DÖNEM:
24 CİLT: 15 YASAMA YILI: 2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
74’üncü
Birleşim
6 Mart 2012 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Artvin Milletvekili
İsrafil Kışla’nın, 7 Mart Artvin’in kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, 7 Mart Artvin’in kurtuluşunun
91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, tarım ve hayvancılıkta yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, bakanlıklara bağlı kurum ve kuruluşlara işçi alımı
sınavlarındaki uygulamalara ilişkin açıklaması
2.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta yoğun kar yağışı
nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ve Hükûmetten acil yardım talebine ilişkin
açıklaması
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, İç Anadolu Bölgesi’nde artan göçün sebeplerine ilişkin
açıklaması
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Artvin’in 91’inci zafer yıl
dönümüne ve “kurtuluş yıl dönümü” yerine “zafer yıl dönümü” tabirinin
kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin sorunlarına ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in bu sorunlarla ilgili
somut açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’da Et ve Balık Kurumunun üç şubesinin açılmasına
ilişkin açıklaması
7.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, TMO’nun piyasaya fındık sürme kararının
sonuçlarına ilişkin açıklaması
8.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya verdiği
cevabı yetersiz bulduğuna ilişkin açıklaması
9.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, sahte fatura mağduru çiftçilerin
sıkıntılarının giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, tarım sektörüyle ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu tarafından 8 Mart 2012 tarihinde
Belçika’da düzenlenen “Eşit Değerde İşe Eşit Ücret” konulu Parlamentolar Arası
Komisyon toplantısına katılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden bir heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/797)
2.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/798)
B) Önergeler
1.- İzmir Milletvekili
Erdal Kalkan’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/29)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/209) esas numaralı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/30)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
2.- Ankara Milletvekili
Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/177)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
4.- Yalova Milletvekili
Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/179)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın,
üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve
ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/181)
VII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemde yer alan
(10/136) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile aynı konudaki (10/176),
(10/177), (10/178), (10/179), (10/180) (10/181) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve 181 ile 180 sıra
sayılı kanun tasarılarının İçtüzüğün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler halinde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Posof'ta yapılan HES inşaatının denetimine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Gürcistan ve Ermenistan gümrük kapılarının açılmasına ilişkin
Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/75) ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı
3.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Diyanet İşleri Başkanlığınca Somali
için toplanan yardım miktarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/205)
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
4.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Şile'de Cuma namazındaki bir
uygulamaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/328) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, dövizdeki ve altındaki fiyat artışlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/329) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
6.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, TRT yayınlarına ve personeline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/347) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
7.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt'un, Eskişehir'in 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/395) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
8.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
Kur'an kursları ve camilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/403) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
9.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
bazı Kur'an kurslarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/404) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
10.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
Kur'an kurslarının ve camilerin yapım tarihlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/409) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
11.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru'nun, azınlıklara devredilen vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin
sözlü soru önergesi (6/462) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, bankalardan döviz karşılığı kredi
kullananların mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/595)
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
13.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, kamu kurumlarınca bazı gazetelere ödenen reklam ücreti miktarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/675) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf ve kültür varlıklarının kiraya
verileceği iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1104) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf eserlerinin korunmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1107) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
16.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğünün öğrencilere
verdiği bursa ilişkin sözlü soru önergesi (6/1109) ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından muhtaç
aylığı bağlanan kişi sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1110) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili
Halide İncekara ve 27 milletvekilinin (10/136), Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin (10/176), Ankara Milletvekili
Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin (10/177), Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin (10/178), Yalova Milletvekili
Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin (10/179), BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın (10/180), Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin (10/181) esas numaralı, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve
ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, kamu kurum ve kuruluşlarında şehit
yakınları ve maluller için ayrılması gereken kadrolara ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3197)
2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, merkezi hastane randevu sistemine ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/3275)
3.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, 4/C statüsünde çalışan personelin özlük haklarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/3295)
4.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun, TRT yayınlarının RTÜK denetimi kapsamına alınmasına ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/3303)
5.- İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder’in, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3342)
6.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, yer inceleme çalışmalarında jeofizik mühendislerine yer
verilmediği iddialarına ve doğal afetlerden dolayı meydana gelen toplam zarara
ilişkin Çevre ve Şehircilik Bakanından sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/3361)
7.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, bazı gıda maddelerinin üretiminde hile yapıldığı iddiasına,
- Antalya Milletvekili
Tunca Toskay’ın, Antalya’da kredi kullanan üreticilere ve yaşadıkları
mağduriyete,
Antalya’da yaşanan sel
felaketi neticesinde çiftçilerin yaşadıkları mağduriyete,
- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, İmamoğlu’nda yürütülen proje ve yatırımlara,
Karataş’ta yürütülen proje
ve yatırımlara,
Sarıçam’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Yumurtalık’ta yürütülen
proje ve yatırımlara,
Pozantı’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Saimbeyli’de yürütülen
proje ve yatırımlara,
Karaisalı’da yürütülen
proje ve yatırımlara,
Aladağ’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Kozan’da yürütülen proje ve
yatırımlara,
Ceyhan’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Seyhan’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Feke’de yürütülen proje ve
yatırımlara,
Çukurova’da yürütülen proje
ve yatırımlara,
Yüreğir’de yürütülen proje
ve yatırımlara,
- Samsun Milletvekili Haluk
Koç’un, TMO’nun fındık alımına ve FİSKOBİRLİK’in fındık politikasına,
- Kırklareli Milletvekili
Mehmet Siyam Kesimoğlu’nun, Tarımsal destek ödemelerinin hangi kriterlere göre
hangi illere yapıldığına
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/3413), (7/3414), (7/3415), (7/3417), (7/3418), (7/3419), (7/3420),
(7/3421), (7/3422), (7/3423), (7/3424), (7/3425), (7/3426), (7/3427), (7/3428),
(7/3429), (7/3430), (7/3431), (7/3432)
8.- Antalya Milletvekili
Tunca Toskay’ın, KÖYDES projelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris
Naim Şahin’in cevabı (7/3451)
9.- İstanbul Milletvekili
D. Ali Torlak’ın, kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelere ait binalar ve
okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/3518)
10.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, işsizlik sigortası fonuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3524)
11.- İstanbul Milletvekili
Erdoğan Toprak’ın, İstanbul’da olası bir depreme karşı alınan önlemlere ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3527)
12.- Balıkesir Milletvekili
Haluk Ahmet Gümüş’ün, Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’na ve sendikal
istatistiklere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/3528)
13.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, 2-B olarak bilinen orman vasfını yitirmiş arazilere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/3532)
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık teşkilatında ve bağlı kurum ve
kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat sayısına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3554) (Ek cevap)
15.- İstanbul Milletvekili
Ali Özgündüz’ün, endemik bitki ve tohum kaçakçılığına,
- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, içerisinde yapay tatlandırıcı bulunan balların satışına,
- Kahramanmaraş Milletvekili
Mesut Dedeoğlu’nun, ayçiçeği üretimi ve üretimin artırılmasına,
Nohut üretimi ve üretimin
artırılmasına,
Kuru fasulye üretimi ve
üretimin artırılmasına,
Mercimek üretimi ve
üretimin artırılmasına,
- Adana Milletvekili
Seyfettin Yılmaz’ın, Çukurova Bölgesi’ndeki çiftçilerin borçlarına ve
çiftçilere verilen desteklere,
- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, mısır üretimi, ithalatı ve ihracatına,
Yer fıstığı üretimi ve
üretimin artırılmasına,
Susam üretimi ve ekili alan
miktarına,
Soya ekili alan miktarına
ve üretimin artırılmasına,
Bakanlık teşkilatında ve
bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan üst düzey kadın bürokrat sayısına,
- Bitlis Milletvekili
Hüsamettin Zenderlioğlu’nun, GDO’lu
besinlerin zararları ve denetimine
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/3566), (7/3567), (7/3568), (7/3569), (7/3570), (7/3571), (7/3572),
(7/3573), (7/3574), (7/3575), (7/3576), (7/3577), (7/3578)
16.- İstanbul Milletvekili
Aykut Erdoğdu’nun, TOKİ ile bir gayrimenkul şirketi arasındaki sözleşmelere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/3643)
17.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, Doğu Karadeniz bölgesinin bazı sorunlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/3648)
18.- Eskişehir Milletvekili
Ruhsar Demirel’in, kadınların istihdam edildiği iş kolları ve bunların illere
göre dağılımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/3667)
19.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi’nin, TSK’da çalışan sivil memurların sendikal haklarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3668)
20.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, 4447 sayılı Kanun sonrasında emeklilik koşullarına ve yaşanan
mağduriyete ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/3669)
21.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Ankara’da yürütülen proje ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın
cevabı (7/3670)
22.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal’ın, TBMM Başkan vekilleri, siyasi parti grup başkan vekilleri ve
komisyon başkanları için kiralanan araçlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlam’ın cevabı (7/3749)
23.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, Van depreminden zarar görenlerin olumsuz
hava koşulları nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3759)
24.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin’in, kamu kurum iskontosu
uygulamasının eczaneler üzerinden geçirilmesi nedeniyle yaşanan mağduriyete
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/3780)
25.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran’ın, Van’daki depremzedelerin mağduriyetlerine,
- Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın, Van depreminden zarar görenlerin barınma
ve elektrik sorunlarına
İlişkin soruları ve
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3790), (7/3792)
26.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, eski SGK Kütahya İl Müdürünün görevini kötüye kullandığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/3800)
27.- Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, askerlik görevini yerine getiren Mehmetçiğin ailesinin
sosyal güvence altına alınmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3802)
28.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, 665 sayılı KHK ile İŞKUR’un teşkilat
yapısında gerçekleştirilen değişikliklere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/3803)
29.- Tekirdağ Milletvekili
Faik Öztrak’ın, zımni millî gelir deflatörü ile ÜFE
ve TÜFE arasındaki bağlantıya ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın cevabı (7/3877)
30.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Fransa menşeli kurum ve kuruluşlarla
yürütülen çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak yaptırımlara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3905)
31.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, bağlı kurum ve kuruluşların çıkardıkları dergilere ilişkin
sorusu ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3926)
32.- Van Milletvekili Nazmi
Gür’ün, Van’da yaşanan çadır yangınlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/3927)
33.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü
soru önergelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/4000)
34.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların çıkardıkları dergilere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/4001)
35.- Kocaeli Milletvekili
Haydar Akar’ın, Kocaeli’deki doğal gaz dağıtım
şirketlerine ve elektrik faturalarındaki kayıp kaçak oranına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4002)
36.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının dağıttığı kömürlerin
kalitesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/4003)
37.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Bakanlığın, Fransa menşeli kurum ve
kuruluşlarla yürüttüğü çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak yaptırımlara
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/4004)
38.- Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı’nın, Konya’da şehir içi doğal gaz dağıtımını yapan firmanın
yükümlülüklerini yerine getirmemesinden kaynaklanan sorunlara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4006)
39.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Adıyaman-Gerger’de elektrik kesintisi nedeniyle yaşanan
mağduriyete ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/4008)
40.- İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Libya’da iş yapan Türk firmalarının mağduriyetine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4009)
41.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü
soru önergelerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/4010)
42.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan’ın, Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşların çıkardıkları dergilere
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4011)
43.- Ankara Milletvekili
Zühal Topcu’nun, Bakanlığın, Fransa menşeli kurum ve
kuruluşlarla yürüttüğü çalışmalara ve bu ülkeye karşı uygulanacak yaptırımlara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4012)
44.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Sivas’tan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4013)
45.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, Kastamonu’dan göçün önlenmesine yönelik çalışmalara
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/4014)
46.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Bakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü
soru önergelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı
(7/4048)
47.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, isimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski
isimlerinin verilmesi ile ilgili yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı İdris Naim Şahin’in cevabı (7/4059)
48.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin-Elbistan B
Termik Santralinde temizlik işlerini yürüten personelin özlük haklarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4214)
49.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, kömür ve doğal gaz kullanımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4215)
50.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, Bozdağ’da kurulmak istenen çimento fabrikası ve klinker tesisine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/4216)
51.- Bilecik Milletvekili
Bahattin Şeker’in, Bilecik’te rüzgar ve güneş enerjisi santralleri lisans
başvurusu ile maden arama ve işletme ruhsatları başvurularına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4342)
52.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, Bakanlık lojmanlarına ilişkin sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/4343)
53.- İstanbul Milletvekili
Osman Oktay Ekşi’nin, Ordu ili sahillerinde stratejik önem taşıyan minerallerin
tespit edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/4460)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak üç oturum yaptı.
