmesini arzuluyoruz. Kazan’da, gelip orada ekmeğini kazanmak isteyen, açlık pahasına gelip orada ekmeğini kazanmaya çalışan insanların eşyalarını, barınaklarını belediye kepçeleri eşyalarıyla birlikte toplayıp çöp kutularına atıyor, çöpe atıyor. Bu zulme “Dur” diyecek bir yetkili, bir iktidar yetkilisi bulamadım.

Türkiye’de çalışana, ekmeğini kazanan insanlara karşı uygulanan muamele buyken, iktidar partisi mensupları bu kadar duyarsızken, burada gerçekten emekçi kesimleri tatmin edecek bir yasal düzenleme beklemek abesle iştigaldir. Beklemiyoruz sizden böyle bir şey. Böyle bir yasayı, gerçekten, emekçilerin sorunlarına ya da ihtiyaçlarına cevap verecek bir yasal düzenlemeyi getirmeyeceğinizi biliyoruz. Biz burada ancak bir şeye… Aslında böyle bir yöntem de denemek lazım: Muhalefet olarak biz neye “Yanlış” dersek, siz “Doğru” diyorsunuz. Doğrulara “Yanlış” diyelim ki bari siz “Doğru” demeye başlayın.

Şu anda önümüzdeki yasa tasarısında, konuştuğumuz bu metinde ve üzerinde konuştuğumuz 9’uncu maddesinde bir sendika değil, bir parti örgütü ya da parti teşkilatı kuruyormuşuz gibi bir zihniyetle hazırlanmış. Ne demek? Bir sendika şubesinin açılıp açılmayacağını ya da kapanıp kapanmayacağını yönetim kurulunun kararına bırakıyorsunuz. Bunlar, kaidelerle kurallarla belirlenir. Ancak genel kurul  böyle kararlar verebilir. Ama siz bir sendika yönetimi, evet, kendinize tabi bir sendika yönetimi arzuluyorsunuz, kurguluyorsunuz ama ola ki bir sendika şubesi, o sizin belirlediğiniz yönetimin çizdiği kuralların dışına çıkarsa tedbir oluşturuyorsunuz. Yarın öbür gün böyle bir sendika yönetimi, örneğin, Memur-Sen’in bir şubesi “Hayır, bizim genel merkezin aldığı bu karar yerinde değildir, katılmıyoruz.” derse, muhalefet ederse onlara, genel merkeze, yönetim kuruluna o sendikayı kapatma yetkisini veriyorsunuz. Bir parti teşkilatı gibi sendikal örgütlemeyi memurların, emekçilerin önüne koyuyorsunuz.

Biz bu maddenin tasarıdan çıkarılmasını istiyoruz çünkü bu maddenin mevcut durumda tasarıda kalması demek, yarın öbür gün demokratik sürecin tamamıyla önünü kesmiş olursunuz; bir sulta, bir sendika sultası oluşturmuş olursunuz. Bu sendika sultasına, bu sendika sultasının oluşumuna karşı en azından burada uyarı görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu düzenleme mevcut durumda geçerse artık sendika da “lider sendikası” pozisyonuna geçmiş olur. Adına ne koyarsanız koyun, isterseniz “ak” deyin, isterseniz “kara” deyin, isterseniz “sarı” deyin; o, sendika değildir artık, partilerin güdümünde bir siyasi yapılanmanın ötesine gitmeyecektir. Bu nedenle bu maddenin tasarıdan çıkarılması önemlidir. Sizlerin de en azından buna destek vereceğinizi umuyoruz.

Hepinizi selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki ikinci önerge sahipleri adına Eskişehir Milletvekili Sayın Kurt, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum.

Bu nedenle, öncelikle, dün Eskişehir Mihalıççık ilçesi Koyunağılı bölgesindeki maden kazasında yaşamını yitiren işçi arkadaşlarımıza Tanrı’dan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum ancak bu vesileyle bazı konuları Sayın Bakanın huzurunda da açmak istiyorum.

Biliyorsunuz, on gün kadar önce İstanbul’da ciddi bir iş kazası oldu, işçi arkadaşlarımız öldü. Bugün Mihalıççık’ta öldü, yarın başka yerlerde ölecek çünkü bunun sebebi iş kazası filan olmaktan çıktı, artık iş cinayeti hâline geldi. Özellikle Sayın Bakanın İstanbul’daki olaydan sonra bir an önce İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nın çıkarılması gerektiği konusundaki açıklamasını bir an öncenin ne zaman olduğu konusunda bir soruyla karşılamak istiyorum. İşte geçen hafta başlasaydık belki farklı bir sonuç çıkacaktı ama 2002’den bu yana bu işi gerçekleştirmiş olsaydık çok daha az insanımız, az işçimiz yaşamını yitirecekti.

Değerli arkadaşlarım, bu iş cinayetlerini engellemenin yolu yasanın bir an önce Parlamentoya getirilmesi ve çağdaş ülkelerde nasıl bir iş güvenliği varsa onun uygulanmasıyla mümkündür. Biz de bunu sizden bekliyoruz.

Ayrıca bu arada yine, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız buradayken, iki gün önce Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Namık Havutça’nın Meclis Başkanlığına vermiş olduğu bir dilekçeden söz etmek istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin çalışma koşulları hiç de insan haklarına uygun değildir. Bu konuda da Sayın Bakanın müdahil olması gerektiğini düşünüyorum.

Önergemize gelince değerli arkadaşlarım, bu elbette bir sendikanın yönetim kuruluna bırakılamayacak kadar önemli genel kurulun görevidir. Genel kurul kendi yetkisini yönetim kuruluna devrettiği takdirde bunun yanlış kullanılabileceği, olumsuz kullanılabileceği Türkiye’deki uygulamalardan bellidir. Eğer bir düzenleme yapıyorsak ve bu düzenlemede mevcut durumdan daha ileri bir durum yaratmıyorsak bunun doğru ve sağlıklı bir düzenleme olduğunu söyleme şansımız yoktur. Türkiye zaten uluslararası sözleşmelerle kamu sendikalarında belli bir adımı atmak zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, ILO sözleşmeleri Türkiye’ye grevli, sözleşmeli sendika hakkını getirmek zorunluluğunu yüklemektedir ama ne yazık ki “ileri demokrasi” savındaki iktidarımız bu konuda eksiktir, yavaştır, isteksizdir. Bu konudaki taleplerini dile getirmeye çalışan kamu çalışanlarının da akıbeti bellidir, her gün uğradıkları sıkıntı, karşılaştıkları eziyetler ortadadır.

Bu doğrultuda eğer demokrasiyi gerçekten işletmek istiyorsak, çoğulcu demokrasi dediğimiz uygulamayı başlatmak istiyorsak, sendikalarımızın da özgür, bağımsız ve ileri hakları elde etmiş sendikalar olmasını sağlamak bizim görevimizdir. Eğer bu konuda ciddi adım atmaktan beri duruyor isek bu konuda samimi olmadığımız ortadadır.

Türkiye pek çok badireyi atlattı, bunları da atlatır ama Türkiye’de, Avrupa’yla, dünyayla entegre olmuş ve sözleşmeler nedeniyle yükümlülükler üstlenmiş bir Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yasayı çağdaş, demokrat ve uygar bir hâle getirmek zorundadır; bunu sizden bekliyoruz. Bu konudaki desteklerinizi verirseniz şimdiden teşekkür ederiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kurt.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylamaya sunacaktım, karar yeter sayısı istendi. Şimdi oylamaya sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, karar yeter sayısı anlık bir tespittir, niye bekliyorsunuz?

BAŞKAN – Anında böyle ayna gibi mi çekmem lazım?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İyi efendim de yani içeriye insanlar gelsin diye…

BAŞKAN – Girmesini beklemedik efendim, iki tarafa sordum o kadar. Lütfen yani, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Lütfen yani…

Oylamayı başlatıyorum ve iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet malına zarar vermeyin Sayın Başkan, kalemi vurup da elektronik sisteme zarar vermeyin.

BAŞKAN – Müdahale etmediğiniz hiçbir şey kalmadı, kalemime de müdahale edin.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, dudaklarınızı okuduğumda yine küfrettiğinizi anladım.

BAŞKAN – Hiç kimseye küfretmedim, yanlış anladınız ve ayıp ediyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunu hep yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Hayır, yapmıyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Şekerinizi kontrol ediniz!

BAŞKAN – Arkadaşlar burada, o sizi ilgilendirmez. Burada ne yaptığımı arkadaşlarımız görüyor, ne söylediğimi duyuyor. Lütfen, lütfen Meclisin ciddiyetiyle hareket edelim.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

200 sıra sayılı Kanun Tasarısının 9. Maddesinde geçen “veya kapatma” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ederiz.

                                                                                                  Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Uzunırmak…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Parlamento konuşulan yerdir. Dolayısıyla konuşmalarda mümkün olan en büyük fırsatı yaratmak gerekir.

Değerli milletvekilleri, önce tanımlar, kavramlar ve dil bir mantık inşasını oluşturur. Dolayısıyla sendikaların hakkı olan tanımı doğru ortaya koyabilmemiz için, Sayın Bakandan öncelikle olmak üzere, ben bir şeyi rica ediyorum. Gelin, siyasetçiler olarak onların işlevlerini doğru hatırlatan bir terimi yerleştirelim. Sendikaları “sivil toplum örgütü” olarak tanımlamayalım çünkü onların gerçek tanımı, gerçek işlevi politikadaki baskı gruplarıdır. Dolayısıyla sendikaları “politik baskı grupları” olarak tanımlamak lazım çünkü onların iktidarla ekonomik ve menfaat ilişkileri vardır. Dolayısıyla yönetim üzerinde bir baskı oluşturmaları gerekir. O zaman işlevlerini mantık olarak doğru inşa edip yerine getirebilirler. Eğer biz bunları yumuşatarak sivil toplum örgütleri gibi bir tanım içerisinde tanımlamaya başlarsak sendikalar gerçek işlevlerini yerine getiremezler, işte, “sarı sendikacılığın” veya başka alanlardaki “ak sendikacılığın” temelleri ancak böyle atılabilir.

Değerli milletvekilleri, yapılan iş ve işlemleri doğru okuyabilmemiz, halkımıza doğru yansıtabilmemiz için elbette ki burada her konuyu dile getirmemiz gerekir. Bir yandan sendikalar, toplu sözleşme gibi birtakım kavramlarla uğraşırken, bir yandan bu halkın nasıl kandırıldığını görebilmemiz lazım. İşte, Hükûmet, kuşatılmış bir medya tesiri altında halkı doğru bilgilendirmemektedir. Sayın bakanlar televizyonlara çıkıyorlar, dünden bugüne Hükûmetin yaptığı yanlış icraatlardan, birisi rahatsızlığını dile getiriyor, birisi doğruyu, birisi yanlışı söylüyor ama aynı kabinede görev yapmaya devam edebiliyorlar. Âdeta Hükûmet Bremen mızıkacıları gibi olmuş, herkes elindeki enstrümanın doğru veya yanlışlığını, bir farklı şekilde rahatsızlığını veya memnuniyetini dile getirirken aynı kabinede görev yaptıklarını unutuyorlar.

