DÖNEM:
24 CİLT:
16 YASAMA
YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
81’inci Birleşim
21 Mart 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili
Şafak Pavey’in, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Samsun Milletvekili
Tülay Bakır’ın, Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, ilkokul mezunlarının sürücü belgesi sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Nevruz Bayramı’na ve kutlamalardaki şiddet olaylarının
üzüntü verici olduğuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili
Osman Boyraz’ın, Aşık Veysel’in ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Karabük Milletvekili
Osman Kahveci’nin, Nevruz Bayramı ve Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin
açıklaması
4.- Şanlıurfa Milletvekili
Abdulkerim Gök’ün, Nevruz Bayramı’na ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Nevruz Bayramı, Dünya Ormancılık Günü ve Şırnak’ta 4 polisin
şehit olmasına ilişkin açıklaması
6.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Celal Bayar Üniversitesini
ziyaretini protesto eden bir öğrencinin durumuna ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, İstanbul Sultanbeyli’de içme sularının kirli olduğuna ve
vatandaşların bu suyu kullanmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması
8.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Nevruz Bayramı’na ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, Nevruz Bayramı ve Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin
açıklaması
10.- Osmaniye Milletvekili
Suat Önal’ın, Nevruz Bayramı’na ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
11.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, Nevruz Bayramı’na ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
12.- Adana Milletvekili Ali
Halaman’ın, Nevruz Bayramı’na, şehit düşen polis ve askerlerimize ve basında
yer alan haberlerle Osmaniye ve Pozantı’nın olumsuzluklarla anılmasına ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Nevruz Bayramı, Dünya Ormancılık Günü ve Şırnak’ta 4
polisin şehit olmasına ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Binnaz Toprak’ın, Nevruz Bayramı kutlamalarında polisin BDP milletvekillerine
davranışını Meclisin kınaması gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Adana Milletvekili Ali Halaman ve Manisa Milletvekili Selçuk
Özdağ’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergelerİ
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin, şeker pancarı tarımı ve pancar
üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/200)
2.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, MHP’li belediyelere karşı siyasi iktidarın
uygulamaya koyduğu baskı, yıldırma, itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka
hizmet sunmasını engellemeye yönelik olarak başlatılan eylemlerin ve planlı
operasyonların maksadının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, yoksulluk sınırının ve yoksulluğun
boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/202)
B) Tezkereler
1.- (10/108, 155, 156, 157,
158, 159, 160) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin
tezkeresi (3/803)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Sinop Milletvekili
Engin Altay ve arkadaşlarının Türk eğitim sisteminin içinde bulunduğu
sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 21/3/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına ve CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
3.- Kars Milletvekili Ahmet
Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer
Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S.
Sayısı: 194)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, sıkı yönetim mahkemeleri tarafından mahkûm edilen ve şartlı
salıverilen bir kişiden talep edilen iaşe bedeline ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/4095)
2.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan’ın, Merkez Bankası ödemeler dengesi verilerine ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/4305)
3.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, yapılan yurt dışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/4385)
4.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, bedelli askerlik uygulamasından yararlanmak için müracaat
eden vatandaşların sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz’ın cevabı (7/4410)
5.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam
harcamalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı
(7/4411)
6.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır Ulu Cami restorasyonuna ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4499)
7.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Diyarbakır’da yürütülen restorasyon çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/4500)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Meral Akşener, Afganistan’da 12
Türk askerinin şehit olmasına ilişkin bir konuşma yaptı.
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, dış ticaretin sorunlarına,
Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetiş, 21 Mart Irkçılıkla
Mücadele Günü’ne,
İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, Yükseköğretim Kanunu ve
Öğrenci Disiplin Yönetmeliğine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Afganistan’da 12 Türk
askerinin şehit olmasına,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 1 Mart Tezkeresi’nde sergilediği tavrın Suriye için de devam
ettirilmesi gerektiğine,
Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ, İstanbul ve Diyarbakır’da
izinsiz gösteriler sırasında yaşanan olaylara,
Elâzığ Milletvekili Enver Erdem,
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,
Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın,
Çanakkale Zaferi’ne ve Afganistan’da 12 Türk askerinin şehit
olmasına;
Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Türkiye Şeker Fabrikalarının
özelleştirilmesi nedeniyle işçilerin durumlarının belirsiz olduğuna,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Sivas davasında verilen
zaman aşımı kararının Hükûmeti suçlama konusu yapıldığına,
Çorum Milletvekili Tufan Köse, yurt savunması dışında yapılacak
her savaşın emperyalizmin çıkarları için olduğuna,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 12 Mart 2012
tarih ve 17 sayılı Kararı ile Çin Halk Cumhuriyeti Çin Halkı Danışma Konferansı
Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı Zhao Jinjun ile Çin Halk Cumhuriyeti
Ulusal Halk Kongresi Başkan Yardımcısı Zhou Tienong’un, beraberlerindeki
Parlamento heyetleri ile ülkemizi ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 20 milletvekilinin, Manisa
ilinin sorunlarının ve yapılacak yasal düzenlemelerin (10/197),
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların yaşadığı sorunların ve çözüm yollarının (10/198),
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 23 milletvekilinin, Manisa
ilinin tarımsal üretimi ve sulama sorunları ile çözüm yollarının (10/199),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak ve 5 milletvekilinin, (2/312)
esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu.
Amasya Milletvekili Avni Erdemir’in,
Uşak Milletvekili Mehmet Altay’ın,
Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten’in,
İmzalarının (2/312) esas numaralı Kanun Teklifi’ne dâhil
edilmesine ve bu kanun teklifini İç Tüzük madde 75 uyarınca üstlendiklerine
ilişkin önergeleri okundu.
MHP Grubunun, 16/3/2012 tarih ve 3744 sayı ile Sakarya ilinin
Karasu ilçesi sahillerinde meydana gelen ve son beş yıldır devam eden kıyı
erozyonunun sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu,
CHP Grubunun, 2/2/2012 tarihinde, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve arkadaşlarının cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların içinde
bulundukları cezaevi şartları ve bu şartların iyileştirilmesi konusunda
yürütülecek çözüm odaklı çalışmaların belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu (224 sıra no.lu),
Meclis araştırması önergelerinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 20/3/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Sakarya Milletvekili Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili Ali
İhsan Yavuz’un ifadelerine,
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt,
Başbağlar olayının bir terör eylemi olduğuna ve Sivas olayıyla
eşleştirmemek gerektiğine;
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, Sivas ve Başbağlar
olaylarıyla ilgili bir eşleştirme yapmadığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 194, 74, 77 ve 139 sıra
sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3, 11, 12 ve 13’üncü sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; Genel
Kurulun, 20 Mart 2012 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi, 27
Mart 2012 Salı günkü birleşiminde 178 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in partisine ve Başbakana sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, (2/187) esas numaralı
Yükseköğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/569) (S. Sayısı: 180),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına alınan, Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu
ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/387) (S. Sayısı: 194) tümü
üzerindeki görüşmelerine başlandı.
Alınan karar gereğince, 21 Mart 2012 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşime 20.03’te son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Mine LÖK BEYAZ Muhammet
Bilal MACİT Fatih ŞAHİN
Diyarbakır İstanbul Ankara
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR
No:
110
21 Mart 2012 Çarşamba
Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve 21 Milletvekilinin, şeker pancarı üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/200) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)
2.- Yozgat Milletvekili
Sadir Durmaz ve 19 Milletvekilinin, MHP’li belediyelere yönelik baskı ve
yıldırma politikası izlendiği iddiasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/201) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, yoksulluk sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/202) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/10/2011)
21 Mart 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 81’inci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre
vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy
düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz 8 Mart
Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Şafak
Pavey’e aittir.
Buyurun Sayın Pavey. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Şafak Pavey’in, 8 Mart Dünya Kadınlar
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ŞAFAK PAVEY (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Esenyurt’ta bir çadırda yanarak ölen
Sevdin Özen, karısına geleceği meçhul 7 çocuk bırakarak bu dünyadan ayrıldı.
Çünkü yoksullar ne kadar çok çocukları olursa o kadar güçlü olacaklarına inandırılıyor.
Kuşkusuz, çok çocuk güç sağlıyor ama inşaat çadırında kalarak ailesine bakmaya
çalışan Sevdin Özen’in dul karısına değil, kalabalığı daha kolay kontrol eden
siyasetçiye güç sağlıyor. Çocuk yeryüzünün maliyeti en pahalı servetidir.
Kadına daha çok çocuk tavsiye ettiğinizde onlara nasıl bakılacağını,
geleceklerinin nasıl güvence altına alınacağını, hakkı olan refahtan,
yolsuzluğa, dilenciliğe, suça bulaşmadan nasıl pay alacaklarını sunmak
zorundasınız. Sunmuyorsanız “çok çocuk” perişan çocukları için acı çeken daha
perişan kadınlar topluluğu yaratır.
Ülkemizde orta gelirli bir
aile, çocuğuna doğumundan üniversite mezuniyetine kadar geçen sürede
borçlanarak 300 bin lira harcıyor. Sevdin Özen’in karısı babasız kalan 7
çocuğunu yetiştirmek için hayatı boyunca 2 milyon 100 bin lira bulmak zorunda.
Kadınların üstüne bu kadar yük bindirmek hakkımız olamaz. Bırakalım
kadınlarımız kendi yüklerini kendileri hesaplasın. Bu düzenlemeler, devletin
meşru işlerinin ötesine geçmek ve çocukların insan haklarını suistimal etmek
anlamına geliyor.
Çocuk yoksulluğu diğer
yoksulluklara benzemez, doğrudan geleceğimizi tehdit eder. Yoksulluğun
pençeleri bir aileye uzandığında bundan en çok zarar görenler ailenin küçük
üyeleridir; yaşama, gelişme ve büyüme hakları riske atılmıştır. Yoksul
çocuklar, öfkeli yetişkinlere dönüşürler. Öfkeli yetişkinlerin hayattaki
karşılığı pek iç açıcı değil. Toplumsal öfke kontrolünü kaybettiğinde, dün
yaşadığımız Sivas felaketini yarın da yaşarız.
Ben “dindar nesil”
çağrılarını 80’li yıllardaki çocukluğumdan hatırlıyorum. Darbe de maneviyatı
yüksek kuşaklar yetiştirmeyi ideal almıştı. Toplum, birtakım vatandaşların
“makbul”, diğerlerinin “mundar” olduğu şeklinde ürpertici bir uçurumla
bölünmemiş miydi, hatırlatırım. Eğitim sistemindeki ekseni inanç sistemine göre
düzenlediğinizde neler olup bittiğini geçmişte pek çok kez görmedik mi?
Parçalanmış bir toplumu onarmak için politikalar üretmek yerine dindarlar ile
mundarları daha çocukluktan derin bir uçurumla ayırdığımızda, 6-7 eylüllerin,
Malatya katliamının, Madımak yangınının alevleriyle kalpleriniz buz tutar.
Taraftarlık uğruna adaletten bile vazgeçersiniz o zaman. Gözlerimizin önünde
yakılarak öldürülenlere layık görülen adalete bakalım, bakalım ve yiğitçe
konuşalım. Ben, ülkemde adaletin sadece hak ettiği için kazanacağını düşünecek
kadar romantik değilim ama bu davadan elimizde anlatılmaya değer tek bir hikâye
kaldı: Bir kez daha suçlular, masumları yakabilecekleri özgürlüğü ile
ödüllendirildiler; masumlar, derinden bir huzursuzlukla kırıldılar. Bu
huzursuzluğu umursamazsanız, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner,
kuşaklarımıza bizden derin bir pişmanlık miras kalır. Böyle yaparsanız
çocukluğumu ve gençliğimi darbeciler kadar size de helal etmem. Bizim sakin ve
huzurlu bir toplum inşa etmeye ihtiyacımız var. “Ayna ayna söyle bana, benden
büyük kalmadı.” egomuzdan vazgeçip aklımızı toplayalım, kalbimiz bir daha
yanmasın.
Çocuklarımızın geleceği
fani iktidarlara bırakılmayacak kadar değerlidir arkadaşlar. Görevimiz,
ayrıştırıcı, dindar kuşaklar değil, vicdan, bilgi ve şahsi sorumluluk ahlakına
sahip kuşaklar yetiştirmektir.
Sözü Aşık Veysel’e
bırakarak, sizleri yasaksız ve huzurlu nevruzlar dileğiyle selamlıyorum.
“Söyleyeyim geldi sırası,
Kürt’ü, Türk’ü ve Çerkez’i,
Hep Adem’in oğlu, kızı,
Beraberce şehit, gazi,
Kur’an’a bak, İncil’e bak,
Dört kitabın dördü de hak,
Hakir görüp ırk ayırmak,
Hakikatte yüz karası.”
Teşekkür ederim. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Pavey.
Gündem dışı ikinci söz
Uluslararası Irk Ayrımcılığıyla Mücadele Günü münasebetiyle söz isteyen Samsun
Milletvekili Sayın Tülay Bakır’a aittir.
Buyurun Sayın Bakır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.- Samsun Milletvekili Tülay Bakır’ın, Uluslararası Irk Ayrımı
ile Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
TÜLAY BAKIR (Samsun) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 21 Mart Uluslararası Irk
Ayrımcılığıyla Mücadele Günü nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
21 Mart 1960 günü Güney
Afrika’da ırkçılığı protesto eden göstericilere ateş açılması sonucunda 69 kişi
yaşamını kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’yi 21 Aralık 1965’te kabul
ederek imza ve onaya açmış, bu sözleşme 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu sözleşmeyi 3 Nisan 2002 tarihinde,
22’nci maddeye çekince koyarak 4750 sayılı Yasa’yla kabul etmiştir.
Her türlü ırksal
ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını ifade eden bu sözleşmenin üzerinden elli
iki yıl geçmesine rağmen, insanların renk, ırk, ulusal veya etnik farklılıkları
yönünden üstün veya hakir görülmesi hâlâ devam etmektedir. Bilimsel, kültürel,
politik ve teknolojik ilerlemelere rağmen, ırkçılık, insanlığın evrensel ve
henüz aşılamayan en büyük problemidir. Kaynağını yanlış verilerden alan ve
cehaletle güçlenen bu olgu, inkâr edilse de her ülkede vardır. 22 Temmuz
2011’de Norveç’te Anders Behring tarafından düzenlenen saldırıyla, tüm insanlık,
görmezden gelinen ırkçılık probleminin ne kadar büyük bir felakete yol
açabileceğine bir kere daha tanık olmuştur.
Irkçılık, elbette günümüze
özgü bir kavram değildir. Eski Romalılar ve Antik Yunanlılar döneminde bile
ırksal üstünlük düşüncesi vardı. Benedict, Anderson, hayal edilmiş politik bir
komünite olan “ulus” kavramına hiyerarşik anlamların yüklenmesinin aydınlanma
çağında ortaya çıktığını belirtmiştir.
Sonrasında, ırklar arası
üstünlük iddiaları biyolojik kanıtlara dayandırılmak istenmiştir. 1964 yılında
UNESCO tarafından düzenlenen toplantıda uzmanlar, tüm insanlığın tek bir
biyolojik tür olduğu ve iddia edilenin aksine, ari bir insan topluluğunun
olmadığı sonucuna varmıştır. UNESCO’nun Paris’te 1967’de yayınladığı Irk ve
Irksal Önyargı Bildirgesi’nde ırkçılığın ana nedeni olarak sosyal faktörler
sorumlu tutulmuştur. Arnold Rose, ırkçılığın, bir ülkedeki çoğunluğun, ekonomik
ve politik faydalar sağlamak amacıyla inşa etmiş olduğu ön yargıdan
kaynaklandığını ileri sürmüştür. Bu görüş, 1977 yılında Birleşmiş Milletlerin
ırk ayrımının önlenmesi ve azınlıkların korunması amacıyla kurmuş olduğu alt
komisyon tarafından da desteklenmiştir.
Irk ayrımcılığı bir
insanlık suçu olarak tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği
sözleşme, bu suça karşı dünya genelinde bir mücadeleyi amaçlamış olsa da pek
çok benzeri sözleşme gibi emeline ulaşamamıştır. Michael Benton, söz konusu
olan bildirgeyi, Eflatun’un “soylu yalan” teorisine benzetmiş ve uluslararası
bir sözleşmeyi imzalamanın ırkçılığı yok etmek için yeterli olmadığı görüşünü
savunmuştur.
Unutulmamalıdır ki bu tip
beyannamelerin yaptırım güçleri olmadığı gibi sözleşmelerin yaşaması,
imzalarını koyan ülkelerin taahhütlerini yerine getirmelerine bağlıdır.
Ayrıca, bir hareketi suç
kapsamına almak onu tamamıyla ortadan kaldırmaya yetmez, örneğin cinayet
işlemek ağır bir suçtur fakat işlenmektedir. Irkçılık coğrafya veya kurban
değiştirebilir. Bugün Nazizmin öldüğü düşünülse de onların yerine Türkler
Almanya’da ırk ayrımının kurbanı olmakta, Romanlar Fransa’dan zorla sınır dışı
edilmekte, İngiltere’de göçmenlere karşı işlenen suçlar artmakta, İsrail’in
Filistinlilere ağır zulmü devam etmekte, 11 Eylül sonrasında Müslüman
azınlıklara karşı ön yargı ve nefret tohumları ekilmektedir. Her ne kadar
mevcut olaylar insanlığı karamsarlığa itse de tarihten bu yana yapılandırılmış
ırksal ön yargıya karşı toplumların eğitilmesiyle ırkçılığın zamanla yok
olacağı düşünülmektedir.
Irkçılığın vatan sevgisi
veya bir etnik gruba bağlı olma fikrinden farklı olduğunu hatırlatmak isterim.
Vatan sevgisi en yüce ve güçlü sevgilerden biridir fakat bu sevginin, politik
emeller doğrultusunda sosyal mimari aracı olarak kullanılması tehlikelidir. Bir
insanın ırkı ve dini, kimliğinin sadece ufak bir parçasını oluşturur ancak
tamamı değildir. Amerika’da, İngiltere’de, Avustralya’da, Latin ülkelerinde ve
Hindistan’da ırklar arası evlilikler o ülke nüfuslarının yüzde 10’unu geçecek
oranlara çıkmıştır. Çekik mavi gözlü bir genç kız, siyahi tenli çekik gözlü
delikanlı, üç dil konuşan üç yaşındaki çocuk çevremizde giderek artmaktadır. Bu
nedenle, bilim insanları 18’inci yüzyıldan gelen, devletin ırk ulusu olma
fikrinin artık çağdaş bir düşünce olmadığını ileri sürmektedirler.
Yugoslavya’nın milliyetçilik politikalarıyla işlediği insanlık suçunu
hatırlatıyor, bölünen Yugoslavya’nın şu anki politik durumunun ders niteliğinde
olduğunu düşünüyorum. Yeryüzündeki canlıların en zekisi fakat en fazla hata
yapan varlığı olan insanların asıl üstün niteliği sevgi ve hoşgörü duygusudur.
Sözlerimi bir gerçekle
kapatmak istiyorum: Birbirimizden farkımız yok, hepimiz insanız.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakır.
Gündem dışı üçüncü söz
ilkokul mezunlarının sürücü belgesi sorunları hakkında söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’ye aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, ilkokul mezunlarının
sürücü belgesi sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nda yapılan değişiklikle sürücü belgesi almak için getirilen ilköğretim
mezunu olmak şartının uygulamada yarattığı sorunlarla ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, sürücü
belgesi alınmasında ilköğretim mezunu olma şartının uygulanması 1996 yılında
başlıyor ve sonra bu 2000’e erteleniyor, daha sonra 2004 yılına erteleniyor.
2004 ile 2006 yılları arasında yaklaşık bir buçuk yıl içinde hayata geçirilen düzenleme
5 Temmuz 2006 tarihinden itibaren şartların zorlamasıyla beraber beş yıl
ertelenmiş, 5/7/2011 tarihinden itibaren uygulamaya girmiştir.
Türkiye İstatistik
Kurumunun verilerine göre hâlihazırda ülkede 18 milyonun üzerinde beş yıllık
ilkokuldan mezun olmuş vatandaş bulunmaktadır. Eğitimlerine çeşitli sebeplerden
dolayı devam edemeyen bu vatandaşlarımız içerisinde hâlen sürücü belgesi
almamış çok sayıda vatandaş vardır. Hâlihazırda, B sınıfı sürücü belgesini E
sınıfı sürücü belgesine yükseltmek isteyen ilkokul mezunu bir vatandaştan bunu
gerçekleştirmek için ilköğretim okulundan mezun olması şartı isteniyor. Bu,
birinci sınıf bir haksızlıktır.
Bilindiği gibi, yasalar ile
yapılar arasında doğrusal bir ilişki vardır. Yasaların toplumsal yapı ya da
gerçeklere uygun olduğu sürece uygulama şansı olur. Çıkarılan yasaların, toplum
gerek ve gerçekleriyle uyumlu olması esastır.
1996 yılında Karayolları Trafik
Kanunu’nda yapılan değişiklikle sürücü ehliyetine sahip olmayı ilköğretim
mezunu olma şartına bağlayan yasa, ilkokul mezunu olup ilköğretimi bitirme
imkânı bulamayanlar için mağduriyet yaratmıştır.
Bugünlerde zorunlu eğitimi
on iki yıla çıkaran yasa da Mecliste görüşülmek üzere gün sayıyor. Zorunlu
eğitimin sekiz yıldan on iki yıla çıkarılmasının sürücü ehliyetine sahip olma
hususunda yeni mağduriyetleri üretme imkânı vardır.
Trafik kazalarıyla ilkokul
ya da ilköğretim okulu mezunu olmak arasında doğrusal bir bağlantı olduğu
hususunda bugüne kadar tespit edilmiş bir sonuç da yoktur. Yasanın yürürlüğe
girmesinden önce ehliyet almış ilkokul mezunlarının daha çok trafik kazasına
karıştığıyla ilgili kapsamlı bir çalışma sonucu ortaya konan istatistiki bir
bilgi yoktur.
Avrupa Birliği ülkelerinde
sürücü belgesiyle ilgili eğitim şartı bulunmamaktadır. Bu ülkelerin birçoğunda
ehliyet almak için okuryazar olmak yeterli sayılmaktadır çünkü güvenli araç
kullanımı, beceri kazanma ve yetenek işidir. Bu beceriyi her eğitim
seviyesindeki kişi kazanabilir. Ehliyet alabilmek için önemli olan araç
kullanma becerisini kazanmış olmak, trafik işaret ve levhalarını tanımak ile
kuralları iyi biliyor ve onlara uyuyor olmak esastır.
Sürücü belgesi almak için
ilköğretim mezunu olmak şartı ilkokul mezunu vatandaşların komşu ülkelerden
yüksek bedeller ödeyerek sürücü belgesi almasına da sebep olmaktadır. Yabancı
ülkelerden alınan bu sürücü belgeleri daha sonra Türkiye’de değiştirilmektedir.
Sürücü belgesi alma
konusundaki eğitim şartı, sürücü belgesiz araç kullanımlarını artırmakta, sahte
diploma hazırlama ve sahte ehliyet verme gibi kanunsuzlukların ortaya çıkmasına
da sebep olmaktadır.
Mevcut uygulamanın ilkokul
mezunlarının sürücü belgesi alamaması konusunda ortaya çıkardığı mağduriyetin
ve eşitsizliğin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Yasaların insanlar için
olduğu anlayışı demokratik bir anlayıştır. İnsanları yasalar için düşünen
anlayış ise totaliterdir. İnsanlar yönetilir, hayvanlar güdülür, araçlar da
sürülür. Bu anlamda eğitime her türlü sorunu çözücü bir süreç olarak bakmak da
doğru bir yaklaşım tarzı değildir.
“Eğitim cehaleti yok eder
ama insanlık öğretmez.” diye bir atasözümüz var. Bu atasözüyle aslında biraz da
bu duruma vurgu yaparak ifade etmek mümkün.
Eğitimin bu anlamda
otomobili, motoru, trafik işaretlerini tanıtmada çok büyük bir rolü olacaktır
kuşkusuz ancak sürücülüğü tümüyle, ehliyeti tümüyle de ilköğretim eğitimine
bağlamak ya da onun bir fonksiyonu olarak görmek doğru değildir. Zira araçları
insanlar kullanmaktadır. Sürücü belgesi için genel bilgi, görgü ve bakış açısı
veren bir ilkokul ya da ilköğretim okullarının rolü inkâr edilemez ancak konu
büyük ölçüde uygulama ve doğrudan konuyla ilgili olarak açılan kurslarla da
yakından ilişkilidir. Bu nedenle de Millî Eğitim Bakanlığının denetleyebileceği
sayıda kurs açılmasına müsaade edilmesi doğru bir yaklaşım olacaktır.
Sürücü ehliyeti için
ilkokul mezunlarının da sürücü ehliyeti alabilmesi için yeni bir düzenlemenin
yapılması için yasada gerekli değişikliklerin yapılması gerekiyor diyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
60’ıncı maddeye göre pek
kısa söz taleplerini yerine getiriyorum.
Sayın Metiner…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Nevruz Bayramı’na ve
kutlamalardaki şiddet olaylarının üzüntü verici olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman) –
Sayın Başkan, bugün nevruz. Ne yazık ki, baharın müjdeleyicisi olan nevruz kan
ağlıyor, sevincimiz bir kez daha mateme dönüştürülmüş bulunmaktadır. Çok yazık!
Nevruzun PKK’nın kalkışmasının ve güç gösterisinin bir bahanesi olarak
kullanılması, dahası ve en kötüsü nevruz sevincinin kan ve şiddetle bir mateme
dönüştürülmesi, hepimizi derinden üzmüştür. “Nevruzu kan gölüne çevireceğiz”
türünden demeçler verildikten sonra, Mecliste grubu bulunan bir partimizin,
yasal ve barışçıl amaçlarla bağdaşmayan bir tarzda kitleleri provoke etmesi
düşündürücü ve üzücüdür.
Nevruz, sadece Kürtlerin
bayramı değildir, Balkanlardan Orta Asya’ya kadar uzanan geniş, ortak kültür
coğrafyamızda yaşayan bütün halkların bayramıdır. Bir bayramı kanla kutlamak,
sevinç günlerimize kan bulaştırmak, nevruzu anlamından kopartarak kör ve bağnaz
örgüt politikalarının kullanım nesnesi hâline dönüştürmek demektir. Nevruzu
etnik bir ideolojinin malzemesi yapmak bu ülkenin bekasına ve toplumsal
barışına yöneltilmiş bir tehdittir diyorum, hepinizin nevruzunu kutluyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Boyraz…
2.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, Aşık Veysel’in ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
OSMAN BOYRAZ (İstanbul) –
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
“Ben giderim adım kalır/
Dostlar beni hatırlasın./ Düğün olur, bayram gelir/ Dostlar beni hatırlasın.”
diyen Aşık Veysel’i hatırlamak adına söz almış bulunuyorum.
Aşık Veysel, yaşadığı
yıllar bulunduğu koşullar nedeniyle herhangi bir öğrenim görmemiş, daha da
önemlisi dünyayı görememiş olmasına rağmen içinde yaşadığı kültür ve hayata
bakış açısında, felsefesinde önemli bir etken olmuştur. Şiirlerinde birlik ve
bütünlük mesajları veren, bilim ve teknolojiyi önemseyen Aşık Veysel özünde ve
sözünde birdir, samimidir. Yetmiş yıl karanlık bir dünyada yaşamış olmasına
rağmen karanlık yalnızca gözlerinde kalmıştır, yüreği ise şiirleri gibi
aydınlıktır. Gönüllerde yer edinmiştir. Dizelerinde inkâr edilemez bir gerçek
vardır. Daima birleştirici ve kaynaştırıcı bir tutum sergiler. O, bu
toprakların inanç bütünlüğüne samimi, içten ve yürekten bağlı bir sanatçıdır.
Yarım yüzyılı aşkın bir süre yazdıklarıyla, çalıp söyledikleriyle çevresine hep
ışık saçmış, aydınlık ve ışıltılı bir gönül dünyasının içinden, çoğumuzun
görmekte aciz kaldığı gerçekleri…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kahveci…
3.- Karabük Milletvekili Osman Kahveci’nin, Nevruz Bayramı ve
Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin açıklaması
OSMAN KAHVECİ (Karabük) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün milletimizin, tabiatın uyanışı ve
baharın gelişine duyduğu sevincin bir ifadesi olarak coşkulu bir şekilde
kutladığı, dostluk ve kardeşlik günü Nevruz Bahar Bayramı’dır. Bütün milletimizin
nevruzunu kutluyor, bugünün milletimizin birlik ve bütünlüğünün korunmasına
vesile olmasını diliyorum.
Bugün aynı zamanda Dünya
Ormancılık Günü’dür. Ülkemizde 21 Mart, her yıl, Orman Haftası ve Ağaç Bayramı
törenleriyle kutlanmaktadır. Bugün de daha yeşil bir Türkiye uğruna canla,
başla çalışan fedakâr, cefakâr ormancılarımıza teşekkür ediyor, bu uğurda şehit
olan ormancı meslektaşlarımı bir kere daha rahmet ve minnetle anıyorum. 21 Mart
Dünya Ormancılık Günü’müz kutlu olsun.
BAŞKAN – Sayın Gök…
4.- Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök’ün, Nevruz Bayramı’na
ilişkin açıklaması
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği üzere, değerli
milletvekili arkadaşlarım, bugün 21 Mart Nevruz Bayramı kutlanmaktadır.
Sözlerimin hemen başında belirtmek isterim ki gerçek nevruzda barış vardır,
kardeşlik vardır, birlikte olmak vardır. Baharı kavgayla, nefretle, taşla,
sopayla, kırarak dökerek karşılamak nevruzun ruhuna aykırıdır.
Bu kavga oyununu bozacak
tek irade AK PARTİ’dir diyor, nevruzun kardeşliğe, kavgasız ve gürültüsüz
yaşamaya vesile olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Nevruz Bayramı, Dünya
Ormancılık Günü ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz de Milliyetçi Hareket
Partisi olarak tüm Türkiye’nin ve Türk dünyasının Bahar Bayramı’nı, Nevruz
Bayramı’nı yürekten kutluyoruz. Ancak, bugünü savaşa dönüştürenleri, bugünü
acıya dönüştürenleri, şehitlerin acısıyla yandığımız bir günde “Bayram
yapıyorum.” diye insanlarımıza zulmedenleri de şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
Ayrıca, bugün 4 polisimiz
şehit olmuştur; şehitlerimize rahmet diliyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
devletini yöneten siyasi iktidarı da bölücü terör örgütüyle müzakere değil,
mücadele etmekte kararlılığını devam ettirmeye davet ediyorum. Gerçekten
bölücülerle uzlaşarak terörü durdurabilmenin mümkün olmadığını daha ne kadar
acı çekerek, daha ne kadar şehit vererek öğreneceğiz, bunu da siyasi iktidarın
dikkatine sunuyorum.
Dünya Ormancılık Günü’nü
bir orman mühendisi olarak ben de kutluyorum. Ormancılara saygılar sunuyorum.
Tüm halkımızın, tüm Türk dünyasının Nevruz Bahar Bayramı’nı yürekten
kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdağ…
6.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın Celal Bayar Üniversitesini ziyaretini protesto eden bir
öğrencinin durumuna ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) –
Sayın Başkan, dünkü Genel Kurul oturumunda Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili
Sayın Ayşe Eser Danışoğlu Celal Bayar Üniversitesinde Erdem Özdemir isimli
öğrencinin atıldığını söylemişti. Bu bilgi yanlıştır ve öğrencinin atılmasının
gerekçesini de Sayın Bülent Arınç’ın Üniversiteyi ziyaretindeki protestosuna
bağlamıştır. Benim de şahit olduğum, o gün Üniversitenin açılışında yer aldığım
dönemde öğrenci orada Sayın Bülent Arınç’ın Üniversiteyi terk etmesini,
Arınç’ın Üniversitede konuşma hakkının olmadığını söylemiştir ve bu şekilde
konuştuğu için, daha sonra Rektör Sayın Mehmet Pakdemirli’yle de tartıştığı
için hakkında soruşturma açılmıştır. Açılan soruşturma sonucunda iki öğretim
yılı okuldan uzaklaştırılması kararlaştırılmış fakat Üniversite Yönetim Kurulu
bu cezayı bir aya indirmiştir. Fakat medya ve bazı muhalefet partileri bu
cezayı iki yarıyıl şeklinde takdim etmişlerdir. Öğrencinin henüz kesinleşmiş
bir cezası yoktur. Öğrenci yükseköğretim kurumlarından çıkarılma cezası almıştır
ama itiraz etmiştir ve henüz daha Üniversite Yönetim Kurulunda görüşülmemiştir,
26 Martta görüşülecektir.
BAŞKAN – Sayın Tanal…
7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul Sultanbeyli’de
içme sularının kirli olduğuna ve vatandaşların bu suyu kullanmaya devam
ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Teşekkür ederim Başkan.
21 Mart 2012 Çarşamba günü
Millî Gazete’de çıkan habere göre, İstanbul Sultanbeyli’de vatandaşların içme
suyunu karşıladığı onlarca çeşmeden alınan su numuneleri kirli çıkmıştır ancak
bedava olduğu için vatandaş bu kirli suyu içmeye devam etmektedir.
Büyük devlet olmakla övünen
siyasal iktidarın, lütfen, Anayasa’mızın 2’nci maddesi -sosyal devlet ilkesi-
uyarınca vatandaşa böyle sağlıksız, içilmez suları içirttirmemesi asıl olan
belediyelerin, vatandaşa müşterek ve medeni ihtiyacı olan suyun bir yaşam hakkı
da olması nedeniyle bedava verilmesini talep ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Fırat…
8.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Nevruz Bayramı’na
ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 21 Mart, Nevruz
Bayramı. Tüm halkımızın Nevruz Bayramı’nı kutluyorum.
Evet, son dört gündür
Türkiye’de kutlanan nevruz etkinliklerinde yaşananları hakikaten endişeyle
izliyoruz. İçişleri Bakanının görevi Türkiye’de insanların huzur ve refah
içinde bayramlarını kutlamasının güvencesini sağlamaktır ama ne yazık ki
dönemin İçişleri Bakanı Türkiye’yi özellikle gerginliğe sokan bir karar
almıştır. Barışın, huzurun ve kardeşliğin olduğu, gaz bombalarının olmadığı,
polis yumruklarının olmadığı, camların kırılmadığı, milletvekillerine
yumrukların atılmadığı bir bayram özlemiyle tüm halklarımızın Nevruz Bayramı’nı
kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
9.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Nevruz Bayramı ve
Dünya Ormancılık Günü’ne ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bugün ben de bütün
milletimizin Nevruz Bayramı’nı kutluyorum. Aynı zamanda 21 Mart, Dünya
Ormancılık, Su ve Meteoroloji Günü. Yine bu günü de kutluyorum.
Ormanlar ülkenin en büyük
değerleridir. İnsanların sağlıklı yaşaması için içinde bulunduğu değerleri onun
emrine sunan ormanlarımız bütün dünyanın ortak hazinesidir. Toprak kaybı ve
orman tahribatının en aza inmesini sağlamak amaçlı düzenlenen Ormancılık Günü
toplumların bilinçlendirilmesi açısından özel bir önem arz etmektedir. Bugün
dünya coğrafyasının bütününde her dakikada 50 dönüm orman yok olmaktadır.
Ormanlarımızın korunması ve
gelecek nesillere aktarılması dileğiyle Dünya Ormancılık Günü’nü kutluyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Önal…
10.- Osmaniye Milletvekili Suat Önal’ın, Nevruz Bayramı’na ve
Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin açıklaması
SUAT ÖNAL (Osmaniye) –
Sayın Başkan, bu sabah Şırnak’ın Cudi Dağı’nda, yaklaşan baharla birlikte eylem
hazırlığında olan PKK’lı teröristlerle güvenlik güçlerimiz arasında çıkan
çatışmada 4 özel harekât mensubu polisimiz şehit olmuş, 5’i de yaralı. Millet olarak
başımız sağ olsun. Şehitlerimizi bu vesileyle rahmetle anıyor, yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Çanakkale Zaferi’nin yıl
dönümünü daha yeni hep beraber idrak ettik ve Türkiye genelinde kutladık. Bu
kutsal vatan topraklarını korumak için canlarını, kanlarını feda eden aziz
ecdadımızın torunları olarak ülkemizin birliği ve beraberliği için herkesi
Çanakkale ruhunda birleşmeye davet ediyor, Nevruz Bayramı’nı kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
11.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Nevruz Bayramı’na ve
Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
21 Mart Nevruz Bayramı’nın
milletimize ve tüm dünyaya barış, bereket, dostluk, istikrar ve huzur
getirmesini diliyoruz. Aydınlıkların karanlıkların yerini aldığı nevruzun
hiçbir zaman değişmeyecek olan uyanışının her yerde bayram coşkusuyla kardeşçe
kutlanmasını temenni ediyoruz.
Tabii, bu sabah Şırnak
Silopi’deki hain pusu neticesinde şehit olan tüm polislerimize Allah’tan rahmet
diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun. Şu bilinmelidir ki terörle mücadele en
etkin, en kararlı şekilde devam edecektir.
Biz, bu günün aslında
savaşın değil barışın günü olmasını, barışçı şekilde kutlanmasını arzu
ediyoruz. Bu gün kavganın değil beraberliğin günüdür. Bu gün, bu topraklar
üzerinde bin yıldır bir arada yaşayan öz kardeşlerin birbiriyle kucaklaşma
günüdür, yeniden uyanan doğayla beraber yüreğimizi daima kaplayacak olan
birbirimize olan sevgi ve şefkatimizin günüdür. Savaşların, felaketlerin
olmadığı bir dünyada her günümüzün bahar mutluluğu içinde geçmesi için mücadele
ediyoruz. Yaşadığımız bu büyük coğrafyada bulunan tüm halkları birbirine
bağlayan kültürel bir bağ olması…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Halaman…
12.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, Nevruz Bayramı’na, şehit
düşen polis ve askerlerimize ve basında yer alan haberlerle Osmaniye ve
Pozantı’nın olumsuzluklarla anılmasına ilişkin açıklaması
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Türk milletinin 21 Mart
Nevruz Bayramı’nı ben de kutluyorum. 4 polisimize ve Afganistan’da şehit düşen
askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
Bir de Türkiye Büyük Millet
Meclisinde komisyon kurulup sürekli olarak Osmaniye’nin, Pozantı’nın yani güzel
coğrafyamızın olumsuzluklarla basında anılmasını doğru bulmuyorum. Dolayısıyla,
sürekli olarak “Osmaniye, Pozantı” diyerek o güzel yurdumuzun imaj olarak kötü
gösterilmesine tepki duyuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi…
13.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Nevruz
Bayramı, Dünya Ormancılık Günü ve Şırnak’ta 4 polisin şehit olmasına ilişkin
açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Terör örgütü ile güvenlik
güçlerinin mücadelesi sürecinde bugün meydana gelen olayda şehit olan 4
polisimize Allah’tan rahmet diliyorum. Güvenlik güçlerimize, milletimize,
ailelerine, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.
