DÖNEM:
24 CİLT:
18 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
88’inci Birleşim
2 Nisan 2012 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Şanlıurfa Milletvekili
Zeynep Karahan Uslu’nun, 4 Nisan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci
Geliştirme Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl’ün, elektrik ve doğal gaza yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Türk dünyasının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, doğal afetlerin ve depremlerle ilgili
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
2.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki engellilerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222)
3.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevinde vuku bulduğu belirtilen işkence, kötü muamele ve insanlık dışı
uygulamaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, doğal gaz ve elektriğe yapılan
son zamlara ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara
ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
5.- Antalya Milletvekili
Mehmet Günal’ın, kara mayınlarının temizlenmesine ilişkin açıklaması
6.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, Artvin ilinin Ardanuç
ilçesindeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı ilindeki bazı yolların durumuna ilişkin
açıklaması
8.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, Millî Eğitim Bakanlığının LYS’den
önce öğrencilere verilen ek izin uygulamasını kaldırmasına ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep Milletvekili
Ali Serindağ’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in 2002 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında
yaptığı değerlendirmelere ilişkin açıklaması
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları
(1/556) (S. Sayısı 200)
4.- Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68
Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi);
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut’un, bankalara olan borçların yapılandırılmasına ilişkin
Maliye Bakanından sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/4391)
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, 2011 yılı dış ticaret açığına ve cari açığın önlenmesine
yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/4495)
3.- Osmaniye Milletvekili
Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun, yabancı bankalar tarafından verilen zirai kredilere
ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/4497)
4.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, bazı müzisyenlere ait plak ve bant kayıtlarının TRT arşivlerine
alınmasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/4501)
5.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Köylere Hizmet Götürme
Birliklerinde çalışan geçici işçi statüsündeki personelin özlük haklarına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4557)
6.- Balıkesir Milletvekili
Ayşe Nedret Akova’nın, Balıkesir’in Büyükşehir Belediyesi olup olmayacağına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4559)
7.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Ordu-Aybastı’daki bazı yer adlarının değiştirilmesine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4560)
8.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, bazı illerde KÖYDES kapsamında yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı
(7/4565)
9.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Hakkâri merkez içme suyu ve kanalizasyon ihalelerine ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4568)
10.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, şehit ve gazi yakınlarının
istihdamına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı
(7/4569)
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş merkez
ve ilçelerindeki yol açma çalışmalarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahin’in cevabı (7/4570)
12.- Isparta Milletvekili
S. Nevzat Korkmaz’ın, kamu ve özel bankalardan kullanılan krediler ve geri
ödemelere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/4677)
13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlarda hizmetlerde
taşeronlaşmaya ve taşeron firma çalışanlarının sorunlarına ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4786)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’nın ihracat verilerinin son on yılda
genel olarak gerilediği iddialarına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4864)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlığa bağlı, ilgili veya ilişkili kurum ve
kuruluşlarda koruma güvenlik görevlisi olarak çalışan personele ilişkin sorusu
ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4865)
16.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, bağlı kurumların eğitim ve dinlenme
tesislerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/5037)
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Merkez ve taşra teşkilatlarında şehit ve malul
yakınlarının istihdamına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/5038)
18.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, Merve Kavakçı’nın özlük haklarının iadesine ve bir kanunun
yürürlükten kaldırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/5127)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak dört oturum yaptı.
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu Çaldağı bölgesindeki nikel madeni
çıkarılması ve işlenmesi faaliyetlerinin çevre ve insan sağlığına etkilerinin
(10/218),
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 20 milletvekilinin, Gediz
Nehri’ndeki kirliliğin nedenlerinin ve çözüm yollarının (10/219),
Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 26 milletvekilinin, beyaz et
sektörünün sorunlarının ve sektörün gelişimine yol açacak ekonomik politikaların
(10/220),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 29/3/2012 tarihli 85’inci Birleşimde okunan BDP Grubunun
(11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi’ni geri
çektiklerine ilişkin önergesi okundu; gensoru önergesinin geri verildiği ve
gündemden çıkarıldığı bildirildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan
Bozkır başkanlığındaki bir heyetin, 16-18 Nisan 2012 tarihlerinde Kahire’de
düzenlenecek olan Türk-Arap Parlamenter Diyalogu Dördüncü Tur Görüşmelerine
katılmasına,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki
bir heyetin, Macaristan Ulusal Meclisi Başkanı Dr. Laszlo
Köver’in vaki davetine icabet etmek üzere
Macaristan’a resmî bir ziyarette bulunmasına,
İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkereleri kabul
edildi.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Tokat Milletvekili Reşat Doğru,
Üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde
bulunduklarına ve 31 Mart Azerbaycan Türklerinin Soykırım Günü’ne;
Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal,
Üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde
bulunduklarına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22 milletvekilinin, siyasi
nüfuzunu kullanarak rant elde ettiği, çıkar ilişkisi
kurduğu kamu görevlilerini himaye ettiği ve böylece görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında (11/8),
Konya Milletvekili Atilla Kart ve 32 milletvekilinin, Deniz Feneri
Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil olarak görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında (11/9),
Gensoru açılmasına ilişkin önergelerinin gündeme alınması, yapılan
ön görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın şahsına,
Konya Milletvekili Atilla Kart, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın
şahsına,
Konya Milletvekili Atilla Kart, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Konya Milletvekili Atilla Kart, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, tekraren, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın Cumhuriyet Halk Partisine,
Konya Milletvekili Atilla Kart, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın şahsına,
Manisa Milletvekili Hasan Ören, Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın şahsına,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisine,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Genel Kurulun 1/4/2012 Pazar günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),
4’üncü sırasında yer alan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/556) (S. Sayısı
200),
5’inci sırasında yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları
Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi
ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi
ve İçişleri Komisyonu; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının
(1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Kars
Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7
Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (2/387) (S. Sayısı: 194) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık
oylamadan sonra kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 2 Nisan 2012 günü saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşime 21.14’te son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Muhammet
Rıza YALÇINKAYA
Burdur Bartın
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
119
2 Nisan 2012 Pazartesi
Tezkereler
1.- Bingöl
Milletvekili İdris Baluken’in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/805) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2012)
2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/806) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve
Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/807) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
4.- Siirt Milletvekili Gültan Kışanak ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/808)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
5.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt’un
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/809)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
6.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/810) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
7.- Hakkari Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/811) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
8.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt’un
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/812)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
9.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/813)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/03/2012)
10.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/814)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
11.- Hakkari Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/815) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
12.- Hakkari Milletvekili Esat Canan’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/816)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
13.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/817) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
14.- Gaziantep Milletvekili Şamil
Tayyar’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/818) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
15.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/819) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
16.- Hakkari Milletvekili Adil Kurt’un
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/820)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
17.- Hakkari Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/821) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
18.- Şırnak Milletvekili Selma Irmak’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/822)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
19.- Diyarbakır Milletvekili Emine
Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/823) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
20.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/824)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
21.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/825)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
22.- Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/826) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
23.- Antalya Milletvekili Arif Bulut’un
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/827)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
24.- Hakkari Milletvekili Selahattin
Demirtaş’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/828) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
25.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/829) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
26.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/830)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
27.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/831) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
28.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/832) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
29.- Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/833) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
30.- Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna
ve Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/834) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
31.- Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/835)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2012)
Rapor
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları
(1/348) (S. Sayısı: 212) (Dağıtma tarihi: 02/04/2012)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, depremin Van kedileri üzerindeki etkisine ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1429) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
okulların spor malzemesi ihtiyacına ilişkin Gençlik ve Spor Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1430) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
hava kirliliğinin nedenlerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1431) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Bakanlık İl Müdürlüğündeki personel eksikliğine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1432) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Şırnak ve Hakkâri’nin itfaiye aracı ihtiyacına ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1433) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Şırnak ve Hakkâri’de yapılması planlanan kentsel dönüşüm alanlarına ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1434) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/03/2012)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Kars’taki hava kirliliğinin nedenlerine ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1435) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Ardahan’daki hava kirliliğinin nedenlerine ilişkin Çevre ve Şehircilik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1436) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Ardahan’da sağlık hizmetlerindeki sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1437) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
10.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ankara’da özel sektöre yaptırılacak hastane komplekslerine ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1438) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Kars’taki tıbbi personel sayısının eksikliğine ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1439) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Şırnak ve Hakkâri’deki fiziksel engellilerin sorunlarına ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1440) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Şırnak ve Hakkâri’deki eğitim kurumlarının eksikliklerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1441) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Kars Milli Eğitim İl Müdürlüğünün personel eksikliğine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1442) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
15.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından
gerçekleştirilen kurban kesimlerine ilişkin Başbakan Yardımcısından (Bekir
Bozdağ) sözlü soru önergesi (6/1443) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
16.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların
çıkardıkları dergilere ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1444) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
17.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ve ilçelerindeki serbest bölgelerdeki
yatırımlara ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1445) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
18.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana ve ilçelerindeki gıda ve temel ihtiyaç
alanındaki distribütörlük uygulamasına ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1446) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
19.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 2/B kapsamındaki arazilerden ecrimisil vergisi talebine ilişkin Maliye Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1447) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
20.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, döviz kredisi kullanımına ve geri ödemelerine
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1448) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
21.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, TÜİK’te çalışan
4-C’li personele ilişkin Kalkınma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1449)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
22.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, kamuda çalışan 4-C’li personele ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1450) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
23.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Bakanlık ve bağlı kuruluşlarınca çıkarılan
dergilere ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1451) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
24.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli’nin, 2011 yılında ülkemize giren bir miktar paranın kaynağına ilişkin
Başbakan Yardımcılığından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1452)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
25.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, eski bir belediye bürokratı hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/1453) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
26.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, geçmişte özelleştirilen bazı limanların işletilmesine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından sözlü soru önergesi (6/1454)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
27.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki cezaevlerinde kalan tutuklu ve
hükümlü sayısına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1455)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
28.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki adliye binasının yeterliliğine
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1456) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
29.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, buğday ve ekmek fiyatlarına ilişkin Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1457) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
30.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki Devlet hastanelerinde uzman doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1458) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
31.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Adana’daki sağlık ocaklarında personel
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1459) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
32.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kamu kurum ve kuruluşlarında emekli edilen ve
edilecek personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1460) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
33.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 12 yıllık kademeli zorunlu eğitim sistemine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1461) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
34.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevinde yaşanan taciz
olayı ile ilgili iddialara ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1462) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
35.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehitlik maaşlarının yükseltilmesi ile şehit
ailelerinden alınan elektrik ve doğal gaz faturalarında indirim yapılması
talebine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1463) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
36.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın’ın, eczanelerde
satılan ilaçların dozajlarının değiştirildiği ya da etkili maddeleri ile
oynandığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1464)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
37.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Türk Lirası ile ilgili düzenlemelere ve emisyon
hacmindeki artışa ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru
önergesi (6/1465) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşlarının ülkemizle ilgili değerlendirmelerine ilişkin Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) sözlü soru önergesi (6/1466) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
39.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, engellilere yönelik spor hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin
Gençlik ve Spor Bakanından sözlü soru önergesi (6/1467) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, mesai saatlerinin enerji tasarrufu amacıyla
yeniden düzenleneceği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5466) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
2.- Aydın Milletvekili Bülent
Tezcan’ın, Afganistan’da bulunan Türk askerlerine ve Kabil’de düşen Türk
helikopterine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5467) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/03/2012)
3.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşi’nin, bir bakan hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5468) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
4.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5469)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, Esenyurt’taki bir inşaat şantiyesinde
meydana gelen iş kazasına ve iş kazalarına karşı alınması gereken önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5470) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
6.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın, kamu kurum ve kuruluşlarına ait internet
sitelerinden Atatürk’ün resimlerinin ve bazı sözlerinin kaldırıldığı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5471) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/03/2012)
7.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Afganistan’da düşen Türk helikopterine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5472) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
8.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa-Bozova’daki bazı köylerin ulaşım sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5473) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
9.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün,
Suriyeli mülteciler için kurulan kamplara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5474) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
10.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, Sivas Davasının zamanaşımına uğramasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5475) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
11.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işık’ın, bir holding ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5476) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
12.- Hatay Milletvekili Adnan Şefik
Çirkin’in, Hatay’da meydana gelen heyelana ve Hatay esnafının sorunlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5477) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
13.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, Milli Eğitim Bakanlığının uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/5478) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturulacağı
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5479) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
15.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, CIA Başkanının ülkemizi ziyareti ve ardından
yaşanan gelişmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5480)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
16.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Uludere köylülerinin bir klip
çalışmasında yer almamaları için baskı yapıldığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5481) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
17.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Türkiye-Suriye ilişkilerine ve Suriyeli
sığınmacılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5482) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
18.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, Amerika’da yapıldığı iddia edilen bir görüşmeye ilişkin
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/5483)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
19.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlu’nun, Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kooperatifleri aracılığı ile
kredi kullanımında yüksek faiz oranı, komisyon ve teminat istenmesinden
kaynaklanan mağduriyete ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/5484) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2002-2012 yılları arasında Türkiye’nin iç ve
dış borç stoklarına ilişkin Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/5485) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, MİT heyeti ile PKK yöneticileri arasında
yapıldığı iddia edilen gizli görüşmelere ilişkin Başbakan Yardımcısından (Beşir
Atalay) yazılı soru önergesi (7/5486) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
22.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, tutuklu gazetecilerin sayısına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5487) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
23.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün, bir gazetecinin tutuklanma gerekçesine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5488) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
24.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın, Ankara-Yenişehir telefon santralini kullanan abonelerin dinlendiği
iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5489) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/03/2012)
25.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih
Yalçın’ın, Gaziantep’teki çocuk mahkemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5490) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
26.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, ceza infaz koruma memurlarının servis ücretinin kesilmesine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5491) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Pozantı Çocuk Cezaevinde tutuklu bulunan
çocuklara yapılan kötü muameleye ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5492) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
28.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün, Mardin’de iptal edilen kadınların istihdama katılımı konulu panele
ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5493)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
29.- Tekirdağ Milletvekili Emre
Köprülü’nün, çadırlarda yaşayan Roman vatandaşlara ilişkin Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5494) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
30.- Manisa Milletvekili Sakine Öz’ün,
sosyal yardımlarda yaşanan sıkıntılara ve Adana’da yaşanan bir olaya ilişkin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5495) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
31.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Karaman’da kurulacak olan çimento fabrikası ve
klinker tesisine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5496) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
32.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, Teknoloji Geliştirme Bölgelerine ilişkin Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5497) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
33.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili iddialara ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5498) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/03/2012)
34.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir parselin tahsisiyle ilgili iddialara ilişkin Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5499) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/03/2012)
35.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir parselin tahsisiyle ilgili iddialara ilişkin Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5500) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/03/2012)
36.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Turgutlu OSB’de bir firmaya tahsis edilen parsel ile ilgili iddialara ilişkin
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanından yazılı soru önergesi (7/5501) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/03/2012)
37.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar
Demirel’in, sağlık hizmet sunucularına yapılan usulsüz ödeme iddialarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5502)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
38.- Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk’ün, iş kazalarına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5503) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
39.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, inşaat sahalarında çalışan işçilerin iş güvenliğine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5504) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
40.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, engelli istihdamına ve engellilerin sorunlarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5505) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
41.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, yatılı ve burslu öğrencilerin sağlık ve tedavi
hizmetlerinin SGK’ya devri sonucu yaşanan sorunlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5506)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
42.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis’in işsizlik sorununa ve kalıcı
istihdam amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5507) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
43.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, Bursa’da olası bir depreme karşı alınan tedbirlere ilişkin
Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5508) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
44.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, fiziksel çevre koşullarının engelliler lehine iyileştirilmesine
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5509)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
45.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, mesai saatlerinin enerji tasarrufu amacıyla
yeniden düzenleneceği iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5510) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
46.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Yusufeli ilçesindeki bir köyde yaşanan
elektrik kesintilerine ve alınan önlemlere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5511) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
47.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa-Bozova’daki bazı köylerde elektrik kesintilerine ve su
kuyularının kapatılacağı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5512) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
48.- Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova’nın, bor madenlerini işletme hakkının özel sektöre devredileceği
iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5513) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
49.- İzmir Milletvekili Alaattin
Yüksel’in, kaçak elektrik kullanımına ve kayıp-kaçak bedeline ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5514) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/03/2012)
50.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, EÜAŞ’ta koruma
güvenlik görevlisi olarak çalışan personelin memur kadrolarına atanmalarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5515)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
51.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, elektrik enerjisinde maliyet bazlı fiyatlandırma
mekanizmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5516) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
52.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kayıp-kaçak elektrik oranlarına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5517) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
53.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, EPDK tarafından yapılan elektrik ve doğal gaz
dağıtım şirketlerinin denetimlerinin yetersiz kaldığı iddialarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5518) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
54.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik
faturalarındaki kayıp-kaçak bedeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5519) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
55.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Eskişehir’e yapılan ve yapılacak yatırımlara ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5520) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
56.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, köylerin bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/5521) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
57.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, çiftçilere yapılan destekleme ödemelerine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5522)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
58.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, 2011 yılı büyükbaş hayvan desteklemelerine
ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5523)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
59.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, sözleşme fazlası tütünlerin satış şartlarına ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5524) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
60.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, toprak reformu ve tarla içi geliştirme hizmetlerine
yönelik çalışmalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5525) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
61.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı bölgelerde tarım ve hayvancılık
faaliyetlerinin gerilediği iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5526) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
62.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tarımsal yatırım ve desteklemelerde iller
arasında ayrımcılık yapıldığı iddialarına ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5527) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
63.- İstanbul Milletvekili Erdoğan
Toprak’ın, bal üretimi, ithalatı ve arı ölümlerine ilişkin Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5528) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
64.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’nun, Osmaniye Ticaret ve Sanayi Odasıyla ilgili
iddialara ve yapılan idari işlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5529) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
65.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Gediz’deki Yunuslar Belediyesinde bir araç
satışında usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5530) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
66.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, 2011 yazından bu yana ele geçirilen kaçak içki miktarına ve bu
konuda alınan önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5531) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
67.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, terör örgütü tarafından kaçırılan bir polis memurunun maaşının
kesildiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5532)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
68.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, PKK terör örgütü tarafından kaçırılan vatandaşlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5533) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
69.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, Sivas’ta yaşanan olaylarla ilgili davanın zamanaşımına uğramasını
protesto edenlere müdahale edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5534) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
70.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5535) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
71.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
Siyam Kesimoğlu’nun, bir kişinin gözaltında şiddete maruz kaldığı iddialarına
ve 2002-2012 yılları arasında karakollarda meydana gelen şiddet olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5536) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/03/2012)
72.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 2002-2012 yılları arasında kullanılan ve stokta
bulunan gaz bombası ve biber gazlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5537) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
73.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin, Gaziantep’teki bazı evlerin işaretlendiği
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5538)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
74.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, KÜMAŞ Manyezit Ticari ve İktisadi Bütünlüğü
İhalesinin muhammen bedelin altında bir fiyata satılmasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5539) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
75.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Bakanlık bünyesinde özürlü kadrosunda çalışan
fakülte ve yüksekokul mezunu personele ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5540) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
76.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, akaryakıt üzerinden alınan KDV ve ÖTV
miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5541)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
77.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, araç satışlarında alınan KDV ve ÖTV
miktarlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/5542)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
78.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulut’un, yüksek vergi oranlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5543) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
79.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depreminde görev yapan ve deprem
bölgesinde çalışan kamu görevlilerinin mağduriyetine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5544) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
80.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Simav depreminden etkilenen vatandaşların
vergi ve prim borçlarının ertelenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5545) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
81.- Tekirdağ Milletvekili Bülent
Belen’in, sağlık meslek liselerinde görevli öğretmenlerin ilave eğitim öğretim
tazminatı almasına yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5546) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
82.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, ders kitaplarının yazımındaki usulsüzlük iddialarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5547) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/03/2012)
83.- Aydın Milletvekili Metin Lütfü
Baydar’ın, Kırklareli’nde bir ilköğretim okulunda yaşandığı iddia edilen
cezalandırmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5548)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
84.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, 2002-2012 yılları arasında okullarda meydana gelen taciz olaylarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5549) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
85.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da deprem sonrasında öğrencilerin
yaşadığı mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5550) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
86.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde öğrenciler
arasında yaşanan bazı olaylara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5551) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
87.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki bir lisenin pansiyon ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5552) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/03/2012)
88.- Eskişehir Milletvekili Kazım
Kurt’un, Konya’da meydana gelen uçak kazalarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5553) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/03/2012)
89.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, bir askerin ölümüne ve 1990-2012 yılları
arasında Bitlis’te meydana gelen intihar vakalarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5554) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
90.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir askerin ölümüne ve son 20 yıl içinde
TSK’da meydana gelen intihar vakalarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5555) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
91.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi
Baydar’ın, çam ağaçlarına zarar veren beyaz kese böceğiyle mücadeleye ilişkin
Orman ve Su İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5556) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/03/2012)
92.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın, Şanlıurfa-Bozova’daki bazı köylerin su sorununa ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5557) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
93.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Yeniçağa’daki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması
planlanan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5558)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
94.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Gerede’deki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5559) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
95.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Kıbrıscık’taki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması
planlanan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5560)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
96.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Mengen’deki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5561) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
97.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Seben’deki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5562) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
98.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Göynük’teki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması planlanan yatırımlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5563) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
99.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Bolu Merkezdeki uzman doktor ihtiyacına ve yapılması planlanan yatırımlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5564) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/03/2012)
100.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Mudurnu’daki uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5565) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
101.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın,
Dörtdivan’daki uzman doktor ihtiyacına ve sağlık hizmeti verilen binanın
eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5566)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
102.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Adıyaman’da görev yapan doktor sayısına ve sağlık personeli
atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5567) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/03/2012)
103.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Besni’de şiddetli rüzgar nedeniyle zarar gören Devlet Hastanesine ve
hastaların mağduriyetine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5568) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
104.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı ilaçların yan etkileri ve bunların
piyasadan toplatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5569) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
105.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu’nun, Özel İşlem Vergisinin kaldırılacağı yönündeki açıklamasına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5570) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
106.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, K1 yetki belgesi ücretlerine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5571) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
107.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, K1 yetki belgesi alma şartlarının değiştirilmesine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5572)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
108.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükataman’ın, K1 yetki belgesinin iptalinin yol açtığı sorunların
giderilmesine ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5573) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
109.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın,
PTT Genel Müdürlüğü tarafından alınan araçların il ve ilçelere dağılımına
ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5574) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
110.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki
Kulkuloğlu’nun, duble
yolların yapımına ve bu yollardaki bozulmalara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5575) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/03/2012)
111.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, Bitlis Havaalanının yapımına ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5576)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
112.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fırat’ın, Göksu Köprüsünün yeniden yapılması ya da güçlendirilmesine ilişkin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5577)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
113.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün, Devrek-Yeniçağa arasındaki duble yolda
yaşanan sorunlara ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5578) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
114.- İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiray’ın, Bakanlığa bağlı bazı işletmelerin VIP
salonlarında bulundurulan gazetelere ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5579) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
115.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlu’nun, kamyoncu esnafının ekonomik zorluklar nedeniyle yaşadığı
mağduriyete ilişkin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5580) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/03/2012)
116.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Bakanlığın eşya ve yük taşımacılığında
çıkardığı mesleki yeterlilik belgelerinin kullanımına ilişkin Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanından yazılı soru önergesi (7/5581) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
117.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, tarihi Bitlis Evine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5582) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/03/2012)
118.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Suriye sınırında bir tampon bölge oluşturulacağı
iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5583)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
119.- İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun, bazı illerde düzenlenmesi planlanan alışveriş festivallerine
ilişkin Gümrük ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5584) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/03/2012)
120.- İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun, bazı illerde düzenlenmesi planlanan alışveriş festivallerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5585) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/03/2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sabahat
Tuncel ve 21 Milletvekilinin, doğal afet yönetim politikasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/221) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya
Önder ve 21 Milletvekilinin, engellilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/222) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkanvekili
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi yönetimine
yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
2 Nisan 2012 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap verme süresi
yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, 4
Nisan Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Günü
münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Zeynep Karahan Uslu’ya
aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu’nun, 4 Nisan
Birleşmiş Milletler Uluslararası Mayın Bilinci Geliştirme Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Mayın
Bilincini Geliştirme Günü münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
Kara mayınları dünya
genelinde ayrım yapmaksızın kadın, çocuk, yaşlı, herkesi hedef alıyor ve her gün,
bu gezegende 12 kişi mayınlar nedeniyle ölüyor ya da kolu, bacağı koparak sakat
kalıyor. Bu noktada, Türkiye de, mayın döşemesi anlamında ağır kayıpların
yaşandığı 26 mayın mağduru ülke arasında yer almamakla birlikte, 2010 sonu
itibarıyla topraklarında 977.407 mayın bulunan bir ülke olarak konunun doğrudan
muhatapları arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, uluslararası yükümlülükleri
düzenleyen ve Ottawa Sözleşmesi olarak bilinen Antipersonel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının,
Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhasıyla İlgili
Sözleşme 1997 yılından itibaren ülkelerin imzasına açılmış ancak Türkiye AK
PARTİ Hükûmetinin işbaşına gelmesiyle, 2003 yılı itibarıyla bu sözleşmeye imza
atmıştır. Bu, elbette ülkemizin mayından arındırılması adına önemli bir
gelişmedir.
Diğer taraftan, 156 ülke tarafından imzalanmış olan bu sözleşme,
hâlen imza atmayan İsrail, Amerika, Çin, Özbekistan, Ermenistan ve Suriye gibi
40 ülke tarafından imzalanmamıştır ve bu ülkelerin çoğunlukla kendi
vatandaşları olan ve hiç suçu olmayan kişilerin yaralanmaları ve ölümlerinden
sorumlu olmak yerine, ülkelerine, toplumlarına ve en geniş ölçüde insanlığa
karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri üzerine buradan da bir çağrı
yapılması yerinde olacaktır.
Bu bağlamda, ülkemizde de
2003 sonrasında kara mayınlarının mücadelesinde önemli mesafeler katedilmiştir. Ottawa
Sözleşmesi’ne atılan imzayı müteakiben, stoklarımızdaki antipersonel
kara mayınlarının tamamı 2011 itibarıyla temizlenmiştir ve aynı sözleşmede yer
alan mayınların temizlenmesi yükümlülüğümüzün arazi anlamında yerine
getirilmesinde de önemli bir mesafe alınmıştır.
2009 yılında yürürlüğe
giren Türkiye ve Suriye Arap Cumhuriyeti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca
Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyeti Hakkında Kanun çerçevesinde ihale süreci şu
anda son aşamadadır. Suriye sınırındaki mayınlar 613.766 adet olup ülkemizdeki
toplam mayınların üçte 2’sini oluşturmaktadır. Bu bağlamda,
Suriye ile en geniş sınıra sahip olan Şanlıurfa ilinin milletvekillerinden biri
olarak altını çizerek belirtmeliyim ki Ekim 2016’da tamamlanması öngörülen bu
çalışma ile başta Urfa’mız olmak üzere ülkemizde sorunun ortadan kaldırılması
anlamında büyük bir mesafe alınacak ve verimli tarım arazilerimizin
kullanılması adına da altı çizilmeye değer bir gelişmeye imza atılacaktır.
Diğer taraftan, doğu
sınırlarımızın mayından arındırılması konusunda ise maliyetinin yaklaşık üçte
2’sinin Avrupa Birliği fonlarından karşılandığı katılım öncesi AB mali
yardımları çerçevesinde 52,4 milyon euroluk bir proje
mevcut olup 2013’ün ilk çeyreğinde de projenin başlaması öngörülmektedir.
Millî Savunma Bakanlığımız,
mayın temizliğiyle ilgili tüm hususlarda koordinasyonu sağlayacak yapıları yani
millî mayın faaliyeti otoritesi ile mayın faaliyet merkezinin teşkiline yönelik
çalışmaları tamamlamış olup bunlar son aşamadadır ve bu ay içerisinde
Başbakanlığa sunulması planlanmaktadır.
Bu bağlamda, Hükûmetimizin konuya yönelik etkin çalışmalarına
katkı sağlayan, şahsen de katkı verdiğim, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası
Mayın Yasaklama Kampanyası’nca oluşturulan “Mayınsız
Bir Türkiye Girişimi” aracılığıyla yürütülen “Bacağını Ödünç Ver” Kampanyası
aracılığıyla konuya yönelik sivil hassasiyetlerin aktive edilmesinin de
öneminin altını çizmek isterim ve kampanya aracılığıyla da ifade edildiği gibi,
hiçbir felsefi görüş ve devrim, hiçbir siyaset, hiçbir savaş ve hiçbir barış
arayışı, hiçbiri ve hiçbir şey, sadece geçen yıl kaydı tutulan 5 bin insanın
kara mayınları nedeniyle hayatını kaybetmesini ya da yaralanmasını
meşrulaştıramaz diyor, Ottawa Sözleşmesi’ni
imzalamayan tüm ülkelere ve kara mayınlarını kullanan tüm örgütlere…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Devamla) - …bunun korkunç ve korkakça olduğunu yineliyor, Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uslu.
Gündem dışı ikinci söz,
elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili
Hasan Akgöl’e aittir.
Buyurun Sayın Akgöl. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Hatay Milletvekili Hasan Akgöl’ün, elektrik ve doğal gaza
yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hafta sonu insaf ölçülerini zorlayan elektrik
ve doğal gaz zamları yapıldı. Bu konudaki görüşlerimi ifade etmek üzere gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hafta sonu yapılan yüksek
oranlı elektrik ve doğal gaz zammı açık bir şekilde yanlış enerji
politikalarının ve kötü yönetimin sonucudur. Hükûmetlerin gerçekleştirdiği alım
garantili doğal gaz anlaşmalarının faturasını halkımız ödemektedir. Halkımızın ödediği nice faturaların üstüne bu da katmerlisi.
Son yıllarda ülkemiz
elektrik ihtiyacının büyük bir bölümünü doğal gaz çevrim santralleri
vasıtasıyla karşılamaktadır. Bu, doğal gazda Rus ve İran gazına ipotekli
Hükûmetin alternatif politikalar geliştirememesinden kaynaklanmaktadır. Aktif
durumdaki hidroelektrik santralleri alım garantili doğal gaz anlaşmalarından
ötürü tam kapasiteyle çalıştırılamamaktadır. Yapılan bu uçuk zamla sadece evine
ekmek götürmeye çalışan geniş halk kesimleri değil, ülkemizdeki üretim gücü
olan çiftçi, esnaf, sanayici yani bütün özel sektör bu zamlardan olumsuz
etkilenmektedir. Günaşırı yapılan akaryakıt zamlarının üstüne hafta sonu
yapılan elektrik ve doğal gaz zammıyla AKP Hükûmeti bu ülkede nefes alan bütün
canlıların soluğunu kesmiştir.
Cumhuriyet tarihinde belki
de ilk kez bir Hükûmet, memuruna maaş zammı yapmamışken, elektriğe, doğal gaza,
akaryakıta peş peşe zam yapmaktan geri durmuyor, âdeta 1 Nisan şakası
yapmaktadır. Bu insanların böyle 1 Nisan şakalarını kaldıracak gücü
bulunmamaktadır.
Yapılan bu zamlar,
önümüzdeki günlerde iğneden ipliğe tüm mal ve hizmetlerde yeni zamlar olarak
milletin karşısına çıkacaktır. Bu zamlar çıkmaya çıkacaktır da halkı inim inim
inleten Hükûmet halkın karşısına hangi yüzle çıkacaktır, bunu zaman gösterecek.
Elektriğe yüzde 15,
diğerlerinin kullandığı kaçak oranını yüklemekle yapılan yüzde 9, yüzde 10’a
yakın zamla, tüketim mallarına yansıyacak olan bu zammın getirisiyle üst üste
üç zam. Soruyorum size: Bu vatandaş bu zammı nasıl kaldıracaktır? Biz elektrikte indirim beklerken, KDV’nin kaldırılmasını beklerken
üst üste üçüncü zam. Bölgemizde, Türkiye’de sulama arazilerinde
kullanılan, sulamada kullanılan elektrikte indirim beklerken, KDV’nin
kaldırılmasını beklerken üstüne bu zam. Zaten çiftçi 2011 yılını mağdur
kapattı, zaten zararla kapattı. Peki, bu çiftçinin durumu ne olacak? Ben bunu
sormak istiyorum.
Vatandaş peş peşe gelen bu zamlarla cinnet geçirmekte. Bakın arkadaşlar, bu zamlardan önce vatandaş cinnet geçirmekteydi.
Bu zamların üstüne, üst üste gelen bu zamlar üstüne vatandaşın hâli ne olacak?
Ben bu soruyu soruyorum.
Şimdi, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bizler buraya ortalama 100 bin kişinin oyunu alarak geldik. Bu
oyunu aldığımız vatandaşın hakkını korumak bizlerin görevi değil midir? İktidar
muhalefet, herkese soruyorum ben: Peki, bu vatandaşın mağduriyetini nasıl
gidereceğiz? Bu vatandaşın oyunu alarak geldik, bu vebalin, günahın altından
nasıl kalkacağız? Allahuteala diyor ki: “Karşıma kul hakkıyla gelmeyin.” Peki,
siz, yaptığınız yanlış anlaşmalar sonucu doğacak, şirketlere peşkeş çekilen
yüzde 10’luk kaçakların sonucu elde edilen haksız kazançtan dolayı kul hakkı
yemiyor musunuz?
Arkadaşlar, Allahuteala
diyor ki: “Karşıma kul hakkıyla gelmeyin.” Biz tüm milletvekilleri olarak
aldığımız oyların hakkını vermek durumundayız. Halkın vebalinin altında
kalamayız arkadaşlar. Dolayısıyla, ben tüm milletvekili arkadaşlarıma şunu
söylüyorum: Lütfen bu zamların geri çekilmesi oranında iktidar muhalefet ayrımı
yapmadan, aldığımız oyların hakkını vererek bu zamların geri çekilmesi için
elimizden geleni yapmalıyız diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akgöl.
Gündem dışı üçüncü söz,
Türk dünyasının sorunları hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’ya aittir.
Buyurun Sayın Doğru. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türk dünyasının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türk dünyasındaki ilişkilerimizin sorunları ve
çözüm önerileriyle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında ben de
elektrik ve doğal gaza yapılan zamları şiddetle protesto ediyorum. Şu anda ülke
insanlarımızın sosyal katmanlarının hepsi bu yönde isyan içerisindedir, herkes
büyük bir beklenti içerisindedir, bu zamlar mutlaka geri alınmalı ve o fakir
fukaranın hakkı korunmalıdır diyorum.
Sayın milletvekilleri, son
yıllarda Avrupa Birliği, ABD ve Afrika ile ilişkilerin geliştirilmeye
çalışıldığı ortamdayız. Milletimizin geleceğini esas şekilde ilgilendirmesi
gereken Türk dünyası maalesef göz ardı ediliyor. Türk dünyası sadece
Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar değil, dünyanın her tarafında yaşayan Türkleri
ilgilendirmektedir. Büyük devlet olmak dünyanın her tarafındaki, hem
vatandaşlarına hem de soyundaki insanlarına sahip çıkmakla olur. Ancak son on
yıldan beri AKP iktidarında Türk dünyası hep ikinci plana itilmiş, göz ardı
edilmiştir. İktidarca bazı kurumlar kurulmaya çalışılmış ancak Türk dünyasıyla
ilgili ilişkilerin geliştirilmesi için kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma
Ajansı’nın adı da değiştirilip başka yöne yönlendirilmiştir. Halbuki
TİKA dediğimiz bu kuruluşun amacı Türk dünyasıyla ilgilidir. Bu durum İktidarın
Türk dünyasına bakış açısının ne olduğunun en bariz göstergelerinden bir
tanesidir. Bundan dolayı da Türk dünyasıyla ilişkiler her geçen gün
gerilemekte, zafiyetler yaşanmakta, ilişkiler neredeyse kopartılmaya doğru
gitmektedir. Milletimiz için Orta Asya Türk devletleriyle ilişkilerimizin çok
iyi seviyede olması gerekir, ancak bakınız ki Azerbaycan’la, Türkmenistan’la,
Kırgızistan’la, Kazakistan’la sorunlar çözülmemekte, her geçen gün de kötüye
doğru gitmektedir.
Azerbaycan topraklarının
büyük bir kısmı Ermenistan tarafından işgal altındadır, buralara bizim büyük
devlet olarak sahip çıkmamız gerekir. Öz topraklarından zorla atılan, soykırıma
uğrayan Azerbaycan Türkleri bizim kardeşlerimizdir.
Özbekistan’la bozulan
ilişkiler düzeltilmemiş, hatta düzelmesi için de hiçbir çaba
gösterilmemektedir.
Ayrıca, Irak Türkmenleri
çok zor şartlar altında yaşamaktadırlar, Irak işgalinde binlerce Türkmen
öldürülmüştür. ABD destekli koalisyon güçleri sözde Irak’tan çekildiler, ancak
çekilme yapılmadığı gibi Türklere baskı da gittikçe artmaktadır. Kerkük, Musul,
Tuzhurmatu başta olmak üzere bütün bölgelerde
katliamlar yaşanmakta, zorla göç uygulanmaktadır.
Ahıska Türklerinin Ahılkelek bölgesinde yerleşmeleri, geriye dönüşleriyle
ilgili sözler maalesef tutulmamıştır, Hükûmet de bu duruma sahip çıkmamıştır.
Ahıska Türkleri ne zaman vatanımıza döneceğiz diye heyecanla, maalesef,
beklemektedirler.
Çin sınırları içinde
yaşayan Doğu Türkistan Türklerine uygulanan şiddet ve baskı her geçen gün
artmaktadır. Türkler zulüm altındadır, nükleer denemeler Türklerin bölgelerinde
yapılmakta, soyları tehdit altında bulunmaktadır.
Kıbrıs Türklerinin
kazanılmış hakları masada kaybedilmeye doğru gidilmektedir. Şehit kanlarıyla
kurulmuş olan Kıbrıs Türk Devleti’nin yaşamasını ve bekasını hiçbir güç
engelleyememelidir. Kıbrıs davası Türk milletinin geleceği ve umududur.
Sayın milletvekilleri,
Almanya başta olmak üzere Avrupa’daki Türklere sahip çıkılmalıdır. Dış Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı daha aktif hâle getirilmeli ve
desteklenmelidir. Dış Türklere yönelik yeni yeni projeler ortaya konmalı,
gençlerimize sahip çıkılmalıdır. Millî ve manevi değerlerine sahip, başta
uyuşturucu madde kullanımı olmak üzere, her türlü yıkımlara karşı Avrupa
Türklüğü ve özellikle gençlerimize sahip çıkılmalı, gençler korunmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
bunların yanında Türk dünyasıyla ilgili genel olarak düşüncelerimiz ve
tavsiyelerimiz de şunlardır:
Türk dünyası ile her türlü
ilişkilerimizi düzenleyecek Türk dünyası bakanlığı mutlaka ama mutlaka
kurulmalıdır.
Latin esaslı ortak Türk
alfabesi kararının Türk dili ve Türk dünyasının geleceği için hayati önem
taşıması dikkate alınarak bu yoldaki çalışma ve uygulamalar tamamlanmalı ve
sonuca da mutlaka bağlanmalıdır.
Türk cumhuriyetlerinin
eğitim kurumlarında ortak Türk edebiyatı ve tarih okutulmalı ve bunun için de
ortak müfredatlar hazırlanmalıdır.
Her düzeyde sözlükler ve
gramer kurallarını, lehçeler arasındaki benzerlik ve farklılıkları gösteren
kılavuz kitaplar mutlaka hazırlanmalıdır. Böylece Türk lehçelerinin birer dil
değil, fonetik farklılıkları olan lehçeler ve şiveler olduğu anlaşılacaktır.
Dünya Türklerinin birbirine
bağlanacağı ortak bir dilin geliştirilmesi konusunda çalışmalara zaman
kaybedilmeden devam edilmelidir.
Türk devlet ve
topluluklarında yayınlanan edebiyat ve fikir eserlerinin bütün Türk lehçeleri
arasında birbirine uyarlanması yapılmalıdır.
Ortak şiir ve sanat günleri
düzenlenerek yazar ve şairlerin birbirlerini tanımaları, birbirlerinin
eserlerinden faydalanmaları sağlanmalıdır diyor, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Doğru.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin,
doğal afetlerin ve depremlerle ilgili yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/221)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Doğal afetlerin ve
depremlerle ilgili yaşanan sorunların araştırılması ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
23 Ekim 2011 tarihinde Van
ilinde meydana gelen depremde yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir ve hâlen
deprem sonrası yaralar sarılmaya devam etmektedir. Meydana gelen son depremle
birlikte 17 Ağustos 1999 Marmara Bölgesi’nde büyük acılara neden olan bu doğal
afetin devlet ve kurumlarınca yeterince dikkate alınmadığı, bilimsel önlemlerin
yerine getirilmediği, hem deprem öncesi yatırım ve iyileştirmelerde hem de
deprem sonrası müdahalelerde yetersiz kaldığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan jeolojik bir olay olarak görünen depremin, aynı zamanda bir
sosyolojik boyutu olduğu, ölen, sonrasında evsiz hatta uzun süre çadırsız kalan
yoksul kesimler olmaktadır. Depremin bu açıdan da ele alınarak incelenmesi
gereklidir.