Değerli milletvekilleri, bugün petrole, doğal gaza birçok zam geldi ve bu zamlar acaba ülkeyi nasıl etkiliyor? İşçiler, memurlar bundan çok büyük mutluluk duyacaklar, çünkü televizyonlarda gene Türkiye'nin büyüdüğünden bahsedilecek, gayrisafi yurt içi hasılanın arttığından bahsedilecek, ama işçiler, memurlar, fakir vatandaş Türkiye'de büyüyen bu rakamın, gayrisafi yurt içi hasılanın kendi cebinden çıktığının farkında olmayacak. Bundan kastım nedir?

Şimdi, Hükûmete bir soru önergesi hazırladım, bunun cevabını da bekleyeceğim. Doğal gaza yapılan yüzde 19’a varan zam, benzine, mazota günlerdir yapılan zamlar, elektriğe yapılan zam gayrisafi yurt içi hasılamızı büyütecektir, o rakam büyüyecektir. “Gayrisafi yurt içi hasıla büyüdü.” diye televizyonlarda Hükûmet propaganda yapacak, ama vatandaşımız onun kendi sırtından büyüdüğünün farkına varmayacaktır. Vatandaş da bir yandan diyecek ki “Türkiye büyüyor, gayrisafi yurt içi hasıla büyümüş.” Elbette ki büyüyecek.

Sen eğer Obama’yla arkadaşlık yapar, İran’daki yapılan birtakım anlaşmaları, ticareti daraltmanın talimatını alır, İran’dan gelen petrol, doğal gaz gibi birtakım tüketim unsurlarımızı azaltmak mecburiyetinde kalır, navlunların üzerine 27 sent daha bir şeyler binerse, yarınlarda doğal gaza ve petrole daha büyük zamların gelmesi mutlaktır, çünkü artık Hükûmet yabancıların talimatlarıyla, kontrolleriyle, dış politikasından ticaretine varıncaya kadar bir yönlenmenin doğrultusundadır.

Sayın Bakan Bülent Arınç Bey televizyonlarda bir şey söylüyor, diyor ki: “Biz dış tesirlerden dolayı, dış piyasalardan dolayı bunu yapmak zorundaydık.”

Ee, tabii, 2002’den önceki bu zamları yapanlar dış tesirlerden yapmıyordu, onlar memnuniyetle ve isteyerek bu zamları yapıyorlardı. İşte, bu Hükûmet üyelerinin, geçmişten bugüne siyasette olanların dün yaptıkları konuşmalar ile bugün yaptıkları konuşmaları milletimiz mutlaka değerlendirmelidir ve yapılan bu zamlarla “büyüyen gayrisafi yurt içi hasıla” safsatasını bir kez daha gözden geçirmelidir. Bu Hükûmet ekonomide ciddi manada ne gibi tesirlerle Türk halkını kandırdığının farkına varmalıdır.

Değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Sözümüz bitti.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Soba devrine geçti Türkiye.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uzunırmak.

Sayın milletvekilleri, Sayın Uzunırmak ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 10. maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                        Sadir Durmaz

                 Kütahya                                    Konya                                     Yozgat          

             Enver Erdem                          Özcan Yeniçeri                              Ali Öz

                   Elâzığ                                     Ankara                                    Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz, Mersin Milletvekilimiz.  (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde, önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yapmış olduğumuz sendika yasasıyla toplumda neleri değiştirebileceğimizi gayet iyi gözlememiz gerekiyor. Son yıllarda, özellikle AKP’nin on yıllık iktidarı döneminde sendikal faaliyetlerde oluşan değişiklikleri göz ardı edersek, bu toplu görüşmeden toplu sözleşme hakkının tanınmış olmasıyla çok fazla bir şeyin değişmeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya kalırız.

Milletvekili olmadan önceki süreçte kamuda uzun yıllar çalışmış ve sendika baskısını üzerinde hissetmiş bir milletvekili olarak karşınızda konuşuyorum. Mevcut bulunduğum kurum içerisinde kuruma yeni atananların Hükûmete yandaş olan sendikaya üye olmadığı takdirde nerelerde ve nasıl çalıştırıldığı gerçeğini gayet iyi biliyorum ve bunu, bugün, Anadolu’nun hangi ilçesine, iline gitseniz, özellikle belli sendika adı altında, belli sendikalarda kümelenmenin dışında, ehliyet ve liyakatinize bakılmaksızın nasıl dışlandığınız gerçeğini göz ardı edemezsiniz. Şu bir gerçek ki, sendikal hareketler ve oluşumlarının hem dünyada hem ülkemizde demokrasinin vazgeçilmez unsurları olduğu gerçeğini unutmamalıyız.

Türkiye’de örgütlenmenin tekelleşmemesini sağlamak, baskıyla ve imtiyaz sağlama güvencesiyle gerçek manada bir çokluk kitle oluşturmanın faydası olmayacaktır. Bugün iktidarınız döneminde bunun gerçekten çok faydalı olacağı düşüncesi eğer sizlerde hâkim ise, bu iktidar da günü geldiğinde elbet gittiğinde, sistemde yapacağımız arıza gelecek nesiller için de ciddi manada sorun oluşturacaktır.

Memurların sendikal faaliyetlerinin saha uygulamasında Hükûmet baskısı olduğu gerçeğinin altını bir kez daha özellikle çizmek istiyorum. İnanın bu, ne ülkemize ne iktidara ne de bizlere hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Burada, “toplu görüşme” yerine “toplu sözleşme” sözünün verildiği 12 Eylül referandumunun sonunda memurlar ne kazandı bir düşünelim.

Sadece mayıs ayına kadar geldiğimiz süre içerisinde, daha sonradan memurdan geri alınmak üzere peşin maaşlarında bir artışı bile gerçekleştiremedik.

Ülkemizde ekonominin gittikçe büyüdüğü, Türkiye’nin büyüyen ülkeler sıralamasında dünya ülkelerinin hepsiyle başa baş yarıştığı, Çin’den sonra ikinci ülke olduğu, Avrupa ülkeleri içerisinde en çok gelişmiş ülke olduğu iddiası, acaba beş-altı aydır maaş artışı alamayan çalışanı ile memurunun manzarasına, büyük fotoğrafa yakışıyor mu diye kendime ve sizlere sormadan geçemiyorum.

Türkiye, gerçekten dünyanın hızlı ilerleyen bir ülkesi ama sağlık gibi, eğitim gibi insanların Anayasa’dan kaynaklanan temel hakları konusunda özellikle son zamanlarda giderek kendi bütçelerinden harcama yapmalarını artıran bir durum da söz konusu.

Size bir örnek vermek istiyorum; örneğin, son zamanlarda Hükûmet sağlık alanında yaptığı çok iyi işlerle beraber şöyle bir çıkışta bulundu: Özel hastanelere gittiğinizde, oralarda da istediğiniz gibi muayene olabileceksiniz. Özel hastanelerin çok ciddi manada sıkıntıları olduğunu, altyapı sorunları olduğunu, ücretlendirme noktasında uzun süredir bütçeden istediklerini alamadıklarını biliyoruz. Bununla alakalı daha önce bakanlara soru önergeleri de hazırlamış bir milletvekiliyim. Ancak bunun karşılığında ne oldu? Devlet desteği yerine vatandaşa binen yüzde 70’lik yükün yüzde 90’a çıkarılabileceği bir anlayışla vatandaşa yeniden ilave, ek bir yük vurulmuş oldu. Türkiye gerçekten bunları hak etmiyor. Özellikle ekonomimizi iyi değerlendirirken bu sendika yasasının çalışanlara, emeklilere neler getireceği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Türkiye’de rakamlara takla attırarak gerçekleri gizleyemezsiniz. İnsanlar, bu zam furyasından ve “fiyat güncellemesi”nden artık âdeta bıkmış durumdalar. Son günlerin günceli, özellikle doğal gazdaki, elektrikteki neredeyse artık alışkanlık hâline gelen, haftada bir yapılan benzin zamlarının, akaryakıt zamlarının faturasını…

Toplu sözleşmeyi, sendikaları ne kadar siyasallaştırırsanız, yanınızda görmek isterseniz asla ve asla çözüm olmayacak gerçeğini hepimizin kabul etmesini ümit ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Sayın Öz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

200 sıra sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesinde geçen “ancak varsa konfederasyon organlarındaki görevleri devam eder” ibaresinin “varsa konfederasyon organlarındaki görevleri de sona erer” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                      Seyfettin Yılmaz

                 Kütahya                                    Konya                                      Adana

             Sadir Durmaz                           Enver Erdem                          Özcan Yeniçeri

                  Yozgat                                      Elâzığ                                     Ankara

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin sonundaki

“Sendika şubesi ve sendika organlarındaki görevleri sona erer” ifadesi

“Sendika şubesi ve sendika organlarındaki tüm görevleri sona erer” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Melda Onur                      Kadir Gökmen Öğüt

                 İstanbul                                   İstanbul                                   İstanbul

                                        Özgür Özel                            Aykan Erdemir        

                                           Manisa                                       Bursa

BAŞKAN – Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının son okunan önergesine Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Onur…

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Melda Onur.

Sayın Onur, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MELDA ONUR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bir süredir burada kamu görevlileri sendikaları hakkında tartışıyoruz ama içeride ne olup bitiyor, acaba biliyor muyuz?

Kendi mesleğim alanında çok önemli bir kuruluş var, çok önemli ve saygın bir kuruluş: Türkiye Gazeteciler Sendikası. Ve ne yazık ki bir süredir bu sendika içerisinde çok ciddi bir huzursuzluk yaşanıyor. Biraz size bundan söz etmek istiyorum.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 7/3/2012 tarihinde AKP il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada “Bir sendika ve tutuklu gazeteciler platformu gazetecilerin keyfî olarak tutuklandığı imajını vererek karalamaya çalışıyor.” dedi ve şu ifadeleri kullandı: “Bu sendika, Türkiye’de gazetecilerin keyfî olarak tutuklandığı iddiasını yayarak Türkiye'nin imajını zedelemek, Türkiye’yi karalamak için yoğun bir gayret sarf ediyor.” Başbakan Erdoğan’ın bu tavrı, ülkemizin basın alanında iki önemli saygın kuruluşunu -biri TGS, biri de Anadolu Ajansı- doğrudan hedef gösteriyor. Türkiye Gazeteciler Sendikasının tutuklu gazetecilerle dayanışmada aktif rol oynamasının ve gazetecilere doğası gereği sahip çıkmasının Hükûmet ve Başbakan tarafından rahatsızlıkla karşılandığı net bir şekilde ortadadır.

