Yasemin KARADENİZ Normal 25669 2 7 2012-05-08T07:58:00Z 2012-05-08T07:58:00Z 67 43040 245331 2044 575 287796 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

 

DÖNEM: 24

 

                                                    CİLT: 16                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

82’nci Birleşim

22 Mart 2012 Perşembe

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 21 Mart Nevruz Bahar Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun, geriatrik rehabilitasyona ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, CHP heyeti olarak Osmaniye Cezaevine yaptıkları ziyarete ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Nevruz kutlamalarının devlete karşı ayaklanma aracı olarak kullanıldığına ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Yaşlılara Saygı Haftası’na ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, GAP sulamalarındaki gecikmenin neden kaynaklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

5.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Kütüphane Haftası’na ilişkin açıklaması

6.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, Elâzığ’ın sorunlarına ve nüfusunun hızla düştüğüne ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, suyun ulusal güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçiler için daha kazançlı ve müreffeh bir yaşam dileğine ilişkin açıklaması

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yaşlılar Haftası ve Başbakanın şehit aileleriyle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, Şırnak’ta 6 polisin şehit olmasına ve Yaşlılar Haftası’na ilişkin açıklaması

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hormonlu, katkı maddeli, zirai ilaç, kimyasal gübre ve antibiyotik kalıntısı ihtiva eden, hileli, genetiği değiştirilmiş gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin kısa ve uzun vadede insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, kanser hastalığının hangi boyutlarda olduğunun, araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim ihtiyacı ve hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve tedavi şekilleri dâhil tüm eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, bor mineralleri ve rafine bor üretimi alanındaki sorunlar ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşlarının toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı nedeniyle artan şiddet ve intihar vakalarının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/3/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

 

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194)

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, 19 Mayıs kutlamalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/3885)

2.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, bağlı kurum ve kuruluşların çıkardıkları dergilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3898)

3.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, başka illere misafir olarak yerleştirilen Van’lı depremzedelerin sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4070)

4.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu’nun, 19 Mayıs kutlamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/4103)

5.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, TSK’da görev yapan astsubayların özlük haklarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/4127)

6.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in, 2011 yılında hacca giden bazı vatandaşların yaşadığı mağduriyete ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/4191)

7.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, yerel basın organlarının desteklen-mesine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4301)

8.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van-İran sınırında öldürülen vatandaşlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4361)

9.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Karabük’te eylemlere ve basın açıklamalarına sınırlama getirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4376)

10.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgün’ün, Elâzığ Valiliği tarafından yayınlanan bir genelgeye ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4444)

11.- Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker’in, Vakıflar Genel Müdürlüğünün Bilecik’te yürüttüğü proje ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4518)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık merkez teşkilatında çalışan taşeron firma elemanlarına ve sorunlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/4533)

13.- Ankara Milletvekili Sinan Aydın Aygün’ün, ithalat ve ihracata ilişkin istatistiklerin kamuoyuna açıklanmasına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4608)

14.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Kürtçe ile ilgili bir açıklamasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4817)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Şafak Pavey, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne,

Samsun Milletvekili Tülay Bakır, Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü’ne,

Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, ilkokul mezunlarının sürücü belgesi sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Nevruz Bayramı’na ve kutlamalardaki şiddet olaylarının üzüntü verici olduğuna,

İstanbul Milletvekili Osman Boyraz, Âşık Veysel’in ölüm yıl dönümüne,

Karabük Milletvekili Osman Kahveci,

Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz,

Nevruz Bayramı ve Dünya Ormancılık Günü’ne;

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,

Nevruz Bayramı, Dünya Ormancılık Günü ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına;

Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, Bülent Arınç'ın Celal Bayar Üniversitesini ziyaretini protesto eden bir öğrencinin durumuna,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, İstanbul Sultanbeyli’de içme sularının kirli olduğuna ve vatandaşların bu suyu kullanmaya devam ettiğine,

Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök,

Adıyaman Milletvekili Salih Fırat,

Nevruz Bayramı’na;

Osmaniye Milletvekili Suat Önal,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,

Nevruz Bayramı’na ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına,

Adana Milletvekili Ali Halaman, Nevruz Bayramı’na ve basında yer alan haberlerle Osmaniye ve Pozantı’nın olumsuzluklarla anılmasına,

İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak, Nevruz Bayramı kutlamalarında polisin BDP milletvekillerine davranışını Meclisin kınaması gerektiğine,

Manisa Milletvekili Özgür Özel, Adana Milletvekili Ali Halaman ve Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın ifadelerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, şeker pancarı tarımı ve pancar üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun (10/200),

Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, MHP'li belediyelere karşı siyasi iktidarın uygulamaya koyduğu baskı, yıldırma, itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka hizmet sunmasını engellemeye yönelik olarak başlatılan eylemlerin ve planlı operasyonların maksadının (10/201),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sınırının ve yoksulluğun boyutlarının (10/202),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/108, 155, 156, 157, 158, 159, 160) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

CHP Grubunun, 16/12/2011 tarihinde Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşlarının Türk eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu (177 sıra no.lu) Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 21/3/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin grubuna,

İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına ve grubuna,

Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin grubuna,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),

Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/387) (S. Sayısı: 194) görüşmelerine devam edilerek 4’üncü maddesine kadar kabul edildi.

 

Alınan karar gereğince, 22 Mart 2012 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.02’de son verildi.

 

                       

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

Mine LÖK BEYAZ

 

Muhammet Bilal MACİT

 

 

Diyarbakır

 

İstanbul

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 111

22 Mart 2012 Perşembe

Teklifler

1.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ ve Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner'in; Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/429) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2012)

2.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ ve Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner'in; Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/430) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2012)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Türk Medeni Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/431) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2012)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Morityus Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/539) (S. Sayısı: 195) (Dağıtma tarihi: 22/03/2012) (GÜNDEME)

2.- Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporları (1/567) (S. Sayısı: 197) (Dağıtma tarihi: 22/03/2012) (GÜNDEME)

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.-    Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, kanser hastalığının boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)

2.-    Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, hormonlu, katkı maddeli ve genetiği değiştirilmiş gıdaların insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)

3.-Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)

22 Mart 2012 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mustafa HAMARAT (Ordu)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Melda Onur’a aittir.

Buyurun Sayın Onur. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Melda Onur’un, Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MELDA ONUR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

21 Mart, doğanın yılbaşıdır. Bütün coğrafyalarda bahar bayramları kutlanmaya başlar. Yaz mevsimini karşılayana kadar bu şenlikler kimi zaman dinî, kimi zaman etnik motiflerle sürer ama bazı coğrafyalarda bu bayramlar halklara çeşitli kesimler, güçler tarafından “Böyle değil şöyle kutlayacaksın.” diye dayatılır; güçler çatışır, şiddet kol gezer, sonuç acı olur: Ölümler ve şehitler…

Halkların doğal yaşamına müdahaleye ne yazık ki Anadolu’nun pek çok havzasında rastlıyoruz: Mesela Tortum. Bugünlerde Erzurum ve ilçelerinin kurtuluş yıl dönümleri kutlanıyor. Nene Hatunlar, Kara Fatmaların torunlarıysa bugün başka bir kurtuluş savaşı veriyorlar. Büyükanneleri düşmanlara karşı savaştılar ama torunları kendi kolluk kuvvetlerine karşı savaşıyor. Güvenip oy verdikleri, hem de öyle yüzde 50 de değil, yüzde 80 oy verdikleri iktidarın -sevgili arkadaşlar, size söylüyorum, yüzde 80 size oy veren bir Tortum halkından bahsediyorum- sizin iktidarınızın uygulamalarına karşı yaşam savaşı veriyorlar. Bu öyle bir savaş ki, yetmişlik, seksenlik kadınlar çarşaflarından tutularak, yerlerde sürünerek toz toprak içerisinde darb ediliyorlar. 300 kolluk kuvveti gönderilmeden önce iki tane de ambulans gönderiliyor, anlayın artık. Aslında bir çeşit savaş tabii. Taa 1939 yılında çıkan ve yalnızca savaş hâllerinde kullanılabilecek acil kamulaştırma yetkisi kullanılarak toprakları ellerinden alınıyor. Savaş hâli yani.

Mahkeme, suça sürüklenen çocuk Leyla’ya HES eylemlerine katılmama, katılanlarla görüşmeme cezası verdi, sanki Leyla İstanbul’da yaşarmış da canı bir cumartesi günü Taksim’deki bir HES eylemine katılmak istemiş gibi. Arkadaşlar, Leyla HES eylemine katılmıyor, Leyla toprağını, yaşam alanını ve suyunu savunuyor. Tortum’da bir çevre hareketi yok, çevrecilerin daniskası da yok; orada yaşam mücadelesi veren köylüler var. Birilerinin arkamızdan ima ettiği gibi PKK da yok, boşuna aramayın.

“HES istemezsiniz ama elektrikten de vazgeçmezsiniz.” ya da “HES temiz enerjidir.” savunma kolaycılığı gerçekleri gizleyemiyor çünkü Tortum’da bir sosyal etki değerlendirmesi yapmadan, doğru dürüst bir çevresel etki değerlendirmesi yapmadan yola çıkıldı ve sonuçta tam beş köy davalık oldu, bir köyün ahalisi sanık hâline geldi çünkü köylü, DSİ’den de, Orman Bakanından da çok daha iyi  tanır yaşadığı toprağı. Sonunda DSİ de gördü, uygulama projesinin yanlış olduğunu tespit etti ve Bağbaşı HES Projesi’ni durdurdu çünkü bütün ÇED’ler ve denetimler gibi bu da masa başında hazırlanmıştı. Bu yüzden Adana’da 10 evladımız barajda kayboldu. Şimdi, projenin, Danıştaydan iptalini bekliyor ve 4 Nisan günü Bağbaşı köylülerinin yargılanacağı mahkemede bu zulümden bir an önce vazgeçilmesini diliyoruz ki, Dünya Su Günü kâğıt üzerinde bir mesaj ya da bir kürsü konuşmasında bir cümle olmaktan çıkıp bayram gibi kutlansın.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüyü çoğunlukla gazeteci arkadaşlarım için kullandım, özellikle tutuklu gazeteciler için. Şimdi, kısaca, yurt dışında tutuklu kalmış, esir kalmış 2 gazeteci arkadaşımızı da anmak istiyorum buradan: Adem Özköse ve Hamit Coşkun. Bu 2 arkadaşımızın orada bulunması hepimizin içini acıtıyor. Hükûmetimizin, bu konuyla çok daha yakından ilgilenmesini diliyoruz ve arkadaşlarımızın eğer söylendiği gibi sarı basın kartları yoksa, lütfen, kendileri bir gazeteci değilmiş gibi algılanmasın, bu arkadaşlarımızın, sistemin yarattığı açmazdan dolayı sarı basın kartları yoktur muhtemel. Bu 2 arkadaşımızın en kısa sürede aramızda olmasını diliyorum.

Son olarak, Sayın Egemen Bağış’ın -dün buradaydı, bugün yok ama ben yine kürsüden sataşma hakkımı kullanarak- sürekli olarak dile getirdiği “tecavüzcü gazeteci”nin kim olduğunu burada açıklamasını istiyorum, açıklayamayacaksa bir sonraki kürsü konuşmamda ben bu ismi açıklayacağım.

Hepinize, dinlediğiniz için teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Onur.

Gündem dışı ikinci söz, 21 Mart Nevruz Bahar Bayramı münasebetiyle söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’ya aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Doğru.

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, 21 Mart Nevruz Bahar Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 21 Mart Nevruz Bayramı’yla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

21 Mart Nevruz Bayramı’nı kutlar, baharın kardeşlik ve huzur getirmesini dilerim ancak bu dilek ve temennilerimiz dün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden aldığımız şehit haberleriyle maalesef gölgede kalmıştır. 6 şehit polisimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize sabır dilerim. Burada, teröristlerin bayram kutlaması ile hiçbir ilişkileri yoktur. Amaçlarının kan dökmek, halkı germek ve devlet bütünlüğüne zarar vermek olduğunu da söylemek isterim.

Nevruz, tarihi ve kültür kökleri itibarıyla toplum hayatımızın müşterek sevinç ve paylaşımının bir işareti olarak yüzyıllardır Avrasya coğrafyasında yaşayagelmiş, kutlanmış, Türk milletinin çok önemli bir bayramıdır.

Anadolu’da yaşadığımız sosyokültürel değişim nedeniyle bu kültürel değerimizi ihmal ettiğimiz bir dönemde daha yakından tanıdığımız Türk dünyasında nevruzun nasıl bir heyecana, kaynaşmaya, mutluluğa dönüştüğünü görerek bu kutlu güne yeniden sarılmamız ve anlamına nüfuz etmemiz hepimiz için sevindirici olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 20’nci asrın sonlarında bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinden Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan ve ayrıca Rusya Federasyonu bünyesinde bulunan Tataristan da 21 Mart Ergenekon Nevruz Bayramı’nı millî bayram olarak ilan etmişlerdir ve kutlamaktadırlar.

Türk kültür coğrafyasında birlik, dirlik, ümit ve kardeşliği sembolize eden Nevruz Bayramı’nın bu anlamını son yıllarda ihanetleriyle yozlaştırmak isteyen mihraklara aziz milletimiz izin vermemiş, ne mutlu ki bu tarihî güne yeniden ve daha büyük bir heyecan ile sahip çıkmasını da bilmiştir.

Nevruz, büyük Türk milletinin hürriyet ruhunun kabararak taştığı bir coğrafyadan çıkarak kıtaları yönetmeye talip olduğu kutlu Ergenekon ateşidir. Bu ateşin hiç sönmeden sonsuza kadar sürdürülmesi en büyük hedefimiz olmalıdır. 

Nevruz yalnızca yeni bir mevsim döngüsünün, bolluk ve bereketin başlangıcı değil, Türk milleti için geleceği yeniden yorumlamanın, atalet, yılgınlık, korku ve umutsuzluğun geride bırakılarak maddi ve manevi diriliş, doğruluş ve atılımın da müjdesi olmuştur. Nevruz bu anlayışla kutlanmalı, onun ruhuna aykırı bir şekilde, gerginlik ve huzursuzluk aracı hâline getirilmesine de fırsat verilmemelidir.

Ülkemizde “Sultan Nevruz” adıyla kutlanarak günümüze ulaşan bu bayram coşkusu, birleştirici ve kaynaştırıcı özelliğini bir kez daha göstermiş, özellikle son yıllardaki yakınlaşma sonucu Orta Asya Türk toplulukları ile ilişkilerimizin geliştirilmesinde ve sevinçlerimizin paylaşılmasında da çok önemli bir rol oynamıştır.

Sayın milletvekilleri, örf ve âdetlerimize, yılların bize kazandırdığı güzelliklerimize sahip çıkmalıyız. Kardeşliğe, huzura ve sevgiye dünden daha fazla bugün ihtiyacımız vardır. Geçmişte olduğu gibi bugün de kardeşliğimizi bitirmeye, kader birliğimizi, ülke birliğimizi parçalamaya, yok etmeye çalışan birçok grup, birçok düşman vardır. Nevruzu bahane ederek PKK terör örgütü militanları toplumda gerginlik yaratmaya, huzuru bozmaya çalışmakta, ülkemizi kaosa sürüklemek için ellerinden geleni yaparak sözde bayram kutlamaları yapmaya çalışmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, yeni yeni senaryolarla hainlik provaları yapılıyor, milletimiz tehdit ediliyor. Buna başta AKP Hükûmeti olmak üzere herkesin, kabul etmemesi ve tepki göstermesi gerekir. Hükûmet, milletimizin kendilerine verdiği, şu ana kadar yeterli şekilde kullanmadığı yetkiyi mutlaka en iyi şekilde kullanmalı ve taviz de vermemelidir. Gereği, gecikmiş olmasına rağmen mutlaka ama mutlaka yapılmalı, gereken ders çıkarılarak gerekli önlemler süratli bir şekilde zaman geçirilmeden alınmalıdır.

Sayın milletvekilleri, askerimizin, polisimizin şehit olması milletimizin yüreğini yakmaktadır. Milletimizin, artık, canına tak ettiği günlerdeyiz. Milletimize, vatanımıza, bayrağımıza, her türlü değerlerimize yapılan saldırıları şiddetle hep beraber kınamak mecburiyetindeyiz. Ben şiddetle kınıyorum. Unutulmamalı ki Türk milletinin birlik ve dirliğini yok etmeye çalışanlara geçmişte olduğu gibi gelecekte de ne pahasına olursa olsun izin verilmeyecektir, hainler cezasını bulacaktır, tarihte de bunun örnekleri çoktur.

Birlik ve beraberliğimizin daim olması, dünya üzerinde söz sahibi ve lider bir Türkiye dileğiyle, bütün Türk dünyasının Nevruz Bayramı’nı kutluyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın milletvekilleri, bu 60’ıncı, pek kısa söz talebi konusunda gene ipin ucu gitmiş vaziyette. Şu andan itibaren kim girerse vermiyorum, haberiniz olsun. Aksi takdirde, herkesten yazılı talep isteyeceğim. Yani beni istismar etmeyin lütfen, hepinizden var da onun için…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Asla!

BAŞKAN – Rica ediyorum. Dünden beri… Girenlere katiyen vermiyorum şu andan itibaren, ona göre. Yani tek tek kâğıt isterim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söz, girmiyoruz.

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre de böyle bir hakkım olduğunu grup başkan vekilleri bilir, kararı da benim vereceğimi bilirler. Onun için, aynı konunun 50 kere döndürüp döndürüp konuşulması da doğru değil. Yani yirmi dakika söz veremem ben insanlara burada.

Gündem dışı üçüncü söz, geriatrik rehabilitasyon konusunda söz isteyen Kütahya Milletvekili Sayın Vural Kavuncu’ya aittir.

Buyurun Sayın Kavuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Kütahya Milletvekili Vural Kavuncu’nun, geriatrik rehabilitasyona ilişkin gündem dışı konuşması

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan Yaşlılara Saygı Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yaş alma, tüm canlıların yaşamında olduğu gibi insan yaşamının da kaçınılmaz bir parçasıdır. Örfümüz gereği saygı ve sevgi taşıdığımız büyüklerimizi bugün vesilesiyle anmak, onlara daha güzel bir yaşamı sunmak için elimizden gelen gayreti göstermek hepimizin ulvi görevlerindendir. Biz, yaşlılarımızı dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşıyan en değerli varlıklarımız, kültür hazinelerimiz olarak görüyoruz. Bu değerlerimiz yaşamlarının büyük kısmını topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş, yaş yaşamış, gün görmüşlerdir. Bu nedenle, ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde yaşam sürmeleri, bakıma muhtaç olduklarında da gerekli özen ve desteği yanlarında bulmaları en doğal haklarıdır. Bizleri bugünlere ve geleceğe hazırlayan yaşlılarımız için hayatı kolaylaştırmak, onlara terk edilmişlik ve kimsesizlik duygusunu yaşatmamak, kimseye muhtaç olmadan yaşamalarını sağlamak, toplumun, devletimizin öncelikli görevleri arasındadır.

Yaşlılığı sadece güçlük ve zorlukların olduğu bir dönem değil, hoş yanlarının da olduğu bir hayat kesiti olarak görmek gerekiyor. “Aktif yaşlanma” kavramı, yaşlı bireylerin herhangi bir engellilik durumları olması hâlinde bile toplumda yürütülen faaliyetlere katılmalarını amaçlar. Bunun için, yaşlıların sahip oldukları potansiyelleri kullanabilmelerinin yolunu açmak, yeterli korunma, güvenlik ve bakım desteğine ulaşabilmelerini sağlamak gerekiyor. Unutmayalım ki yaşlanma, yaşanan yılların sayısından ziyade fiziksel ve zihinseldir. Bir insan kırk beş yaşında iken bile yaşlı olabilir, yetmiş beş yaşında iken bile genç kalabilir.

Her yaşlı, kendi geçmişiyle ayrı bir bireydir. Hayatları saygı duyulası bir roman, kendileri de o romanın kahramanıdırlar. Yaşamlarının şimdiki kesitinde de mümkün olduğunca özgürlüklerini korumayı, bağımlı olmadan yaşamayı isterler. Ne var ki yaşlanmayla birlikte vücutta meydana gelen değişimler çevre koşullarına uyumda zorluklara neden olur. Bedensel kısıtlar nedeniyle evlerde kazalar, düşme riskleri artmış olur, bunlara bağlı yaralanma ve sakatlanmalar artmış olur. Örneğin, altmış beş yaşın üstünde her 3 yaşlıdan 1 tanesi düşer ve önemli sakatlıklar geçirebilir. Bunlar kolay önlenebilen unsurlardır.

Türkiye’de de önümüzdeki dönem içinde önemli bir yaşlı nüfusu beklenmektedir. Yaşlılıkla beraber artan müzmin hastalıklar ve ortaya çıkacak bedensel kısıtları gidermek için rehabilitasyon hizmetleri önem taşımaktadır. Yaşlı rehabilitasyonu, bir rehabilitasyon hekimi liderliğinde, fizyoterapist, uğraşı terapisti, konuşma terapisti, hemşire, sosyal çalışmacı, beslenme uzmanıyla birlikte yürütülecek bir tedavi yöntemidir.

Nüfus yaşlanırken sağlık politikalarımız da bu değişime paralel değişimler gösteriyor. Hükûmetlerimiz döneminde yaşlılara ödenen ücretlerde, huzurevlerinde, sağlık hizmetlerinde devrim niteliğinde yenilikler yapılmıştır. Sadece yaşlı aylığında on yılda yüzde 100’ün üstünde bir artış sağlandı. Doğrudan sosyal yardımlarda ciddi artışlar meydana getirdik.

Geçtiğimiz hafta sonu, son dönemde ülkemize kazandırılan en güzel huzurevlerinden birisi olan Kütahya Huzurevini ziyaret ettim. İsteğe göre tek kişilik, çift kişilik ve aile odaları olmak üzere tasarlanmış özel rehabilitasyon yatakları, fizyoterapi ünitesi ve güler yüzlü personeliyle pırıl pırıl olan huzurevimize giderek gurur duydum. Sohbet ettiğim yüz altı yaşındaki Ayşe Tekin teyzemizin gülen gözleri bizim için çok şeyler ifade etti.

Tüm bu yaptıklarımız sosyal devlet olmanın sorumluluğu gereğiydi. Ancak, devletimizin çalışmaları, yaşlılarımızın sorunlarının tamamıyla çözülmesinde yeterli olmamakta, çözümde toplumsal sorumluluk üstlenilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan, vatandaş olarak yaşlımıza el uzatmalıyız; toplum olarak maddi, manevi yaralarını sarmalıyız.

Sözlerime Büyük Atatürk’ün şu sözleriyle son vereceğim: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur.”

Bu duygularla tüm büyüklerimizin Yaşlılar Haftası’nı kutluyor, minnet ve şükran duygularımla, yaşam sevinçlerinin hiç kaybolmadığı, sağlıklı ve mutlu günler temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavuncu.

Sayın Aygün, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, CHP heyeti olarak Osmaniye Cezaevine yaptıkları ziyarete ilişkin açıklaması

HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli) – Çok teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Başkanım, insan hakları heyeti ve CHP heyeti olarak Osmaniye Cezaevine Salı günü ziyarette bulunduk. 651 kişilik bu cezaevinde 1.222 kişi kalıyor. Tutuklularla yüz yüze yaptığımız görüşmede; askerî düzende sayı verme zorunluluğunun uygulandığını, cezaevine girişte her tutuklunun çıplak şekilde arandığını, uzun bir zamandır yasal bir hak olan sohbet hakkının ihlal edildiğini ve neredeyse hiç uygulanmadığını, üzerlerinde genel olarak bir baskı ve tehdit havası olduğunu bize bildirdiler. Cezaevi yöneticileriyle yaptığımız görüşmede de bunlar -yasal dayanakları da bize gösterilmek, anlatılmak suretiyle, bir brifingle- üstü örtülü olarak kabul edildi. Adli tutuklular üzerinde de büyük bir baskı olduğunu bize bildirdiler ve tam yirmi yedi gündür açlık grevi var. Oradaki sorunları hem…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri…

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Nevruz kutlamalarının devlete karşı ayaklanma aracı olarak kullanıldığına ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Nevruz kutlaması bahanesiyle, ihaneti siyaset edinmiş güruhların yaptığı tahrik, tahribat ve cinayetleri lanetliyorum. Bayramı bayram, nevruzu nevruz, demokrasiyi demokrasi aleyhinde kullanmak bölücü ve yıkıcı bir stratejidir. İstismarda sınır tanımayan hain bir planla Türkiye karşı karşıyadır. Nevruz gibi bir şenlik devlete karşı ayaklanma aracı olarak kullanılmaktadır. Türk milleti, kazasız belasız olarak bu yıl da “Nevruzu atlattık” diye neredeyse bayram eder hâle gelmiştir. Bu nasıl bayramdır?

Amaçları bölücülük olan şer odakları, masum ve makul talepleri hain düşüncelerini örtmekte kullanmaktadır. Bölücülerin amacı, ana dilde eğitim, kimlik ya da demokratik Türkiye değildir; onlar, bölünen bir Türkiye istiyorlar, devlet içinde devlet, millet içinde millet yaratmaya çalışıyorlar, buna izin vermeyeceğiz. Gerçek budur, gerisi işin hikâyesidir.

Başta Hükûmet olmak üzere herkesi aklını başına devşirmeye davet ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, Yaşlılara Saygı Haftası’na ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde her yıl 18-24 Mart tarihleri arası Yaşlılara Saygı Haftası olarak kutlanmaktadır. Her insan için değişik anlam ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Yaşlılarımız, dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Yaşlılık dönemi itibar gerektirmektedir. Bu, aynı zamanda bir minnet borcudur. Yaşlı bireyin toplumla bütünleşmesi, daha aktif olması, yaşama bağlı kılınması gerekir. Bizleri bugünlere ve geleceğe hazırlayan yaşlılarımız için hayatı kolaylaştırmak ve kimseye muhtaç olmadan yaşamlarını sağlamak hepimizin öncelikli görevidir.

Bu duygu ve düşüncelerle yaşlılarımızın haftasını kutluyor, hepsinin ellerinden öpüyorum.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, GAP sulamalarındaki gecikmenin neden kaynaklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

2002 yılında birinci AKP Hükûmeti kurulduğunda GAP sulamalarındaki gerçekleşme oranı yüzde 11 düzeyindeyken, aradan geçen on yıllık süre sonunda bu oran yaklaşık yüzde 17’dir. Yani on yıllık AKP iktidarındaki yıllık gerçekleşme oranı binde 7’dir. Eğer bu hızla gidilirse, GAP sulamaları, basit bir matematiksel oranla söylersek yüz otuz sekiz yılda mı bitecektir? On yıllık süreçte GAP sulamalarındaki bu gecikme neden kaynaklanmıştır? Bu düzeyde bir gecikmenin normal olduğunu düşünüyor musunuz?

Başbakan, 2003 yılında, GAP’ın 2005 yılında bitirileceğini; 2005 yılındaysa 2010 yılında bitirileceğini beyan etmiştir. Bu durumda GAP’ın revize edilen yeni bitiş tarihi nedir? Bu tarihte gerçekten GAP bitirilecek midir? 2011 yılında GAP’a tahsisi planlanan kamu sabit yatırımı ne kadardır ve bunun ne kadarı gerçekleştirilmiştir? AKP Hükûmetinin 2006 yılında beyan ettiği üzere GAP’ın bitirilmesi için 13 milyar dolara ihtiyaç vardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –  Sayın Özdağ…

5.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Kütüphane Haftası’na ilişkin açıklaması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Mart ayının pazartesiyle başlayan son haftası ülkemizde Kütüphane Haftası olarak kutlanmaktadır. Etkinlikler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile Türk Kütüphaneciler Derneği işbirliğiyle organize edilmektedir. Bu yıl “Bilgi, toplumu çoğullaştırır.” ana temasıyla düzenlenecek olan 48’inci Kütüphane Haftası 26 Mart-1 Nisan 2012 tarihleri arasında kutlanacaktır.

Kütüphane Haftası’nın kamuoyunda kütüphane konusunda olumlu çağrışım oluşturmasına; kitap, kütüphane ve okuma kültürü, okuma alışkanlığı konularında toplumsal algının yükselmesine; bilgi toplumu olma yolunda millet olarak bilinçlenmemize ve dünya kütüphaneciliğindeki önemli gelişmelerin paylaşılmasına vesile olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle kütüphanecilerin, kütüphane çalışanlarının ve milletimizin Kütüphane Haftası’nı kutluyor, her evde, her kıraathanede kitaplık olması  temennisiyle saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Erdem…

6.- Elâzığ Milletvekili Enver Erdem’in, Elâzığ’ın sorunlarına ve nüfusunun hızla düştüğüne ilişkin açıklaması

ENVER ERDEM (Elâzığ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumu verileri açıklandı: Elâzığ milletvekili sayısı 5’ten 4’e düştü yani Elâzığ ilimizin nüfusu hızla azalmakta. Milletvekili sayısı düşen dört ilden birisi Elâzığ, diğeri Van. Malumunuz olduğu üzere Van’da 7 şiddetinde deprem yaşanmıştı, bu bağlamda Elâzığ’da da psikolojik bir deprem yaşanmakta. Göç oranı yüksek, işsizlik yüksek, fabrikalar kapanıyor, yeterince ödenek alamıyor, hizmetler yeterince Elâzığ’da yerine getirilemiyor. 100 binlerce insan bu sorunlara  dikkat çekmek için imza kampanyaları düzenliyor. AKP’ye bu kadar destek veren Elâzığ, Hükûmetin, kendi sorunlarıyla ilgileneceği günleri iple çekiyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan.

7.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, suyun ulusal güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Başkan.

Sınır aşan 6 su havzasının Türkiye’deki payı yaklaşık yüzde 36’dır. Ülkemiz bu havzaların 5’inde kaynak durumundadır. Değişen iklim koşulları dikkate alındığında ikili anlaşmalar yapılması şart olmaktadır; Hükûmete duyurulur.

Ayrıca, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda gelecekte ülkemizde ve civar ülkelerde artan sıklıkta yaşanacak daha şiddetli kuraklıkların ulusal güvenliğimiz için ciddi bir tehdit unsuru olduğu, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Stratejik bir doğal kaynak hâline gelen suyun ulusal güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alınması gerekir. Hükûmet konunun farkında mıdır acaba?

BAŞKAN – Sayın Varlı…

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, çiftçiler için daha kazançlı ve müreffeh bir yaşam dileğine ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

21 Mart Nevruz, baharın müjdecisi. Tabii, cemreler önce havaya, sonra suya, sonra toprağa düştü. Çiftçilerimiz artık tarlalarını ekiyorlar, mısır, pamuk, karpuz ama mazot pahalılığı ve gübre pahalılığı içerisinde bir sonraki mahsulün ne getireceğinden emin değiller. Bugün hâlâ pamuk 1,3 liradan satılıyor, gübre pamuğun fiyatını geçmiş durumda, mazota zaten her gün zam geliyor. İnşallah çiftçilerimiz bu bahar müjdesiyle ektikleriyle biçtikleriyle kazanır bir hâle gelirler, inşallah müreffeh bir hayat yaşarlar dileğiyle ben bugünün kutlu olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yaşlılar Haftası ve Başbakanın şehit aileleriyle ilgili ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ben de Yaşlılar Haftası nedeniyle öncelikle tüm yaşlılarımızı hürmetle selamlıyorum ancak Sayın Başbakanın dün Adalet ve Kalkınma Partisi grup toplantısında yaptığı şehit ailelerine  ikinci iş istihdamıyla ilgili konuşmanın şehit ailelerini derinden üzdüğünü ve maalesef, kendi çocuklarını kaybettikleri mücadelede karşı tarafta yer alanların şehit kapsamına alınarak PKK terör örgütüne hizmet edenlere destek sağlanması yönündeki açıklaması tüm milletimizi üzmüştür.

Bu vesileyle tüm duyarlı milletvekillerini bu konuda çalışmaya ve bu ayrımı ortadan kaldırmaya davet ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürkan…

10.- Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın, Şırnak’ta 6 polisin şehit olmasına ve Yaşlılar Haftası’na ilişkin açıklaması

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Son 2 polis, daha önce yaralanan ve vefat eden polis kardeşimiz Adana’dandı. Son 6 şehitten biri de yine Adana Aladağ ilçemizden. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Nevruz, baharın müjdecisi. Nevruzda böyle olayların yapılması hiç kimsenin hiçbir emele ulaşmasını sağlamayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, halkı, büyük ve güçlü bir ülke ve devlettir. O nedenle bu tür eylemleri yapanları kınıyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır ve baş sağlığı diliyorum.

Ayrıca Yaşlılar Haftası, Yaşlılar Haftamızı da kutluyorum.

Burada tabii cevap vermiş gibi olmayalım ama dün Sayın Başbakanımızın açıkladığı şehit yakınlarıyla ilgili kanun çalışmasını bire bir kanun teklifleri olarak uzun süredir çalışan biriyim. O nedenle burada toplumun tepki göstereceği hiçbir şey yok.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hormonlu, katkı maddeli, zirai ilaç, kimyasal gübre ve antibiyotik kalıntısı ihtiva eden, hileli, genetiği değiştirilmiş gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin kısa ve uzun vadede insan sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/204)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hormonlu, katkı maddeli, zirai ilaç, kimyasal gübre ve antibiyotik kalıntısı ihtiva eden, hileli, genetiği değiştirilmiş gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin kısa ve uzun vadede insan sağlığına etkilerinin araştırılması, üretici ve tüketicinin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Gıda güvenliğimizi tehdit eden unsurlar, hormonlar, katkı maddeleri, tarım ilaçları, kimyasal gübreler, antibiyotikler, hileli gıda üretimi, genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak sayılabilirler.

İnsan yaşamı için vazgeçilmez olan bitki ve etlerin yani gıdaların uygun koşullarda üretilmesi, insan sağlığı için hayati tehlikeler oluşturmaktadır.

Gıda güvenliği konusu, gelişmiş ülkelerde çok sıkı kurallara bağlanmış, tüketicilerin sağlığının korunması için her türlü tedbir alınmıştır. Gelişmiş ülkeler, hormon, tarım ilacı, kimyasal gübre kullanılarak yapılan tarım üretiminden organik tarım üretimine geçmekte, tarımda ve gıda sanayinde kullanılan pek çok madde yasaklanmaktadır. Organik ürünlere olan talep ise her geçen gün artmaktadır.

Gıda ihracatı yaptığımız pek çok ülke, ihraç ettiğimiz gıdalar üzerinde sıkı denetimler yapmakta, standartlarına uygun olmayan gıdaların ülkelerine girmesine izin vermemektedir.

Almanlar ya da Rusların sağlığa zararlı bulup ülkelerine sokmadığı ürünlerin iç piyasada tüketime sunulduğu, yani kendi vatandaşımızın sağlığının tehlikeye atıldığı iddiaları ciddi olarak gündeme taşınmaktadır.

Gıda güvenliğini sağlamakla görevli kuruluşların etkili denetimler yapmaması, vatandaşlarımızda haklı olarak tükettiği gıdalara karşı bir güvensizlik oluşturmaktadır.

Bir araştırmaya göre, çocuklarımız, büyüklerimizin hiç karşılaşmadığı 500’den fazla toksin madde ile karşılaşmakta, bu maddelerin çeşitli etkilerine maruz kalmaktadırlar.

Hormonlar, tarım ve hayvancılıkta daha az zamanda daha çok ürün elde edebilmek, ürünlerin daha canlı ve güzel görünmesini sağlamak ve mevsimi dışında ürün alabilmek için kullanılmaktadır.

Hormonlu bitki ve etlerin, sürekli tüketildiğinde vücudun hormon dengesini bozarak, bağışıklık sisteminin zayıflamasına, erken ergenlikten şişmanlığa ve hatta kansere yol açtığı şüphesi mevcuttur.

Tarım ilaçlarının aşırı, zamansız ve uygunsuz kullanımı, insan sağlığı yanında toprağa, suya ve diğer canlılara da zarar vermektedir.

Kanatlı ve büyükbaş hayvanlarda antibiyotik kullanımına kesimden belli bir süre önce son verilmemesi hâlinde, bitkilere verilen tarım ilaçlarında olduğu gibi doğrudan insanlara geçmektedir.

Bilinçsizce kullanılan kimyasal gübreler, insan sağlığına zararlı etkileri yanında, topraklarımızı ve sularımızı kirletmekte, topraklarımız özelliğini ve rejimini kaybetmektedir.

İnsan sağlığını tehdit eden bir diğer gıda güvenliği sorunu ise, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) sorunudur. Daha fazla verim alabilmek için tohumların genetiği ile oynanarak doğal olmayan ürünler yetiştirilmektedir.

Yine, merdiven altı tabir edilen kaçak imalathanelerde üretilen, içinde süt olmayan peynir, et olmayan sucuk ve sosis, boyalı zeytin, talaş katılmış baharat gibi hileli gıdalar, toplum sağlığımız için büyük risk oluşturan ve üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

Gıda sanayinde kullanılan katkı maddelerinin de sağlık sorunlarına yol açtığı bilinmektedir.

Tarım ilaçları, hormonlar, antibiyotikler ve kimyasal gübreler konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan çiftçilerimiz, bu kimyasalları kullanarak, bir taraftan bilinçsizce insan sağlığına zarar verirken, diğer taraftan da bu girdi maliyetlerini artırmaktadır.