Türkiye % 92’sinin deprem
bölgesi ve nüfusunun % 95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı bir ülkedir.
Depremle ilgili raporlar göstermektedir ki bu konuda ciddi bir kamusal hazırlık
ve yatırım bulunmamaktadır. 4 Şubat 2010 yılında TBMM’de kurulan deprem
komisyonunun raporunda, deprem öncesinde binaların iyileştirilmesi ve depreme
dayanıklı olmayan binaların yıkılarak yeniden inşası, deprem sonrası hasar
tespitlerinin yapılmasında Türkiye’nin eksik kaldığı belirtilmektedir. Diğer
yandan raporda Kızılay’ın 99 Marmara Depremindeki Kızılay olmadığı, artık daha
yeterli olduğu belirtilirken son Van depreminde böyle bir iyileşmenin olmadığı
görülmüştür. Kurulan komisyonun çalışmalarının yetersiz ve aslında bu alanda
gerçek uzman ve odalar, sivil toplum örgütleriyle hatta deprem riskini yaşayan
vatandaşlarla temas etmeden çalıştığı görülmüştür. Bu nedenle daha etkin bir
komisyonun kurularak diğer ihtisas komisyonları gibi geçici değil, Meclis’in
sürekli bir komisyonu yapılması gereklidir.
Afet tehlike ve riskleri ile sık sık karşılaşılan Türkiye’de 7269
sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun”u geçen zaman içinde, bilimsel
ve toplumsal gelişme ve ihtiyaçların göz ardı edilmesi, siyasi öngörüsüzlük,
afet hizmetleri üzerindeki siyasi baskılar ve benzeri etkiler sonucu,
işlevlerini sadece “yara sarmaya” odaklayabilmiştir.
Mevcut sistemin işleyişine göz attığımızda, afet hizmetlerinin
önemli oranda afet sonrası yara sarmaya odaklanması ve uygulamada tek politika
hâline dönüşmesi, sistemin afet sonrasına ağırlık vermesi nedeniyle zarar
azaltma araçlarının geliştirilememesi, başta İmar Yasası olmak üzere ilgili
yasalardan kopuk olması, kurumsallaşma sürecinde çok başlılığın hâkim olması gibi
olumsuzluklara sahip olduğu bilinmektedir.
Gelinen noktada en vahim ve
en can alıcı sorun ise, toplum yaşamını bu kadar yakından ilgilendiren deprem
konusunda, devletin 1999 sonrası yapılan çalışmalar, olası depremlere karşı
alınan tedbirler ve depremlerle ilgili daha pek çok konuda toplumla, meslek
odalarıyla ve kamuoyuyla nerdeyse hiçbir bilgi ve iletişim ağı kurmamış
olmasıdır.
Tüm bu bilgiler ışığında,
afet yönetimi ve politikası ile ilgili gerekli yasal düzenlemelerin
yapılmasıyla birlikte etkin bir afet politikasının oluşturulması, yapı
denetiminin yerel yönetimin meslek odaları ve uzman kişilerle bir araya
gelinerek oluşturulması için ve fiili olarak önlemlerin araştırılması için bir
meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
2.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve 21
milletvekilinin, ülkemizdeki engellilerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/222)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde sayıları yaklaşık
on milyonu bulan engelli vatandaşların sorunlarının tespit edilerek alınması
gereken tedbir ve önlemlerin belirlenmesi, engelli vatandaşlar için daha
sağlıklı politikaların üretilmesi ve uygulanması için Anayasanın 98. ve İç
Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde engellilerin
sayısı ile ilgili tam istatistikler bulunmamakla birlikte toplam nüfusun %12
sini engellilerin oluşturduğu ifade edilmektedir. Bu da yaklaşık olarak on
milyon engelli anlamına gelmektedir.
Engelli bireylerin
içlerinde bulundukları toplumsal yapı bu vatandaşların toplumla işlevsel bir
bütünlük içinde barışık yaşamalarını güçleştirmektedir. Kendi engelleri dışında
bir çok sorunla da mücadele etmek zorunda kalan
engelliler, düşük yaşam kalitesi ile yaşamak zorunda, temel bir insan hakkı olan
bireyin kendisini gerçekleştirme hakkından mahrum kalmaktadırlar.
Engellilerin topluma
katılmalarının önündeki en büyük engellerin ulaşım, fiziksel çevre ve konut
sorunları olduğu söylenebilir. Fiziksel çevre inşa edilirken içinde yaşayan
herkes düşünülerek inşa edilmek zorundadır. Yaşanılan konuttan tüm kamusal
yaşam alanlarına ve ulaşım araçlarına kadar tüm çevresel unsurların
engellilerin özellikleri ve gereksinimleri dikkate alınarak tasarlanmadığı bir
gerçektir.
Engellilerin rehabilitasyon gereksiniminin yeterince karşılanamaması
engellilerin toplumla bütünleştirilmesine önündeki en büyük engellerden bir
diğeridir. Bugün ülkemizde ne yazık ki engelliler için, yeterli eğitim ve rehabilitasyon (mesleki eğitim ve rehabilitasyon dâhil)
merkezi bulunmamaktadır.
Engellilerin toplumla
bütünleşmesinin önündeki en önemli engel ise istihdam sorunudur. Ülkemizde,
henüz engellileri de gözeten sistemli bir iş analizi ve meslek tanımlaması
çalışması yapılmamıştır. Engelliler çok sayıda işte, kendi kendilerine yaptıkları
girişimlerle çalışma deneyimleri yaratmaktadırlar. Oysa gelişmiş ülkelerde iş
analizleri, meslek tanımları son derece önemlidir. Bir başka güçlük de engelli
istihdamını kolaylaştırmada kullanılan araçların yeterince geliştirilmemiş
olması ve uygulanmamasıdır. Dünyanın her yerinde engellilerin, istihdamı ile
ilgili bazı kolaylaştırıcı yollar aranmakta ve uygulanmaktadır. Engellilerin
çalışacağı ortamların onların gereksinimlerini karşılayacak şekilde tasarlanıp
yapılması, engellilerin istihdamını kolaylaştıracak teknolojik gelişmenin
desteklenmesi, istihdama uygun eğitim verilmesi Standart Kurallarda altı
çizilen diğer konular arasındadır. Bugün ülkemizde engelli iş gücü arasında
işsizlik oranının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Buna karşın bu oranın
%99’lar dolayında olduğu ifade edilmektedir. Bu oran gerçeği yaklaşık ifade
ediyor bile olsa, sorunun boyutlarını sergilemeye yeterli görünmektedir. Bu
nedenle, kendine özgü yanlarıyla engelli sorunlarının en önemli boyutlarından
birini oluşturan engellilerin istihdamı sorunu, sosyal politikanın odağında yer
alarak en kısa sürede çözüme kavuşturulmayı beklemektedir.
Engellilerin çalışması ve
işsizlikten korunması konusu bir yandan uluslararası belgelere uygun hukuksal
düzenleme gereksinimini karşılayacak yeni çalışmalar yapılmalıdır. Engellilerin
yaşamlarını kolaylaştıran yasal birçok düzenleme bulunmasına rağmen bu düzenlemelerin
gereksinimleri karşılamaktan çok uzak oldukları ve pratikte ise farklı
uygulamalar, bürokratik engeller sayesinde var olan haklardan bile
yararlanamadıkları görülmektedir.
Dünyada olduğu gibi
ülkemizde de engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden
geldiği ve yoksulluk içinde yaşadıkları ifade edilmektedir. Engelli ailelerinin
maddi sıkıntılarından dolayı engelli çocuklarını okula gönderemedikleri belirtilmektedir.
Ülkemizdeki engellilerin
sorunlarının neler olduğunun araştırılıp bir an önce düşük yaşam kalitelerinin
yükseltilmesi, üretime katılabilmelerinin sağlanması ve kendilerini
gerçekleştiren bireyler olarak yaşayabilmelerinin koşullarının sağlanması
amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.
1) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
3.- BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevinde vuku bulduğu belirtilen işkence,
kötü muamele ve insanlık dışı uygulamaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/223)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
Kamuoyunda adı sık sık hak ihlalleri ile gündeme gelen, Erzurum H
Tipi Kapalı Cezaevi’nde vuku bulduğu belirtilen; işkence, kötü muamele ve
insanlık dışı uygulamaların araştırılması ve bu uygulamalarda sorumluluğu
bulunan kamu görevlilerinin olaylardaki sorumluluklarının tespit edilmesi
amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve
105. maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
Pervin
Buldan
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
Erzurum H Tipi Kapalı
Cezaevi hak ihlalleri nedeni ile sürekli gündeme gelmektedir. Bu cezaevinde
bulunan tutuklu ve hükümlüler, tutuklu ve hükümlü yakınları ve avukatları
tarafından çok sayıda şikâyet dile getirilmektedir. Bu uygulamaların; Kürtçe
konuşanlara ceza verilmesi, Kürtçe yayınların cezaevine sokulmaması, mevcut
kitapların tamamına yakınının cezaevi yönetimi tarafından toplatılması,
kütüphanenin kapatılması, yemeklerin kötü olması, spor alanlarının olmaması,
keyfî olarak verilen disiplin cezaları, işkence ve kötü muamele şeklinde olduğu
belirtilmektedir. Tutukluların ifadelerine göre, cezaevi yönetimi tarafından
infaz koruma memurlarından altışar kişilik gruplar oluşturulmuştur. Bu gruplar
tutuklulara kaba dayak atmakta, kötü muamelede bulunmakta ve Metris
Cezaevi’nden geldiklerini belirterek tutukluları tehdit etmektedirler. Hasta
tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin yapılmadığı, doktorların sık sık
değişmesi nedeni ile yapılan tedavilerin de aksadığı tutuklu ve hükümlülerin en
çok şikâyetçi oldukları konular arasında yer almaktadır. Diyetin kendileri için
hayati önem arz ettiği hasta tutuklulara diyetli yemekler verilmemektedir.
Hasta tutukluların diyetin uygulanabileceği cezaevlerine sevk istemleri ise
yapılan bütün başvurulara rağmen tamamen sonuçsuz kalmaktadır. Tutuklu ve
hükümlüler, Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan 45/1 numaralı genelgenin ya
hiç uygulanmadığını ya da 1 saat gibi kısa bir süre ile sınırlandırıldığını
belirtmektedirler. Koridorlardan geçerken tutuklu ve hükümlülerin birbirleri
ile selamlaşmalarının dahi engellendiği belirtilmektedir. Yılın 8 ayının kış
şartları ile geçtiği Erzurum “H” Tipi Cezaevi’nde, tutuklu ve hükümlüler için
kapalı spor salonu bulunmamaktadır. Bu nedenle tutuklu ve hükümlüler, hapis
ortamında spor yapmak hayati önem taşımasına rağmen, yılda sadece 4 ay, haftada
bir buçuk saatlik süreyle spor yapabilmektedir. Tutuklu ve hükümlüler
cezaevinin fiziksel koşullarının da tüzük ve genelgelerde tarif edilen
standartlara sahip olmadığını belirtmektedirler. Eski tip cezaevi olan ve
sonradan mimari yapısı değiştirilerek “H” tipi yüksek güvenlikli cezaevine
dönüştürülen Erzurum H Tipi Cezaevi’nde, hücrelerin havalandırması
bulunmamaktadır. Pencereler ise olması gereken standartların dörtte biri
küçüklüğündedir. Tutuklu ve hükümlülere verilen sıcak su ise çok sınırlı
miktarda olduğundan sadece duş alımında kullanılmaktadır. Bu nedenle
çamaşırların yıkanması ve diğer temizlik ihtiyaçları için sıcak su tedariki
yapılmamaktadır. Cezaevinde saç kesim yerinin bulunmaması nedeni ile tutuklu ve
hükümlülerin saçları koridorlarda kesilmektedir. Erzurum “H” Tipi Cezaevi’nde
bulunan tutuklu ve hükümlülerin büyük çoğunluğu Kürt kökenlidir. Ancak bu
tutuklu ve hükümlülerin ana dillerinde iletişim kurmaları engellenmekte, Kürtçe
konuşanlara çeşitli cezalar verilmektedir. Bunun yanı sıra Kürtçe yayınların
cezaevinde bulundurulması kesin bir şekilde yasaklanmıştır. Hapishanedeki kitap
ve yayınların tamamına yakınının hapishane yönetimi tarafından toplatıldığı
belirtilmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin Erzurum “H” Tipi Cezaevi’nde
uğradıkları bütün bu haksız uygulamalar karşısında Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığı’na ve İnfaz Hakimliği’ne yaptıkları bütün
başvuruların sonuçsuz kaldığı tarafımıza iletilmiştir. Türkiye’de bulunan bir
cezaevinde, bunca hukuksuz ve insanlık dışı muamelenin uygulanmakta olması bir
hukuk devleti açısından kabul edilemez bir durumdur. Bu nedenle, Erzurum “H”
Tipi Kapalı Cezaevi’nin fiziksel koşullarının yerinde görülmesi, sürekli
gündeme gelen işkence ve kötü muamele uygulamalarının araştırılması ve bu
uygulamalarda sorumluluğu bulunanların tespit edilmesi fayda sağlayacaktır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, araştırma önergeleri bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Üç arkadaşımız sisteme
girmiş, kendilerine bulundukları yerlerden sırasıyla birer dakika söz
vereceğim.
Sayın Fırat, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, doğal gaz ve elektriğe
yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmet, gerçek yönünü
nihayet gösterdi, yıllarca fakir fukara edebiyatı yaparak oy aldı ama ancak
gördük ki cumartesi günü yandaşından KDV almama yasasını çıkardı, 1 Nisanda da
vatandaşımızın sırtına zam yükledi. Böylece Hükûmeti bu hareketinden dolayı
kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Yeniçeri…
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin,
doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakan Tahran’dayken
Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone,
Türkiye’nin yaptırım kararları bağlamında İran’dan petrol alımının
azaltılmasını beklediklerini söyledi; Bakan Yıldız İran’dan alınan petrolün bir
kısmının Libya’dan alınacağını duyurdu; TÜPRAŞ da İran’dan alınan alımların
yüzde 20 azaltılacağını açıkladı. Bakan Yıldız bir yandan İran’dan petrol
alımının azaltılacağını söylerken, diğer yandan petrol, elektrik ve doğal gaza
yüzde 19’a kadar varan zam yapılmıştır. Bakan Yıldız, zamların nedeni olarak
bölgede meydana gelen siyasi kargaşayı yani Arap Baharı’nı
göstermiştir. Sayın Bakan bu siyasi kargaşaya iktidarlarının da katkıda
bulunduğunu unutmuştur. Suriye’ye müdahale için hırs duyanlar bu zamların hangi
aşamaya geleceğini o müdahaleden sonra göreceklerdir. Bu zamlar, yoksulun,
fukaranın, dar ve sabit gelir sahibi kitlelerin belini bükmüştür. İktidarın
memura yüzde 3’lük, 2’lik zam yaparken, ulaşıma bir kalemde yüzde 20, petrole,
doğal gaza yüzde 20 civarında zam yapmasının insaf ve sosyal sorumlulukla
bağdaşır bir yanı yoktur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Sayın Halaman…
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın,
doğal gaz ve elektriğe yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, son yapılan zamların
dış ilişkilerden, komşularımızdan kaynaklandığını söylemek bu kadar yüksek
zammı izah etmeye yeter mi? Doğal gaz, mazot, elektrik, tüp; hangi gelirimiz
arttı da bu kadar çok zam oluyor? Bunun izahını yetkili bakanlarımız yaparsa
memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Tanal ve Günal
girmişler.
Sayın Tanal, buyurun.
4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, doğal gaz ve elektriğe
yapılan son zamlara ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Geçen hafta, özel
hastanelerin yatırımıyla ilgili KDV’den muafiyet yasası burada yasalaştı. Citibank’ın geçmişte borçları silindi, borsada vergi
alınmamakta, yabancılar Türkiye’de dava açtığı zaman harçlardan muaf. Bunların
hepsi alınmış olsa, vatandaşa, elektriğe, suya, gaza bu kadar zam gelmemesi
lazımdı. Sayın iktidara önerim, lütfen, yabancılara tanıdığınız bu imtiyazı
vatandaşa da tanımanızı istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Günal…
5.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal’ın, kara mayınlarının
temizlenmesine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Az önce gündem dışı söz
alan Sayın Uslu, mayınlarla ilgili kısa bir açıklamada bulundu. Bir ek bilgi
için söz aldım. Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, 2014’te, Ottawa Sözleşmesi gereği bütün kara mayınlarının
temizlenmesi gerekiyordu. Maalesef, biz, hâlen daha o Anlaşma’nın gereğini
yerine getiremedik. Sanki her şey böyle bitmiş gibi arkadaşımız bir açıklama
yaptı ama ihale süreci hâlâ devam ediyor. Burada, sizin de hatırlayacağınız
gibi, bir aya yakın bir görüşme yapmıştık ve Anayasa Mahkemesi o mayın
temizleme karşılığı yabancı firmalara o toprakların verilmesi maddesini iptal
etti. Dolayısıyla, şu anda normal süreçte normal bir mayın temizleme ihalesi
hâlâ sonuçlanmadı. O bittikten sonra da 2014’e kadar tamamının temizlenmesi
lazım. Ayrıca, bu kanun sadece Suriye sınırlarını kapsıyor; onun dışındaki
kısımlardaki mayınlarla ilgili henüz bir çalışma, ayrı bir ihale süreci veya
ayrı bir kanun teklifi, tasarısı gelmiş değil. Bilgilerinize sunmak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Günal.
Sayın Bayraktutan…
6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın,
Artvin ilinin Ardanuç ilçesindeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben geçenki
oturumda da gündeme getirmiştim. Artvin ilimizin Ardanuç ilçesinde sürekli
olarak elektrik kesintileri meydana gelmektedir. Bu konuda Sayın Bakana yazılı
soru önergesi de verdim ama bu soruyu sorduğum andan itibaren de ve geçenki Meclis konuşmamdan itibaren de bu elektrik
sıkıntıları sıklıkla yaşanmaktadır. Vatandaşlar ağır bir mağduriyet durumu
içerisindedirler, elektronik ev eşyaları, elektrikli eşyaları derin bir
tahribat içerisine girmiştir.
Bu nedenle, bir ilçe
halkının mağduriyetinin Meclis gündemine taşınması açısından bu konuyu gündeme
taşımayı yararlı buldum.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ben teşekkür
ederim Sayın Bayraktutan.
Sayın Öğüt…
7.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Çankırı ilindeki
bazı yolların durumuna ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çankırı ilinde bazı
yolların durumunu sormak istiyorum Hükûmetimize: Korgun-Kurşunlu arası,
Sülüklü-Kızılırmak arası, Çankırı-Yapraklı arası, Çerkeş-Ilgaz-Çankırı arası,
Çankırı-Ankara arası yollar son derece bakımsız ve standart dışıdır. Bu
yolların bakımı ne zaman yapılacaktır?
Kış şartlarında bozulan
yollar için ödeneği biten Çankırı’ya yeni ödenek yollamak düşünülüyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Korkmaz…
8.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Millî Eğitim
Bakanlığının LYS’den önce öğrencilere verilen ek izin
uygulamasını kaldırmasına ilişkin açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Sayın Başkan, Millî Eğitim Bakanımız bir açıklama yaptı ve üniversite seçme
sınavından, LYS’den önce geçen yıllarda verilen o
yirmi beş günlük iznin kaldırıldığını açıkladı eğitim sezonunun tam ortasında.
Hâlbuki hem öğrenci velileri hem öğrenciler hatta okullar bile planlarını,
çalışma programlarını buna göre yapıyorlardı. Gerçekten çok ciddi bir boşluk
oluştu.
Dolayısıyla, ben, bütün
öğrenci velileri ve öğrenciler adına, Millî Eğitim Bakanının almış olduğu bu
kararı yeniden gözden geçirmesini ve bu kararının 2012-2013 sezonunda
uygulamaya konulmasını hassaten rica ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür
ederim Sayın Korkmaz.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 200 sıra
sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci
maddesi kapsamında görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen; gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Süreyya
Önder, İstanbul Milletvekili.
Sayın Önder, buyurun.
(x)
200 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BDP GRUBU ADINA SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 4688 sayılı kamu
emekçilerine ait sendika yasasında yapılacak değişiklikten söz ediyoruz. Mevcut
yasa 2001 yılında muhataplarının onayı olmadan Meclisten geçmişti. Emekçiler o
zaman bunu “sahte sendika yasası” olarak nitelendirmişlerdi. Bu yasada toplu
sözleşme ve grev hakkı bulunmuyordu. Yeni yasa tasarısı da tarafların fikri,
talepleri ve önerileri alınarak hazırlanmamıştır. Bu yasada özgür toplu
pazarlık ve grev hakkı bulunmuyor. Uluslararası Çalışma Örgütünün ilkeleri ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi açısından da son derece geri bir yasadır.
Hafızalarımızı şöyle bir
tazelemekte fayda var. “Devlet memurları” diye anılan kamu emekçileri 1990’lı
yıllara kadar yalnızca dernek kurma hakkına sahipti, devletin gözünde memur
yani görevli olan, kendisine itaat etmesi gereken kullardan sayılıyordu.
“Memur” ya da “kamu görevlisi” diye çağrılsalar da 24 Ocak 1980 neoliberal sistemin bu kararlarla yarattığı yıkım ve
tahribat onları birer emekçi hâline getirmişti. Onlar da dernek düzenini
reddettiler, sendika kurdular, başlarına gelmeyen kalmadı; sürgünler, cezalar,
hapisler, memuriyetten menedilmeler peş peşe geldi. Sendika önderlerine
baskılar arttı. Kurdukları sendikalar valiliklerce mühürlendi. Kızılay Meydanı,
Ankara caddeleri yüz binlerle tanıştı. Mitinglerin ardı arkası kesilmedi.
Defalarca iş bırakıldı.
2001 yılına gelindiğinde
kamu emekçilerinin özgür mücadele ve eylemlerini durdurmak üzere 4688 sayılı
Yasa yapıldı. Sendikalar statükoya, düzene uydurulmak
istendi. Bir deli gömleği gibi emekçinin sırtına giydirilen 4688 sayılı Yasa
özgür sendikalaşma ve mücadele haklarını sınırlarken, önce devlet güdümlü
sendikalar kuruldu, sonra da iktidarların kol kanat gerdiği sendikalar ortaya
çıktılar.
Nitekim, 2002 yılında sadece 40 bin
üyesi olan Memur-Sen’in AK PARTİ Hükûmeti döneminde üye sayısının 550 bine
yaklaşmasını hiçbir hak mücadelesiyle açıklayamıyoruz. Mücadelenin esas
neferleri, dün olduğu gibi, bugün de emek ve demokrasi mücadelesi veriyorlar ve
bugün de valilik kararıyla yine Ankara’ya, Kızılay’a girmeleri engelleniyor.
Gelelim bugüne. 12 Eylül
2010 referandumunda “evet” oylarını artırmak isteyen Hükûmet oylanacak
maddelerin arasına kamu emekçilerine toplu sözleşme hakkı verdiği rivayet
edilen bir madde ekledi. Rivayet edilen diyorum çünkü günümüze kadar bu madde
için bütün çalışanların oy vermesini istedi, referandumdan “evet” çıktı, aradan
on sekiz ay geçti, daha bu yasa yeni Meclisin gündemine geliyor. Acele ve
öncelikler konusunun bir örneğine dün tanık olduk, yap-işlet-devretçilerle ilgili hemen apar topar gelen yasa. Söz
konusu olan emekçiler olunca, mülksüzler olunca, baldırı çıplaklar olunca
nedense Hükûmet çok ağırkanlı davranıyor. Şimdi, var olan Sendika Yasası’nı değiştireceğiz.
Bu tasarıda sendika ve
toplu sözleşme şöyle bir geçiyor, grev konusu ise hiç yok. Gecelik faiz hesabı
yapan, borsada saatlik hesaplara kafa yoran maliye, aylardır ücret artışı
yapmadan emekçileri çalıştırıyor ve işçinin alın terinin kurumadan ödenmesi
meselesini en çok sarf edenler, işçinin alın teri neredeyse artık bir katman
oluşturacak kadar defalarca kurumasına rağmen, hiçbir çabanın, samimi çabanın
içerisinde değiller.
Sevgili arkadaşlar, dünyada
iki yüz yıldır, Türkiye’de de yaklaşık altmış yıldır sendikalar var. Var da
anlamına uygun bir sendika yasası yok. Sendika, tanımı gereği toplu sözleşme ve
grevi içerir. Toplu sözleşme ve grev yoksa arkadaşlar sendika da yoktur.
Tabelasında “sendika” yazması bir şeyi değiştirmiyor. Sendika, emeğiyle
geçinenlerin örgütüdür, onların hak ve menfaatlerini korumak üzere kurulmuştur,
biri eksik olursa orada sendikadan söz edilemez. 21’inci yüzyılda grev hakkı
olmayan bir yasa değişikliğine bu Meclisin onay vermemesini istiyoruz. Ne
yapılmak isteniyor burada? Adı sendika olan, özünde sendika olmayan bir dernek
statüsündeki düzenlemeyi bizim sendika olarak onaylamamız isteniyor. Onlara
haklarını tanımıyor, hatta onlara baskı uygulamasını destekliyor. Hak
aradıkları için, sizin koyduğunuz sınırları tanımadıklarından, ekmek, özgürlük
ve barış taleplerini bir arada ifade ettikleri için KESK üyelerinin yüzlercesi
hâlen zindanda. “Hapishanelerde avukat var, gazeteci var, yazar var, sendikacı
da olmuş çok mu?” yaklaşımı içinde Hükûmet. Sizler, imtiyazsız, sınıfsız,
kaynaşmış bir toplum olduğumuz yalanını vazetmeye devam edebilirsiniz. Böyle
düşününce “işçi”, “emekçi” denmesi her vesileyle sevimsiz sayılıyor.
Grevin, bırakın
uygulanmasından, adından bile tırsıyorsunuz. “Grev” demek, “bölücü”,
“terörist”, “anarşist” gibi, ağzınızdan düşürmediğiniz zehirli çağrışımlarla
bir arada anılıyor. KESK’liler, zamanında iş
yerlerine geldiğinde iş yeri sahipleri telefona sarılıp polise ihbar ederlerdi.
Yine bu nedenle nerede bir grev, bir hak arayışı, bir sendikalılaşma
olsa başına jandarmayı ve polisi dikiyorsunuz. Peki, siz hiç bugüne kadar
gördünüz mü, bir patron işçi çıkarttığı için gözaltına alınsın? Ya da sigorta
primlerini ödemediği için, yıllık izinleri kullandırmadığı için, maaşları geç
ödediği için kapısına jandarma gönderdiğiniz bir tane işveren var mı? Ama ne
zaman emekçiler hakları için bir araya gelseler nasiplerine cop, bomba, gaz ve
polisin zulmü dikiliyor. Aslında bu korkunun nedenlerini bizler çok iyi
biliyoruz, siz de biliyorsunuz: Alın teri hırsızlığının yarattığı bir korkudur
bu.
Gelelim tasarının
kendisine. Bu tasarının adı ne? Kamu görevlileri sendikaları ve toplu sözleşme
kanunu. Kamu görevlisi kim? Belediyede, vergi dairesinde, adliyede, okulda,
hastanede emek gücünü satıp karşılığında ücret alanlar, sözleşmeli
çalıştırılanlar, taşeron şirketlerde on-on iki saat çalışanlar yani yaşamak
için çalışmak zorunda olanlar. Kamunun neden görevlisi oluyor bunlar, hangi
mantıkla? Hiçbir kamu güvencesine sahip kılmayacaksınız, kamunun hiçbir
güvencesinden faydalanmayacaklar ama adları “kamu görevlisi” olacak! AK PARTİ
istiyor ki emekçiler onların görevlileri olsun, her dediğini yapsın, onun
görüşünü benimsesin, onun sendikasına da üye olsun.
Diğer yandan, kamu
görevlisi olmak için ortada kamuya ait işletmeler yani okullar, yani
hastaneler, üniversiteler olması gerekli; aksine, sağlık ve eğitim başta olmak
üzere her yerde kamuyu tasfiye ediyorsunuz. Özelleştirmeler yoluyla kamuda
neredeyse işçi kalmadı. Devlet memuru kapsamında olanların da dörtte 1’i -yani
yaklaşık 500 bini- taşeron işçi olmuş durumda. İşçi-memur ayrımı ortadan kalkıp
işçileşme artarken kamu görevlisi icat etmenin sadece
bir tek nedeni var; emekçileri “işçi-memur” diye bölmek ve onların haklarını
eksiltmek için iki ayrı yasa çıkarmak. Ortada “kamu görevlisi” denilecek asker,
polis, hâkim, savcı, vali, kaymakam vardır, onlara da sendika hakkı
vermiyorsunuz. Bizce her isteyen özgürce sendika kurabilmeli, sendikalara da
üye olabilmelidir, savcı da, polis de buna dâhildir.
SIRRI SAKIK (Muş) –
Milletvekili…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Ama ortada kamu görevlisi bırakmamışsınız ve adına “kamu
görevlileri yasası” diyorsunuz.
Tasarıda neler yok?
Tasarıda grev yok. İçinde grev hakkı olmayan bir sendika yasası, tanımı gereği sendika
yasası sayılamaz. Yasada grev hakkı olmaması neyi değiştiriyor peki? Greve
ilişkin yasak ve sınırlama hukuksuzdur, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi
çerçevesinde grev ve toplu eylem yolu açıktır. Bunu yasaya koymamak, üstelik
arkasından dolanıp engellemek bu Meclisin alnından silinmeyecek bir lekeye
tekabül etmektedir.
Aynı şekilde, 657 sayılı
Devlet Memurları Yasası’ndan da “grev yasağı” tanımları kaldırılmalıdır, 27’nci
maddesinden. Yetmez, kamu emekçilerine siyaset yapma ve siyasi partilere üye
olma hakkı tanınmalıdır. Özgür bir toplu sözleşme süreci yok, milyonlarca
emekçinin kaderini getirip bir ağustos ayının içine sıkıştırıyorsunuz.
Toplu sözleşmeyle aylık
ücretler ve diğer mali ve sosyal haklara ilişkin sistemde değişiklik öngören
talepler kapsam dışı sayılmaktadır niyeyse. Dolayısıyla “Yapılacak toplu
sözleşme ücret ve aylık sistemini bozacak nitelikte olamaz.” diyorsunuz.
Öyleyse neden toplu sözleşme var? Kimi kandırıyorsunuz? Meclisin zekâsını ya da
emekçilerin zekâsını niye bu kadar aşağılıyorsunuz?
Toplu sözleşme
görüşmelerinde temsil yetkisi çalışanların özgür iradesiyle belirlenmiyor bu
yokların arasında. Üye sayılarını esas alan bir yetki belirlemesi demokratik
değildir arkadaşlar. Üstelik en çok üyeye sahip sendikanın sözleşme imzalama yetkisinin
de verilmiş olması ve buna itiraz hakkının olmaması diğer sendikaları dışarıda
bırakmak demektir, bu da ILO normlarına aykırıdır.
Toplu sözleşme süreci peki
nasıl hazırlanmış? Memur-Sen düşünülerek hazırlanmış, KESK ve Kamu-Sen devre
dışı bırakılmıştır. Sözleşmelerde uyuşmazlık hâlinde grev hakkı verilmediği
için Hakem Kuruluna gidilecek. Kurul 11 kişi, bunların sadece 4’ü
sendikalardan. Bunda da Memur-Sen’in dışında kalan sendikaların oransal
temsiliyle Memur-Sen’in temsili arasında vahim bir adaletsizlik vardır.
Bir de öğretim üyesi önerme
hakları var ki bu, hâkim sendikayı düşündüğünüzde direkt hükûmetin kontenjanı
olarak mütalaa edilebilir. Diğer üyeler siyasetin, hükûmetin doğrudan seçeceği
kişilerden oluşuyor. Üstelik Kurul kararı kesin ve toplu sözleşme hükmünde
sayılıyor yani Bakanlar Kurulu kararı gibi sayılıyor, itiraz yok. Böyle bir
kuruldan çalışanlar için iyi, hayırlı bir karar çıkması Azrail’den can
dağıtmasını beklemek gibi bir şey olur.
Yasada sendika üyeliği
konusunda özgürlük yok, 35’inci maddedeki sınırlamalar aynen devam ediyor.
Asker ve polisler dışındaki tüm kısıtlamalar uluslararası hukuka aykırıdır
arkadaşlar.
Özetlersek;
1) Yasada grev yok. Burada
Hükûmet temsilcisi bu sorulara cevap versin lütfen.
2) Sözleşme yetkisinin
temsilinde adalet yok.
3) Sendikaların bu ağustos
ayına sıkıştırılmasından dolayı toplu sözleşmeleri üyeleriyle
değerlendirmelerine zaman yok.
4) Var olan sistem dışında
ücret ve aylık talep etme yetkisi yok. Şimdiden 3+3 olarak kayıtlara geçsin,
3+3 olarak Hükûmet belirlemiş, toplu sözleşme, dost pazarda görsün! Göreceğiz,
eğer bu 3+3’ün dışında işçilerin lehine bir gelişme olursa aha burada hepinizin
huzurunda özür dileyeceğim.
5) Çoğunluk yetkisi olan
sendikanın sözleşme imzalamasına diğer sendikaların itiraz hakkı yok.
6) Uyuşmazlık hâlinde
demokratik bir Hakem Kurulunun oluşması yok.
7) Antidemokratik bu Hakem
Kurulunun kararına da itiraz yok.
Ne var? On sekiz ay
bekledikten sonra toplu sözleşme hakkını bile sınırlayan bir yasa var. Oysa, bu, sizin halka yalan söylediğinizin tescilidir. Oysa, davul zurna çaldırıyordunuz artık Memurlar da toplu
sözleşme yapacak diye ama bunun olmazsa olmazı grev olmayınca ne idüğü belirsiz bir şey var. Mevcut yasa taslağı statükonun sadece devamını güvence altına alıyor. AKP de
Meclis çoğunluğuna dayanarak yasa çıkarıyor. Sendika Kanunu’na, ILO normlarına
uymayan bir sendika yasası var. Yandaş sendikaları kollayan, sayısal çoğunluğa
dayanan, itiraz hakkı bulunmayan bir toplu sözleşme düzeni var. Hakem Kurulunun
güvenilirliği yok. Bu nedenle bu yasa tasarısı beklentileri karşılamaktan uzak
ve antidemokratiktir.
Sonuç olarak, Meclis
gündemine getirilen yasa emekçilerin büyük bir çoğunluğu için yani sizin o
Memur-Sen ve onun dışında kalan sendikaların temsiliyet
oranı olarak baktığınızda da büyük bir çoğunluğu için yok hükmünde bir yasadır.
Bir önemli mesele var, buna
ayrı bir başlık açmayı tercih ettim.
Sevgili arkadaşlar,
özellikle sosyal demokrat belediyeler, BDP’li
belediyeler, MHP’li belediyeler -bu dediğimi iyi dinleyin- tasarı Meclise
gelmeden önce sendikaların bakanlıkla yaptığı toplantıda toplu sözleşmenin
düzeyi hususunda önemli bir mutabakat sağlanmıştı, buna göre hizmet kollarıyla
ayrı toplu sözleşme kararı alınmıştı. Meclise getirilende bu yok, hepinizin
dikkatine arz ediyorum. Meclise gönderilen tasarı ile Bakanlık sendikalara
âdeta bir son dakika golü atmış ve hizmet kolları ve yerel yönetimlerle ayrı
sözleşme yapılması hususunu dikkate almayan, yok sayan bir tutum sergilemiştir.
Buna göre bütün kamu görevlilerini bağlayan bu toplu sözleşmelerin sadece
sendika konfederasyonları ile yapılması düzenlenmiş ve iş kollarıyla, yerel
yönetimlerle ayrı sözleşmeler yapılmasının önüne geçilmiştir. Üstelik yerel
hizmet iş kollarında uzun süredir toplu sözleşmeler yapılmakta ve bu
sözleşmeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla da tescil edilmiş
bulunmakta.
Bilindiği gibi, Türkiye’de
kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının hukuksal mecrada tartışılması, KESK’e bağlı Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri
Sendikasının yani Tüm Bel-Sen’in Gaziantep Belediyesiyle yaptığı toplu
sözleşmeye karşı açılan davayı AİHM’e götürmesi ve
kazanması sonucunda olmuştur. Tüm Bel-Sen şu anda 406 belediye ve 18 bin kamu
emekçisini bağlayan toplu sözleşmeler imzalamıştır ancak taslak bu şekilde
yasalaşırsa hukuksal zeminde var olan kazanım gasbedilmiş
olacaktır. Tasarının 22’nci maddesi “Mahallî idarelerde sözleşme imzalanması”
başlığıyla mahallî idareler olan belediye ve il özel idarelerinde sözleşmelerin
içeriğini düzenlemektedir. Ancak bugüne kadar AİHM kararıyla garanti altına
alınan yerel hizmet iş kolundaki bütün toplu sözleşmeler yok sayılmaktadır,
burası çok önemli. Ayrıca bu maddenin devamında mahallî
idarelerde sözleşme yapılmasının önüne çok daha fazla engel konulmuş ve
Türkiye’de neredeyse borçlu olmayan belediye yokken ilgili mahallî idarenin
vadesi geçmiş vergi, sosyal güvenlik primiyle Hazine Müsteşarlığına olan borç
toplamının gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin yüzde 10’unu aşması, ödeme
süresi geçtiği hâlde ödenmemiş aylık personel ve ücret borcu bulunması veya
gerçekleşen en son yıla ilişkin toplam personel giderinin gerçekleşen son yıl
bütçe gelirlerinin belediyelerde yüzde 30’unu, il özel idaresinde yüzde 15’ini
aşması hâllerinde bu madde kapsamında sözleşme yapılamaz. Bırakın
muhalif belediyeleri, İktidarın kendi belediyelerinde bile bu saydığı standartları
tutturan bir tane belediye bulamazsınız. Peki, niye koyuyorlar bunu? Sendikayı
yerel bazda sözleşme yapmaktan, yerel iş kolunda
sözleşme yapmaktan alıkoymak için. Bu durum, AKP’nin hemen her yasasında göze
çarpan, istemediği ancak talep edileni demokrat görünmek adına yasaya koyması
ancak uygulanabilirliğini mümkün kılmaması alışkanlığının bir tezahürüdür;
“Benimsemediğim hükümlerin uygulanamazlığı” ilkesi
gibi yeni bir içtihat icat etmiştir. AK PARTİ’nin
artık klasikleşen “mış gibi görünme” taktiklerinden
biri olan bu düzenlemeler emekçiyi kandırma çabalarından başka bir şey
değildir.
Öte yandan, inanılmaz ve
onulmaz zamlarla pervasızca, üstelik yalan söyleyerek, açıkça söylüyorum, bakın
diyorlar ki “20 dolardı petrolün varili, bugün şu kadar oldu.” Peki, bir de o
günkü doğal gaz fiyatlarıyla bugünkü arasında yüzde ne kadar artış olmuş, aynı
sayın bakan aynı gevreklikle bir de burada söylesin, biz de rahat edelim.
Sözümü şu çağrıyı yaparak
bitiriyorum: Dünyanın bütün mülksüzleri, bütün emekçileri, proleterleri,
işsizlikle tehdit edilen işçileri, bütün baldırı çıplakları, bütün ayak
takımları birleşin; kredi kartlarınızdan başka kaybedecek hiçbir şeyiniz yok.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Önder.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarının tümü üzerinde MHP Grubu adına söz
aldım.
Öncelikle, dün 1 Nisandı
ama şaka gibi zamlarla başladık. Bugün gündeme bunlar oturmuş durumda.
Elektrikte yüzde 9, doğal gazda yüzde 19’a varan zamlarla karşılaştık. Ben de
bekledim, Hükûmet “Bu, 1 Nisan şakasıydı.” falan der diye ama -genelde böyle
şeyler oluyor, haberlerde de izledik- şaka gibi. Sağınıza, solunuza bakın, ben,
Bakanlar Kurulu sırasına bakıyorum, bu tarafta Kalkınma Bakanımız var, burada
Maliye Bakanımız var, zamla ilgili ekonomi bakanları var, Çalışma Bakanımız
burada yok. Yani asıl 1 Nisan şakası galiba bu. Hakikaten, heyhat, boşa
beklemişiz. Biz, hani “Böyle bir şey olur, bir hafifletme olur.” diye bakarken,
biraz da espri katarak “Vatandaşın en azından az hissetmesi de sağlanır.”
derken Enerji Bakanımız çıktı “Efendim, bunun bizimle alakası yok, yapmak
zorunda kaldık. Bizim dışımızdaki gelişmeler.” dedi. Ben de şaşırdım, baktım
gündeme. Dün, Sayın Başbakan, Dışişleri Bakanı, hepsi, Suriye’nin Dostları
Toplantısı yapıyor, İstanbul’da, Sanki başka bir ülkedeyiz zannettim. Açıkçası,
hem bizim dışımızda hem Arap Baharı’nın göbeğindeyiz
hem bütün uzlaşmazlıkların çözücüsü gibi gidip geziyoruz nafile turlarla.