Bir süredir tarafımıza gelen bilgiler ve duyumlar, bir kısmı kamuoyuna yansımamakla beraber, çeşitli meslektaşlarımız tarafından çeşitli ortamlarda dillendirilmektedir. Hazır bu konu gündeme gelmişken bu duyumlardan size azıcık söz etmek istiyorum.

Sayın Bakan, bu duyumları siz de dikkatle dinlerseniz memnun oluruz  çünkü bir yandan Sayın Bülent Arınç’ı bir yandan da sizi ilgilendirmektedir.

Bir süredir, daha önce Bülent Arınç’ın danışmanlığını yapan, bir süre de Başbakanlıkta Basın Danışmanlığı görevinde bulunan Kemal Öztürk’ün Anadolu Ajansına Genel Müdür olmasıyla birlikte sendikasızlaştırma operasyonu başlatılmıştır. Hükûmetin, Türkiye Gazeteciler Sendikasına yönelik yönetim değişikliği girişimleri başarısız olunca bu sefer TGS’nin yetkisini düşürme yolu seçilmiştir. Anadolu Ajansı Genel Müdürü ve yönetim, Anadolu Ajansı çalışanlarını tehditle TGS’den istifaya zorlamaktadır. İstifa baskıları amacına ulaştığı takdirde TGS, Anadolu Ajansında yetkili olmayacak, Türk-İş’e bağlı TGS’nin yetkisi düşecektir.

İki günde yaklaşık 200 Anadolu Ajansı çalışanı, sürülme tehdidiyle sendikadan istifa ettirildiğini belirtmiştir. İşveren güdümlü yeni bir sendika arayışının yanı sıra sendika yönetimini ele geçirmeye dönük bir ayrı operasyon da yürütülmektedir. Buna göre, sendika yönetimine yönelik memnuniyetsizlik mektupları cebren imzalandırılarak sendika yönetiminin düşürülmesi ve yeni bir yönetim oluşturulması istenmektedir. Birçok arkadaşımız -ne yazık ki burada isimlerini veremiyorum- tehdit yoluyla, sürülme yoluyla bu mektupları imzalamak zorunda kalmışlardır.

Bir sendika oluşturulurken bir diğer sendikadan istifa etmeksizin yapılan bu çalışma ve bu sendikanın ilamı, bu yeni oluşturulacak sendikanın sakat doğmasına yol açmaktadır. Bu konuda acaba Bakanlığınız bir çalışma başlatmış mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum. Ne gibi tedbirler alınmaktadır? Yeni bir sendika kurma çalışmaları var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum ve basın özgürlüğünü savunarak tutuklu meslektaşlarıyla dayanışması doğası gereği olan bir sendikanın ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlerinizi de öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Onur, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Sayın Onur ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına,

200 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesinde geçen “ancak varsa konfederasyon  organlarındaki görevleri devam eder” ibaresinin “varsa konfederasyon organlarındaki görevleri de sona erer” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                  Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) -  Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenlemeyle uygulamada karşılaşılabilecek bazı sorunların önlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın Işık ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Grevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci Maddesinin ikinci fıkrasında geçen "tüzüklerinde geçen amaçlarını” ibaresinin “sendikal amaçları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                      Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12. Maddesinin birinci fıkrasında geçen “uluslararası kuruluş kurabilir” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını, 2. fıkrasında geçen “onbeş gün” ibaresinin de “otuz gün” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                Alim Işık                            Mustafa Kalaycı                        Sadir Durmaz

                 Kütahya                                    Konya                                     Yozgat

             Enver Erdem                          Özcan Yeniçeri                        Lütfü Türkkan

                   Elâzığ                                     Ankara                                    Kocaeli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Kanun Tasarısı”nın 12. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu            Dilek Akagün Yılmaz

                Eskişehir                                  İstanbul                                      Uşak

MADDE 12- 4688 sayılı kanunun 17 nci maddesinin 2 nci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sendika ve konfederasyonlar, sendikal amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası kuruluş kurabilir, amaçlarına uyan uluslararası kuruluşlara üye olabilir ve üyelikten çekilebilirler"

BAŞKAN – Son okunan önergeye Sayın Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Sayın Şeker ve arkadaşlarının önergesini kim konuşacak efendim?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Dilek Akagün Yılmaz, Uşak Milletvekili; buyurun Hanımefendi. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 200 sıra sayılı Tasarı’nın 12’nci maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge lehinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Söz almış olduğum 12’nci maddeyle, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun 17’nci maddesinde değişiklik yapılmakta, sendika ve konfederasyonların, amaçlarına uygun uluslararası kuruluşlara üye olabilecekleri ve uluslararası kuruluşlar kurabilecekleri belirtilmektedir ancak bu tasarıda, sendika üyeliğinden tutun da grev hakkına kadar pek çok konuda altına imza attığımız uluslararası anlaşmalar yok sayılmakta, yasaklar devam ettirilmektedir.

Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerini imzalıyoruz, ardından Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylıyor, bir iç hukuk kuralı hâline getiriyoruz ancak bu anlaşmalara aykırı olarak, pek çok memurun sendikalara üye olma hakkını yok sayıyorsunuz.

Uluslararası anlaşmalara aykırı olarak, bizim ülkemizde yargıçlar ve savcılar sendika kuramıyor, kurdukları sendikalar da kapatılıyor. Yine, silahlı kuvvetler mensupları ve hatta bu kurumlarda çalışan sivil memurlar dahi bizim ülkemizde sendikalara üye olamıyorlar. Aynı şekilde, bugünlerde 167’nci kuruluş yıl dönümünü kutladığımız emniyet hizmetlerinde çalışan polislerimiz sendikalara üye olamıyorlar. Ceza infaz kurumlarında çalışan memurlar sendika üyesi olamıyorlar.

Uluslararası anlaşmalar, güvenlik güçlerinin sendikal örgütlenmelerine sınır getirilebileceğini belirtiyor ancak tamamen yasaklamıyor. Nitekim, pek çok Avrupa ülkesinde polislerin kurdukları sendikalar bulunmaktadır.

Bu yasaklı kesimler ekonomik, idari, demokratik ve siyasi hiçbir taleplerini dile getiremiyorlar, kendi haklarına sahip çıkamıyorlar. Bu yasaklı memurlara deniyor ki: “Siz sadece oy kullanabilirsiniz. Ancak, hiçbir mesleki, ekonomik ve demokratik hakkınızı dile getiremezsiniz. Aksi takdirde suç işlemiş olursunuz.” Bu ülkede en zor koşullarda, saati belli olmaksızın her tehlikeyi göze alarak her an hizmet vermek zorunda olan silahlı kuvvetler, emniyet hizmetleri ve ceza infaz kurumlarında çalışan memurların ekonomik ve özlük haklarına dair söz söyleyebilecekleri, seslerini yükseltebilecekleri, demokratik haklarını savunabilecekleri sendikalarının olmaması ve sendikalara üye olmalarının yasaklanması en hafif deyimiyle çok ciddi bir haksızlıktır. İnsan hakları ihlalidir, uluslararası anlaşmaların ihlalidir.

Bu ülke insanlarının haksızlığa uğradıklarında başvurdukları, güvendikleri ve ülkedeki hukuk devletinin güvencesi olan yargıçlara ve savcılara sendika kurma hakkının tanınmaması, kurulan sendikanın, Yargı-Sen’in kapatılması, yargıç ve savcıların susturulması anlamına gelmektedir. Ve dünyada ilk kez yargı kararıyla yargıç ve savcıların kurdukları bir sendika Türkiye’de kapatılmıştır. Bu durum ise AKP’nin “ileri demokrasi” anlayışını açıkça ortaya koymaktadır.

Yargıç ve savcılar hem ekonomik ve özlük haklarını hem de yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına karşı yapılan saldırıları ancak kendi örgütlenmeleri ve sendikaları ile püskürtebilirler. Bu ülkede örgütlenemeyen, kendi hakkını arayamayan, susturulan, iktidarın işine gelmeyince elinden soruşturma dosyası alınan ve haklarında dava açılan yargıç ve savcılardan nasıl adalet dağıtmasını bekleyebiliriz?

Sizlere yargıç ve savcılar tarafından kurulan Yargı-Sen’e ilişkin Ankara 15. İş Mahkemesinin 28/7/2011 tarihli kararından söz etmek istiyorum. Bu kararda açıkça, yargıç ve savcıların sendika kurabilecekleri, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 87 no.lu Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi nedeniyle bir iç hukuk kuralı hâline geldiği ve 4688 sayılı Yasa’daki yasakların bu nedenle geçerli olmadığı belirtilmektedir. Yani mahkeme, bu ülkede yargıçların ve savcıların aslında sendika kurabileceklerini açıkça dile getirmiştir. Yargı-Sen’in kapatılma gerekçesi, yargıç ve savcıların sendika kuramayacakları değildir, sadece, sendikanın meslek esasına göre kurulamayacağı, hizmet kolunda kurulması gerektiği yönündedir. Yani burada, AKP İktidarı ne yasak koyarsa koysun, yargıç ve savcılar sendika kurabileceklerdir. Uluslararası hukuk ve Anayasa’mız bu hakkı onlara vermektedir. Burada yargıç ve savcıların sendika kuramayacaklarına dair konulan hüküm, mahkeme kararını hiçe saymak ve Anayasa madde 138’e aykırı iş yapmak yani yargıya müdahale etmek anlamına gelmektedir. AKP İktidarı uluslararası camiaya ülkemizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akagün Yılmaz.

Sayın Akagün Yılmaz ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 sıra sayılı Kanun Tasarısının 12. Maddesinin birinci fıkrasında geçen “uluslararası kuruluş kurabilir” ibaresinin madde metninden çıkartılmasını, 2. fıkrasında geçen “onbeş gün” ibaresinin de “otuz gün” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                  Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Burada konuşacağımı duyan arkadaşların gönderdiği mesajlar üzerine bu kanunu bırakıp geçtiğimiz hafta milleti bombardımana tuttuğunuz zam furyasını konuşmak istiyorum.