Öte yandan, geçtiğimiz günlerde Rusya Federasyonu kimyasal ilaçlar ve hormonal maddeler bulunduğu gerekçesiyle ihraç ürünlerimizi iade ederken, Türkiye'den yaş sebze meyve ihracatını da durdurmuştur. Ancak ne yazık ki, iade edilen bu ürünlerin akıbetinin ne olduğu yönünde bir bilgiye sahip olunmadığı gibi aksine, söz konusu ürünlerin iç piyasaya sürülerek kendi vatandaşlarımıza tükettirildiği günlerdir kamuoyunda tartışılmaktadır.

İlgili ve yetkililer; bu ürünlerin insan sağlığına zararlı olup olmadığı, iç piyasaya sürülüp sürülmediği, imha edilip edilmediği yönünde kamuoyunu bilgilendirmemiştir. Bu olay bile kendi başına bir araştırma, soruşturma konusudur.

Gıda güvenliği konusunda yaşadığımız pek çok sorun, üreticilerimizin bilgi eksikliğinden, başta Tarım ve Sağlık olmak üzere ilgili Bakanlık ve kuruluşların yeterli danışmanlık hizmeti verememesinden ve benzeri kasıtsız sebeplerden kaynaklanmaktadır. Ancak, ailesinin tüketimi için ayrı bir alanda doğal ürünler yetiştirirken, diğer taraftan da bilinçli olarak daha fazla kâr sağlayabilmek maksadıyla satacağı ürünlerde hormon, tarım ilacı, kimyasal gübre kullanan veya hileli gıda üreterek, insan sağlığıyla oynamaktan çekinmeyen kişilerin varlığı da ahlakî olarak irdelenmesi gereken konulardan bir tanesidir.

Konu ile ilgili bir araştırma komisyonu kurulması ve çalışma yapması, kamuoyunun dikkatini çekecek, hem tüketicilerimizin, hem de üreticilerimizin bilinçlenmesine katkı sağlayarak ilk andan itibaren faydalı olacaktır.

Açıklanan nedenlerle hormonlu, katkı maddeli, zirai ilaç, kimyasal gübre ve antibiyotik kalıntısı ihtiva eden, hileli, genetiği değiştirilmiş gıda üretiminin ve bu tür ürünlerin kısa ve uzun vadede insan sağlığına etkilerinin araştırılması, üretici ve tüketicinin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

  1) Mehmet Şandır                          (Mersin)

  2) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

  3) Mehmet Erdoğan                       (Muğla)

  4) Enver Erdem                             (Elâzığ)

  5) Alim Işık                                   (Kütahya)

  6) Ali Öz                                       (Mersin)

  7) Seyfettin Yılmaz                        (Adana)

  8) Mehmet Günal                          (Antalya)

  9) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

10)Oktay Öztürk                             (Erzurum)

11) Kemalettin Yılmaz                     (Afyonkarahisar)

12) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

13) Celal Adan                                (İstanbul)

14) Erkan Akçay                             (Manisa)

15) S. Nevzat Korkmaz                   (Isparta)

16) Atila Kaya                                 (İstanbul)

17) Emin Çınar                                (Kastamonu)

18) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

19) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

20) Ali Halaman                              (Adana)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, kanser hastalığının hangi boyutlarda olduğunun, araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim ihtiyacı ve hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve tedavi şekilleri dâhil tüm eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/203)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin en önemli sağlık problemlerinden biri olan kanser hastalığının hangi boyutlarda olduğunun tespiti, araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim ihtiyacı ve hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve tedavi şekilleri dahil tüm eksikliklerin giderilmesi için gerekli önlemlerin ortaya konulması amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Tüm dünyada ve ülkemizde yaygınlaşarak, çağımızın en önemli sağlık problemi hâline gelen ve ülkemizde her yıl 100 bin civarında kişinin yakalandığı kanser hastalığıyla ilgili ve özellikle hasta sayısı hakkında net bilgiler bulunmamaktadır. Kansere yakalanan hastalarımızın sayısı her geçen gün artarken, hastaneler dolup taşmaktadır. Üstelik tedavi masrafları da bir hayli yüksek olan bu hastalıkta, sorun sadece hasta ile kalmayıp, tüm aile bireylerini de yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye'de 1982 yılında 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 57. Maddesi gereğince "bildirimi zorunlu hastalıklar listesi"ne alınmış olmasına rağmen ülkemizde gerçek kanser sayısı bilinmemektedir.

Ülkemizde kanser tedavi hizmetlerinin organizasyonunda, en çarpıcı ve önemli nokta ülkemizdeki tıbbi onkologların ve hematologların sayısal yetersizliğidir. Şu an sayıları 350 bin olan kanserli hastaların tedavisini ve takibini yetersiz sayıdaki tıbbi onkolog ve hematolog üstlenip götüremeyeceğine göre, tedavi hizmetlerinin ilgili diğer uzmanlık alanlarından olabildiğince yararlanarak organize edilmesi zorunludur.

Sadece senede 1000'in üzerinde akciğer kanseri tanısı konulan Ankara'nın merkezindeki Atatürk Göğüs Hastalıkları Hastanesinde bile zaman zaman onkoloji uzmanının bulunmadığı unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken diğer bir nokta ise, göğüs hastalıkları uzmanlarının akciğer kanseri takip ve tedavisini üstlenmedikleri 5-6 yıl öncesinde, bu hastalara onkoloji kliniklerinde aylar sonrasına randevu verildiğidir. Göğüs hastalıkları uzmanlarının bu işi üstlenmelerinin nedenleri burada yatmaktadır.

Ülkemizde 50 bini aşkın lösemi hastası takip edilirken, yılda 15 bini aşkın yeni lenfoma ve 10 bini aşkın yeni lösemi olgusu saptanmaktadır. Lösemi ve lenfomada son 10 yılda yaşam beklentisinin belirgin olarak artmış olması, takip altındaki hasta sayısının katlanmasına yol açmaktadır.

Sağlık Bakanlığı yetkilileri, 2020 yılına kadar ülkemizde 54 yeni Kanser Araştırma Merkezine ihtiyaç olduğu yönünde açıklamalar yapmaktadır. Gerekli uzman ihtiyacının karşılanması içinde üniversiteler ve tıp fakülteleri ile birlikte ortak çalışmaların yapılarak tespit ve çözümlerin belirlenmesi gerekmektedir. Erken teşhis ile kanserle savaş politikasına yön verilmesi ve nüfus tabanlı kanser kayıt sistemlerinin kurulması ve daha sağlıklı veri toplanması sağlanmalıdır.

Medikal onkoloji konusunda, uzmanın yetişmesi seneler almaktadır. 11 milyon nüfuslu Yunanistan'da bile medikal onkolog sayısı bizden fazladır. Bu konudaki yetişmiş eleman sayımız gerçekten yetersizdir. Üstelik sadece onkolog yetiştirmek de yeterli değildir. Patolojide uzmanınız yoksa yeterli onkolog olması da bir şey ifade etmez. O nedenle, radyolog, stolog, ve patologların yetiştirilmesine önem vermeli ve insan kaynakları yetersizliğini gidermeliyiz. Bir medikal onkolog ve hematolog günümüzde ancak 40 yaşında göreve başlayabilmektedir. Bu uzmanların yetiştirilmesi konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğu da aşikârdır.

Bütün bu sorunları ülke düzeyinde çözümlemek üzere kural koyucu ve denetleyici bir kurulun oluşturulmasına büyük bir gereksinim vardır. Adı ve yetki sınırları çalışmalarla saptanacak böyle bir ulusal kanser kurumunun oluşturulması, hem ülkemizde kanser sorununun disipline edilmesi açısından hem de pahalı tedavilerin hasta ve aileye yük olmaması açısından, hastalarımızın teşhis ve tedavilerinde en gelişmiş yöntemlerden yararlanmaları bakımından büyük önem taşımaktadır.

İşte tüm bu nedenle ülkemizin en önemli sağlık problemlerinden biri olan kanser hastalığının hangi boyutlarda olduğunun tespiti, araştırma merkezleri, tıbbi cihaz, uzman hekim ihtiyacı ve hasta sayısının belirlenmesi ile tanı ve tedavi şekilleri dahil tüm eksikliklerin giderilmesi için gerekli önlemlerin ortaya konulması amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                     (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                      (Aydın)

3) Mehmet Erdoğan                  (Muğla)

4) Enver Erdem                         (Elâzığ)

5) Alim Işık                              (Kütahya)

6) Ali Öz                                   (Mersin)

7) Seyfettin Yılmaz                   (Adana)

8) Mehmet Günal                      (Antalya)

9) Mustafa Kalaycı                   (Konya)

10) Kemalettin Yılmaz              (Afyonkarahisar)

11) Oktay Öztürk                      (Erzurum)

12) Erkan Akçay                       (Manisa)

13) Celal Adan                          (İstanbul)

14) D. Ali Torlak                      (İstanbul)

15) Mesut Dedeoğlu                 (Kahramanmaraş)

16) Atila Kaya                          (İstanbul)

17) S. Nevzat Korkmaz            (Isparta)

18) Emin Çınar                         (Kastamonu)

19) Emin Haluk Ayhan             (Denizli)

20) Ali Halaman                       (Adana)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, bor mineralleri ve rafine bor üretimi alanındaki sorunlar ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/205)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bor mineralleri ve rafine bor üretimi alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Gerekçe:

Türkiye bor ve bor kaynakları açısından dünyanın en büyük ülkesi konumundadır.

Bor mineralleri; bünyelerinde değişik oranlarda bor oksit (B203) içeren mineraller olup, ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri; tinkal, kolemanit ve üleksit'tir. Dünya toplam bor rezervi sıralamasında Türkiye %72'lik pay ile ilk sıradadır. Dünya kolemanit rezervinin ise tamamına yakını ülkemizde bulunmaktadır.

Türkiye'nin dünya bor piyasasından aldığı pay ise son derece düşüktür. Ülkemizin dünya bor piyasasındaki payının artırılması rafine ürünlerin geliştirilmesi ile mümkündür.

Bor rezervi oluşumları; bor mineralleri, bunlardan elde edilen zenginleştirilmiş bor cevherleri, boratlar, rafine ürünler, bor bileşikleri ve bor ürünleri olarak adlandırılmaktadır.

Endüstriyel üretimde ham bor ve rafine bor ürünleri, bünyesinde taşıdığı üstün özellikleri içerisine katıldığı üretim ve ürüne aktaran bu anlamda ikame edilemeyen bir kullanım alanına sahiptir.

Bor; otomobil camları, laboratuvar camı, uçak camları, ileri teknoloji camları, borcamlar, pyrex, optik camlar, Borosilikat camlar (kamera ve mercek camı) imalinde kullanılmaktadır. Kayak, kayak ayakkabısı, tenis raketleri, balık oltası, misina, golf sopaları, ok, yay, çeşitli darbelere karşı koruyucularda, gerek telefon ve gerekse bilgisayar ağlarında geniş bir kullanım alanı bulan fiber optik kablolarda, LCD ekranların ve Mikroçip üretiminde, uzun ömürlü yüksek güçlü lityum-ion bataryalarda, %70 enerji tasarrufu sağlaması nedeniyle, bilgisayar disk sürücüleri, otomobillerde doğru akım-motorları ve elektrikli ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde, uzay araçları, uydular, uçaklar, helikopter, planör, zeplin ve balon imalatında, askeri alanda yüksek performanslı teçhizatlarda, zırhlı araçlarda ve silahlarda katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.

Kanser tedavisinde, özellikle beyin kanserlerinin tedavisinde, ostrepoz ve menopoz tedavilerinde, alerjik hastalıklarda, psikiyatride, kemik gelişiminde ve arteritte, menopoz tedavilerinde bor kullanılabilmektedir.

Manyetik Rezonans Görüntüleme Cihazlarında, yapıştırıcı, donmayı önleyici-geciktirici, antifriz, fren sıvıları, nişasta (kola), soğutucu kimyasallar, yangın söndürücü granüle ve sıvı kimyasallar, yanmayı geciktiriciler, korozyon önleyiciler, mürekkep, boya, böcek öldürücü aeresoller, bitki öldürücüler, biyolojik gelişim ve kontrol kimyasalları, orman ürünleri koruyucuları, boya koruma mamulleri, pasta ve cilalar, kibrit, kireçlenme önleyicileri, sentetik yüksek performanslı motor yağları (motor silk), patlayıcı, yüzme havuzu temizleyici kimyasallar, ağartıcılar, kolonya, parfüm, krem, şampuan, makyaj malzemesi, diş macunu imalinde, dezenfektan sıvılar, sabun, deterjanlar (çamaşır ve bulaşık) üretiminde bor ve çeşitli rafine bor ürünleri kullanılır. Ayrıca tarım sektöründe gübre üretiminde kullanılır.

Seramik ve emaye sanayiinde de oldukça geniş kullanıma sahiptir. Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titan bor alaşımları, atom reaktörlerinin kontrol sistemleri ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında bor kullanılır. Nükleer atıklar Bor madeninden (kolemanit) üretilen cam ambalajlar içine alınıp cam kütükler haline getirilerek depolanır. Enerji konusunda yapılan araştırmalar Bor ve rafine bor ürünlerinden enerji alanında geniş bir kullanım alanı yaratacak aşamadadır.

Bor bileşikleri, elektrolit kaplama sanayiinde, elektrolit elde edilmesinde sarf edilmektedir. Borik asit nikel kaplamada, fluoboratlar ve fluoborik asitler ise; kalay, kurşun, bakır, nikel gibi demir dışı metaller için elektrolit olarak kullanılmaktadır.

Tekstil sanayiinde, nişastalı yapıştırıcıların viskozitlerinin ayarlanmasında, kazeinli yapıştırıcıların çözücülerinde, proteinlerin ayrıştırmasında yardımcı madde, boru ve tel çekmede akıcılığı sağlayıcı madde, dericilikte kireç çöktürücü madde olarak boraks kullanılır. Atık sulardaki cıva, kurşun, gümüş gibi ağır metallerin sulardan temizlenmesi amacıyla da kullanılmaktadır.

Tekne, yat, bot ve muhtelif deniz ulaşım araçlarının imalinde ve inşasında, aşındırıcı, zımpara, parlatma ürünlerinde, çeşitli metal alaşımlarında, lehimde, plastik sektöründe, kâğıt ve mukavva üretiminde, mücevhercilikte, kurşun arıtımında, akaryakıtta oktan yükseltici olarak, rafinasyon işlemlerinde, mumyalama işlemlerinde, gıda sanayiinde yaklaşık 250 üretim sektörü içinde binlerce üründe bor ve rafine bor ürünleri kullanılmaktadır. Teknolojik gelişmeler her geçen gün yeni kullanım alanları yaratmakta, aynı zamanda mevcut kullanım alanlarında tüketim hacmi giderek artmaktadır.

Dünya bor piyasası oligopol bir piyasadır. Bu anlamda bor piyasasında ticari önem arz eden bor türleri, içinde Eti Holding'in de bulunduğu birkaç firma toplam üretim ve satışı ellerinde tutmaktadır. Türk borlarının eksikliği, Avrupa'da ve dünyada bor piyasalarında istikrarsızlık yaratacak bir güce ve öneme sahiptir. Bu nedenle Avrupalı öğütücü ve nihai kullanıcılar ile dünya bor piyasasını belirleyen çok uluslu şirketler tarih boyunca bu varlık üzerinde etkili olabilme düşüncesinde olmuşlardır.

Eti Holding'i bünyesine katarak çok uluslu bir şirketin bor piyasasındaki hâkimiyetini tam anlamıyla pekiştirecek tekelleşme arzusunun, son dönemde ülkemizde estirilen özelleştirme adı altında yabancılaştırma rüzgârına dâhil edilmemesi, ülkemizin bor hammaddesinde liderliğinin rafine bor üretimi alanına da taşınması için neler yapılması gerektiğinin tespiti amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasında yarar görülmektedir.

1) Mehmet Şandır                            (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                            (Aydın)

3) Mehmet Erdoğan                         (Muğla)

4) Enver Erdem                               (Elâzığ)

5) Alim Işık                                     (Kütahya)

6) Mehmet Günal                            (Antalya)

7) Seyfettin Yılmaz                          (Adana)

8) Ali Öz                                         (Mersin)

9) Mustafa Kalaycı                          (Konya)

10) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

11) Oktay Öztürk                            (Erzurum)

12) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

13) Kemalettin Yılmaz                     (Afyonkarahisar)

14) Celal Adan                                (İstanbul)

15) Erkan Akçay                             (Manisa)

16) Atila Kaya                                 (İstanbul)

17) S. Nevzat Korkmaz                   (Isparta)

18) Emin Çınar                                (Kastamonu)

19) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

20) Ali Halaman                              (Adana)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşlarının toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı nedeniyle artan şiddet ve intihar vakalarının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/3/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Sayı: 193                                                                                                                         22.03.2012

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 22.03.2012 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                 Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                                              İstanbul

                                                                                                      Grup Başkanvekili

Öneri:

Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşları tarafından, 12.03.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı nedeniyle artan şiddet ve intihar vakalarının araştırılması amacıyla" verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (301 sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 22.03.2012 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar’a aittir.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde son yıllarda, özellikle 2002’den bu yana, her ne kadar işsizlik oranlarının TÜİK’in rakamlarına göre düştüğü söylense de sokaktaki rakamlar böyle söylememektedir. On yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin elindeki büyük medya gücü ve desteğiyle ekonomide sürekli bir pembe tablo çizilmekte, makyajı bol bu tabloya da tüm milletin inanması istenmektedir.

 AKP döneminde ithalata dayalı ve rekor dış açıklar yaratan büyüme vatandaşın evinde hissedilmemiştir. AKP’nin anlattığı tüm ekonomik başarı hikâyelerine rağmen, TÜİK’in Yaşam Koşulları Çalışması’na göre Türkiye’de nüfusun yüzde 87,5’u yani 62,4 milyon kişi evinden uzakta bir hafta tatile çıkamamaktadır; yüzde 81,7’si yani 58,3 milyon kişi evinde eskiyen masasını, sandalyesini ve eşyalarını değiştirememektedir; yüzde 63,3’ü yani 45,2 milyon kişi iki günde bir et, tavuk ve balık içeren bir kap yemek yiyememektedir. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Yine sizin on yıllık döneminizde Türkiye’deki vatandaşın alım gücünü nereden nereye getirdiğinizi kısaca örnekleyecek olursak yani acemilik dönemi ile ustalık dönemini şöyle bir karşılaştıracak olursak: 2002’de 1 kilogram et 5,5 TL iken 2012’de 26 TL; 1 kilogram ekmek 2002’de 1 TL iken 2012’de 2,31 TL; 1 litre benzin 1,66 TL iken 2012’de 4,61 TL; 1 dolar 1,52 TL iken 2012’de 1,81 TL; devletin borcu 242 milyar TL iken 2012’de 518 milyar TL; Türkiye’de dolaşan sıcak para 2002’de 6 milyar dolar iken 2012’de 98,1 milyar dolar; kredi borçlusu vatandaş sayısı 1,6 milyon kişi iken 2012’de 13,9 milyon kişi. Herhâlde bu rakamlar da sizi güldürecektir diye düşünüyorum.

Biraz önce vermiş olduğum örneklerden anlaşılacağı gibi, yoksullaşan, fakirleşen ülkemizin insanının algısına yönelik AKP Hükûmeti tarafından yapılan kampanyalar ile Türkiye'nin büyüyen, sıkıntısız bir ülke olduğu izlenimi yaratılmak istenmektedir ancak Türkiye ekonomisi…

HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – 80 öncesini hatırla Haydar Bey.

HAYDAR AKAR (Devamla) – 80 öncesi de sizin dedeleriniz vardı; Adalet Partisi, Demokrat Parti gibi.

…incelendiğinde durumun böyle olmadığı devletin resmî kurumlarınca istatistiksel olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de, bir taraftan tüketime dayalı, sanal olarak büyürken, diğer taraftan insanlar yoksulluğa itilmektedir.

HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) – 80 öncesi CHP iktidarında ne oldu?

HAYDAR AKAR (Devamla) - Övünerek bahsetmiş olduğunuz ve toplumu inandırdığınız “Dünyanın 16’ncı, 17’nci büyük ekonomisi” aldatmacası tamamen nüfusa dayalı bir aldatmaca olup insanımıza ekonomik anlamda bir katkı sağlamamaktadır.

Daha önce sizlere birçok kere örneklerini verdim, benim kentim olan Kocaeli kentinin göbeğinde yani sanayisiyle Türkiye'nin lokomotifi olan benim kentimin merkezinde Somali’yi görebilirsiniz. Ramazan ayında, AKP il örgütü tarafından övünçle bahsedilmiş olan “4.500 haneye yardımda bulunduk.” mantığından yola çıkarsak, Türkiye'nin en zengin ili olduğu iddia edilen Kocaeli’de bile ne kadar fakir ve yoksul insanın yaşadığını rahatlıkla görebilirsiniz.

Bu yoksulluğu ve ekonomide yaratılan sıkıntıyı, AKP döneminde zamanında ödenmediği için protesto edilen senetlerin sayısının da rekor bir düzeyde arttığını görebilirsiniz. 2002 yılında 498 bin olan protestolu senet 2011 yılında 1 milyona kadar yükselmiştir.

AKP döneminde patlama yapan bir başka ekonomik sıkıntı ise vatandaşların borçları olmuştur. 2002 yılında 6,5 milyar TL olan vatandaşın borcu 2011 yılı sonu itibarıyla 223,4 milyar TL olmuştur. Sizin döneminizde bankalara borcunu ödeyemeyen kişi sayısı yani kara listedeki kişi sayısı 2 milyon 238 bin kişi olarak gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, sadece bankalara borçlar ödenmiyor, esnaf, çiftçi de devlete olan vergi borçlarını ödeyemiyor. Son on yılda 5 kez “vergi yapılandırması” adı altında yapmış olduğunuz uygulama bunu açıkça göstermektedir.

Bir diğer örnek ise, dolaylı vergilerin bu kadar artmasının nedeni de vergiyi de tahsil edemeyişinizdir. Dünyanın dolaylı vergi rekorunu, aynı zamanda ülkemizin dolaylı vergi rekorunu elinizde bulundurduğunuzdan büyük bir övünçle bahsettiğinizi hiç duymadım. Sizden duymadığım gibi, konuşmaların tümünü kindarlık, ayrışma ve bölücülük üzerine dizayn eden ve konuşmasının yüzde 80’i doğru olmayan Başbakanınızdan da duymadım.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sizden de duymadık.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Duyarsın, duyarsın.

Son on yıldır AKP Hükûmetiyle birlikte var olan işsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı vatandaşlarımız üzerinde psikolojik problemleri giderek arttırmış, bunun sonucunda şiddet ve intihar vakalarında büyük bir artış yaşanmıştır; bu artışı da medyaya yansıyan haberlerin çokluğunda görebiliriz. En çok artış, yüzde 38’lik bir oranla kadına yönelik şiddet haberlerindedir. 2011 yılında açıklanan asayiş haberleri raporuna göre, 2011 yılında, gazetelerde, 24.932 adet hırsızlık, 22.974 adet kaçakçılık, 18.960 cinayet, 10.110 intihar olayı, 3.728 yaralama olayı yer almıştır.

Türkiye nüfusunun büyük bir bölümü, yaşadığı ekonomik ve sosyal bunalım nedeniyle ruh sağlığını kaybetmiş durumdadır. Buna verilebilecek örneklerin başında, Adana’da kocası bir yıldır işsiz olan Emine Akçay’dır. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Maddi imkânsızlıklardan çocuklarını ısıtacak odun, kömür bulamadığı için prize taktığı kurutma makinesiyle çocuklarını ısıtmaya çalışan anne, bu duruma daha fazla dayanamayarak intihar etmiştir.

Yine, evine akşam ekmek götüremeyen Mardin’in Midyat ilçesinde yaşayan 2 çocuk sahibi otuz üç yaşındaki Mehmet Nurullah Aktaş, bu duruma dayanamayarak kendini evin tavanına asmıştır.

Diyarbakır’da çocuklarının kahvaltı isteğini yerine getiremeyen 4 çocuk annesi Yüksel Demir, yirmi beş yaşında yokluğa katlanamayarak evinde bulunan ev tüfeğiyle yaşamına son vermiştir.

Antalya’da iki yıldır işsiz olan Selçuk Üniversitesi Fizik Bölümü mezunu Ceyda Cansu Denker, yirmi beş yaşında ailesinin gözleri önünde dördüncü kattaki balkondan atlayarak yaşamına son vermiştir. Öğretmenlik için birçok yere başvurmuş olan Ceyda Cansu’nun aldığı en iyi teklif, özel bir dershanenin aylık 250 TL’lik teklifiydi.

İnsanı üzen, içini acıtan bu durumdan kurtuluşun yolunu, Cumhuriyet Halk Partisi seçimden önce insanlarımızın içinde bulunduğu durumu tespit etmiş, AKP Hükûmeti tarafından yapılan gündelik yardımların, sadakaların bu durumu çözmeyeceğini fark etmiş ve Aile Sigortası Projesi’ni geliştirerek Türkiye'nin gündemine taşımıştır. Aile Sigortası, bugün Türkiye'nin ihtiyacı olan bir projedir ve bu konuda Hükûmete her türlü desteği de sağlamaya hazırız.

Bizim için bunu kimin yaptığı önemli değil, bizim için önemli olan çocuklarımızın gemicik sahibi olması değil, bizim için önemli olan, çocuklarımızın gece yatağa aç girmemesidir.

Bizim için önemli olan, çocuğunu ısıtacak odunu, kömürü bulamayan, kahvaltı hazırlayamayan annenin, iş bulamadığı için evine ekmek götüremeyen babanın feryadıdır.

Bizim için önceliğimiz, İstanbul’da palamut kanalı yapmak değil… Evet, ben ona “palamut kanalı” diyorum; bir kanal yapacaksınız ya, palamut yakalayacaklar, ben de seçim döneminde bir proje geliştirdim, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayıp Akdeniz’de hamsi avlayacağız inşallah. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Hayal bile edemezsiniz.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Sizin kanalınıza istinaden palamut kanalı yapmak değil, bizim önceliğimiz, insanın yaşam şartlarını iyileştirmektir.

Seçim döneminde bize sordunuz “Kaynakları nereden bulacaksınız?” diye. Kaynakları bulmak kolay; sizin gibi elinizde ne varsa satarak kaynak bulmak kolay. 200 milyar, 180 milyar dolar borcu olan ülkeyi 580 milyar dolar borçlandırarak kaynak da bulursunuz, iş adamlarına da rant temin edersiniz, çocuklarınıza da gemicik alırsınız ama bizim önceliğimiz gemicik almak değil, bizim önceliğimiz aç yatan çocukların, evine ekmek götüremeyen babaların evine ekmek götürmesini sağlamak. Bunu da biz yaparız ve söylemeye de devam edeceğiz.

Sonuç olarak şunu söylemek gerekiyor ki: Az önce anlattığım üzere, belirtilen sorunların, şiddet ve intihar olaylarının nedenlerinin araştırılması, bu olayların önlenmesi için gereken tedbirlerin alınması ve konuyla ilgili olarak doğru politikaların oluşturulması ve uygulamaya konması ülkemizin geleceği açısından yaşamsal önemlidir. Bu Meclis araştırma önerisine bütün siyasi partilerimizin destek vereceğini düşünüyorum. Eğer Adana’daki Ayşe Hanım’ı, eğer Antalya’daki Cansu kardeşimizi, eğer Diyarbakır’da intihar eden babayı düşünüyorsanız ve bunun nedeninin de açlık, fakirlik, yoksulluk olduğunu düşünüyorsanız bu araştırma önergesine destek verirsiniz diye düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök.

Buyurun Sayın Gök. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin 2002 yılından bu yana Türkiye’de görülen ekonomik krizlerin sonucu olarak bir dizi, özellikle yoksulluk, işsizlik, soygun, gasp gibi hadiselerin gerçekleştiği ve buna bağlı olarak da Meclis araştırmasının açılması noktasında, bu konuda aleyhte söz almış bulunuyorum.

Sözlerimin başında, özellikle 2002 ile olan kıyaslamayı… Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımız kıyaslama yaptığımızda hep kızarlardı. Bundan önceki konuşmalarımda da, özellikle ekonomik gelişmeler noktasında 2002 ve öncesi rakamları istatistiksel bütün verilerle ortaya koyduğumuzda “Niçin 2002?” diyorsunuz. İşte, bugün, bu 2002 rakamının özellikle seçilmiş olması, aslında, bize, sosyologların yıllar itibarıyla toplumda yapmış oldukları araştırmalar neticesinde bir dizi görüşleri aklımıza getiriyor. Sosyologlar, toplumu zengin, fakir ve orta tabaka olarak değerlendirirken, zenginin geleceğinden kuşkusu olmadığını, dolayısıyla toplumsal reaksiyon gösterirken bu reaksiyonun çok da değişiklik arz etmeyeceğini ancak fakirin de kanaatkâr olduğu zaman yani sınırını bildiği zaman bu sınırda da sıkıntı olmayacağını, sıkıntının orta tabakada olduğunu söylerler. Neden? Bu orta tabaka bazen zengin olmak için ileriye doğru bir adım atar, bazen fakir olma veya değer yargıları saikiyle vicdani birtakım yükümlülükler hisseder ve geriye doğru adım atar.

Bu örnekle şunu söylemek istiyorum: Burada, özellikle orta tabakadaki kişilerin yeni birtakım kişilik unsurlarıyla ortaya çıktığını görüyoruz. Yani “Ben zengin olmak istiyorum.” düşüncesiyle bir adım ileri, daha sonra buradaki değer yargıları ağır basıp bir adım geriye doğru gelirken kişinin yeni bir kişilik sınıfı ortaya çıkmış oluyor. Aslında, AK PARTİ ile AK PARTİ hükûmetleriyle baktığımızda on yıl içerisinde, özellikle orta tabakadaki vatandaşlarımızın sayısının azaldığını belirtmek istiyorum. Madem, biz, 2002 rakamlarını, 2002’den itibaren biz bu örneği getirdik, o zaman ben de müsaadelerinizle bu ülke ekonomisinin içinde bulunduğu bir iki veriden bahsetmek istiyorum.

Bakınız, bu ülkede IMF’den gelen 1 milyar dolarlar söz konusu olurken bu ülkenin küresel finans krizi ortamında bulunmayan bir ülke ekonomisi olarak değerlendirdiğimizde, gelen bu 1 milyar dolarla geçmişte bizim finansal piyasalarımız âdeta coşuyordu. Fakat bugün için, 2011 yılında, 1 milyar 740 milyon dolar bu ülke vatandaşları cep telefonuna para harcamışlardır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başarı demek!

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Yani bu ülke ekonomisinin geldiği noktaya bakınız. IMF’den gelen 1 milyar dolarla bu ülke ekonomisinin coştuğunu bir tarafa koyduğumuzda, öbür tarafta 1 milyar 740 milyon dolarla ülke ekonomisinin içinde bulunduğu yeri değerlendirelim.

Aslında bu araştırma önergesine elbette ki destek vermek isterdik fakat burada bahsedilen, toplumda soygun, toplumda yolsuzluk, işsizlik gibi unsurların tek başına ekonomik saiklerle olmadığının, bu tür olumsuzlukların tek başına ekonomik argümanlarla olmadığının altını çizmek isteriz.

Malumunuz, bu tür hadiseler toplumdaki özellikle değişen değer yargıları, özellikle toplumun sosyolojik ve psikolojik olarak göstermiş olduğu tepkilerle beraber ortaya çıkar. Ancak bu sosyolojik ve psikolojik tepkilerin karşılığına da baktığımızda, özellikle sağlık noktasında yapmış olduğumuz çalışmalardan da bahsetmek istiyorum.

İktidarımızda ilk kez hiç geliri olmayan yoksul gruba yönelik konut üretimi başlıyor. İktidarımızda sağlık noktasında on yıl öncesinde geldiğimiz yerleri arkadaşlarımız ve bizler bu kürsüden milletimize her defasında anlatıyoruz. 2002 rakamları öncesiyle kıyasladığımızda da Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarım rahatsız oluyorlar. Özellikle buna da dikkat edeceğimi kendilerine belirtmek istiyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2002’den rahatsız olmayız.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Yani biz artık AK PARTİ iktidarları dönemiyle rakamları kıyaslıyoruz 2002 dönemiyle değil. Biz 2005’teki, 2006’daki, 2007’deki sürekli rekorlarımızı kendimiz egale etmeye çalışıyoruz.

Şimdi, ben, size istatistiksel iki rakamdan bahsedeceğim. Özellikle Meclis araştırmasının açılması noktasındaki istedikleri noktada, dile getirilen konu noktasında bir iki rakam vermek istiyorum. Kişi başı günlük 2,15 doların altı, yani 2002 yılında 3,04. Bu rakam 2010 yılında 0,21 arkadaşlar. Bakınız, kişi başı günlük 2,15 doların altı. Ne bu? Yoksulluk sınırı yöntemlerine göre fert yoksulluk oranlarından bahsediyorum. Kişi başı günlük 4,3 doların altı, 2002 yılında yüzde 30, 2010 yılında yüzde 3,66.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Rakamı söyle.

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yoksulluk rakamı kaç lira?

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Biz, burada rakamlardan bahsederken… Bu ülkenin istatistiksel verilerini 2002 öncesinde de bu ülkenin istatistiksel kurumları ve devlet kurumları tutuyordu. Dolayısıyla neden devlet tarafından tutulan, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tutulan rakamlara güvensizlik duyuluyor, onu anlamakta zorluk çekiyorum.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Partinizden aday oldu o TÜİK Başkanı. Nasıl güvenelim!

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Çünkü bu rakamları 2002 öncesinde de Devlet İstatistik Kurumundan alıyorduk.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Al, al.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Şimdi de aynı rakamları oradan alıyoruz. Burada rahatsızlık duymayacağız.

Ben, buradaki araştırma önergesi noktasında, Meclis araştırması noktasında görüşlerini dile getiren Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımı gayet sakin, gayet sessiz bir şekilde dinleyerek ve not alarak huzurlarınıza çıktım. Onun için sizler müsaade ederseniz ben de rakamlarıma devam edeceğim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İşte burada, hepsini vereyim sana.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Evde bakılan her engelli birey için bakımı yapan kişiye 1 tam asgari ücret ödeme uygulamasını 2006 yılından itibaren başlattık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo!

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Şimdiye kadar 284.595 engelli vatandaşlarımızın aile yakınlarına ödeme yaptık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üniversiteli işsiz sayısını söyle.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – 112 acil servislerde devrim niteliğinde hizmetlere imza attık. 2002 yılında 4.560 olan acil servis personel sayısını 2011’de 22 bine çıkardık. 617 olan ambulans sayısını 2.547’ye, 481 olan acil müdahale istasyon sayısını ise 1.500’e çıkardık.

KÖYDES Projesiyle cumhuriyet tarihinin en büyük kırsal kalkınmasını başlattık. Altı yılda toplam 7,3 milyar TL kaynak kullanarak kişi başı 600 TL yatırım yaptık. Yüzde 70’den fazla engelli olanların ve altmış beş yaş aylığı olan seksen beş yaş üstündeki vatandaşlarımızın maaşlarını evlerinde ödüyoruz. Ayrıca, engelli ve yaşlı aylığı alan 81 bin vatandaşımıza tahakkuk ettirilen borçları sildik.

Ben, özellikle Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş bulunan Meclis araştırması noktasındaki dile getirmiş oldukları ve “2002’den sonra ekonomik noktada meydana gelen olumsuzluklar” diye belirttikleri hususta bizlere de İktidarımızın, AK PARTİ iktidarlarının ekonomi alanında yapmış oldukları başarıları anlatma fırsatlarını da verdikleri için ayrıca teşekkür ediyorum. Bizleri aslında vatandaşlarımız şu anda dinliyor ve not alıyor. 2002, verilen tarih; orada zaten siyasal bir yaklaşım olduğu ortadadır. Gönül arzu ederdi ki bu Meclis araştırmasına bizler de destek versek. Meclis çatısı altındaki her dakika, her saniye bu milletin, bu ülkenin dakikasıdır ve saniyesidir. Onun için diyoruz ki: Meclisin çalışmaları önemlidir.

Bu manada, verilmiş bulunan Meclis araştırması açılması noktasında, bu görüş ve düşüncelerle, bu Meclis araştırmasının dile getirdiği konular noktasında katılamayacağımızı özellikle belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yalan bir tane rakam yok.

ABDULKERİM GÖK (Devamla) – Ve aleyhte oy kullanacağımızı da belirtmek istiyorum.

Tekrar yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.

Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Memleketin önemli konularından biri bence ekonomik problemler ve buna bağlı, insanlarımızın şiddetin en uç noktası olan can kaybına kadar giden intihar teşebbüsleri ve bunların gerçekleşmesi ama, maalesef ki yine Meclis Genel Kurulu konuya ilgisiz.

Dün, aynı zamanda, biliyorsunuz, Dünya Şiir Günü’ydü, o sebeple önce bir dörtlük okumak istiyorum bazı konuşmaların daha iyi anlaşılması için:

“Aldanma cahilin kuru lafına

Kültürsüz insanın külü yalandır

Hükmetse dünyanın her tarafına

Arzusu, hedefi, yolu yalandır”

Âşık Veysel böyle söylüyor.

Bazı istatistikleri istediğimiz gibi yorumlayabiliriz ama Türkiye’de şu anda 9 milyon 680 bin engelli var. Bu engellilerimizin yüzde 1’ine bile ulaşamamış bir Hükûmetin, bunu, övünerek “200 küsur bin kişiye ulaştık” rakamıyla ifade etmesini, bir hekim, bir engelli çocuğu ve bir anne olarak şiddetle kınıyorum. Sosyal devlet, bütün milletine gereken sorumluluğu vermektir, bu övünülecek bir şey değil, bizatihi görevinizdir beyler!