Libya’ya gidiyoruz, önce “olmaz” diyoruz, sonra gidip ertesi gün, NATO
kuvvetlerinden önce biz gidiyoruz, Mısır’da aynısı, sonra da diyoruz ki:
“Vallahi, bizim dışımızda.” Bir taraftan diyoruz: “Biz, BOP Eş Başkanıyız.”
Bütün Orta Doğu’daki karışıklıkların göbeğindeyiz ama benzin zammı, mazot
zammı, doğal gaz zammı bizimle ilgili değil! Bunu anlayamadım, öncelikle bunu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Hemen anında da zaten, Kore’den Sayın Başbakan İran’a
gelmeden Sayın Enerji Bakanımız “Efendim, İran’dan alımları yüzde 20 oranında
azaltıyoruz.” anında daha. Peki, bizimle alakası var mı? Tabii ki var. O
politikaları siz uygularsanız, böyle gerilim olursa o da artar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “27
sent artı maliyet.” deniliyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
Şimdi, zamlar birden geldi, yani bekleniyordu ama öteliyorduk popülist bir
şekilde ama memurların, şu anda beklediğimiz, bugün tartışacağımız kanun
çıkmadığı için, maaşları hâlâ zamsız. Bunu, arkadaşlarımız dikkatle
bekliyorlar. Öncelikle şunu açıklıkla belirtelim: Bazı yandaş medya
kuruluşlarında ve hatta bazı AKP yetkililerinin beyanlarında da sanki böyle,
muhalefet bunu geciktirmiş gibi bazı yanlış anlamalara yol açacak beyanlar
bulundu. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, geldiği andan itibaren,
ivedilikle çıkması için çaba gösterdik, Komisyondaki arkadaşlarımız burada,
Sayın Bakan kendisi yok ama Sayın Elvan Sayın Bakana aktarabilir. O arada
birtakım şeylerden dolayı alt komisyon bir aydan fazla toplanamadı, hızlıca
çıkaralım diye de kendilerine taahhütte bulunduk. Tabii ki burada tasarının
tamamıyla bir an önce çıkmasını istiyoruz ancak içerisinde, konfederasyonların
uzlaşıp da -üç konfederasyonun hatta uzlaşıp- burada yer almayan veya bir iki
konfederasyonun belirttiği ancak tasarıya eklenemeyen bazı hayati konular
mevcuttur. Esas itibarıyla bir an önce yasalaşmasını istiyoruz ama bu çerçevede
eksik gördüğümüz hususları ve yanlışları düzeltmek adına bazı maddelerde değişiklik
önergelerimizi sizlere vereceğiz.
Değerli arkadaşlarım, ben
kendim bizatihi bu kamu sendikacılığının başından beri içerisindeydim ve
siyasete atılıncaya kadar da sendikalardan bir tanesinin, Türk Banka-Sen’in
Genel Başkan Yardımcılığını yaptım. Yani bu sendikal hareketin nereden nereye
geldiğini, iş yerinden üye olmak için izin dahi alınamadığını, Danıştayda, idare mahkemesinde, birçok mahkemelerin
görüldüğünü bilen ve bizatihi yakından yaşayan bir arkadaşınızım. Sonrasında
akademik görevim var ama öncelikle o süreçte, bürokrasideyken bu çalışmaları
çok yakından hem yaptım hem izledim. Dolayısıyla, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk
Banka-Sen’de o faaliyetleri gösterirken bizim bir ilkemiz vardı, dedik ki
“Türkiye sevdamız, ekmek için kavgamız.” Bizim ilkemiz önce
ülkemiz yani sorumlu bir sendikacılık, hem hükûmetin, devletin, bütün milletin
çıkarlarını, o andaki çalışmalara yönelik olarak bir sendikacılık hareketi
yapalım diye çıkan bir şeyde bugün geldiğimiz noktayı önemli buluyoruz ama
dünyadaki gelişmelere paralel olarak maalesef yetersiz görüyoruz gelen
tasarıdaki hükümleri, maalesef yetersiz görüyoruz ve çok gecikmiş buluyoruz. Sizler,
anayasa değişikliği olurken, referandum sürecinde tartışılırken, sanki ertesi
gün bunlar olacakmış gibi, meydanlarda söz verdiniz. Ancak, bu değişikliğin
üzerinden bir buçuk yıl geçti ve hâlâ bu tasarıyı da üç aydır maalesef
kanunlaştıramadık. Burada, tabii ki, onun için baştan belirttim ki bu
gecikmenin nedeni muhalefet partileri değil, gerekçesini bilmiyoruz, birtakım
konfederasyonlarla veya Hükûmetin gündemi… Bakanlar Kurulunda diğer kanunlar
var, çok böyle acele olan, geçen hafta görüştüğümüz FATİH Projesi’ni de içeren
4+4+4 var. Eğitim zamanı değil, öğretim yılı değil, herhangi bir şey yok ama
maalesef bu önemli kanunlar bekledi.
Değerli arkadaşlar,
maalesef Adalet ve Kalkınma Partisinin bu noktalardaki tutumunda çok siyasi
davrandığını sizlerle paylaşmak zorundayım. Bizim komisyondaki tartışmalarımız
sırasında da sanki bir yandaş sendikayı koruyan, kollayan bir yaklaşım
içerisinde olunduğunu müşahede ediyoruz. Müşahede etmenin de ötesinde bu
tartışmalarla ilgili olarak Sayın Bülent Arınç’ın
burada yapmış olduğu bir konuşmayı sizlerin dikkatlerine sunmak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin sendikal harekete bakış açısı açısından birkaç
örneği sizlerle paylaşacağım.
Sayın Arınç Memur-Sen Bursa
temsilciliğinin açılışında vahim bir konuşma yapmış, sonra da bir düzeltme
yapar falan diye… Zaman zaman yapıyor biliyorsunuz, maksadını aştığı zaman
kendisi çıkıp açıklama yapıp “Ben hata yaptım.” diyebiliyor, o erdeme sahip.
Ben İnternette yaptığım taramada onun üzerine başka bir düzeltme açıklaması
maalesef göremedim. Aynen şöyle diyor Sayın Arınç: ‘’Şimdi bütün
hazırlıklarımız tamamdır. Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in
görüşleri, mücadelesi doğrultusunda yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme
imzalanacak.” Bakın “sendikaların” demiyor, “Memur-Sen’in doğrultusunda” diyor.
“Bundan kimsenin endişesi olmasın. Ama ‘hayır, hayır’ diye yırtınanların şimdi
‘Nerede toplu sözleşme?’ deyip ortalıkta dolaştığını görünce ‘Kardeşim sen
şurada bir otur bakalım, senin bunları konuşmaya hakkın yok, milletin kafasını
da bulandırma. Memur-Sen ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere
etti, yasal değişiklik yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak’. ‘Gecikiyor...’
Bu haklarda gecikme olmaz.” diyor.
Şimdi, bunun üzerine, ne bu
toplu sözleşmenin ne yapılacak kanun tasarısının ne de bizim yaptığımız
tartışmaların fazla bir anlamı kalmıyor Sayın Bakanım. İnşallah, Sayın Çelik yurt
dışında falan değildir, intikal eder, böyle bir şeyde kendisine de bunları
iletme şansımız olur. İsterdik ki burada, bu kadar süredir bekleyen ve
milyonlarca insanı ilgilendiren bu kanun tasarısında kendisi de bu notları
almış olsun. Yani bu çok vahim bir şey. Biz, kendi
sendikamızda buna dikkat ederiz.
Biz defalarca dile
getirdik, burada bir sendika kayrılıyor diye. Sizlere, Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmelerde, değişik kanunlarla ilgili burada yaptığımız
konuşmalarda, geçtiğimiz dönemde, 23’üncü Dönem’de de
dile getirmiştik.
Şimdi, bakın, onların
hiçbirisinin üzerinden… Ben soru da sordum, tutanaklara da geçti, birkaç
tanesini elimde getirdim, bir klasör dolusu, tam bir klasör dolusu, Sayın
Bakanım, yapılan kayırmalar, kadrolaşmalar ve buna ilişkin yapılan tespitler
var. Gerçekten böyle bir şey var. Bunu sonra size de veririm, bu eski resim ama
üzerinden bana hiçbir şey dönmedi. Resmen bir kamu kurumumuzun resmî aracıyla,
arkadaşlarımız üşenmeyip fotoğraflamışlar, içerisinde yapılan sendika çalışması,
yardımlar, dağıtımlar, hepsi tarih tarih verilmiş.
Ben, onu geçmiş zamanda verdim ilgili bakanımıza.
Bakıyorum şimdi, “Efendim,
böyle bir şey yok.” Bütün bunların üzerine Sayın Arınç’ın
söylediklerini size soruyorum ve bu süreçte ne kadar Memur-Sen’in, ilgili
konfederasyonun, ilgili federasyonlarında, sendikalarında neler yaşandığını
sizlerin dikkatine sunmak istiyorum. Bu, gerçekten vahim bir
şey. Demokrasi diyoruz, sivil toplum kuruluşları önemlidir diyoruz...
Vaktinizi almamak için girmiyorum ama burada sadece birkaç numune, bir klasör
dolusu bende örnekleri ve delilleri var. Arkadaşlarımız da bizlere ilettiler.
Aynı şekilde, yine, KESK’ten de benzer raporlar,
görüşler geliyor. Dolayısıyla, burada kendi kendimizi kandırmamıza gerek yok.
Zaten Sayın Arınç’ın itirafları, bize, çok net bir
şekilde, Memur-Sen’le bu işlerin pazarlığının yapıldığını ve bu çerçevede
yapılacağını gösteriyor.
Ben, bizatihi, eğer, hani
bunlar sendikadan gelmiş derseniz, ben kendi yaşadığımı sizlerle paylaşayım.
Antalya’da bir sendikamıza üye olmuş, beni de tanıdığını refere
ettiği için de sendika başkanımız dedi ki: “Hocam, bir baskı var, arkadaşımızı
Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı Sağlık Sendikasına geçirmeye çalışıyorlar.
Böyle bir şey oldu.” Ben de açtım, normalde de hukukum olduğu için yani “Ne
oldu, ne gibi bir gelişme var, kanaatini değiştiren nedir?” deyince, eşi dedi
ki: “Hocam, benim yapacağım bir şey yok. Benim bebeğim daha birkaç aylık, Allah
muhafaza ‘Oradan sürgüne göndeririz! diyorlar. Gittiği
zaman benim çocuğa da, şeye de bakacak hâlim yok.” Ben kendim bizatihi
yaşadığımı söylüyorum, bu bir duyum değil. O zaman, burada, biz demokratik
sendikacılık yapılması için kanun çıkarıyoruz dememizin bir anlamı kalmıyor.
Yani bugünün konjonktürüne göre bu kanunu çıkarmayalım
diyorum arkadaşlarıma. Bugün falanca sendika yetki almış olabilir, yarın konjonktür değiştiği zaman başka sendika yetki alır.
Buradaki en önemli konu, değerli arkadaşlar, bu kanunun belli bir sendikaya
göre dizayn edilmiş olması. Biraz sonra içeriğinden,
bazı maddelerinden size bahsedeceğim, orada daha net bir şekilde göreceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde maalesef çalışma hayatı anlamında çok bir mesafe katedilemedi,
sosyal barışın sağlanmasına ilişkin çalışmalar gerçekleştirilemedi. Ne
gerçekleşti? Taşeronlaşma, sendikasızlaşma gerçekleşti. Bunları dışarıya servis
alarak, artık kamu çalışanlarını azaltarak, dolaylı olarak da yapamadığımız
-yetersizlikten dolayı- atamaları bu sözleşme yaptığımız şirketlere geçici
işçi, geçici çalışan atayarak kontrol etme yöntemine gidildi. Bu çok hoş bir
şey değil yani bu taşeronlaşma kamu hizmetlerinin aksamasına neden oluyor.
Burada bir bakışı ifade ediyorum, çok örnek verebilirim. Ama şimdi siz ne
yaptınız? Arkadaşlarımızın bir çoğu oradaydı.
Getirdik, bir kanun tasarısının içerisinde -torbalar, çorbalar, biliyorsunuz
günlerce bir sürü ilave yaptık, yama yaptık, bohça yaptık- hiçbir kamu görevi
olmasa dahi özel sektörde bir yerde çalışmış veya kendi dükkânında durmuş
birisinin müsteşar, genel müdür, genel müdür yardımcısı olabilmesine ilişkin
düzenleme yaptık. E, bu şartlarda nasıl yapacağız? Yani bunu gerçekleştirmek
mümkün mü? Etkin bir kamu yönetimi hizmetini vermek, kamu hizmetini vermek bu
şartlarda mümkün müdür? Değildir.
Şimdi ne yapıyoruz? Kanuna
bakıyoruz, değerli arkadaşlar, burada baktığımız zaman, aynen söylediğim
anlamda, kamu görevlileri sendikalarına ilişkin birkaç ana konu var.
Bir kere, kapsamla ilgili
sorun var, bütün çalışanları kapsamıyor.
İkincisi, temsil heyetinin
oluşumunda, az önce söylediğimiz yandaş sendika kayırması aleni olarak belli
oluyor ve kanun maddesine işlenmiş. O şartlarda temsil yaptığınız zaman
doğrudan hükûmetin ve yandaş sendikanın kontrolünde. Yani Sayın Arınç’ın dediği gibi “Biz zaten yaptık, usulen bunları
hızlıca yapıp geçip gideceğiz.” sonucu çıkıyor.
Üçüncüsü, burada hakem
kuruluyla ilgili tartışmalar var.
Dördüncüsü, itiraz
haklarıyla ilgili esastan önemli hususlar var ve yetki imzalamayla ilgili de
bazı tartışmalar var. Tabii, onun dışında, diğer maddelerde de bazı hükümler
var ama baktığımız zaman, maalesef, bunların hiç dikkate alınmadığını ve bu
çerçevede de fazla bir kaygı duyulmadığını, “Zaten biz işi bitirdik, siz de
muhalefet olarak görüntüyü tamamlayın.” anlayışı içerisinde olduklarını
görüyoruz.
Şimdi, bunun içerisinde,
sendikaların üyeleri adına, konfederasyonların ise kamu çalışanlarının tamamını
ilgilendiren genel düzenleyici işlemlerde yargı yoluna başvurma hakkı yok.
Böyle bir şey olabilir mi? Yani hem temsil ediyorsunuz ama sizin bu hakkınız
yok.
Başka?..
Toplu sözleşme görüşmeleriyle ilgili imza yetkisinden bahsettik. Sayın Bakan
burada diyor ki: “Kardeşim, biz Memur-Sen’le otururuz, sözleşmeyi imzalarız.”
iyi… Diyor ki diğer iki konfederasyon da: “Bu sözleşmeyi uygun bulursak biz de
imza atalım.” Hayır, zinhar olmaz. Neden? O zaman Memur-Sen “Ben Hükûmetle
sözleşme imzaladım.” diye taraftarlarına hava atamayacak diye düşünüyorlar. Şimdi, şundan daha doğal bir şey var mı! Bir sözleşme varsa,
siz de onu kabul ediyorsanız, öyle veya böyle, zımnen pazarlığı ettiniz.
“Bakın, o yapılan pazarlığa biz de ‘Evet.’ diyoruz.” diyorlar ama diyor ki:
“Yok kardeşim, siz imza atamazsınız.” Sizce bunda bir sakınca var mı? Birinizin
kabul ettiği önergeye diğeriniz “Evet” dediğiniz zaman bir sorun oluyor mu?
Yani, onun için bu çok önemli bir husus temsil yetkisi açısından.
Sayılara bakıyoruz, şimdi
“Sendika temsilcilerinin salt çoğunluğuyla geçerlilik kazanır.” diyor. Yani,
kısmen hizmet kolunda, hizmet kolu anlamında bir iyileştirme yapıldı
Komisyondaki tartışmalarımız sırasında ama orada da yine nihai olarak yapılacak
sözleşme, genel sözleşmeye bağlı yerde ilgili konfederasyonların imza yetkisi
maalesef yok.
Öbür taraftan bakıyoruz,
kamu görevlileri hakem kurulu var. Burada da başka bir tartışma yaşanıyor
değerli arkadaşlar. Normal şartlarda işçi sendikalarında bakıyoruz, Yargıtay 9.
Daire Başkanı, iş hukukuna ilişkin olan daire başkanı doğrudan görevli, bu
konuda tecrübesi de var. Şimdi diyoruz ki Sayın Bakana: “Efendim, bu ilgili
kimse…” Orada, çok geniş bir seçenek var, o maddede “Danıştaydan,
Sayıştaydan, Anayasa Mahkemesinde, Yargıtaydan birini bulup seçelim, yetkiyi bize verin.”
diyorlar. Şimdi, bu kadar bir geniş yetkiyle bir hakem kurulu başkanı
belirlenir mi değerli arkadaşlar? O zaman, yine, konjonktüre
göre birisi işimize gelmediği zaman diğerini atayalım olur. Biz de demiyoruz
ki: “İllaki bu olsun.” Yani, önergede, şu anda o konularda uzmanlaştığı için,
daha önce de uzlaşmazlık çözümlerinde katkıda bulunduğu için ilgili daire
başkanı, o olmuyorsa Danıştayın ilgili daire başkanı
var. Öbür türlü ne oluyor biliyor musunuz? 100’e yakın insan arasından herhangi
birisini seçelim. Yani, bunun kanunda net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor.
Diğer taraftan itiraz hakkı
var değerli arkadaşlar. Şimdi şöyle bir öneri getiriyor konfederasyonlar,
diyorlar ki: “Eğer bir sendika, A sendikası imzalarsa konfederasyon olarak,
diğer iki sendikanın buna itiraz hakkı olsun. Birlikte olsun, tek başına değil,
yani uzlaşılan, tepki konulacak bir şey varsa birlikte itiraz edebilelim.”
“Zinhar olmaz.” Niye? “Biz zaten anlaşmayı imzaladık -Sayın Arınç’ın
dediği gibi- sizin hiçbir yerine karışmanıza gerek yok.”
Peki, şimdi geldi A
sendikası yüzde 35’le temsil yetkisi aldı, geriye kalan yüzde 65; yüzde 32,
yüzde 33’le iki sendika var. Şimdi, yüzde 65’in söylediği itirazı kabul
etmeyeceksiniz, yüzde 35’le sözleşme imzalayacaksınız. Peki, zaten itiraz
edildiği zaman nereye gidiyor ki, niye itiraz ediyorsunuz? “Efendim, gecikme
olur.” diyorlar. Tamamı beş gün içerisinde, değerli arkadaşlar,
neticelendirileceğine dair hüküm var, topu topu beş
günlük bir gecikme. Zaten şu anda biz sadece alt komisyon için bir buçuk ay
toplanamadık, bunları hiç saymıyoruz.
Dolayısıyla, buralarda
Hükûmetin samimi olmadığının ipuçlarını ve örneklerini görüyoruz. Aksi
takdirde, ne olacak? Yani demin söylediğim gibi o sendikanın yetkilileri de
imza atsa ne olur? Tam tersine Hükûmetin eli güçlenir, sosyal taban
kendilerinin verdiği zammı desteklemiş olur, siyaseten aslında Hükûmetin lehine
olur eğer buna böyle bakarsa. Ama öbür taraftan, “Yandaş sendikayı koruyalım,
bizim tabana selam versin, onun dışında da herhangi bir katkıda bulunan
olmasın.” dersek işte, o zaman yandaşları korumuş ama maalesef vatandaşları,
kamu çalışanlarını bir yandaşlık baskısı altında ezmiş oluyoruz.
Gelin, bunları, hazır bu işin geneli konuşulurken burada not
edelim, Sayın Bakana da geldiği zaman iletelim, sizler aracı olun, -zaten
önergelerimiz olacak- Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak da grup başkan
vekilleri de bu çalışmalara katkıda bulunsun ve kamu çalışanlarının haklarını
verecek, ILO sözleşmelerinde, Anayasa’da belirtilmiş olan haklarını verecek
çalışmalar yapalım.
Değerli arkadaşlar, bir
taraftan hak veriyoruz, öbür taraftan Anayasa’nın ilgili maddesine aykırı
şekilde “Mali ve sosyal haklar kanunla düzenlenir.” hükmünü getiriyoruz. Maalesef
“kısıtlanamaz” denilen şeyi alt maddede kısıtlama yapıyoruz. Peki, toplu
sözleşmede mali ve sosyal hakları görüşmeyip de neyi görüşecek memurlar? Neyi
görüşecek? Anayasa tam tersine “Bunu kısıtlayamazsın.” diyor, biz kanunla
Anayasa’nın koyduğu hükme kısıtlama getiriyoruz. Maalesef, aceleyle olduğu için
veya birtakım arkadaşlarımızın zorlamasıyla geldiği için bu konular görmezden
geliniyor ve yandaş bir sendikacılık anlayışı içerisinde de bu kalıcı
sorunların hazır bu fırsat gelmişken çözümüne imkân tanınmıyor.
Değerli arkadaşlar, biz
-bir defa daha tekrar ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanunun
tamamına ilişkin bir an önce çıkması konusunda hem fikiriz ama içinde bu
söylediğim temsil yetkisi, itiraz hakkı ve içerideki üyelerle ilgili dava açma
hakkına benzer temel haklardan da faydalanmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun çözümünün kamu personel rejimini toptan
reforma tabi tutmak, kamu çalışanlarını liyakate, ehliyete göre sınıflandırmak
ve 666 sayılı KHK ve benzeri KHK’lardan kurtararak adil bir çalışma hayatını
tesis etmektir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bu
duygularla hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Gruplar adına üçüncü
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Musa
Çam.
Buyurun Sayın Çam. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM
(İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri;
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum ve iyi bir
hafta diliyorum.
Geçtiğimiz haftalar
Parlamentoda yapmış olduğumuz 4+4+4 çalışmaları nedeniyle çok sıkıntılı ve çok
sorunlu ve Parlamentoya yakışmayacak tutum ve davranışlarla karşı karşıya
kaldık. Bu nedenle, bu haftanın başarılı geçmesini ve sakin geçmesini talep
ediyorum ve diliyorum.
Geçtiğimiz hafta yapılan
4+4+4 çalışması sonucunda Sayın Başbakanın AKP milletvekillerine vermiş olduğu
yemekte, dün gazetelerde okuduğumuz kadarıyla diyor ki: “Gururluyuz ama kibirli
değiliz, onurluyuz ama hiçbir zaman şımarmıyoruz ve şımarmayacağız.” Fakat
gerek komisyon konuşmalarında gerekse burada mikrofonda konuşan
arkadaşlarımızın her defasında “Biz yüzde 49 küsur oy aldık, sizler kayıtsız ve
şartsız olarak bizim söylediğimiz her şeye ‘evet’ demek zorundasınız.” tutum ve
anlayışının, bir kibirliliğin ve bir şımarıklığın sonucu olduğunu da söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yüzde
49 oy aldınız ama yüzde 51 de sizin karşınızda, dolayısıyla yüzde 51’i de
dikkate almanız gerekiyor ve onları yok saymamak gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şu anda yaklaşık olarak 7 Temmuz
2011 tarihli Resmî Gazete’ye göre, 1 milyon 874 bin
545 kamu çalışanının ve 3 konfederasyonun 1 milyon 142 bin üyesi, diğer
konfederasyonlara üye 53 bin ve hiçbir konfederasyona üye olmayan 700 bin kamu
emekçisinin geleceğini ilgilendiren ve yaklaşık olarak da 2,5 milyon kamu
emeklisi memurlarımızın geleceğini ilgilendiren bir kanunun üzerinde
görüşüyoruz.
1990’lı yıllarda
sokaklarda, meydanlarda grevli ve toplu sözleşmeli Sendika Yasası için
sokaklara çıkılan ve bunun mücadelesi sonucunda da 2001 yılında “Toplu Görüşme
Yasası” adı altında gerçekleştirilen Toplu Görüşme Yasası’nın üzerinden tam on
bir yıl geçti. On bir yıl sonra, bugün, burada grevli ve toplu sözleşmeli bir
kamu çalışanları sendika yasası beklerken yine birçok eksik ve hatalarla dolu
olan bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.
Yaklaşık olarak üç ay
Bakanlar Kurulunda bekletildikten sonra, 23 Ocak 2012 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen, komisyonlarda da bir buçuk aydır
bekletilen 4688 sayılı Yasa’da değişiklik yapılmasını öngören yasa tasarısının
başta kamu emekçileri ve emekliler olmak üzere tüm toplumda derin bir hayal
kırıklığı yarattığını ifade etmek istiyorum.
Bu yasa teklifi neden büyük
hayal kırıklığı yaratıyor arkadaşlar? Hepimizin bildiği gibi, 12 Eylül
Referandumunda, Hükûmet -her fırsatta yüzde 58 “Evet” oyu almakla övündüğü
referandumda- toplumun pek çok kesimine olduğu gibi kamu emekçilerine de
çeşitli vaatlerde bulundu, bunu hatırlatmak isterim. 12 Eylül Referandumu öncesinde
kamu emekçilerine ne denildi? “Artık sizler de toplu sözleşme yapacaksınız. On
yıldır sürdürülen toplu görüşme tarihe karışacak, toplu sözleşmeyle sizler de
haklarınızı koruyacaksınız.” denildi. Toplu sözleşmenin tarafları, kapsamı,
şekli, usulü, yürürlüğü, taraflar arasında uyuşmazlık hâlinde devreye girecek
olan Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun oluşumu, yetkileri konularında hiçbir
netlik olmamasına rağmen, özellikle yandaş medyanın o alışıldık “Memura müjde”
manşetleri eşliğinde, kamu emekçilerinden, emeklilerinden “Evet” oyu
istenmişti. Hatta Hükûmete yakınlığıyla bilinen bir konfederasyon referandumda
“Evet” oyu için seferber olmuş, gazete ilanları vermiş, il il
gezip Hükûmete desteğini göstererek evet oyu istemişti. On yıllık iktidarında,
AKP iktidarında, gerçekleri çarpıtma konusunda çıraklıktan ustalığa geçtiğimiz
ve tanık olduğumuz AKP iktidarı bu vaatlerin karşılığını referandumda
fazlasıyla aldı. Ancak şimdi geldiğimiz noktada kamu emekçilerine müjde falan
verilmediği, referandumda yandaş medyanın nefesi ve desteğiyle şişirilen balonun
büyük bir gürültüyle patladığını görüyoruz.
Anayasa’da değişikliğin
gereğini yerine getirmemek için âdeta ayak direyen Hükûmet, tam on bir ay
kılını bile kıpırdatmadı. Aslına bakarsanız, konfederasyonların baskısı olmasa,
Hükûmetin planı, bu seneyi de Anayasa’ya uygun yasa tasarısı hazırlığı
tamamlanmadı gerekçesine sığınarak, on yıldır sürdürülen toplu görüşme
sistemini devam ettirmekti. Ancak Kamu Emekçileri Konfederasyonunun ısrarı
sonucunda, referandumdan on bir ay sonra, 4 Ağustos 2011 tarihinde gerçekleştirilen
toplantıda Anayasa’ya uyum için yeni bir yasa yapmak yerine, 4688 sayılı
Yasa’da tadilat yapılacağı açıklandı. Yani 2002 tarihinden beri yürürlükte olan
ve yürürlüğe konulduğu tarihten bugüne kamu emekçilerinin ihtiyaçlarını
karşılamaktan uzak, 12 Eylül Anayasası’nda olduğu gibi, özüne ve ruhuna yasak
ve sınırlamaların hâkim olduğu Kanun’da sadece tadilat öngörülmüştür.
Şimdi, diyeceksiniz ki: “Ne
güzel işte; konfederasyonları çağırdılar, toplantılar yaptılar ve üçlü danışma
kurulları toplandı ve burada müzakereler yapıldı.” Değil arkadaşlar.
Birbirimizi kandırmayalım. AKP’nin katılımcı, demokratik yöntem ve temayüllere
uyduğu nerede görüldü? İç Tüzük değişiklikleriyle milletin Meclisinde
milletvekillerinin sesini kısmaya kalkanlar, kamu emekçilerinin
konfederasyonunu hiç dinler mi? Her zaman yaptıkları gibi, dinlermiş gibi
yaptılar, sonuçta da kendi bildiklerini okuyup ve kendi bildiklerini yazıp
Bakanlar Kuruluna gönderdiler.
Değerli arkadaşlar, AKP
Hükûmetinin, bu yasa hazırlığı sürecinde, tüm konfederasyonların taleplerini
dikkate almamakla itham etmek de doğru değildir. Bu konuda haksızlık yapmak
istemem ama elbette dinledikleri, taleplerini dikkate almak bir yana neredeyse
harfiyen yerine getirdikleri konfederasyon da olmuştur. Bu konfederasyonun
hangi konfederasyon olduğunu, şube açılışlarında âdeta AKP seçim bürosu, il
örgütü binası açar gibi boy gösteren Değerli Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç çok daha iyi bilmektedir. Sayın Arınç, bu Konfederasyona bağlı bir
sendikanın Bursa temsilciliğinin açılışında neler söylüyor kulak verelim
kendisine de demokrasi kültürümüz artsın arkadaşlar. Sayın Başbakan Yardımcısı
diyor ki, toplu sözleşmenin yanına grevi koymak suretiyle talepte
bulunduklarını hatırlatarak: “O ‘toplu sözleşme olsun’ diye bağıran
sendikalardan biri MHP doğrultusunda ‘hayır’ demek için çalıştı, çabaladı.
Öbürü de sol ve başka bir fraksiyonların temsilcisi
olarak onlar da ‘hayır’ oyu verilmesi konusunda çabaladı.” diyor Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Bursa’da. “Buna sadece Memur-Sen’in hakkı var. Dürüst,
samimi, yurtsever olarak ‘Ben evet demiştim, şimdi evetin
karşılığını görmek istiyorum.’ demeye sadece Memur-Sen’in hakkı var.” diyor.
“Yasada değişiklik yapılacak ve Memur-Sen’in görüşleri, mücadelesi doğrultusunda
yasa değişikliği yapılıp toplu sözleşme imzalanacak. Bundan kimsenin endişesi
olmasın. Ama ‘hayır, hayır’ diye yırtınanların şimdi ‘Nerede toplu sözleşme?’
deyip ortalıkta dolaştığını görünce ‘Kardeşim, sen şurada bir otur bakalım,
senin bunları konuşmaya hakkın yok. Milletin kafasını da bulandırma. Memur-Sen
ne yapacağını bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere etti. Yasal değişiklik
yapılacak, toplu sözleşme imzalanacak. Olacak bu iş. AK PARTİ demişse bu iş
olacak. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen gösterdi.” diyor. Sayın Arınç şöyle
devam ediyor: “İşte bu kadar basit, hem referandumda bana ‘evet’ oyu toplamak
için il il dolaşmayacaksın hem de toplu sözleşmeyi,
üstelik grevli toplu sözleşmeyi isteyeceksin. Olacak şey mi? Ey ideolojikler,
bizim ileri demokrasimize, bizim politikalarımıza sonuna kadar destek
olmayanlara yer olmadığını daha öğrenemediniz mi?” diye Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Bursa’daki konuşmasını böyle tamamlıyor.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısı mevcut yasayla sendika üyesi olması yasaklanan on binlerce kamu
emekçisinin yasağını kaldırarak örgütlenmenin önünü açıyor mu? Tabii ki
açmıyor. Nerede? Tasarının daha ilk maddesinde sendikalara üye olacaklar kamu
kurum ve kuruluşlarında kadro ve pozisyonlarda çalışanlarla, yani kadrolu 4/A’lı ve sözleşmeli 4/B’li olarak
çalışanlarla sınırlandırılmış. İşçi statüsü dışında geçici ücretli veya başka
biçimde çalışanlar; onların üyeliği bir başka bahara. Oysa 4/C’li çalışanların sendikalara üye olabileceklerine ilişkin
yüzlerce yargı kararı var. Varsın olsun. Yargı kararından kime ne? Bildiğiniz
gibi, mevcut Yasa’nın 15’inci maddesinde, sendikaya üye olması yasaklanan kamu
emekçileri sıralanıyor. Daha birkaç hafta önce Yargıtay, bu maddeye dayanarak
savcıların ve hâkimlerin kurduğu Yargı-Sen’in kapatılmasını onayladı. Dünyada
ilk defa yargı organı kendi meslektaşlarının kurduğu sendikayı kapattı
arkadaşlar. Ama bu karar tasarıyı düzenleyenlerin hoşuna gitmiş olmalı ki
tasarı bu karara uygun. Artık hangi yargı işimize gelirse!
15’inci madde sadece
hâkimlerin ve savcıların sendika üyesi olmasını yasaklamıyor. Bu maddeye göre,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatı, Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinde çalışan kamu
görevlilerinin, yüksek yargı organlarının başkan ve üyelerinin, rektörlerin,
dekanların, enstitü ve yüksek okulların müdürleri ile
bunların yardımcılarının, Millî Savunma Bakanlığında, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında
çalışan sivil memurlar ve kamu görevlilerinin, merkez denetim elemanlarının,
MİT mensuplarının, emniyet hizmetleri sınıfı ve emniyet teşkilatında çalışan
diğer hizmet sınıflarına dâhil personelin, ceza infaz kurumlarında çalışan kamu
görevlilerinin sendika üyesi olması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde
stenograf, danışman ve sekreterlerden diğer çalışanlara varıncaya kadar
hepsinin sendika üyesi olması yasaklanmış durumda.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısıyla, toplu sözleşme masasında kamu emekçilerinin ekonomik, sosyal,
özlük, demokratik çalışma yaşamından kaynaklı tüm sorunları ele alınabiliyor
mu? Tabii ki değil.
Tasarı, toplu sözleşmenin
konusunu sadece mali ve sosyal haklarla sınırlandırıyor, hatta Anayasa’ya
aykırı olarak mali haklara da sınırlama getirmektedir.
Tasarının ilk hâlinde
hizmet kolu sözleşmesine yer vermediği için sendikalar otomatikman devre dışı
bırakılmış durumdaydı. Sadece en çok üyeye sahip olan üç konfederasyonla
yapılacak olan tek düzey toplu sözleşmede de hükûmetin belirlediği sınırların
dışına çıkılmaması için de her türlü önlem alınmış. Toplu sözleşmede kamu
emekçilerini temsil edecek olan Kamu Görevlileri Sendikaları heyetinin
oluşumuna baktığımızda da bu önlemlerin nereye vardığını daha iyi anlıyoruz.
Heyet 7 üyeden oluşacak.
Tasarıya göre en çok üyesi olan konfederasyona heyette 3 temsilcilik, üye
sayısında ikinci durumda olan konfederasyona 2 temsilcilik, üçüncü
konfederasyona da 1 üyelik verilmişti, etti mi 6. Bu heyetin başkanlığı için de
ayrıca, en çok üyesi olan konfederasyona bir temsilcilik daha veriliyor.
Alt komisyonda bu konuda
bazı değişiklikler yapıldı ama nasıl? Yine yandaş
konfederasyonun isteği doğrultusunda. Komisyon raporları açık, merak
eden açıp okuyabilir. Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri ile muhalefet
milletvekillerinin ve iki konfederasyonun, temsilde adaletin sağlanması ve
hizmet kolu toplu sözleşmesi yapılması önerileri reddedildi. Tasarı, yandaş
konfederasyonun önerisi doğrultusunda ve pozisyonunu koruyacak biçimde
değiştirildi.
Değerli arkadaşlar, toplu
sözleşmeden istifade edecek toplam kamu emekçisi sayısını demin söyledim.
Şimdi, kamu emekçisinin tek sözcüsü Memur-Sen kabul ediliyor. İsterseniz daha
açık olarak ifade edelim. AKP diyor ki: “Ben 500 bin üyesi olan yandaş
konfederasyonuma, bu heyette, başkanlık dâhil 9 temsilcilik veriyorum. 394 bin
üyesi olan Türkiye Kamu-Sen’e 4 temsilci, 232 bin üyesi olan KESK’e de 2 temsilcilik yeter.”
Böyle bir hesap olabilir mi
arkadaşlar? Bölün 515 bini 9’a -sonuç ne- ben, 57 bin küsur buldum; bölün 394
bini 4’e, ben -yanlış bulmadıysam- 98 bin küsur buldum; 232 bini 2’ye, 116 bin.
KESK ve Türkiye Kamu-Sen’in
toplam üye sayısı 626 bin ama heyette toplam 6 temsilcileri var. 515 bin üyesi
olan Memur-Sen’in ise başkan dâhil 9 temsilcisi heyette yer alıyor.
Tabloya bakar mısınız: 2002
yılında 41 bin üyesi varken on yıllık AKP iktidarının da desteği ile üye
sayısını 13 kat artıran, iktidarla olan bu yakın münasebeti uluslararası
sendika ve konfederasyonların dikkatinden kaçmadığı için buralara yaptığı
üyelik başvurusu reddedilen Memur-Sen Konfederasyonunun her 57 bin küsur
üyesine 1 temsilci düşmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonunun her 98 bin
üyesine 1 temsilcilik; yönetici ve üyelerinin siyasi görüşleri gerekçe
gösterilerek son dönemlerde attığı her adımı soruşturmaya konu edilen, tamamen
sendikal faaliyetler kapsamında gerçekleştirdiği etkinlikleri gerekçe
gösterilerek bugün toplam 40 yöneticisi ve üyesi demir parmaklıklar ardına
hapsedilen KESK’in 116 bin üyesine 1 temsilcilik
düşmektedir.
Değerli arkadaşlar,
taraflar arasında hakemlik yapacak olan bu kurul, dikkat buyurun lütfen, “Bu
kurul hakemlik görevi yapacak.” diyorum. Bir spor müsabakası düşünün, bu
müsabakada siz ve rakibiniz aynı zamanda hakemlik yapıyor. Böyle hakemlik olur
mu? Bu hakemin adil olduğuna ya da adil olacağına kim inanabilir?
Tasarı üzerinde öylesine
ince düşünülmüş, öylesine derin çalışılmış ki üyelerin hak ve çıkarlarını
korumayı ve geliştirmeyi görev bilen sendikalara, konfederasyonlara açık hiçbir
kapı bırakılmamış. Varsayalım, siz, Hükûmete yakınlığıyla bilinen
konfederasyonların dışında kalan konfederasyonlardan birisini temsil
ediyorsunuz, bu Hakem Kuruluna katılmadınız. Çok da önemli değil, kurulun karar
alması için zaten 11 üyenin 8’inin toplantıya katılması yeterli. Kurulun karar
alabilmesi için toplantıya katılanların, salt, -konfederasyonun- bu kurul
konfederasyonunda bulunması yeterli olacak.
Değerli arkadaşlar,
hazırlanan bu tasarının kamuoyu emekçilerinin, sendikalarının taleplerini ve
isteklerini karşılaması mümkün değil. Burada, uluslararası sözleşmelere, Avrupa
insan hakları mahkemelerine, uluslararası sözleşmelerin 87 ve 98’inci
Sözleşmelerine, 151’inci Sözleşmesi’ne, Avrupa Sosyal Şartı’na aykırı bir
düzenlemeyle karşı karşıya bırakılmaktayız.
Bakınız, 2001 yılında Toplu
Görüşme Yasası Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülür iken Fazilet Partisi
adına söz alan Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler şunları söylüyor: “Bu yasa
tasarısıyla getirilmek istenen düzenleme bir aldatmacadır. Bu tasarıyla,
memurlarımızın, çalışanlarımızın herhangi bir kazanımları yoktur. Tersine, sarı
sendikacılığı özendirecek, memura pazarlık imkânı vermeyen, toplusözleşme ve
grev hakkı tanımayan bu tasarı, tamamen bir kandırmacadır.” Bu sözleri söyleyen
2001 yılında, Fazilet Partisi Bingöl Milletvekili Mahfuz Güler.
Mahfuz Güler devam ediyor:
“Bu tasarıyla, Türkiye’deki memur sendikacılığı, eli kolu bağlı bir dernek
düzeyine indirilmiştir. Tasarı, ILO sözleşmelerine aykırıdır; çünkü ILO, kamu
çalışanlarına 87 sayılı Sözleşmeyle ve 98 sayılı Sözleşmeyle de, toplusözleşme
hakkı tanımıştır. Ülkemiz de bu sözleşmeleri onaylamış bulunmaktadır; ancak
tasarı içerisinde toplusözleşme, grev hakkı yer almamaktadır.”
Bu hazırlanan yasa
tasarısının içerisinde toplu sözleşme ve grev hakkı bulunmamaktadır arkadaşlar.
Bu yasal düzenlemeler uluslararası ILO sözleşmelerine, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına ve uluslararası ILO sözleşmelerinin 87, 98 ve 151 sayılı Sözleşmelerine
aykırıdır.
Şimdi, burada bir kez daha
Hükûmeti uyarıyorum. Hükûmeti temsilen Sayın Bakan teşrif ettiler. Geldiler ama
biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak burada yine önergelerimizde Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun; ILO’nun 87, 98 ve 151 sözleşmelerine uygun;
grevli, toplu sözleşmeli bir sendika yasasının burada çıkması için elimizden
gelen bütün çabayı ve gayreti göstereceğiz. Ama yine burada uygulanacak olan
uygulama: Yine Sayın Başkan Vekili soracak: “Önergeye katılıyor musun?”
diyecek, komisyona soracak. Komisyon diyecek ki: “Hayır önergeye katılmıyoruz.”