Malatya Milletvekili Mustafa Şahin, Malatya’nın devlet geleneği ve
kültürel yapısına,
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat, köylere hizmet götürme
birliklerinin sorunlarına,
Bingöl Milletvekili İdris Baluken,
eğitim destek evlerinin durumuna,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru, ağır kış şartlarından dolayı
bozulan yolların yapımı için belediyelere ödenek gönderilmesi gerektiğine,
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, Ankara’da yoğun kar yağışı
nedeniyle yaşanan mağduri-yetlerin devam ettiğine ve
Ankara Büyükşehir Belediyesinin bu konuda hiçbir çalışma yapmadığına,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, düşünce ve ifade
özgürlüğünün demokrasinin gereği olduğuna,
Muş Milletvekili Demir Çelik, Muş ve Ankara illerindeki yoğun kar
yağışı nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ve devlet organlarının zamanında tedbir
alması gerektiğine,
Denizli Milletvekili Nihat Zeybekci,
yoğun kar yağışı nedeniyle Ankara’da ana arterlerin kapalı olmadığına,
Çankaya’nın ara yollarının kapalı olduğuna,
Ardahan Milletvekili Orhan Atalay, Diyarbakır Milletvekili Altan
Tan’a uyarma cezası verilmesini demokratik yapıyla bağdaştıramadığına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Antep
fıstığı üretiminde, ticaretinde, tanıtımında ve ihracatında yaşanan sorunların
ve çözüm yollarının (10/173),
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, hayvansal
üretimimizdeki düşüşün asıl sebeplerinin ve uygulamaların toplumun bütününün
çıkarına olup olmadığının (10/174),
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı tarafından hava araçları kiralanması için yapılan ihaleyle
ilgili iddiaların (10/175),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir heyetin, Ürdün Temsilciler Meclisi Arap ve Uluslararası İşler
Komisyonu Başkanı Mohammad Al Halaiqa’nın
vaki davetine icabet etmek üzere Ürdün’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156) görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006
Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili
Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171) görüşmeleri tamamlanarak
yapılan açık oylama sonucu kabul edildi.
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar’ın şahsına,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in Başbakana,
Manisa Milletvekili Özgür Özel, Antalya Milletvekili Sadık Badak’ın partisine,
Antalya Milletvekili Sadık Badak, Manisa
Milletvekili Özgür Özel’in şahsına,
Antalya Milletvekili Mehmet Günal, Antalya Milletvekili Sadık Badak’ın şahsına,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlu’nun şahsına,
Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli’nin şahsına,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan’ın partisine,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Kahramanmaraş Milletvekili
Mahir Ünal’ın grubuna,
Sataşmaları nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının;
3’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında UNDP-İstanbul Uluslararası
Kalkınmada Özel Sektör Merkezinin (IICPSD) Kuruluşu ile İlgili Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/511) (S. Sayısı: 119),
4’üncü sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Adına
Filistin Kurtuluş Örgütü Arasındaki Geçici Serbest Ticaret Anlaşmasında
Değişiklik Yapılmasına Dair 1/2011 Sayılı Ortak Komite Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
(1/472) (S. Sayısı: 98),
Görüşmeleri, Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Alınan karar gereğince, 6 Mart 2012 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere, birleşime 22.23’te son verildi.
Mehmet SAĞLAM |
Başkan
Vekili |
Özlem YEMİŞÇİ Muhammet
Rıza YALÇINKAYA |
Tekirdağ Bartın Kâtip Üye Kâtip
Üye |
II.- GELEN KÂĞITLAR
No: 98
2 Mart 2012 Cuma
Teklifler
1.- Bursa Milletvekili
Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Bankacılık Kanunu ile Kamu Gözetimi,
Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/386) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/02/2012)
2.- Kars Milletvekili Ahmet
Arslan ve Bursa Milletvekili Hüseyin
Şahin ile 7 Milletvekilinin; Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında
Kanun ve Kamu İhale Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/387) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2012)
No: 99
5 Mart 2012 Pazartesi
Rapor
1.- Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180) (Dağıtma tarihi:
05/03/2012) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, sigarayı bıraktırma kampanyasına ve bu
kampanya kapsamındaki bazı uygulamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2394)
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi inşaatına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2395)
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, Afyonkarahisar ve ilçelerindeki hastane
inşaatlarına ve hastanelerin kadro ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2396)
4.- İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan’ın, İzmir-Torbalı’daki yeni bir devlet hastanesi
projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2397)
5.- İzmir Milletvekili
Mustafa Moroğlu’nun, İzmir-Eşrefpaşa
Hastanesine ücretsiz sağlık taraması yetkisinin verilmemesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2398)
6.- Tokat Milletvekili
Orhan Düzgün’ün, bir Fransız firmasının ürettiği protezlere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2399)
7.- Tekirdağ Milletvekili
Emre Köprülü’nün, Şarköy’deki sağlık hizmetlerinin yeterliliğine ve Devlet
Hastanesinin eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2400)
8.- Muş Milletvekili Demir
Çelik’in, Van’da meydana gelen deprem sonrasında depremzedelerin yaşadıkları
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/3242)
No: 100
6 Mart 2012 Salı
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Tunus Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/573) (Dışişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/02/2012)
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam'ın; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/388) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/02/2012)
2.- İstanbul Milletvekili
Umut Oran'ın; Taksici Esnafının Teşvik Edilmesi, Çalışma Koşullarının
İyileştirilmesi, Taksi Sürücüsünün Güvenliğinin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/389) (Adalet; İçişleri; Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/02/2012)
3.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak'ın; Katma Değer Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/390) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/02/2012)
4.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcan'ın; 3069 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan
İşler Hakkındaki Kanun Teklifi (2/391) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/02/2012)
5.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkan'ın; 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/392) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/02/2012)
6.- Hatay Milletvekili
Adnan Şefik Çirkin'in; Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/393) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/02/2012)
7.- Bursa Milletvekili Sena
Kaleli ve 20 Milletvekilinin; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/394) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/02/2012)
8.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel'in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/395) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
17/02/2012)
9.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel'in; Silikoz Hastalığına Yakalanan Vatandaşların Sosyal
Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/396) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/02/2012)
10.- Hatay Milletvekili
Şefik Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili
Oktay Vural'ın; Damga Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/397) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/02/2012)
Tezkereler
1.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/782) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
2.- Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/783) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/03/2012)
3.- Hakkari Milletvekili
Selahattin Demirtaş'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/784) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
4.- Diyarbakır
Milletvekilleri Nursel Aydoğan ve Leyla Zana'nın
Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/785)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
5.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/786) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
6.- Diyarbakır Milletvekili
Nursel Aydoğan'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/787) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
7.- Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata'nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/788) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
8.- İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Şanlıurfa Milletvekili
İbrahim Binici ve Hakkari Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/789) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/03/2012)
9.- Adana Milletvekili Ümit
Özgümüş'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/790) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
10.- Van Milletvekili Özdal
Üçer'in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/791) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
11.- Diyarbakır
Milletvekilleri Leyla Zana, Altan Tan, Nursel
Aydoğan, Hakkari Milletvekili Adil Kurt, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve Van Milletvekili Nazmi Gür'ün Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/792)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
12.- Siirt Milletvekili
Gültan Kışanak'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/793) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/03/2012)
13.- Mardin Milletvekili
Ahmet Türk'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık
Tezkeresi (3/794) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
14.- Van Milletvekili Aysel
Tuğluk'un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/795) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
15.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan'ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/796)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/03/2012)
Rapor
1.- Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Kadını Şiddetten Koruma Kanunu
Teklifi, Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın; Türk
Medeni Kanunu ile Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in; 5237 Sayılı
Türk Ceza Kanunu ve 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın;
Türk Medeni Kanunu ve Ailenin Korunmasına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun;
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
ile Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/572, 2/38, 2/51, 2/145, 2/328, 2/383) (S. Sayısı: 181) (Dağıtma tarihi:
06/03/2012) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 Milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimi ve
istihdamı konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/176)
2.- Ankara Milletvekili
Tülay Selamoğlu ve 21 Milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi ve
eğitimi konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/177)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 Milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların
keşfi ve eğitimi konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/178)
4.- Yalova Milletvekili
Temel Coşkun ve 23 Milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi ve eğitimi
konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/179)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkanvekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
üstün yetenekli çocukların keşfi ve eğitimi konusunda alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/180)
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 22 Milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimi
ve istihdamı konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/181)
6 Mart 2012 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN
(Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşimini açıyorum.
III.- YO K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmetin konuşmalara cevap
verme hakkı vardır, cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, 7 Mart Artvin’in 91’inci kurtuluş yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Artvin Milletvekili Sayın İsrafil Kışla’ya
aittir.
Buyurun Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Artvin Milletvekili
İsrafil Kışla’nın, 7 Mart Artvin’in kurtuluşunun 91’inci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yarın 7 Mart Artvin’in düşman işgalinden kurtuluşunun 91’inci yıl dönümü. Bu
vesileyle şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum ve heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Artvin’in kurtuluşunda canlarını feda etmiş olan aziz
şehitlerimizi ve gazilerimizi bir kez daha rahmet ve şükranla yâd ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
19’uncu yüzyıla kadar Türklerin elinde olan Artvin, 2 defa Rus
işgaline uğramıştır. Tarihte 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşları,
Artvin ve çevresi için ağır sonuçlar doğurmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus
savaşları sonunda 5 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos
Anlaşması’yla Batum, Kars, Ardahan, Eleşkirt, Beyazıt ve Artvin Ruslara savaş
tazminatı olarak bırakılmıştır.
3 Mart 1918 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda, Artvin
halkının yüzde 99’unun üzerinde bir rakam Türk hâkimiyetini istemiş ve
sonucunda Artvin savaşsız olarak Türklerin elinde kalmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Rus işgaline maruz kalan Artvin
halkı, 1914 Kasımında Yüzbaşı İsmail Bey komutasındaki Melo
taburu öncülüğünde direnişe geçmiş, şehir ve çevresi Ruslardan temizlenmiştir.
Artvin ilimiz asıl özgürlüğüne 7 Mart 1921’de kavuşmuştur.
Artvin’in ve Artvinlinin yaşadığı esaret dolu yıllar acı ve ızdırap
dolu yıllardır. Esaret yıllarında, Artvin halkı yoksulluklar, hastalıklar ve
perişanlıklar yaşamıştır ama asla esarete boyun eğmemiştir, uzun yıllar
esarette direnmiştir, işgalci güçlere karşı savaşmıştır. Her seferinde düşman
güçlerine karşı başarı elde edilmiş ancak dönemindeki zayıf yönetimlerle, elde
edilen zaferleri muhafaza etme imkânı olmamış, her seferinde Artvin düşmana
terk edilmek durumunda kalınmıştır.
Artvin, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükûmetinin askerî ve
diplomatik başarısının bir sonucu olarak tam bağımsızlığını elde etmiştir.
