DÖNEM:
24 CİLT: 18 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
87’nci
Birleşim
31 Mart 2012 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu Çaldağı
bölgesindeki nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi faaliyetlerinin çevre ve insan
sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/218)
2.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve 20 milletvekilinin, Gediz Nehri'ndeki kirliliğin nedenlerinin ve
çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219)
3.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan ve 26 milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının ve sektörün
gelişimine yol açacak ekonomik politikaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/220)
B) Önergeler
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 29/3/2012 tarihli 85’inci Birleşimde
okunan BDP Grubunun (11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi’ni
geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/38)
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır başkanlığındaki bir heyetin,
16-18 Nisan 2012 tarihlerinde Kahire'de düzenlenecek olan Türk-Arap Parlamenter
Diyalogu Dördüncü Tur Görüşmelerine katılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/836)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Macaristan Ulusal
Meclisi Başkanı Dr. Laszlo Köver'in
vaki davetine icabet etmek üzere Macaristan'a resmî bir ziyarette bulunmasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/837)
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, üniversite sınavına girecek
öğrencilere başarı dileğinde bulunduğuna ve 31 Mart Azerbaycan Türklerinin
Soykırım Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere
başarı dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı
dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
5.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde
bulunduğuna ve 31 Mart Azerbaycan Türklerinin Soykırım Günü’ne ilişkin
açıklaması
6.- Ankara Milletvekili
Levent Gök’ün, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın konuşmasına ilişkin
açıklaması
V.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Ankara Milletvekili
Levent Gök ve 22 milletvekilinin, siyasi nüfuzunu kullanarak rant elde ettiği,
çıkar ilişkisi kurduğu kamu görevlilerini himaye ettiği ve böylece görevini
kötüye kullandığı iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/8)
2.- Konya Milletvekili
Atilla Kart ve 32 milletvekilinin, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma
sürecine müdahil olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
6.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın
gensoru önergesini hazırlayanlara yönelik ifadeleri nedeniyle konuşması
7.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
8.- Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
9.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
10.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Manisa Milletvekili
Hasan Ören’in, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
12.- Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
13.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 1/4/2012
Pazar günü toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Kars Milletvekili Ahmet
Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer
Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı:
194)
4.- Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları
(1/556) (S. Sayısı 200)
5.- Orman Köylülerinin
Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları
Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu
Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi
ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi
ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporları (1/563,
2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198)
IX.- OYLAMALAR
1.- Katma Değer Vergisi
Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin oylaması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci, 30
Mart Filistin Toprak Günü’ne,
Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak,
spordaki gelişmelere,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul’un Sultanbeyli
ilçesinin sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 24
milletvekilinin, Hrant Dink cinayetinin
aydınlatılması amacıyla TİB’in görev, yetki ve
sorumluluklarının (10/215),
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 22
milletvekilinin, terör saldırılarından önce ve saldırı esnasında MİT, askerî ve
emniyet istihbarat birimlerinin görev, yetki ve sorumluluklarını yerine getirip
getirmediği konusunun (10/216),
Niğde Milletvekili Doğan Şafak ve 24 milletvekilinin, Akkaya Baraj
Gölü'ndeki su kirliliğinin insan sağlığına, ekolojik dengeye ve çevreye
yarattığı sorunların (10/217),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
CHP Grubunun, 10/12/2011 tarihinde, Gaziantep Milletvekili Mehmet
Şeker ve arkadaşlarının Suriye ile ilişkilerimizin yeniden canlandırılması için
izlenecek politikaların belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına vermiş olduğu (161 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 30/3/2012 Cuma günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci,
Malatya Milletvekili Veli Ağbaba,
29/3/2012 tarihli 85’inci Birleşim tutanağında yer alan bazı
ifadelerini düzeltmek amacıyla birer konuşma yaptılar.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, 29 Mart 2012 tarihli Birleşimde
Genel Kuruldaki bazı ifadelerine,
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, 29
Mart 2012 tarihli Birleşimde Genel Kurulda yaşanan olaylardan üzüntü duyduğuna
ve kürsüye saldıran Milletvekilini kınadığına,
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana’da
özel idare bünyesinde çalışan geçici işçilerin durumuna,
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, Hatay’ın Yayladağ ilçesinin Apaydın köyünde Suriye’den gelen
muhalifler için kurulan bir kampa,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),
3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Kars
Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7
Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (2/387) (S. Sayısı: 194),
5’inci sırasında yer alan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/556) (S. Sayısı
200),
6’ncı sırasında yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68
Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi); Osmaniye
Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporlarının (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı 198),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
4’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın; İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Rize Milletvekili
Hayati Yazıcı ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Kayseri Milletvekili Sadık Yakut ile
5 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Amasya Milletvekili Avni Erdemir,
Uşak Milletvekili Mehmet Altay ve Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten
Tarafından Benimsenen (2/312) Esas Numaralı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 12 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 21 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu’nun (2/358, 2/305, 2/306, 2/307, 2/312, 2/384, 2/385)
(S. Sayısı:199) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul
edildi.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin BDP Grubuna,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin MHP Grubuna,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun Adalet ve Kalkınma Partisine,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Aykut
Erdoğdu’nun şahsına,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Başbakanın Bill Gates’le
yaptığı görüşmede FATİH Projesi’nin konuşulduğu iddiasının doğru olmadığına,
Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Başbakanın Bill Gates’le yaptığı
görüşmede FATİH Projesi’nin konuşulduğu konusunda kesin bir ithamda
bulunmadığına,
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin ifadelerine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin ifadelerine ilişkin tekraren bir açıklamada bulundu.
Alınan karar gereğince, 31 Mart 2012 Cumartesi günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime 17.41’de son verildi.
Sadık
YAKUT
Başkan
Vekili
Muhammet Rıza YALÇINKAYA Bayram
ÖZÇELİK
Bartın Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 118
31 Mart 2012 Cumartesi
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği
Programının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları
(1/362) (S. Sayısı: 213) (Dağıtma tarihi: 31/03/2012) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Tunus
Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı:
214) (Dağıtma tarihi: 31/03/2012) (GÜNDEME)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubat ve 15 Milletvekilinin; Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ve Adalet Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/447) (S. Sayısı: 215)
(Dağıtma tarihi: 31/03/2012) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
21 Milletvekilinin, Manisa-Turgutlu Çaldağı
bölgesindeki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/218) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
20 Milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/219) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 26
Milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/220) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/10/2011)
31 Mart 2012 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu Çaldağı
bölgesindeki nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi faaliyetlerinin çevre ve
insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/218)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Manisa
ili Turgutlu ilçesinin 15 km kuzeyindeki ormanlık Çal Dağı bölgesinde nikel
madeni çıkarılmasına başlanmıştır. Çal Dağı bölgesinde 12.5 milyon m2 alanda
sülfürik asit kullanılarak açık liç usulü ile nikel
madeni çıkarma, ayrıştırma ve zenginleştirme yapılmaktadır. Günümüzde dünyanın
hiçbir yerinde açık liç usulü ile nikel madeni
çıkarılmamaktadır.
Bölgede
deneme üretimi için yapılan çalışmalarda toplam arazinin sadece 1/200'ü
kullanılmış ve bu nedenle birçok ağaç kesilerek ormanlık alanın zarar görmesine
neden olmuşlardır. İşletme süresince 200 binin üzerinde ağacın kesileceği
tahmin edilmektedir. Bu durum bölgedeki ormanlık alanın tamamen yok olması
demektir. Bölgedeki ağaçların kesilmesi ve dere yataklarının bozulması
nedeniyle erozyon artmış, daha önce hiç görülmemesine rağmen bazı köyler sel
felaketine maruz kalmıştır. Ayrıca nikel madeninin çıkarılmasında kullanılan
sülfürik asidin neden olduğu olumsuzluklarla ilgili şikâyetler de gelmeye
başlamıştır.
Çal
Dağı'nın güneyinde dünyanın ve Türkiye'nin en önemli tarım alanlarından birisi
olan Gediz Nehri ve Havzası bulunmaktadır. Gediz Nehri Türkiye'nin de taraf
olduğu Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR)
eklerinde sayılarak uluslararası koruma altına alınmıştır. Buna rağmen sülfürik
asit kullanılarak açık liç usulü ile nikel madeni
çıkarılmasına devam edilmektedir.
Bölgenin
en önemli su havzası olan Gediz Nehri Çal Dağı’nın ve maden sahasının çok
yakınından geçmektedir. Bu nedenle yer altı ve yer üstü su kaynakları ile doğal
kaynaklar bundan olumsuz etkilenecektir. Projesinde işletme ömrü 10 yıl olarak
belirlenen maden tükendiğinde bölgede orman ve tarım alanları ile birlikte
nüfusu yüz bini aşan Turgutlu ilçe merkezimiz bu çevre kirliliğinden önemli
ölçüde zarar görecektir. Turgutlu Çaldağ bölgesinde, Musulcalı, Akköy, Çampınar,
İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey
köyleri bulunmakta, bölge halkı geçimini tarım ve ormancılıktan sağlamaktadır.
Bölge halkı, geleceklerini karartmamak adına konuya duyarlılık göstermekte ve Çaldağ ormanlık alanlarına tarım arazilerine ve köylerine
sahip çıkmak için nikel madeni çıkarılmasına karşı olup, ülkenin en büyük çevre
felaketini önlemek adına, işletmeye izin verilmemesini istemektedirler.
Turgutlu
Çal Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi amacıyla kurulacak
işletmenin; fayda-maliyet analizinin tespiti, ormanlar ve tarım arazileri
üzerine etkilerinin, nikel madeninin ayrıştırılmasında kullanılacak olan
sülfürik asidin, yer altı ve yerüstü su kaynakları, tarım arazileri ve çevre
üzerindeki kirletici etkilerinin ve çevre köylerde yaşayan bölge halkının yaşam
standartlarının ve sağlıklarının korunması, tedbirlerinin araştırılması,
işletme kapandığında ortaya çıkacak sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1)
Hasan Ören (Manisa)
2)
İzzet Çetin (Ankara)
3)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
4)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
5)
Hülya Güven (İzmir)
6)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
7)
Erdal Aksünger (İzmir)
8)
Mustafa Moroğlu (İzmir)
9)
Rıza Türmen (İzmir)
10)
Oğuz Oyan (İzmir)
11)
Aytun Çıray (İzmir)
12)
Alaattin Yüksel (İzmir)
13)
Özgür Özel (Manisa)
14)
Atilla Kart (Konya)
15)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
16)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
17)
Hüseyin Aygün (Tunceli)
18)
Sakine Öz (Manisa)
19)
Şükran Güldal Mumcu (İzmir)
20)
İlhan Cihaner (Denizli)
21)
Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
22)
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
2.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve
20 milletvekilinin, Gediz Nehri'ndeki kirliliğin nedenlerinin ve çözüm
yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/219)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gediz
Nehri, ülkemizin büyük ve en önemli nehirlerinden biridir. Gediz ilçesinin
güneydoğusundan başlayan ve İzmir Körfezi’ne dökülen Gediz Nehri geçtiği
bölgelerin tarımsal üretimine, ekonomisine ve gelişmişlik düzeyine önemli katkı
sağlamaktadır.
Bölge
açısından hayati değer taşıyan Gediz Nehri 1980’li yıllardaki düzensiz
endüstriyel ve kentsel gelişimle birlikte aşırı derecede kirlenmiştir. Ülkemiz
açısından bu kadar önemli olan Gediz Nehri, Türkiye'nin de taraf olduğu
Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşmenin (RAMSAR) eklerinde
sayılarak uluslararası koruma altına alınmıştır.
Uşak,
Manisa, İzmir illeri sınırları içine giren Gediz Havzası içinde önemli yerleşim
merkezleri bulunmaktadır. Manisa Turgutlu, Salihli, Ahmetli, Alaşehir, Demirci,
Gediz, Kemalpaşa, Foça ve Menemen yerleşim yerlerinden bazılarıdır. Nüfusu yüz
binin üzerinde olan ilçelerde hâlâ arıtma tesisi bulunmamakta ya da
kapasiteleri yetersiz kalmaktadır. Kirliliğe rağmen belediyeler arıtma tesisi
için kaynak ayırmamaktadırlar. Hükümetin de bu konuda bir yaptırımı yoktur.
Gediz
Havzası’nda bulunan yerleşim yerleri ve sanayi kuruluşları Gediz Nehri’nin
önemli kirlilik nedenidir. Endüstriyel ve evsel atıkların arıtılmadan atılması
nedeniyle nehirdeki kirlilik sağlığı tehdit edici boyutlara gelmiştir.
Gediz
Nehri’nin kirliliğinin nedenlerinin araştırılarak, çözüm yollarının
araştırılması için ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması Gediz'in
zararlı ve tehlikeli atıklardan arındırılması ve kirlenmede sorumluluğu
olanların belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve teklif ederiz.
1)
Hasan Ören (Manisa)
2)
Alaattin Yüksel (İzmir)
3)
Atilla Kart (Konya)
4)
İzzet Çetin (Ankara)
5)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
6)
Birgül Ayman Güler (İzmir)
7)
Hülya Güven (İzmir)
8)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
9)
Erdal Aksünger
(İzmir)
10)
Mustafa Moroğlu
(İzmir)
11)
Rıza Türmen (İzmir)
12)
Oğuz Oyan (İzmir)
13)
Özgür Özel (Manisa)
14)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
15)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
16)
Hüseyin Aygün (Tunceli)
17)
Sakine Öz (Manisa)
18)
Şükran Güldal Mumcu (İzmir)
19)
İlhan Cihaner (Denizli)
20)
Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
21)
Dilek Akagün Yılmaz
(Uşak)
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 26
milletvekilinin, beyaz et sektörünün sorunlarının ve sektörün gelişimine yol
açacak ekonomik politikaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/220)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye
1970'li yıllardan itibaren, beyaz et sektöründe çok önemli atılımlar yaparak
dünya ülkeleri sıralamasında üst sıralara yerleşmiştir. 1970'li yıllarda
sektörde egemen olan aile işletmeciliği, sınırlı kapasite, pahalı üretim
1980'li yıllardaki yapısal değişimle yerini modern, entegre tesislere ve
sözleşmeli üretim modeline bırakmış, 1990'lı yıllarda dünya standartları
yakalanmış ve 2000'li yıllara gelindiğinde üretim sürekli artarak devam
etmiştir.
Son
yıllarda artan kırmızı et fiyatları, ekonomik krizler nedeniyle halkın alım
gücünün azalması gibi faktörler genel olarak beyaz et, özelinde tavuk üretimini
ve tüketimini ön plana çıkartmıştır.
Beyaz
et üretimi, halkın hayvansal protein ihtiyacının karşılanmasında son yıllarda
çok önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Önümüzdeki yıllarda bu rolün artması
beklenmektedir. Beyaz et sektörü içerisinde tavukçuluğun, Türkiye için
stratejik bir ürün olma özelliği kazanması sektördeki beklentileri oldukça
olumlu yönde etkilemektedir. Ülkemizde bugün, tavuk yumurtası üretimi 1,07
milyar adet, kesilen tavuk sayısı 84 milyon adet, tavuk eti üretimi 135 bin 953
tona ulaşmıştır.
Üretilen
beyaz etin yaklaşık % 85'i son derece modern tesislerde gerçekleştirilmekte
olup, tesislerin çoğu gelişmiş ülkelerdeki benzerlerine oranla çok daha modern
bir yapıdadır.
Yıllık
cirosunun 3 milyar ABD Doları civarına ulaştığı, üretici çiftçi, yem, ilaç, yan
sanayi, satıcı esnaf, nakliye, pazarlama elemanıyla geçimini sağlayan insan
sayısının iki buçuk milyona yaklaşan sektör birçok sorunla karşı karşıyadır.
Beyaz
et sektöründe en önemli sorunlardan biri dışa bağımlılıktır. Hayvan materyali,
yem, aşı ve birçok konuda sektör dışa bağımlıdır. Damızlık civcivler
yurtdışından gelmektedir. Bu denli dışa bağımlı olarak çalışan bir sektörün yem
maddeleri ve damızlık ihtiyacını kendi kaynaklarından sağlayan ABD ve AB
ülkeleri ile rekabet gücü zayıftır.
Yaşanan
ekonomik krizler, üretim fazlalıkları, kur dalgalanmaları nedeniyle artan
hammadde fiyatları sonucunda oluşan dalgalanmalar da diğer bir sorundur.
Sektörün
diğer çok önemli bir sorunu da ruhsatsız kümeslerdir. Ülkemizde kümeslerin
yaklaşık yüzde 85'i yüksek kalite ile hizmet vermesine rağmen ruhsatsızdır.
Yapı ruhsatı olmadığı için birçok kümes kapatılma tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Ülke çapındaki üretimin 3'de 1'ini karşılayan Bolu ilinde yapı
ruhsatı olmayan kümes sayısı tespit edilen 3209 adet olup, tespit
edilemeyenlerle bu rakamın 6500-7000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Sektörün
içinde bulunduğu ruhsat sorunu yıllarca çözümsüz kalmış ve günümüze kadar
gelmiştir. Bu sektör sadece Bolu ilinde doğrudan 10 bin kişiye iş imkânı
sağlamaktadır. Nüfusunun % 35'inin kırsal kesimde yaşadığı ve kırsal kesimde
yaşayanların büyük çoğunluğunun işsiz veya gizli işsiz olduğu ülkemizde
tavukçuluk istihdam yaratmak açısından önemli bir faaliyettir.
Bütün
bu konular içerisinde, sektörün sorunlarının iyi bilinmesi ve bu sorunların
çözümüne yönelik politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla;
Genelinde
beyaz et sektörünün ve özelinde tavukçuluğun sorunlarının ortaya konulması,
yaşanan sıkıntılara son vermek için hangi önlemlerin alınabileceği ve sektörün
gelişimine yol açacak ekonomik politikaların oluşturulabilmesi için, Anayasanın
98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Tanju Özcan (Bolu)
2)
İzzet Çetin (Ankara)
3)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
4)
Aykut Erdoğdu (İstanbul)
5)
Aykan Erdemir (Bursa)
6)
Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
7)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
8)
Tufan Köse (Çorum)
9)
İhsan Özkes (İstanbul)
10)
İdris Yıldız (Ordu)
11)
İlhan Demiröz (Bursa)
12)
Melda Onur (İstanbul)
13)
Orhan Düzgün (Tokat)
14)
Osman Faruk Loğoğlu (Adana)
15)
Ali Demirçalı (Adana)
16)
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
17)
Kazım Kurt (Eskişehir)
18)
Engin Özkoç (Sakarya)
19)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
20)
Ramis Topal (Amasya)
21)
Haluk Eyidoğan
(İstanbul)
22)
Sakine Öz (Manisa)
23)
Sedef Küçük (İstanbul)
24)
Musa Çam (İzmir)
25)
Uğur Bayraktutan
(Artvin)
26)
Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
27)
Dilek Akagün Yılmaz
(Uşak)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir
gensoru önergesinin geri alınmasına dair önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, 29/3/2012 tarihli 85’inci Birleşimde
okunan BDP Grubunun (11/10) esas numaralı Gensoru Önergesi’ni
geri çektiklerine ilişkin önergesi (4/38)
30.03.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
TBMM
Genel Kurulunun 29.03.2012 tarihli ve 85. Birleşim’inde
okunan, İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin hakkındaki (11/10) esas numaralı
Gensoru Önergesini geri çekiyoruz.
Bilgilerinize
arz ederiz.
Hasip Kaplan
Şırnak
BDP
Grup Başkan Vekili
BAŞKAN
– Gensoru önergesi geri verilmiş ve gündemden çıkarılmıştır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
C) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır başkanlığındaki bir heyetin, 16-18
Nisan 2012 tarihlerinde Kahire'de düzenlenecek olan Türk-Arap Parlamenter
Diyalogu Dördüncü Tur Görüşmelerine katılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/836)
30
Mart 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır başkanlığındaki
heyetin, 16-18 Nisan 2012 tarihlerinde Kahire'de düzenlenecek olan Türk-Arap
Parlamenter Diyalogu Dördüncü Tur Görüşmeleri'ne
katılması öngörülmektedir.
Söz
konusu toplantıya katılım sağlanması, 28/3/1990 tarihli ve 3620 Sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Macaristan Ulusal Meclisi
Başkanı Dr. Laszlo Köver'in
vaki davetine icabet etmek üzere Macaristan'a resmî bir ziyarette bulunmasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/837)
30
Mart 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin; Macaristan
Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Dr. Laszlo Köver'in vaki davetlerine icabet etmek üzere, Macaristan'a
resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6.
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
BAŞKAN
– Sayın Şandır, söz talebiniz var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı
dileğinde bulunduğuna ve 31 Mart Azerbaycan Türklerinin Soykırım Günü’ne
ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, yarın üniversite sınavına girecek tüm
çocuklarımıza başarılar diliyorum, Allah’tan zihin açıklığı diliyorum,
velilerine de sabır diliyorum. İnşallah herkes mutlu olur bu sınav
sonuçlarından.
Ayrıca,
yine bugün 31 Mart Dünya Azerbaycan Türklerine Yapılan Soykırım Günü. Tüm
dünyada Türklere yapılan soykırımı da şiddetle ve nefretle kınıyorum ve bu
soykırımda hayatını kaybeden tüm
soydaşlarımıza, kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Sizlere
de çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Sayın
İnce, buyurun.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak üniversite sınavına girecek olan
gençlerimize başarılar diliyoruz. Yarın onlar için önemli bir gün, aileleri
için önemli bir gün, kader günü ama her şey demek değil, gençlerimizin bu
şekilde düşünmesini istiyorum. On altı yıl gençleri üniversite sınavına
hazırlamış birisi olarak ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak
hepsine başarılar diliyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın
Kaplan, buyurun.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere
başarı dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yarın
1 milyon 900 bin civarında gencimiz üniversite sınavlarına katılacaklar,
hepsine başarılar diliyoruz. Diliyoruz, umuyoruz ki bu sınav yarışı olayından
da bir gün kurtulurlar çünkü hâlâ milyonların sınav yarışında olduğu bir
Türkiye yaşıyoruz. Hepsine başarılar diliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ünal, buyurun.
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın, üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın
çocuklarımız üniversite sınavına girecekler. Biz de AK PARTİ Grubu olarak
gençlerimize zihin açıklığı diliyoruz, başarılar diliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Doğru, söz talebiniz bu konuyla ilgili mi?
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Evet efendim.
BAŞKAN
– Buyurun.
5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
üniversite sınavına girecek öğrencilere başarı dileğinde bulunduğuna ve 31 Mart
Azerbaycan Türklerinin Soykırım Günü’ne ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben
de yarın sınava girecek öğrencilerimizin hepsine ve ailelerine başarılar
diliyorum, sabır diliyorum. İnşallah, herkes istediği şekilde imtihanları
kazanır ve okullarına girmiş olur.
Tabii,
burada da şunu söylemek isterim ki sınavsız üniversitenin herhâlde zamanı
gelmiştir. İnşallah, önümüzdeki dönem içerisinde de sınavsız üniversiteye
girilmiş olur.
Ayrıca,
bugün 31 Mart Azerbaycan Soykırım Günü. Azerbaycan Türklerinin haklı
mücadelesini her zaman dile getirmek mecburiyetindeyiz. Şu anda Azerbaycan
topraklarının büyük bir kısmı Ermenistan tarafından işgal altındadır. İnşallah,
işgallerin bittiği, katliamların bitmiş olduğu, Azerbaycan Türklerinin de kendi
öz topraklarına geriye dönmüş olduğu günleri hep beraber görürüz diyorum.
Söz
vermiş olmanızdan dolayı teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak
İşler” kısmına geçiyoruz.
Bu
kısmın 1’inci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili Levent Gök ve 22
milletvekilinin, siyasi nüfuzunu kullanarak rant elde ettiği, çıkar ilişkisi
kurduğu kamu görevlilerini himaye ettiği ve böylece görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında bir gensoru açılmasına
ilişkin (11/8) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
V.- GENSORU
A) Ön
Görüşmeler
1.- Ankara Milletvekili Levent Gök ve
22 milletvekilinin, siyasi nüfuzunu kullanarak rant elde ettiği, çıkar ilişkisi
kurduğu kamu görevlilerini himaye ettiği ve böylece görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/8)
BAŞKAN
– Hükûmet? Yerinde.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 27/3/2012 tarihli 83’üncü
Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Hasan Ören, Manisa
Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Levent Gök, Ankara
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
İlk
söz önerge sahibi Hasan Ören’e aittir.
Buyurun
Sayın Ören. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Spor Bakanı hakkındaki
gensoruyla ilgili önergem adına on dakikalık konuşmam var.
Şimdi,
bununla ilgili, bir bakanı itham etmek, bir bakana suç yöneltmek gerçekten zor
bir iştir eğer bunun tabanı yok ise, belgeleri yok ise; dinimizde de siyasette
de yalan söylemenin müthiş bir ezikliğinin olması lazım insanların içerisinde.
Ama ben biliyorum ki Sayın Bakanımızın çıraklık döneminde, Turgutlu Belediyesiyle
olan ilişkileri içerisinde o günün arkadaşlık bağlarıyla ilgili yaptıklarını
biraz sonra söyleyeceğim. Kalfalık dönemindekini ise başka arkadaşım anlatacak.
Çıraklık dönemi, kalfalık dönemi, ustalık dönemi; ustalık dönemi de herhâlde
üç-beş ay sonra ortaya çıkar.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın cümle kurar iken bir kelimeyi üç, dört
pozisyonda söyleyip güzel konuşmaları olur ve etik değerlerden de çok
fazlasıyla bahseder. 2004 yılında gerçekleşen olay şudur… İki sorum olacak
Bakana. Tabii ki bu iki soruya vereceği cevaplar ile sayın bakanlarımızı ve
sizleri ve bizleri ikna eder ise veya bu iki sorunun karşılığında yapmadığını
söyler ise bu suçu isnat eden Hasan Ören olarak benim de bir ceza görmek
gerekli. Nasıl ki Sayın Bakanın gensoruyla düşürülmesini talep ediyor isek
yanlış bilgi de verdiğimizde karşılığında bizim de bir cezai müeyyideye
uğramamız gerekli. Ben de diyorum ki dönem sonuna kadar bu kürsüye bir daha hiç
çıkmayacağım, dönem sonunda da milletvekilliğimi bırakacağım, siyasetle de asla
ilgilenmeyeceğim. Ama siz, Genel Kuruldaki Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekilleri eğer kabul eder iseniz istifamı da vermeye hazırım.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın çıraklık döneminde, divan kâtipliği yaptığı
dönemde -burada kayıtları var, hemen okumaya başlayayım- eski plakası 06 AK 755
olan Volkswagen Transporter TDI kısa şasi bir araç
almıştır, sıfır kilometre. Bu aracı Şaşmaz’a götürmüştür, “…” şu esnafın
atölyesinde de içerisine istediği şekilde bir şeyleri yaptırmıştır ve bu aracı
2004 yerel seçimlerinde Samsun’da kullanmıştır. Araç yerel seçimler sonrası
Turgutlu Belediyesine satılmıştır. Turgutlu’yla ilgili o kadar çok şey var ki,
ona daha sonraları geleceğim bu kürsüden.
Turgutlu
ile İzmir arası 50 kilometredir, 40 kilometredir. İzmir Büyükşehir
Belediyesinde 50 müfettiş vardır ama Turgutlu Belediyesine 2 tanesi gelip de ne
olduğunu görmek istemezler. Turgutlu Belediyesine gelseler -bu kürsüden
anlatacağım sonra- elleri, ayakları kirlilikle çıkarlar, ayrı bir şey ama Sayın
Bakanımız kendi belediye başkanının olduğu bir belediyeye aracını satmıştır,
özel aracını satmıştır. Belediye başkanına satabilir, belediye başkanı alır ama
bütün halkın parasının emanet edildiği bir belediye ve belediye başkanı
milletvekilinden, divan kâtipliği yapan bir milletvekilinden araba alması etik
değildir. Birinci sorun bu. Siz, Turgutlu Belediyesine vasıflarını saydığım
arabayı sattınız mı? Etik değil.
İkincisi:
Olabilir, satabilir ama satar iken de belirli bir şekilde, 40 bin liralık, 45
bin liralık bir arabayı, yardım olsun diye, 30 bin liraya verir, 20 bin liraya
verir, 15 bin liraya verir, bu da olabilir ama Sayın Bakanımız böyle bir şeyi
tercih etmemiş. Bütün hepsi buradadır, bilgileri kendisine de ulaştırabilirim.
O gün, 2004’te sıfır kilometre arabanın fiyatı 37 bin lira ile 40 bin lira
arasıdır. Bunun içerisinde “milletvekili indirimi” diye bize jest yaparlar ya,
1 milyar düşüş filan olur, 39 bin liraya bu arabanın aynısı bana teklif
edilmiştir Ankara’daki Volkswagen bayiliğinden. Sayın Bakanımızın yaptırdığı
aynı yere gidip “Bu arabayı Sayın Bakanımıza yaptığınız gibi…” diyerek… Yani o
gün “bakan” kelimesi yok, sadece ve sadece “Sayın Samsun Milletvekilimiz Suat
Kılıç’ın arabasının içine yaptığınız gibi ben bu arabanın içini istiyorum.”
diyerek aldığım teklif 5 bin lira, 7 bin liraya yapıldığı da söyleniyor. Yani
39 bin liralık araç üzerine 5 bin lira daha koyduğunuzda 44 bin lira yapar. Ama
ben biliyorum -onlarca araba elimden geçti- 44 bin liraya mal ettiğiniz sıfır
kilometre bir araba kullanılmış ise, kullanılan araba daha ertesi gün satışa
çıkmış olursa bilin ki en az yüzde 10’la yüzde 20 fiyatı düşer. Doğru mudur
arkadaşlar?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış, yüzde 20 düşmez.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Yanlış… Şimdi Grup Başkan Vekilimiz buradan “Yanlış.” diyor.
Herhâlde onun da bir belediyeye sattığı bir araba var galiba! (CHP sıralarından
alkışlar) Onu bilmiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Şimdiden başladın iftiraya.
BAŞKAN
– Sayın Elitaş, lütfen, söz atmayalım, Hatibi
dinleyelim.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Ama nerede olursa olsun sıfır bir arabayı alıp üzerinize
çıkardığınızda, üzerinize aldığınızda bir gün dahi kullanmış olsanız o arabayı
ertesi gün satsanız aldığınız fiyata satamazsınız. Aşağı satarsınız, yukarı
satamazsınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Seni kazıklıyorlar o zaman.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Şimdi ne olmuş? 44 bin liraya mal olan araba, 45 bin liraya
mal olan araba Turgutlu Belediyesine ahbap çavuş ilişkisiyle 49 bin liraya
satılmış. Hangi bankadan ödeme yapıldığı da var.
Değerli
arkadaşlarım, eğer bu bilgilerim yanlış ise, bu bilgilerle ilgili bir sorun var
ise, ben kendi cezamı kendim kesmeye hazırım. Sizler de yardımcı olursunuz, dönemin
sonunu bitirmeden burada imzayı atarız, bitiririz.
Ben
otuz yıldır Sayın Bakanımla Manisa’da siyaset yapıyorum, iki dönemdir de
milletvekilliği yapıyorum. Geçmiş dönemde Bakanımız burada Meclis Başkanıydı.
Çok konular geçti. Pamuklu Mensucatı geçti, Et Balık Kurumu geçti,
yolsuzlukları geçti ama kendisiyle ilgili ağzımdan, yolsuzlukla veya kendi
boğazından bir lira geçmesiyle ilgili hiçbir şey söylemedim. Siyasette
söylediğiniz lafın nereye gittiğini bileceksiniz. Ama gençliğinden midir veya
bu ilişkilerin acaba siyasette etikle ilgili bir değerinin olmadığını
düşündüğünden midir, onu bilemem. Fakat bugün Bakanımızın yaptığı doğru
değildir, Belediye Başkanının yaptığı doğru değildir. Eğer siz…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Kaça satmış belediyeye, onu anlamadım.
HASAN
ÖREN (Devamla) – 49 bin liraya satmış arkadaşlar. 45 bin liraya, 44 bin liraya
mal ettiği, seçimle ilgili çalışmayı Samsun’da yapan bu araba ve Bakanımız,
Turgutlu Belediye Başkanının, yüzde 99’u, yüzde 100’ü Turgutlu Belediyesine ait
olan TURKAP şirketine 49 bin liraya aracı satmıştır.
Şimdi,
burada konuşulacak bir şey var mıdır? Noter satışı ortada, çekle yapılan, hangi
bankadan alınan para ortada, bir milletvekilinin kendi belediyesine sattığı
araba ortada. Eğer buna da söyleyecek bir şeyiniz var ise ben sizin önünüzde
saygıyla falan eğilmem arkadaşlar. Bu kadar açık olan bir şeyde bir ceza
kesilecek ise bu cezayı ya bana kesin ya Bakana kesin.
AHMET
YENİ (Samsun) – Kasko değeri var mı?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Noter satışı ortada. Biraz sonra gelecek bununla ilgili size
Sayın Bakan bilgi verecek. Sayın Bakan, ben bu işi yapmadım, Turgutlu
Belediyesine bu aracı satmadım, 49 bin lira parayı da almadım dediğinde Hasan
Ören bir daha bu kürsüye gelmeyecek, siyasi yaşamı bittiğinde de kenara çekilecek.
Arzu ederseniz imzamı şimdi atacağım, sizin oylarınızla bugün milletvekilliğim
bitsin. Bu iddia işidir arkadaşlar.
İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) – Arabayı satanın adı var mı?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Bu böyle laf atmayla olacak iş değil, lafla yapılacak iş değil.
AHMET
YENİ (Samsun) – Kasko değerini söyle.
BAŞKAN
– Sayın Yeni, lütfen…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Siz, İzmir Belediyesinde 52 tane müfettiş tutacaksınız, soğuk
sandviç dağıtıldığından dolayı insanları içeriye alacaksınız, Turgutlu
Belediyesine 2 tane müfettiş göndermeyeceksiniz. Bakanın bu ilişkilerinden
dolayı da Bakanı korur vaziyette bana laf atmaya çalışacaksınız.
AHMET
YENİ (Samsun) – Hayır, kasko değerini söylemedin.
BAŞKAN
– Sayın Yeni, lütfen…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Laf atmayın. Laf atmayın. Sayın Bakan buraya geldiğinde
kendisini dinleyin. Arabayı Turgutlu Belediyesine satmış mı?
AHMET
YENİ (Samsun) – Satmış, tamam.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Sattığı bu arabayla ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖREN (Devamla) - …yenisinden fazla para almış mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Eğer
bunun dışında bir şey söylüyorsa Sayın Bakan…
BAŞKAN
– Sayın Ören, teşekkür ediyorum. Lütfen Sayın Ören…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yanlış yapmayın. Bu kim olursa olsun, bu
kimin yanında olursa olsun, buradan da çıksa bu işe el koyun.
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen… Teşekkür ediyorum.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
vermiş olduğumuz gensoru açılmasına ilişkin önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Bu
gensoru görüşmelerinin televizyon yayını olmayan bir günde yapılması ve
gerçeklerin halkımız tarafından öğrenilmesinin engellenmesini kınadığımı ifade
etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu gensoru yolsuzluklarla mücadelede
partilerin iddialarına, söylemlerine ve bunu hayata geçiriş biçimlerine yönelik
olarak değerlendirme yapılması olanağı sağlayacak ve partilerin bu şekilde,
yolsuzluklar karşısındaki samimiyetleri test edilmiş olacaktır. Bu gensoruda
ifade edilen her iddianın belgesi bulunduğu gibi, şimdiye kadar yalanlanmış tek
cümlesi dahi yoktur. Yapılan kimi açıklamalar ile konu, organize bir suç
örgütünü ortaya koymaktadır. Siyaset kurumunun hafife alamayacağı, dikkatle
irdelenmesi gereken bir konuyu tartışıyoruz değerli arkadaşlarım bugün.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yurttaş Suat Kılıç’ın herkes gibi elbette mülk
edinme hakkı vardır. Bu gensoruda sorgulanan bunlar değildir. Bu gensoruda
tartışılan, yurttaş Suat Kılıç değil, siyasetçi Suat Kılıç’ın mülk edinirken
siyasetçi kimliğine uygun davranıp davranmadığıdır.
İktidar
partisinin bir milletvekili ve partisinin Genel Merkez Tanıtım ve Medya Başkan
Yardımcılığı görevini sürdürürken siyasetçi Suat Kılıç’ın, danışıklı yollara
başvurarak kendi partisinden bir belediyenin imar çalışması yaptığı yerden,
belediye bürokratları aracılığıyla, değeri kat kat artacağı bilinen bir gayrimenkulü
yok pahasına edinmesi, bu değer artışının hâlen Bakanlığı sırasında da devam
etmesi, Bakanlığı dönemindeki kişileri himaye etmesi siyasi ahlaka ne denli
uygundur? İşte bu gensoruda tartışılan bunlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Altındağ Belediyesi, Hamamönü
mevkisinde, bir proje kapsamında, üç dört yıldan beri
bir restorasyon çalışması yürütmektedir. Eski ve tarihî evlerle dolu olan
bölgede, son yıllarda, sistemli bir şekilde tapu devirleri artmış, Altındağ
Belediyesi, yurttaşları, evlerini yıkacağı ve istimlak edeceği tehdidiyle
evlerinden çıkarmaya ve evlerini satmaya zorlamıştır. Yok pahasına satılan
evlerin, proje ilerledikçe değerleri kat kat artmış, gayrimenkullerini satanlar
açısından ciddi mağduriyetler oluşmuş, alanlar açısından ise önemli kazançlar
ortaya çıkmıştır.
Suat
Kılıç’ın da anılan bölgede taşınmaz edindiği bilgisi tarafımıza ulaştığında,
konu yazılı bir önergeyle Başbakana sorulmuş, ancak bugüne değin hiçbir cevap
alınamamıştır, Suat Kılıç da bu önergemiz basında yer almasına rağmen hiçbir
açıklama yapmamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sonuçta, Suat Kılıç’ın Hamamönü’nde
satın aldığı iki adet taşınmaza ait belgeye, tapularına ulaşılmış ve bu
bilgiler kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Suat
Kılıç’ın Hamamönü’nde aldığı taşınmaz kaydı
incelendiğinde, taşınmazları 29 Nisan 2009 tarihinde aldığı, birinci taşınmazın
ahşap ev olduğu ve tamamını; ikinci taşınmazın ise arsa ve üç ahşap evden
oluştuğu, bu taşınmazdan da hisse satın aldığı anlaşılmıştır. Her iki taşınmaz da
yan yana olup, birinci taşınmazdan 16 metrekare arsa -dikkatle dinleyin değerli
arkadaşlarım- ikinci taşınmaza şüyulandırılmış, bu
şekilde Suat Kılıç üzerinde üç ahşap ev bulunan taşınmaza birinci evi almak
suretiyle hissedar olmuştur. Suat Kılıç bu taşınmazlara 25.500 TL bedel
ödemiştir ve buna göre tapu harçları yatırmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bu satışın birinci aktörü taşınmazları satan kişidir. Suat Kılıç
taşınmazları Erbil Yiğitbaş isimli bir şahıstan almıştır. Bu şahsı biraz
yakından tanımaya ihtiyacımız var. Kimdir bu Erbil Yiğitbaş?
Erbil
Yiğitbaş taşınmazların devir tarihinde yani 2009 yılında yirmi sekiz yaşında
genç bir arkadaşımızdır. Kırıkkale Üniversitesinden mezun olmuştur. 2005
yılında orada araştırma görevlisi olarak işe başlamış ve kamu yönetiminde
yüksek lisans yapmıştır. Bu arkadaşımızın seçim sistemlerine ilişkin yaptığı
2009 tarihli yüksek lisans tezinde şu görüşler paylaşılmıştır değerli
arkadaşlarım; aynen şunu yazıyor Erbil Yiğitbaş… Kim bu Erbil Yiğitbaş? Suat
Kılıç’ın evi aldığı kişi. Diyor ki Erbil Yiğitbaş: “Siyasi partilerin kamuoyu
nezdinde güven ve itibarları her gün azalmaktadır. Özellikle son yıllarda kimi
siyasal yolsuzluklara karşı bazı siyasi partilerin ve yetkili kişilerin adının
karışması milletvekillerine ve siyasi partilere olan güveni iyice sarsmıştır.”
Değerli
arkadaşlar, bu görüşü bilimsel tezinde ifade eden Erbil Yiğitbaş herhâlde
zorlanarak dâhil olduğu bu kirli ilişkinin günahını çıkartmak istemiştir.
Erbil
Yiğitbaş, yani tapuyu devreden kişi Suat Kılıç ve ailesinin en çok güvendiği
bir kişidir. Suat Kılıç, Erbil Yiğitbaş’tan danışman olarak yararlandığı gibi,
kendisini geçtiğimiz yıl kurulan Türkiye Dijital Oyunları Federasyonu Yönetim
Kurulu üyeliğine getirmiştir. Diğer üyeleri yazılım kuruluşlarından seçilen
Federasyonda dışarıdan tek üye Erbil Yiğitbaş’tır, o da Suat Kılıç’ın muvafakatiyle
oraya gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Erbil Yiğitbaş 4 Eylül 2011 tarihinde evlenmiştir. Ordu’da
yapılan düğün ve nikâh töreninde Suat Kılıç da hazır bulunmuş ve nikâh şahidi
olmuştur.
Erbil
Yiğitbaş’ın Suat Kılıç ve ailesiyle olan yakın ilişkisi bir başka açıdan da şu
şekilde ortaya çıkmıştır: Suat Kılıç’ın sayın eşinin Ankara Üniversitesinde
yaptığı kadına yönelik şiddetle ilgili 2009 tarihli yüksek lisans tezinin ön
sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum, o tez de yanımda. 2009 tarihinde yani
satışın olduğu tarihte Suat Kılıç’ın değerli eşi tezinin ön sözünde aynen
şunları yazmıştır: “Çalışmalarımın düzenlenmesinde ve yazılmasında bana
yardımcı olan ve emeğini esirgemeyen Erbil Yiğitbaş’a çok teşekkür ederim.” Bu
şekilde, değerli arkadaşlarım, Suat Kılıç ile Erbil Yiğitbaş arasındaki ilişki
her zaman ve her yerde çok net olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç
olarak, değerli arkadaşlarım, Erbil Yiğitbaş, Suat Kılıç’ın mutemet adamıdır,
Suat Kılıç işte bu şahıstan tapuları devralmıştır. Erbil Yiğitbaş daha sonra,
konu ortaya çıkınca, basın mensuplarına “Satışa çıkartmıştım, kimse almadı,
öyle bir talep geldi, biz de sattık.” demiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işin içine yalan ve dolan girince bakın nereye
varıyor işler: Tapu kayıtlarını incelediğimizde Suat Kılıç’a taşınmazları
devreden Erbil Yiğitbaş’ın söz konusu taşınmazları Suat Kılıç’a devrettiği
tarih olan 29 Nisan 2009’dan tam iki ay yirmi yedi gün önce üzerine aldığı
anlaşılmıştır. İlk satış budur, tam iki ay yirmi yedi gün önce. Bu niçin böyle
olmuştur? Aslında Suat Kılıç bu evle ilgilendiğinde yaptığının yanlış olduğunun
farkındadır. Evin esas sahiplerinden direkt olarak bu taşınmazları aldığında bu
alım satımın duyulması endişesini taşımıştır. Bu nedenle taşınmazlar önce
mutemet kişi Erbil Yiğitbaş adına alınmış, iki ay sonra devir işi yapılmıştır.
Tam anlamıyla danışıklı, gizlenerek yapılmış bir satış var karşımızda. Suat
Bey, gerçekten işinizi biliyorsunuz, sizi kutlamak gerekiyor bu konuda.
Gelelim
satışımızın ikinci aktörüne: Suat Kılıç 29 Nisan 2009 tarihinde taşınmazları
devralmak için tapuya kendisi gitmemiştir. Bunun için bir kişiye vekâletname
vermiştir, Alparslan Ekinci isimli bir şahsa. Erbil Yiğitbaş ile Alparslan
Ekinci tapuya birlikte gitmişler ve Alparslan Ekinci Suat Kılıç’tan aldığı
vekâlet ile taşınmazları Suat Kılıç adına tapuda üzerine geçirmiştir. Kimdir bu
Alparslan Ekinci değerli arkadaşlarım? Sıkı durun, Suat Kılıç’ın mutemet adamı
Erbil Yiğitbaş’tan taşınmazların Suat Kılıç’a devri için tapuda vekâletname ile
işlemleri yapan kişi yani Alparslan Ekinci Altındağ Belediyesinin Tarihî
Alanları Koruma Şube Şefi’dir. Tekrarlıyorum: Tarihî
Alanları Koruma Şube Şefi.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yuh artık, bu kadar da olmaz ya!
LEVENT
GÖK (Devamla) – Belediyenin Tarihî Alanları Koruma Şube Şefi ne iş yapar
değerli arkadaşlarım? Tarihî alanların korunması, restore edilmesi, restore
edilecek evlerin belirlenmesi, hangi sokağın ve hangi evin restore edileceğine
karar verilmesi. İşte Suat Kılıç, görevi bu olan Tarihî Alanları Koruma Şube Şefi’ne, bir belediye bürokratına vekâletname vermiştir
“Taşınmazları üzerime geçir.” diye.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Rezalet!
LEVENT
GÖK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, var mı böyle bir şey? Olabilir mi böyle
bir şey? Dünyanın neresinde görülmüştür? AKP’li bir belediyenin bürokratları,
üstelik imar çalışmasından sorumlu olan bir bürokrat ne zamandan beri tapu
müdürlüklerinde emlakçılık yapıyor, yapabiliyor değerli arkadaşlarım? Kim izin
veriyor bunlara, nasıl oluyor böyle işler?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Yazıklar olsun!
LEVENT
GÖK (Devamla) – İktidar partisinin milletvekili olan Suat Kılıç vekâletnameyi
rahatlıkla vermekte bir beis görmemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Tarihî Alanları Koruma Şefi sadece evin alınmasına yardımcı
olmuyor, daha sonra aldığı vekâletnameyle evin restore edilmesi için,
belediyeden olan gerekli izinlerin alınması için de Suat Kılıç’a yardımcı olan
kişidir. Beyefendi Tarihî Alanları Koruma Şefi değil, sanki tarihî alanları
alım satım şefi. Bunu gerçekten izah etmek güçtür. Bu ilişkiler kabul
edilebilir ilişkiler değildir. Siyasi nüfuz, kamu erki, kamu bilgisi, her şey
bu alım satımın içine girmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine yozlaşmış
ilişkileri hiçbir siyasetçi ve siyaset kurumu taşıyamaz değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bu
konuda Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’nin açıklamaları da olaya başka
bir boyut getirmiştir. Altındağ Belediye Başkanı, konu basına yansıyınca şu
açıklamayı yapmıştır: “Alparslan Ekinci -yani Suat Kılıç’ın vekâletnamesini
alan kişi- belediyenin imar bölümünde çalışan bir arkadaş. Suat Kılıç’ın
vekâletiyle satışı takip ettiğini yeminle bilmiyordum. Samimiyetime inanın,
benim hiç haberim yoktur.” demiş ve hemen arkasından eklemiştir: “Basında şu
kadar fiyata aldığı yazıyor, aslında taşınmazları 76 bine aldı.”
İşler
karıştı mı değerli arkadaşlarım? Belediye Başkanı Suat Kılıç’ın basına yansıyan
evinin fiyatlarını başka bir fiyat olarak veriyor.
Şimdi,
Altındağ Belediye Başkanı yeminle olaydan haberdar olmadığını söylüyor ama her
konuşmasının her satırında her ayrıntı gizli ve devam ediyor, diyor ki: “Suat
Kılıç’ın yeri hatırlıyorsam 170 metrekare. Bunların mirasçılarını bir araya
getirmek zor. Muhtemelen satış, şahısların mirasçılarından takip etsin diye
vekâletname alındı ve gayet insani bir iş. Buradan Suat Kılıç üç dört sene
sonra rant yaratır.” Açıklamalar aynen böyle değerli arkadaşlarım. Hiçbir şeyi
açıklamaya, hiçbir şeyi izah etmeye gerek olmayan bir gensoruyu tartışıyoruz
bugün.
Burada
karşımıza şu çarpıcı tablolar çıkıyor:
Birincisi:
Suat Kılıç, Belediye Başkanının söylediği gibi taşınmazlara 25.500 değil de 76
bin TL ödediyse tapuda harç yönünden, ödenen, bir kaçak vardır. Siz iktidar
olarak milleti inim inim inletir, vergi toplamayı kaçırırken bakanlarınızdan
bir arkadaşınızın yaptığı işe bakın değerli arkadaşlarım.