“Hükûmet önergeye katılıyor musunuz?” diye soracak. Hükûmet de diyecek ki:
“Önergeye katılmıyoruz.” Buradaki ana muhalefet partisi milletvekillerinin
önergeleri yine daha baştan reddedilmiş olacak.
Bunun adına “demokrasi”
demek söz konusu değildir. Demokrasi sadece çoğunluk rejiminin adı da değildir.
Veyahut da “Biz yüzde 49 oy aldık. Burada bizim istediğimiz kanunlar geçer,
istemediğimiz kanunlar ve maddeler burada reddedilir.” demek demokrasiyle bağdaşır
bir nokta değildir. Ve bir kez daha burada, geçtiğimiz hafta
Mecliste yapmış olduğunuz bu baskı ve şiddet uygulamalarını protesto ediyor,
hiç olmazsa yaklaşık 2,5 milyon kamu emekçisini ilgilendiren, bu kamu
emekçilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkının burada açık ve net
bir şekilde tartışılmasını ve 1 Ocaktan beri ücretlerine zam bekleyen
emeklilerimizin ücretlerinin bir an önce burada zamlanarak çıkması için
muhalefet partilerinin, bizlerin getirmiş olduğu önergelerin burada tartışılarak
ve Hükûmetin de destek vererek burada yasalaşmasını sağlamamız gerektiğini
düşünüyor ve hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çam.
Gruplar adına dördüncü
konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Cengiz Yavilioğlu,
Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Yavilioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ
YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
memurlarımız ve diğer kamu görevlilerimiz başta olmak üzere, sivil toplum
kuruluşlarımızın da yıllardır beklediği bir tasarıyı görüşmek üzere toplanmış
bulunuyoruz.
Demokratik toplum ve devlet
yapımızı hukuksal, toplumsal ve kurumsal açıdan bir üst seviyeye taşıyacağına
inandığımız sendikalarımıza toplu görüşme yerine toplu sözleşme hakkı getiren
200 sıra sayılı Kanun Tasarısı nedeniyle huzurlarınızdayız. Bu vesileyle,
grubum adına yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benden
önce muhalefet milletvekillerimiz bardağın boş tarafını dikkate alarak
konuşmalarını yaptılar. Hiç şüphesiz, demokratik gelişim, sendikal hakların
oluşturulması, kazanılması bir süreç işidir. Birden elde edilen haklar
kazanımlar değildir. Batı’daki demokratikleşme sürecine, Batı’daki sendikalaşma
sürecine bakıldığında böyle bir sürecin yaşandığını açıklığıyla görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
demokratik toplumlar çoğulcu ve örgütlü toplumlardır. Sendikaların
örgütlenmesini kolaylaştırmak ve farklı talepleri kurumsallaştıran sendikaları
sistem içerisinde güçlendirmek demokratik sistemi güçlendirmek demektir. Hiç
kuşkusuz, demokrasinin ve yönetim anlayışlarının katettiği
gelişim sürecinde sendikal hareketlerin katkısı önemlidir, büyüktür. Günümüzde
sendikal hareketler ve oluşumlar çoğulcu demokrasilerin vazgeçilmek
aktörleridir. Zira, demokrasilerde çoğulculuk demek,
sadece siyasal partilerin varlığı demek değildir. Çoğulculuk, başta işçi ve
memur sendikaları olmak üzere, sivil toplum örgütlerinin tamamının varlığı
demektir.
Değerli arkadaşlar,
demokrasi genellikle “halkın yönetimi” olarak tanımlanır. Hâlbuki,
gerçekte demokrasi özgür halkın yönetimidir. Özgürlük temel değerdir. Bu
yüzden, halkın özgürce örgütlenip özgürce taleplerini dile getirmesi esastır.
Sendikalar tam da bu demokratik iklimin hem varlık şartı hem de ürünüdür. Hemen
şunu ifade edeyim ki, demokrasi, sonuç değil, süreçtir. Demokratik toplum ve
devlet oluşturmanın süreçleri ona değer katan kurumların tarihiyle de yakından
ilintilidir. Bu anlamda, ülkemizin demokratik toplum ve devlet olma sürecini
kısmen sendikaların tarihsel gelişim çizgilerinde görmek mümkündür. Bilindiği
gibi ülkemizde işçi ve memurların sendikalaşmasına çeşitli gerekçelerle uzun
süre sıcak bakılmamıştır. Memurların sendikal haklara kavuşmalarının yasal
temeli ancak 1961 Anayasası’yla atılmıştır. 61 Anayasası’nın ilk hâlinde
“çalışanlar” ifadesi kullanılarak sadece işçilere değil, kamu görevlilerine de
sendika kurma hakkı tanınmıştır. Çalışanlar kavramı bir çatı kavram olarak hem
işçileri hem de memurları kapsamıştır. Anayasa’nın ilgili hükmüne dayanılarak
da 1965 yılında 624 sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu çıkarılarak
uygulama imkânına kavuşulmuştur. Ancak bu Yasa’nın ömrü çok uzun olmamış,
ülkede yaşanan olaylar nedeniyle 1971 muhtırası vuku bulmuş, Anayasa’da yapılan
değişiklikle “çalışanlar” ibaresi daha da daraltılarak “işçiler” olarak
sınırlandırılmış ve aynı zamanda 624 sayılı Yasa da yürürlükten kaldırılmıştır.
1982 Anayasası’na
gelindiğinde ise, Anayasa’nın 51’inci maddesi sendika hakkını yalnızca işçilere
ve işverenlere tanımış, memurlar ve diğer kamu çalışılanlarına bu hak
tanınmamıştır.
Kamu görevlilerinin
sendikalaşması konusu, yasal zemin bakımından 1992 yılında ILO’nun 151 sayılı
Sözleşmesi’nin onaylanmasıyla önemli bir ivme kazanmıştır. Bu gelişmeyi
müteakip 1995 yılında Anayasa’nın ilgili maddesi değiştirilmiş, böylece kamu
görevlilerine sendika kurma hakkı ve idareyle üyeleri adına toplu sözleşme
yapma imkânı tanınmıştır.
Elbette bu değişiklik
tarihsel süreç içinde olumlu bir adımdır fakat sendikalar ile yürütmenin
temsilcileri arasında yapılan görüşmeler sonucunda mutabakata varılması hâlinde
bile nihai kararın hükûmete bırakılması, aslında demokratik sistem ve sosyal
haklar bakımından süreçte önemli eksiklikler olduğunu göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, 1995
yılında sağlanan ve bahsettiğim anayasal sendika hakkı, DYP-SHP-CHP koalisyonu
döneminde gerçekleştirilmiştir. Bu hakkın kullanımı ise 2001 yılında
DSP-MHP-ANAP koalisyonu tarafından hâlen yürürlükte olan 4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu ile sağlanabilmiştir.
Bu düzenlemeler çağdaş
demokratik sistem ve anlayışlar bakımından hiç kuşkusuz yetersizdir fakat
sendikalaşma süreci açısından birer kilometre taşlarıdır. Emeği geçen sivil
toplum örgütlerine ve tüm partilere teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekillerim,
4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun yürürlüğe konulması,
yönetsel anlayışımızın değişmesi ve personel sistemimiz açısından da son
yıllarda gerçekleştirilen önemli adımlardan biridir. Kanunun uygulanması
sırasında 8’i AK PARTİ hükûmetleri döneminde olmak üzere yapılan toplam 9
görüşmede elde edilen kazanımların ve bu kazanımlar sonucunda yapılan
düzenlemelerin hiç de küçümsenemeyecek düzeyde ve içerikte olduğunu söylemem
gerekir.
Değerli arkadaşlar, yapılan
bu düzenlemeler, kamu personel sistemimize yön verici nitelikte olmuştur. Mesela, Tasarrufu Teşvik Fonu’nda biriken paranın nemalarıyla
birlikte hak sahiplerine ödenmesi, Konut Edindirme Yardımı hesaplarında biriken
paranın yine hak sahiplerine ödenmesi, 1991 yılından sonra göreve başlayan
devlet memurlarına ilave bir derece verilmesi, disiplin cezalarının
affedilmesi, aile ve çocuk yardımı ödemelerinin artırılması, sendikalı kamu
çalışanlarına toplu sözleşme primi ödenmesi, özelleştirme işlemleri sonrası iş
akdi feshedilen işçilere kamuda 4/C statüsünde geçici personel olarak çalışma
hakkının verilmesi, kamu görevlilerinin izin sürelerinin artırılması, kamuda
görev yapan 216 bin işçinin kadroya geçirilmesi, 4/B statüsünde çalışanlarla
4924 sayılı Kanun’a tabi olarak çalışmakta olan yaklaşık 200 bin sözleşmeli
personelin kadroya geçirilmesi, özürlü personel alım sınavlarının merkezî
olarak yapılması bunlardan sadece birkaçıdır. Toplu görüşmelerle
kazanılan yukarıdaki hakların yanında, yine bu görüşmelerin yapıldığı
dönemlerde hükûmetlerimiz memur aylıkları hususunda da avantajlar
sağlamışlardır. Bu anlamda Aralık 2002’de 392 lira olan en düşük devlet memuru
aylığı Ocak 2012’de 1.663 liraya, aynı dönemde 578 lira olan ortalama memur maaşı
1.894 liraya yükseltilmiştir. Bu süre zarfında kamu çalışanlarımızın
aylıklarına yapılan artış hep pozitif yönde gelişme göstermiş, memurlarımız da
emeklilerimiz ve diğer çalışanlarımız gibi enflasyona ezdirilmemiştir.
Değerli milletvekilleri,
siyasal ve anayasal tarihimizin en önemli kilometre taşlarından birisi de 12
Eylül 2010 referandumudur. Sendikal hakları güçlendirerek demokratik toplumun
oluşumunu daha da modernize eden 12 Eylül 2010 tarihli Anayasa değişikliği gerçekten
tarihîdir, önemlidir. Yapılan bu değişiklikle, cumhuriyet tarihinde ilk kez
kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınmıştır. Elbette ilerleyen dönemde
memurların toplu sözleşme hakkının başka sendikal haklarla daha da
güçlendirilmesi gündeme gelecektir. Bunu muhalefet partilerimiz izah ettiler
ama şunu açıkça ifade etmek gerekir ki: Toplu sözleşme hakkının tanınması ve
bağımsız kurulların sisteme dâhil edilmesi, geçmişte hiç bir dönem ve sistemle
kıyaslanamayacak derecede ileri ve demokratik bir adım olarak
nitelendirilecektir.
Elbette ki bu adımları, bu
yenilikleri yeterli görmeyenler de olacaktır. Bu düşünceleri saygıyla
karşılıyorum ancak bu hükümler geçmişle kıyaslandığında, demokrasinin gelişimi
ve sendikal haklar adına son derece ileri adımlar olduğu her hâlde inkâr
edilmeyecektir. Geçmişte, sendika kurma hakları ellerinden alınan kamu
görevlilerinin bugün toplu sözleşme hakkını konuşuyorsak, yasal düzenlemeyi
tartışıyorsak, bu durum, demokrasi süreci adına son derece değerlidir.
Değerli arkadaşlar, anılan
Anayasa değişikliğiyle, toplu sözleşme hakkının kapsamı, istisnaları, toplu
sözleşmeden yararlanacaklar, toplu sözleşmenin yapılma şekli, usulü ve
yürürlüğü, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması, Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili, çalışma usul ve esasları ile diğer
konuların kanunla düzenleneceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu kapsamda söz
konusu hususların bir kanun çerçevesinde düzenlenmesi ihtiyacı hâsıl olmuştur.
İşte bugün bu Anayasa değişikliğini hayata geçirecek olan kanun tasarısı Genel
Kurulda değerlendirilecek ve inşallah en kısa sürede yasalaşacaktır. Böylece
toplu sözleşme sistemi de uygulanma imkânı bulacaktır.
Tasarının getirdiklerine
geçmeden önce şunu ifade edeyim ki: Bu tasarı kapalı kapılar ardında, “Biz
yaptık oldu.” anlayışıyla kesinlikle hazırlanmadı; tüm sendikalarımızla ve
ilgili kuruluşlarla görüşüldü ve önerileri alındı. Çünkü biz biliyoruz ki
demokrasilerde yasa yapılırken, mutlaka göz önüne alınması gereken ilkelerden
birisi, alınan kararları, o kararlardan etkilenenlere sorma ilkesidir. Bu
anlamda, bizzat Sayın Bakanın başkanlık ettiği ve saatler süren beş büyük
toplantı gerçekleştirildi. Tasarının her aşamasında şeffaf olundu. Bütün
görüşmelerde temel hedef azami mutabakatı sağlamak oldu, bunun da önemli oranda
başarıldığına inanıyorum. İşte bu kadar hassas davranıldığı, herkesin görüşünün
önemsendiği ve ortak akıl arandığı için bu tasarı, referandumdan yaklaşık bir
buçuk yıl sonra Meclise gelebildi. Aynı diyalog süreci Mecliste de devam ettirilmiş,
komisyon toplantılarında sendikalarımızın görüşleri alınmış ve taleplerinden
önemli bir kısmı karşılanmıştır. Mesela: Toplu sözleşmelerin
genel ve hizmet kolları itibarıyla görüşülmesi, sosyal denge tazminatının yasal
temelinin oluşturulması, sendikaların il ve ilçe temsilcilerine haftalık izin
verilmesi, iş yeri sendika temsilcilerine verilen iznin arttırılması, Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyetinin yapısının yeniden gözden geçirilmesi, en
fazla üyeye sahip hizmet kolları sendikalarının da heyete alınması,
sendikaların üyeleri için davalarda taraf olunması veya dava açılması. Bu
gibi görüşleri toplantılarda dikkate alınmış ve maddelere geçildiğinde
göreceksiniz ki uygun görülen değişiklikler de yapılmıştır.
Bu tasarının oluşturulması
sürecinde, başta sendikalarımız olmak üzere, tüm partilerden arkadaşlara ve
katkı sunan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de Genel Kurulumuza görüşeceğimiz kanun tasarısının ana
başlıklar hâlinde neler getirdiği hususunda bilgi vermek istiyorum.
Öncelikle, tasarıyla, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun adı toplu pazarlık sistemine uygun olarak
“Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu” olarak
değiştirilmiştir.
Tasarıda örgütlenme
hakkının kapsamı genişletilmiştir. Bu anlamda, sendika üyesi olabilmek için
adaylık ve deneme süresini tamamlama şartı ile sendika kurucusu olabilmek için
öngörülen iki yıllık hizmet şartı kaldırılmıştır. 100 ve daha fazla kamu
görevlisinin çalıştığı iş yerlerinin amir ve yardımcıları ile özel güvenlik
personelinin sendika üyesi olabilmesi öngörülmüştür. Sendikaların kuruluş ve
işleyiş prosedürleri kolaylaştırılmıştır. Bu yönüyle
de sendika ve konfederasyonlardan kuruluş sırasında istenen belgeler
azaltılmıştır.
Yürürlükteki kanuna göre,
üye sayısı 500’ü aşan şube genel kurulları delegelerle yapılırken, artık bütün
şube genel kurulları delegelerle yapılabilecektir.
İlgili makamlarca
düzeltilmesi istenilen zorunlu tüzük değişiklikleri genel kurul toplanmaksızın
da gerçekleştirilebilecektir.
Sendika ve konfederasyonlar
bünyesinde zorunlu organlar dışında da organlar oluşturulabilecektir.
Genel kurul toplantılarının
yapılabilmesi için öngörülen azami üç yıllık süre dört yıla çıkarılmıştır.
Sendika ve konfederasyonlar
uluslararası kuruluş kurabilecektir. Şube kurulamayan il ve ilçelerde fiilen
var olan il ve ilçe temsilcilikleri kanunda düzenlenmiştir. 100 üye sayısını
aşan il, 50 üye sayısını aşan ilçe temsilcilerine haftada dört saat izin verilecektir.
Katılımcı yönetim
anlayışına uygun düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda da, Yüksek İdari Kurul
kaldırılmış, bir yönetime katılma uygulaması olarak, kamu personelini
ilgilendiren genel nitelikli konularda istişareye imkân veren Kamu Personeli
Danışma Kurulu oluşturulmuştur. En çok üyeye sahip üç konfederasyon ile
özellikle her hizmet kolunda yetkili sendikalar bu Kurulda temsil
edileceklerdir.
İş yeri sendika
temsilciliği ve sendikaların iş yeri temsilciliği sistemi yeniden düzenlenmiş,
temsilci sayısı azaltılarak temsil güçlendirilmiştir.
Toplu sözleşmenin kapsamı ve düzeyiyle ilgili olarak da değerli
arkadaşlar, toplu sözleşmenin kapsamı, kamu görevlilerine uygulanacak kat sayı
ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu
sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve
aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve
diğer mali ve sosyal haklar olarak belirlenmiştir.
Toplu sözleşme
görüşmelerinde hem kamu görevlilerinin geneline yönelik mali ve sosyal haklar
hem de hizmet kollarına özgü mali ve sosyal haklar görüşülebilecektir.
Hem genel düzeyde hem de
hizmet kolu düzeyinde birbirinden bağımsız olarak geçerli toplu sözleşme
imzalanabilecek, uyuşmazlık hâlinde de Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
başvurulabilecektir.
Toplu sözleşmeden kimler
faydalanacaktır? Toplu sözleşme hükümlerinden sendika üyesi olsun ya da olmasın
bütün kamu görevlileri faydalanabilecektir. Sadece toplu sözleşme
ikramiyesinden sendika üyesi kamu görevlileri yararlanabilecektir.
Toplu sözleşme
görüşmelerinde sendika heyetinin oluşması ise geçmişe göre daha da
demokratiktir. Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti, en çok üyeye sahip
konfederasyonun “Heyet Başkanı” olarak belirleyeceği 1, en çok üyeye sahip üç
konfederasyondan 1’er, her hizmet kolunda en çok üyeye sahip sendikadan 1’er
olmak üzere toplam 15 üyeden oluşacaktır. Böylece hem genel düzeyde hem de
hizmet kolu düzeyinde yüksek oranlı bir temsil öngörülmüştür.
Değerli arkadaşlar, tasarı
ile yapılan önemli yeniliklerden birisi de sosyal denge hususu olmuştur. Toplu
sözleşmelerde belirlenen tavanı aşmamak kaydıyla mahallî idarelerde en çok üye
kaydetmiş sendika ile mahallî idare çalışanlarına ödenecek sosyal denge
tazminatını belirlemek üzere ihtiyari nitelik taşıyan sözleşme
yapılabilecektir. Bu da, il özel idareleri de dâhil olmak üzere, mahallî
idarelerde kurumsal düzeyde sözleşme imzalanabilmesi anlamına gelmektedir.
Toplu sözleşme sisteminden
emeklilerimiz de faydalanacak, kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerine aylık
ve taban aylık kat sayılarıyla yapılan artışlar kamu görevlilerinin
emeklilerine de yansıtılacaktır.
Kamu Görevlileri Hakem
Kurulunun yapısı da yine hem Kamu İşveren Heyetinin hem Kamu Görevlileri
Sendikaları Heyetinin öğretim üyelerinden belirleyeceği 1 üye olmak üzere daha
demokratik bir şekilde 11 üyeden teşkil edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
anlatmış olduğum hususlar bardağın dolu tarafını içeren hususlardır. Hiç
şüphesiz daha ileri düzeyde, daha fazla demokrasi ve çalışma standartlarını
artıracak düzenlemeler ileride yapılabilir. Bu mümkün müdür? Evet, mümkündür.
Arkadaşlarımızın eleştirilerinden, yapılacak işlerin, yapılan işlerin
azımsanmaması gerektiğini de çıkarmak lazım. Bizim yapmış olduğumuz tasarı,
yapmış olduğumuz görüşmeler geçmişle mukayese edildiğinde, var olan durumu daha
da demokratik, insani çalışma şartlarının oluşturulması açısından daha da ileri
boyuta taşımaktadır.
Özetle, bu tasarının
kanunlaşması hâlinde toplu sözleşme genel ve hizmet kolları itibarıyla
yapılacak, sözleşmeyi imzalama yetkisi geneline yönelik bölümü için Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyeti Başkanına, hizmet kollarına yönelik bölümleri
için ise ilgili sendika temsilcilerine verilecektir.
Sözleşmenin ilgili
bölümlerini imzalamaya yetkili olanların, imzalamaya yetkili oldukları bölümler
için Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurmaları mümkün olabilecektir.
Demokratik toplum yapımızı,
sendikalaşma ve çalışma şartlarını iyeleştirmeye
imkân tanıyan bu tasarının hayırlı, uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yavilioğlu.
Şimdi, Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aşağı yukarı üç, dört aydan
beri çok yoğun olarak hem alt komisyonumuzda hem Plan ve Bütçe Komisyonumuzda
tartışmalar yaşandı. Buna ilave olarak konfederasyon temsilcileri, hizmet kolu
temsilcileri görüşlerini, düşüncelerini hem alt komisyondaki üyelerimize hem
Komisyondaki üyelerimize hem de bizlere kapsamlı olarak, detaylı olarak aktardılar.
Ben, bu süreçte emeği geçen başta Sayın Bakanımız olmak üzere Alt Komisyon
Başkanımız ve tüm üyelerine, yine Plan ve Bütçe Komisyonunun tüm üyelerine çok
teşekkür etmek istiyorum.
Tartışmaların odağına
baktığımızda, genellikle işçi sendikaları referans alınarak mevcut yasanın
kıyaslandığını açıkçası gördüm bu son birkaç aylık süreçte. Ancak şunu
özellikle ifade etmem gerekiyor: Uluslararası Çalışma Örgütünün 87, 98 ve 151
sayılı sözleşmelerine baktığımızda 87 ve 98 sayılı sözleşmeler, evet,
örgütlenme ve toplu pazarlığa yönelik hususları dile getiriyor. Ancak 98 sayılı
Sözleşme’ye baktığımızda 98 sayılı Sözleşme’nin 6’ncı
maddesinde şöyle bir ifade yer alıyor: “Bu sözleşme, devlet memurlarının
durumları ile alakalı değildir ve hiçbir surette onların haklarına veya
statülerine halel getirmez.” Böyle bir ifade var. Yani buradan şunu görüyoruz:
Ağırlıklı olarak 87 ve 98 sayılı ILO sözleşmelerinin işçilere yönelik
yapıldığını görüyoruz.
Burada tabii bazı
tereddütlerin ortaya çıkması nedeniyle 151 sayılı ILO Sözleşmesi yürürlüğe
giriyor. 151 sayılı Sözleşme’ye baktığımızda ise
tamamıyla devlet memurlarına yönelik bir düzenleme olduğunu görüyoruz çünkü 151
sayılı Sözleşme’de şöyle bir ifade yer alıyor:
“Sözleşme hükümleri ilke olarak tüm kamu çalışanlarına uygulanacaktır.”
şeklinde bir ifade var. Burada, 151 sayılı Sözleşme’de
ayrıca şöyle bir husus dikkatimizi çekiyor: Eğer siz kamu gücünü, kamu
otoritesini kullanıyorsanız, kamu adına karar veriyorsanız veya kamuda üst
düzey bir yönetici iseniz o zaman 151 sayılı Sözleşme’nin dikkate alınması
gerekiyor. Peki, 151 sayılı Sözleşme ne diyor? 151 sayılı Sözleşme şunu ifade
ediyor: Her ülkede bu kapsama giren -biraz önce ifade ettiğim- kamu gücünü
kullanan, kamu adına, kamu otoritesi adına karar veren ve üst düzey
yöneticileri kapsayan kesimin ulusal düzeyde yapılacak bir düzenleme ile
yürütülebileceği ifade ediliyor. ILO sözleşmelerindeki yani 87 ve 98 sayılı
sözleşmelerde ifade edilen hususların geçerliliğinin bir anlamda tam olarak
dikkate alınamayacağı şeklinde de yorumlanabilir. Tabii ki bu bir yorum
tartışması, değişik düşünceleri olan arkadaşlarımız olabilir ama işin özüne
baktığımızda devlet memurları için, kamu görevlileri için ayrı bir düzenleme
var. Eğer siz kamu otoritesini, kamu gücünü kullanıyorsanız, o zaman ulusal
düzeyde bir düzenleme yapma hakkına sahip oluyorsunuz.
Yine, tartışılan ikinci
temel husus şu değerli arkadaşlar: Dünyada kamu görevlilerine baktığımızda, iki
tür çalışan kesimin söz konusu olduğunu görüyoruz. Birincisi,
statü hukukuna tabi olan kamu çalışanları. İkincisi ise akitle yani sözleşmeyle
çalışan kamu görevlileri. Peki, statü hukukundan neyi kastediyoruz?
Statü hukuku dediğimiz şey değerli arkadaşlar, bir yasa ile orada çalışan, o
ülkede çalışan devlet memurlarının haklarını, görevlerini, yükümlülüklerini
ortaya koyan bir yapı demektir. Yani herhangi bir personel,
herhangi bir vatandaşımız kamu görevlisi olmadan önce, daha doğrusu devlet
memuru olmadan önce veya eğer devlet memurluğuna hemen başlayacak ise
kendisinin hangi aşamalardan geçeceğini, ne tür terfiler aldığında ücret
oranının, maaşının ne kadar artacağını, hangi haklara sahip olduğunu kapsamlı
olarak bilen bir kişi demektir ama akit yoluyla çalışan veyahut işçi statüsünde
çalışan kesime baktığımızda -işçilere bakalım- yarın toplu sözleşme
imzalamadığı takdirde maaş artışı alamayacaktır, geleceğe yönelik bir
garantisi, iş garantisi söz konusu değildir ama özellikle bizim devlet
memurluğu yapımıza baktığımızda, hemen hemen dünyada hiç bulunmayan, ender,
sadece birkaç ülkede bulunan çok katı bir devlet memurluğu yapısına sahibiz şu
anki bizim yasal düzenlemelerimize baktığımızda. Yani devlet
memurlarımız çok ciddi bir şekilde, şu anda kanunlarımızla, Anayasa’mızla
korunmuş durumda.
Ülke örneklerine bakacak
olursak değerli arkadaşlar: Bugün, Avrupa’da aşağı yukarı 12, 13 ülkede toplu
sözleşme hakkı yoktur, devlet memurlarına toplu sözleşme hakkı yoktur. Örneğin,
Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Almanya, Estonya, Macaristan, Litvanya, Lüksemburg,
Letonya, Polonya, Portekiz ve Romanya gibi ülkelerde devlet memurlarının toplu
sözleşme hakkı yoktur. Amerika Birleşik Devletleri’nde federal düzeyde hiçbir
devlet memurunun toplu sözleşme hakkı yoktur. Koşullu olarak toplu sözleşme
hakkı verilen ülkeler var.
Özelikle, konfederasyon
yetkililerimiz ve hizmet kolu temsilcilerimiz tarafından sık sık Kuzey Avrupa
ülkeleri gündeme getiriliyor ve bu ülkelerdeki gerçekten sendikalaşma düzeyinin
yüksek olduğu ifade ediliyor. Evet, gerçekten bu ülkelerde sendikalaşma düzeyi
oldukça yüksek, toplu sözleşmede verilen haklar yüksek ama bir ayrıntı var, o
ayrıntıyı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birkaç ülkeyi örnek olarak
vermek istiyorum: Finlandiya. Finlandiya’da, evet, devlet memurunun toplu
sözleşme hakkı var ama Parlamento onaylamak zorunda. Eğer, Parlamento şunu
ifade ederse: “Hükûmet, bütçede bu toplu sözleşmede öngörmüş olduğunuz artışı
bütçesine koymamıştır. Dolayısıyla, bu toplu sözleşme geçerli değildir.”
diyebiliyor. Norveç, keza, aynı şekilde. Norveç’te de
evet, toplu sözleşme geçerliliği var, devlet memuru toplu sözleşme hakkına
sahip olabiliyor ama orada da Parlamento onayı var. Eğer, bütçenizde ödenek var
ise ancak o zaman onaylayabiliyor.
Yine koşullu olarak toplu
sözleşme hakkına sahip olan ülkeler var, bunlara da değinmek istiyorum. Örneğin Fransa, yine çok konuşulan ülkelerden bir tanesi. Burada
tek bir toplu sözleşme yapılıyor aynen bizim burada şu anda kanun tasarısında
öngörmüş olduğumuz çerçevede bir toplu sözleşme yapısı var ancak yürürlüğe
girmesi hâlinde Maliye Bakanının onayına tabi. İtiraz hakkı: Sendikaların ve
konfederasyonların iki koşulda ancak itiraz hakları var. Bunlardan bir tanesi
şu: Bir önceki sözleşmeden daha dezavantajlı bir konuma eğer memurlar
düşüyorsa, böyle bir durumda, konfederasyonların ve hizmet kollarının itiraz
etme hakkı var veya ikinci koşulda, yasada verilmiş olan haklar sözleşme ile
daraltılıyorsa, yine, konfederasyon veya hizmet kollarının itiraz hakkı söz
konusu. Ya yasada öngörülenleri daraltacaksınız ya da sözleşmede mevcut vermiş
olduğunuz hakları kısıtlayıcı bir ifade yer bulması hâlinde sadece itiraz
hakları olabiliyor.
Yine, Fransa’da bir başka
detay, bir başka ayrıntı, sadece ücret konusunda pazarlık yapabiliyorsunuz.
Ücret dışında hiçbir konuyu gündeme getiremiyorsunuz. Uzlaşma mekanizması yok.
Eğer uzlaşılamazsa hükûmet tek taraflı olarak kararını verebiliyor.
İtalya’ya baktığımızda
-yine büyük ülkelerimizden bir tanesi- çalışma şartları ile yasal düzenleme
belirlenmişse toplu sözleşme kuralları uygulanmıyor. Sözleşmenin geçerliliği,
ancak Sayıştayın onayıyla mümkün. Sayıştay, sözleşme
maliyetinin bütçede olup olmadığına bakıyor, eğer bütçede yeterli ödenek konmuş
ise Sayıştay bu onayı veriyor ancak bütçede bu ödenek konmamışsa bu onayı
vermiyor. Maliye Bakanlığı ve Başbakanlık, yine İtalya’da, yapılacak toplu
sözleşmede bütçe yönünden hem Başbakanlık hem de Maliye Bakanlığı sınırlama
koyabiliyor.
Yunanistan’a baktığımızda
-bir başka örnek ülke- Yunanistan’da da evet, toplu sözleşme hakkı var ancak
toplu sözleşmeyi sadece üç alanda yapabiliyorsunuz, tartışabiliyorsunuz:
1) Eğitimle ilgili
hususlarda,
2) İş sağlığı,
3) Sosyal güvenlik.
Bunun dışındaki konularda
bir pazarlık yapılması söz konusu değil. Ücret ile ilgili hususlar ise
tamamıyla yasayla düzenleniyor.
Şimdi bu örnekleri
verdikten sonra geneline yönelik bir değerlendirme yapmak istiyorum değerli
arkadaşlar:
Dünyanın hangi gelişmiş
ülkesine giderseniz gidin bizdeki devlet memuru kapsamı kadar geniş bir kapsamı
bulmanız mümkün değil. Bize en yakın ülke Fransa -Fransa’yla önemli
benzerliklerimiz var- ama bizdeki kadar gerçekten kapsamı geniş tutan bir
devlet memurluğu yapısı söz konusu değil.
Bakın, Türkiye’de
hizmetlisinden büro görevlisine kadar hangi kapsamda olursa olsun bunların
tamamının devlet memuru kapsamında olduğunu düşünüyoruz. Siz, Avrupa’da
herhangi bir ülkeye gitseniz -Kuzey Avrupa ülkeleri dâhil- bir hizmetlinin devlet
memuru olduğunu söyleseniz inanmazlar ama Türkiye’de hizmetli de devlet
memurluğu kapsamında. Ben bunu eleştiriyor muyum? Hayır, eleştirmiyorum ama
yapıyı tanımanız, bilmeniz açısından bunu ifade etmek zorundayım.
Değerli arkadaşlar, bir
başka husus, yine yoğun olarak Komisyonumuzda tartışılan ve burada da gündeme
getirilen bir başka husus da şu: “Mali ve sosyal haklar açısından mevcut
mevzuat hükümleri dikkate alınır.” şeklinde -zannedersem 28’inci maddeydi- bir
ifade var tasarımızda.
Burada şu düşünülüyor: “Bu
ifade devlet memurlarımızın, kamu görevlilerimizin pazarlık alanını önemli
ölçüde daraltıyor.” şeklinde bir yorum var. Bu tartışılabilir ama özündeki
husus şu değerli arkadaşlar: Burada hem hesaplama yönteminin hem kesinti
yönteminin hem de vergiye matuf hususların aslında bu çerçevede
değiştirilemeyeceği ama bunun dışında her türlü mali ve sosyal hakların
artırımına gidilebilir. Örneğin, öğretmen ek ders ücretleri. Bu pekâlâ
tartışılabilir, bu konuda bir artış sağlanabilir. Bunun önünde hiçbir engel yok
veyahut yeni bir ödeme unsuru da gündeme getirilebilir ama bu yeni getirilecek
olan ödeme unsuru yine mevcut Maliye Bakanlığının hesaplama yöntemi
çerçevesinde yapılması gerekiyor. Burada işin özü şu: Hesaplama yöntemine
yönelik olarak, hatta ve hatta şunu bile söyleyebilirim, diyelim ki 3600 ek
göstergesi olan bir daire başkanının işte 6400 ek göstergeye çıkarılması bile
müzakere masasında konu edilebilir. Dolayısıyla bu anlamda bir daraltılma söz
konusu olduğunu şahsen ben düşünmüyorum.
Son olarak yerel
yönetimlere yönelik birkaç şey söyleyip konuşmamı tamamlayacağım. Yerel
yönetimler, bildiğiniz gibi hem belediyelerimiz hem il özel idarelerimiz bugüne
kadar, yasal altyapısı olmamasına rağmen “sosyal denge sözleşmesi” adı altında
ödemeler gerçekleştiriyorlardı. Ben açıkçası bunu merak ettim, ilgili
kurumumuzdan ne tür ödemeler yapılıyor, “sosyal denge sözleşmesi” adı altında
ne tür ödemeler yapılıyor diye baktığımızda, inanın dört yüz kaleme yakın
farklı ödeme şekillerinin olduğunu gördük. Şu bile var: “Emekli olana emekli
olduğu zaman 25 bin lira emekli ikramiyesi vereceğim.” diyen var, işte
bayramlarda ek bir ödeme yapan belediyelerimiz, il özel idarelerimiz var, ne
bileyim, işte yılda iki kez, üç kez ek maaş ödemesi, ücret ödemesi yapan belediyelerimiz
var. Dolayısıyla ciddi bir çarpıklık ve dağınıklık söz konusu
burada.
Tabii, ben, komisyondaki
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Özellikle alt komisyondaki arkadaşlarımızın
bunu bir düzene sokma girişimleri oldu ki son derece anlamlı bir yaklaşım
olduğunu düşünüyorum açıkçası ben de. “Sosyal denge
tazminatı” adı altında tek bir kalemde birleşilen bir tazminat kondu ve bu
tazminat miktarı da, daha doğrusu tazminatın tavanı da müzakere masasında
belirlenecek ancak şöyle bir ifade yapıldı Sayın Önder tarafından, orada bir
düzeltme yapmak istiyorum -Sayın Önder de burada değil ama- belediyelerin ve il
özel idarelerinin yani yerel yönetimlerin mevcut sözleşmelerinin tamamıyla
ortadan kalktığına dair bir ifadesi oldu. Burada 2015 yılının sonuna kadar
istedikleri takdirde mevcut sözleşmelerin devam edeceğine dair tasarıda bir
ifade söz konusu. Dolayısıyla bu düzenin, daha doğrusu bu düzenlemenin rayına
oturması bir anlamda belki 2015 sonundan itibaren söz konusu olabilecek.
Grev hakkı konuşuldu, ben
bu konulara çok fazla girmek istemiyorum ama Türkiye’de şuna inanıyorum ben,
samimiyetimle bu kanaatimi sizlerle paylaşmak istiyorum: Türkiye’deki devlet
memurluğu sisteminin yapısının mutlaka gözden geçirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Ödemelere baktığınızda çok sayıda ödeme şekillerinin olduğunu, çok
sayıda farklı statüye sahip arkadaşlarımızın olduğunu, bunları görüyorum. Bu konuların tabii -Sayın Bakanımız da burada- tümüyle gözden
geçirilmesinin son derece yararlı olacağını düşünüyorum ama şunu da ifade
etmeden geçemeyeceğim: Eğer sözleşmeli çalışıyorsa, bir akit üzerine
çalışıyorsa yani bizim bildiğimiz devlet memuru, tam manasıyla devlet memuru
yani statü hukukuna tabi olmadan çalışan kesimlere grev hakkı dâhil birçok
hakkın verilmesi, bunların tartışılmasının da son derece anlamlı ve doğru
olduğunu da düşünüyorum. Bunu da ifade etmeden geçemeyeceğim ama özünde
söylemem gereken şey şu: Evet önemli haklar getiriyoruz toplu sözleşme imkânı
vererek devlet memurlarına ve bana göre şu anki verilen haklar birçok Avrupa
ülkesinden, gelişmiş ülkesinden çok daha ileri düzeydeki haklar. Elbette yine
değişik partiden arkadaşlarımızın görüşleri, düşünceleri olacak, ben hepsine
saygı duyuyorum. Hepsinin neticede özünde isteği, hepimizin isteği bu ülkenin
daha demokratik, daha ileri düzeye ulaşması, daha gelişmiş bir ülke konumuna
gelmesi. Bundan sonraki süreçte de hep birlikte, hep beraber bu ülkeyi daha
ileri noktalara getirme doğrultusunda çalışacağımıza inanıyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim, sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, şahısları adına, Menderes Mehmet Tevfik Türel, Antalya
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Türel, buyurun.
MENDERES TÜREL (Antalya) –
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kanun Tasarısı
hakkında görüşlerimi iletmek için söz almış bulunuyorum.
Bugün yine burada son
derece önemli bir kanunu hep birlikte müzakere etmekteyiz. Kamu Görevlileri
Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu Tasarısı ile kamu görevlilerimizin çalışma
şartlarını iyileştirmek, haklarının daha iyi korunmasını sağlamak yönünde
önemli bir adım daha atılmış olmaktadır.
Şüphesiz ki hiçbir kanun,
ideal veya en iyi kanun değildir ama unutmamak gerekir ki en iyi, iyinin baş düşmanıdır.
O yüzden, bugün, burada, mükemmel olmasa bile gerçekten iyi bir kanun
çıkarttığımızı ifade ediyor ve çok önemli bir ilerlemeyi sağlayacağımızın
altını çiziyorum.
Kanunun hazırlanmasında,
başta Sayın Bakanımız olmak üzere herkes katılımcı bir şekilde davranmıştır.
Komisyon ve alt komisyonlar olarak yoğun bir emekle, sendikalarımızın görüşleri
de dikkate alınarak Türkiye şartlarında olabilecek en iyi değişikliklerin
getirilmesine gayret edilmiştir.
Bakanlar Kurulu taslağında,
alt komisyonda, aşağı yukarı on beş civarında değişiklik yapıldıktan sonra,
komisyonumuzda da tekrar, hatta daha fazla da değişiklik yapılmak suretiyle,
mümkün olduğunca muhalefetten ve sendikalarımızdan, partilerimizden gelen
teklifler dikkate alınmaya çalışılmıştır.
Beni şahsen en mutlu eden
nokta, özellikle belediye emekçilerimizin sosyal denge tazminatı konusunda
mağduriyetlerinin önlenmiş olmasıdır.
Bunun yanında, bir bütün
olarak bu kanun ile kamuda sendikal hareketin kolaylaşacağı, kamu
sendikalarının güçleneceği, toplu sözleşme kültürünün de gelişeceği açıktır.
Bütün bu gayrete rağmen
üzerinde ısrar edilen konuların başında grev hakkı, toplu sözleşme kapsamı,
sendika temsili, yüksek bürokrasi ve güvenlik görevlilerinin sendika kurması,
hakem kurulu oluşumu gibi tartışmalı ve tali konularda yoğunlaşmalar olmuştur. Oysa, 657 sayılı Kanun ortada iken, kamu görevlilerinin
hayat boyu istihdam garantisi, kadro derecesi garantisi gibi uygulamalar devam
ederken, performans sistemi kurulmamışken grev gibi bir hakkın ne kadar adaletli
ve verimli olacağı da ciddi bir tartışma konusudur. Dolayısıyla, kamu
görevlilerinin şartlarının iyileşmesi 657 gibi diğer kanunlarla beraber ele
alınması gereken bir konudur ve sendikal hakların güçlendirilmesi bu konuda
ilerlemeye katkı sağlayacaktır. Zannediyorum, bununla da ilgili Bakanlığımızın
çalışmaları mevcuttur.
Şurası açıktır ki bir
ülkede sendikaların kuvvetli olması sosyal barışı destekler, çalışanların
refahı ile beraber verimini de artırır ve kalkınmayı da hızlandırır. Ancak,
ülkemizde sendikaların daha profesyonel, bağımsız ve demokratik bir çalışma
yapısına sahip olma yönünde ilerleme kaydetmeleri hususu da samimi bir şekilde
ele alınmalıdır. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da eylem yapan sendikanın neye
karşı çıktığını ben şahsen anlamakta güçlük çektim. Birkaç gün önce gazetelerde
Sayın Ali Nesin’in açıklamaları “Bu konuda bu kadar peşin hükümlü olmaya acaba
gerek var mıydı?” diye aklımızda sorular oluşturulmasına vesile oldu.