Yine Nevruz Bayramı’nı
kutluyorum. Nevruz Bayramı milletimizin her ferdine mal olmuş, herkes
tarafından benimsenmiş olan bir bayramdır. Böylesi bir bayram gününü
gerginlikten, kavgadan uzak bir şekilde kutlamamız gerektiğini düşünüyorum ve
gerginliklere ve kavgaya neden olmamak veya bu tip olayları önlemek amacıyla da
Sayın İçişleri Bakanına büyük bir görev düştüğünü düşünüyorum.
Bu vesileyle yine Dünya
Ormancılık Günü münasebetiyle tüm orman teşkilatı personelini kutluyorum,
Türkiye’nin ormanlaştırılması yönündeki çabalarına devam etmelerini diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Toprak…
14.- İstanbul Milletvekili Binnaz Toprak’ın, Nevruz Bayramı
kutlamalarında polisin BDP milletvekillerine davranışını Meclisin kınaması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) –
Ben de diğer arkadaşlarım gibi, Nevruz Bayramı’nın, baharın gelişinin hepimiz
tarafından neşeyle kutlanamamış olmasını ve şiddete başvurulmuş olmasını esefle
karşıladığımı bildirmek istiyorum ancak aynı zamanda, burada, bu Meclisteki
BDP’li arkadaşlarımızın bindiği otobüsün polis tarafından camlarının taşlanıp
içeriye gaz bombası atılmasını ve gene, meslektaşımız Sayın Ahmet Türk’e bir
polisin saldırıda bulunmasını da bu Meclisin kınaması gerektiği kanaatindeyim.
Kurumlar kendi üyelerine sahip çıktıkları sürece, bence saygınlık kazanırlar.
BDP’lilerin politikalarını veya fikirlerini beğenmiyor olabiliriz ama onlar da
hepimiz gibi bu ülkenin seçilmiş milletvekilleridir. Dolayısıyla, ben şahsım
adına bunu kınıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özel…
15.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adana Milletvekili Ali
Halaman ve Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’ın ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın
Milletvekilinin Osmaniye ve Pozantı’yla ilgili gösterdiği hassasiyete
Cumhuriyet Halk Partisinin Osmaniye’den sorumlu fahri milletvekili, orada çok
sık misafir olan birisi olarak, Türkiye’nin en misafirperver, en cana yakın
insanlarının yaşadığı Osmaniye’nin ve Pozantı’da yaşananların ayıbının
kesinlikle oradaki insanlara ait olmadığının, Adalet Bakanının ve iktidar
partisinin sorumluluğunda olduğunun altını çizerek hassasiyetlerine hak veriyorum.
Sayın Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağ bir düzeltme yaptı ama o düzeltme, düzeltmeye muhtaç çünkü
gerçekten Sayın Arınç’ın Üniversiteye gelişinde protesto gösterisinde bulunan
öğrenciler, Rektör Pakdemirli tarafından “Sizi okuldan attıracağım.” diye
tehdit edilmişti, sonra o ceza bir aya indirilmişti ama bilinmeyen kısım şu: Bu
öğrenciye, daha sonra İzmir’de katıldığı bir gösteriden dolayı, disiplin
yönetmeliğinin 10 ve 11’inci maddesine göre -ki üniversite içi suçları kapsar-
yeniden soruşturma açıldı ve okuldan tamamen atılma cezası verildi, hem de
İzmir’deki sözde işgal meselesi mahkeme kararına bağlanmamışken…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …ve
bu konuda öğrencimiz gerçekten mağdurdur. Selçuk Özdağ’ın aktardığı bilgiler
eksiktir efendim.
BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 21 milletvekilinin,
şeker pancarı tarımı ve pancar üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/200)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Şeker pancarı tarımı ve
pancar üreticilerinin içinde bulunduğu olumsuz durumun incelenmesi ve alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasa’mızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün
104 ve 105. maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde şeker pancarı
tarımı ve şeker üretimi Cumhuriyetin ilk yıllarında başlamış ve şeker
politikalarında kendine yeterlilik esas alınmıştır. Türkiye, pancardan şeker
üreten ülkeler arasında dünyada dördüncü, Avrupa’da ise Almanya ve Fransa’nın
ardından üçüncü sırada gelmektedir. Şeker pancarı tarımının ülkemiz ekonomisine
sağladığı katma değer oldukça fazladır. Yıllık olarak, yaklaşık 25 milyonluk
taşıma hacmi yaratması, gübre tüketiminde yüzde 20’lik payı, münavebe bitkisi
olmasından kaynaklı toprağı verim açısından zenginleştirmesi, çapa ve hasat
döneminde 100 gün süreyle 200 bin kişiye istihdam yaratması ve hayvan yemi
olarak kullanılması, pancar tarımının önemini arttırmaktadır. Pancar tarımı,
üretilen şekerin yanı sıra ekonomiye, tarıma, tarımsal sanayiye, hayvancılığa,
taşımacılığa, alkol, enerji ve ilaç sanayisine katkı sağlayarak istihdam
yaratmaktadır.
Şeker pancarı tarımı
2000’li yılların başlarına kadar yaklaşık 500 bin çiftçi ailesinin geçim kapısı
olmasının yanında yarattığı doğrudan ve dolaylı olarak sektörle ilişkilenmiş
milyonlarca insanımıza istihdam alanları sağlamaktadır. Ne yazık ki, 2001 yılında
çıkarılan Şeker Yasası ile kota kervanına şeker pancarı da eklenmiş ve pancar
çiftçisine sözleşmeli üretim yaptırılmaya başlanmıştır. Şeker Kurumu verilerine
göre 2003 yılında 460 bin çiftçi şirketlerle yaptığı sözleşme sonucunda pancar
ekerken, bu sayı her geçen yıl düşerek 2010 yılında 188 bine gerilemiştir.
Gerileme sadece çiftçi sayısıyla sınırlı kalmamış, 2003 yılından itibaren
günümüze kadar, 2005 yılı haricinde üretim miktarı, yapılan sözleşme miktarının
altında gerçekleşmiştir. Bu durum atıl kapasite çalışan mevcut şeker
fabrikalarından bazılarının kapasitesini iyice düşürerek zarar etmesine yol
açmış ve “babalar gibi satarım” zihniyeti için özelleştirme gerekçesini
hazırlamıştır. Şimdilerde ortaya konan senaryo ile pancardan üretilen şekerin tüketiciye
olan maliyetinin yüksekliği gerekçe gösterilerek şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi ve nişasta bazlı şeker üretiminin önündeki engellerin
kaldırılmasıdır. Avrupa Birliği’nde şeker pancarı tarımının yarattığı yüksek
katma değer nedeniyle tercih ve teşvik edildiği, bu tercih sebebiyle Nişasta
Bazlı Şeker üretiminde ortalama yüzde 2-3’lük kota uygulanmaktayken ülkemizde
bu oran yüzde 15’e yükseltilmiştir.
Son yıllarda tarımsal
üretimde ve üretici sayısındaki düşüşlerin en büyük nedeni, bütün
çiftçilerimizin belini büken dünyanın tartışmasız en pahalı mazotu ve yüksek
gübre fiyatlarıdır. Pancar üreticileri, mazot, gübre, tohum, elektrik, sulama
gibi girdilere emsal üretim yapan diğer ülke üreticilerine göre 2,5-3 kat gibi
fazla bedel ödemek zorunda bırakılmaktadır. Özellikle son bir yılda gübre
fiyatlarındaki %55 ile %90 arasında değişen artış miktarları, destek bekleyen
çiftçilerimize köstek olunduğunun en somut kanıtıdır. Toplam bütçesinin yüzde
38’lik kısmını tarımsal desteğe ayıran Avrupa Birliği ile müzakerelere devam
eden ülkemizde, bütçenin yüzde 2,48’inin tarımsal desteğe ayrılması üzüntü
vericidir. Çiftçi başına düşen tarımsal destek miktarı, AB ülkelerinde 1.670 €
iken ülkemizde 142 € olması çiftçilerimizin nasıl bir açmaz içinde olduğunun
göstergesidir.
Tarımsal girdi
maliyetlerinin yüksekliği ve ithalat seçeneğinin masada tutulması sonucunda
tarımdan koparılıp varoşlara yığılan kitlelere belediyeler eliyle yardım yapmak
dışında yeni çözümler üretilmesi ve yeni tarım politikaları oluşturmak zorunlu
hâle gelmiştir. Bu nedenle pancar üreticilerimizin sorunlarının Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından araştırılarak alınması gereken tedbirlerin tespit
edilmesi yerinde olacaktır.
1) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) Ayla Akat Ata (Batman)
8) İdris Baluken (Bingöl)
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10) Emine Ayna (Diyarbakır)
11) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12) Altan Tan (Diyarbakır)
13) Adil Kurt (Hakkâri)
14) Esat Canan (Hakkâri)
15) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16) Sebahat Tuncel (İstanbul)
17) Mülkiye Birtane (Kars)
18) Erol Dora (Mardin)
19) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
20) Demir Çelik (Muş)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
2.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz ve 19 milletvekilinin, MHP’li
belediyelere karşı siyasi iktidarın uygulamaya koyduğu baskı, yıldırma,
itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka hizmet sunmasını engellemeye
yönelik olarak başlatılan eylemlerin ve planlı operasyonların maksadının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/201)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Son günlerde Türkiye
genelinde MHP’li Belediyelere karşı siyasi iktidarın uygulamaya koyduğu baskı,
yıldırma, itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka hizmet sunmasını
engellemeye yönelik olarak başlatılan eylemlerin ve planlı operasyonların
maksadının anlaşılması amacı ile Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi iç
Tüzüğü’nün 104. Ve 105. maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe:
Son günlerde muhalefet
belediyelerine karşı iktidar tarafından baskı, sindirme, itibarsızlaştırma ve
hizmet vermelerini engellemeye yönelik gayretlerde bir artış gözlenmektedir.
Ağırlıklı olarak da,
vatandaşla bütünleşerek, kaynaklar ve ihtiyaçlar dengesini oluşturup, insan
sevgisine dayalı, çalışma esasını benimsemiş ve başarılarını her geçen gün
artıran Milliyetçi Hareket Partili belediyelere karşı sistematik bir saldırı
başlatılmıştır.
Gün geçmiyor ki, bir
belediyemize, teşkilatımıza rutin belediyecilik faaliyetleri kapsamında yapılan
konuşma ve görüşmeler üzerinden bir operasyon yapılmasın.
Kasıtlı olarak aylarca
sürdürülen müfettiş inceleme ve soruşturmaları belediyelerimizi hizmet veremez
hale getirmiştir.
Dilekçe Kanunu’na aykırı
olarak İsimsiz, imzasız, adres bulunmayan veya sahte isim ve imzalı ihbar
mektupları işleme konularak, belediye yetkilileri zan altında bırakılmakta,
gelecekte kullanılacak siyasi argümanlar elde edilmeye çalışılmaktadır.
Bilinçli bir şekilde çamur
at izi kalsın mantığıyla bu insanlar aile hayatları ve toplumsal statüleri
dikkate alınmadan küçük düşürülmektedir.
Gece yarıları evlerinden
alınarak çoluk çocuğunun önünde boyunları büktürülüp zorla araçlara bindirilen
yöneticilerden bazılarının bu psikolojik baskıyı kaldıramadıkları müşahede
edilmiştir.
Gözaltında intihar eden ve
ilk duruşmada haklarında tutuksuz yargılanma kararı verilen belediye
görevlilerinin varlığı dikkate alındığında, yapılan uygulamanın sadece haysiyet
ve şeref cellâtlığıyla açıklanamayacağı aynı zamanda insanların hayatına
kasteden rezil bir sürece dönüştüğü görülmektedir.
Ayrıca bu sürecin bir diğer
amacının da partimize mensup başarılı belediye başkanlarını partimizden
koparmaya çalışmak ve bunların iktidar partisine geçmesini sağlamaya yönelik
tezgâhlar olduğu değerlendirilmektedir. Bu maksatla belediyelerimizin bazı
mali, hukuki ve siyasi yaptırımlarla karşı karşıya bırakıldıkları tarafımızdan
bilinmektedir.
Esasen Milliyetçi Hareket
Partisinin belediyecilik anlayışının özünü oluşturan temel unsur, belediye
başkanının şehrin emini olduğu ve bu anlayışla kamunun bir kuruşuna dahi halel
getirmeyerek, aldığı sorumluluğun gereği olarak herkese eşit mesafede duran ve
hizmetin odağına insan sevgisini koyan bir anlayıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak buna aykırı işlem ve eylemlerde bulunan hiçbir yetkiliyi hoş
görmeyeceğimizi ve aramızda barındırmayacağımızı defaatle kamuoyuna açıklamış
bulunuyoruz.
Partimizin bu Meclis
Araştırma Önergesini vermesindeki amaç, samimi bir şekilde ve zor şartlarda
hizmet üretmeye çalışan belediye başkanlarının ve belediye yetkililerinin
haysiyet ve şereflerine, aile hayatlarına yönelmiş olan siyasi linç
kampanyasının durdurulmasıdır.
Kendi haysiyet ve şerefine
düşkün olan herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde;
Türkiye genelindeki MHP’li
Belediyelere karşı siyasi iktidarın uygulamaya koyduğu baskı, yıldırma,
itibarsızlaştırma ve bu belediyelerin halka hizmet sunmasını engellemeye
yönelik olarak başlatılan eylemlerin ve planlı operasyonların maksadının
anlaşılması amacı ile Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün
104. ve 105. maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması” açılmasını saygılarımızla
arz ederiz.
1) Sadir Durmaz (Yozgat)
2) Özcan Yeniçeri (Ankara)
3) Necati Özensoy (Bursa)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
6) Mehmet Günal (Antalya)
7) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10 Koray Aydın (Trabzon)
11) Alim Işık (Kütahya)
12) Ali Öz (Mersin)
13) Ali Halaman (Adana)
14) D. Ali Torlak (İstanbul)
15) Sinan Oğan (Iğdır)
16) Muharrem Varlı (Adana)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
19) Celal Adan (İstanbul)
20) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin,
yoksulluk sınırının ve yoksulluğun boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/202)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye’de yoksulluk
sınırının ve yoksulluğun boyutlarının araştırılması, açlık ve yoksulluk
sınırındaki insanların tespiti, bunlara yapılan yardımların yeniden bir yasal
statüye kavuşturulması, refahın tabana yayılarak yoksulluğun ortadan
kaldırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe:
Tüm dünyada ve ülkemizde
gıda fiyatlarında meydana gelen anormal artışlar, özellikle toplumumuzun yoksul
ve muhtaç kesimlerinin geçim şartlarını daha da olumsuz duruma getirmiştir.
Ekonomimizin temelinde
“sosyal devlet” anlayışının terk edilerek, dar ve sabit gelirlilere yönelik
sürdürülen ekonomik politikaların olumsuz etkisi, gıda fiyatlarındaki artışla
daha da net görünür hale gelmiştir. Gıda fiyatlarındaki artış küresel bir açlık
tehlikesini doğururken, sürekli artış gösteren işsizlik ise, fakir fukara ve
yoksulun yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
Mayıs 2011 itibariyle dört
kişilik ailenin açlık sınırını 881 lira, yoksulluk sınırını 2 bin 871 liradır.
Yürürlükte olan asgari ücret ise 629,95 liradır. Bu tutar dört kişilik bir
ailenin mutfak harcamasını ancak 21 gün karşılayabilmektedir. Başka deyişle
asgari ücretle sadece 6,5 gün “insan onuruna yaraşır bir yaşam imkânı”
sağlanmaktadır.
Ülkemizde özellikle son
yıllarda zengin ve fakir arasındaki gelir uçurumu artarken, kent ve kırsalda
yaşayanlar arasında da gelir farkı büyüyerek açıldı. 2005 yılında Türkiye
genelinde açlık sınırında yaşayanların yüzde 54’ü kırsal kesimde iken, 2006
yılında bu oran maalesef yüzde 97’ye yükseldi. Günümüzde artık açlık sınırında
yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımızın neredeyse tamamı kırsal kesimdedir.
Her ülkenin temel dinamiği
olan orta direk ülkemizde zor günler geçirmektedir. Bir başka ifadeyle
Türkiye’de orta direk çökmüştür. Orta direğin çöküşü ise, çeşitli
olumsuzlukları beraberinde getirmektedir. Emeklinin büyük bir bölümü açlık
sınırında, memur işçi, çiftçi ve esnaf zor durumdadır. Dar gelirlinin durumu
her geçen gün kötüye giderken, aç ve yoksul sayısı ise her geçen gün daha da
artmakta ve dolayısıyla da bunlara yapılan gıda, yakacak gibi yardımlar da her
yıl katlanarak karşılanmaya çalışılmaktadır.
Yoksul vatandaşlarımıza
yardımcı olmak, maddi ve manevi destekte bulunmak sosyal devlet olmanın
vazgeçilmez gerekliliklerinden biridir. Yoksul vatandaşlarımıza yapılan ayni ve
nakdi yardımların, insan onurunu zedelemeden, bir düzen ve statüye bağlı olarak
yapılması da ayrı bir öneme sahiptir.
Türkiye’de yoksulluğun
resmine bakılarak; ekonominin düzeltilmesi için ne yapılması gerektiğine karar
verilmesi, tarımdan kaçan nüfus nedeniyle, kırsal kesimde insanlarımızın aç
yaşamaya mahkûm edilmelerinin önüne geçilmesi, özellikle teşvik sisteminin verimli
hale getirilerek üretim yapan, istihdamı artıran bir ülke hâline gelmemiz
gerekmektedir.
Ülkedeki yoksul ve aç
sayısının artması ve bunlara sağlanan yardımların da yıllar itibarıyla artış
göstermesi siyasi iktidarların ya da başbakanların övünç kaynağı olmamalı,
aksine yoksulluk ve açlığın giderilmesi için ekonomik politikaların hayata
geçirilmesine önem verilmelidir. İnsanlarımız, hayatlarını ekmeğe-aşa,
dolayısıyla yardıma muhtaç şekilde sürdürmek zorunda bırakılmamalıdır.
Ekonomik yoksulluk içinde bulunan
vatandaşlarımızın temel ihtiyaçlarının karşılanması için yapılan yardımların da
belirli bir statüye kavuşturularak, yeniden yasal bir zemine oturtulması da
kaçınılamaz bir gerekliliktir. Özellikle büyükşehirlerde belediyelerin
kaynağının nereden geldiği belli olmayan yardımları da belirli bir denetime ve
yasal bir statüye kavuşturulmalıdır. Vatandaşı içinde bulunduğu yokluğa muhtaç
bırakmak ve bundan faydalanarak iradesine ipotek koymak sosyal devlet anlayışı
ile bağdaşmamaktadır.
Türkiye’de yoksulluk
sınırının ve yoksulluğun boyutlarının araştırılması, açlık ve yoksulluk
sınırındaki insanların tespiti, bunlara yapılan yardımların yeniden bir yasal
statüye kavuşturulması, refahın tabana yayılarak yoksulluğun ortadan
kaldırılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Enver Erdem (Elazığ)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
9) Mustafa Kalaycı (Konya)
10) Mehmet Günal (Antalya)
11) Oktay Öztürk (Erzurum)
12) D. Ali Torlak (İstanbul)
13) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Atila Kaya (İstanbul)
15) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
16) Erkan Akçay (Manisa)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Emin Çınar (Kastamonu)
19) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Ali Halaman (Adana)
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bilgi toplumu olma yolunda
bilişim sektöründeki gelişmeler ile İnternet kullanımının başta çocuklar,
gençler ve aile yapısı üzerinde olmak üzere sosyal etkilerinin araştırılması
amacıyla kurulan (10/108,155,156,157,158,159,160) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip seçimine dair
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- (10/108, 155, 156, 157, 158, 159, 160) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/803)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Komisyonumuz Başkan,
Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üyelerini seçmek üzere 15/03/2012 Perşembe günü
saat 16:00’da Halkla İlişkiler Binası B Blok 2’nci Kat 4’üncü Bankoda bulunan
Meclis Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 13 üye ile toplanmış ve aşağıda
isimleri yazılı Sayın Üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Yıldırım
M. Ramazanoğlu
Kahramanmaraş
Komisyon
Geçici Başkanı
Adı
ve Soyadı Seçim
Bölgesi Aldığı Oy
Başkan: :
Necdet Ünüvar Adana 13
Başkanvekili :
Yıldırım M. Ramazanoğlu Kahramanmaraş 13
Katip :
Erdal Aksünger İzmir 13
Sözcü :
İlhan Yerlikaya Konya 13
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşlarının Türk eğitim
sisteminin içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21/3/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
21.03.2012
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 21.03.2012
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Emine
Ülker Tarhan
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri
Sinop Milletvekili Engin
Altay ve arkadaşları tarafından, 16.12.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına “Türk Eğitim Sisteminin içinde bulunduğu sorunların
araştırılması amacıyla” verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (177 sıra
nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 21.03.2012 Çarşamba günlü bireşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Akif Hamzaçebi’ye aittir.
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim sisteminin
sorunlarının araştırılmasına yönelik bir Meclis araştırma önergemizi bilginize
sunmuş bulunuyoruz. Amacımız, eğitim sistemindeki sorunların tespit edilmesi ve
bu tespit sonucuna göre gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır. Ancak, öyle
anlaşılıyor ki Hükûmetin, daha doğrusu Hükûmetin arkasında durduğu ve Adalet ve
Kalkınma Partisi grup başkan vekillerinin verdiği teklif eğer yasalaşır ise
zorunlu kesintisiz sekiz yıllık ilköğretim parçalanmış olacağından, eğitim
sistemimizdeki sorunlar çok daha fazla artacaktır.
Değerli milletvekilleri,
“4+4+4” olarak isimlendirilen teklifin Millî Eğitim Komisyonundaki yasalaşma
süreciyle ilgili olarak temel itirazlarımızı Genel Kurulda zaman zaman
bilginize sunduk. Bu itirazlarımızı aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına yazıyla bildirdik, Sayın Meclis Başkanıyla da ben Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunu temsilen görüştüm.
Temel itiraz noktamız iki
maddeye dayanmaktadır: İç Tüzük’ün 29’uncu maddesine göre komisyonlarda istem
sırasına göre söz verilir, yine İç Tüzük’ün 46’ncı maddesine göre eğer
komisyonlarda tasarı veya teklifin görüşülmesine uygun bir sükûnet ortamı yok
ise komisyon başkanı görüşmelere ara verir, yine de sükûnet ortamı sağlanamıyor
ise durumu Meclis Başkanlığına bildirir. Bir kere Sayın Komisyon Başkanının
tutumuyla İç Tüzük’ün 46’ncı maddesi ihlal edilmiştir. Bundan daha önemli
olarak, İç Tüzük’ün 29’üncü maddesi ihlal edilmiştir yani Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin ve Komisyon üyelerinin söz hakları Komisyon Başkanı
tarafından engellenmiştir, fiilî bir durum yaratılmıştır.
Biz bu çerçevede
görüşlerimizi Sayın Meclis Başkanına yazıyla bildirdik. Sayın Meclis Başkanı
binlerce sayfalık tutanakları okuduğunu ve konuyu incelediğini söyledi, basına
bu yönde açıklamalar yaptı. Gerçekte Sayın Başkanın binlerce sayfa tutanağı
okumasına gerek yok, son gün, Millî Eğitim Komisyonundaki son gün tutanağını
okuması yeterlidir. Dokuz on sayfa bir tutanaktır bu ve itirazlar zaten son
günedir, o güne kadar olan tutanaklarla ilgili herhangi bir itiraz yoktur.
Sayın Meclis Başkanı
günlerdir tutanakları okuyor herhâlde, bu okuma sonucunda dün Adalet ve
Kalkınma Partinin grup başkan vekilleriyle bir görüşme yapıyor, bu görüşme
sonucunda Millî Eğitim Komisyonuna bir yazı yazıyor. Yazıyla Cumhuriyet Halk
Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin de itirazlarını kendince
özetleyerek Komisyon Başkanından incelemesini ve gereğini rica ediyor. İlginç
olan şudur: Sayın Meclis Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi grup başkan
vekilleriyle görüşüyor ve sonrasında bir yazı yazıyor. Bu görüşmede ne olduğu
meçhul. Görüşme sonucunda açıklama yapan AKP’nin grup başkan vekilleri gayet
kararlı bir şekilde “Önümüzdeki hafta bu yasalaşacaktır.” diyor. Demek ki Sayın
Meclis Başkanından aksi yönde bir izlenim almış değiller.
Şimdi “Kendince özetliyor.”
dedim Sayın Meclis Başkanı. Bizim itirazlarımızın çok önemli bir noktasını bu
yazıya Sayın Başkan yazmamıştır. Sayın Başkanı bu tutumu nedeniyle millete
şikâyet ediyorum. Sayın Başkana diyoruz ki: “Sayın Muharrem İnce’nin
tutanaklara geçmiş olan 6 kez söz talebi vardır.” Bu talep dikkate
alınmamıştır, buna Millî Eğitim Komisyonuna yazdığı yazıda yer vermiyor Sayın
Başkan; işin can alıcı noktası budur. Yine, “Komisyon üyesi milletvekillerimiz
Komisyonda olduğu hâlde kendilerine söz hakkı verilmemiştir.” diyoruz. Sayın
Başkan oylama yapıyor, 7’nci maddeyi okuyor, “Söz isteyen var mı?” Komisyon
üyeleri orada, “Yok.” diyor; orada, 5 Komisyon üyemiz orada, “Yok.” diyor,
“Kabul edenler… Etmeyenler…” diye oylayıp geçiyor.
Sayın Meclis Başkanı, Sayın
Cemil Çiçek şu yazısını bir daha okusun, bunu bir daha okumasını tavsiye
ediyorum. Bir yazı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bir yazısı bu kadar tahrif
edilebilir. Millî Eğitim Komisyonuna yazdığı yazının ekine bizim yazımızı
iliştirmiş, eklemiş olması bir anlam ifade etmiyor. Siz burada bütün sorunları,
maddeler itibarıyla bütün itirazları özetliyorsanız bizim en kuvvetli
delilimizi buraya yazmak zorundasınız.
Sayın Komisyon Başkanı da
“Benden bir sürpriz beklemeyin.” diyor. Bugün de Sayın Komisyon Başkanı raporu,
Millî Eğitim Komisyonu raporunu Meclis Başkanlığına sunmuştur. Yani Sayın
Meclis Başkanı herhâlde şöyle planlıyor: “Dün ben yazıyı yazdım. Tarih, saat
itibarıyla benim önümde bir komisyon raporu olmadığı için iade edeceğim bir şey
yoktu.” Bugün de Sayın Komisyon Başkanı raporu gönderiyor Meclis Başkanına.
Rapor önünüzde Sayın
Başkan. Millî Eğitim Komisyonu Başkanına yazı yazmış olmanız sizi kurtarmaz.
Hukuksuzluk ortadadır. Hukuksuzluğu yapan Komisyon Başkanına siz “Hukuka uygun
hareket et.” bile diyemiyorsunuz, bunu deme iradesini, cesaretini gösteremiyorsunuz.
Bir komisyonda bir bant
aparatı meselesi oldu. Bant aparatı, bunu izninizle bir daha açmak istiyorum ki
Millî Eğitim Komisyonu Sayın Başkanının kamuoyuna nasıl yalan söylediğini,
nasıl doğruyu söylemediğini herkes bilsin. Sayın Başbakan da bunu diline dolamış,
her gün bunu söyler, bugün yine söylüyor. Sayın Tayyip Erdoğan söyleyebilir ama
ben bir Sayın Başbakanın bir bant aparatından medet umar noktaya gelmiş
olmasını üzüntüyle karşılıyorum. O komisyonda yaşanan hukuksuzlukları o bant
aparatı örtmeye yetmez.
Ne demişti Sayın Komisyon
Başkanı? Ne demişti? İşte burada, okuyorum, Anadolu Ajansı metnini okuyorum:
“300-400 gram ağırlıktaki bu cisim kafamı 5-6 santim sıyırarak geçti.” Yani ben
fırlattım, kafasının yanından geçti, Sayın Komisyon Başkanı bunu söylüyor.
Sayın Komisyon Başkanının cümlesiyle cevap vereceğim. Bakın, Sayın Komisyon
Başkanının iki üç gün önce bir gazeteye verdiği röportajdaki cümlelerini size
okuyacağım, benim cümlelerimi değil, ben benim cümlelerimi söylemiştim size.
Bakın…
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) –
Gazete ne yazmış?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Röportaj, röportaj... Soruyor, cevap veriyor. İnternet’te o
röportajı bulabilirsiniz, gazetenin ismini vermiyorum reklam olmasın diye.
Şöyle diyor:
“Stenografların masasından, Akif Hamzaçebi oraya geliyor, bant aparatını -daha
sonra bunu “tank” olarak düzeltti, onu aldığımı söylüyor- alıyor, Divanın
önünde AK PARTİ’li başka milletvekilleri olduğu için bana direkt atamıyor.”
Yani fırlatma yok. Sonra, benim atış şeklimi tarif ediyor, o, öndeki koruma
görevini üstlenmiş olan milletvekillerinin üstünden aşırtarak attığımı söylüyor
ve devam ediyor, diyor ki: “Ben, o an sadece önüme bir şeyin düştüğünü gördüm,
önüme düştüğünü gördüm. ‘Güm’ diye bir ses çıkardı.” diyor. Önüne düştüğünü
söylüyor. Ben de öyle söyledim, evet, ben de Sayın Başkanın dikkatini
çekebilmek amacıyla… “Bu ortamda görüşmeyi yapmayın, yanlış yapıyorsunuz, söz
isteyen arkadaşlarımız var, bunlara söz verin.” demek amacıyla Başkanın
dikkatini çekmek istiyorum. “Önüme düştü.” diyor, ben de bunu söyledim.
Şimdi, bir Sayın Başbakana
yakışıyor mu çıkıp da “Bant aparatını oraya fırlattı.” demek?
Ben, Sayın Komisyon
Başkanına o gazeteye vermiş olduğu röportajı tüm kamuoyuyla paylaşmasını
öneriyorum. Bir ayıp işlemiştir.
Sayın Meclis Başkanı ve
Komisyon Başkanı için müştereken yapacağım bir değerlendirme var: Demokrat
sıfatı kolay edinilmez. Herkes için denebilir: “Demokrat adam, doğru adam,
düzgün adam, dürüst adam”. Önemli olan, bunların sınanacağı ortamların olması
hâlinde bu ortamlardan alnının akıyla çıkmaktır. Sayın Komisyon Başkanı pazar
günkü o Komisyon görüşmesinde demokratlığı bir kenara bırakmış, demokratlıktan
fedakârlık etmiş ve kendisini kariyerizmin ve konformizmin dalgalarına teslim
etmiştir. Kariyer ve konfor onun için demokratlıktan daha önemlidir! Sayın
Meclisi Başkanını da göreve davet ediyorum ve değerlendirmemi onun için de
yapıyorum. Sizin demokratlığınızın sınanacağı ortam burasıdır. Geçmişte 4 kez
Sayın Meclis Başkanları çok daha hafif bir aykırılıkta ilgili konuları, teklifleri
komisyona iade ettiği hâlde siz bundan kaçınırsanız, sizin için “demokrat”
sıfatını değil, başka bir sıfatı kullanacağız, “Hükûmetin despotizmine boyun
eğmiş bir Başkan” sıfatını kullanacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili konuşurken, özellikle, Meclis Başkanı
ile Grup Başkan Vekilleri arasındaki diyalogdan bahsetti.
BAŞKAN – Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Meclis Başkanının savunucusu siz değilsiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Söylüyoruz biz “AKP Grup Başkan Vekili oldu Meclis Başkanı” diye…
BAŞKAN – Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, değerli arkadaşlar,
burada birçok şey ifade edildi, hukuksuzluk, ayıptan bahsedildi. Hukuksuzluğun
ve ayıbın hangisinin olduğunu, ne olduğunu ve hangi taraftan bu işin geldiğini
kamuoyu artık çok iyi biliyor. Tabii, bant aparatını çok hafife aldı Sayın
Hamzaçebi ama kusura bakmayın, o 534 gram ağırlığında bir aparatmış, yarım
kilodan daha fazla. Bu aparatın vücudun öldürücü bir nahiyesine, başına ya da
başka bir yerine isabet ettiğini düşünün.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Aydın, biraz önce açıklama yaptım.
AHMET AYDIN (Devamla) –
İsabet edebilirdi. İsabet edebilir...
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) - Komisyon Başkanınızın açıklamasına saygı göstermiyor musunuz?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Hayır, bu kolay bir şey değil ama yani Sayın Başkanım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Komisyon Başkanınızın açıklamasına saygı göstermiyor musunuz?
Yapmayın!
AHMET AYDIN (Devamla) -
Yani, burada, hakikaten sizin nezaketinizi biliyoruz, hakikaten sizin
yaklaşımınızı biliyoruz ama yani sizden de beklenmedik bir derecede, sizin gibi
bir şahsiyet bile yarım kiloyu geçen bant aparatını fırlatabiliyorsa, şişeler
havada uçuşuyorsa ve o Komisyon kürsüsü defalarsa işgal ediliyorsa…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Üç gündür bir aparatı tartamadınız ya! Bunun doğru kilosunu verin.
BAŞKAN – Sayın Türkkan…
AHMET AYDIN (Devamla) -
…sizin grup tarafından, sizin Genel Başkanınız tarafından…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Doğru
rakamını bir öğrenelim, yarım kilo mu, 360 gram mı, 600 gram mı?
BAŞKAN – Sayın Işık,
lütfen…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir
öğrenelim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Olabilir, cevap
verirler.
AHMET AYDIN (Devamla) -
…SMS çekilmek suretiyle Komisyon sıraları işgal ediliyorsa… Bütün bunlar
yapılıyor ve buna rağmen, Sayın Komisyon Başkanı en demokrat tutumunu devam
ettiriyor.
Bakın, altı maddeyi doksan
bir saat kırk bir dakikada görüşmüşüz değerli arkadaşlar. Komisyon
tutanaklarını inceleyin, açın bakın, nerede, ne zaman, hangi komisyonda bu
kadar çok görüşme yapılmıştır? Bin sayfayı geçen görüşme tutanağı var ve bu
sadece altı maddeyle alakalı ve eğer İç Tüzük’ü siz askıya alırsanız, İç
Tüzük’ün size vermediği yetkiyi siz kullanıp, kalkıp kürsüyü de işgal etmek
durumunda kalırsanız, kusura bakmayın, siz ne kadar engelleme hakkınız olduğunu
iddia ediyorsanız, bizim de sizin engellemenizi engelleme hakkımız var.
AYTUĞ ATICI (Mersin) -
Kürsüyü siz işgal ettiniz.
AHMET AYDIN (Devamla) - Biz
bu Meclisi çalıştırmak durumundayız, biz komisyonları çalıştırmak durumundayız,
halkımızın bizden beklemiş olduğu sorunların çözümü noktasında burada birlikte
gayret sarf etmek durumundayız ve dolayısıyla, asla ve asla kürsü işgallerinin
olmaması gerekiyor, Meclisin sağlıklı bir şekilde çalışması gerekiyor. Bizim
yaptığımız bu. Ama hukuku çiğneyen, ayıbı yapan kim? Kamuoyunun takdirine
sunuyorum; o da çok açık, çok net ortada, kusura bakmayın.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) -
İçeri giremeyen biziz.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, içeri giremeyen siz değilsiniz, içeri giremeyen
bizdik. Bir önceki gün bütün milletvekillerinize SMS çekildi mi “Komisyona
gidin.” diye? Bir önceki gün bizim Komisyon üyelerimiz ayakta kaldı, ben Grup
Başkan Vekili olarak ayakta kaldım. Ama sonraki gün bizim arkadaşlarımız,
tabii, izlediler televizyonlarda görüntüleri, onlar da geldiler. Ne yaptık biz
biliyor musunuz? Komisyon üyelerine boş yer ayırdık, Komisyon üyelerine “Gelin,
lütfen oturun.” dedik.
AYTUĞ ATICI (Mersin) –
Allah razı olsun!
AHMET AYDIN (Devamla) -
CHP’nin 3 tane grup başkan vekili Komisyonda oturdu mu? Oturdu. Boş
sandalyeler, koltuklar var mıydı Komisyonda? Vardı. Bizim arkadaşlarımız
kalktı, Komisyon üyelerine “Oturun. Sağlıklı bir çalışma zemini sunulsun.”
dedik ve ilk önergede zaten kıyamet koptu. Neydi önerge?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) -
Komisyon üyelerini on dakikayla sınırlandıran, diğer üyeleri de üç dakikayla
sınırlandıran bir önergeydi. Bunda bile ayaklandınız, çalıştıramaz hâle
getirdiniz.
Dolayısıyla, Sayın
Hamzaçebi’nin iddiaları tamamen haksız ve yersiz iddialar.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın şahsına ve CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
ben, tekrar Sayın Aydın’ın açıklamalarına cevap verme ihtiyacıyla kürsüye
çıkmadım aslında. Sayın Aydın sataşma nedeniyle söz aldı. Sataşma gerekçesi
olarak, AKP Grup Başkan Vekilinin Meclis Başkanıyla yaptığı görüşmeye değindim,
bu nedenle söz aldı ama bu konuda bir açıklama…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Zaman olsa onu da açıklayacaktım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Hayır, bir açıklama yapmadınız; bakın, bir açıklama yapmadınız.
Şimdi, tablo gayet açık ve
nettir. Sayın Meclis Başkanı sizi davet ediyor veya siz gidiyorsunuz. Doğrusu,
onu Sayın Başkanın daveti olarak aldık, öyle geldi haberler ama Sayın Başkanın
daveti değil ise Sayın Başkan bunu açıklar. Gittiniz, görüştünüz, görüşme
sonrasında bir Sayın Grup Başkan Vekili bir açıklama yaptı: “Önümüzdeki hafta
bu teklif yasalaşacaktır.” Demek ki Sayın Meclis Başkanından olumsuz bir
izlenim almadılar. Sayın Meclis Başkanı bir engel görmedi demek ki, bir engel
görmedi. Çıkıyor kararlılıkla bir açıklama yapıyor ve bizim yazılarımızı eksik
bir şekilde, ana iddialarımızı özetlediği o yazıya dâhil etmeyerek Komisyon
Başkanına gönderiyor. Sayın Başkana, Meclis Başkanına yakıştıramadım onu. Çıkıp
söyleyecektir şimdi “Efendim, ben ekledim oraya.” diyecektir, orada bir cümleye
yaslanacaktır, “Bak, burada var.” gibi bir şey söyleyecektir. Hayır, yok. Sayın
Muharrem İnce’nin tutanaklara geçmiş olan “Söz isteyen var mı?” şeklindeki
Başkanın sorusuna karşılık “Söz istiyorum, söz.” cevabını, o cümleyi
kullanmamıştır Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Meclis
Başkanlığı makamını tartışmaya açıyorsunuz. Bugüne kadar sizin makamınıza,
sizin tutumunuza ben saygı gösterdim, kamuoyunda sizi tartışma konusu yapmadım,
yapmamanın dikkati içinde oldum ama siz hukukçu kimliğinizi bir kenara bırakıp,
siz de Komisyon Başkanı gibi kariyerizme ve konformizme teslim olursanız sizin
siyaset hayatınız millet nezdinde bitmiş olacaktır.