İkincisi:
Alparslan Ekinci’nin -kamu görevine rağmen- evin ilk sahiplerince taşınmazların
Erbil Yiğitbaş’a ilk satıldığı zaman da devrede olduğu ortaya çıkmıştır. Bu
şekilde, Altındağ Belediyesinin Tarihî Alanları Koruma Şefi, birinci satışta,
Erbil Yiğitbaş’ın aldığı satışta alıcılar yönünde; ikinci satışta, Suat
Kılıç’ın aldığı taşınmaz satışında ise alıcı yönünde davranarak hem satışın
içinde yer almıştır hem de alışın içinde yer almıştır. Yuh olsun sizlere Sayın
Bakan! Bu işlere nasıl tenezzül ettiniz böyle? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, eğer belediyelerde bu işler böyle görülüyorsa bu işler
çığırından çıkmış demektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yolsuzluklar ekonomiyi ve demokrasiyi tahrip
ediyor. Ulusal Şeffaflık Örgütü 2011 Dünya Yolsuzluk Raporu’na göre, Türkiye,
yolsuzluk ve rüşvette dünyada 183 ülke arasında 61’inci sırada yer alıyor;
Namibya ve Ruanda’dan sonra geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, hatırlarsınız, Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak, eşinin sahip
olduğu arsanın değerini kat kat artıran imar değişikliği yaptı diye görevinden
alınmıştır ve hâlen de yargılanmaktadır. Mesut Yılmaz, Türkbank
ihalesinde ihaleyle ilgili bir iş adamıyla görüştü diye Yüce Divanda hesap
vermiştir ve “görevi kötüye kullanma” diye suçu tarif edilmiştir. Yine Almanya
Cumhurbaşkanı Wulff, geçtiğimiz günlerde
-hatırlarsınız- bir iş adamı arkadaşından düşük faizle para aldı ve bunu
herkesten gizledi diye hakkında soruşturma açılmış ve istifa etmiştir. Üstelik
bu işi Cumhurbaşkanlığı görevinden önce Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı olduğu
dönemde yaptığı zaman, bu dahi istifa etmesine engel olamamıştır. Dünyada
örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Nereye
baksak karşımıza Suat Kılıç çıkıyor. Az önce arkadaşımız anlattı Turgutlu
Belediyesindeki işi. Bir başka belgeyi size göstereceğim. Bakınız, geçtiğimiz
günlerde Metro Holdingin merkezinde kara para baskını yapıldı. Metro Holdingin
sahipleri şu anda cezaevinde. Bu konu Almanya’da soruşturuluyor. “Galip Öztürk”
denen kişi, Metro Holdingin sahibi “Uyuşturucu kaçakçılarıyla ilişkisi
bulundu.” diye sorgulanıyor.
Bakın,
elimde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi var. 18/10/2007 tarihli bu gazetede
Çarşamba Enerji Elektrik Üretim Anonim Şirketi ortakları yer alıyor. Kimler
vardır dersiniz değerli arkadaşlarım? Şu anda kara paradan tutuklu Galip
Öztürk, Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar ve tabii ki, yine karşımıza
çıkıyor, Suat Kılıç, değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Bu
şirket, hidroelektrik santrali kurarak enerji işiyle uğraşmayı hedeflemiştir.
Bildiğiniz gibi, bu tip santraller için izni ve imtiyazı Hükûmet vermektedir.
Milletvekilliği
işi, bakanlık işi, grup başkan vekilliği işi bu işlerle karıştırılır mı değerli
arkadaşlarım? Ben de avukattım, 20 Haziranda mazbatamı aldım, 21 Haziranda
gittim, vergi dairesinden tüm ilişiğimi kestim ama Sayın Bakan, milletvekili
olduktan sonra bu tip işlerin içerisinde yer almaya devam ediyor.
Sayın
Suat Kılıç, ne işiniz var sizin bu ilişkilerde? Partiniz sizi genç yaşınızda
yıllarca mücadele etmiş partililere karşı tercih etti, elinizden tuttu,
aklınıza bile gelmeyecek makamları size bahşetti, milletvekili oldunuz, partide
her şey oldunuz, bakan olduğunuz. Nedir bu hırs? Gelin de bunu anlatın bize bir
şekilde.
Değerli
arkadaşlarım, Gençlik ve Spor Bakanlığı yapıyor Suat Kılıç. Gençler size
emanet, bu gençler sizi nasıl örnek alacak Sayın Suat Kılıç? Açıkla bu
ilişkileri? Hamamönü’ndeki evi sana kim tavsiye etti?
Erbil Yiğitbaş’la olan ilişkilerini açıkla, Alparslan Ekinci’yle olan
ilişkilerini açıkla, tapuda gerçekten kaça aldın bunu açıkla, tapuda ne kadar
harç yatırdın bunu açıkla, her şeyi gel, açıkla? Birazdan; kürsü açık, ben de
karşında oturacağım, cevap ver bakalım bunlara.
Değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; konu hassastır, konu çok da siyaset
kurumunu ilgilendiren bir konudur. Şimdi, konu özellikle AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın ellerinde ve vicdanlarında. Birazdan gensoru önergesinin öne
alınması, önergenin işleme alınması oylanacak ve muhtemelen de el kaldırarak bu
önergenin reddedilmesini sağlayacaksınız. Benim sizlere tavsiyem, elinizi bir
yandan moral değerlerinize koyun, bir yandan ahlaki değerlerinize koyun, bir yandan
insani değerlerinize koyun ve siyasetin dayattığı bu ikilem karşısında
vicdanınızı tercih edin çünkü değerli arkadaşlarım, ben sizlerin moral
kaynaklarınızın nasıl geliştiğini ve ne zengin olduğunu biliyorum. Hazreti
Muhammed’in bir hadisini benden çok iyi bildiğinizi biliyorum. Ne diyor Hazreti
Muhammed hadisinde: “Mal hırsının ve makam hırsının dine verdiği zararı, koyun
sürüsüne saldıran aç kurtlar veremez.” diyor. Bu davranışı bekliyoruz
sizlerden. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Suat Kılıç, Gençlik ve Spor Bakanı. Nasıl emanet edeceğiz Gençlik
ve Spor Bakanına gençlerimizi? Başbakan diyor ki: “Dindar gençlik
yetiştirelim.” ama hadislere uymayan, âdetlere uymayan, siyasetin hiçbir etik
kuralına uymayan bir Bakan arkadaşımız var karşımızda. Bu arkadaşımızı bu
koltukta tutmak, siyaset kurumunun her gün erimesine yol açacaktır. Lütfen bunu
onaylamayınız. Bu hesabı bugün burada görün. Suat Kılıç, Hamamönü’ne
girdi, orada kaldı. Şimdi hamama girme sırası sizde, hamama giren terler değerli
arkadaşlarım, hamama girin ve arınarak çıkın bu hamamdan. Lütfen bu gensorunun
işleme konulması yönünde oylarınızla katkı da sağlayın. Kendi partiniz
açısından değil, Türkiye’deki siyaset açısından, Türkiye’deki ahlak açısından,
lütfen sizler de katkı sağlayın.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Suat Kılıç, geçenlerde, bir gazeteye demeç vermiş ve orada
diyor ki: “Bana, Müsteşarım, valilerim, il müdürlerim ‘Bakan’ diyebilirler ama
benim hitap ettiğim gençler, öğrenciler; lütfen, değerli öğrenciler bana
‘ağabey’ desinler, ben onların Suat Ağabeysiyim.”
Sayın
Suat Kılıç, hiç merak etmeyin, gençler size hitap edecekler ve size aynen şöyle
söyleyecekler: “Sen neymişsin be ağabey!”
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmacı Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
BDP
GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Suat Kılıç hakkında verilen gensoru nedeniyle
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu
bu tür konularda çok hassas bir yaklaşım içinde olmayı… Sistemi, felsefeyi,
yapıyı, hepsini birlikte değerlendirip, Türkiye’de Parlamentomuzda çok eksik
olan bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Siyasi etik konusuna dikkat
çekeceğim özellikle ve bu konularda bir iki örnekle başlamak istiyorum.
70’li
yıllarda, biliyorsunuz, Amerika Birleşik Devletleri’nde Watergate
skandalı patlak verdi. O dönemi hatırlarsınız, 1974’te Richard Nixon’un istifasıyla sonuçlandı. Sonra Amerikan Kongresi
bundan ders çıkardı ve siyasi etik yasasını da çıkardı. Daha sonra kongre,
milletvekillerinin, senatörlerin kendi geçimleri, ücretleri, gelir
kaynaklarıyla ilgili bir değerlendirmeyi aldı.
Çok
uzağa gitmeyeceğiz çünkü yakın zamanda yaşadığımız bir olayı hemen görmek
istiyorum. Almanya’da Cumhurbaşkanının yakın tarihteki istifasını biliyorsunuz.
Neden etti? Bu konuda Christian Wulff’un
istifa nedeni, iş adamının eşinden düşük faizli kredi almakla suçlanmasıydı.
Yani, Cumhurbaşkanı bir skandal patlamak üzereyken istifa etti, geçtiğimiz
haftalarda da Almanya yeni Cumhurbaşkanını seçti.
Yakın
tarihimize baktığımız zaman yakın tarihimizin
sicilinin çok parlak olduğunu görmüyoruz. Yani Kasırga, Balina, Matador,
Bufalo, Paraşüt, Kartal, Serhat, Hayal, Beyaz Enerji,
Mercümek, Deniz Feneri ve epey olay daha sayabiliriz
yani son yirmi yıl, yakın bir sürece, banka hortumlamalar ve iktidar
devirmeler… Bunlara dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi,
şöyle bir ayeti kerime vardır, der ki: “Allah size emanetleri, millet işlerini,
ehil yani iktidarlı ve emniyetli olanlara vermenizi emreder.” Hatta -biraz
daha- bir hadisi şerifte de mesuliyet konusuna dikkat çekerken “Sizden herhangi
bir kimse memur tayin edildiğinde o bizden bir iğneyi veya iğneden daha
değersiz bir şeyi gizleyecek olursa, bu bir hıyanettir. Kıyamet gününde onunla
gelir.” der.
Şimdi,
dinî açıdan böyle, ahlaki açıdan böyle, siyasi açıdan ciddi değerlendirme
konusu olan bir konuda konuşuyoruz ve şu sorun karşımıza çıkıyor: Şeffaflık,
dürüstlük, Parlamentonun işlevinde yolsuzluk, rant ilişkileri ve bunun
alışkanlık düzeyine gelmesi ve bunun sonucu bir yaygın hastalık olarak bütün
ülkeye yayılmasıyla karşı karşıyayız.
Ortada
Da Vinci’nin şifresini çözmek gibi çok karmaşık bir durum yok arkadaşlar. Bu
bir sistem sorunu, bir felsefe sorunu çünkü siz bunu çözmek isterseniz
çözersiniz. Bunun da yöntemi basittir. Örneğin 2008’de Avrupa Parlamentosunda
Türkiye’yle ilgili bir soru önergesinde Türkiye’deki yolsuzluklarla ilgili
Avrupa Birliği ülkelerinin herhangi bir önlem alıp almadığı sorulmuştu.
Dikkatinizi çekiyorum, OECD Rüşvetle Mücadele Grubu, sözleşmenin
uygulanmasındaki ciddi sıkıntıları dile getirmişti.
Şimdi,
KOM, bu, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadelenin 2007 raporu. Bunlar
kalfalık dönemine denk geliyor. Bir yıl içinde yüz elli altı tane operasyon
yapılıyor; kaçakçılık, çeteler, mali suçlar, göçmen kaçakçılığı, banka
dolandırıcılığı, bilişim suçları vesaire. Aslında şunu çok net görüyoruz:
İktidarın ustalık döneminde yumuşak karnı iki nokta; Biri özgürlükler, birisi
de çok açık söyleyeyim yolsuzluklar; önümüzdeki dönem çok sık da gündeme
gelecek.
Sayın
Bakanla ilgili gündeme gelen denizde bir damla dahi olsa -yani ebadı, boyutu,
orantısı vesairesiyle- yanıt almamız gereken sorular var Parlamento olarak ve
şunun yanıtını sizlerden istiyorum arkadaşlar: Siyasi etik yasası on yıllık
iktidarınız döneminde niye çıkarılmadı? Bunun yanıtını istiyoruz, bekliyoruz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak. Bu konuda 23’üncü Dönem’de
verilen teklifler var, 24’üncü Dönem’de verilen
teklifler var ve siyasi etik kanunu çıkarılmadı.
Yine
siyasi etik komisyonu kurulması yönünde de çabalar var. Hatta İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Başkanı 2010’da, 2009’da bunu dile getirmişti. Temiz
topluma, temiz siyasete ihtiyacı olan bir ülkede yaşıyoruz çünkü sorunların
temel kaynağında ekonomide dönen çarkın son derece siyasi etik alanını
etkilediğinin inancındayız. Siyasi etik sadece akçeli işlerle değil an geliyor
kişinin özel hayatına giriyor, seçim dönemlerinde kasetlerden başlıyor, farklı
konulara, yargıya geliyor, muhalefetini, kendine muhalif olanları özel
mahkemelerle, özel yargılamalarla, özel tutuklamalarla susturma gibi bir yöntem
devreye giriyor. Yani siyasi etik erozyonu her alanda maalesef var. Siyasi
partilerin mevcut durumu. Hatırlayın
milletvekili transferlerini, hülle partilerini hatırlayın. Yani siyasi etik
kapsamına girdiğimiz zaman, yakın zamana gelin, partilere Hazine yardımına
gelelim. İşte Barış ve Demokrasi Partisi burada. Hazine yardımından mahrum
bırakılmasına rağmen… Grubu olmasına rağmen bu para verilmedi hazineden,
seçmenimizin verdiği paralar verilmedi. Kenan Evren’in darbe anayasasında bile
gruplara hazine yardımı kesilirken çıraklık zamanında iktidarın çıkardığı bir
yasayla yüzde 7 barajı getirildi, gruplara da hazine yardımı kaldırıldı. Bu da
ahlaki bir olay değil arkadaşlar. Yüzde 10 seçim barajı da ahlaki değil özgür
iradenin önünde ve biz yüzde 10 barajını bağımsız olarak seçimlere girerek,
aşarak geldik 36 milletvekiliyle. Şimdi şöyle bir gerçeğe dikkatinizi çekmek
istiyorum: Geçmişte hülle partileri vardı. Büyük partilerin içinde barajı
aşamayacak olan partiler milletvekili gösterirdi, sonra seçilirdi, sonra ayrılırdı,
kendi partisine geçerdi. Bu, yakın zamana kadar da böyle devam ediyor.
Siyaseten etik davranmamız gereken konulardır bunlar.
1789
Fransız Devrimi’nde Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” nde
şöyle bir hüküm vardır: “Emredici vekâlet anlayışında seçmenler temsilciyi
istedikleri zaman görevden azledebilmeliler.” diyor. Bu sistem, bu yaptırım,
maalesef 12 Eylül Anayasası’nda, darbe anayasasında, 80’inci maddede
değiştirilmiş ve seçilen milletvekili sadece kendini seçen seçmenin değil,
bütün milletin temsilcisi olduğu için ve sınırlar da Türkiye olduğu için bunun
sorumluluk düzeyi yine seçimden seçime sandığa kalmaktadır.
Siyasi
etik protokolü imzalayan partiler var. Biz seçime girerken, taahhüt ettiğimiz,
seçmene söz verdiğimiz bir protokol imzaladık. Bu protokolümüzün içinde
karanlıklarla, yolsuzluklarla, özellikle rantla, halka zarar veren her şeyle
mücadele edeceğimize dair halkımıza verdiğimiz bir söz var. Bu sözümüzün
arkasındayız ve bu sözümüzün de gereğini yerine getireceğimizden hiç kimsenin
tereddüdü olmasın.
Siyasi
etiğe aykırı olarak, iki dönem, 2007-2012 seçimlerinde barajları yıka yıka
gelmiş bir partinin, mücadeleden gelmiş bir partinin mensupları olarak bazı
hatırlatmaları yapmakta yarar görüyoruz.
Siyasi
tartışma olayımızın yakın tarihinde gerdanlıklar vardır, rüşvetler vardır,
ihaleler vardır, ortak şirketler vardır, ihale komisyonları vardır ve yıl 2005,
Sayın Başbakanın imzasıyla bir genelge yayımlanmıştı. Kamu görevlilerinin
uyması gereken etik davranış kuralları, hediye alma yasağı -bir nevi rüşvet
alma, zaten yasada suç- ile ilgili bir genelge. Şimdi, bunun içinde Başbakan ve
bakanlar yok yani o genelge yürütmeyi kapsamıyor.
Şimdi
yine buradan şunu ifade etmek istiyorum -ilginçtir, bir araştırma yaptım- Sayın
Mehmet Sağlam, bizim Meclis Başkan Vekilimiz de o dönemde sanıyorum Kamu Etik
Kurulunun Başkanlığını bir dönem yaptı. Sonra bir Moskova ziyareti oldu,
kamuoyunda çok tartışıldı. Sonra Kissinger’ın aldığı bir kolye maddeten biraz
kıymetli olduğu için hazineye iade etmek zorunda kaldı. Hatta Moskova’da alınan
gerdanlık da aynı bir serüvenle yine hazineye bırakılmak zorunda kaldı.
Ben
bir şeyi hatırlatacağım, kızmayın bana ama. Bakın, bugün çok sakin konuşuyorum,
biraz da paylaşmak istiyorum bu konuları. Osmanlı geleneğinde padişahların
gittiği yerlerde paha biçilmez hediyeler sunulur, gelen elçiler de ülkelerinden
pahalı hediyelerle gelirlerdi. Yani, bu damar ne Osmanlıcılık anlayışında,
21’inci yüzyılda, çağımızın artık bir değeri olamaz.
Siyasetçilerin
buna demokrasilerde son derece dikkat etmeleri gerekiyor çünkü padişahlar,
imparatorluklar işte verdikleri bilmem hasılalar, vergiler karşılığında
saltanatlarını sürdürüyorlardı ama şimdi bir parlamento, bir demokrasi anlayışı
içindeyiz ve bu demokrasi anlayışı içinde Berlusconi’nin nasıl bir savcı
ifadesini alabiliyorsa yolsuzluk söz konusu olduğunda veya İspanya’da
Başbakanın kapısını çalabiliyorsa, yani temiz toplum konusunda
dokunulmazlıkların ardına saklanmadan… Bakın, dikkat edin, bu Mecliste, sadece,
dokunulmazlığı kaldırılan olay 94’te DEP milletvekilleri Sayın Ahmet Türk’ün,
Leyla Zana’nın siyasi düşünceleri nedeniyle
kaldırılmıştır. Yolsuzluktan, ranttan ve akçeli işlerden dokunulmazlığın
kaldırıldığını göremezseniz. Şu an fezlekelerin içine bakın, kimlerin rant,
yolsuzluk, ihale vesaireden fezlekeleri duruyor tozlu raflarda? Sonra, bizim
altı yüz küsur fezlekemize bakın. Bu kürsüde söylediğimiz düşüncelerimizden
dolayı her gün savcılar yakamıza yapışıyor, her gün arkadaşımıza… Dün, daha bir
hafta içinde eski Tunceli Milletvekilimiz Şerafettin Halis’e tam on beş sene
altı ay hapis cezası verildi Tunceli’de, şurada burada yaptığı konuşmalardan
yani bu kürsüde yaptığı konuşmalardan. Burada da adaletin kantarı, topuzu biraz
şaşmış durumda yani düşünceleri nedeniyle insanlar yıllarca hapis alıyor ama
katliam yapanların davaları zaman aşımına uğruyor.
Bunun
da ötesi, beni ürküten bir durumu söylemek istiyorum, açıkça da söyleyeceğim
ben çekinmeden. Yani dört grubumuzun tarihî sorumluluğuyla karşı karşıyayız şu
an. Şu an bir bakan istifa etse ne olur, bir bakan hakkında dokunulmazlık
kaldırılsa ne olur? Eğer siz sistemin kökünü temelinden düzeltmezseniz, bu
Meclis siyasi etik kanununu çıkarmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
siyasi etik kanunu olmazsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir siyasi etik
komisyonu olmazsa her gün bu tür gensorularla, tartışmalarla karşı karşıya
geleceğiz. O zaman, dört parti grubunu davet ediyoruz Barış ve Demokrasi
Partisi adına, adalet adına, hak adına, millet adına, bütün seçmenler adına.
Buyurun, siyasi etik kanununu bu hafta çıkaralım; buyurun, siyasi etik
komisyonunu bu hafta kuralım; kimse gocunmasın, korkmasın, kaçınmasın bundan.
Kim ki bundan kaçınırsa bizde soru işareti yaratır, demek ki kaçmasını
gerektirecek bir durum var. Buraya çıkan her konuşmacının da bu konudaki
açıklamasını yapması lazım. Niye Mecliste siyasi etik kanunu çıkmıyor? Niye hep
tartışılıyor, tartışılıyor, öteleniyor, dosyalanıyor, raflara bırakılıyor? Niye
çıkmıyor siyasi etik kanunu? Niye siyasi etik komisyonu kurulmuyor?
Şimdi,
yani rant siyasetinin özelleştirme boyutuna girmeyeceğim. TÜPRAŞ’ta neler oldu,
Galataport’ta neler oldu, şeker fabrikalarında neler
dönüyor? Sadece bu hafta üç, dört tane temel yasa görüştük arkadaşlar. İhalesiz
kamu-özel ortaklığını 2023 yılına kadar biz vergiden muaf tutuyoruz, ihaleleri
öyle tek başımıza yapıyoruz. Afet Yasası’yla ilgili kentsel dönüşümde
İstanbul’dan Marmara’ya, Marmara’dan Van’a kadar deprem riski var diye bütün
binaları yıkacağız, ondan sonra kim yapacak? TOKİ yapacak. TOKİ kime bağlı?
Başbakana bağlı. Nasıl yapacak? İhalesiz yapacak. Yerel yönetimlere
sormayacaksınız, sivil topluma sormayacaksınız, hiçbirinin iradesini
almayacaksınız, yargı yolunu kapatacaksınız.
Tam
1 trilyon dolar. Bakın, pasta 1 trilyon dolar arkadaşlar. 1 trilyon dolar, bu
ay yapılan Meclis görüşmelerinin kapsamında çıkan yasalarda, 1 trilyon dolar,
bu ülkenin hazinesinden çıkacak olan para nedeniyle… Bizim bunu sadece
Hükûmetin, Başbakanın ve partisinin çerçevesindeki yandaşlarının rantına
bırakma gibi bir lüksümüz olabilir mi veya denetimsiz bırakma şansımız olabilir
mi? Hani şeffaflık vardı? O zaman Meclis olarak biz ne iş yapıyoruz? Hani
Meclisin denetim görevi vardı? Hani bir Sayıştay vardı adımıza görev yapan?
Kentlerin projelerini, imarlarını altüst edecek, TOKİ istediği yere istediği
binayı yapacak, ne kent güzelliği ne kent sağlığı ne kent garantisi ne imar
proje düzgünlüğü, istediğini yapacak, istediği müteahhide verecek, istediği akçeyi
alacak. Vallahi, bunu düşününce, Ankara Hamamönü’ndekinin
bir de bu kıyaslamasını yapınca ürküyorum, korkuyorum arkadaşlar. Biz, bu
Mecliste buna asla ve asla zemin bırakmayacağız, izin vermeyeceğiz, şüphe de
varsa, karine de varsa karşısında duracağız. Biz grubumuz olarak bu konuda
netiz, sizleri de şeffaflığa davet ediyoruz.
Meclisi
davet ediyorum grubum adına, siyasi etik kanununa davet ediyorum, sizi grubumuz
adına siyasi etik komisyonu kurmaya davet ediyorum, bu Mecliste yapacağımız en
hayırlı işlerden biri de budur.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi mensubu milletvekilleri
tarafından Anayasa’mızın 98’inci, 99’uncu maddeleri ile İç Tüzük’ün
106’ncı maddesi çerçevesinde, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında siyasi
konumunu kullanarak rant elde ettiği ve bu işte aracı olarak kullandığı kamu
görevlilerini Bakanlık görevi sırasında himaye ettiği, önemli görevlere
taşıdığı, böylece görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle gensoru açılması talebine
ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak
üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – İftira! Hepsi tesadüf!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Yazılı ve görsel basında da yer alan bu hususun
Sayın Bakan tarafından 2009 yılı Nisan ayında Altındağ Belediyesinin uzun
zamandır ve başarılı bir şekilde restorasyon çalışması yaptığı Hamamönü bölgesinde restorasyon çalışmasının yapılacağı ve
değer kazanacağı önceden bilinen iki taşınmazın ucuz bir fiyata satın alındığı,
restorasyon sonrası ise taşınmazın değerinin çok yüksek rakamlara ulaştığı
şeklinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Bu alım için de Altındağ Belediyesinin
mensuplarının bizzat aracılık ve vekâlet etmeleri, sonrasında da Sayın Bakan
tarafından himaye ve terfi ettirilmeleri iddiaları çok vahim ve önemlidir.
Aslında
bu konu, AKP hükûmetleri döneminde on yıldır yapılan yolsuzlukların en
masumudur. AKP iktidara geldiği günden bu yana kamuoyunda birçok yolsuzluk
iddiasına muhatap olmuştur.
Henüz
İstanbul Büyükşehir Belediyesindeyken birçok yolsuzlukla adı anılan Sayın
Başbakan ve ekibi Hükûmeti kurduklarında da doğal olarak benzer söylentilerin
muhatabı olmuşlardır. En çarpıcıları şunlardır: Hatay ilindeki Ali Dibo olayı, İzmir Devlet Demiryolları liman taşıma ihalesi,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi araç sigortalama ihalesi, Devlet Demiryolları
istasyon yenileme ihalesi, TMSF otel ihaleleri, Derince arazi satımı, Balıkesir
SEKA, Halk Bankası Net Holding alacağı, Mavi Akım formül yenileme işi, SSK’da Roche yolsuzluğu, Aycell-Aria
birleşmesi, Aycell-Siemens anlaşması, Bingöl deprem
konutları, Millî Eğitim Bakanlığı 62 ilköğretim okulu ihalesi, TÜPRAŞ’ın yüzde
14,76’lık hissesinin Yahudi iş adamına peşkeş çekilmiş olması, Beyaz Enerji,
Isparta, Çorum, İstanbul, Kayseri, Nevşehir, Amasya, Samsun belediyeleri,
Sabah-ATV Grubu satışı ve kredisi, Telekom’un özelleştirilmesi, Bolu tünelleri,
Karadeniz otoyolu fiyat farkı ödemeleri; say say bitmiyor.
BÜNYAMİN
ÖZBEK (Bayburt) – Devam et ya!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Devamını siz yaparsınız.
Dünya
Bankası tanımına göre, kamu yetkisinin özel çıkarlar için kötüye kullanılması
diye tanımlanan yolsuzluk, hem ekonomik hem de moral hasarlara sebep olduğu
için ölçülmesi güç bir olgudur. Ancak genel kabul gören anlayışa göre
yolsuzluk, yoksulluğun ana sebebi, kalkınmanın önündeki en büyük engeldir.
Yolsuzluğun
iki önemli kaynağı, kötü kanun ve art niyetli insandır. Kötü idari, hukuki,
siyasi düzenlemeler insanları yolsuzluğa teşvik etmektedir ve düzeltilmelidir.
Art niyetli insana ilişkin ise söylenecek çok söz vardır.
Sorumluluktan
ve hesap vermekten kaçınmanın yolu, vatandaşların olan bitenden haberdar
olmasının engellenmesi yani medya karartması yapıldığı bir gerçek olarak
karşımızdadır; bu gensoru görüşmelerinin halk tarafından izlenmesine imkân
verilmediği gibi.
Yolsuzluğun
sistematik bir hâl alması, kamu harcamalarını yönetme hedefiyle başlar.
Siyasetçi, mümkün olduğu kadar kaynağı güç sahibi olduğu bölgelere çeker. Bu
hususlar sizlerin de aklına afet riskiyle ilgili tasarıyı, 2/B’yi,
yap-işlet-devret modeli tasarısını, eğitim yasasını ve FATİH Projesi’ni, Kamu
İhale Kanunu ve birçok benzer düzenlemeyi çağrıştırmaktadır eminim.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Ustalık dönemi eserleri olacak!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Yolsuzluğun en çok kullanılan ve basit tanımı,
Dünya Bankası tarafından yapılan ve biraz evvel zikrettiğim, kamu yetkisinin
özel çıkarlar için kötüye kullanılmasıdır. Her yolsuzluğun bir tarafında
mutlaka ya kamu gücü kullanan siyasi otorite ya da bu siyasi otorite tarafından
atanmış bürokrasi bulunmaktadır.
Yolsuzluk,
bugün ortaya çıkmış bir sorun değildir ancak yolsuzluğun siyasi otorite
tarafının ağırlık kazanması, mübahlaşması,
kronikleşmesi, sıradanlaşması ve hatta kutsal gayeler gerekçe gösterilerek
meşrulaştırılması, on yıllık AKP döneminin getirdiği bir sonuçtur. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Yolsuzluk tarihimiz, son on yıla kadar, çoğunlukla kamu
görevlisi ve yüksek bürokratların bulaştığı yolsuzluk olaylarını kaydetmiştir
ancak son on yılda, yolsuzluk konusunda bürokratların nal toplamaya başladığı,
artık bu imtiyaz ve tekelin AKP’li bir kısım siyasetçilere geçtiğini
görmekteyiz. AKP’li bakan, milletvekili ve belediye başkanlarının son on yıllık
iktidarında şahit olduğumuz yolsuzluk olayları, AKP’nin yolsuzluklar konusunda
ustalaştığını ve markalaştığını göstermektedir. Bu durum bizzat Sayın Başbakan
tarafından da itiraf edilmiştir. Seçimlerde aday yapılmayan bakan ve
milletvekilleri hakkında yolsuzluk iddialarının ayyuka çıkması gerekçe
gösterilmiştir fakat bu açıklamalar Başbakanın çekirdek kadrosunun yolsuzluk
konusunda hızını kesmeye yetmemiştir. Bir dönem Kabine, yolsuzluk konusunda
âdeta mahkûm kadrosundan atanmış bir heyet görünümü vermekteydi.
Balık
baştan kokar misali, iktidarın başının daha belediye başkanı iken elde ettiği
serveti oğlunun sünnetinde gelen altınlarla aklamaya çalıştığı bir ortamda
iktidarın bir bakanının 25’e alıp 300’e, 500’e satması ve bunu meşru bir ticari
faaliyet olarak görmesi kadar normal bir durum var mıdır! (MHP sıralarından
alkışlar) Yoldaş iş adamı bursuyla okuyan çocuklar, çocukların sahip olduğu
gemicikler, damatların çalıştığı holdinglere verilen usulsüz krediler,
hanımefendilerin aldıkları hediyecikler, hemşehri köylülerin milyon dolarlık villalarında ikamet
etmeler, Oferler, Ogerler,
likit yumurtacılar, sahte faturacı siyasetçiler, enerji ihaleleri, “özelleştirme”
adı altında çekilen peşkeşler, Suudi Kralının beyan edilmeyen çok değerli
hediyeleri hep AKP’nin devri iktidarında tanık olduğumuz olaylardır.
“Yolsuzlukla
mücadele” sloganıyla 2002’de iktidara gelen AKP, daha iktidara geldiği ilk
günden itibaren yolsuzlukları önleme yerine yolsuzlukları teşvik edici
politikalar izlemeye başlamıştır. İlk icraatı, yolsuzlukla mücadele için
çıkarılmış olan Kamu İhale Kanunu’nu değiştirmek olmuştur. Kamu gücünü
kullanmak suretiyle çıkar sağlama eylemlerinin önemli bir kısmı suç olmaktan
çıkarılmış, bu faaliyetler âdeta normalleştirilmiştir. AKP’nin on yıldır
ülkemizde uyguladığı ekonomik politikalardaki yanlışlık ve başarısızlık
yoksulluğun hızla artmasına yol açmış, bununla birlikte siyasi ve ahlaki
yozlaşma yaygınlaşarak toplumsal bir kangren hâline gelmiştir. Toplumun
refahına harcanması gereken kamu kaynakları siyasal iktidarı elinde
bulunduranlarca yağmalanmış, fakir fukaranın, garip gurebanın
hakkı gasbedilmiş, sofralardaki ekmek utanmazca
çalınmıştır.
AHMET
YENİ (Samsun) – Millet size inanmıyor, inanmıyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Biraz doğru şeyler söylesen ya.
AHMET
YENİ (Samsun) – Millet inanmıyor size.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gözler, kulaklar şahadet edecek size. Kaçamazsınız.
AHMET
YENİ (Samsun) – Konuştukça batıyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Gözler ve kulaklar yazıyor, Cenabıhak bunları yazıyor.
BAŞKAN
– Sayın Yeni, lütfen…
Lütfen,
sayın milletvekilleri…
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – AKP İktidarının beslediği yolsuzluk düzeni
toplumda ahlaki bir çöküntüye sebep olurken ülkemizin de ekonomisini, toplumsal
dokusunu, demokrasisini ve hukuk…
AHMET
YENİ (Samsun) - İftira attıkça batıyorsunuz aşağı doğru.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sataşma memuruna bir söyleyin, şu sataşma memuruna…
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Milletin vekili değil, sataşma memuru.
BAŞKAN
– Sayın Yeni…
Sayın
Vural, milletvekiliniz konuşuyor.
AHMET
YENİ (Samsun) – İftiracıya söyleyin, iftiracıya.
BAŞKAN
– Sayın Yeni, lütfen…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Kalk sen oradan!
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sataşma memuru! O gözler ve kulakların hesabını vereceksiniz.
BAŞKAN
– Sayın Vural, milletvekiliniz konuşuyor lütfen ama…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen nasıl gideceksin bölgene?
AHMET
YENİ (Samsun) – Oraya söyle.
BAŞKAN
- Sayın Yeni, lütfen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Parmaklar sizi aklamaz, aklamaz. Allah indinde yine
vereceksiniz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – “Hırsız” diyecekler sana da.
BAŞKAN
- Sayın Türkoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
AKP
İktidarının beslediği yolsuzluk düzeni toplumda ahlaki bir çöküntüye sebep
olurken ülkemizin de ekonomisini, toplumsal dokusunu, demokrasisini ve hukuk
sistemine olan güveni ciddi bir biçimde zedelemiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sen ne dersen de, istersen gözlerini, kulaklarını şahadetten
çıkart, kayıt dışına sok.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Demokrasiye ve siyasete olan güven sarsılmış,
hukuk devleti ve adalete olan güven azalmış…
AHMET
YENİ (Samsun) – Konuştukça batıyorsunuz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Gözlerin görmüyor senin.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Beraber ortak mıydın Suat Kılıç’la sen? Beraber mi aldınız?
Canın yanmış bakıyorum!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – … idari sistem yozlaşmış, suçlular
cesaretlendirilmiş, yağma ve rant düzeninin kurumsallaşmasına sebep olunmuş,
kamu hizmetlerinde adaletsizliğe ve verimsizliğe yol açılmış…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Rahatsız olacaksınız, rahatsız.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Hırsızlık yapıyorsunuz. Hırsızlığı savunan hırsızdır.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – … gelir dağılımı dürüst ve namuslu vatandaşlar
aleyhine bozulmuş, toplumsal ahlak, manevi değerler bozularak ahlaki bir
çöküntü doğmuştur.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Beytülmale el uzatanın elinin ne olacağını bütün herkes
görecek. Seni gidi, seni gidi!
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Yolsuzluklar sonucunda devlette, ekonomide,
siyasal yapıda ya da toplumsal yapıda meydana gelen bozulmalar zamanla tüm
sisteme yayılmış ve toplumsal bir kanser gibi on yıllık AKP İktidarında
siyasal, sosyal ve ekonomik yapıya hâkim olmuştur.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Beraber indirdiniz herhâlde paraları.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal
Atatürk “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar,
önce haysiyetlerini…”
LÜFTÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Sen İhlas Holdingden yediğin paraları anlat önce
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, lütfen; sizin hatibiniz konuşuyor.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – “…sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal
ve istikballerini kaybederler.” diyerek…
LÜFTÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Millet bak dışarıda ağlıyor, perişan oldu, senin yüzünden!
BAŞKAN
– Sayın Türkkan…
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – …yıllar öncesinden gelecekte milletimizi bekleyen
en büyük tehlikenin bugün yaşamakta olduğumuz üretmeden, çalışmadan, nasıl
olursa olsun, haram-helal demeden köşeyi dönme mantığına kapılmış olan toplum
olduğuna dikkatleri çekmiştir. İşte sizin yarattığınız ileri, demokrat ve sözde
dindar toplum düzeni budur. Bugün, artık devri iktidarınızda 1 kişiye 9 pul, 9
kişiye 1 pul düşmektedir. Fakire fukaraya biraz kömür, bir torba kuru fasulye
ve makarna, Hükûmetin bakanlarına ise trilyonluk pastalar düşmektedir. Üstat
“Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa” diyor ama onun takipçisi olduğunu
iddia eden sizler, üstadın da kemiklerini sızlatır hâle geldiniz.
İktidarın
sistematik hâle getirdiği yolsuzluk faaliyetleri bir taraftan milletimizin
devletimize olan güvenini, demokrasi, hukuk, adalet ve eşitlik ilkelerini
temelden sarsarken, diğer yandan ekonomik rekabeti olumsuz yönde etkilemekte ve
verimsiz, amaçsız, hayalî dev proje ve yatırımları da teşvik etmektedir.
AKP’den önceki dönemlerde önce yatırıma karar verilip daha sonra bunun rantının
kimlere dağıtılacağı belirlenirken AKP döneminde süreç tersine dönmüş, önce
kimin zengin edileceğine karar verilip ona göre yatırım planlaması yapılır hâle
gelmiştir. İşi yapacak adamı aramak yerine, yandaşınıza rant sağlayacak
yatırımlar araştırılıp planlanmaktadır. Meselenin boyutları o kadar korkunç
hâle gelmiştir ki “Ay’da rant var.” denilse AKP’li müteahhitler hızla merdiven
aramaya başlayacaklardır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
AKP’nin
icat ettiği siyaset anlayışı, siyasetin bir istismar, rant ve para kazanma
aracı olarak görülmeye başlanmasına neden olmuştur. AKP’li bir siyasetçi için
sıradanlaşan kamu gücünü paraya tahvil etme faaliyeti, toplumda yolsuzluğun
meşrulaşmasına, hatta yolsuzluk yapan siyasetçinin takdir edilir hâle gelmesine
neden olmuştur. AKP’nin yarattığı suni siyasi çatışma ve gerilimler,
peydahladığı sanal krizler, hayalî darbe soruşturmaları ve dinî değerler
üzerinden siyaset yapma yöntemi iktidarın yaptığı yolsuzlukları gündemden
kaçırmakta ve seçmenin oy verme iradesine ipotek koymaktadır. Ortaya çıkarılan
yolsuzluk olaylarında failler, sahip oldukları inançları mazeret göstererek,
Allah için yaptıklarını ima yoluyla söyleyerek hırsızlıklarına dahi dinî bir anlam
yüklemekte, vatandaşlar ise “Çalıyor ama iş de yapıyor.” açmazına
sürüklenmektedirler.
Milletin
zekât ve fitreleri, kurban paraları bile yolsuzluk faaliyetlerinin konusu
hâline gelebilmektedir. Vatan hasretiyle gurbet ellerde ömrünü heba edenlerin
emekleri Deniz Fenerlerine hediye edilebilmektedir. Hâlbuki yolsuzluk ve
rüşvet, başta dinimiz, mübarek İslam inancı olmak üzere, hemen hemen bütün
dinlerde, ahlak sistemlerinde “kötü”, “haram” ve “çirkin” olarak tanımlanmış ve
bu gibi davranışlarda bulunanlara Allah’ın lanet edeceği bildirilmiştir.
Hiçbir
kitap, yolsuzluğu, devlet gücünü kişisel çıkara dönüştürmeyi meşru bir eylem
olarak kabul etmez. Yüce Peygamber’imiz zekât için beytülmale verilen mallar
ile kendisine verilen hediyeyi “Şu beytülmalin, bu benim.” diye ayıran zekât âmiline, zekât toplayan görevli memura “Sen babanın evinde
otursaydın sana bu hediyeler verilir miydi?” diye soruyorsa, bizim de onun
ümmetini idare edenler olarak Sayın Bakana “Sen, AKP’nin Grup Başkan Vekili
veya Bakanı olmasaydın; sen, elindeki kamu gücü, mevki ve makamın sebebiyle bu
evin değer kazanacağı bilgisine önceden ulaşıp, 25 bin liraya alıp sonra
300-500 bin liralık bir değere sahip olabilir miydin?” diye sormamız gerekmez
mi?
Sayın
Bakan, bırakın bu millete ve Meclise vereceğiniz hesabı, bunun Allah’a karşı
hesabını verebilecek misiniz? Maalesef sizin yolsuzluğunuzu örtmeye buradaki
çoğunluğunuz bugün yetebilir ama hesap gününde Allah’ın huzurunda bu günahı
hangi çoğunluğunuzla örtebileceksiniz? O gün orada ne AKP ne de Tayyip
Erdoğan’ın iktidarı olacaktır, orada sadece Yüce Allah’ın iktidarı ve onun
adaleti olacaktır ve sadece onun şaşmaz ve kudretli hesabıyla yüzleşeceksiniz,
orada dokunulmazlık zırhlarınız da olmayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, inanın, yolsuzluklar karşısında bu övündüğünüz çoğunluk sizi
Allah’ın bu dünyadaki gazabından, ahiretteki azabından koruyamayacaktır. Sayın
Bakanı, şeyhülislamın damadı olması dâhi kurtaramayacaktır.
Yetim
hakkıma el uzatanları siz mi koruyacaksınız? Elbette, inanan insanlar olarak
korumayacaksınız, koruyamayacaksınız. Bu nedenle, gelin, hep birlikte gensoru
lehinde oy kullanarak hem kendimize hem de Sayın Bakana bir iyilik yapalım,
Sayın Bakanın henüz yol yakınken nedamet getirmesine fırsat verelim. Sayın
Bakan bu işten elde ettiği rantı bir hayır kurumu vasıtasıyla millete iade
etsin. Tövbe istiğfar getirip Bakanlık görevinden istifa etsin ki umarım Cenabıallah onu affetsin.
Hükûmetin
başı ve üyelerine her vesileyle kul hakkından, helalden, haramdan bahsettik,
“Ahir zamanda ümmetimin gözünü mal ve para hırsı bürüyecek.” hadisinden
bahsettik, anlatamadık. Mademki İngiliz, İspanyol, Amerikan, İtalyan, Alman
dost ve arkadaşlarınız var, o zaman size Büyük İskender’in vasiyetinden
bahsederek anlatmaya çalışalım. Büyük İskender vasiyetinde diyor ki: “Benim
tabutumu hekimler taşısın, taşısın ki ölüm karşısında hekimler de âciz
olduklarını anlasınlar. Servetimi yerlere saçın, bu dünyada kaldığını herkes
fark etsin ve elim tabutun dışına çıkarılsın ki bomboş gittiğini herkes görsün,
bilsin.” (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
AKP’nin
saygıdeğer milletvekilleri, Cenabı Allah’a şükürler olsun ki bizlere yüce Türk
milletine vekil olmayı nasip etti. Zaman zaman, bu vazifeyi yerine getirirken,
sizlerin içinize sinmeyen yönde oy kullandığınızı düşünüyorum. Bazen emir
yüksek yerden geliyor ve sadece içe sinmek değil, Anayasa'yı, İç Tüzük’ü, kanunları ve teamülleri de çiğnemek zorunda
kalıyorsunuz.
Bu
hususa atfen, sizlere bir kıssa anlatmak istiyorum: IV. Murad zamanında bir
Allah dostu hamama gitmek ister ama hamamcı, padişahın vezirlerinin içeride
eğlendiğini, giremeyeceğini söyler. Allah dostu rica eder, temizlenip ibadet
edeceğini söyler. Hamamcıyı, bir köşede görünmeden sessizce yıkanacağına ikna
eder. Allah dostu, vezirlerin eğlence sesleri arasında yıkanmaya başlarken…
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Nerede? Hamamönü’nde mi?
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) – Efendim, tabii, Hamamönü…
Yani alakası var diye anlatıyorum.
…Allah
dostu, vezirlerin eğlence sesleri arasında yıkanmaya başlarken tebdili kıyafet
ile IV. Murad, vezirlerini izlemek gayesiyle hamama gelir. O da hamamcıyı ikna
eder ve hamamcı onu da Allah dostunun olduğu bölüme, tembihleyerek, sessiz
olmasını isteyerek alır. Cümbüş seslerini duyarak yıkanmaya başlayan Padişaha,
Allah dostu, samimi bir sesle, “Evlat, istersen sırtını keseleyeyim.” der.
Padişah, ilk defa kendisinin kim olduğunu bilmeden yapılan bu iyilik
teklifinden hoşlanır, etkilenir, kabul eder ve “Tabii.” der, sırtını keseletir.
Ama Padişah da insandır ve altta kalmamak için karşılık verir: “Ben de senin
sırtını keseleyeyim babalık.” der. Olumlu cevap alınca da ihtiyarı keselemeye
başlar. Allah dostuna da, muhabbet olsun diye, bir zarf atar, der ki: “Sultana
vezir olmak varmış babalık. Bak, ne güzel eğleniyorlar.” Allah dostu da Padişah
olduğunu bilmediği bu gence, elinden keseyi düşürten cevabı verir: “Sultana
vezir olmayı boş ver de sultanların sultanına vezir olmaya bak. Öyle olursan
sultana sırtını keseletirsin.”
Sultanların
sultanına vezir olma niyet ve gayreti içindeki Türk milletinin saygıdeğer
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo!”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Türkoğlu.
Şimdi
söz sırası, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç hakkında verilen gensoru önergesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Gensoru,
Anayasa’mızda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde öngörülen önemli
bir denetim yoludur. Türk anayasa hukukunda, Bakanlar Kurulunun ve bakanların
Türkiye Büyük Millet Meclisi karşısında siyasal sorumluluklarının nihai
müeyyidesi gensorudur. Diğer bir ifadeyle gensoru, Bakanlar Kurulunun veya bir
bakanın siyasal sorumluluğunu doğuran bir denetleme yoludur. Gensoru, diğer
denetleme araçları arasında en etkili olanıdır.
Anayasa’mızda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgi edinme ve denetim yolları ayrıntılı bir
şekilde düzenlenmiştir. Bu denetleme yetkisinin Anayasa’nın 98’inci maddesinde
soru önergesi, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis
soruşturması yoluyla kullanılabileceği belirtilmiş, 99 ve 100’üncü maddelerde
de gensoru ve Meclis soruşturmasının önemine binaen her biri ayrı ayrı
maddelerde daha ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Gensoru,
diğer denetim yollarından farklı olarak Bakanlar Kurulunun ya da bakanın
güvensizlik oyuyla düşürülmesi sonucunu doğuracak çok ciddi bir müessesedir.
Bakanlar Kurulunun genel politikası ya da bir bakanın kendi bakanlığında
izlediği politikalar ve uygulamalar hakkında Meclisçe yapılan bu denetim
yoluyla, geçmişte bu Mecliste hükûmetler, bakanlar düşürülmüştür. O nedenle,
gensorunun konusu ve gerekçesi sağlam olmalıdır, gensoru delillere
dayanmalıdır. Aksi takdirde gensoru olmaz, gensoru amacından sapar, soru
önergesi özelliğine döner ki bu da parlamenter demokrasi açısından olumsuz bir
tablonun ortaya çıkmasına, gensoru müessesesinin zayıflamasına, etkisini
yitirmesine ve denetim yolu olmaktan çıkmasına neden olur, gensorunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çalışmalarının aksatılmasına yönelik her gün verilen grup
önerilerinden, yazılı ve sözlü soru önergelerinden bir farkı kalmaz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sen bizi dinlemeden yazmışsın bunları, anlaşıldı.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Anayasa’mızın 99’uncu maddesinde gensorunun Meclis
çalışmalarının dengeli olarak yürütülmesi amacına uygun olarak kullanılması
gerektiği açıkça vurgulanmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Öner, dinleyelim hatibi lütfen.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Belediyeye arabayı satmış mı, satmamış mı?
BAŞKAN
- Tüm hatipleri dinlemek durumundayız.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Ancak muhalefet partilerimiz, bugüne kadar Anayasa’mızın bu
hükmünü ihlal ederek Meclis çalışmalarının dengeli yürütülmesi bir tarafa,
Meclis çalışmalarının dengeli olarak yürütülmemesi için bu yolu kullanmayı
tercih etmişlerdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Suat Kılıç
hakkında Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerince verilen gensoru önergesinin
konu ve gerekçesine baktığımızda, Sayın Bakanın bakanlık göreviyle uzaktan
yakından bir ilgisi olmadığını görüyoruz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Nasıl yok ya, nasıl yok? Ayıp ya! Nasıl söylüyorsun sen bunları?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bakanlığında izlediği politikalar ve uygulamalarla ilgili
olmadığını görüyoruz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben mi atadım Federasyona o kişiyi? Ben mi atadım? Daha üç ay
önce alındı, üç ay önce atamış.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Daha üç ay önce alınan bir kişiyi atadın.
BAŞKAN
- Genel Kurul sizi dinledi, lütfen Sayın Gök.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Üç ay önce atamış, üç ay önce. Ayıptır!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gensorunun Anayasa’mızda ve İç Tüzük’ümüzde
belirtilen şartları taşımadığını, hiçbir ciddi temelinin bulunmadığını, hiçbir
delile dayanmadığını ilk bakışta görmekteyiz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sana bir klasör belge var, bir klasör. Yazıklar olsun sana!