Artvin, Mondros Mütarekesi’yle Osmanlıların elinde kalmasına rağmen, daha sonra
kısa süreli 2 kez İngilizlerin ve Gürcülerin işgaline uğramıştır. Kâzım
Karabekir Paşaların, Halit Paşaların Artvin’in kazanılmasında büyük emekleri
vardır. Kendilerini minnetle ve rahmetle anıyor, tüm şehitlerimize Allah’tan
rahmet diliyorum.
Ülkemizin her karış toprağı ecdadımızın kanları pahasına bizlere
vatan olarak bırakılmıştır. Bu vatanın kıymetini bilmek ve o bilinçle çalışmak
mecburiyetindeyiz.
Maalesef, geçmiş dönemlerde ülkenin yönetiminde söz sahibi olan
hükûmetler, ülkemizin her bölgesinin aynı düzeyde kalkınması hususunda gerekli
hassasiyeti ve başarıyı gösterememişlerdir. Bu nedenle, Artvin ili de gerek okumak
ve gerekse iş bulmak maksadıyla “en çok göç veren iller” arasında yer almıştır.
Eşsiz doğal güzelliklere sahip olmasına rağmen -yaşam merkezi
olacak bir ilimiz- köyleri tamamen boşalmış, turizm alanında bile yeterince
tanıtılamamıştır. İlk defa AK PARTİ iktidarları döneminde Artvin yatırımlardan
yeterince pay almaya başlamıştır. Baraj yatırımları, Hopa Tüneli, hastane
yatırımları, üniversite kurulması, tarım, hayvancılık ve turizmdeki teşvikler
sonucu artık Artvin’den göç durma noktasına gelmiş, hatta geri dönüşler bile
başlamıştır.
Bu toprakları bizlere vatan olarak emanet eden ecdadımıza layık
olmak, ülkemizi, gösterilen hedefler doğrultusunda muasır medeniyet seviyesinin
üzerine çıkarmak hususunda, milletvekilleri olarak hepimize büyük sorumluluklar
düştüğüne inanıyorum.
Millî günlerimiz, bayramlarımız, kurtuluş günlerimiz ve dinî
bayramlarımız millî birlik ve beraberliğimizin pekiştiği günlerdir. Bu birlik
ve beraberliğin sadece kurtuluş günleri ve bayramlarla sınırlı olmaması,
ülkemiz adına yapılacak her güzel çalışmada aynı birlik ve beraberlik
anlayışıyla hareket edilmesi gerektiğini belirtmek istiyorum.
Artvin’in kurtuluşunun 91’inci yılında bütün Artvinlilerin ve
milletimizin zaferini kutluyorum. Bu vesileyle, vatanımızın her karış toprağını
savunarak şehit düşen, gazi olan ecdadımızı bir kez daha rahmet ve şükranla yâd
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışla.
Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’a aittir.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan’ın, 7 Mart Artvin’in kurtuluşunun
91’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; yıllarca esaret altında kalan Artvin, doksan bir yıl önce, 7
Mart 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. 7 Mart Artvin’in
kurtuluşu kutlu olsun.
Artvin 9’uncu yüzyıldan 7 Mart 1921 tarihine kadar çeşitli
kavimlerin yönetimi altında kalarak çok değişik uygarlıklara tanık olmuş serhat
bir kentimizdir. Kısa bir kronolojik geçmişi incelendiğinde tarih itibarıyla
hep acıların yaşandığı bir yerleşim birimi olmuştur.
646 yılında Halife Hazreti Osman döneminde İslam topraklarına
katılan Artvin, Bizans ve İslam orduları arasında defalarca el değiştirmiş, 939
yılında Artvin ve civarı Selçuklulara, daha sonra Azerbaycan Atabeylerine,
9’uncu yüzyılda Moğol ve İlhanlılara, 15’inci yüzyılda ise bir başka
medeniyetin temsilcisi olan Akkoyunlular yönetimine girmiştir.
Artvin ve yöresinin tarih boyunca çilesi bitmemiş, 1500’lü
yıllarda Gürcü istilasına karşın Osmanlı himayesine girerek nefes almıştır;
1570 yılında yapılan Osmanlı-İran mücadelesi sonunda bölgede kesin Osmanlı
hâkimiyeti sağlanmış olması neticesinde 19’uncu yüzyılın başlarına kadar
kesintisiz Türklerin elinde kalmıştır.
1917'de Rusya’da Bolşevik İhtilali çıkmış, 18 Aralık 1917'de
imzalanan Erzincan Ateşkes Antlaşması’yla Artvin tekrar boşaltılmış,
Bolşevikler çekildikten sonra yörede kalan Ermeni milisleri Kars, Ardahan,
Artvin, Batum ve Ahıska'nın kendilerine ait olduğunu iddia ederek katliamlara
başlamışlardır.
Artvin üzerinde karabulutlar hiç bitmemiştir. 30 Ekim 1918'de
imzalanan Mondros Mütarekesi’yle Artvin boşaltılmıştır. 3 Aralık 1920'de Gümrü
Antlaşması imzalanmıştır. Bu, Kurtuluş Savaşı’nın ilk başarısıdır. Yıllarca
işgal altında kalan Artvin doksan bir yıl önce bugün düşman işgalinden
kurtarılmıştır. Artvin ve Artvinli gücünü Mustafa Kemal’in “Özgürlük ve
bağımsızlık benim karakterimdir.” sözlerini kendine yol gösterici olarak
almıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca Ulu Önder Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin
yılmaz savunucusu da olmuştur. Tarihin çeşitli dönemlerinde işgale maruz kalan
Artvin, 7 Mart 1921 sabahında şanlı Türk ordumuzun Artvin’e girmesi ile sonsuza
dek, bir daha el değiştirmemek üzere özgürlük ve bağımsızlığa kavuşmuştur. 16
Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Anlaşması ile Artvin ve Artvin halkının
esaretle yaşamayacağı bütün dünyaya duyurulmuştur. Kurtuluş Savaşı’nın en
önemli askerî başarılarından birisi olan Artvin’in kurtuluşu aynı zamanda TBMM
hükûmetinin ilk askerî diplomatik başarısıdır.
Nâzım Hikmet’in Kuvayımilliye
Destanı’nda da belirttiği gibi, bir destandır Artvin’in kurtuluşu. Ne diyordu:
“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu,
Ve yıldızlar öyle ışıltılı ve öyle ferahtılar ki,
Şayak kalpaklı adam, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden,
Güzel ve rahat günlere inanıyordu.
Ve gülen bıyıkları ile duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü,
Paşalar onun arkasındaydılar,
O saati sordu,
Paşalar “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu,
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi durdu.
Bıraksalar,
İnce uzun bacakları üzerinde yaylanarak,
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.” (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkeye güneş hep
kuzeydoğudan, hep Artvin’den doğar ve biz Artvinliler her zaman güneşe döneriz
yüzümüzü yani aydınlığa, çağdaş yaşam biçimine. Geçmişten sadece ders alır, değerlerimizi
taşırız yarınlara ve mutlaka geleceğe döner yüzümüz, aydınlık geleceğe.
Atatürk’e bakar bizim yüzümüz; değerlerine, devrimlerine,
ilkelerine bakar yüzümüz. Varsa bir tehlike ilk farkına varan biz oluruz. İlk
tepki veren, mücadele eden ve bu cumhuriyetin değerlerinden asla vazgeçmeyen,
ödün vermeyen bu cumhuriyetin nirengileri oluruz. Demokrasiyi sahiplenir, ondan
hiç vazgeçmeyiz çünkü biz Artvinliyiz. Bu toprakların barındırdığı değerlerin
tümünde biz varız. Kuzeydoğudan doğan güneşiz biz. Bu ülkede demokratik
katılımın ve mücadelenin arandığı, cumhuriyet değerlerinin altının çizileceği
her karanlığa doğan güneş oluruz biz çünkü biz Artvinliyiz, aydınlığa bakar
yüzümüz.
Tüm geçmişinde çıkar ilişkilerini, bağnazlığı ve kardeş kavgasını
tanımayan Artvinlinin olağanüstü birlikteliği, bu çağdaş Atatürkçü yolda
Türkiye'nin gelişimine damgasını vurmuştur. Artvinli, Atatürkçü, cumhuriyetçi
ruhuyla bir kurtuluş gününü daha kutlamaktadır. 7 Mart 1921 tarihinde düşmanı
kovan Artvinli şimdi de aynı ulusal ruh ve mücadele azmi ile Cerattepe’de maden bahane edilerek saldırıda bulunan ve
topraklarımıza tecavüz etmek isteyen iş birlikçileri de tarihe gömecektir. (CHP
sıralarından alkışlar)
7 Mart Kurtuluş Günü’nü birlik ve beraberlik duyguları ile
kutluyor; çalışmaktan onur, paylaşmaktan mutluluk duyanların memleketi
Artvin’in milletvekili olarak yüce heyetiniz başta olmak üzere, televizyonları
başında bizleri izleyen tüm Artvin ve Artvin sevdalılarına saygılarımı sunuyor;
Atatürk’ün mabedinden sizleri tekrar saygı ile selamlıyor; çağdaşlığın,
eğitimin, cumhuriyetin ve Kemalizm’in meşalesi Artvin’in kurtuluşunun tüm
ulusumuza kutlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayraktutan.
Gündem dışı üçüncü söz, tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunlar
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri’ye
aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, tarım ve hayvancılıkta yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
beş dakika ne kadar söylenebilecekse o kadar söyleyeceğim yani rezervler
kalacak.
Önce ben de Artvin ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunu
kutluyorum. Bu vesileyle Artvin’i düşman işgalinden kurtaran ve bu uğurda şehit
olan bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Bugün Türkiye’de üretim yerine tüketime, imalat yerine taklide,
ihracat yerine ithalata öncelik veren bir ekonomik model uygulanmaktadır.
İktidar ekonomide tüketim, ithalat, ticaret, borçlanma ve taklit üzerine oturan
bir siyaset sürdürmektedir. Bu siyaset hayvancılık ülkesi Türkiye’yi hayvan,
tarım ülkesi Türkiye’yi bakliyat, meyvecilik ülkesi Türkiye’yi de meyve ithal
eder hâle getirmiştir. Önüne her geleni ithal eden, yalnız dostlarını ve
komşularını değil aklına her geleni de satan bir hükûmetle Türkiye karşı
karşıyadır.
Sınırlı süre içinde, iktidarın iş başında olduğu dönemde ithal
edilen bazı gıda maddelerine dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP İktidarı
2002-2010 yılları arasında 1,5 milyar dolarlık mısır ithal etmiştir. 2003 ile
2011 yılları arasında buğdayda 5,4 milyar dolarlık, pirinçte 1,1 milyar
dolarlık ithalat gerçekleştirilmiştir. 2003-2011 yılları arasında 3,8 milyar
dolar soya; 9,9 milyar dolar da pamuk; 2,3 milyar dolar ise ayçiçeği ithal
edilmiştir.
2011 yılı için toplam gıda ithalat tutarı kasım ayı itibarıyla 27
milyar dolardır. Tüketim malı ithalatı son on yıldır ortalama yüzde 10 ile 15
civarında artmıştır. Türk lirasının aşırı değerlendiği yıllardan 2010’da ise bu
artış yüzde 30’du. Böylece on yıl önce yılda 4 milyar dolarlık tüketim malı
ithalatı gerçekleştiren Türkiye’nin bugün bu rakamı 30 milyar doları aşmıştır.
Türkiye her yıl 11 milyondan fazla cep telefonu ithal ediyor. Her 3 araçtan
2’si ithal. 2010 yılı itibarıyla satılan otomobil sayısı 354 bindir. Bu rakam
2003’te 154 bindi.