Efendim, ilgili araştırma önergesine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek veriyoruz çünkü bireysel tasarrufun bu kadar düştüğü, gelecek kaygısının bu kadar arttığı, yalnızlaşmanın bu kadar derinleştiği bir ülkede şiddet elbette ki kaçınılmazdır. Ancak, rakamlarla kendimizi kandırmak istersek, bugün, bir Bakanın şöyle bir ifadesi var: “Günde 2 doların altında gelir sahibi olan nüfusu sıfırladık, 4 dolar civarında olanlarsa yüzde 3,6.” Ben, Sayın Bakana ve Hükûmet eden partideki arkadaşlara bir şey hatırlatmak isterim: Türk kültüründe çok güzel, özlü sözler var -hatta bazıları vardı- örneğin bunlardan biri “Açlıktan ölenin mezarı yok.” sözüydü ama biz bu sözü artık kullanamıyoruz çünkü, hamdolsun, iktidarınız zamanında açlıktan ölenin mezarı oldu. Siz de hatırlayacaksınız, önce Muğla’da bir Kore gazimiz açlıktan vefat etti; arkasından Samsun’da Kübra bebek vefat etti; daha sonra Van’da, deprem bölgesinde “yetersiz beslenme” diye doktor raporuyla kayıtlara geçmiş vefat eden bebeklerimiz oldu. Bu ülkede artık açlıktan ölenin mezarı var ise, şiddetin en dramatik noktası olan ölümle insanlar yüzleşiyorsa “Ekonomik sorunlara bağlı bu tür olaylar yoktur.” demek kendimizi kandırmaktan öte hiçbir şey değildir. Ülkemizin gerçeklerinden kaçarak bir şeyleri yok sayamayız.

Bakın, ben sizlere bir şey daha hatırlatayım: Yıl 2006, bir miting alanında şöyle bir pankart var: “İşsizim, açım, satılık organlarım var.” Bunu belki hatırlamıyorsunuz ama şu veciz sözü hatırlayacaksınız: “Burası sakatatçı dükkanı değil.” Eğer ki hükûmet eden bir partinin Genel Başkanı yani ülkemizin Başbakanı bu çığlığı atan vatandaşa bu şekilde yaklaşıyorsa bu ülkede ne ekonomik problemler biter ne biz sosyal devlet oluruz. Eğer ki bir vatandaşımız açlıktan, işsizlikten döviz yazıp Başbakana kendini ifade etmeye çalışırken Sayın Başbakan ona “Burası sakatatçı dükkanı değil.” diyorsa biz kendi vatandaşımızı anlamıyoruz demektir. Kendi vatandaşımızı anlamazken gidip başka ülkelere, kamusal diplomasi yapıp onları anladığımızı söylüyorsak biz önce camimizin içini temizlemiyoruz demektir.

Elbette ki olaylar bununla da kısıtlı değil; örneğin, yarışma programları, çok sayıda, biliyorsunuz, hemen her kanalda var. Yarışma programlarına katılanlara soruluyor: “Kazandığınız ikramiyeyle ne yapacaksınız?” “Kredi borçlarımı ödeyeceğim.”, “Kredi kartı taksitlerimi ödeyeceğim.”, “Kredi kartı borçlarından ötürü iflas ettim, dükkânımın ödemelerini yapacağım.” Bu sözler hiçbirimize yabancı değil bence, hepimiz bu sözleri televizyonu açtığımız her an duyabiliyoruz ama daha vahimleri var: Adana Seyhan’da geçtiğimiz hafta vefat eden hanım, intihar ederek vefat eden bu hanım… Ben Sayın Ali Babacan’ın cevap vermesini istiyorum: Madem ülkemizde günde 2 doların altındaki nüfusu sıfırladık, madem 4 dolar civarında -3,6 miktarında- insanımız var, o zaman Adana’da vefat eden bu hanım hangi kategoriye giriyor Sayın Bakan? Bu hanımefendi ister miydi, 2 çocuğu yan odada ellerinde bir kurutma makinesiyle aç, soğuktan, işsiz babanın gönderemediği paralar yüzünden kendi başlarına kalmışken yan odada kendini asmayı hangi anne ister? Bunu anlamak için anne olmaya gerek yok; bunu anlamak için yalnızca insan olmak yeter, vicdanlı olmak yeter, yalnızca akıl yetmiyor vicdan için. Esenyurt’ta çadırda yanarak vefat edenler… Bunlar bir iş kazası değil. Aslında nasıl ki sigara içmek pasif bir intihar yöntemi ise sağlıksız koşullarda her an can tehlikesiyle çalışmak da pasif intiharın ta kendisidir. Nefes alınamaz bir çadırda -50 kişi- bütün gece kalan insanlar bir gün çıkacak bir yangında, bir gün çıkacak bir afette her an ölüm çizgisinde kalıyorlarsa bu da insan eliyle bir çeşit intihardır. Peki, bu insanlar neden o çadırdaydılar, neden sağlıksız koşullarda? İşsizlikten, ekonomik geçim sorunlarından, gelecek kaygılarından ve evlerine yollayacak bir dilim ekmeğin telaşından. Biz bütün bunlara gözümüzü kapatıp, “Biz dünyanın 16’ncı, 17’nci büyük ekonomisiyiz.” desek de gerçekler bizim gözümüzün içine giriyor. Her gün gazetelerde var, bugün bile. Açınız gazete sayfalarını ve size tanıdığınız bir isimden bahsedeceğim: Adalet ve Kalkınma Partisinin Mut eski İlçe Başkanı bugün geçim sıkıntısı nedeniyle intihar etmiş efendim, eğer haberiniz yoksa öğrenmiş oldunuz. Ödeyemediği borçlarından ötürü iki gün önce kendisinin bir intihar teşebbüsü, bugünse nihayetine erişmiş bir teşebbüsün arkasından vefat var. Kendi partilinizin bile vefatı bu sebeple.

Ben bu önergeye neden destek vermediğinizi grubum adına soruyorum, anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü bu ülkede hemen her gün kadınlara yönelik, çocuklara yönelik, tanımadığı insanlara yönelik şiddetin bile altında, sorguladığınız zaman insanların ekonomik kaygılarını görüyorsunuz. Asayişle ilgili istatistiklere bakınız, yalnızca sağlıkla ilgili istatistiklere değil. Ayrıca, bu sağlıkla ilgili istatistikler de istediğiniz taraftan bakabileceğiniz şeyler. Örneğin, hastaneye başvuran insan sayısıyla övünmek sanıyorum bir tek bizdeki sağlık politikasında vardır. Hastaneye gelen insan zaten hastalanmıştır, sağlıklı değildir. Sağlık politikalarıysa, insanlar sağlıklı yaşasınlar, hastalanmasınlar diye olur. Tabii ki domuz gribine giden vergilerimizin ne olduğunu sorgulama tenezzülünde bile bulunmuyorsanız fazla da söyleyecek bir şey yok ama sağlığı yalnızca lütfen anlayanlar konuşsun, sağlık kelimesinin anlamını bilenler konuşsun. İstatistikler istediğiniz zaman istediğiniz tarafa çekilebilir. Ben, size çok ilginç istatistikler verebilirim ama bir gerçek var ki bu ülkede hâlâ herkes domuz gribi denildiğinde aşıya giden, heba olan paraları sorguluyor. Siz bunları hiç sorgulama ihtiyacı hissetmiyor musunuz? Hastaneye başvuran hastasıyla övünen hangi sağlık sistemi olabilir ki “Hastalandırdık insanlarımızı, koruyamadık.” diyen? Dolayısıyla ekonomik gerekçelerle olan sağlıksız yaşamların neticesinde gelecek kaygısı artmış insanlarımızın artan şiddetin en uç noktası olan ölümle yüz yüze olduklarını bugün bile gazetelerde defaatle görebildiğimiz bir ülkede bu konunun araştırılması gerektiğine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten katılıyoruz.

Dün, malumunuz Nevruz Bayramı’ydı ve artık bayramlar da ülkemizde acılarla iç içe geçti. Pek çok şehidimiz var son günlerde, hepsine Allah’tan rahmet, milletimize sabır diliyorum ama nevruzla ilgili de bir dörtlük söyleyerek sonra konuşmamı bitireceğim.

“Körükle ateş yakalı,

Bakırdan dağı yıkalı,

Ergenekon’dan çıkalı,

Nevruz Türk’ün bayramıdır.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz İstanbul Milletvekili Sayın Levent Tüzel’e aittir.

Buyurun Sayın Tüzel.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, usul gereği aleyhte diye söz aldım ama Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle ülkemizdeki ekonomik, sosyal sorunlardan kaynaklı, işsizliğin, yoksulluğun, gelir adaletsizliğinin, eşitsizliğinin derinleşmesinden kaynaklı şiddet, intihar ve cinayet vakalarına dair Meclis araştırması istemesinden daha doğal, daha haklı hiçbir şey olamaz. Bu isteğe katılmak çok yerinde ve gerçekçi.

Değerli milletvekilleri, evet, ülkemizin en temel problemi, en önemli sorunu, elbette, özellikle son on yılda daha da artmış, derinleşmiş olan işsizlik ve yoksulluk ve bunun yol açtığı sağlıksız bir toplum olma gerçeği. Bu konu, biraz önce konuşan değerli milletvekilleri tarafından çok çarpıcı bir şekilde konuldu ve aleyhte konuşan AKP milletvekili arkadaşımız yine birtakım rakamlar vererek, yani ambulans sayısının artmasıyla ülkemizdeki sorunların çözüldüğünü ya da geride bırakıldığını iddia etmek gerçekten olan biteni ters yüz etmek anlamındır. On yıl önce AKP Hükûmeti iktidara geldiğinde “3Y” ile mücadele edeceğini ve bunun için de kendilerine çok az bir süre verilmesi isteğinde bulundu halkımız tarafından. Yolsuzlukları, yoksullukları ve yasakları kaldıracağını, bununla mücadele edeceğini ifade etti ama değil bu sorunları aşmak, çözmek, bu sorunlar her geçen gün çok daha fazla büyüdü, katlandı ve ülkemiz, bir bütün olarak halkımız sağlıksız bir toplum hâline getirildi, böyle bir toplum yaratıldı. Bu çok açık bir şey. Bir tarafta, biraz sonra görüşülecek olan KDV muafiyetleri gibi benzeri birtakım düzenlemelerle, yasal düzenlemelerle âdeta “Biri yer biri bakar.” manzarası; iktidara yakın sermaye gruplarını, büyük tekelleri daha çok kalkındıracak, servetlerini büyütecek ayrımlar, imtiyazlar, teşvikler, muafiyetler ama öbür tarafta daha çok hak isteyen, özgürlük isteyen, emeğinin karşılığını isteyen, çalışabilecek iş isteyen, yoksulluğuna karşı sosyal güvence isteyen işçilerin, emekçilerin, engellilerin, işsizlerin hayatlarının daha çok kötüleşmesi; gelir adaletsizliğinin, gelir uçurumunun daha çok büyümesi; kamu kaynaklarının yağmalanması karşısında bizlerin haklarının, bu ülkemizdeki büyük çoğunluk, 75 milyon halkın hakkının gasbedilmesi.

Değerli milletvekilleri, “Neyi çözdünüz?” diye Hükûmete sormak gerekiyor. Gerçekten bugünkü tabloda işsizliğin, yoksulluğun daha çok arttığı ve bunun karşısında hastalıkların, sağlıksızlığın, intiharların, cinayetlerin… İşte, en son örneği biraz önce verildi, Adana’da genç bir kadının, işsiz, aç, çocuğuna bakacak bir durumda olmaması nedeniyle bunalıma girip intihar etmesi. Bu sahneler yeni değildir, çok daha fazladır.

Bebek ölümleri, açlıktan bayılan çocuklar, keza, açlıktan ölen bebekler, bu ülkenin gerçekliği değil midir? Bebek ölümleri liste başı değil midir Avrupa kriterleri içerisinde? Keza, aynı şekilde, iş cinayetleri, on yılda 10 bin, adı iş kazası çıkan ama gerçekte iş cinayeti olan ölümler. Keza, aynı şekilde, bu ülkede en yüksek vergi oranlarını ödeyen yine bu halktır. Yani bu halk çıldırmasın, bu halk birbirine karşı kışkırtılmasın, bu halk birbirine saldırmasın, evinde evli aileler boşanmasın, daha ne olsun yani bunlara yol açan, çok açık, bu kapitalist toplum, bu gelir adaletsizliğini, haksızlığını büyüten, bu toplumu, bu kapitalist toplumun direksiyonunda olan iktidar.

Ne yazık ki çalışma saatlerinin fazlalığı, bu fazla saatler karşısında en düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalan işçi sınıfımız. Keza, aynı şekilde, yatlar, tekneler, gemiler mazota ÖTV ödemezken yine, tarımda çalışan köylüler, üreticiler, çiftçiler, ÖTV’yi en yüksek oranda ödemekte ve biz bunun kaldırılması için yasa teklifi verdik.

Değerli milletvekilleri, gerçekten ülkemiz, AKP İktidarı eliyle, Avrupa standartları içerisinde, kriterleri içerisinde, birçok sorun alanı yaratmış ve birçok konuda liste başı olmuştur. Kazalarda ölenler, trafik kazalarında ölenler; keza, aynı şekilde, ülkede 130 bin tutuklu mahkûmuyla, en çok cezaevinde en çok mahkûmu barındıran bir ülke yani nereye el atsanız, aslında elinizde kalacak türden bir manzara. Bugün haberlerde dinliyoruz, cumhuriyet altını 600 lirayı geçmiş, neredeyse asgari ücret sınırına gelmiş dayanmış. Yani on yılda gelinen nokta bu ve “Kriz bize dokunmaz, değil teğet geçmesi, kriz bizi sarsmaz.” diyen iktidarın bakanları. Ama kriz öyle bir sarsıyor ki yürekten vuruyor ve tabii ki kriz fırsatçısı patronlar, sermaye kesimleri ilk fırsatta patır patır işçileri sokağa atıyorlar. Evet, burada Mecliste basın toplantısı yapıyoruz, Hey Tekstil işçileri, İstanbul’da 420, Batman’da 240 işçi bir çırpıda sokağa konuluveriyor hiçbir alacakları ödenmeden, tazminatları ödenmeden. Şimdi Hükûmet karşımıza çıkıyor, “Ulusal İstihdam Stratejisi’yle işsizliğe şöyle çözüm bulacağım.” diyor ama yine ülkenin çalışan işçisine, emekçisine kuralsız, güvencesiz esnek çalışmayı dayatıyor. Şimdi, bu manzara karşısında insanlar elbette mücadele edemeyince, örgütsüz bir toplum gerçekliği karşısında bireysel çarelere ya da çaresizliğe, bireysel çözümlere doğru gidiyor. Bu konu enine boyuna Meclisimiz tarafından araştırılmalı ve artık kamunun, sosyal hakların yağmalanmasına, yok edilmesine seyirci kalmamalıyız.

Sağlıklı toplum olamamaktan, bu İktidarın ülkeyi sağlıksızlaştırmasından söz ettik, evet en acı manzarasını da birkaç gündür yaşıyoruz. “Nevroz Bayramı” kutlamaları, “Nevroz” mesajları da buradan veriliyor; evet, 21 Mart, Orta Doğu halklarının, ülkemiz halklarının, ezilen Kürt halkının ulusal bir bayramıydı. Yıllardır bu ülkede, bu topraklarda kutlanılır ama son birkaç gündür ülkede savaş manzarası, İçişleri Bakanının talimatıyla yasaklanan millî kutlamalar, insanların bütün bahar renkleriyle alanlara çıkmasına dahi tahammül gösterilmemesi sonucu ne yazık ki İstanbul’da bir yurttaşımız, Barış ve Demokrasi Partisinin ilçe yöneticisi hayatını kaybediyor. Aynı şekilde, Cizre’de bir polis memuru hayatını kaybediyor. Bu manzaralarda şimdi suçlu kim? Aranacak olursa, halkın insani en temel hakkı olan bayram kutlama hakkını kendi istediği koşullarda dayatan İçişleri Bakanıdır. Bu konudaki devlet ve hükûmet politikasını bu şekilde, sert bir şekilde halka dayatan  bir hükûmet politikasıdır ve aynı politika ülke içinde değil, ülke sınırları dışında da sağlıksız ve kaybeden, can ve mal kaybına yol açan bir toplum gerçeğini bize göstermektedir. Afganistan’da 12 tane asker şehit oluyor, işte daha bugün Cudi’de çatışma sonucu 6 özel harekâtçı şehit oluyor ve Başbakan müjde haberleri veriyor. Nedir müjde dedikleri? Şehitlerin, gazilerin kapsamını genişletmek, haklarını ve onlara ödenecekleri artırmak.

Burada müjde falan yok değerli milletvekilleri, burada ülkemizde daha çok savaş neticesi insanların öleceğinin, sakat kalacağının, şehit olacağının, gazi olacağının haberi vardır. Sadece ülkemiz toprakları içerisinde değil Orta Doğu’ya müdahale etmek hevesleriyle ne yazık ki şehitlerin, gazilerin sayısı artacak. Sadece üniformalılar değil ama terörle mücadele adı altında buradan zarar görmüş herkesi bu kapsama alarak bütün bir ülke, bütün yurttaşlar âdeta bu konuda kapsama alanına alınmak istercesine ülke bir cadı kazanına, ülke bir ateş topuna dönüştürülmek istenmektedir.

Şimdi, ekonomik, iktisadi, sosyal politikaları bir kenara  bıraktık ama ülkemizin birliğini, beraberliğini,  bir arada yaşamını dinamitleyecekçesine bir sertlik… Başbakan bu konuşmayı yaparken “Cudi’de savaşımız devam etmekte.” diyebilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) –  Ve ondan sonra da bu şehit, ölüm haberleri gelmektedir. Burada müjde olan bir şey yoktur değerli milletvekilleri. Bir an önce bu gidişata Meclisimizin el koyması, barışı, sosyal hakları öne çıkarması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) –  Yoklama istiyoruz Sayın Başkan. 

BAŞKAN – Grup önerisinin oylanmasından önce yoklama talebi vardır, bu talebi yerine getiriyorum. 

Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Akar, Sayın Sarıbaş, Sayın Nazlıaka, Sayın Gümüş, Sayın Aksünger, Sayın Acar, Sayın Sarı, Sayın Onur, Sayın Eryılmaz, Sayın Öner, Sayın Tayan, Sayın Kurt, Sayın Kuşoğlu, Sayın Keskin, Sayın Canalioğlu, Sayın Yalçınkaya, Sayın Koç.

Evet, yoklama için iki dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve arkadaşlarının toplumumuzda yaşanan ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı nedeniyle artan şiddet ve intihar vakalarının araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 2/3/2012 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde teklifin 3’üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi diğer maddeleri, varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 3996 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir:

“GEÇİCİ MADDE 3- Bu Kanunun 11/A maddesi hükümleri uygulama sözleşmesi imzalanmış ancak finansman çalışmaları henüz sonuçlandırılmamış yap-işlet-devret modeli projeleri için de uygulanır.”

BAŞKAN – Madde üzerine gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerine grubum adına söz aldım.

Değerli milletvekilleri, tabii bu madde kanunun yürürlük tarihinden önce uygulamaya geçememiş ama bu konuda uygulanması amaçlanan projelerin de kanun kapsamına alınmasıyla ilgili bir maddedir, bunun yerinde bir değişiklik olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, kanunun geneli ve önceki maddelerle ilgili eleştirilere aynen katıldığımı da ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, söz konusu kanun kapsamında değerlendirilecek ve finans bulmada sıkıntı duyulan yüksek finans ihtiyacı bulunan projelerle ilgili olarak Türkiye’de şimdiye kadar yapılan yatırımlar içerisinde acaba Kütahya ili ne kadar yararlandı, söz konusu projelerden Kütahya hakkına düşeni alabildi mi, onları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, Sayın Bakana dün sormuş olduğum bir soru üzerine verdiği cevapta, geçen yıl Kütahya’ya çok fazla yatırımlar yapıldığını ve yollarının açıldığını ifade etti. Kendisine teşekkür ediyorum katkılarından dolayı, hiç olmazsa açıldı.

Sayın Bakanım, şimdi elimde sizin Bakanlığınızın çok güzel reklamlarının yer aldığı ve milletvekillerine de dağıttığınız Ulaşan ve Erişen Türkiye 2011 Raporu var, ondan biraz sonra neler aldığımızı söyleyeceğim ama ondan önce, 2003-2011 döneminde yani Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin bulunduğu dönemde yıllar itibarıyla Devlet Planlama Teşkilatının resmî verilerine göre, illere ve sektörlere göre dağıtılan yatırım paylarının özetini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu dönemde ulaştırma ve haberleşme sektörüne toplam, 2003-2011 döneminde, 64 milyar 383 milyon 48 bin TL’lik ödenek ayırmışsınız, yatırım yapmışsınız; bunun 50 milyon 280 bin TL’si Kütahya’ya ayrılmış. Dolayısıyla, Kütahya’nın nüfusu ve alması gereken, herkese eşit dağıtım yapıldığında üzerine düşen payıyla kıyasladığımız zaman Kütahya’mızın yaklaşık Türkiye nüfusunun yüzde 1’inden bugünlerde binde 8’ine düştüğünü ama ortalama bu dönemde binde 9 dolayında pay alması gerektiğini dikkate alırsak, şu anda almamız gereken payın -ulaştırma ve haberleşme sektörü için söylüyorum- sadece on birde 1’ini Kütahya’ya vermişsiniz; geriye kalan 10 birimlik hakkını hangi illere dağıttığınızı siz bizden iyi biliyorsunuz, onları, diğer illerimizin milletvekillerine saygısızlık olmasın diye söylemiyorum ama biz 11 almamız gerekirken sadece 1’ini almışız.

Şimdi, bu kanun kapsamındaki projelerden pay alacak, özellikle yüksek hızlı tren ve otoyol projeleriyle ilgili Kütahya’nın unutulduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, söz konusu, Ulaştırma Bakanlığımızın projelerinin yer aldığı kitapçığın 39’uncu sayfasında 2023 yılı hedeflenen otoyollar var. Bu otoyollar içerisinde Ankara-İzmir ve Antalya-İstanbul otoyolunun geçmesi gereken yerin Kütahya olması gerekirken maalesef -büyüterek gösteriyorum- Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; Kütahya bu projelerde unutulmuştur. Yüksek hızlı tren projeleri yine aynı kitapçıkta yer almış ve büyüterek yine çıkarttım, Antalya-İstanbul, Ankara-İzmir hattı üzerinde Kütahya tam kesişim noktasında olmasına rağmen maalesef bu projelerde yine unutulmuştur.

Şimdi, özellikle Afyon, Uşak, Manisa ve Eskişehir milletvekillerimizi kutluyorum, onları tebrik ediyorum, teşekkürlerimi sunuyorum, kendi illerinin hakları olan payı almak için bu hızlı tren ve otoyol projelerini kendi illerinden geçirttiler, benim partimin milletvekillerinin bulunduğu bu illerdeki milletvekillerimi de kutluyorum ancak Kütahya ilinin iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım size olan nezaketinden ve parti disiplininden dolayı, buraya gelip “Sayın Bakanım, Kütahya’nın hakkını yediniz.” demiyorlarsa, bunu sizin duymazlıktan gelmenizi anlayamıyorum. Eminim, biraz sonra, bu salonda varlarsa, o milletvekillerinden bir tanesi çıkacak, bu projelerin Kütahya’dan geçmesi gerektiğini size bir de onlar söyleyeceklerdir.

Bakınız, Sayın Bakanım, bu kavşak il Kütahya’dır. Şimdi, otoyolu Afyon’a, Uşak’a veriyorsunuz, amenna ama hızlı treni de oradan verirseniz… Bu il bu ülkenin ili değil mi?

Dolayısıyla, ben Kütahya milletvekili olarak sizin duyarlılığınıza inanıyorum. Antalya-İstanbul -hadi öbürlerinin projeleri bitti- hattındaki hızlı tren projesinin mutlaka Kütahya merkezden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tadilatı sizden özellikle Kütahya milletvekili olarak bir kez daha istirham ediyorum. Kütahya’yı unutamazsınız.

Kütahya, son AKP iktidarları döneminde yüzde 14 oranında oy kaybetti ve bir milletvekili kaybetti, bu göç devam ediyor. Türkiye'nin nüfusu yüzde 10 artarken, Kütahya ilinin nüfusu yüzde 14 oranında azalmış ve bu göç durdurulamıyorsa, bunun en önemli sebeplerinden birisi bu projelerden nasibini alamamış olmasıdır.

Sayın Bakanım, yine sizin döneminizde, dokuz yıl öncesine gitmiyorum, dört yıl öncesine kadar Kütahya’dan geçen, Aydın-İstanbul arasındaki güzergâhta çalışan Pamukkale Ekspresi kaldırıldı. Yine dört yıl öncesine kadar Kütahya’dan geçen, Antep-İstanbul arasında sefer yapan Toros Ekspresi kaldırıldı. İki yıl öncesine kadar Kütahya’dan geçen, Kütahya-Balıkesir arasında çalışan bölgesel ekspres kaldırıldı. İki yıl öncesine kadar çalışan, Ankara-İzmir hattındaki istikamette görev yapan Dokuz Eylül Ekspresi kaldırıldı. Bunların hepsinin gerekçeleri, bu güzergâhlardaki yol bakım çalışmaları, katılıyorum teknik olarak ama bunların yerine alternatif konmadı. Sayın Bakanım, şu anda bu bölgelerde trenlerden yararlanan vatandaşlarımızın hepsi mağdur, hepsi çocuklarını okullara, işe gönderemiyor.

Daha devam ediyorum: Şubat ayı sonu itibarıyla, Ankara-İzmir arasında çalışan İzmir Mavi ve Karasi Ekspresleri kaldırıldı. Yine Kütahya-Manisa arasında, o bölgede çalışma, kara yolu bağlantısı da olmadığı, otobüs de çalışmadığı için bu bölgedeki birçok insanımız mağdur edildi. Konya-Kütahya-İstanbul arasında çalışan Meram Ekspresi yine şubat ayı itibarıyla kaldırıldı.

Şimdi, Kütahyalı ne yapsın? Yani size oy verdiyse, bu İktidara destek olduysa zulüm görmek için mi bu desteğini yaptı? Dolayısıyla, size, özellikle duyarlı ve Kütahya’nın en önemli problemlerinden birisi olan ulaştırma problemlerinden sorumlu Bakan olmanız nedeniyle “Bu kapsamda değerlendirilecek projelerde lütfen Kütahya’yı unutmayınız.” diyorum.

10 birimlik payımızı hangi illere verdiyseniz hiç olmazsa bu bakanlık döneminizdeki birkaç yıllık önümüzde kalan sürede bu haklarımızı o illerden alıp lütfen Kütahya’ya iade ediniz. Kütahya, maalesef, ulaştırmada sınıfta kaldı ama sizin iyi hizmetler yaptığınızı, iyi projeler yaptığınızı da biliyoruz. Dolayısıyla, bu kapsamda ilimizin ulaştırma problemlerinin çözümü konusunda sizlerin desteğine ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum.

Özellikle, Eskişehir-Kütahya-Antalya yolu Kütahya Organize Sanayinin yakınından geçiyor, bunun mutlaka merkezden geçirilmesi gerekiyor. Bu güzergâhlarda, bor başta olmak üzere birçok, maden taşımada kullandığımız söz konusu seferlerin, derhâl, yerine ya alternatiflerinin ya da bir an önce bu çalışmaların bitirilerek yeniden konulması ve bu insanlarımızın mağduriyetinin giderilmesini talep ediyorum.

Bu projeler, evet, kâğıt üzerinde çok güzel olabilir ama benim ilime bir şey katmıyorsa, bu kanunlardan Kütahya kendine düşen nasibini alamıyorsa bunların hiçbir anlamı olmadığını ifade etmek istiyorum.

Dolayısıyla, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımdan hiç olmazsa bir tanesinin, bir kez olsun gelip buradan bu doğru sözleri teyit ettiğini ifade etmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Soru önergesi ver!

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, 100 tane soru önergesi veririm size!

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sıra sayısı 194 olan Katma Değer Kanunu İle Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.

Bu 4’üncü maddeyle, 3’üncü maddedeki hazine garantisinin, uygulama sözleşmesi imzalanmış ancak finansman çalışmaları henüz sonuçlandırılmamış yap-işlet-devret projelerine de uygulanması amaçlanıyor; bu hükümle bu sağlanıyor.

Değerli arkadaşlar, bu çok önemli bir konu. Onun için baştan başlayacağım. Bu teklifin her şeyden önce bir tasarı olarak gelmesi gerektiğini söylemek istiyorum. Çünkü biraz önce de başta söylediğim gibi, bu teklif birkaç kanunla, işte, Katma Değer Vergisi Kanunu ile Yap-İşlet-Devret Kanunu ile Yap-İşlet-Kirala ile Sağlık Bakanlığıyla ilgili, 3354 sayılı Kanun’la ilgili, Kamu İhale Kanunu’yla ilgili bir kanun. Dolayısıyla, tasarı olarak gelmesi ve ilgili kamu kuruluşlarının görüşlerinin alınması gerekirdi gelirken. Ayrıca, çok önemli kanunları da ilgilendirdiği için, mevzuatta sakıncalı olabilecek, birbirleriyle çelişen düzenlemelerin de ortadan kaldırılması gerekirdi. Bu yapılmadı, bu şekilde gelmedi maalesef teklif olarak geldi, yoksa normalde tasarı olarak gelmesi gerekir.

Şimdi, tasarı olarak gelmeyince, teklif olarak gelince ben, Maliye Bakanlığıyla ilgili olduğu için öncelikle, şimdi eğer burada Maliye Bakanı olsaydı kendisine soracaktım. Eğer Maliye Bakanı, Maliye Bakanımız, “Bu kanun katma değer vergisi istisnası getiriyor ama bu istisna sistemi bozmuyor, çok yararlıdır.” diyorsa ben de buna oy verirdim -inanın öyle- ama bu teklif çalışmaları sırasında hiçbir şekilde Sayın Bakanı görmedik, bu şekilde bir ifadesini de duymadık. Bu kanun, önemli ölçüde, hazineyle ilgili. Sayın hazineden sorumlu Bakanın da burada olması… Hatta, aslında Sayın Ulaştırma Bakanı uygulamacı bir bakan yani Sağlık Bakanı, Millî Eğitim Bakanı gibi uygulamacı bakanlar var ama bu kanun öncelikle Maliye ve Hazine Bakanlarını ilgilendiriyor; onların burada oturması gerekirdi. Eğer hazineden sorumlu Bakanımız da burada oturuyor olsaydı ben ona sorardım: “Bir sakıncası var mı bu kanunun?” Eğer, “Hayır, katiyen yoktur. Bundan dolayı verilen hazine garantilerinden dolayı hazineye hiçbir risk gelmemektedir. Hazinenin riski olmayacaktır. Hazine bu riskten dolayı bir faiz artırım riskine uğramayacaktır. Dolayısıyla, hazine yükü artacağından kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin notunu kesinlikle düşürmeyecektir.” deseydi ben de sizinle beraber oy vermek isterdim ama böyle değil. Hakikaten bununla, bu yaptığımız değişikliklerle önemli ölçüde bir riske giriyoruz. Bunu kabul etmemiz lazım.

4’üncü maddeyle de -üzerinde konuştuğumuz- genel olarak getirilen, yap-işlet-devret projeleri için getirilen hazine garantisi daha önce teklifi verilmiş ama henüz sözleşmesi imzalanmamış projeler için de getiriliyor. Burada şöyle bir sakınca var çok değerli arkadaşlarım: Bakın, ihale yapılırken böyle bir durum söz konusu değil yani bu koşulun geleceğini hiç kimse bilmiyor. Ona yakın firma teklif veriyor –çünkü bunlar çok büyük ihaleler- böyle bir durum söz konusu değil. Eğer bunun böyle olacağı yani hazine garantisinin olacağı bilinseydi daha farklı teklifler alınırdı, daha düşük teklifler alınırdı, kamuya maliyeti daha az olacak teklifler söz konusu olurdu.

Bu, bir anlamda, haksız rekabeti getiren bir hüküm oluyor, madde oluyor. Aynı zamanda, bir anlamda, biz, kanunla ihaleye fesat karıştırmış gibi oluyoruz. Teklif sahiplerinden Değerli Arkadaşım Sayın Arslan diyor ki: “Bu bir hazine garantisi değildir. Böyle bir şey yok.” Ama şöyle bir şey var: “Örtülü garanti” diye bir müessese var. Bu tür garantileri, hazine garantilerini biz örtülü garanti olarak biliyoruz ve maalesef, söz konusu sakıncalarıyla beraber burada da bu durum söz konusudur. Yani bir anlamda, bu, dinamit bir hüküm, patlayıp patlamayacağını bilemeyiz ama hazineye bundan dolayı 30-35 milyar dolarlık bir yük gelebilir. Bir anlamda, hazine özel sektörün borcunu bu şekilde üstlenmiş oluyor, hâlbuki hazine özel sektörün borcunu üstlenmez. Ama kreditörler açısından, Türkiye’ye yatırım yapanlar açısından baktığınız zaman, bu, bir anlamda, özel sektörün borcunu üstlenmektir. Dolayısıyla da önemli ölçüde risk taşıyor, Türkiye'nin kredi sağlamasını daha yüksek faizle riske ediyor ve kredi derecelendirme kuruluşları nezdinde de Türkiye'nin notunu düşürebilecek bir duruma sokuyor. “Muhakkak böyle olacaktır.” demiyorum ama böyle bir durum söz konusu olabilir çünkü Türkiye'nin kamu yükümlülükleri, son birkaç sene içerisinde en azından 30-35 milyar dolar artmış olacak.

Bir de yap-işlet-devret modellerinin bu şekilde çok yaygınlaşmasının da çeşitli sakıncaları var, yap-işlet-devret ve yap-işlet-kirala modellerinin bu kadar yaygınlaşmasının sakıncaları da var. Normalde bu tür altyapı yatırımlarının kamu kaynaklarından, öz kaynaklardan karşılanması gerekir ama biz burada yap-işlet-devretle özel sektöre veriyoruz. Bunlar olabilir tabii ki, bu tür modeller olabilir ama bunun çok fazla yaygınlaşmasının sakıncaları vardır. Özel sektörü çok fazla işin içine sokuyorsunuz; yabancıları, yabancı yatırımları işin içine sokuyorsunuz, onlar çok farklı yönlendirmeler yapabilecek duruma geliyorlar. Ayrıca, yaptığınız altyapı yatırımlarını ölçemiyorsunuz, denetleyemiyorsunuz, çok pahalıya mal olabiliyorlar.

Bakın, 2012 Programı’nı getirdim özellikle. Kamu-özel iş birliği uygulamalarıyla ilgili 2012 Programı’nda şöyle bir cümle var, bunun sakıncasına da çok net olarak burada değiniyor: ”Uzun bir uygulama geçmişinin bulunmasına ve gelişen mevzuata rağmen, kamu-özel iş birliği alanında nitelikli fizibilite etütlerinin hazırlanamaması, diğer kamu yatırımlarına ait fizibilitelerden farklı olarak, geleneksel yöntemler ile kamu-özel iş birliği alternatiflerinin karşılaştırmalı analizlerinin tam olarak yapılamaması, gerek yatırımcı kuruluşlarda gerekse sistemdeki diğer kurumlardaki kurumsal kapasite eksikliği, projelerin düzenli takibi ve raporlanmasına yönelik nitelikli bir izleme ve değerlendirme sisteminin bulunmaması gibi temel sorunlar devam etmektedir." diyor. Bu, bizim 2012 Programı’ndan aldığım bir paragraf. Hakikaten bu tür sakıncalar varken bizim bu alanda riske girmemiz konusuna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Gazetelerde bu hafta başında bir haber vardı, Türk firmaları Yunan özelleştirme ihalelerine giriyorlar. Bakın, 50 milyar doları buluyor aşağı yukarı Yunan özelleştirme ihaleleri, Türk firmaları giriyorlar ama biz kendimiz, kendi altyapı yatırımlarımıza, kendi yatırımlarımıza kendi yatırımcılarımızı çekemiyoruz, Yunanistan yatırımlarına giriyorlar, başka ülkelerin yatırımlarına giriyorlar. Bu hususa da özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Demek ki bir yanlışlık yapıyoruz. “Sadece küreselleşmenin bir sonucudur bu.” diyemeyiz burada. Buna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Nisan ve mayıs aylarında 2 Boğaz köprüsü ve 7 bağlantı yolu ihalesi ile üçüncü Boğaz köprüsü bağlantı yollarının ihalesi yapılacak. Dolayısıyla bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra çok önemli ihaleler söz konusu, “Bunlar en az 6 milyar dolar tutacak.” deniyor. Tüm bunların bir bütünlük içerisinde, kamunun yaptığı bu plan ve programlara uygun olarak yapılması lazım.

Kamu İhale Kanunu da galiba 23’üncü kez buradaki değişiklikle değiştirilmiş olacak bakın, son seneler içerisinde. Bu da dikkatinizi çekmek istediğim bir önemli husus. Ayrıca eğitimle ilgili kanunda da benzeri değişiklikler gelecek, bunların hepsini birlikte değerlendirmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum. 