BAŞKAN
– Sayın Gök…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - CHP sözcülerinin, hemen her gün basın toplantılarıyla gündeme
getirdikleri…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Üç ay önce atamış, üç ay önce.
BAŞKAN
– Sayın Gök, bu tarz doğru değil.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) -…karalamaya dönük ifadelerden öte geçmeyen bir metin var
önümüzde.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yalan söylüyorsun, yalan! Yalan söylüyor.
BAŞKAN
– Sayın Gök, siz iddialarda bulunurken kimse böyle bir tavır almadı. Lütfen
Sayın Gök…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yalan söylüyorsun, yalan! Yalan söylüyor.
OKTAY
SARAL (İstanbul) – Otur, dinle!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu metnin içinin boş olduğunu CHP sözcüleri de anlamış
olacaklar ki…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yolsuzluklara karşı yalan söylüyorsun!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - …gensoru önergesinde yer almayan başka iddialarla gensoruyu
desteklemeye çalışmaktadırlar.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yalan söylüyorsun yalan! Her söylediğin yalan senin!
BAŞKAN
– Sayın Gök… Sayın Gök…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Suçlamalar ağır… Sayın milletvekilleri, bir dinleyin… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın İnce… Sayın İnce…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Suçlamalar ağır ancak hiçbir delil ve gerekçe yok. Ortada olan
tek bir şey var...
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben sana bir klasör belge veriyorum. Bir klasör belge var.
BAŞKAN
– Sayın Gök, iddialarınızı ifade ettiniz. Lütfen…
LEVENT
GÖK (Ankara) - Senin bakanın yalanlayamadı bunu.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – İspat et!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – …o da Cumhuriyet Halk Partisinin klasik muhalefet tarzı.
“Çamur at, izi kalsın.” mantığıyla hazırlanmış bir metin. Seçim öncesi sallanan
o boş dosyalardan bir tanesi.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hangisi boş? Sana bunları gösteriyorum, bu mu?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Milletimiz artık sizin niyetinizi çok iyi biliyor.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yazıklar olsun!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Eğer salladığınız dosyaların içinde bir şey olsa, bir dakika
bile durmaz, savcılığa koşardınız. Niye koşamıyorsunuz?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sen de bu işe ortaksın, sen de bu işe.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Buyurun yargı makamlarına, cumhuriyet savcılarına, sizi tutan
mı var? Tabii, bu işinize gelmiyor.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yolsuzluğu savunuyorsunuz!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - “Çamur at, izi kalsın.” mantığıyla hareket ettiğiniz müddetçe
bu çamurlar hiçbir zaman AK PARTİ’ye ulaşmayacak;
kendi ellerinizde kalacak, elinize, yüzünüze bulaşmaya devam edecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, CHP milletvekillerinin imzasıyla sunulan gensoru önergesi
baştan sona hukuk ve mantık hatalarıyla doludur. Gazete haberlerine dayandığı,
çalakalem hazırlandığı, özensiz davranıldığı apaçık ortadadır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Daha çıkacak, kimler çıkacak?
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
böyle bir usul yok.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Gensoru önergesine kaynak teşkil eden haberleri yapan
gazetenin bir başka haberinde gensorunun neden verildiği aslında
açıklanmaktadır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sığınma ona, sığınma! Niye sığınıyorsun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Bu gazete, yoğun bir şekilde gensoruya konu haberleri yapmış…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, yirmi dakika sesimizi çıkarmadan dinledik.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen, yirmi dakika süreyle iddialarınızı gündeme getirdiniz.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - …ve daha sonra, gensoru önergesi verildikten sonra bir haber
daha yapmıştır. O haberin başlığı da şudur: “CHP’nin 4+4+4 yasa tasarısını
engellemek için taktiksel olarak verilen gensoru önergeleri bu hafta
görüşülecek.” Buradan da anlaşılmaktadır ki…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben bunu iki ay önce söylemişim, iki ay önce… Ne var 4+4’te?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Buradan da anlaşılmaktadır ki, bugün görüşmelerini yaptığımız
iki adet gensoru önergesinin ikisi de zamana oynamak üzere, taktik amaçlarla
verilmiş olan gensoru önergeleridir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Palavra! Palavra!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Niyet, gensoruyla bakan düşürmek değil, milletimizin bizlerden
beklediği yasaların çıkmasını engellemektir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Boş konuşuyorsun, boş.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru önergesindeki
suçlama şudur: Eski evinin restorasyon projesi kapsamında olduğunu bilmeyen bir
vatandaştan Sayın Bakanın ev satın aldığı ve daha sonradan bu bölgenin
restorasyon projesi kapsamına alındığı iddiasıdır. Bu iddiayı çürüten delil
hangisidir diye sorduğunuzda, bunun cevabı, işte bu gensorunun gerekçesidir
değerli milletvekilleri. Gensorunun gerekçesinde bu iddia kendiliğinden
yalanlanmaktadır.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Allah, Allah!
OKTAY
SARAL (İstanbul) – “Allah, Allah” dedirttik size de.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Gensorunun gerekçesini bir okuyun. Bahsedilen bölgede
restorasyon çalışmalarının 2000 yılında başladığı yazılıdır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ne 2000’i ya?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - 2007 yılında başladığı yazılıdır. Gerekçeye bakın, 2007’de
restorasyon çalışmalarının başladığı yazılıdır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sadece bir sokak değil, kaç tane sokak var.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Yine, gensorunun gerekçesinde Sayın Suat Kılıç’ın tapu tescil
tarihinin 2009 yılı olduğu yazılıdır.
Şimdi
soruyorum size: 2007’de mahallede restorasyon çalışmaları başlıyor. Vatandaşlar
restorasyon çalışmalarının başladığını bilmiyor. Böyle bir mantık olabilir mi?
Eğer Sayın Suat Kılıç’ın gayrimenkulü edindiği tarih 2007 olsaydı, restorasyon
da 2009’da başlasaydı gerekçeniz doğru olurdu; o zaman haklı olurdunuz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Orada onlarca sokak var. Savunma boşuna, savunma…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - Tıpkı kurtla kuzu misali. Kuzuyu yemeye karar veren kurdun
“Sen bana geçen yıl kötü söz söylemiştin. Nasıl unuturum ben onu?” dediğinde,
kuzunun “Hayır efendim, ben geçen yıl yoktum, daha bu yıl doğdum.” diye cevap
vermesine rağmen “O zaman kardeşin söylemiştir.” diyerek kuzuyu yemekte kararlı
davranması gibi bir olay var ortada.
Evet,
gensoruda, eski eserlerle dolu olan bölgede restorasyon kapsamına gireceğini
bilmeden evlerini satan birçok yurttaşın varlığından söz ediyorsunuz. Bununla
birlikte, aynı gensoruda bir önceki paragrafa bakın, Talatpaşa
Bulvarı, Karacabey Hamamı ve yakın çevresinde restorasyon ve sokak sağlıklaştırma çalışmalarının 2000 yılında başladığını
belirtiyorsunuz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – 2000 değil ya, yanlış söylüyorsun. 2000’de değil ya.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gensoruda bunların hepsi var. Bir okuyun, tekrar bir okuyun.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Nerede var?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Anılan bölgede restorasyon çalışmalarının 2007 yılında
yoğunlaştığı doğrudur. Yanlış olan ise restorasyon yapılacağı vatandaşlar
tarafından bilinmiyorken Sayın Kılıç’ın bölgede gayrimenkul edindiği
iddiasıdır. Bölgede restorasyon çalışmalarının tarihi çok daha gerilere
gitmekle birlikte çalışmaların yoğunlaştığı yıl 2007 yılıdır. Sayın Kılıç’ın, Hamamönü mevkisindeki
gayrimenkulün adına tescili yılı 2009’dur. Dolayısıyla, gensoruda seslendirilen
en önemli iddia ve gensorunun özünü, gerekçesini oluşturan iddia, daha 1’inci
paragrafta gensoruyu verenler tarafından yalanlanmakta ve ortadan
kaldırılmaktadır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bravo Yılmaz Tunç, bravo!
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Söylediğine kendin inanıyor musun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gensorudaki diğer bir iddia da işlemlerdeki muvazaa
iddiasıdır. Vekâlet yoluyla yapılan işlemin, sanki muvazaalı bir işlem
yapılıyor izlenimi vererek muvazaanın gerekçesi olarak ifade edilmiş olması da
tamamen hukuk dışı bir çarpıtmadan ibarettir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Kime vermiş vekâletnameyi, okuyun. Kime vermiş?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Mülk edinmenin vekâlet yoluyla yapılması hukukun genel
kurallarınca korunan bir müessesedir. Gensoru önergesinde imzası bulunan sayın
milletvekillerinden gayrimenkul edinen hiç yok mudur?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Kime vermiş vekâletnameyi Yılmaz Tunç, kime vermiş?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu gayrimenkulleri edinirken vekâlet vermemişler midir?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Kime vermiş, kime vermiş? Projeyi yürüten kişiye vekâletname
verilir mi?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Vekil aracılığıyla mülk edinmek, vekâlet yoluyla işlem yapmak,
taraflar arasındaki güven ilişkisinin neticesidir ve sadece ilgililerinin karar
altına alacağı bir meseledir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hangi taraf? İmarın başındaki taraf…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Vekâlet yoluyla satın alma ve tapu tescil işlemini bir hukuka
aykırılık olarak sunma çabası başlı başına hukuksuzluktur.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sizde belediyelerde böyle yürüyor demek ki işler.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Hukuk, bu hukuksuzluğu himaye etmeyecektir diye düşünüyorum.
Eğer bir muvazaa veya gizlilik kaydıyla işlem durumu söz konusu olmuş olsaydı
Sayın Kılıç’ın bu gayrimenkulü üzerine alması değil, almaması gerekirdi.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Evet, doğru.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gizlilikten ve muvazaalı işlemlerden söz ediyorsunuz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Evet, aynen öyle.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu tapu tescil işleminin hangi aşamasında gizlilik var?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Her aşamasında muvazaa vardır, her aşamasında.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Tapuda yapılan işlemlerin ne kadar ortada olduğu, vekâlet
bilgilerinin bile elinizde olmasından belli değil midir?
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Neyi saklayacaksınız?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Neresi gizli bu işlemin?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Neresi açık?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Vekâleti kime vermiş?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Neresi hukuka aykırı?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Kamu görevlisi o. Kamu görevlisinin vekâlet almasının neresi
doğrudur?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Neresi teamüllere aykırı? Burada bir siyasi etik tartışması
yapılacaksa değerli arkadaşlar, asıl etik sorun, iftiraya varan iddialarla bir
siyasetçinin hedef alınmasıdır. (CHP sıralarından gürültüler)
Tekrar
ifade edelim: Gensoru ciddi bir müessesedir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yılmaz Tunç, yanlışlar yapıyorsun. Bak, orada belediye
bürokratına vekâlet verilmiş, belediye bürokratına; var mı böyle bir şey?
Emlakçı mı belediye bürokratları?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gensoru her isteyenin her istediğinde başvurabileceği bir yol,
bir yöntem değildir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ne olacak? Sığınacağınız bunlar olacak.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Demokrasi kültürümüze asıl zarar veren, demokratik denetim
mekanizmalarının yerinde olmayan kullanımlarla yozlaştırılmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, gazete haberlerine dayanan, araştırılmadan hazırlanan,
kulaktan dolma bilgilerle kaleme alınan gensorunun 7’nci paragrafındaki iddia
apaçık bir iftiradır, sistemli yalan haber furyasının geldiği son noktanın da
ispatıdır.
Bu
paragraftaki şu ibareyi dikkatlerinize sunarım: “Evlerin satın alınması ve
hemen arkasından belediyece restore edilerek muazzam bir bedel artışının
sağlanması.”
LEVENT
GÖK (Ankara) – Artmadı mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – 7’nci paragrafta bu ifade ediliyor. Bu çok ağır bir iddiadır
değerli milletvekilleri, iddiadan önce iftiradır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Artmadı mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Hukukta ispat mükellefiyeti iddia sahibine aittir. Bu iddianın
sahibi de iddiasını ispatla mükelleftir. Belediyenin bir özel mülkiyet üzerinde
belediye imkânlarıyla restorasyon yapması söz konusu olabilir mi? Aksini iddia
edenin iddiasının ispatını da yapması kaçınılmazdır.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Belediye Başkanı söylüyor, Belediye Başkanı Veysel
Tiryaki diyor.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu iddianın iddia sahibince ispatlanması hukukun emridir,
siyasi ahlakın gereğidir, iftirayı atıp da kenardan, tartışmanın seyrine
koyulamazsınız. Aksi hâlde akıl da mantık da etik de hukuk da peşinizi
bırakmaz, bırakmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben hesaplaşmaya hazırım.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – İnanıyorum ki bu iftira Sayın Kılıç tarafından da ayrıca bir
dava konusu yapılabilecektir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Şüphesiz! Merakla bekliyorum.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Tehdit etme!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Gensoruya konu olan iddialar asılsız ve zorlama iddialardır.
Satın alma ve devir işlemlerinde hiçbir siyasi nüfuz kullanımı mevzubahis bile
değildir. Aynı tarihlerde, aynı bölgede, birbirine yakın rakamlarla çok farklı
toplumsal konumlarda bulunan özel veya tüzel kişilerce çok sayıda gayrimenkul
alım satımı yapılmıştır.
Gensoruya
konu olan alım satım işleminde bir özel durum yoktur, “Nüfuz kullanımı” olarak
adlandırılabilecek bir inisiyatif yoktur. Siyasi etik tartışmasına dayanak
oluşturulacak bir etik sorun yoktur. Herkesin tabi olduğu kurallar
çerçevesinde, herkesin yaptığı türden işlemler hukuka uygunluk çerçevesinde
yapılmıştır.
Gensoru
önergesine yazacak dişe dokunur bir iddia bulmayınca, Sayın Kılıç’ın doğrudan
açıklama yapmak yerine avukatı aracılığıyla açıklama yapması bile eleştiri
konusu olarak değerlendirilmiştir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ne dedi açıklamasında avukatı, söyle bakayım, “Her şey
doğrudur.” dedi.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – İddia konusu olan tapu
tescil işlemi, Sayın Kılıç’ın Bakanlığıyla ilgili değildir, Bakan olmasından
sonra yapılmış bir işlem de değildir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Evin değer artışı devam ediyor…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bakanlık görevine atanmasından yaklaşık iki buçuk yıl önce
yapılan bir tapu tescil işlemidir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Tapuyu aldığı kişiyi Bakanlık sırasında aldı, üç ay önce
Federasyona getirdi; bunları niye anlatmıyorsun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Böylesi bir durum karşısında, Sayın Kılıç’ın avukatı aracılığıyla açıklama yapmasından
daha doğal ne olabilir?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Açıklamada zaten “Her şey doğru” diyor.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Avukatın ilgili kişi adına açıklama yapmasında ayıp olan
nedir?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sen açıklamayı biliyor musun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Yasak olan nedir, etik dışı olan nedir?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Açıklamayı biliyor musun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Avukatlık mesleği ayıplı, yasaklı, sakıncalı bir meslek midir?
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sen açıklamada ne yaptığını biliyor musun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada meslektaşlarımız var.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Açıklamada “Her şey doğru.” diyor.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu çatının üçte 1’e yakını avukatlık mesleğinden gelmektedir.
Bu cümleleri anlamak mümkün değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gensoru önergesinde demokrasiden, siyasetin
itibarından ve buna benzer yaklaşımlardan söz edilmektedir. Demokrasinin gücü
için, siyasetin itibarı için, her şeyden ve herkesten evvel siyasetçilerin
asılsız iddiaların arkasında durmamaları gerekir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hepsi belgeli, hepsi belgeli, hepsi…
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Meclisin denetim yollarını istismar etmemeleri gerekir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hiç şüphem yok, hiç şüphem yok Yılmaz Tunç.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Biliyoruz, biliyoruz, bütün milletimiz de bunu görüyor. Bir
konuda siz, gerçekten, çok haklısınız. Evet, bu ülkede çok zor olan bir şey var
sizler için, o da AK PARTİ’ye karşı muhalefet yapmak.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben yolsuzluklardan bahsediyorum, yolsuzluklardan, sen ne
anlatıyorsun?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Dokuz yıldan bu yana, kendisine güvenen aziz milletimiz için,
gecesini gündüzüne katan bu kadroların karşısında muhalefet çok zor. Ülkemizin
her noktasını, her alanda, hayal dahi edilemeyen icraatlarla
donatan bir iktidar karşısında muhalefet etmek elbette ki kolay değil. 2023
hedefinin projelerini tek tek hayata geçiren ve Türkiye’yi dünyanın 10’uncu
büyük ekonomisi yapmak için çırpınan kadrolara karşı muhalefet, evet, bu çok
zor.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sen Hamamönü’nü anlat, Hamamönünü; boş ver onları.
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Durmak yok, soymaya devam!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Ülkemizin gelişmesinde, hukukun üstünlüğünün tesisinde,
demokrasimizin güçlenmesinde çok büyük atılımlar gerçekleştiren bir iktidar
karşısında muhalefet yaparken elbette ki bocalıyorsunuz. Bu da sizin proje
siyasetinden uzaklaşmanıza, karalama ve gerginlik siyaseti yapmanıza yol
açıyor. Ama biz muhalefetin de artık bu kısırdöngüden kurtulmasını istiyoruz;
hizmette, projede, çağdaş uygarlık hedefinde yarışmak istiyoruz. İnanınız, bu
hem ülkemiz için hayırlı olacak hem de sizler için.
Dün,
bu yüce çatı altında, ülkemiz ve milletimiz için çok önemli yasa tasarılarından
birini, eğitim yasasını tüm engellemelere rağmen yüce Meclisimizin onayından
geçirdik. Sırada 2/B yasası var, afet riskiyle ilgili, modern kentlerin
inşasıyla ilgili yasalar var, memur maaş zamlarını ilgilendiren yasalar var,
yargı hizmetlerini hızlandıracak tasarılar var. Gelin, bu ülkenin hayrına,
milletimizin yararına tüm bunları birlikte hayata geçirelim, birlikte
milletimizin gönlüne girelim. Bu daha güzel olmaz mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Gensorularla,
her gün verilen ve Meclisin gündemine geçebilmek için saatlerce burada vakit
harcadığımız grup önerileriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını
engellemenin ne size ne de ülkemize bir faydası olur. Görüşmekte olduğumuz
gensoru da bunlardan biridir. Gensoru önergesinde iddia edilen olaylar hiçbir
sağlam delile dayanmamaktadır.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yiyenlere haram olsun, yedirenlere haram olsun!
HASAN
ÖREN (Manisa) – Senin bildiğin birşey yok. Bakana
soracağım, belgeyi de ona vereceğim.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Sayın Bakanımız hakkında gensoru açılmasını gerektirecek bir
durum kesinlikle yoktur. İddiaların hepsi gensorunun gerekçesinde zaten kendi
kendini yalanlamaktadır.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Bir de madalya verelim, olsun bitsin!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Sayın Bakanın, Bakanlık görevi ve uygulamalarıyla da ilgisi
bulunmayan gensorunun gündeme alınmaması gerekir.
Bu
duygu ve düşüncelerle, gensoru önergesinin aleyhinde oy kullanacağımızı
belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Alkışlayanların göreceğim hepsini.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yiyenlere, yedirenlere, yemesine müsaade edenlere haram
olsun!
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yazıklar olsun!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
LEVENT
GÖK (Ankara) – “Temiz siyaset” diyenlerin göreceğiz hepsini.
BAŞKAN
– Şimdi söz sırası Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ta.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Alkışlayın, alkışlayın, her alkışlayanın bir şeyi çıkacak
burada, her alkışlayanın…
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Helal olsun! İyi alkışlayın, iyi alkışlayın, yağcılık,
yağdanlık yapın.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Bakalım nasıl hesabını vereceksiniz?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok
yoğun bir on beş günlük mesainin ardından böylesi bir konu…
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sadede gelin Bakan, sadede gelin.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …sizlerin gündemini meşgul ettiği için,
dolaylı da olsa, böyle bir meşgaleye vesile olduğum için hepinizden affımı rica
ediyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Gereğini yap, gereğini.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Uzunca bir süredir milletvekillerini
dinledik. Umarım aynı saygılılık, saygınlık ve aynı hoşgörü, anlayış içerisinde
aynı dinleme nezaketini ve kültürünü kendileri de ortaya koyacaklardır. Önerge
sahipleri adına bir sayın milletvekilimizi on dakika süreyle dinledik;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir sayın milletvekilimizi yirmi dakika
dinledik, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bir sayın milletvekilimizi
yirmi dakika süreyle dinledik ve BDP Grubu adına Grup Başkan Vekilini yirmi
dakika süreyle dinledik. En sonunda da AK PARTİ Grubu adına Sayın Yılmaz Tunç
Milletvekilimizi, yine aynı anlayış ve nezaket içerisinde dinledik. Söylenecek
her şey söylendi, şimdi iddia sahibinin iddialarıyla ilgili yanıtlarını dinlemesi
lazım.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Son söz sanığındır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben karşında oturuyorum Suat Kılıç, dinliyorum seni.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, eğer ki bir
gayrimenkul edinmek kabahat ise bunun izahlarıyla, gerekçeleriyle ortaya
konulması lazım. Gayrimenkulü Hamamönü Mahallesi’nde
edinmek kabahat ise bu kabahatin de gerekçeleriyle, delilleriyle, hukuki
kanıtlarıyla, belgeleriyle ortaya konulması lazım. Gayrimenkul edinilen
bölgenin aynı zamanda restorasyon alanı ilan edilmiş bir bölge olması, o
bölgede gayrimenkul edinimini bir kabahat, bir suç, bir etik sorun hâline
getiriyorsa bu da neticeleri, belgeleri, hukuki dokümanlarıyla birlikte ortaya
konulmalıdır diye düşünüyorum.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Konuldu zaten.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Gensoru önergesiyle alakalı, Sayın Tunç,
çok önemli noktalara dikkat çekti. Burada, Hamamönü
bölgesinde, vatandaşın restorasyon, yenileme çalışmalarından, gerek belediye
gerekse şahıslar tarafından yürütülen yenileme çalışmalarından haberi olmadığı
iddiası var. Vatandaş yenileme çalışmalarından haberdar olmadığı için de bir
hak kaybının mevzubahis olduğu yönünde iddialar var. Bu iddialar, bu yönüyle
bakıldığında ağır iddialar ama diğer yönüyle bakıldığı zaman… Gensoru
önergesinin gerekçesinin birinci cümlesini okuyorum: “Altındağ Belediyesi, Eski
Ankara olarak anılan Hamamönü mevkiinde Talatpaşa Bulvarı Karacabey Hamamı ve Yakın Çevresi Sağlıklaştırma Çalışması Projesi kapsamında 2007 yılından
itibaren bir çalışmayı yürütmektedir.”
Altındağ
Belediyesinin sistemli, bilinçli, imar planlarına dayalı, ilan edilmiş, geniş
kapsamlı bir restorasyon çalışmasını 2007 yılından itibaren yürütmekte olduğu
doğru bir bilgidir. Bu bilgi…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sağlıklaştırma ve restorasyon
farklıdır.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Restorasyon da içinde, restorasyon da
içinde.
2007
yılından itibaren çalışmalar sistemli bir şekilde sürdürülüyor ama restorasyon
ve sağlıklaştırma çalışmalarının başladığı ilk tarih
2007 yılı da değil, daha eskiye dayanıyor. Sadece Altındağ Hamamönü
yöresi, Talatpaşa Bulvarı civarı da değil, Hacıbayram Camisi çevresinden bu yenileme çalışmalarının
başladığı her hâlinden anlaşılıyor. Geriye doğru bakıldığı zaman da bölgede
Ankara Kalesi’ni de içine alır vaziyette uzun vadeli, geçmiş yıllara dayanan,
hatta kısmi olarak Sayın Karayalçın’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemine
kadar uzanan bir yenileme çabasının başlangıcının var olduğu görülüyor. Dolayısıyla
burada, ömrünü bu bölgede geçirmiş insanların ve mülklerin sahibi olan
insanların bunlardan bihaber oldukları iddiası tamamen asılsız bir iddiadır.
Yanlış
bilgi olabilir ama yanlış bilgi üzerine bir gensoru inşa etme ihtiyacı
hissediliyorsa, bu yanlış bilginin adresinden teyit edilmesinde fayda vardır.
Hepimiz bu çatı altındayız. Hepimiz her şeyden evvel milletvekiliyiz. Bir bilgi
intikal edebilir, bu bilginin doğrusu araştırılabilir, teyit etme cihetine
gidilebilir, ne olduğunun önü arkasına bakılabilir. Bu özen gösterilmemiştir.
Tapunun
adıma tescil edildiği tarih 2009 yılıdır.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Ne kadar paraya?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - İddialardan bir tanesi bu konuda, bunu da
hemen ifade ediyorum.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Arabanın yarı fiyatına ev almışsın. Bir arabanın yarı fiyatına,
sattığın arabanın yarı fiyatına almışsın.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 30/04/2009 tarihinde, 30 Nisan 2009
tarihinde tapu adıma tescil edilmiş durumdadır.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Hamamönü’nde… 2009; 25
bin liraya almışsın.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Burada iddialardan bir tanesi de şu:
Vekâletle tapu devir tescilinin yapılmış olması meselesi.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Tunç burada detaylarıyla izah etti. Dinleyenler
açısından tekrara girmiş olacağım ama teyit edilmesinde fayda gördüğümden
dolayı söylenmesine de gerek olduğu kanaatindeyim. Vekâlet, hukukun düzenlemiş
olduğu bir müessesedir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Onu biliyoruz Suat Bey.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Vekâletle iş görmenin, vekâletle iş
yapmanın, vekâletle devir yapmak veya vekâletle devir almanın herhangi bir
hukuki sakıncasının varlığını iddia edenin ispat etmesi gerekir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Yenileme çalışması yapılan yerden almak siyasi etik adına
doğru değildir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Kime veriyorsun, kime?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Vekâletle iş görmenin hukuki sakıncası
nedir? Bunu anlamak lazım.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suat Bey, imardaki adama veriyorsun, adama; proje müdürüne
veriyorsun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Vekâletle iş görmenin hukuki sakıncası
nedir? Evet, şu olabilir…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Siyasi etik…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bunun siyasi ahlakı yoktur, ahlaki değeri yoktur.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın,
sözlerimin en başında şunu ifade ettim: Yenilir yutulur şeyler söylemediniz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Evet, hepsi belgeli çünkü.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Yenilir yutulur şeyler söylemediğiniz
hâlde gerek AK PARTİ Grubu gerekse şahsım…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Az önce söyledikleriniz de yanlış.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - …sizi sabır ve sükûnet içerisinde
dinledik.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Ama doğru söylemiyorsunuz.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Söyledikleriniz doğru olduğu için değil…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hepsi doğru, hepsi doğru.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen… Sabredin lütfen…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - …sizi sadece İç Tüzük’ten
kaynaklanan bir hakkınızı kullanma çabasının içerisinde olduğunuz için
sükûnetle dinledik…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yanlış bilgi veriyorsun. Benimki zimmetli tapu belgeleri.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …ve haftalardır zaten yoğun çalışan
Mecliste yeni bir gerilime neden olmamak üzere sükûnetle, suhuletle, bu çatı
altında olması gereken nezaketle sizi dinledik.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yanlış bilgi verme, yanlış bilgi verme, yanlış bilgi verme Suat
Kılıç. Yanlış bilgi veriyorsun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu nezaketin gereği, şimdi aynı şekilde
dinlemesini bilebilmektir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Senin belediye başkanının “2008’de restorasyon başladı.” diyor.
Açıklayacağım bunları.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakınız, dinlemesini bilmeyene laf
anlatılmaz.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinlemesini bilmeyene laf anlatılmaz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Yanlış bilgi veriyor, yanlış bilgi.
BAŞKAN
– İddialarınızı gündeme getirdiniz. Sabredin lütfen.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Eğer söylediklerinizin haklı olduğuna
inanıyorsanız dinlemeyi de bileceksiniz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Herkese vekâletname verilmez öyle.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Bir gensoru önergesi var, bu gensoru
önergesinin ne için verildiği herkesin malumu; gündemden zaman kazanmak.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Yolsuzluğu açığa çıkarmak.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hayır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ne varmış gündemde, ne varmış? Ben onu bir ay önce
hazırlamıştım, bir ay önce.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Haberleri yapan gazete, haberleri
başlatan gazete aynı zamanda şu cümleyi kullanıyor…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ha, sığınacağın yegâne gerekçe bu, değil mi?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …“Ana muhalefet partisi, görüşmeleri
engelleme taktikleri doğrultusunda Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bravo!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …ardından Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay hakkında gensoru önergesi verdi.”
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bunun arkasına sığınıyorsun, bravo!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bunu doldurmak için, bunun arkasını
doldurmak için hukuki anlamda ve etik yönden herhangi bir kabahat, herhangi bir
itham mevzusu…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Her aşaması suç, her aşaması suç.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …içermeyen konuları bu şekilde doldurup doldurup buraya getirmenin, değerli milletvekilleri, kabul
edilebilir bir yönü, bir boyutu söz konusu değildir.
Belediyedeki
bir memura tapu kabulü için vekâlet vermiş olmamın…
LEVENT
GÖK (Ankara) – O kişi, projeyi yürüten kişi Suat Kılıç, projeyi yürütüyor,
projeyi.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …hukuki açıdan engel bir tarafı, etik
açıdan da aynı şekilde engel bir tarafı bulunmamaktadır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Projeyi yürütüyor, veremezsin.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Projeyi yürüten kişi değildir, ilgili
şubede bir tane memur, bir tane memur.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Veremezsiniz.
BAŞKAN
– Sayın Gök, bunları ifade ettiniz zaten siz konuşmanızda, lütfen…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Adıma gayrimenkul alımı yapmıyor, adıma
sadece tapu kabulü yapıyor. Bunda suç olan, bunda memur açısından suç olan veya
bunda siyasetçi açısından etik sorun olan ne olabilir?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suç olan şu: O kişi nerenin restore edileceğini biliyor, imar
çalışmasını yürütüyor.
BAŞKAN
– Sayın Gök…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İzahatı mümkün olmayan konuları buraya
taşıdınız…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suçüstü yakalandın suçüstü.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …ve ayrıca, düzenlemiş olduğunuz basın
toplantısıyla öyle şeyler ifade ettiniz ki, sonrasında biz, konu Bakanlıkla,
Bakanlık görevimizle, Bakanlık dönemimizle alakalı olmadığından dolayı
açıklamamızı avukatımız aracılığıyla yaptık.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Memurlar görevleriyle ilgili iş takibi yapamaz, suçtur.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Erbil Yiğitbaş’ı ne zaman Federasyona üye yaptın onu söyle
bakalım?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Açıklamamızı avukatımız aracılığıyla
yaptık.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Daha üç ay önce yaptın, üç ay önce.
BAŞKAN
– Sayın Gök, Sayın Gök…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – O konunun bu mesele ile ne alakası var?
BAŞKAN
- Sayın Bakan, bir saniye…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – O konunun bu mesele ile ne alakası var?
BAŞKAN
– Sayın Bakan…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakınız, buradan size kahramanlık çıkmaz,
buradan size kahramanlık çıkmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Tapuyu kimden aldın?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Avukatım aracılığıyla basın açıklaması
yapıyorum. İddialar iftiradır.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Sen, Federasyonda değişiklik yaptın mı, yapmadın mı üç ay önce;
onu anlat.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İddialarda kişilik haklarıma yönelik saldırı
vardır, iddialarda özel mülkiyet hakkına yönelik saldırı vardır, iddialar
gerçek dışıdır, gerçeklerin çarpıtılmasından ibarettir. Avukatım aracılığıyla
açıklama yapıyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Avukatınız zaten “doğru” diyor, “aldık” diyor.
BAŞKAN
– Sayın Gök…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu açıklama, basın toplantısını yapan
milletvekili tarafından da dikkate alınmıyor; bu açıklama, basın toplantısını
düzenleyen milletvekilinin açıklamalarını haber yapan medya kuruluşları
tarafından da dikkate alınmıyor ve nihayetinde, önümüze gelen gensoru
önergesinde şöyle bir ibare var: “Kendisi bizzat açıklama yapmak yerine
açıklamayı avukatı aracılığıyla yapmıştır.”
LEVENT
GÖK (Ankara) – Evet, ne var? Yanlış değil.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Avukatı aracılığıyla açıklama yapmanın
ayıp olan, yanlış olan, etik dışı olan, suç olan, hukuka müdahale olan hangi
boyutu var Allah aşkına?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Orada bir şey yok.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İşin doğrusu zaten açıklamanın avukat
aracılığıyla yapılması değil midir? Bu Meclisteki milletvekillerinin yaklaşık
dörtte 1’i avukat.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sorun o değil.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu Meclisteki milletvekillerinin dörtte
1’i avukat.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suat Kılıç, bunların konuyla ilgisi yok.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Herkesin vekil-müvekkil ilişkisi var.
Diğer iddia konusu…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bunların konuyla ilgisi yok.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Konuyla nasıl ilgisi yok? Gensorudaki
cümlelerden bahsediyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) – İlgisi yok, ilgisi.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İddia konusu işlerden bir tanesi şu:
Bahsedilen gayrimenkulü ben satın aldıktan sonra restorasyonunun belediye
tarafından, Altındağ Belediyesi tarafından yaptırıldığı iddiası.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Evet.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada açık ve
net olarak söylüyorum: Şahsıma ait gayrimenkulün üzerindeki restorasyon
çalışmasında Altındağ Belediyesinin bir tek paslı çivisi veyahut bir tek kırık
tuğlası varsa bu iddiayı ispat edene tapusunu devretmeye hazırım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben sana Belediye Başkanı’nın demecini okuyayım o zaman,
demecini okuyayım.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sana verelim de oku demeci.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sen konuşma hakkını kullandın.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Okuyayım da dinle.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sen konuşma hakkını kullandın.
Kişilik
onurunu zedelemek bu kadar kolay olmamalı. İnsanlara saldırmak bu kadar kolay
olmamalı. Hakaret bu kadar kolay olmamalı.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bak Belediye Başkanın ne diyor Suat Kılıç?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İftira bu kadar kolay olmamalı.
LEVENT
GÖK (Ankara) – “Her şeyi biz yaptık.” diyor.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – İftira bu kadar kolay olmamalı. Bu yollar
bu kadar rahat kullanılmamalı.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü, değerli milletvekilleri, elimizin altında.
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde, yürütme
organına yönelik denetim mekanizmalarının ne olduğu tek tek sayılmış, tek tek
belirlenmiş ve bu yolların hangi hâllerde, hangi koşullar içerisinde, kaç
milletvekili imzasıyla kullanılacağı belirlenmiş.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sen hesabını ver, bırak bunları.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Gensoru bunlardan bir tanesi ve gensoru,
en önemli denetim mekanizmalarının belki de ilki. Bir gensoru önergesi
hazırlanırken bunun içeriğinin ya ne olduğu bilinerek hazırlanması ya da
iddiaların vesikalarıyla birlikte ortaya konulması lazım.
LEVENT
GÖK (Ankara) – İstifa da edeceksin zaten.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey
olabilir mi? Böyle bir iddia olabilir mi?
LEVENT
GÖK (Ankara) – Söylediklerinin hiçbiri doğru değil.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hepsi doğru, hepsi doğru.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hiçbiri doğru değil.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hepsi doğru, hepsi doğru.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bende Belediye Başkanı’nın açıklamaları var. Açıklamaları şimdi
okuyacağım sana.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hepsi doğru.
Bir
diğer konuyu daha ifade edeceğim…
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Çok genç yaşta yalan söylemeye alışmışsın.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sizin basın toplantınızdan hareketle…
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Çok genç yaşta başlamışsın haram yemeye.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …bir medya kuruluşunda, benim Anakent
Belediyesiyle, ayrıca 4-5 özel şahısla bir gayrimenkule ortak olduğum iddiası
gündeme getirildi değerli milletvekilleri, iki parça ayrıca gayrimenkul satın
aldığım…
Benim
satın aldığım ev bir tane, fakat önceki yıllarda yapılan imar uygulamaları
nedeniyle bu gayrimenkulün ekinde yer alan 8,6 metrekarelik bir hisse, çoğunluk
mülkiyeti başkalarında bulunan bir başka arsaya şüyulandırılıyor.
LEVENT
GÖK (Ankara) – 16 metrekare.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 8,6 metrekare şahsıma düşen.
Hemen
ifade ediyorum; bahsi geçen gayrimenkul üzerindeki hissedarlar hepsi, hepsi
değerli milletvekilleri hepsi…
Bakın
bu bilgilerin tamamı size verilmediğinden dolayı yanlış hareket etmiş de olabilirsiniz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bende var, bende var, o bilgiler bende var, hepsi var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hepsi size verilmemiş de olabilir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Hepsi bende var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Verildiyse elinizdeki belgelerden takip
edin.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bende var, bende var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Mülkiyet bilgileri, 1513/5 parsel, Ankara
Belediyesi…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Turgutlu Belediyesi mi, Ankara Belediyesi mi?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …11.840 hissede 2.304, tescil tarihi 15
Şubat 1951 tarihli imar uygulaması.
Bakizar
Keskin, 11.840’ta 160, Sadık Yılmaz 35.520’de 9.600, Doğan Gür 11.840’ta 3.008,
Nilgün Dinçarslan 370 payda 83, Suat Kılıç 185 payda
8. Neden dolayı? Aldığım kâgir Ankara evinin eski imar uygulamaları nedeniyle
ilk sahibine terettüp eden şüyulandırma nedeniyle
satın alma sırasında ekiyle birlikte mecburen satın aldığımız 8,6 metrekarelik
gayrimenkulden dolayı.
Buradaki
mülkiyet hakkı ve bunun üzerindeki evin kime ait olduğu konusu. Hemen onun da
yine taşınmaz bilgileri: Ankara Altındağ, Altındağ TSM –Tapu Sicil Memurluğu
olmalı- mahalle, köy adı; İnönü Mahallesi 1.513/5…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suat Bey, bunların alakası yok. Suat Bey, zamanını dolduruyorsun
bak.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hayır, hayır, hayır, hayır; söylediğiniz
şeylerle ilgili iddialara cevap veriyorum.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan, dört dakika kaldı, benim soruma cevap yok mu?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Beyan, malik lehtar; bu parsel üzerindeki
üç ahşap evden biri Mustafa, biri Fethiye, Fikriye, Fevziye’ye ve diğer ev
Hıdır Özcan’a aittir.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bende de var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Vesika burada. Belge, belge burada.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Arabaya gel, arabaya, arabaya.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Ben o bilgileri biliyorum.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Belge burada.
BAŞKAN
– Sayın
Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? Ben o bilgileri biliyorum.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Diğer bir şey… Diğer bir şey…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Şu Turgutlu Belediyesine arabanı sıfırdan daha pahalıya satmışsın.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Restore edilmiş vaziyette bir Ankara
evi aldığım iddiası… Aldığımdaki vaziyet bu.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Turgutlu Belediyesine de gelir misin.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Aldığımdaki vaziyet bu.
LEVENT
GÖK (Ankara) – “Restore edileceği bilinen” dedik Suat Kılıç.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Sonrasında da Altındağ Belediyesi
tarafından restore edildiği iddianız
var.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bak şimdi, Belediye Başkanı bu konuda ne demiş onu da
söyleyeceğim.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Gensoru önergesinin kaçıncı paragrafı?
Hemen söyleyeyim: Yedinci paragrafında Altındağ Belediyesi tarafından
restorasyonunun yapıldığı iddiası var.
Değerli
milletvekilleri, “bühtan” diye hem hukukta hem lügatte bir kavram vardır, bu
kavramı lütfen sizlerin ıttılasına, ferasetine terk ediyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Turgutlu Belediyesine gelir misiniz?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
Geliyorum Turgutlu meselesine…
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suat Kılıç, bunlarla ilgili hiçbir şey söylemedin, hiçbir şey
söylemedin.
BAŞKAN
– Sayın Gök, lütfen…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, gensorunun
özüyle, özetiyle, içeriğiyle vesairesiyle alakası olmadığı hâlde…
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Bu restorasyonun parasını siz mi ödediniz Sayın Bakan?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla)
– …Sayın Hasan Ören Manisa Milletvekili
olarak İç Tüzük’ten kaynaklanan imza sahipleri adına
konuşma hakkını kullandı ve nihayetinde 2004 yılına dair bir konuyu gündeme
getirdi.
Bahse
konu 06 plakalı Volkswagen marka ticari aracın tarafımdan satıldığı doğrudur,
doğrudur.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Belediyeye satıldığı doğru mu?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
Doğrudur.
Orada
hemen işte değerli arkadaşlar, zorlamanız o noktadan itibaren başlıyor.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yoo…
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Niye?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
Zorlama o noktadan itibaren başlıyor. Aracı sattığımız yer TURKAP adında bir
şirket, TURKAP adında bir şirket
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yüzde 100’ü belediyenin, yüzde 100 hissesi belediyenin.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Yüzde 100’ü belediyenin.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
Araç, benzer araçları satan yerler üzerinden rayiç değeri konulmak suretiyle
satışa sunuluyor…
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Peki, değerinden pahalıya sattınız mı?
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yüzde 100’ü belediyenin bir şirket.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
…ve nihayetinde TURKAP adındaki bir şirket bu aracı satın alıyor, TURKAP
adındaki bir şirket.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Belediyenin şirketlerinin ortakları kim Sayın
Bakan?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, özel hukuka tabi bir şirketin belediye teşekkülü olup
olmadığını, o şirketin künyesinde benim görebilmem mümkün değil. Satış
sırasında bunu anlayabilmem, bunu fark edebilmem mümkün değil, mümkün değil.
[CHP, MHP ve BDP sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar (!)]
Diğer
bir konu, Sayın Hasan Ören, konuşan milletvekili bu konuyu… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu konu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine ilk defa geliyor değil. Bu konu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine dördüncü defadır geliyor. İlk gelişi…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Hiç gelmedi daha, hiç gelmedi.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Aç tutanakları oku…
HASAN
ÖREN (Manisa) - Grup Başkan Vekili Kemal Anadol
otururken sana sadece bir mesaj gönderdi.
BAŞKAN
– Sayın Ören, iddialarınızı söylediniz siz burada.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – 2010 yılı Anayasa değişikliği görüşmeleri
yani 26 maddelik Anayasa değişikliği paketinin, referanduma götürdüğümüz halk
oyunda kabul edilen 26 maddelik…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan, kaça sattın, kaç paraya sattın?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – …Anayasa değişikliği paketinin
görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemki Grup Başkan Vekili
Sayın Kemal Anadol tarafından bu konu gündeme
getirildi.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Kaça sattın, kaça?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu
konu ayrıca geçmişte, 2005 yılında Sayın Hasan Ören tarafından da…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kaça sattın?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
…Manisa’da belki yerel siyasetin bir gereği olarak kamuoyuna, medyaya
intikal ettirildi.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bu Çarşamba’daki ortaklığı anlat.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Gazete kupürleri hâlâ mevcut.
Diğer
bir konu, aynı konu…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kaça sattınız Sayın Bakan?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hemen söylüyorum. Hemen söylüyorum.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Çarşamba Elektriği anlat. Kimdir o Galip Öztürk?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Ören, iddianızda araç alım satım
işlemlerini çok iyi bildiğinizi, hangi aracın kaç para edeceğinden de çok iyi
malumat sahibi olduğunuzu ifade ettiniz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Aldığınız çek doğrultusunda… Noter satışını bırak…
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Kamuya araç satmaya utanmıyor musunuz?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Hangi aracın kaç para edeceğini bu
konuyla ilgili iddialarınızı gündeme getirirken beyan ettiniz…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Hepsi burada, şimdi göstereceğim sana da.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) –
…ve benim aracımla ilgili de 37 bin TL vurgusu yaptınız.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Efendim?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Benim aracı satın alma bedelim olarak “37
bin lira” dediniz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 37 bin ile 40 bin lira arası araç; doluluk ve boşuna göre
söyledim.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – O zaman düzeltelim, dolusu 42 bin liraya
kadar.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Tamam.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Dolusu 42 bin liraya kadar.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Doğrudur söylediğiniz.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – 7 bin liraya da içini yaptırdınız.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Noterden aracın satış belgesi burada,
noterden aracın TURKAP’a satış evrakı burada.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Bende de aldığınız çekin belgesi, burada.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – TURKAP’a satış
belgesi burada. Satış bedeli, kasko değeri, önce kasko değeri 41.920 lira…
HASAN
ÖREN (Manisa) - Güzel!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Kasko değeri 41.920 lira.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Bakan olarak kamuya araç satmaya utanmadınız mı?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Yani demek ki sizin iddia ettiğiniz gibi
37 bin lira değil, 41.920 lira aracın ikinci el satış sırasındaki kasko değeri
var.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Kaça sattınız? Siz kaç para aldınız bankadan?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Onu da buradan okuyorum, onu da belgeden
okuyorum, evraktan okuyorum: Aracın satış bedeli 49 bin lira.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) - Ben de arabamı pahalıya satmak istiyorum, bana da
öğret,
HASAN
ÖREN (Manisa) – Hah!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Tamam. Sizin de konuşmanızda ifade
ettiğiniz gibi bu konuları biliyorsanız şayet -ki bildiğiniz anlaşılıyor- bu
tür araçlar binek araca dönüştürülürken içinde yapılan tadilatlar var.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Şaşmaz’da 20 liraya yapılıyor.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Ben nerede yapıldığını hatırlamıyorum,
belki siz benden iyi hatırlıyorsunuz, bilmiyorum.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Ben nereye yaptırdığınızı biliyorum.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - İçinde yapılan tadilatlarla birlikte
aracın toplam değeri aracın çıplak satın alma değerinin elbette ki üzerinde ve
satılırken piyasa koşullarında bu aracın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bakan teşekkür ederim.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) – Teşekkür edeceğim.
BAŞKAN
– Yok, hayır, vermiyoruz süre Sayın Bakan; vermiyorum süre teşekkür etmek için
de.
[AK
PARTİ sıralarından gürültüler, alkışlar(!)]
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakana süre verin efendim.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan devam etsin, birkaç dakika daha verin.
OKTAY
SARAL (İstanbul) - Çankaya Belediyesindeki yamyamlarınızdan haber verin.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Bir cümleyle söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Gök.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Buradan mı? Kürsüden…
BAŞKAN
– Hayır, yerinizden. Sayın Gök, konuşacaklarınız yirmi dakika süreyle burada
iddialarınızı söylediniz.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Peki, peki.
BAŞKAN
- Buyurun yerinizden bir dakika vereceğim.
Sisteme
girin efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün,
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın konuşmasına ilişkin açıklaması
LEVENT
GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten
önemli bir konuyu görüşüyoruz. Ben yirmi yedi yıllık siyasetçiyim. Siyaset
hayatım boyunca bir bakanın bu kadar aciz durumlara geldiğini görmemiştim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
Bakan, hiçbir iddiamıza cevap vermemiştir, her türlü belgesini ortaya
koyduğumuz iddialarımıza cevap vermemiştir.
OKTAY
SARAL (İstanbul) – Senin anlama idrakin yok, anlayamazsın.
LEVENT
GÖK (Ankara) - Diyor ki: “Ben kendi imkânlarımla yaptım.” Ben şimdi size
Altındağ Belediye Başkanının açıklamasını söylüyorum arkadaşlar. Altındağ
Belediye Başkanı Veysel Tiryaki diyor ki bu projeyle ilgili: “Bütün hemen hemen
tamamını belediye imkânlarıyla karşıladık.” Alın da utanın, utanın, utanın! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Yalan! Yalan! Yalan!
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – O koltuklara yakışmıyorsun!
LEVENT
GÖK (Ankara) – Delikanlılık yap, istifa et.
Al,
sana al! Bütün belgeleri Grup Başkan vekillerinize vereceğim, onlar da
incelesinler.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ören.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
1.- Ankara Milletvekili Levent Gök ve
22 milletvekilinin, siyasi nüfuzunu kullanarak rant elde ettiği, çıkar ilişkisi
kurduğu kamu görevlilerini himaye ettiği ve böylece görevini kötüye kullandığı
iddiasıyla Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/8) (Devam)
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan, bu aracınızı, noter satışıyla elinize aldığınız
parayla arasında bir fark var mı? Kaça noter satışını yaptınız, kaç para
aldınız? Yani 49 bin lira aldığınızı söylüyorsunuz. Bu aracın size maliyeti
nedir? 45 bin liradır, 46 bin liradır, 47 bin liradır. Bunu lütfen not alın,
söyleyin. 46 bin liraya mal ettiğiniz bir aracı, kendi belediyenize 49 bin
liraya sattığınızda -yani sıfırdan daha fazla sattığınızı kabul ediyorsunuz-
doğru mudur? Yani siz arabayı 51 milyara mı mal ettiniz, 55’e mi mal ettiniz,
60’a mı mal ettiniz; kaça mal ettiniz, kaça sattınız?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Şimdi yapılan imalat var.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Lütfen bu kürsüye çıkıp, Sayın Başkanım, izin verin,
cevaplasın.