Hükûmet “2011 yılı ihracatımız 2010 yılına göre yüzde 18 artış
göstererek 134,6 milyar dolara ulaştı.” diye ihracatta kırılan sanal bir
rekorla övünüyor. Hâlbuki 2012 yılında Türkiye’de ithalat 237, ihracat 132
milyar dolardır. Asıl rekor budur. Cari açık 78 milyar dolar düzeyinde
gerçekleşmiştir. Üretim ile tüketim, ihracat ile ithalat, gelir ile gider,
yatırım ile finans, yatırım ile tasarruf arasındaki fark cari açık olarak
karşımıza çıkmaktadır. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2008’de 65,37 iken
2011’de 55,26’ya düşmüştür.
Cumhuriyet, ülkeyi demir ağlarla ördüğüyle övünüyordu. AKP ise
ülkeyi alışveriş merkezleriyle örmekle övünüyor. Her alışveriş merkezinin
açılışı Türkiye’de yüzlerce esnafın kepenk indirmesine, binlerce yurttaşın da
işsiz kalmasına sebep olmaktadır.
İthalatta, borçlanmada ve borçlandırmada sınır tanımayan bir
iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. Buna hemşire ithalatı, doktor ithalatı,
öğretmen ithalatı da eklenmiştir. Bu Hükûmeti gerçekte AKP Hükûmeti değil, bir
ithalatlar hükûmeti olarak tarif etmek çok daha doğru olacaktır.
Bir ithalat biçimine buradan özellikle dikkat çekmek istiyorum:
Türk iş adamları bugün hurda demir ithal ediyor, sonra da bunu işleyip Çin’e satıyor.
Türkiye son beş yıldır hurda demir ithalatında dünya 1’incisidir. Bu hurda
demir olayı Türk ekonomisinde var olan bir tür yapısal sorunu da gündeme
getiriyor. Türkiye’de demir cevheri var ve biz yeni, modern işletmeler kurup
bunu işleyip satacak yerde, ithal edip ithal olan enerjiye döviz harcayarak
bunu işliyoruz. Bu yazıktır, bu ülkeye günah yapılıyor.
Bu ülkenin tarlalarından elde edilmesi mümkün olanları ithal
ettiniz. Bu ülkenin meralarından, çayırlarından yetişmesi gereken hayvanları
ithal ettiniz. Angus ithal ettiniz, bilmem şu kadar
et ithal ettiniz. Bu ülkenin bahçelerinde üretilmesi mümkün olan meyveleri
ithal ettiniz. Hükûmet, 2011 yılı ihracatımızın yüzde 18 artış göstererek yüzde
34 küsura çıkmasıyla övünürken, biraz önce de söylediğim gibi, gerçekten,
Türkiye’de üretilen her şeyi, üretilmesi mümkün olan her şeyi üretmek yerine
ithal etmeyi seçmektedir.
Bu vesileyle, herkesi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.
Şimdi, gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Beş dakikaya yirmi dakika cevap.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önce, Özcan Yeniçeri’ye
bir teşekkür etmeniz lazım, yirmi dakika konuşacaksınız.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Yeniçeri’nin gündem dışı yaptığı konuşmaya
cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de, tarım
sektörünü, biz, iktidara geldiğimiz 2002 tarihinden itibaren stratejik bir
sektör olarak ele aldık ve ilk defa bu sektörle ilgili bir strateji planı
hazırladık. Arkasından bir sektörel derinlik analizi
çalışması yaptık ve o tarihte, esasen, Türkiye’ye kredi verme karşılığında
Türkiye’ye dayatılan, Dünya Bankası ve IMF tarafından dayatılan destekleme
politikasını da değiştirdik, bütünüyle değiştirdik. Çünkü daha önce IMF ve
Dünya Bankası tarafından “Kredi karşılığı olmak kaydıyla Türkiye’ye önerilen
doğrudan gelir desteği dışında başka bir destek çiftçiye verilmeyecek ve bunun
da üretimle, verimlilikle ilişkisi olmayacak.” anlayışıyla yapılan
desteklemenin Türkiye’de tarımı ileriye götürmediği, verimliliği artırmadığı ve
tarım sektörünü geliştirmediğini gördük, o nedenle de bunu değiştirdik, kökten
değiştirdik. Şimdi, bununla ne yaptık? Önce şunu söyleyeyim: Biz geldiğimiz
tarihte Türkiye’de 24 milyon hektar alanda ziraat yapılıyordu, 7,5 milyon insan
ziraatla uğraşıyordu ve bu vatandaşlarımızın bu alanda ürettikleri tarımsal
hasılanın değeri, tarımsal üretimin değeri 23 milyar dolardı. Türkiye bu
tarımsal hasılayla dünya ülkeleri içerisinde 11’inci sırada yer alıyordu. Bizim
aldığımız tedbirlerle, uyguladığımız politikalarla, yaptığımız stratejiyle
bugün Türkiye 62 milyar dolarlık tarım hasılası elde ediyor ve bu 62 milyar
dolarlık tarım hasılasıyla da dünya ülkeleri içerisinde Türkiye'nin sıralaması
11’den 7’ye çıktı. Avrupa ülkeleri içerisinde 1’inci sıradayız şu anda yani
Fransa’yı, İspanya’yı, İtalya’yı ve Rusya Federasyonu’nu bu süre zarfında
geçtik, AK PARTİ İktidarı döneminde geçtik, bizim uyguladığımız politikalarla
geçtik ve 7’nci sıraya geldik.
Şimdi, bizim bu tarımsal verimliliği artırmaya, üretimi
geliştirmeye, kalite ve standardı artırmaya dönük olarak uyguladığımız projeler
sayesinde sektör bu kadar gelişmişken ve Türkiye gıda sektörü alanında net
ihracatçı durumundayken… Elimizde rakamlar var, daha geçen, birkaç hafta önce
açıklandı, Türkiye’de gıda sektörü, tarım sektörü Türkiye’nin net 4 milyar
dolara yakın ihracat fazlasına sahip olduğu sektördür. Böyle bir tablo varken
ortada, kalkıp, işte “Türkiye her şeyi ithal ediyor.” iddiasıyla ortaya çıkıp
bunu bir başarısızlık gibi göstermeye kalkışmak, doğrusu, bize göre çok insafla
ve gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Şimdi, daha bugün…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bizim söylediğimiz rakamlara cevap verin
Sayın Bakan, ithal ettiklerinizi tek tek sayın!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, ithalat yapacaksınız, dünyada ticaret yapıyorsunuz.
Dünyanın neresinde, dünyanın hangi ülkesi hiç ithalat yapmadan…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bu ülkenin toprağını ektirmiyorsunuz,
başkalarına hizmet ediyorsunuz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
…sadece ihracat yapan bir ticaret var mıdır? Dünyanın neresinde böyle bir
ticaret var?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – “Angus”u
sizinle öğrendik, “Limuzin”i sizinle öğrendik!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yok. Bana bir tane ülke gösterin, deyin
ki: Dünyada şu ülke hiç kimseden bir mal almaz, sadece satar. Bana bir tane
böyle ülke gösterin. Hiç öyle bir ülke yok. Dünyada hiç öyle bir…
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – 5 alıp 1 satıyorsunuz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O,
hayal gücünüzün eseridir. O hayal gücü de insanı… Eğer hayal gücünün
sınırlarını zorlarsanız sizi başka yere götürür. Dolayısıyla böyle bir ülke
yok, böyle bir gerçek de yok. Aslolan şey şu: Türkiye
üretebildiği ürünleri üretiyor, üretimini azami hâle getiriyor, verimliliğini
artırıyor. Demin de söylediğim gibi, 24 milyon hektar alandan dün 23 milyar
dolarlık tarım hasılası elde ederken bugün aynı alandan 62 milyar dolarlık
hasıla elde ediyor, dünya sıralamasına geçiyor ve Türkiye’nin tarımdan
sağladığı başarı Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı tarafından da
dünyaya örnek gösteriliyor. Ben bu kürsüden de size gösterdim o raporu, dedim
ki: “Bakın, ‘Başarıya Giden Yollar’ adı altında Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Teşkilatının yayınladığı raporda Türkiye’den bahsediliyor.”
Biz, tabii, bir önemli noktaya geldik ama biz burada durmuyoruz,
daha iyi bir noktaya Türkiye’yi getirmeye çalışıyoruz.
Özellikle Türkiye’nin tarım arazilerinin bölünmesi gibi önemli bir
sorunu var. Bu, 1926 yılında Medeni Kanun’la gelişen, ortaya çıkan ve o
tarihten sonra, gerçekte Türk tarım sektörünü yapısal anlamda önemli bir
sorunla karşı karşıya bırakan bir gelişme. Biz şu anda bunu düzeltmenin çabası
içerisindeyiz. Geçtiğimiz hafta 270 civarında konu uzmanını -gerek
üniversitelerden gerek çiftçilerden gerek meslek kuruluşlarından, meslek
odalarından- sektör paydaşlarını davet edip onlarla bir toplantı yaptık, bir çalıştay yaptık, şu anda 50 bin kişiyle de anket çalışması
yapıyoruz ve bunların ışığında ortaya çıkacak olan teklifi bir model ile
Meclisin huzuruna getireceğiz, sizlerin huzuruna getireceğiz ve inşallah,
Türkiye’yi bu sorundan kurtaracağız.
Biz Hükûmet olarak Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkardık.
Tarım arazilerinde bölünebilme sınırına bir limit getirdik, 20 dekar ile
sınırlandırdık. Ama bunun daha iyi, daha köklü bir şekilde çözülmesi için de
ilave bir yasa değişikliğine ihtiyaç var, onu da Meclisin huzuruna getireceğiz.
Bizim şu anda üzerinde durduğumuz konulardan bir tanesi bu.
Bir başka konu şu: Türkiye’de daha önce bölünmüş olan arazilerin
toplulaştırılması yoluyla verimli hâle getirilmesidir. 1961 yılında, Türkiye,
tarım arazilerinin toplulaştırılması çalışmasına başlamış. Kırk bir yıl
içerisinde, yani biz Hükûmeti devralıncaya kadarki süre içerisinde Türkiye
sadece 450 bin hektar alanda bu toplulaştırma faaliyetini yapmış arkadaşlar.
Bizim devraldığımız noktadan bugüne şu anda, biten, hizmete giren 1 milyon 800
bin hektar, devam etmekte olan ve bu yılın sonunda da bitecek olan 2,8 milyon
hektar civarındaki araziyle birlikte 4 milyon hektarın üzerinde bir arazi
toplulaştırılması bizim Hükûmetimizin 2012 sonu itibarıyla bitirmiş olduğu bir
toplulaştırma faaliyeti olacak. Buna da son derece önem veriyoruz. Bundan
sonraki sürede de arazilerin toplulaştırılmasının tamamlanması bizim yine
hedeflerimiz içerisinde.
Tarım ürünlerinde özellikle hayvansal ürünlerle ilgili piyasa
düzenleme mekanizması kuruyoruz. Gerek sütle gerek etle ilgili olarak piyasaya
müdahale edecek yeni bir mekanizma kuruyoruz. Yani hem tüketici lehine hem
üretici lehine, ayrı ayrı olmak kaydıyla, fiyatların olumsuz seyrettiği
dönemlerde buraya müdahale edip, arz fazlası olduğu zamanlarda arzı çekecek,
arz yetersizliği olduğu durumda da bunu piyasaya sunacak şekilde bir mekanizma
geliştiriyoruz.
Organize tarımsal sanayi bölgeleri kuruyoruz. Daha önce Sanayi
Bakanlığı bünyesinde yer alan organize sanayi bölgeleri Tarım Bakanlığına yasal
değişiklikle devredildi, şu anda geçiş sürecindeyiz ve artık, eskisi gibi de
olmayacak, belirli bir kısmını biz hibe yoluyla vereceğiz ve süre vereceğiz,
iki yıl gibi kısa bir süre içerisinde bitme şartı getireceğiz. Arazisini
hazırlayıp müteşebbis heyetini oluşturan ve kendi bölgelerinde tarım ve
hayvancılıkla ilgili bir organize sanayi bölgesi, tarıma dayalı ihtisas sanayi
bölgesi kurmak isteyen illerimize biz, Bakanlık olarak yardımcı olacağız ve
belirli faaliyetleri orada, kümelenme modeliyle daha verimli, daha sanayiye de
uygun üretim yapacakları tarzda, kaliteli ve yüksek standartta üretim
yapacakları şekilde bir üretim modeli hayata geçiriyoruz. Bu da yine bu yıl
içerisinde hizmete girecek, faaliyete girecek projelerimizden bir tanesi.
Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi bizim başlattığımız
bir proje. Şu ana kadar Türkiye’de 3.200’ün üzerinde tarıma dayalı tesis
bitirdik, yatırım tutarının 600 bin liraya kadar olan kısmının yüzde 50’sini
hibe verdik, 32 bin kişi çalışıyor. Tarım, sanayi entegrasyonu için son derece
de önemli çünkü gerek bitkisel üretimde gerek hayvansal üretimde gerek su
ürünlerinde işleme, paketleme, ambalajlama tesisleri kuruyoruz ve 3.200 tane
tesis tamamladık. Bunlar şu anda faal ve çalışıyor. Bu devam ediyor. 2015
yılına kadar bir 3 bin tesis daha tamamlamayı, desteklemeyi planlıyoruz. Bu da
devam ediyor.
Meraların özel sektöre açılmasıyla ilgili dün Bakanlar Kurulunda
bir yasa tasarısı taslağı verdik, Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı.
Biliyorsunuz, uzun vadeli, yirmi beş yıllığına kiralanma söz konusuydu ama bunlar
üzerinde hayvancılık için, tarım için gerekli olan tesislerin yapımına izin
verilmiyordu, şimdi biz buna imkân tanıyan bir düzenlemeyi de getiriyoruz. Bu
da çok kısa bir süre içerisinde yüce Meclisin huzuruna gelecek ve hayata
geçecek. Böylece meralarımızdan daha verimli, daha yüksek düzeyde bir
faydalanma söz konusu olmuş olacak.
Meralara ilaveten, yaş meyve sebzede sözleşmeli üretim modeli
getiriyoruz, yaş meyve sebze üretiminde. Özellikle pazar değeri yüksek, ihracat
imkânı olan, sanayide işleme imkânı olan meyvelerde ve sebzelerde sözleşmeli
üretim yapanlara ilave destek getirmek suretiyle biz üretimde kaliteyi ve
standardı artırmayı hedefliyoruz. Kaliteli ve yüksek standarttaki bir üretimde
istikrarlı bir artışı öngörüyoruz bununla, bu da yine bu yıl içerisinde hayata
geçecek destekleme kapsamına alınacak konulardan bir tanesi.
Türkiye’de biz, tarım havzaları üretim modelini geliştirdik.
Türkiye’de şu anda biz, otuz havzada hangi tarımsal ürünler hangi yüksek
verimlilik düzeyiyle üretilebiliyor bunu biliyoruz. Şimdi, meyvecilik alanında
Türkiye'nin havzalarını belirledik ve bu havzalara biz özel bir destek getirmek
suretiyle o bölgelerde öngörülen meyvelerin geliştirilmesini, daha yüksek
miktarda üretilmesini destekleyen bir yeni destekleme aracı geliştiriyoruz.
Bunu da Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararına aldık, bu da yine
uygulamaya giriyor meyvecilik havzalarıyla birlikte. Bizim…
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sayın Bakan, sahte fatura mağduru
çiftçilerin durumunu ne yapacaksınız? Çok ciddi mağduriyetler var.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, Türk çiftçisinin cebine 5 Mart
günü 1,9 milyar lira, yani eski parayla 1,9 katrilyon lira biz, çiftçilerin
hesabına aktardık. Burada özellikle mazot, gübre, toprak analizi, yem
bitkileri, süt primi ve su ürünleri destekleri ödeniyor, hesaplara dün gece
yarısı itibarıyla geçti, çiftçilerimiz alabiliyorlar. Tabii, mart sonu
itibarıyla yine hububat, baklagil, çay, fındık ve
sertifikalı tohum verilecek. Mart ayında da, yine martın sonunda da
ödeyeceğimiz miktar 1 milyar 85 milyon lira. Yani mart ayı içerisinde sadece
yaklaşık 3 milyar lira Türk çiftçisinin cebine destek olarak, nakit destek
olarak biz ödeme yapıyoruz. Nisan ayında 268 milyon, mayıs ayında 1 milyar 300
milyon, haziran ayında 1,1 milyar ödemeyi planladık ve böylece, haziran ayına
kadar, toplam desteklerimizin 6 milyar lirasını ödemiş olacağız yani 7 milyar
300 milyon liranın 6 milyarı haziran ayına kadar çiftçinin cebine girmiş olacak
yani artık, eskiden olduğu gibi, bir yıl sonra taksitler hâlinde ödemek yerine,
biz yılın ilk altı ayında desteklemelerin, öngördüğümüz desteklemenin yüzde
90’ını ödemiş oluyoruz ve bunu ilk defa bu sene yapmıyoruz, geçen yıl da
yaptık, önceki yıl da yaptık, ondan önceki yıl da yaptık. Son birkaç yıl
içerisinde, bu şekilde, yılın ilk altı ayı içerisinde, desteklemelerimizin
yüzde 90’ını ödemiş oluyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim tabii, gerek
hayvancılık alanında gerekse bitkisel üretim alanında vizyonumuz, 2023
vizyonumuz var. Biz, Türkiye’yi, eğer 2002’de devraldığımız noktadan, 23 milyar dolarlık hasıladan, 2011 yılında
62 milyar dolara çıkardıysak, 2023 yılında da biz Türkiye'nin tarım hasılasını
150 milyar dolara çıkarmayı planladık ve…
MUHARREM VARLI (Adana) – Tarla ekecek çiftçi bulabilirseniz Sayın
Bakan.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
…rahatlıkla bunu aşacağız.
MUHARREM VARLI (Adana) – Traktörünü çalıştıracak çiftçi
bulabilirseniz.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Tarımsal ihracatımız bu sene 15,2 milyar dolar. 15,2 milyar dolar tarım
ihracatımız. Bunu da yine biz 40 milyar dolara çıkarmayı planlıyoruz.
MUHARREM VARLI (Adana) – İthalat kaç dolar?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
İthalat bundan daha az, merak etme.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim gerek üretim
artışında gerekse kaliteyi ve verimliliği artırma konusunda aldığımız tedbirler
meyvesini verdi. Bundan sonraki süreç içerisinde de bu çok daha iyi bir noktaya
gelecek.
Yine, şunu da, değerli milletvekilleri, ifade etmek istiyorum:
Faizsiz kredi uygulamasını, biliyorsunuz, Hükûmet olarak biz başlatmıştık ve bu
çerçevede…
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Kimlere verdiniz, kimlere?
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Üreticilere verdik, üreticilere.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Üreticilere değil, eczacılara verdiniz,
üretimle alakası olmayanlara verdiniz, iş adamlarına verdiniz. Listesini verin,
o zaman inanırız.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bu
süre zarfında biz geçen sene yaklaşık 20 milyar Türk lirası kredi kullandırdık.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Listesini verin, bakalım kime verilmiş.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Sizin döneminizde, devri iktidarınızda çiftçinin kullandığı kredi faizleri
yüzde 59’du. Biz bunları hayvancılıkta sıfıra indirdik, damlama sulama
yatırımlarında sıfıra indirdik, diğer bütün kredilerde de yüzde 5’e indirdik.
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Traktörü ipotekli değildi, tarlası
ipotekli değildi, şimdi her şey ipotekli.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Şimdi, 2012 yılı faiz kararnamesi yeniden yayınlandı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl başardınız Sayın Bakan? Bu hayvan
sayısını azaltmayı nasıl başardınız? Şunu bir açıklayın gerçekten.
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Burada da gerek hayvancılıkla ilgili gerekse sertifikalı tohum, fidan ile
ilgili üretimlerde biz yine faizsiz kredi vermeye, uygulamaya devam ediyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Köylüleri, çiftçileri limuzinlere
bağladınız, tebrik ediyorum sizi!
GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Diğer yatırımlarımızda da, diğer kredilerde de yine çok düşük düzeyli faiz
ödemeleri olacak. Bunların büyük bir kısmı, yine bazıları yüzde 50 oranında,
bazıları yüzde 60 oranında, bazı kalemlerde. Bunlarda da desteklemeler, kredi
faiz sübvansiyonu desteklemesi devam ediyor.
Türkiye'nin sertifikalı tohumluk üretimini biz 145 bin tondan 635
bin tona çıkardık. Tohumluk ihracatı, bu speküle
edilen bir konudur, o konuda da bilgi vereyim: Tohumluk ihracatı 2002 yılında 8
bin ton iken 2011 yılında 30 bin tona çıktı değerli arkadaşlar. Bunların hepsi
çalışmalarla, gayretlerle oldu.
Türkiye 2004 yılında hibrit sebzenin
büyük bir kısmını dışarıdan temin ediyordu. Bizim çıkardığımız mevzuatla,
uyguladığımız projeyle bu alanda da Türkiye çok büyük bir mesafe katetti ve Türkiye dünyanın 3’üncü büyük tohum gen
bankasını bizim başlatıp bitirdiğimiz bir projeyle hayata geçirdi, buna sahip
oldu. Dolayısıyla, bu alanda da Türkiye çok daha iyi bir noktada. Gerek gıda
güvenliği konusunda çıkardığımız mevzuat ve Avrupa Birliği standartlarıyla tüketicilerimizin,
artık, gıdaya ulaşma imkânına kavuşuyor olması gerek sağlık ve hijyenle ilgili
olarak aldığımız tedbirler gerekse üretim, üretimin çeşitlendirilmesi,
kalitesinin artırılması konusunda hayata geçirdiğimiz projelerle Türkiye’de
tarım sektörü çok daha iyi bir noktada bugün, dünden çok çok daha iyi bir
noktada ve yarın da kesinlikle öngördüğümüz, ortaya koyduğumuz vizyon,
hazırladığımız projelerle bugünden daha iyi olacak. Bunları da inşallah hep
birlikte göreceğiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Bazı milletvekillerimiz kısa açıklama için sisteme girmişler,
sırasıyla söz vereceğim.
Sayın Işık…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık’ın, bakanlıklara bağlı kurum ve kuruluşlara işçi alımı
sınavlarındaki uygulamalara ilişkin açıklaması
MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; çeşitli bakanlıklara
bağlı kurum ve kuruluşlarda sınavla işçi alınmaktadır. Bunlarda KPSS yüzde 70,
sözlü sınavı yüzde 30 olarak uygulanmakta. Mesela, en son Soma Elektrik Üretim
ve Ticaret AŞ Genel Müdürlüğünde metal işlerine teknisyen alındı. 83 puan alan
arkadaşlar giremezken 64 puanı olanlar girdi. Ayrıca benim hemşehrim
bir arkadaşımız 73 puan almış, o da giremedi. Burada, zaten son zamanlarda
özellikle sınavlarda CHP’li, MHP’li, BDP’li ve diğer
arkadaşlar giremediği gibi AKP’lilerin arasında da ayrım yapıldığını
görmekteyiz. Tüm sınavlarda bu işlem uygulanmakta. Bunu sizin vicdanınıza
bırakıyorum. Bu konuda daha dikkatli olmanız gerekiyor diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.
Sayın Özdemir…
2.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemir’in, Sivas’ta yoğun kar yağışı
nedeniyle yaşanan mağduriyetlere ve Hükûmetten acil yardım talebine ilişkin
açıklaması
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Türkiye'nin gündeminin yoğun olduğunu biliyorum ancak önemsediğim
bir konuyu sayın bakanların dikkatine sunmak istiyorum.
Sayın Bakanım, Sivas, gerçekten kelimenin tam anlamıyla bir kar
esareti yaşıyor. Kangal’da, Divriği’de, İmranlı’da bütün köy yolları kapalı.