BAŞKAN – Siz Komisyon olarak konuşma yapabilirsiniz. İsterseniz tamamı konuşsun, öyle yapabilirsiniz, isterseniz şimdi çıkar, konuşursunuz yani öyle bir hakkınız mevcut.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Tamam efendim. Maddenin sonunda olursa iyi olur Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurunuz.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı yasa üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında son dönemlerde Meclisteki havayı kısaca özetlersek, iktidar partisi gerginlik yaratıyor, şiddet ortamı yaratıyor, şiddet uyguluyor; İç Tüzük getiriyor, 4+4 eğitim sistemini getiriyor, arkasından ortamı geriyor, Meclisi geriyor, komisyonları geriyor ve aradan 500 milyar dolarlık ekonomi yasalarını da geçirmeye çalışıyor. İşte bunlardan birisi de budur. Kamu-özel ortaklığı, üstelik de ihalesiz, üstelik de 2023 yılına kadar, 2023, yüzüncü yıla kadar. Hangi hakla, hangi hukukla? Hangi yargı denetimini, hangi mali denetimi, hangi bütçeyi dikkate almadan… 2023’ü planlayacak kapasite var mı sizde? 2023’ü planlıyorsunuz burada, farkında mısınız? Biz şiddetle bunlara karşıyız arkadaşlar.

Siz “Nevroz” gerginliğini yaratırsınız, ekonomi yasalarını getirirsiniz. Afet yasasıyla 200 milyar dolarlık pastayı geçirmeye çalışıyorsunuz. “Nevroz” gerginliği yaratıyorsunuz, kamu-özel sektöründe KDV’yi kaldırıyorsunuz, devlet güvencesi getiriyorsunuz. O kadar yürekliyseniz, namuslu, düşünceli, halkını düşünen bir yaklaşım içindeyseniz, KDV konusunda yapacağınız adımlar çok basit, çok basit. Gelin, doğal gazda kaldıralım, benzinde kaldıralım, mazotta kaldıralım, elektrikte kaldıralım, cep telefonunda kaldıralım, iletişimde kaldıralım, sağlıkta kaldıralım, eğitimde kaldıralım; emekçi halkın, bütün insanlarımızın, 75 milyonun, gelin, çıkarlarına kaldıralım. Niye sadece sermayeye kaldırıyor-sunuz? Sadece sermayeye niye çalışıyorsunuz bu Mecliste? Yetmiyor tabii.

Bu gerilim, bu şiddetle Meclisi dışladınız, üç tane muhalefet partisini de dışladınız. Üç tane muhalefet partisini susturarak kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıklar kurdunuz, hâlâ getirmediniz buraya.

Komisyonlarda konuşturmuyorsunuz. Roma taburları gibi saldırı tümenleri kuruyorsunuz yol yapmak için, sonra geliyorsunuz “Memleketin meselelerini siyaseten çözeceğiz.” diyorsunuz. Bu Meclis açıldığı günden bu yana gerginlik, şiddet, kavga, çoğunluk iktidarı, çoğunluk tahakkümü, çoğunluk diktası geçiyor.

Şimdi, bakın, yaşadıklarımıza bakın. Sayın Ahmet Türk bir parti lideridir, 70 yılından beri bu Meclistedir. Batman’da gaz bombası atılıyor, otobüsün camı kırılıyor, iniyor; sizin resmî görevli polisleriniz yumruklayarak seksen yaşında bir insana saldırıyorlar, Kürt halkının bilge siyasetçisi, barıştan yana olan bir liderine saldırıyorlar ama sizin Başbakan geliyor, grup toplantısında -konuş-malarına bakıyorsunuz- yangına körükle gidiyor.

E, Allah aşkına, Mecliste hem iktidara sesleniyorum hem ana muhalefetle diğer parti grubuna da: Ahmet Türk’e vurulan yumruk bu Meclisin alnının çatısına vuruldu; moraran, milletin iradesidir. Milletin Meclisi yumruğu yedi, milletin Meclis Başkanı yedi, Başbakan o yumruğu yedi, Cumhurbaşkanı Gül yedi ve Sayın Bülent Arınç yedi o yumruğu.

Siz ne yapmak istiyorsunuz? 90’lı yıllarda Mehmet Sincar öldürüldü Batman’da. Hizbullah’ın cinayetlerindeki, o dönemin karanlık olaylarındaki çetelerin, darbecilerin, Ergenekoncuların yöntemlerini mi uygulayacaksınız? Bu mu sizin istediğiniz?

Suskunluk, Ahmet Türk’e yapılan saldırıda suskunluk, bu suça ortak olmak demektir. Yalnız iktidar değil, iki muhalefet partisi lideri de dün suskun kalarak bu saldırıya ortak olmuştur, susarak katkı sunmuştur. Ayıptır. Nezaketen, insan olarak, siyaseten, demokrasi gereği… Yok mu sizde utanma, yok mu sizde, Allah aşkına, biraz olsun bunun konusunda… (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Senden fazla var.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ahmet Türk şehitlere bir şey söylüyor mu?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, Ahmet Türk’e yapılan saldırı konusunda en azından “Kınıyorum.” diyebilirdiniz…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Askerlerimiz şehit oluyor, sizin sesiniz çıkıyor mu?

HASİP KAPLAN (Devamla) - …“Sorumluları yargı önüne çıkaracağız.” diyebilirdiniz, “Tasvip etmiyoruz.” diyebilirdiniz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)

“Men dakka dukka.” diye bir olay vardır, bugün bize yarın size olur. Yapmayın, birbirimize sahip çıkmak zorundayız milletin iradesiyle seçilenler.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz PKK’yı kınayın, biz de onu kınayalım.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bakın, şu an Cizre’de olaylar yaşanıyor, 85 kişi gözaltına alınıyor. Sabahın 10’unda 500 kişi, 700 kişi… Daha “Nevroz” kutlamaları başlamadan panzerlerle, TOMA’larla, gerçek silahlarla saldırılar yapılıyor. Ben Antalya’daydım, Aydın’daydım; anında iletişim kuruyorum, valiyle görüşüyorum, emniyet müdürüyle görüşüyorum, Adalet Bakanıyla görüşüyorum ve o orantısız güç, o şiddet, o korkunç saldırılar bir “Nevroz” kutlaması nedeniyle. Hükûmet 20’sine izin vermemiş, “21’inde kutlayabilirsiniz…”

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Nevruz kutlamıyorsunuz ama tahrik ediyorsunuz. Nevruz kutlaması değil tahrik.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Beyler, Orta Doğu halkları, Doğu Türkistan’dan Balkanlara kadar on bin yıldır, devletler yokken bile millet, halk “Nevroz Bayramı”nı kutlardı. Devletin bayramı değil “Nevroz Bayramı”, milletin bayramıdır, halkın bayramıdır, Orta Doğu halklarının, Kürt halkının, Türklerin, Acemlerin, bütün halkların ortak bayramıdır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ergenekon bayramı, Ergenekon. Türklerin bayramı.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu bayramı kutlarken bayramın izni olmaz, Anayasa’da da izin alınmaz bunun için. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Adam gibi muhalefet yapın!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ergenekon bayramını değiştirmeyin.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ama yasaklayarak, yasaklayıp Diyarbakır’da her tarafı panzerlerle, zırhlılarla çevirip saldırarak insanların üzerine… İstanbul’da bir parti yöneticimizin, Cizre’de bir polis kardeşimizin ölmesinin biricik sorumlusu bu yasak kararını veren, provoke edenlerin ta kendisidir.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Olayın müsebbibi sizsiniz

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ya ama bayram kutlamadınız, bayram değildi o.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Sizler, şu resimlere iyi bakınız, şu resme iyi bakınız. Gördüğünüz panzer, bir zırhlı araç. Bu, Türkiye topraklarında. Bakın, iyi bakın bu fotoğraflara.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye 18 Martta kutluyorsunuz, başka gün mü yok?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Beyler, burası Gazze değil Cizre. İyi bakın, panzerler, zırhlılar bir siyasi partinin, Mecliste grubu olan partinin demir kapısından 3-4 tanesi sırayla, uzun namlulu silahlarla ateş ede ede içeri giriyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ateş edenler nereye gitti? Polise ateş edenler nereye gitti?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Orada 15 kişi var içeride, 15 kişi. Kadın çoğu. Hepsini, kadınları da şu şekilde alıyorlar içeri. Bakın, gözaltına alınış biçimine. İlçe Başkanı şu an Diyarbakır Tıp Fakültesinde, darbedilmiş, yaralı olarak orada. Belediye başkanları içeride, belediye encümenleri içeride. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir “Nevroz” Bayramı’nda, Gazze’de yapılanın, İsrail’in yaptıklarının aynısını Cizre’de kendi halkına bir “Nevroz” kutlamasında bunu, bu zulmü yapanların bundan çok ders çıkarması gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şu fotoğraflara iyi bakınız. Şu gördüğünüz fotoğraflar, şu gördüğünüz panzerlere iyi bakın. Şimdi ben size soruyorum: Bugün size çok yakın 3 tane gazetede şöyle diyor, 3 tane gazete, yakın… Birisi -bununla ilgili basın açıklaması yaptık- diyor ki: “BDP binasından ateş edildi.” Ben de, Meclisi, hepinizi davet ediyorum; bütün parti grupları, Meclis İnsan Hakları Komisyonu. Gelin, Cizre’de inceleme yapın. Yüreğiniz gerçeklerle yüzleşmek istiyorsa, yüreğiniz adaletle yüzleşmek istiyorsa, yüreğiniz insanlıkla yüzleşmek istiyorsa, buyurun, hep beraber, Meclisin 4 partisi Cizre’ye gidip inceleme yapalım. MOBESE kameralarının hepsini bu Meclisin 4 parti grubu birlikte incelesin. Kim yanlış yapmışsa, sizinle beraber hareket etmeye razıyız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Siz kendi başınıza hareket edemezsiniz!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Ama yanlış kim yaptıysa beraber üstüne gidelim. Çok açık söylüyorum. Burada “BDP binasından ateş ediliyor.” diye bugün iktidara yakın 4 tane gazete kalkmış diyor ki: “BDP binasından ateş edildi.” Bu yalanlarınızı, bu yalanları bizzat vali, bizzat Cizre Emniyet Müdürü, bizzat Adalet Bakanıyla görüşmelerimde bire bir, anında, parti binasının çok uzağında bir sokaktan yapılan ateş sonucu… O ateş ki karanlıktır, provokasyonun ta kendisidir. Gelin, Meclis olarak açığa çıkaralım. Bizim görevimiz, gerçekleri açığa çıkarmaktır, gerçekleri bu millete göndermektir. Bu ülkede barışa, kardeşliğe gidecek yol budur. Gazze ile Cizre’ye aynı gözle bakıp saldırgan bir tutum içinde olanlar bir gün bu halkın karşısında bakacak yüz bulamayacak, sıkacak el bulamayacaksınız. Ahmet Türk’e bile kınama yapmadıktan sonra, an gelir, siz altında ezilirsiniz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – PKK’yı bir kınayın.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Size tavsiyem, bu sıkıntılar karşısında gelin -Meclisi davet ediyorum- beraber Cizre’ye gidelim. Bütün Meclisi davet ediyorum.

MUAMMER GÜLER (Mardin) – Önce kınama yap!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, efendim, aslında nevruzu bahane edenler, bu milletin birlik ve beraberliğinin bayramı olan nevruzu bahane edenler, terör ve isyan provalarıyla bölücülük açısından bu nevruzu heba etmişlerdir. Aslında, bu zihniyetin nevruzu kutlama gibi bir amacı ve hedefi yoktur.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yoktur. (AK PARTİ sıralarından “Yoktur!” sesleri, alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla 18 Mart Çanakkale gününü bile terör için alet edenlerin…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Saldıran kim? Sizi davet ediyorum gerçeklerle yüzleşmeye.

OKTAY VURAL (İzmir) - …bu kürsüde bu sözleri kullanabilmeleri gerçekten artık timsah göz yaşlarından başka bir anlam taşımıyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gelin, buyurun, beraber inceleyelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte polislerimiz, işte insanlarımız…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gelin, beraber gidelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Huzur içerisinde kutlanması gereken bir bayramı bölücülük âdeta bir isyana çevirmiştir.

BAŞKAN – Anlaşıldı Sayın Vural.

Sayın Aydın, buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, Hatip konuşmasında özellikle AK PARTİ Grubuna yönelik olarak, şiddet uyguladığımızı…

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Çanakkale şehitlerimizi anacaksın, sen…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çanakkale şehitleri yalnız sizin değil, hepimizin şehitleri. Hemen ayrım yapmayın siz de.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Kimse yapmıyor.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, sokaktaki gerginliği buraya taşımadan biraz usulünce dinleyim, lütfen. Lütfen arkadaşlar…

Bakın değerli arkadaşlar, bir bayramdan bahsediyoruz. El insaf! Bayram, birlik, kardeşlik, hoşgörü, bereket, bolluk…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yasaklar…

AHMET AYDIN (Devamla) - Hem baharın müjdecisi olan nevruzu kutluyoruz hem bunu bir bayram olarak ilan etmişiz ve bütün dünyanın birçok yerinde, Orta Asya’da, Anadolu’da, birçok ülkesinde halaylar eşliğinde çekilen bir bayram. Bu bayramı bu millete zehir etmeye hiç kimsenin hakkı yok!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye yasak ederek zehir ettiniz? Niye saldırttınız?

AHMET AYDIN (Devamla) - Hiç kimsenin hakkı yok bu bayramı bu millete zehir etmeye!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – AK PARTİ’nin insafına mı kalmış özel günler, kültürel günler?

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bayram molotofkokteylleriyle kutlanmaz. Bayram cam çerçeve indirmekle kutlanmaz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kimse kutlamamış o şekilde. Silah sizde, devletin bütün gücü sizdeydi.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bayram bir arada, beraberce, Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle hep beraber omuz omuza, halay çekilerek kutlanır. Olması gereken bu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizin geleneğinizde yok öyle bir şey zaten.

AHMET AYDIN (Devamla) - Lütfen, lütfen yaptıklarınıza bakın. O güne gelene kadar bakın.

Bakın, şunu ifade edeyim: Sayın Ahmet Türk’e gelen yumruk doğru değildir, olmaması gereken bir şeydir. Dediğiniz doğru o noktada ancak o güne gelene kadar, o ana gelene kadar bu bayramı bir provokasyon aracı olarak kullananlar, sizler, sizin gibiler, sizin gibi düşünenler hiç mi bakıp da “Ya biz ne yaptık.” demiyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, lütfen müdahale edin. “Sizin gibiler”, ne demek istiyor?

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bayramı bayram tadında yaşayalım.

Evet, az önce de ifade ettim, Ahmet Türk’e atılan yumruğu biz de kınıyoruz ve bu manada Batman Valiliği bir açıklama yaptı. Gerekli soruşturma açıldı, soruşturmayı da yürütüyor. İnşallah ortaya da çıkar.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Zor çıkarırsınız.

AHMET AYDIN (Devamla) - Kim yapmış, ne yapmış, sebepleriyle sonuçlarıyla birlikte ortaya çıkar. Biz de onu arzu ediyoruz. Ama lütfen, lütfen değerli arkadaşlar, kendi yaptıklarımıza da bakalım, kendimize de bakalım. Bu ülke bunları hak etmiyor.

Bakın, ta bir haftadır, Nevruz Bayramı gelmeden başlatılan gerginlikler, yapılan kampanyalar… Bu ülkede insanları birbirine düşüren, ötekileştiren, insanları bir şekilde bu ülkenin aidiyet bilinci noktasında geri itmeye vesile olan adımlardan, hareketlerden hep birlikte kaçınmak zorundayız. Barış diyoruz, hoşgörü diyoruz, kardeşlik diyoruz. Bayramın ta kendisidir bu zaten. Eğer biz bu bayramı bu provokasyonlar olmadan yaşayabilseydik, bunu yaşatabilseydik bu daha da gerçekleşirdi, daha da perçinleşirdi. Olayın tabii ki bir tarafını alıyorsunuz ama inen camları, çerçeveleri, yakılan, yıkılan birtakım sıkıntıları da görmezden geliyorsunuz. Bunları kim yapıyor, neden yapıyor? Bunlara hep birlikte karşı durursak eğer, hep birlikte bu karşı duruşu gösterirsek bu bayramı, hep birlikte, o zaman layık olduğu şekliyle kutlamış oluruz.

Lütfen arkadaşlar, bu ülkede artık bayramlar bayram gibi kutlanmalı, kardeşçe kutlanmalı, hoşgörü içerisinde, barış içerisinde kutlanmalı ve bunlara da bunların birtakım sıkıntılara sebebiyet vermeden kutlanması adına da iktidar kadar sizler, en az sizler de sorumlusunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Devamla) – Hepimiz sorumluyuz bu noktada. Hepimiz üzerimize düşeni yapmak zorundayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.13
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, demin AK PARTİ Grup Başkan Vekili konuşurken bizzat bizi işaret ederek “sizin gibiler”…

BAŞKAN – “Sizin gibiler ve sizin gibi düşünenler”…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Siz ve sizin gibiler”…

BAŞKAN – Ben sizi görmeden ara vermiş olduğum için, İç Tüzük’e göre ben size orada söz veremiyorum. Şimdi size ben yerinizden bir dakika söz vereyim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, yani benim amacım gerginlik yaratmak değil asla da ama bu söze…

BAŞKAN – Hayır, bakın, ben de samimiyetle söylüyorum: Yerinizden şimdi ben size cevap verdireceğim ama 60’a göre vermek zorundayım.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, “Nevroz” gerginliklerinde saldırıların nasıl Hükûmet emriyle yapıldığı, yasaklandığı bir bir açıklandı ancak bir türlü sorumluluk almak istemeyen Hükûmet… Arkasından çıkıp bize grup başkan vekilleri “sizin gibiler”, “Siz bunları yapıyorsunuz.” gibi sözler söylüyor. Dün de Başbakan grup toplantısında kendilerini hukukun, yargının, mahkemelerin yerine koyup Mecliste grubu olan, milletin iradesiyle seçilmiş bir partinin milletvekillerine karşı bu tür, tarz konuşuyorlar. Eğer bu tür, tarz konuşmaya devam ederlerse biz de kendilerini çetelerle, darbecilerle, bilmem kimlerle, kimlerle aynı uzantı konumunda değerlendirme durumunda kalırız ki bu da Meclisin adabına yakışmaz. Bu tarzdan, bizzat grup başkan vekillerinin bir de Başbakanın da artık vazgeçmesini istiyoruz. Varsa orada iddiaları, yargıya gitsinler.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz de yargıya gidin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sizi Allah’a havale ediyorum, mahşer köprüsünde nasılsa jandarma yok.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (Devam)

BAŞKAN - Madde 4 üzerinde şahıslar adına ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yap-işlet-devret… Malatya’da bir yap-işlet-devret işi yapılıyor, Kürecik’te; yapan Amerika, işleten İsrail, devreden Türkiye. 10 vekille birlikte -geçtiğimiz hafta 10 Martta- 10 tane yürekli Cumhuriyet Halk Partili kadın milletvekiliyle beraber Kürecik’i ziyarete gittik.

Değerli arkadaşlar, gitmeden önce -orada bir üs var, orada askerlerimiz var, Türk askerleri- izin almak için Genelkurmay Başkanlığına müracaat ettik, Genelkurmay Başkanlığına dedik ki: “Biz, orada bulunan Türk askerleriyle görüşmek istiyoruz ve üssü ziyaret etmek istiyoruz.” Cevap geldi, oradaki bir kurmay albay, Genelkurmay Başkanlığında kurmay albay- cevap verdi, dedi ki: “Bizim izin vermeye yetkimiz yok.” -Genelkurmay Başkanlığı diyor- değerli milletvekilleri, hepinizin dikkatini çekiyorum, “İzin vermeye yetkimiz yok.” dedi. “İzin vermeye kimin yetkisi var?” dedim, “Dışişleri Bakanlığının” dedi. Dışişleri Bakanlığına bir yazı yazdık, Dışişleri Bakanlığından gelen cevap: “Bizim de yetkimiz yok.” Millî Savunma Bakanlığından Müsteşar Yardımcısı aradı, dedi ki: “Bizim ilgili makamlar izin vermiyor.” “İlgili makamlar kim?” dedim. “İlgili makamlar Başbakanlık mı, Cumhurbaşkanlığı mı, neresi ilgili makamlar?” dedim, cevap yok. Arkadaşlar, izni Genelkurmay Başkanlığından alamıyoruz, Dışişleri Bakanlığından alamıyoruz, Millî Savunma Bakanlığından alamıyoruz, Başbakanlığın haberi yok, herhâlde izni Pentagon’dan almamız isteniyor. (CHP sıralarından alkışlar) Tabii, bu ziyaretin hayırlı bir sonucu oldu arkadaşlar, bu ziyaretin hayırlı bir sonucu oldu. Daha önce, o güzel Kürecik’in, güzel Malatya’nın tepesinde bir yabancı bayrak dalgalanıyordu. Biz gittiğimiz zaman o bayrağı değiştirdiler, Türk Bayrağı’nı astılar. Şimdi, oraya, biraz önce söyledim, 10 yiğit kadın milletvekiliyle gittik. Orada bizi Türk askeriyle karşı karşıya getirmeye çalıştılar, “O tepeye çıkamazsınız.” dediler, biz tabii direnerek o tepeye kadar çıktık ve orada açıklamamızı yaptık.

İsrail’i korumaya yönelik bu Füze Kalkanı Projesi gündeme geldiği zaman Sayın Başbakan “Kumanda bizde olacak.” dedi ama gözüken o ki kumanda değil, maalesef, koruma görevini aldık. Kimi koruma görevini aldık? Orada bulunan yabancı askerleri koruma görevini aldık.

Değerli arkadaşlar, biz butik ülke değiliz, biz büyük ülkeyiz. Büyük ülke taşeron olmaz, büyük ülkenin askeri başka askerleri korumak için korumalık yapmaz. Büyük ülke toprağını satmaz, toprağını bedeli ne olursa olsun kiraya vermez.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Koskoca Amerika’yı biz koruyoruz!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, büyük ülkeyi kimsenin küçültmeye hakkı yok.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sen küçültüyorsun!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, niye küçültmeye hakkı yok? Bugün gazetelerde bir haber var, Amerika Birleşik Devletleri’nin kurduğu üs nedeniyle Türkiye'ye ciddi miktarda para ödeneceği söyleniyor, yani Türkiye toprağını kiraya vermiş oluyor.

Arkadaşlar, bu füze kalkanıyla ilgili -Mecliste milletvekili oldum, kucağımızda bu İsrail kalkanını bulduk- geldiğimden beri defalarca soru sordum. En son kırk gün önce sordum, dedim ki: “Kürecik’te yabancı asker var mı? İsrail kalkanı çalışmaya başladı mı?” Arkadaşlar cevap nereden geldi? Başbakandan gelmedi, soruyu Başkana sormuştum. Cevap bir yabancı generalden, bir yabancı ülkeden geldi. Dediler ki: “Kürecik’e Amerikan askerleri geldi, yerleşti, çalışıyorlar.” Şimdi, cevap alamadık ama cevabı maalesef -egemen ülkeye bakın, bağımsız ülkeye bakın- bir Amerikalı generalden aldık.

Değerli arkadaşlar, şimdi bir kışla yapılıyor oraya, Kürecik’e bir kışla yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde, 18 Ocakta ihalesi yapıldı. Kürecik Kışlası İmar Uygulamaları Projesi yapıldı. Açıkça söylüyorum arkadaşlar, bunu yapanlar suç işliyor, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre suç işliyor, anayasal suç işliyorsunuz. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin almadan oraya bu kalkanı kurmak anayasal suçtur.

Ben Meclise geldiğimden beri tartışılan konulara bakın arkadaşlar: Tanzanya’yla ikili anlaşmalar tartışılıyor, Uganda’yla ticari anlaşmalar tartışılıyor ama Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren, İran’a düşman yapan, Rusya’ya düşman yapan; Türkiye’yi, Türkiye'nin yoksul Anadolu insanlarını hedef yapan füze kalkanı projesini, İsrail’i korumaya yönelik füze kalkanı projesini maalesef burada sadece ve sadece beş dakikalık gündem dışı söz alarak konuşabildik.

Biz Malatya olarak ne kılıç ne de kalkan olmak istiyoruz arkadaşlar; biz onurlu, bağımsız bir ülke olmak istiyoruz. Bunu dikkate alacağınıza inanıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, konuşmacı özellikle “taşeron ülke”, “toprağını satan ülke” konumunda…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hükûmet cevap versin!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, hatibin konuşmasına kanun görüşmelerinde Hükûmet cevap verir.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yani grubumuzu töhmet altında bıraktı Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, hayır, böyle yapılırsa olmaz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ülkenin grup başkan vekili misin sen Ahmet Aydın? Ülkenin grup başkan vekili olmaz, bu ülke hepimizin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – “Ülkenin toprağını satıyorsunuz.” diyor, “Taşeron ülke hâline getirdiniz.” diyor, buna cevap vermek adına Şirin Ünal Bey…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hükûmet var orada Sayın Başkan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ahmet Bey, Hükûmet burada niye oturuyor?

BAŞKAN – Tamam da şimdi Komisyon adına Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan söz istemişti. Ben size söz vereyim o zaman, buyurun, ondan sonra Sayın Arslan’a söz veririz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Efendim, grubumuz adına Sayın Şirin Ünal cevap verecek.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hükûmet burada niye oturuyor Ahmet Bey?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Öyle bir şey olmaz Sayın Başkan!

BAŞKAN – Bir kere, size elli kere yaptım aynı şeyi, Sayın Aslanoğlu, hatırlarsanız, onun için devretti hakkını.

Sayın milletvekilleri, “barış” diye diye kavga ediyorsunuz, “gerilmeyin” diye diye kavga ediyorsunuz. İki gün çok güzel gitti iş, ben bugün aynı şekilde yönetmeye gayret ediyorum ama yani siz de benim kadar dikkat ederseniz iyi olur.

Siz de sadece cevap verin, başka bir sataşma meydana gelmesin, aksi takdirde bu kanun bitmez.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kürecik, Malatya nedir, isterseniz önce buradan başlayalım. Bu, NATO’nun bir füze savunma sistemidir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Değil, değil. Bak, Amerika diyor ki: “Değil.”

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Arkadaş, ben sizi dinledim…

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Değil.” diyor ama.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Arkadaşım ben sizi dinledim, lütfen siz de beni dinleyin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yanlış bilgi vermeyesiniz diye söylüyorum.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - Şimdi, 1993-1996 yılları arasında iki sene kurmay yarbay, bir sene albay olarak İtalya’nın Napoli şehrindeki AFSOUTH Karargâhı’nda -bu müşterek bir karargâhtır, bizim Genelkurmaya tekabül eder- üç yıl süreyle görev yaptım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben tanıyorum, ben sizi biliyorum. Arkadaşlarınız, üstünüz, altınız hep Balyoz davasından tutuklu şimdi.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) - İlk defa bu karargâhtaki çalışmalar esnasında muharebe sahasının füzelerden korunması, füzelere karşı savunması dediğimiz, İngilizce “TND” diye başlayan bir faaliyet. Sonradan belli ülkelerin korunmasına, ondan sonra da tüm NATO topraklarının korunmasına yönelik bir faaliyet olarak gelişti. Amerika Birleşik Devletleri önce Avrupa’daki bazı ülkelerle -buna Türkiye de dâhil- ikili olarak bu işleri yapmak istedi ancak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti dört tane prensip belirledi, “Biz ikili olarak bu işi yapmayız ancak NATO kapsamında yaparız.” dedi. Malumunuz biz 1950’li yıllardan beri NATO’nun bir üyesiyiz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Anlaşmayı kim yaptı?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bir dakika, lütfen…

NATO kapsamındaki tüm faaliyetler de NATO-SOFA Anlaşması kapsamında yürütülmektedir. Size tavsiyem önce bu anlaşmayı alın bir okuyun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunu var ya bu Mecliste en çok okuyan benim. Kusura bakmayın.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bir dakika... Ben bir anlatayım, siz de konuşacaksınız.

Türkiye belirlediği prensipler dolayısıyla 2000 yılında, 2010 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri’yle bu konuda ikili bir iş birliği yapmamıştır, NATO kapsamında bu iş birliğine yanaşmıştır, bunun kararı da 2010 yılındaki Lizbon Zirvesi’nde verilmiştir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – NATO’nun patronu kim?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bizim prensiplerimizden birkaç tanesini size hatırlatayım. Birincisi: Komşu ülkelerimizi yani İran, Rusya veya Bulgaristan gibi komşularımızı rencide edecek şekilde herhangi bir NATO dokümanında tehdit veya risk olarak bunların isimlerinden bahsetmemek.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İran ve Rusya niye füzelerini Türkiye’ye çeviriyor o zaman bu bir tehlike değilse?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Onu cumhurbaşkanlarına sorun, size cevap verirler belki. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen oraya niye çıktın!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – İran ve Suriye bunu bilmiyor mu?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Arkadaşlar, vaktim zaten kırk saniye kaldı. Diyeceklerimi bir dinleyin, önce bir dinlemesini öğrenin lütfen.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O işin Türkçesi “Ben bu işi bilmiyorum.” demektir. Sen niye çıktın oraya!

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – İkinci konu: Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarının tamamının savunma şemsiyesi içerisine alınması gerekiyordu. Üçüncü unsur: Komuta kademeleri içerisinde Türk generallerinin, subaylarının da bulunması gerekiyordu. Bu şartların tamamı karşılandı.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – NATO mu Türkiye’yi savunacak?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Bizdeki NATO’nun radar sisteminin kesinlikle İsrail’le bir alakası yoktur.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani 1961’den beri savaş yapmadığın, hiç hırlaşmadığın Rusya’yı karşına alıyorsun.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – İsrail’in zaten bu tür yeteneği 2000 yılından beri kendine has olarak vardır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 1639’dan beri savaş yapmadığımız İran’ı karşımıza aldık.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – İnanıyor musunuz buna, inanıyor musunuz? Amerika oraya bilgi aktarmıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, ne olur…

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – İsrail, NATO’nun bir üyesi değildir.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Kardeşim, sen de bilmiyorsun, boşuna çıkarmışlar. Biz Rusya’ya soralım bu işi.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, lütfen…

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – NATO’nun yirmi sekiz tane üyesi vardır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu işi hakikaten bilmiyormuşsun sen ya! Bilen çıksın oraya.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Arkadaşlar, önce bir NATO’yu öğrenmenizi tavsiye ediyorum, sonra da dinlemenizi tavsiye ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, sen bu işi bilmiyormuşsun, bilen çıksın oraya.

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz gidin, biz Rusya’ya soralım.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Malatya’ya Amerikan askerini kim getirdi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biz de sandık ki bu işe uygun açıklama yapıyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Biz, Rusya’ya soralım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Başkanım, konuyla ilgili bir açıklama…

BAŞKAN – Efendim?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Konuşmacı konuyu tam bilemiyor, benim de bu füze kalkanı konusunda çok araştırmam var. Yanlış bilgi aktardı  Türkiye Büyük Millet Meclisine.

BAŞKAN – Artık öyle bir usul yok yalnız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, ben düzeltme anlamında… Ben görev  yapmak istiyorum başka bir şey değil Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Akar, hemşehriliği istismar etme bakayım!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bilmiyorlar onun için.

BAŞKAN - Tamam zaten yani…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Peki Başkanım.

BAŞKAN - Siz general emeklisiydiniz değil mi?

ŞİRİN ÜNAL (Devamla) – Evet.

BAŞKAN – General emeklisinin bilmediğini ifade ettiniz, tutanaklara da geçti, tamam.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, Komisyon adına Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.

Bir önceki gün yaklaşık yirmi dakika bu kanun teklifi üzerinde, sekiz yıllık birikimimle, bütün ayrıntılarını anlatmıştım. Eminim ki öğrenmek isteyen arkadaşların hepsi buradan ziyadesiyle yararlanmışlardı ancak gördüğüm bir şey var ki birkaç madde çok farklı kurgulanıyor ve çok farklı yorumlar yapılıyor. Bununla ilgili bir açıklama gereği duydum.

1’inci maddenin ikinci bendinde KDV istisnasının mevcut işlere de uygulanması var. Burada bir açıklama ihtiyacı var ve özellikle tutanaklara geçmesini istiyorum. Mevcut işlerde eğer idare ilave iş verecek ise bu işi nasıl vereceği ve buna nasıl süre ilave edeceği veya kirayı nasıl artıracağı tanımlanıyor. Dolayısıyla, siz KDV’yi istisna tuttuğunuzda, bulunacak maliyette indirim olduğunda bunun da süreden veya kiradan nasıl istisna olacağı, nasıl indirileceği belli. Bunun özellikle açıklanmasında fayda var. Zira, şöyle bir ifade kullanıldı: “Eğer teklif vermeyen firmalar şunu söylerlerse ‘Bunu bilseydim ben de teklif verirdim.’ derlerse, bu kapalı kalır, bu açıklanması gereken bir husustur.” dendi. Bunu özellikle tekrar açıklamak istiyorum ki nasıl işinizde ilave yaptığınızda, maliyeti artırdığınızda, süreyi uzatmayı ve kira bedelini artırmayı tanımlanmış iseniz, aynı şekilde, eğer bedelde bir düşüş olmuşsa, maliyette bir düşüş olmuşsa, bunun süreden nasıl indirileceği veya kira bedelinden nasıl indirileceği tanımlanmış oluyor.

Yine, 4’üncü maddede, kredi üstlenimiyle ilgili de aynı ifade kullanıldı ancak bir başka ifade kullanıldı: “Hazine garanti veriyor.” Hep söyledik, hazine garanti vermiyor. 4’üncü madde, 3’üncü maddeye çok bağlı bir ifadedir, onu çok net bir şekilde söylemek gerekir ki 3’üncü maddede, işin herhangi bir şekilde yürüyememesi, yarım kalması durumunda, idarenin malı olan işin idare tarafından devralınmasında kredinin üstlenilmesi söz konusu. Şu anki mevzuatımızda, özellikle genel bütçeye tabi kuruluşlar için böyle bir şey söz konusu olduğunda, 4749 sayılı borç üstlenimi kanununda bunun nasıl olacağı tanımlanmış. Tek farkı, Karayolları veya DSİ gibi kuruluşlarımız genel bütçeli kuruluşlar iken özel bütçeli veya katma bütçeli kuruluşlar hâline gelmişler. Kesinlikle yüklenicilerden kaynaklanan bir şey değildir. Kredi kuruluşları haklı olarak diyorlar ki “Bir kredinin üstlenimi söz konusu olacaksa geliri olmayan idarelerin değil, Türkiye Cumhuriyeti adına hazinenin bunu üstlenmesi gerekir.” deniyor ve katma bütçeli veya özel bütçeli kuruluşlar, genel bütçeli kuruluşlarla paralel bir hüküm kazanıyor, böylece aynı duruma getiriliyor. Bunun da özellikle açıklanmasında fayda var. Dolayısıyla, firmalara menfaat sağlamak veya teklif vermeyen firmanın “Bunu bilseydim ben de girerdim.” diyeceği bir husus yoktur. Özellikle bunun da açıklanmasında fayda var.

Yine, bir ifade kullanıldı: “Başka ülkelerdeki özelleştirmelere Türkiye firmaları gidiyor.” Özelleştirmeyle yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret birbirinden tamamen farklı şeylerdir, bunların karıştırılmaması gerekir. Kaldı ki herkes gelip her ihaleye girebilir, yeter ki şartlarını sağlasınlar. Bu da önemli.

Bir husus daha: Özellikle dün bir hatip tarafından ifade edildi “Neden taslak değil, Bakanlar Kurulu kararı olarak gelmiyor da teklif olarak geliyor?” diye.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tasarı, tasarı.

AHMET ARSLAN (Devamla) – Ve güzel eleştiriler yapıldı, “Teklif olarak gelmeyip, Bakanlar Kurulundan gelse çok daha farklı yollardan geçer.” diye. Bunların hepsine saygı duyuyorum. Ancak, bir ifade kullanıldı ki: “Teklif sahibi bir önceki gün firmalarla görüşüyor ve ertesi gün gelip teklif veriyor.” Arkadaşlar, hatip herhâlde beni ve arkadaşlarımı kendisiyle karıştırdı. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum ve bir şeyi daha söylemek istiyorum ki bugün bu Parlamento çatısı altında hizmet görmeye, milleti temsil etmeye çalışan bendeniz, sekiz yıl boyunca, bu ülkede çok başarılı bir şekilde uygulanan havaalanı yap-işletleri, kara yolları yap-işletleri, liman yap-işletleri ve marina yap-işletlerinde fiilen görev almış; eğer “Türkiye’de birkaç kişi bu işi biliyor.” deniyor ise ben de hasbelkader bunlardan biriyim. Bunun sıkıntısını sekiz yıl çekmiş, bunun sıkıntısını uluslararası kuruluşlarla görüşürken, kredi kuruluşlarıyla görüşürken, bu işin müzakerelerini yaparken yaşamış biri teklif vermeyecek de -arkadaşımız gibi- firmaları dinleyerek gelen biri mi verecekti? Bunu da özellikle takdirlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

Şahıslar adına son söz, Bitlis Milletvekili Sayın Vedat Demiröz’de.

Buyurun Sayın Demiröz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bitlis’te havaalanı var mı?