Sayın Meclis Başkanını o
nedenle göreve davet ediyorum. Sayın Meclis Başkanı “Ben bu yazıyı yazdığım
anda önümde bir rapor yoktu.” gerekçesine sığınamaz, rapor önünüzde, bu rapor
hukuksuzdur. Bu hukuksuzluğu hiçbir şekilde örtme, kapatma imkânına sahip değilsiniz.
Bu teklif Millî Eğitim Komisyonunda 7’nci maddeden itibaren tekrar görüşülmek
zorundadır, aksi takdirde Sayın Meclis Başkanı despotik AKP İktidarının
despotizmine teslim olmuş olacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hadi bakalım,
bismillah dedik başladık, karşılıklı devam edelim.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Hayır, açıklasın efendim, tabii ki ben…
3.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebi’nin AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, bizler de böyle,
sözlerin uzamasını istemezdik ama birtakım iddialar da olunca cevap verme hakkı
doğuyor.
Bir defa despotizmi yapanın
kim olduğunu, azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği komisyon çalışmalarını da
bütün millet gördü; sadece Komisyonda değil, Genel Kurulda da bu bizatihi
gösterildi, bütün milletin gözü önünde cereyan etti.
İkincisi: Meclis Başkanı
-sizden iki tane galiba dilekçe gitmiş, bir tane de Milliyetçi Hareket Partisinden-
bütün dilekçelerde yer alan iddiaları Komisyon Başkanına sormuş hâliyle. Tabii,
Komisyon gündemine hâkimdir; bir.
İkincisi: Değerli
arkadaşlar, bakın, İç Tüzük’ün 43’üncü maddesi çok açık ve çok nettir:
“Komisyonlarda yeniden görüşme.” Çok net bir şekilde yazıyor. Neye göre
“Komisyonda yeniden bir konu ele alınabilir.” diyor?
MAHMUT TANAL (İstanbul) -
Komisyon gerçeğe aykırı tutanak tuttuğu için.
AHMET AYDIN (Devamla) -
Madde 43 diyor ki: “Komisyon, bir gündem maddesinin görüşülmesini tamamlamadan
önce, o konu ile ilgili belli bir hususun yeniden görüşülmesini, hazır bulunan
üyelerinin salt çoğunluğunun oyuyla kararlaştırabilir.”
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Komisyon gerçeğe aykırı tutanak tuttuğu için Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Devamla) -
İkinci fıkrası: “Komisyon, belli bir gündem maddesinin görüşülmesini
tamamladıktan sonra, aynı konunun komisyonda yeniden görüşülmesi, komisyon
raporu Meclis Başkanlığına verilmeden önce, komisyon üye tamsayısının salt
çoğunluğunun gerekçeli ve yazılı istemi üzerine bir defa için mümkündür.” Bu,
çok açık, net bir hükümdür. Komisyonda bir konunun yeniden nasıl görüşüleceği
nettir. Dolayısıyla, bu konunun tekrardan komisyonda görüşülmesi mümkün
değildir. Kaldı ki Meclis Başkanına da bu yetkiyi veren bir İç Tüzük hükmü yoktur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Komisyon gerçeğe aykırı tutanak tutmuştur.
AHMET AYDIN (Devamla) – Bir
üçüncüsü de: Meclis Başkanını sizin dediğinizi yapmadığı müddetçe nasıl
antidemokrat, nasıl despotizme boyun eğen biri olarak ifade edebilirsiniz. Çok
yanlış bir ifadedir. Bakın, burada da, maalesef, bir konu görüşülürken kürsü
işgal ettiniz. Meclis Başkanımız oradaydı ve orada “Başkan istifa.” demeye
başladınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Komisyon gerçeğe aykırı tutanak tutmuştur.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bakın, Meclis Başkanlığı tarafsız, önemli bir makamdır ve
bu makamın tartışma konusu yapılmaması lazımdır. Sizin eğer dediğiniz
yapılmıyorsa, hukuka aykırı, hakka aykırı bir talebiniz eğer yerine
getirilmiyor ise sırf bundan dolayı, bu haksızlıktan dolayı Meclis Başkanlığına
da tahakküm etmek, tahkim etmek, birtakım haksız iddialarla baş başa bırakmak
çok yanlış bir ifadedir.
Dolayısıyla, ifadelerimizi
çok daha doğru kullanmamız lazım. Burada, komisyonun çalışmalarını, Genel
Kurulun çalışmalarını elimizdeki İç Tüzük’e göre yapmamız gerekiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Komisyon “Gerçeğe aykırı tutanak tutun.” demiyor.
AHMET AYDIN (Devamla) –
Komisyon nasıl çalışır, bir konu komisyonda tekrardan nasıl görüşülebilir,
Genel Kurulun çalışma sistemi; bizim İç Tüzük hükümleri bunların hepsini
bağlamıştır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
İç Tüzük “Gerçeğe aykırı tutanak tutun.” demiyor ama.
AHMET AYDIN (Devamla) – İç
Tüzük’e uygun olarak, komisyon, gündemine hâkim bir şekilde gündemini icra
etmiştir. Dolayısıyla da, Allah nasip ederse önümüzdeki hafta, bizim
kanaatimiz, bu konunun, halkın talebi olan bu konunun bir an önce Genel Kurula
gelip kanunlaşmasıdır.
Tekrar hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, sadece bir konuyu, yine tutanaklara geçirmek üzere
söz aldım.
AKP grup başkan
vekilleriyle Meclis Başkanı, arasında yapılan görüşmeye ilişkin olarak Sayın
Aydın ikidir söz alıyor ama ikidir hiçbir açıklama yapmadı. Bunu bilginize
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Ne gibi pazarlıklar yaptılar, onu açıklasınlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Hayır efendim, gerçeğe aykırı tutanak tutuluyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Sayın Başkanım, Meclis Başkanı ana muhalefetin grup başkan vekilleriyle
görüşüyor, diğer muhalefetin grup başkan vekilleriyle görüşüyor. Defalarca bu
süreçte görüştü. En son görüşen biz olduk. Bundan pek tabii ne olabilir? Bir
partinin bir grup başkan vekili Meclis Başkanıyla görüşmüş olabilir.
BAŞKAN – Tutanaklara geçti,
evet.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) –
Niye açıklamıyorsun konuşmayı?
BAŞKAN – İtirazınız yoksa,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin görüşmesine devam edebilir miyim?
Tamamdır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşlarının Türk eğitim
sisteminin içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21/3/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Çiğdem
Münevver Ökten’e aittir.
Buyurun Sayın Ökten. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN
(Mersin) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türk eğitim sisteminin içinde bulunduğu nitelik sorununun
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılması
konusunda AK PARTİ Grubu adına aleyhte söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce şehitlerimizi saygıyla anıyor,
yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.
Bütün dünya uluslarının
rekabeti hepinizin bildiği gibi artık eğitim üzerindendir çünkü ülkeler
geleceklerini eğitim stratejilerini planlayarak belirlerler. Hedeflenen,
toplumun eğitim seviyesini yükseltirken bireysel uzmanlıklara, girişimcilik ve
yenilikçi ruha sahip, rekabetçi, bilgi ve yeteneklerle donatılmış insan
yetiştirmektir. Çünkü insan yetiştirmek bir ülkenin kaderini belirler. Bir
milletin sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmasının temel gücü eğitimden geçer.
Türk eğitim sistemi uzun yıllardır nitelik sorununu çözememiştir. Doğru,
hepimiz bunun farkındayız. Bu herkesçe ve bizim tarafımızdan da bilinmektedir.
O nedenle zaman zaman yaptırılan iş analizleri sonucu eğitim sistemimizde köklü
değişikliğe gidilmesi AK PARTİ olarak hepimizin öncelikli hedefidir. Bu hedef
doğrultusunda da kademeli ve zorunlu olarak eğitim sistemimizi 4+4+4 ile on iki
yıla çıkartmış bulunmaktayız, çıkartmak için çalışmalar yapmış bulunmaktayız.
Kesintisiz eğitim sistemi
dünyada 205 ülke arasında sadece 2 ülkede vardır. Bu sistem aslında,
baktığınızda çok katı bir sistemdir çünkü birinci sınıftan itibaren aldığınız
çocuğunuzu sekiz yıl boyunca aynı fiziki mekânda bulundurma zorunluluğuna
mahkûm ediyorsunuz. Bu, ne pedagojik ne de fizyolojik formasyona uygundur.
Bizim amacımız, çocukların okula başladığı yaşı altmış ve yetmiş iki ayla
belirleyip fırsat eşitliği açısından Türkiye’nin her bölgesindeki çocuklarımızı
donanımlı yetiştirmektir. Çünkü ilk 4’te çocuklarımız yaşlarına, pedagojik
özelliklerine göre verilecek bir eğitimle 2’nci dört yıla hazırlanacaktır.
2’nci 4 yıl içerisinde de eğitim sisteminin içerisindeki programlar bize
çocuklarımızın yetenekleri doğrultusunda nasıl bir bölüme yönleneceği konusunda
bir yol haritası çizecektir çünkü Türkiye’de ister kültürel, ister etnik ister
dinî olarak farklı bölgelerde olan çocuklarımızın da eğitimde fırsat eşitliği
doğrultusunda örgün ve yaygın eğitimden faydalanmaları en doğal insani
haklarıdır.
İşte, bu nedenle, biz,
bütün dünya ülkeleri ile rekabet edebilmek amacıyla eğitim süremizi kesintili
ve zorunlu olarak on iki yıla bu nedenle çıkardık. Dünyanın hiçbir yerinde bir
öğrenciyi okula aldıktan sonra kesintisiz olarak mezun ettiğiniz bir sistem
yoktur. Eğitimdeki bu katılık çocukların ve gençlerin sahip olduğu yetenekleri
köreltir.
Şimdi, önergede, Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanına atıfta belirtilen “Okullarımız, hatta şubelerimiz
arasında 85 kat nitelik farkı vardır.” ifadesi gerçeği yansıtmamaktadır. Talim
ve Terbiye Kurulu Başkanı 2007 tarihli Ulusal İlköğretim Kongresi’nde sunduğu
bildiride şu ifadeyi kullanmıştır:
“PISA araştırması
sonuçlarına göre, Türkiye genelinde gözlemlenen varyansın yüzde 54,9’u okullar
arası farklılıklarla, yüzde 56’sı ise okul içerisindeki farklılıklarla
açıklanmaktadır. Bu çerçevede ‘Okullar arasında ya da şubeler arasında 85 kat
nitelik farkı olması.’ gibi ifade, ne sayısal olarak ne de mantıksal olarak
açıklanabilir bir ifade değildir.”
Türkiye’nin PISA sınavında
sıralaması değişmemekle birlikte 2006 yılından 2009 yılına kadar geçen dört
yıllık sürede Türkiye, Şili ve Polonya ile birlikte fen, matematik ve okuduğunu
anlamada kayda değer bir başarı gösteren birkaç ülkeden biridir. Her ne kadar Türkiye’nin
OECD ülkeleri içerisinde sıralaması değişmese de PISA Raporu’nda bu başarıya
atıfta bulunulmuş ve eğitimin kalitesinin ve eşitliğin geliştirilmesi için
öneriler sunulmuştur. Bu öneriler dikkate alınmakla birlikte 2009 raporu
öncesinde de Millî Eğitim Bakanlığı eğitim niteliğinin geliştirilmesi için
çalışmalar başlatmış ve hâlâ bu çalışmalar devam etmektedir.
Bu çalışmalar kapsamında
ilköğretim ve ortaöğretimde tüm derslerin müfredatları çağdaş bir anlayışla
yenilenmiş, ders kitaplarıyla birlikte öğrenci çalışma kitapları ve öğretmen
kılavuz kitapları hazırlanmış, ders kitapları öğrencilere ücretsiz olarak
dağıtılmıştır. Okullar arasında ve okul içinde eşitsizliklerin azaltılması ve
eğitimin kalitesinin geliştirilmesi amacıyla tüm öğrencilerin nitelikli öğretim
materyallerine erişimini sağlayacak FATİH Projesi tasarlanmış ve hayata
geçirilmiştir.
Biz bu iletişim çağında
kendimize ait bir yazılım programı oluşturmuş bulunmaktayız, bunun adı da
Pardus Projesi’dir. Pardus Projesi, şimdi TÜBİTAK tarafından geliştirilen ve
ulusal işletim sistemi olarak FATİH Projesi kapsamında satın alınan tüm akıllı
tahtalara yüklenmiş bir durumdadır ve bu konuda TÜBİTAK’la iş birliği yapılarak
öğrenci ve öğretmenlerimizin Pardus’u kullanmaları teşvik edilmektedir. Yine,
bu teşvik edilirken FATİH Projesi ulusal işletim sistemi olan Pardus’un yaygın
ve etkin kullanılması yoluyla da uluslararası düzeyde kullanılacak bir Türk
markası olması için çaba sarf edilmektedir.
Buna baktığınız zaman bu
FATİH Projesi’nin içerisinde Pardus’un da yer alması gerçekten çok
önemsediğimiz bir şeydir. Bunu da hepinizin dikkatine sunuyorum çünkü kendimize
ait, sahip olduğumuz yazılım programı, bizim, gelecekte gelişmiş ülkelerle
yapacağımız, karşılıklı olarak yapacağımız çalışmaların başarıyla
neticelenmesini sağlayacaktır.
Bu noktada, hepinizi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ökten.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin lehinde ikinci söz, Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’ye
aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri.
(MHP sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında o Komisyonda nelerin olup
bittiği benim cep telefonumda var ama buraya getirmedim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
Bizde de var, bizde.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Biz bağırıyoruz: “Söz istiyoruz.”, “Söz istiyoruz Sayın Başkan…” İki taraftan
bağırıyoruz. Benim sesim de yüksek, benim sesimi duymamak için Parlamentonun
dışında olmak da yetmez, taa Kızılay’ın öbür tarafına gitmek gerekir. Bize söz
verilmedi. Oradan çıkarır buradan dinlettiririm. Orada da kayda girmemiştir ve
oradaki stenograflar bizim “Söz istiyoruz Sayın Başkan.” sözümüzü kayda
almamıştır. Ben bunun üzerinde durmak istemiyorum ama vaka budur.
Yani karşınızda kim olursa
olsun, hangi hedefi gerçekleştirmeye çalışırsak çalışalım, behemehâl, dürüst
olmak zorundayız, doğrunun üzerinden hareket etmek zorundayız, doğrusu bu. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Türkiye’de, her
konuda olduğu gibi, eğitim konusunda da yapısal ve makro tartışmaları
yapmaktan, biz, eğitimin içeriğini tartışmaya maalesef fırsat bulamıyoruz
arkadaşlar. Şu kadar binadan bahsediyoruz şu kadar öğrenciden bahsediyoruz, şu
kadar öğretmenden bahsediyoruz, şu kadar fiziki yapıdan bahsediyoruz, şu kadar
dağıtılan ders kitaplarından bahsediyoruz ve şu kadar tablet bilgisayardan
bahsediyoruz. Bunlar neye hizmet ediyor, ondan bahsetmiyoruz, sorun burada.
Nasıl bir nesil istiyorsunuz, bunu açıklayın; problem burada. Yattığı toprak belli,
tuttuğu bayrak belli, döndüğü kıble belli olan bir nesil istiyor musunuz,
istemiyor musunuz? Bundan bahsedin. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Siz, yapmış olduğunuz
eğitim programlarından -geçen sefer de burada ifade ettim- Peygamberimiz de
dâhil, bütün millî kahramanları, bütün millî ve dinî kavramları elimine
etmişsiniz, çıkartmışsınız 2003 yılında, 2004 yılındaki çalışmalarla.
NEBİ BOZKURT (Mersin) – Yok
öyle bir şey.
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) –
Bunları çok net olarak ben ifade ettim, bunun cevabını bekliyorum, bunun
cevabını bekliyorum, kimdir? Bu eğitim sistemini Adalet ve Kalkınma Partisinin
dışında veya bu iktidarın aktardığı, görevlendirdiği bürokratların dışında
başkaları mı dizayn ediyor? Çok değişik iddialar var, merak ediyorum, bunun
cevabını bekliyorum ve her yerde bu konuyu sormaya devam edeceğim. Kimdir ki
şunu diyebiliyor: “Üç model artık geride kalmıştır; bunlardan birisi Hazreti Muhammed
ve Hülefai Raşidin Dönemi, bunlardan ikincisi Osmanlı’nın Yükseliş Dönemi
-Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim dönemi-
üçüncüsü cumhuriyet ve Kemalizm modeli. Artık, bunların üçü model olmaktan
çıkmıştır.” Model ne? Obama mı? Model ne? Avrupa Birliğinin Vatikan projesi mi?
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Model ne, ben onu merak ediyorum. Biz
çocuklarımıza neyi öğreteceğiz? Çocuklarımızı hangi istikamete yönlendireceğiz?
Yani bir ilkesiz, bir değersiz, bir kültürsüz yapıya eğer siz birtakım
teknolojik yenilikleri getirir, birtakım yeni bilgileri verirseniz, daha
bilinçli bir kültürsüz, daha bilinçli bir yıkıcı, daha bilinçli bir yaramaz
unsur ortaya çıkarmış oluruz. Onun için, bina, eğitimin kesintili olup ya da
sürekli olması meselesini tartışmak yerine içini tartışmanın, içini doldurmanın
temel bir problem olduğunun altını özellikle çizmek istiyorum.
Biz nasıl bir insan
yetiştirme düzeni hazırlıyoruz? Bu soruya cevap vermemiz gerekiyor. Üretici mi
olsun, tüketici mi olsun; ihracatçı mı olsun, ithalatçı mı olsun? Gelecek için
bugün rahatına kıyan, terleyen, kaslarını yoran, uykusuz kalan mı olsun yoksa
bugün rahatını ve tatminini sağlamak için geleceğini harcayan, yiyen bir nesil
mi olsun? Sorgulayan mı olsun, tabi olan mı olsun? Baş eğen mi olsun, başını
dik tutan mı olsun? Burada eğitimde bir şahsiyet, eğitimde bir duruşu olan
insan tipini bizim eğitimin odağına yerleştirmemiz gerekiyor. Bize ait olmayan,
bize çalışmayan, bu milletin değerleriyle, sıkıntılarıyla kendisini
içselleştirmemiş olan bir zatın şu ya da bu eğitimi alması bizi çok da fazla
aslında ilgilendirmiyor. Yani onun, kendi milletine, kendi toplumuna, kendi
geleceğine yatırım yapmayan ama bu çerçeve içerisinde de bazı bilgi ve bazı
özelliklerle donatılmış olması çok da elzem bir durum değil. Bu topluma ya da
bu millete yapılabilecek, verilebilecek bir katkının da buradan
kaynaklanmayacağının özellikle altını çizmek istiyorum.
Buradan açıkça ve net
olarak bir şeyi söylemek istiyorum: Bugün dünyada çok ciddi bir gelişme
yaşanıyor; dijitalleşme, elektronikleşme… Bu dijitalleşme, elektronikleşme,
İnternetleşme, televizyonlaşma cep kartlılaşmayı meydana getiriyor. İnsanlar
arasındaki sosyal ilişkiler bozuluyor, insanların iletişimleri büyük ölçüde
tehdit altına giriyor, soğukluk giriyor. Asosyallik toplumlara ileri düzeyde
bir virüs gibi bulaşmış durumda. Şimdi, bunu biz dikkate aldığımızda bir şeyi
ön plana çekmemiz gerekiyor. Bu kadar dijitalleşmenin olduğu bir yerde,
kalplerin kalp olmaktan çıkıp çarka döndüğü bir yerde, tüfeğin icat olmasıyla
mertliğin bozulduğu söyleneli dört yüz sene oluyor. Dolayısıyla da
dijitalleşmenin meydana gelmesiyle toplumlarda geleneksel biçimiyle aile
düzeni, geleneksel biçimiyle inanç sistemi, geleneksel biçimiyle değerler sistemi
altüst olmuştur. Biz bu dijitalleşmeye yönelirken ya da dijitalleşmeyle ilgili
birtakım gelişmeleri eğitim sisteminin odağına koyarken acaba bundan yirmi sene
sonrasının hesabını kitabını yaptık mı? Nasıl bir insan meydana getireceğiz?
Bugün bu dijitalleşme, İnternet, televizyon, bilgisayar ve benzeri birtakım
yapıların ne kadar aileyi yıktığının, ne kadar insanı sapkın cinayetlere sevk
ettiğinin, ne kadar intiharlar meydana getirdiğinin farkında mıyız, bu konuda
yeterli araştırmalar yaptık mı? Yani biz bir sistemi sürekli devrim modeli
içerisinde -özellikle eğitim sistemini- alır, koy-kaldır, yap-boz, dene-yanıl,
olmadı başa dön sistemiyle hareket edersek geleceğimiz yer burasıdır.
Bakın, biz büyük bir
milletiz, biz büyük bir kültürüz. Bizim tek kusurumuz şudur: Müesseselerimizi
geliştirerek devam ettirmek, devam ettirerek gelişmek, geliştirmek gibi bir
algıyı maalesef içselleştiremememizden birçok şey kaynaklanıyor. Açıkça söyleyeyim,
bizim nizamiye medreselerimiz vardı, şimdi yok; bizim sahnı seman
medreselerimiz vardı, şimdi yok; bizim dârülmuallimin müesseselerimiz vardı,
şimdi yok; bizim köy enstitülerimiz vardı, şimdi yok; bizim öğretmen
okullarımız vardı, şimdi yok. Bizim şu anda eğitim fakültelerimiz var. Bir süre
sonra birileri belki diyecek ki: “Şu anda eğitim fakülteleri de yok.” Hâlbuki
milletleri millet yapan, tarihten getirdikleri ve sürekli olarak geliştirerek
kendilerine uyarladıkları birtakım değerlerin kristalize olmasıdır, onların
nesillerden nesillere aktarılarak geliştirilmesi ve ilerletilmesidir. Bizim
yaptığımız nedir? Her gelen iktidar, her gelen millî eğitim bakanı, her gelen
aklıevvel birisi, sistemi baştan aşağı kendi kafa yapısına göre inşa etme gibi
bir cürete teşebbüs ediyor. Bizim, iktidarlara verdiğimiz ya da milletimizin
iktidara verdiği görev milletin değerlerini daha ileri aşamalara taşımasıdır;
millete değer dayatması değildir, milletin tarihi nasıl anlayacağını millete
anlatması değildir, milletin dinini nasıl algılayacağını millete anlatması
değildir. Çünkü bu millet, tarihini de, değerlerini de, geleneklerini de onlara
dayatanlardan çok daha iyi biliyor ve onu da enikonu yaşıyor. Böyle bir
toplumda herkesin haddini bilmesi lazım.
Sonuç itibarıyla, biz
geçici unsurlarız; bugün varız, yarın yokuz. Bizim burada ortaya koyacağımız
yaklaşım biçimleri, bizim burada ortaya koyacağımız değerler ve katkılar bu
toplumu daha da ileriye taşıyacak, bu toplumu daha da bağımsız, egemen, kendi
karnını kendi elleriyle doyurabilecek niteliklere sahip nesillere götürmesidir.
Yoksa biz kimin, neyi, nasıl yapacağını buradan belirlersek çok büyük hatayı
yapmış oluruz.
Sonuç itibarıyla, siyaset
sosyalle ilgilidir, siyaset kültürle ilgilidir, siyaset ekonomiyle ilgilidir ve
bunlardan, sosyalden, kültürden ve ekonomiden neşet etmeyen bir siyasetin
kalıcı olma şansı da yoktur.
Bu vesileyle çok net olarak
ifade etmek gerekir ki bizim önce içine bakmamız lazım; bu, içinden
kaynaklanacak, bu, içinden kaynaklanabilecek değerleri içselleştirerek ileriye
taşımamız lazım. İrademiz ve istikametimiz belli değilse attığımız bütün
adımlar yanlıştır.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin aleyhinde son söz, Muğla Milletvekili Sayın Yüksel Özden’e
aittir.
Buyurun Sayın Özden. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken
Afganistan’da yitirdiğimiz 12 askerimize ve bugün terörle mücadelede
yitirdiğimiz 4 şehit polisimize Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına
başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Aynı zamanda, bir orman
bölgesi, yüzde 68’i ormanlarla kaplı olan bir ilin milletvekili olarak, Dünya
Ormancılık Günü’nü de kutluyorum. Ormanların gerçek koruyucusu olan
köylülerimizi ve tüm orman çalışanlarımızın bu günlerini kutluyorum.
Bir canlanış, diriliş günü
olan nevruzu da kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, kaç
gündür izlediğimiz eğitim tartışmalarının içinde en sık geçen kelimelere
bakalım: Bu tartışmalara baktığımızda “zorbalık”ı konuşuyoruz. Bu tartışmaların
içerisinde “despotluk” var. Bu tartışmaların içerisinde şiddet var, kavga var,
gürültü var, atılan, fırlatılan cisimler var. Cisimlerin neredeyse ağırlığını
tartışacağız, 2 santim yakından geçtiğini, 5 santim yakından geçtiğini
tartışıyoruz. Bundan üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Oysa yapılan şey ve şu an
yapmak durumunda olduğumuz, yeni bir dünyada, biraz önceki değerli konuşmacımız
satırları arasında geçen dijitalleşen dünyanın bir başka tarafını vurguladı ama
eğitimin tanımının değiştiği, okulun işlevinin ve rollerinin değiştiği,
öğretmenin rolünün değiştiği bir dünyada eğitimi konuşmak zorundayken,
durumundayken biz başka bir şeylerle ilgiyiz hâlâ. Yapılan şey aslında çok
basit.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Millî Eğitim Komisyonunda konuşmamıza fırsat vermediniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tekme
atıyorsunuz, yumruk atıyorsunuz, nasıl konuşacağız?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Komisyondu yeri, burası değil.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Aslında yapılan şey çok basit. Bir postmodern darbe ürünü olan yasadaki bir
maddeyi değiştirip bu ülkedeki eğitime başlayan herkesin illa kesintisiz bir
şekilde sekiz yıl okumasını değiştirmek istiyoruz. Kaç yıldır bu ülkede bunun
kesintisiz olmasından dolayı meslek liselerinin önünün kapandığı, meslek
lisesinden mezun olanlardan, oradan duyduğumuz ihtiyaçları karşılayacak
elemanları yetiştiremediğimiz için, meslek lisesi memleket meselesi hâline
gelmedi mi? Ama yapılan şey, sadece ve sadece, zorbalıkla gelen bir madde
değişikliğini zorbalıkla korumaya çalışıyoruz, hepsi bu kadar. Oysa biz, yeni
dünya düzeni içerisinde, eğitim sistemine esneklik getirmek zorundayız, bir
çeşitlilik getirmek zorundayız.
Buradan, konuyu
tartışabileceğimiz zemin anca anca oluşurken lütfen bunu başka mecralara
çekmeden, şuradaki konuşmalarda olduğu gibi bakın, eğitimi konuşalım, eğitimi
tartışalım. Evet, biraz önceki değerli konuşmacımız söyledi, nasıl bir insan
yetiştirmek istiyoruz, evet, derdimiz o. Tamam, bize söylüyorsunuz, diyorsunuz
ki “Çok başarısız oldunuz.” O başarısızlığımızın rakamlarını biraz sonra size
vereceğim. Ama, nasıl insan yetiştirmek istiyoruz? Biz, öz güveni yerinde,
ülkesine, tarihine, kaynaklarına, insanına, coğrafyasına güvenen, kendine
güvenen nesiller yetiştirmek istiyoruz. Biz, ayağı yere sağlam basan, geleceğe
güvenle bakan nesiller yetiştirmek istiyoruz.
Değerli Milletvekilim,
bunlar lafla olmuyor ama. Bugün, on yılda elde ettiğimiz çalışmalar içerisinde
eğitimdeki fiziksel kapasite sorunlarını çok büyük oranda çözdük ama bunlar
sadece bir alanda yapılan çalışmayla değil, aynı zamanda bir bütünlük içerisinde
baktığımızda, bir ülkenin pasaportunun değeri itibarıyla bakalım. Bugün,
üzerinde ay yıldızlı bayrağı olan pasaportun dünyanın her bir yerindeki
itibarı, hiçbir zaman olmadığı kadar yüksek, her zaman olduğundan daha ileri.
Paramızın değerine bakalım, kendimizin bile hesaba katmadığımız paramız, bugün
dünyanın her tarafında değerli hâle gelmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Siz onu milletvekili pasaportuyla karıştırdınız herhâlde!
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sanki AKP’den önce bu ülke yoktu!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Arkadaşlar, çok kıymetli milletvekillerimiz; eğer mesele öz güvense bugün
Türkiye kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan etrafına bakamayan bir ülke olmaktan
çıkmış, dünyanın her yerindeki sorunlarla, konularla, problemlerle ilgilenen
küresel bir oyuncu, lider ülke durumuna gelmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Paranızı hangi ülkede bozabiliyorsunuz?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bunu görmek istemiyorsanız… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu görün.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Bulgaristan’da paranızı bozabiliyor musunuz? Yunanistan’da paranızı bozabiliyor
musunuz?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bakın, buraya gelip de yapmamız gereken çok basit bir eğitim tartışmasını, biz
on yıldır, on beş yıldır eğitimi kendi zemini üzerinde tartışamıyoruz. Biz
ancak ve ancak buraya geliyoruz… Arkadaşlar, kendine güvenen insan nasıl
olacak? Parası değer taşımıyorsa, hiçbir yere vizesiz gidemiyorsa nasıl
güvenecek kendisine? Arkadaşlar, bakın, IMF’nin…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Gümrükte paranız geçiyor mu, geçmiyor mu? İtibar parayla belli olur. Hangi
ülkede paramız geçerli?
BAŞKAN – Sayın Tanal,
lütfen…
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Söyleyeyim.
“IMF’den 3 kuruş para gelecek, gelmezse maaşımızı ödeyemeyecek.” günlerden
bugüne geliyoruz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Hangi ülkede geçerli, hangi ülkede?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
70’li yıldı o, 70’li.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bugün, biz, dünyanın her yerine, o zaman IMF’den beklediğimiz para kadar parayı
hibe olarak gönderiyoruz, yardım olarak gönderiyoruz, nakdî olarak aktarıyoruz
o taraflara.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
O 70’li yıldı senin söylediğin.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Kaddafi’yi öldürmek için gönderiyorsunuz, Kaddafi’yi.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Kendine güvenme öylesine lafla olmuyor.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Kaddafi’yi linç ettirdiniz 300 milyon dolar gönderip Sayın Vekilim.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bu
ülkenin kaynaklarına, insanlarına sizler de güvenin. Ülkemizin…
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
Sultanbeyli’de insanlar zehirli suyu içiyor. Böyle bir ülke olur mu?
MUHARREM VARLI (Adana) –
Ondan sonra da “Müslümanız.” diye dolaşıyorsunuz. Helal olsun size!
MAHMUT TANAL (İstanbul) –
İstanbul Sultanbeyli’de insanlar zehirli su içiyor, dünkü gazetelerde ilanlar
var.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bakın, şimdi, rakamlara bakalım. Ben bu arayı su içmek için kullanayım.
Bakın, rakamlara bakın:
Geçen yıl içerisinde… Ülkenin ne hâle geldiğinin temel göstergelerinden birisi
rakamlar.
MUHARREM VARLI (Adana) –
Rakamlara takla attıra attıra bel fıtığı yaptınız! Bel fıtığı oldu, bel fıtığı
rakamlar!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Geçen yıl içerisinde Almanya’da yaşayan Türk nüfusu 18 bin azalıyor.
MUHARREM VARLI (Adana) – Bu
ülkeyi de bel fıtığı yaptınız, rakamları da bel fıtığı yaptınız!
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Daha önce bu ülkede kendine gelecek göremeyen insanlar artık bu ülkedeki
ekonomik, siyasi istikrarın arkasından bu ülkeye geri dönüyor; görün bunları.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Hayır, hayır, ırkçılıktan dolayı dönüyor, ırkçılıktan. Almanya’da ırkçılık var.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Diğer tarafta, oralarda iş bulamayanlar, Avrupa’nın birçok yerinde iş bulamayan
gençler, yetişmiş, nitelikli elemanlar artık Türkiye’de iş bakıyor, iş arıyor;
bunları hep birlikte görelim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Türkiye’nin gençleri işsizlikten cinnet geçiriyor ama Sayın Hocam. Üniversite
mezunu gençler cinnet geçiriyor işsizlikten.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bu
ülkede daha 2001 yılında başka bir ülkede yaşamak için verilen bir tür
pasaporta başvuran on binlerce, yüz binlerce insan vardı, bugün bunlar tersine
dönmüştür.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Avrupa bitti ekonomik olarak.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Eğer nasıl insan yetiştirmek zorundayız diyorsak, biz enderunu da biliyoruz,
darülmuallimini de biliyoruz, köy enstitülerini de biliyoruz, bu ülkenin yüz
elli, yüz altmış yıllık öğretmen yetiştirme birikimini de biliyoruz ve bugün,
bunu, hiçbir şeyini reddetmeden, artısıyla eksisiyle bakıp, bugünün öğretmen
yetiştiren kurumlarını kurmak istiyoruz. Bugünün ilköğretim okullarını ve
bugünün nesillerini yetiştirmek istiyoruz. Gelin, yıllardır başka zeminlerde
tartışılan eğitim konusunu kendi zemini üzerinde konuşmaya başlayalım ve
bunların lafını değil, bir medeniyet iddiası üzerine kendi eğitim sistemimizi
yeniden inşa edelim. Oradaki buradaki basit sorunlarla başka bir şeye malzeme
yaparak bunu konuşmaktan vazgeçelim.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Hocam, gelin bir uzlaşma komisyonu kuralım millî eğitimle ilgili.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Bir medeniyet iddiası üzerine kendi eğitim sistemimizi tüm parçalarıyla
koyalım. Bizi, eğitim sistemimizde… Bakın, asıl verilen araştırma önergesiyle
ilgili önergeyi verenlerin kendileri bile hiçbir şey konuşmadı ama bizim eğitimin
niteliğini düşürdüğümüz ve nitelikteki farklılığı artırdığımız, eşitsizliği
artırdığımız söyleniyor. Vaktim yok fazla, kısaca kaç yıldır eğitimin
niteliğini nasıl düşürdüğümüze bir bakalım.
İlköğretimdeki okullaşma
oranı yüzde 91’miş, yüzde 98’e götürmüşüz, çok başarısızız. Bakın, bu ülkede…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Hocam bu nitelik değil nicelik, nicelik! Nitelik değil bu. Rakamlar
veriyorsun hâlâ.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Niteliği de konuşuruz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Allah Allah, verdiğin rakamlar… Nitelik konuşmuyorsun.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bu
ülkedeki niceliğiyle niteliğiyle her biriyle bu ülkenin yıllardır değişmeyen
eğitim müfredatını ilk kez biz yeniledik.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
Sayının artması geliştiği anlamına gelmez.
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – 60
yılında hazırlanan müfredatla devam ediyorduk, bugün getirdiğiniz…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) –
130 bin tane üniversite var, ne işe yarıyor?
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Hayır, sayılarla değil, eğitimde fırsat eşitsiz… Diyorsunuz ki eğitimde
farklılıklar arttı. Oysa, biz, bu ülkenin her bir köşesindeki gençlerimiz eşit
nitelikte eğitim alabilsin diye binlerce derslik açtık, köylerimizdeki binlerce
okulu yeniden yaptık. Köylerimizdeki bakın…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kapatılanları da söyle. 17 bin derslik kapattınız, onu da söyle.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
– Nitelik, nitelik…
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
Kapatılması gereken, öğrencisi olmayan okullar, derslikler kapatılır, bu kadar
basit çünkü orada boş yere bir bina tutmanın…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) –
170 bin derslik yapılmıştır.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özden.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hocam, bilmediğin için böyle konuşuyorsun.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama için evet…
Sayın Tarhan, Sayın
Hamzaçebi, Sayın Ediboğlu, Sayın Sarı, Sayın Özkan, Sayın Engin, Sayın Tezcan,
Sayın Tanal, Sayın Şeker, Sayın Pavey, Sayın Soydan, Sayın Akar, Sayın Şafak,
Sayın Koç, Sayın Toprak, Sayın Onur, Sayın Kaplan, Sayın Güven, Sayın Keskin,
Sayın Güneş.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu önerisinin oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Şimdi yeniden
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
1.- Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşlarının Türk eğitim
sisteminin içinde bulunduğu sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 21/3/2012 Çarşamba günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Sayın
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Afet
Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569)
(S. Sayısı: 180)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan,
Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin
ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kars Milletvekili Ahmet Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/387) (S. Sayısı: 194) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde teklifin
tümü üzerinde şahsı adına yapılan birinci konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası Hükûmet
adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME
BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, dün ve
bugün terörle mücadelede hayatını kaybeden güvenlik güçlerimize, polislerimize
Allah’tan rahmet diliyorum.
Ne yazık ki baharın
geldiğini müjdeleyen 21 Mart Bahar Bayramı’nın barış içerisinde, huzur
içerisinde kutlanması gerekirken bu bayramı da kana bulayan bölücü terör
örgütüyle mücadele amansız bir şekilde devam etmektedir. Bu ülkenin geleceği,
milletimizin bekası, ülkemizin, milletimizin huzuru için bu mücadele
kararlılıkla sürdürülecek. Hiç ama hiçbir örgüt, hiçbir organizasyon 75 milyon
Türk milletinin birlik ve beraberliğinin, bağımsız bir ülke olmasının önüne
geçemeyecektir, bunun bilinmesini istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
üyeler; bugün Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında kısaca yüce
Meclisimizi, üyelerimizi bilgilendirmek istiyorum.
Bugün, görüşülmekte olan
Katma Değer Vergisi Kanunu, yap-işlet-devret projelerine dair Kanun ve Kamu
İhale Kanunu’nda bazı ufak değişiklikler yapılmaktadır. Katma Değer Vergisi
Kanunu’nda yapılan değişiklikle yap-işlet-devret modeline konu kamu-özel sektör
ortaklığıyla yapılacak altyapı projelerine yapım esnasında KDV istisnası
getirilmektedir. Bunun anlamı nedir? Aslında yap-işlet-devret projeleri iki
bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü projenin yapım süresidir, ikinci bölümü
de işletme süresidir.
(x)
194 S. Sayılı Basmayazı 20/03/2012 tarihli 80’inci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
Mevcut uygulamada yapım
süresindeki dönemde de KDV alınmakta, daha sonra bu KDV işletme sırasında
mahsup edilmektedir.
Burada yapılan
değişiklikle, bu KDV alınmasından vazgeçilmiştir, yani daha sonra mahsupla geri
ödenmesi icap eden KDV baştan alınmamak cihetiyle projenin gerçekleşmesinin
daha da hızlandırılması, finans maliyetlerinin de bu anlamda aşağıya çekilmesi
hedeflenmiştir. Yapılan hesaplamalara göre, bu şekilde yapılan projelerde
KDV’nin finansmanı için yüzde 12 artı bir maliyet yaklaşık olarak gelmektedir;
bunun sonucu olarak da tabii, eğer yap-işlet-devret projesi süreye bağlı bir
projeyse süreye ilave edilmekte, eğer kiralama şeklinde bir projeyse bu da
ödenecek kira miktarına yansımaktadır.