BAŞKAN
– Siz sorunuzu sordunuz, ben izin vereceğim, siz müsaade ederseniz vereceğim.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kaç paraya mal ettiniz, kaç paraya sattınız Turgutlu
Belediyesine?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ören.
Sayın
Bakan, buyurun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, öncelikle bir karartma
yapılmak…
Turgutlu
Belediyesine satıldığı iddia edilerek… Az evvel kürsüde de söyledim, araç
“TURKAP” adında bir şirkete satılmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Yüzde 100’ü belediyenin…
BAŞKAN
– Soru sordunuz, cevabını dinleyin lütfen sayın milletvekilleri.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu şirketin Turgutlu Belediyesinin şirketi
olup olmadığını benim bilmeme imkân yoktur. (CHP sıralarından gürültüler) Bu
konuyla ilgili gereken izahatı, gereken açıklamayı ben yaptım. Özel hukuka tabi
bir şirketin ortakları arasında kimlerin bulunduğunu bilmek gibi bir imkânım da
yok, böyle bir araştırma yapma yetkim de yok. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Nasıl yok! Bakın, arabanızı sattığınız kimdi,
bilmiyor musunuz?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Doğru bir cevap olmadı efendim.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Diğer bir konu, Turgutlu Belediyesinde
hiçbir denetim yapılmadığı iddiası. Turgutlu Belediyesinde 2006 yılında da,
2007 yılında da, 2009 yılında da denetim yapıldığı bilgisi tarafımıza intikal
etmiş bulunmaktadır gerek İçişleri Bakanlığı gerek Sayıştay denetçileri
tarafından.
LEVENT
GÖK (Ankara) – Delikanlı ol, istifa et, haydi!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Dolayısıyla, bu çerçevede bakıldığında
benim söyleyeceklerim bundan ibarettir, ilave bir şey söyleme gereği
duymuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Vural…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, tamam da…
BAŞKAN
– Lütfen ama…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Zabıtlara girmesi açısından bir dakika…
BAŞKAN
– Sayın Vural, hayır, başladım konuşmaya…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakan, İzmir Belediyesinin şirketlerini gidip
basıyorsunuz, o şirketleri İzmir Belediye Başkanına mal ediyorsunuz. Turgutlu
Belediyesine ait, yüzde 100’ü ait olan bir yere araba sattınız.
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ben bu konuda…
BAŞKAN
– Sisteme girin lütfen…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hayır, sisteme girmeme gerek yok.
BAŞKAN
– Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Bakan dedi ki: “Belediye olmadı.” Dolayısıyla, bu
restorasyonu kim yaptı, bu konunun ifade edilmesinde fayda var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – İnsaf ya! İspat edin o zaman!
BAŞKAN
– Sayın Vural, herkes muhakemesini yapacaktır tabii. Soru soruldu, Sayın Bakan
da cevabını verdi, ikinci defa konuştu. Herkes de muhakemesini yapacak.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Bakan hepsini söyledi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Çarşamba Elektrik ne oldu? Çarşamba Elektrikle ilgili cevap
vermedi.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç hakkındaki gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım:
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Helal olsun, bravo (!)
LEVENT
GÖK (Ankara) – Suat Kılıç, aklandığını zannetme, sen aklanmadın.
BAŞKAN
– Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.17
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının görüşmelerine devam ediyoruz.
Bu
kısmın 2’nci sırasında yer alan Konya Milletvekili Atilla Kart ve 32
Milletvekilinin; Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil
olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin (11/9) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve
32 milletvekilinin, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil
olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9)
BAŞKAN
– Hükûmet? Yerinde.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Beşir Bey gelecek.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Öyle mi? Hayır, sizin hakkınızda değil yani gensoru önergesi. O
zaman Adalet Bakanı otursaydı bari…
BAŞKAN
– Sayın Atalay gelecek efendim, geliyor.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Oluyor değil mi efendim? Yani Hükûmetin mi oturması gerekir,
ilgili bakanın mı?
BAŞKAN
– Hükûmetin oturması gerekiyor doğrusu efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani usulen…
BAŞKAN
– Evet, yok, aramıyorum.
Önerge
daha önce bastırılıp dağıtıldı ve Genel Kurulun 27/3/2012 tarihli 83’üncü
Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.
Sayın
milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede önerge
sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Sayın
milletvekilleri, sizleri bekletmemek için ben başlattım, yoksa Sayın Atalay
burada, gelecek, isterseniz ara veririm bekletirim yani.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ara verin efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ara verin, Sayın Bakan dinlesin çünkü kendisi hakkındaki
iddialar olduğu için.
BAŞKAN
– Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum…
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bize sordunuz Sayın Başkan, “Ara verelim.” dedik.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan gelsin.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Anlıyorum, gelmesini bekliyorsunuz ama bence beş dakika ara
verirsek…
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin
“Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının görüşmelerine devam ediyoruz.
Şimdi
söz isteyenleri okuyorum:
Önerge
sahibi, Özgür Özel, Manisa Milletvekili.
Gruplar
adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atilla Kart, Konya
Milletvekili; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Altan Tan, Diyarbakır
Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sadir
Durmaz, Yozgat Milletvekili.
Hükûmet
adına: Beşir Atalay, Başbakan Yardımcısı.
Şimdi
ilk söz, önerge sahibi olarak Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakikadır.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bugün,
burada bir gensoru görüşmesi yapıyoruz. Siyasi etik, siyasi ahlakla ilgili çok
önemli iki konuda üst üste iki gensoru var ama bir miktar geriye gidip
hafızaları tazelemekte fayda var. Geçtiğimiz günlerde Almanya’da Almanya
Cumhurbaşkanı Christian Wulff
görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Onun sorunu, bundan önceki görevinde,
Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı iken bir arkadaşından piyasa oranlarının
altında faizle bir kredi kullanmış olmasıydı ve devamında kendisini istifaya
götüren sürecin bir parçası da, Bild gazetesini
arayıp “Sizinle olan ilişkilerimi zedeler bu. Bu olayın çok üstüne gitmeyin.”
demiş olmasıydı. Oysa Türkiye’de yaşadığımız süreçte, biraz önce Sayın Bakanın
sadece kendi ifadelerini dinleseniz siyasi etik açısından misliyle aşılmış olan
bir sıkıntı söz konusu. Bunun devamında, burada tabii, gensoru görüşmelerine
geçilmesini bile iktidar partisinin oylarıyla reddettik.
Şöyle
bakalım: Geçen gün burada cumhuriyet tarihinin ve demokrasimizin belki de en
ayıplı işi oldu. Bir milletvekilimize ön sıralarda oturan bir iktidar partisi
milletvekili, sadece görüşlerini söylerken kürsüde hücum etti ve kendisine
saldırdı. Meclis Başkan Vekili İç Tüzük’e göre
inceledi, partinizden seçilmiş bir Meclis Başkan Vekili ve dedi ki: “Bunun
kınama cezası alması gerekir ama bir milletvekiline bu cezayı ancak yüce Meclis
verir.” Oylarınıza sunuldu ve çekimser kalmaya bile cesaret etmeyip, o nezaketi
bile göstermeyip, bu kınama cezasının verilmesine engel oldunuz.
Deniz
Feneri ile ilgili şimdi konuşacağımız konuda savcılar birazcık konuyu ciddi
şekilde ele almaya kalktıklarında haklarında soruşturma açıldı. Şimdi de
haklarında ceza istemiyle davalar yürütülmektedir.
Açık
söylemek lazım: Şimdi, bugün burada Sayın Beşir Atalay hakkında konuşacağımız
her şey, aslında AKP’nin iktidar anlayışını ve Hükûmetin tamamının
yolsuzluklara ve yoksulluğa bakış açısını gösteren ve açıkçası Deniz Feneri
Derneği konusundaki, Türkiye’deki iktidar partisinin temel yaklaşımını
göstermektedir.
Deniz
Feneri meselesi nedir? Deniz Feneri meselesi, Deniz Feneri davası, cumhuriyet
tarihimizin en büyük yolsuzluk davasıdır. Deniz Feneri davası, en büyük vicdan
sömürüsüdür. Cumhuriyet tarihimizin en ciddi din sömürüsüdür Deniz Feneri
davası. Cumhuriyet tarihinde yargıya en açık müdahalenin ispatıdır Deniz Feneri
davası. En büyük adam kayırmacılıktır. Kamu gücünü kullanarak suçu ve suçluyu
örtme konusunda yapılmış en büyük demokrasi ayıbıdır. Deniz Feneri davası, bir
bakan için yapılabilecek en büyük iddia, en büyük ithamın yani yürütülmekte
olan bir yargı dosyası üzerinde kendisine yakın isimlere bilgi sızdırmanın,
köstebeklik iddiasının suçüstü yapıldığı, apaçık ortaya çıktığı bir demokrasi
ayıbıdır, bir kamu yönetimi ayıbıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Deniz Feneri
davası, iktidar partisinin turnusol kâğıdıdır çünkü yoksulluk üzerinden ve
yolsuzluk üzerinden mesafe alan bir partinin, 2002 yılında, “Yoksulluk ve
yolsuzlukla mücadele edeceğim.” diye gelip daha sonra yolsuzluğu, yoksulluğu
ortadan kaldırmak yerine yoksulluğu yönetmek ve patentleri kendilerine ait olan
“sürdürülebilir yoksulluk yönetimi”yle iktidarlarını
yeniden ve daha güçlü şekilde tahkim etmekle ilgili bulmuş oldukları bir
yöntemin kurumsallaştırılmasıdır. Deniz Feneri davası, elli yıl önce geçim
derdiyle ve belki Anadolu’da bıraktıkları bir fakir anne-babaya, hatta onlara
bıraktıkları kundakta bir bebeğe aş ve iaşe temin edebilmek için gurbet ellere
gitmiş, orada alın teriyle kazanmış, çok ağır şartlarda çalışmış, kendilerine
burada “Almancılar, gurbetçiler” denen, orada ikinci sınıf vatandaş durumuna
düşmüş kişilerin alın teriyle kazandıklarını, bir vefa duygusuyla ülkelerindeki
yoksullara zekât olsun diye, fitre olsun diye toplayanlara güvenip verdiklerini
daha sonra bu kişilerin bunu zimmetine geçirdikleri ve Türkiye’ye aktardıkları;
amacı dışında, belli siyasi amaçlarla bir mücadele veren kişilerin kullandığı
ve bu durumun, Almanya’daki adalet sistemi tarafından yapanların tespit
edildiği, yakalandığı, yargılandığı ve ceza verildiği, Türkiye uzantılarının
tespit edildiği, Türkiye’ye bildirildiği ama Türkiye’ye o dosyanın yüz altmış
gün sonra tercüme edilerek gelebildiği ve bu konuda Sayın Bakanın kusuru olarak
ifade ettiğimiz mesele. Yani koruma müdürü, bir gün sonra yapılacak olan bir
aramayı Bakanlığa tahsisli bir telefondan arayıp haber veriyor. Sayın Bakan bu
meseleyi gizlemiyor, “normal” olarak gösteriyor, “Yapabilir böyle bir telefon
görüşmesi.” diyor. Sayın Bakan bunu yapıyor ya, bu çok ayıp bir şey, derhâl
Bakanlığı bırakması lazım. Gensoru, Avrupa parlamentolarında olsa bakan direkt
düşer ama inanın ki bu Sayın Bakanın kusuru, toplam kusurları içinde buz
dağının görülebilen kısmıdır çünkü Sayın Bakan, Hükûmet ve Sayın Başbakan bütün
benliğiyle, bütün varlığıyla Deniz Feneri davasının tam içinde öznesidir,
göbeğindedir ve Türkiye’deki hamisidir. (CHP sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çok bağırdın ama alkış düşük kaldı.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) – Türkiye’de, Güney Deniz Saha Komutanlığı, tam da Kıbrıs Rum
kesimi Kıbrıs açıklarında petrol aramaya başlayacağı dakikalarda Güney Deniz
Saha Komutanı gibi kritik bir görevli, bir kararla tutuklanıp cezaevine
konabilmekte, Hükûmet buna karşı herhangi bir tasarrufta bulunmayı gerekli
görmemektedir, bunu hukukun gereği olarak görmektedir ama Deniz Feneri
davasıyla ilgili tam da Türkiye çalkalanacakken, normalde medya görünürlüğü
açısından bu mesele tam da 1’inci sırada ve aylarca kalacak, o 4’üncü kuvvet
medyanın denetim gücüyle belki de meseleler açığa çıkacakken Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın gözyaşları ve vicdan
sesleri arasında, kendisine bağlı olan RTÜK kurumunun başında davanın
Türkiye’deki 1’inci dereceden sorumlusu Zahit Akman kalmış ve Demokles’in
kılıcı gibi, Türk medyasının etrafında bu kılıç, başının üzerinde sallanmış ve
Deniz Feneri konusunda herhangi bir medya görünürlüğü olduğunda o kurumlara en
ağır cezalar, en ağır müeyyideler sudan sebeplerle verilir olmuştur.
Öyle
bir noktadayız ki Adalet ve Kalkınma Partisi yoksullukla mücadele etmede bazen
sözde “Biz bir sosyal devletiz.” ifadesini kullanıyor, devleti bu alandan
çekmiş, Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfının objektif kriterleri ortadan
kaldırılmış, fiilen ve açıkça iktidar partisinin mahalle temsilcileri, köy
temsilcileri, teşkilat yöneticilerinin verdikleri raporlar doğrultusunda sosyal
yardımlar yapılır olmuş; bunun yanında yoksullukla mücadele etmek için sözde
sivil, tarafsız kuruluşların önü açılmıştır. Bunların görünen en bariz örneği
Deniz Feneridir bu yaşadıklarımızda ama iktidar bu gidişten rahatsız değildir
ve açıkça bu konuyu artık kanunlaştırmış, Meclisten kaçırarak çıkardığı bir
kanun hükmünde kararnameyle -Sayın Sağlık Bakanımız da tesadüfen çok uygun bir
yerde oturuyorlar şu anda- “hastane fenerleri”nin
önünü açmıştır. 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname der ki: “Sağlık hizmeti
sunmaya yetkili gerçek ve tüzel kişilerin bulunduğu yerlerde sosyal dayanışma
ve yardımlaşma amacıyla gönüllü ve ücretsiz olarak sağlık hizmeti sunulabilir.
Bununla ilgili yetki belgeleri düzenlenir. Bu kişiler doğrudan sağlık hizmeti olmayan
hasta karşılama, bilgilendirme, refakat, kişisel bakım ve daha sonra evde
ziyaretler gibi durumlarda hizmet verebilirler.” Bakın, devlet, sağlık alanında
dahi bu tip hizmetleri verebilecek ve tamamen bağımsız, bu hizmeti bedelsiz
olarak verebileceğini söyleyen sosyal dayanışma ve yardımlaşma amaçlı bu tip
derneklerin önünü açmaktadır. Bu, daha önceleri belli yurtlara gidecek olan
çocukları otobüs terminallerinde belli vakıfların, belli cemaatlerin
temsilcilerinin karşıladığı durumu tam da hastanelerin girişlerinde yasal,
kanun hükmünde kararnameyle düzenlenmiş ve yetkilendirilerek “Sen burada ne
arıyorsun arkadaş?” denilemeyecek bir duruma getirmiştir. Oysa Anayasa’mız çok
açıktır ve bu verilen bir kamu hizmetidir. Kamu hizmetinin kamu görevlileri tarafından,
kamu görevlileri eliyle sağlanması gerekmektedir. Çok yakında “hastane
fenerleri” ile “sağlık fenerleri” ile “sosyal güvenlik fenerleri” ile karşı
karşıya olacağız ve devlet eliyle yapılması gereken bu hizmetlerin bundan sonra
bu şeklide yapıldığına şahit olacağız.
Bizlerin
vicdanlarında Sayın Bakan suçludur, etik dışı davranmıştır, hukuk dışı
davranmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özel.
ÖZGÜR
ÖZEL (Devamla) –Biz bu yüzden, bugünkü gensoruyla yaptığı faaliyetleri
tartışmaya açıyoruz ve kendisine güvensizlik oyu vereceğimizi ifade ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atilla Kart, Konya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun vermiş olduğu
gensoru üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve grubum adına,
Cumhuriyet Halk Partisi adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye 2008 yılından bu yana Deniz Feneri olayını tartışıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Deniz Feneri soruşturmasına neden bu kadar önem
veriyoruz? Neden bu soruşturmanın üzerinde ısrarla ve önemle duruyoruz?
Hükûmet, soruşturma sürecine neden müdahale ediyor, delilleri neden karartıyor?
Bakanlar soruşturma sürecinde neden yalan beyanda bulunmak pahasına müdahalede
bulunuyorlar? Bakanlar, kendi sorumlulukları altında görev yapan birimlerin
hazırladığı raporların -yasal raporların, resmî raporların- gereklerini neden
yapmıyorlar; bu raporların varlığını neden inkâr ediyorlar? Deniz Feneri
soruşturmasının kritik aşamalarında Türkiye gündemi neden merkezî olarak
saptırılıyor? İşte bu soruların cevaplarını ya da sorgulamasını yapmaya hazır
mısınız değerli arkadaşlarım? Deniz Feneri gerçeğiyle yüzleşmeye hazır mıyız?
Bakın,
değerli milletvekilleri, gelin bir yolculuğa çıkalım: 14 Mayıs 1997, Dortmund Westfalen Stadyumu’nda yapılan bir toplantı, 30 bin kişinin
katıldığı bir toplantı, bir gösteriyle başlayan bir yolculuk. Bu yolculukta, bu
toplantıda kimler vardı? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek, YİMPAŞ
Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Dursun Uyar ve bu ilişkileri tamamlayan bir başka
tablo: Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Zahit Akman, Zekeriya Karaman,
Dursun Uyar ile birlikte ortağı olduğu Nehir Medya’nın bir başka ortağı olan
Veli Korkmaz da o toplantıda var. Kim Veli Korkmaz? Günümüzün Kırıkkale
Belediye Başkanı. Veli Kormaz’ın, YİMPAŞ’la
olan ilişkilerinden dolayı, nitelikli dolandırıcılıktan dolayı, hakkında
onlarca dosyadan dava açıldığını ve 1999 affıyla bu davaların düşürüldüğünü,
yeri gelmişken ifade ediyorum.
Peki,
değerli arkadaşlarım, 14 Mayıs 1997 tarihindeki bu toplantıyı tertipleyen
kimdi? Bu toplantıyı organize eden kimdi? Değerli milletvekilleri, toplantıyı
tertipleyen, Diyanet bünyesinde görev yaptığı bilinen ve hâlen Başbakanlık
bünyesinde görev yapan ve camiada “Şeyhülislam” olarak tanınan bir kişi. “Şeyhülislam”ın Hükûmet bağlantılarını, Bakanlar Kurulu
bağlantılarını daha da somutlaştırmak istemiyorum, eminim ki bunları sizler çok
iyi biliyorsunuz. Bu olayı kişiselleştirmek de istemiyoruz.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bu hareketi hemen mahkûm etmek ya da yargısız infaz
arayışı içinde değiliz, böyle bir ön kabulün içinde değiliz. Kronolojiyi ve
aktörleri tespit ederek olayı size anlatmaya çalışıyoruz. Bu hareket hangi
amaca yönelikti? Kendi ilkeleri doğrultusunda, vurgulayarak ifade ediyorum,
kendi ilkeleri doğrultusunda iddia ettikleri, vadettikleri başlangıçtaki
ideolojisini ve idealizmini koruyabildi mi? Halka verdiği sözlerin arkasında
durdu mu? Buna bakıyoruz, bunu sorguluyoruz, bunun hesabını soruyoruz.
Refleks
göstermeden ve defans duygusu içine girmeden, gelin, Deniz Feneri gerçeğiyle
yüzleşelim, milletin vekili olarak bu cesareti ve öz güveni gösterelim. Bu,
aynı zamanda, milletvekili olmamızın da, sorumluluğumuzun da bir gereğidir.
Bakın,
değerli milletvekilleri, yoksullara, ihtiyaç sahiplerine yardım amacıyla
kurulan Deniz Feneri Derneği, ağırlıklı olarak Almanya’da ve Türkiye'de
faaliyette bulunmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002 yılında iktidara
gelmesiyle birlikte, Deniz Feneri çalışmalarının siyasi iktidar tarafından özel
olarak himaye edildiğini, Derneğe kendi alanında imtiyaz yaratıldığını,
uluslararası alanda meşruiyet yaratıldığını, Deniz Fenerinin Hükûmet eliyle
markalaştırılmak istenildiğini görüyoruz.
Başbakanlık,
29 Ocak 2003 günlü ve ilk icraatlarından birisi sayılabilecek ilk işlemiyle
Deniz Feneri hakkında “kamu yararı” statüsü yönünde işlem tesis ediyor.
Danıştay 1. Dairesi “Kamu yararı yok, Türkiye çapında örgütlenmemişsin.” diyor,
bu işlemi reddediyor, iptal ediyor ama Başbakanlık kararlı, mart ayında bir kez
daha işlem tesis ediyor, Danıştay bir kez daha reddediyor. Hükûmet yılmıyor,
kararlı bir şekilde yoluna devam ediyor, 2004 yılı sonunda bu kez yasal
değişiklik yapıyor, kanun çıkarıyor, Dernekler Yasası’nda düzenleme yapıyor,
Deniz Feneri Derneği “kamu yararına çalışan dernek” statüsü alıyor ve Yardım
Toplam Yasası’na göre izin almadan yardım toplamaya başlıyor, Derneğin
topladığı yardımlar bir anda katlanmaya başlıyor. Bir taraftan da devlet bütün
imkânlarıyla, bütün organlarıyla Derneği himayesine alıyor, uluslararası alanda
meşruiyet kazandırmaya başlıyor.
Meclis
tarafından 2007 yılında, Sayın Arınç’ın Başkan olduğu
dönemde, tüm işlemlerin kayıt altında olduğu, son derece sosyal yardımlar
yapıldığı gerekçesiyle, sosyal sorumlulukta lider olduğu gerekçesiyle “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Üstün Hizmet Ödülü” veriliyor. Yetmiyor, Meclisin eskiyen
eşyaları da Derneğe bağışlanıyor.
Sayın
Arınç daha sonra, gerçekler ortaya çıktıktan sonra “Allah belalarını versin.”
diyerek kendince tepkisini ortaya koyuyor ama bu tepki, bu hamaset Sayın Arınç’ı yasal ve vicdani sorumluluktan hiçbir zaman
kurtaramamıştır, kurtarmayacaktır.
Deniz
Fenerinin kilit isimlerinden Zekeriya Karaman’ın ilişkileri öylesine güçlüdür
ki 28 Temmuz 2008 tarihinde, Çukurambar’da gece
yarısı Başbakan ve Cumhurbaşkanının yaptığı toplantıya katılacak kadar güçlü
ilişkileri vardır Zekeriya Karaman’ın.
1
Şubat 2008 tarihinde Uluslararası Yoksulluk Sempozyumu -orada da mutlaka
Hükûmet temsil edilecektir- Sayın Hayati Yazıcı’nın katıldığı bir temsil ile...
O da yetmiyor, kim katılıyor? İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri
Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu
da o toplantıya katılıyor. Böylece Deniz Fenerine uluslararası alanda da
meşruiyet kazandırma yönünde gerekli katkı, gerekli hizmet veriliyor.
Hüseyin
Çelik 6 Kasım 2007 tarihinde diyor ki: “Her okulumuz aynı zamanda bir Deniz
Feneridir.” “Bir Deniz Feneri olarak algılanmalıdır.“ diyerek aslında, Deniz
Fenerlerini millî eğitim için örnek olarak gösteriyor ve o da üstüne düşen
görevi yapıyor.
Bitlis
Tekel depolarının kiralanması olayında da bakıyorsunuz, yine iktidarın etkili
bir milletvekili var, devletin valisi var. O Tekel deposu o derneğe
kiralanıyor. Valinin ve milletvekillinin huzurunda o kiralama işlemi yapılıyor.
Kiralamanın usulsüz olduğunu tespit eden başmüfettiş hakkında tenzilirütbe uygulanıyor. O kişi görevden ayrılmak zorunda
kalıyor.
Sermaye
Piyasası Denetleme Kurulu 1 Mart 2007 tarihli raporu hazırlıyor, diyor ki:
“Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik hakkında usulsüz işlemlerinden
dolayı bir ila üç yıl arasında hapis cezasıyla tecziyeleri gerekir.” Ama ondan
sonra üstün güçler devreye giriyor, o rapor ters yüz ediliyor ve o rapor
hakkında işlem yapılmıyor.
Devam
ediyoruz: Adalet Bakanı -dönemin Adalet Bakanı- Mehmet Ali Şahin’in de Alman
Elçiliğinde bir Alman vatandaşının adi suçuyla ilgili olarak yaptığı görüşme
esnasında yine Deniz Fenerinin Almanya’daki soruşturmasıyla ilgili olarak Alman
Elçiliğinden, içeriden bilgi almak suretiyle, yine bir anlamda bu konuyu takip
ettiğini görüyoruz.
Bunları
niye anlatıyoruz değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri? Bu süreç
karşısında esas itibarıyla sorumluluğun Hükûmet ve başta adalet bakanlarına ait
olduğu açıktır.
Bu
çerçevede, Hükûmete ve adalet bakanlarına yönelik olarak da yasama denetimi
mekanizmasının işletilmesi gerektiğini yeri gelmişken ifade ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda da elbette görevimizi yapacağız. Ama
geldiğimiz noktada Sayın Beşir Atalay’ın birtakım çalışmaları, bütün bakanlık
dönemlerindeki çalışmaları süreklilik kazandığı içindir ki bu konuyu bugün
itibarıyla gündeme getirmek gereğini duyduk.
Deniz
Feneri çalışmaları Türkiye’de bu şekilde tam hız devam ederken bakıyorsunuz,
Almanya’da, 25 Nisan 2007’de Alman polisinin Kanal 7’nin Almanya’daki binasına
ve birçok eve baskın yapmasıyla bir anda Pandora’nın
kutusu açılıyor. Aralarında Mehmet Gürhan’ın bulunduğu kişilerin gözaltına
alınmasıyla olay Türkiye gündemine oturuyor. Mehmet Gürhan’ı tanımadığını beyan
eden Sayın Başbakanın Mehmet Gürhan ile Frankfurt’taki Deniz Feneri ve Kanal 7
binasında bir saat kadar görüştüğü kamera görüntüleriyle ortaya çıkıyor. Somut
olaylardan söz ediyorum; belgelerden, bulgulardan söz ediyorum. On beş ay, on
altı ay içinde hazırlık soruşturmasını tamamlayan Alman savcı Eylül 2008’de
iddianameyi hazırlıyor. Deliller o kadar sağlamdır ki, o kadar dayanaklıdır ki,
tüm deliller usule uygun toplandığı için mahkeme yargılamayı bir ay içinde
bitiriyor ve hükmünü kuruyor. Yargılama sonucunda mahkeme şunları tespit ediyor:
Bağış makbuzlarının Kanal 7’nin naklen yayın aracıyla Almanya’ya getirildiğini,
Kosova’da yapılmış görünen yardımların hayalî olduğunu, Mehmet Gürhan ile Sayın
Recep Tayyip Erdoğan’ı birlikte gösteren görüntülerin Kanal 7’nin Avrupa
stüdyolarında çekildiğini, bulgulara göre tüm organizasyonun Zekeriya
Karaman’ın yönetiminde olduğunu. Daha da önemlisi, hükmün tefhimi esnasında
mahkeme başkanı da şu tespiti yapıyor: “Almanya’nın en büyük bağış
yolsuzluğuyla karşı karşıyayız ancak asıl suçlular Türkiye’de.” diyerek, İsmail
Karahan, Zekeriya Karaman ve Zahid Akman’ı
isimlendiriyor değerli milletvekilleri. Mahkeme, Deniz Feneri Derneğinin,
şirketlere yasa dışı yollarla para aktarılması için kullanılan bir araç
olduğunu, paravan bir şirket olduğunu, dernek olduğunu hüküm altına alıyor.
Bundan sonra Türkiye’de, aralarında Genel Başkanımızın da bulunduğu kişi ve
kuruluşlar suç duyuruları yapmaya başlıyorlar. Hükûmet harekete geçmek zorunda
kalıyor. Başbakan, her nedense, son derece rahatsız oluyor ve yayın yapan medya
kuruluşlarını doğrudan hedef alarak birtakım açıklamalar yapıyor.
Soruşturmayı
sürdürmekle görevlendirilen savcılar, Silivri’de öne çıkan bazı savcılara ders
verircesine, böylesine kritik bir dosyada gizliliği ihlal etmeden, bir yerlere
bilgi sızdırmadan, şüphelilerin yargısız infazına yol açmadan, ciddiyet içinde,
sorumluluk içinde, özen içinde görevlerini yapıyorlar. Delillerden hareket
ederek şüphelilere ulaşıyorlar. Cumhuriyetin ve cumhurun savcısı olduklarını
hiçbir zaman unutmuyorlar.
Soruşturma
derinleştikçe işin boyutları ve kirli ilişkiler ağı ortaya çıkmaya başlıyor.
İşte bundan sonra, doğrudan siyasi iktidar odaklı ve kurumsal bir şekilde bilgi
kirliliğinin yaratıldığı, yalan beyanda bulunulduğu bir dönemin başladığını
görüyoruz.
Birkaç
somut örnek vereyim: Dernekler Dairesi Başkanlığı, Sayın Beşir Atalay’ın
sorumluluğunda olduğu dönemde, 25 Mart tarihli, 34 sayfalık rapor hazırlıyor,
“Deniz Feneri Derneğinin belgelerinde sahtecilik unsurları vardır.” diyor.
“Yardım Toplama Yasası’na aykırı hareket edilmektedir.” diyor. “Kamu yararı
statüsünü kaybetmiştir.” diyor. Açık bir şekilde ortaya koyuyor 34 sayfalık
rapor. Böyle bir raporun varlığı sabit ve tartışmasız olmasına rağmen, İçişleri
Bakanlığı, Cumhuriyet gazetesine 21/12/2009 tarihli verdiği cevabında diyor ki:
“Kamu yararına çalışan dernek statüsünden çıkarılmasına ilişkin bir rapor
yoktur.” Bunu ifade etmek suretiyle açık bir şekilde yalan beyanda bulunuyor.
(7/10045)
sayılı önergemize Sadullah Ergin imzasıyla verilen 1/6/2010 tarihli cevapta,
Maliye Bakanlığının 29/12/2009 tarihli yazısına atfen, Dernekle ilgili bilgi,
belge ve rapor bulunmadığından söz ediliyor. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin hem
Adalet Bakanı hem Maliye Bakanı yalan beyanda bulunuyor.
Dönemin
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yine önergemize vermiş olduğu cevap 26/2/2010
tarihli. “Deniz Feneriyle ilgili olarak 2007 ve 2009 yıllarında düzenlenmiş
olan raporlarda kamu yararına çalışan dernek statüsünün verilmesinde aranan
şartların varlığını koruduğu” ifade edilmek suretiyle bir kez daha yalan
beyanda bulunuluyor.
Nihayet,
telefon kayıtları ve görüşmeleri. Bakın değerli milletvekilleri, 16 Ekim
-aramaların yapılmasından bir gün kadar önce- saat 22.19’da, Bakanın özel
koruma müdürü, İçişleri Bakanlığının telefonundan kimi arıyor? Kırıkkale
Belediye Başkanının kullanımında olan telefonu arıyor, 134 saniye görüşüyor.
Karabağ’ın savunması, özel koruma müdürünün savunması: “Efendim, Bakan
Kırıkkale’ye gideceği zaman genellikle arar, haber verirdik.” Ertesi gün Bakan
nerede biliyor musunuz? Ertesi gün Bakan Irak’ta, Başbakanla birlikte Irak’ta
değerli arkadaşlarım. Bu görüşmeden 48 saniye sonra Belediye Başkanı Veli
Korkmaz, Hayat Görsel Yayıncılık Anonim Şirketine ait telefonu arıyor, Mustafa
Çelik ile 44 saniye süren görüşme yapıyor, bu görüşmede Mustafa Çelik’in ev
telefonunu öğreniyor. Kendisi, 0318… Kırıkkale Belediye Başkanlığına ait sabit
telefondan Mustafa Çelik’i, 0216… sabit telefondan arıyor, 113 saniye
görüşüyor. Korkmaz’ın savunması: “Efendim, eşlerimiz de tanıştıkları için cep
telefonuyla görüşmek istemedik, sabit telefonla görüşmek istedik.” Gece yarısı
23.00’te eşler de Kırıkkale Belediye Başkanlığı makamından böylece görüşmüş
oluyorlar.
Anlatımı
yapılan bu ilişkilerin, değerli arkadaşlarım, tesadüf kavramı ya da hayatın
olağan akışı gibi kavramlarla izah edilmesinin mümkün olamayacağı açıktır.
Bütün bu hususlar, ayrıca Kanal 7 Yönetim Kurulu üyesi İsmail Karahan’ın
savcılık itiraflarıyla ve diğer belgelerle de doğrulanıyor.
Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay, anlatımını yaptığımız bu sürecin bütün safhalarında
vardır değerli arkadaşlarım. Gelin, Beşir Atalay’ın… Bakın, burada elbette biz
bir infaz yapmak durumunda değiliz ama size ciddi ve somut bulgulardan söz
ediyorum. Takdir edersiniz ki değerli arkadaşlarım, şu bulgulara, şu oluş
şekline “Bunlar kayda değer değil.” diyemezsiniz. Biraz insaf sahibi olan,
biraz vicdan sahibi olan, biraz sorumluluk sahibi olan, her hâlde bunu diyemez.
Gelin, Beşir Atalay’ın hukukunu korumak adına, onun şaibelerden kurtulması
adına bir değerlendirme yapın değerli milletvekilleri.
Bakın,
aslında, köstebeklik yapan Sayın Beşir Atalay değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin
tüm kurumları siyasi iktidar ile bağlantılı olan kritik konu ve soruşturmalarda
-maalesef- bu tarz hareket eder hâle gelmişlerdir. Bakın, Deniz Feneri
sürecinde aynı tablo devam ediyor. Görevden alınan savcılarla ilgili olarak
soruşturma yapan Adalet Bakanlığı müfettişleri ne yapıyor biliyor musunuz? Aynı
işi yapmaya devam ediyorlar. 18 Ağustos tarihli tutanakta, teknik takip yapılan
şüphelileri belirtmek suretiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek, daha da
ötesi, şüphelilere “Gerekli tedbirleri alın.” diyerek aslında delilleri
karartmaya zemin hazırlıyorlar değerli milletvekilleri. Bunları görmezden mi
geleceksiniz? Bunları sorgulamayacak mısınız? Bunlar kayda değer değil mi?
Bakın, Deniz Feneri sürecindeki ilişkiler ağının örtülmesi ve delillerin
karartılması Hükûmet için böylesine etkili, böylesine önemli.
Ortaya
bir şüpheli çıkıyor, diyor ki bir şüpheli… İsmini vermiyorum, can güvenliği
için ismini vermiyorum. Diyor ki o şüpheli: “Biz, Zekeriya Karaman, Mustafa
Çelik ve İsmail Karahan ile Türkiye'de ve Almanya’da birkaç kez görüştük.
İsmini vermek istemediğim bir kişi geldi, bize talimatlar verdi.” Kim bu kişi?
Bu kilit kişi kim? Bu kişi, öyle anlaşılıyor ki Zekeriya Karamanların da
üstünde. Bu kişiyi merak etmiyor musunuz?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ediyoruz.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bu kişiyi merak etmiyor musunuz? Bu kişiyle Beşir Atalay’ın
ilişkileri nedir? Bu kişiyle Hükûmetin ilişkileri nedir? Bu kişiyle Başbakanın
ilişkileri nedir? Bunları merak etmiyor musunuz? Bunlarla yüzleşmeye hazır
mısınız? O cesaretiniz var mı? Bakın, bu ilişkiler, ne oluyor biliyor musunuz?
Türkiye ve Almanya ilişkilerini bloke ediyor değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) – Türkiye ve Almanya ilişkilerini bloke ediyor. Bunları
değerlendirmeniz gerekiyor.
BAŞKAN
– Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bir dakika Sayın Başkanım, bir dakika, izninizle…
BAŞKAN
– Biliyorsunuz Sayın Kart. Lütfen, lütfen…
ATİLLA
KART (Devamla) – Bir cümle, izninizle ifade edeyim.
Değerli
arkadaşlarım, vicdanlarınıza, sorumluluk duygunuza sesleniyorum: Ortaya çıkan
bu tablo elim bir tablo değil midir? Böyle bir tablo karşısında çocuklarımızın,
yakınlarımızın, halkımızın gözlerinin içine bakarak ve kamuoyunun vicdanına
seslenerek “Yaşasın adalet” diyebilecek miyiz?
BAŞKAN
– Sayın Kart, lütfen…
ATİLLA
KART (Devamla) – Yoksa, “Adaletten bana ne? Ben muktedirim, fırsatını
yakalamışken ben işime bakarım.” mı diyeceksiniz?
BAŞKAN
– Sayın Kart…
ATİLLA
KART (Devamla) – Takdir sizlerin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
Sayın
Arınç, Sayın Kart’ın isminizi zikrederek “Deniz Feneri konusunda yanlış bilgi
verdi…” İç Tüzük 69’a göre kısa bir
açıklama yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Ne söyledi de yanlış bilgi
verdi? Sormak durumundayım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkanım, bu konu eskiden beri
konuşulur. Hüküm ifade edilen cümlelerle, Deniz Feneri konusunda benim
tavrımdan bahsetti ve bunu, Hükûmet aleyhine yorumlanabilecek bir şekilde
söyledi.
BAŞKAN
– Buyurun kürsüye, iki dakika süre veriyorum Sayın Arınç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, hasis davranmasanız çok daha iyi olur. Belki, Sayın Kart’a bir dakika
daha, bana da üç dakika vermeniz çok iyi olurdu.
BAŞKAN
– Yo, herkese aynı süreyi veriyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Çünkü tartışılan bir konuda belki iki
dakikada tamamlayamam.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Hasis” dedi Sayın Başkan, sataşma var.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Öncelikle Özgür Özel, Atilla Kart
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Sayın
Atilla Kart, her zaman olduğu gibi, hüküm ifade eden cümlelerle ama çoğu zaman
yanlış değerlendirmelerde bulundu. Benim, Deniz Feneri olayıyla ilgili toplam
dört konuda konuşmam vardır.
Bir
tanesi; Başbakan Yardımcısı olarak RTÜK’ten sorumlu olduğum zaman ismi geçen Zahid Akman bu kurumun başkanıydı, Üst Kurulun başkanıydı.
Kendisiyle ilk görüşmemde “Bu dava üzerinde isminizden çok bahsediliyor, siz de
kurumda yıpranıyorsunuz. Dolayısıyla kurumun başından ayrılmanızı istiyorum;
dedim. Bunun üzerine tartışmalı günler oldu, ancak süresi doldu, kurumun
başkanlığından ayrıldı.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Gücünüz yetmedi ama!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İkincisi: Deniz Fenerinin ben Türkiye’deki
teşkilatını bilirim, Almanya’yı bilmem, bunu da çok açık o tarihlerde ifade
ettim. Türkiye’deki çalışmalarına da bilfiil katıldım, kendim maddi destek
sağladım, eşim de top kumaşları aldı, arkadaşlarıyla, küçük çocuklar için
elbiseler dikti, kapı kapı bunları dağıttı. Hâlen de
bu Derneğe yardım ederim, hâlen de bu Derneğin sağlam, namuslu, hamiyetli
olduğuna inanırım ama Almanya’yı bilmem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Meclis Başkanıyken bunlara malzeme verdiğim doğrudur, ben bunları o zaman da
açıkladım soru önergeleriyle. Ama unutmayın, Meclis Başkanlığım beş yıl sürdü.
Lojmanlardan çıkılmıştı, bu kurumun bütün malzemelerini de yeniledim. Ortaya
çıkan malzemelerden özellikle kamu yararı bulunan dernek ve vakıflara malzeme
yardımı yaptım. Bunların içerisinde Deniz Feneri de var. Verdiğim tabaktır,
çataldır, kaşıktır. Hatta, söylemek ayıp olmasın, o tarihlerde, 2002’de milletvekili
olanlar bilirler -tarafsız davrandığımı söylemek için ifade ediyorum, Sayın
Baykal çok daha iyi bilecektir- Ali Rıza Gülçiçek
isminde bir milletvekilimiz vardı, İstanbul Milletvekiliydi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – İşte, süre bitti!
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arınç.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Söyleyin, söyleyin de öğrenelim..
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Söyleyin, söyleyin.
BAŞKAN
– Sayın Arınç, yapabileceğim bir şey yok. Gruplar itiraz ediyor, benim
yapabileceğim bir şey yok. Uygulama, genel uygulama…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hayır, itiraz etmiyoruz efendim, olur mu böyle bir şey? İtiraz
etmiyoruz, verin süre. Bu kadar katı olamazsınız yani, bize de olamazsınız,
Sayın Arınç’a da olamazsınız.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, hasis olma!
BAŞKAN
– İtiraz etmiyorsanız Sayın İnce, veririm ben, ama siz itiraz ediyorsunuz. Yani
siz derken şahsınızı kastetmiyorum, gruplar itiraz ediyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim. Bu kadar katı olma
hakkınız yok; bize de olamazsınız, Sayın Arınç’a da
olamazsınız.
BAŞKAN
– Hayır, ne deme hakkım yok canım? İç Tüzük’ü
uyguluyorum, buradaki teamülü uyguluyorum ben.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Verin süre, itiraz etmiyoruz.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Arınç o zaman.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Böyle bir mantık yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan genel bir kuralı uyguluyor!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Önemli bir şey görüşülürken süre verilir yani.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Sayın Başkan, işinizin ne kadar zor
olduğunu biliyorum ve kurallara uymamız gerekir.
BAŞKAN
– Daha sonra da her grup kendi konuşması için aynı şeyi isteyecek.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ama iki dakika da bir şey anlatılmıyor,
yani arkadaşlarımıza da, ne bileyim, bir dakika, iki dakika versek herhâlde iyi
olacak.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Hayır efendim, İç Tüzük değişikliği de böyle
Sayın Bakanım, kısmaya çalışıyorsunuz; takdir edersiniz…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Arınç, dinliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Ben Sayın Başkanımın görevini yaparken
gösterdiği ihtimamı saygıyla karşılıyorum ama şu cümlemi bitireyim
lütfederseniz…
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama “hasis” dediniz Sayın Arınç.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Almanya ayağını da açıklar mısınız?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Açıklayacağım tabii.
Değerli
arkadaşlarım, bu malzemeleri dağıttım. Ali Rıza Gülçiçek
arkadaşımı çağırdım, “Alevi derneklerinden, cemevlerinden
-siz biliyorsunuz İstanbul’da, ben bilmiyorum- ihtiyacı olanlar varsa lütfen
bana isimlerini verin, onlara da malzeme göndereyim.” dedim. Gönderdim, tam
altmış beş tane dernek ve vakfa malzemelerden verdim, helalühoş
olsun. Bunların içinde yatak var, yorgan var, mutfak malzemesi var, var.
Bunların listesi de elimizde.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) – Başka derneklere de verdiniz.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine vermediniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, kamu yararı var,
hâlen bu Dernek Türkiye’de faal ve Almanya ile olan bağlantısı sadece, İçişleri
Bakanlığının kayıtlarına göre -ki İçişleri Bakanlığının verdiği cevapta da
yasalara uygun faaliyet gösterdiği söyleniyor- bir 13,5 milyondu zannediyorum,
bu paranın geldiği…
ATİLLA
KART (Konya) – Bakanlığın raporu var Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …Türkiye’deki Derneğin hesabına girdiği ve
buradan harcandığı da çok açık, sabit.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) – Sanki hepsini Alevi derneklerine vermiş gibi konuşuyorsunuz.
ATİLLA
KART (Konya) – Bakanlığın raporuna ne diyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Atilla Bey, sizin saplantınızdan kurtulmak
mümkün değil. Ben size, lütfen, söylüyorum: Bakın, Türkiye’dekini biliyorum.
Almanya ile ilgili bağlantı çıktığı zaman yine bir şey söyledim, “Mademki
Almanya’daki sanıklar bu davayı kabul etmişler cezadan kurtulmak için, şu veya
bu sebeple, o zaman bu karar kesinleştiğine göre, bunun Türkiye’de bağlantısı
olduğu da iddia ediliyor, bu bağlantı soruşturulmalı, yargıya gitmeli…
ATİLLA
KART (Konya) – Ama işte soruşturulamıyor Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …ve ismi geçen kişiler de yargıda hesap
vermelidir.” dedim. Hâlen de aynı kanaatteyim, bu kanaatimi ifade ediyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Soruşturulamıyor Sayın Bakan, sorun o.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Görevden bile alamadınız Sayın Arınç.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir başka cümlem de şu
oldu: Bununla ilgili olarak 3 kişi tutuklandı, sanıyorum üç ay sonra da tahliye
edildi.
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Kim koruyordu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Tahliye edildikleri gün “Asıl olan
tahliyedir, umarım ki bu tahliye kararı uzun tutukluluk içerisinde mağdur
olanlar için de bir emsal teşkil eder.” dedim. Daha ne diyeyim arkadaşlar?
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Hâlâ emsal olamadı ama.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) – Hani, bekliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bütün bunları şahsım adına söyledim. Şu
anda yalnız…
ATİLLA
KART (Konya) – Bakanlığın raporuna ne diyorsunuz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …bu dava soruşturma safhasındadır. Henüz
iddianame yazılmamış olsa bile, soruşturma safhası yargı yetkisinin
kullanıldığını gösterir. Anayasa’nın 138’inci maddesine göre, sizin böyle bir
gensoru vermeniz de Anayasa’ya aykırıdır. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLLA
KART (Konya) – Yani kutlarım sizi, bravo(!) Adalet anlayışınız bu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Son cümlem şu: Bu olayla ilgili olarak
Hükûmetimizin kesinlikle bir ilişkisi yoktur.
ATİLLA
KART (Konya) – Tabii, adalet anlayışınız
bu.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bir son cümle: Beşir Atalay’ı hukuk
fakültesindeki talebe arkadaşlığımdan tanırım, kırk yıldan beri namuslu
olduğuna, sorumluluk bilinci içinde hareket ettiğine…
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, gensoruyla ne alakası var ya?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – …ve hiçbir kusuru olmadığına da şahidim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Arınç.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Avukatlık mı yapıyor? Avukatlık mı yapıyor?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Avukatım zaten, mesleğim avukatlık.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, yürütme dilek, temenni makamı değildir,
yürütme icra makamıdır; dolayısıyla, yürütme icra makamıysa, dilek,
temennilerle halk kandırılmamalıdır, tavrını doğru koymalıdır.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
Şimdi
söz sırası…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN
- …Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Altan Tan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Madem yargı istiyorsunuz, açalım…
ATİLLA
KART (Konya) - Sayın Başkan, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN
– Sayın Tan, oturur musunuz lütfen.
Buyurun
Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, 69’uncu madde kapsamında
değerlendirilecek, söz almamı gerektirecek açıklamalar yaptı. Ayrıca, şahsımı
da hedef alarak hoş olmayan ifadeler kullandı.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
ATİLLA
KART (Konya) – Peki.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ona da beş dakika.
BAŞKAN
– Sayın Arınç beş dakika kullandı, size de beş dakika veriyorum. (CHP
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) – O zaman, tamam, notlarımı alıp öyle geleyim.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, çok adaletlisiniz vallahi!
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, size “hasis” dediler, size de sataşma
var.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart.
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii,
Sayın Arınç, Sayın Bakan her zamanki, bir taraftan nezaketiyle, bir taraftan da
aslında bu kadroyu korumaya yönelik yaklaşımıyla her zamanki üstüne düşen
görevi yine maalesef yapıyor.
Sayın
Arınç’a şunları hatırlatmak isterim: Bakın, Dernekler
Dairesinin otuz dört sayfalık raporundan söz ediyorum Sayın Bakan, otuz dört
sayfalık rapordan söz ediyorum. Bu raporu görmezden mi geleceksiniz? “Yok” mu
diyeceksiniz? Bu rapora rağmen bunları ifade eden birisine nasıl “saplantılı”
diyebilirsiniz? O zaman, demek ki siz mutlaka birilerini korumak içgüdüsüyle
hareket ediyorsunuz. Bunun anlamı budur. Başka açıklaması var mı?
Bu
raporun aksi çürütülebilmiş mi? Bakanlık kayıtlarında o rapor varlığını
koruyor. Üstelik, o raporun varlığı ortaya çıkıyor, bu konuda yazışmalar
yapılıyor, Bakan çıkıyor, Bakan adına birileri çıkıyor, yalan beyanda
bulunuyor. Sadece Bakan yalan beyanda bulunmuyor; Adalet Bakanı da yalan
beyanda bulunuyor, Maliye Bakanı da yalan beyanda bulunuyor. Bunlara cevap
versenize. Eğer “adalet” kavramını hakikaten kimilerinin ifade ettiği gibi..