Memura, emekliye, dula, yetime, işçiye dört aydır maaş farkını ödemeyen bu Hükûmet, konutlarda elektriğe 9,33 zam yaptı. Altı ay önce de 9,5 zam yapmıştı yani altı ayda geldiği zam oranı yaklaşık yüzde 20 civarında. Doğal gaza yine yüzde 16,5 zam yaptı. Tarlasını sulayan çiftçinin kullandığı elektriğe yüzde 9,33 zam yaptı. Akaryakıta yapılan zammın ölçüsü insafları aştı. Bu artık zam değil, bunun ismi bir zulüm. Bu zam, vatandaşın nafakasına göz dikmek. Bu zam, vatandaşın cebine el atmak.

Size bir çağrım var: Tez elden bu zamları geri alın. Bu zamlar, bu ülkede yaşama mücadelesi veren fakirin fukaranın belini daha çok büküyor.

Bakın, ben bir şey söylemek istiyorum. Dün Sayın Maliye Bakanının bir ifadesi vardı, çok da doğru: “Şu anda yapılan zamla beraber dahi devletimiz doğal gazdan yaklaşık 6 milyar TL zarar ediyor.” Çok doğru. Ama bunun sebebi sizsiniz. Niye? 120 dolara biz Azerbaycan’dan doğal gaz alırken, kalktınız bir Ermeni açılımının peşine düştünüz, hem Ermenilerden gereğini aldınız hem de Azerbaycan doğal gazı 360 dolara çıkarttı. Yani biz Azerbaycan’dan aldığımız ucuz doğal gazla, Rusya’dan aldığımız pahalı doğal gazı mezcediyorduk, doğal gaz belli bir fiyatta seyrediyordu. Ne zamanki Ermeni açılımının peşine düştünüz, doğal gazı 360 dolara yükselten Azerbaycan’dan sonra bir kere daha boynumuz yere geldi.

Bakın, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisinin size verdiği talimat üzerine İran’dan petrol almayı kestiniz; Libya’ya döndünüz, Libya’dan daha pahalı petrol alıyorsunuz. Yeter mi? Yetmiyor. Çünkü İran’dan doğal gaz alıyoruz. Yarın öbür gün İran doğal gazına da ayrı bir zam gelecek.

Bütün bunlar… Hep tekrarlıyorum, siz dış siyaseti bilmeyen bir iktidarsınız. Kabahati sizlere atmıyorum. Sizler iman etmiş gibi, kitaba iman etmiş gibi, o derin çukur kitabına iman etmişsiniz. O derin çukur Türkiye’yi çukura sürüklüyor. Biraz farkına varın; Bakanınızı uyarın, Hükûmetinizi uyarın.

Bu doğal gaz zamlarını siz halka yaparken, yap-işlet-devret sistemiyle, yap-işlet sistemiyle kendi yandaşlarına kurdurduğunuz o çevrim santrallerine doğal gaza zam yapabildiniz mi? Hayır. Onlara maliyetinin yüzde 40 altında doğal gaz vermeye devam ediyorsunuz. Onun bedelini de fakirden, fukaradan çıkarıyorsunuz. Para babalarına para kazandırıyorsunuz, fakirleri muhtaç ediyorsunuz, zulme gark ediyorsunuz. Siz memleket yönetmeyi de gerçekten bilmiyorsunuz; samimi söylüyorum, bilmiyorsunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Türkkan, lütfen önerilerinizi kendinize saklayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – “Memleket yönetmeyi bilmiyorsunuz.” demek sizi eleştirmektir. Buna da göğüs gereceksiniz.

Bakın, Türkiye üretmiyor. Üretmeyen bir ülke konumuna geldik. Sanayi durma noktasında. Üretmeyen ekonomilerin gideceği nokta Yunanistan’ın geldiği noktadan farklı bir nokta değildir. Gelin, bu sübvansiyonları sanayicinin kullandığı enerjiye verin, enerjide kullandırın. Pahalı enerji yüzünden ülkede üretim yapılamıyor. 10 milyar lira bütçeden bir sübvansiyon için kalem ayırın, bunu sanayiciye verin, insanlar üretsin. Hem başınıza 4/C gibi bu sarmal çıkmaz, devletin üzerindeki istihdam yükü kalkar, sanayici istihdam yaratır, vergi kazanırsınız. Zaten 10 milyar lira sağladığınız bu sübvansiyonun yüzde 20’sini vergi olarak geri alacaksınız. Düştü 8 milyar TL’ye. Bunun dışında, bu istihdamın, devletin üzerinden kaldırdığınız bu istihdamın, sanayiciye transfer etmenizle beraber daha fazlası devletin kasasında kalacaktır. Hem de dış ticaretiniz bu kadar fazla açık vermez. İhracatınız ithalatın karşısında her gün geriliyor; ihracat artıyor, ithalat daha fazla artıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Türkkan.

Sayın Türkkan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 12 nci Maddesinin ikinci fıkrasında geçen "tüzüklerinde geçen amaçlarını" ibaresinin "sendikal amaçları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Sendika ve konfederasyonların yalnızca uluslararası kuruluşlara üye olması değil, aynı zamanda uluslararası kuruluş kurmaları da güvence altına alınmaktadır. Dolayısıyla tasarı bu hakkın kullanılmasının kapsamını genişletmektedir. Ancak tasarı bir dizi sorun yaşanmasının da kapısını aralamaktadır. Sendika ve konfederasyonlar, genel sendikal amaçlara uygun uluslararası kuruluş kurabilmelidir.

BAŞKAN – Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir. 

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 12’nci madde kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile değiştirilen 4688 sayılı kanunun 18. maddesinin beşinci fıkrasına eklenen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Şandır                       Mustafa Kalaycı                         Erkan Akçay

                  Mersin                                     Konya                                     Manisa

            Mehmet Günal                           Sümer Oral                            Enver Erdem

                  Antalya                                    Manisa                                     Elâzığ

“Sendika şubesi bulunmayan il ve ilçelerde, il ve ilçe temsilciliği kurulabilir. Sendika il ve ilçe temsilcileri sendikal faaliyetleri yerine getirmek üzere haftada bir gün ücretli izinli sayılırlar.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13 üncü Maddesinde geçen "haklı bir sebep olmadıkça ve" ibaresinin tasarı metninden çıkarılarak 4688 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kamu işvereni, işyeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini haklı bir sebep olmadıkça ve sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez"

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                       Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13. maddesi ile değiştirilen Yasanın 18. maddesinin 2. fıkrası ile 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

 

             Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                    Engin Altay

                Eskişehir                                  İstanbul                                     Sinop

“Kamu işvereni, sendika temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini haklı bir sebep olmadıkça ve sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez.

Mahallî ve genel seçimlerde aday olanların, sendika ve konfederasyonun organlarındaki görevleri adaylık süresince askıda kalır. Seçilmeleri hâlinde görevleri son bulur. Bu fıkranın uygulanmasında 2839 sayılı Kanunun 18 inci maddesi uygulanmaz.”

BAŞKAN – Son okunan önergeye, Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -  Katılamıyoruz. 

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Engin Altay.

BAŞKAN – Sayın Engin Altay, Sinop Milletvekili.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “Tüh, keşke iş güvenliğiyle ilgili bir yasamız olsaydı.” diyen bir Hükûmetin -bir çadır faciasından sonra- çalışanlarla ilgili, çalışanların lehine, çalışanları gözeten bir sendikalar yasasını buraya getirmesini zaten beklemiyoruz. Hükûmetin, bu konudaki, geriye dönük süreçte izlediğimiz ilişkileri de, bu tasarının, bir tek sendikayla baş başa, iş birliği içinde, kendilerine arka bahçe olmaya aday, hazır bir sendikayla hazırladıkları zaten malum.

Sayın milletvekilleri, 12 Eylül 2010’da yaptığınız, yapılan referandumda bu, bugün çıkan kanuna çok değindiniz, “Toplu sözleşme dönemi başlayacak.” dediniz, bir sürü hamasetle nutuk attınız. Aradan bunca zaman geçti, getirdiğiniz kanun tasarısı şuna benziyor: Bir yere düğün diye gidiyorsunuz, düğünde ne gelin var ne damat var. Böyle düğün olur mu? Yani toplu sözleşme var, grev yok. Yani dünyada başka örneği var mı bilmiyorum ama bu, hakikaten, çalışanlarla alay etmekten başka bir şey değildir.

Parlamentonun çoğunluk partisinin çalışanları bu kadar hafife almasını, bunların yıllara sâri mücadeleleriyle, emek, demokrasi, özgürlük mücadeleleriyle böylesine dalga geçmesini çok şık bulmadığımı ifade etmem lazım.

Diğer yandan, çoğunluk partinizin çıkardığı Hükûmet, çalışanları potansiyel suçlu ilan etmiş ve öyle gören bir Hükûmet. 4+4+4’le ilgili KESK’in Türkiye genelinde başlattığı bu karşı duruşuna, protestosuna yönelik olarak yaptığınız da hiçbir şekilde demokrasiyle ilintilendirilmesi mümkün olmayan bir şey. Yani Hükûmetinizin, İçişleri Bakanınızın, valilerinizin ne hakkınadır, ne haddinedir; Türkiye'nin çeşitli illerinden Ankara’ya gelmek isteyen insanların seyahat etme özgürlüğünü engellemek gibi bir hakkı olabilir mi? Bu ancak sıkıyönetimlerde olur, örfi idarelerde olur. Ama zaten, çeşitli muhalefet sözcülerinin söylediği gibi, iktidarınızın sıkıyönetimden pek bir farkı da kalmadı, yani askerî diktatörlüklerin yerini sivil diktatörlükler aldı. Seyahat özgürlüğünü ayaklar altına almak da Parlamentonun ve onun içinden çıkmış Hükûmetin hakkı ve haddi değildir.

Öte yandan, bir tek sendika… Sayın Bülent Arınç’ın Bursa’da yaptığı konuşmayı okurken -bugün danışmanım gösterdi, buraya da getirmedim- tüylerim ürperdi. Herkes siyaseten birtakım çevrelerle, sivil toplumlarla, sendikalarla tabii ki belli ilişkiler kurar, bunda bir sakınca yok. Ama lütfen, size rica ediyorum, Bülent Arınç’ın Bursa’da yaptığı, Memur-Sen’le ilgili yaptığı konuşmayı bir okuyun. Eminim, hepinizin içi acıyacaktır, hepiniz üzüleceksiniz, “Bu kadar da olmaz.” diyeceksiniz. Böyle hükûmet olur mu? Çalışma Bakanı orada oturuyor, Bülent Arınç Bursa’da bu konuyla ilgili esiyor, gürlüyor: “Memur-Sen en iyisini bilir, Memur-Sen ne dediyse doğrudur…” Böyle bir yaklaşım olabilir mi? Bir hükûmetin görevi ülkede sivil toplumlarla, sendikalarla ilgili ayrımcılık yapmak mıdır? Ama öte yandan KESK’e ve KESK’e bağlı sendikalara yapmadığınız kalmadı. Yani korkuyorum, yakında buraya bir kanun getireceksiniz, KESK’e bağlı bütün sendikaları Türkiye’den süreceksiniz. Siz bunu da yaparsınız, bundan da korkuyorum.