Bu düzenlemeyle, kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak ihaleler ile daha önce ihalesi
yapılmış olanlara yüklenicinin istemesi durumunda ve idarenin şartları kabul
etmesi hâlinde bu istisnadan yararlanma imkânı getirilmektedir. Düzenlemenin
2023 yılına kadar yapılacak projelere uygulanması öngörülmektedir.
Yine, bu düzenlemeyle
paralel olarak takip eden maddelerde de bir iki zorunlu teknik düzenlemeye yer
verilmiştir; o da şudur: Eğer bu projeler, yapımı esnasında belirli bir
safhadan sonra bir şekilde yürümezse, ihtilaf olursa, proje yarım kalırsa şu
andaki Yap-İşlet-Devret Kanunu’nda bu durumun ne olacağı açıklıkla ifade
edilmemiştir. Yani proje kaderine mi terk edilecek? Hukuki yollarla ihtilaflar
mı çözülecek? Projenin sahibi kim olacak? Bu hususlarda ciddi belirsizlikler
olmakta ve bunun sonucu olarak da bir an önce bitip işletmeye geçmesi ve
vatandaşa hizmet olarak geri dönmesi icap eden işler bir çözümsüzlüğe
uğramaktadır. Bunu da tanımlayan, yapılmış işlerin Hazine’nin belirleyeceği
şartlar dâhilinde devralınması, yapılmamış olan işlerle ilgili de hangi
tasarrufun olacağını düzenleyen devamı bir madde daha vardır.
Bir de 5018’de düzenlemeyle
genel bütçeli idareler ve merkezî bütçeli idareler arasındaki farklılığı
gidermeye yönelik bir açıklık getirilmektedir, şöyle ki: 5018’e göre merkezî idare
bütçeleri aslında bakanlıkların, bağlı kuruluşların, yerel yönetimlerin
tamamını kapsamaktadır. Bundan önceki tanım “Katma bütçeli idareler” yerine
“Özel bütçeli idareler” olmuştur, “Genel bütçeli idareler” de 5018’de “Merkezî
bütçeli idareler” adını almıştır. Bu merkezî bütçeli idarelerde de
yap-işlet-devlet modeliyle yapılan işlerin yine Hazineyle muhatap olması,
herhangi bir temerrüt hâlinde, anlaşmazlık hâlinde, kredi üstleniminde bu tanım
5018’le uyumlu hâle getirilmekte. Ayrıca da burada yap-işlet projelerindeki
bazı kısıtlamalardan dolayı yaşanan sorunlara da çözüm üretilmektedir.
Diğer bir değişiklik Kamu
İhale Kanunu’nda gerçekleştirilmektedir. Burada da iki değişiklik söz
konusudur. Bunların bir tanesi kamu kuruluşlarının bağlı ortaklıklarına
doğrudan iş verebilmenin önünü açmaktadır.
Bir örnek vermek gerekirse,
Devlet Demiryolları, yüzde 100’üne sahip olduğu TÜVASAŞ TÜLOMSAŞ, TÜDEMSAŞ gibi
fabrikalarına doğrudan iş verememektedir; vermektedir aslında, 6,7 milyon
tutarında iş verebilmektedir ama yapılan lokomotiflerin, vagonların bedelleri
bunun çok üstünde olduğu için bu işlem gerçekleştirilememektedir. Buna bir
istisna getirilmektedir.
Diğer bir konu da:
Özellikle müşavirlik, proje, etüt gibi işlerde eşik değer artırılmaktadır. Açık
ihaleyle yapılması sınırı yaklaşık 200 bin liradır, 172 bin liradır. Bu bedeli
4 katına çıkarmak suretiyle, gerek mahalli idarelerde gerek merkezî
yönetimlerde açık ihaleyle daha kısa sürede müşavirlik hizmetleri, etüt, proje
çalışmaları yapmanın önü açılmış olmaktadır.
Diğer iki madde de yürürlük
ve yürütme maddesinden oluşmaktadır. Toplam 8 maddeden oluşan bu teklifin Genel
Kurulumuzda kabul görmesiyle birlikte, yap-işlet-devret projelerinde oldukça
bir rahatlama sağlanacak, yapımı daha da hızlanmış olacak; kamu kuruluşlarının,
KİT’lerin, özellikle de Demiryollarının kendi bağlı ortaklıklarıyla iş yapması.
Ayrıca, yol, baraj, kanalizasyon gibi estetik ve sanat gerektirmeyen
projelerdeki ihale süresinde yaşanan kayıplar da, zaman kayıpları da ortadan
kaldırılmış olacaktır. Bir olumlu tarafı da tabii, buradaki ihalenin belirli
istekliler arasında değil, açık ihale şeklinde yapılması daha fazla rekabeti de
beraberinde getirecektir.
Gerek alt komisyon
çalışmasında gerek Komisyon çalışmalarında teklifin olgunlaştırılmasında çok
önemli katkılar sağlayan bütün milletvekili arkadaşlarıma ben bu vesileyle bir kez
daha teşekkür ediyorum.
Kanunumuzun kabulü yönünde
oy kullanmanızı, destek vermenizi takdirlerinize arz ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Şahıslar adına son söz
Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin Şahin’e aittir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan Bütçe Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun uyarınca, ileri teknoloji veya
yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde
kullanılmak üzere yap-işlet-devret, özel bir finansman modeli olarak
tanımlanmıştır. 1984’lü yıllardan itibaren kamu hizmetlerinin özel ve gerçek
tüzel kişilere yaptırılmasına ilişkin birçok yeni düzenlemeler yapılmıştır.
Yap-işlet-devret modeliyle ilgili olarak ilk düzenlemeler enerji sektöründe
gerçekleştirilmiştir, ardından kara yollarının yapımı ile ilgili düzenlemeler
ve daha sonrasında da altyapılar ile ilgili temel yatırımlara ait düzenlemeler
yapılmıştır.
Yap-işlet-devret modeliyle
ilgili ilk temel kanun olan 3996 sayılı Kanun ile köprü, baraj, tünel, otoyol,
demir yolu, kanalizasyon, yer altı ve yer üstü otoparklar gibi yatırımların yaptırılması
ve işletilmesi hedeflenmiştir.
Yap-işlet-devret modeli,
bir kamu hizmeti veya faaliyeti işinin sabit bir fiyat üzerinden tüm giderleri
özel teşebbüs tarafından karşılanarak yatırım yapılan ülkenin üretilen mal ya
da hizmetleri satın alma garantisi altında projelendirilmesi, finanse edilmesi,
inşa edilmesi, korunması, bakımı ve kârının gerçekleştirilmesinden sonra
tesisin ve yönetiminin bedelsiz olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına devir
ve teslimini sağlayan bir modeldir. Hükûmetler veya kamu kurumları ihtiyaç
duyduğu, fakat gerçekleştirmek için yeterli finansal kaynakları olmadığı
yatırımları bu modelle gerçekleştirmektedirler. Özellikle son yıllarda
ülkemizde de yap-işlet-devret modeliyle yatırımlar uygulanmaya başlanmış,
Aliağa Termik Santrali, Atatürk Havalimanı, İzmit Su Projesi ve bu gibi birçok
önemli proje hayata geçirilmiştir. Bugüne kadar özellikle havaalanı, yat
limanı, otoyollar, köprüler ve tüneller olmak üzere yaklaşık 9 milyar dolarlık
yap-işlet-devret projesi özel sektör marifetiyle yaptırılmıştır. Bu modelde
yapılan sözleşmelerdeki taraflardan biri kamu kurum veya kuruluşlarından, diğer
taraf ise genellikle uluslararası kuruluşların yer aldığı konsorsiyumlardan
oluşmaktadır. Ancak bu modelin uygulanmasında birtakım sorunlarla karşılaşılmakta
ve bu durum projelerin hayata geçirilmesinde maliyet artışlarına ve süre
uzatımlarına sebep olmaktadır.
Söz konusu kanun
teklifimizde kanun çerçevesinde gerçekleştirilen yatırım ve hizmetler sırasında
ortaya çıkan ve yüklenici firmaların ihale edilen proje kapsamında ödedikleri
katma değer vergisi projelerin imalat ve yapım aşamasındaki yatırım
bedellerinin firmalara geri dönüşünü geciktirmekte ve bu durum da uygulamada
şirketler tarafından işletme sürecine yansıtılmaktadır. Dolayısıyla, yatırımların
finansmanı üzerinde olumsuz etki yaratan bu yükün azaltılması için, 3996 sayılı
Kanun uyarınca gerçekleştirilen projelere ilişkin katma değer vergisi istisnası
getirilmesi öngörülmekte, yapılan yatırımların görevlendirilen firma tarafından
işletilmesi süresinin kısaltılması yoluyla yatırımların işletme ve kamuya dönüş
sürecinin de kısaltılması amaçlanmıştır.
Aynı şekilde, 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu kapsamında Yüksek Planlama Kurulu tarafından
kiralama karşılığında yaptırılması kararlaştırılan sağlık tesislerinin
gerçekleşmesinde yüklenici firma tarafından katma değer vergisi maliyetlere
dâhil edilerek ihale teklifleri hazırlanmaktadır. Bu durum maliyetleri
yükseltmekte ve yüklenici firma, vergi maliyetlerini karşılayabilmek için yatırıma
konu olan tesisi daha uzun süre kullanmak yoluna gitmektedir. Kanun
teklifimizde bu durumla alakalı olarak, Yüksek Planlama Kurulunca kiralama
yoluyla yaptırılmasına karar verilen hastane yatırımlarına katma değer vergisi
istisnası sağlanması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, yatırım projelerinden ihale
veya görevlendirme ilanı yayımlanmış ancak teklif alınmamış projeler ile 31
Aralık 2023 tarihine kadar ihale ve görevlendirme ilanı yayımlanacak olanların
ihale edilmesi ile görevlendirilen veya projeyi üstlenenlere proje kapsamında
KDV istisnası sağlanarak, yatırıma dönüşen projelerin yüklenici firma aleyhine
oluşan vergi maliyeti indirilerek projelerin yüklenici firma tarafından kamuya
teslim süresinin de kısaltılması sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yap-işlet-devret modelinin yatırım projelerine uygulanması
aşamasında karşılaşılan bir diğer sorun ise proje tamamlanmadan sözleşmenin
feshedilmesi durumunda ortaya çıkmakta, yüklenici firmaların temin ettiği dış
finansman kredileri kamu tarafından üstlenilmemekte, yatırımın tamamlanabilmesi
bürokratik engeller nedeniyle uzayabilmektedir. Kanun teklifimiz ile 3996
sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilen yatırımlara ilişkin sözleşmenin
herhangi bir sebeple feshedilmesi durumunda mevcut mevzuat gereğince proje
sahibi olan kamu idaresinin yüklenici firmanın temin ettiği kredileri
üstlenmesinde sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunun çözümü için idareler tekrar
ihale sürecine gitmekte ve sonuç olarak projelerin tamamlanmasında gecikmeler
yaşanmakta, aynı zamanda yeniden ihale edilen işlerde kamu aleyhine maliyet
artışları olabilmektedir.
Teklif ile sözleşmeye taraf
olan kamu idarelerinin yüklenici firma tarafından temin edilen kredileri
üstlenebilmesi amaçlanmış ve sözleşmesi feshedilen projeler ile temin edilen
finansman kredilerinin projenin devamında kullanılması sağlanarak projenin kısa
sürede tamamlanması imkânı tanınmaktadır.
Yap-işlet-devret modelinin
uygulanmasının temel amacı, özel sektör dinamiklerinin devreye sokularak,
yatırımların verimli ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesidir. Yatırım
projelerinin kısa sürede tamamlanması amacıyla yap-işlet-devret modeli teşvik
edilmekte ve işlerliği artırılabilmek amacıyla teşvik edilerek KDV istisnası
sağlanması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere son yıllarda çok büyük projelere ve başarılara
imza atan Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımızın ilgili kuruluşu
olan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün yüzde
51’den fazla hissesine sahip olduğu kamu kurumu olan bağlı ortaklıklarından
yaptığı mal ve hizmet alımlarının 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 3/g maddesi
kapsamında yürütülmesi projelerin hızlı ve verimli yürütülmesine izin
vermemekte ve her yıl bu konuda sorunlarla karşılaşılmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün yürütmekte olduğu projeler
kapsamında yıl içinde tren hatlarının onarılması ve yeni trenlerin temin
edilmesi, gerekli olan lokomotif, vagon ve benzeri demir yolu araçlarının alımı
ve bakımı işlerinde birçok ihale gerçekleştirilmekte, Kamu İhale Kanunu
hükümleri gereğince herhangi bir kamu idaresinin bağlı ortaklığından mal veya
hizmet temin etmesi mümkün olmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
ihalesini kazanan firmalar ihaleye konu olan mal veya hizmeti, yine Genel
Müdürlüğün bağlı ortaklığından temin etmekte, bu durum kamu aleyhine maliyet
artışına sebep olmaktadır.
Vatandaşlarımız tarafından
memnuniyetle karşılanarak yoğun ilgi görmekte olan ve yeni ilave projeler ile
ülkemizin prestijini artıran yüksek hızlı tren projelerinin de, Kamu İhale
Kanunu’nun eşik değerlerinin düşük kalmasından dolayı, uygulamasında sorunlarla
karşılaşılmaktadır. Çok kısa sürelerde hizmete geçirilmesi planlanmış olan
projelerin kısa sürelerde tamamlanabilmesi için, sorunun çözümü amacıyla,
Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünün Kamu İhale Kanunu’ndan istisna
edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Ayrıca, Kamu İhale
Kanunu’nun 48’inci maddesi danışmanlık hizmetlerine ilişkin hükümleri ihtiva
etmektedir. Mimarlık ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro, her
ölçekte imar planı, imar uygulama, ÇED raporu hazırlanması, plan, yazılım
geliştirme, tasarım, teknik şartname hazırlanması, denetim ve kontrolörlük gibi
teknik, mali, hukuki veya benzeri alanlardaki hizmetler, danışmanlık hizmetleri
olarak, belli istekliler arasında ihale edilerek alınmaktadır. Ancak,
danışmanlık hizmeti için belli istekliler arasında yapılmasına ilişkin olarak
belirlenen eşik değerlerin düşük belirlenmesinden dolayı, bu hizmet için
yapılan ihale süreci uzamakta, bu da özellikle Karayolları Genel Müdürlüğünce
yürütülmekte olan kara yolu projelerinin tamamlanmasında gecikmeye yol
açmaktadır.
Söz konusu kanun teklifinin
kabulü ile kanunlaşmasının memleketimiz adına hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Soru-cevap işlemine geçmeden
evvel, dün sisteme giren arkadaşları okuyorum ki buradalarsa tekrar soru-cevap
işlemi için sisteme girsinler: Sayın Genç, Sayın Tanal, Sayın Işık.
Evet, şimdi soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, getirilen bu
kanunla sözü edilen projelerde KDV istisnasına bağlı azalacak finansman miktarı
nedir? Teklif sahipleri bunun hesabını yapmışlar mıdır? Yapmışlarsa, getirilen
istisna sonucu bütçenin mahrum kalacağı KDV gelir kaybı ne kadardır? 2012 yılı
bütçesini olumsuz etkileyecek bu düzenleme nedeniyle hangi vergide ne kadar bir
artışa gidilecektir? Bu düzenleme bir ihtiyaç ise bugüne kadar neden
yapılmamıştır? Bu bir teşvik midir? Eğer teşvik ise kime ne fayda
sağlayacaktır?
Ayrıca, getirilen maddeyle,
KDV’den istisna edilen işlemleri yapan işletmeler, büyük yatırımcıdan KDV
almadan iş yapacaklardır ancak KDV tahsil etmeden bu işleri yapacak firmalar
kendileri KDV ödeyecekler fakat KDV sisteminin çalışma mekanizması içinde
ödedikleri KDV’yi mahsup edemeyeceklerdir. Madde bu durumda KDV iadesi
yapılmasını öngörüyor ama siz bunu nasıl yapıyorsunuz? Yapıyorsanız, hangi
sürede ve nasıl yapacaksınız? Çünkü KDV mükelleflerinin en…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay….
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu kanun teklifiyle kaç
adet ve hangi projeleri gerçekleştirmeyi plandınız? Bu projelerin tutarı nedir
ve bu projelerin hazineye muhtemel borçlanma yükü ne olacaktır ve bu projelerle
ilgili örnek verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, Başbakanın, Ankara-İstanbul Rehabilitasyon Projesi’nin temel atma
töreninde 5 Aralık 2005’te biteceğini iddia ettiği hat hangisidir?
Yine, Ankara-Eskişehir
hızlı tren hattının finansmanı nereden, hangi tarihte, kim tarafından
sağlanmıştır? Yine aynı proje kim tarafından, hangi tarihte
projelendirilmiştir?
Ayaş Tüneli’nin bugün
kullanım dışı bırakılması nedeniyle her yıl 500 milyar lira bakım parası
harcanmaktadır. Bu tünellerin geleceği konusunda bir projeniz veya düşünceniz
var mıdır?
Kocaeli Kartepe ilçesinde
bulunan Cengiz Topel Havaalanı’nda ILS ve VOR cihazları bulunmadığından, sadece
şubat ayı içerisinde on gün uçuş yapılamamıştır. Gecekondu şeklinde yapılan bu havaalanının
sahibi belli olmadığı gibi, Pamukova’daki hızlandırılmış tren vakası gibi bir
olayın olmasından endişe duymaktayız. Bu Havaalanının geleceği konusunda bir
fikriniz var mı veya bir projeniz bulunuyor mu?
Yine, bu Havaalanının
emniyetle ilgili sıkıntıları bulunmakta. Emniyet teşkilatı olmasına rağmen tel
örgüden istediğiniz malzemeyi, istediğiniz cihazı verebilirsiniz.
Bu Havaalanında yangın
söndürme aracı bulunmamaktadır.
Bu Havaalanında yine 112’ye
ait…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
Adıyaman-Gölbaşı arasında son zamanlarda bir demir yolu projesi konusunda
fizibilite çalışması yapılıyor diye Adıyaman halkına duyuruldu. Bu konuda bir
gelişme var mı?
Yine, Adıyaman-Gölbaşı
arasında, Adıyaman-Antep kara yolunda Göksu Köprüsü’nün ayaklarında çatlaklar
olduğu duyumunu aldık. Bu konuda bir çalışma yapılıyor mu? Çünkü tek köprüdür,
bu köprüye bir şey olursa Adıyaman-Gaziantep ulaşımı kapanacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, Kamu İhale Kurumu ihalelerin şeffaf, açık, objektif
yapılması için kurulmuştur. Herkesin de amacı bu idi. Ancak son günlerde Kamu
İhale Kurumu yaşanan bu olaylarla hepimizin vicdanında yara açmıştır. Objektif
bir makam, “yolsuzluk makamı” iddiasıyla çalkalanıyor. Bu makam temize çıkana
kadar, Kamu İhale Kurumundaki bu yolsuzluk iddiaları sonuçlanana kadar Kamu
İhale Kurumunun faaliyetlerini durdurmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Şeker…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Devlet Demiryolları Genel
Müdürlüğü son on yılda ne kadar zarar etmiştir? KDV geliri son on yılda ne
kadardır? Bağlı ortaklıklar ne kadar KDV ödemektedirler? Vatandaş, ekmek dahi
alırken KDV öderken bu devasa ortaklık firmaları niçin ödemeyecekler? Yakında
Kamu İhale Kurumunu kaldırmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de
yakından bildiğiniz gibi, bu kış Kütahya-Eskişehir ve Kütahya-Afyon bölünmüş
yollarında gerek otobüs gerekse kamyon şoförleri isyan ettiler. Siz de seçimler
öncesi geldiğinizde bu yolların sıcak asfalt olacağının sözünü verdiniz. Bu
yollarla ilgili sıcak asfalt ihaleleri ne aşamada, bunlar ne zaman yapılacak?
İkincisi: Zafer Havaalanı
inşaatını ne zaman bitirmeyi planladınız?
Üçüncüsü: Kamu İhale
Kurumundaki yolsuzluklarla ilgili Bakanlık olarak şimdiye kadar nasıl bir işlem
yaptınız, kaç kişi hakkında soruşturma veya inceleme başlattınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, benim sorularım eksik kalmıştı.
BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – KDV
mükelleflerinin en büyük derdi, kâğıt üzerinde sahip oldukları KDV iade hakkını
kullanmadıkları, paralarını devletten geri alamadıkları yönündedir.
Dolayısıyla, bu düzenlemeyle, KDV tahsil etmeden iş yapan mükellefler
bakımından mevcut KDV iade sorunu büyüyecektir. Bunu nasıl halledeceksiniz?
Efendim, Sayın Bakan
Karayolları da bağlı olduğu için… Şimdi, efendim, bu sene yoğun kış nedeniyle
Tunceli’de muazzam kar var. Maalesef, Elâzığ Bölge Müdürü bütün en iyi
araçlarını, Bingöl’e, Adıyaman’a, Malatya ve Elâzığ’a vermektedir, Tunceli’ye
gerekli makineyi vermemektedir, eski makineleri vermektedir. Buraya hiçbir
hizmet de doğru dürüst gitmemektedir. Bunu Sayın Bakanın da bilgisine arz
ediyorum.
İkincisi: Bu getirilen
5’inci maddede Devlet Demiryollarına bağlı kurumlar da Kamu İhale Kanunu’ndan
istisna edilmektedir. Buradaki hisseyi öğrenmek istiyorum. 5’inci maddede:
“Devlet Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün bağlı ortaklıkları…” derken
hissenin yüzde 100’ü mü bağlı ortaklıklara ait olacak veyahut da mesela, yüzde
5’i, 10’u Devlet Demiryollarına ait ama onun yanında büyük hisse özel
şirketlere ait, bunlar da buraya girecek midir?
Bir de, şu anda sözleşmesi
imzalanmış birtakım projelerden bahsediliyor. Bu istisnayı getirdiğiniz zaman
bu bir haksız rekabettir. Çünkü bu KDV istisnası daha önce gelseydi, bu
projelere, bu ihalelere başka firmalar da girecekti. Şimdi, bunlarla sözleşme
yapılmış. O zaman KDV istisnası yoktu ama bu getirilen sistemle bunlara bir
avantaj getiriyorsunuz. Dolayısıyla, bazı firmaların bu ihalelere girmesini
engelleyen haksız bir rekabet sonucunu doğurmaktadır.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, biraz evvel Cengiz Topel Havaalanı’yla ilgili yarım kaldı.
Biliyorsunuz, Türkiye’de ilk örneği, Devlet Hava Meydanları tarafından
yapılmayan, belediye tarafından yapılan bir havaalanıdır. Yine, burada, sivil
havacılık işletme ruhsatının olmadığı söyleniyor bu havaalanının. Ben maddeleri
sıralıyorum hızlı hızlı:
Kaza kırım ekibi yok.
Sağlık ekibi geçen haftaya
kadar yoktu. 112’nin görev ambulansı uçak saatlerinde havaalanına gidip uçak
kalkana kadar bekliyor. Bu arada, o ambulansın baktığı bölgedeki acil olaylara
daha çok uzak olan Yenişehir Yahya Kaptan 112 istasyonu bakıyor. Bu da
görevdeyse, Yenimahalle’deki 112 komutadan bir ambulans yönlendiriliyor. Bu
sebepten dolayı, yaşam mücadelesi veren bir hastaya zamanında gidilememiş
oluyor. Şimdi, İzmit’te özel bir sağlık kuruluşuyla anlaşma yapılmış ve
havaalanında bir doktor bulunduruluyor, tam teşekküllü bir ambulans
bulundurulmuyor.
Özel güvenlik şirketiyle
anlaşma yapılmadığından, güvenlik sayısınca yetersiz olan havaalanı polis
tarafından yürütülmeye çalışılıyor. Valilik özel güvenlik konusunu üstlendiği
hâlde sonuçlandıramamıştır.
Havaalanında -biraz evvel
söyledim- ILS ve VOR sistemleri bulunmadığından sıkıntılar yaşanmaktadır.
Yine, Cengiz Topel base
istasyonu olmadığından uçak gelmeyince gidiş uçuşları da yapılamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ankara-İzmir
arasında yapılacak olan, proje aşamasında olan yüksek hızlı tren inşaatı
Manisa’mızın Salihli ilçesinden geçmekte, Salihli ilçesini mevcut hat üzerinden
projelendirdiği için tam ortadan ikiye bölmektedir. 7 tane hemzemin geçidin
altından yapılacak battı-çıktı tünellerle ilgili de, Salihli Belediyesinin
çalışmaları bunların binalara yakınlığı açısından imkânlı kılmamaktadır.
Böylece şehir fiilen ortadan ikiye ayrılmış durumda olacaktır. Oysa bunun yer
altından ya da yükseltilerek veya ilçe dışından geçmesi hem ilçeyi ortadan
ikiye bölmemesi hem de birtakım kazalardan ve tehditlerden uzak olması
açısından olumlu olacaktır. Bu konudaki pek çok rapor ve çalışmaya rağmen
herhangi bir sonuç alınamamış, aynı proje ortada durmaktadır. Bu konuda bir
gelişme olup olmadığını, ayrıca Turgutlu ilçemizden sonra İzmir yönüne devam
edecek olan hızlı tren için Manisa merkeze uğrama noktasında bir proje tadilatı
düşünüp düşünmediğinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli üyeler, sorulara
cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Genç’in bu KDV
düzenlemesiyle ilgili sorularında… Esas itibarıyla bir KDV kaybı söz konusu
değildir çünkü yapım esnasında alınan KDV, işletmede işletmeci lehine oluşan
KDV’den mahsup edilmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Maliye Bakanı nerede? Bu, Maliye Bakanının konusu.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Burada yapılan düzenleme, sadece
önce verip sonra uzun vadede geri aldığı KDV’nin baştan alınmamasıdır. Olay
bundan ibarettir. Esasen, daha önce havaalanı ve deniz limanları için 2005
yılında yine Mecliste yapılan bir düzenlemeyle kabul edilen bu istisna, şu anda
yap-işlet-devret projeleri için de uygulanacaktır. Dolayısıyla, bir gelir kaybı
yok. Bu istisnadan dolayı oluşacak, işletme lehine oluşacak bir durum, işletme
süresinden tenkis edilecek veya ödenecek, kiradan indirilecektir ve böylece
herhangi bir kayıp olmadığı gibi, kamu yararı sağlanmış olacaktır.
Sayın Akçay’ın sorusu: Şu
anda, bu, tespit edebildiğim kadarıyla beş adet projeyi etkiliyor. İki tane
Sağlık Bakanlığından üç tane de Ulaştırma, Denizcilik, Haberleşme
Bakanlığından. Sağlık Bakanlığı Kayseri Hastane Projesi, Etlik Kampus Projesi,
Gebze-İzmir Otoyol Projesi, Sabuncubeli Tünel Projesi ve İstanbul Avrasya Geçiş
Projesi. Bedelleri de yaklaşık olarak ifade etmek gerekirse 14 milyar TL
civarındadır.
Sorunun devamı: “Hazine
borçlanmakta mıdır?” Borçlanma yok. Bu projelerin hiçbirinde doğrudan hazine
garantisi yok. Hazine garantisi ancak işin tamamlanmaması hâlinde borcun hazine
tarafından üstlenilmesi esnasında ortaya çıkmaktadır. İşi devraldığınızda
yapılan işin miktarı, yapılan görüşmelerle tespit edilecek, ona göre bir sonuç
elde edilecektir.
Sayın Akar’ın sorusu:
Ankara-Eskişehir Projesi… Doğrusu, bu proje 2009’da bitti. Başlangıcı 2001
yanılmıyorsam, 2000 veya 2001 -Oktay Bey daha iyi bilir- o dönemde başladı,
ihalesi yapılmış, değerlendirme aşamasındaydı; daha sonra bu -bir ara
beklemişti- faaliyete sokuldu ve yapımı gerçekleştirildi.
Ayaş Tüneli maalesef,
hakikaten yürekler acısı bir projedir; 1971’de başlayan ama maalesef çok doğru
olmayan bir proje olması nedeniyle devam ettirilememiş, ne zaman biteceği, kaça
biteceği öngörülemeyen bir projedir. Biz, Eskişehir-Ankara ve
Eskişehir-İstanbul güzergâhında yüksek hızlı tren yapıyoruz. İleriki yıllarda
bu projeyle ilgili değerlendirme cihetine yap-işlet-devretle gitmeyi
planlıyoruz.
Adıyaman-Gölbaşı Göksu
Köprüsü’yle ilgili bilgi benim için çok yeni. Bakacağım, eğer herhangi bir
sıkıntı varsa gerekli tedbirleri alacağız. Adıyaman-Gölbaşı’nda demir yolu
çalışmasıyla ilgili yine size yazılı bilgi, cevap vereceğim.
Sayın Aslanoğlu, KİK’le
ilgili biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde bir operasyon düzenlendi savcılık
tarafından.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – İddia…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Doğrusu, bu operasyonla ilgili
dosya içeriğini biz bilmiyoruz ve bizim kurumumuza da bu yönde şu ana kadar
intikal etmiş bir bilgi, belge veya herhangi bir birimi yahut kişiyi ilzam
eden, ilgilendiren bir durum da söz konusu değildir. Takdir edersiniz ki
elimizde hiçbir bilgi olmadan bir tasarrufta bulunmak, bir tedbir almak, idari
bir işlem yapmak mümkün değildir. Olayın seyrini göreceğiz ve bizim müdahale
etmemiz gerektiği anda da gereken her türlü müdahaleyi yapar, tedbiri alırız,
ondan endişeniz olmasın. Tabii, henüz dosya -yani iddianame de- hazırlanmamış,
dosya aleni hâle gelmemiştir, mahkeme devreye girmemiştir, o bakımdan…
Sayın Şeker’in de buna
benzer bir sorusu var: KİK’i kapatma konusu. Yani bütün kurumlarda birtakım
yanlış işler oluyorsa o kurumları kapatmakla biz bir yere varamayız. Bence,
onun yerine, sorunları, kurumlardaki sorunları çözmemiz lazım. Aksi hâlde,
kamunun, devletin, vatandaşın işlerini yapacak insanlar kalmaz, kurumlar
kalmaz.
Bağlı ortaklıklar KDV’den
muaf değil. Bağlı ortaklıklardaki düzenleme: Sadece ana kuruluş Demiryolları
bağlı ortaklıklardan doğrudan alım yapabiliyor ama bağlı ortaklıklar kendi
alımlarını Kamu İhale Kanunu’na tabi olarak yapıyor. Buradaki ayrıntıyı özellikle
ifade etmek istiyorum.
Sayın Işık, Kütahya’yla
ilgili… Yollarla ilgili biliyorsunuz, geçen yıl çok yoğun bir çalışma yaptık,
bu yıl da, yine Kütahya’da çok yoğun çalışmalar yaptık. Geçen yılki
çalışmalarla Kütahya-Bozüyük, Kütahya-Afyon arasındaki yol tamamen bölünmüş yol
hâline geldi ama bunları da bu sene sıcak asfalt yapacağız yani Bozüyük’ten
başlayıp Kütahya’ya kadarki kısmı sıcak kaplama, BSK yapmayı hedefliyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
İhalesi yapıldı mı Sayın Bakan?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, ihalesi yapıldı; ihalesi
yapıldı, mevsim şartları elverdiğinde çalışma başlayacak, geçen yıl yapılmıştı
esasen.
Sayın Özel’in sorusu:
Yüksek hızlı tren zaten tabiatı icabı hemzemin geçitlere imkân vermeyen, trafik
emniyeti bakımından hemzemin geçitleri olmaması gereken bir işletmeciliktir.
Salihli’deki durumla ilgili gerekli araştırmayı yapıp size yazılı olarak cevap
vereceğim.
Diğer bir soru: Bu Cengiz
Topel Havaalanı’yla ilgili Sayın Akar’ın sorusuna değinmek istiyorum. Özellikle
bu Cengiz Topel Havaalanı Deniz Kuvvetlerimizin envanterinde olan bir
havaalanıdır ve yıllardan beri de Deniz Kuvvetleri bunu kullanıyor. Yani burada
emniyet yoksa, altyapı yoksa Deniz Kuvvetlerinin de kullanmaması icap eder.
Bizim yaptığımız, bunun sivil tesislerini elden geçirip oradan sivil uçuşları
başlatmak olmuştur. Yani şu anda orada seyrüsefer cihazlarıyla ilgili ciddi bir
sorun olduğunu ben bilmiyorum ama tekrar bakacağım. Asgari cihazlar olmadan
havaalanı zaten ulaşıma açılamaz, hizmete verilemez. Bunun gerekli izinleri
verilmiştir, geçici ruhsatı verilmiştir, nihai ruhsatı da mutlaka verilecektir
bu süre içerisinde. Eksikleri varsa mutlaka tamamlanır ama önemli olan,
Sakarya’nın, İzmit’in, o ovanın bir havaalanına kavuşmuş olması bence çok ciddi
bir adımdır, bunu önemsemek lazım. Havaalanının terminali de yeni yapılacaktır,
bununla ilgili de bir planlama vardır, belediyeler, il özel idaresiyle müşterek
bir çalışma yürütülmektedir.
Sayın Genç’in sorusu: Yüzde
51’in üzerinde ortaklıklar “bağlı ortaklıklar” olarak adlandırılıyor.
Demiryollarının bağlı ortaklıkları da yüzde 99,90 mertebesindedir. AŞ olduğu
için öyle küsuratlı, “…001” gibi, küçük, anlam ifade etmeyen paylar da
mevcuttur ama yüzde 100’ü Demiryollarına ait kuruluşlardır.
Arz ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Ama söyledikten
sonra olmaz.
Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU İLE BAZI YATIRIM VE HİZMETLERİN
YAP-İŞLET-DEVRET MODELİ ÇERÇEVESİNDE YAPTIRILMASI HAKKINDA KANUNDA
VE KAMU İHALE KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 25/10/1984 tarihli
ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 29- 8/6/1994
tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanuna göre yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde gerçekleştirilecek projeler ve 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 7 nci maddesine göre Yüksek Planlama
Kurulu tarafından kiralama karşılığı yaptırılmasına karar verilen sağlık
tesislerine ilişkin projelerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce
ihale veya görevlendirme ilanı yayımlanmış ancak teklif alınmamış olanlar ile
31/12/2023 tarihine kadar ihale veya görevlendirme ilanı yayımlanacak
olanların; ihale edilmesi ile görevlendirilen veya projeyi üstlenenlere yatırım
döneminde proje kapsamında yapılan mal teslimleri ve hizmet ifaları katma değer
vergisinden müstesnadır.
Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce teklifleri alınmış ya da ihalesi veya görevlendirmesi
yapılmış işlerde; görevli şirketin veya yüklenicinin bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içinde talepte bulunması halinde bu maddenin
yürürlük tarihinden sonra birinci fıkra kapsamındaki mal teslimleri ve hizmet
ifaları da katma değer vergisinden müstesna tutulur. Şu kadar ki, bu istisnanın
uygulanabilmesi için görevli şirketin veya yüklenicinin proje nedeniyle yatırım
döneminde yükleneceği katma değer vergisi tutarının, indirim yoluyla telafi
edilebileceği tarihe kadar, projenin ana kredi finansman koşullarına göre
oluşacak finansman maliyeti tutarı veya buna isabet eden sürenin, ilgisine
göre; işletme süresi öngörülen projelerde işletme süresinden, kira öngörülen
projelerde kira tutarından veya kira süresinden indirileceği hususunun bu
şirketler tarafından, içeriği idarece belirlenecek taahhütname ile taahhüt
edilmesi ve bu taahhüdün idarece kabul edilmesi gerekir. İndirimler, ilgili
projelere ait sözleşmelerde öngörülen esaslar dikkate alınarak yapılır.
Bu kapsamda yapılan mal
teslimleri ve hizmet ifaları nedeniyle yüklenilen vergiler, vergiye tabi
işlemler üzerinden hesaplanan vergiden indirilir. İndirim yoluyla telafi
edilemeyen vergiler bu Kanunun 32 nci maddesi hükmü uyarınca istisna kapsamında
işlem yapan mükellefin talebi üzerine iade edilir.
Maliye Bakanlığı, istisna
kapsamına girecek teslim ve hizmetleri tanımlamaya, istisna ve iadeye ilişkin
usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”
BAŞKAN – 1’inci madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’ya aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kalaycı.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, bürokratlar arasında KDV’den anlayan arkadaş var mı? Çünkü bu iş
Maliye Bakanlığının ihtisası dâhilinde, sorduğumuz soruya Maliye Bakanının
cevap vermesi lazım. Var mı KDV’den anlayan bürokratlar?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERCİLİK BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Ben anlarım.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu
öğrenmek istiyordum.
BAŞKAN – Sayın Genç,
müsaade eder misiniz, Hatibe söz vereyim.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Peki, tamam.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 194
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün nevruz; Türk
dünyasının Nevruz Bayramı’nı kutluyorum. Ancak üzüntülüyüz: Daha Afganistan’da
şehit düşen evlatlarımızla ilgili acılarımız dinmeden yüreğimizi sızlatan,
canımızı yakan yeni şehit haberleriyle sarsıldık. Şırnak’ta şehadet şerbetini
içen kahraman polislerimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum; yakınlarına,
emniyet teşkilatımıza ve Türk milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, kanun
teklifinin gerekçesinde, yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen projeler
ile sağlık sektöründe kamu-özel sektör ortaklığıyla hayata geçirilmesi
düşünülen projeler kapsamında inşaata yönelik mal ve hizmet teslimlerinin katma
değer vergisi yönünden istisna kapsamına alındığı ve bununla görevli şirket
tarafından ödenen finansman yükünün azaltılması ve yap-işlet-devret modeline
işlerlik kazandırılmasının amaçlandığı ifade edilmektedir.
Yap-işlet-devret modeli
ileri teknoloji, bilgi birikimi ve yüksek maddi kaynak gerektiren kamu
yatırımlarının özel sektör ve yabancı sermayenin katılımlarıyla, diğer bir
ifadeyle bütçe dışı kaynaklarla gerçekleştirilip belli bir süre işletildikten
sonra dönem sonunda tüm borç ve taahhütlerinden arındırılmış ve bedelsiz olarak
devlete devredildiği proje finansman modelidir.
Özel sektörün çeşitli
başlıklar altında kamunun mal ve hizmet üretimine destek olduğu uygulamalar,
kamu-özel iş birliği olarak adlandırılmaktadır. Ülkemizde de uygulanmakta olan
yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkının devri ve yap-kirala gibi modeller
aslında kamu-özel iş birliği uygulamalarının birer örneğidir.