Bir haftadan bu tarafa muhtarlar mütemadiyen arıyorlar. Taşımalı eğitimdeki
öğrenciler okullarına gidemiyor. Ayrıca bu ulaşım yetersizliğinin yanı sıra
elektrik kesintileri var. İnsanların bu çağda hem yolları kapalı hem
elektrikleri yok, ahırdaki hayvanları perişan bir vaziyette. Dün İstanbul’dan,
iki gün önce cenaze getirildi. Şerefiye’de cenaze
hâlâ iki günden bu tarafa bir kahvehanede bekletiliyor, köye götüremiyorlar.
Sayın Hükûmetten bu konuda acil yardım talep ediyorum. Kaymakamları arıyoruz,
ellerinde yeterince alet ve makine olmadığı için çaresiz bir vaziyetteler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Doğru…
3.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, İç Anadolu Bölgesi’nde artan göçün sebeplerine ilişkin
açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizin en önemli sorunu işsizlik ve yoksulluktur. Bunda da en
büyük mağduriyeti İç Anadolu Bölgesi yaşamaktadır. İç Anadolu Bölgesi nüfusu
son on yıldır devamlı olarak azalıyor, insanlar göç ediyorlar. Bunun da en
önemli sebebi çiftçinin tarımdan vazgeçmesi, hayvancılık üretiminin ise
bitirilmiş olmasıdır. Hayvan ithalatı yapılması, hayvansal şarküteri
ürünlerinin ithalatı hayvancılığa çok büyük darbe vurmuştur. Hayvan ve ürünleri
için verdiğimiz ithalat paralarını üreticilere versek birkaç sene içerisinde
hayvan ihraç eder konuma geliriz. Ayrıca, tarıma destek dendiği zaman tarıma
desteğin mazotta, ilaçta, gübrede KDV ve ÖTV’nin yüzde 1’lere düşürülmesi
olmalıdır. Bu yönlü olarak da Hükûmetten çalışma beklendiğini ifade ediyor,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Artvin’in 91’inci zafer yıl
dönümüne ve “kurtuluş yıl dönümü” yerine “zafer yıl dönümü” tabirinin
kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Artvin ilimizin
91’inci zafer yıl dönümünü kutluyoruz. Tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Tüm
Artvinlilere Allah bir daha o acıları, o sıkıntıları yaşatmaması için temennide
bulunuyorum ve tekrar ifade ediyorum, bu, kurtuluş yıl dönümü tabiri yanlıştır.
Türk milleti düşmanın istilasına uğramıştır ama milletimiz de bütün gücüyle
birliğini koruyarak düşmanı yurdundan atmıştır, egemenliğini, bağımsızlığını
korumuş, devletini kurmuştur. Bunun bir kurtuluş değil bir zafer günü olarak
kutlanması gerekir. Aslında tüm illerimize bu türlü kurtuluş yıl dönümü değil
zafer veya bu anlamda kelimelerle meseleyi tanımlamak gerekir. Tüm Artvinlileri
buradan Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kutluyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Varlı…
5.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlı’nın, çiftçilerin sorunlarına ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in bu sorunlarla ilgili
somut açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan beş dakikalık gündem dışı konuşmaya yirmi dakika cevap
verdi ama çiftçinin beklentilerinin hiçbirine değinmedi. “Şunu yaptık, bunu
yaptık…” Ortada somut, gerçekten çiftçiyi ilgilendiren, çiftçinin şu anda
yüzünü güldürecek hiçbir şey yok. Pamuk yerde sürünüyor, 1.250 lira yani 1
milyon 250 bin lira eski parayla ama gübre hangi fiyatta, mazot hangi fiyatta?
Çiftçi pamuğu depoda tuttu, belki para eder diye. Bankadan, gitti faizli kredi
aldı; faizler 10 puan yükseldi, pamuk aynı yerinde sayıyor. Belki Hindistan’da…
İşte ihracatı yasakladı Hindistan, ondan dolayı belki 3-5 kuruş prim yapar mı
diye bekliyor. Ama, inşallah, bu konuda Sayın Bakan, gübre fiyatlarıyla ilgili,
mazot fiyatlarıyla ilgili çiftçiye somut bir şey söylesin; çiftçi bunları daha
ucuza alabilecek mi, daha ucuza mal edebilecek mi, bunları anlatsın. “Yok şu
kanunu çıkarttık, yok bu kanunu çıkarttık…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM VARLI (Adana) - Çiftçi ne gördü kardeşim? Onu anlat bana.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
6.- Erzurum Milletvekili
Oktay Öztürk’ün, Erzurum’da Et ve Balık Kurumunun üç şubesinin açılmasına
ilişkin açıklaması
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, vatandaşın ucuz et yemesi sebebiyle veya gerekçesiyle
Erzurum’da üç tane şube açtınız Et Balık Kurumu olarak. Tabii, bir şeyi
yaparken illa da bir diğerini sıkıntıya sokmak mecburiyetinde miyiz, bunu merak
ediyoruz. Çünkü kasaplar diyorlar ki: “Üç şube açılmak suretiyle bizim işsiz
kalmamıza sebebiyet verildi. Şubelerdeki et fiyatına biz eti satmaya hazırız.”
Böyle bir yapılanmaya gitmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü bunların her biri de
birçok insanın mesuliyetini üzerinde toplamış insanlar. Bunu hatırlatmak
istedim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Karaahmetoğlu…
7.- Giresun Milletvekili
Selahattin Karaahmetoğlu’nun, TMO’nun piyasaya fındık sürme kararının
sonuçlarına ilişkin açıklaması
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan, 9 Ocak 2012
tarihinde, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) 16 Ocak 2012 tarihinde piyasaya fındık
süreceğini açıkladığında fındık fiyatları yaklaşık 8 lira civarında idi. Bu
açıklamadan sonra, piyasaya verilen fındık miktarı çok az olmasına rağmen,
psikolojik etkiyle fındık fiyatları yaklaşık 6 liraya kadar düştü. Bu durumda
fındık üreticileriyle küçük manav zarar etti. TMO’nun aldığı bu karar fındık
sermayedarlarını korumak için mi yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Yeniçeri…
8.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçeri’nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in gündem dışı konuşmaya verdiği
cevabı yetersiz bulduğuna ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan maalesef bir konuyu çok başarılı bir şekilde yaptı, o
da milletin gözünün içine baka baka yanlışları çok doğru biçimde sunmaya
çalıştı, benim sorduğum hiçbir soruya da, benim ifade ettiğim hiçbir şeye de
cevap vermedi.
Sayın Bakan, buradan soruyorum: Buğdayda 5,4 milyar dolar 2003 ile
2011 arasında ithal etmediniz mi? Bu memlekette buğday ekilecek, bu 5 milyar
doları bu memlekete bırakabilecek imkânımız, tarlamız, arazimiz, bizim, yok mu?
Pirinçte 1,1; 2003-2011 yılları arasında 3,8 milyar dolar soya
ithal ettiniz, 9,9 milyar dolar pamuk ithal ettiniz, 2,3 milyar dolar ayçiçeği
bu süreç içerisinde ithal ettiniz. “Biz şunu yaptık, bunu yaptık...” Elbette on
senede bir çocuk on yaş büyür, siz de on senenin içerisinde 10 santim mesafe
aldıysanız, bunu zafer olarak ilan etmeniz hangi akla, hangi mantığa uyar? (MHP
sıralarından alkışlar) Yani, hiç mi bir şey yapmayacaktınız? Hep mi oturduğunuz
yerde kalacaktınız?
“İthal et” diyorsunuz diyorum ben size. Angus
ithal ettiniz, yok mu? Nedir bu angusun mantığı?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yeniçeri.
Sayın Durmaz…
9.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın, sahte fatura mağduru çiftçilerin
sıkıntılarının giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SADİR DURMAZ (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakana demin de bir müdahaleyle esasında çiftçilerimizin
beklentisi olan çok önemli bir konuya açıklık getirmesini beklemiştim. Yazılı
soru önergesi verdim, bir ay oldu cevap vermiyor Sayın Bakan ve Bakanlık
yetkilileri.
Şimdi de burada kendisinden istirham ediyorum, 10 binlerce
çiftçinin gözü kulağı burada. Sahte fatura mağduru çiftçilerimiz var, Bakanlık
bunları biliyor, Bakanlık ne kadar mağdur olduklarını da biliyor. Bu
çiftçilerimiz tarlaya gidemeyecek durumdalar, mazot alamayacak durumdalar.
Sahte fatura işini profesyonelce yapıp devleti dolandıranlara elbette hak
ettikleri ceza verilmelidir ama bunların mağdur ettiği çiftçiler son derece
sıkıntılıdır ve Bakanlıktan bir çözüm beklemektedir.
Aylardır bu işi takip ediyoruz, dile getiriyoruz, maalesef Sayın
Bakan burada bir açıklama yapmadı. Kendisinden istirham ediyorum, çiftçimizin
şu oturumu takip ettiğini, Anadolu çiftçisinin bu oturumu takip ettiğini ve
buna ilişkin bir cevap beklediğini biliyorum, kendisinden bir açıklama
bekliyorum.
BAŞKAN – Sayın Demiröz…
10.- Bursa Milletvekili
İlhan Demiröz’ün, tarım sektörüyle ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tarım Bakanını dinlerken acaba Türkiye’yi mi anlatıyor diye
bir yanılgıya düştüm. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum çünkü ülkemizde 2
milyon hektarın tarım alanından uzaklaştığını, 2,5 milyon insanın tarımdan
koptuğunu hepimiz biliyoruz Sayın Bakanım.
Ayrıca, yine, yasalardan bahsettiniz. Tarım Kanunu’nu da siz
çıkarttınız 2006 yılında ama 2007’yle 2011 yılında, şu anda, çiftçiye Tarım
Kanunu’ndan dolayı, yüzde 1 gayrisafi yurt içi hasıladan dolayı 20 milyar TL
borcunuz var. Bunu ödemeyi düşünüyor musunuz?
Son soru olarak da, Bursa’da, biliyorsunuz, sofralık zeytinle
ilgili kalite ve kilo kaybı olmuştu, sizinle bu konuyu, ziraat odası
başkanlarıyla defaten görüştük. Acaba bu konuda, banka borçlarının ertelenmesi
konusunda herhangi bir adım atmayı düşünüyor musunuz? Desteklemeden ve diğer
konulardan tamamen vazgeçtik.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demiröz.
Sisteme giren arkadaşlarımızdan özür diliyoruz. Genel uygulamamız
10 kişiyedir, dolayısıyla o dolmuş durumda.
Değerli arkadaşlarım, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç,
gündemin sözlü sorular kısmının 1, 28, 112, 187, 188, 201, 237, 239, 240, 245,
275, 359, 415, 818, 821, 823, ve 824’üncü sıralarında yer alan önergeleri
birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.
Sayın Başbakan Yardımcısının bu istemini sırası geldiğinde yerine
getireceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Avrupa Parlamentosu
Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu tarafından 8 Mart 2012 tarihinde
Belçika’da düzenlenen “Eşit Değerde İşe Eşit Ücret” konulu Parlamentolar Arası
Komisyon toplantısına katılacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden bir heyeti oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarının bildirmiş olduğu isimlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresi (3/797)
6
Mart 2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komisyonu
tarafından 8 Mart 2012 tarihinde Belçika’da düzenlenen “Eşit Değerde İşe Eşit
Ücret” konulu Parlamentolar Arası Komisyon Toplantısı’na Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyelerinden oluşan bir heyetin
katılması hususu Genel Kurulun 9 Şubat 2012 tarihli 64’üncü Birleşiminde kabul
edilmiştir.