Dolayısıyla, biz elbette ülkemizin demokrasi yönünde hızlı adımlarla
ilerlemesini ve bunun her alanda görülmesini arzu ediyoruz, fakat katı
ideolojik tavırlar yüzünden zaman kaybediyoruz, daha hızlı ilerlemeyi de
maalesef gerçekleştiremiyoruz. Zaten bu tür konularda birdenbire bütün
meselelerin çözülmesini, bir gecede, bir kanunla her şeyin değişmesini beklemek
gerçekçi bir yaklaşım da değildir; önemli olan, adım adım da olsa doğru yönde
ilerleme olmasıdır.
Çok kıymetli
milletvekillerimiz, bir husus iyi anlaşılmalıdır: AK PARTİ hükûmetleri Türkiye
Cumhuriyeti’nin sosyal devlet özelliğini sürekli güçlendirmişlerdir. Bütçede
personel giderleri artışına bakıldığında enflasyondan her zaman yüksek olduğu
görülmektedir. Özellikle alt derecedeki kamu görevlisi maaşları, enflasyonun
çok üzerinde arttırılmıştır. Hatta kamuoyunda sıkça tartışılan milletvekili
maaşlarında dahi yüzde 100 artış yapılıyorken en düşük memur maaşı yüzde 300
arttırılmıştır. Dahasını söyleyeyim: Türkiye’de
bütçede personel giderlerinin payı yüzde 23’tür. Bu oran birçok gelişmiş
ülkeyle ya aynıdır ya da daha da yüksektir. Örneğin personel giderleri
Japonya’da yüzde 15, Almanya’da ise yüzde 16’dır ama az önce de ifade ettiğim
üzere Türkiye’de bu rakam yüzde 23’tür.
Diğer taraftan, önceki
hükûmetler tarafından, örneğin Konut Edindirme Yardımı gibi ödemelerin,
unutturulan ödemelerin yapılmış olması, banka promosyonlarının
çalışanlara verilmesinin sağlanmış olması Hükûmetimizin personele göstermiş
olduğu önemin çok önemli bir göstergesidir. Dolayısıyla AK PARTİ gerçek bir
emekçi dostu, çalışan dostu, kimsesiz ve ezilen dostu bir partidir. Şimdi, bu
kanunu takiben inşallah kamu görevlileri 2012 maaş zamlarını da daha fazla
gecikmeden alabileceklerdir. Komisyonumuzun hızlı ve verimli çalışmasının bu
boyutu da önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
tabii ki, özellikle Komisyon çalışmalarımız esnasında “sosyal denge tazminatı”
dediğimiz, belediyelerin uygulamakta olduğu, bazılarının ise yasal boşluktan
dolayı uygulamaya çekindiği kanunun yeni yasal düzenlemeyle artık her
belediyede uygulanabilmesi imkânı doğmuştur. Bu şu açıdan önemlidir: Artık bazı
belediyelerde emekçilerimiz bundan sonra bu haktan mahrum olmayacak, bu şansa
kavuşmuş olacaklardır.
Tabii ki o arada Komisyonda
bunun belediye bütçesinin yüzde 30’unu aşmamak kaydıyla sınırlandırılmış olması
bazı tartışmalara yol açtı, ancak bildiğiniz gibi 5393 sayılı Belediye
Kanunu’nun 49’uncu maddesinde, zaten çok daha öncesinden belediye personel
giderlerinin yüzde 30’la sınırlandırılmış olduğu açıktır. O yüzden, zaten
burada bu rakamın daha yüksek olması, bu kanun maddesi nedeniyle, Belediye
Kanunu nedeniyle, bu yüzde 30’un üzerindeki sınırlamayla ilgili bir paralellik
ilkesinden hareketle bu yasaya da dercedilmiş ve
açıkçası zaten daha fazlasının, yani bu maddenin konmaması o Belediye
Kanunu’muz mevcut olduğu sürece de uygulanabilir değildir.
O yüzden, ben sosyal denge
tazminatlarının da yüzde 30’la sınırlandırılması hususunu Belediye Kanunu’nun
49’uncu maddesine de paralellik itibarıyla önemsiyorum ve böyle olması
gerektiğini de şahsen düşünüyorum.
Ben başta bu konuyla ilgili
oldukça yoğun çaba gösteren Sayın Bakanımız olmak üzere Bakanlık yetkililerine
ve kanun taslağında emeği geçen herkese, sendikalarımıza, muhalefetten katkı
koyan bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türel.
Şimdi Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Faruk Çelik.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu, bugün, 2 milyon 600 bin kamu çalışanımızın ve yaklaşık 1
milyon 900 bin emeklimizin merakla beklediği önemli bir yasayı görüşmeye
başlamıştır.
12 Eylül 2010
referandumunun en önemli ana başlıklarından birisi, hepinizin bildiği gibi,
kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkını tanımasıydı. Anayasa’ya uyum
çerçevesinde düzenlenen bu tasarının kısa süre içerisinde, desteklerinizle
yasalaşacağı inancı içerisindeyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geriye dönüp baktığımızda, pek çok alanda olduğu gibi kamu
personel yönetimi alanında geçmişin el sürülmemiş, kangren hâlini almış birçok
sorununa Hükûmetimiz döneminde el atıldığını, sorunların birer birer çözüldüğünü
görmekteyiz. Bunlardan, Tasarrufu Teşvik Fonu Hükûmetimiz döneminde tasfiye
edilmiş, bu Fon’da biriken paralar nemalarıyla birlikte hak sahiplerine
ödenmiştir. Aynı şekilde, konut edindirme hesaplarında biriken paralar da hak
sahiplerine ödenmiştir. Özelleştirme uygulamaları sonrası iş akdi feshedilen
personel kamu kurumlarımızda geçici personel olarak istihdam edilmiştir. Geçici
işçiler ve sözleşmeli personel, süreç içerisinde kadroya geçirilmiştir.
Yıllardır kanayan bir yara hâlini alan kurumlar arası ücret dengesizliği
giderilmiş, aynı unvanda çalışmakta olan kamu görevlilerinin kariyer meslek
personelinin ve yönetici konumundaki personelin ücretlerinde eşitlik
sağlanmıştır. Kamu personelinin özlük haklarını düzenleyen birçok mevzuatta
kamu çalışanlarımızın beklentilerine uygun düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Bu düzenlemeler yürürlüğe
konulurken sosyal diyalog kanallarının her zaman açık tutulduğunu bir kez daha
burada belirtmek istiyorum ve tüm bu çalışmaların, toplu görüşmeden toplu
sözleşmeye geçiş süreçlerinin ve az önce ifade ettiğim bazı kazanımların
aslında kamu görevlileri sendikacılığımızın da bir kazanımı olduğunu belirtmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz on yıllık dönemde kamu personelinin enflasyona
ezdirilmediğini arkadaşlarımız burada ifade ettiler. Rakamlarla ifade edecek
olursak, 2002 yılında aile yardımı hariç en düşük devlet memuru aylığı 366 TL
iken, 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla aile yardımı hariç en düşük devlet memuru
aylığı 1.409 TL’ye çıkarılmıştır. 2002 yılında aile yardımı hariç ortalama
devlet memuru aylığı 568 TL iken 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla aile yardımı
hariç ortalama devlet memuru aylığı 1.804 TL’ye çıkmıştır.
Hükûmetimiz döneminde
devlet memurlarının maaşlarına yapılan artış oranına baktığımızda tablo net
olarak görülmektedir. Aile yardımı dâhil en düşük devlet memuru aylığında,
enflasyondan arındırılmış bir şekilde tabloya bakacak olursak, 2003 yılında
yüzde 5,4; 2005 yılında yüzde 5,4 -ama bütün rakamları saymak zaman açısından
uygun olmadığı için- 2011 yılında da yüzde 7,1 düzeyinde reel artış sağlandığı
görülecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu dönem aynı zamanda düşük aylık alan devlet memurları ile
yüksek aylık alan devlet memurları arasındaki makasın da daraldığı bir
dönemdir. En yüksek devlet memuru aylığı ile en düşük devlet memuru aylığı
arasında 7 kat fark var iken bugün bunun 3,9 düzeyine indiğini belirtirsem
konunun önemi ortaya çıkmış olur. Bu da göstermektedir ki bu dönemde düşük
aylık almakta olan kamu çalışanlarına yüksek aylık almakta olan kamu
çalışanlarına göre daha yüksek oranda artışlar yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi de Genel Kurul gündemine gelen kanun tasarısı hazırlık
çalışmaları ve getirdiği düzenleme hakkında ana başlıklar hâlinde bilgi sunmak
istiyorum.
Öncelikle belirtmek
istediğim husus, kanun tasarısı hazırlık çalışmalarının tam anlamıyla sosyal
tarafların katılımıyla yürütüldüğüdür. Hazırlık çalışmalarının bütün
aşamalarına en çok üyeye sahip üç konfederasyonumuzdan temsilciler iştirak
etmişlerdir. Bu konuda arkadaşlarımızın serzenişleri oldu. Şunu ifade edeyim:
Gerek Bakanlık düzeyinde yaptığımız çalışmalarda gerek Başbakanlık düzeyindeki
görüşmelerde, Bakanlar Kurulundaki görüşmelerde gerekse alt komisyonda, ana komisyonda
yapılan görüşmelerde yasaya çok ciddi katkılar sağlanmıştır. Yani “Ben bildim.”
anlayışıyla bir düzenlemenin yapılmadığını özellikle değerli arkadaşlarımla
paylaşmak istiyorum. Yasa Bakanlıkta hazırlanınca o düzenlemenin Bakanlar
Kurulunda nasıl bir değişikliğe uğradığını, Bakanlar Kurulundan gelen
düzenlemenin alt komisyonda nasıl bir şekil aldığını tasarılara bakıldığı zaman
net bir şekilde görmek mümkündür. Burada ne baskıcı ne yönlendirmeci ne tek
tipçi bir yaklaşım kesinlikle olmadığını özellikle vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, tasarı çalışmaları sırasında yabancı ülkelerde örgütlenme ve
toplu pazarlık hakkının nasıl kullanıldığına ilişkin mevzuatlar da incelenmiş
ve görülmüştür ki toplu sözleşme, örgütlenme, uyuşmazlık hâli ve benzeri
konularda tek bir yöntemden bahsetmek dünyada da mümkün değildir.
Genel Kurul gündemine gelen
düzenlemenin neler getirdiğiyle ilgili burada arkadaşlarımız değerlendirme
yaptılar ama ana başlıklarıyla ben de ifade etmek istiyorum. Öncelikle, Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun adı toplu pazarlık sistemine uygun olarak
Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu olarak değiştirildi.
İkinci olarak tasarıda örgütlenme hakkının kapsamı genişletildi. Sendikaların
kuruluş, işleyiş prosedürleri kolaylaştırıldı. Bunun
yanında, katılımcı yönetim anlayışına uygun düzenlemeler gerçekleştirildi.
Toplu sözleşmenin kapsamı ve düzeyi yeniden belirlendi ve toplu sözleşmeden
kimler yararlanacak konusunda düzenlemeler yapıldı. Toplu sözleşmenin yapılma
zamanı ve geçerliliği, toplu sözleşme görüşmelerinde taraflarla ilgili yeni
düzenlemeler getirildi.
Ayrıca, mahallî idarelerde,
belediye ve özel idarelerde ihtiyari sözleşme düzenlemesi getirilmektedir.
Toplu sözleşme sisteminde
emekliler de bu sözleşmenin neticesinde tabii ki yararlanmaya devam
edeceklerdir.
Kamu Görevlileri Hakem
Kurulunun yapısı düzenlenmektedir.
Birçok düzenlemeyi içeren,
madde madde görüştüğümüzde hepimizin katkılarının yeniden Genel Kurulda da
alınacağı bir önemli düzenlemeyi huzurlarınıza getirmiş bulunuyoruz.
Burada değerlendirme yapan
arkadaşlarımız, grev hakkıyla ilgili bazı değerlendirmelerde bulundular;
kendilerine teşekkür ediyorum, saygıdeğer bir görüştür. Bu konuda, bildiğiniz
gibi, bütün partilerin katılımıyla yeni Anayasa çalışmalarımız devam
etmektedir. Özellikle “çalışanlar” kavramı çerçevesinde bu konunun Anayasa’da derli
toplu bir şekilde düzenlenmesinin yararlı olacağını, Çalışma Bakanlığı olarak
bunun yanında olduğumuzu bu vesileyle ifade ediyorum.
Diğer bir konu: Burada üç
büyük konfederasyonla birlikte çalıştığımızı ve aralarında en ufak bir ayrım
hissini uyandıracak bir çalışma içerisinde olmadığımızı net bir şekilde ifade
ediyorum. Buna konfederasyon başkanları da şahittirler, konfederasyon
yöneticileri de şahittirler. Her alanda talep ve ihtiyaçları konusunda Çalışma
Bakanlığının kendilerinin Bakanlığı olduğunu, onların Bakanlığın ortakları
olduğunu ve birlikte çalışacağımızı ifade etmişizdir. Ama burada uygulamaya
geçtiğiniz zaman, mutlaka üç konfederasyonu da memnun edebileceğiniz bir
atmosferi oluşturma şansınız yoktur. Yani ne kadar gayret ederseniz edin, bu
konuda yüzde yüz bir mutabakatı sağlamak mümkün değil.
O hâlde amacımız neydi?
Azami bir mutabakatı sağlama çabası içerisinde olduk. En çok da ihtilaf konusu
olan toplu sözleşmenin bağıtlanması, nasıl bağıtlanacak? Yani siz, bunu, şöyle
bir görüş ortaya… “Üç konfederasyon da imza atsın.” Yani bu görüşe hiç kimsenin
karşı çıkacağı inancında değilim ama bu şu demektir: Toplu sözleşme yapılmasın.
demektir. Yani nasıl üç konfederasyonun oturup da imza
atmasını gerçekleştireceksiniz? Birinin (a) dediğine, diğeri (b) diyecek. Yani bu yaşanan bir gerçek.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
“İsterse” dedik, zorla değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -Dolayısıyla burada mutlaka, işçi
konfederasyonlarında da olduğu gibi, toplu sözleşmeyi yapıyoruz. Kiminle
yapıyoruz? En çok üyeye sahip olan konfederasyonla yapıyoruz. Aynı şekilde
burada da memurlarla bu bağıtlamayı yaparken nihayetinde en çok üyeye sahip
konfederasyonla yapmak durumuyla karşı karşıyayız.
Şimdi, bu şu demek değil:
Dün başka bir konfederasyon en çok üyeye sahip idi, bugün başka bir
konfederasyon en çok üyeye sahip; yarın ne olacağını, kimse bunu kestiremez.
Dolayısıyla yasal düzenlemeleri burada şahıslara endeksli, sendikalara
endeksli, konfederasyonlara endeksli şekilde yapma şansınız yok. Yasa
milletimizin yasasıdır, yasa çalışanların yasasıdır, dolayısıyla bu objektivite
içerisinde bu düzenlemeyi yapmanız gerekiyor ki biz de buna hassasiyet
gösterdiğimiz inancı içerisindeyiz.
Komisyonda çok bekletildiği
ifade edildi. Biz Bakanlık olarak, evet, belki dört ayı
aşkın, beş aylık bir süredir -Bakanlık olarak- gönderdik ama şunu kabul edelim
değerli arkadaşlar: Kamu görevlileri sendikalarıyla ilgili toplu sözleşme
hakkının verilmesi ve Anayasa’ya uyum çerçevesinde yapılan bu düzenleme Kabinenin
neredeyse bütününü ilgilendiriyor yani bütçenin yüzde 28’ine tekabül eden bir
rakamdan bahsediyoruz, bir düzenlemeden bahsediyoruz. İster istemez
farklı görüşler var, farklı yaklaşımlar var, bu yönüyle bir zaman dilimine
ihtiyaç var idi. Ayrıca, tabii ki milletin iradesine, Parlamentoya gelince,
burada alt komisyona sevkini komisyon uygun buldu. Orada da milletvekili
arkadaşlarımız, muhalefetiyle iktidarıyla, uzunca bir süre bu konu üzerinde
çalışıldı, değerlendirildi ve sonucunda gelinen nokta, Komisyonda görüşülerek
Genel Kurula sevk edilmiş oldu ki alt komisyonda çok ciddi değişikliklerin
gerçekleştirildiğini de burada belirtmek istiyorum.
Yine, burada Sayın Başbakan
Yardımcımızın ifadelerine yer verildi. Ben şunu ifade edeyim: Sayın Başbakan
Yardımcımızın hangi ortamda bu ifadeleri kullandığını ben doğrusu bilemiyorum
ama burada -sorumlu olarak- sorumlu Bakan biziz. Burada, kesinlikle
konfederasyonlar arasında bir ayrımın, kayırımın olmadığını da belirtmek
istiyorum. Yani bir yerdeki bir siyasi konuşmanın bu kadar
önemli bir düzenlemeye paralel hâle getirilmesi, iç içe hâle getirilmesi ve
çalışmanın içerisinde olan bir Bakan olarak, hiç, Sayın Başbakan Yardımcımızın
bana bu konuyla ilgili en ufak bir telkini, en ufak bir tavsiyesi, en ufak bir
ifadesi olmaz iken, bir siyasi konuşmanın da yasanın bütününü kapsıyor, yasanın
bir bölümünü kapsıyormuş gibi, yasaya müdahilmiş gibi değerlendirilmesi doğru
değildir diye düşünüyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Ama düzeltmesi olmadı Sayın Bakanım. Kamuoyunda yer aldı, düzeltme yapmadı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığım yasa
tasarısının ülkemize, milletimize, tüm kamu çalışanlarımıza hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, yüce heyeti
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde
şahısları adına Sayın Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Sayın Erdoğan, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz tasarı demokratik sendikacılıktan hiçbir iz
taşımamaktadır. Her şey, iktidarınız döneminde oluşturduğunuz sarı sendikaya
göre dizayn edilmiştir. Sarı sendikanın nasıl
oluşturulduğunu cümle âlem bilmektedir ama tekrar etmek gerekirse: Yandaş
olmayan sendikalara üye olan hiçbir kamu görevlisinin hiçbir talebi iktidarınız
tarafından yerine getirilmemektedir. En küçük bir talepte bulunan kamu
görevlisine dahi önce hangi sendikaya üye olduğu sorulmakta, eğer yandaş
sendikaya üye değilse yandaş sendikaya üye olunmadan talebinin yerine
getirilemeyeceği kibarca söylenmektedir. Bu da AKP’nin ileri demokrasi
uygulamalarından birisi olsa gerektir.
12 Eylül 2010 tarihindeki
Anayasa değişikliğine bağlanan bugün görüşmekte olduğumuz tasarı bir buçuk
yıldır Meclis gündemine getirilmemiştir. Bunun sonucu olarak, yıllardır ilk
defa, kamu görevlileri ve emeklileri yılın birinci yarısında almaları gereken
maaş zammını alamamışlardır. Memur maaşlarında yapılacak cüzi artışlar belki
sizin için bir şey ifade etmeyebilir, size göre bunlar küçük paralar olabilir
ama bütün kamu görevlileri için, o sizin küçük gördüğünüz paralar büyük önem
taşımaktadır; kıt kanaat geçinen dar gelirli insanların bu küçük paralara
ihtiyacı vardır.
İyi, hoş; kamu görevlileri
maaş zamlarını alamasalar da sizin güzel hediyelerinizi yılbaşından bu yana
almaya devam ediyorlar. Yılbaşından bu yana kaç defa olduğunu unuttuğumuz
akaryakıt zamları, ikinci hediyeniz olarak elektrik zamları, eksik kalmasın
diye ilave ettiğiniz yüzde 18’den fazla olan doğal gaz zammıyla, zaten
alacaklarından çok fazlasını peşinen ödemiş oldular.
Şimdi Hükûmet, bu kanun
çıktıktan sonra Memur-Sen’i çağıracak, diyecek ki: “Gelin arkadaşlar, size
öngördüğümüz enflasyona göre 3-5 kuruş verelim.”
Buradan Hükûmete sormak
istiyorum: Köylünün üretim maliyetlerinin içerisinde, sanayicinin üretim
maliyetlerinin içerisinde enerjinin payı nedir? Memurun tüketim kalıbı içerisinde
enerjinin payı nedir? Bunlar enflasyonu hiç mi etkilemeyecektir?
Bütün bu enerji zamlarından
sonra dış politikada “sıfır sorun”dan “sırf sorun”a gelen, eğitimde evlere şenlik bir konuma gelen
iktidarın hiçbir öngörüsü tutmamışken enflasyondaki öngörüsü nasıl tutacaktır?
Değerli milletvekilleri,
eskiden Türk siyasetinin en önemli tartışma konusu “Orta direk ne olacak?”
meselesiydi. Sayenizde yandaş paylaşımına katılan zenginler ve bu paylaşıma
katılmayan diğer garip gureba kaldı. Eskiden memurlar
orta direğin en önemli unsuruydu; artık “orta direk” diye bir şey kalmadı,
memurlar da garip gurebanın ta kendisi oldu. Şimdi bu
garip gurebaların yaşama şartları asgari
ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak hâle gelmiştir. Oluşturduğunuz ileri
demokrasi ortamında da maalesef haklarını arayabilme imkânı kalmamaktadır.
Tasarıya tümüyle göz
attığımızda, Hükûmetle sarı sendika görüşecek, diğer sendikalar bu görüşmeye
figüran olarak katılabilecekler. Sözleşme imzalama noktasında ise, yine
sözleşme Hükûmet ile yandaş sendika arasında imzalanacak ama diğer sendikaların
herhangi bir itiraz hakkı bulunmayacaktır. Bu tasarıda demokratik birtakım
unsurlara da hiç olmazsa yer verilmesi önem arz etmektedir.
Bakın, burada sizin
çoğunluğunuzla çıkartılan kanunlar ile ilgili olarak ana muhalefet partisinin
Anayasa Mahkemesine gitme hakkı bulunmaktadır. Ama görüşmekte olduğumuz
tasarıda hiç olmazsa ikinci ve üçüncü sendikaya Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna
itiraz etme hakkı bari verilmelidir. Tabii, bir başka garabet de Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun oluşturulma biçimidir. Böyle bir taksimi kurt
yapmaz kuzulara şah olsa bile.
Velhasıl, neresinden
bakarsak bakalım, bu tasarı, kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını
çözecek ve gözetecek bir tasarı değildir. Zaten kamu görevlilerinin tek
sıkıntısı da mali ve sosyal haklar değildir. Bir defa, bu iktidar döneminde
ortaya çıkartılan 4/C’liler ve taşeron şirketler
üzerinden çalıştırılmakta olan çağdaş köleler hakkında hiçbir çalışma ve çözüm
üretme iradesi Hükûmetin gündeminde dahi yoktur. İktidar taşeron üzerinden
eleman çalıştırmakta, bu suretle hem gençlerimizin memuriyet güvencesinden
yararlanmasını engellemekte hem de taşeronluk yapan yandaşlarına kaynak aktarılmasını
sağlamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
taşeron sistemiyle kamu hizmetlerinin karşılanması, bir defa, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na aykırıdır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre,
devletin işleri memurlar eliyle gördürülür. İkincisi, taşeron sistemiyle kamu
hizmetlerinin karşılanması uygulaması kamu personeli seçme sisteminin
dışındadır. Bu şekilde istihdam edilen vatandaşlarımızın iş güvencesi yoktur,
sendika hakkı yoktur.
Özetlersek, ücretlendirme
sistemiyle, atama biçimiyle, işine son verme yöntemiyle, bu çağdaş bir kölelik
sistemidir. Bu vesileyle şunu da açık yüreklilikle ifade etmek isterim ki
Milliyetçi Hareket Partisi her türlü köleliğe karşıdır. Bu sebeple, iktidar
ortağı olduğu dönemde adaletli bir yöntem olması sebebiyle bütün kamu
personelinin merkezi sınav sistemiyle atanması yönteminin dikkatle uygulayıcısı
olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi iktidar olduğunda ilk uygulayacağı şey de
AKP icadı çağdaş kölelik sistemine son vermek olacaktır.
Çağdaş köleliğin kamudaki
bir başka uzantısı da 4/C’li personellerdir. 4/C’lilerin dramına da derhâl çözüm getirilmelidir. Kamu
görevlilerinin yapması gereken hizmetleri layıkıyla yerine getiren bu
vatandaşlarımız, aynı işi yapmalarına, aynı mesaiyi harcamalarına rağmen aynı
özlük haklarına sahip değillerdir. Bu iş gücü adaletsizliği 4/C’li vatandaşlarımızın ekonomik adaletsizliğe de maruz
kalmasına sebep olmaktadır. Sendikalı insanların hakkını dahi vermekten kaçınan
iktidarın, maalesef çağdaş kölelik sisteminin bir parçası olarak nitelendirdiğimiz
bu vatandaşlarımızın hak, hukuk ve sorunlarına seyirci kalması bizim için
yadırganacak bir durum da değildir esas itibarıyla.
Buradan iktidara
tavsiyemiz, bu memleketin en önemli kaynağı olan insan kaynağını doğru
kullanmasıdır. Kendisi memur güvencesinden faydalanamayan, düşük gelirlerle
çalıştırılan, sonuç itibarıyla kendi mutlu olmayan bu çağdaş kölelerin hizmete
ihtiyacı olan vatandaşlarımıza sağlıklı bir hizmet vermeleri de mümkün
değildir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
yine gençlerimizi ilgilendiren en önemli sorunlardan bir tanesi de kamu
personel alımı sınavlarının şeffaflaştırılmasıdır. Kamu personel alımı
sınavlarında yapılan yolsuzluklar, haksızlıklar ve şaibeler gençlerimizin
devlete olan güvenini sarsmaktadır. Bunun en son örneklerinden bir tanesi de
İçişleri Bakanlığınca yapılan kaymakam adaylığı mülakat sınavı sonuçlarının
sınavdan yirmi gün sonra ilan edilmesidir. Yani bir mülakat sınavının sonucunun
yirmi gün niye bekletildiği bu sınava giren hiç kimse tarafından anlaşılamamıştır,
bizim tarafımızdan da anlaşılamamıştır.
Değerli arkadaşlar,
sözlerime son verirken Hazreti Ömer’in bir sözünü Hükûmete ve iktidar
milletvekillerine hatırlatmak istiyorum. Hazreti Ömer diyor ki: “Çalışanın
hakkını alnının teri kurumadan veriniz.” Siz de lütfen, kul hakkına da taalluk
eden memurların emeklerinin karşılığını verin. Memurların ve kamu
çalışanlarının haklarını gasbederek bir yere
varamazsınız.
Bu kanunun bütün kamu
görevlilerine hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Sayın milletvekilleri,
şimdi İç Tüzük 81 ve 91’inci madde hükümlerine göre yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sırasıyla sisteme girmiş
olan arkadaşlarımıza söz vereceğim.
Birinci sırada Sayın Işık,
Kütahya Milletvekilimiz.
Buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen
ülkemizdeki devlet memurlarının ne kadarı, hangi sendikalara üye durumdadırlar?
Sayın Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın, daha bu kanun tasarısı Meclis
gündemine gelmeden anlaşma yapılacak sendikayı kamuoyuna ilan etmiş olmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz? Bakanlar Kurulunun bir üyesi olarak bu görüşe karşı
çıktınız mı?
İki: Dünyada başka bir
ülkede böyle bir kanun örneği var mı? Varsa hangi ülke veya ülkelerde bu tür
bir kanun vardır? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Işık.
Sayın Aslanoğlu, İstanbul
Milletvekili…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, yaşa takılanlar -haykırıyorum size- bu insanlar aç,
iş bulamıyor. Allah yazgısı değil, üç senelik geçici bir süre için ya bir avans
verin ya asgari ücretten bir maaş bağlayın, ileride mahsup edin. Bu insanlar aç
ama siz hep duyarsız kalıyorsunuz. Bu insanlar iş bulamıyor, aş bulamıyor,
çocuklarını okula gönderemiyorlar ama siz çok duyarsızsınız, Sosyal Güvenlik
Kurumu çok duyarsız. Çaresiz insanlara çözüm bulmak gibi hakikaten bir fikriniz
yok. Biz bunu defalarca söylüyoruz, hep duyarsız kalıyorsunuz.
İki: Şeker fabrikalarında
çalışan, üç ay çalışan insanlar acaba yüz yaşında mı emekli olacak? Bunlara bir
çözüm düşünüyor musunuz?
Üç: 4/C’liler
yılda bir defa işsiz kalıyor. Bunlar aynı işi yapıyorlar. Bunlara bir çözüm
bulacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tanal,
İstanbul Milletvekili…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
Daha önceki yasada sendika
üyeliği ödeneği konulmuştu. Bu, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu
sefer, Anayasa’yı şaşırmak için mi sendika ödeneği yerine toplu sözleşme
ikramiyesi konulmuş durumda? Bu, Anayasa’yı arkadan dolanarak hileli bir davranış
değil mi?
Sayın Lütfi Bey Fransa’dan,
bazı ülkelerden örnek verdi, dedi ki: “Buralarda sendika yok. Bakın bize,
sendika kuruyoruz.” Doğru. Sendika ne için kuruluyor? Yani sendikaya zorlayan,
çalışanı zorlayan sebepler nedir? Sefaletin altında bir ücretle Türkiye’de
insanlar çalıştırıldığı için sendikaya ihtiyaç duyulmuştur. Buyurun,
Fransa’daki çalışanlarla ilgili yasayı getirin, burada toplu olarak “Evet.”
diyelim; Almanya’daki yasayı getirin, toplu olarak “Evet.” diyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt,
İstanbul Milletvekilimiz…
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben, Maliye Bakanım
buradayken bir şey sormak istiyorum: Adalar ilçesi, Büyükada Maden
Mahallesi’nde bulunan 32 pafta 59 adada 3.400 metrekare arazi maliye
arazisidir, şu anda metruk hâldedir. Bunca talebe rağmen, Millî Emlak, halkın
kullanımına açık tesis yapılması için araziyi devretmemektedir. Aynı Millî
Emlak, Ataşehir’de Manolya Eğitim Kurumlarına
binlerce metrekare araziyi hemen devretmiştir. Adalar halkının talebi, bir an
önce arazinin halkın kullanımına ve spora açılması, ayrıca adı Ada’yla ve
futbolla özdeşleşmiş, Türk futboluna büyük hizmetleri olan Lefter
Küçükandonyadis’in adının tesise verilmesidir.
Yaşarken değerini bilemediklerimizin öldükten sonra bari değerini bilelim,
anılarına saygı gösterelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Öğüt.
Antalya Milletvekilimiz
Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, az önce Sayın
Aslanoğlu söyledi, bizim bu yaştan dolayı emekli olamayanlarla ilgili kanun
teklifimiz var, buna destek olmayı düşünür müsünüz?
İkincisi: Sayın Bülent Arınç’ın sözünü siyasi bir konuşma olarak nitelediniz,
biraz hafiflettiniz; sanki bunun arkasında duruyorsunuz gibi bir sonuç çıktı.
Kendisi henüz bize bir yalanlama… Bu konuda beyan bulamadığımı ben söylemiştim.
Bu masum bir şey değil, bence onu kendisinin hafifletmesi lazım. “Sizin bunu
hafife almanız sendikalardan sorumlu bir Bakan olarak, doğru mudur? Savunuyor
musunuz?” diye soruyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Günal.
Sayın Özel, Manisa
Milletvekili…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, çalışma yaşamını doğrudan ilgilendiren böylesi bir
kanun metninin Meclis Başkanımız tarafından Plan ve Bütçe Komisyonuna
gönderilmesi, dolayısıyla da meselenin esas uzmanlarının yer aldığı Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna gönderilmemiş, orada tali komisyon
olarak ele alınmış olmasının ve bizim Komisyonumuzda da maddeleri üzerinde görüşülmemesinin
iktidar partisinin oylarıyla sağlanmış olmasının sağlıklı bir durum olduğunu
düşünüyor musunuz? Komisyon Başkanı da, sizler
de, Komisyonda “Bu Komisyonun ana komisyon olması gerekirdi.” ifadenizi Genel
Kurulda da tekrarlayacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –Teşekkürler.
Sayın Erdoğan, Muğla
Milletvekili…
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, beş ay yirmi
dokuz gün çalışan, her türlü sosyal ve sendikal haktan yoksun bulunan mevsimlik
işçilerle ilgili bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz? 4/C’lilerle
ilgili bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz? Yine, görüşmekte olduğumuz
tasarıda oluşturulan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu, tamamen Hükûmetin güdümünde
bir kurul durumunda gözükmektedir tasarıda. Bu kurulun kamu görevlilerinin
sorunlarını çözebileceğine samimi olarak inanıyor musunuz? Bunu merakla
bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Adıyaman Milletvekili Sayın
Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, tabii,
grevsiz toplu sözleşme, aslında, bir bakıma, hem halkı hem de bizi
kandırmaktır; grevsiz toplu sözleşme olmaz. Kaldı ki şu an kamuda çalışanların
çoğu taşeron işçisi oldu. Kamuda ne kadar taşeron işçisi çalışıyor? Zaten
bunların sendika hakkı yoktur. Yakın bir gelecekte kamuda çalışan memurların
çoğu da taşeronlaşacaktır. Örneğin, Sağlık Bakanlığına bağlı çalışanların çoğu
bu kamu hastaneler birliği yasası geçtiğinde, yürürlüğe girdiğinde sözleşmeli
olacaktır, dolayısıyla sendikal haklarını da kaybedeceklerdir. Yani burada
artık vatandaşı kandırmaktan vazgeçin. Sizin bu dönemin sonunda muhtemelen
grevli, daha doğrusu sendika hakkı elde edecek olan kamu çalışanı
kalmayacaktır.
Yine, bölgeniz olan
Siverek’te, biliyorsunuz, nevruzda yaşları yetmiş olan insanların çoğu
tutuklandı…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Fırat.
Sayın Atıcı, Mersin…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz burada
kamu çalışanlarının haklarını konuşuyoruz. Diğer yandan, Osmaniye’de insan
hakkı ihlalleri devam ediyor. İnsanlar orada açlık grevindeler ve her gün ölüme
yaklaşıyorlar. Dört gündür Adalet Bakanına ulaşamıyorum, telefonlarıma çıkmıyor.
İnsan hayatından daha önemli hiçbir şey olamaz. Belki vicdan sahibi birisi
benim sesimi duyar diye söz aldım.
Konumuza gelince: Sayın
Bakan, halkımız yüzde 49 oyla size yürütme görevi verdi, yetmedi yasamayı ele
geçirdiniz. Kendi milletvekillerinizin bile özgür iradeleriyle davranmalarını
engellediniz, ipotek koydunuz. Sizin tabirinizle tam bir vesayetçi oldunuz.
Yürütme ve yasama da yetmedi, Ak yargı oluşturdunuz, Ak basın oluşturdunuz, Ak
sendika oluşturdunuz. Tam bir Makyavelist yaklaşımla,
hedefe ulaşmak için her şeyi feda etmekten çekinmiyorsunuz. Allah aşkına,
nereye gidiyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Kaplan… Yok.
Sayın Bayraktutan,
Artvin Milletvekili…
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Anayasa’nın
53’üncü maddesinde yapılan değişiklik uyarınca “Toplu sözleşme hükümleri
emeklilere de yansıyacak.” diye bir hüküm var. Ancak, tasarıda emeklilerin
sendika kurabilmeleri, sendikalara üye olabilmeleri veya toplu sözleşme
görüşmelerine katılabilmeleri yönünde herhangi bir düzenleme yer almamaktadır.
Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Ekşi, İstanbul
Milletvekili…
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Gazeteciler
Sendikası Başkanı Ercan İpekçi’nin basın üzerindeki baskıları aktif şekilde
protesto etmesine kızan Sayın Başbakanın bu duygularını açıklamasının ardından,
Anadolu Ajansındaki TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) üyelerinin istifaya
zorlandığı ve bir sarı sendika kurdurulmak istendiği bilinmektedir.
Bu gerçek ışığında Sayın
Bakana sormak istiyorum: Son iki ayda Anadolu Ajansındaki Türkiye Gazeteciler
Sendikası üyelerinden kaçı istifa ettirilmiştir?
İkinci soru: Aktif
gazetecilerin iktidarınız döneminde kaldırılan yıpranma payını iade etmeyi
artık düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ekşi.
Tokat Milletvekili Sayın
Düzgün… Yok.
Elâzığ Milletvekili Sayın
Erdem…
ENVER ERDEM (Elâzığ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Elâzığ
Belediyesinde yaklaşık 1.150 pür emanet işçi çalışmaktadır. Bu işçilerden bir
kısmı üç aydır, bir kısmı dört aydır, bir kısmı daha fazla süredir maaşlarını
alamamaktadır. Bu sorunlarını basın yoluyla gündeme getiren bu işçilerin
işlerine son verilme noktasında birtakım girişimler olduğunu duymuş
bulunuyorum. Bu konuda gereğini yapmanızı arz ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür
ederim.
Sayın Bakan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Bize
sıra gelmedi mi?
BAŞKAN – Hayır, daha size sıra çok.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI
FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Soru soran değerli
milletvekili arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.
Öncelikle mevcut
konfederasyonların rakamsal olarak verilmesi istendi. Konfederasyonların toplam
üye sayıları; Memur-Sen 505.378, Türkiye Kamu-Sen 394.497, KESK 232.083,
Birleşik Kamu-İş 26.422, DESK 4.146, BASK 3.627, Hak-Sen 3.499 şeklinde.
Şimdi, burada yine Sayın
Başbakan Yardımcımızla ilgili bir iki soru var.
Değerli arkadaşlar, ben
şunu ifade ettim: Bu yasadan sorumlu bakanlık Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı. Birçok milletvekili arkadaşımızca, bakan arkadaşımızca bu ve benzer
birçok konuyla ilgili değerlendirmeler yapılıyor ama bu değerlendirmelerin
hangi ortamda, hangi amaçla yapıldığını doğrusu ben bilemiyorum, bunu
söylüyorum ben. Ama bizim uygulamalarımızda bir yanlışın, bir kayırmanın, bir
farklı bakışın, birini öne, birini arkaya itecek bir düzenlemenin -bir çalışma
ortamında- yaşanmadığının konfederasyonlar en canlı şahitleridir, en iyi onlar
bilmektedirler. Dolayısıyla, Sayın Başbakan Yardımcımız kendileri bir açıklama
yaparlar ama bize dönük, bu yasanın bugüne, bu noktaya gelişine kadar en ufak
bir tavsiye dahi yapmadığını açıkça ifade ediyorum, böyle bir şey söz konusu
değil.
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Görüşlerine katılıyor musunuz Sayın Bakan?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Diğer konu, bu sendika üyeliği primi toplu
sözleşme ikramiyesi olarak şu anda yer almakta. Buradaki amacımız gayet açık,
açıkça ifade ediyoruz, sendikacılığı, örgütlenmeyi teşvik etmek istiyoruz. Yani
konuşurken örgütlenmenin teşvik edilmesi ifade ediliyor. Örgütlenmenin teşvik
edilmesiyle ilgili olarak kamuda, bu düzenleme, “Toplu sözleşme ikramiyesi”
şeklinde yer almaktadır.
Diğer bir konu, yaştan dolayı emekli olamayanların durumu. Mevlüt Bey bunu sık sık soruyor,
Milliyetçi Hareket Partisi de böyle bir kanun teklifi verdiğini söylüyor.
Değerli arkadaşlar, ben bir
kez daha ifade ediyorum: Tabii ki bu, önemli bir yaklaşımdır. Siz eğer “Prim
gününü doldurup yaşını doldurmayanları emekli edelim, borçlanma sağlayalım,
emekli olsunlar.” gibi bir…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Çare, çare Sayın Bakan, bir çare?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) –
Müsaade eder misiniz…
Türkiye sosyal güvenlikte
çaresizliğe sevk edildiği için reformunu yaptı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Bir geçiş süreci…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Reformun da ana kriteri
yaştır. Siz, eğer…
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Hangi reform?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Rahmetli Bülent Ecevit Bey’in yaptığı altmış
yaş ve bizim hep birlikte yaptığımız, sizin de Anayasa Mahkemesine itiraz
etmediğiniz altmış beş yaş. Doğru bulduğunuz, akılcı bulduğunuz düzenlemeler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sistemi zedelemeyin Sayın Bakan, sistemi zedelemeyin ama aç
insanlara bir çözüm bulun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Şimdi, bakınız, emeklilik prim gün sayısını
doldurup siz insanların gerekli yaşa gelmedikten sonra emekliliğini
istiyorsanız sistemi bozuyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır, bozmayın efendim.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ben şimdi size onu soracaktım. Böyle güzel bir
teklifiniz varsa sistemin ana kriterlerini bozmayacak
bunu sizlerle konuşmaya hazırız, çözümden de yanayız ama sistemi bozacaksınız
millete gidip siz de dert anlatınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Ama siz çözüm bulma yerine hep reddediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Biz hazırız, sizin görüşlerinizi almaya
hazırız. Teklifinizi getirin, alalım efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Peki.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, bu bir sorundur, sorunu çözme noktasında olan
sizsiniz; biz fikirlerimizi söylüyoruz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – İşte biz -müsaade eder misiniz- sorunu
çözmüşüz, açık söylüyorum ve bütün vatandaşlarımızı…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sağlık hizmeti alamıyorlar Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - …75 milyonu genel sağlık sigortası kapsamına
almışız. Bu kadar net söylüyorum.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sağlık hizmeti alamıyor, primini ödemiş.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani bu bahsettiğiniz vatandaşlar bugün prim
ödemiyorlarsa bir şekilde sosyal güvenlik sistemine dâhildirler. Ya cüzi bir
prim ödeyerek ya prim ödemeyerek bir şekilde sosyal güvence altındadırlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Türkiye’deki muhtarların hiçbirisi sağlık yardımı alamıyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakın, sistemi iyi incelemenizi istiyorum.