Son yıllarda izlenen
politikalarla yatırım harcamalarının azaltılması, Dünya Bankası ve yabancı
yatırım bankalarının ise kamunun finansman ihtiyacını kamu-özel sektör iş
birliği projelerine kredi vererek karşılamayı seçmesi yüzünden bu model giderek
yaygınlaşmaya başlamıştır. Kamu-özel iş birliği modeli başlangıçta ülkelerin
altyapı yatırımlarının karşılanması için ihtiyaç duyulan finansmanı sağlamak
üzere başvurulan bir yol olarak görülürken, günümüzde özel sektörün verimli
işletmecilik becerilerinden yararlanılacağı, kamunun ise yatırımların
koordinasyonu, genel planlama, denetleme ve politika belirleme gibi alanlarda
odaklaşmasının sağlanacağı bir model olarak kabul edilmektedir.
Kamu-özel ortaklıklarının
bazı avantajları bulunmaktadır. Kamu-özel sektör ortaklıkları eliyle yapılan
işlerde gerekli kaynak özel sektör tarafından sağlandığından, kamu kesiminin
altyapı yatırımlarına ayıracağı kaynak oranı azalmakta ve öncelikli projelere
kaynak sağlanmış olmaktadır. Bu ortaklıklar tarafından yürütülen projeler, kamu
imkânlarıyla yapılanlardan daha kısa sürede sonuçlandığından, altyapı açığını
kapatmaya yardımcı olabilmektedir. Makroekonomik açıdan bakıldığında, ileri
teknoloji transferi, doğrudan yabancı sermaye girişinin artması, istihdam ve
vergi gelirlerinde artış, iç tasarrufların artışı gibi çeşitli yararlar
sağlayabilmektedir. Diğer taraftan, kamu-özel ortaklığıyla gerçekleştirilen
projelerin finansmanı, yapımı ve işletilmesinin çok önemli riskleri de
bulunmaktadır. Kamu-özel sektör ortaklığı ile yürütülen projeler klasik
finansman yöntemiyle yapılan işlere oranla daha pahalıya mal olmakta ve proje
kapsamında üretilen malın birim fiyatına aynen yansımaktadır. Bu nedenle,
projeler değerlendirilirken ve proje seçimi yapılırken fayda/maliyet analizleri
ve karşılaştırmalarının mutlak şekilde yapılması gerekmektedir. Yerinde
kullanılmadığı takdirde bu model yine ekonomik açıdan pahalı yatırımların
teşviki, teşvik uygulamaları nedeniyle vergi kayıpları ve kamu yatırımlarında
yanlış tercihler gibi olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Yap-işlet-devret
modeline göre hayata geçirilen bir projenin planlanmasından yeniden kamuya
transfer edileceği aşamaya kadar nasıl tasarlanıp uygulandığının, nasıl
işletildiğinin ve yükümlülüklerin ne derece yerine getirildiğinin de araştırılması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde son yıllarda kamu-özel sektör iş birliğine ilişkin uygulamaların
sayısı hızla artmaktadır. 2005 yılında yapılan yasal düzenlemede, sağlık
tesislerinin kırk dokuz yılı geçmemek şartıyla belirli süre ve bedel üzerinden
kiralama karşılığı yaptırılabilmesi öngörülmüş olup son aylarda ihale
çalışmaları hızlanmıştır. Geçen yıl çıkarılan Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile de eğitim tesislerinin kiralama
yoluyla yaptırılmasının önü açılmıştır. Bu kanun teklifinin Komisyonda
görüşülmesi esnasında eğitim tesislerinin kiralama yoluyla yaptırılmasına da
katma değer vergisi istisnası getirilmesi AKP milletvekillerince önerilerek
kabul edilmiş ancak itirazlar üzerine metinden çıkarılmıştır. Kiralama yoluyla
yaptırılacak gerek sağlık gerekse eğitim tesisleri ile ilgili iş ve işlemler
2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tabi
değildir. Böylelikle yandaşlara gün doğmuş, adrese teslim ihalelerin yapılabileceği,
yolsuzluğa elverişli ortam hazırlanmış olup hastane ve okullar rant paylaşma
vesilesi yapılmaktadır.
Herkese cazip gelecek
konforlu hastaneler, okullar taahhüdü ile sunulan kamu-özel ortaklığı,
gelecekte daha fazla kamu borçlanması, mali, sosyal haklar üzerinde kesintiler,
“Kullanan öder.” ilkesine dayalı olarak daha fazla katkı payı şeklinde ek
ödemeler gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecek mahiyettedir.
Önce Kayseri ve İstanbul
İkitelli projeleriyle dile getirilen yap-kirala yöntemiyle hastane yapımı
uygulaması ile 27 ilde toplam 37.182 yataklı hastaneler yapılmasının
planlandığı açıklanmış, birçoğunun ihale süreci devam etmektedir. Devletin
sadece 3 sağlık kampüsü için ödeyeceği yirmi beş yıllık kira bedelinin 18,6
milyar lira olması, devletin bu ortaklıktan özel sektöre aktaracağı paranın
ölçüsünü göstermektedir.
Kamu-özel ortaklığı
yatırımları açıkça kamunun borcu niteliğini taşımakla birlikte kamu borcu
olarak gösterilmediğinden borç miktarı bilinmemektedir. Bu arada, ihale
süreçleri ve sonuçları kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. Yürütülen işlerle ilgili
değerlendirme yapabilmek için gereken veriler açıklanmamaktadır. Şeffaflık söz
konusu değildir. Önümüzdeki yirmi beş yıl için çok ciddi borçlanmaya neden
olacak bu uygulamaların kamuoyu ile paylaşılmaması, ihalelerde belirlenen
yıllık kiralar ve sözleşme içeriklerinin resmî kanallardan duyurulmaması
gerçekten düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri,
kamu-özel iş birliğine yönelik yasal düzenlemeler belli bir sistematik
çerçevede değildir. Bu alanın Anayasa’ya uygun şekilde çerçeve bir kanunla
düzenlenerek kamu-özel iş birliği sürecinin sağlıklı işleyebileceği istikrarlı
bir yasal zeminin oluşturulması gerekmektedir. Bu itibarla, dağınık bir yapıya
sahip olan kamu-özel iş birliği mevzuatı bir yasa çerçevesinde
toplulaştırılmalı, sadeleştirilmeli ve uygulamadaki farklılıklar önlenerek
hepsi için geçerli tek bir süreç geliştirilmelidir.
Proje seçiminde
yapılabilirlik etüdü şartı getirilmeli ve karar alma süreci daha tanımlı ve
rasyonel kılınmalıdır.
Kamu-özel iş birliği
projelerinin koordinasyonundan sorumlu bir birim oluşturulmalıdır. Kamunun
garantiler nedeniyle oluşabilecek mali yükümlülüklerinin izlenmesini ve bu
yükümlülüklerin makroekonomik dengelerle uyumlu olmasını sağlayacak
mekanizmalar geliştirilmelidir.
Başarılı kamu-özel
ortaklığı projelerinden kamu kaynaklarına ilave finansman sağlamaları,
alternatif yönetim ve uygulama becerilerini geliştirmeleri, özelde hizmet
kullanıcılarına ve genelde kamuya katma değer yaratmaları, ekonomide
kaynakların daha etkin kullanılmasına katkı sağlamaları beklenmektedir.
Bu beklentilerin
gerçekleştirilmesi için kamu-özel ortaklığı projelerinin geliştirilme ve
izlenme süreçlerinde ayrıntılı etkinlik analizleri yapılmalı, iş birliği
yapılacak özel teşebbüsler rekabetçi ihale kurallarına göre seçilmeli, projeler
kapsamında yenilikçilik özendirilmeli, proje paydaşları arasında riskler
optimal biçimde paylaştırılmalıdır.
Tasarının hayırlara vesile
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kalaycı.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
BAŞKAN – Grup adına
konuşuyorsunuz.
Buyurun.
MÜSLİM SARI (Devamla) –
Peki.
Öncelikle bir tespit yapmak
istiyorum. Şimdi, bu teklifin tamamına baktığımız zaman, aslında bunun bir
teşvik paketi olduğu görüyoruz; kısmi, küçük bir teşvik paketi. Dolayısıyla,
teşvik paketleri, çok uzun uzadıya tartışılması gereken, bütün teşvik
unsurlarının analiz edilmesi gereken, ekonomide bütün yarattığı etkilerin göz
önünde bulundurulması gereken, dolayısıyla bütün kamu kurum ve kuruluşlarıyla
iş birliği içerisinde, onların görüşleri de alınarak hazırlanması gereken paketlerdir;
dolayısıyla üzerinde çok uzun süre çalışılması gereken paketlerdir, dolayısıyla
bütüncül olarak ele alınması gereken paketlerdir. Sadece belli alanlara, belli
varsayımlarla, sadece belli teşvik unsurlarını içeren teşvik paketleri
ekonomideki bütüncüllüğü bozar. Dolayısıyla, bu teşvik paketinin de aslında şu anda
Hükûmetin hazırlık içinde olduğunu bildiğimiz teşvik paketinden neden ayrı
tutulduğunu, o bütünlüğünün neden kaybettirildiğini anlayabilmek güç.
Bildiğiniz üzere Türkiye
ekonomisinin yapısal çok problemleri var ve bu yapısal problemler için de
piyasada etkin olabilecek, etkili olabilecek bir teşvik paketi hazırlamak çok
önemli. Cari açık bu sorunların en başında geleni, istihdam problemleri en
önemli yapısal problemlerimizden biri, bölgesel gelir dağılımı farklılıkları en
önemli yapısal problemlerimizden biri. Dolayısıyla, bütün bu yapısal
problemleri merkezine alan, katma değeri yüksek, küresel ölçekte mal ve hizmet
üretebilecek, bir sanayi politikası inşa edebilecek bir teşvik paketi içinde
değerlendirilmesi gereken bu teşvik unsurunun böyle bütüncül bir yapıdan neden
koparıldığını anlamak gerçekten güç. Dolayısıyla, insanın aklına başka birtakım
şeyler geliyor; acaba bu teşvik paketi ve bu yasanın ilgili maddesi, sadece,
bir türlü başarılamayan, finansmanı bulunamayan üçüncü köprü ihalesi için mi
gerçekleştirilmiştir? Aynı zamanda bunun neden bir hükûmet tasarısı olarak
değil, bir kanun teklifi olarak geldiğini de anlayabilmek güç. Tek başına bu
bile aslında AKP’nin kanun yapma zihniyetini göstermesi açısından son derece
ilginç.
Kanunun bu maddesiyle
ilgili dikkatinizi çekmek istediğim ikinci husus, kamu yatırım harcamalarına
Hükûmetin bakış açısıdır. Bu kanun, aslında kamu yatırım harcamalarına
Hükûmetin bakış açısını da yansıtması açısından ilginçtir. Bilindiği üzere
altyapı yatırımları esas olarak kamunun görevidir. Dünyanın bütün ülkelerinde,
altyapı yatırımları, barajlar, yollar ve başka birtakım altyapı yatırımları
birincil öncelikle kamunun yapması gereken yatırımlardır. Özel sektör
yatırımları bu yatırımların tamamlayıcısı niteliğindedir. Kamunun yetişemediği
ya da özel sektörün girmesinde fayda gördüğümüz alanlarda özel sektör yatırım
yapar. Dolayısıyla, yap-işlet-devret modelleri de aslında kamunun yapacağı
yatırımları tamamlar nitelikte yatırımlar olarak ele alınmak gerekir. Oysa Plan
ve Bütçe Komisyonu çalışmalarından da biliyoruz ki gerek yap-işlet-devret
projelerinin hâlen yürütülmekte olanları gerekse Millî Eğitim Bakanlığının okul
yapmakla ilgili projelerinin dahi bu kanun teklifinin içine giydirilmeye
çalışıldığını biliyoruz ve bizim burada yapmış olduğumuz eleştirilerle,
Hükûmetten arkadaşların, AKP’deki milletvekili arkadaşların da sağduyusuyla bu
teklifin içinden çıkartıldı.
Kamu yatırım harcamalarının
millî gelir içindeki payına baktığımız zaman AKP hükûmetleri döneminde bunun
azalmakta olduğunu da görüyoruz. Miktar olarak kamu yatırım harcamaları artmış
olsa bile, gerek merkezî yönetim bütçesi içerisinde kamuya aktarılan kaynaklar,
kamu yatırım harcamalarına aktarılan kaynaklar gerekse genel kamu içerisinde
yatırım harcamalarına aktarılan kaynaklar bu dönemde düşmektedir. Size bir
örnek vereyim: 2011 yılı gerçekleşmesiyle karşılaştırdığımız zaman 2012 yılı
tasarısında sermaye giderleri kaleminin reel olarak yüzde 15-16’lara varan
miktarda düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla, biz parti olarak yap-işlet-devret
modellerine ve genel olarak da özel sermayeye karşı olmamakla beraber bunun
asıl olarak kamunun yapması gereken bir iş olduğunu ve yap-işlet-devret
projelerinin de bunun tamamlayıcısı nitelikte düşünülmesi gerektiğini
düşünüyoruz.
Maddeyle ilgili, özellikle
KDV istisnasıyla ilgili konuşacak olursak da şu tespitleri yapmak gerekir:
Sayın Bakan biraz önce sorulan sorulara cevap şunu dedi: “Burada aslında bir
KDV kaybı yoktur, sonradan alınacak KDV’nin baştan alınmamasıdır.”
Şimdi, bu kadar akçalı
boyutu olan bir yasanın aslında mali yüklerini araştırmadan, bunun etki
analizlerini yapmadan, bunun bütçe üzerindeki etkisinin ne olacağının, bir
gelir getirecekse de hangi dönemde ne kadar gelir getireceğinin projeksiyonları
yapılmadan bir kanun metninin, bir kanun taslağının hazırlanması bir defa doğru
değil. Eğer bu kanunun akçalı bir boyutu yoksa, herhangi bir gider kaybına
neden olmuyorsa ya da ciddi anlamda bir gelir kazancı içermiyorsa Plan ve Bütçe
Komisyonuna niye geldi? Dolayısıyla bunun bir akçalı boyutu var. Her ne kadar
KDV baştan alınmıyor olsa da en başta 2012 yılı bütçesini bağlarken bizim
öngördüğümüz birtakım bütçe büyüklükleri var, dolayısıyla gelir hedefleri var. En
başta bu gelir hedeflerinin ciddi bir şekilde sarsılacağı anlaşılıyor.
Şimdi biz soruyoruz: Ne
kadar bir KDV kaybından bahsediyoruz burada? En başta bile olsa, ilk başta bile
olsa ne kadarlık bir gelir kaybından bahsediyoruz? Bunun cevabı yok. Plan ve Bütçe
Komisyonunda da sorduk bunu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da bunun cevabının
baştan söylenemeyeceği, yap-işlet-devret projelerinin kendi doğası gereği ancak
daha sonra, süreç içinde anlaşılabileceği söylenmişti ancak bunların etki
analizinin yapılması son derece önemli.
Bir başka argüman, bu
yasanın aslında bir finansman kolaylığı sağlayacağı KDV istisnasıyla beraber ve
bu finansman kolaylığının da yap-işlet-devret projeleriyle ilgili verilecek
sürelerde bir azaltıma gidileceği, dolayısıyla bunun orta ve uzun vadede kamu bütçesine
kazanç yönünden bir etki yaratacağı söyleniyor. Bu ne kadardır, bunu bilmek
istiyoruz. Bunu nasıl hesaplıyorsunuz? Bunun bir hesabı var mı, bununla ilgili
bir projeksiyon var mı? Başta yaptığınız gelir kayıplarıyla süreç içinde elde
etmeyi umduğunuz gelir kazançları arasında nasıl bir ilişki var, hangisi daha
baskın? En nihayetinde bu kanun geçerli olduğunda, yürürlüğe girdiğinde,
toplamda, final olarak bir kazanç mı olacaktır kamu maliyesi üzerinde, bir
kayıp mı olacaktır? Bunları bilmek istiyoruz.
Dolayısıyla, bir yasa
tasarısı getirilirken, akçalı boyutu olan bir yasa tasarısı ise hele, mutlaka
bunun etki analizlerinin yapılması gerekir. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda, hem
alt komisyonda hem de asıl komisyonda bununla ilgili sorular sorduk, bununla
ilgili tartışmalar yaptık ancak şu an itibarıyla hâlâ buna bir cevap alabilmiş
değiliz; Genel Kurulda tüm kamuoyunun önünde bunun cevapları verilebilirse
seviniriz.
Sonuç olarak, bir teşvik
paketi gibi görünen ancak teşvik paketinin bütüncüllüğünden azade olan, kamu
yatırım harcamalarını aslında birincil değil tamamlayıcı olarak gören anlayışla
hazırlanan bu yasa teklifinin çok da yap-işlet-devret projeleri bağlamında
Türkiye ekonomisine katkı sağlayabileceğini düşünmüyoruz. Öte yandan, KDV
istisnası ve muafiyetinin de ciddi anlamda bir gelir kaybı yaratabileceğini
düşünüyoruz. Böyle bir gelir kaybı yoksa bunların da bize anlatılması gerekiyor
diye düşünüyoruz.
Bu yasanın en önemli
yanlarından biri de hazine garantileriyle ilgili bölümüdür. Gerçi bu 3’üncü
maddede tartışılacak ama yeri gelmişken söyleyelim. Bu yasayla toplam büyüklüğü
tahminen 30 milyar dolara ulaşan yap-işlet-devret projeleri üzerinden hazinenin
bir garanti ve üstlenim elde etmesi söz konusudur ki bununla orta ve uzun
vadede hazinenin ciddi anlamda bir finansal riskle karşı karşıya
kalabileceğini, borç stokları açısından şu anda görülemeyen ama adına “koşullu
yükümlülük” denen fakat orta ve uzun vadede gerçekleşme ihtimali mümkün olan
bir yükümlülükle hazinenin karşı karşıya bırakıldığını görüyoruz. Dolayısıyla
bunun aslında 2001 yılından beri kurgulanagelen faiz dışı fazla politikalarıyla
ve bunu destekleyen mevzuatla berkitilmiş olan mali disipline ve mali
disiplinin şeffaf ve öngörülebilir mali yönetim kurgulanması varsayımına da
orta vadede ciddi bir risk getireceğini düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu maddenin
bu şekliyle ekonomiye ciddi bir katkı yaratmayacağını düşünüyorum.
Herkesi saygıyla
selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
Madde üzerinde şahıslar
adına ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy’un.
Sayın Özensoy… Yok mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok
efendim.
BAŞKAN – Adana Milletvekili
Sayın Necdet Ünüvar, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECDET ÜNÜVAR (Adana) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 194 sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Sayın Hüseyin Şahin ve 7
milletvekili arkadaşımızın Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, KDV,
mevzuatta, mal ve hizmet teslimlerinde mal veya hizmeti teslim alanın teslim
anında ödediği bir vergidir. Yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
gerçekleştirilecek yatırım projelerinde ise mal veya hizmet henüz satın
alınmadan KDV yüklenici firma tarafından maliyetlere yansıtılmaktadır. Bu
teklifle öngörülen düzenleme çerçevesinde yalnızca yatırım sürecine özel bir
istisna getirilmekte, yatırım projelerinin tamamlanmasının ardından verilen
hizmet KDV’ye tabi olmakta, getirilen düzenlemeyle yatırım projelerinin
tamamlanmasının hızlandırılması düşünülmektedir.
Dolayısıyla, Türkiye’de
yap-işlet-devret modeliyle DSİ’nin, Demiryolları İşletmelerinin ve Karayolları
Genel Müdürlüğünün birçok yatırımının olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede, 1’inci
maddede, sağlıkla ilgili de yap-işlet-devret modeline benzer, kamu-özel
ortaklığı yöntemiyle yapılan hizmetlerin de hızlandırılması amaçlanmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı’yla kamu-özel ortaklığı çerçevesinde hastanelerimiz yenilenmekte, yeni
birtakım yatırımlar yapılmakta ve böylece sağlık hizmetlerinin etkin, verimli
ve kaliteli sunulması amaçlanmaktadır.
Bildiğiniz gibi, birçok kez
gerek Sayın Başbakanımız gerek Sayın Sağlık Bakanımız tarafından gündeme
getirilen “şehir hastaneleri” kavramı vardır. “Şehir hastaneleri”yle, öteden
beri şehrin değişik yörelerinde sağlık hizmeti sunmakta olan hastanelerin bir
kampüs mantığı içerisinde, beraberce, birbirinden de ortak hizmet alma
mantığıyla sağlık hizmetlerinin daha iyi bir şekilde sunulması amaçlanmaktadır.
Bu çerçevede, bu sağlık kompleksleriyle yani şehir hastaneleriyle, içindeki
klinik otel, araştırma merkezleri, kongre, yaşlı bakım merkezi ve sağlığın ana
hizmet alanlarıyla sağlık hizmetlerinin daha etkin ve kaliteli olması
sağlanacaktır. Bu çerçevede, Sağlık Bakanlığımız, 2015 yılının sonuna kadar
Bakanlığımıza ait bütün hastanelerin binalarını nitelikli ve konforlu bir
ortama kavuşturmayı hedeflemektedir ve yine bu çerçevede, 2015 yılı sonunda
yaklaşık 93.500 nitelikli yatak sayısını sağlık hizmetinin emrine sunmak
istemektedir.
Bu çerçevede, içinde Adana,
İstanbul, Ankara, İzmir, Malatya, Denizli, Diyarbakır gibi illerimizin de
bulunduğu birçok ilimizde şehir hastaneleriyle ilgili çalışmalar devam ediyor.
Bir kısmında ihaleler bitti, temelleri atıldı ve şu anda devam ediyor, Kayseri
gibi; bir kısmında süreç tamamlandı ve yakında temeli atılacak, Ankara’daki
Etlik Sağlık Kompleksi gibi; bir kısmında ihale sürecinin son aşamasına
gelindi, İstanbul ve Adana’daki sağlık kompleksleri gibi. Bunları yaptığı zaman
kamu-özel ortaklığı metoduyla, gerçekten ülkemizin insanına en mükemmel şekilde
sağlık hizmeti sunacak bir yapısal dönüşüm tamamlanmış olacaktır kamu-özel
ortaklığıyla. İşte, bu düzenlemeyle, bu yatırımların daha da hızlanması ve
sağlık hizmetlerinin emrine sunulması noktasında çok önemli bir fonksiyonu icra
edecektir.
Ben bu teklifi hazırlayan
arkadaşlarımızın tekliflerinin Türk insanının daha etkili, daha verimli sağlık
hizmeti almasına vesile teşkil etmesine katkıları sebebiyle teşekkür ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ünüvar.
Sayın Genç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
194 sıra sayılı Yasa
Teklifi’nin 1’inci üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, Sayın Başkan, tabii,
AKP öteden beri gayriciddi bir parti, gayriciddi bir Hükûmet. Şu Hükûmet
sıralarına bakın Allah aşkına, nerede bu bakanlar, nerede keyif çatıyorlar?
M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) – Sen kendine bak!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Yahu, 1 tane Bakanla bu iş olmaz, bunu kafanıza koyun.
Şimdi, soru sorduk Sayın
Bakana…
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Bak, bak…
KAMER GENÇ (Devamla) – Sen
Bakan sayılmazsın, sen Amerika’dan yeni gelmişsin.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sen de adam sayılmazsın!
KAMER GENÇ (Devamla) –
Şimdi, biraz önce soru sorduk, diyoruz ki: “Arkadaş, bunun devlet bütçesi
üzerindeki etkisi nedir?” Yani, bu nedir? Bir KDV muafiyetini getiriyorsunuz.
Biliyorsunuz, iğneden
ipliğe, etten süte her şey KDV’ye tabi. Yani fakiri zengini demeden, kadını
erkeği demeden, bugünkü bütçenizin, yani bütçenizin yüzde 70’i KDV ve ÖTV’den
alınıyor, yani vasıtalı vergilerden alınıyor.
RECAİ BERBER (Manisa) –
Burada vergi muafiyeti yok.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Şimdi, burada Sayın Bakan biraz önce izah etti, dedi ki: “Bu konuya giren
yatırımların miktarı 14 milyar lira.” Normal olarak KDV’nin oranı yüzde 18
olduğuna göre, demek ki burada asgari 2,6 katrilyon lira bir vergi kaybı var.
Şimdi, burada Maliye
Bakanlığının temsilcisinin olması lazım. Biz soru soruyoruz, sorumuza cevap
vermiyor, Sayın Bakanın –yani kendisinin bilmediği bir konu- hiç olmazsa demesi
lazım ki: Biz bunu sonra size yazılı cevap verelim.
HÜSEYİN ÜZÜLMEZ (Konya) –
Sen nereden biliyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) - Yani
gayriciddiliğiniz buradan ileri geliyor; burada milletvekillerinin sorduğu
sorulara cevap vermiyorsunuz, her şeyi örtbas ediyorsunuz. Bu örtbasla bu işler
olmaz ki. Yani, burada şeffaflıktan korkuyorsunuz çünkü arkasında özel
gayeleriniz var, özel birtakım insanlara rant sağlama özellikleriniz var.
Şimdi getirilen bu kanunla
hangi firmalara, hangi büyük firmalara… İhalesi geçmişte yapılmışsa niye bu
avantajı sağlıyorsunuz?
Şimdi, Sayın Bakana sordum:
Efendim, Devlet Demir Yollarına bağlı işletmelere yapılacak ihaleleri Kamu
İhale Kanunu’na tabi tutmayacaksınız. İyi de ben Türkiye’deki cinlikleri,
hinlikleri biliyorum. Yani Devlet Demir Yolları alacak, kendisine bağlı olan
şirkete verecek -5 katrilyon, 10 katrilyon liralık ihaleleri verecek o iştiraklere-
onlar da verecek taşeronlara; al, buyur...
Yani, şimdi, biz sizin
nasıl hinliğe kafanızın çalıştığını biliyoruz da sizin hinliklerinizi de
herhâlde bilecek bir zekâmız da var.
O bakımdan, yani, şimdi,
kanunları, bakın...
RECAİ BERBER (Manisa) –
Şüphe etmeye başladık.
KAMER GENÇ (Devamla) –
Getirdiğiniz kanunlarla hep devleti talan etme, devletin kaynaklarını
yandaşlarınıza tamamen kanalize etmek için uğraşıyorsunuz. E, dolayısıyla bu
kanunların... Türkiye’nin zaten bütçesi belli, cari açıkları belli.
Bugün, işte, insanlar,
bakın, kadın kendi çocuğuna ekmek bulamadığı için intihar ediyor. Bu hiç mi
vicdanınızı sızlatmıyor?
Bakın, bugün benim
memleketimde, arkadaş, yollarımız kapalı; kara yollarımız kapalı. Ben defalarca
söyledim, yani benim ilçemin yolu, asırlık ilçe ama bir türlü yolu yapılmıyor.
Yani bu bazı yerlere yapılıyorsa, peki, buradaki insanlarımız… Niye yani,
bunlar insan değil mi? Bunlar da Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
– Dokuz senedir buradasın, niye yaptırmadın yolu?
KAMER GENÇ (Devamla) –
Dolayısıyla, yani getirilen… Evvela devletin kaynaklarını sağlıklı olarak elde
etmesi lazım, sağlıklı elde ederken de bunları sağlıklı harcamalara kullanması
lazım.
O bakımdan yani bir kanun
teklifi geliyor. Hükûmet nerede? Zaten Hükûmet yok. İşte, olmadığı hem
sıralardan hem de getirilen tekliflerden belli. Arkadaşlar, yani Anayasa’mızda
bunlar düzenlenmiş. Kanunlarda, bütçede azalmaya meydan olan veya cari yıl
bütçesinde gider arttırıcı veya gelir düşürücü nitelikteki tasarıların bunu
telafi edecek nitelikte hangi kaynaklarla sağlanacağının belirtilmesi lazım.
Siz Anayasa’ya sadakate yemin ettiniz ama maalesef, herhangi bir şekilde
Anayasa hükmünü uygulamıyorsunuz.
İşte, daha ileri maddelerde
de okuyacağız. İhalelerde çok büyük yolsuzluklar yapılıyor. Dolayısıyla, bu
yolsuzluklarını bir de getiriyorlar milletvekili… İşte, sizin parmaklarınız,
nedense, bu yolsuzlukların manivelası oluyor. Yani işte, siz parmak kaldırınca
AKP’nin yaptırdığı ihaleleri manivelayla kaldırıyorsunuz, o milletin hakkını
gasbediyorsunuz. Bu nasıl olacak yani? Bu milletin, bu gasbedilen,
parmaklarınızla gasbettiğiniz, birtakım yandaşlarınıza verdiğiniz bu paralar
kime ait olur?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, biraz evvel Ayaş tünelleriyle ilgili sormuş olduğum yıllık 500
milyarlık harcamanın cevabını vermediniz. Yani ileride projelendireceğinizi
söylediniz ama her yıl 500 milyar lira bakım ücreti harcanıyor oraya. Yazık bu
devletin parasına, eğer kullanılmayacaksa da bir şekilde bunun halledilmesi
gerekiyor.
Yine, Eskişehir-Gebze Hızlı
Tren Projesi nedeniyle bu hatta yılbaşından bu yana tren seferleri kaldırıldı
yani Sakarya’dan Haydarpaşa’ya her gün binlerce insanın seyahat ettiği trenler
durduruldu ve insanlar mağdur edildi. Şimdi, söyleyeceksiniz ki büyükşehir
belediyeleri otobüs seferleri düzenledi. Otobüs seferlerinin o hıza, o şeye
ulaşması mümkün değil. İnsanlar mağdur bir şekilde hayatlarını devam ettiriyor
ama gelişmiş -otuz dört ay olacak yaklaşık bu- ülkelerin tümünde bir hat
kullanılırken diğer hat yüksek hızlı tren için ayrılabiliyor; yapılabiliyor,
bunun örnekleri var. Burada uygulanmama sebeplerinden biri: Hattın çok eski
olduğu söyleniyordu, aslında bu hatta hiç eski bir hat yok, hepsi sahil
tarafına taşındığı için çoğu da yeni hat.
Yine, bu trenle ilgili,
orada istasyonlarda yüzlerce insan mağdur oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizin de
bildiğiniz gibi, 6 Ocak 2012 tarihli medyada, bir kısım medyada yayınlanan bir
habere göre, TAV’a 800 milyon dolara satılan İDO, özelleştirmeden altı ay sonra
belediyeden görmediği ilgiyi Ulaştırma Bakanına bağlı Karayolları Kara
Ulaştırma Genel Müdürlüğünden gördü. TAV’ın İDO’su süper genelgeyle değerini
3’e katlarken, şehir içi ve şehirler arası yolcu taşıma ayrıcalığına sahip
olduğu şeklinde çıkan yazıya istinaden Bakanlığınızca ne yapıldı? Bu iddialar
doğru mudur? Böyle bir uygulamanın sebebi nedir?
İkincisi de Kütahya’daki
Zafer Havaalanı inşaatının ne zaman tamamlanacağını sormuştum, bununla ilgili
de bir açıklama yaparsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Fırat…
SALİH FIRAT (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, hava yolu
ulaşımı ve duble yol ulaşımı konusundaki çalışmalarınızı takdir ediyoruz ancak
Adıyaman bu konuda hep üvey evlat olarak görülmüştür. Anadolujet adı altında
Borajet uçakları kiralanmıştır. Bu Borajet uçakları kime aittir? Kiralanırken
yolcu garantisi verilmiş midir? Adıyaman bu konuda kendisini ötekileştirilmiş
hissediyor.
Yine, diğer taraftan
Adıyaman-Malatya, Adıyaman-Gaziantep, Adıyaman-Urfa arasındaki duble yollarda
sınırlarımızda olan diğer illerin yolları tamamlanmıştır ama Adıyaman-Gölbaşı,
Adıyaman-Kâhta, Adıyaman-Besni arasındaki duble yollar tamamlanmamıştır. Bunlar
ne zaman tamamlanacaktır?
Bir de Çelikhan-Yeşilyurt
arası yol ne zaman tamamlanacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, Sayın Bakana
sorduğumuz sorular tabii teknik olduğu için, KDV’nin teknik tarafını
ilgilendirdiği için Sayın Bakanın bunu cevaplandırmaması gayet normal. Biz
sorduk, aslında Maliye Bakanının bize yazılı cevap vermesi lazım. Burada bir
defa KDV kaybı var yani. Bunun miktarı nedir, bunu öğrenmek istiyorum. İlk
sorularımı aynen tekrarlıyorum.
İkincisi: Sayın Bakan, bu
5’inci maddeye göre Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel
Müdürlüğüne bağlı ortaklıkların yapacağı mal ve hizmet alımlarını Kamu İhale
Kanunu’nun 3/g maddesinden yapacaksınız da peki, bu bağlı ortaklıklar bu
şekilde aldıkları ihaleleri özel taşeronlara verecekler midir vermeyecekler
midir? Onu da öğrenmek istiyorum çünkü burada Kamu İhale Kanunu’ndan kaçarken
birtakım şeyler olabilir.
Bir de şu Elâzığ’daki
Karayolları Bölge Müdürünün gerçekten bizim Tunceli’ye hiç bakmadığını size
defalarca da söyledim yani bu bizim Tunceli’deki o Karayollarının araçları çok
eski. Bunları yenilemeyi düşünüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Manisa-Sabuncubeli tünel
çalışması hangi aşamadadır ve hangi tarihte tamamlanacaktır?
Yine, Manisa’da Salihli,
Gölmarmara, Akhisar, Kırkağaç, Soma yollarının uzun yıllardır âdeta karınca
hızıyla inşaatları devam etmektedir ve trafik akışı da fevkalade sorunludur. Bu
yol çalışmalarını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?
Bir de Salihli’de trafik
akışını engelleyen, artık ilkel düzeyde kalan köprülerin bir an evvel
yenilenmesi gerekmektedir. Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, Eskişehir-Ankara
etabı, Sakarya-Köseköy-İzmit arası zorunlu olarak kapatılmıştır çünkü yeni
yapılan yüksek hızlı tren hattı mevcut hattın üzerine oturmaktadır, altyapı
çalışmaları süresince kapalı kalacaktır; bu, teknik bir zorunluluktur. Daha
önce bunun cevabını vermiştim. Burada hem çalışma yapılıp hem de işletmecilik
yapılması çok ciddi bir risktir, emniyet zaafı oluşturmaktadır, kaza olma
riskini artırmaktadır.
Diğer bir konu, Ayaş
Tüneli’nin yıllık 500 bin TL yıllık bir bakım maliyeti var, izolasyon ve su
tahliye maliyeti var; bu da ihalenin yapılış şeklinden kaynaklanan bir
zorunluluk. Tasfiye süreci devam ediyor. Tasfiye edilince bu masraftan
kurtulacağız ama bunu yapmayınca yapılan 8,5 metre tünelin çökme riski vardır.
Bu kadar yapılmış işin heba olmaması için böyle bir çalışma zorunlu olarak
yapılmaktadır.
Sayın Işık’ın sorusu:
Gazetelerin birinde yer alan “İDO’nun satışıyla değeri 2’ye katladı… Bunun
sebebi de Ulaştırma Bakanlığının çıkardığı bir genelgedir.”
Bunlar, gerçekle hiçbir
alakası olmayan konulardır. Bu konuda söz konusu gazeteyle zaten hukuki yollardan
mücadele devam etmektedir ve Basın Konseyi de bu yazılardan dolayı kınama
kararı vermiştir söz konusu gazete hakkında.
Ulaştırma Bakanlığı 2003
yılından beri kara ulaştırmasıyla ilgili, kombine taşımacılıkla ilgili
genelgeler yapmaktadır. Bahsedilen bu genelgelerdir. Genelge, yani deniz
yoluyla kara yolunun birlikte veya demir yoluyla kara yolunun, hava yoluyla
kara yolunun birlikte kullanıldığı taşıma türleri için düzenleme yapmaktadır.
İDO özelleştirildikten sonra bu genelgede bir değişiklik yapılmamıştır. Ta
başından beri tek bilet, tek taşıyıcı sorumluluğunda bir uygulama 2003’ten beri
devam etmektedir. Dolayısıyla, bu haberlerin gerçekle alakası yoktur.
Adıyaman Borajet… Yani Türk
Hava Yolları, biliyorsunuz halka arz edilmiş özel bir şirkettir. Bütün
şirketler kendi uçaklarını kullandığı gibi kiralık uçak da kullanabilirler.
“Weet leasing” denilen bir yöntemle bunu yapıyorlar, bu da onlardan bir tanesidir.
Dolayısıyla, yolcu ihtiyacına ve talebe uygun olarak uçaklar, büyüklükleri
değiştirilebilmektedir. Bir kiralama olduğunu biliyorum ama detaylarla ilgili
bir bilgim şu anda yok. Yazılı olarak bunu da bilahare cevaplandıracağız.
Bir önceki soru da Sayın Işık’ın.
Zafer Havaalanı 29 Ekim 2013’tü ama 29 Ekim 2012’de bitmesi öngörülüyor yani
bir sene önce biteceği ifade ediliyor. İnşallah, Çukurova…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Kütahya’ya sahip çıkmak lazım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, evet…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bekliyoruz Sayın Bakan bu sözlerinizi…
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Genç, bu bağlı kuruluşlara
verilen muafiyet, sadece Demiryollarıyla bağlı kuruluşlar arasında geçerlidir.
Bağlı kuruluşlar bu işi esasen kendileri yapacak ama dışarıdan, bu işi yapmak
için bir parça malzeme, hizmet alacaklarsa, bunlar Kamu İhale Kanunu’na
tabidir, Kamu İhale Kanunu çerçevesinde alımlarını gerçekleştireceklerdir. Bu
konu böyledir.
Tunceli’nin projelerine
bakıyoruz, merak etmeyin. Şimdi de Tunceli’den Mazgirt’e bir köprü ve 15
kilometre yol yapıyoruz ve diğer projeler de planlandığı gibi devam ediyor.
Sabuncubeli Tüneli başladı.
Bir proje değişikliği yapıldı, tünel boyu biraz uzadı, o yüzden biraz ağır
gidiyor. Buradaki hedefimiz, tabii, her şey yolunda giderse iki buçuk yıl,
bilemediniz üç yıl içerisinde bu projeyi tamamlamayı hedefliyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Madde üzerinde üç
önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı Kanun Teklifinin birinci maddesi ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununa eklenen geçici 29 uncu maddenin birinci fıkrasında geçen “31/12/2023”
ibaresinin, “31/12/2035” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı Erkan Akçay Alim Işık
Konya Manisa Kütahya
Ali
Halaman Oktay
Vural
Adana
İzmir
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 194 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin
Geçici 29 un ikinci paragrafının kanun metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Özgür Özel Kazım Kurt
İstanbul Manisa Eskişehir
Ali
İhsan Köktürk Bülent
Tezcan
Zonguldak Aydın
T.B.M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 s.
sayılı yasa teklifinin birinci maddesinin son fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon son
okunan Sayın Genç’in önergesine katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç,
buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci
maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verdiğim
önergede söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, burada “Maliye
Bakanlığı, istisna kapsamına girecek teslim ve hizmetleri tanımlamaya, istisna
ve iadeye ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.” diyor. Yani “…
istisna kapsamına girecek teslim ve hizmetleri tanımlamaya…” bu aslında
yasamanın görevidir. Biliyorsunuz, Anayasa’mıza göre vergi, istisna ve
muafiyetlerini getirme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Türkiye
Büyük Millet Meclisine ait olan bir yetkinin Maliye Bakanlığına verilmesi bana
göre Anayasa’ya aykırı. Hangi mal istisna kapsamına giriyor, hangi hizmet
kapsama giriyor, hangisi girmiyor, bu tamamen Meclisin yetkisine giren bir
konudur. Bu konuda genelge çıkarma yetkisini Maliye Bakanlığına devretmek bence
mümkün değildir, yasaya da aykırıdır. Yani biliyorsunuz, tabii, bu KDV 1985
tarihinde yürürlüğe girdi. İşte iğneden ipliğe her şey KDV istisnasına dâhil ve
bu geniş halk kesimleri üzerinde yıkıcı etkisi olan bir kanun ama bu kanunda
işte asgari ücretli de ödüyor, emeklisi de ödüyor, işçisi de ödüyor. Fakat bu
kanunla, maalesef, AKP kendi felsefesine uygun olarak kendi yandaşları
zenginlere KDV istisnasını getiriyor. Bana göre getirilen bu istisna, aslında
çok hatalı ve devlet bütçesinin genel düzenini bozan bir düzenleme biçimidir.