Kimilerinin size yüklemeye çalıştığı o misyonun gereği olarak bunun o zaman
doğrusunu yapın, bunun açıklamasını yapın. Şimdi, bu noktada maalesef tutarlı
değilsiniz ve artık, inandırıcı da değilsiniz Sayın Bakan, bunu daha fazla
tevil edemezsiniz.
Bakın,
telefon kayıtlarından söz ediyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – İçerik?
ATİLLA
KART (Devamla) – İçeriği de göstereyim size. Buyurun, içeriği dinlemeye
cesaretiniz varsa onu da okuyayım Sayın Bakan. Bakın, bakın…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sizin okumanız lazım, iddia eden sizsiniz.
ATİLLA
KART (Devamla) – Şunu siz gayet iyi
bilirsiniz: Biz burada yargı mercisi değiliz, biz burada
yargılama yapmıyoruz; biz burada somut delilleri, inandırıcı delilleri,
kuvvetli delilleri ortaya koyuyoruz. Bırakalım, yargılama mercisi
bunu değerlendirsin. Burada siz de hüküm kuramazsınız, ben de hüküm kuramam.
İçerik
de işte, buyurun. Hangi ifade? O biraz evvel sözünü ettiğim, koruma altına
alınması gereken şüphelinin ifadesi. İsmini vermiyorum. Niye vermiyorum ismini?
Çünkü gerçekten can güvenliği noktasında yurttaş olarak endişe ediyorum. Bu
noktada Hükûmeti bir kez daha göreve davet ediyorum. Bu kişiye yönelik olarak
vuku bulacak, can güvenliğine yönelik olarak vuku bulacak muhtemel saldırıların
sorumlusu siz olacaksınız. Onu buradan kayda geçiriyoruz. O ifadelerde ve
kamuoyuna yansıyan şüpheli…
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) – Bir şey mi yapacaksınız? Ne yapacaksınız?
ATİLLA
KART (Devamla) - …Mustafa Çelik’in ifadelerine göre. Bundan daha somut nasıl
anlatayım? Ben yargılama mercisi değilim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Telefon dinlemelerinin içeriğini okuyun.
BAŞKAN
– Sayın Kart, Genel Kurula hitap edin lütfen.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bakın, telefon kayıtları. Şunu Sayın Başkan müsaade ederse
okuyayım…
BAŞKAN
– Hayır, o kadar süre veremeyiz Sayın Kart. Bir buçuk dakika süreniz var.
ATİLLA
KART (Devamla) – Burada, enteresandır, şunu gerçekten kamuoyu değerlendirsin:
Sayın Arınç’a birileri bir misyon yüklüyor. Ben de o
misyonu gerçekten yüklemek istiyorum, o duygumu hâlen muhafaza etmek istiyorum.
O noktada hâlen bir ihtiyat payı bıraktığımı huzurunuzda ifade ediyorum.
Umarım, o ihtiyat payını hakkıyla kullanırsınız, onu bihakkın kullanırsınız.
Bakın,
sınıf arkadaşlarınıza hep kefil olduğunuzu biliyoruz, Yargıtaya
kefil olduğunuzu biliyoruz, Danıştaya kefil
olduğunuzu biliyoruz ama enteresandır, Sayın Bakana yönelik olarak el kaldırırken…
SADİR
DURMAZ (Yozgat) – Kayseri Belediye Başkanına da kefil ol.
ATİLLA
KART (Devamla) - …çok çok mahcup el kaldırdınız, yani böyle, kaldırıp
kaldırmamakta tereddüt ettiniz.
AHMET
YENİ (Samsun) – Niyet okumaya devam et.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bunları, inanıyorum ki… Grup bünyesinde de pek çok arkadaşımın
el kaldırmadığını görüyorum. Ben bu vicdanınıza gerçekten, grubun bu vicdanına
hâlen güveniyorum.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hocam, siz beden dili uzmanı mısınız? Elini nasıl
kaldırdığının ne anlama geldiğini nereden biliyorsunuz?
AHMET
YENİ (Samsun) – Niyet okuyor, niyet.
ATİLLA
KART (Devamla) - Adalet ve Kalkınma Partisinin o vicdani duygusunu, o
sorumluluk duygusunu hâlen kaybetmediğine inanmak istiyorum.
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) – “Okuyacağım” dediniz, okumadınız. Nasıl oldu ya?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Dinlemelerin içeriğini okuyun.
ATİLLA
KART (Devamla) - İnanıyorum ki gelişen süreç içinde arkadaşlarımız bu
değerlendirmeleri yapacaklardır, vicdanlarının sesini dinleyeceklerdir diyorum
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
Sayın
Ergin, Sayın Kart “Adalet Bakanı yalan söylüyor, Maliye Bakanı yalan söylüyor.”
şeklinde iki defa beyanda bulunduğu için sataşmadan dolayı söz istiyor.
Buyurun.
Üç
dakika söz veriyorum.
3.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in,
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Kart’ın bu kürsüden ifade ettiği husus, milletvekillerinin sormuş olduğu
sorulara ilişkin, bakanlıklar cevaplamak üzere koordinatör bakanlık olarak
tayin edilirler. Bu konuya ilişkin, muhalefet partilerinden gelen soru
önergelerinin birçoğu Adalet Bakanlığı üzerinden cevaplanmak üzere
Bakanlığımıza gelir. Bakanlığımızda bulunan bilgiler kendi kayıtlarımızdan,
olmayanlar ilgili bakanlıklardan toplanarak ilgili milletvekiline cevap olarak
gönderilir.
Sayın
Kart “Adalet Bakanı yalan söylüyor.” derken kendi kayıtlarımıza dayalı
belgelere ilişkin mi bunu söylüyor yoksa bizim Bakanlığımızda olmayan
bilgilerin İçişleri, Maliye bakanlıklarından istenerek ilgili bakanın
imzasıyla, üst yazıya bizim imzamızla giden belgelere dayalı mı bunu söylüyor?
Bunu açıklaması gerekiyor; bir.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Fark etmez.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – İkincisi: “Müfettişler, bu soruşturmanın
gizliliğini ihlal etmiştir.” diyor Sayın Kart. Sayın Kart, CHP grup toplantı
salonunda kırmızı klasörleri sallayarak, konuşma tape’lerinin
içeriklerini okuyarak, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın
Atilla Kart, soruşturmanın neyini ihlal ediyor acaba? Siz ihlal etmiyor
musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizzat
kendiniz, şu ana kadar henüz dava ikame edilmiş değil, şu ana kadar soruşturma
devam ediyor, burada “telefon tape’si” diye
söylediğiniz her söz, soruşturmanın gizliliğini ihlaldir. Bunu bilmeyecek
durumda değilsiniz ama bunu yaparken başkasını suçlamayın lütfen.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Dalga mı geçiyorsun, ne soruşturması? Bu memlekette soruşturma
mı kaldı, bitti sayenizde!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – İkinci konu: Bu gensoru önergesini verirken…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Dalga mı geçiyorsun? Ayıp ya, ayıp!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …“Sayın Beşir Atalay’la beraber Adalet Bakanı
da bu soruşturmanın…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ne soruşturması, ne gizliliği ya!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ilerlemesini önlemek için müdahale etmiştir,
gayret sarf etmiştir.” gibi ithamlar var.
Değerli
milletvekilleri, uluslararası ceza işlerinde adli yardım sözleşmesine göre bu
tür istinabelerde, Adalet Bakanlığının, iki ülke adli makamları arasındaki adli
yardım taleplerinin ilgili mercilere ulaştırılmasına aracılık etmek dışında en
ufak bir görevi ve sorumluluğu yoktur. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
Almanya’ya göndermek için tarafımıza gönderdiği belgeler, aynı gün veya ertesi
gün, Alman makamlarına gönderilmiştir, Alman makamlarından gelen cevaplar da
aynı gün veya ertesi gün, Ankara Başsavcılığına gönderilmiştir. (CHP sıralarından
gürültüler)
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – Nerede o savcılar?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yazışmalar geciktiği takdirde, Adalet
Bakanlığı, üzerine vazife olmamasına rağmen…
TANJU
ÖZCAN (Bolu) – Nerede o savcılar?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Alman makamlarına tekit yazmıştır 3 defa.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Onları niye görevden aldınız?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Kart’ın, her zaman olduğu
gibi, bu kürsüden, hüküm cümleleriyle muhatabını mahkûm etmeye dönük
beyanlarını üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyor, Genel Kurula saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Bakan çok açık bir şekilde açıklama yapmam gereğini ifade
etti, kendisine karalamada bulunduğumu ifade etti. İzninizle, açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart, sataşma nedeniyle üç dakika.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, yeni bir teamül oluşturuyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, soruşturmanın gizliliği sadece Deniz Fenerinde mi
aklına geliyor, başka yerlerde niye gelmiyor aklına?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Savcıları niye görevden aldın Sayın Bakan?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Niye görevden alıyorsun savcıları?
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Niye aldın savcıları görevden? (CHP sıralarından “Haberi
yok” sesleri)
Haberi
yok değil mi?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yandaş basına veriyorsun her şeyi de…
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – HSYK aldı değil mi?
4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ATİLLA
KART (Konya) – Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle
şunu ifade edeyim: Deniz Feneri Derneği soruşturmasında, konuşmamda da ifade
ettim, Sayın Genel Başkanımızla birlikte bizzat suç duyurusunu yapan milletvekillerinden
birisiyim. Dolayısıyla, o soruşturma dosyasını bu sebeple de ayrıca takip
ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede…
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Kart…
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Bakan, ifade edeyim.
Şimdi
bakın, o çerçevede Oda TV davası, Telekom soruşturması, kömür yolsuzluğu
davası… Hani dün burada İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu arkadaşımızın dile
getirdiği 1 milyar dolarlık kömür üzerinden yapılan yolsuzluğa ilişkin dosya
iki yıldır Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında kayıp. Bu dosyaları takip
ediyoruz, gidiyoruz takip ediyoruz. Ordu Aybastı dosyasını, kamera eşliğinde
verilen rüşveti, bunları takip ediyoruz, bunları açıklayın Sayın Arınç.
Vicdanınıza sesleniyorum: Neden bir yıldır hâlen görevde tutuyorsunuz?
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Hangi vicdan?
ATİLLA
KART (Devamla) – Rüşvet, kamera, suçüstü, hâlen görevde. Neyi takip ediyoruz?
Kayserileri takip ediyoruz, Deniz Fenerlerini takip ediyoruz. Orada elbette
gidiyoruz haftada bir, on günde bir, on beş günde bir, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığındaki ilgili savcıları takip ediyoruz, “Görevinizi yapın” diyoruz
“Cumhuriyetin ve cumhurun savcısı olduğunuzu unutmayın” diyoruz. Onların
yapması gereken görevi biz yapıyoruz. Türkiye bu hâle gelmiş durumda. Bunların
açıklamasını yapın siz. Kömür yardımı yolsuzluğu dosyası iki yıldır neden sümen altı ediliyor, neden dava açılmıyor? Bunun
açıklamasını yapın Sayın Bakan.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Deniz Feneri savcıları niçin görevden alınıyor?
ATİLLA
KART (Devamla) - Orada Deniz Feneriyle ilgili bilgiler, orada soruşturmanın
gizliliğini ihlal eden bir durum varsa, siz devletsiniz, buyurun gereğini
yapın, buyurun gereğini yapın, devlet olarak gereğini yapın. Ama burada bunları
yapmıyorsunuz.
Bakın,
burada size Adalet Bakanlığına yönelik olarak hiçbir karalama yapmadım. Önerge
ismi veriyorum, tarih veriyorum. Siz hem kendi adınıza cevap veriyorsunuz
ayrıca da Maliye Bakanlığının 29/12/2009 tarihli yazısına ayrıca atıfta
bulunarak yazışma yapıyorsunuz, yazışma yapmışsınız, orada sorumluluk
üstleniyorsunuz, “Dernekle ilgili bilgi, belge ve rapor yoktur.” diyorsunuz. Ne
zaman diyorsunuz bunu? Bunu, Haziran 2010’da diyorsunuz. Oysa 2009 Martında
otuz dört sayfalık rapor var. Bu, yalan beyanda bulunmak değil de nedir değerli
arkadaşlar?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Arınç, yalan beyanda bulunmak değil de nedir bu? (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yalan değil, belki şakadır!
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Gerçekler karşısında ancak bu kadar pişkin olunur ya.
BAŞKAN
– Sayın Kart, teşekkür ediyorum.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Arınç, pet şişeli suikast ne oldu? Yüreğimiz
ağzımıza gelmişti, onu da merak ediyoruz.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve
32 milletvekilinin, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil
olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz isteyen Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben
konuşmama sizlere bir hikâye anlatarak başlamak istiyorum. Meşhur bir
hikâyedir, hepinizin bildiği bir hikâye ama
yeri geldi -et tekraru ahsen
velev kane yüz seksen- bir sefer daha anlatayım:
Memleketin birinde ağanın birisi, fazla böyle işle güçle de uğraşmayı sevmeyen
bir ağa. Zaten ağaların büyük bir kısmı işle güçle çok fazla uğraşmaz. 100 tane
koyununu, keçisini, çağırmış bir çobana vermiş. Fakat çoban da memleketin en
bitirim, en uyanık -fazla da tasvir etmeyeyim belki üzerinize alınırsınız-
tiplerinden biri. Bir sene geçmiş, iki sene geçmiş haber yok. Ağa demiş ki:
“Hele bu çobanı bir çağırın bakalım, ne oldu, ne bitti, ne yaptı? Ne kadar yağ,
ne kadar yapağı, ne kadar yün, ne kadar yoğurt, peynir alındı satıldı, kuzu
yavruladı?” Neyse bulmuşlar, buluşturmuşlar. Tabii, bu arada da bir sürü kötü
kokular geliyor kulağına ağanın. Diyorlar ki: “Bu, böyle bildiğin gibi değil.”
Geliyor, ağa da bir ağacın dibine uzanmış böyle gölgelikte, uzaktan yavaş yavaş
bir bakıyor ki işte çoban gözüktü, biraz daha yaklaşıyor, bakıyor yanında bir topal
keçi, elinde de bir kâse. Tabii, kâsenin içinde ne olduğunu da göremiyor ama
sonradan anlaşılıyor ki o da bir kâse yoğurt. Öfkelenmeye başlıyor, anormal bir
durum var. Soruyor: “Ne oldu, ne yaptın, ne ettin bu bir iki senidir?” “Ağam, ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bu bana
verdiğin 100 tane koyunun, keçinin 20’sini kurt kaptı, 7’si birbirine boynuz
attı, 12’si şaşırıp kaçtı, 60’ı kendini bayırdan, uçurumdan aşağı attı, aha
işte bu gördüğün topal keçi kaldı. Sabahleyin de bunun sütünü sağdım, akşama
kadar zayi olmasın diye bir kâse yoğurt yaptım, aha işte bu yoğurdu da sana
getirdim.” diyor. Çıldırıyor, tuttuğu gibi yoğurdu vuruyor çobanın suratına.
Çoban da şöyle bir yüzünü temizliyor, diyor ki: “Allah’a çok şükür, bu hesaptan
da yüzümün akıyla çıktım.” (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Aynen öyle!
ALTAN
TAN (Devamla) - Şimdi, sevgili arkadaşlar, ben uzun uzadıya şeyi
anlatmayacağım, Deniz Fenerinde ne oldu, burada ne oldu, dosyada ne var,
mahkeme ne dedi, hâkimleri kim aldı, niye aldı, nasıl oldu, nereye gitti;
bunların hepsi konuşuldu. Eğer bu konuşulanlar vicdanlarda bir sızı meydana
getirmiyorsa, bir muhasebe doğurmuyorsa bunları konuşmanın bir faydası yok.
Şimdi,
işte yarım saat, bir saat sonra tekrar “Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.” deyip çekip gideceğiz. Ben, o mevzuların hiçbirisine girmiyorum
yani bu teferruat kısmı diye adlandırdığım adli kısmına, olayın kendisine
kızmıyorum.
Yine
bir hikâye daha anlatayım. Bir şeye üzülüyorum, sıradan bir yolsuzluk olsaydı
söz de almayacaktım çünkü bu işler bu memlekette yeni değil yani neredeyse bu
memleket var olalı beri var.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Antep’te baklava çalan on yıl cezaevinde…
ALTAN
TAN (Devamla) – Efendim, İSKİ döneminde de var, daha başka zamanlarda da var
yani bunlara alışkınız şimdi. Hani diyor ya “Tencere dibin kara, benimki senden
kara.” böyle. Fakat…
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) – Ne oldu?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – İSKİ’nin hesabı verildi, verildi.
ALTAN
TAN (Devamla) – Arkadaşlar, vicdanlarınıza sesleniyorum, olan vicdanlara:
Tekrar ediyorum, sıradan bir yolsuzluk olsaydı, sıradan bir dolandırıcılık
olsaydı söz almayacaktım çünkü tekrar ediyorum, bu memleket böyle davaları çok
gördü. Ziya Paşa yüz otuz sene evvel yazdı, dedi ki: “Milyonla çalan mesned-i
izzette ser-efraz/Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir.” Bu memlekette büyük yolsuzluk sahipleri
her zaman itibar görür yani yeni bir olay değil bu, padişahlar zamanından beri
böyle. Peki, niye üzüldüm bu kadar, onu söyleyeyim. Yine bir hikâye anlatayım bununla alakalı.
Arabistan
çölünde en meşhur Arap aşiret reislerinden birisi o bölgenin en muhteşem atının
üzerinde, çölde tek başına aslan avına çıkmış; işte, eski kahramanlardan
birisi, en büyük meziyetlerinden birisi. Bir bakıyor ki böyle çölün ortasında
bir yerde birisi can çekişmekte; iniyor, bir damla su yok. Hemen matarasını
çıkarıyor, ağzına birkaç damla su damlatıp kendine getirmeye falan çalışırken,
o an adam canlanıyor, ayaklanıyor bu büyük aşiret reisinin en meşhur atına
biniyor ve dörtnala sürüp kaçıyor. Feryat figan, bağırıyor, çağırıyor, feryat
ediyor, oturuyor hüngür hüngür ağlıyor. Arkadan aşiretin öbür fertleri geliyor,
diyorlar ki: “Niye bu kadar ağlıyorsun yani sen bu kadar şan şöhret sahibi bir
adamsın. Bir atın gitti, ne olacak yani bir attan? Yani neticede ne kadar
meşhur olursa olsun bir at, sende de bundan onlarca var.” Diyor ki: “Bu
dolandırıcılık eğer şüyu bulursa, yayılırsa Allah’a yemin ederim ki kıyamete
kadar insanlar çölde susuzluktan ölse kimse bir damla su vermez artık.”
Sevgili
arkadaşlar, Deniz Feneri böyle bir dava. Bu millet en samimi, hasbi, kalbî iyi
niyetiyle elinden geldiği kadar… İşte, biraz evvel Sayın Arınç dedi ki: “Benim
eşim kumaşları dikti, arkadaşlarıyla dağıttı.” Bu bir hasbiyetin
ifadesidir, sembolik de olsa ve milyon dolarlar, milyon marklar, milyon eurolar, avrolar toplandı. Şimdi, eğer burada bir koku
geliyorsa “Ben demedim, o demedi, o yoktu, filan evrak sahteydi, feşmekân
bilmem neydi.” Ayıptır. Hiçbir şey yoksa, bunu temizlemek için madem bu kadar
eminseniz, buyurun, bu Meclis bir komisyon kursun, bir araştırma yapsın, doğru
düzgün insanların da, toplumun da içi rahat etsin. Eğer bu insanların gerçekten
suçu yoksa onlar da aklansın. Ama bundan sonra, sevgili arkadaşlar, bakın,
dikkat edin, bu yardım yapan kuruluşların yardım alma oranları neredeyse 5
misli, 6 misli düştü, yani insanlarda, tıpkı o çöldeki Arap aşiret reisi gibi
güven sarsılması oldu. Bunu tamir edemezsiniz yani en büyük günah bu. Yoksa ne
kadar vardır, ne vardır, ben de şu an bütün dosyaları bilmiyorum -bir sürü
rakam, bir sürü evrak, bir sürü iddia, bir sürü belge- ancak bildiğim birkaç
şey var, şimdi de onları anlatmak istiyorum size.
Ben
kırk bir yıldır, şu anda da dâhil, Türkiye’de bütün İslami grup ve cemaatlerin
bir şekilde içindeyim. Sevgili arkadaşlar, hayatı boyunca bir kuruş ticaret
yapmayan Sayın Erbakan, servetiyle ilgili ağzımızı açtığımızda -ki buradaki
arkadaşların büyük bir kısmı yıllarca beraber politika yaptılar- kıyametler
kopuyordu, “Fitne yapıyorsunuz, fesat çıkarıyorsunuz, camiayı bölüyorsunuz.”
Bakın, ne oldu -bugünkü gazetelerde okudunuz- ne hâle geldi camia.
İhlas
Finans olayını yaşadık, YİPMAŞ olayını yaşadık. Yani Anavatan döneminden
itibaren, Refah döneminde de, şu an Mecliste görev yapan arkadaşlar da dâhil,
onlarcası, bakanlık yapanların da bir kısmı dâhil, bu firmaların açılışlarına
katıldılar, kamuoyunda destek verdiler, yanlarında durdular. O adamlar o gün de
yanlış yapıyorlardı. Benim, şahsen, bütün bu saydığım şahısların servetleri ve
davranışlarıyla ilgili yazılarım var, hepsi o tarihte, en güçlü oldukları
zamanlarda. Ama düştükten sonra dediler ki… İsmini vermeyeceğim “Ağabeyinize
dua edin.” diye toplantılar düzenleyen bir zat, bilmem hangi artiste -onların
adını vermeyeyim, kayda da geçmesin, yazık yani Meclise ayıp- yok, işte
helikopterle baklava götürdü ona, yok öbürüne cip aldı, bilmem ne aldı. Bu
dinî, bu samimi, bu halis fikirlerle ve duygularla toplanılan paraların başına
neler geldi? Konya’da yine bu konuyla ilgili faaliyet gösteren firmalar neler
yaşadı.
Şimdi
buradan nereye varmak istiyorum: İskenderpaşa
tarikatının varisi bütün malı mülkü o da oğlunun üzerine yaptı, vefat etti
gitti, o da kavga gürültüyle devam ediyor.
Şimdi,
Hazreti Peygamber’in meşhur bir hadisi var: “Hırsızlık yapan Kızım Fatıma da
olsa haddi uygularım ona.” diyor. Biz camilerde senelerce şunu anlattık: “İşte,
çıktı dedi ki Hazreti Ömer’e bir sahabe: ‘Üzerindeki gömleği nereden aldın?”
Ben bunu kendi hayatımda ağabeylerimden en az elli sefer, yüz sefer dinledim,
camilerde ne kadar dinledim bilmiyorum.
Peki,
bugün bir şeyi sorma hakkımız yok mu? Yani bırakın kanunu, evrakı, bilmem neyi,
hepsini bırakın, hele inanan insanlar için söylüyorum, yani bizim bunları
sorma, araştırma hakkımız yok mu, bunlar fitne mi, bunlar şeytanlık mı, bunlar
desise mi? Yani Halife’nin gömleğini soran bir inançtan gelen insanlar, bugün
eğer liderine, liderlerine, öne çıkanlarına “Ya, biz seninle beraber
öğrenciyken İstanbul’da Sultanahmet Köftecisinin önünden geçmeye korkuyorduk.
Kasımpaşa’daki işkembeci dükkânında beraber işkembe içiyorduk daha ucuzdur
diye, paramız yetmez diye. Bugün bu servet, bu mal, bu mülk nereden geldi?”
diye sormak günah mı?
Sevgili
arkadaşlar, belki burada aklanabiliriz hepimiz, hiçbirimiz de belki sütten
çıkmış ak kaşık değiliz, ben de dâhil; yanlışlıklarımız, eksikliklerimiz,
haramlarımız olabilir ama bütün bir camiayı bağlayacak, bağlayan ve ilzam eden,
ilzam edecek hadiseler karşısında biraz vicdanlı davranmak zorundayız, bu
arkadaşlarımızı ikaz etmek zorundayız. İslam tarihi bunun örnekleriyle dolu.
Hazreti İsa’nın geliş sebebini hepiniz biliyorsunuz: Yahudi şeriatını
düzeltmek. Hahamla havralarda faizcilik yapıyorlardı, bankerlik yapıyorlardı;
fakirlere cezayı, haddi, hukuku uyguluyorlardı, zenginlere uygulamıyorlardı.
Şimdi,
hukuk da böyle bozulur, din de böyle bozulur, toplum da böyle bozulur. Hele
toplumda inanç kırılırsa, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, o güven
duygusu zedelenirse artık o toplumda kimse kimseye bir bardak su da vermez,
veremez, imtina eder bundan; güvenmez, herkese dolandırıcı muamelesi yapılır,
yani samimi niyetle de, hasbi olarak da bir iş yapmak isteyen çıktığı vakit
ortaya, insanlar baştan mahkûm ederler onu.
Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün, camiamızdaki yani İslami kesimdeki, toplumun diğer
kesimlerindeki bu niyetleri istismarları da arttırmak mümkün. Ben uzun uzadıya
başınızı ağrıtmak niyetinde de değilim. Sadece eğer bir iki kelime hissiyatlara hitap edebiliyorsam o benim için kâfi. Bir
polemik de yapmak istemiyorum. Yani senin hırsızın kötü, benim hırsızım iyi;
senin dolandırıcın, efendim, kötü, benim dolandırıcım iyi.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Hepsi kötü, hepsi.
ALTAN
TAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, ben bu kürsüden bir sefer daha söyledim.
Babam otuz iki sene evvel Çamlıca’da arsa aldı, gitti belediyeye baktı, Çamlıca
tepesinde, dediler ki: “İmar yok.” Geri verdi sahibine. Bugün, bütün İstanbul
bir imar talanı içerisinde. Efendim, gerekli miydi, gereksiz miydi; bu ayrı bir
konu. Başka bir şey soruyorum: Bu gayrimenkuller imara açılmadan evvel kimin
mülkiyetinde, kaça alınmış, imara açıldıktan sonra kimin mülkiyetinde, ne
olmuş? Otuz bir yıllık inşaat mühendisiyim. Rant, para, TAKS, KAKS, emsal nedir
ezbere biliyorum. Şimdi, bunların üzerini örttüğünüz vakit, örttüğümüz vakit
vallahi vicdanınız rahatsa yani bu dünyada kimsenin gücü yetmezse öbür dünyada
Cenabı Rabbülâlemin hesaba çeker.
Milyar
dolarlar dönüyor ortada. İşte, biraz evvel bir arkadaşımız, yeni düzenlemelerle
1 trilyon dolarlık bir ranttan bahsetti, belki az söyledi. Yani hesaba kitaba
otursak belki de az söyledi. Bu mevzuyu burada noktalamak istiyorum. Hani çok
meşhur bir laf var, diyor ki: “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna
az.”
Bir
başka mevzu hakkında da birkaç kelime daha söyleyeceğim, oraya geçmeden evvel,
Bakanlar Kurulunun bu Deniz Fenerine tanıdığı ayrıcalık hâlen devam ediyor ama
Sarmaşık Derneğinin Van depreminde yardımları engelleniyor. Yani bunlar da işin
teferruat kısmı size göre veya bazılarına göre, bunlara da dikkatlerinizi
çekiyorum ve ondan sonra Diyarbakır Valiliğinin 26 Mart 2012 tarihli bir
yazısını sizlere göstermek istiyorum. Diyarbakır Barış ve Demokrasi Partisi il
teşkilatı, yeni anayasada 4 konudaki talebini maddeleştirerek “Ben bunları
istiyorum.” diye imza stantları açtı arkadaşlar. Bakın, bunun haricinde bir
faaliyet varsa -yine sayın bakanlar burada- mutlaka Diyarbakır Valisi de bir
şekilde haberdar olur, cevap verir, yazı da kendi yazıları. Bu imza
stantlarının, bankolarının, yerlerinin tamamını Valilik emriyle kapattı. Niye
kapattı biliyor musunuz? Bakın okuyorum -hepsini de değil, çok az bir kısmını-
bu üç-dört tane madde şu: Kürtçe ana dilde eğitim, Kürtçenin kamusal alanda
kullanılması, bölgesel yönetim talebi, vatandaşlık tanımı, vesaire; dört
maddede özetlenmiş bunlar, dört madde, o maddeleri sayıyor.
Diyor
ki: “Yeni anayasada yer almasını içeren imza toplama kampanyasını stant ve
gezici ekipler oluşturulmak suretiyle başlatacağınız bildirilmiştir.” Üstünü
okumadım. Devam ediyor: “Kürt sorununun çözümü için yeni anayasa yapım süreci
tarihî bir fırsat sunmaktadır. ‘Biz Kürtler olarak eşit, özgür, adil ve onurlu
bir yaşam için aşağıdaki maddelerin yeni anayasada yer almasını talep ediyoruz’
ibareli bir metin de bulunmaktadır bu imza kâğıdının içinde...”
Peki,
ne olmuş? Şimdi cevap veriyor: “Yeni anayasanın hazırlanmasına yönelik
taleplerin dile getirildiği iddia edilen imza kampanyasında konu edilen dört
maddenin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Siyasi Partiler Kanunu’nun ilgili
maddelerine aykırı olduğu, üniter devlet yapısına
muhalif ve bölünmüş bir yapının temellerinin atılması konusunda faaliyet
içerisinde olduğu… Bunlardan dolayı yasaklanmıştır.” diyor.
Bakın,
sevgili arkadaşlar, hatırlarsanız geçen ay Türkiye'de basında bir kıyamet
koptu. Denildi ki: “Anayasa Uzlaşma Komisyonuna gelen ve görüşlerini bildiren
kurum ve kuruluşların görüşlerini Anayasa Uzlaşma Komisyonu yayınlamıyor,
bunlar gizli işler yapıyorlar.” Nasıl yayınlayacak peki, bu durumda? Şimdi,
geldi biri, dedi ki: “Ben Anayasa’nın değiştirilemez maddesi olmasını istemiyorum.”
görüşü böyle. Bir başkası geldi, dedi ki: “Ben cemevlerinin
açılmasını istiyorum.” Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılmasını teklif etmek
şu anki Anayasa’ya göre bir partinin kapatılma sebebi, dedi ki: “Diyanet özerk
olsun.” veya “Kaldırılsın.” Bunların hepsini de söylediler bizim Komisyonda.
Yüzlerce kurum, kuruluş, parti, dernek, vakıf, baro geldi, geliyor, pazartesi
yine var. Bizim vali diyor ki: “Bunları söyleyemezsin.” Peki, bunları
söyleyemezsem nasıl anayasa yapacağım? Biz, bunu Sayın Cemil Çiçek’e defalarca
Komisyonda anlattık, dedik ki: “Bakın, insanlar gelip kendilerini ifade bile
edemezlerse, ağızlarından çıkan bir şeyden dolayı kapıdan, buradan, Komisyondan
çıktıktan sonra yargılanırlarsa, buradan ne demokrasi çıkar ne de yeni bir
anayasa çıkar. Gelin, önce bunların nasıl konuşulabileceğini, konuşulmasının
serbest olduğunu, her türlü görüşün serdedilebileceğini ilan edelim,
açıklayalım, kanun, yönetmelik, neyse yani bunun için ne gerekiyorsa bunu
çıkaralım.” “Gerek yok.” dediler.
Sevgili
arkadaşlar, defalarca söylememize rağmen, durum bu. Bu durumda, Diyarbakır’daki
vatandaş görüşlerini bir beyaz kâğıdın altına imza koyarak vermek isterse
bundan daha masum ne olabilir? Ondan sonra, vatandaş tepkisini ortaya koyduğu
zaman, bu sefer de en ufak bir tepki terör eylemi olarak lanse ediliyor.
Ben,
burada sesleniyorum Diyarbakır Valisine de, Diyarbakır Valisinin amiri
durumunda olan İçişleri Bakanına da, Sayın Başbakana da: Bu gidilen yol yol
değil yani vatandaşın kendini ifade etmesini ve bir imza kampanyasını bile
engelleyecekseniz o zaman bu Anayasa’yı kiminle yapacaksınız?
İşte,
biz bu akşam Bursa’ya gidiyoruz, yarın Bursa’da Anayasa bölge toplantısı var.
Biz orada insanlara 52-53 soru soruyoruz yani Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ve 20’ye yakın büyük sendika ve kuruluşun birlikte yaptığı bu soruların
tamamını soruyorlar vatandaşlara, tamamını. Bugüne kadar Ankara’da iki toplantı
yaptık. Edirne’de, İzmir’de, Antalya’da, Konya’da, Diyarbakır’da toplantılar
yaptık ve vatandaşa bunların tamamını sorduk, sordular arkadaşlar. Bunların
tamamı istatistikler olarak raporlandı, önümüze geldi.
Sevgili
arkadaşlar, eğer bu iklim devam ederse, özellikle bölgedeki bu -tırnak içinde
söylüyorum- devlet terörü devam ederse, vatandaşın kendini ifade etmesinin
bütün yolları kapatılırsa, atılan her adım yasaklanırsa bundan hayırlı bir şey
çıkmaz.
Bakın,
en ortaya kelimeyi kullandım, “hayırlı” bir şey çıkmaz. Çünkü ikinci bir
kelimeyi kullansanız diyor ki: “Bizi tehdit mi ediyorsun?” Ya sen vatandaşı
tehdit ediyorsun, sen. Vali Bey, kendine gel! Bak, bir hafta evvel kıyamet
koptu. Yüz binlerce Diyarbakırlı seni dinlemedi, sokaklara çıktı her sokağa bir
panzer koymana rağmen. Şu an birer beyaz kâğıdı imzalamasını da eğer
engelleyeceksen nasıl yöneteceksin bilmiyorum.
Ben
konuşmamın ilk bölümündeki hissiyatımı da, bu konudaki görüşlerimi de mümkün
olduğunca en sakin şekilde sizlere arz ettim.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Altan, isterseniz üç dakika uzatabilirim diğer konuşmacılara yaptığım gibi.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim efendim, kendimi ifade ettim.
BAŞKAN
– Peki, teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sadir Durmaz,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Durmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Deniz Feneri Derneği ile ilgili soruşturma sürecine müdahil olarak görevini
kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında
verilen gensoruyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, gensorunun görüşmelerine başladığımız dakikalarda Sayın Bakanın burada
olmaması sebebiyle ara vermek durumunda kaldığınız malum; bu da Sayın Bakanın
konuya verdiği ehemmiyeti de göstermesi bakımından manidardır. Bu tutumunu
kınıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Sayın Arınç’ın kefaletine ilişkin de
çok kısa bir değerlendirme yapmak isterim. Sayın Arınç, kefaletinizi takdirle
karşılıyorum, uzun yıllara dayanan bir arkadaşlık, doğaldır ki arkadaşınıza
kefalet edebilirsiniz ancak bunun bir hüküm ifade edebilmesi için, Sayın Zahid Akman’ı görevden niçin almak istediğinizi, niçin
alamadığınızı, kimin koruduğunu da ifade etmiş olsaydınız burada, eminim ki bir
kanaatin oluşması bakımından çok daha anlamlı olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, Deniz Feneri davası, sadece birkaç soyguncunun bir araya
gelerek gerçekleştirdikleri bir hırsızlık olayı değildir. Deniz Feneri
olayında, yolsuzlukla kazanılan paraların farklı kişiler ve farklı ilişkiler
aracılığıyla harcandığı dikkate alındığında, bu davanın yüzyılın dolandırıcılık
davası olduğu iddiası haklı ve yerinde bir iddia olarak değerlendirilmelidir.
Almanya’daki soydaşlarımızın yardımlaşma ve dayanışma duygularını
dolandırıcılığa alet eden Deniz Feneri Derneği davasında Alman mahkemesi
kararını vermiş ve sanıkları mahkûm etmiştir. Almanya’daki dava sürecinde, bu
organize dolandırıcılığın ve merhamet sömürüsünün Başbakan Erdoğan’a kadar
uzanan ve Başbakan Erdoğan’ı ve AKP’yi şaibe ve töhmet altında bırakan çok ciddi
iddia ve ithamlarda bulunulmuştur. Bu ibret verici yolsuzluğun çok önemli
sosyal, insani, ahlaki, hukuki ve siyasi boyutları bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Allah’tan korkan ve kuldan utanan bir iktidar vadederek “temiz ve namuslu yönetim” sözü veren AKP,
vaatlerinin aksine, bugün, yolsuzlukların odağı hâline gelmiştir. Yaşanan
gelişmeler, yıllardır süregelen adam kayırma, rant sağlama, devlet imkânlarını
peşkeş çekme, yandaşları himaye olarak görülen ahlaki yozlaşmanın bütün
boyutlarını gözler önüne sermektedir. Almanya’daki soydaşlarımızın temiz
vicdanlarını istismar ederek gerçekleştirilen zekât ve sadaka soygunculuğunun
Alman mahkemelerince hukuken belgelenmesi vatandaşlarımızı vaatlerle aldatarak,
inançlarını basamak yaparak kendilerine çıkar sağlayan ve kul hakkı yemekten
asla utanmayan şahıs ve çetelerin varlığını bütün gerçeğiyle ortaya
çıkarmıştır. Dava konusu olan şahısların bir kısmının ideolojik anlamda ortak
bir siyasi amaç için birlikte mücadele ettikleri, bir kısmının iktidar partisinin
desteğiyle kamu kurumlarında kadro buldukları ve hatta bazılarının ticari
ortaklıklar tesis etmiş oldukları görülmektedir. Türk milletinin yardımlaşma
geleneğini ve temiz din duygularını hırsızlık aracı hâline getiren Deniz Feneri
soygunculuğu karşısında Başbakan Erdoğan’ın, temiz bir arkadaş olduğunu
söyleyerek kefil olduğu eski RTÜK Başkanını korumak için çırpınması ise son
derece dikkat çekicidir.
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yol arkadaşı, yol.
SADİR
DURMAZ (Devamla) – Bu süreçte ortaya çıkan gerçek şudur: AKP’nin sahte
ampulüyle Deniz Fenerinin sararmış ışığı aynı kirli yolu aydınlatmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, dünün mağdurları devletin imkânlarını kullanarak bugünün
zenginleri olmuş, çalışmadan sırf yakın ve yandaş olmaktan kaynaklanan
ilişkilerle servetlerine servet katmışlardır. AKP’nin tüyü bitmemiş yetimlerin
hakkını gasbedenleri koruma misyonunu üstlendiği
anlaşılmaktadır. Hakkaniyeti, adaleti ve helal kazancı bayrak yapan ve
milletimizin aklını çelerek on yıldır saltanat sürenlerin hâli bunlardan
ibarettir.
Değerli
milletvekilleri, AKP’nin bu yolsuzluğun üstünü özellikle örtmeye çalıştığı tüm
kamuoyu tarafından bilinmektedir. Artık, herkes bilmektedir ki yargılanan ve
iddianamede ismi geçen birçok isim Başbakana ve AKP kurmaylarına yakın
isimlerdir. Sayın Beşir Atalay’ın da İçişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
olarak Deniz Feneri davasında görevini kötüye kullandığı çok güçlü bir iddia olarak
ortadır. Davada isimleri geçen Zahid Akman, Zekeriya
Karaman ve Veli Korkmaz ile Sayın Beşir Atalay arasındaki ilişkinin aydınlığa
kavuşturulması mutlak bir gerekliliktir. Sayın Beşir Atalay’ın korumasının
Kırıkkale Belediye Başkanı Veli Korkmaz ile önce inkâr edilen, telefon konuşma
kayıtları ortaya çıkınca da mazeret uydurulan konuşmasından da Sayın Atalay’ın
davada ismi geçenlerle endişe verici ilişkileri olduğu anlaşılmaktadır.
Burada
davada adı geçenlerin isimleriyle sizleri meşgul etmeyeceğim ancak kayıtlara
geçmesi açısından Almanya’daki davanın iddianamesinden bir cümle nakletmek
isterim, aynen aktarıyorum: “Soruşturma davası sürecince soruşturmalara
defalarca siyasi etki yapılmaya, bilhassa Türk Hükûmeti tarafından, devam
etmekte olan tutukluluğa mâni olunmaya çalışılmıştır.” Sizce bu sayısal
çoğunlukla görmezden gelinecek kadar basit bir iddia mıdır yoksa AKP Almanya’da
da yandaş bir yargının olduğunu mu düşünmüştür? Yine iddianamenin başka bir
bölümünde, resmî ve gayriresmî kayıt arasındaki
açıklanmayan miktar farkının 11 milyon 737 bin 994 euro
olduğu; toplanan paraların yüzde 60’ının bazı şahıslar tarafından elden
Türkiye’ye getirilerek, Zekeriya Karaman başta olmak üzere, bazı şahıslara
teslim edildiği; anılan milyonlarca euronun bu şahıslarca
tekrar Almanya’da kurulan şirketlere aktarıldığı, bu şirketlerin adlarının ise
Atlas Medya, Euro 7, Yeni Şafak ve European olduğu
yer almaktadır. Hükûmetin, bu şirketlerle ilişkili olan mensuplarının ya da
yakınlarının durumunu açıklığa kavuşturması tarihî bir vebaldir. İddianameyi
okuyan hiç kimsenin vicdanı Türkiye’de Deniz Feneri davasının geldiği duruma
hoşgörüyle bakmaya elvermez.
Yeni
Dünya İletişim Anonim Şirketinde birlikte iş yapan Zekeriya Karaman ve Zahid Akman, İstanbul Ticaret Odası kayıtlarına göre Nehir
Medya Yayıncılık Anonim Şirketinde de yönetim kurulu üyeleri olarak yer
almışlar. Karaman ve Akman ile birlikte aynı şirkette yöneticilik yapan bir
başka isim ise Sayın Bakan Beşir Atalay’dır. Dosyadaki en önemli isimlerden Zahid Akman, AKP döneminde RTÜK Başkanlığı yapmış bir isim.
Bu isim, bu iktidar döneminde Hükûmetin himayesi ve koruması altında olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, sanıkları tutuklamaya sevk eden savcılar hakkında sadece
savcıların gözünü korkutmak ya da soruşturma açılması hâlinde HSYK’yı Demokles’in kılıcı gibi görmeleri açısından
şüpheliler HSYK’ya suç duyurusunda bulunmuş, diğer
davalarda sanıkların makul şikâyetlerini ciddiye almayan HSYK, ne hikmetse
aceleyle bu şikâyeti dikkate alarak savcılar hakkında soruşturma açmış ve
açılan soruşturma devam ederken Ankara Başsavcılığı önce soruşturmadan sorumlu
Başsavcı Vekilini bu görevden alarak HSYK yedek üyesini Başsavcı Vekili olarak
görevlendirmiş, ardından da Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcılar
soruşturmadaki görevlerinden alınmışlardır.
Değerli
milletvekilleri, Almanya’ya kadar gidip yetkililerle görüşen ve olayların ana
damarına ulaşan savcıların başına başka şeylerin gelmemesi kendileri adına
büyük bir şans olmuştur. Milletvekili seçilenler delil karartma ve kaçma
sebebiyle cezaevinde tutuluyor, yüzyılın en büyük soygunu olan Deniz Feneri
yolsuzluğunda adı geçenlerin bazıları ise üç yıl sonra ancak gözaltına
alınıyor, birkaç ay cezaevinde kaldıktan sonra da salıveriliyorlar. Savcılar
görevden alınıyor, haklarında görevi kötüye kullanmaktan dava açılıyor. Şimdi,
sizce ortada bir delil kalmış mıdır? Gerçek adalet, yerini AKP’nin zihnindeki
kayırmacı adalete bırakmıştır. Türkiye’de artık “AKP ve diğerleri” şeklinde bir
ayrım söz konusudur. Yargı düzeni her manada AKP’yi kollayan, koruyan ve önünü
açan bir konumdadır. Bu dosya nereye fırlatılırsa fırlatılsın bumerang gibi
gelip dokunacağı yer AKP İktidarıdır. Deniz Feneri Almanya’da bütün yönleriyle
aydınlatılırken Türkiye’de AKP’nin bilinçli müdahaleleriyle karartılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde biraz önce izaha çalıştığım ve Sayın
Beşir Atalay’ın aile fotoğrafında yer alan bazı isimler marifetiyle
gerçekleştirilen inanç hortumculuğunun meydana getirdiği tahribatın çok daha
beterine yol açacak, bin yıllık kardeşlik hukukunun bağrına bir hançer gibi
saplanan ve Sayın Bakanın başaktörü olduğu, adına “açılım” denilen AKP’nin
yıkım projesinden bahsetmek istiyorum.
Burada
da yine Sayın Bakanın aile fotoğrafında yer alan ve “Bürokrasiye ben kazandırdım.”
diyerek övgüyle bahsettiği MİT Müsteşarı ve bazı bakanlık yetkililerinin
varlığını dikkate aldığımızda, Sayın Atalay’ın bu konularda özel bir misyon
üstlendiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bugün, Türkiye'de, millî değerlerimizle,
cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve devletin temelleriyle sorunlu ve kavgalı bir
siyasi fesat ortaklığının önemli aktörlerinden birisidir Sayın Atalay.
AKP
hükûmetleri eliyle, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel değerlerini
ve kurumlarını hedef alan büyük bir yıpratma ve tahrip kampanyası
yürütülmektedir. AKP, Türk milletinin millî kimliğini tartışmaya açarak millî
bilincini zayıflatmaya çalışmaktadır, Türkiye'de etnik köken farklılıklarına
dayalı bir ayrışma ve bölünme sürecini başlatmayı amaçlayan bölücü hainlere
cesaret vermektedir.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millî beka, millî kimlik,
millî varlık ve kardeşlik için duymuş olduğumuz ve kamuoyuyla sürekli
paylaştığımız kaygı verici gelişmelerin tamamının, maalesef, yavaş yavaş
gerçekleşme yolunda olduğunu görüyoruz. AKP’nin “açılım”, “yol haritası” adını
verdiği ve Sayın Atalay’ın yol çavuşluğunu yaptığı yıkım süreci, alkışlarla
Habur Sınır Kapısı’nda başlamıştır. Bu başlangıç ile AKP ve PKK iş birliği,
Başbakan ve İmralı dayanışması bütün yönleriyle gün ışığına çıkmıştır.
Başbakanın
özel temsilcisi sıfatıyla Oslo’da görüşmeler yapan zamanın Başbakanlık Müsteşar
Yardımcısı, teröristbaşı İmralı canisi için
“önderlik” sıfatını kullanarak “Önderlikle liderliğin görüşleri yüzde 95
örtüşmektedir.” demek suretiyle, bu dayanışmanın boyutunu gözler önüne
sermiştir.
Bu
olaylar karşısında, artık, saklanacak ve örtülecek hiçbir şey kalmamıştır. Her
şey ortada ve milletimizin gözü önündedir. AKP, PKK’nın yıllardır yapamadığını
yapmayı başarmış ve bir yanda teröristlerin ardından gözyaşı dökerken, öte
yanda şehadeti ve gaziliği incitmiş, derinden yaralamış ve kamu vicdanını
kanatmıştır.
Türk
milletinin AKP’yle PKK’nın kurduğu tuzağa düşmeyeceğine, birliğini ve
beraberliğini asla bozmayacağına inancımız tamdır.
Değerli
milletvekilleri, millî devlet ve üniter yapının
tasfiyesi, milletimizin kimliksizleştirilmesi, yapay azınlıklar oluşturulması
ve bin yıllık kardeşliğin tahribine yönelen süreç, beraberinde beka düzeyinde
tehlikeleri de barındırmaktadır. Türkiye, yaygınlaşan terör eylemleri, azan
bölücülük ve tırmanan etnik tahrikler karşısında yakın tarihinin en ağır
güvenlik tehditleriyle karşı karşıyadır. Hükûmetin “açılım” adını verdiği yıkım
projesi, PKK terör örgütüne hayallerinin bile ötesinde zemin ve imkân kazandırmıştır.
Devletin, Adalet ve İçişleri bakanlıkları müsteşarları teröristlerin ayağına
gitmekle kalmamış, yanlarında cumhuriyet savcılarını, emniyet müdürlerini
götürerek siyasi tarihimize bir utanç abidesi olarak geçecek “Beşir Bey çadırları”nı kurdurmuşlardır. Bölünme dinamitleri, terör
örgütleri refakatinde harekete geçmiş, AKP, PKK, müdahil olarak rol ve
sorumluluk paylaşmışlardır.
Yıllardır
süren bölücü terörün etkisiz tedbirlerle bir türlü bitirilemeyişi, etnik
ayrımcılığın doğrudan Hükûmet tarafından dillendirilmesi toplumda, terörün
bitirilemeyeceğine dair güvensizlik ve umutsuzluk uyandırmaktadır. Özellikle
Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapan PKK’lar için yapılan Hükûmet teşrifatı,
milletimizin gerçekleri daha iyi görmesini sağlamıştır.
Yıkım
projesinin baş mimarı olan Sayın Beşir Atalay, Deniz Feneri yolsuzluğundaki
rolü ile de milletimizin millî ve dinî duygularını rencide etmiş ve hayırsever
vicdanları derinden yaralamıştır.