Mutlak surette diyorum, sistem öyle kurgulanmış ki 35 TL prim ödeyerek de
sağlıktan yararlanabilirsiniz, hiç prim ödemeden de yararlanabilirsiniz; 76 TL
ödeyerek de yararlanabilirsiniz, 211 TL ödeyerek de yararlanabilirsiniz.
Sistemi bir bütün olarak ele aldığınız zaman bir sıkıntının olmadığını
göreceksiniz.
AHMET TOPTAŞ
(Afyonkarahisar) – Sıkıntıyı çekenler biliyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, bu yasanın Komisyon olarak Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna gelmesi gerektiği şeklinde Komisyonda
çokça tartıştığımız bir soru var. Yani bizim Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu direkt
çalıştığımız komisyon. Bizimle ilgili yasalar geldiği zaman tabii ki öncelikli
olarak, asıl komisyon olarak, ana komisyon olarak orada görüşülmesini doğru
buluruz fakat burada -az önce kürsüden de söyledim- bütçenin yüzde 28’iyle
ilgili karar ve mali konulardan dolayı Meclis Başkanlığımız böyle takdir etmiş.
Yani Çalışma Bakanlığının veya bizlerin özel bir gayreti neticesinde bu sevkin Plan
ve Bütçe Komisyonuna yapılmış olmadığını belirtmek istiyorum. Şimdi, bugüne
kadar da bu yasayla ilgili, yani 4688’le ilgili gelen düzenlemelerin çoğu 5 kez
gelmiş; 5’incisi bu, 4’ü Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş.
Bu mevsimlik tarım
işçileriyle ilgili METHİP Projesi var biliyorsunuz. Bunların çalışma
koşullarını iyileştirmeye dönük projemiz şu anda uygulamada ve bununla ilgili
kaynak tahsisleri valiliklerimize yapılmış durumda. Valiliklerimiz gerek
konaklama gerekse bütün sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenleme
imkânlarına sahipler. Bir yerde sorun yaşanıyor ise milletin vekilinin görevi o
yaşanan sorun alanlarını tabii ki idareye bildirmektir, yönetime bildirmektir.
Biz de bu bildiriminiz çerçevesinde aksaklıkların giderilmesi konusunda her
zaman hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum.
4/C’lilerle
ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı. Onunla ilgili, bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz dönem içerisinde bazı iyileştirmeler yaptık. O iyileştirmeleri
ilgili arkadaşlarımıza yazılı olarak takdim edeceğimi belirtiyorum.
Bir diğer konu, grevsiz
toplu sözleşme olur mu? Olur. Anayasa’nız böyleyse, böyle olur. Mevzuatınız da
bu Anayasa çerçevesinde düzenleniyor. Çok güzel bir çalışma yapıyor
arkadaşlarımız. Dün de Bursa’da yine Anayasa Platformu çerçevesinde çalıştılar.
Artık, inanıyorum ki kısa süre içerisinde masa başına dönerler; hızlı bir
şekilde, yeni anayasa ele alınırken tüm bu çalışma hayatıyla ilgili sorunları
da içeren bir düzenleme gerçekleştirilir.
Taşeron işçilerle, alt
işverenin yanında çalışan işçilerle ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bir
kere, bu konuda emeğin sömürüsüne hep beraber karşı olduğumuzu belirtmek
istiyorum. Burada emek sömürüsünü engellemeye dönük, alın terinin hakkını
vermek adına, İş Kanunu’nun 2’nci maddesi başta olmak üzere, taşeron işçi
dernekleriyle yaptığımız görüşmeye sadık kalarak bir düzenlemeyi huzurlarınıza
getireceğimizi belirtmek istiyorum.
Osmaniye’de bir açlık
grevinden bahsetti arkadaşlarımız. Daha ayrıntılı şekilde iletilirse
ilgileneceğimizi ve konunun ne olduğunu bilmediğimiz için şu anda bu cümleyle…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Bakan, raporum Adalet Bakanlığındadır şu anda.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim “Ülkenin şurasını ele geçirdiniz,
şurasını ele geçirdiniz.” şeklinde bir yaklaşım… Bilemiyorum, yani buraya gelen
milletvekillerinin milletin oylarıyla geldiğini bilmiyor muyuz? Milletin
oylarıyla gelmişiz. Onun için “Ne olacak yani bunun sonu?” diye soruluyor.
Belki de “‘Ak Türkiye’ olacak” desek daha doğru olur diye ben ifade ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu, bu soru çerçevesinde cevaplamak zorunda
kaldım çünkü çok ağır ithamlar kanımca, hak etmediğimiz ithamlar diye
düşünüyorum.
Emeklilere sendika hakkının
yine bir anayasal sorun olduğunu belirtmek istiyorum.
Türkiye Gazeteciler
Sendikasıyla ilgili bir dosya gazeteci arkadaşlar tarafından bana iletildi. Kaç
istifa var şu anda bilgim yok ama bilgiyi alıp Çalışma Bakanlığından yazılı
olarak sizlere ileteceğim.
Yıpranma payı Bakanlığın
bir tasarrufu, Bakanın bir tasarrufu, Hükûmetin bir tasarrufu değil. Bu
düzenleme yapılırken Bilim Kurulunun, Üniversitenin bize iş kollarındaki veya
çalışma hayatındaki riskli işlerle ilgili ve o alanlarda çalışanlarla ilgili
yapmış olduğu bilimsel bir değerlendirmenin neticesinde milletvekillerinin de
yıpranma payı ve gazetecilerin de yıpranma payı kaldırılmış idi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu konuda yine gazeteci arkadaşlarımız bir
dosyayı Sayın Başbakanımıza iletmişler. Sayın Başbakanımız bana bu dosyayı
ilettiler, üzerinde şu anda yine Bilim Kuruluna çalışma yaptırıyoruz. Eğer risk
söz konusu ise bu konuda gerekli düzenlemeyi yapabileceğimizi ifade etmek
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Efendim, Sayın Bakan soruları geçiştirmekle meşgul.
Sayın Bakanım, Osmaniye’yle
ilgili hem Büyük Millet Meclisine hem Adalet Bakanlığına çok detaylı bir rapor
sunduk bundan bir hafta önce. Bakın, orada insanlar ölürse bunun sorumluluğu
artık Hükûmettedir, bunu da kayda geçirmek istiyorum.
İki: “Genel sağlık
sigortası herkesi kapsıyor.” dediniz. Bugün, bir soru önergesi verdim, lütfeder
incelerseniz, Bursa’nın Çekirge Devlet Hastanesi Aciline başvuran ve ölen bir
Mersinli yurttaşımızın evine takip gönderilmiştir. “Eğer borcunu ödemezse icra
takibi başlatılacaktır.” diye yazıyor bir başhekim imzasıyla. Konuyu biz
yeterince inceliyoruz, lütfen, siz detaylı inceleyin Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Atıcı.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama…
Tasarının tümü üzerinde
görüşmeler tamamlanmıştır.
Oylamadan önce bir yoklama
talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Çam, Sayın Ediboğlu, Sayın Kuşoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Kurt,
Sayın Özel, Sayın Tanal, Sayın Atıcı, Sayın Çıray,
Sayın Erdemir, Sayın Toprak, Sayın Akgöl, Sayın Toptaş, Sayın Ekşi, Sayın Bayraktutan, Sayın Yalçınkaya, Sayın Demiröz, Sayın Çetin.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi, on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati : 17.19
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Fatih ŞAHİN (Ankara)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
200 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, efendim, milletvekillerimizin sorduğu bir soruya Sayın Bakan -”Ne
olacak yani bunun sonu?” diye soruluyor- “belki de Ak Türkiye olacak.” demek
suretiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini bir parti sıfatıyla tanımıştır. Öncelikle
bunu kınıyorum. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanıdır. Dolayısıyla, eğer
böyle bir niyetiniz varsa, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir parti devletine
dönüştürme gibi bir niyetiniz varsa çıkın bunu açıklayın ama bu devletin adı
Türkiye’dir, hiç kimse değiştiremeyecektir. Bunu da siz de biliniz böyle. O
bakımdan, bunun tutanaktan çıkartılmasını, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin
bakanıysanız bu ifadenizin buradan çıkartılmasını talep ediniz ve Türkiye’ye
yaptığınız bu haksızlıktan dolayı milletimizden de özür dileyiniz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkan, ben de aynı konuda bir beyanatta bulunmak istiyorum.
Sayın Bakan “Ak sendika, Ak
yargı, Ak basın” tabirine “Evet, bunların nedeni Ak Türkiye’dir.” diyerek
aslında kendi yaratmış oldukları “Ak basın, Ak sendika, Ak yargı”yı
kabullenmiş bulunuyor, bunu ifade etmiş bulunuyor. Tutanaklara bu şekilde
geçmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.
Ayrıca bunu da kınıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, Sayın Bakan bu konuda bir mecaz ifade kullanarak “Türkiye’nin
yüzünü ak edeceğiz.” anlamında bir ifade kullanmıştır. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Tevil
götürmez bu, Mahir Bey yahu.
BAŞKAN – Bir dakika
efendim… Bir dakika lütfen… Bir dakika…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Dolayısıyla, buradan bir parti devleti çıkarmak ancak zorlamayla olur efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) - Sayın Ünal, bırakın Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN – Teşekkürler.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Zorlayan da Sayın Bakanın kendisi. Yakışmıyor Sayın Bakan. Siz Türkiye
Cumhuriyeti’nin bakanısınız, Ak Türkiye’nin değil.
BAŞKAN – Sayın Bakan, bir
şey söylemek ister misiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, tutanakları ben rica ediyorum.
Tutanakları alıp üzerinde konuşmayı daha doğru buluyorum çünkü hepimizin
sorumluluğu var. Ağzımızdan çıkanın sahibiyiz. Sizin ifade ettiğiniz gibi bir
anlam, bizim, bırakınız düşünmemizi, ifade etmemizi, hayalimizden bile geçmez
ama burada dedim ki özellikle: Öyle bir haksızlık yapılıyor ki yani burada
bütün kurum ve kuruluşlarımıza bir sıfat takılıyor. Yani bu arkadaşlarımız
işte, “Ak yargı” derken, “Ak basın” derken, ak bilmem bir sürü şey sayarken
doğru mu dedi? “Ak Türkiye mi yapıyorsunuz?” dedim yani.
OKTAY VURAL (İzmir) –
“Olacak desek daha doğru olur.” diyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani,
müsaade eder misiniz… Bu tutanağa, alıyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Sizden önce Türkiye yok muydu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Yani, bunları, bu soruya katılmadığımı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Bakanıyım. Türkiye’de yaşamaktan ve
Türkiye’nin bir bakanı olmaktan gurur duyuyorum.” demiyorsunuz, “Ben herkesin
Bakanıyım.” diye demiyorsunuz da burada tevil yapmaya çalışıyorsunuz Sayın Bakan?
Sizden bunu bekliyorum.
BAŞKAN – Sayın Vural…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu, tevil filan değil; bu, insanların
geçmişiyle izah edilecek olan bir şeydir. Bir cümleyle bir kişinin bu şekilde
kendisini tavsif etmesini ben hiç yeterli bulmuyorum. Bizim ömrümüz “Türkiye,
Türkiye” diye, “Türkiye Cumhuriyeti” diye diye gelmiştir. Siyasi hayatımız,
geçmişimiz de böyledir yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ak
Türkiye’yi kara Türkiye’ye çevirdiniz. Siz ancak kara Türkiye yapabilirsiniz,
siz ancak kara Türkiye’yi oluşturuyorsunuz, karartıyorsunuz herkesi.
BAŞKAN – Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine geçiyoruz.
Birinci bölüm 1 ile 18’inci
maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
gruplar adına birinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan
Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 200 sıra sayılı Tasarı’nın
birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 12
Eylül anayasa değişikliğiyle getirilen ve kamu görevlilerine toplu sözleşme
hakkını düzenleyen bu kanun tasarısı, on sekiz aylık bir ayak sürümeden sonra
nihayet Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmeye başlandı ve 23 Ocaktan bu
yana da yaklaşık yetmiş gün geçti ve Hükûmet görüşmeleri yavaşlattı.
Referandum öncesi ve sonrası AKP İktidarı ve yandaşları parlak
laflarla öyle bir tablo çizdi ki anayasa değişikliğiyle birlikte her şey güzel
olacaktı, ileri demokrasi gelecekti, ekonomik, sosyal sorunlar çözülecekti,
Türkiye’nin önü açılacaktı, sendikal haklar geliştirilecekti, kamu
çalışanlarına toplu görüşme yerine toplu sözleşme hakkı verilecekti ve bu
haklar uluslararası standartlara yükseltilecekti; hatta yürütülen kampanya
sırasında bir sendika başkanı “Kendi nikâhımda bile böylesine rahat ‘evet’
diyememiştim.” diyerek yandaşlığı zirveye çıkarmıştı ve bazı kamu çalışanı
temsilcileri de ve bir kısım odaklar “Yetmez ama evet”çi
kervanına katılmıştı.
Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu parlak vaatlere karşın bu yüce Mecliste millete ne demiştik?
AKP’nin bu anayasa değişikliğiyle ilgili doğru söylemediğini, asıl amacının
yandaş yargı oluşturmak olduğunu, amacının demokrasiyi ileriye götürmek
olmadığını, halk oylamasında evet sonucunu almak için acı hapın üstüne böyle
tatlandırıcı ve cilalı bir kaplama yaptığını ve halkı kandırdığını ifade
etmiştik. Kim haklı çıktı? Biz haklı çıktık, Milliyetçi Hareket Partisi haklı
çıkmıştır. Kamu çalışanlarına verilen sözlere ne oldu? Verilen sözler unutuldu.
Kamu çalışanları bu parlak vaatlerin üzerine artık bir bardak su içecek. Kamu
çalışanlarına yine hüsran düştü, bir kısım “Yetmez ama evet”çilerin
payına da gaz düştü, daha da yetmez ise cop düştü.
Değerli milletvekilleri,
şimdi görüştüğümüz bu kanun tasarısını Hükûmetin nasıl ele aldığını, konuya
bakış açısını, gerçek niyetini ve zihniyetini gösteren açıklamayı benden önceki
konuşmacı arkadaşlarım, Bülent Arınç’ın, Hükûmet
Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın
Bursa’da 4 Aralık tarihinde yaptığı konuşmadan alıntılar yaparak verdiler. Ben
bu konuşmaları tekrar etmek istemiyorum, farklı bir yönüne getireceğim. Ve
bugüne kadar görüşmenin seyri de şunu göstermiştir ki Sayın Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı maalesef bu görüşleri teyit eder bir tutum izlemeye başlamıştır.
Özellikle biraz önceki “Ak Türkiye” lafı dahi bu anlayışı, zihniyeti teyit eder
mahiyettedir.
Sayın Bülent Arınç, “Memur-Sen’in görüşleri doğrultusunda bu yasa
değişikliği yapılacak.” diye bu konuşmasında birkaç defa tekrarlıyor ve Anayasa
oylamasında Memur-Sen’in “evet” yönünde gönülden katkıda bulunduğunu söylüyor
ve diğerlerinin “hayır” demek için çalıştığından bahsederek “Bunların, ‘hayır’,
‘hayır’ diye yırtınanların şimdi de ‘Nerede toplu sözleşme?’ deyip ortalıkta
dolaştığını görünce, kardeşim, sen şurada bir otur bakalım, senin bunları
konuşmaya hakkın yok. Memur-Sen ne yapacağını
bilir, Hükûmetle bu konuyu müzakere etti. Kim yol gösterdi bize? Memur-Sen
gösterdi.” diyor. Bu sözler hiçbir yoruma ve tevile ihtiyaç göstermeyen, siyasi
ve diplomatik bir üsluba da ihtiyaç görmeyen son derece açık, net ifadelerdir
değerli arkadaşlar.
Ve, yine, memur ve emekli
maaşlarını ödeyen bir Hükûmet olduğunu ifade ederek… Yani zaman zaman Hükûmet
üyeleri bunu tekrarlıyorlar, “Memur maaşlarını ödeyen bir Hükûmet var.”
diyorlar, sanki kendilerinden önceki Hükûmette maaşlar ödenmemiş veya gecikme
olmuş gibi. Komisyonda da veya değişik ortamlarda da sordum. Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetinden önce Türkiye Cumhuriyeti hangi dönem, hangi tarihte
memuruna, personeline maaş ödeyememiş? Bu izaha ve açıklamaya muhtaç bir
durumdur. Yine, Sayın Arınç devam etmiş, “Yunanistan oradaysa Türkiye burada,
Yunanistan memur maaşlarını dondurdu, işçiler eksi 20’ye imza atıyor, İspanya,
Portekiz, İtalya, İrlanda, İzlanda böyle, çok şükür biz veriyoruz.” diyor. Yani
lütfediyor Hükûmet “Gününden önce veriyoruz.” diyor. Yani gününden önce Hükûmet
ne vermiş, ne zaman vermiş, doğrusu onu da merak ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İthal angus almak için bayram öncesi vermişti!
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
Daha dün bazı emeklilerimiz Manisa’da emekli aylıklarını gününde alamadı
arkadaşlar. Bir kısmı, hepsi değil. Bir kısmı bir gün gecikmeyle aldılar, bunu
da, Sayın Bakana gerekli bilgiyi de verebilirim.
Ve Sayın Çelik’in
açıklamaları da maalesef benzer yöndedir. Yani “Biz işte şu çalışmaları
yaptık.” diyerek, geçmişteki, yine bir AKP’li Tarım Bakanının çiftçilerimize
“Gözünüzü toprak doyursun.” misali…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) –
…Hükûmet de bu defa kamu çalışanlarına “Gözünüzü Allah doyursun.” veya “Toprak
doyursun.” demek istiyor âdeta bu ifadelerle.
Değerli arkadaşlar, bu
sözler kabul edilebilir sözler değildir ve getirilen bu kanun tasarısıyla da
toplu sözleşme görüşmeleri bir sohbet toplantısı olmaktan başka bir anlam
taşımayacaktır, bu toplu görüşme sisteminden bir adım dahi ileri bir düzenleme
yoktur.
Toplu sözleşme
görüşmelerini, hatta bir tiyatro dekoru hâlinde şu şekilde mizansen de
edebiliriz, yani müsaadenizle, doğacak manzara şudur:
Üç sendika Hükûmetle bir
araya gelir. Üç sendika der ki Hükûmete: “Selamünaleyküm.” Hükûmet de “Ve
aleykümselam.” Sendikalar “Sözleşme yapmaya geldik.” der. Hükûmet “Hoş
geldiniz. Buyurun birer çay için. Nasılsınız?” Sendikalar “İyi değiliz,
haklarımızı almaya geldik, hâlimiz perişan.” Hükûmet “İyisiniz, iyisiniz.” der
ve anlatır: “Vallahi, böyleyken böyle, para yok, olsa dükkân sizin.” Kamu-Sen
ve KESK “Biz bu şartları kabul etmiyoruz.”, Memur-Sen “Vallahi, ben sözleşmeyi
imzalarım.” der, Hükûmet Memur-Sen’le sözleşmeleri imzalar, diğer sendikalara
da “Güle güle, anca gidersiniz.” der ve perde kapanır. Baş başa kalan Çalışma
Bakanı Sayın Çelik, Hükûmet Sözcüsü Sayın Arınç ve Memur-Sen Başkanı birlikte
böyle “çak” yaparlar, sözleşmeyi de kutlarlar. Neticede, çıkacak olan tablo da
budur.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarı tek taraflı olarak hazırlanmıştır. Görüşmelerde Hükûmetle mutabık
kalınan sendikaların üyeleri adına konfederasyonların kamu çalışanlarının
tamamını ilgilendiren genel düzenleyici işlemlere karşı yargı yoluna
başvurulması hususu tasarıya dâhil edilmemiştir. Toplu
sözleşme görüşmelerinde en çok üyeye sahip üç konfederasyonun imza yetkisinin
bulunması, toplu sözleşme metninin sendika temsilcilerinin salt çoğunluğunun
onayıyla geçerlilik kazanması, hizmet kollarına ait sendikaların da toplu
sözleşme yapabilmesi, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Başkanının tespit edilmesi
gibi hayati birçok husus da maalesef Hükûmet ile sendikalar arasındaki
görüşmeler safhasında mutabakata varılmasına rağmen tasarıya dâhil
edilmemiştir.
Yine Sayın Bakan kamu
çalışanları temsilcileriyle görüşmeler yaptı, tartışmalar yaptı. İfade
ettiğimiz gibi mutabakata varılan maddelerde hiçbir değişiklik yapılmadı. O
zaman, bu görüşmeleri neden yaptınız? Göstermelik olarak, yapmış olmuş görünmek
için yapıldı. Bu mutabakata varılan konulardan en önemlilerinden birisi de Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun teşkili ve genel toplu sözleşme yanında, hizmet
kolu toplu sözleşmesinin yapılmasıydı. Ancak, bu tasarıda hizmet kolu toplu
sözleşmesinin olmadığını, sadece o hizmet kolunda yetkili olan sendika
temsilcisinin dinlenmesinden ibaret bir usul geliştirildiğini görüyoruz. Kamu
Görevlileri Hakem Kurulunun Başkanlığını, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay başkan
ve başkan vekili veya daire başkanları tarafından Bakanlar Kurulu tarafından
seçilecek bir üyenin yapması öngörülüyor. Hâlbuki sendikaların teklifi, Yargıtay
9. Dairesi Başkanının bu görevi yapmasıydı. Ancak, Hükûmet, kendisinin
talimatıyla hareket edecek bir başkan olması için bir özel gayret
sergilemektedir. Hükûmet, yaklaşık 70-80 kişinin arasından kendine en uygun
gördüğü kişiyi Kurul Başkanı olarak seçecek. Kurul Başkanı da fevkalade
önemlidir ve Kurul Başkanı da Hükûmetin talimatıyla hareket edecek bir kişi
olur ise, bu toplu sözleşmeden sadece Hükûmetin isteği dışında bir şey
çıkmasının imkân ve ihtimali yoktur değerli arkadaşlar.
Sadece Kamu Görevlileri
Hakem Kurulu Başkanı, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti Başkanı yani
Memur-Sen’in Başkanı ve Kamu İşveren Heyeti adına da Sayın Bakanın toplu
sözleşmeyi imzalamaya yetkili olması diğer sendikaların varlığını neredeyse
anlamsız bir hâle getirmiştir.
Bir sendika açıkça kamu
çalışanlarını yarı yolda bırakırsa, diğer sendikaların hukuken bir itiraz hakkı
yok ve bu pazarlığı seyretmek durumunda kalırsa, bunu nasıl bir toplu sözleşme
hatta nasıl bir toplu görüşme sayacağız?
Memur-Sen Başkanı
imzaladığı an toplu sözleşmeye diğer federasyonların itiraz hakkı olmayacak.
Çok açık bir şekilde görülmektedir ki Memur-Sen Konfederasyonu Hükûmet
tarafından açıkça desteklenmekte, aynı zamanda, toplu sözleşme masasında
Hükûmetin dediğim dedik anlayışını devam ettirdiğini görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
tam anlamıyla, Hükûmet bakımından sözünde durmamak, memurları kandırmak, kamu
çalışanlarının emeğine saygı göstermemek durumu söz konusudur. O nedenle, bu
kanun teklifine hayır oyu vereceğimizi ifade ediyor, muhterem heyetinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Birinci bölüm üzerinde
ikinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İzzet Çetin, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4688 sayılı Yasa’da
değişiklik yapan tasarı üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz
evvel Sayın Bakan çok açık bir şekilde “Böyle Anayasa’ya böyle yasa.” diyerek
yasanın içeriğini, kalitesini çok güzel özetledi. Aslında Parlamentoda bu
yasanın görüşülmesi sırasında iktidar partisi milletvekillerinin ve tüm
Parlamentonun da bu hâli çalışanlara, emeğe, emekçiye bakış açımızı ülke
olarak, iktidarlar olarak, partiler olarak ortaya koyuyor.
Tabii, tasarının iki bölüm
hâlinde görüşülüyor olması yangından mal kaçırmaya benziyor. Yani 2 milyon 600
bin memur ve o kadar memur emeklisini ilgilendiren bir yasanın maddelerinin
görüşülmesinden kaçılması ve sadece değişiklik önergeleri üzerinde maddelere
üçer, beşer dakika söz hakkı verilmesi yasanın kalitesi açısından, Bakanlığın
çalışanlara bakışı açısından ibret verici bir durum.
Öbür taraftan, yine biraz
evvel, Bütçe Plan Komisyonundaki Komisyon Başkanı Arkadaşımız görüşmelerini
anlatırken yasadaki mahcubiyeti değişik ülkelerden örnekler vererek anlatmaya
çalıştı. Hani bir söz vardır, hepimiz çok iyi biliriz: “Suimisal
emsal olmaz.” “Şu ülkede yok, bu ülkede yok, şu ülke böyle, bu ülke böyle.”
diyerek yasa yapılmaz. Yasa eğer toplumsal bir ihtiyaç varsa o ihtiyacı
gidermek için düzenlenir, yapılır ve özellikle de mutabakat aranır. Ben bu
yasanın görüşmeleri sırasında alt komisyonda, komisyonda, hatta Bütçe Plan
Komisyonundan sonra zoraki de olsa Çalışma Komisyonuna gönderilmesi sırasında
görüşmelere katıldım Komisyon üyesi olmamama rağmen. Nedeni ilgi duymam değil;
gerçekten emekçilerin, ister memur ister işçi olsun, artık bu ülkenin asli
unsurları olarak algılanmasının zamanı geldi de geçti. “Emeğin hakkı alın teri
kurumadan verilecektir.” diye iktidar olacaksınız, iktidara geldiğinizde
dünyadaki kötü örnekleri önümüze örnek diye getireceksiniz. Bütçe Plan
Komisyonu Başkanı arkadaşıma bir tek konuda yüzde yüz katılıyorum, o da memur
tanımının hiçbir ülkede bu kadar geniş tutulmadığı konusu. Hizmetlinin,
boyacının, kapıcının, vesairenin memur sayıldığı bir başka ülke elbette yok.
Onun için, Sayın Başbakanın da 24 Ağustos 2010’da söylediği bir söz var,
sendikalara, memur sendikalarına bir çağrı yaptı: “Geliniz, işçi-memur ayrımını
kaldıralım, ‘çalışan’da buluşalım.” dedi. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz, “çalışan”da buluşmaya varız,
çalışanların haklarını demokratik ülkelerdeki seviyesine çıkarmakta varız ve
toplumsal gelişmemize uygun olarak kendi öz varlıklarımızla, kendi yasamızı
kendimiz yapmaya varız değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, tasarının on sekiz maddesini bir kısım, bir bölüm olarak sizlere
anlatacak değilim çünkü on sekiz maddenin ismini söylesem bir dakikam gidecek
yine. Ama şunun altını çizerek söyleyeyim: Sendikal hakların bölünmezliği ve
bütünselliği ilkesini dikkate almayan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu ilke,
ILO’nun da kabul ettiği bir ilke. Bu ilkeye göre örgütlenme özgürlüğü, yani
sendikal haklar toplu sözleşme hakkıyla, grev hakkıyla bir bütündür. Bu
ayaklardan birisi yoksa eksik kalır, noksan kalır. Onun için, tasarı pek çok
memura örgütlenme hakkını yasaklarken memurların tamamına da grev hakkını
yasaklayarak daha baştan sakat doğuyor.
İkinci bir sakatlık
-gerçekten bizden başka hiçbir ülkede yok- “Yandaş sendika yaratacağım, yandaş
konfederasyon yaratacağım.” diye konfederasyonları öne çıkarıcı, sendikaları
dışlayıcı, öteleyici, hizmet kollarını görmezden
gelici bir yasa ancak bizim ülkemizde AKP İktidarı döneminde yapılabilir. Bu
yasa tasarısı Anayasa değişikliğindeki toplu görüşme hakkından daha geri
hükümler içeriyor.
Değerli arkadaşlarım, bunu
kabul etmeyeceksiniz belki ama size izah edeyim. Eğer toplu görüşmede taraflar
bir anlaşmaya varamamış ise Bakanlar Kurulu karar veriyor, hiç olmazsa memur
yargıya gidebiliyor idi, şimdi getirilen düzenlemeyle Kamu Görevlileri Hakem
Kurulu oluşturuldu, eğer anlaşma sağlanamazsa Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun
verdiği söz nihai söz, yargı yolu yok, kesin. Yani toplu sözleşmenin tarafı
olan sendika ya da konfederasyonun ya da karşısında Kamu Hakem Heyetinin toplu
sözleşmeyi anlaşmazlıkla sonuçlandırmaması ya da gönüllü olarak bir yere
getirememesi durumunda ne olacak? Bir kurul toplu sözleşme adına kesin kararı
verecek, adına da “toplu sözleşme” deyip memuru da aldatacağız, kendimizi de
aldatacağız. Bu bir yanılsama değerli arkadaşlar. Yani bu toplu sözleşme düzeni
her ne kadar 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra memurlara bir
hak olarak getirilmişse de grev hakkı içermediği gibi, toplu sözleşme hakkı
içermediği gibi, “özgür toplu sözleşme ve gönüllü imzalama” ilkesini de ortadan
kaldıran bir durum içeriyor.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, yine bu toplu iş sözleşmesinde kamu çalışanlarının sendikalaşma
hakkına ilişkin pek çok kısıt var.
Bakınız, ben -burada yine
okuyacak değilim- bu kanunun kısa bir serüveninden size söz edecek olursam,
4688 sayılı Yasa, 24/6/1999’da Başbakanlıktan bu
Meclise geldi, 1999’da Mecliste görüşüldü, 18 Nisan 2000 tarihinde komisyonlar
çalışmalarını tamamladı ve esas komisyon yani Çalışma Komisyonu bir yıl sonra
21/5/2001’de görüşmelerine başladı. Bu tasarı üç birleşimde görüşüldü,
114’üncü, 123’üncü ve 124’üncü Birleşimde yani 2001 yılında ve yasalaştı.
Şimdi, orada Mahfuz Güler,
o zamanki sizin, Fazilet Partinizin, devamı olduğunuz Fazilet Partisinin
sözcüsü Mahfuz Güler arkadaşımızın -gerçekten katılmamak mümkün değil-
muhalefette olduğunuz için çok güzel bir konuşması var, tavsiye ederim AKP’deki
arkadaşlarıma.
Yine, aynı şekilde,
Başbakan Yardımcınızın bir önergesi var, neyle ilgili önerge? Bu
sendikalaşmayla ilgili yani “Kimler sendikalara üye olabilecek, kimler
sendikalara üye olabilmeli?” diye. O önergede de kimlerin imzası var size
kısaca söyleyeyim, hepiniz belki bakmayabilirsiniz: Fethullah
Erbaş, Mahfuz Güler, Lütfi Yalman, Bülent Arınç, Maliki Ejder Arvas, Musa Demirci ve Latif Öztek.
Şimdi, ben, Sayın Başbakan
Yardımcımızın bundan on bir on iki yıl evvel verdiği, 15’inci maddeye ilişkin
değişiklik önergesini aynen Cumhuriyet Halk Partisi önergesi olarak vereceğim
arkadaşlar, göreceğiz yani Bülent Arınç’ın on bir yıl
evvel söylediğiyle bugün söylediği bir mi? Fazilet Partisi ile AKP’nin
memurlara bakış açısı bir mi? Yoksa, Sayın Bakan, o
gün mensubu olduğu -kendisinin de görüşleri var- o görüşlere sahip çıkıyor mu
çıkmıyor mu?
Bazı kanunlarda Sayın
Bakanın zorda bırakıldığını biliyorum. Bu kanunda zorda bırakılmış bir durumu
da yoktu. Yani çıkıp da burada “Konut Edindirme Fonu’nu tasfiye ettik, şunu
yaptık, bunu yaptık.” diyerek faaliyetin içinden on yılı anlatacağınıza ya
engel olanları anlatın ya da gerçekten, on yıl evvel söylediğiniz sözcüklere
sahip çıkmanızı öneririm Sayın Bakan.
Değerli arkadaşlarım, bu
kanun tasarısı konfederasyonları öne çıkarıyor, “Bazı hakları genişlettik,
kapsamı genişlettik sendikalaşmaya ilişkin.” diyor. Neyi genişletti kapsamda?
Sadece aday memur ve deneme süresi içerisinde çalışan memurlar bundan önceki
yasada sendikaya üye olamıyor idi, sadece onlar üye olabiliyorlar şimdi, ne
askerî iş yerlerinde çalışanlar ne emniyette çalışan sivil memurlar ne adalet
hizmetlerinde çalışanlar. Ya, “Yargı-Sen” diye yargıda çalışanların kurduğu
sendikaya bile tahammül edemeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Yani hiç kimse
“Memura ileri haklar getirdik, demokratik haklar getirdik.” diye bu yasayı
övmeye kalkmasın, bu yasanın övülecek hiçbir şeyi yok. Övecek olan, sadece ve sadece
Memur-Sen ve AKP’dir, onun dışında hiç kimsenin bu tasarıyı sahiplenmesine
olanak yoktur çünkü komisyonlarda konuşmalar yaptık, öneriler yaptık,
muhalefetten gelen hiçbir öneri kabul edilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Şimdi de burada usulen konuşuyoruz. Bunun memura da ülkeye de bir hayrı yok.
BAŞKAN – Sayın Çetin,
teşekkür ediyorum efendim.
İZZET ÇETİN (Devamla) –
Türkiye bu yasayla da eleştirilerini alacaktır aplikasyon komitelerinde.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Üçüncü konuşmacı, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına İdris Baluken, Bingöl
Milletvekili.
Sayın Baluken,
buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA İDRİS
BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
200 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın birinci bölümü hakkında söz almış bulunmaktayım. Grubum adına
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii bu yasa tasarısı,
kamu emekçilerinin sendikal hak aramasıyla ilgili birtakım düzenlemeleri
içermesi gereken bir tasarı ancak içeriğine baktığımız zaman, kamu
emekçileriyle ilgili nasıl bir zihniyetin devrede olduğunu çok net bir şekilde
görebiliyoruz. Bu zihniyetin geçen hafta Başkent’in orta yerinde hak arama
mücadelesi için gelen kamu emekçilerine gazla, tazyikli suyla, polis zoruyla
müdahale eden bir zihniyet olduğunun burada ben altını çizmek istiyorum. Bu
konuşmama geçmeden önce, özellikle kamu emekçilerinin hak arama yöntemlerine
karşı bu şekilde kullanılan zor ve zorbalık yöntemlerini tekrar kınadığımı
buradan belirtmek istiyorum.
Tabii, bu 4688 sayılı kamu
görevlileri sendikalarıyla ilgili yasa tasarısında sosyal tarafların,
sendikaların çok ciddi bir beklentisi vardı. Hükûmetle bir araya geldikleri
zaman birtakım talepler iletmişlerdi ve bu taleplerin bir şekilde bu tasarı
içerisinde yer alması, kamu emekçilerinin gerek sosyal hakları gerek özlük
hakları gerek siyasal haklar anlamında dile getirdikleri taleplerinin bir
şekilde ortaklaşması için belli bir süre de bu Hükûmetle olan diyaloğu devam
ettirdiler.
Biliyorsunuz bu yasa
tasarısı Meclise gelmeden önce tam on sekiz ay bekletildi. Ortak beklenti şu
oldu: Yani bu kadar uzun bir süre eğer Hükûmet bu tasarıyı değerlendiriyorsa
mutlaka sosyal tarafların ve sendikaların beklentisini karşılayacak bir yasa
tasarısıyla buraya gelecek. Ancak önümüze gelen 4688 sayılı Yasa’da görüyoruz
ki evrensel sendikal hak arama yöntemlerine veya evrensel insan hakları
bildirgelerine tamamen aykırı olan birtakım düzenlemeler söz konusu.
Burada örgütlenme
özgürlüğüyle ilgili, grev hakkıyla ilgili ve toplu sözleşmeyle ilgili genel
beklentileri gerçekten karşılayamayan bir düzenleme söz konusu ve bu
uluslararası sözleşmelere aykırı hükümler içerdiği için de aslında Anayasa’ya
da aykırı olan bir kanun tasarısından söz ediyoruz. Çünkü Anayasa’da, eğer
altına imza atılan uluslararası sözleşmeler varsa, kanun ve uluslararası
sözleşmenin çeliştiği yerde uluslararası sözleşmenin esas alındığını belirten
çok net hükümler var.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, burada toplu sözleşmelerle ilgili grev hakkının olmadığı bir süreci
görüyoruz. Yani grevsiz bir toplu sözleşmeye zaten evrensel literatürde,
sendikal hak mücadele literatüründe “toplu sözleşme” denmiyor. Bu olsa olsa
toplu görüşmelerin bir şekilde AKP tarafından tekrar revize edilerek kamu
emekçilerinin ve çalışanlarının önüne getirilmesidir. Burada temel amaç şudur:
Toplu sözleşme masasında Hükûmeti hoşnut edecek, Hükûmeti rahatsız etmeyecek
bir muhatap yaratma arayışıdır. Bunu nereden söylüyoruz: Bakın, burada toplu
sözleşmedeki yetkinin konfederasyonlara verilmesiyle ilgili birtakım rakamlar
vereceğim: Biliyorsunuz şu anda üç büyük konfederasyon var. Burada en büyük
konfederasyonlardan biri olan KESK’in 232.083 üyesi
var, Türkiye Kamu-Sen’in 394.497 üyesi var, toplamda 626.580 üye var ve bu
toplam konfederasyonlara üye sayısının yüzde 57’sini oluşturuyor. Bir üçüncü
konfederasyon olan Memur-Sen’in ise toplam üye sayısı 510.378 yani yüzde 43’lük
bir üyeyi temsil ediyor. Fakat burada toplu sözleşmedeki genel verilen yetkiye
baktığımızda, toplamda Memur-Sen’den daha fazla üyesi olan bu iki sendikaya
toplu sözleşme görüşmelerinde 3 üye ile temsiliyet
hakkı veriliyor, Memur-Sen’e ise üye sayısı daha az olmasına rağmen 4 üyeyle temsiliyet veriliyor. Burada bütün imza yetkisinin ve karar
alma süreçlerindeki bütün yetkinin de yine Hükûmeti rahatsız etmeyecek bir
şekilde Hükûmetin dümen suyunda sendikacılık yapan bir anlayışın inisiyatifine verildiğini görüyoruz.
Bakın, burada konfederasyon
Memur-Sen, sadece KESK ve Türkiye Kamu-Sen adına da yetkiyi almıyor, aynı
zamanda konfederasyona üye olmayan sendikalar adına da veya herhangi bir
sendikaya üye olmayan çalışanlar adına da bütün yetkinin bir şekilde Memur-Sen’e
verildiğini görüyoruz.
Yine, Kamu Görevlileri
Sendikaları Heyetinde Memur-Sen’e 9 kişilik bir temsiliyet,
Kamu-Sen’e 4 kişi, KESK’e de 2 kişi şeklinde bir temsiliyetin verildiğini görüyoruz. Burada tamamen
antidemokratik ve temsiliyet boyutuyla çalışanları
tamamen orada ifade edebilecek bir yapılanmanın olmadığını tekrar buradan
belirtmek istiyorum.
Tabii, bu toplu sözleşme
sürecinde hizmet koluyla ilgili sendikaların da tamamen dışlandığını ve
bertaraf edildiğini bu yasa tasarısında söyleyebiliriz.
Toplu sözleşmenin aynı
zamanda kapsamında da çok ciddi sıkıntılar var. Özellikle toplu sözleşmede
tanımlama, kadro ve pozisyon üzerinden 4/A ve 4/B’li
çalışanları kapsayacak şekilde düzenlenmiş. Burada, çok büyük bir kamu
çalışanının, kamu emekçisini bir şekilde yansıtan 4/C’lilerin
veya taşeron olarak çalışanların veya geçici ücretli olarak çalışanların,
hizmet sektöründe çalışanların hiçbir şekilde bu toplu sözleşme kapsamında yer
almadığını görüyoruz. Kapsama baktığımız zaman, sözleşmede daha çok mali ve
sosyal hakların ön planda olduğunu, demokratik, siyasal, mesleki veya özlük
haklarıyla ilgili genel taleplerin de tamamen sözleşme dışında tutulduğunu yine
burada görmekteyiz.