Ama tabii burada Hükûmet olmadığı için, işte konuyu da anlamayan yahut da
birkaç tane… İşte bu konuda ihale almış birtakım kişiler var, kendi yandaşları
milletvekillerini buluyorlar, “Ya sen bize böyle bir kanun teklifini getir,
burada bizim şu kadar avantajımız olsun. Dolayısıyla, biz de senin sayende şu
kadar para kazanalım.” Bunun anlamı bu. Yoksa ki ciddi bir Hükûmet vergide 2,5
katrilyon civarında gelir kaybına sebebiyet veren bir konuda -ki bütçenin aşağı
yukarı çok önemli yüzdesine tekabül eden bir kısımdır- buraya bir tasarı
getirdi, teklif değil. Bunun bütçeye etkisi ne olur, hangi kesimlere ne avantaj
sağlar? Bir de bu yetmemiş gibi, yani kanunda da hangi mal ve hizmetlerin KDV
istisnası dâhiline gireceği de açıkça belirtilmiyor ve bunu bir yönetmeliğe,
yönetmelik de değil, yani bunu hiç olmazsa esasları belirlemeye… Yani bu
esasları belirleyen yönetmelik midir, değil midir; genelge midir, değil midir?
Bu genelge ve yönetmelik Resmî Gazete’de yayımlanacak mı, yayımlanmayacak mı?
Bunun şu sakıncası var
beyler: Şimdi, öyle güçlü kişiler var ki, görüyorsunuz işte sizin bir Suat
Kılıç’ınız gidiyor, fakir fukaranın evini 25 bine alıyor, ondan sonra 300 bin
kâr. Ne kadar güzel değil mi, ne kadar büyük bir vurgun! Şimdi ne olacak? Burada
bunları belirtmediğiniz zaman yarın bir güçlü kişi çıkacak, yine bir
milletvekili bulacak veya bir bakan bulacak, diyecek ki: “Ben şu kadar mal ve
hizmet aldım, bunu da KDV istisnasına sokalım. Bir genelge…” Maliye Bakanlığına
müracaat, e Maliye Bakanlığında da sıkıysa bürokrat karşı koysun, ondan sonra
bir anda trilyonlar cebe. Böyle bir devlet yönetimi olmaz, böyle bir şey devlet
yönetimi ciddiyetiyle bağdaşmaz. Onun için, her şeyin burada, kanunda
belirtilmesi lazım. Kanunda belirtmiyorsunuz, bürokratın takdirine
bırakıyorsunuz. Bürokratın takdirine bıraktığınız zaman da, bürokratın da gücü
nedir? Bürokratlar, maşallah, tabii hepsi için demiyorum ama zaten sizin
yarattığınız bürokrat zaten belli yani şimdi bürokraside de zaten bir güvence
yok. İşte, bütün şeyleri görüyoruz, bir kanun hükmünde kararnameyle bütün
daireleri feshettiniz, işte, oradaki bütün müdürleri, şefleri sıradan memur
hâline çevirdiniz, kendi yandaşlarınızı getirdiniz oraya, atama yaptınız.
Burada da zaten hani kanun değişikliği dolayısıyla değişen bu statüden dolayı
vatandaşların da dava açma hakları yok yani hukuku böyle yok ediyorsunuz,
devleti yok sayıyorsunuz. Bir yandan devletin kaynaklarını yandaşlarınıza
bedava -zaten bedava gidiyor da- transfer ediyorsunuz. Böyle bir devlet yapısı
olmaz. Böyle bir devlet ayakta kalmaz beyler, böyle bir devlet uzun zaman
ayakta kalmaz. Siz istiyorsunuz ki, millet zaten açlık sınırında, yoksulluk
sınırında, millet açlıktan, yoksulluktan isyan etsin. Yani böyle bir şey olmaz.
Bu, devletin ciddiyetiyle bağdaşmaz. Evvela bu Hükûmetinize bir ciddiyet verin
yani Hükûmet gelsin şu Parlamentonun karşısına otursun.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin Geçici 29 un ikinci paragrafının kanun
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Özgür Özel.
BAŞKAN – Sayın Özel,
buyurun.
Genç olmak başka bir şey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkanım, şahsınızda tüm yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz üzerinde söz
almış bulunuyorum, Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde verdiğimiz önerge
hakkında.
Önergemiz açıkçası şunu
içeriyor: Bir ihale yapılmış. Bu ihale yapılırken KDV dâhil fiyatlar üzerinden
teklifler verilmiş. Örneğin, bir şirket 1,2 milyar TL’lik bir teklif vermiş;
bunun için de gerekli finansmanı öz kaynaklarından veya dış kaynaklardan temin
etmiş. Öbür şirket ise 1 milyar TL’de kalmış. Şimdi, siz, ihaleyi alan şirkete,
ihale bittikten ve bunun üzerinden zaman geçtikten sonra diyorsunuz ki: “KDV
muafiyeti getirdik, artık bu 1 milyar TL’ye sana mal olacak.” Şimdi, 1 milyar
TL’si olup da 1,2 milyar TL’ye ihaleyi alamayan şirketin hukukunu zedeliyoruz
burada.
Bir başka şey yapıyoruz
yani kendi açımızdan basitçe düşünelim: Birisiyle anlaşmışız 1,2 milyar TL’ye;
ödeyeceği KDV de -devletsek- yine bizim kasaya, vatandaşın cebine girecek.
Şimdi, teşvik çıkarıyoruz. Teşvik vermediğimiz hâlde, kolaylaştırma yapmadığımız
hâlde bu adam ihaleye girmiş, bunu almış. Babamızın oğlu olsa bu kıyağı
yapmamamız lazım. Alan razı satan razı, her şey tamam. Devletin cebine girecek
olan bir gelirden vazgeçmek söz konusu. Bu, sıkıntılı bir durum.
Ayrıca, yapılmış ihalelerle
ilgili, kendi mevzuatında veya uluslararası hukukla ilgili bağlayıcı anlaşmalar
üzerinden itirazlar olacaktır muhakkak, “Biz, bu ihalenin bu fiyata mal
olacağını, mal oluş fiyatının KDV kadar geri geleceğini bilseydik girerdik
buraya.” diyecektir. Bu açıdan ciddi bir sıkıntı var. Bunun ortadan
kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bunun neden kanun teklifi
olarak verildiği tartışması, artık, parlamenter demokrasi üzerinden yürütülen
ve bir demokrasi tartışmasını beraberinde taşıyan bir mesele hâline geldi.
Çünkü kanun hükmünde kararnameleri, Meclis açıkken, komisyonlar toplanmış
hâldeyken o yetkiyi kullanan mantık yani “Ya, Meclise ne gerek var,
komisyonlara ne gerek var, Bakanlar Kurulunda bu işin tartışılmasına ne gerek
var, kanun hükmünde kararname çıkarır, bu işi bitiririz.” mantığı. Şimdi kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi yok, başka bir şekilde tezahür ediyor, bu
sefer de deniyor ki: “Ya, bunun bir tasarı hâline getirilmesi, birçok kurumdan
görüş alınması…” Bu kadar önemli bir şey. Yani geçen sefer MİT Yasası’nda Sayın
Özel’in kendisiyle ilgili… Hani, birden bir gün kalktı o tasarıyı verdi, hemen
buradan geçirdik. Hani, o aciliyetin Sayın Başbakan açısından, Sayın Özel
açısından bir anlaşılır tarafı olabilir belki kendi içinde -biz her ne kadar
reddetsek, çok yanlış bulsak da- ama Teşvik Yasası’nı neden milletvekili
teklifi olarak getiriyoruz buraya? Neyi, kimden kaçırıyoruz? Parlamentoya neden
bu kadar saygısızlık ediyoruz? Bu kadar özensizliğin, bu kadar şipşakçılığın
bir anlamı yok. Biz bunu gerçekten doğru bulmuyoruz. Bu meseleyi bu yönüyle de
bir tartışmak lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kamu-özel ortaklıklarında,
özellikle sağlık alanında birçok yatırım var. Bunlarla ilgili şöyle basit bir
örnek vermek istiyorum: Ankara Etlik’te, kamu-özel ortaklığıyla 3.056 yatak
kapasiteli bir ihale yapılıyor. Bakın, şirket buraya 2,4 milyar dolar yatırım
yapacak. Devlet bu şirkete arsayı veriyor, üstüne de tam 8 milyar lira kira
ödeyecek. Arsa benden, 2,4 milyar lira para koyacak, 8 milyar para ödeyeceğim. Yetmedi,
anlaşmanın devamında bir şey daha var; biz bu inşaatı yapacak ve hastaneyi
işletecek özel şirkete bütün laboratuvar hizmetlerinin -ki bir hastanenin döner
sermayesinin en önemli gelir kalemlerinden bir tanesidir, uzmanları bilir-
gelirini veriyoruz.
Bir baba oğluna bu kıyağı
yapar mı arkadaşlar? Böyle bir mantık var mı? Altın yumurtlayan tavuğu kesmek
meselesi, bundan başka nedir? Arsayı ver, 8 milyar para ver, 2 milyar lira para
harcasın, üstüne bir de laboratuvarın gelirini ona ver, işletmesini ona ver!
Bu, gerçekten çok sakıncalı bir durum. Yani elinizi vicdanınıza koyun, bu
devlet benim şirketim olsa, babamdan kalan, babadan miras, toruna da miras
bırakacağım bir şey olsa ben bunu böyle har vurup harman savurur muyum, bunu
birilerine verir miyim? İtalyanlara verdiniz bunu; çoğu İtalyan sermayeli bir
konsorsiyuma verildi. Benzer örnekler ortaya çıkıyor, şimdi bütün şehirlerde
yapacaksınız. Gerçekten bu her geçen gün biraz daha… Bu, Pacman gibi yiye yiye
geldi, en son sağlık alanına geldi, şimdi de oraları kemirmeye başlıyor. Biz
buna seyirci kalmıyoruz, biz buna itiraz ediyoruz. Kayda geçsin efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı Kanun Teklifinin birinci maddesi ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununa eklenen geçici 29 uncu maddenin birinci fıkrasında geçen “31/12/2023”
ibaresinin, “31/12/2035” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KALAYCI (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
1’inci maddede 3996 ve 3359
sayılı kanunlar kapsamındaki projeler için 31/12/2023 tarihine kadar katma
değer vergisi istisnası getirilmektedir. Aslında, teklifte ortaya konulan
gerekçeler dikkate alındığında bu maddenin geçici madde yerine sürekli madde
olarak düzenlenmesinin daha uygun olacağı görülmektedir. Önergemizde KDV
istisnasının hiç olmazsa 31/12/2035 tarihine kadar uygulanması teklif
edilmektedir. Zira, 2023 yılından sonra gerçekleştirilmesi planlanan başta
otoyollar olmak üzere büyük altyapı projelerinde KDV istisnasından
yararlandırılması amaçlanmaktadır.
Sayın Bakana yönelttiğim
“2023 otoyol hedeflerinde Konya ili yer alıyor mu?” sorusuna verdiği yazılı
cevapta “2023 otoyol hedeflerinde Konya’dan geçen bir otoyol yer almamakla birlikte
2035 otoyol hedefleri içerisinde Afyonkarahisar-Konya Ereğli bağlantısını
sağlayan otoyol yer almaktadır.” demiştir. Âdeta, Konya ile dalga geçiliyor. Bu
teklife göre de KDV teşvikinden yararlanamayacak. 2023’e göre yapılması
hedeflenen 12 otoyolun Konya’dan geçmemesi için sanki özel gayret
gösterilmiştir.
Anadolu’nun ortasında yer
alan Konya yüz ölçümü itibarıyla en büyük il ve birçok ülkeden daha büyük olup
yoğun trafik akışı bulunan kuzey-güney ve doğu-batı ulaşım koridoru
üzerindedir. Ayrıca, düz arazi olması nedeniyle otoyol yapımında maliyet
avantajı da vardır. Allah aşkına, bu otoyollardan hiçbirinin Konya’dan
geçmemesi, akla, mantığa, vicdana, insafa sığar mı?
Sayın milletvekilleri,
samimiyetle soruyorum: Sizlere “12 otoyol için güzergâhlar belirleyin.”
deseler, Konya’yı görmezden gelebilir misiniz? Ama Sayın Bakan görmezden geldi.
Sayın Bakan Konya’nın sivil
havaalanı ihtiyacını da görmüyor. Konyalının çığlığını bir türlü duymuyor.
Mevcut havaalanı Konya’ya yakışmıyor, Konya’nın imajına zarar veriyor. Birçok
vilayete, hatta denizin üstüne yeni havaalanı yapılırken, Konya’nın
uluslararası sivil bir havaalanına kavuşması neden istenmiyor? Sayın Bakan,
Konya’ya bir kininiz, bir garazınız mı var, nedir alıp veremediğiniz? Konya’ya
gelin, mevcut havaalanını yerinde bir görün, Konyalıyı bir dinleyin, ondan
sonra karar verin.
Bakanlığa bağlı bölge
müdürlükleri açılıyor, Konya ilk 13’e giremiyor. Sanayici ve ihracatçımızın
limana ulaşabilmesinin yolu olan Konya-Mersin tren yoluna ikinci hat yapımı ve
iyileştirme çalışmaları kaplumbağa hızı ile yürüyor. Konya “lojistik merkez
kurulacak” diye yıllardır oyalanıyor. Yıllardır sözler verilmesine rağmen
Konya’nın çevre yolu yapımına bir türlü başlanmıyor. Birçok ilde çağdaş ulaşım
ve raylı sistem yatırımları hızla devam ederken, Konya’da tık yok. Konya
yıllardır yatırım programlarında bile yerini alamıyor.
Ekonomi Bakanı “300
kilometre hızla gitmesi gereken Konya’ya 120 kilometre hızla gidiyor.” demişti.
Çok doğru. Siz Konya’ya otoyol yaptınız da Konyalılar mı 300 kilometre hız
yapamıyor? Siz sivil havaalanı yaptınız, limana kolay ulaşımı sağladınız,
teşviklerden hep yararlandırdınız, KOP Eylem Planı’nı uygulamaya koydunuz da
Konyalı mı kıymetini bilmiyor? Dolayısıyla, gerçek potansiyelini kullanamayan
Konya’nın hızını kesen, Konya’ya takoz olan AKP Hükûmetidir.
Konya, AKP gelmeden önce
iller arası nüfus sıralamasında 4’üncü iken 2007’de 6’ncılığa, geçen yıl da
7’nciliğe düştü. Bu aslında çok vahim bir gidişattır. Bu gidişatta başlıca
etken ekonomik nedenlerdir. Aslında Konya değerleriyle, konumuyla, arazisiyle,
altyapısıyla, girişimci insanlarıyla birçok avantajı bulunmakta olup her açıdan
hızla gelişmesi için yüksek potansiyele sahiptir ama Konya’nın hakkı
verilmemiş, beklenti ve talepleri karşılanmamıştır.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kalaycı.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
194 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet nerede?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok
efendim.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Sayın Başkan, bu teklifi geçelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Beş
dakika ara verin o zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN – İyi.
Beş dakika ara veriyorum
birleşime.
Kapanma Saati: 18.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.14
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
194 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 8/6/1994 tarihli
ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan
“genel bütçeli idarelerin” ibaresi “merkezi yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin” şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN – 2’nci madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay’a aittir.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP
ve CHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri;
194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz aldım. Partim ve
şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin enerji, baraj, sulama, otoyol, demir yolu, deniz ve havalimanı gibi
kalkınmada stratejik öneme sahip büyük ölçekli yatırımlara olan ihtiyacı her
geçen yıl artmaktadır. Türkiye’nin, yılda ortalama yüzde 17 civarında düşük bir
tasarruf oranıyla istikrarlı ve yeterli bir büyüme hızına kavuşması ve ihtiyacı
olan büyük yatırımları kıt kamu kaynaklarıyla gerçekleştirmesi oldukça zordur.
Bu gerçekler, Türkiye’nin yatırım potansiyelini azami düzeyde artıracak olan
kamu-özel ortaklığı yatırım işbirliğini teşvik eden modellerin getirilmesini
zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, stratejik önemi haiz yatırımların teşvikine ve
yatırım maliyetlerinin düşürülmesine yönelik düzenlemelere, ilke olarak olumlu
baktığımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti seksen dokuz yıl önce, 1923’te, yokluk ve kıtlık içinde
geçen uzun savaş yıllarından sonra, harap ve bitap düşmüş bir ülke ve yok
denecek kadar çökertilmiş bir ekonomik miras üzerine kurulmuştur. Türk milleti,
yorgun ve yoksul, insan kaynakları bakımından fevkalade zayıf, sermayesi ve
sanayisi yok, şekerden kumaşa günlük ihtiyaçlarının tamamını dışarıdan alan bir
ülkeydi. Kapitülasyonlar ve dış borçların ağırlığı altında dışarıya tam
manasıyla bağımlı bir ülke, ulaşım, enerji, sulama gibi aklınıza ne gelirse,
hiçbir altyapısı olmayan bir ülke. Lütfen, kimse nankörlük yapmasın; nereden,
hangi şartlarda buraya geldiğimizi bilmek ve hatırlamak zorundayız. Türkiye
Cumhuriyeti 1923’ten beri çok büyük yatırımları, yüz ağartan devasa projeleri
gerçekleştirmiştir. 1923’lü ve 1930’lu yılların imkânları ve potansiyeli göz
önüne alındığında, yapılanları asla azımsayamayız ancak Atatürk’ün ifadesiyle,
yaptıklarımızı da asla kâfi göremeyiz. Daha çok yapmalıyız ve daha çok çalışmalıyız.
Mustafa Kemal Atatürk
döneminde, Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü kurularak yabancıların
elindeki demir yolları ve limanlar satın alınmıştır, İstanbul Telefon Şirketi
yabancılardan satın alınmıştır, Tekel Genel Müdürlüğü kurulmuş, Şeker Fabrikaları,
Sümerbank, SEKA İzmit Fabrikası, Maden Tetkik Arama ve Maden İşletmeleri,
Denizbank gibi daha çok sayıda yüzlerce iktisadi işletme ve burada saatler boyu
sayamayacağımız kadar fabrikalar yapılmıştır.
Atatürk döneminde
gerçekleştirilen fabrika ve işletmelerin ve daha sonra kurulan diğer
işletmelerin hemen hemen hepsi, 1985 yılından itibaren başlatılan
özelleştirmeler sonucunda yerli ve yabancı özel sektörün eline geçmiş, içi
boşaltılan bir kısım kuruluşlar da çeşitli kuruluşlara devredilmiştir.
Atatürk dönemi ile bugünkü
uygulamalar arasındaki temel fark, birinde devlet yabancıların elindeki
varlıkları millîleştirip bunlara daha fazlasını ve yenilerini ilave ederken,
şimdi elde ne varsa satılmakta ve bırakın yerine yenilerinin konulması, devlet
tarafından âdeta büyük projeler yapılmamaktadır.
Bu arada, seksen dokuz
yılın envanterini ve muhasebesini yaptığımızda, kazandıklarımıza,
yaptıklarımıza baktığımız gibi bir de kazanıp da kaybettiklerimize ve
yapamadıklarımıza bakmamız gerekir. Bu muhasebeye en çok dokuz yıllık AKP
İktidarının ihtiyacı vardır. Dokuz yılda yapılanların mı yoksa satılanların mı
daha çok olduğuna bakarsak, AKP İktidarı yapmaktan çok satmıştır. Dokuz yıllık
AKP döneminde enerjiden ulaşıma, telekomünikasyondan kimya devlerine kadar pek
çok kritik sektördeki bin doksan üç parça, kısım kısım, 40 milyar dolarlık kamu
varlıkları satılmıştır. Özelleştirmeden sorumlu eski Maliye Bakanı Sayın
Unakıtan’ın “Satışa çıkıyoruz, parayı veren düdüğü çalar. Kârlı-kârsız ne varsa
satacağız, ne banka bırakacağız ne fabrika ne işletme, liman da bırakmayacağız,
hepsini satacağız.” sözleri Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi anlayışını ve
yönetim anlayışını açıkça ortaya koymaktadır. Eski Maliye Bakanının dediği
gibi, AKP ne fabrika ne banka ne işletme ne liman bıraktı, hepsini sattı.
Böylece yabancı bankaların payı Türkiye’de yüzde 50’yi aştı.
Sayın Ulaştırma Bakanı
özelleştirmeleri eleştirenlere “Bunları alanlar sırtında mı götürüyor?”
demiştir. Doğru, fabrikaları, bankaları alan yabancılar bunları sırtlarında
dışarıya götürmüyorlar ama her yıl kâr transferleriyle elde ettikleri kârlar
sırtlarında yurt dışına götürülüyor.
Dokuz yılda
özelleştirmelerden 40 milyar dolarlık gelir elde edildi. Peki, bu paralar
nereye gitti? AKP özelleştirmelerden sağladığı bu gelirlerle buna eşit,
bunlardan daha büyük yatırımlar mı yaptı, istihdam mı sağladı, işsize iş,
yoksula aş mı sağladı? Hiç birini yapmadı. Özelleştirme gelirlerini faiz
ödemelerine harcadı, bütçe açıklarına aktardı, borç ödemelerinde kullandı.
Peki, borç ödemelerinde kullandı, ne oldu? 2002 yılında toplam borç stoku 221
milyar dolar iken 2011 yılının ikinci yarısı itibarıyla Türkiye’nin iç-dış, tüm
özel-kamu toplam borç stoku 538 milyar dolara ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
süremiz yetmediği için AKP’nin özelleştirmelerinden sadece iki örnek vermek
istiyorum: Tekelin alkol birimi 2004 yılında kasasındaki 348 trilyon lira ve 70
milyon Türk lirası değerindeki içkiyle beraber 292 milyon dolara bir
konsorsiyuma satılmıştır. Sadece iki yıl sonra, 2006 yılında, sözü edilen
konsorsiyum Tekelin içki bölümünün yüzde 92 hissesini Amerikan Texas Pacific
Group’a 3 katı fiyatla 810 milyon dolara satmıştır. Yaklaşık bir yıl önce de
İngiliz alkol devi Diageo, Türk alkollü içki üreticisi Mey İçkiyi 2 milyar 100
milyon dolara satın almıştır. Diageo, Türkiye’yle gümrük vergisi üzerinde
anlaşmazlık yaşıyordu ve altı ay süreyle Türkiye’ye sevkiyat da
gerçekleştirememişti. İngiliz firmasının devlete yaklaşık 300 milyon dolar
gümrük vergisi borcu bulunmaktaydı; bu da, 6111 sayılı Torba Kanun’la bu borcu
da affedilmiştir.
Yine, meşhur, “Sami Ofer”
isimli iş adamına TÜPRAŞ’ın yüzde 14,6’sı, kapalı kapılar ardında, ihalesiz bir
şekilde satılarak devlet 800 milyon dolar zarara uğratılmıştır ve bu, mahkeme
kararıyla da sabit durumdadır.
Yine, gerçek değeri 51
milyon dolar olan Balıkesir SEKA Kâğıt Fabrikası 1 milyon 100 bin dolara
satıldı ve bu satışla ilgili âdeta yılan hikâyesi ve mahkeme safahatı devam
etti.
Vatandaşın vergileriyle
kurulan ve tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan bu kurumları yok pahasına
birilerine satmak, âdeta peşkeş çekmek elbette hesabı gerektirir bir durumdur.
Değerli milletvekilleri,
hükûmetler, önceden belirlediği bazı yatırım projelerini özendirmek amacıyla
vergi kanunlarında teşvik mahiyetinde değişikliklere gidebilir. Vergi
mevzuatında yapılan bu tür değişiklikler hükûmetin yatırım ve enerji politikalarının
hedeflerini de ortaya koyar. Teşvik politikalarının amacına ulaşabilmesi için
bazı ilkelere uygun olması gerektiğini düşünüyoruz ve başlıklar hâlinde sayacak
olursak şu şekilde özetleyebiliriz: Öncelikle vergi teşviklerinin gücü
abartılmamalıdır. Ekonomik kalkınma için başka düzenlemelere de ihtiyaç
duyulduğu unutulmamalıdır. Yaygın vergi teşvik uygulamalarına gidilmemelidir.
Rekabet gücünü ve entegrasyonu artıracak, yatırım-üretim-ihracat zincirini
kuracak teşviklere öncelik veren politikalar izlenmelidir.
Diğer ilkeleri de ileride
konuşma fırsatımız olduğunda ifade etmek üzere muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
geçtiğimiz hafta Afganistan’da, dün Cizre’de, bugün de Cudi Dağı’nda şehit olan
asker ve polislerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde CHP
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
öncelikle dikkatlerinizi çekmek istediğim önemli bir husus var. Bu düzenleme,
AKP İktidarının son dönemde sıkça başvurduğu bir yöntemle Meclis huzuruna
getirilmiştir. Düzenleme ya bürokrasinin süzgecinden kaçırılmak için ya da bazı
bakanların karşı iradesi etrafından dolanmak için Hükûmet tasarısı olarak değil
bazı milletvekillerinin teklifi olarak Meclis gündemine taşınmaktadır. Her iki
durum da son derece sakıncalıdır. Özellikle ekonominin koordinasyonundan
sorumlu Başbakan Yardımcısının iradesi etrafından dolanmak için düzenleme bu
şekilde getirildiyse ortada ciddi bir sorun vardır ve tek parti hükûmeti
kurduğunu sandığımız AKP, çatırdayan bir koalisyona dönüşmektedir. Bu durum,
aynı zamanda Hükûmetin karar alma süreçlerinde ciddi sıkıntıların yaşandığına
ve ciddi yönetim zafiyetlerinin başladığına işaret etmektedir. Bu husus yabancı
yatırımcıların, yerli yatırımcıların da gözlerinden kaçmayacaktır. Hem
dünyadaki ekonomik koşullar hem de İktidarın eylemleri sonucunda Türkiye’nin
içinden geçmekte olduğu dönem, karar alma zafiyetlerini kaldırabilecek bir
dönem değildir.
Değerli milletvekilleri,
teklifin 2’nci maddesiyle yap-işlet-devret modeli kapsamında gerçekleştirilen
projelerle ilgili olarak genel bütçeli idareler için tanınmış belirli
istisnaların kapsamı tüm özel bütçeli kuruluşları da kapsayacak şekilde
genişletilmektedir. Bu düzenlemenin ekonomiye, hazinenin finansman dengesine
yapacağı etkiler ve diğer politikalarla tutarlılığı acaba incelenmiş midir? Bir
yandan cari açığı azaltmaya çalışıyorsunuz, diğer yandan bu teklifteki
düzenlemelerle özel sektörün yap-işlet-devret kapsamında dış borçla yapacağı
altyapı yatırımları üzerindeki sınırlamaları kaldırıyorsunuz, özel sektörün bu
yatırımlarda kullanacağı dış kredilere de örtülü hazine garantisi veriyorsunuz.
Biraz önce Sayın Bakan “Garanti vermiyoruz.” dedi.
Değerli arkadaşlar, eğer
siz şunu söylerseniz: “Özel sektör bu projeyi beceremediğinde, başaramadığında
onun kullandığı kredileri ben hazine olarak devralacağım, devralabilirim.”
dediğiniz andan itibaren örtülü garanti veriyorsunuz ve önümüzdeki dönemde öyle
günlere gidiyorsunuz ki bu da yetmeyecektir -Sayın Bakan, buradan ifade
ediyorum- o şirketler, size kredi verecek olan bankalar bu maddeyi
işleteceğinize dair Başbakan imzalı garanti mektubu da isteyecektir. Türkiye
buralardan geçmiştir, maalesef hızla yeniden o günlere doğru dönmekteyiz.
Şimdi, bu yatırımları yurt
içi tasarrufları artırarak yapsanız amenna ama cari açığı düşürmekten
bahsederken ülkede yatırım-tasarruf açığını ve dış borçları daha da artıracak
bir düzenlemeyi Meclisin huzuruna getiriyorsunuz. Bu anlayışla siz bu ülkede
cari açığı düşüremezsiniz, yurt içi tasarrufları da artıramazsınız.
Değerli milletvekilleri,
teklifi bir defa daha okuyalım, sonra gözlerimizi kapayalım, elimizi
vicdanımıza koyalım ve kendimize soralım: Daha önce sözleşmesi imzalanmış ancak
finansman çalışmaları tamamlanmamış yap-işlet-devret projeleri için bu kanunun
uygulanması ne demektir? Şimdi, resme bir kez daha bakalım. İhaleye
çıkacaksınız, şartları belirleyeceksiniz, yükleniciler şartnameye bakıp teklif
verecek, birisi kazanacak, sonra zaman geçince bakacaksınız, finansman
bulunamıyor, örtülü hazine garantisi vermek üzere kanun teklifi getireceksiniz.
Peki, bu ihalenin şartları değiştiğine göre ihaleyi tekrarlamak gerekmez mi?
Aksi hâlde ihaleye fesat karıştırmış olmuyor musunuz? Bunun sonucunun yargıda
bitebileceğinin farkında değil misiniz? “Yüce Meclisin iradesidir.” deyip bu
işten sıyrılabileceğinizi düşünmüyorsunuz herhâlde. Hadi yargıyı vesayetiniz
altına aldınız, adaletten artık korkmuyorsunuz, peki, kul hakkından da mı
korkmuyorsunuz?
Değerli milletvekilleri,
huzurunuza gelen bu kanun teklifi, belki başta Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere
bazı yatırımcı bakanlıkları rahatlatacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti hazinesi
üzerindeki yükleri arttırmak suretiyle genel ekonomiye ilişkin sorunlarımızı
çok daha ağırlaştıracaktır. Benim en çok merak ettiğim konu şudur: Hazineden ve
ekonominin koordinasyonundan sorumlu Başbakan Yardımcısı bu yasa teklifi
hakkında ne düşünmektedir? İlkin, kendisine bağlı kurumların başkanlık atamalarına
ilişkin düzenlemelerde Bakanı devre dışında bıraktınız, şimdi de Hazineyi
doğrudan ilgilendiren bir konuda ve açıkçası Hazinenin idari işlemi
sayılabilecek bir konuda bu düzenlemeyi onun imzası olmadan Meclise
getiriyorsunuz. Hazinenin koşullu yükümlülüklerini arttırabilecek, finansman
dengesini olumsuz etkileyebilecek bu düzenleme hakkında Hazine Müsteşarlığı ne
düşünmektedir? Davul Hazinenin omzunda, tokmak ise yatırımcı bakanlıkların
elindedir. Özel yatırımcılar da Hazinenin taşıyla Hazinenin kuşunu
vuracaklardır. Verilen görüntü budur.
Değerli milletvekilleri, bu
görüntü dünya ekonomisi hâlen kırılgan bir dengedeyken hiç mi hiç sağlıklı
değildir. Bakın, bir süredir Hükûmet belirli bir algı yaratmaya çalışıyor. Buna
göre, dünyada gelişmiş ülke merkez bankalarının bastığı trilyonlarca dolar
bizim gibi ekonomilere akacakmış, biz de el parasıyla düğün dernek
yapacakmışız.
Değerli milletvekilleri, on
iki aylık cari açığımız, gerileyen büyümeye rağmen 77 milyar dolara geldi.
Türkiye, dünyada Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en çok cari açık veren
2’nci ekonomi yani mevcut durumu sürdürmek için dolar matbaasının başındaki
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en fazla dış borca Türkiye’nin ihtiyacı
var. Bu size normal geliyor mu? Cari açık istenen hızla düşmüyor. Cari açığın
finansmanında sıkıntılar var. Ocak ayında -sıcak para ve doğrudan yatırım
dâhil- toplam finansman, on iki aylık cari açığın yüzde 85’ini karşılayabildi;
geçen yıl bu yüzde 95’ti. Artık, sermaye piyasalarından cari açığı karşılamakta
zorluk çekiyoruz.
Aslında, değerli milletvekilleri,
bu teklif de bu sorunu aşmak üzere Meclisin huzuruna getirilmiş vaziyette.
Hazine garantisi vereceksiniz ve öyle zannedeceksiniz ki bütün bankalar sıraya
girecekler, özel sektörün yap-işlet-devret projelerinin finansmanı için talep
ettiği kredileri özel sektöre sağlayacaklar. Böyle bir şey yok.
Bakın, tüm bunlar
ortadayken Sayın Başbakan çıkıyor, “Rezervimiz şu kadar.” diyor. Sayın
milletvekilleri, hazıra dağ dayanmaz. Geçen yılın temmuz ayından bu yana 14,2
milyar dolar rezerv erittiniz; 14,2 milyar dolar rezerv satıldı. Temmuzda 1
lira 65 kuruş olan dolar, bu kadar satışa rağmen, bugün hâlâ 1 lira 80 kuruşun
üstünde. Kaldı ki rezervlerimizin düzeyi, ülkenin cari açığına ve kısa vadeli
borçlarına oranlandığında pek çok benzer ekonomi arasında son sıralardayız.
Daha iki gün önce Merkez Bankası açıkladı, 2013 yılının Ocak ayına kadar
ödenecek kısa vadeli borç 135 milyar dolar. Ben enerjideki artışları falan bir
kenara bırakıyorum çünkü onunla cari açık 80 milyar dolara çıkacak. 65 milyar
dolarlık cari açığı da bunun üstüne koyuyorum, 200 milyar dolar parayı bulmak
zorundayız.
Şimdi, diğer taraftan, kısa
vadeli borçlar hızla büyürken uzun vadeli borçlarımız düşüyor. Bankacılık
sistemindeki TL mevduatlar da azalıyor. Parası olanlar son dönemde üzerine
Tayyip Erdoğan mührü vurulmuş Türk lirasından hızla kaçıyorlar. Paranın değeri
de hızla düşüyor. İnsanlar dolar alıp dışarıya gidiyorlarsa bu garantiyle dahi
parayı getiremezsiniz. Gelin, borçlara örtülü garanti vereceğinize bu tür
yapısal sorunlarla ilgilenin.
Tüm veriler Türkiye’de
işlerin çok hassas bir dengede gittiğini açıkça gösteriyor değerli
milletvekilleri. Bütçe dengemiz hızla bozuluyor, harcamalar artıyor, vergiler
artmıyor. Bu tür borçlanma düzenlemeleriyle de bu sorunu çözmemiz mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, bu
nedenle şunu söylüyorum: Yol yakınken gelin bu yanlıştan dönün, Ekonomiden
Sorumlu Başbakan Yardımcısını dahi baypas eden bu teklifi geri çekin. Demedi
demeyin, ekonomiyi…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FAİK ÖZTRAK (Devamla) -
…çökme noktasına getirecek, güveni azaltacak popülist yaklaşımlardan vazgeçin.
Sözlerimi tamamlarken
vatandaşlarımızın Nevruz Bayramı’nı kutluyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Öztrak.
Madde üzerinde şahısları
adına ilk söz, Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel’e aittir.
Sayın Yüksel buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET YÜKSEL (Denizli) –
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 194 Sıra Sayılı Katma
Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yap-işlet-devret modeli, kamu-özel
iş birliği projesinin en yaygın kullanılan modellerinden birisidir. Bir başka
model ise, yap-kirala-devret modeli ki, bu, Sağlık Bakanlığının yaptığı
uygulamalarda kullanılmaktadır.
Ülkemizde 1994 yılında
yasal mevzuatına kavuşan bu model, Avrupa’da da 80’li yılların başından
itibaren öz kaynak yatırımlarının alternatifi olarak kullanılmaya başlanmış,
son on yılda da, Avrupa ülkelerinin yanı sıra, Latin Amerika ve Uzak Doğu
ülkelerinde de oldukça yaygın kullanılmaya başlanmıştır. Birçok ülke, gerek
kamu gerekse finans sektöründe bu modelin uygulanmasına yönelik teşkilatlanmaya
gitmiş, kamu-özel iş birliği projeleriyle ilgili müstakil birimler kurmuş,
modelin tıkanıklılığını gidermeye yönelik yasal düzenlemeler yapmış, bizim de
burada bugün yaptığımız ve yapmak istediğimiz de bu yasal düzenlemeleri ve
tıkanıklıkları gidermektir.
Kamu-özel iş birliği
projelerinin artan önemine paralel olarak projelere temin edilecek finansman
ihtiyacı ciddi ölçülerde artmış, projeleri üstlenecek özel sektör firmalarını
da, kamuyu da yeni modeller arama yoluna zorlamıştır.
Avrupa ülkelerinde yaşanan
finansal kriz kredi piyasalarında da ciddi bir darboğaza neden olmuştur. Tüm
ülkelerin bu modelin önünü açmak adına kamu ve özel sektör arasında risk
paylaşımını yeniden gözden geçirdikleri ve yüksek, tutarlı finansman temininin
gerçekleştirilmesi ve yatırımların hayata geçmesi amacıyla kreditörlere önemli
güvenceler verdiklerini görmekteyiz. Kamu-özel iş birliği projelerinin
darboğazlarını gidermeye ve modelin etkin işleyişini sağlamaya yönelik tüm
çabaların altında yatan temel husus, gerçekleştirilen yatırımların tamamının
kamu malı olduğudur. Kim yaparsa yapsın mal sonuçta kamunundur.
Değerli milletvekilleri, şu
ana kadar yapmış olduğum açıklamalardan da anlaşılacağı gibi yap-işlet-devret
modelinin uygulamasının temel amacı özel sektör dinamiklerini devreye sokarak
yatırımların verimli ve hızlı şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktır.
Türkiye’nin büyüme hedeflerini gerçekleştirebilmesi için projelerin kısa sürede
tamamlanması önem arz etmektedir. Hükûmetimiz tarafından hazırlanmakta olan
teşvik paketinin daha genel uygulamaları içeren farklı bir kapsama sahip olduğu
da buradan gözlenmektedir.
Bunun dışında ayrıca,
tekrar başa dönecek olursak: “Aslında bu uygulamalar sonucunda herhangi bir
vergi kaybı yoktur ancak erteleme vardır.” diyebiliriz. Hepimizin gözden
kaçırdığı veya görmek istemediği yanı ise uygulama sonucu ortaya çıkacak
değerlerdir.