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca heyeti
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel
Kurulun bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Gürkut Acar Antalya
Gökcen Özdoğan Enç Antalya
Kemalettin Aydın Gümüşhane
Tülay Kaynarca İstanbul
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:
B)
Önergeler
1.- İzmir Milletvekili
Erdal Kalkan’ın, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/29)
TBMM Başkanlığına
AK PARTİ siyasi ve Hukuk İşleri Başkanlığındaki görevim ve üyesi
bulunduğum Millî Savunma Komisyonundaki görevimden dolayı, İnsan Hakları ve
İnceleme Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim. 29.02.2012
Erdal
Kalkan
İzmir
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Şimdi de biraz sonra okutup işleme alacağım Danışma Kurulu
önerisinde yer alan, üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili
sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının
sağlanması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin altı önergeyi ayrı
ayrı okutuyorum:
C)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Konya Milletvekili
Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/176)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin geleceği açısından stratejik öneme haiz gördüğümüz,
üstün yeteneklilerin keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının sağlanması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Yetenekleri açısından akranlarına göre üst seviyede olan,
yaratıcılık yanı güçlü, başladığı işi mutlaka tamamlama isteği duyan, yüksek
görev anlayışına sahip ve karşılaştığı sorunları çözmede yaratıcılığını
kullanan üstün yetenekli çocuklar bir ülkenin en büyük zenginlik kaynağıdır.
Uygun ve yeterli eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin
şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklardır. Ülke
menfaatleri doğrultusunda, kabiliyet ve kapasitelerine uygun, mevcut
potansiyellerini istenilen doğrultuda, açığa çıkaracak etkin istihdamlarını
sağlayacak eğitim ve izleme programları geliştirilmediği takdirde, insanlığa
armağan olarak sunulmuş üstün yetenekli bu çocuklarımız mevcut sistemde
yaşayacakları uyumsuzluk nedeniyle ya problemli vatandaşlara dönüşecek ya da,
bu konuda politikalarını onlarca yıl önce geliştirmiş bu değerlerin farkında
olan ülkeler ve gruplar tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda
kullanılacaklardır.
Bugüne kadar üstün yetenekli çocuklara yönelik bazı düzenlemeler
yapılmasına rağmen üstün yetenekli çocukların eğitimi ve izlenmesi arzu edilen
seviyeye ulaşamadığı kanısındayız.
Seçkin ve stratejik değer ifade eden üstün yetenekli bireylerin
değerlendirilmesi o ülkeye ve bütün insanlığa yararlar sağlayacaktır. Değerlendirilmemesi
halinde ise, bu potansiyelin toplumda psikolojik ve kişilik bozuklukları olan
sorunlu bir kesim haline dönüşmesi muhtemeldir. Ülkeler açısından üstün
yeteneklilerin eğitiminin özel bir yere sahip olması gerekmektedir. Zira
eğitim-devlet ilişkisi bağlamında üstünlerin eğitimi diğerlerine nazaran daha
stratejik ve fonksiyonel bir konuma sahiptir. Bununla birlikte ülkenin gelişme
potansiyeli açısından kıt bir beşeri kaynak olan üstünler devlet açısından
eğitimi zor ve o derece önemli bir demografik alanı oluştururlar. Bu eğitimin
olabildiğince kusursuz ve itinalı yapılması her ülkenin vazgeçilmez bir görevi
olmalıdır. Ülkemizde de bu potansiyele kusursuz bir eğitim verilebilmesinin çok
sayıda değeri ortaya çıkaracağı kuşkusuzdur. Bunun için de öncelikle ülkenin
rezervlerini belirlemek, sonra da bu rezervi uzun vadeli sonuçlar için tüm
boyutları ile ele alınması gerekmektedir.
Araştırmalara göre Ülkemizde 500 bin üstünde üstün zekâlı birey
olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı da nüfusumuzun yaklaşık yüzde 1,5 nu
oluşturmaktadır. Bu bireylerden 7.000 civarındakiler Bilim ve Sanat
Merkezlerinde üstün yeteneklilere yönelik tanımlanmış eğitim alabilmektedir. Bu
merkezlerin teşkilatlanması, programlarının geliştirilmesi, imkanlarının ve
sayılarının artırılması ve çalışmaların kurumsallaşması adına yasal
düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır Bu düzenlemede neler olacağı ve ileriye
yönelik projeksiyonlarımızın belirlenmesi maksadıyla acil ve geniş kapsamlı bir
araştırmaya gerek duyulmaktadır.
Ülkemizin geleceği açısından stratejik öneme haiz gördüğümüz,
üstün yeteneklilerin keşfi, eğitilmesi ve etkin istihdamlarının sağlanması,
ülke kaynaklarımızın en değerlisi olan insanımızın yitirilmeden bir an önce
katma değere dönüştürülmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulması uygun
görülmektedir.
1) Kerim Özkul (Konya)
2) İbrahim Yiğit (İstanbul)
3) Mustafa Baloğlu (Konya)
4) Cem Zorlu (Konya)
5) Mustafa Demir (Samsun)
6) İlhan Yerlikaya (Konya)
7) Cemal Yılmaz Demir (Samsun)
8) Nursuna Memecan (Sivas)
9) Fahrettin Poyraz (Bilecik)
10) Avni Erdemir (Amasya)
11) Nurcan Dalbudak (Denizli)
12) Nihat Zeybekci (Denizli)
13) Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
14) Hasan Ali Çelik (Sakarya)
15) Ali İhsan Yavuz (Sakarya)
16) Ayşenur İslam (Sakarya)
17) Vural Kavuncu (Kütahya)
18) Soner Aksoy (Kütahya)
19) Dilek Yüksel (Tokat)
20) Fazilet Dağcı Çığlık (Erzurum)
21) Bilal Uçar (Denizli)
22) Mehmet Yüksel (Denizli)
23) Mehmet Erdoğan (Gaziantep)
24) Mevlüt Akgün (Karaman)
25) Azize Sibel Gönül (Kocaeli)
26) Mustafa Kabakçı (Konya)
2.- Ankara Milletvekili
Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/177)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir geleceğe sahip olması açısından
gerekli olduğuna inandığımız, üstün ve özel yetenekli çocukların tespiti,
eğitilmesi ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak çalışmalarda
değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Üstün veya özel yetenekli çocuklar zekâ, yaratıcılık, sanat,
liderlik kapasitesi veya akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde
performans gösterdiği; alan ve konu uzmanları tarafından tanımlanan
çocuklardır. Üstün ve özel yetenekli çocuklar daha bebeklik dönemimden itibaren
bazı yönlerden yaşıtlarından farklılık gösterirler.
Yapılan bir araştırma sonucuna göre üstün zekâlı olarak doğan bir
bebeğin normallere göre işitsel ve görsel uyarılara daha çok tepki verdiği,
daha az uyku ihtiyacı duyduğu ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülen yüz
ifadelerini sergilediği belirlenmiştir. Bu kişiler kendi yaşıtlarından rastgele
seçilmiş bir grubun % 98'inden daha üstündürler. Yani toplumu oluşturan
bireylerin % 2'lik bir kısmı bu özelliğe sahiptir. Bu nedenle üstün zekâlı
çocukların erken yaşta fark edilmesi ve yeteneklerine uygun bir çerçevede
yetişmesi son derece önemlidir.
Üstün ve özel yetenekli çocuklar bir ülkenin en büyük zenginlik
kaynağıdır. Çünkü uygun ve yeterli eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin
şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklardır.
Üstün ve özel yetenekli çocuklara yönelik bazı kanunlar
çıkartılarak birkaç girişimde bulunulmasına rağmen uygulanabilir kapsayıcı
çalışmalar gerçekleştirilememiştir. Bu çocuklarımızın tespiti, eğitimi ve
izlenmesi sistemi politikası açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve
devamlılık arz eden bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Bu nedenle Meclis tarafından, Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105
maddeleri gereğince, üstün ve özel yetenekli çocukların tespitini ve eğitimini
her yönüyle ele alacak bir komisyonun kurulması yerinde olacaktır.
1) Tülay Selamoğlu (Ankara)
2) Nesrin Ulema (İzmir)
3) Sermin Balık (Elâzığ)
4) Gökcen Özdoğan Enç (Antalya)
5) Ebu Bekir Gizligider (Nevşehir)
6) Hamza Dağ (İzmir)
7) İsmail Safi (İstanbul)
8) Ahmet Erdal Feralan (Nevşehir)
9) Mustafa Ataş (İstanbul)
10) Ramazan Can (Kırıkkale)
11) Recep Özel (Isparta)
12) Osman Aşkın Bak (İstanbul)
13) Harun Karaca (İstanbul)
14) H. Hami Yıldırım (Burdur)
15) Murat Göktürk (Nevşehir)
16) İlknur Denizli (İzmir)
17) Aydın Şengül (İzmir)
18) Ali Aşlık (İzmir)
19) Soner Aksoy (Kütahya)
20) Osman Boyraz (İstanbul)
21) Ahmet Kutalmış Türkeş (İstanbul)
22) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/178)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir geleceğe sahip olması açısından
gerekli olduğuna inandığımız, üstün yetenekli çocukların ileride önemli roller
oynayacak yetişkinler hâline getirilmesi için, eğitilmesi ve ülkemizin gelişimine
katkı sağlayacak çalışmalarda değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın 98'inci,
İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması hususunda
gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Yapılan bir araştırma sonucuna göre üstün zekâlı olarak doğan bir
bebeğin normallere göre işitsel ve görsel uyarılara daha çok tepki verdiği,
daha az uyku ihtiyacı duyduğu ve daha büyük yaştaki çocuklarda görülen yüz
ifadelerini sergilediği belirlenmiştir. Bu kişiler kendi yaşıtlarından rastgele
seçilmiş bir grubun % 98'inden daha üstündürler. Yani toplumu oluşturan
bireylerin % 2'lik bir kısmı bu özelliğe sahiptir. Bu nedenle üstün zekâlı
çocukların erken yaşta fark edilmesi ve yeteneklerine uygun bir çerçevede
yetişmesi son derece önemlidir.
Üstün veya özel yetenekli çocuklar zekâ, yaratıcılık, sanat,
liderlik kapasitesi veya akademik alanlarda yaşıtlarına göre çeşitli alanlarda
özel yetenekleri, çabuk ve kolay öğrenirler, fikir ve hipotezleri test etmeye yönelik
deneyler yaparlar, fen ve teknik araçları kullanabilir ve bunlara vâkıf
olurlar. Yanlış ve doğruyu seçme güçleri fazla olup, kavrama ve akılda tutma
süreleri yüksek olup, ders başarıları yüksektir, eleştirebilme yetenekleri
yüksek düzeyde performans gösterdiği; alan ve konu uzmanları tarafından
tanımlanan çocuklardır. Üstün ve özel yetenekli çocuklar daha bebeklik
döneminden itibaren bazı yönlerden yaşıtlarından farklılık gösterirler.
Bu çocuklarımızın tespiti, eğitimi ve izlenmesi sistemi politikası
açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz eden bir yapıya
kavuşturulmalıdır.
Üstün ve özel yetenekli çocuklar bir ülkenin en büyük zenginlik
kaynağıdır, yeterli eğitim aldıkları takdirde ülkenin geleceğinin
şekillendirilmesinde en önemli rolü oynayacak olanlar yine bu çocuklarımızdır.
Bu nedenle Meclis tarafından Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105
maddeleri gereğince, üstün ve özel yetenekli çocukların tespitini ve eğitimini
her yönüyle ele alacak bir komisyonun kurulması yerinde olacaktır.