Buradan
ifade etmek isterim ki Sayın Atalay ve suç ortakları er ya da geç bu yıkım
projesinin ve inanç hortumculuğunun hesabını vereceklerdir ve bu hesap, Sayın
Atalay’ın kurdurduğu çadır mahkemelerinde değil adaletin tecelli ettiği gerçek
Türk mahkemelerinde olacaktır. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda, AKP eliyle içi boşaltılan, istismar edilerek
toplumun büyük bir kesimini endişeye sevk eden en önemli değerimiz, maalesef,
adalet olmuştur. Milletleri ayakta tutan en önemli etken güçlü bir adalet
duygusudur. İnsanların adalete olan inancını zaafa uğratmak zulme davetiye
çıkarmaktır. Milletler ekonomik sıkıntılarla yıkılamaz ama adaletsizliğin ve
zulmün hüküm sürdüğü bir düzeni korumak asla mümkün olamaz. Geçmişte yaşanan uç
örneklerle kamuoyu oluşturarak, “Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü
tesis edeceğiz.” diyerek kendi yargısını oluşturan AKP’nin, hukuku
katlettiğinin en somut örneği Deniz Feneri davasıdır. Habur’da başka,
Silivri’de başka; Deniz Fenerinde başka, MİT davasında başka; kendi
belediyelerinizde başka, muhalefet belediyelerinde başka hukuk uygulamaları
hukuka olan güveni bütünüyle ortadan kaldırmıştır. Çok önceleri, yargıdaki
haksızlıkları ifade etmek için kullanılan “Avukat tutma hâkim tut.” sözü
yandaşlarınızı korumak ve kollamak maksadıyla gerçekleştirdiğiniz, hakka,
hukuka sığmayan müdahalelerinizle “Avukat tutma AKP’li tut.” şekline
dönüşmüştür.
Muhterem
milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, İçişleri Bakanlığı
yaptığı dönemde gerçekleştirdiği yalnız iki icraatıyla tarihe geçecektir:
Birincisi, BOP politikası olan açılım projesi; diğeri ise Deniz Feneri
davasıdır. Bugünkü siyasi konumunu da bu iki konudaki gayretlerine borçludur.
Sayın Atalay’ın İçişleri Bakanlığında başkaca bir iş yaptığını, herhangi bir
ciddi hizmette bulunduğunu hiç kimse söyleyemez. Sayın Atalay bölücülük ve
yolsuzlukla mücadele makamında iken, bu kürsüden bir bakana atfedemeyeceğim
ancak bu iki kelimenin tersi diyebileceğim bir kamu kanaati oluşturmuştur.
Kendilerinin hakkında gensoru açılması ve hatta, mümkünse, bu aşamada siyasetten
ayrılması, gerek terörle mücadele gerek millî birlik ve beraberlik ve gerekse
millî ahlak ve evrensel doğrular açısından çok daha hayırlı olacaktır. Sayın
Atalay’ın en azından açılım ve parayla ilişkili işlerden sorumlu olmaması,
kendisinin günahını ve vicdan azabını da azaltacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Cenabı Allah Nisa Suresi’nin 135’inci ayetinde “Ey iman
edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için
şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun.” buyurmaktadır.
Her
birinizin bu ilahî ikazı dikkate alarak Deniz Feneri davasını vicdan
terazinizde tartmanızı istiyor ve geçtiğimiz gün Kur’an-ı Kerim’in ders olarak
okutulması için kalkan parmaklarınızı, Kur’an-ı Kerim’in bu açık hükmüne karşı
gelenlerin hesap vermeleri için de kaldırmanızı bekliyor, bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Durmaz, isterseniz sürenizi uzatabilirim.
SADİR
DURMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Zeyid Aslan, Tokat
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında Cumhuriyet Halk Partili bir
grup milletvekili tarafından verilen gensoru üzerinde AK PARTİ Grubu adına
düşüncelerimizi ve görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece yasama faaliyeti ifa eden
bir Meclis değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri arasında denetim
yapmak da vardır. Her bir Türkiye Büyük Millet Meclisi mensubu olan
milletvekili sözlü soru önergesi vererek, yazılı soru önergesi vererek,
araştırma önergesi vererek hatta gensoru önergeleri vererek Meclisteki denetim
görevini ifa eder.
Gensoru,
denetim mekanizmaları içerisinde en ciddiyet arz eden, en fazla üzerinde
hassasiyetle durulması gereken denetim mekanizmalarından bir tanesidir. Bu
nedenle, gensoru önergesi verilirken gensorunun içeriğinin mutlaka öncelikle
Anayasa’ya uygun olması gerekir, mutlaka bakanlık görevi içerisinde olması
gerekir, aynı zamanda da hiç kimsenin kafasında zerre kadar şüphe bırakmayacak
delillerle desteklenmesi gerekir.
Bu
noktada, bugün burada görüştüğümüz gensoru önergesine baktığımız zaman
öncelikle bu gensoru önergesinin Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü
fıkrasına açıkça aykırılık teşkil ettiğini görüyoruz. Aslında Sayın Meclis
Başkanı, Anayasa 138’e açıkça aykırılık teşkil eden bu gensoruyu Meclise
göndermemeliydi, atlamış olabilir.
Ayrıca,
gensorunun içeriğine de baktığımız zaman gensorunun içeriğinde şu anda devam
eden bir gizli soruşturmayla ilgili birtakım bilgilerin olduğunu görüyoruz ama
göremediğimiz bir şey var ki gerçekten burada Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerinin ifade ettiği o bilgiler ne kadar doğru çünkü biz onlar kadar
dosyanın içini görebilmiş, gözlerimiz keskin insanlar değiliz. Bizim gizli
olarak yürütülen bu soruşturmadan bilgimiz yok, haberimiz yok; oradaki ifadeler
neyi kapsıyor, soruşturmanın içeriğinde kim ne dedi, ne demedi, bizim bunlarla
ilgili bir bilgimiz yok, bilgi sahibi değiliz.
Bu
nedenle, gensorunun içeriğinde geçen bu davaya ilişkin bir nevi savunma
denilecek hususlara değinmek istemiyorum. Mutlaka Sayın Bakanımız kendisiyle
ilgili ifade edilen şeyleri burada cevaplayacaktır ama şunu söylemek istiyorum.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Yani bu Hükûmetin bilgisi olmadığını mı söylüyorsun? Doğruyu
söylüyor musun? İnanıyor musun bunlara? Ayıp, ayıp!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Sadece şunu söylemek istiyorum. Gensoruya baktığımızda, o onu
aramış, o oradan onu aramış, şu kadar saniye onunla görüşmüş, bu kadar saniye
bununla görüşmüş, on beş yıl önce bunlar bir yerde, bir noktada, bir küçük
hissedarlıkta birleşmişler.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Bunlar Atilla Kart’ın elinde var da Hükûmetin elinde yok
mu? Bakan bilmiyor mu bunu?
BAŞKAN
– Sayın Uzunırmak, lütfen…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Yani mişler, mişler,
mişler, mişler.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Bunlarla içeride insan tutuyorsunuz işte siz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Öyle bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor ki daha o telefon
görüşmelerinde insanların ne görüştüğünü dahi bilmeden bunlarla bir bağlantı
kurup bunu gensoruya dönüştürüyoruz.
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) – Sen söyle, ne konuşmuşlar?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, gensoru mekanizmasını böylesine ucuzca harcarsak,
inanın, Meclisin itibarını zedelemiş oluruz.
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Zaten itibar mı bıraktınız Mecliste?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Özellikle -ben on yıldır bu Meclisteyim- Cumhuriyet Halk
Partisinin iki ayı geçmez, mutlaka bir gensoruyu Meclise getirdiğini, her bir
gensoruda o gensorunun içeriğini delillendiremediğini
çok açık ve net gördüm. Bu, bana, bizim ilkokul çağlarında, yalanın ne kadar
kötü olduğunu anlatan bir hikâyeyi hatırlatıyor. Hani hepimiz biliriz, yalanın
kötü olduğunu ifade etmek için ilkokul çağında bize bir yalancı çoban hikâyesi
anlatılırdı. Özellikle sürüsüne kurt saldırdı diye her defasında köylüye
seslenen ama üçüncü seslenişinde gerçekten kurt saldırınca insanları, köylüleri
inandıramayan yalancı çoban hikâyesi. Yani bu gensoru mekanizmasını o derece
ucuzlattınız ki, o derece itibarını ve ciddiyetini yitirttiniz ki eğer bir gün
Cumhuriyet Halk Partisi, gerçekten buraya içeriği var olan bir gensoru getirse
de ne milleti ne de bu Millet Meclisini inandıramayacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O yüzden, bu noktada, gensoru hazırlarken, buraya
gensoru önergesi verirken daha ciddiyetle hazırlanılması gerektiğini
düşünüyorum.
Yine
bu gensorunun içeriğine şöyle baktığınızda, biraz önce de ifade ettiğim gibi,
on beş yıl önce, efendim, şu anda Kırıkkale Belediye Başkanı olan zatla, yok YİMPAŞ’ın Yönetim Kurulu Başkanıyla, yok Deniz Feneri
davasında ismi geçen birtakım şahıslar bilmem ne medya yayıncılık diye bir
yerde bir hissedarlık kurmuşlar. Aradan on beş yıl geçmiş. Sayın Bakan onu,
buradaki hissesini de 2000 yılında devretmiş, oradan ayrılmış zaten. Sonra,
Bakanlığı döneminde bu soruşturma yürürken, neymiş efendim, koruması Kırıkkale
Belediye Başkanını aramış, o da biraz sonra o Nehir Medyada ortaklık yaptığı
bir adamı aramış; öyleyse Sayın Bakan burada köstebeklik yapmış, bilgi
sızdırmış.
Bu
neye benziyor biliyor musunuz? Hani bir ördek hikâyesi var. Adam diyor ki:
“Yağmur yağıyor.” Arkadaşı diyor ki: “Sen bana ‘ördek’ diyorsun.” “Ya, ben sana
‘ördek’ demedim.” “Olur mu? Yağmur yağınca su birikir, göl olur, o gölde
ördekler yüzer; öyleyse sen bana ‘ördek’ dedin.” diyor.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Ördeği bırakın da makul bir cevap verin.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Yani bu gensorunun içeriği ördek zihniyetiyle hazırlanmış.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu noktada, gensoruların daha ciddiyetle
hazırlanması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Bu
gensorunun içeriğinde Deniz Fenerinden bahsediliyor. Almanya’da bir yargılama
yapılmış, Almanya mahkemeleri bu yargılama sonunda bir karar vermiş, bunun
uzantısı Türkiye'de varmış, öyleyse Türkiye de soruşturmalı. Soruşturuyor zaten
yani bu konuda yetkili olan yargı mercileri gerekli soruşturmalarını
yürütüyorlar. Nihayetinde yargı mercileri bu noktada eğer bir suç unsuru
bulacaklarsa mutlaka gereğini yapacaktır. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Gereği yapılıyor, hepsi görevden alınıyor savcıların!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – “Efendim, soruşturmada ciddi bulgular bulundu da hemen
savcılar değiştirildi. Yargılama yönlendiriliyor.” Allah aşkına yapmayın, Allah
aşkına yapmayın.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Savcıları niye görevden alıyorsunuz?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Bu ülkede insanların, adaleti kendilerine teslim ettikleri
savcılar, hâkimler dosyalar üzerinde tahrifat yapma hakkını kendine elde
ediyorsa orada bir adalet sorunu var.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Siz kendinizi kandırın…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Eğer buna ilgili kurumlar müsaade ediyorsa ya da müdahale
etmiyorsa -HSYK gibi- asıl sorunu, asıl problemi orada aramak lazım. Yani şöyle
bir anlayış bekliyorsak yanılıyoruz: Türkiye’de, bir dönem, militer
demokrasiyle, militan yargıyla, yaptığınız her dilekçeyi noter onayı gibi
onaylayan militan hâkimler, savcılar arıyorsanız, maalesef, bunu bulma şansınız
bu dönemde artık yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
Deniz Feneriyle ilgili ben konuşmayacağım, onu, mutlaka, bu davada sanık
olarak, şu anda, şüpheli olarak haklarında soruşturma yürütülen kişiler, ilgili
mercilerde, savcılıkta, mahkemede -eğer dava açılırsa- bu konuyla ilgili
gerekli savunmalarını yapacaklardır. Ben, sadece şunu biliyorum, biraz önce
Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç’ın ifade
ettiği gibi: On yılı aşkın bir zamandan beridir Türkiye'nin her köşesinde,
dünyanın her köşesinde bu iyilik hareketi eliyle yoksul, garip gurebanın karnının doyduğunu, üstünün giydirildiğini
biliyorum.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) – Bravo (!)
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Benim gördüğüm ve bildiğim bunlar. Eminim ve inanıyorum ki,
milyonları aşkın bu garip gurebanın duaları onların
savunması için sanırım yeterli olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Fakat,
burada bir şeyi de ifade etmek istiyorum: Sayın Kılıçdaroğlu,
biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl, yüzyılın en fazla açlık ve kuraklığıyla
karşılaşmış Somali’ye gitti. Aslında Somali diye Kenya’ya gitti, hani bazen
oluyor ya yanlışlık. Somali’nin, Kenya’nın…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ya, saçmalama! Kamp Kenya sınırında, bunu da sen biliyorsun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ben de onu söyleyeceğim Muharrem Bey şu anda.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kamp oradaydı, Kenya sınırındaydı, sen de bal gibi biliyorsun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Kenya’nın Somali sınırındaki, Somalililerin kaldığı Dadap Kampı’na gitti. Kendi eliyle de oradaki insanlara
yardım dağıttı; gerçekten, bundan, bir milletvekili olarak, bir Türkiye
vatandaşı olarak büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ama gizli
soruşturmayla yürütülen dosyaların içerisindeki belgeleri ve bilgileri
görebilen göze sahip olan Sayın Kılıçdaroğlu, acaba,
o Dadap Kampı’nı gezerken, daha girişte, Deniz Feneri
logosonu görebildi mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ya da orada açlık ve kuraklıkla yokluğa mahkûm olmuş o insanlara sağlık yardımı
ulaştıran Deniz Feneri Hastanesini ziyaret etti mi?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Devlet yok mu? Devlet varken derneğin ne işi var? Devletin
yapması gereken işi dernek niye yapıyor? Devleti derneğe mahkûm ettiniz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ya da Sayın Kılıçdaroğlu, bu iyilik
hareketinin, Deniz Fenerinin tişörtünü giyerek oradaki insanlara sıcak elini
uzatan iyilik gönüllülerinin elini sıkabildi mi?
Ben
isterdim ki biraz önceki duyduğum gururu… Oraya gittiğinde, gözünden kaçırmadan
o hastaneyi ziyaret edebilseydi, o iyilik gönüllülerinin elini sıkabileydi,
oradaki Deniz Feneri logosuyla “Evet, benim milletimin insanları da, sivil
toplum örgütleri de buraya gelmiş, yüzyılın en büyük açlığı ve yoksulluğuyla
karşı karşıya kalan bu insanlara şefkat elini uzatmış.” diye keşke
gururlanabilseydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – “Çalıyorlar ama iş de yapıyorlar.” demek istiyor. Çalıyorlar
ama iş de yapıyorlar, mantık o mantık!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında bu gensorudaki ya da biraz
önce oyladığımız gensorudaki ya da bundan önce zaman zaman Meclise gelen
gensoru önergelerindeki amaç, gerçekten hakkında gensoru verilen ilgili
bakanların hukuka aykırı bir iş ya da işlem yaptıkları, bu nedenle gensoruya
muhatap kalmaları değil. Burada yapılmaya çalışılan şey şu: Türk siyasi
hareketinde dürüstlükle, çalışkanlıkla, güvenilirlikle bir mesafe katetmiş olan AK PARTİ’yle
yolsuzluğu aynı kare içerisinde sürekli anmaya çalışmak. Biz iktidar
olduğumuzda bu zihniyet AK PARTİ’nin niyetini okumaya
çalıştı, niyet okuyuculuğu yaptı ama sonuç alamadı. Sonra, ikinci dönem,
2007’de tekrar AK PARTİ’yi bu millet tek başına
iktidara getirdi, bu defa dudak okumaya çalıştı ve dudak okurken de nihayetinde
yine bir sonuç alamadı.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Gensoruya gel, gensoruya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Şimdi taktik değiştirdi. “Biz niyet okumaya çalıştık, sonuç
alamadık; dudak okumaya çalıştık, sonuç alamadık, öyleyse AK PARTİ’nin millet nezdindeki en büyük karizması olan
dürüstlüğünü çizecek bir şeyler yapalım…”
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Hadi canım sen de!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – “…Ne yapalım? Bunlar sürekli yolsuzluk yapıyor görüntüsü
içerisinde milletin zihnini bulandıralım.”
SAKİNE
ÖZ (Manisa) – Yani millet bilmiyor sanki.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) – Her ihale için bir istisna kanun çıkartın, ondan sonra da…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hiç boşa çaba sarf etmeyin, hiç boşa
nefes tüketmeyin, AK PARTİ bu milletin bağrından çıktı…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Sen nereden çıktın?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …AK PARTİ bu ülkede kenara itilmişlerin, bu ülkede
ezilmişlerin, bu ülkede…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Muhalefet nereden çıktı?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …asırlık unutulmuşluk yaşayanların gerçek iktidarı olarak
ortaya çıktı yani AK PARTİ bu milletin kendisi olarak, bu milletin gerçek
iktidarı olarak ortaya çıktı. Bu toplumda, bu millette ne varsa AK PARTİ’de o var.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Bir de Obama’ya sorun, Obama’ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Eğer AK PARTİ’yi yolsuzlukla anmaya
çalışıyorsanız asıl yolsuzluğu iddia etmeye çalıştığınız bu milletin kendisi
olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Lütfen, bu noktada bir şey söylerken
mutlaka ama mutlaka delilleri koyalım. Bir yerde para var, mutlaka yolsuzluk
var; bir yerde hizmet üretilmiş, “Ya, burada mutlaka yolsuzluk var.” yani kendi
iç dünyanızda, kendiniz aynaya baktığınızda düşündüklerinizi lütfen AK PARTİ
için düşünmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Emredersin, emredersin!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Servetlerinizin kaynağını kamuoyuna açıklayın.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – “AK PARTİ yolsuzluk yapıyor…” Peki, Allah aşkına, yolsuzluk
yapan bir Hükûmet varsa bu yollar nasıl yapıldı, bu barajlar nasıl yapıldı, bu
köprüler nasıl yapıldı, bu havaalanları nasıl yapıldı, bu okullar nasıl
yapıldı, bu hastaneler nasıl yapıldı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve
MHP sıralarından gürültüler) Eğer bu ülkede bu Hükûmet eliyle yolsuzluk varsa
seksen yılda bu ülkenin oluşturduğu millî gelir on yılda 3 katına nasıl çıktı?
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bir gecede çıktı, bir gecede!
ATİLLA
KART (Konya) – Borcu da söyler misiniz?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Eğer bu ülkede ve bu Hükûmette yolsuzluk varsa birilerinin
yaptığı 23,5 milyarlık IMF borcu 1,5 milyara nasıl düştü?
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Ya, söylediğin yalanın bir endazesi olur be!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Kuralları değiştirdiniz, bir gecede zenginleştik!
ATİLLA
KART (Konya) – Borcu da söyler misiniz Sayın Aslan?
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Borçtan bahsedin, borçtan.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, AK PARTİ’yle
yolsuzluğu aynı kefeye koyan herkes on yılda milletten nasıl tokat yemişse
tokat yemeye devam edecek. Bunun altını özellikle çizerek ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz
bu ülkede temelimizi millete dayamışız, merkezimize insanı almışız. Biz
“İnsanlara en hayırlı olan insanlara hizmet edendir.” anlayışını benimsemişiz.
Onun için bizim siyasetimizin temelinde ideolojik kaygılar yok, bizim
siyasetimizin temeli hizmet esası üzerine dayanır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü biliyoruz ki biz, her hizmet götürdüğümüz insanın duasıyla
yarın Allah’ın huzuruna alnımız açık çıkacağız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Mecliste bekleyen ihale yolsuzluğu dosyaları kimin, hangi
milletvekillerinin?
BAŞKAN
– Sayın Tanal, lütfen…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Akbil dosyaları hangi
milletvekilinin?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Seni muhatap almayacağım yani ben bugün sizin söyleyeceğiniz
her şeye karşı sağırım, duymuyorum sizi, ben sizi duymayacağım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu gensoru önergesini veren CHP’yi şöyle biraz irdelemek
lazım: Tabii, ben bu kürsüye sekiz ayda ilk defa fırsat buldum, çıkıyorum. Her
gün ama her gün bu kürsüden şu taraftaki insanların manevi şahsiyetine hakaret
edildiğini işitiyorum.
BÜLENT
TURAN (İstanbul) – Hem de ne kadar!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Bırakın bunu, bunların temsil ettiği 21 milyon insanın manevi
şahsiyetine hakaret ediliyor, bu ülkenin Başbakanına hakaret ediliyor.
ATİLLA
KART (Konya) – Öyle bir şey söz konusu olamaz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ben asla hiçbir siyasi partinin genel başkanına…
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) – Siz ülkenin tarihine hakaret ediyorsunuz be!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …bir ülkenin başbakanına bu kadar basitçe hakaret eden,
küfreden cümleleri bu döneme kadar bu kürsüde görmedim.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Atatürk’e, İnönü’ye yaptıklarınız nedir?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Ama bu dönem Cumhuriyet Halk Partisi öyle bir siyaset tarzı
belirledi ki… Bu da, 12 Haziran seçimlerine giderken iktidar umudu vardı,
değişim yapmıştı, milletin huzuruna çıkmıştı ve iktidarı bekliyordu ama o
tanımadıkları millet altmış yıldan beridir iktidarsızlığa mahkûm ettiği CHP’yi
bir kere daha iktidarsızlığa mahkûm etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tabii ki bu hayal kırıklığı yarattı. Önce “Meclise de gelmeyiz, yemin de
etmeyiz.” diye başladık.
MEVLÜT
DUDU (Hatay) – Sen kendi işine bak, kendi işine.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ya sen Deniz Fenerindeki parayı anlatır mısın, parayı. Parayı
anlat, parayı. Masalı bırak da parayı anlat.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sen şu Deniz Feneri’ni bir anlatsana.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – O gün anladık ki Cumhuriyet Halk Partisi bu dönem Meclise
çalışmak için değil Meclisi çalıştırmamak için gelmiş. Ama elbette ki 21 milyon
insandan yetki alan bizler de milletimizin bize verdiği bu sorumluluğun
gereğini yerine getirmek için bu Meclisi çalıştırmakla yükümlüyüz…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Millet size ihalelere katılma yetkisi vermedi.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – …ve hep beraber, birlikte ve beraber bunu çalıştıracağız.
Şimdi,
CHP şuna alışmış: O tek parti döneminde baskı ve zulümlerle milleti
sindirdikleri ve istediklerini yaptırdıkları o anlayışa ve o zihniyete alışmış.
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) – Hâlâ orada mısın sen ya!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Zannediyor ki hâlâ baskı ve zulüm karşısında içine sindirecek
bir millet var. Hayır, millet değişti. Artık, kendine inanan, kendine güvenen
ve gücünün farkında olan bir millet var; artık, yeni bir Türkiye var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yani yıllarca süngüyle ayakta kalmaya çalışan, yıllarca
postalla yürümeye çalışan, yıllarca düşmeye yüz tuttuğu anda, üniversiteydi,
militan yargı gibi koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan o CHP artık yok. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar) Onun için size diyorum ki lütfen
milleti anlayın, milleti kucaklayın; artık, güç sadece millette.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Üç dakika…
BAŞKAN
– Sayın Aslan, süre tamamlandı.
Diğer
gruplara teklif ettim üç dakikayı, istiyorsanız süre veriyorum.
Buyurun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Millete dayanırsanız, millete kucağınızı açarsanız bu
iktidarsızlık illetinden inşallah kurtulursunuz.
Bugün
burada hikâye ve fıkralar anlatıldı, bir tane de ben anlatayım, sözlerimi öyle
bitireyim: Amerika’da bir vatandaş, bir adam yolda yürüyor, birden bir köpek
sokağa çıkıyor, küçük bir kız çocuğuna saldırıyor. Adam hemen müdahale ediyor,
köpekle canhıraş bir mücadeleden sonra, kan revan içerisinde köpeği öldürüyor
ve çocuğu kurtarıyor. Vatandaşlar koşuyor, polisler geliyor, herkes o vatandaşı
tebrik ediyor, diyor ki: “Sen bir kahramansın. Yarın Amerikan gazetelerinin
manşetinde senin kahramanlığın anlatılacak. Sen New York’lu
musun?” diyor, “Hayır.”, “Amerikalı mısın?”, “Hayır.”, “Peki, nerelisin sen?”,
“Iraklıyım.” Herkeste bir suskunluk ve ertesi gün Amerikan gazetelerinde “Katil
Iraklı masum Amerikan köpeğini öldürdü.” diye bir manşet. Yani, Allah aşkına,
bu ülkede yapılan güzelliklerin altında AK PARTİ’nin
imzasını görünce manşetleri değiştirmeyin.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Partimize ağır
hakaretlerde bulundu. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
Üç
dakika süre veriyorum.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
5.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Rahmetli dedem bana şöyle tanımlardı, derdi ki: “Oğlum, bak, şu
ailenin çocuklarına dikkat et. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
korkum şu: Siz kendinizi “dindar” olarak tanımlıyorsunuz, aynı zamanda da
yolsuzluk üzerinize yapışıyor. “Çocuklar, gençler, Müslümanlıktan soğuyacak,
Müslümanlıkla yolsuzluğu birleştirecekler.” diye üzülüyorum, korkum budur.
Şimdi,
diyor ki: “Sayın Kılıçdaroğlu Kenya’ya gittiğinde
Deniz Feneri logosunu görmedi mi?” Doğru, “Yardım etmedi mi Deniz Feneri?”
Etmiştir, hepsini çalacak hâli yok ya, bir miktarıyla yardım etmişlerdir! (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakınız,
“Kilise karanlık, papaz sağır, hava kurşun gibi ağır.” Bağır bağır bağırıyorum,
sizi vicdanlı olmaya çağırıyorum. Bir kere vicdanlı olun.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sen bu papazlardan ne istiyorsun? Papazlarla sorunun
nedir?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Evrakları ortaya koydular, belgeleri ortaya koydular, hâlâ
bunlarda gözleriniz kapalı, gönülleriniz nasıl mühürlü oluyor anlayabilmiş
değilim. Yani şu sözü söylerken insan utanır biraz: Sayın Kılıçdaroğlu
bu ülkenin koskoca Başbakanına laf söylüyormuş! Be kardeşim…
HÜSEYİN
BÜRGE (İstanbul) – Ya söylemiyor, hakaret ediyor.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
milletvekilleri… Geç Başbakanı sen. Sen, İnönü Savaşları’nın kahramanı, Garp
Cephesi Kumandanı’na, ölmüş gitmiş, kırk sene önce
ölmüş, bu ülkenin kurucusuna, bu ülkenin Cumhurbaşkanına, ölmüş insana “Hitler”
dedin “Faşist” dedin, her şeyi söyledin. Bunları nasıl söyleyebiliyorsunuz ya!
(CHP sıralarından alkışlar)
Biz
hiç bizim partimizle bağlarını koparmış Fevzi Çakmak’a, Kazım Karabekir’e tek
kelime ettik mi? Bizim devlet terbiyemiz budur. Rahmetli Erbakan’ın mallarıyla
ilgili Türkiye karıştı, tek kelime etmedik “Ölmüş gitmiştir.” dedik. Çocukları
birbirine düştü. Yetim paraları, fitre paraları, zekât paraları, Bosna
paraları, yendi mi yenmedi mi kardeşim?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Söylemiyorsun sen!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Utanmıyor musunuz siz bunları konuşmaya? Utanmıyor musunuz?
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Sen söylememiş mi oluyorsun?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bakın, Erbakan’ın çocuklarının üzerinde kavga başladı mı
başlamadı mı? Bunlar ne parası? Bizim terbiyemiz gereği, bunları konuşmuyoruz
biz. Biz bunları söylememeye çalışıyoruz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Doğru, doğru!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sizin dediğiniz şey şudur, açık seçik
söyleyeyim size, bakın, sizin felsefenizin özetini yapayım, özeti şu: “Çalıyor
ama çalışıyor!” Özetiniz bu. Yolsuzluğu üzerinize yakıştırmayın. İçinizde bu
konularda çok duyarlı arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Bırakın bir dahaki dönem
liste telaşını, bırakın bir daha milletvekili olmayı, zaten yüzde 65’iniz
değişecek…
İHSAN
ŞENER (Ordu) – O sizde olur!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - …zaten bir daha listeye koymayacaklar. Gelin, dik durun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) – …vicdanlı olun, dürüst olun, gelin, yargılayın diyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, AKP sözcüsü, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
yönelik sataşmanın dışında, bizim ileri sürdüğümüz delillere yönelik olarak da
“Yalancı çoban, ördek zihniyeti.” gibi değerlendirmeler yaparak sataşmada
bulundu. O konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Hayır, o, Cumhuriyet Halk Partisine yönelik, tüzel kişiliğe
yönelik konularda cevap verdi…
BAŞKAN
– Şahsınızla ilgili ne söyledi?
ATİLLA
KART (Konya) – …ama bizim önergemize yönelik olarak 69’uncu madde anlamında
sataşmada bulundu. O konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Kart, sizin önergenizle ilgili hiçbir şey söylemeyecek mi yani?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Önergeyi verenlere söyledi.
BAŞKAN
– Hayır, sataşma varsa, neresindeyse söyleyin.
ATİLLA
KART (Konya) – Bakın, önergeyi verenlere, önergeyi hazırlayanlara, sözcülere
yönelik olarak aynen ifadeler şu...
BAŞKAN
– Ne dedi?
ATİLLA
KART (Konya) – “Yalancı çoban, ördek zihniyeti…” Bunun daha ötesi var mı?
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın gensoru önergesini
hazırlayanlara yönelik ifadeleri nedeniyle konuşması
ATİLLA
KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Kibrinizi, egonuzu bir
tarafa bırakın. Türkiye’ye hizmet etmek istiyorsanız, ülkemize hizmet etmek
istiyorsanız, kibrinizi, egonuzu ve kifayetsiz ve muhteris anlayışınızı bir
tarafa bırakın, kendinizi bir öz eleştiri süzgeci içinde bir değerlendirmeye
tabi tutun.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Sizde o, sizde!
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Hatip, sözlerine dikkat et!
ATİLLA
KART (Devamla) - Bir diğer husus daha, bir diğer tavsiyem daha: Bakın
iktidarsınız, nefret söylemini bırakın artık. Nefret söylemi üzerine, ayrışma
söylemi üzerine siyaset yapmayı bırakın. Ülkeye gerçekten yazık ediyorsunuz. Bu
noktada kendinizi bir kez daha değerlendirin.
Bu
ifadelerden sonra şunları ifade edeceğim: Bakın değerli milletvekilleri,
hamaset ve demagoji yapmadan, bu tuzağa düşmeden, sorularımı, delillerimi,
belgelerimi bir kez daha ifade edeceğim. Bakın, ne diyor sayın sözcü? Efendim
işte “Yalancı çoban” nitelemesi gibi son derece ucuz, son derece düzeysiz
değerlendirmeler yapıyor. Sayın sözcüye şunu soruyoruz, diyoruz ki… Bakın,
Dernekler Dairesinin, tarih veriyoruz, sayı veriyoruz, otuz dört sayfalık
raporu. Sayın Bakanın sorumluluğunda görev yapan Dernekler Dairesinden söz
ediyoruz. Ne demiş o daire? Demiş ki: “Bu derneğin faaliyetlerinde sahte belge
üretildiğine dair belgeler var çünkü gelir gider kayıtları birbirini tutmuyor,
serbest rekabet kuralları ihlal edilmiş.” deniyor. Burada “Kamu yararı
şartlarını artık taşımamaktadır.” deniyor. Buna cevap verir misiniz bir zahmet?
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) – Kendisi cevap verdi.
ATİLLA
KART (Devamla) – Buna bir açıklama verir misiniz? Bakın, ne diyor? Orada
belgelerde ne diyor? O belgelerde ne diyor? Belgelerde Sermaye Piyasası Kurulu
3 tane sanıktan söz ederek diyor ki: “Bunlar suç işlemiştir.” O raporlar, neden
ters yüz edilerek o kişiler himaye ediliyor? Bunları soruyoruz. Bunların
cevaplarını neden vermiyorsunuz?
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Adalet verecek, soruşturma devam ediyor.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bundan daha somut bir belge olabilir mi? Daha somut bir delil
olabilir mi?
Türkiye
Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Maliye Bakanı önerge cevaplarında, neden o otuz dört sayfalık rapor ortadayken “Rapor yoktur.”
diye cevap veriyor? Bu, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarına yakışır mı diyoruz?
Değerli
arkadaşlarım, yanlış bir şey mi söylüyoruz? “Türkiye Cumhuriyeti bakanları
yalan söylemez, yalan söylememelidir.” diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Yanlış anlamışsın.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bunun neresi yanlış? Bunun cevaplanması gerekmez mi? Bunun
açıklanması gerekmez mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
CAHİT
BAĞCI (Çorum) – Açıklayacak biraz sonra.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve
32 milletvekilinin, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil
olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)
BAŞKAN
– Şimdi, Hükûmet adına Beşir Atalay,
Başbakan Yardımcısı.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
konuşulan konuyla ilgili… Bu yeni bir konu değil arkadaşlar, onu önce ifade
ederek başlamak istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı
değişik platformlarda bunu zaten daha önce gündeme getirmişti, aynı hususlar bu
defa Meclise gelmiş oldu. Şöyle, o ne zaman meydana gelmiş, söylenmiş ve ne
cevap verdik, onları da kısaca aktarmak istiyorum.
Önce,
tabii, partimle ve şahsımla ilgili yakışıksız sözlerle ve iftiralarla, bir
bayram günü, geçen yaz Eylülün 2’sinde, Ramazan Bayramı’nda, biraz önce sözü
edilen Kenya mı, Somali mi, nereye gitti, oradan dönerken gazetecilere böyle
bir bilgi veriyor ve gazetelerde yer alıyor. Aynı gün şu açıklamayı yaptık yani
aynı konu olduğu için ben daha fazla burada açıklama yapmamak için bunu
okuyorum:
“Bugün
çeşitli yayın organlarında İçişleri Bakanlığı dönemimi ilzam eden bazı haberler
yer almakta, devam eden bir yargılama sürecine müdahale edildiğine dair bazı
iddialar gündeme getirilmektedir.
İçişleri
Bakanlığım döneminde, öncesinde veya sonrasında devam eden hiçbir davayla
ilgili herhangi bir yönlendirmem kesinlikle söz konusu olmamıştır. Şahsıma
atfen dile getirilen bu iddialar tamamen gerçek dışıdır, asılsızdır ve külliyen
yalandır. Bahse konu olan davayla ne bir ilgimiz söz konusudur ne de davanın
gidişatını etkilemeye yönelik bir müdahalemiz vuku bulmuştur. Bu iddialar, Ana
Muhalefet Partisi Genel Başkanı tarafından şahsımı, İçişleri Bakanlığını ve AK
PARTİ Hükûmetini suçlayacak şekilde gündeme getirilerek, siyasi iftira ve
karalama kampanyasına dönüştürülmüştür.
CHP
Genel Başkanı’nın devam eden davanın savcısı gibi kendisini konumlandırarak,
davayla şahsımı ve AK PARTİ’ yi ilişkilendirmeye
çalışması büyük bir sorumsuzluk örneğidir, çirkin ve yakışıksız bir siyaset
tarzıdır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun süren davayla ilgili
yorum ve değerlendirmede bulunması suç olduğu gibi, masum insanları suçlu ilan
ederek isimlerini karalamaya çalışması da ahlak ve insaf ölçülerini aşan bir
sorumsuzluk örneğidir.''
Bunu
o gün yazılı olarak açıkladık ve aynen bugünkü şeyler söyleniyordu ve ertesi
gün bütün basında yer aldı. Fakat bunun üzerinden bir süre geçti ve bir
Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısında biraz önce sözü edilen, ellerinde
-sanki bunlar savcı ve iddianame hazırlamış gibi- kırmızı bir dosyayı
sallayarak yine aynı konuları dile getirdiler. Yine bir iftira dosyası bu. O
zaman da açıklama yaptık, o zaman da bu başta söylediklerimi söyledikten sonra
“Cumhuriyet Halk Partisinin yalan ve iftiradan medet uman bir yaklaşım içine
girerek şahsıma ve AK PARTİ Hükûmetine karşı bu derece sakil bir karalama
kampanyasına başvurması Türk siyaseti
açısından büyük bir talihsizliktir. Halkımızı ilgilendiren ülke meseleleriyle
ilgili ciddi bir söylem geliştiremeyen CHP Genel Başkanının parti içi
rahatsızlıkları geri plana düşürmek için sarıldığı bu yöntem siyasetimiz
açısından ciddi bir seviye kaybıdır. CHP Genel Başkanının kendisini hafiye gibi
konumlandırmasının ucuz ve düşük düzeyli bir durum olması CHP yönetiminin
takdirinde olan bir konudur…” Bu o zaman yaptığım yazılı açıklama, yeni değil
yani onun için tekrar okuyorum. “Ancak Sayın Kılıçdaroğlu’nun
söyleminin hukuk devleti anlayışı açısından doğurduğu sakıncalar ve tehlikeler
tüm kamuoyu açısından göz ardı edilemeyecek bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Öncelikle şu hususları vurgulamak durumundayım: Devam etmekte olan bir
soruşturmayla ilgili yorum ve değerlendirmede bulunmak suçtur. Masum insanları
suçlu ilan etmek, onur ve haysiyetleriyle oynamak hem suçtur hem ahlak
yoksunluğudur. Kendi onuruna düşkün olmayanlar başkalarının onuruyla da kolay
oynarlar.” Aynı şeyi yine söylüyorum. “Gizli olan soruşturma dosyasından
bilgiler aktarmak, sızdırılan dosya bilgilerini henüz doğruluğu bilinmeden ve
avukatları dahi olmadan kamuoyuyla paylaşmak hukuk ihlalidir. Bu hassasiyetleri
gözetmek hukuka saygısı olan ve vicdan taşıyan herkesin görevidir.” Bundan
sonra da Sayın Kılıçdaroğlu’yla ilgili dava açtım ve
o davam sürüyor.
Değerli
arkadaşlar, şimdi benim aslında burada söylenen hususlarla ilgili yine
söyleyeceğim bunlar. Yani ben o ayrıntılara hiç girmiyorum, sağ olsun, Zeyid Kardeşim zaten bazılarını ifade etti. Ama ben şunu
diyorum: Yine aynı şeyler, bir tane artı yok, orada söylenenler bu defa gensoru
olarak Meclise getiriliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii burası Türkiye Büyük Millet Meclisi,
konuşulanları dinlediniz. Son olarak, bizim terbiyemize sığmıyor diye, burada
işte söylenen o kelimeleri ben ağzıma almak istemiyorum ama burası ciddi
konuların, düşünce, fikir ve bilgi ortamında değerlendirilmesi gereken bir yer.
Kimse kimsenin onuruyla, haysiyetiyle burada savcı gibi, hâkim gibi oynayamaz.
Mecliste hiçbir oturum, hiçbir gensoru görüşmesi, insanların, burada olan veya
olmayan insanların böyle ucuz şekilde onurlarıyla oynama yeri değildir. Bu
dosya dava dosyasıdır ve bu yargıdadır ve bize bir tezkere falan da gelmiş
değildir.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan, on binlerce gurbetçiye, yazık değil mi bu
insanlara, bunlar ne şartlarda paralarını kazanıyorlar!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Onun yanında, tabii, gensorunun usulüyle
ilgili arkadaşlarım söylediler. Ben, bunu, buna muhatap olan kişi olarak
söylemeden geçemem yani şunu hepimiz biliyoruz: Doğrudur, gensoru bu
Parlamentonun en etkili enstrümanıdır denetleme olarak, yürütmeyi denetleme
olarak, buna hepimiz katılırız ama burada bir somut belge olacak. Gensoru çok
önemlidir, gensoru bir yazılı soru önergesi değildir arkadaşlar. Gensoru çok
ciddi zamanlarda ele alınabilecek bir konudur ve böyle, hiçbirinin somutluğu
olmayan, tamamen iftira… Bakın, burada söylüyorum, kelimeyi bilerek
konuşuyorum: Tamamı yalan ve iftira olan buradaki iddialarla gensoru olamaz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar,
onun için somutuna girmiyorum, vay bilmem on beş yıl önce falancayla falanca
şirket kurmuş, bilmem ne… Ayıp bir şey, ayıp bu Parlamentoda!
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) – Yalan mı, yalan mı?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, burada, bu
önergeyle, buna benzer önergelerle haksızlık yapıyorsunuz. Bu haksızlıktır, ben
bunu söylüyorum ve diğer taraftan…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Efendim, iddialarla ilgili ne söyleyeceksiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Diğer taraftan, bakın, arkadaşlarım
söyledi, bu da Anayasa, bu Anayasa’da Parlamentoyla ilgili tahsis edilmiş bir
madde vardır, biraz önce Zeyid söyledi.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O Anayasa’da savcılarla ilgili madde de var, niye görevden
aldınız?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – 138’inci maddenin üçüncü paragrafı,
okuyorum: “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir
beyanda bulunulamaz.” Bu, Anayasa’nın 138’in üçüdür.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – “Savcılar da görevden alınamaz.” diyor, niye aldınız?
BAŞKAN
– Şimdi, değerli arkadaşlar, bu gensoru…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O Anayasa ne diyor? “Savcılar da görevden alınamaz.” diyor,
niye aldınız?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Dinle kardeşim!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bilmiyorsun Sağlık Bakanı, o Anayasa diyor, “Savcılar da
görevden alınamaz.” diyor.
BAŞKAN
– Sayın Tanal, lütfen ama…
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Dinlemeyi öğren!
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bilmiyorsun Sağlık
Bakanı, bilmiyorsun işte...
BAŞKAN
– Sayın Tanal…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – CHP tarafından bu gensorunun verilmemesi
gerekiyor, Meclis Başkanlığının da bu gensoruyu kabul etmemesi gerekiyor. Ben
bunu burada ifade ediyorum. Yani, bunun gündeme alınması Anayasa’ya aykırıdır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – O Anayasa’yı da oku, o Anayasa’ya göre savcıyı da görevden
alamazsın, niye aldınız?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yoksa, eğer iddianız varsa yürüyen bir dava
vardır, savcılığa verirsiniz. O kırmızı dosyanızı savcılığa gönderdiniz,
savcılık zaten onun gereğini yapacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, tabii, burada, konuşmacılar Sayın Başbakanımızın,
AK PARTİ’nin ismini anıyorlar, işte, bunların
yolsuzluk olaylarıyla ilgisine falan değiniyorlar.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Gelin, şu anda Mecliste herkesin servet kaynağını
açıklayalım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şimdi, vicdanı olan herkes şunu görür…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Bu Mecliste herkesin servet kaynağını açıklayalım.
BAŞKAN
– Sayın Tanal, lütfen ama…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Efendim, şeffaf bir devlette herkesin servet kaynağı açık
olur.
BAŞKAN
– Sözcüleriniz konuştular yani bu Mecliste ne yapalım, konuşturmayalım mı? Hem
iddialarda bulundunuz, konuşturmayalım mı Sayın Bakanı? Lütfen ama…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, şeffaf bir ülkede herkesin servetinin
kaynağı şeffaf olmalı.
BAŞKAN
– Bir usulü var, bir adabı var Meclisin de yani, lütfen…
Buyurun
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakın, biz, AK PARTİ’liler olarak vatandaşımıza
hizmet verirken vatandaşımıza ve Allah’a hesap vereceğimizin bilincindeyiz;
biz, o hesabı vereceğimizi her gün hesap ederiz, bundan herkes emin olsun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Belki işlerimizde çok iyi yapamadığımız olur ama
bize, Allah’ın izniyle, 1 kuruşun hesabını kimse soramaz ve bizim hayatlarımız
çok açıktır, hayatlarımız çok şeffaftır, berraktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Bakan, bunun adı dini siyasete alet etmektir, bu
kavramı yolsuzlukla kullanmayın lütfen.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) –Öyle, AK PARTİ’nin
ismini yolsuzlukla vesaire bir araya getirmeyi başaramayacaksınız, Allah’ın
izniyle kimse bunu başaramayacak.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Zaten siz yapıyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – AK PARTİ bir hizmet partisidir, ülkesi için
dertli insanların partisidir.
ATİLLA
KART (Konya) – İddialara cevap vermiyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben o iddialarla ilgili baştaki, daha önce
grup konuşmanızda ne cevabı verdiysem burada da onu veriyorum, o kadar, ondan
sonrasını vermiyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Ama başka iddialar ileri sürüyoruz, belgeler ileri sürüyoruz,
onlara cevap vermek zorundasınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Evet, şimdi, tabii, bütün mesele…
ATİLLA
KART (Konya) – Arkadaşlarınız “Sayın Bakan cevap verecek.” dedi, sözcüleriniz
“Bakan cevap verecek.” dedi.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Mahmut Tanal’a laf söyleyeceğinize eşkıyaya laf söyleyin
siz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sana yakışıyor mu?
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …tabii, bütün mesele…
VELİ
AĞBABA (Malatya) – Sana yakışıyor mu eşkıyaya laf söylememek?
BAŞKAN
– Sayın Ağbaba, dün burada söz verdiniz, lütfen… Dün
kürsüde söz verdiniz, lütfen…
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …vizyonsuz bir ana muhalefet partisi var,
bütün mesele bu.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Vicdansız olacağıma vizyonsuz olayım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Düşünce teklif edecek perspektifi olmayan
bir ana muhalefet partisi. Umudunu negatif siyasete bağlamış bir ana muhalefet
partisi. Oysa negatif siyasetle iktidar olan dünyada bir tane bile parti
yoktur.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Efendim, iddiaları yanıtlayın, iddiaları.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Her gün olup biten her şeyi eleştiren,
hiçbir vizyon ortaya koymayan, hiçbir teklif ortaya koymayan, böyle ucuz
hafiyelik dosyaları, altı boş dosyalar… Sayın Genel Başkanın bugüne kadar
ortaya çıkardığı dosyaların hepsinin altı boş çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Dengir Mir Fırat nerede? Dengir Mir Fırat nerede?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bunlarla iktidar olunmuyor arkadaşlar.
Vatandaş gelecek için vizyon istiyor, vatandaş gelecek için umut istiyor,
politika istiyor, strateji istiyor, onlarla iktidar olunuyor.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, siz iddiaları yanıtlayın, iddialara cevap
verin.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Yani öyle negatif, onun bunun eksiğini
arayarak, umudunu iktidarın, bakanların eksiğini bulayım da onlarla her gün
vakit geçireyim diyerek iktidar olunmuyor. Bir şey üreteceksin, bir şey; umut
vereceksin vatandaşa, umut.
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) – İddialara cevap ver.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Dürüst olacaksın, dürüst. Dürüstlük önemli değil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) –Dürüstlüğün ölçüsü, vatandaş…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hah, aklına yeni geldi, aklına yeni geldi.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …onu vicdanıyla, bilgisiyle, sezgisiyle çok
iyi ölçer.
Bakın,
size bir örnek vereyim. Şu günlerde kamuoyu yoklamaları var.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, iddialara cevap verin. İddialara yanıtınızı
dinlemeye geldik.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Bizim yaptırdığımız veya başka kuruluşların
yaptığı beş tane araştırma var, beş tane.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – İktidara gelmeniz için herkesi kumpasa getirdiniz.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Araştırma şirketlerinin sahibi sensin!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hepsinde de CHP’nin oyu düşüyor, hepsinde
AK PARTİ’nin oyu yükseliyor. Niye acaba?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, bu reklamlara giriyor, Sayın Başkan, reklamlara
giriyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ana muhalefet olup da, bakın…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Kendi araştırma şirketinin reklamını yapıyor yahu!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …muhalefette olup da oyunu düşürmek sadece
Türkiye’ye mahsustur, sadece… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Ticari reklam yeri değil burası.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
Dünyanın hiçbir yerinde yoktur bu.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Burası ticari reklam yeri değil.
BAŞKAN
– İsim vermedi, isim vermedi. Biliyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, reklamlara giriyor bu. Şirket reklamı yapıyor.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – O şirketlerin gizli ortağı olabilir misiniz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) –Böyle iftira dosyalarıyla falan, ucuz
hafiyelikle falan iktidar olunmuyor, vatandaş da oy vermiyor.
MEHMET
ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Ayıp! Ayıp! Hiç yakışıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Ama bizim tesellimiz şu: Milletimiz bunun
hepsini iyi biliyor, kimin dürüst olduğunu, kimin olmadığını, kimin neyi
istismar ettiğini, kimin hizmet ettiğini, kimin etmediğini, kimin laf
ürettiğini milletimiz biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, lütfen iddialara cevap verin. Bu kadar kişi
bunu bekliyor, hepimiz bunu bekliyoruz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben,
tabii, şunu da burada ifade etmek istiyorum…
FATMA
NUR SERTER (İstanbul) – Er geç cevap vereceksiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hamdolsun…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan, bu işin bir de sorgu meleklerinin sorduğu kısmı
var. Bence, siz orayı düşünün bir de.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Hamdolsun, AK PARTİ olarak, AK PARTİ
kimliği altında olmaktan büyük bir gurur ve onur duyuyorum, Allah’ın bize
verdiği en büyük nimetlerden birisi olarak görüyorum ve burada olmayı bir
ayrıcalık olarak görüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – İddialara cevap verin. Bakın, herkes bekliyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu, kutlu bir harekettir ve Türkiye’yi
değiştiren bir harekettir. Türkiye’yi değiştiriyoruz biz.