BAŞKAN – Buyurunuz.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 4’üncü maddesi, daha önce kabul ettiğimiz 3’üncü maddeye uyarlama maddesi. Bu maddeye göre, daha önce uygulama sözleşmesi imzalanmış ancak henüz finansman çalışmaları başlamamış olan yatırımların sözleşmeleri için bunun kapsama alanına alınması. Gayet uygun bir madde. Ben tabii, yap-işlet-devret modelinin ülkelerin yatırım, sermaye ve teknoloji eksikliğinden ileri geldiğini düşünüyorum. İnşallah, 2023 yılında, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında, sermayemizi ve teknolojimizi tamamladıktan sonra bu modelin ihtiyaç duyuldukça kullanılmasını sağlarız. Tabii, hem sermaye hem teknoloji, bunlar paralel gidiyor ve bence -daha önce de söz konusu edildi- yap-işlet-devret modeli bir şekilde özelleştirmenin de alternatifi olarak düşünülebilir. Bu şekilde yurt dışından dış finansman ihtiyacının sağlanması, kamu harcamalarının azaltılması, özel sektörün teşvik edilmesi ve hizmette kalite ve rekabetin artırılması sağlanmış olacak.

Katma değer konusuna gelince: Bazı arkadaşlarımız 40-50 milyar liradan bahsettiler, böyle bir yükten; asla öyle bir şey yok. Ben, sağlık harcamalarıyla ilgili, aşağı yukarı, planlanan, 37.000 yataklı sağlık tesisi kurulacağını ve bunun ancak 6-7 bininin şu ana kadar ihale edildiğini öğrendim. Yani bu 30.000 yataklı hastaneler için 25 milyar liralık bir yatırım öngörülüyor. 25 milyarlık yatırımın da 3 milyar lira KDV’si söz konusu. Çünkü bütün harcamaların tamamı KDV’ye tabi değil, içinde, bildiğimiz gibi, ücret, amortisman ve diğer KDV’siz girdiler de var. Yani bütün konuşulan… Mesela sağlıkla ilgili KDV’nin finansman yükü 1,8 milyar-2 milyar TL arasında. Bu ne demektir? Maliye 2 milyar liralık bir finansmanı yıllara yayıyor ve kendisi karşılamış olacak. Önceden elde edeceği bir geliri bir şekilde finanse etmiş olacak. Çok büyük bir yük getirmeyecek ama yatırımları mutlaka hızlandıracak. Eğitim, enerji gibi bazı sektörlerin de bu kapsam alanına alınmasını da gönlüm ister ama tabii maliyenin kendine göre bir programı söz konusu.

Bu arada mal teslimi yapan şirketlerin KDV iadelerini geri almayla ilgili maliyenin bir çalışma yapması lazım. Münhasıran bu yatırımlarla ilgili alımların olduğunun mutlaka geriye dönüş olarak belgelenmesi lazım yoksa başka yönlerde alımların, KDV’siz alımların diğer yatırımlarda, başka işlerde de kullanılmasının önüne geçilmeli.

Ben bu yasayı çok uygun buluyorum, maliye üzerinde de çok büyük zararları olduğunu, bütçeye yük getireceğini zannetmiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Durmaz…

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, geçtiğimiz hafta, Yozgat’ta bir çağrı merkezinin açılışı münasebetiyle Yozgat’a geldiniz. Öyle zannediyorum ki makam arabanızın alt takımları bozulmasın diye havayolunu kullandınız, helikopterle geldiniz ve son beş yılda 4 kez yenilendi Yozgat’ın yolları ama şu anda gidilemeyecek durumda. Bundan umudunuzu kestiniz herhâlde, bir de havaalanı sözü verdiniz. Bu sözünüz yerine gelinceye kadar da  yine öyle zannediyorum ki -Yozgat Türkiye'nin en fazla göç veren ikinci vilayeti- uçağa binecek hemşehrimiz kalmayacak. Bu sözlerinizin gereğini ne zaman yerine getireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan -sizin de bildiğiniz gibi- Türkiye’deki 81 il içerisinde komşusu olan illerin bazılarına doğrudan otobüs seferiyle ulaşamayan tek il Kütahya. Bu kapsamda Kütahya-Balıkesir ve Kütahya-Manisa kara yollarının son durumu nedir? Özellikle Kütahya-Gediz, Simav, Kula veya Demirci yolu üzerinden Manisa’ya bağlantı için ne kadar, bu yıl için, ödenek ayırdınız? Bu yol ne zaman bitecek? Bir de, Balıkesir yolu ne zaman bitecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 58, 59, 60, 61’inci Hükûmet dönemlerinde içinde seçim çevrem olan Osmaniye’nin de  bulunduğu Anadolu’nun güney kapısı Çukurova’nın kamu yatırımları açısından diğer bölgelere nazaran çok az yatırım aldığını düşünüyorum. Bu çerçevede, 70’li yıllardan kalma Adana Şakirpaşa Havaalanı yerine Osmaniye, Hatay, Adana illerine yönelik bir havalimanı projesi var mıdır? Ayrıca, hızlı trenle ilgili olarak bu bölgenin durumu nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çınar…

EMİN ÇINAR (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kastamonu’nun tanıtımı, turizmi, ekonomisi ve yarınları için büyük önem taşıyan ve Sayın Bakanın da sözünü verdiği Ilgaz Tüneli’nin son durumu nedir? Bu tünelin yapımı gerçekleşecek mi?

Kastamonu-İstanbul bölünmüş yolu çok ciddi olarak tahrip olmuş ve kullanıma elverişli durumda değildir. Bununla alakalı kalıcı önlemler almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Kocaeli Derince ilçesi ile TEM otoyolu arasındaki bağlantı yolunun yıllardır yapılmadığı malumunuzdur. Bölgede taşımacılıkla geçinen kamyoncularımızın sıkıntılarını çözecek ne gibi bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

İkinci sorum: Liman içindeki bazı alanların Ulaştırma Bakanlığı tarafından kollanan bazı firmalara kiralandığı iddiaları doğru mudur? Bu alanlar kiralandıysa ne kadar süre için kiralandı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle yurttaşlarımızın “Nevroz Bayramı”nı kutluyorum. Bayramın savaş manzarası altında kutlanmasına sebep olanları kınıyorum. Şehit olan polisimize ve vatandaşımıza rahmet diliyorum. Sayın Türk’ün uğradığı saldırının Millet Meclisine yapıldığını düşünüyorum. Bu arada, eğitimin büyük önderi İsmail Hakkı Tonguç’un bugün ölümü yıl dönümü, kendisini saygıyla anıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 1980 yılında deniz yolunun taşımacılıklara oranı 1,2; demir yolunun 4,1; kara yolunun 94,0; hava yolunun 0,7. 2000 yılında deniz yolu sıfır, demir yolu 2,2; kara yolu 95,9; hava yolu 1,8. 2010 yılında deniz yolu 0,6 -tam yarı yarıya düşmüş 1980’den- demir yolu 1,5 -3 katı düşmüş- kara yolu 95,9’la artmış, hava  yolu da 2,0.

Bu kadar başarılı bir tablo çiziyorsunuz her kürsüye gelişinizde. Niye bu rakamlar aşağı doğru gidiyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, Malatya çevre yolu olmayan tek ilimiz. Malatya’da hâlâ çevre yolu yapılmadı ve Malatya’nın trafiği keşmekeş. Diğer çevre illerine baktığımız zaman bütün çevre yollarının sorununun çözüldüğünü görüyoruz. Ayrıca, Malatya’yı doğuyu Karadeniz’e bağlayan Malatya-Sivas yolu maalesef yeni başlayabildi. Dokuz yıldan beri Hükûmetinizin en çok övündüğü bu duble yol meselesinde Malatya’ya haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bu haksızlığın giderilmesini de sizden rica ediyoruz.

Daha önce de bir talebimiz olmuştu sizden. Bu birçok ilçeyi, Arapkir’i, Hekimhan’ı, Arguvan’ı hatta Kemaliye’yi, Yazıhan’ı havaalanına bağlayan bir yol projesi vardı. Bu projenin yapılması hem Malatya açısından hem de o iller açısından çok önemli. Bu konuda destek verecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Yozgat Milletvekili Durmaz’ın sorusunu cevaplandırmak istiyorum. Yozgat doğu-batı istikametinde bölünmüş yol tamamen bitirilmiş ve Sivas-Yozgat-Delice-Kırıkkale-Ankara güzergâhı bölünmüş yolda hizmet vermektedir. Delice-Yozgat arasında bu yıl itibarıyla o bölgede sadece sıcak asfalt çalışması kaldığı için onu bu yıl yapacağız. O bölgede yolda kış şartlarıyla bir bozulma var. Onun dışında Yozgat’ta ciddi bir sorun yok. Dolayısıyla, ben Yozgat’a kara yoluyla her zaman gidiyorum. O Yozgat programında, Yozgat yüksek hızlı tren güzergâhını incelemek için helikopterle gitme ihtiyacı oldu, onun için gittim. Yani Yozgat’a yüksek hızlı treni yapan da bizim Hükûmetimiz, onu da bu arada hatırlatmak isterim. Yozgat’ın…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Hızlı tren bitti mi?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yapılıyor, eğer giderseniz güzergâhı, oradaki tünelleri, viyadükleri, çalışmaları görürsünüz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – “Yapan” dediniz de Sayın Bakanım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yapıyor olan, yapıyor olan Sayın Bakanım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yapacak olan…

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim, biraz sabrederseniz bitecek. Türkiye elli yıl yüksek hızlı treni konuştu, elli yıl konuştu ama elli yıl sonra yapan Hükûmeti de gördü. Bunu da artık cümle âlem biliyor, millet biliyor.

Şimdi, tabii ki Yozgat’a, Yozgat-Sorgun arasına bir havaalanı ihtiyacı var, bunu da planlıyoruz. Önümüzdeki yıllarda bunun da yapımına başlayacağız.

Sayın Işık’ın Kütahya’yla ilgili sorusu: Kütahya-Tavşanlı arası bölünmüş yol olarak biliyorsunuz tamamlandı. Tavşanlı-Dursunbey-Balıkesir oldukça zor bir güzergâh olmasına rağmen çalışmalar devam ediyor, 2012’de bu yolu da tamamlamış olacağız.

Balıkesir’den itibaren bölünmüş yol çalışmalarına da başladık. Gediz-Simav-Kütahya güzergâhı da bölünmüş yol kapsamına alınmış ve çalışmaları devam etmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde Kütahya’ya yapılacak yol çalışmalarının devam eden projelerinin toplam tutarı 2 milyar lirayı bulmaktadır.

Diğer bir soru Osmaniye Milletvekili Sayın Türkoğlu’nun: Bir havalimanı, ortak bir havalimanı planlaması yoktur. Bildiğiniz gibi, Mersin-Adana arasına Çukurova Havaalanı yapımına başlıyoruz, ihalesini gerçekleştirdik ve bu havaalanının devreye girmesiyle bölgede Kahramanmaraş, Çukurova, Adıyaman havaalanları bölgenin hizmetinde gerekli açığı, eksikliği gidermiş olacaktır.

Kastamonu Tüneli’yle ilgili, Ilgaz yolunda, tünelle Çankırı arasında BSK çalışmaları yapılıyor ve tünelin de projesi şu anda yapılıyor, yıl içinde tamamlanması öngörülüyor, tamamlanınca da ihalesine çıkacağız.

Kastamonu yolu böylece... Kış aylarında, özellikle Ilgaz’da yaşanan olumsuzluklar... Hem yol kısalmış olacak, yaz-kış hizmet verir hâle gelecek. Dolayısıyla kuzey-güney bölünmüş yolunun da önemli bir darboğazı giderilmiş olacaktır.

Evet, Derince bağlantı yolu, Sayın Türkkan’ın sorusu var. Liman içerisinde bazı kiralamalar keyfî veriliyor veya tanıdıklara veriliyor gibi bir şey anladım. Böyle bir şey söz konusu olmaz. Limanda yer kiralamalarının usulü belli. Onlar, kim daha fazla kira teklif ederse onlara verilmektedir, uygulama yıllardan beri aynı şekilde devam etmektedir.

Sayın Öğüt’ün günün önemine yönelik ifadeleri var.

Sayın Akar, kara yolu, demir yolu, hava yolu ve deniz yolu taşımalarındaki oranların değişmediğini ifade etti, bazılarında düştüğünü de ifade etti, bazılarında da artma var ama bu istatistikler doğru değil, onu ifade edeyim. Daha doğrusu, daha ilk defa bu taşıma istatistikleriyle ilgili bilimsel bir çalışma yapılmaya başladı. Bakarsanız, her değerlendirmede farklıdır. Dolayısıyla, bizim tespitlerimize göre, fiilî tespitlerimize göre, kara yoluyla taşımalar yüzde 89’a gerilemiştir, diğer 11’ini de diğer taşıma türleri oluşturmaktadır.

Burada şu unutulmamalı: Taşımaların miktarı 3 kat arttı, yani oranların değişmesinden ziyade, taşıma miktarlarındaki artmaya dikkatinizi çekmek isterim. Bölünmüş yolların yapılmasının bu taşımalardaki rahatlatmada çok büyük katkısı olduğunu söylemekte yarar var. Ayrıca ÖTV’siz yakıt uygulaması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, süremizi de aştık.

Teşekkür ederim.

Madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 4 üncü maddesinde yer alan Geçici Madde 3'ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Alim Işık

Özcan Yeniçeri

 

Manisa

Kütahya

Ankara

 

Ali Halaman

Necati Özensoy

Mustafa Kalaycı

 

Adana

Bursa

Konya

 

 

Emin Haluk Ayhan

 

 

 

Denizli

 

“Geçici Madde 3 - Bu Kanunun 11/A maddesi ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 29'uncu maddesi hükümleri, uygulama sözleşmesi imzalanmış ancak finansman çalışmaları henüz sonuçlandırılmamış projeler içinde uygulanır."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önergeler aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

T.B.M.M. Başkanlığına

Görüşülmekte olan 194 sıra sayılı yasa teklifinin 4. maddesindeki Geçici 3. maddenin teklif metninden çıkartılmasını arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Haydar Akar

Bülent Kuşoğlu

 

İstanbul

Kocaeli

Ankara

 

Kazım Kurt

Uğur Bayraktutan

 

 

Eskişehir

Artvin

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Hasip Kaplan

A. Levent Tüzel

Demir Çelik

 

Şırnak

İstanbul

Muş

 

Nazmi Gür

Sırrı Sakık

 

 

Van

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzel.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, yap-işlet-devret modeline ait yüklenici firmalara getirilen KDV muafiyetiyle ilgili düzenleme. Tabii, bu düzenleme bize yabancı gelmiyor. Aslında AKP Hükûmeti Özal’ın devamı olduğunu ilan etmişti. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, kazansınlar.” mantığı bu yasal düzenlemede de karşımıza çıkıyor.

Halkımızın bilmesi gerekiyor ki öncelikle bu yasal düzenlemede halkın değerlerine, halkın birikimine, halkın hazinesine, açıkça zerrece bir faydası yoktur, aslında durum bir “Ali Veli fark etmez.” diye getirilmek istenmektedir ve tabii ki anlaşılır ve kabul edilebilir görünmesi için de işte, yatırımlar kamuya gecikmeden dönsün, yatırımlar gereksiz yere KDV ödenmesi nedeniyle artmasın, işletme süresi uzamasın, halk bundan kısa sürede geri dönerek faydalansın denmektedir.

Tabii ki hani “Halkın malını, halkın değerlerini, kamu yatırımlarını, hazineyi soyacağız.” diye açıktan söylenemeyeceği için bu şekilde söylenmektedir. Kamu İhale Kanunu şimdiye kadar değişik kez delinmiştir, değişik kez istisnalar, muafiyetler getirilmiştir, şimdi de aynı şekilde AKP ve AKP Hükûmetinin büyüttüğü yandaş sermaye diyebileceğimiz büyük sermaye grupları, büyük yükleniciler, dış finans güçleriyle ortak, kamu-özel yatırım ortaklığı adı altında bu ihalelere, bu yüksek bedelli yapı işlerine giren firmalar, çok açıkça bu liberal piyasa düzeninin pastasından, payından fazlasıyla servetlerini büyütmekteler ve bu yasal düzenlemede aslında KDV muafiyetiyle bu getirilmektedir.

Şimdi, biz “Bu yasadan sonra bundan kimler nemalanacak?” diye açıkça soruyoruz.

Bu kamu-özel ortaklığı âdeta bir geçiştir. Yani en kârlı alanlar hâline gelmiş sağlık, ulaşım, enerji sektörlerinde, bu alanları tamamen özel sektöre devretmek adına yapılmakta olan bir hazırlıktır ve söylendiği gibi de aslında AKP Hükûmeti kendi boyutunu ve geleceğini aşan bir şekilde, ta 2023’e kadar da bir irade ve ipotek koymaktadır. Bu kabul edilemez bir şeydir.

Özellikle halkımızın şunu bilmesi gerekiyor; bu büyük şirketlere, büyük yatırımcılara, yüklenicilere; baraj, otoyol, köprü, hastane inşaatlarını yapan bu firmaların KDV’si ortadan kaldırılıyor da asıl bu ülkede KDV’yi, bu bütçeyi oluşturan, bu bütçenin yüzde 80’ini oluşturan halk, asıl KDV’yi ödeyen; iğneden ipliğe, suyunda, elektriğinde, doğal gazında, evet, söylendiği gibi temel tüketim maddelerinde, yediği, içtiği, kullandığı her şeyde… Bu KDV’lerin asıl kalkması gerekirken tabii ki, sonuç itibarıyla, yine yükün payı, asıl borcun payı yine halka dönmekte.

Dolayısıyla, bu kabul edilemez bir şeydir ama aslında saldırının arkasında daha büyük boyutlu bir şey vardır. Bakın, her şey özelleştirilmektedir, her şey piyasaya sunulmaktadır, her şey kamu hizmeti, hizmet satın alma yoluyla aslında yine vatandaşa fatura edilmektedir. Özellikle hastanelerin, sağlık yapılarının, sağlık hizmetlerinin bu şekilde ticari işletmelere dönüştürülmesi, bu şekilde kâr mantığıyla işletilmesi işte bu yasada da karşımıza çıkmaktadır.

Yine hatırlayacağız: “Yolsuzluklarla mücadele.” dendi ama nerede? Kamu İhale Yasası deliniyor, buralarda serbestiler, buralarda sınır tanımazlıklar getiriliyor o zaman tabii ki, ister istemez yandaşlık, yolsuzluklar, birtakım kayırmalar ve kimler nemalanacak diye aklımıza bu sorular geliyor.

Bir de üstüne üstlük, eklemelerle danışmanlık hizmetlerinin de istediğine verilmesi yani bu ihale kapsamından çıkarılıp istediğine verilmesi, çok açıkça halkın ve kamu kaynaklarının soyulması ve bu soyulurken de ister istemez yüklenici firmaların aslında sorumluluklarının da hazine tarafından üstlenilmesi gibi de bir madde getiriliyor. Yani o büyük oranlı dış finansman kredilerinin herhangi bir nedenle, mücbir nedenle ya da bir şekilde yüklenici tarafından yerine getirilmemesi hâlinde kim üstlenecek burayı? Hazine üstlenecek. Kim üstlenecek? Kamu üstlenecek yani vatandaş üstlenmiş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) - Gerçekten halkımızın bu hazırlanan yasanın kendi çıkarına olmadığının farkına varması gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; size bir örnek vereceğim: Bir proje rantabl olmalı.

Sayın Bakan, Atatürk Havalimanı... 20 tane uçak sıraya giriyor. Bir uçağın kalkması için minimum üç buçuk dakika geçmesi lazım, üç buçuk dakika. Demek ki, 20 uçak olduğu zaman yetmiş beş dakika yolcular uçakta bekliyor; bir.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Eskiden uçak mı vardı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır efendim… Bir bırakın ya! Ben size bir gerçek anlatıyorum, siz de şey yapıyorsunuz ya! Bir gerçek anlatıyorum, bir gerçek. Bir gerçek anlatıyorum. Dinlemesini bil!

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Dinliyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yetmiş beş dakika…

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Bağırma!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Allah Allah!..

Yetmiş beş dakika yolcular uçakta bekliyor; bir. Sadece kalkmak için. Yani piste çıkıyor, pist bekliyor yetmiş beş dakika 20 uçak olursa.

İki; Anadolu’dan gelecek uçaklar slot vermediği için, iniş müsait olmadığı için Anadolu’nun her tarafından uçaklara en az yarım saat, kırk beş dakika geç slot veriliyor, orada bekliyor.

Üç; buradan kalkıyorsun, trafik müsait olmadığı için en az yirmi beş dakika, yarım saat havada tur atıyorsun.

Bunlar gerçek değil mi? Ha, bunun çözümü var. Bunu kim engelliyorsa… Orada bir askerî havaalanı var. Bu askerî havaalanı, kullanılmayan bir havaalanı. Eğer bu kadar insan bu kadar bekliyorsa, orada hava trafiğini bu kadar engelliyorsa, kim buna müsaade etmiyor? O başka yere niye gitmiyor? İnsanlara bu kadar ıstırap niye verdiriliyor? Buna kim engel oluyor?

AHMET YENİ (Samsun) – Yolcu sayısı kaç kat arttı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ya ben ne diyorum Ahmet Bey, sen ne diyorsun! Yolcu sayısından bahsetmiyorum hem ben. Şu anda yaşanan bir ıstıraptan bahsediyorum. Bir ıstırap var mı yok mu?

Şimdi, Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanlığı olsun, Hava Kuvvetleri Komutanlığı olsun, burada yaşanan bu sorunu bilmiyor mu? Buna niçin engel oluyorlar? Galiba Ulaştırma Bakanlığından bir bedel istiyorlarmış. Hizmetin bedeli olmaz. Eğer biz, oradaki askerî havaalanını, çalışmayan, yoğun olmayan o kısmı bir başka yere taşıyıp orada onlar hizmet versinler. Ama buradaki yoğun trafiği önlemek, insanların sorununu çözmek hepinizin görevidir ama buna birisi engel oluyor, hâlâ daha bu çözülmüyor. İstanbul Havaalanının gerçeği budur. Bu gerçeği lütfen hepiniz kabul edin. Yani, yolcu trafiği arttı, ben bir şey demiyorum ama bir yolcunun -yirmi uçağın- bir buçuk saat uçakta beklemesi hiç kimseye hak değildir arkadaşlar. Ben size bir çözüm öneriyorum, hava trafiğini daha rahatlatacak: Bu askerî havaalanının kaldırılıp orada mevcut sivil havacılığı açacak bir çözümleme olduğu zaman, burada, uçaklar beklemeyecek; belki yeni bir pist açılacak, belki birtakım uçak hangarlarını veya parklarını oraya alacaksınız, belki bir başka pistten başka bir uçuş noktası vereceksiniz. Bunu söylemek istiyorum. Burada bir sorun vardır ama bu sorunun çözümüne birileri engel oluyor, bu sorunun çözülmemesi için birileri hep fren yapıyor. Sorun nerede Sayın Bakanım bilmiyorum. İstanbul’da bu sorun vardır. Bu, Türkiye'nin sorunudur, İstanbul’un sorunudur, herkesin sorunudur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, ben anlatamadım, siz anlatın beylere! “Böyle bir problem yok.” diyorlar.

BAŞKAN – Önergeler reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 4 üncü maddesinde yer alan Geçici Madde 3'ün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

“Geçici Madde 3 - Bu Kanunun 11/A maddesi ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa eklenen geçici 29'uncu maddesi hükümleri, uygulama sözleşmesi imzalanmış ancak finansman çalışmaları henüz sonuçlandırılmamış projeler içinde uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özensoy, buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz pazar günü, 18 Mart Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü idi. Başta büyük dedem, anneannemin 2 erkek kardeşi olmak üzere 253 bin şehidimizi, dedelerimizi, atalarımızı rahmetle anıyorum. Askerimize, polisimize kurşun sıkanları ve onu koruyup kollayan zihniyeti de buradan lanetliyorum. Terör şehitlerimizi de buradan rahmetle anıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, tabii son aylarda özellikle, gelen kanun tasarı veya tekliflere dikkatle baktığımızda, geçtiğimiz dönemden çok daha yoğun olmak üzere, hukuk oluşturmak adına hukuku dışarıda bırakma gayretlerini görüyoruz. Yani bunu söylerken geçtiğimiz hafta afet kapsamıyla ilgili, kentsel dönüşümle ilgili kanun geldi, geriye çekildi. Oraya bakın, onlarca kanun maddesi dışarıda bırakılarak yeni bir hukuk oluşturuluyor. İşte burada da yine KDV’yle ilgili kapsam dışı bırakacağımız birtakım teşvikleri de birçok kanunu veya maddesini dışarıda bırakarak veya birtakım ilaveler yaparak hukuk oluşturmaya çalışıyoruz. Bunları yaparken elbette niyet, devletin yatırımlarının daha da hızlanması, hizmetin daha çabuk gelmesi; bu niyete itirazımız yok. Ancak bu niyeti ortaya koyarken yapılan kanunların biraz daha şeffaf, biraz daha anlaşılır olması gerektiğini düşünüyorum. İşte Sayın Sözcü buradan ifade etti bu maddelerden başka şeyler anlaşılıyor diye. Yanlış anlaşılanları da burada sözlerle değil de burada oluşan kanunlarla düzeltmek ve insanları ikna etmek lazım.

Şimdi, hem deniyor ki: “Biz, bu projeleri gerçekleştirirken bu KDV’den dolayı zorlukları ifade etmeye çalıştık, anlatmaya çalıştık; önümüzdeki engelleri kaldırmak için bu kanun teklifini buraya getirdik.” Peki, yine kafalardaki soru işareti olan ihalelerden önce bu kanun gelmiş olsaydı, aynen ifade edildiği gibi, bu ihaleye girenlerin sayısı da artabilirdi veya ihalelere girenlerin tekliflerinde de değişiklikler olabilirdi. Dolayısıyla bunu böyle hafife alıp, birtakım tevil yoluna gitmenin de bir anlamının doğru olmadığını düşünüyorum.

Ben, bütün bunlardan sonra Sayın Bakana biraz Bursa’dan da bahsetmek istiyorum. Bursa, Türkiye'nin 4’üncü büyük vilayeti. Hep şehirlerimize haksızlıklardan bahsediliyor. Bursa, geçtiğimiz dört yıl tam 22 milyar lira genel bütçeye vergi tahakkuk ettirmiş ama geçtiğimiz dört yıl Bursa’ya gelen yatırımların toplamı -bütçeden ayrılan payların  toplamı- 400 milyon lira yani verdiğimizin yüzde 2’si bile Bursa’ya geri gelmemiş, dolayısıyla herhâlde Türkiye genelinde böyle kıyaslama yapıldığında mağdur edilen illerin başında Bursa gelmektedir.

İşte, hızlı tren projesini 2009 yılında burada Sayın Bakan kürsüden konuşurken yerimden laf attığımda, “Hızlı tren projesi ne olacak Sayın Bakan?” dediğimde, 2010 yılını kastederek “Önümüzdeki yıl temelini atacağız.” dedi. Hatta müjdeler verirken sesi kısılmıştı Sayın Bakanın ama 2012 yılındayız, kaplumbağa hızıyla ilerliyoruz, ancak sadece Bursa-Yenişehir hattının altyapı ihalesi yapıldı, yer tesliminin de yapılıp yapılmadığı da işte böyle hızlı kamulaştırma, vesaire gibi şeylerle verildi. Yani bu hızla Bursa’ya -Bilecik bağlantısı- hızlı tren bağlantısı söz verildiği gibi değil de herhâlde 2023 yılına falan da yetişebilir diye düşünüyorum ama 2023 yılında da -elbette, daha önceki iktidarlar sizin- Bursa’ya farklı bakan iktidarlar geleceğinden dolayı da inşallah ondan önce de bitirmek bizim iktidarımıza nasip olacak diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5’i okutuyorum:

Madde 5- 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 3 üncü maddesine (r) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiştir.

“s) Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıklarından yapacağı mal veya hizmet alımları,”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıklarından yapacağı mal veya hizmet alımlarının, Kamu İhale Kanunu’ndan istisna tutulmak istendiği ortada.

Şimdi, burada şunu açık ve net bir şekilde söylemek lazım. Bağlı ortaklık niye kuruluyor? Hesabı kitabı, her şeyi belli olsun diye. Eğer, bu, rekabet şartlarını bozacaksa, başkaları yabancı şirketlerle rekabet edeceği için bunu yapıyorsanız, kabulüm. Uluslararası norma göre doğru mu yanlış mı, onu bir tartışmak lazım. Ona uyuyor mu uymuyor mu? Ama gelin, bu bağlı ortaklıkları Devlet Demiryollarının içine koyuverin. Ayrı niye tutuyorsunuz? O zaman böyle bir istisna, falan filan da olmaz yani, rahat edersiniz; böyle bir şey yapın.

Şimdi, bu teklif geliyor; teklif sahiplerinden bazıları konuya hâkim gözüküyor, bazıları bihaber; Sayın Bakan burada teklifi açıklamak zorunda kalıyor, izah etmek zorunda kalıyor. Aslında Sayın Bakanın teklifi izahtan ziyade, teklife “Katılıyorum.” veya “Katılmıyorum.” demesi, burada konuşmasa daha makbul sayılırdı. Eğer böyle bir şey var idiyse, varit idiyse –ki öyle gözüküyor, sayın grup başkan vekillerinden, İstanbul’a üçüncü köprüyle ilgili olduğu ifadeleri ortaya çıktı- hazırlarsınız bir tane kanun tasarısı, geçirirsiniz bütün kurumlardan. Kim ne diyecek? Karşı olanın sıkıntılarını, itirazlarını da giderirsiniz.

Ama buna rağmen böyle bir şey getirdiniz ama bu, kanun yapım sürecine uygun değil. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde “Kanun Yapım Süreci Sempozyumu” diye koca koca levhalar astık, ilgili kurumları çağırdık, Meclis Başkanı geldi, Hükûmet mensupları geldi, grup başkan vekilleri geldi. Orada ben konuşmacıydım Milliyetçi Hareket Partisi adına. Ama ne oldu? Oradaki konuştuklarımıza baktığınız zaman, bugünkü AKP’nin uygulamasıyla hiç paralellik arz etmiyor. AKP’nin sözcülerinin orada ne konuştuğu tutanaklarda yazılı, onlara bir bakmak lazım.

Esasen problem, finansman problemi. Dün söyledim, tasarruflar yetersiz, tasarruflar AKP döneminde en dip düzeye gelmiş. Dolayısıyla, uluslararası konjonktürün uygun olmadığı bir dönemde hesapsız bir ihaleye çıkışınız hem Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını sıkıntıya sokuyor hem Hükûmet olarak sizi de sıkıntıya sokuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptığı bir ihalede ona talep gelmemesi, kimsenin ona girmemesi bizim için mutluluk verici bir şey değil, sizin için de değil Hükûmet olarak. Siz, netice olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetisiniz. Bir şeyi yaparken planlı programlı yapmanız lazım. E, şimdi, bunu da planlı programlı yapmıyorsunuz.

Bakın, afaki gidiyorsunuz. Burada 2015’lere kadar, 2023’lere kadar yüklenme yapıyorsunuz. Eğitimde aynı şey söz konusu, sağlıkta aynı şey söz konusu. AKP ve sayın bakanlar âdeta ihale yapma histerisine tutulmuş durumdalar. Böyle bir şey olabilir mi? Gelin bunu bir görüşelim. Komisyonlarda ne var ne yok bakalım.

Bakın, cari açık problemi bir taraftan… Finansman bulmakta sıkıntı çekersiniz. Şimdi bu rekabeti de bozuyorsunuz, KDV’de buna istisna sağlıyorsunuz. E, teşvik alın o zaman. Teşvik alsın alan. Farklı farklı yöntem geliştirmeye çalışıyorsunuz. Eğer ana kuralı, genel kuralı bozarsanız her bir hadise için, her bir “case” için farklı bir uygulamaya giderseniz o teşvik olmaktan çıkar zaten, zıvanadan da çıkar. O zaman, akşam yattığınız aklınıza gelir, sabah kendiniz de utancınızdan getiremezsiniz, buradan anlamayan bir arkadaşa imza attırıp teklif olarak buraya getirirsiniz. Bu konular ciddi konular. Yani bu memlekette taş üstüne taş kondu, “Niye koydunuz?”, “Engel olalım.” demedik. Gerçekten bunun çok ciddi bir şekilde ele alınması lazım.

Sayın Bakanım, siz bunları kabinede konuşmuyor musunuz? Hazineden sorumlu Başbakan Yardımcısı “Havanın sisli olduğundan öngörülebilirliğin az olduğu dönemde hızı azaltmak lazım.” diyor. “Frene bastık.” diyor. Arkadan, peki, freni tutmayıp vuranlara ne yapacak bu Bakan? Siz bunları görüşmüyor musunuz Bakanlar Kurulunda? Görüşemediğiniz için zaten bu teklif olarak geliyor. Buradaki arkadaşlar bunu izah edemediği için siz, bu tasarıymış gibi arkasında durma ihtiyacı hissediyorsunuz.

Vaat verirsiniz. Gider, “Denizli’ye 2023’e kadar hızlı tren…” Burada konuştuk, olmayacağı belli. Dün söyledim, AKP’li arkadaşlar seçim esnasında hakikaten türkü çağırdılar “Hızlı tren geliyor.” diye. Denizli’de herkes biliyor bunu, bunun olmayacağını. Niye “Olacak.” diye o zaman vatandaşları yanılttık? Doğru yaptığınız işin arkasındayım, şahsi olarak arkasındayım Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından “Anlat! Anlat!” sesleri)

ALİM IŞIK (Kütahya) – O kara tren türküsü.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Var mı bir şey diyen? Gelsin, burada, bildiğini konuşsun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Dinliyoruz…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - KDV’yi okuturum, benim uzmanlık tezim. Ben yazdığımda daha kimse uygulamaya geçmemişti. (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, gelecek on beş yılı ne yapıyorsunuz? İpotek altına almaya çalışıyorsunuz. Buna hakkınız yok. Gerçekten ne yapacağınızı açık ve net bir şekilde ifade etmeniz lazım.

Bakın, Hükûmetten Maliye Bakanı buralarda yok, Maliye Müsteşarı yok. Bu konulara “Evet” dediler mi, “Hayır” dediler mi, net bir şekilde milletin önünde bir anlatılması lazım bu hadisenin. Herkesin takip etmesi lazım.

Şimdi, siz şu programda, 2012 yılı programında mali disiplinden bahsediyorsunuz. Bunun mali disiplinle falan bir ilgisi yok. Mali disiplini bizatihi bozuyorsunuz, isteyerek bozuyorsunuz. Şimdi, devam ediyoruz. Bakın, ne diyorsunuz: “Makroekonomik göstergelerde son dönemde görülen iyileşmenin en önemli belirleyicilerinden biri olan maliye politikası mali disipline uygun yürütmeye devam edilecek.” diyorsunuz. Bunu kamu maliyesi kitabını birinci sınıfta okuyanından dünyanın en iyi ekonomi kurumlarının en tepesindeki insana kadar, bu yazıldıktan sonra programda, Orta Vadeli Program’da, diğer yerlerde, ilgili mevzuatta olmayan bir şeyi uygulamaya, daha mart ayında, bütçenin 3’üncü ayında uygulamaya kalktığınızda güler,  ciddiyetiniz olduğuna inanmaz. Ben bunları söylerken sevinerek, iktidarı tenkit ettiğim için sevindiğimi filan düşünmeyin, üzülüyorum gerçekten. Keşke bunlar bu programlarda olsaydı, onları hep beraber düşünseydik, gerçekten iyi olurdu.

Dün burada bir arkadaşımız söyledi, iktidara mensup, hem de bu işleri bilen: “Yatırımlar âlâylâ, vâlâylâ artıyor.” Geçen sene hedefiniz negatifti kamusal sermaye yatırımlarında, bu sene de negatif. Sizin işte kaynak arayışınız, bu işleri yapamayışınız, bu kadar işi yapmaya çalışmanızın arzusu, kaynak bulmaya çalışmanın arzusu ne? Bu hadise. Yani burada olmayan bir şeyi iyi göstermenin bir anlamı yok. 3’üncü köprüyü de yapın, 2’nci geçidi de yapın ama bunu yaparken millete doğruyu söylemek lazım.

Bakın, Başbakan Yardımcısı geldi o komisyonda -Her seferinde söylüyorum, söylemeye devam edeceğim. O zabıtları okuduğum zaman utanıyorum bir başbakan yardımcısı adına- “Mali kural sabaha lazım.” dedi, “Dünyaya lazım.” dedi,. “OECD’ye lazım.” dedi, “IMF’e lazım.” dedi. Oralarda duruyor. Nerede duruyorsa? Komisyondan aşağıya indi de buralarda insan içine çıkıp onu bir daha söyleyemiyorlar. Bu, gurur verici bir hadise mi? İyi bir olay mı?

Gelin Sayın Bakanım, ne yapacaksanız doğrusunu buraya getirip koyalım. Biz de arkasında duralım. Bu işi muhalefet partilerinden, iktidar partilerinden bilen teknik arkadaşlar var. Bunların hepsini yapmak mümkün. Ama hadiseyi arkadan dolaşıp ihale histerisine tutulmanın hiçbir anlamı ve manası olduğunu düşünmüyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, tabii, ülkede meydana gelen vahim olaylar nedeniyle güvenlik kuvvetlerimizden şehit olanlar oldu. Bu şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Şu Türkiye Cumhuriyeti devleti aslında hepimizin devleti. Burada bu silahlı eylemler olmasa, bu devletin içinde kardeşçe yaşasak kimin huzuru kaçar? Biz istiyoruz ki herkes sorumluluk duygusu içinde hareket etsin. Bu devlet bizim devletimizdir. Bu vatandaşlar bizim vatandaşlarımızdır. Başka, yabancı güçlerin oyununa gelmeyelim. Bu Türkiye’de barışı, huzuru birlikte temin edelim. Onun için bu memleketi savunan güvenlik kuvvetlerine ve bu yolda yararlananlara Tanrı’dan acil şifalar, hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum, yakınlarına da sabır diliyorum.