Millî Eğitim Bakanlığında daha garip bir durum var. Orada Eğitim Bir-Sen diye bir sendika var. Bana Hükûmet, Sayın Bakan “Millî Eğitim Bakanlığındaki kurum yöneticilerinin yüzde 10’u Eğitim-Bir-Sen üyesi değil.” desin, bütün sözlerimi geri alacağım. Diyemez! Bütün Millî Eğitim yöneticileri aynı sendikanın üyesi olabilir mi sayın milletvekilleri? Bunu hangi vicdan kabul eder? Böyle bir şey olur mu? Yanlış yapıyorsunuz, bu olmaz. Örgütlenme özgürlüğünü arka bahçe sendikalarınızla sınırlı görerek, sınırlı tutarak ileri demokrasi nutukları atamazsınız. Buna millet güler; nitekim öyle oluyor.

Sayın milletvekilleri, yapmayın, Türkiye’yi ayrıştırmayın. Türkiye’de bir dönem “Vatan Cephesi” kamplaşmalarını yaşadı bu insanlar. Türkiye’yi böyle bir noktaya getirmeyin, çalışanları böyle bir noktaya getirmeyin.

Bana şunun izah edilmesini istiyorum: İktidarınızda bir sendika 13 kat nasıl büyür? Ne özelliği vardır, ne kerameti vardır?

Ama ben hep söylüyorum, siz artık tefessüh olmuş bir parti ve Hükûmetsiniz, ilk seçimlerde de bunun gereği yapılacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Daha yeni seçimlerden çıktınız ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Altay ve…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacının konuşmasında kullandığı “tefessüh” ifadesi hoş bir ifade değildir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Niye değil?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Dolayısıyla bu ifadeyi geri almasını istiyoruz.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne demek, tefessüh ne demek?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tefessüh, iflas etmiş demektir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, söz verirseniz açıklayayım.

BAŞKAN – Hayır…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hiç geri alınır mı ya? Ben “Siyaseten çürümüşsünüz.” diyorum, bunda ne var?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Tefessüh, iflas etmiş demektir, Osmanlıcası o.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Siyaseten çürümüşsünüz.” ne demek? Olur mu öyle şey ya!

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Altay ve…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Tespit yapıyorum ama düzeltme isterseniz yapayım.

BAŞKAN – Siz bilirsiniz yani söz sizin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bize “çürümüş” diyenlerin kendileri fosil, fosil!

ENGİN ALTAY (Sinop) - Geri almam, gerekçelerini söyledim.

BAŞKAN – Peki efendim.

Sayın Altay ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13 üncü Maddesinde geçen “haklı bir sebep olmadıkça ve” ibaresinin tasarı metninden çıkarılarak 4688 sayılı Kanunun 18 inci maddesinin 2 nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kamu işvereni, işyeri temsilcisi, sendika il ve ilçe temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini haklı bir sebep olmadıkça ve sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez."

                                                                                              Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Hayhay, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, Millî Eğitim Bakanlığı yöneticilerine atıfta bulunularak az önce bir değerlendirme yapıldı. Yöneticiler sendikacı olamıyor arkadaşlar yani ne kastedildiğini anlayamadık doğrusu. Uzman, müfettiş, daire başkanı ve üstü tüm yöneticilerin sendikalı olması söz konusu değil, buna bir açıklık getireyim.

Önergeye katılamıyoruz efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu ibare, haklı bir sebep olmadıkça sendika yönetici ve temsilcilerinin görev yerinin değiştirilemeyeceğine yöneliktir. Yasada yer alan bu ibarenin çıkarılmasıyla, sendika yönetici ve temsilcilerinin, haklı bir sebep olmadan da görev yerlerinin değiştirilebilmesinin önü açılacaktır.

BAŞKAN – Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile değiştirilen 4688 sayılı kanunun 18. maddesinin beşinci fıkrasına eklenen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

“Sendika şubesi bulunmayan il ve ilçelerde, il ve ilçe temsilciliği kurulabilir. Sendika il ve ilçe temsilcileri sendikal faaliyetleri yerine getirmek üzere haftada bir gün ücretli izinli sayılırlar.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet, önergeye katılıyor musunuz efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Elâzığ Milletvekili Enver Erdem.

Sayın Erdem, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi için verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu kanun tasarısı, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği gereği yapılması gereken bir düzenlemeydi. Şeklî bakımdan, bu kanun tasarısı, yerinde, yapılması gereken… Yani toplu sözleşme ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun oluşturulması gerekiyordu, bu yasayla bunlar oluşturuluyor. Ancak içerik açısından baktığımız zaman, gerek toplu sözleşmenin gerekse Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun oluşumu kamu görevlilerinin hak ve hukukunu koruması açısından bir önem arz etmemektedir. Yani bu düzenleme, özde değil sözde bir düzenleme olmuştur.

Toplu sözleşmeyi yapacak olan Hükûmet ve Hükûmetin yandaşı olan bir konfederasyon olacaktır. Gerek Hakem Kurulunda gerekse toplu sözleşmede sadece Hükûmetin yandaşı olan bu konfederasyon söz sahibi ve imza sahibi olacaktır. Diğer iki konfederasyonun söz söyleme hakları olsa da gerek toplu sözleşmede gerekse Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna gitmede imza yetkileri olmayacaktır. Bu Hükûmetin yandaşı olan konfederasyon hem kendi sendikalarına bağlı üyeleri hem diğer konfederasyona bağlı sendikaların üyelerini hem sendika üyesi olmayanları hem de emeklileri temsil edecektir. Bu uygulama ile hem demokrasi hem de uzlaşma prensibi ciddi yara almış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu yaptığımız tasarı uluslararası sözleşmelere de uygun değildir çünkü uluslararası sözleşmeler grev hakkını garanti altına almaktadır. Maalesef, bizim düzenlememizde kamu görevlileri için grevden bahsedemiyoruz.

Bu tasarı aynı zamanda sendika üyesi olabilecek kamu görevlilerinin kapsamını da sınırlı tutmuştur. Ceza infaz kurumlarında, Millî Güvenlik Kurulunda, TSK ve Millî Savunma Bakanlığında, emniyet teşkilatında çalışan kamu görevlileri ile Türk Silahlı Kuvvetleri, Millî Savunma Bakanlığı ve emniyet teşkilatındaki sivil çalışan memurları da kapsam dışı tutmuştur.

Değerli milletvekilleri, sendikaların, toplu iş sözleşmesinin, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun var olma gerekçeleri, millî gelirden, refah artışından kamu görevlilerinin haklarına düşeni alabilmelerini sağlamaktır. Bu mekanizmalar, biraz önce söylediğim gibi, şeklî açıdan oluşturulmuş ama gerçek amacına hizmet edebilmesi maalesef mümkün olamamıştır.

Bu tasarıda memurların lehine bir düzenleme yoktur. Bu tasarıda demokrasi yoktur. Bu tasarıda sendika yoktur. Bu tasarıda grev yoktur. Bu tasarıda kamu görevlilerinin beklentileri yoktur. Şimdi, burada bir kanun tasarısı üzerinde konuşuyoruz. 5 milyon civarında kamu görevlisini veya emekçisini ilgilendiren bir tasarıyı Allah’ın bir kamu görevlisi merak etmiyor. Sadece bekledikleri tek bir şey var, yaklaşık dört aydır geciken maaş zamlarını almak istiyorlar değerli milletvekilleri.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir taraftan rakamlar açıklandı, Türkiye yüzde 8,5 oranında büyüdü, diğer taraftan, işte, dünkü zamları konuşuyoruz. Dünyada Çin’den sonra büyüyen ikinci ülkeyiz ancak bu büyümenin sıcak parayla gerçekleştiğini, üreterek bir büyüme sağlayamadığımızı ve bu üretimin, bu büyümenin tabana yayılamadığını maalesef söylemek durumundayız. Biraz önce bir kısım konuşmacılar ifade ettiler Türkiye’de yeni 38 civarında dolar milyarderinin ortaya çıktığını ve esasında kamu görevlilerinin, esnafın, fakirin, yoksulun, çiftçinin alması gereken rakamların bunların ceplerine sizin iktidarınız tarafından ne şekilde aktarıldığını da sizlerin bu kürsüde açıklamanız lazım. İşte, bu fakir fukaranın ahları eğer yukarılara çıkarsa, Cenabıallah da sizin hakkınızda gereken kararın oluşmasına inşallah izin verecektir diye temenni ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Erdem, teşekkür ediyorum.

Sayın Erdem ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… 13’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 18.56


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

200 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

14’üncü madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14. Madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Ayşenur Bahçekapılı                   A. Sibel Gönül                           Oya Eronat

                 İstanbul                                    Kocaeli                                  Diyarbakır

       Zeynep Karahan Uslu                Ali Rıza Alaboyun                  Osman Aşkın Bak

                 Şanlıurfa                                  Aksaray                                   İstanbul

                                                      Mehmet Doğan Kubat

                                                                 İstanbul

Madde 14- 4688 sayılı Kanunun Dördüncü Kısım başlığında yer alan "İdarî Kurullar" ibaresi "Yönetime Katılma" şeklinde değiştirilmiş, 19 uncu maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının (a) ve (h) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (g) bendine ''dinlenme yerleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "misafirhane"; ikinci fıkrasında yer alan “doğrultusunda"  ibaresinden sonra gelmek üzere "toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek" ibaresi eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14. Madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Hülya Güven                           Sedef Küçük                             Sena Kaleli

                    İzmir                                     İstanbul                                     Bursa

                Sakine Öz                    Mehmet Akif Hamzaçebi          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                  Manisa                                    İstanbul                                   İstanbul

                                                             Haydar Akar                                     

                                                                  Kocaeli

Madde 14- 4688 sayılı Kanunun Dördüncü Kısım başlığında yer alan “İdari Kurullar” ibaresi “Yönetime Katılma” şeklinde değiştirilmiş, 19 uncu maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının (a) ve (h) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (g) bendine “dinlenme yerleri,” ibaresinden sonra gelmek üzere “misafirhane”; ikinci fıkrasında yer alan “doğrultusunda” ibaresinden sonra gelmek üzere “toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek” ibaresi eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 14. maddesi çerçevesine “g bendine” ibaresinden önce gelmek “yeni (f) bendi eklenmiş” ibaresinin ve metne aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Şandır                       Mustafa Kalaycı                       Mehmet Günal

                  Mersin                                     Konya                                     Antalya

                                      Erkan Akçay                              Sümer Oral

                                          Manisa                                     Manisa

“(f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek üyeleri hakkında tesis edilen bireysel işlemler ve bunların dayanağı olan düzenleyici işlemlere karşı dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak, konfederasyonların söz konusu düzenleyici işlemlere karşı dava açmaları da bu bent kapsamındadır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 14. maddesinde yer alan ve 4688 sayılı Yasanın Dördüncü Kısım başlığı için önerilen “Yönetime Katılma” ibaresinin “Danışma ve İdari Kurullar” biçiminde; 19 madde-sinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının (h) ve (f) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 14- 4688 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin 1 inci fıkrası ile ikinci fıkrasının (h) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kamu görevlileri sendikaları ile konfederasyonları, bu kanundaki hükümler çerçevesinde toplu sözleşme görüşmelerine taraf olmaya ve grev kararı almaya yetkilidir"

"f) Sendikanın ve sendika üyelerinin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda sendika ve sendika üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, sendika ve sendika üyeleri hakkında tesis edilen düzenleyici ve bireysel işlemlere karşı dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak. Konfederasyonların kamu görevlilerini ilgilendiren düzenleyici işlemlere karşı dava açmaları da bu bent kapsamındadır."