Değerli milletvekilleri,
yatırımların tamamlanmasından sonra sağlayacağı gelir, sağlayacağı istihdam,
sağlayacağı katma değer mutlaka hesaba katılmalıdır. Ülke insanımıza hizmet
olarak dönecek olması da diğer bir pozitif yönüdür.
Sulamada yapılacak yatırımları
düşündüğümüzde, yeni sulama sistemleri sayesinde:
Bir: Üretimde verimliliği
mutlaka artıracaktır.
İki: Çok daha önemlisi de
kıt kaynak olan, dünyamızda çok önemli bir unsur olan suyun tasarrufunu
getirecektir.
Yapılacak yüksek kapasiteli
yollar sayesinde de daha kolay ulaşım, daha kısa sürede ulaşım, daha ucuz
ulaşım, daha güvenli ulaşım, daha az yakıt tüketimi, velhasıl saymakla bitmeyen
avantajların hepsi ardı ardınadır.
Dolayısıyla, bu yasanın
ülkemize ve yatırımcılarımıza getireceği çok önemli faydaları vardır diye
düşünüyor, hepinizi, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yüksel.
Şahıslar adına son söz
Manisa Milletvekili Sayın Recai Berber’e aittir.
Buyurun Sayın Berber. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
RECAİ BERBER (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 194 sıra sayılı Katma Değer Vergisi
Kanunu ile Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten bu kanun çok teknik bir kanun ve Komisyonumuzda, özellikle Plan ve
Bütçe Komisyonunda, hatta alt komisyonda çok detaylı bir şekilde tartışıldı.
Burada da konuşmalarını dinlediğim bütün muhalefet milletvekili arkadaşlarımız
konuşmalarına başlarken hep “Prensip olarak biz bu düzenlemeyi yerinde
buluyoruz.” diye başladılar.
Peki, ben şunu merak
ediyorum: Prensip olarak yerinde bulunan bu düzenlemenin detayında takılınan
yer nedir? Katma değer vergisi istisnasının getirilmesi vergi kaybı. Bunu
Komisyonumuzda da çok tartıştık. Burada mutlak bir istisna ya da muafiyet söz
konusu değil.
Bakın, bugün Batı Avrupa
ülkelerinin neredeyse tamamında dönem sonlarında bırakın yatırımcıyı normal
işletmelere bile yüklendikleri ama indiremedikleri KDV’ler denkleştirme
sonucunda iade edilir.
“Bugün burada kimse yok
KDV’yle ilgili veya Maliye Bakanlığından.” deniliyor. Sayın Bakanımızın
yanındaki bürokrat arkadaşların bir kısmı Maliye Bakanlığından. Komisyonda da
açıklamalar yaptılar. “Burada özellikle kaybedilecek katma değer vergisi
bütçede öngörüldü mü?” Değerli arkadaşlar, katma değer vergisi bir hizmet veya
malın nihai kullanıcısından alınır. Aradakiler tahsil ettikleri katma değer
vergisinden ödediklerini mahsup ederler, çıkarsa, kalırsa bunu öderler devlete,
o da nihai olarak kim bu hizmetten yararlandıysa ondan alınan katma değer
vergisidir. Dolayısıyla burada henüz…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
– Kaldırın o zaman hepsini.
RECAİ BERBER (Devamla) –
Zaten, özel… Bakın ben burada şunu da belirtmek istiyorum: Yap-işlet-devret bir
kamu projesidir, kamu yatırımlarıdır. Hâlbuki biz teşvik kanunlarımızla yirmi
yıldır, 1980’den bu yana çıkan bütün teşvik kanunlarında özel sektörün bizatihi
kendisine, hiç kamuyla ilgisi olmayan, herhangi bir mal üretecek, herhangi bir
hizmet üretecek, teşvikli bölgelerde ya da teşvik standardına sahip
yatırımlarda kendilerine ilk verilen teşvik katma değer vergisi istisnasıdır,
ithal mallarda ya da yerli üretimde. Şimdi, bu katma değer vergisi istisnasını
yüzde 100 özel sektöre ait ve onun tarafından işletilecek olan, yapılacak olan
yatırımlarda bile verirken, kamunun burada ödeyicisi olduğu –tabiri caizse-
evet bu katma değer vergisini sanki kamu almaktan vazgeçiyormuş gibi.
Değerli arkadaşlar, bu borç
alınan bir katma değer vergisi yani siz bu yatırımı yapacak olan işletme
sahibine, yatırımcıya, yükleniciye diyorsunuz ki: “Bu yatırımın ana parası için
nasıl olsa borç buluyorsun, finansman sağlıyorsun bunun katma değer vergisi
için de finansman bul ve bana peşin peşin öde. Sonra bu katma değer vergisini
de oradan mahsup edersin.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Tüm KDV’leri kaldıralım, KDV olmasın Recai Bey.
RECAİ BERBER (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada bu işin erbabı olan arkadaşlar da
konuştular. Hele hele kamu yatırımlarının bizim dönemimizde azaldığını
söylemek… Herhâlde yani gerçekten birtakım şeyleri gözünü kapatsa bile insan
bunu söyleyemez.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
- 2012 yılı hedefi negatif.
RECAİ BERBER (Devamla) –
Kamu yatırımlarının sadece artık bizim dönemimizde kamu tarafından
yapılmadığını, özel sektör tarafından da yapıldığını herhâlde arkadaşlar
unutuyor. Bugün havaalanlarını hem yaptırıyoruz hem de üzerinden işletme
süresini devrettiğimiz için milyarlarca lira kamuya kaynak alıyoruz ve bu yine
o yatırımcı işletmeler tarafından, idarelerimiz tarafından kullanılıyor.
Değerli arkadaşlar, burada
bir kapsam genişletilmesinden söz ediliyor. Bir kapsam genişletilmesi de söz
konusu değil. Bundan iki yıl önce Karayolları Kanunu’nu çıkardığımızda
Karayolları merkezî bütçeye dâhildi, kapsamındaydı, şimdi özel bütçeli kuruluş.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu özel bütçeli kuruluşlar bu yatırımlarını
yaparken, bu katma değer vergisi istisnası kapsamında devam ettirmek için
-zaten kapsamındaydı- şimdi devam ettirmek için 2’nci maddeyle bu yönde bir
düzenleme yapılmış oldu.
Ben, şahsen, açıkçası,
prensip olarak bu düzenlemelere taraftar olduğunu belirten, katıldığını
belirten ve Komisyonumuza da çok katkı sağlayan, teknik anlamda katkı sağlayan
muhalefet milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum çünkü gerçekten bunlar
-2023- Türkiye’nin ve Türk insanının artık ortak bir “Kızılelma”sı olan,
dünyanın ilk on ekonomisi içine girmemiz için olmazsa olmaz projeler. Onun
için, bu projelerin gerçekleşmesi adına bütün milletvekillerimizin buna destek
vereceğine yürekten inanıyorum, emeği geçen herkese de tekrar teşekkür
ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Berber.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakan,
Denizli-Acıpayam-Narlı-Gürlek-Dalaman arasında şu anda altı saati bulan bir
kara yolculuğu var ve zaman zaman yağışlardan oldukça da bozulan bir yol var.
Bu yolun Karayolları tarafından yapılması konusunda bir planlamanız var mı?
Çünkü Denizli’yi Dalaman’a ulaştıracak, turizmle ulaştıracak, Anadolu
steplerini Dalaman’a ulaştıracak, hem hava alanı hem de turizm açısından
önemli.
İkincisi, Fethiye-Dalaman
arasında biliyorsunuz bir Göcek Tüneli var. Bu tünel 2007 yılında açıldı. Ancak
o yörenin insanları günde 3-4 kere geçtiği için, 3-4 lira gibi her geçişte bir
ücret ödüyorlar ve oldukça da büyük bir tepki doğuyor. Bu konuda bir çözüm
düşünüyor musunuz? Çünkü yirmi altı yıllığına yap-işlet-devret…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, Hükûmetiniz 2023 yılına kadar 10 bin kilometre yüksek hızlı tren
ve 4 bin kilometre de konvansiyonel hat yapmayı planlıyor ve böyle de kamuoyuna
deklare ediyorsunuz sürekli. Bunun da -yıllık maliyetinin- 30 milyar yatırım
gerektirdiğini düşünürsek ve 2012 bütçesinden Devlet Demir Yollarına -TCDD’ye-
4 milyon TL ayrıldığını da hesap ettiğimizde ve bu yatırımların da gerçekleşme
oranının ortalamasının yüzde 52 olduğunu düşündüğümüzde, bu hedefinizi 2023’te
değil de 2053’te gerçekleştirecekmişiz gibi görünüyor. Niye böyle kamuoyunu
yanıltıcı rakamlar söylüyorsunuz? Bu hedefi gerçekleştirmek için bu finansmanı
nereden sağlamayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, Sayın Bakandan
şunu öğrenmek istiyorum: Bu Tunceli Pertek Köprüsü herkesin ağzında, orada çok
önemli bir yol, kuzeyi güneye bağlayan bir köprü. Bu köprü yapılacak mıdır?
Yapılmasıyla ilgili olarak herhangi bir proje çalışması var mıdır, ne
safhadadır?
Bir de Tunceli Ovacık
ilçesiyle İliç arasında 60 kilometrelik yol var. Bu yol yapıldığı takdirde
Tunceli ile Ankara arası 300 kilometre kısalıyor. Bunun 20 kilometresi il özel
idaresi kaynaklarıyla yapılmış, gerisi duruyor. Bunu hemen yapmayı düşünüyor musunuz?
Bir de Tunceli Pülümür yol
ayrımından Nazımiye ve Karakoçan’a giden bir yol var. Bu Nazımiye yolu da çok
dar bir yol. Bu yolu ne zaman yapacaksınız?
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Sayın Halaman…
ALİ HALAMAN (Adana) –
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Benim birinci sorum şöyle:
Bu Şırnak Cudi Dağı’nda çatışmada 4 tane polis Allah’ın rahmetine kavuşuyor.
Bunlardan 1 tanesi Adanalı, yarın Cenabıhak nasip ederse cenazesine
katılacağız. 1 tanesi de Kozanlı, yaralanan, telefonla “Anne vuruldum.” diyor.
“Ah oğlum, vuruldun mu?” diyerek ağlıyor, dolayısıyla şok krizine giriyor. Ben
acil şifalar dilerken… Şimdi bu kanun görüşülürken Hükûmetin sözcüsü sağlıkta
her şeyin iyi olduğunu söylüyor, yeni sağlık komplekslerinin kurulacağını
söylüyor. Bu kanun da KDV kanunu, dolayısıyla sağlık sektörüyle ilgili bütün
iyi şeylere rağmen, özelleşme yapılması istenmesine rağmen bir türlü de
sağlıklı özelleşme yapılamıyor. Dolayısıyla “Adana’da bir hastane yaptık.”
dediler; on beş yirmi gün sonra “Olmadı, tekrar ihale açacağız.” dediler,
araştırma hastanesi. Ben, bu kanun çıkarsa…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan öğrenmek
istiyorum. Tokat-Turhal arasında iki organize sanayi bölgesi, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi kampüsleri, bir ilçe, yirmi beş tane de köy vardır. Yoğun
yerleşimden dolayı 2001-2002 yıllarında toplu taşıma yapılabilmesi için demir
yolları kurulması düşünülmüştü. Bu yönlü olarak da fizibilite çalışmaları
yapılmıştı. Bu çalışma şu anda ne durumdadır, gerçekleşme şansı var mıdır?
Tokat halkı bunu öğrenmek istiyor.
İkincisi: Bakü-Tiflis-Kars
demir yolu çalışmasında son durum nedir? Ne zaman bitirilecektir? Planlamaya
göre çalışmalar devam etmekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakan.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Demir’in sorusu
Denizli-Acıpayam-Dalaman yolu, Fethiye-Dalaman arasında Göcek Tüneli’yle
ilgili. Bu projelerin detaylarıyla ilgili yazılı olarak cevap vereceğim. Göcek
Tüneli biliyorsunuz yap-işlet-devret modeliyle yapılmış bir projedir. Bu konuda
yap-işlet-devret sözleşmesinde belirtilen şartlar dâhilinde işletme devam
etmektedir. Ancak buradaki ücretlerin pahalı olduğu yönünde bizlere de
şikâyetler gelmektedir. Burada yapacağımız şey alternatif gidişin
genişletilmesidir, bölünmüş yol hâline getirilmesidir, o konuda da
çalışmalarımız devam ediyor.
Sayın Akar, 2023 demir yolu
hedefleriyle ilgili hesaplarımız çok detaylı bir şekilde yapılmıştır, 4 bin
kilometre konvansiyonel, 10 bin kilometreye ulaşacak yüksek hızlı tren
projeleri mevcuttur, gerek zaman planlaması gerekse mali planlaması
yapılmıştır, bu konuda herhangi bir sıkıntı söz konusu değildir.
Sayın Genç, Pertek Köprüsü…
Malum, orada baraj altında yol kaldığı için oldukça büyük bir projedir ve yakın
vadede programımızda yer almamaktadır. Ancak Nazımiye-Karakoçan yolunda geçmiş
yıllarda bir iyileştirme yapılmış olup, bu yıl da iyileştirme çalışmalarına
devam edilecektir.
Sayın Halaman, özetle bu
KDV uygulamasının sağlık sisteminin iyileşmesine katkısı olacak mı? Tabii ki bu
şehir hastaneleri sağlık komplekslerinin yapımını hızlandıracak, bu anlamda
fiziki mekân ihtiyacının daha da iyiye götürülmesi bağlamında faydası
olacaktır.
Sayın Doğru, Tokat-Turhal
yolu programdadır, bu sene burada çalışmaları başlatıyoruz.
Bakü-Tiflis-Kars
Projesi’nin de 2013 yılı itibarıyla bitirilmesi hedefleniyor. Şu anda Gürcistan
tarafında tünel yapım çalışmaları devam ediyor, 4 kilometrelik tünel inşaatı
devam ediyor. Bir kısmı Türkiye sınırları içerisinde, bizim taraf bitti, şimdi
Gürcistan tarafını yapıyoruz.
Bu çalışmalara Kars
istasyon çalışmaları da dâhil edilmiştir, proje ikmal inşaatı da 26 Martta
gerçekleşecektir. Dediğim gibi, 2013 yılı itibarıyla, burada, eğer Gürcistan
tarafı da aynı şekilde ve Tiflis-Bakü tarafı da paralel olarak tamamlanırsa
işletmeye açmamız mümkün olacaktır. Doğrusu, tabii bu, üç ülkeyi ilgilendiren
bir proje olduğu için burada koordinasyonda zaman zaman sıkıntılar yaşanmakla
beraber proje şu anda iyi gidiyor ama beklediğimiz süreden biraz uzadı; o da
arazi şartlarında beklenmedik durumların ortaya çıkmasından dolayı.
Sayın Başkan, bu vesileyle,
ben sayın konuşmacıların özellikle üzerinde durduğu bir hususu da genel olarak
değerlendirmek istiyorum, o da şudur: Bu yatırımlar bütçe imkânlarıyla
yapılamıyor, yapılsa da çok zaman alıyor, ihtiyaçlar değiştiği hâlde projeler
bir türlü gerçekleştirilemiyor. O yüzden, bu yap-işlet-devret projeleri genel
bütçenin yetersiz olduğu yerde geliştirilen bir modeldir, dünyada uygulanıyor,
Türkiye’de de başarıyla uygulandı. Bizim 123 milyarlık dokuz yıllık yatırım
içerisindeki payı yüzde 16’ya ulaşmıştır ve çok önemli bir… Havaalanları, deniz
limanları ve şimdi otoyollarda olmak üzere başarılı uygulamalar da mevcuttur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Madde üzerinde iki önerge
vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “merkezi yönetim kapsamındaki
kamu idarelerinin” ibaresinin “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Ali Halaman Alim Işık
Manisa Adana Kütahya
Özcan Yeniçeri Oktay Vural Mustafa Kalaycı
Ankara İzmir Konya
Emin
Haluk Ayhan
Denizli
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin
me-tinden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali Rıza Öztürk
İstanbul Eskişehir Mersin
Ali İhsan Köktürk Bülent Tezcan Özgür Özel
Zonguldak Aydın Manisa
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Efendim, önce MHP konuşsun da geliyor bizim arkadaşımız.
BAŞKAN – Yok, sizinkini
okuttum şimdi; ona katılmadılar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Önce MHP konuşsun.
BAŞKAN – Sizin adınıza mı
Sayın Akçay konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Hayır efendim. MHP önergesinde konuşsun, arkadaşımız geliyor.
BAŞKAN – Olmaz ki, İç
Tüzük’e tamamen aykırı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Peki efendim.
BAŞKAN - O zaman gerekçeyi
okutalım ya da birisi çıksın konuşsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Özel…
BAŞKAN – Sayın Özel,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkanım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce heyecandan
gençliğime yapmış olduğunuz iltifata teşekkür edememiştim. Herhâlde siz
kendinizden biliyorsunuz işi. Genç olmanın ne demek olduğunu en iyi siz
bilirsiniz efendim.
Şimdi, grubumuzun vermiş
olduğu, arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum.
Biraz önce, bu
yap-işlet-devret modeliyle yapılacak olan çalışmaların sağlık alanına olan
etkilerinden biraz bahsetme fırsatı bulmuştum.
Sağlık, taşeronlaşmanın
Türkiye’de en yoğun olduğu alandır. Sağlık alanında tam 135 bin adet taşeron
işçi çalışmaktadır. Bu taşeron işçilerin sağlık alanında çalışıyor olmasını
uzun süredir hem sağlık meslek örgütleri hem de muhalefet partileri eleştirmektedir.
Ancak hem Sağlık Komisyonunun Değerli Başkanı Sayın Cevdet Erdöl hem de Sayın
Bakanımız bu sağlık hizmetlerindeki taşeronlaşmanın sadece yardımcı hizmetlerde
olduğunu, ana hizmetlerde bir taşeronlaşma faaliyetinde bulunulmadığını ifade
etmektedir. Ancak sağlık öyle bir alandır ki, doktoru, hemşiresi, hasta
bakıcısı ve hastanedeki bütün yardımcı personeliyle tam bir ekip işidir. Bunun
en iyi örneği Manisa Akıl Hastanesinde geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkmış olan
ve devletimize emanet edilmiş olan akli melekeleri yerinde olmayan insanlara
hastanede temizlik adına gelmiş olan personel tarafından yapılan kötü
muamelelerdir. Siz eğer taşeron sistemini savunursanız, “Daha ucuz olduğu için
özlük hakları devlette birikmiyor, kıdem tazminatından kurtuluyoruz, emekliliğiyle
ilgili kaygılar bizim üzerimizden gidiyor.” diye düşünerek taşeronlaşmayı
savunduğunuz noktada sağlık alanında bu bir faciayla sonuçlanmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi taşeronlaşmanın her türlüsüne karşıdır ama en çok da
sağlık alanındaki kısmına karşıdır. Yap-işlet-devret modelinde ise bugünlerde
ortaya çıkarılmaya çalışılan durum, biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi,
arsası devletten, yıllarca kira şeklinde ödenen ve yapılan yatırımın 4-5 katı
para devlete mal olacak, laboratuvarın işletmesi şirkete devredilmiş, âdeta bir
işletmeci mantığıyla da baksanız, bir altın yumurtlayan tavuğun kesilmesi, daha
doğrusu birisine bedelsiz, bedelinin çok altında verilmesi âdeta bir kıyak
yapılması noktasıdır. Kaldı ki burayı bir sağlık hizmeti sunulan yer olarak
düşündüğünüzde bir kere açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir çünkü
Anayasa’nın ilgili maddesi devletin kamu hizmetlerini devlet memurları eliyle
sunmasını ifade etmektedir. Devlet memuru eliyle sunulması anayasal bir
zorunluluk olan sağlık hizmetleri zaten belli alanlarda taşeronlarla yürürken
şimdi de bu yap-işlet-devret modeliyle, işte laboratuvarda çalışanlarıyla…
Bunun yanında öyle bir nokta var ki gasilhanesinden morguna kadar buraları bu
şirketler işletecektir.
Sağlık Bakanı zaman zaman
övünüyor “Bizim dönemimizde hastanelerde rehin kalmadı.” diye. Şimdi siz, o
hastanelerin, uluslararası sermaye tekellerinin işlettiği bu hastanelerin
parası ödenmediği takdirde, gasilhanesinden veya morgundan hastanın teslim edilmediği
durumda “Ben, bu devletin Sağlık Bakanıyım, ben buna izin vermem.” deyin
bakalım. Zaten aksine birçok örnek var, Sağlık Bakanımız geçtiğimiz dönemlerden
birtakım fotoğraflar buluyor ve şöyle bir algı yönetimi yapıyor: “Biz gelmeden
önce, işte kızak sırtında hastalar giderdi, şimdi kızaklı kar araçlarıyla
hastaları taşıyoruz.” diye. Oysa, Sabah gazetesinin 2011 Mart ayındaki
sayısında -çünkü Bakan başka gazeteleri referans almıyor ama Sabah’tan daha
inandırıcı olarak okuyor herhâlde haberleri- “At sırtında doğuma gittiler.”
diye bir haber vardır. Bu, Sağlık Bakanımızın yaptığı o algı yönetiminin
aynısı. Bir sonraki Sağlık Bakanı da çıkarıp “At sırtında götürüyordu bunlar.
Şimdi, biz, bu helikopterlerle bunu taşıyoruz.” noktasına getirecek.
Ama çok açık ve net olarak
şunu söylemek gerekir: Sağlık bütüncül bir hizmettir; taşeron eliyle yapılması
da yanlıştır, yap-işlet-devret modeliyle birilerine terk edilmesi de yanlıştır.
Her geçen gün biraz daha
sermayeye açılan bu alana, sağlıkla ilgili hastanelerin de dâhil edilmesini son
derece sakıncalı olarak görüyoruz ve devletin asla el çekmemesi gereken eğitim,
sağlık ve güvenlik alanlarından el çekmesini de son derece tehlikeli buluyoruz.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “merkezi yönetim kapsamındaki
kamu idarelerinin” ibaresinin “5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Akçay,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2’nci madde üzerinde verdiğimiz önerge
hakkında söz aldım. Muhterem heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, genellikle iktidar milletvekili konuşmacı arkadaşlarımız da zaman zaman
temas ettiler “Madem ilke olarak doğru buluyorsunuz, niye eleştiriyorsunuz?”
diye. Şimdi, tabii biz ilkelerimizi öncelikle ortaya koyuyoruz ve bu kanunun
daha iyi bir şekilde çıkması için de hem eleştirilerimizi yapıyoruz hem de
önergelerimizi getiriyoruz. Bu önergemiz de bu mahiyettedir.
Değerli milletvekilleri,
“Kaş yaparken göz çıkarmamak.” diye bir söz vardır. Bu deyim yerindeyse, bu
2’nci maddede yapılan değişiklik, ileride kaş yaparken göz çıkartılabilecek bir
düzenlemedir. Onu da mümkün olduğunca izah etmeye çalışalım.
Bu yap-işlet-devret
projelerinde genel bütçeli idarelerin işletme süresi içinde taahhüt ettikleri
garanti kapsamındaki ödemelerin, kanunda belirtilen sınırlara tabi olmadan
ilgili idarenin bütçesinden ödeneceği belirtilmektedir ve istisnai bir
düzenlemedir ve bir ödeme limiti bulunmamaktadır ve bu ödemeyi de sadece genel
bütçeli idareler yapabilmektedir. Genel bütçeli idareler de 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi Kanunu’nun (I) sayılı cetvelinde sayılan kurumlardır ki sayıları
da 54’tür.
Bu kanun teklifinin 2’nci
maddesinde yapılan değişiklik ile yap-işlet-devret projelerinde ödeme
yükümlülüğüne girme yetkisi, merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerine de
verilmektedir. Böylece, (I) sayılı cetvele ilaveten (II) sayılı cetveldeki özel
bütçeli 50 kurum ve (III) sayılı cetveldeki düzenleyici ve denetleyici 10 kurum
daha ilave edilerek, limitsiz ödeme yapabilme imkânına kavuşan kurum sayısı
54’ten 114’e çıkarılmaktadır.
Kurum sayısının bu kadar
artmasının, kamunun borçlanma kapasitesi ve borçlanma yükü üzerinde ciddi bir
belirsizlik ve baskı yaratması kaçınılmaz olacaktır. Belki bu, bugün itibarıyla
yapmayacaktır ama önümüzdeki yıllar için belirsizliğin olmayacağını hiçbir
zaman garanti edemezsiniz. Tabiatıyla, bütçe yükünün de zorlanacağı açıktır.
Bu değişikliğin, genelde
komisyon görüşmelerinde Karayolları için yapıldığı ifade edildi. Bu da
anlaşılır bir durumdur yani buna itiraz ettiğimiz de yok. Ancak o zaman
kurumların tek tek sayılması gerekir. Kanun teklifinin 2’nci maddesiyle genel
bütçeli idarelere tanınan bu üst limitsiz ödeme imkânı merkezî yönetim
kapsamındaki tüm idarelere tanınmaktadır ki bunun da kontrolü oldukça güç
olacaktır ve bu genişlemenin yol açacağı risklerin karşılanması ve öngörülmesi
ciddi bir müşkülat yaratmaktadır.
Türk mali sistemi,
hazinenin verdiği garantilerle ilgili olarak geçmiş dönemlerde çok ciddi
sıkıntılar yaşamıştır. 2001 ve 2002 yıllarında Türk mali sistemi yeniden
yapılandırılmış, özellikle vergi sistemi, bütçeleme teknikleri ve ihale
mevzuatıyla ilgili çok ciddi düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemeler, Türk mali
sistemini Avrupa Birliği standartlarında hesap verebilir, şeffaf bir mali
sistem oluşturulması amacıyla atılmış büyük adımlardır. Bu yönde yapılan
düzenlemelerin en önemlilerinden birisi de yine Milliyetçi Hareket Partisinin
iktidar ortağı olduğu 9 Nisan 2002 tarihinde çıkartılan 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlemesi Hakkında Kanundur. Mali disiplinin
sağlanması açısından hazine garantilerine limit ve sınır getirilmesi çok büyük
önem arz etmektedir. Bu kanun, iç ve dış borçlanmaya, hazine garantilerine
ilişkin bazı düzenlemeler ve kurallar getirmiştir. Garantisiz borçlara,
hibelere, hazine alacaklarına ilişkin bazı kurallar söz konusudur ve en
önemlisi de…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –Teşekkür ederim
Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla) -
…hazine sistemi bir risk yönetimiyle tanışmıştır.
Şimdilik düşüncelerimi bu
şekilde ifade ediyor, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3996 sayılı Kanuna
11 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 1l/A maddesi eklenmiştir.
“Kredi Üstlenimi
MADDE 1l/A- Görevli şirket
ile yapılacak sözleşmede, sözleşmenin feshedilerek yatırım ve hizmetin
süresinden önce ilgili idare tarafından devralınması halinde, görevli şirket
tarafından temin edilen dış finansmanın, gerçekleştirilmiş yatırım ve
hizmetlere ilişkin kısmının idare tarafından üstlenilmesine,
gerçekleştirilmemiş yatırım ve hizmetlere ilişkin kısmının ise idarenin
talebine bağlı olarak kullanılabileceğine ilişkin hükümlere yer verilebilir.
Genel bütçe dışındaki kamu
kurum ve kuruluşları ile bağlı ortaklıklar ve mahalli idareler tarafından
gerçekleştirilen yatırım ve hizmetlere yönelik sözleşmelerin feshedilerek
yatırım ve hizmetin süresinden önce ilgili idareler tarafından devralınması
halinde, yatırım ve hizmetlerin finansmanı amacıyla temin edilen dış finansmanı
üstlenmeye söz konusu idare yetkilidir. Bu idarenin, özel bütçe kapsamında
olması halinde, söz konusu dış finansmanın, ilgili idarenin bağlı olduğu
bakanlığın teklifi üzerine ilgili idare tarafından ya da ilgili idarenin bağlı
olduğu Bakanın talebi Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakanın teklifi
üzerine Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesine karar vermeye Bakanlar
Kurulu yetkilidir.”
BAŞKAN – Madde 3 üzerinde
gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’a aittir.
Buyurun Sayın Ayhan. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 194 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifte Katma Değer
Vergisi Kanunu, yap-işlet-devret modeline ilişkin kanun, Kamu İhale Kanunu
olmak üzere üç kanunda değişiklik önerilmekte, daha doğrusu teklif
edilmektedir. Genel gerekçede 3996 sayılı Kanun çerçevesinde -bu yap-işlet-devrete
ilişkin kanundur- bununla ilgili ifadeler var. Buradan şu sonuç çıkıyor:
Diyorsunuz ki: “KDV Kanunu yatırıma engel, bu olmaz.” Peki, ne olur?
“Yap-işlet-devretten KDV’yi kaldıralım. KDV kalkınmaya engel oluyor, KDV’yi
kaldırmamız lazım.” Peki, kaldırın.
Esasında 3’üncü maddeyle
yap-işlet-devret kapsamındaki proje sözleşmelerinde genel bütçe açısından, kamu
kurum ve kuruluşları ile bağlı ortaklıklar ve mahalli idareler tarafından
gerçekleştirilen yatırım ve hizmet sözleşmelerinin feshedildiğinde idare bunu
devir alırsa nihai olarak hazine tarafından dış finansman üstlenilmesi
sağlanıyor. Bunun adı “örtülü garanti” kim ne derse desin. Bu, kamu
finansmanıyla ilgili Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’la uyuşuyor
mu? Konuştunuz mu Hazineyle? Meçhul. Onlar ne diyor, bilemiyoruz.
Şimdi, ama işin esası
nereden geliyor, ona bakmamız lazım. Türkiye ekonomisi tasarrufların en düşük
olduğu düzeyde. AKP sayesinde yüzde 12’lere düştü. Kaynak bulamıyorsunuz, yok.
Özel sektörde de yok, kamuda da yok. Siz diyorsunuz ki, KDV’yle ilgili vaziyeti
kaldırırsak rahatlarsınız. KDV’nin falan da iyi olduğu yok. Şubat ayı
sonuçlarına bir bakın. Dâhilde alınan KDV yüzde 6 civarında, ithalde alınan KDV
de yüzde 3 civarında artıyor. Baktığınız zaman reel olarak gerileme var. Şimdi
buna baktığınız zaman zaten tasarruflarda probleminiz var. İşin özü burada. Siz
önce kendimiz yapacağız dediniz çıktınız, yapamadınız. Özel sektörden talep
gelmedi.
Şimdi, maliyeti düşürelim
diyorsunuz ama bu, maliyeti falan düşürmez, ihale bedelini düşürür. Size sonra
neye mal olacağı, o hazineye gelip üstlendiğiniz hadiseyle ortaya çıkar.
Bakın, basında ne diyor?
“Türkiye tasarruf etme liginde en dipte.” Bu sizin için övünülecek bir mesele
falan değil. Bunu bir kere kabullenin. Beklentilerin kötüleştiği ortada. En
kötüsü, böyle kötü bir dönemde bölgedeki jeopolitik risklerin artmakta olduğu
bir zamanla bunun örtüşmesi. Bu çok kötü bir şey. Böyle bir zamanda dış kaynak
bulmak elbette zorlaşacak. Şimdi, gazetelere bakın, bu emeklilik fonlarından
falan bahsediyorlar. Oradan da Hükûmet Türkiye’ye bir kazık yedirmesin, ona bir
dikkat edin, altında ne var?
Tasarrufların dibe vurduğu
bir dönemde vatandaşların yüzde 45’inin gelirlerinden çok daha fazla harcadığı
Hükûmet tarafından açıklanıyor Sayın Bakan. Bunu Başbakan yardımcısı söyledi.
AKP iktidara geldiğinde hane halkı gelirinin 100 lirasının 5 lirası borca
giderken, bugün 45 lirası borca gidiyor. İşin temelinde bu var. Türkiye, atılan
jetona göre oynayan, oynandığı söylenen bir Hükûmetin, tasarruf konusunda da
jetonunun yeni düştüğü anlaşılmaktadır. Şimdi, burada iktidar sözcüleri şunu
söylüyor: “Ya biz yatırımları yağdırdık.” Allah’tan korkmak lazım. Reel olarak
2012 yılında yatırımların, kamu sabit sermaye yatırımlarının artış hedefi
negatif. Önümüzdeki şu 2012 yılı programında Bakanlar Kurulu kararı eki, sizin
imzanız altında olan bir şey bu. Burada yazıyor. Ondan sonra kimler
taraftarmış? Muhalefet bu hadiseye taraftarmış. Ya siz cesaret edip şunu kanun
tasarısı olarak veremiyorsunuz ama buraya kanun teklifi olarak verenler bunu
savunamıyor, Bakan gelip savunmak zorunda kalıyor. AKP grup başkan vekili, hangi
projeye münhasır olduğunu söylüyor. Siz bunları biliyorsunuz Sayın Bakanım.
Eğer gerçekten bu gerekliyse geçirin normal prosedüründen, tasarı olarak verin.
Buna mecburiyetiniz var demiyorum ama açıklamalarınızdan o anlaşılıyor.
Şimdi, bakıyorsunuz, Hazine
ne diyor, Maliye ne diyor? Sanki buradaki iktidara mensup arkadaşlar
konuşuyorlar, biz konuşmuyor muyuz? Gidip konuştum, “Bu 2012 yılı programında
var mıydı böyle bir şey?” dedim. “Yok.” O zaman sizin için bu yazılanların
çizilenlerin, buradaki görüşmelerin hiç önemi yok. Akşam gidiyorsunuz, “Bunu
yapmamız lazım.” diyorsunuz, yarın geliyorsunuz, bu kanun teklifi olarak…
Tasarı olarak verirsiniz siz onu da süreyi uzatıyor, oluyor da kamuda karşı
çıkan oluyor, oluyor da bazen bazı bakanların vicdanı razı olmuyor, karşı
çıkıyor diye ne yapıyorsunuz? Teklif olarak getiriyorsunuz. Bu arkadaşlar bunu
yapıyor diye söylemiyorum, her konuda böyle, artık tasarılar teklife dönmeye
başladı. Bu, gerçekten, Hükûmetin de, ülkenin de ekonomik anlamda itibar
kaybına uğramaya başladığının bir açık ve seçik delilidir.
Ben şimdi size soruyorum:
Denizli’de Denizli milletvekilleri, iktidara mensup arkadaşlar seçim boyunca
hızlı tren türküsü söylediler; bununla yapıyor muyuz, bu hâliyle yapıyor muyuz,
yapabiliyor muyuz? 2023’e kadar millî eğitimde, sağlıkta, burada ne
yapıyorsunuz? Ha bire ihale yetkisi alıyorsunuz, ha bire taahhüt yetkisi
alıyorsunuz. Bu, Parlamentonun dışına taşma hadisesidir. Önümüzdeki dönemde ne
olacağı belli mi, işlerin nasıl gideceği belli mi, dünya konjonktürünün ne
yapacağı belli mi? Şimdi, bunlara çok iyi bakmak lazım.
Bakın, gazetelere
baktığınız zaman, ekonomik yorumlara baktığınız zaman, yandaşları bir tarafa
koyduğunuz zaman, işsizlikte tek haneye veda nidaları atılmaya başlandı;
bunların farkında mısınız? Bakın, Moody’s on üç Türk bankasının kredi notunu
negatif izlemeye aldı. Diğerleri sizinle ilgili, Hükûmetle ilgili müspet şey
söylediği zaman onurlanıyorsunuz, gururlanıyorsunuz, doğal ama menfi söylendiği
zaman bunun yalan olduğunu söylüyorsunuz ama bunun yalan olduğunu söyleyen,
birkaç gündür hiç kimse çıkmadı, Hükûmetten falan bir açıklama gelmedi,
bankalardan da gelmedi.
Şimdi, Çek Yasası
çıkardınız, emin olun, 100 bin kişi cezaevine gireceği için, ondan korktuğunuz
için çıkardınız. Çünkü neden? Orada da sıkıntı var. Bakın, Çek Yasası’yla
ilgili İstanbul Ticaret Odası Başkanı ve diğer oda başkanlarının söylediklerini
söyleyeyim: Çek Yasası’ndan yakınmalar gelmeye başladığı, çekin ödeme aracı
olmaktan çıktığı, sigorta kapsamına alınmasının talep edildiği, yeni yasanın
hülle iflasları artırdığı, karşılıksız çeklerin iki ayda yüzde 10 arttığı, mal
satanların artık ek teminat istediği, mal alımında sıkıntıların başladığı,
aslında Hükûmetin Çek Yasası’ndaki değişiklikleri, cezaevindekinden fazla mahkûmun
cezaevine girmemesi için çıkardığı; bunlar konuşuluyor, her yerde söyleniliyor.
Zaten, siz, kamu finansmanından para bulsanız, bunu bütçeden yapacaktınız.
Durum iyi olsaydı, fevkalade iyi olsaydı, bunu böyle yapacaktınız. İktidara
mensup arkadaşlar bize söylüyorlar “Ya, şu kanuna, bir de mahallî idareleri
sokuverelim.” diye. Size belki söylemiyorlar. Gelin, bir bakalım ne oluyor ne
bitiyor.
Şimdi, buradan özellikle
ifade etmek istediğim bir şey var: Gelin, bu yasama düzenini normal şekle
sokalım, bu Meclisi germeyelim, doğruları vatandaşa söyleyelim. Ben, teknik
anlamda çok detay bir konuşma yapabilirdim ama sizin ihtiyaçlarınızı, zorluklarınızı
bildiğim için genel anlamda bir konuşma yaptım. Ama bunları da vatandaştan ne
yapmak lazım, saklamamak lazım, çok net ve açık bir şekilde bunu izah etmek
lazım.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayhan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Sarı.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
194 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Değerli milletvekilleri,
ben aslında filmi biraz geri saracağım, biraz hafızalarımızı tazelemek istiyorum,
2001 yılına gitmek istiyorum, kriz yılına.
2001 yılında Türkiye
Cumhuriyeti tarihin en büyük krizlerinden birini yaşıyordu ve bu krizde
anlaşıldı ki Türkiye hükûmetinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük
problemlerinden biri mali disiplin sorunuydu. Gerçekten, 1980’li ve 90’lı
yıllarda Türkiye çok ciddi kamu açıkları vermişti, bu kamu açıklarını kapatmak
için hem içte hem dışta ciddi anlamda borçlanmıştı. Daha sonra bu borçlar
sürdürülemez hâle geldi. Borçları çevirebilmek için yeniden borçlandık ve bu,
kartopu etkisi gibi, Türkiye ekonomisini 2001 yılında duvara toslattı. 2001
yılından sonra, mali disiplini sağlamak üzere bazı önlemler alındı, bir mali
kural belirlendi. Bunun en önemlisi faiz dışı fazlaydı. Faiz dışı fazla
politikasıyla hem piyasaya bir sinyal verilecekti hem de kamu maliyesinde bir
disiplin sağlanacaktı ve bu disiplin sayesinde kamu borçları sürdürülebilir
hâle gelecekti. Fakat bir müddet sonra anlaşıldı ki faiz dışı fazla politikası
kamuda mali disiplini sağlamak için tek başına yeterli değildir. O zaman ne
yapmak gerekir? O zaman bu mali uyumun çerçevesini bazı mevzuatla güçlendirmek
gerekir. Neden? Çünkü kamu hesapları şeffaf değildi, çünkü kamu hesapları
Avrupa Birliği standartlarında değildi, çünkü kamu hesaplarının içinde koşullu
yükümlülükler vardı. İlk başta baktığınız zaman toplam açığı göremiyordunuz,
toplam açık gizleniyordu başka kalemlerde. İşte, bunun için bir dizi yasa, bir
mevzuat oluşturuldu.