Bu arada, tabii ki nevruz olayları dolayısıyla yapılan tahribatları da tasvip etmediğimi, bu memleketin mallarını, mal varlıklarını tahrip etmenin de kimseye bir fayda sağlamayacağını da belirtmek istiyorum.

Bu arada, Sayın Ahmet Türk’e de yapılanı, atılan yumruktan dolayı da kınıyorum, Sayın Ahmet Türk’e de geçmiş olsun diyorum. Arkadaşlar, bakın, bu yumruk, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir yangının üzerine benzin dökmek demektir. Maalesef AKP zamanında olayların tırmandırılması için her türlü çareye başvuruluyor. Ben inanıyorum ki en kısa zamanda, eğer hakikaten doğruysa, bir polis bu yumruğu atmışsa, bu polis bulunup hak ettiği cezanın kendisine verilmesini diliyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu maddeyle Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıklarından yapacağı mal ve hizmet alımları Kamu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında tutuluyor. Şimdi, normal olarak, aklı başında olanlar, dürüstlükten yana olanlar, hak ve hukuktan yana olanlar neyin yanında olurlar? Bir yönetimin dürüst çalışmasını sağlar, bir mal alımı ve hizmetlerin dürüstçe yapılmasının peşinde koşarlar. Bunun yoları vardır. İhale yapacaksanız ihaleyi açık yaparsınız, şartlarını belirlersiniz, herkes gelir, o ihaleye girer ve orada devletin hizmeti en iyi şekilde yapılır ve orada rekabet şartları ortadayken herkes sağlıklı bir hizmet yapar ama AKP’yle beraber bu dürüstlük kayboldu. Bu kayırmacılık aldı, yürüdü.

Bakın, Sayın Bakana bağlı Demiryolları işletmesinde travers alımı var. Biz KİT Komisyonunda inceledik. Bu BETRA diye bir şirket var. Bu, Tayyip Erdoğan’ın yakınının şirketi. 130 trilyon liralık bundan alım yaptırmışlar arkadaşlar ve bu traversler, ben inanıyorum ki, hakikaten traverste bulunması gereken dayanıklılığa sahip değildi. Hatta diyorlar ki: “O hızlı trende meydana gelen kazanın nedeni de bu traverslerin yeterli dayanıklılığa sahip olmamasından kaynaklandı.” Hem bu tarafı var… Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani bir yandan devleti yönetiyorsunuz, bir yandan da şirketler kuruyorsunuz; en üst taraftaki Tayyip Erdoğan’ın yakınları getiriyor, traversi Devlet Demiryollarına veriyor. Bunu hangi mantık kabul ediyor arkadaşlar, hangi hukuk kabul ediyor? Yani böyle bir şey olur mu? Niye ihale yoluyla açmıyorsunuz? Devlet Demiryollarının fabrikaları var, niye onlardan almıyorsunuz? O fabrikaları düşük kapasiteyle çalıştırıyorsunuz; Tayyip Erdoğan’ın akrabası, 130 trilyondan en azından 40 trilyon lira kâr etsin. Yahu, bu, bir memlekete yapılacak en büyük, vahşice bir darbedir. “Bunları artık önleyin.” diyoruz size. Bakın, bunları söylüyoruz. Siz de insansınız, sizin de bir vicdanınız var; bu memleket hepimizin, bu memlekette insanlar açlıktan ölüyor, bu memlekette insanlar yoksul, işsiz, gidip de intihar ediyor; bu hiç mi sizi rahatsız etmiyor? Yani bu çatı altında “iktidar sıralarında oturmak” demek “insanlık duygularından kendisini arındırmak” mı demektir arkadaşlar?

Geçen gün, yine, Denizcilik İşletmelerine bağlı, bir inceleme yaptık. Orada, Türkiye Denizcilik İşletmeleri altı tane limanı kâr bölüşümü suretiyle vermiş, Ordu, Giresun ve birtakım şeyleri. Arkadaşlar, kâr bölüşümü suretiyle vermiş ama burada 1 kuruş kâr almıyor idare. Buranın yönetim kurullarına Bakanlıktan birtakım adamlar atanmış, denetim kurulu üyeliklerine valilikler atamış. Yahu, bugüne kadar, yedi sene, sekiz sene geçmiş, 1 kuruş kâr almıyor, hem de 3 milyon 900 bin liralık davalar açılmış. Bu davalar takip edilmiyor, sürüncemede bırakılıyor, vazgeçiliyor.

Burada bir de aksine şöyle bir durum olmuş: Giresun’daki bir limanda bir bina istimlak edilmiş. Bu bina istimlak edilince buradan 1 trilyon 600 milyar lira para alınmış. Bu para normal olarak devletin çünkü kâr bölüşümü suretiyle burası ilgili şirkete verilmiş. Yani bu ne demektir? Oradan elde ettiği kârın yüzde 25’ini devlete verecek, yüzde 75’i de kendisi alacak. Hâlbuki ne yapmış idare? Bu 1 trilyon 600 milyar lirayı getirmiş şirkete vermiş. Yahu, bu nasıl mantık, nasıl akıl? Yani şimdi o zaman, bunu kabul ettiğiniz zaman ne oluyor? Siz, bu suretle otuz yıllığına özelleştirdiğiniz, kâr payı ortaklığı yoluyla özelleştirdiğiniz bütün şeyleri, o zaman, alan şirketin bunu satması demektir; bu, bu anlama geliyor.

O bakımdan, değerli arkadaşlarım, gerçekten, bakın, sizin zamanınızda denetim kalktı, denetim yapılmıyor, bürokratlar istediği gibi at oynatıyor, ondan sonra, ihaleler istendiği gibi yapılıyor. Şimdi, bu memlekette, işte, başında tüy bitmemiş yetimin hakkı var. Bunları, aslında, sizin araştırmanız lazım. Bizim, burada, sizin karşınıza çıkıp da bunları size karşı konuşmamamız lazım, sizin önlemeniz lazım ama getiriyoruz “Efendim savcılara -yani zaman zaman burada diyorlar- gidin suç duyurusunda bulunun.” diyorlar. Yahu, savcı yok ki kardeşim. Nerede, hangi savcıya gideceğiz? Savcıya bir suç duyurusunda bulunduğun zaman, hemen gidiyorlar, efendim, savcıyı görevden alıyorlar.

İşte, İstanbul Belediye Başkanı: Hakkında kaç tane suç duyurusu var, Danıştay da “Bunun hakkında soruşturma açılması lazım.” dediği hâlde soruşturma yapılmıyor. Yani geçen gün vatandaşın birisi bana soruyor… Eski İstanbul Anakent Belediye Başkanının Genel Sekreteri, işte, Başkanla anlaşmadığı için oradan ayrılmış, büyük bir holdingin başına birileri getirmiş ve bu, MİT’e elli bin tane suistimal belgesini vermiş. Ben soruyla sordum, yanlışsa, çıksın, birileri bize cevap versin “Böyle bir belge yok.” desin. Ama “Elli bin tane suistimalle ilgili belge verilmiş ve bu belgeler MİT tarafından savcılığa intikal ettirilmiyor.” diyor. Böyle bir devlet yapısı olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey vatandaştan saklanır mı? Onun için, bunları, bakın, biz söylüyoruz, siz açıklayın, yani deyin ki…

Sizin Hükûmetiniz, bu olmayan sandalyeler, olmayanlar, boş sandalyeler, nerede bunlar yahu, nerede, nerede? Başka zamanda, bunlar burada otururlardı da, burada söylenenlere geri cevap verirlerdi. Çünkü burada, gelip de cevap verme gücü yok bunlarda. Utanma duyguları, yani utanma, ar… Yani, buraya gelseler, ben kendilerine ne söyleyeceğimi bilirim ama gelmiyorlar. Gelmedikleri için, burada sorduğumuz sorulara cevap verme cesaretleri yok bunların kendilerinde. Dolayısıyla, buradan kaçıyorlar, gelmiyorlar Meclise. Ne zamana kadar kaçacaklar? Yarın milletten nasıl kaçacaklar arkadaşlarım? Yani, onun için Türkiye, devri iktidarınızda tamamen bir soygun, bir talan ülkesi hâline getirildi. İşte dârülharp diye bir mesele var, herhâlde, demek ki siz bunu uyguluyorsunuz. O dârülharp meselesini bilenleriniz biliyor.

Şimdi, dün, burada Sayın Bakana birkaç tane soru sordum. Mesela bizim Pertek Köprüsü çok önemli bir köprü, kuzeyi güneye bağlayan bir köprü. Dedim ki: “Efendim bunu yapacak mısınız?” Dedi ki: “Maliyeti çok yüksek.” Hayır, öyle bir şey değil. Arkadaşlar, Tayyip Erdoğan iki tane seçim geldiği zaman dedi ki: “Bu Pertek Köprüsü yapılacaktır.” Eğer maliyeti yüksekse, peki, Tayyip Bey, sen nasıl konuşuyorsun, ezbere mi konuşuyorsun? Yani maliyeti o zaman… Beş sene önce söylendi, yapılmıyor.

Mesela, bakın, bizim Tunceli’de inanın bir tek Çemişgezek yolu yapıldı, onun dışındaki bütün yollarımız çok kötü. Mesela benim ilçem asırlık bir ilçe, Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ilçesi. Burada iki tane araba yan yana geçmiyor. En az beş sene bölge müdürüne söyledim, yapmadı. Sayın Bakana telefon ettim, inşallah bu sene bir şeyler yapacak. Ama bu, yapmadığı gibi yüzümüze telefonu kapatıyor.

Arkadaşlar, bakın, o Karayolları Bölge Müdürlüğünde yapılan ihaleleri bir kontrol etseniz, o ihaleler hep aynı kişilere veriliyor, malzemeleri hep aynı kişilere veriyorlar. Eğer orada hakikaten sağlıklı ihaleler yapılsa, dürüst ihaleler yapılsa, müteahhitler kayrılmasa o zaman bu devletin orada elde ettiği kârlarla on tane Pertek Köprüsü yapılır. Yani bunu araştıralım, hepimiz bunun başında duralım, ama bürokratlar sizin zamanınızda, tabii ki arkasında siyasiler var, ona dayanarak her türlü keyfilikleri yapıyorlar. Peki, biz milletvekiliyiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sırrı Sakık, buyurun.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de grubum adına buradayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, 18 Mart, doksan yedi yıl önce, Çanakkale’de, bütün halklar adına, ortak vatan için gidip orada yaşamını yitiren bütün kahramanları saygıyla selamlıyorum.

Yine, bütün bedenini ateşe vererek, ölümü göze alarak “nevroz”u özgürleştiren Kürt halkına da buradan teşekkür ediyor ve onları, ölenleri de rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında, bu yasalar görüşülürken bununla ilgili çok şey söylemenin bizim açımızdan hayatın realitesine çok uygun olmayacağını biliyorum. Şimdi, bu yasaları niye değiştirdiğinizi de çok iyi biliyoruz. Yani kendi yandaşlarınıza yeni alanlar açmak, onlara yeni olanaklar sunmak… Cenabıallah yâr ve yardımcınız olsun, yapın bunları!

Şimdi, Tevfik Fikret aynen şöyle diyor: “Yiyin beyler, yiyin; afiyet olsun!”

Şimdi, size söylüyorum Sayın Bakanım, birkaç kez yine bu kürsüde söyledik: Siz gerçekten önemli çalışmalar yaptınız, hizmet konusunda çok çok başarılı kalemleriniz var, Allah bu konuda yardımcınız olsun. Hep de söylüyoruz, eksik olan özgürlüklerdir, eksik olan demokrasidir, eksik olan barıştır. Siz, gerçekten duble yollar yaptınız, otobanlar yaptınız yani hava ulaşımında, karada, denizde, her şeyde çok önemli şeyler yaptınız ama bizim için önemli olan bir barış köprüsü oluşturmaktır. En çok bizim ihtiyacımız bir barış köprüsüne var. İşte, Kürtler arası ve Türkiye’de bozulan dengeleri oluşturabilmek için AKP bu köprüyü bir türlü oluşturamadı. Hatta bir kez size söylemiştim: Keşke bu kadar başarılı yolların birini Kandil’e gönderseydiniz, bir köprü yapsaydınız ve oradan, o köprüden barış aksaydı Türkiye’ye, ne kadar iyi olurdu? Ama işte bu yok, bizim de eleştirimiz bu.

Bakın, alanlardan geliyoruz, “nevroz”u kutlamaya gittik. 1991, 1992 yıllarında da Parlamento-daydık, o tarihte “nevroz”da nasıl şiddet uygulanıyorsa, yıl 2012, aynı şekilde şiddet uygulanıyor ve kin ve nefret tohumları ekiliyor.

Biraz önce arkadaşımız burada bunu gündeme getirirken bazı siyasi partiler seslerini yükseltiyorlar, bize sesinizi yükseltmeyin. Biz haktan ve hakkaniyetten yanayız, bizi korkutamazsınız. Biz bu halkın özgürlük mücadelesi için… (MHP sıralarından gürültüler)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ne konuşup duruyorsun, bırak bu bölücülük politikasını ya!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Elinizi, kolunuzu sallamayın bize!

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sallarız, siz kimsiniz!

SIRRI SAKIK (Devamla) – Elinizi kolunuzu sallamayın!

Biz bu halkın… Bakın, size açıkça söylüyorum: Alanlardayım. Öyle bir tetikliyorsunuz ki buradan, güvenlik güçleri bir halka düşman gibi davranıyor. Gittim, gördüm; polislerin içerisinde sivil giysili polisler mi, faşist odaklar mı, kimse… Geçmişte copu gördük biz, kurşunu gördük, gazı gördük, panzeri gördük… Ben bir durum tespiti yapıyorum, ülkem adına yapıyorum. İlk kez bir şeyle karşılaştım: Ellerinde bıçaklar kadınlara ve çocuklara saldırıyorlar ve polislerin arasından çıkan güçler bunlar; İstanbul’da bunları gördüm! Ben Patnos’ta gördüm; amirleri polisleri frenleyemiyordu! Böyle buralardan hamasi nutuklar atarak oraları tetikliyorsunuz. Allah bir bela vermiş bu ülkeye; bir İçişleri Bakanı, ağzından çıkanı beyni kontrol etmiyor, onun söyledikleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Lütfen düzeltin.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Söylerim.

…şimdi bir bela gibi, bu halkın başına bela olmuş, ağzından çıkanı beyni kontrol etmiyor, burada onun da söylediklerinden dolayı sokak tetikleniyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu bela terör belasıdır, itiraf edin.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, “KCK operasyonları” adı altında operasyonlar yaptılar, dediler ki: “Kürtler bitti. Artık, Kürtler alanlara çıkamaz.” Aslında bugünkü rövanş budur. Siz çıkıp dün grubunuzda, “Efendim, ayaklanma olacaktı, bilmem ne olacaktı.” Dün ben üç tane “nevroz”a katıldım, resmî hiçbir engel yoktu, bir ayaklanma da yoktu ama siz neden korktunuz biliyor musunuz? 8 bin tutuklama haksız şekilde yapıldığı için. O İçişleri Bakanı ve onun ekibi “Efendim, biz bu şekilde Kürt hareketini bitirdik.” diyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bunları ne yapacağız, bombaları?

SIRRI SAKIK (Devamla) - Kürtler de vallahi sizin yasaklarınızı dinlemediler, Diyarbakır’da 1 milyon insan alanlara gitti.

BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Dükkânlar yağmalandı.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Hayatın her alanında İstanbul’da bütün sokaklarda “nevroz” şenliklerle kutlanıyordu. Onun için sizin bu politikalarınız, gerçekten bu politikalarınız çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Bu söylemleriniz çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Bu söylemlerdir ki bakın, dönüp bir partinin ilçe teşkilatına, bir panzerle içeri giriliyor. Bizim ilçe başkanımız ağır yaralı ama sizin arka bahçeniz ve ön bahçeniz olan gazeteler, medya manşetler atıyor ve biz de diyoruz ki “Tespit etmeyen namerttir.” Eğer o ilçe binasından ateş açılmışsa bir bütün olarak onun hesabını soralım ama açılmamışsa bu şekilde haber yapanlar “Namerttir” diyoruz, halkı yanlış şekilde yönlendiren ve bilgilendiren.

Bakın, bir partinin seçim otobüsünün camını -bir küçük aletle cam kırılmaz- polis, güvenlik güçleri gidip kırıyor, içeriye gaz bombasını atıyor ve yüzünde maskeyle içeriye giriyor çünkü normal koşullarda bir polis gaz bombasının atıldığı otobüse giremez, o da etkilenir ancak yüzünde gaz maskesi olduğu hâlde o otobüse girer ve orada Ahmet Türk’ü gasbediyor ve darp ediyor. Şimdi, bunların bir bütünü, hepsi ortadayken ve siz bunları görüyorsunuz çıkıp “Efendim, biz de tasvip etmiyoruz.” diyorsunuz.  Vallahi bu sözlerle geçiştiremezsiniz arkadaşlar. Bu güvenlik güçlerini bu şekilde tetikleyen gerçekten buradaki dildir, o paslı dildir ve sizin politikalarınızdır. Bu politikalar şiddete davetiye çıkarır. Bu politikalar bölgedeki insanları gerçekten tedirgin ediyor.

Ya düşünün, bir halk baharın gelmesini istemiyor, çatışmalar olmasın, kavga olmasın diye baharın gelmesini istemiyor ve Parlamento, siz, halktan onay alarak gelenler, halkın sorunlarını çözmek için halka vaatleriniz var, bunu yapmıyorsunuz, bir taraftan Sayın Başbakanın dünkü söylemleri de öyle: Demokratik zeminde siyaset yapanlara savaş açmak, sokakta olanlara karşı savaş açmak, demokratik hak talebi olan sokak eylemliklerine -yani en mert eylemlik sokak eylemliğidir- onlara savaş açmak ve Kürt çocuklarına dağda savaş açmak. Bu bir bütün olarak bir halka savaş açmak anlamında algılanır. Sizin böyle bir göreviniz yoktur. Bunu geçmişte Çiller denedi, geçmişte Süleyman Demirel denedi, geçmişte bunu Mehmet Ağar’lar, Doğan Güreş’ler bir bütün olarak bu yolları denediler ama bu yol, emin olunuz ki çıkmaz bir yoldur. Bu “nevroz”da insanlar emin olun ki çocuklarıyla, kucağındaki bebeğiyle “nevroz”u kutlamaya gelmiş. İstanbul’da bunu gördüm, üç yaşındaki…

MEHMET ERSOY (Sinop) – Silahla gelenler…

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bağırma, bağırma, bağırma, haddini bil! Hiçbir şey bilmiyorsan haddini bil, otur yerine.

Ve şimdi bu insanların gerçekten şiddetle ilgili bir talepleri olsa kucağında bebeğiyle “nevroz” alanına gelir mi? Yani bir devlet bu kadar şiddet uygulayabilir mi halkına? 2 tane üç yaşındaki çocuk kayboldu çünkü insanların aklında şiddet yok, gelip “nevroz”u özgürce kutlamak istiyor ve yıllarca aynı şeyi yaptınız.

Aklınızda, fikrinizde, Türk geleneğinde bir “nevroz” da yoktur. Sadece Kürtlerin “nevroz”unu piçleştirmek adına tuttunuz, halaylar çektiniz; tuttunuz, koca göbekli bakanlar, bilmem valiler, alay komutanları yumurta tokuşturdu sadece Kürtlerin “nevroz”unu piçleştirmek adına. Sonra ne yaptılar? O koca göbekleriyle ateşin üzerinden atlamaya çalıştılar. Dünyanın hiçbir yerinde taklit aslını geçemez.

Orta Doğu’da “nevroz”u kutlayan halklar da vardır, bunlardan biri de Kürtlerdir ama siz bana dönün, deyin ki: “Elli yıl önce Türkler ‘nevroz’u kutluyordu, bir cumhurbaşkanı, bir başbakan gerçekten ‘nevroz’u kutluyordu.”

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Orta Asya’yı bilmiyor musun? Bütün Türkler kutluyor. Türk bayramıdır, Ergenekon bayramı, Ergenekon’dan çıkışın adıdır.

ZEYNEP ARMAĞAN USLU (Şanlıurfa) – Türklerin Ergenekon’dan çıkışından bahsediyoruz, tarih kadar eski. Yapmayın, etmeyin lütfen.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Aç, bir bak.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Siz yapmayın, siz etmeyin. Siz, bir halkın diline, geleneklerine, kültürüne saygı gösterin.

ZEYNEP ARMAĞAN USLU (Şanlıurfa) – Yani siz, tarihi yok sayıyorsunuz.

SIRRI SAKIK (Devamla) - Bakın, nasıl diyorum, hizmette önemli şeyler yapıyorsanız, demokratikleşme ve özgürlükler konusunda da önemli şeyler yapın, biz de çıkıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) - …sizi bu noktada alkışlayalım.

Hepinize teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 17.54


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, kısa bir açıklama istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Oturum kapandı Sayın Başkan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sataşma değil.

BAŞKAN – Hayır, hayır, sataşmaya göre vermiyoruz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, az önce, oturum kapanmadan önce, çok çirkin birtakım ifadeler kullanıldı sayın bakanlarımızla alakalı özellik olarak. Bütün kamuoyu biliyor, bu ülkede asıl belanın kim olduğunu, asıl belanın ne olduğunu çok iyi biliyor, bu konuda söyleyeceğim hiçbir şey yok. Burada, yavuz hırsız âdeta ev sahibini bastırır gibi birtakım ifadeler kullanılıyor, suçlu, güçlü pozisyonunda gibi gösterilmeye çalışılıyor. Ben, öncelikle, aynaya baksınlar derim kendileri için.

Yine aynı şekilde, bayramı herkesin kardeşçe kutlamasına tahammül edemezliği anlayamadım. “Bu bayram sadece şunlardır, bunlardır, Kürtlerindir, Türklerindir.” Bu bayram, herkesin bayramıdır, bütün bir milletin bayramıdır. Orta Asya’da şu anda Kırgızistan’da da kutlanıyor, Balkanlarda da kutlanıyor, Anadolu’da da kutlanıyor. Bayramı bayram tadında yaşayalım diyorum.

Yine aynı şekilde, Kandil’in ağzıyla konuşuyor ve Kandil’e köprü isteyenlerden zaten terörü de lanetlemelerini de beklemezdik ama o zaman adama sorarlar: “Ya siyasi parti olarak size ne lüzum var?” “Eğer Kandil’le bu işler çözülecekse bir siyasi parti olarak size ne lüzum var?” denmez mi diye sormak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Dolayısıyla, bizim konuşacağımız dilin sevgi dili olması, hoşgörü dili olması gerektiğini düşünüyorum.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, yani konuşmasında A’den Z’ye hakaret vardı. Ben tabii ki eğer…

BAŞKAN – Ama sizinki de çok… Yani göbekler… Sizinki de çok…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kimseye hakaret etmedim.

BAŞKAN – Anladım da yani genel…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben kimseye hakaret etmedim. Alanlardan geliyorum, dört gündür yediğim gazı ben biliyorum. İnsanların nasıl bıçaklandığını ben gördüm. Ben bir vekilim, halkın vekiliyim, olup bitenleri buraya taşımak benim de görevimdir. Öyle hamasi nutuklar atarak, bilmem ne ederek işler olmuyor. Ben burada sorunların çözümüyle ilgili düşüncelerimi ifade ettim.

BAŞKAN – Evet, ettiniz.

SIRRI SAKIK (Muş) – Müsaade ederseniz açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Açıkladınız zaten şu anda Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Etmeyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yani bakın, şimdi, ben son…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bakın, size karşı…

BAŞKAN – Biliyorum. Bakın, şimdi, ben de…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama şimdi bu dile cevap verilmezse…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye… Bakın, verdiniz zaten.

Şimdi, dikkat ederseniz, yani zaman zaman ipin ucunu kaçırsa dahi ben hiçbir konuşmacının, milletvekilinin sözünü kesmedim, mikrofonunu kapatmadım. Dolayısıyla, yani ben dikkat etmeye çalışıyorum ama size de -hepiniz için konuşuyorum yani Sayın Sakık olarak size de söylüyorum, Meclisteki bütün milletvekillerine de söylüyorum- birbirinizi incitecek, bizi izleyen seçmeni, milletimizi, insanımızı gerecek konuşmalardan uzak durmanızı salık veriyorum. Yani hakikaten bu gerginliği taşıyamayız.

Buyurun, ben şimdi size söz hakkı vereceğim ama ikinci bir gerilime sebep olmayın lütfen.

Buyurun.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, yerinden söz vermeniz lazım.

BAŞKAN – Şimdi, sizin üzerinizde olunca öyle oluyor.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın Barış ve Demokrasi Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben burada bir durum tespitinde bulundum. Yani gerçekten, ülkemizin nereye doğru gittiğini gördüm, yaşadım. Onun içindir, dört gündür güvenlik güçlerinin hangi ruh hâliyle, nasıl saldırdıklarına tanıklık ettim. Eğer bir milletvekilinin aracına saldırı oluyorsa, cam kırılıyorsa, içine gaz bombası atılıyorsa ve içeri girip oradaki milletvekilini darp ediyorsa ve buradaki milletvekilleri hiçbir şey olmamış gibi hamasi nutuklar atarak, efendim, Kandil’in dili… Kandil bu ülkenin bir gerçeğidir. Ne yapacağız? Siz Kandil’le gidip görüşmediniz mi? Oslo görüşmeleri benimle mi yapıldı? Kandil’e gidip görüşmediniz mi? Demek ki bir realitemiz vardı, vardı demek ki. Olması da gereken budur. Bunu biz belirlerken niye bu kadar bize tepki gösteriyorsunuz? Evet, bunları söylerken tepki alabileceğimizi de biliyoruz ama bunları söylemek zorundayız. O polislerin ruh hâlini hep birlikte görmeliyiz. Gerçekten, eğer bizim polisimizse ve bizim can güvenliğimizden bunlar sorumluysa, vallahi, bunlarla bir arada yaşanmaz. Bunlarla, o şekilde şekillenmiş, bir halka düşmanlık eden bu birimlerle emin olun ki yaşanmaz. Ülkeyi bozabilecek veyahut da bölebilecek en büyük düşmanlık, o kin ve nefret bakışlardır.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yapmayalım işte onu.

SIRRI SAKIK (Devamla) – İşte onlar yapıyor, sizin emrinizdeki polisler yapıyor ve siz bunlara…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Siz yapmayın.

SIRRI SAKIK (Devamla) – Bakın, dört gündür halkın üzerine gaz bombası, halkın üzerine kurşunlar… Peki, bunları niye… Sizin yasaklayıcı anlayışınız bunu bu noktaya getirdi. Daha önce “Nevroz”lar kutlanıyordu, hiçbir şey olmuyordu, niye yasakladınız?

Teşekkür ediyorum.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yasaklamadık, nevruz kutlandı. Kutlanmadı mı, siz kutlamadınız mı?

BAŞKAN – Sayın Şandır buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu son birkaç günde 7 polisimiz şehit olmuştur; önce bunu herkes görmek mecburiyetindedir. Bu polislerimize sıkılan kurşun PKK kurşunudur. Bu gerçek ortadayken buradan kalkıp da güvenlik güçlerini suçlamak kimsenin hakkı ve haddi değildir. (MHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Onun için, bu sonucu oluşturan, bu sonucu, bu rüzgârı ekip Türkiye’yi fırtınaya döndüren tüm sorumluları sağduyulu olmaya, aklını başına toplamaya davet ediyorum. 7 polisimizin henüz daha kanı kurumamıştır. Onların çocuklarının, onların yakınlarının ahını, ağıdını paylaşmadan, acısını paylaşmadan burada sağduyudan, burada kardeşlikten, barıştan bahsetmeye kimsenin hakkı yoktur. Öncelikle herkes bunu bilmek mecburiyetindedir.

Teşekkür ederim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bu sözler bize. Ben bu coğrafyada…

BAŞKAN – Artık yeter, ne olur…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bir dakika, bir şey söyleyeyim Sayın Başkan, beni dinleyin.

BAŞKAN – Artık yeter ama… Yani bakın, bu iş uzadı; bitti.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bu coğrafyada yaşamını yitiren her insan, adı polis, adı gerilla, adı asker, bunlar benim kardeşlerimdir. Ben bunların acısını yüreğimde taşırım. Ben hiçbir ölümün arasına ayrım koymam. Bu ölen polisler de benim kardeşimdir. Ben bunların ölmemesi için çırpınıyorum; onun içindir sesim bu kadar yükseliyor, onun içindir ki Parlamentoyu göreve davet ediyorum. Neden bir halk bir baharın gelişini bu kadar istemez diyorum. İşte korkumuz da budur Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce polisin, polisin…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama şimdi, bakın...

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Terörle hak aranmaz! Gayrimeşru zeminde hak aranmaz ya, bırak ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir yere varamayız Sırrı Bey böyle yaparak, bir yere varamayız.

BAŞKAN –  Evet, Sayın Sakık da -duymayanlar için söylüyorum- güvenlik mensuplarımızın, askerimizin, polisimizin şehit edilmesiyle ilgili  üzüntülerini ifade etti.

Bu arada bir şey söyleyeyim: Üçüncü gündür nevruz üzerine konuşuluyor fakat bir şey dikkatimi çekti. Başta kendim olmak üzere çocuklarımıza bir soru soralım mı? Hızır Aleyhissselam’ı çocuklarımız biliyor mu? Hıdırellez’i biliyor mu? Nevruzu kavga konusu yaptık ama Sevgililer Günü’nü hepimizin çocukları kutladı, doğru mu?  (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Narende  Hanım’ı -biraz evvel hanımefendi  söyledi-  hatırlayanınız var mı? Narende Hanım’ı bileniniz var mı? Yedi Cüceler’i herkes biliyor. Hızır Aleyhisselam’ı unuttuk, evlere Noel Baba’yı getirdik. İmamlar bile onu tartışıyor.

Şimdi, bir taraftan kavga verirken, değerler üzerinden kavga verirken, bir taraftan o kaldırılan değerlerin yerine kimlerin değerlerinin geldiğini de… Yani sizin de, benim de, onun da çocukları nevruzda anlaşamıyor ama Sevgililer Günü’nü hepsi ortak kutladı. Belki buna dikkat etmenin, dikkat çekmenin lüzumunu hissettiğim için, aslında bana söz söylemek düşmezdi ama hatırlatmak istedim. (AK PARTİ ve MHP sıralarından  alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Kinay.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA  HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce, daha önce de milletvekilliği yapmış, Meclisimizin tecrübeli olması gereken ve kürsüyü de temiz bir dille kullanmasını tabii ki beklediğimiz Sayın Sakık’ın talihsiz birtakım ifadelerine maalesef tanık olduk.

Ben tabii ki yapılan bu nevruz üzerindeki tartışmayı abartmak, büyütmek, Meclisin bu noktadaki hassasiyetini, Türkiye'nin bu noktadaki içinden geçtiğimiz hassasiyetini dikkate alarak çok da abartmak istiyorum. Son noktayı siz çok güzel koydunuz Sayın Başkanım.

Elbette ki bu milletin nevruzu da var, Hıdırellez’i de var. Bu noktada, el birliğiyle, milletçe bu bayramları barış içerisinde kutlamamız gerekir. Ben, her şeyden evvel, Sayın İçişleri Bakanımıza yönelik burada çok talihsiz bir ifadede bulundular Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – İçişleri Bakanı bütün Türkiye’ye hakaret ediyor.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Bela olarak ifade ettiler.

SIRRI SAKIK (Muş) – Asıl senin dilin kirli!

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Terörden başka, daha büyük bir bela yoktur Sayın Sakık. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Önce bunu bir teslim edin.

SIRRI SAKIK (Muş) – Eğer bir ülkede bu kadar toplumsal dokularla oynayıp halklar arasında kavga... Beladır bu.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şu anda Türkiye’de terörden daha büyük bir bela yoktur, terörden daha büyük bir vesayet de yoktur. İçişleri Bakanımız başta olmaz üzere, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, güvenlik güçlerimiz de bu belayı Türkiye'nin üzerinden savmak için mücadele ediyor. Bunu takdir ediniz, bu noktada siz BDP olarak üzerinize düşen görevi, siyasi görevi ifa ediniz. Bunu böylece ifade ediyorum.

Konuşmama, söz almama vesile olan konu aslında Değerli Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık’ın Kütahya kara yollarıyla ilgili gündeme getirmiş olduğu birtakım eleştiriler, tenkitler, eksiklerle ilgilidir. Onunla ilgili olarak kendisine özellikle teşekkür ediyorum. Burada Kütahya’yla ilgili, Türkiye’yle ilgili tabii ki muhalefet partilerimizin mensuplarının ortaya koyduğu birtakım eleştiriler, tenkitler olacak. Biz de bunları dikkatle takip ediyoruz ve elbette ki bunlara da cevap vermek bizim görevimiz.

Şimdi, bir kere, her şeyden önce şunu ifade edelim: Buraya çıkan bütün konuşmacılar Sayın Ulaştırma Bakanımızın 2002’den bu yana, on yıllık iktidar döneminde –ki bir rekordur Ulaştırma Bakanı olarak o koltuğu muhafaza etmek- o dönemden bugüne kadar yapmış olduğu icraatları, Türkiye’yi hangi noktadan nereye getirdiğine ilişkin ortaya koyduğu icraatları övdü, bu hakkı teslim ettiler. Muhalefetiyle iktidarıyla zaten Türkiye'nin bildiği bir gerçeği burada da bir kez daha ifade etmiş olduk. Ben, kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Gelelim Kütahya’ya, tabii ki Kütahya, Türkiye’de birçok ilde olduğu gibi, yıllarca özellikle kara yolları bakımından küme düşmüş, ihmal edilmiş bir ilimizdi. Bakın, bütün rakamlar, bütün ortaya koyacağımız rakamlar bunu ifade ediyor. Şimdi bölünmüş yol olarak  2002 yılında Kütahya için lüks olarak kabul edilen 24 kilometre bölünmüş yol devraldı bu Hükûmet. Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla ilaveten 150 kilometre yol yapılmıştır değerli arkadaşlarım. Şimdi, ortalama, bakıyoruz, 1998’le 2002 yılları arasında kara yolları bakımından Kütahya’ya harcanan rakam 20 milyon TL, Hocam. Geçtiğimiz yıl itibarıyla sadece 77 milyon TL fiilen harcama yapıldı. Şimdi, siz birtakım rakamlar almışsınız ama herhâlde başlangıç ödeneklerini değerlendirdiniz. Başlangıç ödenekleri değil, fiilen yapılan harcamayı, Devlet Planlamaya gitmeye gerek yok, Ulaştırma Bakanlığımızdan, Karayollarından alma imkânımız var.

Şimdi, biz daha dün gece saat on ikiye kadar Ege Bölgesi’nin milletvekilleri olarak Sayın Bakanımızın ve yine Ege Bölgesi’nin güzide bakanlarından Veysel Eroğlu’nun başkanlığında bir toplantı düzenledik. İnşallah, bunu bütün Türkiye genelinde yapacağız. Sayın Bakanımıza böyle önemli bir konuda bizleri davet edip bilgilendirdiği için ben hassaten teşekkür ediyorum. Bütün bölge âdeta masaya yatırıldı. Karayolları bakımından, Devlet Demiryolları bakımından, yeni geliştirilen projeler bakımından her şeyi A’dan Z’ye tartıştık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Gerçekleşen…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şimdi, ortaya çıkan manzara şu: Kütahya’ya Karayolları 404 milyon TL son on yıl içerisinde yatırım gerçekleştirmiş. Bakın arkadaşlar, bu yıl itibarıyla -Sayın Bakanımız da biraz evvel ifade ettiler- bu yıl ve bundan sonra yapılacak olan yatırımlarla birlikte 2 milyar TL sadece Kütahya’ya proje gerçekleştiriyoruz. Bölünmüş yolu sıfır noktasından almışız bu noktaya taşımışız. Şimdi, yol uzunluğu Kütahya’nın yaklaşık 460 kilometre civarındaydı, bugün itibarıyla 950 kilometre yol yapımı söz konusu olmuştur. Ben, tabii, burada uzun uzun vaktinizi almayacağım, sadece dün itibarıyla Sayın Bakanımıza arz ettiğimiz Kütahya’yla ilgili konuları özetle ifade edeceğim.

Birincisi: Kara yollarının 2012 yılı itibarıyla tüm bölünmüş yol inşaatlarına ve proje yatırımlarına hız verilmesi konusunda Sayın Bakanımıza talepte bulunduk. BSK çalışmaları… Kütahya’mızda geçtiğimiz yıl bu Bozüyük’le Kütahya arasındaki yolun yapımıyla ilgili ihaleler yapıldı ancak ne yazık ki dava konusu olmuştu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Milletvekilim, Kütahya her şeyin en güzeline layıktır; daha fazlasını, daha fazlasını…

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bu davaların neticelenmesi beklenmeksizin ihale yapıldı ve inşallah, Değerli Başkanım, bu yıl itibarıyla bunları da gerçekleştireceğiz. Artık, Kütahya ve Bozüyük’ü birbirine bağlayan yol zaten bölünmüş yoldu, onun yol standardı artıyor ve inşallah, BSK standardında yüzlerce kilometre yola kavuşacağız.