Bugün…
Onlar, muhalefet bilmiyor mu Türkiye'nin değiştiğini? O yollardan onlar
gitmiyorlar mı? O imkânları onlar görmüyorlar mı? Türkiye'nin ne kadar
geliştiğini bilmiyorlar mı? Ama her gün buraya böyle iftiralarla, yalanlarla
geliyorlar.
Değerli
arkadaşlar, önemli olan milletin bilmesi. Bizim alnımız ak, başımız dik,
gizleyecek hiçbir şeyimiz yok.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Milleti kandırıyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) - Hepinizi saygılarla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Sağ
olun.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna hakaret etti Sayın Bakan
“Vizyonsuz CHP.” dedi “Ahlak yoksunu.” dedi, buna benzer pek çok söz söyledi.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
Üç
dakika süre veriyorum. (CHP sıralarında alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
7.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce,
siyasetçinin şöyle bir hakkı yok: “Biz hesabı Allah’a veririz.” Yok böyle bir
şey. Allah’a herkes hesap verecek.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Millete, millete!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Herkes Allah’a hesap verecek. Siyasetçi, mahkemeye de hesap
verecek, Parlamentoya da hesap verecek. Gelecek burada masal anlatmayacak Sayın
Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sizin anlattığınızın hepsi masal.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sen geldin buraya yirmi dakika masal anlattın. Hiçbir iddiaya
yanıt vermedin.
Şimdi
bakın, size şunu söyleyeyim: Deniz Feneri’nin Almanya ayağı ne oldu? Türkiye
ayağı ne oldu? Benim bazı arkadaşlarımın dediği gibi, ben Sayın Arınç’a kefil olamayacağım, kimse kusura bakmasın. Çalmamak
marifettir de çaldırmamak da marifettir. (CHP sıralarından alkışlar) Çalmama
kısmını bilmem ama çaldırmama kısmında eksik olduğunu biliyorum.
Şimdi
bakın, Sayın Zeyid Aslan, Amerikan basının bir masum
Iraklıyı katil gibi gösterdiğini söylediniz.
SIRRI
SAKIK (Muş) – O Iraklı da Kürt’tü biliyor musunuz?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Sayın milletvekilleri, 1,5 milyon Iraklı öldürüldü, kadınlara
tecavüz edildi Irak’ta camiler bombalandı. Siz bunları duydunuz mu?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yoo, kulaklar duymaz!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Peki, siz bunları duymadınız mı?
Peki,
sizin Genel Başkanınız Sayın Recep Tayyip Erdoğan…
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Milletin Başbakanı, bilmiyor musunuz Muharrem
Bey?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - “Amerikan askerleri
için dua ediyorum.” dedi mi? (CHP sıralarından “Dedi” sesleri) Dedi. Türk
askerinin başına çuval geçireni Ankara’da karşıladı, ağırladı, sohbet etti mi?
(CHP sıralarından “Etti” sesleri) Etti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Geç
onları, geç onları!
Şimdi,
bak, bir şey söyleyeceğim: Türkiye’deki pazarlık, Amerika ile yaptığınız
pazarlık şudur…
AHMET
YENİ (Samsun) – Gensoru tutmayınca…
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Size dediler ki: “Bir: Libya’yı yok edeceğiz. Irak’ı yok
edeceğiz. İran’ı yok edeceğiz. Suriye’yi yok edeceğiz. Türkiye olarak, AKP
olarak sen de bize yardımcı olacaksın.” “Başüstüne”
dediniz, başüstüne.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Oralarda demokrasi yeşerdi, demokrasi.
Diktatörler çöktü orada. Rahatsız mı oldunuz?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - “Peki” dediniz,
“Karşılığında ne alacağız? Karşılığında ne alacağız?”
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Rahatsız mı oldunuz diktatörlerin çökmesinden?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Amerika da size dedi ki: “Siz de bunun karşılığında
cumhuriyeti yıkacaksınız. Türk ordusunu yıkacaksınız, üniversiteyi
yıkacaksınız, laikliği yıkacaksınız.” (CHP sıralarından alkışlar. AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Yaptığınız pazarlık budur.
İHSAN
ŞENER (Ordu) – Ne alakası var?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bu pazarlığı yaptınız siz. Bu pazarlığı yaptınız.
Buraya
gelip, zekât parasının, fitre parasının, yetimin parasının, fakirin fukaranın
parasının nasıl çalındığının peşindeyiz biz. Biz bunun derdindeyiz. Kimseye
iftira atmıyoruz biz, her şey belgeli. Hasan Ören’in belgeleri, Sayın Ören’in
belgeleri, Sayın Gök’ün belgeleri belge değil mi? Var mı içinizde hukuk kökenli
bir babayiğit, bir babayiğit, bir moderatörün
karşısında, Levent Gök’le ve Hasan Ören’le bir televizyon programında bunları
tartışabilecek bir babayiğit var mı?
CELAL
DİNÇER (İstanbul) – Nerede o yürek!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Ama Zeyid Aslan’a da şaşırmadım,
Sivas davasının da avukatıymış…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) - …Deniz Fenerinin de
geldi, avukatlığını yaptı, şaşırmadım doğrusu.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
GÜLAY
DALYAN (İstanbul) – Herkes karşıdakini kendisi gibi görür.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hanımefendilere cevap vermiyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan…
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– İsterseniz, sayın milletvekilleri, herkesi ön tarafa alalım. Lütfen bir
oturun…
Sayın
Vural’ın söz talebi var, bir dinleyelim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, ben sonra… Bu sataşmalarla ilgili süreci bitirin,
sadece, oylamadan önce bir arzım var.
BAŞKAN
– Sayın Aslan, buyurun.
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Efendim sataşma…
BAŞKAN
- Ne dedi de sataştı? (Gürültüler)
Bir
saniye sayın milletvekilleri... Sayın Aslan’dan sormam lazım. Ne dedi?
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Benim sözlerimin üzerinden yorum yaptı, İsmimi verdi, ayrıca
Sivas ve Deniz Feneriyle ilgili avukatlık yaptığımı söyledi.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
8.- Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ZEYİD
ASLAN (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum.
Ben
aslında sözlerimin bu kadar dokunacağını tahmin etmemiştim ama bayağı dokunmuş
anladığım kadarıyla. Sözlere cevap vermeyeceğim. Evet, Sivas davasının
avukatlığını yaptım, Deniz Fenerinin kuruluş tüzüğünü ben hazırladım. [CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)] Yani bu konuda, merak ediyorsanız,
zaten kayıtlarda var.
Ama ben, demin süre yetmediği için
söyleyemediğim bir cümleyi söyleyeceğim, bir fıkra daha anlatacağım daha
doğrusu: Şimdi, geçtiğimiz dönemlerde burada milletvekilliği yapan arkadaşlarımız
hatırlarlar. Sayın Genel Başkanımız, buradaki bir konuşmasında, o dönem
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanına hitaben “Sayın Genel Başkan,
kılavuzunuzu değiştirin. Sizin kılavuzlarınız sizi yanlış yönlendiriyor.”
demişti. Şimdi, bir hikâye var, Bekri Mustafa, birçoğunuz bilirsiniz…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Zaten hep hikâye anlatıyorsunuz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) – Öyle zaten, öyle.
Adamın
biri ölmüş, öbür dünyaya gitmiş. Tabii, oradakiler meraklı, öbür dünyada ne
var. Demişler: “Dünyada ne var, ne yok?”
KEMALETTİN
YILMAZ (Afyonkarahisar) – İşte, “AKP iktidara geldi” diyecek değil mi?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Demiş ki: “Vallahi, Bekri Mustafa bizim mahalleye imam oldu,
gerisini sen düşün.” Yahu, o dönemde Sayın Genel Başkanımızın “kılavuz” dediği,
“Kılavuzunuzu değiştir.” dediği Kılıçdaroğlu CHP’ye
Genel Başkan olmuş, ben daha ne söyleyeyim ya?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yani bir şey açıklamama gerek yok.
BAŞKAN
– Sormadım zaten Sayın İnce, “Buyurun.” dedim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bence sormayın yani son cümleden sonra.
BAŞKAN
– E, “Buyurun.” dedim, ben de sormadım.
Sayın
İnce, lütfen… Hikâye anlatmayacaksınız değil mi?
CELAL
DİNÇER (İstanbul) – Bravo Başkan, tebrik ediyorum. Hikâye olduğunu siz de
tespit ettiniz.
BAŞKAN
- Buyurun.
9.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.
Evet,
bakın, ben hep eleştiri sınırları içinde kalmak isterim, belgeyle konuşmak
isterim, bilgiyle konuşmak isterim. Yani “Kılıçdaroğlu
CHP’ye Genel Başkan olmuş, daha ne diyeyim?” gibi böyle aşağılayıcı cümlelerle
siyaset yapılmaz ama o tarzdan istiyorsanız âlâsını yapmasını bilirim, elimden
de gelir.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Bu gidişle sen de olacaksın.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yani kusara bakmayın, kusura bakmayın
şimdi. Tayyip Erdoğan’dan dünya lideri olmuş da yani… Ne dünya lideri ama bak,
ne dünya lideri! İran’a gitti… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın,
anlatayım, anlatayım.
İran’a
gitti, İran’da Ahmedinejad iki gün bekletti. (AK
PARTİ sıralarından “Yalan, yalan.” sesleri) Türkmenistan heyetiyle görüştü,
Tayyip Erdoğan’la görüşmedi.
AHMET
YENİ (Samsun) – Kıskanmayın!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Dünya lideri mi? Lideri. Şimdi, bakın, en samimi arkadaşı
Berlusconi’ydi, evden dışarı çıkamıyor Berlusconi, yakında bizim dünya lideri
de çıkamayacak. Yani bir insan çıkacak…
Bakın,
genel başkanlara böyle konuşmak istemem ama Zeyid Bey
konuştuğu için böyle konuşuyorum. O zaman size şunu söyleyeyim, röportajdan
okuyorum, Sayın Başbakan açıklıyor, diyor ki: “Ben kitap okumam, kitap özeti
okurum.” Kitap okumayan birinden Türkiye’ye Başbakan oluyor da, bunu
eleştirmiyorsun da bizim Genel Başkanımıza mı laf söylüyorsun? (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın,
ben size şunu söyleyeyim, bu kürsüden bunu ikinciye söylüyorum, bunu ikinciye
söylüyorum: O zaman yüreğiniz varsa… Bakın, önceden şöyle diyordunuz,
dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda şöyle diyordunuz: “Yargı taraflı,
yargı bize karşı kinli, hırslı; onun için dokunulmazlıkları kaldırmıyoruz.”
Şimdi, bakın, sayın grup başkan vekilleri, ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun
vekiliyim, siz de Sayın Erdoğan’ın vekilisiniz. Ben Sayın Kılıçdaroğlu
adına size söz veriyorum, getirin imzalayayım. Yarın Sayın Kılıçdaroğlu’nun
dokunulmazlık dosyasını getirin, el birliğiyle kaldıralım. Peki, ama bunun
karşılığında siz de Sayın Başbakanın dokunulmazlık dosyasını getirin, hep
beraber ikisinin dokunulmazlığını yarın kaldıralım. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler) Var mı böyle yüreğiniz? Bakın, yargıyı arka
bahçeniz yapmanıza rağmen, yine de bu ülkede namuslu, vicdanlı yargıçlar vardır
diye, haydi gelin sadece iki kişinin dokunulmazlığını kaldıralım, gitsinler
yargının önüne hesap versinler.
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) – Millet kaldırıyor, millet!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Atmaya geldi mi mangalda kül bırakmıyorsunuz, icraata geldi mi
hiçbir şey yapmıyorsunuz.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Bakan konuşmasında…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kart, sormuyorum.
ATİLLA
KART (Konya) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN
– Yalnız, hikâye anlatmamak şartıyla, buyurun.
10.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ATİLLA
KART (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Bakan, tabii, gerçekten duygusal ve heyecan dolu bir konuşma yaptı, son derece
hamaset dolu açıklamalar yaptı, soyut açıklamalar yaptı. İktidar grubuna mensup
olmaktan dolayı memnuniyetini ve gururunu ifade etti. Bunlara bir diyeceğimiz
yok. Mensubiyetini, hangi partiye mensup olduğunu, bunları tartışmıyoruz,
konumuz bu değil Sayın Bakan. “Muhalefet sözcüleri yalan ve iftirada
bulundular.” dediniz. Biz de yine demagoji ve hamaset tuzağına düşmeden, biraz
evvel dile getirdiğimiz delilleri bir kez daha dile getiriyoruz. Diyoruz ki:
“Sayın Bakan, sizin sorumluluğunuzda, İçişleri Bakanı olduğunuz dönemde,
Dernekler Dairesi Başkanlığının hazırlamış olduğu 25/3/2009 tarihli otuz dört
sayfalık raporun gereğini neden yapmadınız?” Bundan daha açık bir soru olur mu? Bu sorunun cevabını neden
vermiyorsunuz?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Gereğini yaptık.
ATİLLA
KART (Devamla) – Yapmadınız, yapmadınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Hepsini yaptık.
ATİLLA
KART (Devamla) – Yapmadığınız gibi, ne yapıyorsunuz? Böyle bir raporun
olmadığına dair Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilciliğine 21/12/2009 tarihli
cevabınızda “Böyle bir rapor yoktur.” diyorsunuz. Bu, yalan beyanda bulunmak
değil midir? “Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanına yalan beyanda bulunmak
yakışır mı?” diyoruz. Sorumuz bu kadar açık. Bunun bir cevabının olması
gerekmez mi değerli arkadaşlarım. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı neden
yalan söylemek ihtiyacını duyar; hem de bir kez değil, birkaç kez neden yalan
söylemek ihtiyacını duyar?
Ne
yapıyorsunuz? Önergemize verdiğiniz 26/2/2010 tarihli cevapta diyorsunuz ki:
“Deniz Feneriyle ilgili olarak 2007 ve 2009 yıllarında düzenlenmiş olan
raporlarda kamu yararına çalışan dernek statüsünün verilmesinde aranan
şartların kaybolduğuna dair bir belge yoktur.”
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Doğru, doğru.
ATİLLA
KART (Devamla) - Hayır, otuz dört sayfalık rapor dönüp dönüp
bunu vurguluyor. Gene yalan beyanda bulunuyorsunuz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) – Sizin söylediğiniz yalan.
ATİLLA
KART (Devamla) - Yetmiyor, Sermaye Piyasası Kurulunun düzenlediği 1 Mart
tarihli rapor var, o raporun da gereğini yapmıyorsunuz. O raporda da Zekeriya
Karamanların, Zahid Akmanların yine suçlandırıldıklarını görüyoruz, bir ila üç yıl arasında
cezalandırılmalarına dair rapor var, o raporun da gereğini yapmıyorsunuz.
Bunlar somut delil değil de nedir Sayın Bakan? Bunun yalanla, iftirayla ne
ilgisi var? Siz bu cevapları vermediğiniz takdirde yine bu suçlamaların, bu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) …iddiaların ağırlığı altında kalmaya mahkûmsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ören.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Bakanım, “Getirdiğiniz iddiaların tümü yalan ve
yanlıştır.” dedi. Ben de iddia getiren bir milletvekiliyim. Bana, Sayın Bakan,
yalan iddia getirdiğimi söylüyor. Lütfen, söz istiyorum, iki dakika.
BAŞKAN
– Peki, Sayın Ören, şimdi Sayın Kart’ın kaç defa bu kelimeyi kullandığını
biliyor muyuz?
HASAN
ÖREN (Manisa) – Ben kendimden sorumluyum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Biliyorum da…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Bana söylenen…
BAŞKAN
– Artık, yalan veya buna benzer kelimelerin burada sataşma konusu olduğunu
zannetmiyorum çünkü çok sıradanlaştı ve olağanlaştı.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Ben kendimden sorumluyum. Lütfen…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ören, buyurun. Buyurun efendim, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
11.- Manisa Milletvekili Hasan Ören’in,
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkede pankart
açtığından dolayı on sekiz ay içeride yatan öğrenciler oldu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu ülkede baklava çaldıklarından dolayı onlarca yıl
ceza yiyen çocuklar oldu.
Şimdi,
benim iddiamı söylüyorum. Sayın Bakanım, Spor Bakanı diyor ki: “Evet, ben,
Turgutlu Belediyesine arabayı sattım, etik davranmadım.”
İSRAFİL
KIŞLA (Artvin) – “Sattım.” demedi.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Spor Bakanı diyor ki: “42
bin liralık arabayı 49 bin liraya sattım.” E peki, nasıl bir delil
istiyorsunuz siz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Öyle bir beyanı olmadı Sayın Ören, öyle bir beyanı olmadı.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Size nasıl bir delil sunalım biz?
MEHMET
ALTAY (Uşak) – Tutanaktan oku.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Buyurun, burada arkadaşlar, tutanaklar burada.
Sayın
Bakan bir daha çıksın.
MEHMET
ALTAY (Uşak) – Hangi belediye?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Turgutlu Belediyesine…
BAŞKAN
– Sayın Ören, Sayın Bakanın konusu kapandı.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Arkadaşlar, söylediği kurumun yüzde 100’ü belediyeye ait.
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen… Sayın Atalay’la ilgili konuşur musunuz lütfen.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Söylediği kurumun yüzde 100’ü belediyeye ait olan bir yerden
bahsediyoruz. Kendinizi mi kandırıyorsunuz? TURKAP denilen şirket, Turgutlu
Belediyesinin yüzde 100 hissesi olan bir yan kuruluşudur, tıpkı İzmir’deki
İZULAŞ gibi, tıpkı İzmir’deki ESHOT gibi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Götürün savcılığa verin.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Orada müfettişleriniz gidip karargâh kuruyorlar da Sayın
Bakanın alışveriş ettiği belediyeye 2 müfettiş gönderemiyor musunuz?
Sayın
Bakan, burada -49 bin liraya- bu ikinci el arabayı, 40 bin liralık arabayı 49’a
sattığını söylemedi mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın Ören, bunları söylediniz zaten, lütfen ama…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Daha nasıl delili olacak Sayın Bakanım?
BAŞKAN
– E bunları söylediniz Sayın Ören.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Nasıl bir delil istiyorsunuz? Bir dahaki sefere öyle gelelim.
Yani nasıl bir delil istediğini Sayın Bakan bize yazılı bildirsin, biz ona göre
davranalım.
Çekin
fotokopisi burada, noter burada. Satışta zaten Sayın Bakanımızın da bir itirazı
yok. Doğru mudur Bakanım? Siz, Turgutlu… Ha, derseniz ki bu olaylar çok küçük
olaylar, bunlar…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Çarpıtıyorsun!
HASAN
ÖREN (Devamla) – Çarpıtmıyorum.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Milletin gözünün içine baka baka çarpıtıyorsun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Çarpıtıyorsun!
HASAN
ÖREN (Devamla) – Buyurun, gelin buraya.
BAŞKAN
– Sayın Ören, bu konu tartışıldı. Lütfen…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Eğer siz, Turgutlu Belediyesine yani TURKAP’a
yani yüzde 100 Turgutlu Belediyesine ait olan yan kuruluşa arabanızı sattınız
mı? Sattınız. 49 bin lirayı da aldınız mı? Aldınız.
BAŞKAN
– E, Sayın Ören, yeniden mi tartışacağız bu konuyu?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Belediye mi?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Belediye…
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) – Belediye mi?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Belediye. Eğer belediye olmadığını ispat edersen senden özür
dileyeceğim. Siz ne yapacaksınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Nasıl
başka bir delil olacak, nasıl bir belge istiyorsunuz Başkanım?
Sayın
Bakan, bize nasıl bir belge istediğinizi anlatın, biz size öyle bir belge
getirelim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Canikli, buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın İnce yaptığı konuşmada,
bizim cumhuriyeti yıkacağımız gibi…
BAŞKAN
– Sayın Canikli, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
12.- Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
ben burada AK PARTİ Sayın Genel Başkanıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nu
karşılaştırmayacağım çünkü böyle bir karşılaştırma Sayın Başbakanımıza hakaret
olur, böyle bir karşılaştırma yapmayacağım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Yapmayın! Biz de çıkar aynı şeyi söylersek…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Yani karşılaştırmaya teşebbüs bile etmeyeceğim değerli
arkadaşlar çünkü bu teşebbüs de Sayın Başbakanımıza hakaret olur.
BİNNAZ
TOPRAK (İstanbul) – Size yakışmıyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başbakanımızın dünya lideri olup olmadığına elbette
Cumhuriyet Halk Partisi karar vermeyecek.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Allah, Allah!
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Liderleri karıştırmayın bu işe.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başbakanımızın dünya lideri olup olmadığını görmek
istiyorsanız bunu Libya’nın halkına soracaksınız, bunu Bosna Hersek’in halkına
soracaksınız, Makedonya’nın halkına soracaksınız… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sizin Başbakan insan değil mi, eleştirilemez mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – …bütün Arap dünyasının halkına soracaksınız, bütün mazlum
milletlerin halkına soracaksınız. Sayın Başbakanımızın dünya lideri olup
olmadığını bu halklara soracaksınız, bu insanlara soracaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – O zaman Irak halkına, o zaman Suriye halkına, o zaman İran
halkına sorun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Evet, Suriye halkına da soracaksınız, Suriye halkına da…
AYKUT
ERDOĞDU (Devamla) – İsrail halkı mazlum değildir.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başbakanımızın dünya lideri olup olmadığını Suriye
halkına soracaksınız. Bizim dostumuz Suriye halkı ama sizin dostunuz Esed olabilir. Siz de gidin Esed’e
sorun, Hafız Esed’e sorun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Sizin dostunuz da o, ona gidiyorsunuz
zaten. Onunla tanışıyorsunuz, onunla istişare ediyorsunuz.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Bir devlet başkanıyla Bodrum’da kim tatil yaptı ya?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yaklaşık bir yıl önce, Sayın
Başbakanımızın Tunus, Libya ve Mısır gezisine ben de katılmıştım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Allah günahlarınızı affetsin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Libya’da Sayın Başbakanımızın ziyaretini duyan herkes,
bütün Libyalılar, çoluk çocuk, kadın, genç, ihtiyar, yaşlı, herkes, on
binlercesi sokağa döküldü. (CHP sıralarından gürültüler) Bakın, bir ilde,
Bingazi’de aynı anda üç yerde, üç meydanda Sayın Başbakanımızı karşılamak için
miting alanları organize edildi. Kim etti bunları biliyor musunuz? Libya halkı
etti.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Amerika orada insanları öldürüyor, buna destek vermeyin.
Amerika’ya, İsrail’e destek vermeyin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ama Sayın Başbakanımızın sadece bir alana katılma imkânı
vardı. Biz Libya’dan ayrılana kadar diğer iki meydanda bekleyen insanlar sonuna
kadar bekledi, gece saat 03.00’e kadar beklediler değerli arkadaşlar. Bir de
Sayın Kılıçdaroğlu gitsin bakalım. Bir de Sayın Kılıçdaroğlu gitsin oralara.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) – Ayıp ya!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, yeter.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Nitekim gitti… Sarkozy’le, Cameron gitti. On beş kişi bulamadılar hitap edecek de
parayla toplamaya çalıştılar.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Hakkâri’ye gitti Kılıçdaroğlu.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Onun için diyorum ki, konuşmamın başında söylediğimi tekrar
ediyorum: Sayın Başbakanımızı Sayın Kılıçdaroğlu’yla
karşılaştırmak en azından, en hafif…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) – Kılıçdaroğlu’nun adını ağzına
alma!
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Kılıçdaroğlu asla Iraklıları
katletmez, Suriyelileri katletmez.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın İnce, son talepler. Buyurun siz ve sonra Sayın Vural’a söz verip
kapatıyorum.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Sayın Canikli…
OKTAY
VURAL (İzmir) – “Buyurun.” dedi.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – “Buyurun.” dediniz mi? Açıklama yapacağım.
BAŞKAN
– Sormuyorum artık Sayın İnce.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, lütfen bu konuyu bitirin.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Önergelerimizi geri çekiyoruz konuşmayalım diye…
BAŞKAN
- Buyurun.
13.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Canikli, söyleyecek sözünüz olmadığı zaman “İkisini kıyaslamak ayıp olur.”
falan… Bütün fâniler birbiriyle kıyaslanır. Genel başkanlar genel başkanlarla,
grup başkan vekilleri grup başkan vekilleriyle, milletvekilleri
milletvekilleriyle karşılaştırılır. Bunda yanlış, ayıp bir şey yok.
Şimdi,
bakın, bir şey söyleyeceğim. Diyorsunuz ki: “Libya halkına git, sor Tayyip
Erdoğan’ı.” Ben size şunu söyleyeceğim. Sayın Erdoğan, Sayın Başbakan
Kaddafi’nin elinden ödül aldı mı? (CHP sıralarından “Aldı.” sesleri) Bakın, 3
tane ödül sayayım şimdi: Bir, İnsan Hakları Ödülü aldı Kaddafi’den. Peki,
Yahudi Cesaret Ödülü aldı mı? (CHP sıralarından “Aldı.” sesleri) Peki, Suudi
Arabistan’dan İslam’a Hizmet Ödülü aldı mı? (CHP sıralarından “Aldı.” sesleri)
Arabistan’dan İslam’a Hizmet, İsrail’den Yahudi Cesaret…
AHMET
YENİ (Samsun) – İsrail’den değil, Yahudi’den…
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Yahudi’den… Güzel! Güzel! (Gülüşmeler)
Peki,
Kaddafi’den? Kaddafi’den İnsan Hakları Ödülü aldı.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Dünya lideri…
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bak, şimdi. Sonra, gün geldi, Kaddafi’yi sattı bizim dünya
lideri, sattı.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kaddafi halkını öldürdü.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - İlk açıklaması şöyle oldu, dedi ki: “Ne işi var? Ne işi var
NATO’nun Libya’da?” dedi. Bunu dedi mi? Dedi. (CHP sıralarından “Dedi.”
sesleri) Aradan birkaç gün geçtikten sonra bizim askerlerimiz, bizim
uçaklarımız, gemilerimiz Libya’yı bombaladı mı? (CHP sıralarından “Bombaladı.”
sesleri) Libya’da Müslümanlar öldü mü? (CHP sıralarından “Öldü.” sesleri) Türk
askerlerini oraya gönderdiniz mi siz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Gönderdiler…
ERKAN
AKÇAY (Manisa) - Bir çanta da para götürdü.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Başbakan olarak NATO’ya asker gönderdiniz mi?
Bak,
şimdi… Şimdi, bir başkası. Siz, bugün, hani geçmişte Esad’dı da bugün “Esed” oldu ya, bir zamanlar Esad’dı… Ya, bu kadar, bu kadar
olur. Esad’ı bile TRT artık “Esed” diye anlatıyor.
Şöyle diyorlar: “Yahu, bir zamanlar Başbakan Esad’a ‘kardeşim, dostum’ diyordu,
ortak Bakanlar Kurulu yapıyorlardı. ‘Şengen’ değil, ‘Şamgen’ diyorlardı, ticaret gelişiyordu, şirketler
kuruluyordu.”
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - O zaman halk temsilcisi oydu.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Şimdi, ise Suriye’yi bombalamaya yardımcı oluyor musunuz?
Amerika’nın kuklalığını yapıyor musunuz? Yapıyorsunuz.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Halkını öldürdü, halkını! Savunma Esad’ı. Esat
halkını öldürüyor şimdi.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Evet. Bakın, hem Müslümanları bombalıyorsunuz, ondan sonra
geliyorsunuz buraya, rantiyeyi kanunun içine koyuyorsunuz, içine de bir
Kur’an-ı Kerim koyup ayıbı örtmeye çalışıyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz Esad’ın Müslümanları bombalamasını destekliyorsunuz. Önce bu
desteği çekin.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Ayıp be!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Yakışmıyor bunlar, yakışmıyor. Tabii ki bunları yapanla,
bunları yapan bir anlayışla, bunları yapan bir liderle Sayın Kılıçdaroğlu’nu karşılaştırmak gerçekten ayıp olur. (CHP
sıralarından ”Bravo!” sesleri, alkışlar)
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın
Vural, yerinizden mi istiyorsunuz sözü?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Evet, evet.
BAŞKAN
- Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tabii, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, bu
Deniz Feneriyle ilgili Zahid Akman hakkında “Çıkan
iddialarla kurum yıpranmasın, ayrıl.” diyebiliyor da, bu konularla ilgili bu
kadar tereddütler olan bir bakana kefil oluyor. Bu bakımdan benim sizden
istirhamım, Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç eğer kefil ise, oyunu
kullanabilmesi için, o kefaleti yerine getirmesi için bir beş dakika ara verin
de gelsin kefil olsun, oylarıyla kefil olsun, yoksa kefaletten kaçtığını bütün
millet görecek.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sözleriniz
tutanaklara geçti Sayın Vural.
V.- GENSORU (Devam)
A) Ön
Görüşmeler (Devam)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kart ve
32 milletvekilinin, Deniz Feneri Derneğiyle ilgili soruşturma sürecine müdahil
olarak görevini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/9) (Devam)
BAŞKAN
– Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkındaki gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunuyorum:
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.29
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma
Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 1/4/2012 Pazar günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Tarih:
31/03/2012
Danışma
Kurulunun 31/03/2012 Cumartesi günü yaptığı toplantıda, Genel Kurulun
01/04/2012 Pazar günü toplanmaması hususunun onaya sunulması uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Nurettin Canikli Muharrem
İnce |
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
Giresun Yalova |
Oktay Vural Hasip Kaplan |
Milliyetçi Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi |
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
İzmir Şırnak |
BAŞKAN
– Öneri üzerinde söz isteyen? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan Kars Milletvekili Ahmet Arslan
ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer
Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve
Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi
Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
22/3/2012
tarihli 82’nci Birleşimde 7’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi
madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sisteme
giren sayın milletvekilleri: Sayın Türkoğlu, Sayın Işık ve Sayın Erdoğan.
Sayın
Türkoğlu… Yok.
Sayın
Işık… Sormayacaksınız.
Sayın
Erdoğan… Yok.
Madde
üzerinde önerge yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kazım Kurt, Eskişehir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
(x) 194 S. Sayılı Basmayazı
20/03/2012 tarihli 80’inci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
Buyurun
Sayın Kurt.
CHP
GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 194
sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Bu
kanuna, Plan ve Bütçe Komisyonunda da, karşı oylarımızı belirtmek suretiyle
eleştirilerimizi getirmiştik. Ancak, Genel Kuruldaki eleştiriler de dikkate
alınmadan kanun tamamlanmak üzere.
Bildiğiniz
gibi, bu bir torba yasa ve bu yasayla, 3065 sayılı KDV Kanunu’nda, 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda, 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu’nda değişiklikler yapıyoruz. Aslında, kanun hükmünde
kararnamelerle daha önceki dönemlerde yapılan yanlışlıkları da bu arada telafi
etmeye çalışıyoruz. Öncelikle, bu kanunda, sağlık hizmetlerinin sunumunu
tamamıyla özelleştirecek bir formül geliştiriliyor ve bu doğrultuda, önümüzdeki
süreçte yapılacak olan hastane ve kamu özel ortaklığı işletmelerindeki
yatırımlarla ilgili bir değerlendirme… Ancak, bunu yaparken, şunun hesabını
bilmeden, hesabının ne olacağını tahmin etmeden, bir kredi kefaleti konusunda
hazineye yük yüklemekteyiz. Bu doğrultuda gerçekleştirilen ve bundan sonra
ihalesi yapılacak olan işlerde bu işi düzenlediğimiz için, geçmişte ihaleye
katılma konusunda tereddüt yaşayan ya da ihalede hesabını yaparak buna göre
fiyat veren katılımcılarla ilgili ciddi anlamda bir ihaleye fesat karıştırma
suçu söz konusu olabilir.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu yasanın bir bölümünde de, Devlet Demiryollarının kendi
işletmelerinden yapacağı alımlarla ilgili Kamu İhale Kanunu’nun dışında bir
uygulama getirmek istiyoruz. Burada özelleştirmelerle ve daha önceki
uygulamalarla gelinen noktadaki çelişkiyi görmemiz lazım. Şimdiye kadar Devlet
Demiryollarının kendi bünyesindeki şirketleri çalıştırmama konusunda, küçültme
konusunda ciddi anlamda bir ekonomik uygulama gerçekleştirildi; bunlardan
birisi Eskişehir’deki TÜLOMSAŞ müessesesi. Sanıyorum, bu yasayla gelecek
düzenlemeden sonra Devlet Demiryolları TÜLOMSAŞ’la
olan ilişkilerini de düzenleme gibi bir hedef güdüyor. Ancak TÜLOMSAŞ şu anda
ciddi anlamda küçüldü ve büyük yatırımları yapamaz bir duruma geldi. Önümüzdeki
süreçte bu konuda sıkıntı yaşanması ihtimali söz konusudur.
Değerli
arkadaşlarım, yap-işlet-devret modeli aslında, Türkiye’de işçi sağlığı, iş
güvenliği ve taşeronlaşma konusunda ciddi tartışmalar yaşanması gereken bir
model. yap-işlet-devretle, denetleyemediğimiz
firmalarda sigortasız çalışma, sendikasız çalışma gerçekleştirilmekte ve -geçen
haftalarda İstanbul’da yaşadığımız gibi- iş güvenliği konusunda da ciddi
sıkıntıların doğmasına neden olacak bir altyapı desteği söz konusu. Ayrıca,
getirilecek olan kamu-özel ortaklıklarıyla kamunun görev alanlarında daralmalar
gerçekleşecek. Örneğin, kamu belki sağlıktan çekilecek. Kamu sağlıktan
çekildiği zaman bunun denetlenme şansı ortadan kalkacak ve yeni tekeller
yaratacağız. Yeni tekeller yarattığımız zaman da bu, rekabet ortamını ortadan
kaldıracak ve ileride telafisi mümkün olmayan bazı zararlar oluşacak.
Bizim
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda muhalefet şerhinde de üstüne basa basa
vurguladığımız gibi özellikle KDV istisnası konusunda ciddi bir haksız rekabet
söz konusudur. Bunu defalarca sorduk: “Başlamış ve ihalesi yapılmış hangi
ihaleler vardır, hangi işler vardır, bundan hangi firmalar yararlanacaktır?”
Maalesef bu sorularımıza cevap alamadık. Cevap alamadığımız bu sorularla ilgili
de soru sormaya devam edeceğiz.
Sayın
Bakanım, özellikle bu uygulamada sizin, Eskişehir’le ilgili, tren yolunun yer
altına alınması konusundaki çalışmalarınızın neden yarım bırakıldığını sormak
isterim. Bu konuda Eskişehir’i tatmin edecek, Eskişehirlileri rahatlatacak bir
çözümü mutlaka koymanız lazım çünkü şu andaki hâliyle Eskişehir trafiğini de
felç ettik, Eskişehir’de ciddi anlamda bir sıkıntıyı ortaya koyduk ve
Eskişehir’in yöneticisi yerel yönetimlerle, belediyelerle ortak bir ilişki
kuramadığınız için Devlet Demir Yollarının ve TÜLOMSAŞ’ın
size belki de yanlış verdiği bilgilerle Eskişehir’de ciddi bir sorun yaşıyoruz.
Uzun süredir bunu siz de izliyorsunuz. Biz bu konuda birlikte hareket etmeyi,
Eskişehir Belediyesiyle birlikte planlamayı size öneriyoruz çünkü Eskişehir’de
hızlı tren hattının geçişindeki bu ihatayı ortadan kaldıramazsak Eskişehir’i
ikiye bölmüş olacağız. Eskişehir’i ikiye böldüğümüz zaman, bunun sıkıntısı da,
ileride belki Berlin duvarı gibi bir duvarla bu işi çekmek olacak. Bu konuda,
sizden, özelikle biraz daha estetik, biraz daha çağdaş ve biraz daha ulaşım
konusunda uzmanların görüşlerini de dikkate alarak bir proje yapmanız ya da
yaptırmanız gerektiği konusunda önerimizi dikkate almanızı diliyorum.
Özellikle
bu konuda, Eskişehir’in girişinden çıkışına kadar yer altında olmasında hem
Sayın Cumhurbaşkanının talebi vardı hem Eskişehir halkının talebi var
dolayısıyla Eskişehir Büyükşehir Belediyesinin bu konudaki planlarıyla birlikte
değerlendirme yapmanızda yarar olacağını düşünüyorum. Aksi takdirde, bu proje,
uzun süredir bekleyen proje Eskişehir’e zarar verecek ve sizin Eskişehir’deki
artı puanlarınızın düşmesine neden olacak.
Bu
konular değerlendirilirken, tekrar, yap-işlet-devret’in
Devlet Demiryolları ve bağlı işletmelerle ilgili bağlantısının da iyi
değerlendirilmesi gerekir çünkü bu konuyu geliştirebilmenin, artırabilmenin
formüllerinden biri belki bu olacak. Ama bu konuda da denetim ve yeni tekeller
yaratma ihtimalini tekrar ortaya koymakta yarar görüyorum.
Bu
nedenlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasanın tekrar gözden geçirilmesi
ve belki de son maddesi olmasına rağmen geri çekilmesi konusundaki
ısrarlarımızı sürdürüyoruz. Denetime elverişli, insanların ve hukukun
güvencesini koruyabilen bir yasa yapılması gerektiği konusundaki
düşüncelerimizi tekrarlayarak hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Altan Tan’dan artan dakikayı da
ekleyerek Sayın Başkan…
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce iki siyasal partinin liderleri ile
ilgili şeyi müşahede edince kendi liderlerimiz gözümün önüne geldi,
biliyorsunuz bizde 2 tane genel başkan… Eskiden İran Şahı muhaliflerini nasıl
ezdirirdi malum, yani en ufak bir muhalif sesi büyük bir şiddetle
bastırırlardı. Bu giderek öyle bir hâl aldı ki İran Şahını övenleri de içeri
almaya başladılar. Onlara da diyorlardı ki: “Bre densiz, Şah’ımızın
methedilmeye ihtiyacı mı var?” yani övülmeye ihtiyacı mı var? Giderek hâl böyle
bir yere doğru gidiyor. Her fâni gibi liderler de eleştirilebilir. Ben bakınca
partimizdeki demokrasiye şükrettim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bence sizde 2’den fazla var galiba.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Muharrem İnce, bizde herkesin bağımsız inisiyatifi
var.
Sevgili
arkadaşlar, bu yap-işlet-devret modeli hakkında genel bir konuşma yapacağım.
Sistemi hepimiz unuttuk, bize de makul bir şey gibi geldi. Bu kürsüde pek
yapmam, genellikle kendi düşüncelerimi dile getiriyorum ama ilk defa bir rapor
okuyacağım, başkasının düşünceleri. Aslı 309 sayfa olan ve 5088/1 sayılı
Karar’la Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olan bir sayıştay
raporunu sizinle paylaşacağım. 2004 yılında yani AK PARTİ’nin
iktidar olduğu bir zamanda yap-işlet-devret politikası bu ülkeye ne getirmiş,
ne götürmüş? Daha doğrusu “getirmiş”i geri alıyorum,
hiçbir şey getirmemiş; “Ne götürmüş?”ü Sayıştay
söylüyor, ben söylemiyorum. Süreyi kullanmak anlamında özetleyerek,
alıntılayarak şey edeceğim. Numarasını verdim, dileyen arkadaşımla da bu raporu
paylaşmaya hazırım, Sayın Bakan dâhil.
Şimdi,
diyor ki burada: “Rapor kapsamında, yap-işlet-devret modeliyle yapılan 24 ve
yap-işlet modeliyle…”
Bunun
sebebi bu tahkim meselesi. Tahkim meselesinin
ne anlama geldiğini zaman zaman burada söylüyorum. Türklük gurur ve
şuuru ve İslam ahlak ve fazileti konusunda çok büyük dikkat ve hassasiyet
gösteren insanlar, tahkimle bütün bu özelliklerini berhava ettiklerinin
farkında değiller. Müslümanlığın da, milliyetçiliğin de lazım olduğu en
kıymetli yer burasıdır işte. Yabancı, bu ülkede yatırım yaparken “Senin
mahkemen beni ırgalamaz. Ola ki senin ulusal çıkarlarını gözetir, o yüzden
benim kendi öngördüğüm mahkemede yargılanırız.” diyor ve siz bunu ulusal
izzetinize ve ahlakınıza ve faziletinize bir saldırı olarak telakki
etmiyorsunuz. Bunu geçiyorum.
“…ve
yap-işlet modeliyle yapılan 5 olmak üzere toplam 29 adet enerji santralleri
konusunda yatırım incelenmiş olup bu incelemeler sonucunda tespit edilen
sorunların başlıcalarına aşağıda kısaca
değinilmiştir.” diyor Sayıştay. “YİD modeliyle –yani yap-işlet modeliyle-
yapılan santrallerle ilgili olarak ilana çıkılmamış, başka şirketlerden teklif
alınmamış ve ihale yapılmamıştır.” Bu artık giderek daha pervasız bir duruma
geliyor. “Santrallerin kurulacakları yerlerin, arz-talep dengesi göz önüne
alınarak Bakanlık tarafından belirlenmesi gerekirken, bu yerlerin seçiminin
firmalara bırakılması sonucunda…” Bir sosyalist vekil demiyor ha, Sayıştay
diyor. “…bazı bölgelerde talebin çok
üzerinde enerji üretecek kapasitede santraller kurulmuş ve üretilen enerjiye o
bölgede ihtiyaç duyulmadığı için ilave yatırım yapılarak yeni iletim hatları
tesis edilmiş, bu da enerji maliyetlerinin yükselmesine ve kayıp-kaçak
oranlarının artmasına yol açmıştır.
Şirketler
tarafından ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı olarak düzenlenen hatalı
fizibilite raporlarına dayanılarak proje kabulleri yapılmış, bağlı ve ilgili
kuruluşların fizibilite raporlarına verdikleri olumsuz görüşler dikkate
alınmamıştır.
3096
sayılı Kanun hükümlerine göre sadece elektrik üretmek amacıyla kurulan
şirketlerle sözleşme imzalanması mümkün olduğu hâlde, farklı alanlarda da
faaliyet gösteren şirketlerle sözleşmeler imzalanmış ve yine aynı Kanun’a göre
sözleşmelerde işletme sürelerini belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna ait iken,
Bakanlık, yetkisini aşarak Bakanlar Kurulu kararı olmaksızın bazı projelerin işletme
sürelerini artırmıştır.”
Vay
muhalefet vay, siz de burada 3-5 bin liranın hesabını görüyorsunuz.
“Firmaların
belirledikleri yatırım tutarları ile öz sermaye getiri oranlarının hiçbir
araştırma ve analiz yapılmaksızın aynen kabulü ve şirketlerle imzalanan
sözleşmelere kamu aleyhine hükümler konulması sonucunda, toplam yatırım
maliyetleri gerçeği yansıtmayan santrallerden yüksek tarifelerle enerji satın
alınmasına ve şirketlerin söz konusu yatırımlarından…”
Sayın
vekiller, Erzurumlu Vekilim…
“…dolar
bazında yüzde 85’lere varan yüksek oranlarda getiri elde etmelerine yol
açılmıştır.”
Bakın,
bir ülke böyle berhava olur. Sürem az kaldı, sonuna geleyim.
“Firmalar,
santralleri fizibilite raporlarında verdikleri ilk teklif fiyatlarından daha
düşük bedellerle tamamladıkları hâlde, yatırım dönemi sonunda (özellikle doğal
gaz santrallerinde) maliyetlerin yıllık yüzde 4,6 ile yüzde 5 arasında değişen
oranlarda eskale edilmesine izin verilerek toplam
yatırım maliyetlerinin daha da yükselmesine sebep olmuştur.”
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Ne zaman verilmiş, hangi ihaleler?
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ek süre verilecekse açıklayayım yoksa raporu size
vereyim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Hangi ihaleler?
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Raporu size vereyim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Onu söylemek lazım ama.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Tamam söyleyeceğim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Ne zaman yapılmış?
BAŞKAN
– Sayın Tan’dan kalan süreyi vereceğim Sayın Önder, buyurun.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Eyvallah, teşekkür ederim Başkan.
İyi
dinlememişsiniz, başında söyledim.
“Görevli
şirketlerle imzalanan uygulama imtiyaz sözleşmeleri defalarca değiştirilmiş ve
her değişiklikle projelerin toplam yatırım tutarları ve elektrik satış
tarifeleri yükseltilmiş, işletme süreleri uzatılmış, erken üretim, eksik ve
fazla üretim fiyatları değiştirilmiştir.”
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Onu demiyorum, ne zaman ihale yapılmış, hangi ihaleler?
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – “Bu tür değişiklikler tamamen şirketlerin talepleri doğrultusunda
ve firmaların lehine olmuş, kamu yararı açısından yapılması zorunlu olan
değişiklikler yapılmamış, bu da kamu kesiminin riskinin artmasına yol açmıştır.
Sayın
vekiller burayı dikkatle dinleyin: “Tüm bu uygulamalar sonucunda santrallerin
işletmede oldukları ortalama dört yıllık süre içinde 2,3 milyar dolar kamu
zararı ortaya çıkmıştır.” Daha ben size ne diyeyim, aha size Sayıştay raporu.
Yap-işlet-devret…
Şimdi hep buraya çıktığımızda şunu söylüyoruz özellikle AK PARTİ’li
vekillere; size yeni bir şey söylemiyoruz, haddimiz de değil, haşa yeteneğimiz
dâhilinde de değil, unuttuklarınızı hatırlatmak bizim yaptığımız. Siz, bu
düzene, bu sistem ilk buraya geldiği zaman, özellikle millî görüş geleneğinden
gelen arkadaşlarımız buna “Tağut rejimi” diyorlardı.
Yap-işlet-devret sisteminin aleyhine söyledikleriniz, eğer yasada bir karşılığı
olsa o gün sizi astırırdı. Bu kadar ötekileştirmiş, bu kadar kabul, insanî, İslamî, ekonomik kabullerin dışına çıkarmıştınız ki,
haklıydınız. Peki, ne oldu da şimdi buna, bu soygun düzenine, neredeyse, haşa
iman mertebesinde bir anlam yüklüyorsunuz ve yeni yapılan bütün yatırımlarda
bunu baz alıyorsunuz? Bu “tağut rejimi”ne
tabi kılınmaması için iki, üç tane basit şey vardır, bundan niye kaçınalım?
Farz değil, sünnet değil, kitapta böyle yazmıyor, Peygamberimiz böyle amel
etmemiş. Nedir bu? Murakabeye açık olması, denetime açık olması. Bunun yolu da
kamu ihale…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Önder.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Teşekkür ederim.
Hâlihazır
elimizde Kamu İhale Kurumunun -en azından- denetimine, dolayısıyla bütün
kamunun denetimine açmaktan geçer.
Genellikle,
sevgili arkadaşlar, sizden öncekiler de “yatırımda verimlilik, altyapı
harcamalarında tasarruf falan gibi ve hız ve sürat ve uluslararası ilişkilerde
kolaylık ve avantaj” gibi gerekçelerin arkasına sığınarak bu modeli, bu halkın
başına bela ettiler. Bunda hiçbir keramet yoktur arkadaşlar. Murakabe esastır.
Ondan sonra burada böyle zor durumlara düşüyorsunuz.
Bir
küçük hikâyeyle bitireyim…
MEHMET
ERSOY (Sinop) – Hangi firmalar?
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Hangi firmalar… İşte ben bunu Canikli’ye vereceğim.
Sayıştay raporu, tarih sayısı…
MEHMET
ERSOY (Sinop) – Hangi yılda yapılmış? Onu söyle.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – 2004 yılında.
MEHMET
ERSOY (Sinop) – Yok, 2004’te rapor…
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – 2004 yılında, yirmi dokuz tane firma.
MEHMET
ERSOY (Sinop) – Rapor ama o rapor…
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Şimdi bir an için şu bile olsa yani sizden önceki
iktidarlar zamanında bile olsa ben burada bir sistemin işe yaramadığını
anlatıyorum size.
Varlıklı
bir adam rahmetli olmuş, bir hamal çağırmışlar zamanın behrinde,
mezarını, kabrini kazacak, hamalın da bir ipi var. Mezarı kazmış, içinde mevtayı
bekleyene kadar uykusu gelmiş, kendinden geçmiş. Rüyasında bir bakmış ki ölen,
kendisi ve sorgu sual faslına geçmişler. Hamal demiş ki: “Kardeşim benim bir
tane ipim var bu darıdünyada bunun hesabını da neyse sorun vereyim.” Sormuşlar
“Kaça aldın? Şu paraya aldım. “Peki…” demiş, “…araştırdın mı? Daha ucuza satan
yer yok muydu? Sen buna bu parayı verdiğin zaman çoluk çocuğunun rızkından
keserek verdin…” falan, aşağı yukarı, büyük bir dehşetle, haşyetle uyanmış.