Neydi mesela bunlardan
biri? 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu. Bu çok önemliydi,
muhasebe standartlarını uluslararası standartlara uygun hâle getirmek için
düzenlenmiş bir kanundu. Çeşitli tanımlar yapılıyordu, merkezi yönetim bütçesi
tanımlanıyordu, bütçe yeniden tanımlanıyordu, alt hesaplar yeniden oluşuyordu.
Bir başkası Kamu İhale
Yasası’ydı; kamu alımları şeffaf olsun, hiçbir suistimale yer verilmesin, açık
olsun… Kamu alımlarında ciddi bir kurallar silsilesi oluşturulmuştu. Bu da kamu
alımları açısından önemli bir alanı düzenliyordu.
Bir başkası, asıl benim
tartışmak istediğim, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun’du. Bakınız, bu Kanun’a gelene kadar hazinenin
borçlanmasını düzenleyen yeknesak, yetki alabileceği bir kanun yoktu Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinde; başka yollarla, başka kanunlara atıf yapılarak
borçlanılıyordu. Borçlanmalarda kural yoktu; kafamıza göre, açık ne olursa
olsun borçlanıyorduk.
Şimdi, bu Yasa birtakım
düzenlemeler getirdi. Ne getirdi? Mesela borçlanmaya sınırlar getirdi, hazine
garantilerine limitler getirdi, risk yönetim teknikleri getirdi, hazine
borcunun daha etkin risk yönetim tekniklerine göre yönetilmesinin esasları
oluşturuldu ve en önemlisi -bugün aslında bu Yasa’yla bunda çok geniş bir
istisna açtığını düşündüğüm- kamu borçlanma limitlerine ek olarak hazine
garantilerine limitler getirdi.
Şimdi, hazine garantileri
literatürde “koşullu yükümlülükler” olarak bilinen, bir koşul gerçekleştiğinde
bir yükümlülüğe dönüşen ama o koşul gerçekleşmediği sürece hep bir risk unsuru
olarak kamunun üzerinde duran kavramı ifade eder.
Şimdi, bakınız, biz bunu
aslında görev zararları olarak 2001 yılında gördük. Bankalara birtakım görevler
verilmişti. Bu görevler yerine getirilmediğinde bankalar görev zararıyla karşı
karşıya kaldılar ve biz bu görev zararlarını çok yüksek miktarlarda kamu kâğıdı
çıkararak ödemek zorunda kaldık.
Bir başkasını mahallî
idarelerde gördük. Mahallî idareler hazine garantisi alarak yurt dışından
borçlandılar ya da birtakım kamu iktisadi teşebbüsleri borçlandılar, hazine
bunlara garantör oldu ama bu borçlar vaktinde ödenmediği için hazine bu borcu
yüklenmek zorunda kaldı. Peki, sonuçta ne oldu? Sonuçta bunların hepsi hazineye
borç olarak döndü ve bunların hepsi vatandaşın vergileriyle ödenmek zorunda
kaldı.
İşte, bunların önüne
geçebilmek için bu 4749 sayılı Yasa’yla hazine garantilerine birtakım sınırlar
verilmişti ve bu sınırlar da… Mesela bu Yasa’nın 5’inci maddesinde diyor ki:
“Malî yıl içinde sağlanacak garantili imkânın limiti, her yıl bütçe kanunlarıyla
belirlenir.” Bütçe kanunlarıyla hazinenin vereceği garantiye sınırlar konuldu
ve bütçe kanunları da buradan geçtiği için ve biz onay verdiğimiz için her yıl
Parlamento olarak buna onay verdik.
Şimdi, bunun bir sınırı var
ve bu sınır 2012 yılı bütçesinde 3 milyar dolar olarak belirlenmiş. Şimdi, biz
bu Yasa’yla aslında 2001 yılından beri kurgulayageldiğimiz mali uyumun ve bu
mali uyumun çerçevesini genişleten, güçlendiren, berkiten mevzuatta çok geniş
bir gedik açma riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Zaten Kamu İhale Yasası’nı
delik deşik ettik, bilmem kaç defa değişti Kamu İhale Yasası, neredeyse tepeden
tırnağa değişmiş oldu. Şimdi bir de bunun, üstüne üstlük bu yasada hazine
garantilerinde, hazine garantisi kapsamına alarak yap-işlet-devret projelerinde
ciddi bir gedik açma, ciddi bir risk unsuru oluşturma ihtimalini yaratmış
oluyoruz. Bunun miktarı ne kadar, kimse bilmiyor, ama yap-işlet-devret
projelerinin yaklaşık 30 milyar dolarlık bir proje stokundan oluştuğu
söyleniyor. Dolayısıyla, bu firmalar bir borç yükümlülüğü altına girdiklerinde,
bu projelerini finanse etmek için dış borç bulduklarında ve bir şekilde işleri
tamamlayamadıklarında ve herhangi bir sorunla karşı karşıya kaldıklarında bu
borcun tamamının hazine tarafından üstlenilmesi durumuyla karşı karşıyayız.
Şimdi bu, bizim aslında verdiğimiz bu 3 milyar dolarlık limitin de koşullar
olumsuz olduğunda çok üzerine çıkabilecek bir risk unsurudur ve Türk kamu
maliyesinde 2001 yılıyla beraber çok büyük fedakârlıkla kurulan, faiz dışı
fazla politikalarıyla kurgulanagelen mali disiplin ve mali uyumda ciddi bir
gedik açma riskiyle karşı karşıyayız. Bunu aslında çok büyük fedakârlıklarla
elde ettik biz.
Bakın, faiz dışı fazla
politikaları ve mali uyum maliyetsiz değildir, bunların maliyeti vardır ve
bunların maliyeti geniş halk kitleleri tarafından ödenmektedir. Şimdi biz bütün
bu sürecin sonucu olarak kamu borç stoklarının millî gelire oranını yüzde
40’lara kadar indirmişken -ki kriz döneminde yüzde 80’lerdeydi biliyorsunuz-
şimdi bir koşullu yükümlülük yaratmak suretiyle yeniden borç stokları üzerinde
bir risk yaratma durumuyla karşı karşıyayız, bunu görmek gerekiyor. Mali
disiplini bozmamak zorundayız ve mali disiplinin önemi özellikle içinde
bulunduğumuz bir kriz ortamında çok daha anlamlıdır.
Bakın, Hükûmet hep şunu
oynar, şuna oynamaktadır: Küresel kriz karşısında der ki Hükûmet: “Biz bu
küresel krizden etkilenmeyeceğiz, niye? Çünkü bizim ayrıksı bir hikâyemiz var
dünyanın diğer ülkelerinden. Nedir bu ayrıksı hikâyemiz? Bir: Bankacılık sistemimiz
güçlü.” denir. Evet, bankalarımız batmadı ama bankacılık sisteminin diyetini
biz 2001 krizinde ödedik, ödediğimiz için batmadı. İkincisi, ne diyor Hükûmet:
“Bizim mali politikamız çok sağlam. Bizim borç stoklarımızın millî gelire oranı
düşük.” Şimdi, dünyanın diğer ülkelerine baktığımız zaman bu resim böyle
görünüyor olabilir. O zaman, bu mali uyumu bozmayalım. O zaman, bu mali
disiplinden vazgeçmeyelim. O zaman, bu kadar kırılgan bir noktadan geçiyorken
Türkiye ekonomisi ve dünya bu kadar kırılgan bir noktadan geçiyorken mali
disiplini bozacak uygulamalarda bulunmayalım. Şimdi, biz, bu koşullu
yükümlülüklerle çok ciddi sıkıntılar yaratıyoruz. Bakın, Türkiye ekonomisi
zaten çok kırılgan. Dünyanın en yüksek cari işlemler açığını veren -miktar
olarak- 2’nci ülkedir Türkiye. Amerika 450-460 milyar dolar cari işlemler açığı
verir ancak Amerika döviz basma, dolar basma yetkisine sahiptir, istediği kadar
cari işlemler açığı verebilir dövizi bastığı sürece, kendi ulusal parasını
basmaktadır çünkü. Ancak Türkiye miktar olarak dünyanın 2’nci büyük cari
işlemler açığını vermektedir. 77 milyar dolar cari işlemler açığı, öyle
anlaşılıyor ki millî gelirin yüzde 10’una yakın olarak gerçekleşecektir. Bu
başlı başına bir risk unsurudur.
Artı, fiyatlar genel
seviyesi: Enflasyon yeniden çift haneli rakamlara çıkmıştır. Önümüzdeki dönem
büyüme oranlarının düşeceğine ilişkin çok ciddi bir intiba vardır. Dolayısıyla,
büyüme oranlarının düşeceği, cari işlemler açığının yüksek kalmaya devam
edeceği, fiyatlar genel seviyesinin yüksek olduğu ve çift haneli rakamlara
takılı kalmaya devam edeceği; dolayısıyla, büyüme oranları düştüğü için
istihdam problemlerinin ve yoksulluğa ilişkin problemlerin ve bunlardan
kaynaklı olarak sosyal sorunların artacağı bir patikaya doğru giriyoruz. Şimdi,
böyle bir patikada bir de mali disiplinden taviz vermek, mali disiplinde
birtakım gedikler açmak, koşullu yükümlülükler de olsa birtakım riskler
yaratmak orta ve uzun dönemde Türkiye için çok büyük bir risk unsuru yaratmak
demektir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, 3’üncü maddeyle verilen üstlenimlerin
bu genel konjonktür içinde doğru olmadığını, anlamlı olmadığını, hatta
konjonktüre ters olduğunu düşünüyorum.
Bu düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
Madde üzerinde şahısları
adına ilk söz Antalya Milletvekili Sayın Sayın Mehmet Günal’a aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET GÜNAL (Antalya) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 3’üncü madde üzerinde şahsım adına söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, çok
önemli bir konuda hiç önemsizmiş gibi bir müzakere yapıyoruz, Komisyonda da
aynı şekilde geçti. “Niye?” diyeceksiniz. Birinci cümleden söyleyeyim: Bunun
üzerinde “kanun teklifi” yazıyor. Sayın Bakana sorduk “Arkadaşlar bize milyarlarca
liralık, dolarlık projelerin finansmanıyla ilgili bir çözüm getiriyorlar.”
Bakın, milyarlarca doları bulan projelerin çözümü. Sayın Bakana sorduk, burada
olanlara da soralım: Neden Bakanlar Kurulu bunun altına imza atmıyor? Neden
tasarı değil de böyle önemli kanunlar teklif olarak geliyor?
Değerli arkadaşlar, neden?
Çok basit söyleyeyim –sürem fazla değil- çünkü tasarı olursa birçok kurumdan
görüş alınması gerekiyor. Devletin içerisinde bazı bürokratlar hâlâ, bakan ne
kadar söylerse söylesin, yanlışsa “yanlış” diye görüş bildiriyor veya “eksik”
diyor. Şimdi bu kadar şeye imza atıyorsunuz, yap-işlet-devretlerle milyarlarca
dolarlık proje yapıyorsunuz, bunlara KDV istisnası geliyor ama Bakanlar
Kurulunun imzası yok. Birincisi, bu yanlıştır, Hükûmet ne yapıyorsa
sorumluluğunu alması gerekiyor ve bunların etki analizlerinin yapılması
gerekiyor, maliyeye yükünün yapılması gerekiyor. Yapılacak düzenlemede ne
kadarlık bir istisna tanıyoruz, bunun toplamı ne olabilir, sorduk. “Afaki
rakamlarla tahmin edemeyiz.” diye arkadaşlarımız söylediler, sonra belli olur
gibi bir şey çıktı. Birincisi, bunu yadırgıyorum. Dolayısıyla, kanun yapma
tekniğine aykırı olarak gelişiyor.
İkincisi, burada ne
diyoruz? Projelerle ilgili bir şey olduğu zaman ilgili kurum üstlensin.
Özellikle burada mahallî idareler tarafından gerçekleştirilen kısmına ben
takmış durumdayım. Az önce Komisyonda toplu sözleşmeye ilişkin, kamu
çalışanları sendikalarının kanununa ilişkin görüşürken yine bir madde konuldu,
yine böyle “borcu olan belediyeler” diye akıllarına gelmiş arkadaşlarımızın. Bunlar
sosyal denge tazminatı anlaşması yapmasın. Şimdi baktım listeye, gösterdim
kendilerine, hâlâ burada, bu Hazinenin çıkarmış olduğu Kamu Borç Yönetimi
Raporu.
Değerli arkadaşlar,
sizlerin dikkatine sunuyorum: Bir bakınız, yani Hazinenin çıkardığı Kamu Borç
Yönetimi Raporu’nun içerisinde, borçlu olan belediyelerin içerisinde, en fazla
Ankara Büyükşehir Belediyesi var, 2,4 milyar sadece kendisinin var. Şimdi,
aşağı doğru bakıyorum, yine, ASKİ’nin var, EGO’nun var, iki üç tane daha büyük
belediye var.
Değerli arkadaşlar, borç
içindeki belediye yeni proje yapıyor. Geçen sefer, önceki dönemde,
hatırlarsınız burada, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yapamadığı, batırdığı
metroyu Sayın Bakan kendisi devraldı. E şimdi ne olacak? Peki, bunun bir
sorumlusu yok mu? Bu devlette ödenmeyen borçların bir sorumlusu yok mudur? Ben
onu merak ediyorum. Sayıştay nerededir? İçişleri Bakanı nerededir? Küçücük bir
şeyde defalarca çıkmasına rağmen muhalefet partilerine mensup belediyeyi takip
ediyorsunuz, bunun bir sorumlusu yok mu? “Büyükşehir Belediyesi Ankara’nın ya
da Sayın Gökçek’in dokunulmazlığı mı var?” diye 500 sefer sordum bu kürsüden.
Nerede bunun raporları?
Hâlâ, bakıyorum, Hazinenin
vadesi geçmiş toplam alacağı arkadaşlar, 8,8 milyar; bunun 4 küsuru, yarısı
Sayın Melih Gökçek’e ait kuruluşlara ait. Ya, Allah rızası için bir tane cevap
istiyorum, soru önergesi sordum; her komisyonda, ilgili bütün bakanlara,
İçişleri Bakanına, Sayıştay Başkanına, gelen bakanların hepsine soru sordum,
hâlâ yok. E şimdi, tutacaksınız, ondan sonra “Onların projelerini de
üstlenelim, onlar da gelsin…” Bunlar çok adaletsiz şeyler.
Değerli arkadaşlar, burada,
belediyeler arasında ayrım yaparak sonrasında da “Böyle bir şeyi geri alsın,
üstlensin, biz ona şunu diyelim, bunu diyelim.” Adaletten yoksun bir çalışma
mümkün değil. Peki dediler nasıl olur? Az önce söyledim, efendim, prim borcu
duruyor. Ya beş sene aklına gelmiyor, Adalet ve Kalkınma Partili belediye
ödememiş, muhalefet partisinden biri kazanmış, ertesi hafta haciz gönderiyor.
Ertesi hafta, daha başlar başlamaz, bakın yani yerel seçimin arkasına adam
oturmuş bismillah, “Hayırlı olsun.” tebriklerini kabul ederken bir de bakıyor
ki yazı gelmiş. Ne olmuş? Belediyenin arazözüne örneğin, haciz koymuş. Beş sene
aklın neredeydi? Elektrik borcu ödeniyor; beş sene ödememiş, kalmış, yeni gelen
belediye başkanı ödüyor. Ötekileri de yeniden yapılandırmış. “Eskilerden bir
tane faiz kaldı, onu ödemedi.” diye, hemen, o belediyenin bulunduğu bölgenin
elektriğini kesiyor TEDAŞ. E, peki, niye yani? Siz, öbür belediyedeyken niye
ödemiyorsunuz veya ödemiyorsa niye almıyorsunuz? Efendim, sordum; diyorlar ki:
“Yeniden yapılandırdık.”
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) –
Nasıl yapılandırıyorsunuz? 50, 100 almayla bu iş olur mu? 2,4 sabit duruyor,
isteyen arkadaşıma fotokopisini verebilirim. Sayın Bakana da bu çerçevede
tekrar soruyorum ve bunların teklif değil, tasarı hâlinde gelmesini tekrar
dikkatinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Şahıslar adına son söz
Malatya Milletvekili Sayın Mustafa Şahin’e aittir.
Buyurun Sayın Şahin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MUSTAFA ŞAHİN (Malatya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 194 sıra sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve
Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yap-işlet-devret modelinde yatırım projelerinin uygulama
aşamasında karşılaşılan sorunlardan bir tanesi proje tamamlanmadan sözleşmenin
feshedilmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, firmaların temin ettiği
dış finansman kredileri kamu tarafından üstlenilmemekte, dolayısıyla yatırımın
tamamlanabilmesi bürokratik engeller nedeniyle uzamaktadır.
Söz konusu kanun teklifi
ile 3996 sayılı Kanun kapsamında gerçekleştirilen yatırımlara ilişkin olarak,
uygulama aşamasında herhangi bir sebeple sözleşmenin feshedilmesi hâlinde,
sözleşmede yer alması koşulu ile dış finansmanın yatırımların gerçekleştirilen
kısmına karşılık gelen miktarının kamu idaresi tarafından üstlenilmesi
öngörülmektedir. Ayrıca, bu düzenleme ile büyük sermaye yatırımlarının
desteklenmesi amacı ile dış finansman kredisinin kullanılmayan kısmının idarece
kullanılmasına da imkân tanınmaktadır.
Yüklenici firma tarafından
temin edilen finansman kredilerinin üstlenilmesi hususunda, idarenin genel
bütçeli bir idare olması durumunda, borç, başka bir işleme gerek kalmaksızın
Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilecektir. Ancak, söz konusu kredileri üstlenen
idarenin özel bütçeli olması hâlinde kredilerin Hazine Müsteşarlığı tarafından
üstlenilmesi mümkün olmamaktadır. Uygulamada özellikle dış finansman sağlayan
uluslararası kredi kuruluşları verdikleri kredilerde muhatap olarak Hazine
Müsteşarlığını aramaktadır. Bu kanun teklifiyle, özel bütçeli idarelerin
üstleneceği kredilere ilişkin borçların da Hazine Müsteşarlığı tarafından
üstlenilmesine imkân sağlanmaktadır.
Bu düzenlemeyle, özel
bütçeli idarelerin taraf olduğu yatırım projelerinde firma tarafından temin
edilen kredilerin idare tarafından kullanılmasının kolaylaştırılması
amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mevcut durumda, yerel yönetimlerin büyük hacimli projelerinin
finansman sıkıntısı nedeniyle yapım süreleri uzamakta, finansmanın dış kredi
şeklinde temin edilmesi hâlinde yerel yönetimlerin finans yükü artmakta,
yapılan yatırımların kamuya dönüş süresi uzamaktadır. Bu durumda, süre uzadığı
için kredi borçlanmasının maliyeti katlanmakla birlikte ülkemizin kredi notunun
da düşmesine neden olmaktadır.
Kanun teklifiyle, finansman
sıkıntısı nedeniyle bitirilemeyen projelerin Hazine Müsteşarlığı tarafından
garanti edilerek bitirilmesiyle birlikte, yapılan eleştirilerin aksine faiz
yükünün azaltılması da gerçekleşmiş olacaktır.
Projelerin zamanında
bitirilmesiyle yatırımların kamuya dönüşü kısalacak, maliyet yükü azaltılarak
vatandaşların hizmetlerden daha kısa sürede yararlanması sağlanacaktır.
Hepimizin bildiği üzere, İstanbul Esenler metrosunun Başakşehir’e, Ankara
metrosunun da Ümitköy’e ulaştırılması, işte sözünü ettiğimiz nedenlerle
süresinde tamamlanamamaktadır. Benzeri projelerin de aynı akıbete uğramaması
için bu düzenleme bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bu ihtiyacı gidermek üzere 3996
Sayılı Kanun’a, 11’inci maddesinden sonra gelmek üzere 11/A maddesi eklenerek,
kredi yüklenimi alanında yaşanan sıkıntıların giderilmesiyle yerel yönetimlerin
ciddi anlamda bir rahatlığa kavuşması elde edilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ iktidarları döneminde, hizmet sektörü başta olmak üzere, sosyal güvenlik
alanında ve diğer bütün alanlarda yapısal reformları gerçekleştirerek devrim
niteliğindeki çalışmalar bu ülkenin güzel insanlarına sunulmuştur. Söz konusu
teklifin yasalaşmasıyla yerel yönetimleri ön plana çıkarmak ve vatandaşa
hizmeti kolaylaştırmak için yapmış olduğumuz çalışmalara bir yenisi daha
eklenecek, yerel yönetimlerin büyük hacimli projeleri, daha planlı, sistemli ve
kendi ilinin ihtiyaçlarını giderme doğrultusunda hareket etmeleri
kolaylaştırılacaktır.
Bu kanun teklifinin
gerçekleşmesiyle yerel yönetimlerin, altyapı, ulaşım, sosyal, kültürel ve
sağlık gibi alanlarda geleceğe yönelik projeleri kısa sürede vatandaşın
hizmetine sunulması sağlanacaktır.
Kanun teklifinin ülkemize
hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Soru-cevap işlemine
geçiyorum:
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Devlet
Demiryollarını özelleştirmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda 2003 yılındaki bir
beyanatını hatırlıyoruz. Bir çalışmanız var mıdır, varsa hangi safhadadır?
Devlet Demiryollarının kaç bağlı ortaklığı vardır? Bunlar hangileridir ve
sermaye oranları nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Demir…
NURETTİN DEMİR (Muğla) –
Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakana sorularım
şunlar olacaktır:
Birincisi: Dalaman-Fethiye
arasındaki yol ne zaman bitecek? Turizm dönemi geliyor, maalesef o yol bir
türlü bitmiyor.
İkincisi: Aydın, Çine,
Yatağan, Milas, Güllük arasında özellikle maden taşımacılığının çok yoğun
olduğu bir yerde bir tren yolu projesi vardı, sizin projeniz olarak düşünüyor
musunuz? Çünkü yeni yollar yaptınız gayet güzel ancak tabii ki bu yollar bu
maden taşımasıyla birlikte yine tahrip olacak. Böyle bir projeniz var mı
geleceğe yönelik?
Üçüncü sorum da: Yine,
Muğla merkezine ve Gökova bölgesinde bir havaalanı projeniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Özel…
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Gerçi, Sayın Bakan da
değişti ama mutlaka not alınır, yazılı cevap verilir diye ümit ediyorum.
Şöyle ciddi bir sorunumuz
var: Manisa Ovası’ndan Devlet Su İşleri marifetiyle su boruları geçiriliyor ve
bu geçirilen su boruları birinci derecede tarım arazilerinin ortasından
geçiyor. Örneğin Hacıaliler köyünde tam 50 köylünün arazisini tam ortasından
ikiye bölüyor, hem de Tarım Bakanlığının son zamanlardaki arazilerin
bölünmemesi, birleşmesiyle ilgili şeyiyle de tezat ve burada, yanında da bir
yol ayrılıyor servis yolu adı altında ve bu yol da çok önemli miktarda yer
tutuyor bu arazilerde. Oysa köylülerin bir önerisi var, köyün merasından
geçtiği takdirde, sadece bir 500 metre yol uzadığı takdirde 60 köylü yerine
sadece 4 köylü mağdur olacak ama bu konuda seslerini duyuramıyorlar.
Sayın Bakanın bu konulara
duyarlılığını biliyorum. Konu sadece Tarım Bakanlığını mı ilgilendiriyor,
Ulaştırmayı mı, yoldan dolayı ondan da çok emin değilim ama kim ilgileniyorsa
bu konuda, bu tarım arazilerini kurtarmak anlamında yardımcı olabilirlerse
Manisa Hacıaliler köylüleri konudan son derece memnun olacaklar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki
sorduğum soruya verdiğiniz cevap için teşekkür ediyorum. Bu TAV’la ilgili
gazetede çıkan haberin doğru olmadığını ifade ettiniz ancak tesadüf bugün
Maliye Bakanına vermiş olduğumuz bir soru önergesine verilen cevapta söz konusu
İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş’nin özelleştirilmesiyle ilgili olarak
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bir ilgisi bulunmadığını ve Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığından alınan cevabi yazıda da söz konusu
özelleştirmelerle Bakanlığınızın da ilgisinin bulunmadığı bildirilmekte ve
11/6/2009 tarihli Yönetmelik’e istinaden 20 Eylül 2011 tarihinde çıkartılan
2011/15 no.lu Genelge’yle söz konusu işlemlerin yürütüldüğü ve değer artışının
bundan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Bu genelge önce çıksaydı söz konusu
özelleştirmenin bedeli ne olurdu? Açık yüreklilikle açıklarsanız memnun olurum.
BAŞKAN – Sayın Akar…
HAYDAR AKAR (Kocaeli) –
Sayın Bakan, biraz ulaştırmanın dışında, ben de açık yüreklilikle
açıklayacağınız bir soru sormak istiyorum.
2002’de iktidara gelirken 1
kilo etin fiyatı 5,5 lira, bugün 26 lira. Yine 2002’de 1 kilogram ekmek 1 lira,
bugün 2,31 lira; 1 litre benzin 1,66 lira, bugün 4,61 lira; devlet borcu 242
milyar lira, bugün 518 milyar lira; sıcak para 6 milyar dolar, bugün 98,1
milyar dolar; kredi borçlusu 1,6 milyon kişi, bugün 13,9 milyon kişi; tutuklu
hükümlü 59 bin kişi, bugün 130 bin kişi. Gerçekten başarılı sayıyor musunuz
kendinizi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Türkkan…
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sayın Bakana baz istasyonlarına yönelik bir sorum olacak. Baz istasyonları açık
havada 12 metre mesafe yaklaşıldığında yaydığı radyoaktif ve elektromanyetik
dalgalar ile doğuştan engelli çocuklara geri dönüşü imkânsız zararlar vermekte.
Toplum sağlığı ve engelli çocukların sağlığı açısından daha da duyarlılık
gerekmesine rağmen baz istasyonlarının eğitim kurumlarımızın merdivenlerinin
altında kurulması doğru mudur?
Baz istasyonlarının okul,
hastane ve kreşlerin yakınlarına kurulmaması konusunda ilave bir çalışmanız
olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan,
buyurun.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
“Devlet Demiryolları
özelleştirilecek mi?” şeklinde bir soru yönelttiniz. Devlet Demiryollarının
yeniden yapılanmasıyla ilgili çalışmalar tamamlanmıştır. Burada yapılan şey
şudur: Altyapıyla işletmecilik birbirinden ayrılıyor ve altyapı devlette
kalmaya devam ediyor, üstyapı da herkesin bedeli mukabilinde kullanılması esası
getiriyor, yani kara yolları gibi, kara yollarını nasıl devlet yapıyor
üzerinden herkes kullanabiliyorsa demir yollarında da böyle bir serbestleştirme
düşüncesi var. Avrupa’da da, birçok ülkede de uygulanan model budur.
Dalaman-Fethiye kara yolu
yapım çalışmaları devam ediyor, 2012 sonuna kadar bitirilmesi öngörülüyor.
Aydın-Çine-Yatağan tren
yolu: Bununla ilgili bir çalışma, proje çalışması yapıldı ve bu çalışma
uygulama projesiyle de takviye edildi. Bu hattı esasında biz, yap-işlet-devret
modeliyle yapmayı planlıyoruz ancak Demiryolları mevzuatında bu konuda bir
tereddüt var, o yüzden bu yeniden yapılandırmadan sonra bu projeyi tekrar
hayata geçireceğiz.
Havaalanı projesi: Bu bölge
Fethiye, Dalaman bölgesi. Dalaman’da malum havaalanımız var, Milas’ta var,
dolayısıyla bu bölgede ayrı bir havaalanı projesi söz konusu değil.
Sayın Özel’in “Manisa
Ovası’nda DSİ tarım arazileri ortasından su borusu geçiriyor…” Yani tabii,
yollarla ilgili, demir yollarıyla ilgili, havaalanlarıyla ilgili, denizle
ilgili konu bizim, sulamayla ilgili konu Orman ve Su İşleri Bakanlığının
uhdesindedir ancak tabii bu konuyu Sayın Bakana ileteceğiz ve size yazılı
olarak cevap vermesini sağlayacağız.
Sayın Işık’ın İDO
özelleştirmesi konusu: Bakın, İDO şirketinin ben Genel Müdürlüğünü yaptım, onu
sıfırdan aldım -ayrıldığımda- dünyanın bir numaralı şirketi olarak gelmiş idi
ve bu şirket 862 milyon dolara satıldı yani “Bu genelgeyle 2 katına çıktı…”
Akıldan, izandan yoksun bir şeydir; genelgeyle ilgili hiçbir uygulama da
olmamıştır. Genelge genel bir düzenlemedir. Kombine taşımacılık yapacaksanız
mutlaka şu, şu, şu kurallara uyacaksınız. Esasen bu genelge olmadan bile ben,
İDO’da Genel Müdürken Bandırma-İzmir arasında otobüs ve feribot seferleriyle
kombine taşımacılık yapıyor idim ancak 2003’te çıkan 4925 sayılı Kara Ulaştırma
Kanunu’na göre bu genelgeler yayımlanmıştır, her sene de bu yenilenir. Olay
bundan ibaret. Bu genelgeye istinaden verilmiş herhangi bir imtiyaz söz konusu
değildir, bir uygulama da yapılması söz konusu değildir. Kaldı ki bu
yapılacaksa bile, bu uygulamalar, Büyükşehir Belediyesinin UKOME kararları
çerçevesinde yapılması icap eder. Durum budur. İzah etmiş oluyoruz.
Sayın Türkkan baz
istasyonlarıyla ilgili bir soru sordu. Baz istasyonlarıyla ilgili, doğrusu
sürekli saha ölçümleri yapılmaktadır. Baz istasyonlarındaki elektromanyetik
alan yayma oranları Avrupa’nın dörtte 1’i seviyesindedir Türkiye’de, 4 kat
emniyetlidir. Orada 40 miliampermetre iken bizde 10 olarak izin verilmektedir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) –
Sebebi ne bizde az olmasının?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Hayır, daha emniyetli olsun diye.
Yani, onlar 40’a kadar müsaade ediyorlar, biz 10’a kadar müsaade ediyoruz.
Sebep odur. Bu konuda, toplumda çok ciddi bir hassasiyet olduğunu biliyoruz.
Her ne kadar, bilimsel olarak, baz istasyonlarının sağlığa doğrudan bir zarar
getirdiği konusunda bir bulgu bugüne kadar olmamasına rağmen, yine de bunların
tesisinde mutlaka BTK gerekli ölçümleri yapıyor ve bunu ilgililere aktarıyor.
Sayın Akar, “Fiyatlar
arttı, borçlar arttı…” Yani, tabii, bir değerlendirme yaptınız, çok kapsamlı
bir değerlendirme. Teşekkür ediyorum. Kısa sürede başarılı olup olmadığımız
milletin vereceği bir karardır. Millet de 12 Haziranda başarıyı, başarısızlığı en
iyi şekilde ölçüp kararını vermiştir.
Teşekkür ederim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – O
tartışılır.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin son cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan Akçay Alim Işık Oktay Vural
Manisa Kütahya İzmir
Özcan Yeniçeri Ali Halaman Emin Haluk Ayhan
Ankara Adana Denizli
Mustafa
Kalaycı
Konya
“İdarenin özel bütçe
kapsamında olması halinde, söz konusu dış finansmanın, ilgili idarenin bağlı
olduğu Bakanın teklifi üzerine Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesine
karar vermeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.”
T.B.M.M Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 194 Sıra
Sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin metinden çıkartılmasını arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali İhsan Köktürk
İstanbul Eskişehir Zonguldak
Bülent Tezcan Özgür Özel Sinan Aydın Aygün
Aydın Manisa Ankara
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) – Sayın Aygün.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aygün. (CHP sıralarından alkışlar)
SİNAN AYDIN AYGÜN (Ankara)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında ben bugün söz almayacaktım ama
Sayın Ulaştırma Bakanını uzunca süredir göremediğim için bugün söz almak
istedim. Kendisine hem birkaç düşüncemi aktarmak hem de kendisinin burada,
aylardır, yıllardır cevap alamadığım sorulara cevap vermesi amacıyla geldim.
Ben Ticaret Odası
Başkanıyken Sayın Bakanımla birkaç sefer… Bakanım işaret ediyor, Mânia Planı;
anladı ne soracağımı, gördüm. Yıllardır Ankara’nın çözülmeyen bir Mânia Planı
sorunu var. Nedir Mânia Planı, kısaca arz edeyim: Birçoğunuz Çukurambar’da
oturuyorsunuz, birçoğunuz Ümitköy’de, Batıkent’te, Çayyolu’nda oturuyorsunuz;
Sayın Komutanım da çok iyi bilirler konuyu. Hepimizin üzerinden sabah 7, 8, 9,
keyiflerine göre helikopterler geçiyor, “pat pat pat” duyarsınız. Sabah
yataktayken 8-10 tane helikopter geçer. Ben araştırdım, dedim ki: “Ya, bunlar
niye geçiyor?” Dediler ki: “Eğitim yapıyorlar.” Acemi pilotlar benim evimin
üzerinde eğitim yapıyor, Armada’nın üzerinde eğitim yapıyor, alışveriş
merkezlerinin üstünde eğitim yapıyor. Ya, böyle bir şey olur mu yani acemi
pilotların bizim üzerimizde eğitim yapması?
Ben o zaman Oda Başkanıyım.
Sayın Bakanla defalarca konuştuk, cevap yok. Allah nasip etti, milletvekili
olduk, Parlamentoya girdik, Sayın Bakanı yine gördüm, ayakta sordum “Sayın
Bakanım…” “Tamam, olur.” dediler. Millî Savunma Bakanına sordum, “On beş gün
müsaade.” dediler. On beş gün üzerinden on tane daha on beş gün geçti. Yetmedi,
26/10/2011 tarihinde Sayın Bakanın cevaplaması istemiyle soru önergesi verdim.
Bugün 147’nci gün, Sayın Bakanım hâlâ cevaplamadı. İnternet’e baktım “Süresi
içinde cevaplanmadığından dolayı gelen kâğıtlarda yayınlandı.” Ne olduğunu da
bilmiyorum “…gelen kâğıtta yayımlandı” Ona da baktım, gelen kâğıtta da bir şey
yayımlanmamış.
Şimdi, soruyorum Sayın
Bakanım: Halk Bankası, sizin Başbakanlık binanız, TOBB’a verdiğiniz bina, Gazi
Orduevi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Sanayi Bakanlığı, Elektrik Etüt
İdaresi, Köy Hizmetleri, Türkiye Atom Enerjisi, Orman Bakanlığı binaları
yükseklikleri aşıyor. Bir, bunları yıkacak mısınız? Yıkmanız gerekiyor.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
AKP Genel Merkezi?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla)
– Ne merkezi?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) –
AKP Genel Merkezi?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla)
– Yok o kurtarıyor. Şimdi…
AHMET AYDIN (Adıyaman) –
CHP Genel Merkezi?
BAŞKAN – Sayın Aygün, bir
saniyenizi alabilir miyim oylama yapacağım şimdi?
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla)
– Tabii.
BAŞKAN - 3’üncü maddenin
oylanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun.
SİNAN AYDIN AYGÜN (Devamla)
– Yine -bende bunun belgesi vardır, böyle bir keyfiyet olamaz Sayın Bakanım-
bundan iki ay evvel yine bir kuruma helikopter pistinin dibinde, 80 metre
yükseklikte yani ortalama 30 kat fazla yine mânia hattı verdiniz ama oradaki fakir
fukara müteahhidin, oradaki iş adamının mânia hattını hâlâ engelleyip
vermiyorsunuz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek üstüne
basarak diyor ki: “Bunun çözülmesi lazım.” Belediye Meclisinden karar alıyor,
yine çıkartmıyorsunuz.
Bakın, İstanbul’da
reklamları, ilanları görüyorsunuz; gazeteleri görüyor, televizyonları
görüyorsunuz; artık siz de Ankaralı oldunuz. Büyük binalar yükseliyor.
Ankara’da yapılan bir tane yatırım yok. Niye? Mânia Planı yüzünden. Çukurambar,
Çayyolu, Etlik, Etlik’teki Antares, Keçiören Belediyesinin yapmış olduğu kule,
bunların tamamı mânia hattına takılmış durumda.
Artı, benim evimin üzerinde
her sabah 8 tane helikopter geçiyor, beni uyandırıyor ve korkuyorum,
korkuyorum… Buradan sizin huzurunuzda söylüyorum: Sayın İçişleri Komisyonu
Başkanım, siz benim komisyon… Eğer benim tepeme helikopter düşerse bunun
müsebbibi Sayın Ulaştırma Bakanıdır, benim size vasiyetim. Çünkü gerçekten bu
tehlike. İlla Türkiye’de bir şey olması için bir şey olması lazım. Çadır yandı,
çadır yasaklandı. Helikopter düşmesi için… Allah korusun, böyle bir şey olursa
mânia hattı kalkacak. Ben buradan bir vatandaş olarak görevimi yapmış olayım.
Sizleri uyarıyorum ve
tekrar söylüyorum Sayın Bakanım: Ya bu binaları yıkın ya bizim hakkımızı verin
veyahut da hakkımızı vermiyorsanız bu mânia hattını kaldırın. Çünkü
milletvekillerinin çoğu, özellikle iktidar milletvekillerinin çoğu
Çukurambar’da oturuyor. Bilmiyorum, belki de Çukurambar’da oturuyorsunuz, orası
da mânia hattına giriyor. Allah korusun, bir şey olur; bundan da bir daha
dönemeyiz, tatsız şeyler olur. O yüzden, ben, bu gündem maddesinde çok da fazla
konuşmak istemiyorum, zaten sürem de bitti.
Sayın Bakanım, inşallah bu
sefer cevap verirsiniz diye düşünüyorum, üç seneden sonra cevabı alacağım diye
düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. Her şey
gönlünüzce olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aygün.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 194 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin son cümlesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları
“İdarenin özel bütçe kapsamında olması
halinde, söz konusu dış finansmanın, ilgili idarenin bağlı olduğu Bakanın
teklifi üzerine Hazine Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesine karar vermeye Bakanlar
Kurulu yetkilidir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE
HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu dış finansmanın,
ilgili idarenin bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Hazine Müsteşarlığı
tarafından üstlenilmesine karar vermeye Bakanlar Kurulu yetkili olduğu hususu
düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22
Mart 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum; hayırlı akşamlar.