Bir diğer dile getirdiğimiz konu, Çavdarhisar-Emet-Hisarcık-Gediz-Altıntaş kara yollarının A1 kalitesinde yol standardının artırılması, ayrıca Aslanapa-Altıntaş-Pazarlar yolunu birbirine bağlayan 4 kilometrelik yolun bağlantısının yapılması, Abide-Güre-Uşak yolunun bölünmüş yol olarak hızla ihale edilmesi, Kütahya-Balıkesir yolunun bölünmüş yol olarak ihale edilmesi ve biraz evvel de ifade ettiğim gibi, bu Kütahya-Bozüyük arasındaki yol yapımının bir an evvel bitirilmesi, keza Aslanapa-Altıntaş arasındaki yolun birbirine bağlanması.

Sayın Bakanımız bugüne kadar Türkiye genelinde nasıl bir performans ortaya koymuşsa, bundan sonra da Kütahya için aynı şekilde bu performansı ortaya koyacaktır. Bu başarıda bütün milletimizin payı vardır ama elbette ki hakkı teslim etmek gerekir, başta Ulaştırma Bakanımız olmak üzere tüm Bakanlık teşkilatı büyük bir özveriyle, büyük bir performans göstererek bu icraatları gerçekleştirmiştir ki Kütahya’da almış olduğumuz oy, 2002’den bu yana -sağduyulu- Kütahya’da aldığımız oy yüzde 50’den yüzde 65’e yükselmiştir. Tüm Türkiye’de AK PARTİ İktidarının almış olduğu oyu yüzde 34’lerden yüzde 50’lere taşıyan önemli politika alanlarından, sektörlerinden birisi de ulaştırma sektörüdür, bunu Türkiye bilmektedir.

Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kinay.

Şahıslar adına…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum, rakamları yanlış ifade ettiğimi söyledi.

BAŞKAN – Ben tutanakları getirttireyim Sayın Işık, ona göre.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, rakamların doğru olmadığını söyledi; rakamlar burada, lütfen…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

Çünkü ben, izlediğim kadarıyla, sataşmaya yönelik bir şey hissetmedim, görmedim, yanılıyor olabilirim, şimdi tutanakları getirttireceğim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, daha fazla para ayrıldığını söyledi, dolayısıyla eksik ifade ettiğimi ifade etti. Benim bu açıklamayı yapmam lazım.

BAŞKAN – Yok, öyle olmaz ama, yapmayın.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ama yalancı konumuna düşüyor Sayın Vekilim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Hatip Kütahya’ya yapılan yatırımdan bahsetti, 400 milyar. Ben diğer illere yapılan yatırımlardan da bahsetmesini istiyorum.

O rakamları da açıklar mısınız lütfen? Adıyaman’a ne yapıldı, Adıyaman’a?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Vekilimiz yalancı konumuna düşüyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, bakın…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ben de teşekkür edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun, Sayın Işık buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, öncelikle teşekkür ediyorum.

Sayın Vekilimize de teşekkür ediyorum. Tabii ki Türkiye’de yapılan yatırımlardan Kütahya’nın da hak ettiğini alması, hepimizin en doğal talebidir, Sayın Vekilimiz de onu ifade etti.

Bakınız, 2003-2011 Türkiye tüm yatırımlar toplamı, Kalkınma Bakanlığının -eski Devlet Planlama Teşkilatının- resmî rakamlarını ifade ediyorum: 214 milyar 730 milyon 779 bin TL. Kütahya’ya düşen, toplam 867 milyon TL, alması gereken payın sadece yüzde 40’ı.

Ulaştırma Bakanlığının resmî verilerinin yıllara göre dağılımını ifade ediyorum: Sayın Milletvekilim, 2003, 1 milyon 250 bin; 2004, 3 milyon; 2005, 6 milyon; 2006, 7 milyon 849 bin; 2007, 9 milyon 624 bin; 2008, 8 milyon 845 bin; 2009, 1 milyon 911 bin; 2010, 5 milyon 396 bin; 2011, 6 milyon 333 bin; toplam 50 milyon 208 bin. Alması gereken payın on birde 1’i.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Başlangıç ödeneklerini söylüyorsunuz.

ALİM IŞIK (Devamla) – Başlangıç ve bitişi de bunlar. İlave varsa onları da siz açıklarsanız çok memnun oluruz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Açıkladım.

ALİM IŞIK (Devamla) – Dolayısıyla 11 alması gerekirken 1’e razıysak söyleyecek hiçbir sözüm yok. Dolayısıyla Kütahya’nın yollarının, Türkiye'nin neresinden girerseniz giriniz, Afyon’dan, Eskişehir’den, Uşak’tan, Manisa tarafından ve Balıkesir tarafından giriniz, her girdiğinizde size selam verdiğini Türkiye'de herkes biliyor, o yolları gidenler de biliyor.

Ama size de teşekkür ediyorum, özellikle bu konunun takipçisi olacağınızı bildiğim için. Sizi de kutluyorum, burada, biraz önceki davetimden sonra gelip bu daveti kırmadınız, açıklama yaptınız. Kütahyalı hemşehrilerim adına teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Kütahya üzerinden yapılan tartışmadan çıkan sonuç da şudur, ben de Manisa’yı örnek vermek istiyorum: Manisa, 13’üncü büyük ilimiz olmasına rağmen, yüz ölçümü bakımından da 18’inci sırada gelen bir vilayetimizdir ama ulaştırma yatırımları bakımından 47’nci sırada yer alır ve bu ulaştırma yatırımları fevkalade yavaş ilerlemektedir Manisa’da da.

Ben, Sayın Bakanın kamunun ve devletin kaynaklarını iller arasında ve bölgeler arasında daha adil bir dağılım yapmasını ve yapılan yatırımları ve hizmetleri de çabuklaştırmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 5’inci madde üzerine şahsım adına söz aldım. Türkiye, kamu ihalelerinde artık durup düşünmek, muhasebesini ve muhakemesini yapmak zorundadır. Türkiye’de kamu kaynaklarının kullanımında neler olmaktadır? Özelleştirmelerden kamu ihalelerine, altyapı projelerinden imar rantına, orman ve su havzalarının satışına kadar tüm ihalelerde eli, gözü, kulağı ve dahli olan bir görünmez holding vardır. Görünmez holding bir yandaş şirketler birliğidir. Milyarlarca dolar rant, görünmez holdinge aktarılmaktadır. Görünmez holding yolsuzlukların tam ortasındadır. Bir avuç azgın azınlık ülke kaynaklarını hortumlamaktadır. Görünmez holdingin yaptıkları hukuken suçtur, dinen haramdır, etik olarak da haksızlıktır, kötülüktür ve ahlaksızlıktır.

Kamu İhale Kanunu kamu kaynağı kullanan kamu kurum ve kuruluşlarının yapacakları ihalelerde uyulacak esas ve usulleri belirlemektedir. İdareler yapılacak ihalelerde saydamlığı, rekabeti, eşit muameleyi, güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun şartlarda ve zamanında karşılanmasını ve kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur. Kamunun yaptığı harcamaların tümü Kamu İhale Kanunu’na göre yapılmak zorundadır, bu Kanun’daki ifade bu şekildedir. Yine, ihalelerin her anını, başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar kontrol edip denetleyerek önleyecektir.

Kamu İhale Kanunu, devlet soyulmasın, hortumculuk yapılmasın, halktan vergilerle toplanan para, iktidara gelmiş, parti yandaşı iş adamlarınca ihale yolsuzluğuyla aktarılmasın diye 4 Ocak 2002 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisinin de Hükûmet ortağı olduğu iktidar tarafından çıkartılmış ve Kamu İhale Kurumu kurulmuştur. Ancak öğreniyoruz ki Kamu İhale Kurumundaki yolsuzluk dosyalarının sayısı 100’ü geçmiştir. Devletten ihale yolsuzluğuyla hortumlanan paranın 1 milyar lirayı geçtiği iddiaları kamuoyuna yansımıştır. Bütün bu olup bitenlerde AKP İktidarının sorumluluğunu hiç kimse görmezden gelemez. Dokuz yıllık AKP İktidarının üzerinde oynamayı en çok sevdiği kanunlardan birincisi Kamu İhale Kanunu’dur, ikincisi de TOKİ’ye ilişkin düzenlemelerdir.

Dolayısıyla, hortumculuğu önlemek amacıyla 2002 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi döneminde kurulan Kamu İhale Kurumu, AKP döneminde maalesef hortumculuk tartışmalarının merkezi olmuştur. Hortumculuğu önleyecek olan Kamu İhale Kurumunun hortumcuların merkezi hâline gelmesinden sorumlu olan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıdır. Kamu İhale Kanunu’nda AKP tarafından bugüne kadar doğrudan 21 ve bu düzenlemelerle birlikte 23’e ulaşıyor ve dolaylı olarak 50 kanun değişikliği yapılmış ve 10 kanun hükmünde kararnameyle de kapsam ve uygulamaları değiştirilmiş ve sınırlandırılmıştır. Şimdi de Millî Eğitim Temel Yasası’nda değişiklik isteyen kanun teklifinde de Fatih Projesi kapsamında tablet bilgisayar ve teknolojileri alımları Kamu İhale Kanunu’ndan istisna tutulmakta ve on beş yıla kadar uzayan yaygın yüklemelere imkân verilmek istenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şahıslar adına son söz, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Şükrü Erdinç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Erdinç.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, Şırnak’ın Cudi Dağı’nda şehit edilen güvenlik görevlilerimizi ve Şırnak’ın Cizre ilçesinde izinsiz gösteri esnasında yaralanıp, kaldırıldığı hastanede şehit olan Adanalı polis Ahmet Toprakoğlu’na Allah’tan rahmet, şehitlerimizin ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 3996 sayılı Kanun’da düzenlenen yap-işlet-devret modeli, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan kamu yatırım veya hizmetlerinin finansmanının özel sektör tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve kamu tarafından belirlenen bir süre içerisinde işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal veya hizmeti tarafların karşılıklı saptadıkları bir tarife uyarınca kamu kuruluşlarına satması ve sürenin sonunda işletmekte olduğu tesisleri, bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili kamu kuruluşuna devretmesi şeklinde ifade edilmektedir.

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu kapsamında sağlık sisteminde fiziksel kapasite sorununun çözülmesi amacıyla kamu-özel sektör ortaklığına dayalı yap-kirala-devret modeliyle hastane ve sağlık tesisleri inşa edilmesi öngörülmektedir.

Bu modellerle kamu harcamalarının azaltılması, özel sektörün teşvik edilmesi, dış finansman açık ve ihtiyacının azaltılması, yabancı sermaye ve teknoloji girişiyle hizmette kalite ve rekabetin sağlanması amaçlanmaktadır. Ancak, 3996 sayılı Kanun çerçevesinde gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlerin ifa edilmesi sırasında ortaya çıkan maliyetlerden biri de katma değer vergisidir. Yüklenici firmaların ihale edilen proje kapsamında ödedikleri KDV projelerin imalat ve yapım aşamasındaki yatırım bedellerinin firmalara geri dönüşünü geciktirmekte, bu durum da uygulamada şirketler tarafından işletme sürecine yansıtılmaktadır.

Görüşülmekte olan kanun teklifiyle özel sektör tarafından karşılanan yatırımların finansmanı üzerinde olumsuz etki yaratan KDV yükünün azaltılması için 3996 sayılı Kanun uyarınca gerçekleştirilen yap-işlet-devret modelli projelere ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu kapsamında Yüksek Planlama Kurulu tarafından kiralama karşılığında yaptırılması kararlaştırılan sağlık tesislerine ilişkin projelere KDV istisnası getirilmesi öngörülmektedir. Böylece, yapılan yatırımların görevlendirilen firma tarafından işletilmesi süresinin kısaltılması yoluyla yatırımların işletme ve kamuya dönüş sürecinin kısaltılması sağlanmış olacaktır.

Kanun teklifinin 5’inci maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıklarından yapacağı mal ve hizmet alımı usullerinin Kamu İhale Kanunu’ndan istisna tutulması öngörülmektedir. Devlet Demiryollarımızın, Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayii AŞ Türkiye Vagon Sanayii AŞ ve Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii AŞ adı altında üç bağlı ortaklığı ve bunlara bağlı beş adet fabrikası bulunmaktadır.

Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü yıl içinde tren hatlarının onarılması ve yeni trenlerin temin edilmesini konu edinen birçok ihale gerçekleştirmektedir. Kamu İhale Kanunu hükümleri gereğince, herhangi bir kamu idaresinin bağlı ortaklığından mal veya hizmet temin etmesinin mümkün olmamasından dolayı, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün ihalesini kazanan firmalar, ihaleye konu olan mal veya hizmetleri uygulamada Genel Müdürlüğün bağlı ortaklığından temin etmektedir. Bu durum, uygulamada kamu aleyhine bir maliyet artışına neden olmaktadır.

Teklifin 5’inci maddesiyle getirilen düzenleme sonucunda, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıklarından yapacağı alımlarda Kamu İhale Kanunu hükümlerinden istisna tutulmasına ilişkin bu maliyet artışları önlenecektir.

Böylece, kamunun yine kamudan yapacağı tedarik sürecine herhangi bir katma değer oluşturmayan ara firmaların girmesi engellenmiş olacaktır.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdinç.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, biraz evvel yolcu taşımalarından örnekler verdim, şimdi yük taşımalarından örnek vermek istiyorum:

Yine 1980 yılı deniz yolu 16,1; 2000 yılı 7,1; 2010 yılı 5,1.

Demir yolu: 1980 yılı 10,6; 2000 yılı 5,3; 2010 yılı 5,3.

Kara yolu: 1980 yılı 73,3; 2000 yılı 87,5; 2010 yılı 89,5.

Hava yolu: 1980 yılı 0,080; 2000 yılında 0,2; 2010 yılında 0,1.

Burada da görüldüğü gibi, yük taşımasında kara yolunun ağırlığı artmış, demir yolu, hava yolu ve deniz yolu tamamen bitme noktasına gelmiş ki, demir yollarının durumu hepten içler acısı.

Bu arada, ben traversler konusundan bahsetmek istiyorum. Afyon ve Sivas’ta 900 bin adet kapasite varken bu fabrikalar çalıştırılmayarak, tek fabrika çalıştırılarak B-75 ve B-50’lik traversleri üreten bu fabrikaların aynı zamanda hızlı tren için de travers üretme yetenekleri olduğunu biliyorum. Fakat bu traversler başka bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce dökümünü verdiğim rakamların dışında, ilave Kütahya için ulaşım sektörüne katkınız olmuş mudur? Olduysa bu rakamların yıllara göre dağılımı nasıldır?

İkincisi: Deprem nedeniyle ekonomisi çöken Simav ilçesini Bursa üzerinden Uşak’a bağlayacak olan yol çalışması ne durumdadır? Yani Bursa-Simav-Uşak bağlantısını sağlayacak güzergâhta bir çalışmanız var mı? Varsa 2012 yılı için buraya ne kadar ödenek ayrılmıştır?

Bir diğeri de Tavşanlı-Emet-Hisarcık-Simav güzergâhı üzerinde çalışma ne aşamadadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Eryılmaz…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hatay ili Samandağ ilçesi 150 bin nüfuslu bir turizm beldesidir. Çevre yolu 1970 yılında planlanmış, 1989 yılında da imar planına işlenmiştir. Aradan geçen kırk yılı aşkın süreye rağmen bu çevre yoluyla ilgili en ufak bir çalışma yapılmamıştır. Yetkililerle yaptığımız görüşmelerde, kamulaştırma bedeli konusunda ilgili bakanlığın ödenek ayırmadığı, bu nedenle çevre yolunun açılmadığı ifade edilmiştir. Yaşanan trafik sorunu ilçede yaşamı çekilmez bir hâle getirmiştir. Kangrenleşen bu sorunu çözmek için kamulaştırma bedeli olarak ödenek ayırmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız ne zaman efendim?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Eyidoğan

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımız bazı açıklamalar yapmıştı, İstanbul için çılgınlık projeleri açıklamıştı; Kanal Projesi, Üçüncü Boğaz Köprüsü Projesi ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesi. Şimdi, İstanbul’un iklimini, bitki örtüsünü, yer altı suyu özelliklerini, birçok şeyini etkileyecek olan bu projelerle ilgili, bu acayip projelerle ilgili çevre etki değerlendirme çalışmaları yapılmış mıdır? Yapılmışsa kim yapmıştır? Bunları nasıl temin ederiz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün Sayın Bakana sorduğum bir iki soruya cevap alamadım. Tunceli Ovacık ilçesi ile Ilıca arasında 60 kilometrelik bir mesafe var. Bunun 20 kilometresini Tunceli İl Özel İdaresi bütçesinden yapmışlar, 40 kilometresi kalmış. Bu yol yapıldığı zaman Tunceli ile Ankara arası 300 kilometre kısalıyor. Bu yolu yapmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi: Dün yine “Pertek Köprüsü’nün maliyeti çok yüksek.” demiştiniz. Sayın Bakanım, aslında oradaki bölge müdürünüz, maalesef, Tunceli’ye herhangi bir hizmet gitmesini istemiyor. Tunceli Karayollarına giden ödeneklerin dağıtımını incelediğiniz zaman, Bingöl’e çok veriyor, Adıyaman’a veriyor, Malatya’ya veriyor, Elâzığ’a veriyor ama Tunceli’ye gelince vermiyor; bunu inceleyebilirsiniz. Bu arkadaş orada çok taraflı hareket ediyor. Sonra, ihaleleri hep aynı firmalara veriyor, bu özellikle Karayolları malzeme ihalelerini. Ya, bir bölge müdürünü bir yerde beş sene, altı sene, yedi sene beklettiğiniz zaman oradaki müteahhitlerle de samimi oluyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Geçen yıl seçim öncesi hızla açmak için alelacele yapılan Marmaris yolunda çok ciddi çökmeler var. Bu çökmelerden dolayı zamanını da beklemeden, yeteri kadar silindir işlemi yapılmadan yapılan bu yollarda ne kadar kamu zararı oluşmuştur?

Yılan hikâyesine dönen Köyceğiz-Dalaman, Dalaman-Fethiye bölünmüş yolu ne zaman tamamlanacaktır?

Yine, Yatağan-Milas bölünmüş yolu ne zaman tamamlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Akar yük taşımalarıyla ilgili, geçmiş yıllardan bu güne kadar değişimlerle ilgili bazı oranlar verdi. Tabii, şunu ifade etmek gerekir: Türkiye’de gerek yolcu gerek yük taşımalarında kara yolunun ağırlığı bir gerçektir. Bunun sebebi de, 1950 yıllarından itibaren kara yolu ağırlıklı politikalara öncelik verilmesi ve demir yollarının âdeta ihmal edilmesidir. Ancak, son yıllarda demir yollarında bir yandan yenileme, bir yandan da yeni hatlar yapılmak suretiyle demir yolları taşımasını 2 katına çıkardık, 13 milyon tondan 24 milyon tona çıkardık. Bu, yüz elli yıllık demir yolu tarihinde bir rekordur.

Bir başka konu, havacılıkta toplam taşımaları 8,5 milyondan iç hatlarda 58,5 milyona, toplamda 118 milyona çıkardık. Bütün bunları dikkate aldığımızda ve Türkiye'nin yük taşımalarındaki artışların da 3 kat arttığını düşündüğümüzde katedilen mesafe, iyileştirme ortadadır. Şüphesiz kara yolu hâlâ ağırlıklıdır, bunda tamamen size katılıyorum ama kara yolu, demir yolu, deniz yolu, hava yolu dengesi sağlanması için en az on beş yıl daha yatırım yapmamız lazım. Demir yollarına yatırımı kesintisiz devam ettirmemiz lazım. Denizcilikte artış olmakla beraber istediğimiz hızda değildir.

Sayın Işık yıllar itibarıyla Kütahya’ya yapılan yatırımları sordu. 2003, 15 milyon -küsuratlarını söylemiyorum- 2004, 42 milyon; 2005, 55 milyon; 2006, 49 milyon; 2007, 37 milyon; 2008, 38 milyon; 2009, 40 milyon; 2010, 53 milyon; 2011, 77 milyon; toplam 405 milyon. Bunlar gerçekleşen yatırımlardır. Yani öyle Sayın Işık’ın bahsettiği gibi toplam 70 milyon…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bunlar ulaştırma mı toplam mı Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bunlar resmen kara yollarına yapılan yatırımlardır, tamamını söylemiyorum. Tamamı, Ulaştırma Bakanlığının yatırımlarının tamamı şüphesiz bunun daha üzerindedir, onları da söyleyebilirim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Çevre iller de dâhil olmasın Sayın Bakan?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Hayır efendim, bu sadece Kütahya’ya yapılan yatırımlardır. Yani bu kanun, Kütahya-Manisa rekabetine dönüştü. Biz burada farklı bir konu konuşuyoruz, anlamadım yani.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Erzincan’a bir şey kalmadı Sayın Bakanım!

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, Sayın Eryılmaz Hatay Samandağı’nda çevre yoluyla ilgili bir konuyu gündeme getirdi.

Sayın Milletvekilimiz, değerli arkadaşlar; çevre yollarıyla ilgili çalışmaları yaparken genellikle belediyelerden yardım almak mecburiyetindeyiz çünkü kamulaştırma veya 18 uygulamaları söz konusu olduğunda kamulaştırma meskûn mahallerde çok pahalıya mal oluyor, o bakımdan bu konuda belediyelerden yardım aldığımız müddetçe işler  daha da kolaylaştırılmış oluyor. Antakya-Samandağ yolunun 17 kilometresinin 15 kilometresi bitti, 2 kilometresinde çalışma devam ediyor. Kamulaştırmada destek aldığımızda sorun çözülecek.

Kanal İstanbul, üçüncü köprü çalışmaları devam ediyor. Tabii, bu projelerde çevre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, artık yazılı vereceksiniz gerisini.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Vakit doldu Sayın Genç. Ondan sonra da “Niye vakti geçirdin?” diyeceksiniz bana.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 5 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Alim Işık

Özcan Yeniçeri

 

Manisa

Kütahya

Ankara

 

Emin Haluk Ayhan

Mustafa Kalaycı

Ali Halaman

 

Denizli

Konya

Adana

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, çekelim o önergemizi.

BAŞKAN – Tamam.

Diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

Diğer önerge imza sahipleri:

 

Hasip Kaplan

A. Levent Tüzel

Demir Çelik

 

Şırnak

İstanbul

Muş

 

Nazmi Gür

Sırrı Sakık

 

 

Van

Muş

 

Diğer önerge imza sahipleri:

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Sinan Aygün

Haluk Eyidoğan

 

İstanbul

Ankara

İstanbul

 

Refik Eryılmaz

Haydar Akar

 

 

Hatay

Kocaeli

 

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Adalet ve Kalkınma Partisi, halkın karşısına “memleketi kalkındırma” iddiasıyla çıktı ve hâlâ on yıldır bunu yapmakta ama tabii, bu kalkınmadan halkımızın, emekçilerin, yurttaşın payına düşen daha çok, cebinden, sağlığından, emeğinden olmak şeklinde.

Sayın Başbakan, biliyorsunuz, bu hamleleri yaparken hep “Durmak yok, yola devam.” demişti. En son bunu geçtiğimiz gün söyledi ama ne için söyledi? Dağda devam etmekte olan çatışmalar için söyledi ve şimdi, burada, 6 şehit polisin acısı üzerine konuşma yapıyoruz. Benzer şekilde, “Butik devlet olmayacağız.” dedi. Yani “Afganistan’da 12 askerin ne işi var?” diye bir soru sorduğumuzda “Siz bu memleketin hayallerini, hülyalarını bilmezsiniz. Bizim sınırlarımız Sivas’tan, Ankara’dan, İstanbul’dan öteye; her yere girip çıkacağız, her yerde olacağız.” dedi.

Biraz önce, burada, Kürecik’teki NATO üssünden, erken uyarı üssünden söz edildi. Biz NATO’da olduğumuz sürece, değil 12 asker, daha çok kayıplarla karşılaşacağız. Önce bunu bir bilmemiz ve görmemiz ve bu yanlıştan dönülmesi gerektiğini paylaşmak istiyorum.

Bir diğer şey -Sayın Bakan burada- şimdi, Devlet Demiryollarının yatırımlarıyla ilgili bir yasayı konuşuyoruz. Aklıma 7 Şubattaki bir yargılama geldi. Yine, bir zaman aşımından dolayı, 22 Temmuz 2004 tarihinde Adapazarı hızlı tren faciasında ölen 41 yurttaşın davası düştü. Ben diliyordum ki Ulaştırma Bakanlığı bu türden yasalar üzerine daha çok kafa yorarken, çalışmalar yaparken, esas böyle kazaların önlenmesi için tren hatlarında, barajlarda, büyük yapılardaki kamu ihalelerinde yani bu ihaleleri bu yüklenici firmaların az maliyetle, düşük maliyetle daha çok kâr elde etmelerine kafa yormak, bunun için yasalar çıkartmak yerine, o büyük yapıları yapan işçilerin, emekçilerin sağlığına, iş cinayetlerine kurban gitmemesine, oradaki emeklerinin karşılığını almalarına dönük kafalarını çalıştırsalardı, yasalar çıkartsalardı. Keza en son, işte Adana’daki baraj inşaatında ölen ve hâlâ cenazeleri bulunmayan işçiler aklımıza geliyor.

Sayın Bakana yine hatırlatmak istiyorum: Köseköy-Gebze hattı, biliyorsunuz, zemin etüdü nedeniyle otuz ay boyunca kapatıldı. Bu hattı kim kullanıyordu? Bu hattı yoksul, işçi, emekçi insanlar kullanıyordu ama böylesi bir gerekçeyle bu hat kapatıldı ve biz 19 Ocak tarihinde Sayın Bakana sorduk, henüz yanıtını alamadık.

Dolayısıyla, AKP Hükûmeti, Sayın Bakan, bu türden yasalar hazırlarken daha çok, böyle, birtakım sermaye gruplarına yeni imtiyazlar, yeni ayrıcalıklar, yeni muafiyetler getirmek yerine, aksine, gerçekten kamu hizmeti ise bu alanları yağmalatmayı değil ama bunun vatandaşa, yurttaşa dönmesinde asıl emeği, payı, alın teri olan işçinin, emekçinin, yurttaşın sıkıntılarını, sorunlarını, alacaklarını, sağlığını, bunları düşünmeli. Biz esas itibarıyla bunun peşindeyiz, bunların aydınlatılmasını istiyoruz. Dileriz ki Meclis de denetim yetkisini, yasama yetkisini daha çok bu yönde kullanır.

Bizim artık, sadece bu ülke içerisinde değil, komşu ülke sınırlarında da hiçbir şekilde insanımızın ölmesine, canını vermesine, oralarda üslerin, askerlerin bulundurulmasına, operasyonların yapılmasına tahammülümüz yok. O nedenle, biz “Oralarda işimiz yok.” demeye devam edeceğiz, “Yok.” diyenlerin yanında olmaya devam edeceğiz.

Bu yasa değişikliği önerimizi dikkatlerinize sunuyorum. Evet, bu madde bu tekliften çıkartılmalıdır çünkü bu görüşülmekte olan yasa, ülkenin, yurttaşın, emekçinin yararına olan bir yasa değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

Sayın Aslanoğlu, kim konuşacak?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Akar.

BAŞKAN – Sayın Akar, buyurunuz lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakanım, biraz evvel verdiğim örneklere cevap verirken ulaştırmada iyi işler yaptığınızdan bahsediyorsunuz. Biz de görüyoruz, iyi işler yapılıyor ama her hükûmetin yaptığı kadar yapıyorsunuz. Gayrisafi yut içi hasıladaki büyüme oranına baktığınızda… Sayın Bakanım, bakıyor musunuz? Sayın Bakanım… Sayın Bakanım… Arkadaşlar, diğer işleri başka zaman konuşsak daha iyi olur. Bakın, gayrisafi yut içi hasıladaki büyümeyi görüyorsunuz ve Devlet Demiryollarındaki, Hava Yollarındaki, Deniz Yollarındaki yolcu ve yük taşımadaki büyüme oranlarını görüyorsunuz. Bu, sizin söylemiş olduğunuz rakamlarla da çok ilişkili değil yani istediğimiz gibi bu sanal gayrisafi yut içi hasıladaki büyümeye karşın gerçek büyümenin ne olduğunu burada görebiliyoruz.

Şimdi, bu madde hakkında kimse konuşmuyor, bu maddenin çekilmesi konusunda söz aldım, çok tehlikeli bir madde. Niye tehlikeli bir madde? Bakın şimdi arkadaşlar, ne diyor: “Kamu İhale Kanunu’ndan çıkarılması…” 4734 sayılı Kanun’a bir bent daha ekleyerek diyor ki: “Bu maddeyle, Devlet Demiryollarının, bağlı kuruluşlarından yapacağı alışverişler ihale kapsamı dışına çıkarılsın.” Gerekçesi de şu diyor: “Gecikme oluyor ve gecikme gerekçesiyle de zarara uğruyoruz veya işlerimiz doğru yürümüyor.”

“Gecikme” olarak söylediği şeyde de vagon, lokomotif alımlarıyla ilgili gecikmelerden bahsediyor. Nedir bu bağlı kuruluşlar? Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii Anonim Şirketi (TÜLOMSAŞ), Türkiye Vagon Sanayii Anonim Şirketi (TÜVASAŞ), Türkiye Demiryolu Makinaları Sanayii Anonim Şirketi (TÜDEMSAŞ).

Şimdi, burası direkt devlete, TCDD’ye bağlı ve tamamı, yüzde 100’üne yakın kısmı TCDD’nin. Yani “bağlı ortaklık” derken yüzde 51 değil, tamamı oraya bağlı. Yani buranın tüm finansmanı, buranın tüm projeleri veya üretimi TCDD’nin talepleri üzerine yapılıyor. Lokomotif üretimi yapılıyor, vagon üretimi yapılıyor, deniliyor ki: “Bu işte gecikme oluyor, Kamu İhale Kanunu’nu kullanırsak biz bunları yaptıramayız.” Hayır, TCDD bütçesini yani “forecast” dediğimiz şeyi yaparken bir sonraki yılın, belirliyor kaç tane vagon yaptıracağını, kaç tane lokomotif yaptıracağını ve buraya sipariş veriyor, bu fabrikalara, kendi fabrikalarına sipariş veriyor. Sonucunda şunu söylüyor, diyor ki: “Ben bu kadar senden ürün alacağım ve bunun da finansmanını ben sağlıyorum.” Buraya kadar bir problem yok, gayet de güzel görünüyor ama tehlike nerede başlıyor? Bu üç bağlı şirkete üretim yapan, yüzde 1, yüzde 2 ortaklık yaptığı üçüncü şirketler var, özel şirketler var; işte travers üreten şirketler var, işte vagon üreten şirketler var, işte lokomotif üreten şirketler var. Bu şirketler, TCDD’nin bağlı olduğu kuruluşların yüzde 1, 2, 3 nispetinde ortaklığı olduğu ya da yüzde 5’lerde ortaklığı olduğu şirketler. Şimdi, Devlet İhale Kanunu’ndan çıkartırsanız bunu, o şirketlerin bağlı olduğu veya birlikte üretim yaptığı şirketlerin mallarını ihalesiz kapatacaksınız. Doğru mu buraya kadar Sayın Bakanım?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Doğru değil.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bir sıkıntı yok değil mi bu açıklamalarımda? Aynen böyle bu üç şirket için. Kanunu okuduğunuzda göreceksiniz.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Açıklayacağım.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, Devlet İhale Kanunu’na niye ihtiyaç var, onu da anlamadım. Devlet İhale Kanunu’nu o hâle benzetmişsiniz ki bir Kömür İşletmeleri var. Bir redevans getirmişsiniz, redevans payları yüzde 15 Kömür İşletmelerinin; yüzde 15 yerine yüzde 100’ünü, üretimin tümünü alıyor. Savcılık soruşturma başlatmış, mahkeme sürerken Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir (r) bendi geçirmişsiniz, 3’üncü maddenin (r) bendi. Redevans şirketinde alışveriş yapanların, ihalesiz alışveriş yapanların yargılanmasını önlemek için bir madde getirmişsiniz. Şimdi, Türkiye Kömür İşletmelerini Kamu İhale Kanunu’ndan çıkartmışsınız, gerekçesi de şu: Fakirlere yapılan kömür yardımı. Kömür yardımının ne kadar olduğu belli, redevans şirketlerinin Türkiye Kömür İşletmelerine ne kadar kömür verdiği de belli. Her şey belli, açık, Sayıştaş raporlarında belli. Devlet bunun üzerine gitmiş, “Burada bir hukuksuzluk, burada bir suistimal var, yolsuzluk var.” demiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi dayanamamış bir tane bent eklemiş, (r) bendi; “4734 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (r) bendi” diye eklemiş, bunları da böylece kapsam dışına çıkartmış. Geriden yapanlar yanmış tabii.

Şimdi, bu Kamu İhale Kanunu’na baktığımda devletin bütün kurumlarını bu kapsamdan çıkartıyorsunuz. Kimler çıkartılmış? “Savunma, güvenlik veya istihbarat alanları ile ilişkili olduğuna veya gizlilik içinde yürütülmesi gerektiğine ilgili bakanlık tarafından karar verilen, uluslararası anlaşmalar gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet alımları, danışmanlık hizmetleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı huzurevleri, Millî Eğitim Bakanlığı…” Devam ediyor, bütün KİT’leri çıkartmışsınız. Şimdi, FATİH Projesi’ni de 4+4+4’e eklediniz. Niye oraya eklediniz, onu anlamadım. Bir (s) bendi var, bir de (t) bendi eklersiniz, “Millî Eğitimin yapacağı ihalelerde, alışverişlerde bu Kamu İhale Kanunu kullanılmaz.” dersiniz, olur biter. Lütfen ya, silkelenin kendinize gelin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’yı okutuyorum:

MADDE 6 - 4734 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ancak yaklaşık maliyeti 13 üncü maddenin (b) bendinin (2) numaralı alt bendinde hizmet alımları için öngörülen üst limit tutarının dört katının altında kalan danışmanlık hizmetleri, hizmet alımı ihalesiyle gerçekleştirilebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Hasan Hüseyin Türkoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 194 sıra sayılı Teklif’in 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şırnak ili Cudi Dağı bölgesinde meydana gelen çatışmada şehit olan 6 özel harekât polisimizi rahmetle anıyorum, Yüce Yaradan onlara cennetini nasip etsin. Kederli ailelerine sabrı cemil, yaralı güvenlik gücü mensuplarına acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; müzakere etmekte olduğumuz kanun teklifinin 6’ncı maddesi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 48’inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesini değiştirmektedir. Değiştirilmek istenen fıkra mevcut hâliyle, mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro, her ölçekte imar uygulama, ÇED raporu hazırlanması, denetim ve kontrolörlük gibi teknik, mali, hukuki veya benzeri alanlardaki hizmetlerin danışmanlık hizmet sunucularından ve belli istekliler arasından ihale usulü ile alınmasını düzenlemektedir. 2008 yılında 5812 sayılı Kanun’la değiştirilen bu madde ile uluslararası uygulamalar dikkate alınarak işin kapsamlı ve karmaşık olması, özel uzmanlık ve bilgi birikimi gerektirmesi gibi gerekçelerle belli istekliler arasında ihale edilmesi cihetine gidilmiştir. AKP Hükûmetinin isteği ve Meclisteki AKP Grubu tarafından henüz 2008’de bu gerekçelerle değiştirilen madde yeniden düzenlenerek hem belli istekliler arasında ihale edilme usulünden vazgeçilmekte hem de üst limit tutarı 1 milyon 300 bin TL’ye çıkartılmaktadır. Değişen ne olmuştur? Danışmanlık hizmetlerinin teknik, mali, hukuki özellikleri, özel uzmanlık gerektiren yönü mü ortadan kalkmıştır? Hayır. Hükûmet bir plana, programa sahip değildir, aklına geleni yapmaya çalışmaktadır ve şimdi de aklına bu gelmiştir.

Aslında, Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisini kendisine bağlı bürolardan biri olarak görmektedir. Talimat göndererek paldır küldür yasa çıkarmak, Meclis çoğunluğunu kullanarak her türlü hukuk kuralını çiğnemek artık vakayı adiyeden hâle gelmiştir. Bu teklif de onlardan biridir. Teklifi Hükûmet getirmiyor. Neden? Çünkü Hükûmet tasarısı olursa ilgili kamu kurumu ve kuruluşlarının görüşü alınmalı, düzenleyici etki analizi yapılmalı. Oysa bu yapılırsa Hükûmetin gizlediği hususlar ortaya çıkacaktır. O yüzden birkaç milletvekili bir gece rüyalarında birini görürler ve onun tebliğ ettiği şekilde hükûmet işleri için bir teklif hazırlamaya karar verirler ve hazırlanan teklif de Meclise gelir, akıl sahipleri de buna inanır, öyle mi? Hayır, akıl sahipleri olanı biteni görürler merak etmeyin.

Kamu İhale Kanunu artık Hükûmetin ekonomik rant dağıtım aracı hâline gelmiştir. İktidarın nimetleri siyasi yandaşlara Kamu İhale Kanunu’nda yapılan değişikliklerle peşkeş çekilmektedir. İktidar usulsüz ve yolsuz işleri önleyeceği yerde, usulleri ve yasal yolları değiştirip hatta kaldırarak yolsuzlukları ve usulsüzlükleri meşru hâle getirmektedir. On yıllık AKP İktidarı boyunca en fazla değiştirilen kanun Kamu İhale Kanun’u olmuştur.