"h) Yangın, su baskını, deprem gibi doğal afetlerin gerçekleşmesi durumunda, gerektiğinde üyelik şartı aranmaksızın nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla afete uğrayan bölgelerde konut, sağlık ve eğitim tesisleri yapmak, ayni yardımda bulunmak ve bu amaçla ayni ve nakdi yardım toplamak.

Sendika ve konfederasyonların bu kapsamda yürüttükleri yardım toplama faaliyetleri, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununun 6 ncı maddesi uyarınca izin alınmasına tabi değildir."

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                                  Erol Dora                                 Ertuğrul Kürkcü

                                    Mardin                                          Mersin

BAŞKAN – Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

4688 sayılı Yasanın Dördüncü Kısmında yapılması önerilen değişiklikler uyarınca Yüksek İdari Kurul yerine Kamu Personeli Danışma Kurulu oluşturulmakta bu nedenle Tasarının 14. maddesiyle getirilen öneriyle Dördüncü Kısmın başlığının 'Faaliyetler, Yasaklar ve Yönetime Katılma' biçiminde değiştirilmesi önerilmektedir. Değişiklik önerisiyle madde başlığının kurul adlarıyla anılması amaçlanmaktadır.

'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı' bir bütün olarak sendikaları toplu sözleşme sisteminin dışına itmektedir. Tasarının bu maddesinde ‘Konfederasyonlar' biçiminde bir giriş yapılması ve sendikaların anılmamasının amacı da budur. Oysa kural, konfederasyonların değil sendikaların toplu sözleşme yapmasıdır. Elbette kamu görevlilerinin tümünü ilgilendiren hak ve çıkarlarla ilgili olarak konfederasyonlarla toplu sözleşme yapılabilmeli ve yapılmalıdır. Ancak kamu görevlilerinin hizmet kollarına ilişkin sorunlar ancak sendikalar tarafından bilinebilir ve çözüm önerileri geliştirilebilir. Sendikalar olmadan konfederasyonlar da olamayacağına göre, sendikaların devre dışına itildiği ve bir bakıma anlamsızlaştırıldığı bir toplu sözleşme sistemi de olamaz. Kaldı ki bu düzenlemenin, evrensel çalışma ilişkileri ve sendikal haklarla bağdaştırılmasına olanak yoktur.

Değişiklik teklifi ile 4688 sayılı yasanın 19. Maddesinin (f) bendinin daha açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılması amaçlanmıştır. Böylece sendika ve konfederasyonların dava açmalarındaki kısıtlama kaldırılmış olacaktır. Bu yöntemle tek tek sendika üyeleri adına dava açmak yerine sendika ve konfederasyonun dava açmasıyla usul ekonomisine de katkı sunulmuş olacaktır. Değişiklik teklifinin kabulü ile yargının iş yükü de azalacaktır.

Yalnız ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında en güçlü demokratik kitle örgütü olan sendikaların doğal afetlerden sonra yapabilecekleri çok şey olduğu inancından hareketle, ayni ve nakdi yardım toplamalarının önü açılmakta, bu yardımları kamu kurum ve kuruluşları veya kamu yararına kurulmuş dernekler aracılığıyla değil, doğrudan kendilerinin yapması ve bu faaliyetin 2860 sayılı Yasa kapsamından çıkarılması önerilmektedir.

BAŞKAN – Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 14. maddesi çerçevesine “g bendine” ibaresinden önce gelmek üzere “yeni (f) bendi eklenmiş” ibaresinin ve metne aşağıdaki (f) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

(f) "Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek üyeleri hakkında tesis edilen bireysel işlemler ve bunların dayanağı olan düzenleyici işlemlere karşı dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak, konfederasyonların söz konusu düzenleyici işlemlere karşı dava açmaları da bu bent kapsamındadır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun, 25 Kasım 1992 tarih ve 3847 sayılı Kanunla uygun bulunan Sendika Özgürlüğüne ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı Sözleşmesinin 3'üncü maddesinde: Çalışanların ve işverenlerin örgütlerinin, tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahip oldukları belirtilmiş, kamu makamlarının ise, bu hakkı sınırlayacak veya bu hakkın yasaya uygun şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikteki her türlü müdahaleden sakınmaları gerektiği kurala bağlanmıştır.

25 Kasım 1992 günlü ve 3848 sayılı Kanunla uygun bulunan 151 sayılı Sözleşmenin uygulama alanı ve tanımlar başlıklı 1’inci maddesinde, diğer uluslararası çalışma sözleşmelerinde, bu kesime uygulanabilecek daha elverişli hükümlerin bulunmadığı durumlarda, bu Sözleşmenin kamu makamlarınca çalıştırılan herkese uygulanacağı öngörülmüş, 3'üncü maddesinde ise, kamu görevlileri örgütünün amacının, üyelerinin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olduğu kuralına yer verilmiştir.

Yine 22 Mayıs 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5170 sayılı Kanun ile Anayasanın "milletlerarası antlaşmaları uygun bulma" başlıklı 90'ıncı maddesine eklenen, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı yolundaki kural ile kanun koyucu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin antlaşmalara yasalar önünde önem ve öncelik vermiş, bu konudaki iradesini açık ve net bir düzenleme altına almıştır.

BAŞKAN – Sayın Oral ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 14. Madde çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                Hülya Güven (İzmir) ve arkadaşları

Madde 14- 4688 sayılı Kanunun Dördüncü Kısım başlığında yer alan “İdari kurullar” ibaresi "Yönetime Katılma" şeklinde değiştirilmiş, 19 uncu maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının (a) ve (h) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (g) bendine ''dinlenme yerleri," ibaresinden sonra gelmek üzere "misafirhane"; ikinci fıkrasında yer alan “doğrultusunda" ibaresinden sonra gelmek üzere "toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek" ibaresi eklenmiştir.

İkinci önergenin imza sahipleri:

Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları.

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki iki önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Gerekçe…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Demokratik, sosyal ve hukuk devleti olmanın en önemli göstergelerinden birisi de örgütlenme özgürlüğüdür. Temel insan haklarından da sayılan bu özgürlüğün sendikal hak olarak tüm çalışanlara ayrımsız tanınması gereğinden hareketle, mevzuatımızı 2006/54 sayılı AB Direktifine uyumlu hale getirmek amacıyla, sendikaların tüm faaliyetlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin dikkate alınması yönünde düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN – İkinci önergenin gerekçesi de aynı mahiyette olduğu için okutmuyorum.

Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M.M Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 Sıra Sayılı yasa tasarısının 15. Maddesindeki “Her yıl mart ve kasım aylarında toplanır” ifadesi yerine “Her yıl şubat ve ekim aylarında toplanır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

               Kâzım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                     Musa Çam

                Eskişehir                                  İstanbul                                      İzmir

            Binnaz Toprak                          Ali Serindağ                     Mehmet Hilal Kaplan

                 İstanbul                                  Gaziantep                                  Kocaeli

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Mehmet Hilal Kaplan.

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Sayın Kaplan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge doğrultusunda söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Sendikal örgütlenmenin öncelikli hedefi, toplu iş sözleşmesidir; yani toplu pazarlık hürriyetini gereğince kullanmaktır. Bu tasarıyla, toplu sözleşmesine katılmayan konfederasyonların itiraz hakkı bulunmaması Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerine uygunluk teşkil etmemektedir. ILO’nun 87 sayılı Sözleşmesi’nde sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm çalışanlara tanınmıştır. Böylelikle örgütlenme özgürlüğünü işçi, memur, hizmetli veya sözleşmeli personel gibi ayrımlarla sınıflandırma ve sınırlandırmaya engel olunmuştur. Kişilerin özel ya da kamusal alanda çalışıyor olması veya bir etnik ve siyasi görüşü temsil etmesi ayrıştırmayı gerektirmiyor. Bu tasarı ile farklılıklar ortadan kaldırılmamıştır, kamuda çalışan ile özelde çalışan ayrıma tabi tutulmuştur. Ayrıca, kamuda çalışanlar arasında da kadrolu ve sözleşmeli ayrımı yapılmaktadır. Bu tasarı, aynı iş kolunda, aynı iş yerinde, aynı işi yapanlar arasında sözleşmeli olanları ötekileştirmektedir. Çalışanların “4/B” ve “4/C”li diye tanımlanması ILO ve insan hakları sözleşmelerine aykırıdır. İktidarınız döneminde “özelleştirme” ve “taşeronlaşma” adı altında neredeyse kamuda çalışan personel bırakmadınız.