Getirmişler rahmetliyi, tam gömecekler, çocuklarına demiş ki: “Yahu, ben bu bir
ipin hesabını veremedim, bu kadar variyetle bunun Allah yardımcısı olsun.”
Bunda
başta kendinizi, ondan sonra da yetimin, fakir fukaranın ve bütün kamunun hakkını kendi üzerinizden en azından
kaldırmanın yolu bu, bunu murakabeye açık hâle getirmektir arkadaşlar.
Sayın
Başkana gösterdiği tolerans için teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Şimdi madde üzerinde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali
Yıldırım konuşacaklar.
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, yerimden bir söz talep edebilir miyim?
BAŞKAN
– Sayın Bakana söz verdim, Sayın Bakandan sonra.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Önemli, Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Anladım önemli de Sayın Bakana söz verdim, bekleteyim mi Sayın Canikli? Önce
isteseydiniz verirdim tabii ki.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – İstedim efendim.
BAŞKAN
– Fark etmedim Sayın Canikli.
Buyurun.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin son maddesinde görüşleri
dinledik.
Bu
düzenleme, Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, Yap- İşlet-Devret Kanunu’nda ve Kamu
İhale Kanunu’nda küçük birer değişiklik getiriyor. Katma Değer Vergisi
Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte, büyük ölçekli yap-işlet-devret
projelerinin katma değer vergisinden yapım sırasında istisna olmasını
öngörüyor. Bu projelerin bir yapım bir süresi var, bir de işletme süresi var.
Eğer bu değişikliği yapmasaydık ne olacaktı? Yapım süresinde KDV ödeyecekti,
işletme süresinde de o KDV’yi geri alacaktı. Yapım süresi işletmeden çok daha
kısa olduğu için üç yıl, dört yıla varan sürede 10 katrilyonluk projede örneğin
1,5 katrilyon KDV için bir finansman bulup bunu devlete ödemesi gerekiyor.
Bunun da bir maliyeti var. Bu maliyet de yine bu projenin üzerine biniyor.
Dolayısıyla, bundan kamu bir şey kazanamadığı gibi, daha fazla yükümlülüğe
girmiş oluyor. Yapılan düzenlemeyle bu KDV’den vazgeçiliyor ama işletme
sırasındaki KDV tahsil edilmeye devam ediliyor. Olay budur. Herhangi bir KDV
gelirinden vazgeçme diye bir şey söz konusun değil.
İkinci
düzenlemede ise, bu proje yapım esnasında diyelim ki akamete uğradı, bir
şekilde durdu. Yapılan işlerin boşa gitmemesi için, projenin tamamlanıp hizmete
alınabilmesi için bu borcun üstlenilmesi lazım. Bunu da Hazine belirleyeceği
şartlar altında üstlenecek. Peki, buna niye ihtiyaç duyduk? Sözleşmelerinde var
ama bizim Kamu Borç Yönetimi Kanunu’nda bu konuda açık bir düzenleme yok.
Dolayısıyla, bunu sözleşmedeki hükümlere uygun hâlde bir değişiklikle düzeltmiş
oluyoruz.
Bir
başka konu: Devlet Demiryollarının iştiraklerine doğrudan iş vermesini öngören
Kamu İhale Kurumu Kanunu’nda değişiklik yapıyoruz. Zaten şu anda veriyor.
Yaklaşık 6,6 milyon mertebesinde işleri doğrudan veriyor. Ne yapıyor
Demiryolları? Parça parça veriyor. Bunun da bir anlamı yok. Bugün
lokomotiflerin bedelleri, trenlerin bedelleri bunun üzerinde olduğu için burada
bir tıkanıklık yaşanıyor. Son yıllarda demir yollarında yapılan atılımlar
dolayısıyla bu demir yolu araçlarına çok büyük ihtiyaç var. Burada da zaman
kaybını önlemek için… İştirak de yüzde 100 kendinin, şirket de kendinin, bir
cebinden bir cebine, yapılan düzenleme bu.
Ama
burada bir ayrıntıyı gözden kaçırmayalım, o da şudur: İştirakler,
Demiryollarından aldıkları işi dışarı verirken ihaleyle verecek, orada bir
muafiyet yok, üçüncü kişilerde ihale şartı devam ediyor. Bir de fizibilite,
danışmanlık, proje işlerinin açık ihaleyle yapılan sınırının 172.927 liradan 4
kat artışla 691.708 liraya çıkarılması. Bu, esasında, kamu yararı bakımından çok
daha faydalı bir düzenleme. Önce, 172 bin altındakiler, açık rekabete dayalı
ihale yapılıyordu, üstündekiler istekliler arasında yani ön yeterlilikle
yapılıyordu; şimdi bu sınırı artırdık. Bu sınırın altında yani yaklaşık 691
binin altındaki bütün bu işleri açık ihaleye tabi tutuyoruz, dolayısıyla daha
fazla rekabet olacak. Peki, niye böyle yapıyoruz? Belirli istekliler arasında
yaptığınız zaman, burada itirazlarla bir proje yaptıracaksınız. 10 kilometrelik
yol projesi, itirazlar araya giriyor, süreçler altı ay, yedi aya kadar uzuyor.
Yapacağınız yol bile o kadar tutmadığı hâlde projede tıkanıyorsunuz. Bunun
önünü açmak, projeleri daha rahat gerçekleştirmek için…
Değerli
milletvekilleri, sayın konuşmacıların değerlendirmeleriyle ilgili iki hususa
değinmek istiyorum: Bir tanesi, Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekilimiz;
Eskişehir Hızlı Tren Projesi’nin Eskişehir’deki kısmıyla ilgili burada birtakım
konuları dile getirdi. Bu proje, malum, şehir içinden geçiyor, şehir içinden
geçen kısmın da yer altına alınma kararını biz yıllar önce verdik, inşaatına da
başladık. Ancak, tabii orada Büyükşehir Belediyesiyle beraber çalışma
mecburiyeti var, şu anda arkadaşlar da Büyükşehir Belediyesiyle çalışıyorlar;
o, yer altına alınınca nereye kadar yer altında olacak, yer üstünde kalan
kısmın nasıl düzenlemesi yapılacak, oradaki trafik nasıl olacak, oranın
mülkiyeti ne olacak, bu konuları görüşüyorlar. Umarım, Büyükşehir Belediye
Başkanı da gerekli esnekliği gösterir, bir an önce anlaşmaya varılır.
Biz
“Hizmet olunca siyaset ikinci plandadır.” diyoruz. Görevimiz hizmet etmek;
bunun örneğini İzmir’de, İzmir Büyükşehir Belediyesiyle Demiryolları
gerçekleştiriyor. Eskişehir’de benzer şeyi mutlaka yapabiliriz. Önemli olan,
orada yaşayan insanlara hizmet etmektir; bunun böyle bilinmesini arzu ediyorum,
bunun için bu açıklamaya ihtiyaç duydum.
Tabii,
Sayın BDP Sözcüsünün yaptığı açıklamalar aslında doğru olabilir ama tabii onun
tarihine bakmak lazım. Belki Grup Başkan Vekilimiz bu konuda daha detay
verecektir. Her kötü örneği ele alarak, kötü örnekten yola çıkarak
“yap-işlet-devret projelerinin tamamı kamuya yüktür, kamuya zarardır” gibi bir
kanaate ulaşmak çok adil ve insaflı bir yaklaşım değil. Bizim havaalanlarında
çok başarılı örneklerimiz var, Ankara Esenboğa Havaalanı, İstanbul, Antalya,
İzmir, Dalaman, Milas, şimdi Zafer Havaalanı, Çukurova Havaalanı, bunlar hep
yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmiş, garantiyi karşılamak, kısmen
karşılamak bir yana, garanti üzeri de ilave para aldığımız projeler hâline
gelmiştir; hem projeler kısa sürede yapılmış hem de kamuya ilave kaynak temin
edilmiştir. O bakımdan, tabii ki yanlış uygulamaları konuşacağız, ona da
gerekli tedbirleri alacağız ama topyekûn bu modeli terk etmek doğru bir şey
değil çünkü artık dünya bu modele gidiyor. Genel bütçeden projelere yeteri
kadar kaynak ayrılamıyor, ayrılsaydı yetmiş dokuz yılda, 2002 yılına kadar 6
bin kilometre bölünmüş yol değil, 20 bin kilometre yapılırdı; ayrılamadı. Ne
yaptık? Ülkenin ihtiyacı var, onun üzerine geldik 16 bin kilometre bölünmüş yol
yaptık. Fena mı oldu? Gayet güzel oldu. Şimdi, araç sayısı 4 kat arttı,
insanlar daha fazla seyahat ediyor, güzel güzel yollar açıldı, millet
emniyetle, rahat, huzur içerisinde memleketine gidiyor, sevdikleriyle
buluşuyor, ticaret yapıyor. Hava yolu ülkenin her tarafına yayıldı, her tarafa
uçakla gitmek mümkün hâle geldi, ekonomik fiyatlarla uçmak mümkün hâle geldi.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, yaptığımız bu düzenlemeler ülkemize, milletimize
hizmet olarak geri dönecektir, bundan emin olabilirsiniz.
Desteğiniz
için şimdiden teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Canikli, buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce, Sayın Sırrı Süreyya Önder’in yaptığı açıklama ve bilgilendirmeyle ilgili
olarak bazı hususların aydınlığa kavuşturulması gerekir.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle Sayın Önder’in belirttiği o
yap-işlet-devret modelindeki ihalelerin hiçbir tanesi AK PARTİ hükûmetleri
döneminde gerçekleştirilmemiştir, hepsi AK PARTİ iktidara gelmeden önceki
dönemlere aittir. Zaten bu raporda çok açık bir şekilde de ifade ediliyor.
Sizin biraz önce verdiğiniz o raporda “Tüm bu uygulamalar sonucunda
santrallerin işletmede oldukları ortalama dört yıllık süre içerisinde 2,3
milyar dolar kamu zararı ortaya çıkmıştır.” diyor. Bu raporun yazım tarihi
2004. Dört yıllık işletme süresi olduğuna göre, -yani bu dönemi kastediyor,
inceleme dönemi- demek ki en erken 2000’e kadar ve öncesinde. Yani 2000 ve
öncesi tarihlerde işletmeye alınan, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde ihale
edilen işlerle ilgili bunlar. Dolayısıyla, hiçbir tanesi, bahsettiğiniz ve
biraz önce, işte, okuduğunuz, değerlendirdiğiniz bu yatırımlar, ihalelerle
ilgili, bizim dönemi ilgilendirmemektedir, AK PARTİ iktidarları dönemlerini
ilgilendirmemektedir.
Ha,
bizim dönemdeki uygulamaların genel sonuçlarına baktığımızda, AK PARTİ
döneminde yap-işlet-devret modeli çerçevesindeki toplam yatırımların tutarı 9
milyar dolardır, garanti üstü ortaya çıkan fazlalık da 500 milyon dolar. Bunlar
gerçekleşmiş rakamlar, hepsi resmî, kesin rakamlar. Ayrıca, yap-işlet-devret
sonrası kira geliri olarak elde edilen rakam da 7,5 milyar dolar. Yani bırakın
ilave para vermeyi, şartnameyi, sözleşmeyi değiştirmeyi, yatırım rakamlarının
çok çok üzerinde hazineye gelir aktarılmıştır, şu ana kadarki rakam da 8 milyar
dolardır. Dolayısıyla, çok verimli bir şekilde yürütülmektedir AK PARTİ
dönemlerinde.
Ayrıca,
söylediğiniz, o eleştiri konusu edilen, hakikaten haklı olarak eleştiri konusu
edilen raporda, alıcıların ya da ihaleyi alanların taleplerine göre imtiyaz
şartlarının değiştirilmesi gibi uygulamalar da kesinlikle artık söz konusu
değildir, yapılan mevzuat düzenlemeleriyle bu yollar kapanmıştır ve hepsi de
rekabet çerçevesinde, rekabete açık, rekabeti sağlayacak tarzda yapılmaktadır.
Bu
bilgilendirmeyi yapmak istedim.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN
– Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Lütfü
Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, beni duymadınız.
MHP
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Katma Değer Vergisi Kanunu ile bazı yatırım ve hizmetlerdeki yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde KDV muafiyetiyle ilgili, grubumuz konuşmacılarının da daha
önce beyan ettiği gibi, bunun sisteme fayda getireceğine inanıyoruz.
Dolayısıyla bunda herhangi bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum ama arada sunulan
bazı maddelerin üzerinde verdiğimiz önergelerin kabul edilmemesi, her seferinde
AKP’nin “Ben yaptım, oldu.” felsefesini
burada da yansıtıyor.
Biraz
evvel 2 bakan hakkında gensoru
görüşmeleri yapılırken Adalet ve Kalkınma Partisi Kocaeli İl Genel Meclisi
üyesi Hacı Kocabay’ın, Adalet ve Kalkınma Partisinden, ihale yolsuzluklarının
olduğunu iddia ederek istifa ettiği haberi geldi aklıma.
2010
yılının dokuzuncu ayında bir istinat duvarı yapılacak -yapılmış, bitmiş
dokuzuncu ayda- 2011’in birinci ayında, ayın 10’unda ihale yapılıyor.
Yapanların üstelik yeterlik belgesi yok, işi de başka bir firma üzerinden
yapıyorlar. “İşi önceden bitirmişler.” diyor Adalet ve Kalkınma Partisi İl
Genel Meclisi üyesi. Sonra, Kaymakamlığa, Valiliğe, Başbakanlığa,
Cumhurbaşkanına olayı bildiriyor. Cumhurbaşkanının inceleme başlattığını söylüyor,
Kaymakamlık da soruşturma için izin verdiğini söylüyor. Henüz daha sonuç
çıkmadı.
Ben,
Sayın Beşir Atalay hakkında verilen gensorunun, Sayın Atalay’ın kişiliğinden
kaynaklanan… Herhangi bir yolsuzluk meselesinde Sayın Atalay’ı suçlamanın çok
doğru olmadığını düşünüyorum. Şahsi kanaatim bu Sayın Atalay’ı tanıyan birisi
olarak.
Yalnız,
genç Sayın Bakan Kardeşimizin 3-5 bin lira gibi, 6 bin lira gibi, 10 bin lira
gibi bir rakamla bu işe tevessül etmesinden dolayı üzüldüm. Genç bir
arkadaşımız, ileride siyaseten gelecek vaat eden bir arkadaşımız. Bu meselenin izahı da çok zor. Önergeyi
hazırlayan Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız, gerek Levent
Gök gerek Hasan Ören Bey, bütün mesnetleriyle, dayanaklarıyla beraber ortaya
getirdiler. Ha, ne olur? Siz reddettiniz. Ama ben Sayın Başbakanın bu konudaki
hassasiyetini biliyorum. Geçmiş dönemde Hilmi Güler’in başına ne geldiyse,
Kürşat Yılmaz’ın başına ne geldiyse…
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Kürşat Yılmaz kim?
BAŞKAN
– Sayın Türkkan, lütfen…
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - … Dengir Mir Mehmet Fırat’ın
başına ne geldiyse, Sayın Bakanın da,
önümüzdeki dönem başına bunun geleceğini biliyorum.
BAŞKAN
- Lütfen Sayın Türkkan…
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Kimseyi töhmet altında bırakmayalım.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) – Göreceksiniz. Ben de buradayım, siz de buradasınız. Sayın
Başbakan, kendisinden habersiz yapılan, hele hele böyle ufak tefek
yolsuzluklara asla müsaade etmez. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın,
burada, biz 3-5 bin liralık birtakım şahsi menfaat sağlamaktan bahsederken, o
arada elektriğe, yüzde 8,1 sanayiye, yüzde 9,2 konut kullanıcılarına zam
gelmiş. Enerjiyi her gün biraz daha çoğaltıyoruz, pahalı hâle getiriyoruz.
Bunun neticesinde, sanayi üretimi yapamaz hâle geliyoruz her geçen gün. Dünyadaki
enerji fiyatlarının artmasını buna mesnet olarak gösterebilirsiniz. Ama bakın,
Amerikan Büyükelçisinin Sayın Başbakan İran’da iken verdiği bir talimat
üzerine, “İran’a yaptırımlara başlayın, petrolü yüzde 20 oranında azaltın.”
dedi, aynı gün biz de petrolü yüzde 20
oranında İran’dan az almaya karar verdik. Yerine kimden alacağız? Libya’dan.
Hani, Amerika Birleşik Devletleri’nin demokrasi götürdüğü Libya’dan alacağız!
“Bize ne? Ne fark eder?” demeyin. Çok
şey fark eder. En azından 27 sent varilinde fark ediyor navlunundan dolayı.
Yani elektriğe zam yapıyoruz, petrolü Amerika istedi diye İran’dan vazgeçip
Libya’dan alıyoruz ve petrolü de 27 sent pahalı almaya başladık.
Bakın,
İran meselesiyle ilgili, Sayın Başbakanın bir gün bekletilmesi bir Türk milliyetçisi
olarak benim gerçekten onuruma dokundu; samimiyetle söylüyorum. Burada siyaset
dışı bir iştir. Benim Mecliste grubu bulunan arkadaşlarım, yurt dışındaki
toplantılarda Türkiye aleyhine herhangi birisi söz sarf ettiğinde -hatta
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara karşı- ne denli şedit muhalefet yaptığımı,
şedit ifadeler kullandığımı bilir. Biz Türkiye’de yaşayan Türk milletinin
mensubuyuz, bizim Başbakanımız da bizi temsil ediyor orada. İran’ın bir gün
bekletmesini asla ve kata kabul edemiyorum. Ama aynı İran, Kürecik’teki
radarın, Kürecik’teki o radarın konulması üzerine
füze sistemlerini bize doğru çeviren bir İran. Düşünün, biz İran’la 1639
yılından itibaren hiçbir sıcak temasa girmemişiz. Dört yüz seneye yakın olmuş.
Rusya, füzelerini Malatya’ya çevirmiş. Rusya’yla da 1961 Küba Devrimi sırasında
bir füze krizi olmuş. O soğuk savaş dönemlerinde dahi Rusya’yla hiçbir
sürtüşmeye girmemişiz. Ama Amerika istedi diye oraya koyduğumuz o radar
yüzünden, İsrail’i koruyacağız diye koyduğumuz o radar yüzünden Rusya’nın da
füze sistemi Türkiye’ye çevrilmiş. Bakın, bütün bunlardan sonra dış politikada
geldiğimiz nokta gerçekten bir garabet.
Ben
her seferinde bu kürsüden söylüyorum. Sayın Bakan on yıl evvel hayallerini
kaleme dökmüş, çok güzel bir kitap yazmış, ismini “Stratejik Çukur” koymuş amma
o, on yıl evvel; on yıl sonra dünya değişiyor, dengeler değişiyor. On yıl
evvelki hayallerinizle Türkiye’yi yönetmeye kalkarsanız, Türkiye’nin dış
politikasına yön vermeye çalışırsanız, başımıza gelenler, çok ciddi, Türkiye’yi
ileride sıkıntıya koyacak şeyler hâline gelir. Ben “Türkiye'nin bundan sonra
dış politikada rastlayabileceği noktaları düşünebiliyor musunuz?” diye size
sormak istiyorum.
Suriye
konusunda Amerika, sıcak teması Türkiye'nin üzerine yıkmaktan başka bir çözüm
bulamadı. Şu anda Türkiye’den bir gayret bekliyor, “Gidin, Suriye’yi halledin,
gelin…” Yahu, bizim Suriye’deki yönetimin değişmesiyle ne işimiz var Allah
aşkına? Sayın Başbakan da ifade etmiş, “Bana ne, kim gelirse gelsin, halk kimi
istiyorsa o gelsin.” demiş. Yani Suriye’ye demokrasi götürmek bize düştü de
Suudi Arabistan’a demokrasi götürmek bize niye düşmüyor? Katar’a demokrasi
götürmek bize niye düşmüyor? Yarın -zannediyorum- Suriye’nin Dostları
Toplantısı yapılacak, Kofi Annan, Birleşmiş Milletlerin Özel Temsilcisi,
gelmekten vazgeçiyor. Artık, Suriye konusu yavaş yavaş Türkiye'nin üzerine
ihale ediliyor. Böyle bir dış politikayla Türkiye’yi sıkıntıya koymak kimsenin
harcı olmamalı diye düşünüyorum.
Ekonomide
geldiğimiz noktayla ilgili birkaç rakam vermek istiyorum sizlere: Türkiye’de
eğilimler üzerine doğru analizler yapan uluslararası refah endeksine göre,
Türkiye, 110 ülke arasında 75’inci olarak toplumsal refah açısından “Avrupa’nın
en geri ülkesi” unvanını almış. 2008 yılından bu yana hazırlanan raporda, 2011
listesini hazırlarken küresel nüfusun yüzde 93’ünü oluşturan 110 ülkeyi sekiz
farklı kategori açısından değerlendirmişler. Bunlardan bir tanesi eğitim,
diğeri sağlık, güvenlik, sosyal ilişkiler ağı. İncelemeler sonucu, 54 bin
doları bulan gayrisafi millî hasılasıyla Norveç 1’inci olmuş, 2009 ve 2010’da
da listenin başında yine Norveç yer almış. Bu listede Norveç’i girişimcilik ve
fırsat eşitliğinde dünya 1’incisi olan Danimarka izliyor. 3’üncü sırada eğitim
olanaklarıyla, hükûmet bürokrasisi ve gelişen ekonomisiyle Avustralya yer
alıyor. Dünyanın en mutlu 20 ülkesinin 14’ü Avrupa kıtasında, 3’ü Asya’da yer
alırken raporda Türkiye 14 bin dolarlık kişi başı gayrisafi millî hasılasıyla
75’inci sırada yer alıyor. Yani kişi başı gayrisafi millî hasılası 14 bin dolar
olan bir ülkenin… Dünyada ekonomisi en büyük 16’ncı ülke olarak avunmanıza hiç
gerek yok, 75’inci sıradayız yani fakir ülke olarak yer alıyoruz buralarda.
Ekonomide 78’inci sırada Türkiye, 110 ülke arasında 78’inci sırada. Raporda, enflasyon
yüzde 6’nın üzerinde, yurt içi tasarruflar ise gayrisafi millî hasılanın
yalnızca yüzde 14’ünü oluşturmuş, yüzde 14 işsizlik oranı ile de dünyada
94’üncü sırada. Halkın sadece yüzde 52’si yaşam standartlarından memnun
Türkiye’de. Türklerin sadece yüzde 44’ü mali kurumlara güveniyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Rakamlar sağlam değil.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - “İşsizlik” denilmişken size bir açıklamada bulunacağım.
Bakın, ikide bir Avrupa Birliğindeki işsizliğe, hele İspanya’daki yüzde 23’ü
bulan işsizliğe gönderme yapılarak sahte bir başarı öyküsü alınıyor. Bakın,
bizde işsizliğin tarifi, iş bulmak üzere yola çıkan insanlardan yol açılıyor.
İspanya’da on beş yaşını doldurmuş her insan iş arar konumunda bulunuyor. Bizde
evde oturan hanımları işsiz olarak kabul etmiyoruz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – On sene önce de öyleydi.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - İspanya’nın rakamlarında, evde oturan hanımlar işsiz olarak
kabul ediliyor. Böyle, rakamlara başvurarak, rakamları maniple ederek
Türkiye’deki işsizliğin düzeldiğini söylemek bizi, milleti kandırabilir ama
gerçeği değiştirmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - Bunu en yakın yaşadığım sanayi kenti olan Kocaeli’de de görüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Öntürk, Hatay
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ÖNTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yap-işlet-devret
modeli, ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin
gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman
modelidir. Ülkemizin kalkınmada stratejik öneme sahip büyük ölçekli yatırımlara
ihtiyacı vardır. Belli bir büyüme hızını yakalamak ve ihtiyacımız olan
yatırımları milletimizin hizmetine sunmak için yap-işlet-devret modelinin
üzerindeki mali yükleri hafifletmek gerekmektedir. Bu mali yüklerden bir tanesi
de katma değer vergisidir.
Katma
değer vergisi, mevzuatta, mal ve hizmet teslimlerinde mal veya hizmeti teslim
alanın teslim anında ödediği bir vergidir. Yine katma değer vergisinin, kanun
hükümlerine göre, mükelleflerin tüketicilerden tahsil ettikleri vergiden kendi
ödedikleri vergiyi düştüğü ve kalan miktarı vergi olarak ödedikleri, diğer bir
ifadeyle, tüketiciden tahsil edilen bir vergi türü olduğu bilinmektedir.
KDV’nin
firmaların finansman yükünü artırması nedeniyle projelerin ihale aşamasında
yüksek finansmana ihtiyaç duymalarından, firmaların vergi nedeniyle artan
maliyetleri proje bittikten sonra verilen hizmetlerden tahsil ettikleri KDV’yle
karşıladıkları…Bu durum işletilme süresine yansıtılmaktadır. KDV istisnasının
getirilmesiyle, görevlendirilen firma tarafından işletilme süresinin
kısaltılması yoluyla yatırımların işletme ve kamuya dönüş süresinin de
kısaltılması sağlanmış olacaktır.
Yap-işlet-devret
modelinde yatırım projelerinin uygulama aşamasında karşılaşılan bir diğer sorun
ise proje tamamlanmadan sözleşmenin feshedilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır.
Bu durumda firmaların temin ettiği dış finansman kredileri kamu tarafından
üstlenilmemekte, yatırımın tamamlanabilmesi uzamaktadır. Bu kanun teklifiyle,
3996 sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilen yatırımlara ilişkin olarak,
sözleşmenin uygulama aşamasında herhangi bir sebeple feshedilmesi durumunda,
sözleşmede yer alması koşulu ile dış finansmanın yatırımların yerine getirilen kısmına
karşılık gelen miktarının kamu idaresi tarafından üstlenilmesine, ayrıca büyük
sermaye yatırımlarının desteklenmesi amacıyla dış finansman kredisinin
kullanılmayan kısmının idarece kullanılmasına imkân tanınmaktadır.
Diğer
taraftan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yıl içinde
tren hatlarının onarılması ve yeni trenlerin temin edilmesini konu edinen
birçok ihale gerçekleştirdiği, Kamu İhale Kanunu hükümleri gereğince herhangi
bir kamu idaresinin bağlı ortaklığından mal veya hizmet temin etmesinin mümkün
olmadığı, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün ihalesini kazanan firmaların
ihaleye konu olan mal veya hizmetleri uygulamada yine Genel Müdürlüğün bağlı
olduğu ortaklardan temin ettiği, bu durumun kamu aleyhine bir maliyet artışına
neden olduğu, teklifte yer alan Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün bağlı
ortaklıklarından yapacağı alımlarda KİK hükümlerinden istisna tutulmasına
ilişkin hükümle bu maliyet artışının önleneceği… Ayrıca, KİK Kanunu’nda
danışmanlık hizmetlerine ilişkin belirlenen eşik değerlerin düşük belirlenmesi
özellikle kara yolu projelerinin tamamlanmasında gecikmeye yol açmaktadır.
Tüm
bu gerekçelerle, bu yasayla hızlı tren hatlarının, sağlık yatırımlarının, kara
yolu projelerinin bir an önce milletimizin hizmetine sunulmasının hayırlı
olacağını düşünmekteyim. Yine bu yasayla, seçim bölgem olan Hatay’da da
inşallah hayırlı yatırımlara vesile olacağımıza inanıyorum.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
On
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Akçay, buyurun.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha
önce sorduğum sorulara cevap alamamıştım, tekrar ediyorum.
Devlet
Demiryollarını özelleştirmeyi düşünüyor musunuz? Bir çalışmanız var mıdır,
hangi safhadadır? Haydarpaşa İstasyonu için planınız nedir?
Türkiye’de
toplam demir yolu uzunluğu kaç kilometredir?
Dokuz
yıllık iktidarınız döneminde sıfırdan yani yeni kaç kilometre demir yolu
yapılmıştır?
Son
olarak da, Manisa Sabuncubeli tünel çalışması hangi
safhadadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Serindağ…
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, Ankara’da Çayyolu, Keçiören ve Sincan metroları ne zaman bitecek?
İnsanlar metroya ne zaman binecekler? Bir de Gaziantep’te hafif raylı sistem
yerine metro yapmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız ne zaman düşünüyorsunuz?
Çünkü Gaziantep şehir merkezi 1,5 milyonu aştı.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdoğdu…
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; aslında, şu gördüğümüz
Meclis sahnesi bizim her gün yaşamak istediğimiz Meclistir, sessiz ve huzurlu.
Ondan sonra şunu söyleyeyim: Burada muhalefet partileri adına konuşan gerek
Kazım Kurt, Sırrı Süreyya Önder ve Lütfü Türkkan çok güzel, çok doyurucu
konuşmalar yaptılar. Sırrı Süreyya Maliye Bakanı gibi, Lütfü Türkkan Dışişleri
Bakanı gibi, çok güzel konuştular; onlara çok teşekkür ediyorum.
Kısa
bir açıklama yapayım. Bu yap-işlet-devret demin tartışıldı. Yap-işlet-devret
bir finansman modelidir; fakir ülkeler, fon yaratamamış ülkeler için
yapılmıştır. Devletin parası yoktur, devletin sırtından para kazanan iş
adamları vardır.
Bir
de herhâlde soru sormam gerekecek ama soru yok. Bakana “Saat kaç?” diye
soracağım. O zaman yapacak bir şey yok.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Özel…
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu rapor ve o rapordan yüce Meclisin çıkarması gereken
sonuç, iktidar partisine bir yolsuzluk iddiası değildi. Öyle bir şey olsa,
zaten o uygun platformda dile getiriliyor. Mesele, yap-işlet-devret modelinde
devletin zarar ettiğini anlatıyor ve geçmişte başvurulan ve zararla sonuçlanan
bu yönteme bugün başvurmamızın yarattığı sıkıntılar bir devlet raporu olarak
ortaya konulmuş durumda ve -bu unutuldu tabii araya giren 4+4’le ilgili kanun
tasarısından dolayı ama- burada, geçmişte alınmış olan ihalelere rağmen, onlara
da bir KDV muafiyeti getirerek devlete ciddi bir KDV gelirinden mahrumiyet de
yaratıyoruz. Bunun öngörülebilmiş, hesaplanmış bir tutarı var mı? Bu yaptığımız
işle, devlet, ne kadar cebine girecek KDV’den vazgeçmiş oluyor?
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Önder…
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Canikli benim konuşmam üzerine bazı katkı ve açıklamalarda bulundu ama ben
zaten bunun 2004 yılında Meclise sunulmuş bir çalışma olduğunu söylemiştim.
Belki yeni bir bilgiyi vereyim: O zaman ihale verilen firmalarla, bu
yap-işlet-devret sözleşmesi yapılan firmalarla bugün, kendi iktidarları
döneminde verdikleri firmalar arasında bir farklılık var mı? O firmalara
yeniden iş verilmiş mi?
Ben
bunun sadece bildiğim kadarını söyleyeyim, o firma adlarını burada zikretmek
istemiyorum. Giderek daha artan, hatta eksponansiyel
bir şekilde artan bir orana sahipler sadece benim bildiğim üç tanesi.
Şimdi,
burada sorulması gereken soru şu: Sayın Canikli kendisi de söyledi, 9 milyar
dolar bu sürede. E, hani konuştuğunuz zaman, biz yelkenlerimizi atlastan,
urganlarını ibrişimden yapacak kadar iyi bir ekonomiyiz. Sadece cari açık 60
milyar doların üzerinde. 9 milyar dolar için niye elin adamına minnet edelim
biz? Bir.
İki:
O bizim babamızın oğlu mu? Yani bu parayı, kendisi para kazanmadan niye bize
yapsın?
Demek
ki devlet yapsa, kendi kamunun yararını gözeterek yapsa bundan çok daha fazla
verim elde edecek.
Üç:
Bunun kârı-zararı, alternatif maliyet hesapları yapılamadığı için bu hesapla
ölçülemez. Yani kamu yapsaydı nasıl olacaktı? Elimizde bir veri olmayınca bu
kıyaslamayı yapamayız ama şunu söyleyeyim: Bunların devredilme zamanı, ekonomik
ömrünü tamamlamış, bir hurda olarak mı kamuya verilecek?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bu açıdan da Sayın Canikli’nin yeniden düşünmesini
diliyorum. CHP’lilere de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
Sayın
Erdemir…
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, kanunda öngörülen hazine garantisiyle ilgili
düzenleme hâlihazırda yapılmış olan ihaleleri kapsamakta mıdır?
Yapılmış
olan ihalelere sonradan geriye yönelik olarak hazine garantisi verilmesinin
ihalelerde rekabeti bozduğunu düşünüyor musunuz?
Geçmişe
yönelik olarak hazine garantisi verilecek projelerin toplam bedeli ne kadardır?
Avrupa
Birliği raporlarında da eleştirilen bu yaklaşımın Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyelik sürecini sekteye uğratacağını düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal…
MAHMUT
TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.
Ekmek,
su, elektrik, doğal gaz üzerinde KDV muafiyeti getirmeyi düşünüyor musunuz?
İki:
Devlet Demiryollarında kaç kişi çalışıyor?
Üç:
Devlet Demiryollarında ihaleler hangi şirketlere verilmiştir?
Dört:
Hızlı tren ve vagonların ihalesi yapıldı mı? Yapıldıysa hangi şirketlere
yapılmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bölünmüş yollarla ilgili çalışmalarınızı takdirle karşılıyoruz. Örneğin,
bizim Burdur Baladız ve Çerçin arasında o bölünmüş yoldan biz gelip gidiyorduk
ancak bu hafta gittiğimde, on yerde, dere boylarında kesintiler oluştu. Buna
daha önce Konya yolunda, Eskişehir yolunda, Afyon yolunda rastladık. Bu kadar
uzmanın olduğu bir Bakanlıkta bu yollar yapılırken bu derelerle ilgili tedbir
düşünülmüyor mu? Burada milyarlarca
masraf yapılıyor. Tekrar bir masraf yapıldı, yol bölündü. Şu anda tek
şeritten gidiyoruz. Bunun nedeni nedir? Bu uzmanları uyarmayı düşünüyor
musunuz?
Ayrıca
Burdur-Antalya demir yolu hakkında bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öz… Son söz, sonra Sayın Canikli’ye vereceğim.
Buyurun
Sayın Öz.
SAKİNE
ÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben 1990 yılında evlendim.
Evlendiğim o yıldan bu yana Salihli’de yaşıyorum. “Salihli-Kula arası bölünmüş
yol yapıldı.” diyorsunuz. Salihli-Kula arası o tarihten bu tarihe kadar hâlâ
bitirilmiş değil. Ayrıca, Salihli-Akhisar arası da bitirilmiş değil. Ben
kayınvalide olacağım, gelinim gelecek belki. Bu yollar hâlâ bitmedi. Ne zaman
bitecek?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Canikli, buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz
önce bir arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, yap-işlet-devret modeli bir
finansman modelidir. Yani eğer bu yatırımlar, biraz önce de ifade ettiğimiz 9
milyar dolarlık yatırımlar bu modelle finanse edilememiş ya da yapılamamış
olsaydı bu yatırımlar yapılmamış olacaktı. Neden? Çünkü kaynak belli yani
kaynak sınırlı ama ihtiyaçlar sınırsız. En temel ilke. Dolayısıyla…
Bir
şey daha var: Bakın, burada alternatif maliyet açısından bakıldığında, bir özel
sektörün aynı işi ya da firmayı ya da bir faaliyeti yönetmesinin maliyeti ile
devletin yönetmesinin maliyeti arasında çok ciddi farklar var. Bu kesinleşmiş,
ispatlanmış ve kuram hâline getirilmiş bir gerçek. Özel sektörde olduğu zaman
çok daha düşük maliyete işletebiliyor. Bu şekilde hesaba katarsanız, kesinlikle
bu modelin alternatif maliyeti de devletin ortaya çıkaracağı maliyetten çok
daha düşük. Dolayısıyla, model doğrudur ama söylediğiniz gibi, 2004 öncesindeki
o yatırımlarda ortaya çıkan sıkıntı ve benzeri sıkıntıların olmaması, iyi
yönetilmesi şartıyla.
Bir
de bu kanunla getirilen KDV muafiyeti devletten herhangi bir çıkışa yol
açmıyor. Teknik bir bilgilendirme açısından söylüyorum. Nedeni şu: Bu olaylarda
KDV’yi nihai ödeyecek olan kişi devlettir. Ama bir avantaj sağlıyor. Avantajı
da şu: Yap-işlette süre uzun vadeye yayıldığı için
KDV ödeyicisi bu ödediği KDV’nin finansmanı için yaklaşık olarak yüzde 12’lik
bir maliyet yüklüyor bu ihale rakamlarına. Bundan kurtulmak amacıyla bu
yapılıyor zaten. Dolayısıyla -bir teknik düzeltme çerçevesinde söylüyorum-
getirilen bu düzenlemeyle devlet en az yüzde 12’lik bir kazanç elde edecektir.
Bunun bir de borçlanma maliyetini, muhtemel, potansiyel, alternatif borçlanma
maliyetini hazinenin dikkate aldığımızda bu rakam çok daha yüksek rakamlara
baliğ olacaktır. Zaten o nedenle genelde destek veriliyor, bir sıkıntı yok.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, küçük bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN
– Buyurun.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Canikli Mülkiyeden ağabeyimizdir. Onun için, ikimiz
de ekonomiyi aynı kaynaklardan okuduk ama biz fazladan Marksizm tahsil ettik.
“Aradaki fark nedir?” dedi. Aradaki fark, Adana’da barajda ölen işçilerdir.
Kamu yapsa, bunu yapmaz. Taşeronlara verilirse bu iş, o maliyeti düşürme adına
işçilerimizi toprak altına gömeriz. Onun birinin canı 9 milyar dolardan fazla
eder kul nazarında da, Allah nazarında da. Aradaki fark da budur.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Akçay’ın sorusunu cevaplandırıyorum, gerçi daha önce
cevaplandırmıştım ama bir kısmını.
TCDD’nin
özelleştirilmesiyle ilgili sorunun cevabı: TCDD’nin yeniden yapılandırılmasına
yönelik bir çalışmamız var. Bu çalışmanın esası şu: Nasıl yolları Ulaştırma
Bakanlığı Karayolları yapıp kullanımını herkese açıyor ise, demir yollarında da
aynı şekilde tekel hakkını kaldıracağız. Yük taşımacılığı öncelikli olarak
demir yollarında, yol bedeli ödemek şartıyla isteyen taşımacılık yapacak. İşin
özü budur. Bir özelleştirme söz konusu değildir. İşletmeyle altyapının
birbirinden ayrılması ve serbestleştirmedir. Tekelin kaldırılmasıdır.
Havaalanlarındaki örnek gibidir aslında.
Haydarpaşa’yla
ilgili 5 ve 6 Numaralı Tarihî ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu iki yıldır
bir plan hazırladı. Bu plan, İstanbul Büyükşehir Belediyesince onaylandı. Bu
onaylanan plan çerçevesinde o alan Marmaray devreye girince artık
kullanılmayacak, 1 milyon metrekarelik bu alan değerlendirilecek.
Burada
ne var? Burada kültür alanları var, turizm alanları var, konaklama ve ticaret
alanları var. Emsaller, oradaki Selimiye’yi esas alıyor ve ona göre yapılıyor.
Haydarpaşa’nın olduğu gibi muhafazası, kültür ve turizm alanı olarak, altının
gar, üstünün de kültür, turizm amaçlı kullanılması öngörülüyor koruma kurulları
tarafından.
Demir
yollarında 11.940 kilometrelik şu anda ağımız var. 32.642 çalışanımız var. Şu
anda üzerinde çalıştığımız demir yolu hattı 3.500 kilometredir, yapımı devam
eden.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) – Biten ne kadar?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Konya-Ankara,
Konya-Eskişehir ve Tekirdağ-Muratlı hatları tamamen bitmiş, Turgutlu-Kemalpaşa
bu sene içerisinde devreye alınacak, Kars-Tiflis-Bakü 2013 sonunda devreye
alınacak, İstanbul-Ankara 2013’ün sonunda devreye alınacak, Marmaray 2013’ün
sonunda devreye alınacak.
Sabuncubeli
Tüneli başladı, yapılıyor. Proje tadilatı yapıldı, tünel boyu uzadı ve bununla
ilgili de tabii yapım süresi de dolayısıyla biraz uzamış oldu. Dört yıl
içerisinde bu tüneli tamamlamayı hedefliyoruz. Çift tüp, 4 bin metre her biri.
Çift tüpten oluşuyor. Bu yapıldıktan sonra tabii burada artık İzmir ile Manisa
âdeta bir şehir hâline gelecek.
Sayın
Serindağ, Çayyolu, Sincan, Keçiören hatlarının…
Çayyolu’nu, Sincan’ı 2013 sonunda, Keçiören-Tandoğan hattını da 2014’ün
ortalarında bitirmeyi hedefliyoruz, eğer bir aksilik yaşamazsak. Şu anda
planlamamız bu yöndedir.
Gaziantep’le
ilgili bir planlamamız yok. Biliyorsunuz, belediyelerin müracaatları üzerine
bunlar, etütler değerlendiriliyor, trafik değerleri dikkate alınıyor ve ona
göre bir planlama yapılıyor. Şu anda planlama Ankara’yla ilgili var, onun
dışındaki illerde yok. İzmir’de müşterek çalışmamız var, belediyle devam eden.
Torbalı-Gaziemir hattının yapımı devam ediyor, daha sonra da Torbalı-Selçuk
hattını yapacağız.
Sayın
Erdoğdu “ Fakir ülkelerin kullandığı bir
model.” dedi. Bu doğru değil. Bildiğiniz gibi, Danimarka ile İsveç arasını
bağlayan 15 kilometrelik Öresund Köprüsü
yap-işlet-devret modeliyle yapılmış bir projedir, 20 milyar dolarlık bir
projedir. Bunun için sayısız örnekler var. Fransa’da çok yaygın kullanılan bir
modeldir. İngiltere’de, bırakın büyük projeleri, okullar, hapishaneler,
hastanelerin tamamı yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilmektedir. Bu model
eğer doğru kullanılırsa çok…
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Tamam.
Diğerlerine
maalesef süre kalmadı. Sayın Özer, Sayın Önder, Sayın Erdemir, Sayın Tanal,
Sayın Özkan ve Öz’ün sorularını da yazılı cevaplayacağız.
Yap-işlet-devret
projeleri hurda olarak geri alınmıyor, o bir yanlış bilgidir. Tam işler
vaziyette teslim edildiği gibi geri verilmek durumunda, havaalanlarında
yaşadığımız örnekteki gibi.
Arz
ederim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanımız “Aykut Bey bunu söyledi ve
doğru değil.” dedi. Bir küçük…
BAŞKAN
– Sayın Erdoğdu, bugün bir istisna uyguladık grupların anlaşması üzerine. Sayın
Bakanın cevabından sonra böyle bir usulümüz yok.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) – Tamam o zaman.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi
teklifin tümünü oylayacağız ancak İç Tüzük’ün 86’ncı
maddesi gereğince görüşlerini belirtmek üzere ve lehinde olmak şartıyla söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
Süre
beş dakikadır, istisnalar bitti, süre uzatılmayacaktır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Peki.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Lehte konuşacaksınız, lehte bekliyoruz Hasip
Bey.
BAŞKAN
– Buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, lehinde söz
aldım ama üzerinde konuşacağım, size bir 1 Nisan şakası olsun.
Yalnız,
bir şey söyleyeceğim, onu ciddiye alın: Hükûmette 7 bakan gidiyor, yedi bölgeden yenileri gelecek, onun üzerinde
biraz tefekkür edin. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onu ciddiye alın
yalnız, onu söyleyeyim.
Niye
elektriğe yüzde 9 zam yaptınız bugün Allah aşkına yani? İran’dan Başbakan geldi
ve bugün elektriğe yüzde 9 zam… Zaten daha önce olmuştu. Bu ara benzin
zamlarına dikkatinizi çekmek istiyorum: Benzin zamları bir ayda 3-4 defa olmaya
başladı yani bir anormal durum var. İran’a gidiliyor, petrol kesiliyor, Libya
petrolüne dönülüyor. Rusya’yla nükleer santraller konusu konuşuluyor ayrı bir
olay ve yap-işlet-devret modeli çerçevesinde kamu artı özel ortaklığı
düşünülüyor. Bu kamu artı özel ortaklığında kamunun ortaklık payı az olacaktır
muhtemelen, az olduğu zaman da, Sayıştayın Meclis
adına yapacağı inceleme -performans denetimi, bilmem ne denetimi falan-
hissemiz oranında olacaktır. Yani AnadoluJet’e nasıl
biniyorsunuz? AnadoluJet Türk Hava Yolu markasıdır
ama yüzde 40 küsur hissesi Türk Hava Yollarınındır, gerisi diğer şirketlerindir.
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Halkta, halkta…
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Yani yüzde 48 mi Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – 49’u devlette…
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Yani 51 değil ama…
ULAŞTIRMA,
DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – …51’i vatandaşta, 30
bin ortağı var.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – 51’i vatandaşta yüzde 49’u Türk Hava Yollarında yani 51
olmak gerekiyor anonim ortaklıklarda, onu da dikkatinize sunmak istiyorum.
Bizim
kaygımız şu: Yani KDV’yi kim ödüyor? Devlet ödeyecek. KDV’yi devlet nereden
ödeyecek? Hazineden. Hazine nereden geliyor? Vergilerden. E, vatandaşın
vergisiyle gelen bir kalem harcaması, rakamı çok büyükse bu Meclisin
denetlemesi lazım. Bizim kaygımız bu. “İhalelerde denetim olsun.” derken bunu
kastediyoruz. Bu kararlar alınırken, verilirken -örneğin 3’üncü Köprüde veya
ileride Harem Projesi’nde veya Galata Projesi’nde- çok büyük projelerde çok
milyar dolarlar oynadığı zaman, bir denetim olması lazım ki… Mali kuralı
erteleyen bir Meclisiz yani mali kuralı bile ertelemişiz. Böyle olunca,
olmuyor.
Dünyanın
hâli de iyi değil, bakın, açık söyleyeyim size. Yani siz, nasıl görüyorsunuz
bilmiyorum ama bu küresel krizden sonra, Orta Doğu’ya bakıyoruz, yeni dizayn
olayına ve sonra Başbakana bakıyoruz, Başbakan son dönemlerde ne yapmış? Hangi
ülkelere gitmiş? Hangi liderleri öpmüşse, o liderlerin sonu, akıbeti iyi
olmamış; bakın Kaddafi’yi öptü, gitti; Mübarek’i öpmüştü, gitti; Berlusconi’yi
öpmüştü, gitti; Bin Ali’yi öpmüştü, gitti.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Bir gün de onu öperler.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - El Salih’i Yemen’de
öpmüştü, gitti; Beşar Esad’ı öptü, sallanıyor;
Obama’yı en son Seul’da öptü, bakın, seçim var, bu sene göreceksiniz, Obama’nın da durumu parlak
değil. Şimdi, böyle bir durum söz konusu. Onun için, yani dikkat edin siz de,
öpülenler, geçen dönem milletvekili olan güneydoğudan, doğudan bir tek kişi
gelemedi buraya, bakıyorum eski arkadaşlara, hiçbirisi yok. Siz yine dikkatli
olun.
Sayın
Bakan bir Zaho-Trabzon demir yolu projesi sözü
vermişti, bende yazılıdır, tutanakları duruyor. Zaho-Nusaybin-Mersin
hattı vardı, onun tutanakları bende duruyor. Uludere-Uzungeçit
sözünü vermişti iki sene önce, onun tutanakları da bende duruyor. Sayın Bakan
şu an meşgul, dinlemiyor ama ben o verdiği sözleri tutacağını umuyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Bakan verdiği sözü tutar, rahat olun.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Yarın da 1 Nisan. Dedik siz de rahat edin, Danışma Kurulu
yaptık. Ben size söylemiştim siz bunu kesintisiz götüremezsiniz diye. Yine
muhalefete dua edin, yarın pazar, tatil yapma şansınız var.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Teklifin
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
“Kullanılan
oy sayısı : 282
Kabul : 257
Ret : 25 (x)
Katip
Üye Katip
Üye |
Bayram
Özçelik Muhammet
Rıza Yalçınkaya |
Burdur Bartın” |
Böylece,
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü
sırada yer alan, Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan
ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.
4- Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/556) (S.
Sayısı: 200)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sırada yer alan, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine
Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye
Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Orman Köylülerinin Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile
68 Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi);
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
5- Orman Köylülerinin Kalkınmalarının
Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin
Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun
Tasarısı ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Orman Köylülerinin
Kalkındırılmaları Hakkında Kanun Teklifi; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Ankara
Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 68
Milletvekilinin; 2/B Barışı Kanunu Teklifi (Orman Sınırları Dışına Çıkarılan
Alanların İdaresi, Değerlendirilmesi ve Tasarrufu Hakkında Kanun Teklifi);
Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın;
Yayla ve Yaylacılık Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporları (1/563, 2/71, 2/211, 2/417) (S. Sayısı: 198)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 2 Nisan 2012 Pazartesi günü saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.