En önemli düzenlemelerden
biri de yerelleşme süreçleriyle ilgili yaratmış olduğu tahribat. Şimdi, biz,
ısrarla, demokrasinin, yerelleşme süreçlerinin önünü açmasından geçtiğini
belirtiyoruz, merkezî devlet yapısının demokrasiyi giderek zayıflattığını
belirtiyoruz ancak sizin buraya getirdiğiniz her kanun tasarısında bir şekilde
bu yerelleşmeyi sekteye uğratan birtakım düzenlemeler var. Bakın, burada
baktığımız zaman, yerel yönetimler ve yerel yönetimlerle masaya oturan yerel
hizmet kolu sendikaları arasındaki toplu görüşmelerin tamamen devre dışı
bırakıldığını görüyoruz. Tabii bununla ilgili daha önce aslında Tüm Bel-Sen’in
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusu vardı ve bu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Tüm Bel-Sen’in başvurusunu sendika aleyhine sonuçlandırmıştı.
Dolayısıyla, burada, gerek ILO sözleşmeleri açısından gerekse Avrupa İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi açısından veya gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal
Şartı açısından evrensel normlara uymayan bir düzenlemenin olduğunu belirtmek
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
özellikle bu yerel yönetimlerin yapmış olduğu, sendikalarla yapmış olduğu
görüşmelerde ise tamamen yerel yönetimlerin sendika üzerinde baskı kurmasını
sağlayan bir de tuhaf, farklı bir düzenleme var. Eğer görüşmelerde bir şekilde
sendikayla ilgili bir uzlaşmazlık durumu çıkarsa yerel yönetimlere bir başka
sendikayla bahsetmiş olduğumuz birtakım konularda masaya oturma yetkisi
geliyor. Bütün bunların bahsettiğimiz noktada hem ILO sözleşmelerine hem de
Avrupa Sosyal Şartı’na uyumsuzluğunu tekrar buradan belirtmek istiyoruz.
Burada, özellikle şunu
tekrar belirtmek istiyorum: Bir tarafında, masaya oturanlarda Hükûmeti memnun
edecek bir düzenleme yapılırken, aynı zamanda olası bir uzlaşmazlık durumunda
da oluşturulacak Kamu Hakem Kuruluyla da tekrar Hükûmeti üzmeyecek ve Hükûmetin
bir şekilde kendi önüne koyduğu şartları kabul edeceği bir düzenleme
getirildiğini görüyoruz. Özellikle, Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısına
baktığımız zaman 4 üyenin konfederasyonlar tarafından belirlendiğini, 1
akademisyenin konfederasyonların göstereceği bir akademisyen olduğunu ancak
geri kalan akademisyen belirlenmesinde ise tamamen Bakanlar Kurulunun ve bir
şekilde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının yetkili olduğunu görüyoruz.
Burada, tamamen çalışanların beklentisini öteleyen ve bir şekilde de kamu
emekçilerinin hak arama mücadelesinin önüne set koyan bir anlayışın olduğunu
tekrar belirtmek istiyorum.
Özellikle 12 Eylül
referandumunda halkın tamamı Kürt sorununun çözümü ve çalışma hayatında kamu
emekçilerinin hak ve özgürlük taleplerine bir arayış açısından AKP’ye destek
vermişlerdi. Ancak bu beklentilerin tamamen boşa çıktığını üzülerek söylüyorum.
Meclise düşen, bu yasa tasarısını geri çekip sosyal taraflarla ve sendikalarla
bir uzlaşma ve bir ortaklaşma zemini bulup ona göre tekrar Genel Kurula
getirmesidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Baluken.
Gruplar adına son
konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Mahmut Kaçar.
Buyurun Sayın Kaçar. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT
KAÇAR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kamu görevlileri
sendikaları ve toplu sözleşme kanununun birinci bölümüyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Memur sendikacılığının
başladığı ilk günden şube başkanlığından genel başkanlığa kadar bütün kademelerde
görev alan bir arkadaşınız olarak bizden önceki konuşmacıları büyük bir
şaşkınlıkla izlediğimi ve dinlediğimi ifade etmek istiyorum.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Ne oldu, niye şaşırdın?
MAHMUT KAÇAR (Devamla) - Bu
yasa, 2,5 milyon kamu çalışanını, 1 milyon 850 bin emeklisini, aileleriyle
birlikte yaklaşık 20 milyon insanımızı ilgilendiren önemli bir yasa. Bugün kamu
çalışanları adına tarihî bir gün yaşıyoruz. Yıllardan beri
toplu sözleşme taleplerinin hükûmetler tarafından bir yandan iş güvencesi bir
yandan “Toplu sözleşme talep edilemez.” diye reddedildiği bir ortamdan, bugün,
kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkını ve bu toplu sözleşmenin de genel
toplu sözleşme, hizmet kolu toplu sözleşmesi ve yerel hizmetlerdeki sosyal
denge sözleşmelerinin de yer aldığı bir toplu sözleşme yasasını görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Hükûmete geldiğimiz günden itibaren çalışma hayatının demokratikleşmesi adına
çok önemli adımlar atıldı ama gerek milletimizin geleceği noktasında ve gerekse
de çalışma hayatının demokratikleşmesi adına şüphesiz ki en önemli adım 12
Eylül referandumu oldu. Referandumdan sonra gerek darbe ürünü olan 2821 ve 2822
sayılı yasalardaki değişiklik çalışmaları ve gerekse de memurlara toplu
sözleşme hakkını içeren yasal düzenlemelerde bugün nihai noktaya gelmiş olmamız
bu anlamda aldığımız mesafe açısından son derece önemli.
Türkiye’nin 2011 yılı
Avrupa İlerleme Raporu’na bakıldığı zaman -bir önceki Avrupa İlerleme
Raporu’ndaki çalışma hayatının bölümleriyle 2011 yılı arasındaki ilerlemelere bakıldığında-
bu anlamda aldığımız mesafeleri net olarak görme imkânına sahibiz.
Değerli arkadaşlar, memur
sendikacılığının geçmişine baktığımız zaman, 1961 yılı Anayasa’sıyla birlikte
kamu çalışanlarına sendika kurma ve örgütlenme hakkının verildiğini, ancak 1965
yılında çıkan yasayla -624 sayılı Yasa’yla da- birçok yasakların yer aldığını
görme imkânına sahibiz. Daha sonra 1971 muhtırasıyla 1961 darbesinde verilen
kırıntıların da tekrardan geri alındığını görüyoruz. 1992 yılında Türkiye’nin
imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler, ardından 1995 yılında Anayasa’da
yapılan değişiklikle Türkiye’de memur sendikacılığı alanında yeni bir dönem
başlamıştır. Ancak, 1995 yılında Anayasa’da değişiklik yapılmış olmasına
rağmen, ikincil mevzuatın 2001 yılında yapıldığını yani yaklaşık altı yıl
geçtikten sonra yapıldığını da özellikle hatırlatmak istiyorum.
Bu yasanın gecikmesiyle
ilgili yapılan eleştirilerde… Daha önceki dönemlerde Anayasa değişikliğiyle ikincil
mevzuat değişikliği arasındaki süreye bakıldığı zaman bir gecikmenin söz konusu
olmadığını, 12 Eylül referandumundan sonra Türkiye’nin bir genel seçim süreci
geçirdiğini, daha sonraki süreçte de, altı ayı aşkın, sosyal taraflarla bir
diyalog mekanizmasının işletildiğini de buradan özellikle vurgulamakta fayda
görüyorum.
Şu andaki yasal
düzenlemeden dolayı çalışanlarımızın veya emeklilerimizin hiçbir surette mağdur
olmayacağının da altını özellikle kalın çizgilerle belirtmekte fayda var. Şu
andaki yasal düzenlemelerden sonra yapılacak olan ilk toplu sözleşmede elde
edilen bütün kazanımların 1 Ocaktan itibaren, geriye dönük olarak işleyeceğini
ve hiçbir çalışanımızın mağdur edilmeyeceğini de özellikle ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, toplu
görüşme yasasının çalışanlara neler getirdiğini ve nasıl bir düzenek olduğunu
bu süreçte bulunan bir arkadaşınız olarak bir iki örnekle paylaşmak istiyorum.
Hükûmetle yapmış olduğunuz
toplu görüşmelerde mutabakata varmanız hâlinde mutabakatın bir geçerliliğinin
olmadığı, mutabakata varmamanız hâlinde sendikalar olarak Uzlaştırma Kuruluna
gitme yetkinizin olduğu, ancak Uzlaştırma Kurulunun aldığı kararların da
bağlayıcı olmadığı bir düzenek toplu görüşme düzeneği. Ancak,
şu andaki toplu sözleşme düzeneğinde, genel konularla ilgili en fazla üyeye
sahip konfederasyonun taraf olduğu, on bir hizmet kolunun on birinde hizmet
kolu toplu sözleşmesinin getirildiği, buna ek olarak da -az önceki hatip
arkadaşımız yerel yönetimlerdeki toplu sözleşmenin devre dışı bırakıldığını ve
Tüm Bel-Sen’in açmış olduğu davanın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarının dikkate alınmadığını ifade etti- yerel yönetimlerle ilgili yerel
toplu sözleşme hakkı tanıyan bir yasal düzenlemeden bahsediyoruz ve Tüm
Bel-Sen’in açmış olduğu davada, hepimiz çok iyi biliyoruz ki o davada, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin yerelde yapılacak olan sözleşmenin geçerli olduğuyla
ve memurların toplu sözleşme yapabilecekleriyle ilgili verilen bir karar… Yani
şu anda bizim “sosyal denge sözleşmesi” olarak yasal zemine kavuşturduğumuz
konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine uygun bir karar ve ben gerçekten hatip
arkadaşımızdan bunun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının, Türkiye’nin
imzalamış olduğu 87, 98 ve 151 no.lu sözleşmelerin gereği yapıldığından dolayı
bir teşekkür beklerdim.
Değerli arkadaşlar, burada
Hakem Kurulunun yapısıyla ilgili bir iki cümle kuruldu. Hakem Kurulunun
yapısında 4’ü sendikalardan, 4’ü hükûmetten, 1’i sendikaların belirlemiş olduğu
doçent veya profesör unvanlı bir öğretim üyesi, 1’i hükûmetin belirlemiş olduğu
bir öğretim üyesi yani eşit şartlarda bir Hakem Kurulu, Hakem Kurulunun
Başkanlığına da bir yargı mensubu…
Şimdi, Avrupa Birliği
uygulamalarına bakıldığı zaman, bunu bir örnek olsun diye söylemiyorum,
Avrupa’nın şu anda çalışma hayatıyla ilgili belirlemiş olduğu kuralların ve
ILO’nun da sözleşmelerinin çok daha ilerisini gören bir ufka sahip bir vizyonla hazırlanıyor bu yasa tasarıları. Bugün Avrupa
Birliği ülkelerinin çoğunda uzlaştırma kurulu kararı bağlayıcı değil.
Bakın, bütün görüşmelerde
İsveç modeli sürekli ifade edildi, Komisyon toplantılarından arkadaşlar
hatırlarlar. İsveç modeline bir baktım, İsveç’teki toplu
sözleşmelerde en son yapılan mutabakatın geçerli olabilmesi için Meclis Plan ve
Bütçe Komisyonunun onayına ihtiyaç var ama burada çalışanların iradesiyle
ortaya konulan toplu sözleşmede bağıtlandığı zaman bunun direkt olarak
bağlayıcılığı söz konusu; genel kurullarla ilgili, en fazla üyeye sahip
konfederasyonun yetkisi söz konusu, hizmet kollarının tümünde en fazla üyeye
sahip olan hizmet kolu sendikasının yetkili olması söz konusu.
Biz yasayla herhangi bir
konfederasyonu tarif etmiyoruz, herhangi bir sendikayı da tarif etmiyoruz ama
kimse kusura bakmasın kimse, çalışanların vermediği bir yetkiyi de, biz,
buradan Meclis iradesiyle verme yetkisine sahip değiliz. Burada, hizmet kolunda
en fazla üyeye sahip olan sendika gelir ve toplu sözleşmesini yapar, Hakem
Kuruluna müracaat eder, Hakem Kurulunun kararları da bağlayıcı olur ve buna
göre de çalışanların hakları düzenlenir. Tabii ki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Etmezse, o bir kişi etmezse!
MAHMUT KAÇAR (Devamla) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir toplu sözleşmede, siz, imza yetkisini verdiğiniz
bir mekanizmaya aynı zamanda Hakem Kuruluna müracaat yetkisini vermek
durumundasınız. Dünyanın hiçbir yerinde üç, dört, beş, tarafın olduğu, herkesin
de kendi kafasına göre Hakem Kuruluna müracaat ederek toplu sözleşmeyi
bağıtlayamadığı bir dünya düzeni yok, önce onu ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar, tabii,
bu yasada sendika temsilcilerine getirilen yeni güvenceler var. Özellikle aday
memurların, 100 ve 100’den fazla çalışanın olduğu yerdeki amir ve
yardımcılarına üye olmasını sağlayan, yaklaşık 100 binin üzerinde yeni
çalışanın sendikalı olmasını sağlayan düzenlemeler var.
Sendika iş yeri sendika
temsilcilerine haftalık dört saat izin veren düzenlemeler var.
Ben inanıyorum ki gerek
toplu sözleşme yasası gerek 2821 ve 2822 önümüzdeki günlerde Meclise gelecek
gerekse diğer, çalışma hayatıyla ilgili, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
yapılan yasal düzenlemelerle birlikte çalışma hayatında gerçekten çok daha
önemli bir noktaya varacağımızı düşünüyorum.
Tekrar ediyorum: Bu yasa
son derece önemli bir yasa, tarihî bir yasa, çalışanların yıllardan beri
beklediği ve beklentilerine cevap veren bir yasa.
Ben, bu yasada emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum. Bu yasanın özelde kamu çalışanlarına genelde de
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kaçar.
Şimdi, şahısları adına
Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.
Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli olan ya da önemli
olması gereken bir yasa tasarısını tartışıyoruz bugün de. Kamu görevlileri
sendikalarının ve toplu sözleşme düzeninin iki sonucu olabilir, böyle bir
yasanın iki sonucu olabilir. Birincisi: Kamu görevlilerinin sorumluluklarının
gelişmesi ve özlük haklarının toplu sözleşme ve pazarlık yoluyla ayarlanması.
Bir, böyle bir amacı olabilir. İkincisi de demokrasinin gelişmesine ve
sürdürülmesine katkı sağlaması. Bu yasanın böyle iki tane önemli sonucu vardır.
Ben bunlardan daha çok,
demokrasinin gelişmesi ve sürdürülmesine olan katkısını çok daha fazla
önemsiyorum çünkü demokrasi basit bir rejim değil sizlerin de çok iyi bildiği
gibi; demokrasi çok karmaşık bir rejim, uygulanması zor bir rejim ama
toplumların ve bireylerin özgürleşmesinin tek yolu da demokrasinin
gelişmesidir. Bir şekilde bunu aşmak zorundayız. Demokrasinin sağlam temellere oturtulabilmesi
için birey ve topluma, dolayısıyla sivil topluma sorumluluk ve yetki verilmesi
lazım, hak verilmesi lazım sivil toplum kuruluşlarına demokrasinin
gelişebilmesi için. “Toplu sözleşme” kavramını da bu doğrultuda ele almamız
lazım, bu doğrultuda incelememiz lazım, bu kanunu da bu doğrultuda irdelememiz
lazım diye düşünüyorum.
Demokrasi yalnızca
milletvekillerinin ve belediye başkanlarının seçildiği rejimin adı değil,
sandıktan milletvekili ve belediye başkanlarının çıkması demokrasi değil yalnızca;
demokraside daha çok önemli olan, herkesin, her organın, sivil toplum
kuruluşunun, bireyin, her ünitenin, her meslek kuruluşunun mümkün olduğunca
kararlara katılması, yetki alması, sorumluluk alması ve bunun bilincinde
olmasıdır. Bunu sağlayabilmek lazım. İşte bunu nasıl
sağlarız? Bunu, bu tür kurumları Toplu Sözleşme Yasası’nda olduğu gibi, devlet
memurlarının, kamu görevlilerinin bu tür haklarını düzenleyen yasalarda olduğu
gibi, mümkün olduğunca onlara hak ve sorumluluk veren, yetki ve sorumluluk veren
düzenlemeler yaparak sağlayabiliriz. Kamu görevlileri ve toplu sözleşme
yasasının bunun bir örneği olması gerekir, benim düşüncem bu. Şahsi düşüncem,
bunun demokrasi için çok büyük bir fayda sağlayabilmesi ve bu yönde, sivil
toplumun demokrasiye katılımının yönünde çok önemli bir örnek oluşturması
gerekir. Kimse “Bu kanunun amacı devlet memurlarının, çalışanların ücret
almasıdır.” demesin, böyle bir şey söz konusu değil. Kamu çalışanları, devlet
memurları bundan önce de ücret alıyorlardı, devlet her zaman için onlara ücret
veriyor, her yıl ya da altı ayda bir enflasyona göre ücretlerini ayarlıyordu.
Toplu sözleşme düzeni var diye, sendika var diye böyle bir şey ilave olarak
gelmeyecek. Tabii ki amaçlardan bir tanesi budur, bunun sağlanması lazım ama
bunu sağlayabilmek için de öncelikle grev hakkının olması gerekirdi. Grev hakkı
söz konusu değil bildiğiniz gibi. Dolayısıyla ön plana
çıkması gereken, demokrasinin oluşması, gelişmesi, sürdürülmesi. Kanun
metnini bu anlamda inceliyor, bu anlamda irdelemeye çalışıyorum. Bu anlamda da
maalesef çok şey göremiyorum. Neden çok şey göremiyorum? Şimdi, bakın, bazı
hükümler, mesela tasarının 18’inci maddesi “Toplu sözleşme; kamu görevlilerinin
mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak…”
Bakın, buna lütfen dikkat edin sayın milletvekilleri. “Mevcut mevzuat hükümleri
dikkate alınarak kamu görevlilerine uygulanacak olan esaslar bunların dışında
olamaz.” diyor, “Toplu sözleşme görüşmeleri mevcut mevzuat hükümlerinin dışında
olamaz.” diyor, bir. İki, kamu görevlisi, devlet memuru olmasına rağmen, çok
fazla kişiyi devre dışı bırakıyor. Dolayısıyla hiçbir alternatif tanımıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) -
Hiçbir şekilde, devletin öngördüğünün dışına çıkmak mümkün değil. Dolayısıyla
da bu kanunu desteklemek, “uygundur” demek çok zordur.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür
ederim Sayın Kuşoğlu.
Şahısları adına ikinci
konuşmacı İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu.
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
(MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
AHMET KENAN TANRIKULU
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulunuzu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
görüştüğümüz tasarı esas olarak iki tane yasa üzerine bina edilmeye çalışılmıştır.
Bunlardan bir tanesi, 25 Haziran 2001 tarihli 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanunu’dur. Bu yasayı biz çıkardık 2001 yılında 57’nci Hükûmette.
Yine 3 Ekim 2001 tarihli 4709 sayılı bazı Anayasa maddelerinde değişikliği
öngören ve düzenleyen Yasa’yla da kamu görevlilerine sendika kurma hakkı
getirildi. Gene bunu 57’nci Hükûmet döneminde bizler çıkardık ve son olarak da
7 Mayıs 2010 tarihli 5982 sayılı referandum sonrasında yapılan Anayasa
değişikliğini düzenleyen Yasa’dan da bazı madde değişikliklerinin getirdiği
zorunlu hâl nedeniyle bu tasarı karşımıza getirilmiş bulunuyor.
Değerli milletvekilleri,
burada önemli olan, 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumla beraber oldukça
hamasi vaatlerin büyük çoğunluğunun yerine getirilememesi durumuyla karşı
karşıyayız. Bu tasarıda da yine bu vaatlerin yerine getirilemediğini görüyoruz.
Aslında, o referandumda bizler için çok önemli olan ve toplumun en önemli
kanayan yaralarından biri olan şehit ve gazilerimiz için de bir düzenleme
getirilmedi. Yapılan bu referandumda, kamu çalışanlarına uluslararası normlarda
toplu iş sözleşmesi vadedildi ancak aradan geçen on
altı aylık süreden sonra, oradaki söylemlerin gerçekleştirilemediği bir tasarı
karşımıza geldi. O dönemde memur kesimimizde gerçekten bir umut yaratılmıştı,
bir beklenti oluşturulmuştu ancak geçen süre içerisinde önümüzdeki tasarı tam
bir hayal kırıklığı.
Öte yandan, bu tasarıda,
konfederasyonlarla varılan mutabakatı da göremiyoruz değerli milletvekilleri.
Bu mutabakattan, ilk hâlinden oldukça da uzaklaşılmış. Sadece tek bir kamu
sendikasına ağırlık verilmiş. Aslında burada da mevcut AKP Hükûmetinin bir
kendi görüş ve uygulamasını da görme fırsatı buluyoruz. O da nedir?
Kendilerinin önemsediği ve sadece bir sendika üzerinden yapılan bir uygulama. Dolayısıyla, bu önemli bir gösterge, tarafsızlık anlamında tabii ki
önemli bir gösterge. Bu tasarının adında “kamu görevlisi” de geçiyor
ancak içeriğine baktığımız zaman, kamu görevlisi tanımında dahi bir uzlaşma
olmadığını, tam olarak ve net bir şekilde kamu görevlisi tanımının da
yapılamadığını görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
işin bir de uluslararası boyutu var. Bakın, Avrupa Sosyal
Şartı’nı, Hükûmet, 9 Nisan 2007’de, bazı çekinceler koyarak kabul etti ancak
bütün uluslararası anlaşmalarda ve bu şartı imzalayan bütün ülkelerde grevli
bir toplu sözleşme getirilmesine rağmen, maalesef, bu çekincelerin içerisinde
AKP İktidarı, grev de dâhil olmak üzere bütün toplu eylem kararlarını da
düzenleyen 6’ncı maddeye çekince koydu.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yaklaşık 5 milyon kamu görevlisini, emeklisini, yakınlarını ilgilendiren
bu tasarıda bir temsil imkânı yok. Bu tasarıda, onlara uluslararası normlarda
ve ILO sözleşmelerine uygun birtakım hükümler getirilmediğini de görmek mümkün.
Ayrıca, yapılan zamlar,
ekonomik şartların ezici baskısı altında kendilerini gerçekten mağdur durumda
bulan kamu görevlilerine gerekli düzenlemenin de getirilmediğini görüyoruz.
Dolayısıyla bu tasarıyı, bütün bu şartları da göz önüne alırsak tasvip etmemiz,
onamamız mümkün değil.
Bizler şunu düşünüyoruz:
Çalışanların önemsendiği, çalışma hayatıyla barışık ve taraf olunan bütün
uluslararası sözleşmeleri de kapsayacak bir tasarı bir an önce bu Genel Kurula
gelsin diye temenni ediyoruz ve hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tanrıkulu.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme girmiş olan
arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğim.
Birinci sırada, Bursa
Milletvekili Sayın Erdemir…
AYKAN ERDEMİR (Bursa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Avrupa
Komisyonu 2011 İlerleme Raporu’nda, sendikal hakların AB standartları ve ILO
sözleşmelerini karşılamadığı eleştirisi yer almaktadır.
Yine, Uluslararası Çalışma
Örgütünün 100’üncü çalışma konferansında, Türkiye Cumhuriyeti, ILO
sözleşmelerine uymama, işten atma ve sendikacılara yönelik baskılar konusunda
Svaziland, Zimbabve ve Burma gibi ülkelerle birlikte kara listeye alınmıştır.
Suçluluk duygusundan olsa gerek, bu kanun tasarısını, Mecliste AB Uyum
Komisyonuna sevk etmeden, Avrupa Sosyal Şartı’na, ILO sözleşmelerine ve AB
müktesebatına uyumlu hâle getirmeden Genel Kurula getirdiniz, kaçırdınız. Nasıl
siyasetiniz için “ak” dediniz kara çıktıysa, sendikacınız için de “ak” dediniz
sarı çıktı.
Sarı sendika yasalarınızın,
Türkiye Cumhuriyeti’nin gerek AB üyelik sürecine ilişkin gerekse uluslararası
anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini karşıladığını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Atıcı,
Mersin Milletvekili…
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, grev hakkı
olmayan toplu sözleşme âdeta iktidarsız hükûmete benziyor; hükûmet var ama
iktidarı yok; emekçi var, emekten gelen hakkını kullanamıyor. On yıldır tek
başına iktidarsınız.
Şimdi size soruyorum Sayın
Bakan: Neden korkuyorsunuz Allah aşkına? Hani güçlüydünüz, hani Başbakan dünya
lideriydi? Kendi memurunuzdan mı korkuyorsunuz da grev hakkını vermiyorsunuz?
“Mükemmel iyinin düşmanıdır.” diyerek hiç kimseyi kandıramazsınız. Biz, size,
mükemmeli değil, hiç olmazsa iyinin biraz daha iyisini yapın diye yol
gösteriyoruz. Siz de her zaman bizim fikrimize ihtiyaç duyuyordunuz.
Gelelim GSS’ye.
Genel sağlık sigortasında zaten vergisini ödeyen vatandaşa bir de GSS yükü
eklediniz. Sonra diyorsunuz ki: “Herkesi GSS şemsiyesi altına aldık.” Ek GSS
primini ödeyemeyen vatandaşlarımız sağlık hizmeti alamıyor Sayın Bakan,
gerçekten alamıyor, rehin kalmıyorlar ama hepsinin evine haciz geliyor.
Örnekleriyle Meclise
sundum, takdirlerinize de sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Kütahya
Milletvekilimiz Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce de
sordum, cevabını alamadım. Başka hangi dünya ülkelerinde böyle bir tasarı
vardır? Bu düzenlemeye benzer düzenlemelerin olduğu dünya ülkelerinden birkaç
örnek verebilir misiniz?
İki: Bu tasarı
kanunlaştığında kamu görevlilerine şimdiye kadar oluşan gecikmelerden dolayı ne
kadar ve ne zaman bir ödeme yapılacaktır? Söz konusu ödemenin hazineye
getireceği ek yük ne kadardır ve bu hazineye gelen yük hangi kaynaktan
karşılanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Manisa
Milletvekili Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanım, Bakanlığınıza yöneltmiş
olduğum bir soru önergesine, bugün elimize ulaşan cevaba göre, Sosyal Güvenlik
Kurumu aleyhinde bedeli karşılanmayan ilaçlar, bedeli karşılanmayan tedavi
ücretleriyle ilgili açılan davaların tamamına yakınının kurum aleyhine
sonuçlandığını ve vatandaşlarımız tarafından başvurulan mahkemelerde kurumun
genel tutumunun özellikle de daraltılan geri ödeme listesinin uygun bulunmadığı
görülmektedir. Önümüzdeki günlerde,
geçtiğimiz bir yıl içinde daraltılan bu listelerin eski hâline getirilmesi ve
hasta hakları açısından konunun yeniden ele alınması düşünülmekte midir?
BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, on yıllık sizinle olan bir tartışmamız, muhtarlar.
Grup başkan vekiliyken -tutanakları getireyim- “Geldi, geliyor, gelecek, en
kısa sürede…” Köy Kanunu ne zaman geliyor? Muhtarların özlük hakları ne zaman
çözülecek? Artık ben on yıldır bu rüyayı çok görüyorum, acaba yeni bir rüya
görecek miyim?
İki: Emniyet hizmetleri
sınıfına alınan -Devlet Personel Daire Başkanım burada- mahalle bekçilerinin
hiçbir özlük hakkı verilmedi. Eski sınıfıyla yeni sınıfı arasındaki emniyet
hizmetleri sınıfına alınmasıyla hiçbir hakka kavuşamadılar. Bir kez daha dikkatinizi
çekiyorum.
Üç: Köy korucularının ne
kadar maaş aldığını, köy korucu emeklilerinin ne kadar emekli maaşı aldıklarını
acaba Bakanlığınız biliyor mu? Bu konuda ne düşüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Öğüt,
İstanbul Milletvekili.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok
efendim.
BAŞKAN – Sayın Ağbaba, Malatya Milletvekili…
VELİ AĞBABA (Malatya) –
Sayın Başkan, bugün Sabahattin Ali’nin katledilişinin altmış dördüncü yılı.
Altmış dört yıldır faili meçhul bir cinayet. Millî duygular örgütüne havale
edilmiş bu cinayet artık aydınlatılmalıdır. MİT’in arşivi açılmalı, bütün
belgeler toplanmalı ve failler kamuoyuna duyurulmalıdır. Sabahattin Ali’nin
ailesinden devlet adına özür dilenmelidir. Bakın, Sabahattin Ali bir şiirinde
ne diyor:
“Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah’a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma.”
Sabahattin Ali dertleriyle,
sitemleriyle ve görecek günleriyle katledildi. Kendisi bunlara aldırmadı ama
bizler aldırmak zorundayız. Sabahattin Ali’nin ailesinden, bu Mecliste,
Başbakan devlet adına özür dileyerek altmış dört yıllık acıyı hiç olmazsa biraz
hafifletmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Halaman,
Adana Milletvekili…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben Sayın Bakanıma, ilgili
bakanlar da burada olduğu için soruyorum. Sorduğum için de kusura bakmasınlar
tekrar anlamını taşıyor.
Bundan dört ay önce,
basında genelde “Uludere olayı” olarak geçen 33 vatandaşımızın ölümü üzerine
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon gönderdi, siyasiler gitti, taziyede
bulundular. Fert başına da, işte, 123 bin lira para verdiler.
İstanbul’da çadır kent
yandı, Sayın Bakanım orayı ziyaret etti, taziyede bulundu.
Bundan üç ay önce,
Adana’nın Kozan ilçesinde Gökdere Barajı patladı. 12 insanımız Hakk’ın
rahmetine kavuştu, 6’sının ölüsü bulunmadı. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
Uludere’ye gönderdikleri gibi, bir komisyon kurup göndermediler, bakanlar
gitmedi, siyasiler gitmedi. Uludere’yle bura emsal teşkil etmez mi? Bunların
hakkı yok mu?
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza da sormak
istiyorum: Memur ve ücretlilerin kredi kartı borçları çok yükselmiştir, icra
dairelerine çok sayıda dosya intikal etmektedir. Kredi kartı borçları ve
bireysel kredilerle ilgili olarak bir ödeme kolaylığı veyahut de faiz
silinmesiyle ilgili bir çalışma Hükûmet tarafından yapılacak mıdır? Bunu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, bu tasarının AB
Uyum Komisyonuna sevk edilmemesiyle ilgili bizim özel bir gayretimiz yok. Toplu
İş İlişkileri Yasa Tasarısı AB Komisyonuna sevk edildi.
AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Bu
niye gelmedi acaba?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu, bizim irademiz, bizim elimizde olan bir
hadise değil. Meclisin çalışma sistemi var, o çerçevede bu konuları
değerlendirmeniz yerinde olur diye düşünüyorum.
AB ve ILO normları
çerçevesinde bir yasal düzenleme gerçekleştiriyoruz. Bildiğiniz gibi,
örgütlenme ve toplu pazarlık çerçevesini ILO ve AB normları belirlemiş
bulunuyor ama her ülkenin de kendi koşulları var. O koşullar konusunda da bir
alanımız var, bir hareket alanımızın olduğunu ifade etmek istiyorum.
Diğer sorulara gelince,
yargı mensuplarının sendikasının kapatılmasının Hükûmet tasarrufu olmadığını…
Kanuna göre, meslek esasına göre sendika kurulamamaktadır. Yargıç
mensuplarından oluşan sendika da mahkeme kararıyla kapatılmıştır.
İlave zam en kısa zamanda…
İşte, bu yasayı bir an önce çıkarır isek ilave zamları toplu sözleşme masasında
belirleyeceğiz. “Bunun maliyeti ne olur?” diye soruyor arkadaşlarımız. Toplu
sözleşmede çıkacak olan maliyet…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Gecikmenin maliyeti…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - …ne ise o olacak ve geriye doğru, tabii ki
dört aylık veya beş aylık süreyi de içine alacak olan düzenlemelerdir.
Ayrıca, grev hakkıyla
ilgili değerlendirmemi yaptım. Anayasa ortada, anayasa değişikliğini inşallah
bütün partiler birlikte gerçekleştiririz ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu
görüşüne de -Az önce ifade ettikleri- Sayın Başkanımızın görüşüne atfen
söyledikleri “çalışanlar anlayışı” çerçevesinde yeni bir anayasa düzenlemesini
yapmaktan yana olduğumuzu belirtiyorum.
Sayın Aslanoğlu Grup Başkan
Vekilliği dönemime gittiler. O dönemde muhtarlara yüzde 100, Bakanlar Kurulu
kararıyla bir zam yapılmış idi, yine siz de çok ısrarcı olmuştunuz, bizler de
gereğini yapmış idik sizlerin de desteği ile. Ama bugün, Köy Kanunu çalışması
devam ediyor. Bu sorunun muhatabı, takdir edersiniz, İçişleri Bakanımız ve ne zaman
çıkar bu yasa, ne şekilde bir takvim öngörüyorlar; umarım İçişleri Bakanımız en
sağlıklı bir şekilde bilgiyi verirler.
Bunun dışında, 4/C’lilerin sendika üyesi olamadığı görüşünün doğru
olmadığını belirtiyorum.
Ayrıca, diğer ülkelerde bir
yasa söyleyin ki, böyle bir yasa var mı şeklinde… Mesela, Fransa’da Maliye
Bakanının onayı olmadan böyle bir toplu sözleşme hükmü yürürlüğe giremez. Yani
“Çok iyi.” diyorsanız, getirip koyabiliriz. İşte, gelişmiş bir Avrupa
ülkesinde… Herhâlde hiçbiriniz bunu tasvip etmeyeceksiniz. Onun için, daha
ileri bir düzenlemedir anlamında bunu ifade ediyorum.
Ayrıca, tabii söylenecek
diğer cevaplar da var arkadaşlar. Şunu, köy korucularıyla ilgili… Geçtiğimiz
hafta içerisinde Parlamentoda sizler gibi bizi de ziyaret ettiler, onlarla
görüşmemizi yaptık. Ne kadar maaş alıyorlar, ayrıntılı bir şekilde sizlere
yazılı olarak takdim ederiz.
Şunu ifade edeyim: Az önce,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz bizim bir konuşmamız üzerinde bir değerlendirme
yaptı. O çerçevede “Tutanaklar gelsin, ona göre bir cevap verelim.” dedik.
Tutanaklar geldi arkadaşlar. Şunu ifade etmiş bir Değerli Milletvekili
Arkadaşımız, Aytuğ Atıcı Bey şunu söylemiş: “Yetmedi, yasamayı ele geçirdiniz
-diye devam ediyor- yürütme ve yasama da yetmedi, Ak yargıyı oluşturdunuz, Ak
basını oluşturdunuz, Ak sendikayı kurdunuz.” Şunları yaptınız, yaptınız
arkasına diyor ki: “Allah aşkına, nereye gidiyorsunuz?” diye soru soruyor,
sorulan bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Güzel soru.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ben de şu cevabı vermişim, demişim ki:
“Efendim, ülkenin şurasını şöyle ele geçirdiniz, şurasını ele geçirdiniz
şeklinde bir yaklaşım... Bilemiyorum, yani buraya gelen milletvekillinin
milletin oylarıyla geldiğini bilmiyor musunuz? Milletin oylarıyla gelmişsiniz.
Onun için ‘Ne olacak yani bunun sonu?’ diye soruyorlar. Belki de Ak Türkiye
olacak desek daha doğru olur diye ben ifade ediyorum.” diyorum. Çünkü bu kadar
ak, ak, ak sayıyorsunuz, sizin bu ifadenizle…
OKTAY VURAL (İzmir) – O
ayrı. Başka Türkiye yok, akı pakı yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Müsaade edin efendim. Sayın Başkanım, müsaade
edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başka
Türkiye yok, önce Türkiye.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bakınız, yani bu kadar şeyi söyledikten sonra
“Ne olacak?” diye soruyorsunuz. Ben de diyorum ki: “O zaman da Ak Türkiye olur
diye ben ifade ediyorum.”
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani
parti devleti olacağını itiraf ediyorsunuz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sonra da diyorum ki: “Bunu, bu soruyu
çerçevesinde cevaplamak zorunda kaldım çünkü çok ağır ithamlar kanımca, hak
etmediğimiz ithamlar diye düşünüyorum.” Yani sorulan sorudaki tüm ifadeleri de
verilen cevabı da açıkça burada ortaya koyuyorum. Onun için…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Türkiye’yi bölmeyin Sayın Bakan, Türkiye’yi bölmeyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, şunu ifade edeyim: Ben, bakınız…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Türkiye’yi ak pak diye bölmeyin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu koltuklarda oturan insanlar
milletvekillerine, Parlamentoya, millete saygılı olmak durumundadırlar.
Olabilir, olabilir mi?
OKTAY VURAL (İzmir) – Saygılı, iradeye saygılı.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Özellikle bunu istedim ki yanlış bir şey var
mı diye ama… Eğer olsaydı, bunu istememin sebebi sizlerden özür dilemek, milleten özür dilemek idi ama gördüğünüz gibi bir yanlış
sorunun, yanlış yere götürülen, kurumları karalamaya dönük bir sorunun içinde
olamayacağımı ifade eden bir düzenlemedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – O bir
partiyle ilgili… Cevabınız da yanlış Sayın Bakan. O bir kadrolaşmayla ilgili…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ya, neyse, soru sordunuz cevabı verdik.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Cevabın da yanlış olduğunu kabul edin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başka
Türkiye yok. Bu Türkiye bölünmez, ötekiler, şunlar, bunlar diye Türkiye olmaz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Türkiye hiçbir zaman bölünmeyecek. Nereden
diyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne
yapacaksınız yani, hapse mi atacaksınız muhalifleri, öldürecek misiniz, tecrit
kampına mı göndereceksiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet, temsilcilerin belirlenmesinde
konfederasyonların toplam üye sayısı önemli değildir. Hizmet kolunda yetkili
sendika olmak temsilî sayılarını belirlemektedir. Örneğin gerek Memur-Sen’den,
Kamu-Sen’den, KESK’ten de örnekler verilebilir. Hangi
hizmet kolunda eğer en çok üyeye sahip iseler, o hizmet kolunda temsil
yetkisini de almaktadırlar.
Evet, Sayın Başkanım,
kısaca vereceğim cevaplar bundan ibaret.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Daha
biraz da zamanımız var, izniniz olursa Sayın Bakana bir iki şey söylemek
istiyorum.
BAŞKAN – Bulunduğunuz
yerden lütfen, bir dakika yok, 45 saniye var.
Ayrıca, bir saniyenizi
alayım, listede Sayın Cihaner var, eğer kendileri
müsaade ediyorsa siz konuşabilirsiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Efendim, sataşmadan söz istiyor, sataşmadan!
BAŞKAN – Sataşmadan demedi
efendim.
Müsaade buyurun.
Sayın Cihaner.
İLHAN CİHANER (Denizli) –
Hâkim ve savcıların Türkiye’de kurmuş oldukları ilk sendika Yargı-Sen Ankara
Valiliğinin açmış olduğu dava sonrasında kapatıldı, Yargıtay da bu kararı
onayladı, gerekçe olarak da meslek esasında sendika yasağı gösterildi. Oysa
biliyoruz ki meslek esasında sendika yasağı 12 Mart döneminde getirilmiş bir
yasak. Dünyada hâkim ve savcıların sendika kurmasının yasak olduğu ikinci bir
ülke var mıdır? Birincisi bu.
İkincisi, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının kamu görevlilerinin hangi sendikaya üye olacağına dair
yönetmeliğinde, yargı çalışanlarının büro çalışanlarının kurduğu sendikaya üye
olabileceği belirtilmiştir. Hâkim ve savcılar sizin gözünüzde büro memuru
mudur?
Bir diğeri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Cihaner.
Buyurun Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Sayın Başkanım, birazcık psikoloji, birazcık psikiyatri bilgisi olan insanlar
Sayın Bakanın düştüğü durumu değerlendirirler. Birazcık doğruları söyleyince
bir feveran hâlinde bunları inkâr etme yoluna gitti, inkâr ederken de kabul
ettiğini gösterdi aslında. Ben bunun bir inkâr değil bir kabul olarak
algılandığını tutanaklara geçirmiştim zaten.
Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hekim olarak mı? Hekim olarak!
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
sağ olun efendim. Tutanaklara geçti.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
1’inci madde…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Sayın Başkan, çok kısa bir arzım var. İç Tüzük’ün
60’ncı maddesine göre çok kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun,
oturduğunuz yerden, bir dakika.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
9.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ’ın,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 2002 yılı İçişleri Bakanlığı
bütçesinin görüşmeleri sırasında yaptığı değerlendirmelere ilişkin açıklaması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Başkanım.
Başkanım, Sayın Çelik’in
2002 yılı bütçe kanunu üzerinde, İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken
söylediği, yaptığı bir değerlendirme var, aynen okuyorum: “Güç demek otorite
demektir. Otorite iki tarafı keskin kılıç gibidir. Keskinlik hassasiyet
gerektirir. Devlet yönetiminde hassasiyet insan haklarına saygı, dolayısıyla
insanımızın inanç, örf, adet, düşünce ve düşüncesini ifade etmesine saygı
demektir. Yönetimde haksızlık ve adaletsizlik söz konusu ise haksızlıklara
karşı direnme hakkına saygı duymaktır.”
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sene
kaç?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) -
2002.