4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nda AKP tarafından bugüne kadar doğrudan 21, dolaylı 50 kanun değişikliği yapılmış, 10 kanun hükmünde kararname ile kapsam ve uygulama sınırlandırılmıştır. Meclisin çıkardığı ilgili ilgisiz her kanunun arkasına mutlaka bir Kamu İhale Kanunu’ndan istisna maddesi eklenmiştir. İstisnalar için alfabede harf kalmamıştır. AKP’ye, Adalet ve Kalkınma Partisi yerine “Kamu İhale Kanunu’nu Değiştirme Partisi” denilse yeridir.

Bugün artık Yasa’nın istisnaları genel kural, uyulması gereken genel kurallar ise istisna hâline gelmiştir. Kamu İhale Kanunu’nun içi boşaltılmıştır. Bu Kanun, artık sadece Hükûmet yandaşlarının ihale almasını sağlamak için kullanılan bir kanun hâline gelmiştir. İhaleleri idarelerin istemediği müteahhitler aldığında, idareler Kamu İhale Kanunu hükümlerine sarılıp ya ihaleyi iptal etmekte ya da istekliyi elemektedir. Buna karşın idarelerin, dolayısıyla Hükûmetin, kendi yandaşlarına, İhale Yasası’nın istisna hükümleri kullanılarak ekonomik güç pompalanması mümkün kılınmaktadır.

Bu yasayla değiştirilmek istenen şey, belirli bir mesleki ve teknik birikim, bilgi ve beceri isteyen bir kısım danışmanlık ihalelerinin, âdeta hiçbir deneyimi olmayan, iktidar nimetlerinden pay almak üzere AKP İktidarından sonra faaliyete başlamış bir kısım yandaşa sunulmasını sağlayacak düzenlemelerdir. Belli istekliler arasındaki ihalede önce isteklilerin teknik ve mesleki niteliklerinin uygunluğuna karar verilip daha sonra fiyat teklifleri alınmaktadır. Buna karşılık yeni düzenlemeyle, 1 milyon 300 bin TL’ye kadar olan danışmanlık hizmetlerinin, çok az bir deneyime sahip olanlara ve teknik kapasitesine bakılmaksızın fiyatı esas alarak ihale edilmesi sağlanmak istenmektedir.

Teklifin gerekçesinde, kara yolu ihalelerinin gecikmesi gerekçe gösterilmektedir. Bugüne kadar yaptığınız duble yollarla öğündünüz, on yılda şu kadar duble yol yaptık diye propaganda yaptınız. Peki, mevcut düzenleme sizi bugüne kadar engellemediği, herhangi bir gecikmeden şikayetçi olmadığınız hâlde bugün ne oldu da danışmanlık ihaleleri sizi engeller hâle geldi? Gerekçeniz bile sizi yalanlamakta. Amacınız işleri hızlandırmak değil yağmayı kolaylaştırmak. Sizin derdiniz yeni bir rant alanına zemin hazırlamak.

İktidarınız artık yasa tanımaz hâle gelmiştir. Menfaat dağıtım sisteminize engel teşkil eden her türlü yasayı -Anayasa dâhil- değiştirmekte hiçbir beis görmemektesiniz. Defalarca Kamu İhale Kanunu’nu değiştirdiniz. Yetmedi, kanun hükmünde kararname ile Kamu İhale Kurumuna personel ataması yaptınız. İstediğiniz kurumu istediğiniz kıvama getirdiniz. Sayın Başbakanın vücut dilinden anlayan bürokratları, tüm kurumları kazanılmış mevziler gibi görüp işgal kuvveti edasıyla oturmaktalar.

Memur güvencesi, insan hak ve hürriyetleri, kamu menfaati, kamu kaynaklarının verimli kullanımı, eşit muamele, şeffaflık gibi toplumda adalet duygusunu koruyacak ve geliştirecek değerler sarsılmış, AKP'nin erozyonuna uğramıştır.

Size bir önerim var: Bu kadar dolambaçlı ve örtülü yolsuzluk faaliyetleri ile yorulmayın. İktidarsınız, çoğunluğunuz var. Gelin, Kamu İhale Kanunu’nu tümden kaldıralım, “Bütün ihaleler Başbakanın istediği kişilere verilir.” diye tek maddelik bir düzenleme yapalım. Sizin yandaşınız olmayan müteahhitler de artık ihale peşinde koşup masraf etmekten vazgeçsinler, çoluğunun çocuğunun rızkını başka yerde arasınlar. Zaten ihale vermiyorsunuz, bari boşuna zaman ve para israfına yol açmasınlar. Bütün kamu ihaleleri AKP'li müteahhitlere bırakılsın, böylece siz de rahatlayın. Hiç olmazsa ikide bir Kamu İhale Kanunu değişikliği getirip yasama organını meşgul etmeyin, biz de hiç olmazsa eşitlik ve adalet adına umudumuzu keselim.

Hükûmetin sayın üyeleri, Türkiye'yi artık darülharp olarak görmekten vazgeçin. Artık bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Bu ülkenin varlıklarını, milletin ortak ekonomik değerlerini yağmalamaktan vazgeçin. Türkiye sizin zaviyenizden bile artık darülharp değildir. Bu devletin, bu milletin servetini haksız olarak iktisap etmek ve yandaşlara dağıtmak haramdır, günahtır.

Hazreti Peygamber buyuruyor ki: “Ahir zamanda ümmetimin gözünü mal ve para hırsı bürüyecek." Bunları söylemezsek, sizleri uyarmazsak bize de günahtır. Ben size emri bil maruf, nehyi anil münker görevimi yapıyorum; takdir elbette sizindir ancak bu takdiriniz layüsel değildir. Bizim gücümüz yetmiyorsa da yarın Allah bunların hesabını elbet soracaktır. Eğer kuldan utanmıyorsanız bari Allah’tan korkun da bu yanlışı durdurun.

Sözlerime Ömer Hayyam'ın bir rubaisi ile son veriyorum: “Niceleri geldi, neler istediler,/Sonunda dünyayı bırakıp gittiler./Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?/O gidenler de hep senin gibiydiler.”

Yüce Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu, buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. İktidardan milletvekili arkadaşlarımız, daha kısa konuşarak onlara bir jest yapmamı istiyorlar ama şunu söyleyeyim: Bu kadar önemli bir kanunda keşke daha uzun konuşma şansım olsa ama ne yazık ki bu şansım yok.

İktidarın, Kamu İhale Kanunu’yla alakalı getirdiği bir dizi değişikliklerin bir yenisi de ne yazık ki bu kanunla karşımıza çıktı.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu söyleyeyim: Siyasetin dilinin bu kadar keskin olması, bu kadar kırıcı olması, bu kadar incitici olması bizleri de çok rahatsız ediyor, beni de kişisel olarak çok rahatsız ediyor ama bazen birbirimizi duymakta çok zorlandığımız için bu acı dili kullanmak zorunda kalıyoruz. Demin Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşım aslında bu kanunla ilgili acısını çok net anlatırken ben salona baktığımda birçok insanın dinlemediğini gördüm. Oysa ki biraz sonra bu yasaya el kaldıracak olan sizlerin, sizlere emanet edilmiş paralarla ilgili yanlış bir karar vereceğinize inanıyorum.

Yıllar yılı yolsuzlukla, suistimalle, kötü yönetimle bürokrat olarak mücadele ettim ve bugün bir milletvekili olarak bu Meclise geldiğimde, birbirimizi duymadığımızı, birbirimizi anlamadığımızı ve kötü yasalar yaptığımızı gördüm. Buraya gelmeden önce Komisyonda da Sayın Bakanla, sayın bürokratlarla bu yasayı tartıştık, ne yazık ki görüşlerim değişmedi. Yani Türkiye’nin faydasına bir yasa olduğunu düşünmüyorum. Size bu süreci çok hızlı özetleyeyim.

Türkiye’nin çok ciddi yolsuzluk problemleri vardı, usulsüzlük problemleri vardı ve bu, 1990’lı yılların sonunda iki büyük doğal afetle birleşerek bu ülkeyi çok ağır ekonomik krizlerin içerisine soktu ve o dönem hükûmette olan Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi siyasi bedelini ödemeyi göze alarak çok önemli yasalar çıkardılar, bunlardan  bir tanesi de Kamu İhale Kanunu’ydu. Kamu İhale Kanunu öncesinde 2886 sayılı bir Kanun vardı,  yolsuzlukların odağı hâline gelmek üzereydi, idarelerin elini bağlayan bir kanundu ve idareler kurdukları özel fonlarla bu Kanun’dan kaçınmaya çalıştılar ve o dönem devletin bütün bürokratları bir araya geldi, Dünya Bankasının, Dünya Ticaret Örgütünün, Uluslararası Para Fonu’nun da uygulamalarını örnek alarak yeni bir kanun çıkardılar.

Bu sürekli değiştirdiğimiz kanun var ya değerli arkadaşlar,  Almancaya çevirin Almanya’da yürürlükte, İngilizceye çevirin İngiltere’de yürürlükte ama on yıldır yapılan bu değişikliklerle ekonomiklik, etkinlik, verimlilik gibi ve yolsuzlukla mücadele gibi bütün mekanizmaları altüst oldu. Şimdi yapacağımız değişiklikte dünyadaki limitin yaklaşık 10 katına çıkarıyor olacağız danışmanlık ihalelerini. Bu danışmanlık ihaleleri basit olarak görülmesin, mesela, Dünya Bankasının projelerinde çok önemli bedel ödedik biz bu danışmanlık ihaleleri için. Bu danışmanlık ihaleleri öyle önemli ihalelerdir ki örneğin diyelim 10 milyar dolarlık bir Devlet Demiryolu yatırımı yapacağınız zaman buna nasıl yapacağınıza işte bu danışmanlık ihaleleriyle karar veriyorsunuz. Danışacağınız insanlar veya kurumlar da doğru dürüst olsun diye de ön yeterlilik şartları koyuyorsunuz ve belirli istekliler arasında ihaleler yapıyorsunuz. Şimdi bu değişikliğimizde tıpkı bir çöp alma ihalesi, çöp toplama ihalesi yöntemiyle bu yapılacak.

Değerli arkadaşlar, bu doğru olsa bütün dünyada böyle yapılırdı. Sadece bu açıdan bakın, bu doğru olsa bütün dünyada bu yapılırdı. Bu 4734 sayılı Kanun’un gerektirdiği birkaç kanun daha vardı, sektörler kanunu mesela. Elektrikte, suda, telekomünikasyonda nasıl alım yapılması gerektiğine yönelik sektörler kanunu gerekiyordu ama ne yazık ki Mecliste gündemimize bu gelmedi ve bu kamu kurumlarını Kamu İhale Kanunu dışına çıkardığınızda ne oluyor? Ben sadece -demin Haydar Bey biraz açıkladı ama- Sayıştay raporundan çok kısa bir şey okuyayım fakir ailelere kömür dağıtımıyla ilgili, çok önemli bir yara. Şunu da söyleyeyim ki fakire giden her kuruş beni çok mutlu eder ama diyor ki: “Pazarlık usulü ihaleyle ilansız olarak 9 firmadan satılan 128 bin ton kömürün alış fiyatı 185 lira ama ihalesiz olarak alınan aynı kömür 238 lira.”  ve yapılan ihale pazarlık usulü, açık ihale bile değil. Bu kadar fark oluşmuş, devlete bu kadar yük olmuş ve bu yaklaşık 2 milyar dolarlık işlemleri ifade ediyor, toplamda 2 milyar dolar.

Bunun devlette ilk raporunu ben yazdım. Hadi ben hep söylüyorum, ben CHP’liyim, o eğilimde olduğumu düşünüyorsunuz, benden sonra Hazinede iki denetçi grubu daha yazdı, Enerji Bakanlığında bir grup yazdı, Sayıştay yazdı ve şimdi muhalefet milletvekili olarak sevinemiyorum bu şeye beni haklı çıkardığı için ama bir Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekili olarak üzülerek söylüyorum.

Avrupa Birliği İlerleme Raporu şu an elimde ve bu yasa, bu yolsuzluk yargıdayken çıkarılan, ne yazık ki burada çıkarılan bir kanunla kapatıldı ve Avrupa Birliği İlerleme Raporu diyor ki: “Aynı değişiklikle devlete ait Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğünün alımları Kamu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmıştır.”

Bu gerçekten üzücü bir durum arkadaşlar, bu sizler adına üzücü bir durum yani ben hep söyledim, o zaman da anlatmaya çalıştım, konuşmalarımda anlatmaya çalışıyorum, bir yanlışlık yapabiliriz, çoğunluğumuzla bu yanlışlığı geçirebiliriz ama bu yanlışlık hiçbir zaman unutulmayacak ve aynı bu haksız tutuklamalarda olduğu gibi nasıl domino taşı gibi vicdanlar şu an devrilmeye başladıysa bu kanun maddeleriyle alakalı da vicdanlar bir şekilde devrilmeye başlayacak.

Bakın, Kamu İhale Kurumundan aldığım kayıtlardan okuyorum: Türkiye’de 497 milyar lira Kamu İhale Kurumuna bildirilerek ihale yapılmış. Bir o kadar da bildirilmeyen ihaleler var arkadaşlar yani bu ülkenin parası harcanırken kimsenin haberdar olmadığı, Kamu İhale Kurumuna bildirilmeyen ihaleler ve mesela biz Türkiye Kömür İşletmeleriyle ilgili böyle bir yasa çıkarıp  bunu fakir ailelere kömür dağıtımı için aklamış olduğumuzu düşüyorduk ya kurumda alışkanlık hâline geldiği için. Bakın 58’inci sayfada diyor ki: “Lastik alımları 18 milyon liralık…” Yani 18 trilyonluk lastik alımlarında da ihale yapmamışlar. Bu da suç. Aynı o maddeyle affettiğiniz şekilde bu 18 milyon liralık lastik alımı da suç çünkü siz kuruma bu cesareti verdiğinizde kurumlar bu yolda ilerlemeye başlıyor. Ancak, sizin mesela…

Bir de başka bir yönü var değerli arkadaşlar. İzmir Büyükşehir Belediyesinde bir firma ihaleyi almaya, açık ihalede  şartnameyi almaya geldiğinde işçiler tarafından omuz atıldığı için ihaleye fesat karıştırma suçuyla altmış yaşındaki kadınlar bugün hücrede bekletiliyor. Eğer hukukun uygulanması kişiler, özellikle partiler arasında değişmeye başlarsa, o ülkede adalet zemini ortadan kalkarsa bundan hepimiz zarar görürüz değerli arkadaşlar. Şu an bizim yapmamız gereken, belki bu kanunun tümü oylanmadan bütün milletvekillerinin vicdanında şunu bilmesi gerekiyor: Bu getirilen kanunun önceki maddeleri ve bu maddeleriyle birlikte bu ülkede mali disiplin bozulacak, bu ülkede birtakım iş adamlarına, küçük çocuklarının süt parasından, şehit çocuklarının süt parasından aldığımız vergileri haksız olarak aktaracağız. Siz elbette ki kendi partinize ve kendi iktidarınıza çok güveniyorsunuz, “Böyle şeyler yapmaz. Biz dürüst bir partiyiz.” diyorsunuz ama unutmayın ki bundan önce sizin Yüce Divana gönderdiğiniz partilerin milletvekilleri de aynı şeyi düşünüyordu. Bütün bunlar özgür tartışma ortamına geldiğinde, bütün bu yapılanların fiilî olarak alanda yansımaları belgelerde rant olarak –bunu kırmak için söylemiyorum ama başka bir ifade de bulamıyorum- yansımaları karşınıza geldiğinde ne yazık ki bu yasayı kabul eden sizler belki de bu suistimallerin sessiz ortakları olma şansınız olacak.

Onun için, bu tip durumlarda benim partim için belediyelerimizde, sizin partiniz için bakanlıklarda partisel aidiyetlerimizi bir kenara bırakarak, yurtsever, vatansever insanlar gibi düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Keşke bizim de böyle test edilme şansımız olsa diyorum. Belki yapamayarak veya yaparak kötü veya iyiye örnek olacağımızı düşünüyorum. Ama hep beraber bu vicdanla bakarsak belki bu ülkedeki millî gelir şu an olduğunun 5 katı olacak, belki bugün yaşadığımız gergin tartışmalar olmayacak, belki daha huzur içerisinde, daha barış içerisinde bir  hayat yaşayacağız.

Ben beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğdu.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Nazmi Gür… Yok.

Şahıslar adına ilk söz, Antalya Milletvekili Menderes Tevfik Türel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

MENDERES TÜREL (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; öncelikle ben de Cudi Dağı’nda şehit olmuş polislerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.

194 sayılı Kanun Teklifi’nin ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Erzurum Milletvekili Sayın Cengiz Yavilioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şunu, sadece, söyleyeceğim: Kamuda önemli problemlerden birisi, projelendirilmiş işlerin çokluğuna rağmen yeterli kaynakların olmaması. Dolayısıyla, önemli bir proje stoku var Kalkınma Bakanlığında, binlerce projeden bahsediyoruz fakat yeterli kaynaklar olmadığı için bu projelerin uygulanabilirliği mümkün değil.

Bu teklif ile var olan bu projeler icracı bakanlıklar veya kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla bitirilmek isteniyor. Halkımızın hakkı olan hizmetleri hızlı bir şekilde elde edebilmesi için finansmana ihtiyaç var. Bu açığı kapatmanın önemli bir yolu kamu-özel sektör iş birlikleri. Bu teklif ile bu yol daha da kolaylaştırılıyor, bu hizmetin yolu açılmış oluyor.

Bu teklifi getiren arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yavilioğlu.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Serindağ

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana soru sormak istiyorum.

Ankara’dan Gaziantep’e ne zaman hızlı trenle seyahat edeceğiz? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Adana-Gaziantep-Halep arasında hızlı tren projeniz var mı, varsa safahatı nedir?

Üçüncü sorum: Acaba Kamu İhale Kanunu’nu yürürlükten ne zaman kaldırmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, İskenderun Limanı özelleştirildi. Özelleştirme sonrasında bu limanın yük trafiğinin artacağı bekleniyor, ancak İskenderun’un çevresi dolmuş durumdadır, organize sanayi bölgesini büyütebilmek mümkün değil, demir çelik sektörü yer arıyor, bulamıyor. Gerçekten önemli bir fırsat olan İskenderun Limanı, Mersin Limanı’yla birlikte Doğu Akdeniz Körfezi’ni bölgenin, hatta dünyanın çok önemli bir ticaret ve sanayi merkezi yapabilir. Bu noktada bir projeniz var mı? Hem Mersin adına hem Adana hem Hatay adına bu sorunun cevabını vatandaşlarımız bir müjde olarak beklemektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, lojistik köylerinden bahsediyorsunuz; bahsetmiyor-sunuz da, kitapçıklarda, her tarafta lojistik köyleri kurduğunuzu söylüyorsunuz.

Bir lojistik köy de benim kentimde, Kartepe’nin ortasında, Köseköy mevkisinde. Kartepe yeni ilçe oldu, on belde birleştirildi ve tam ortasında, merkezinde bir lojistik üssü oldu, köyü oldu. Bunun etrafında da üç tane organize sanayi bölgesi var, Alikahya Organize Sanayi Bölgesi, Asım Kibar Organize Sanayi Bölgesi, Arslanbey Organize Sanayi Bölgesi. Bunların birine demir yolu hattı çekebilmeniz için evlerin üzerinden, apartmanların üzerinden demir yolu hattı çekmeniz gerekiyor. Ya, bu nasıl bir mantık ki kent merkezine lojistik köy kuruluyor? Denizle de çok bağlantısı yok, mutlaka şehir içini kullanmanız gerekiyor, İzmit’i de kullanmanız gerekiyor Derince Limanı’na yük taşıyabilmek için. Orada da hızlı treni işleteceksiniz. Aynı zamanda lojistik hizmeti vereceksiniz, aynı zamanda hızlı treni işleteceksiniz, aynı zamanda banliyö trenleri işleteceksiniz ama biliyorum ki fizibilite çalışması yapılıyor hızlı tren için dağlardan. Bunca yatırıma günah değil mi, tekrar aynı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkoğlu...

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Karayolu Taşıma Yönetmeliği kapsamında taşıma faaliyeti ve aracın türüne göre yetki belgesi ve ücret tarifesi söz konusu. Yıllara göre bu tarife kapsamında elde edilen gelir ne kadardır?

Diğer yandan, bu tarife, zaten ağır ekonomik şartlar, yüksek mazot fiyatları altında ezilen şoför esnafı için ağır bir yük teşkil etmektedir. Köy minibüsleri için 4-5 bin liradan başlayan, kamyoncular için 15-20 bin liraya varan bu tarifeleri düşürmeyi, fiyatları aşağıya çekmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker...

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: 1980 yılında, 2000 yılında ve 2010 yılındaki veriler var demir yolu yolcu taşımacılığında. Yolcu taşımacılığındaki sayı 4,1’den 1,5’a inmiş durumda yüzde olarak. Yük taşımacılığında da 10,6’dan 5,3’e yani yarı yarıya inmiş durumda, 1980, 2000 ve 2010 yılı verilerine göre.

Sayın Bakanım hem sayı azalıyor yük taşımacılığında da yolcu taşımacılığında da bu arada da Devlet Demir Yollarının çok ciddi yatırımları var. Bu yatırımları niçin bu rakamlara yansıtamıyoruz? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Bu on yıl içerisinde, son on yıl içerisinde Devlet Demir Yollarının zararı ne kadar olmuştur?

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben biraz önceki maddede Sayın Bakana iki-üç tane soru sordum. Birisi Tunceli-Ovacık ve İliç arasındaki yolun yapılıp yapılmayacağı.

Bir de Pertek Köprüsü’yle ilgili olarak yapılan etütler, köprünün maliyetinin kaç lira olduğu konusunda bir bilgi var mı?

Bir de uzun zaman Karayolları Bölge Müdürünün oralarda, yani Elâzığ’da olması maalesef hizmetlerin sağlıklı olarak dağıtılmasına engeldir. Bu konuda düşüncesini sormak istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Genç’in sorusundan başlayayım. Tunceli-Ovacık, oradan İliç’e inen İliç-Ovacık arası yolun bir kısmı Karayolları ağında değil. Diğer kısmıyla ilgili Tunceli-Karaağaçlılar kısmında 5 kilometrelik kısmı tamamlandı, diğer kısmını da 2012 sonunda tamamlamış olacağız. Nazımiye-Dallıbahçe yolunun da 2011 yılı içerisinde bakımı bildiğiniz gibi yapıldı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakımı yapılmadı.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bu yolun standardını yükseltmek ve yolu A1 standardına getirmek için de proje çalışmalarını bu yıl başlatacağız.

Pertek Köprüsü değil de ona alternatif bir köprüyle bir güzergâh üzerinde de çalışmalarımız devam ediyor.

Sayın Şeker, şunu ifade etmek istiyorum: Doğrusu taşımalarda oransal olarak azalma olduğundan bahsediyorsunuz; bunlar kısmen doğru, kısmen doğru değil. Ama şunu söyleyeyim: Taşıma oranlarında azalmaya rağmen taşıma miktarlarında artma var. Az önce de söyledim, demir yollarında 13 milyondu, 24 milyona çıktı. Kara yollarında da artma var, havacılıkta zaten artma var. Neden yatırımlar taşımaya yansımadı? Yatırımlar sırasında özellikle demir yollarında yol kapatılmak mecburiyetinde, dolayısıyla, ondan dolayı yolcu taşımacılığında özellikle azalma oldu ama bunu da yüksek hızlı trenle telafi ettik. Sadece Eskişehir-Ankara ve Konya-Ankara hattında bugüne kadar 6 milyon yolcu taşındı, sadece iki hatta. Bu hatların sayısı arttığında… Tabii ki, demir yollarında son on yıldaki kamu zararı 7,23 milyar TL’dir. Bir önceki on yılla kıyasladığımızda yüzde 45 civarında bir azalma söz konusudur bugünkü fiyatlarla. Tabii, bu zararların bir kısmı, yatırımlar yapıldığı için, zararlar da zarar hanesinde gözükmektedir.

Diğer sorumuz, Sayın Serindağ, Gaziantep-Halep Demiryolu Projesi hazırlandı…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Gaziantep-Adana demir yolu.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – …ancak Suriye’de yaşanan karışıklıklar nedeniyle tabiatıyla başlanamadı.

Şunu ifade etmek istiyorum: Kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisi yapıyor, uygulamada yaşanan aksaklıklar, ihtiyaçlara göre de tabii ki kanunlar revize ediliyor, düzeltiliyor. Kamu İhale Kurumunu kapatmak hiçbir çözüm üretmez. Mutlaka, hangi kurumda olursa olsun yanlış yapanlar, Türkiye bir hukuk devleti, hesabını da vermek durumundadır, biz de hesap vermek durumundayız, bürokratlar da aynı şekilde yaptığı işlerden dolayı hesap vermek durumundadır.

İskenderun Limanı… Tabii ki yük taşımaları artacak. O bölgedeki sıkışıklığı biliyoruz, bilhassa liman arkasındaki üretim merkezlerinde sıkışıklık had safhaya vardı, onun için de Hassa bölgesine Toroslardan bir geçiş projesi üzerinde çalışmalarımızı başlaştık, böylece lojistik alanını daha kuzeye oluşturmayı hedefliyoruz.

Sayın Akar’ın Köseköy Lojistik Merkeziyle ilgili sorusu... Bu Köseköy eskiden beri fiilen lojistik merkezi olarak zaten kullanılıyor. Burada yaptığımız iş, bölgede gelişen ticaret ve sanayinin ihtiyaçlarını karşılayacak ve taşımada verimliliği, hızı artıracak bir düzenleme yapmaktır. Siz de ifade ettiniz, buralar OSB’lere yakın olan en uygun bölgedir. Bütün uzmanlar da Köseköy lojistik merkezinin en uygun çözüm olacağını ifade etmektedir.

Sayın Türkoğlu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacığım. Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun teklifinin 6 ncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Alim Işık

Özcan Yeniçeri

 

Manisa

Kütahya

Ankara

 

Emin Haluk Ayhan

Mustafa Kalaycı

Ali Halaman

 

Denizli

Konya

Adana

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Hasip Kaplan

A. Levent Tüzel

Nazmi Gür

 

Şırnak

İstanbul

Van

 

Demir Çelik

Sırrı Sakık

 

 

Muş

Muş

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergelere?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, BDP’nin gerekçesini okutacağım, ondan sonra Sayın Yeniçeri’ye söz vereceğim.

Gerekçe:

Kamu kaynakları partizanca ve denetimsiz kullanılacağı için maddenin çıkarılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu sefer alkış cılız Hocam.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yoruldular.

BAŞKAN – Biz de öyle.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde ve 6’ncı maddesinin değiştirilmesi ve kanun metninden çıkarılması üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Hizmet alımları için öngörülen üst limit tutarının dört katının altında kalan danışmanlık hizmetleri hizmet alımı ihalesiyle gerçekleştirilir.” Şu ifadeyi önce bir irdeleyelim: “Üst limitin 4 katının altında kalan danışmanlık hizmetleri hizmet alımı ihalesiyle gerçekleştirilir.” Üst limit nedir? 4 katı nereye ulaşmaktadır? Niçin 4 katı da 3 katı ya da 14 katı değildir? Katlara ve katlanmalara kim ve nasıl karar veriyor? Esbabımucibesi nedir? Her şey muallaktadır.

Şimdi, buradan bize de şunu söylemek düşüyor: İhaleyi bir yere ihale edecekseniz açıkça söyleyin. Hık mık, kem küm, mırın kırın etmenin, lafı dolandırıp durmanın bir manası ve mantığı yok. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bırakın bu yasanın arkasına üst limiti ve onun bilmem kaç katı hesaplamaları takmayı da bize “İhaleyi hiçbir yasal sınırlandırma olmadan istediğimiz biçimde yapacağız.” deyiverin de biz de olan biteni anlayalım, millet de anlasın.

Yasadaki teklife bakın: Üst limiti belli olmayan bir ihalenin 4 katının altını işaret ediyor. Çık işin içinden çıkabilirsen. Bu metnin iyi niyetli olduğu düşünülse bile kaleme alış biçimi karışık, içinden çıkılmaz ve anlaşılmaz ve sıkıntılıdır. Bir yasa metni ancak bu kadar kötü kaleme alınabilir. Öyle görülüyor ki, bu maddeyi kaleme alanlar, herkesin anlayacağı bir şeyi hiç kimsenin anlayamayacağı bir hâle getirmek gibi bir görevi başarmışlar; kutlamak lazım! Kaldı ki, yatırımlara ve ihaleye ilişkin özel teşvik ve istisna hükümlerini düzenleyen bir teklif için İhale Kanunu’nda genel bir düzenleme yapılması da bir başka garabettir.

Burada herkese şunu hatırlatmak isterim: Kamu adına yetki kullananların en fazla alım satım, ihale ve akçeli işler konusunda duyarlı olmaları gerekir. Kamu adına yapılan ihaleler şüpheye ve şaibeye yer vermeyecek kadar açık ve anlaşılır olmalıdır. Kapalı, kapalı devre ve karmakarışık bir sistemle yapılan ihaleler her zaman şaibelidir. İhalede keyfîlik, fesat ve kayırmacılık yapılmasının değil, söylentinin söylentisinin bile olmaması gerekir. Şüyuu vukuundan beter bir durumdur bu. Hâl böyleyken, kamunun hemen her ihalesinin ardından itirazların, söylentilerin, davaların ve soruşturmaların söz konusu olması üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. İhalelerle ilgili şikâyetler, sızlanmalar, yakınmalar gök kubbeyi sarmış durumdadır. Metni bu kadar sorunlu olan bir yasanın ihalesinin de elbette şaibeli olması normal karşılanmalıdır.

Bugün Türkiye’de yolsuzluk, yağma, iltimas ve haksızlıktan şikâyetler biraz önce de söylediğim gibi arşıâlâya ulaştı. Yakınma ve şikâyetler beytülmalla, kamuyla, dolayısıyla da iktidarla ilgili olduğundan, buna iktidarın kudret elitleri karşı suçlamayla cevap veriyor gibi yapıyor, konuyu kapatıyorlar.

Değerli milletvekilleri, ilahî, ahlaki olanın emrinde olduğunu söyleyenler, süreç içerisinde, çoğu zaman, dünyevi olanın emrine girmektedir. Maddeye sahip olmak için manevi değerlerden taviz verenlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Yalnız alkol sarhoş etmez, iktidar da insanları sarhoş eder. İktidar sarhoşluğu ise -söylemeye bile gerek yoktur- tedavisi olmayan bir illettir. İktidar sahipleri tuzlu su içmiş insana benzerler; içtikçe, kanmak bir yana, daha fazla su içmek ihtiyacı duyarlar, içtikçe şişerler, şiştikçe de içerler. (MHP sıralarından alkışlar) Mukadder akıbet, sistemin iflası ve çöküşüdür. Yüce Peygamber “Ateşe yaklaşabildiğiniz kadar günaha yaklaşın.” der. İktidar elitlerine, kul hakkıyla öbür tarafa gitmemesi için, ateşe yaklaşabildiği kadar İhale Yasası’na da yaklaşması gerektiğini buradan hatırlatmak istiyorum. Yüce Kur'an’da Cenabıhak “Eli ermez, gücü yetmez çocukları düşünenler, yetimlere haksızlık etmekten korkup titresinler.” diye buyuruyor. Ben de buradan, ihaleyi iktidarın iki dudağı arasına yerleştiren bu yasalaştırma anlayışının terk edilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.44


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerindeki değişiklik önergelerinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Konuşmayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki.

Şahısları adına Kayseri Milletvekili Sayın Yusuf Halaçoğlu.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle nevruzu bahane ederek terör estiren ve ortalığı bir savaş alanına çeviren ülke düşmanlarını şiddetle lanetliyorum. Şehit düşen 6 polis güvenlik görevlimizi de rahmetle anıyor; ailelerine sabırlar, Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, düşünün ki bir ülkede çıkarılan yasalar bazı kesimler veya kişiler için değişikliğe uğruyor, bazı kesimlere ve kişilere ayrıcalıklar tanınıyor. Böyle bir devlete hukuk devleti diyebilir misiniz, böyle bir devlete anayasal eşitliklerin bulunduğu bir devlet diyebilir misiniz? Şu ana kadar çıkardığınız kaç kanunda İhale Yasası’nı rafa kaldırdınız? Daha geçen hafta Meclise getirdiğiniz Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nda da İhale Yasası’nı kaldırmaya kalkışıyorsunuz. TOKİ’nin yaptığı tüm işlemlerde zaten İhale Yasası’nın uygulanmadığı biliniyor. Bugün çıkarmakta olduğunuz yasada ise hem KDV hem de Kamu İhale Kanunu’nun uygulanmasını kaldırıyorsunuz. Yani, devleti devlet yapan hak, hukuk ve adalet gibi mefhumlardan yoksun kararlar alıyorsunuz. Yani, işinize geldiği şekilde kural ve kanunlar çıkarıyorsunuz veya bir kısım adamlarınızın oğullarına kıyak geçiyorsunuz. Öte yandan, fakir fukaranın ekmeğine, halkın ve gençliğin bilgi kaynağı kitaba KDV uyguluyorsunuz ama pırlantaya ne KDV ne ÖTV uyguluyorsunuz. Halkın pırlantaya ne kadar ihtiyacı var? Pırlanta halkın temel ihtiyaç maddesi mi? Öyle ya, zaten halkımız pırlantasız yaşayamaz! Kimlerin cebini dolduruyorsunuz, kimleri zengin ediyorsunuz?

Devlet İhale Yasası’nı 2003 yılında kabul ettiniz. O sırada, Türk Tarih Kurumunun kendi imkânlarıyla ve parasıyla yaptırdığı matbaasını da bu İhale Yasası içine soktunuz. Tamamen ticari çalışan ve Türk Tarih Kurumunun tüm giderlerini karşılayan, bu arada tüm personelinin ücretlerini kendi bütçesinden vererek devlete hiçbir surette yük olmayan, günlük 80 bin cilt kitap basabilen matbaasını İhale Yasası içine alarak kapanmasına yol açtınız. Bununla birilerinin, kimlerin ekmeğine yağ sürdünüz? Millî eğitim kitaplarını diğer matbaalara göre yarı yarıya daha ucuz basan matbaayı kimin isteği üzerine kapattınız? Devlete hiçbir yükü olmamasına rağmen böylesine büyük kapasiteli matbaayı şu an çürümeye terk etmenin bedelini nasıl ödeyeceksiniz?

AHMET YENİ (Samsun) – Çalışırken söyleyecektin!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – O tarihte çalışırken elli kere söyledim, elli kere geldim başvurdum ama ne için olduğunu dinleyin şimdi.

AHMET YENİ (Samsun) – O gün niye söylemedin?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – O tarihte bütün gayret ve girişimlere rağmen AB müktesebatına uymak adına ihale dışı bırakmayı kabul etmediğiniz ve İhale Yasası’na sadık kalma durumunda olduğunuzu belirttiğiniz hâlde bugün nasıl oluyor da işinize gelen konuda ihale kapsamında yapılacak işleri ihaleden muaf tutuyorsunuz?

Hele bir de Kamu İhale Kurumu kurmadınız mı? İhale muafiyeti verdiğiniz o kadar iş oldu ki bu kurumun varlığı da âdeta gereksiz hâle geldi. Madem bütün ihale konulu işler hakkında davet usulüyle iş yaptıracaktınız, hiç olmazsa mertlik sizde kalsın, ucube durumuna düşen şu İhale Yasası’nı kaldırın da rahatlayın ve bizler de sizin suçunuza iştirak durumunda kalmayalım.

Hâlbuki yeni çıkardığınız 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun amacında, idarenin kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında ülke içinde ve dışında kamu kesimi ve özel kesimle mal ve hizmet alım satımı, kiralama gibi ilişkilerde bu gibi ilişkilerin belli bir düzen çerçevesinde yürütülmesi esas alınmıştır. İdari usulün özel bir yansıması olarak da nitelendirilebilecek olan ihale usulü kamunun ihtiyaçlarının en iyi şekilde karşılanmasını sağlamak için öngörülmüş bir yol olarak belirlenmiştir. Bu yolla çoğu kez tek yanlı işlemler yaparak bireylerle karşı karşıya gelmekten kaçınan idarenin belirli bir sistem dâhilinde faaliyetlerini sürdürmeleri, böylece güvenilir ve şeffaf idare hedefine ulaşmalarının amaçlandığı görülmektedir. Peki bütün bu belirtilenler doğru değil miydi? İhaleye esas olan işi yaptıracak olanlar kanuna gerek duymadan işin yapılmasını sağlarken hangi kurallar dâhilinde hareket edeceklerdir? Şayet bu tür uygulamalarla iş bitirilecekse 4734 sayılı Yasa’ya ihtiyaç yok mudur? Neden Yasa çıkarıldıktan sonra defalarca değişiklikler yapılmıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde 7 üzerinde gruplar adına söz talebi benim önüme gelen bilgide: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına vardı bir arkadaşımız, çektiniz; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına vardı, onlar yoktu; dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına olmadığı için…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bizimki de grup adına, Sayın Halaçoğlu da grup adınaydı da efendim, acaba kanun biter mi diye…

BAŞKAN – Hayır, olmadığı için… Sayın Halaçoğlu’nun da şahıslar adına söz talebi vardı önümde, yazılı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şahıslar adına değildi, ben onun için on dakikaya göre hazırlanmıştım.

BAŞKAN - Onun için, öyle yazıldığı için öyle okudum.

Şimdi, şahısları adına Gaziantep Milletvekili Sayın Abdullah Nejat Koçer.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesinde kaybettiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Kanunun hayırlı uğurlu olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sözlü soru önergeleri ile alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 27 Mart 2012 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.58