Hekim olmam sebebiyle sağlık alanında yaptıklarınıza değinmek istiyorum. “Sağlıkta reform” adıyla özelleştirme ve piyasalaştırmanın yanında, önce hastanelerde temizlik ve yemek hizmetlerini taşeronlaştırarak bunların örgütlü çalışmasının önüne engel koydunuz, sonra hastanedeki görüntüleme ve laboratuvar hizmetlerini taşeronlaştırdınız, yetmedi şimdi de doktor ve hemşireleri sözleşmeli yaparak taşeronlaştırıyorsunuz. Hatta daha ileri giderek, yabancı doktor ve hemşire getirerek, mevcut hekim ve hemşirelere aba altından sopa göstererek çalışma huzurunu ve güvencesini tehdit eder durumda oldunuz. Peki, size soruyorum: Sağlık sektöründe ana işi yapan kimler kaldı sizin bu anlayışınızla? Toplu iş görüşmelerinde kamu ve özel ayrımı ortadan kaldırılmıyorsa ve bu çalışana toplu sözleşmeli grev hakkını vermiyorsa bu sadece sembolik olarak kalmaktadır. Emeğin “özel” ve “kamu” diye ayrımı olmaz, emek en yüce değerdir ve korunmalıdır. Kaldı ki her şeyin yasada belirtilmiş olması da yetmiyor, anayasal hak olarak kişiler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri basın yoluyla haklarını açıklamalarına rağmen, sizin Hükûmetiniz döneminde böyle açıklama yapanlara neler yaptığınızı anımsatmak istiyorum. Hakkını arayan, olumsuzlukları ifade eden, kendisini ve toplumu ilgilendiren konularda görüşlerini ifade eden kamu emekçilerine, sivil toplum örgütlerine şiddet uyguluyor, biber gazı kullanıyor ve onları tutukluyorsunuz. Madem bu anayasal bir haksa bu kin, bu nefret niye? Kendinize sormanız lazım.

Bakın, bu uygulamalarınızın sonunda toplu iş sözleşmesine tabi olan işçilerin Hükûmetiniz dönemindeki sayısını size hatırlatmak istiyorum. 2002 yılında iktidara geldiğinizde, Türkiye’de 1 milyon işçi toplu iş sözleşmesinden yararlanma olanağına sahipti. Yıl 2011, bu sayı 500 bin kişi. Size şimdi soruyorum: Nerede bu işçiler, 500 bin işçinin olanakları iyileşti işçilikten çıktılar mı? Biraz elinizi vicdanınıza koymanızı istiyorum, biraz düşünmenizi istiyorum.

Emeğin örgütlenmesinin önündeki engellerden biri de özel sektörde sendikaya üye olduktan sonra yetkilendirme sürecinde itiraz edildiğinde olayın aylar ve yıllarca sürmesidir.

Süremin bitmesi nedeniyle hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sayın Kaplan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 16. maddesiyle değiştirilen 4688 sayılı Kanunun 23. maddesinin ikinci paragrafının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, üçüncü paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragrafın eklenmesini arz ve talep ederiz.

            Mehmet Şandır                       Mustafa Kalaycı                       Mehmet Günal

                  Mersin                                     Konya                                     Antalya

             Erkan Akçay                             Sümer Oral                          Mesut Dedeoğlu

                  Manisa                                    Manisa                             Kahramanmaraş

“İşyeri sendika temsilcileri ve sendika işyeri temsilcileri, sendikal faaliyetlerini işyerinde haftada bir gün olmak üzere yerine getirirler ve bu sürede ücretli izinli sayılırlar.”

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı 'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 16. maddesinde yer alan ve 4688 sayılı yasanın 23. maddesinin değiştirilmesine ilişkin önerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012 

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                  İlhan Demiröz

                Eskişehir                                  İstanbul                                     Bursa

        Kadir Gökmen Öğüt                    Aykan Erdemir                         Turhan Tayan

                 İstanbul                                     Bursa                                       Bursa

Madde 16- 4688 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sendika temsilcisi

Madde 23 - Her sendika işyerinde üyeleri arasında temsilci seçmeye yetkilidir.

Sendika temsilcileri, işyerlerinde, üyelerinin işveren veya işyeri ile ilgili sorunlarını dinlemek, ilgili yerlere iletmek ve sendika ile işveren arasında iletişim sağlamak amacıyla, sendikaların tüzüklerinde belirtilen yetkili kurullar tarafından bir genel kurul dönemi için işyerinden seçilirler.

Her sendikanın temsilci sayısı, işyerindeki kamu görevlisi sayısı 1-50 arasında ise en çok bir, 51-100 arasında ise en çok üç, 101-200 arasında ise en çok beş, 201-500 arasında ise en çok yedi, 501-1000 arasında ise en çok onbir, 1000'den fazla ise en çok onbeştir. Bu temsilcilerden biri sendika tarafından baş temsilci olarak görevlendirilebilir. İşyeri sendika temsilcileri bu görevlerini işyerinde, haftada dört saat olmak üzere yerine getirirler. Temsilciler bu sürede izinli sayılırlar.

Kamu işvereni, yönetim ve hizmetin işleyişini engellemeyecek biçimde sendika temsilcilerine çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlar."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

200 Sıra Sayılı Kamu Grevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16'ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 16- 4688 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sendika temsilcisi

Madde 23 - Her sendika işyerinde üyeleri arasında temsilci seçmeye yetkilidir.

Sendika temsilcileri, işyerlerinde, üyelerinin işveren veya işyeri ile ilgili sorunlarını dinlemek, ilgili yerlere iletmek ve sendika ile işveren arasında iletişim sağlamak amacıyla, sendikaların tüzüklerinde belirtilen yetkili kurullar tarafından bir genel kurul dönemi için işyerinden seçilirler.

Her sendikanın temsilci sayısı, işyerindeki kamu görevlisi sayısı 10-50 arasında ise en çok bir, 51-100 arasında ise en çok üç, 101-200 arasında ise en çok beş, 201-500 arasında ise en çok yedi, 501-1000 arasında ise en çok onbir, 1000'den fazla ise en çok onbeştir. Bu temsilcilerden biri sendika tarafından baş temsilci olarak görevlendirilebilir. İşyeri sendika temsilcileri bu görevlerini işyerinde, haftada dört saat olmak üzere yerine getirirler. Temsilciler bu sürede izinli sayılırlar.

Kamu işvereni, yönetim ve hizmetin işleyişini engellemeyecek biçimde sendika temsilcilerine çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için kolaylıklar sağlar.”

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                       Mersin

BAŞKAN – Sayın Komisyon, son okunan önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Buldan…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik ile ayrım gözetmeksizin sendika temsilcileri yasal güvenceye kavuşturulması, temsilci sayısının arttırılması ve temsilcilerin yetki ve güvenceleri düzenlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Buldan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı 'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 16. maddesinde yer alan ve 4688 sayılı Yasanın 23. maddesinin değiştirilmesine ilişkin önerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                            Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 16- 4688 sayılı Kanunun 23 üncü maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Sendika temsilcisi

Madde 23 - Her sendika işyerinde üyeleri arasında temsilci seçmeye yetkilidir.

Sendika temsilcileri, işyerlerinde, üyelerinin işveren veya işyeri ile ilgili sorunlarını dinlemek, ilgili yerlere iletmek ve sendika ile işveren arasında iletişim sağlamak amacıyla, sendikaların tüzüklerinde belirtilen yetkili kurullar tarafından bir genel kurul dönemi için işyerinden seçilirler.

Her sendikanın temsilci sayısı, işyerindeki kamu görevlisi sayısı 1-50 arasında ise en çok bir, 51-100 arasında ise en çok üç, 101-200 arasında ise en çok beş, 201-500 arasında ise en çok yedi, 501-1000 arasında ise en çok onbir, 1000'den fazla ise en çok onbeştir. Bu temsilcilerden biri sendika tarafından baş temsilci olarak görevlendirilebilir. İşyeri sendika temsilcileri bu görevlerini işyerinde, haftada dört saat olmak üzere yerine getirirler. Temsilciler bu sürede izinli sayılırlar.

Kamu işvereni, yönetim ve hizmetin işleyişini engellemeyecek biçimde sendika temsilcilerine çalışma saatleri içinde ve dışında görevlerini yapabilmeleri için imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlar."

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesine katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz biz de.

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Aslanoğlu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Teklifle, ayrım gözetmeksizin sendika temsilcileri yasal güvenceye kavuşturulmakta, ‘demokratik toplum örgütlü toplumdur’ ilkesinden yola çıkılarak, temsilci sayısının arttırılması ve temsilcilerin yetki ve güvenceleri düzenlenmektedir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Son önergeyi de okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 16. maddesiyle değiştirilen 4688 sayılı Kanunun 23. maddesinin ikinci paragrafının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, üçüncü paragrafından sonra gelmek üzere aşağıdaki paragrafın eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                          Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

“İşyeri sendika temsilcileri ve sendika işyeri temsilcileri, sendikal faaliyetlerini işyerinde haftada bir gün olmak üzere yerine getirirler ve bu sürede ücretli izinli sayılırlar.”

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

151 sayılı İLO Sözleşmesinin 6. Maddesi Kamu Görevlileri Örgütlerine Sağlanacak Kolaylıklar başlığını taşımaktadır. 1. maddede: "Kamu görevlilerinin tanınan örgütlerinin temsilcilerine, çalışma saatleri içerisinde veya dışında görevlerini çabuk ve etkin bir biçimde yerine getirebilmelerine olanak verecek şekilde kolaylıklar sağlanacaktır."

2. maddede: "Bu tür kolaylıklar sağlanması idarenin veya hizmetin etkin işleyişini engellemeyecektir."

3. madde de ise: Bu kolaylıkların niteliği ve kapsamı, bu sözleşmenin 7. maddesinde belirtilen "kamu görevlileri ve kamu makamları arasında çalışma koşullarının görüşülmesine olanak veren yöntemlerin ve kamu görevlileri temsilcilerinin anılan koşulların belirlenmesine katılmalarını sağlayan başka her türlü yöntemin en geniş biçimde geliştirilmesi ve kullanılmasını teşviki ipin gerektiğinde ulusal koşullara uygun önlemler alınacaktır, şeklindeki düzenlemeye uygun yöntemlerle belirlenecektir". Hükmüne yer verilmiştir.

Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunması Hakkında 87 Sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesidir. Bu sözleşmenin 3. maddesinin 2. fıkrası; "Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak (sendikal örgütlenme hakkı) veya bu hakkın yasaya uygun bir şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden kaçınmalıdır." Madde 8/1 ve 8/2 de ise "Çalışanlar ve işverenler bunlara ait örgütler, bu sözleşme ile kendilerine tanınan bu haklarını kullanmada, diğer kişiler ve topluluklar gibi yasalara uymak zorundadırlar."

"Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verici nitelikte olamaz veya zarar verici şekilde uygulanamaz."

Yine anılan sözleşmenin Örgütlenme Hakkının Korunması başlıklı 11. Maddesinde "Hakkında bu sözleşmenin yürürlükte bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütünün her üyesi, çalışanların ve işverenlerin örgütlenme hakkını serbestçe kullanmasını sağlamak amacıyla gerekli ve uygun bütün önlemleri almakla yükümlüdür." Hükümlerini taşımaktadır. Bütün bu uluslararası kurallar T.B.M.M tarafından çıkarılan kanunlarla uygun bulunmuş ve Resmi Gazetede yayımlanmıştır. (RG.11.12.1992, 21432 Mükerrer)

Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasına göre "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz" hükmü ile 151 ve 87 Sayılı Sözleşme hükümlerinin, iç hukuk hükmü niteliğinde yasaya eşit düzenlemeler olduğunu vurgulamaktadır.