Bu görüşünü Sayın Bakan
hâlâ muhafaza ediyor mu? Muhafaza ediyorsa demokratik haklarını kullanmak üzere
Ankara’ya gelen…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Sayın Başkan, soru-cevap bitti efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Süreniz tamam. Çok teşekkür ederim efendim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S. Sayısı 200) (Devam)
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer
alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1 inci Maddesinde geçen “Toplu Sözleşme” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve
Grev” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder Adil Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol Dora Sırrı Sakık Ertuğrul
Kürkcü
Mardin Muş Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker Namık Havutca Musa
Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Kazım
Kurt Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
Madde 1- 25/6/2001
tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununun adı “Kamu
Görevlileri Sendikaları, Toplu Sözleşme ve Grev Kanunu” şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Aynı mahiyetteki
önergelere Sayın Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Söz isteyen
talepler üzerinde?
PERVİN BULDAN (Iğdır) –
Erol Dora…
BAŞKAN – Mardin
Milletvekili Sayın Dora.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
EROL DORA (Mardin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, 200 sıra sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde tarafımızdan verilen değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, kamu görevlilerine toplu sözleşmenin yolunu açan yasa
tasarısında, her şeyden önce geç kalınmıştır. Gecikmiş bir yasanın emekçileri
memnun etmesi gerekirken, uluslararası sözleşmelerin vurgu yaptığı “örgütlenme
özgürlüğü”, “grev hakkı” ve “toplu eylem biçimleri” bu değişiklik kapsamına
alınmamıştır.
Tasarı, genel anlamda kamu
görevlilerinin haklarının minimize edildiği, toplu sözleşmenin kapsamının
daraltıldığı, sadece Hükûmetin isteği dâhilinde imzalanmasının mümkün kılındığı,
en önemlisi de itiraz hakkının olmadığı bir içeriğe sahiptir.
Toplu eylem biçimleri ve
grev hakkı, demokrasilerin olmazsa olmazı niteliğindedir. Bu nitelik,
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve birçok uluslararası sözleşme ile teminat
altına alınmıştır ve diğer uluslararası anlaşmalarda olduğu gibi sözleşmelere
taraf olan ülkeler açısından bağlayıcı bir niteliğe sahiptir.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi
“Temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri
esas alınır.” hükmünü içermektedir.
Buna göre, milletlerarası
anlaşmaların garanti altına aldığı ve sosyal hukuk devletinin gereği olan grev
hakkı, yapılan Anayasa değişikliği ve sonrasında önümüze getirdiği bu yasa
tasarısı ile yasal güvence altına alınmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının en önemli eksiklerinden biri, yerel hizmet iş
kollarında uzun süredir toplu sözleşme yapılmış ve bu sözleşmeler Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarıyla tescil edilmesine rağmen yerel hizmet iş kolları
ve yerel yönetimlerle ayrı şekilde toplu sözleşme yapılmasını öngörmemesidir.
Tasarının 22’nci maddesi
“Mahalli idarelerde sözleşme imzalanması” başlığıyla mahalli idareler olan
belediye ve il özel idarelerinde sözleşmelerin içeriğini düzenlemekte, ancak
bugüne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla garanti altına alınan
yerel hizmet iş kolundaki bütün toplu sözleşmeleri yok saymaktadır. 22’nci
madde, mahalli idarelerde yapılacak sözleşmelerin toplu sözleşme
sayılmayacağını ve bu kapsamda Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurulamayacağını
belirtmektedir. Sözleşmelerin süresini mahalli idareler genel seçimleri
süresince uygulanacağını hükme bağlayan yasa tasarısı, bu sözleşmeye
dayanılarak yapılan ödemelerin kazanılmış hak sayılmayacağını söylemektedir. Bu
bağlamda, yerel yönetimlerde kazanılmış olan ekonomik ve sosyal haklar yok
sayılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının sorunlu olan bir diğer yanı da toplu sözleşmelerdeki
temsiliyet meselesidir. Toplu sözleşmeleri yürütecek
ve imzalayacak Kamu Görevlileri Sendikaları Heyetinde ciddi bir temsiliyet sorunu vardır ve birçok sendika bundan rahatsız
olmaktadır. Tasarının 19’uncu maddesinde düzenlenen hükümlere göre en fazla
üyesi olan üç konfederasyon toplu sözleşmeye katılabilmekte, sadece bünyesinde
en fazla üye bulunduran konfederasyon bu sözleşmeyi imzalama yetkisine haiz olmaktadır.
Bunun yanı sıra, toplu
sözleşmenin kapsamı oldukça sınırlı tutulmuş, hukuki açıdan kapsamın sınırlı
olması bağlamında mali ve sosyal haklar tanımlaması yapılmış ve kamu
görevlilerinin mesleki ve özlük lakları, demokratik ve siyasi taleplerine karşılık
verecek bir düzenlemeden özenle kaçınılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuda çalışan pek çok kamu emekçisine sendika kurma ve mevcut
sendikalara üye olma hakkını engelleyen yasa tasarısının ülkemizin temel
üreticisi olan emekçilerin lehinde yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtiyor,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Dora.
Aynı mahiyetteki ikinci
önergeyle ilgili Eskişehir Milletvekili Sayın Kurt…
Buyurun Sayın Kurt. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 200 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci
maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesinin özü, grev.
Elbette, uluslararası
sözleşmeleri Anayasa’nın üstünde bir norm olarak kabul eden bir hukuk
devletinde kamu görevlileri sendikalarının toplu sözleşmesi olunca grevinin
olmaması mümkün değildir. Bunun eksikliği Sendikalar Yasası’nın da toplu
sözleşmenin de aslında gerçek anlamıyla uygulanmayacağı anlamına gelir. Eğer
demokrasi olacaksa tüm kurum ve kurallarıyla birlikte olmalıdır. “Benim
istediğim kadar demokrasi olur, siz ancak bunu kullanabilirsiniz.” demek doğru
bir mantık değildir, ancak bu ileri demokrasilerde görülen coplu ve biberli
demokrasilerde uygulanan bir uygulama olsa gerek.
Şimdi, getirilmiş olan
önergeyle eğer grev hakkını yasaya koymaz ve sendikalarımıza vermez isek bu, AİHM’in kabul etmiş olduğu pek çok kararda işlendiği üzere,
eksiklik olarak kabul edilecektir. Zaten Anayasa’nın 90’ıncı maddesiyle
uluslararası sözleşmeleri iç hukukta üst norm olarak kabul etmiş olduğumuza
göre, buradaki eksikliği mahkeme kararlarıyla gidermek her zaman mümkündür ve
sendikalarımız direnirse, sendikalarımız mücadelesini yaparsa bu toplu iş
sözleşmesi de uygulanır ve onun sonucunda grev de yasal bir grev olarak
gerçekleşir. Burada o zaman ön almak gerekir. Doğru bir yasayı, doğru bir
yasamayı gerçekleştirmek istiyor isek toplu sözleşmenin kapsamı içerisinde
mutlaka grev yer almalıdır. Çünkü AKP’nin bu konuda samimi olup olmadığı ortaya
çıkacaktır.
Şimdiye kadar bu yasa
beklendiği için kamu çalışanlarına yılbaşında yapılması gereken zam
yapılmamıştır. Ama bu yasa neden şimdiye kadar Meclise getirilmemiştir,
komisyonlarda hızlandırılmamıştır? Zamanında ya da ihtiyaç duyulduğunda iki
günde yasayı çıkaran Meclis ve AKP, bu konuda ne yazık ki çalışanlara bir adım
yaklaşmamak adına bu işi savsamış, oyalamış ve komisyonlarda da doğru ve düzgün
bir çalışma gerçekleştirilememiştir. Çünkü Ocak ayının 20’sinde Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan taslak, 23’ünde Komisyona havale edilmiş, ilk toplantı
26’sında gerçekleşmiş olmasına rağmen ancak Martta alt komisyon toplantısı
yapılabilmiştir, dolayısıyla burada bir oyalama, burada bir öteleme söz
konusudur.
Şimdi, memurlarımıza bu zammı yapmaktan kaçındığımız ölçüde keşke
elektriğe, doğal gaza ve akaryakıta yapma konusunda da aynı duyarlılığı
göstermiş olsaydık ama maalesef daha dün elektriğe yüzde 9, doğal gaza yüzde 19
ve üç gün önce de akaryakıta ciddi anlamda zamları çok rahat bir biçimde
gerçekleştiren Hükûmet, kamu çalışanlarının Kızılay’da coplanmasına ve biber
gazıyla tahrik edilmesine seyirci kalmıştır. Burada doğru ve uygun uluslararası
standartlarda bir yasa gerçekleştirecek isek önergemizi lütfen kabul ediniz ve
bu yasada, yasanın başlığında, adında “grev” olsun ve arkasından gelecek diğer
önergelerle kamu çalışanlarının mutlaka toplu sözleşmesinin grev hakkını da
kapsayacak bir nitelikte gerçekleştirilmesini sağlayayım ve bu sağlama
sonucunda da Avrupa standartlarıyla yarışır, ILO sözleşmelerine uygun bir
sendika yasası gerçekleştirmiş olalım diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aynı mahiyetteki iki
önergeyi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – …oylayacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
1’inci madde üzerindeki
aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Efendim, kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var. Sisteme girmek suretiyle yapacağız.
Şimdi, iki dakika süre
veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
vardır, önergeler reddedilmiştir.
Şimdi, 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde üç
önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutup işlem yapacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2 inci Maddesinde geçen “Toplu Sözleşme” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve
Grev” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder Adil Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol Dora Sırrı Sakık Ertuğrul
Kürkcü
Mardin Muş Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı kanun tasarısının 2.
maddesindeki “toplu sözleşme yapılmasına” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve
grev hakkına” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Oktay Vural Oktay Öztürk
Antalya İzmir Erzurum
Alim Işık Erkan
Akçay
Kütahya Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 02.04.2012
Mehmet Şeker Namık Havutça Musa Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Bülent
Kuşoğlu
İstanbul Eskişehir Ankara
Madde 2 - 4688 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında
yer alan “her hizmet kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve bunların
bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında
yürütülecek toplu görüşmelere ilişkin esasları düzenlemektir” ibaresi “her
hizmet kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve yetkili konfederasyonlar
ile Kamu İşveren Heyeti arasında yürütülecek toplu sözleşme görüşmeleri ve
uyuşmazlık durumunda greve başvurulmasına ilişkin esasları düzenlemektir.”
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Son önergeye
katılıyor musunuz Sayın Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi,
Cumhuriyet Halk Partisi önergesi üzerinde kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Bülent Kuşoğlu.
BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 200 sıra sayılı Tasarı’nın
2’nci maddesi ile ilgili önerge üzerinde söz aldım. 2’nci madde amaçla ilgili
madde, bunu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Şöyle: “4688 sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanunu” şu anda yürürlükte olan kanunun adı bu. Şimdi, bu kanunun mevcut 1’inci maddesi şu şekilde, bu maddeyle
ilgili bir değişiklik öngörüyor, diyor ki: “Bu Kanunun amacı, kamu
görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin
korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların
kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve
konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını
belirlemek ve her hizmet kolunda yetkili kamu görevlileri sendikaları ve
bunların bağlı bulundukları konfederasyonlar ile Kamu İşveren Kurulu arasında
yürütülecek toplu sözleşmelere ilişkin esasları düzenlemektir.” Kanun
değişiyor, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu “Kamu Görevlileri Sendikaları ve
Toplu Sözleşme Kanunu” oluyor ama madde yine aynı kalıyor, kanunun amacı yine
aynı kalıyor. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Sadece görüşmelerle
ilgili ibareler sözleşmeye çevriliyor. Şimdi, toplu görüşme ile toplu sözleşme
arasında bir farklılık olacaksa, bir farklılık varsa, kanunun amaç maddesinde
de çok önemli bir değişikliğin olması lazım, bu yönde bir değişikliğin olması
lazım.
Bakın, iki önemli
değişiklik oluyor. Anayasa’yla bunu getiriyoruz. Çok şeyin değiştiğini ifade
ediyoruz ama hiçbir şey amaç maddesinde değişmemiş oluyor. Tabii, bunun sonucu
nedir? Bunun sonucu toplu görüşme ile toplu sözleşme arasında bir fark yok,
sadece laf olsun diye getirilmiş bir düzenleme.
Deminki konuşmam sırasında
da belirttim. Kamu görevlileri, devlet memurları toplu sözleşmeyle ilgili bu
madde geldi diye ücret almayacaklar ya da zam almayacaklar, zaten alıyorlardı.
Bununla demokratik bir hak kazanacaklar çünkü grev hakkı zaten verilmiyor
Anayasa’yla. Kamu görevlilerinin daha fazla katılımcı, daha
fazla sorumluluk sahibi olabilmelerini sağlamak lazım. Bunu da
vermiyoruz. Daha fazla sorumluluk sahibi yapacak onları, daha fazla inisiyatif sahibi yapacak hiçbir düzenlemeye izin
vermiyoruz. Diyoruz ki: “Toplu sözleşme görüşmelerinde bile bizim çizdiğimiz
sınırların dışına çıkamayacaksın, mevcut mevzuatın dışında hiçbir şeyi teklif
edemeyeceksin.”
Onun haricinde -şu anda 700
bin kamu görevlisi bildiğim kadarıyla üye değil sendikalara- en az 600 bin kamu
görevlisini de kapsama almıyoruz. Millî Savunma Bakanlığında çalışan sivil
memurlar, infaz memurları, emniyet hizmetlerinde çalışanlar, o kadar çok ki.
600 bin kamu çalışanını da işin içine sokmuyoruz, kanun kapsamına almıyoruz.
“Yetkili konfederasyon toplu sözleşmeyi imzalamazsa ikincisi imzalar.” diyoruz.
Yani kamu görevlilerine tek bir alternatif sunuyoruz, “Bu yoldan yürüyeceksin,
bunun dışına çıkman mümkün değildir.” diyoruz. Alternatif sunmuyorsanız, inisiyatif vermiyorsanız, “Daha fazla zam talep etmesin,
daha fazla sorumluluk almasın.” diyorsanız, bunu getirmemizin bir anlamı yok.
Sadece uluslararası kuruluşlarda ya da uluslararası bazı metinlerde “Türkiye’de
toplu sözleşme var mıdır? Vardır, toplu sözleşmeyle ilgili bir kurum vardır.”
demek için bunu getirmiş oluyoruz. Onun için, bununla ilgili düzenlemeyi biz
komisyonda da özellikle belirttik. Eğer yapıyorsak çok daha güzel bir şekilde
yapmamız lazım, anlamlı bir şekilde yapmamız lazım, anlamlı hâle getirmemiz
lazım.
Burada çok önemli bir
yanlışlık var, eksiklik var. Burada devlet memurlarına, kamu görevlilerine inisiyatif tanıyacak, sorumluluk verecek, onların
sorumluluklarını geliştirecek, dolayısıyla da demokrasiye katkıda bulunacak bir
hâle bu işi sokmak lazım. Bu mevcut şekliyle, biraz önce amaç maddesinde de
okuduğum gibi, hiçbir farklılık olmamasıyla maalesef hiçbir şey getirmeyecek bu
düzenleme. Tatsız, tuzsuz bir kanun olacak. Zaten gecikti ilk defa, devlet
memurları zamlarını zamanında alamamışlar. Bunu hiç olmazsa anlamlı bir hâle
getirelim diye düşünüyoruz.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisinin
önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bir sonraki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı kanun tasarısının 2. maddesindeki “toplu sözleşme yapılmasına”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve grev hakkına” ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Vural, kim
konuşacak?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
“Grev hakkının kamu
çalışanlarına tanınması ve buna ilişkin esasların düzenlenmesi
amaçlanmaktadır.”
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisinin önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
2 inci Maddesinde geçen “Toplu Sözleşme” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve
Grev” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz efendim.
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kürkcü, Mersin Milletvekili, buyurun efendim.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) –
Sevgili arkadaşlar, Sayın Başkan; ben anlamıyorum Komisyon ve Hükûmet niye bu
önergeye katılmıyor.
Sendikaların haklarının ve
imkânlarının genişletilmesi için bir yasa yapıyorsunuz fakat bu yasada kamu
çalışanlarına, kamu görevlilerine grev yapma hakkı tanımıyorsunuz. O zaman
niçin böyle bir değişiklik yapıyorsunuz? Bu değişikliğin çalışanlar açısından ne
gibi yararı olabilir? Çünkü grev dediğimiz şey, her şeyden önce emekçinin,
çalışanın, kendisini çalıştıranla arasındaki temel sözleşmeleri, çalıştıranın,
iş sahibinin, patronun, burjuvazinin, devletin gözden geçirmesi,
değerlendirmesi ve ücreti piyasa koşullarına uydurması için elindeki biricik
yasal silah. Kamu çalışanlarının, kamu görevlilerinin diğer işçilerden herhangi
bir farkı yok. Fabrikada çalışan işçiyle bir öğretmen veya
bir hastanede çalışan teknisyenle bir hekim veya bir yargıç ile o mahkemede
çalışan bir müstahdem arasında, yaptıkları, ettikleri, ürettikleri artık değer,
toplumsal çalışma hayatına kattıkları bakımından herhangi bir fark olmadığı
hâlde, onları kendi ücretlerini, kendi sosyal haklarını, kendi geçim
koşullarını yeniden üretmek, bunları tartışmak, bu konuda yeni haklar elde
etmek hakkından mahrum bırakmak, onları bir şekilde devletin kulu, onun kölesi,
onun iki dudağı arasından çıkan sözler ile kendi geçim koşullarını tayin eden
bir sınırlı hak sahibi yurttaş hâline getirmek, yurttaşlar arasında, emekçiler
arasında, hakları bakımından böyle bir sınırlama ortaya koymak; bütün bunların
anlaşılabilir bir gerekçesi yoktur. Bu, aslında, 12 Eylül rejiminin bize
dayatmış olduğu anayasal ve yasal düzenlemelerin son kalıntılarından bir tanesidir.
Ama ne kadar enteresandır, devlet ve sermaye, başka pek çok şeyin
gerçekleşmesini, değişmesini istedikleri hâlde, kamu çalışanlarının grev
haklarının gerçekleşmesini istememektedirler çünkü hepimiz biliyoruz ki
Türkiye’de, emek gücünün değerinin tanzimi bakımından kamu sözleşmeleri daima
düzenleyici bir rol oynuyor. O nedenle, eğer kamu görevlileri grev hakkına
sahip olur, ücretlerini ve haklarını bir derece yukarıya çıkartırlarsa bu,
otomatik olarak, kaçınılmaz bir biçimde bütün emekçilerin hak ve imkânlarına,
ücretlerine yansıyacaktır. O nedenle, Türkiye’de, neredeyse 2 milyona yakın
kamu görevlisine ücret ödeyen devlet, bu ücretlerin tanzimi bakımından,
işçilerin, çalışanların, doğrudan emekçilerin, hizmetlerin doğrudan
üreticilerinin ortaya çıkarak kendi haklarını elde etmelerini bir bütün olarak
sermaye sahiplerinin çıkarları bakımından geride tutmak istemektedir. Bunun
başkaca bir açıklaması yoktur. Bir bütün olarak tabloya baktığımızda,
karşımızdaki gerçek budur.
Türkiye, kamu görevlilerine
grev hakkı tanımayan tek OECD ülkesidir. Türkiye, kamu görevlilerine grev hakkı
tanımayan tek Avrupa Birliği aday üye ülkesidir. Türkiye, aslında, bu koşullar
bakımından, modern dünyanın bir parçası değildir, bu koşullar bakımından bir
Orta Çağ ülkesidir. Ancak şunu hepimiz biliyoruz: Hiçbir
zaman ve hiçbir koşul altında, çalışanlar, emekçiler, sonsuza kadar köle
konumunda tutulamazlar, hele, Türkiye’deki emek gücünün hemen hemen en çok
eğitilmiş, en iyi eğitilmiş, dünya koşullarını ve Türkiye’nin koşullarını yorumlamaya
diğer emekçi kesimlerden daha da açık olan kamu görevlilerinin çok daha uzun
bir süre grev hakkından mahrum bırakılmaları söz konusu olmayacaktır.
Bence kestirme yol bizim
önerimizi benimsemektir. Bu kararı değişen maddeye ekleyerek grev tanımını bu
yasanın içerisine eklersiniz veya öğretmenler, doktorlar, hekimler, yargıçlar,
kamu görevlileri bu hakkı eninde sonunda söke söke alırlar. Siz bunu istiyorsunuz,
onlar da size bunu yapacaklar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kürkcü.
Sayın Kürkcü
ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi, kabul edilmeyen
önergelerden sonra mevcut maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde üç
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin a fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır Mustafa Kalaycı Mehmet Günal
Mersin Konya Antalya
Erkan
Akçay Sümer
Oral
Manisa
Manisa
a) “Kamu Görevlisi bu kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlarda
işçi statüsü dışında kalan bütün çalışanları”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
02.04.2012
Mehmet Şeker Namık Havutça Musa Çam
Gaziantep Balıkesir İzmir
Kazım
Kurt Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
Madde 3- 4688 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı), (j) ve (k) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (l) bendi eklenmiştir.
“a) Kamu görevlisi: Bu
kanun kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h) Genel toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonların katılımı ile oluşturulan
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
ı) Hizmet Kolu toplu sözleşmesi: Bu Kanunda belirtilen esaslar
çerçevesinde bir hizmet kolu kapsamına giren genel bütçeli kurum ve
kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile sendikaların katılımı ile oluşturulan Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
j) Kurumsal toplu sözleşme:
Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum düzeyinde ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında
imzalanan sözleşmeyi,
k) Toplantı tutanağı: Toplu
sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme imzalanamaması halinde,
tarafların uzlaştığı ve uzlaşamadığı konuların yer aldığı tutanağı,
l) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika temsilcisini,”
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
200 Sıra Sayılı Kamu
Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 3- 4688 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı), (j) ve (k) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) Kamu görevlisi: Bu
kanun kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h) Genel toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonların katılımı ile oluşturulan
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
ı) Kurumsal toplu sözleşme:
Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum düzeyinde ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması durumunda
Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan
sözleşmeyi,
j) Toplantı tutanağı: Toplu
sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme imzalanamaması halinde,
tarafların uzlaştığı ve uzlaşamadığı konuların yer aldığı tutanağı,
k) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika temsilcisini, “
l) Grev: Kamu
emekçilerinin, mali ve sosyal hakları ile çalışma koşullarının iyileştirilmesi
amacıyla kendi aralarında aldıkları bir kararla veya sendikanın çağrısıyla
işyerinde, işkolunda ve ülke genelinde hizmeti durdurmasıdır.
Pervin Buldan Sırrı Süreyya Önder Adil Kurt
Iğdır İstanbul Hakkâri
Erol
Dora Ertuğrul
Kürkcü
Mardin
Mersin
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
son okunan önergeye -Pervin Buldan ve arkadaşlarının- katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sinema emekçisi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) – Sinema emekçisiyim, onu bir sonraki şeyde konuşacağız çünkü sinema
emekçileri “Diğer” başlığı altında yer alan maddeye dolduruluyorlar.
Fakat burada Sayın AK PARTİ’lilere birkaç durumu hatırlatmak istiyorum: Bizim
verdiğimiz bu değişiklik önergesi iş yerlerinde emekçi konumunda olan herkesin
toplu sözleşme yapabilmesi… Birçoğunuz bu laf kalabalığında ve bu teknik dille
ilgilenmiyorsunuz. Mealen şöyle bir şey: Bu 4/C’lilere
dünyada ölüm hariç her şeyi yasak ediyorsunuz ya, hiçbir şeyden
yararlanamıyorlar ya, her şeyden mahrumlar ya, bari hiç olmazsa öbürlerinin
yararlandığı kadar toplu sözleşme hakkından yararlanmalarını temin etmeniz için
verilmiş bir değişiklik önergesi. Çalışanın hakkı, hukuku, en az bir diğeri
kadar. Hiç bıyık bükmeyin, hiç gözünüzü çatmayın, sizin ne hakkınız varsa
–gökten şeriatla inmediniz- öbürünün de o kadar hakkı var.
Ben size söyleyeyim, bu
Meclisten başlayalım. Kendi kulisinizde kahve söylemeyin, getirirken 4/C’li işçi içine tükürebilir, o kadar öfkeliler size. Gelin,
muhalefet kulisinde için.
Allah sizi esirgesin, siz
hastalanmayın, sizi götüren ambulansın şoförü var ya, 4/C’li.
Bak, hastalanmayın, hastalanırsanız eşiniz dostunuz ya da bir AK PARTİ’li, yani 4/C’lilere her
şeyi haram eden bir AK PARTİ’li bulun, sizi o
götürsün. Sorumluluğu da yok. Bak, para vermiyorsunuz, emeklilikten
faydalanamıyor, kendi emeğinin pazarlığını bir başkası yapıyor -aynı işi
görüyorlar- kendi yapamıyor. Ben şoför olsam sizi salim olarak götürmek
sorumluluğunu hissetmem.
Laboranta kan aldırmayın.
Bak, orada esas hizmetlerde taşeron çalıştırılamıyor ya, bu işi “servis” diye
başlattılar, “güvenlik” diye, “temizlik” diye başlattılar, esas şeyler de şu an
taşeronlaştırılmış durumda. İğneyi, Allah esirgesin “zort”
diye biraz fazla kaçırabilir. Tamam mı? Kendinize dikkat edin. Hayatın her
alanında -500 bine çıkardınız- bu 4/C’lilerle muhatap
olacaksınız.
4/C’li
yapacaksanız bir tek polisleri yapın, belki insafa gelirler, belki emekçilere,
mazlumlara, Kürtlere bu kadar pervasız davranmazlar. Yapacaksanız onları yapın.
Daha ileri gidelim. Bakın,
adliyede, efendime söyleyeyim, hastanede, birçok kamu kurum ve kuruluşunda esas
işleri görenlerin hepsi taşeron ve bunların hulusu kalp ile kamunun hizmetini
göreceklerini beklemek ancak safdillik olur.
Onun için, bu verdiğimiz değişiklik
önergesi şu arkadaşlar, mealen: “4/C’li” dediğiniz o
da Allah’ın bir kulu olan, diğeriyle aynı işi yapan, hatta daha fazla çalışan,
hiçbir güvencesi de olmayan insanı diğeriyle aynı duruma getirmek. Buna hangi
vicdanla yok diyebilirsiniz ki? Biriniz de çıkın Allah aşkına… İşte ismen
sataşıyorum burada, sayın grup başkan vekilleri gelsin, desinler ki ya da
Bakanlık temsilcisi, kendisi de burada yok- gelsin, desin ki: “Arkadaş, bizim
şuna hak gördüğümüzü 4/C’liye hak görmememizin sebebi
bu.” Ben de geleyim elini öpeyim “Aferin ya” diyeyim. Yok ki
böyle bir gerekçe. Zalimlikten başka… Bu kadar “IMF’ye posta koyuyoruz”
diyorsunuz, bak IMF’nin, vaktinde bu ülkenin başına bela ettiği işler, bu
4/C’yi onlar tebelleş ettiler, siz de iman bellemişsiniz! El insaf vel hayâ vel iman. Biriniz gelin,
şu Genel Kurula deyin ki: “4/C’li şu yüzden genel
grev yapamaz arkadaş.” Hepinizden hassaten rica ediyorum, biriniz gelin, Allah
için deyin ki: “Gerekçesi budur, sebebi budur, olmazı budur.” Buna ne mâni?
Hiçbir şey! Bu neoliberal vahşi kapitalizme iman
etmekten başka bunun bir gerekçesi yok. Varsa bir babayiğit gelsin, desin ki
burada: “Bak kardeşim bunun gerekçesi budur.” Biz de bütün emekçilerle beraber
özür dileyelim.
Bu sefer, buna oy verecek
olanlara saygılarımı sunmuyorum, geri kalanlarına saygılar. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Önder.
Sırrı Süreyya Önder ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
– Vallahi bravo! Vallahi bravo! Allah sizden razı olsun! Geri kalanın
oylamasına katılmasak da olur. Bu ne ya? Bu nedir ya? Böyle bir şey olur mu? Ne
farkı var? Ne farkı var onun diğerinden? Bu sağcılık değil, solculuk değil,
hiçbir şey değil, insanlık bahsi, insanlık, vallahi insanlık bahsi!
BAŞKAN – Sayın Önder,
lütfen…
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 200 sıra
sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 3. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
02.04.2012
Mehmet
Şeker (Gaziantep) ve arkadaşları
Madde 3- 4688 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı), (j) ve (k) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, (l) bendi eklenmiştir.
“a) Kamu görevlisi: Bu
kanun kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen bütün
çalışanları,
h) Genel toplu sözleşme: Bu
Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde kamu görevlilerinin ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonların katılımı ile oluşturulan
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
ı) Hizmet kolu toplu sözleşmesi: Bu Kanunda belirtilen esaslar
çerçevesinde bir hizmet kolu kapsamına giren genel bütçeli kurum ve
kuruluşlarda çalışan kamu görevlilerinin hizmet koluna özgü ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile sendikaların katılımı ile oluşturulan Kamu
Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan sözleşmeyi,
j) Kurumsal toplu sözleşme:
Bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde, kurum düzeyinde ortak ekonomik,
sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki hak ve çıkarlarını belirlemek
üzere yürütülen toplu sözleşme görüşmeleri sonucunda mutabık kalınması
durumunda Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında
imzalanan sözleşmeyi,
k) Toplantı tutanağı: Toplu
sözleşme görüşmeleri sonucunda toplu sözleşme imzalanamaması halinde,
tarafların uzlaştığı ve uzlaşamadığı konuların yer aldığı tutanağı,
l) Sendika temsilcisi:
Sendikaların tüzükleri uyarınca işyerinde seçilen sendika temsilcisini,”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; size satır başlarıyla
birkaç konuyu vereceğim, takdirlerinize sunacağım.
Memurlara grevli ve toplu
sözleşmeli sendika hakkı verileceği, referandum öncesi “herkese “müjde”
denildi. Doğru mu arkadaşlar? Ve referandum sırasında tüm billboardlarda
“Memurlara toplu sözleşme hakkı” denildi. Biz istiyoruz, derhâl ama adam gibi
bir yasa yapalım, dört dörtlük bir yasa yapalım. Getirin, en önce biz
imzalayalım. Bir kere, bu yasada çok geç kaldınız. Bunun kabahati sizindir.
Bunun kabahati hepinizindir. Bu, aralık ayında bütçe bitiminden sonra hemen
sevk edilseydi bugüne kadar çoktan çıkmıştı. Burada hatta bazen “Vallahi
muhalefet engelliyor.” diye laf etmişler. Şunu söylüyorum: Muhalefet -hiçbir
parti- sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, bu yasanın yarın sabah çıkması
için elinden gelen her şeyi yaptı gerek çalışma komisyonunda gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda. Gecikmesinin sebebi: Her ne hikmetse alt komisyondan geçti,
bir buçuk ay sonra komisyona geldi; bir.
ADEM YEŞİLDAL (Hatay) – Anayasa
değişikliği…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Dur, konuşma, bir dakika. Konuşma orada, biliyorsan gelir
konuşursun, tamam mı? Biliyorsan gelir konuşursun.
İki: Şimdi, bu bir hükümranlık yasası. Bir kişiye bağlı. Demin Sayın Bakan açıkladı, üç konfederasyonun üye sayılarını
açıkladı: 505 bin, 394 bin, 232 bin, 26 bin ve 4 bin. 505 bin kişiyi temsil eden
konfederasyonun başkanı imza atarsa her şey tamam, 1 kişi! O konfederasyonu
temsilen giden 9 kişiden 8 kişi “hayır” bile dese sadece o konfederasyonun
başkanı imzaladığı zaman her şey geçerli! Bunun adı “demokrasi.” Batsın böyle
demokrasi arkadaşlar! Nasıl bir demokrasi?
Benim hakkım ve hukukumu
korumayan bir kişi -ben tenzih ediyorum bugünkü o konfederasyonun başındaki
arkadaşımın bu karakterde olmadığını- ama bir kişi imzaladığı zaman her şey
tamam, geri kalan hepsi teferruat, hiçbir hükmü yok. “Efendim, üç
konfederasyondan bilmem ne, bilmem ne üye sayıları…” Hiçbir hükmü yok! Sadece
bir kişi imzaladığı zaman bunun adı “demokrasi” oluyor. Böyle bir demokrasiyi
takdirlerinize sunuyoruz.
Şimdi, şu anda yaklaşık 1
milyon 200 bin kişi var. 505 bin üyesi olan konfederasyondan bir kişi
imzaladığı zaman -başkanı- her şey çok güzel, dört dörtlük oluyor. Bu nasıl
demokrasi, takdirlerinize sunuyorum.
NEBİ BOZKURT (Mersin) –
Başkan seçimle geliyor, seçimle…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – O seçimle gelen başkanın 8 kişi de -seçimle gelen- temsilcileri
geliyor. Onlar imzalamadığı zaman, başkan… Böyle demokrasi olmaz! Seçimle
gelebilir, onlar da seçimle geliyor.
Tabii yine bir başka konu:
1 milyon 200 bin kişi sendikalı. Demokrasi böyle işliyor, acaba ILO’da böyle
mi? 1 milyon 200 bin kişi, bir tek sendika, öbürlerinin hak ve hiçbir yetkisi
yoktur. Yetkisiz demokrasi olmaz arkadaşlar. O zaman o insanları niye oraya
çağırıyorsunuz? O insanlara niye orada oynuyorsunuz? O insanların onuruyla niye
oynuyorsunuz? Oraya çağırdınız insanların hiçbir hakkı, hukuku, söz hakkı yoksa, yarın üyelerine nasıl hesap verecek o insanlar? KESK’in ve diğer sendikanın, Kamu-Sen’in başkanları
üyelerine nasıl hesap verecekler? İnsanlara rol yaptırmayın, oraya
çağırıyorsanız dinleyin, oraya çağırıyorsanız görüş ve düşüncelerini alın ama
hiçbir yetkisi olmayan insanları da oraya çağırmayın. Bir kişi çağırın o zaman
bunun adı demokrasiyse, en fazla üyesi olan sendikanın başkanını çağırın, bu
kadar teferruata gerek yok, bir kişi oturur, hesabını onlar verir. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Aslanoğlu ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 4688
sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 3. maddesinin a fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
a) “Kamu Görevlisi bu kanun
kapsamındaki kurum ve kuruluşlarda işçi statüsü dışında kalan bütün
çalışanları”
BAŞKAN – Sayın Komisyon,
önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
KALKINMA BAKANI CEVDET
YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
maddede kapsama ilişkin önergemiz var. Az önce de diğer partilerden
arkadaşlarımızın önergeleri tartışıldı. Bizim önergemizde de bütün çalışanları,
bu işçi statüsü dışında kalanları kapsıyor.
Bu genel bir hak değerli
arkadaşlar. Son yıllarda insan hakları alanında da önemli gelişmeler
kaydedildi, bizler de ülke olarak bazı uluslararası sözleşmelere imza attık,
ulusal hukukun üzerinde hüküm ifade eden anlaşmalar var. Burada, çalışanlar
arasında ayrım gözetmememiz gerekiyor, bu kapsamda baktığımız zaman İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de, 23’üncü maddesinde, “Herkesin, çıkarlarını
savunmak için başkalarıyla sendika kurma veya sendikalara üye olma hakkı
vardır.” deniliyor. Bu durumda, 87 sayılı ILO Sözleşmesi’nde de yine benzer
şekilde “Hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm çalışanlara ve herkes” tabiri
kullanılıyor. Onun için, buradaki önergemizin amacı bütün çalışanları
kapsamasıdır çünkü bununla ilgili başka hüküm 30’uncu maddede de var, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde ve emniyette çalışan sivil memurlar ve bazı ara kademe
yöneticileri ilgilendiriyor.
Burada “bütün” kavramını
koyduğumuz zaman kapsamını, bir insan hakkı olarak uluslararası sözleşmelerde
yer alan hâliyle kabul etmiş oluyoruz. Eğer bunu yapmazsak bu 87 sayılı Sözleşme’yi ve tamamlayıcı nitelikteki 98 sayılı ILO
Sözleşmesi’ni ihlal etmiş oluyoruz. Dolayısıyla amacımız budur. Kapsamı geniş
olan, grevli, toplu sözleşmeli bir sendika kanunu çıkaralım, eksiklikler varsa
tamamlayalım diye düşünüyoruz. Bu çerçevede önergemizi verdik.
Öbür taraftan, az önce
Sayın Bakana sorduk ama şu anda Sayın Cevdet Yılmaz var, Sayın Şimşek de
buradaymış, Sayın Çelik yine yok! Yani hakikaten başlarken sormuştum, genelini
konuşurken, sonra geldi, bir şeyler söyledi ya sinirlenip gitti… Tam da cevap alamadım
ben, sayın bakanlar belki vekâleten verir mi bilmiyorum.
Yani Sayın Arınç’ın konuşmasını burada arkadaşlarımız tekrarladılar,
bir daha tekrarlamıyorum. Yani “Ben bu işi yapacağım, sözleşmeyi imzalayacağım.
Size ne kardeşim?” demiş. Ben çok net bir şekilde sordum. Sayın Bakan: “Bu bir
siyasi konuşmadır, uzatmamak lazım.” dedi. Şimdi, dedim ki: “Savunuyor
musunuz?” Biz “Onu savunuyor musunuz?” derken Sayın Bakan arkasından “Ne
olacak, ‘AK Türkiye’ desek ne olur?” gibi bir söyleme girdi.
Ben şimdi size soruyorum
gerçekten. “Efendim, o, bana talimat vermedi:” dedi. Sayın Bakanın cevap
niyetine bana söylediği söz bu kadar. Diyor ki: “Sayın Arınç, bize bu konularda
‘şu işi yapın, şununla sözleşme yapın’ diye bir talimat vermedi.” Şimdi, böyle
bir talimat vermesi mi gerekiyor? Hükûmetin bir bakanı çıkıp diyorsa ki
“Kardeşim, size ne? Siz nereden çıktınız? Ben sizi tanımıyorum. Benim
konfederasyonum da belli, ben o sözleşmeyi de imzalayacağım, siz de orada
görüntü yapacaksınız.” Buna en azından “Maksadını aşan bir şey olmuş yani biz
buna katılmıyoruz.” deseniz ne olur? Onun üzerine maksadını aşan bir şeyle daha
cevaplıyorsunuz, “Ak Türkiye olsa ne olur?”
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Katılıyor, katılıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ya
“Ne olur?” diye bir şey olur mu? Ya, “O anda bir tepki duydum, maksadım o
değildi, şuydu, bunlar haksız suçlamalardır.” diyecek yerde, o zaman, burada
kızıyorsunuz. TRT’yi konuştuk, “AK RT oldu” dedik. Her şeyi “ak, ak” yaparsanız
nasıl olacak o zaman? Türkiye’nin bir tek rengi vardır, o da bayrak rengi,
al-beyaz, kırmızı-beyaz bayrak rengidir; başka bir renk hiçbir zaman, hiçbir
kurumda, hiçbir sendikada olmaz. Bir de ona olsa olsa “ak sendika” değil, “sarı
sendika” deniyor literatürde, yandaş sendika olduğu
zaman bunlara “sarı sendika” deniyor.
Gerçekten, ben bunu
yadırgadım. Belki de Sayın Bakan yorgun galiba, onun için arada gidiyor, belki
sinirleri de yıpranmış olabilir, uzlaşma sağlamak için.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, lütfen… Burada olmayan bir bakan hakkında böyle konuşmak, bu
şekilde konuşmak hoş değil.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Burada mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) –
Bakan çalışıyor.
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Nasıl çalışıyor? Bakanın çalışacağı yer burada. Aynı şey…
Değerli arkadaşlar, Hükûmet
diye oraya oturan bir arkadaşımız var. Siz de söz alırsınız… Hükûmet diye oraya
oturduğuna göre, bu kanunla ilgili sorulara cevap vermek üzere oraya oturduğuna
göre, ben de istiyorum ki kendisi olsun, ama ben genelini konuşurken sordum,
yoktu, soruyu sordum, cevap vermedi, şimdi tekrar soruyorum, ikinci bölümde de
cevap verebilir, arkadaşlarımız notunu alıyor, müsteşarı var, bürokratları var.
Ha, sizin içinizde cevap verebilecek varsa, buyurun siz de cevap
verebilirsiniz, bir sonraki önergede söz alın, hepinizin konuşma hakkı var.
Dolayısıyla, ben şunu
söylüyorum: Maksadını aşan bir konuşma olabilir, ona itirazım yok, o zaman bunu
hafife alarak, sanki meşruymuş gibi göstermek yerine, aleni olarak söylenmese
de en azından “Bunu kastetmedim.” denilir, olay kapanır.
Ben hâlâ soruyorum,
içinizde Sayın Arınç’ın yaptığı Bursa’daki açılış
konuşmasına katılan varsa, ben onun üzerine başka söz alıp başka şeyler
söyleyeceğim. Burada çıksın desin ki “Ben katılıyorum.” desin o zaman. Okuyun,
ben size vereyim fotokopisini, eğer buna bir milletvekili olarak katılıyorsanız
o zaman başka şeyler söylemek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
200 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Dördüncü sırada yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68
Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi);
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları’nın
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68
Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi);
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonların olmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 3
Nisan 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.