Değişiklik talebiyle, işyeri sendika temsilcileri ile sendika işyeri temsilcilerinin kurumdaki sendikal faaliyetlerini daha etkin ve verimli şekilde yerine getirmeleri amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Şandır ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Önergeler doğrultusunda 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde önerge yoktur.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18. maddesiyle değiştirilen 4688 sayılı kanunun 28. Maddesinde yer alan "kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevzuat hükümleri dikkate alınarak" ibaresinin madde metninden çıkarılmasınız arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Şandır                       Mustafa Kalaycı                       Mehmet Günal

                  Mersin                                     Konya                                     Antalya

             Erkan Akçay                             Sümer Oral                               Alim Işık

                  Manisa                                    Manisa                                    Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı 'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

            Mehmet Şeker                        Namık Havutça                           Musa Çam

                Gaziantep                                 Balıkesir                                     İzmir

               Kazım Kurt                     Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Uğur Bayraktutan

                Eskişehir                                  İstanbul                                     Artvin

Madde 18- 4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Toplu sözleşmenin kapsamı

Madde 28- Genel toplu sözleşme; bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Hizmet kolu toplu sözleşmesi, bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde bir hizmet kolu kapsamına giren genel bütçeli kurum ve kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Kurumsal toplu sözleşme, bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde özel bütçeli kamu kurum ve kuruluşları ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları, belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birliklerinde çalışmakta olan kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sendika üyesi olan ve sendika üyesi olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamaz.

Genel ve hizmet kolu toplu sözleşme hükümleri, sözleşmenin yapıldığı tarihi izleyen mali yıl için geçerlidir.

Toplu sözleşme hükümlerinden kamu görevlileri ve emekli kamu görevlileri yararlanır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

200 Sıra Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 18 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Pervin Buldan                     Sırrı Süreyya Önder                         Adil Kurt

                    Iğdır                                      İstanbul                                   Hakkâri

                Erol Dora                                Sırrı Sakık                           Ertuğrul Kürkcü

                  Mardin                                      Muş                                       Mersin

“4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Toplu sözleşmenin kapsamı

Madde 28-  Toplu sözleşme; kamu  görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sendika üyesi olan ve sendika üyesi olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamaz.

Toplu sözleşme hükümleri, sözleşmenin yapıldığı tarihi izleyen mali yıl için geçerlidir.

Toplu sözleşme hükümlerinden  kamu  görevlileri ve  emekli kamu görevlileri yararlanır."

BAŞKAN – Sayın Komisyon, Buldan ve arkadaşlarının önergesine katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -  Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Buldan?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyun lütfen.

Gerekçe:

Değişiklik ile toplu sözleşmenin kapsamının genişletilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı 'Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 18. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012

                                                                                       Namık Havutça (Balıkesir) ve arkadaşları

Madde 18- 4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesi, başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Toplu sözleşmenin kapsamı

Madde 28- Genel toplu sözleşme; bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Hizmet kolu toplu sözleşmesi, bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde bir hizmet kolu kapsamına giren genel bütçeli kurum ve kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Kurumsal toplu sözleşme, bu kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde özel bütçeli kamu kurum ve kuruluşları ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar, sosyal güvenlik kurumları, belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birliklerinde çalışmakta olan kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını kapsar.

Toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sendika üyesi olan ve sendika üyesi olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamaz.

Genel ve hizmet kolu toplu sözleşme hükümleri, sözleşmenin yapıldığı tarihi izleyen mali yıl için geçerlidir.

Toplu sözleşme hükümlerinden kamu görevlileri ve emekli kamu görevlileri yararlanır."

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -  Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Uğur Bayraktutan konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle şunu belirtmek istiyorum: 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı tanınmış ama grev hakkı tanınmamıştır. Biz bunun bir ayağının eksik kaldığı düşüncesindeyiz. Grev hakkının olmadığı bir sözleşmede… Yani bu, boş silahla ava gitmeye benzer. Bu nedenle bunun tam olmadığı ve eksik olduğu kanısındayız.

Aslında 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan düzenlemedeki olayın bunlarla ilgili olmadığı, yargıyı dizayn etme çabası olduğunu hepimiz biliyoruz. 12 Eylül 2010’da hem Danıştay hem Yargıtay hem yargı kurumları bir anlamda dizayn edilmiştir. Biraz önce bahsettiğimiz o maden, hidroelektrik santrallerle alakalı ne yazık ki idare mahkemelerinin yerindelik denetimi yapmasıyla ilgili hükümler ortadan kaldırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Uluslararası Çalışma Örgütünün belirlemiş olduğu ana kriterlerden birisi hem toplu sözleşme hakkının hem de grev hakkının çalışanların bir hakkının olmasından öteye aynı zamanda bir insan hakkı olduğu gerçeğidir. Burada iktidar partisinin getirmiş olduğu düzenlemelerle yetinilmiştir. Mevcut yasa tasarısının birçok eksiklerle dolu olduğunu biliyoruz. Bu konuda 12 Eylül 2010 düzenlemesinin üzerinden yaklaşık neredeyse on sekiz, on dokuz aylık bir süreç geçtikten sonra bunun getirilmesi de -eksiklerine rağmen- düşündürücüdür. Bunu yüce heyetin takdirlerine sunuyorum.

Kamu görevlileri sendikal uyuşmazlık durumunda yalnızca Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna -ve bunun yanında- sınırlı bir şekilde başvurmaktadırlar. Bunu çok doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Grev veya başka bir hak arama yönteminin olmaması yasa tasarısının içerisindeki eksikliklerden bir tanesidir değerli arkadaşlarım.

Tasarıda tek düzeyde ve yalnızca kamu görevlileri konfederasyonlarının toplu sözleşme yapmasına olanak tanınmaktadır ki bu da eksikliklerden bir tanesi olarak gözükmektedir.

Dün Sayın Bakana sordum. Tabii, Anayasa’daki düzenlemelerdeki eksiklikleri ileri sürdü. Anayasa’nın 53’üncü maddesinde yapılan değişikliklerle toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması gerekmektedir ama Anayasa’daki eksiklikler göz önüne alınarak bu şekilde bir düzenlemenin yapılmamasını gerekçe gösterdi Sayın Bakan.

Sendika kurma, emeklilerin sendika kurma hakkı ne yazık ki yoktur, üye olma hakkı yoktur. Bu fiilî durumu da yüce heyetinizin takdirlerine sunuyorum.

Tasarıda yer alan toplu sözleşmenin tanımı ve toplu sözleşmenin kapsamı, kamu görevlilerinin sınırlı sayıda -yasalaştığı takdirde- konuyu görüşmesine olanak tanımaktadır. Mevcut hâliyle getirilmek istenen düzenlemede “Toplu sözleşme, kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah ile ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal hakları kapsar. Aylık ve ücretler ve diğer mali ve sosyal haklara ilişkin sistemlerde değişiklik öngören talepler toplu sözleşmenin dışındadır.” hükmü yer almaktadır.

Çok değerli arkadaşlarım, burada getirilen hükümle, aslında tasarıda yer alan sözleşme tanımı ve toplu sözleşmenin kapsamı kamu görevlileri açısından sınırlı sayıda getirilmektedir. Burada bazı konuların gündeme hiç gelmemesi ve bu konuların hiç görüşülmemesi söz konusudur. Öyle ki bu hâliyle tasarı yasalaştığı takdirde, kamu görevlileri en azından çalışma koşullarını hiçbir şekilde tartışamayacaklardır, terfi gibi çok ana bir sorunu, kendileri için önemli bir sorun teşkil edecek durumu tartışamamaktadırlar, kıdem sorununu gündeme getiremeyeceklerdir, kariyer sorununu gündeme getiremeyeceklerdir. En önemli sorunlarından bir tanesi olan fazla çalışma ücretleriyle ilgili taleplerini de bu yasa tasarısı kapsamında gündeme getiremeyeceklerdir. Bunun gibi, özlük hakları hiçbir şekilde gündeme gelmeyecektir. Mali haklar dışındaki ekonomik haklar da bir anlamda -bu mevcut tasarı yasalaşırsa- gündeme gelmeyecektir. Bunların yanında, yine demokratik ve siyasi hakların da konuşulmadığı bir tasarı gündeme gelecektir ki bunu kabul etmek mümkün değildir. Kamu çalışanları eğer masada bunları tartışamayacaklarsa, bu taleplerini yerine getiremeyeceklerse hangi talepleri yerine getireceklerdir? Bu nedenle, bu sınırlamaların çok doğru olmadığını, bu sınırlamaların, yani böyle bir tahdidin konulmasının kamu çalışanları açısından bir yarar sağlamadığı kanaatinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Tasarı, aynı zamanda sendikal hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasında çok yasakçı ve sınırlayıcı amaçla hazırlanmış bir tasarı olarak gündeme gelmektedir. Aslında buradaki temel amaç, hiçbir tahdit koymadan, hiçbir sınırlama koymadan özgürlükleri güvence altına alarak kamu çalışanlarının istediği talepleri masaya getirmesi ve bu talepler doğrultusunda gerekli görüşmeleri yapması ve bu taleplerin gereğini yerine getirecek olan yasal düzenlemenin hukuki mevzuatının ve altyapısının geçerli olması gerekir diye düşünüyoruz. Bu konudaki eksiklikleri yüce heyetinizin takdirlerine sunuyoruz.

Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.

Sayın Bayraktutan ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

 Görüşülmekte olan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 18. maddesiyle değiştirilen 4688 sayılı kanunun 28. Maddesinde yer alan "kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevzuat hükümleri dikkate alınarak" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Alt komisyon raporu ile, ortaya konulan ibare, belirsizlik içermektedir. Kamu çalışanlarının ücret durumunun; hangi mevzuat hükümlerine göre, toplu sözleşme ile hükme bağlanacağına dair belirsiz bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu durum Anayasada tanımlanan ve tarafların serbest iradesi ile, ortaya çıkması gereken toplu sözleşme hakkını kısıtlama altına almaktadır.

Anayasanın 128. Maddesinin ikinci fıkrası "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır." Hükmünü amirdir. 4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesini düzenleyen Taslağın 18 nci madde metninde toplu sözleşme hakkının kapsamını sınırlandırmaktadır. Bu yönüyle düzenleme Anayasa'ya aykırıdır ve toplu sözleşme görüşmelerinde kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını sınırlayan bir yapı öngörmektedir.

BAŞKAN – Sayın Şandır ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.44

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

200 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

4.- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 4 Nisan 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.54