1) Ali Halaman (Adana)
2) Bahattin Şeker (Bilecik)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
5) Muharrem Varlı (Adana)
6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
7) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) Sadir Durmaz (Yozgat)
10 Zühal Topcu (Ankara)
11) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
12) Bülent Belen (Tekirdağ)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Alim Işık (Kütahya)
16) Cemalettin Şimşek (Samsun)
17) Faruk Bal (Konya)
18) Enver Erdem (Elâzığ)
19) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
20) Seyfettin Yılmaz (Adana)
21) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4.- Yalova Milletvekili
Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/179)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin daha müreffeh bir geleceğe sahip olması açısından
gerekli olduğuna inandığımız, başarılı gelecek vaat eden çocukların tespiti,
eğitilmesi ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak yeni istihdam alanları oluşturacak
çalışmalarda değerlendirilmeleri amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması hususunda gereğini arz
ederiz.
Gerekçe:
Başarılı ve gelecek vaat eden çocuklar anlama, anlatma, algılama
ve değerlendirme konularında kendi akranlarından belirgin bir şekilde farklılık
ve üstünlük sergileyebilen; beceri, yetenek, rasyonel zekâ ve liderlik
alanlarında yaşıtlarına göre daha fazla özelliği ile nitelendirilebilen, kendi
çağının gereksinimlerini kolayca kavrayabilen, bilgi ışığında, görgü kuralları
çerçevesinde ve eğitim-öğretim terbiyesinde yetiştirilmesinin ötesinde;
uzmanlarca sosyoloji içerisinde farklı tanımlama yapılabilecek çocuklardır.
Başarılı ve gelecek vaat eden çocuklardaki bu değişim organizmanın gelişimiyle
doğru orantılı olarak belirginleşmekte, kendi yaşıtlarından farklılıkları
kolayca fark edilebilmektedir.
Başarılı ve gelecek vaat eden bir çocuğun doğuştan var olan özelliklerinin
üzerinde durularak pozitif bir ayrımcılık kapsamında farklı bir şekilde
değerlendirilmesi, bir çocuğu eğitim ve bilgi ile donatmaktan daha sonuç
verici, daha çabuk ve garanti sonuç elde edici olacaktır. Ülkesine ve milletine
faydalı bir neslin yetişmesinde büyük rol oynayacağı gibi, kendinden
sonrakilere de örnek teşkil edecek ve rekabette başarı çıtasının yüksekte
tutulmasına katkı sağlayacaktır.
Eğitimin ve öğretimin gelişmesine önemli bir ivme kazandıracak
olan bu çalışma ile başarılı gelecek vaat eden çocukların tespiti yapılıp örnek
bir model oluşturulması yaklaşık 75 milyon nüfusumuz içerisindeki nice
cevherlerin ortaya çıkması adına önemli bir adım olacaktır. Tarihi, kültürü,
sosyal yapısı ve ekonomisi güçlü olan Türkiye'den, dünyaya yön verecek
yöneticilerin, çağa ışık tutan liderlerin çıktığına tarih defalarca şahit
olmuştur.
Bugün dünyada itibarı olan, sözü geçen ülkenin evlatlarına dünyaya
yön vermek yakışır.
Yapılan birçok yasal düzenleme ve girişimler olsa da en geniş
kapsamda, örnek ve model olacak bir çalışma henüz geliştirilememiş ve
oluşturulamamıştır. Netice itibari ile gelinen noktada kurumsal bir yapı
içerisinde yeni tespit ve eğitim ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.
Araştırmanın hedeflen noktaya ulaşması büyük bir kazanç olduğu
gibi, başarılı ve gelecek vaat eden çocukların tespitinin tam anlamı ile
yapılamıyor olması adeta kaybın korunmasını ifade eder haldedir. Başarılı ve
gelecek vaat eden çocukların tespiti, eğitimi ve izlenme politikalarının
belirlenip, sürdürülebilir bir yapı içerisinde gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
Bu nedenle Meclis tarafından, Anayasa'nın 98. İç Tüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince, başarılı ve gelecek vaat eden çocukların tespitini ve
eğitimini her yönüyle ele alacak bir komisyon kurulması yerinde olacaktır.
1) Temel Coşkun (Yalova)
2) Çiğdem Münevver Ökten (Mersin)
3) Fehmi Küpçü
(Bolu)
4) Tülay Babuşcu (Balıkesir)
5) Orhan Atalay
(Ardahan)
6) Mehmet Doğan Kubat
(İstanbul)
7) Ali Turan (Sivas)
8) Mehmet Ersoy
(Sinop)
9) Nebi Bozkurt (Mersin)
10) H. Hami Yıldırım
(Burdur)
11) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul)
12) Bilal Uçar (Denizli)
13) Mustafa Şahin
(Malatya)
14) Abdullah Çalışkan (Kırşehir)
15) Muhammed Murtaza Yetiş (Adıyaman)
16) Osman Boyraz (İstanbul)
17) İsmet Uçma (İstanbul)
18) Bedrettin Yıldırım (Bursa)
19) Fatih Han Ünal (Ordu)
20) Zeynep Armağan Uslu (Şanlıurfa)
21) İsrafil Kışla (Artvin)
22) Gürsoy Erol (İstanbul)
23) Mine Lök Beyaz (Diyarbakır)
24) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
5.- BDP Grubu adına Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın,
üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve
ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Üstün zekâlı/yetenekli çocukların topluma yararlarını en üst
düzeye çıkartmak amacıyla yaşıtlarından daha farklı öğrenme düzeyine sahip
üstün zekâlı/yetenekli çocukların erken yaşlarda tespiti ve öğrenme özelliklerine
uygun bir eğitim alabilmeleri için neler yapılması gerektiğini araştırmak üzere
Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederim.
Hasip Kaplan
BDP
Grup Başkan Vekili
Gerekçe:
Bilindiği üzere üstün zekâlılar başta daha hızlı öğrenebilme ve
öğrendiklerini daha uzun süre akılda tutabilme yetisi olmak üzere, daha geniş
ve derinliğine kavrayabilme, olay ve olgular arasındaki ilişkileri daha önce
anlayabilme ve sezgi gibi daha bir çok zihinsel yetenekler bakımından üstün
zihin kapasitesine sahip çocuklardır. Üstün yetenekliler ise bir veya bir kaç
alanda kabiliyeti olan, üstün başarı gösteren bireylere denir. Bu bireyler
müzik, spor, sanat ya da diğer bir alanda çok üstün başarı gösterebilecek
bireylerdir. Yukarıda sayılan nitelikleri dolayısıyla bu çocukların eğitim ve
öğretimleri, dolayısıyla buna bağlı olarak eğitim öğretim modelleri de farklı
olmak durumundadır. Zira yaşıtlarından daha çabuk öğrenme kabiliyetini haiz ve
onlardan daha yetenekli olan çocuklar aynı eğitim müfredatı ve öğretme
teknikleriyle yetiştirildikleri takdirde bir süre sonra zihinsel gelişimlerinde
gerileme görülmektedir. Bu sebeple bu çocuklara uygulanacak öğretim modelleri,
yararlandıkları materyaller, kitap ve kaynaklar da farklı olmak zorundadır.
Ülkemizde de üstün zekâlı/yetenekli çocuk oranının Dünya'daki orana paralel
olarak %2,5-3 civarında olduğu sanılmaktadır. Ancak kamuoyunda sıkça yaşanan
tartışmalardan anlaşıldığı üzere bu çocukların eğitim hususunda birçok
eksiklikler vardır. Öncelikle henüz ülkemizde okul öncesi eğitim açısından
istenilen seviyelerde olmadığımızdan dolayı, buna paralel olarak bu çocukların
üstün zekâlı/yetenekli olup olmadıklarının tespiti konusunda güçlükler
yaşanmaktadır. Çocuklar yedi yaşına kadar okulla tanışamadıklarından dolayı
zekâ seviyesi hakkında bir fikir sahibi olabilmek de güçleşmektedir. Bu sebeple
ülkemizdeki üstün yetenekli çocukların erken tespit edilmesi ve böylelikle
kendilerine uygun eğitim almaları sayesinde topluma yararlarının en üst
seviyeye çıkartılması için yapılması gerekenlerin neler olduğunun araştırılması
büyük önem arz etmektedir.
6.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin, üstün yetenekli çocukların keşfi,
eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/181)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde üstün zekâlı (yetenekli) çocuklar ve öğrencilerin tespit
edilmesi ve eğitimleri hakkında yaşanan sorunların tespit edilmesi ve çözüm
yollarının bulunması hakkında Anayasamızın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 maddeleri
uyarınca bir meclis araştırması açılması hakkında gereğini arz ederiz.
Gerekçe:
Üstün zekâlı veya diğer bir söylemle üstün yetenekli çocuklar
eğitim sistemleri içinde her zaman farklı biçimde ele alınmışlardır. Bizim
eğitim sistemimiz içinde de bu tür çocukların eğitimi özel eğitim anlayışı
içinde ele alınmaktadır. Çünkü üstün yetenekli çocuk, kronolojik olarak kendi
yaşındaki çocuklarla karşılaştırıldığında bir ya da daha fazla alanda daha
yüksek performans gösteren ya da gösterme potansiyeline sahip olan, aileden,
toplumdan ve eğitim ortamından sosyal ve duygusal desteğe ihtiyaç duyan
çocuktur.
Ülkemizdeki temel sorun bu çocukların tespiti ve eğitimlerini
sürdürme ve istihdamları noktasında ortaya çıkmaktadır.
Büyük ölçüde bu çocukların tespiti anne ve babaların gözlemleri ve
öğretmenlerin değerlendirmelerine bağlıdır. Özellikle anne babaların bu
konularda yeterli bilgi sahibi olmamaları okul öncesinde tespit edilmesi
gereken çocukların tespitini zorlaştırmaktadır.
Ülkemizde bugün okul öncesi dönemde bu çocuklara yönelik özel
programlar ya da okullar yok denecek kadar azdır. Bu nedenle üstün yetenekli
çocukların ve öğrencilerin eğitimi ülkemizde oldukça yeni bir alandır. Milli
Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılan Bilim Merkezleri bu ihtiyacı karşılamak
amacıyla kurulmuştur. Milli Eğitim Bakanlığının yayınladığı İç Denetim Raporu
bu alandaki eğitimin önemli sorunları bulunduğunu göstermektedir. Bu raporda
belirtilen sorunları da dikkate alarak bazı sorunlar şöyle sıralanabilir:
- Bilim ve sanat merkezi binalarının % 90'ı üstün yetenekli
bireylerin eğitimine uygun olarak tasarlanmamıştır.
- 2009 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre, özel eğitime ayrılan
bütçenin binde 999'u alt zekâ gruplarına aktarılırken, sadece binde 1'lik kısmı
üst zekâ gruplarına aktarılmıştır.
- Bilim ve Sanat merkezlerinde görev yapan öğretmenlerin bu tür
çocukların eğitimi için gerekli donanıma sahip olduğu söylenemez.
- Ülkemizde okul öncesi çağdaki üstün yetenekli çocuk/öğrencilerin
tanılaması ve eğitimine yönelik herhangi bir faaliyet bulunmamaktadır.
- Tanılama araçları güncelliğini yitirmiştir.
- Üstün yetenekli öğrencilerin sayısı genel olarak toplam öğrenci
sayısının %2’si olarak öngörülmesine rağmen ülkemizde ancak binde bir oranında
bu özelliklere sahip öğrenci tespit edilebilmiştir. Dolayısıyla binlerce üstün
yetenekli öğrenci keşfedilmeyi beklemektedir.
- Üstün yetenekli bireylerin istihdamı için özel mevzuat
düzenlemeleri yapılmamıştır.
Yukarıda bir kısmı belirtilen sorunlar da dikkate alındığında
böylesine önemli konunun Meclis Araştırması kapsamında ele alınması gerektiğine
inanmaktayız. Meclisimizin kuracağı komisyon ülkemizin beyin gücünü en üst
düzeyde kullanmasına fırsat sağlayacaktır. Ülkemizin gelişimine önemli katkılar
sağlayacaktır.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Nurettin Demir (Muğla)
4) Aytuğ Atıcı (Mersin)
5) Aykut Erdoğdu (İstanbul)
6) Fatma Nur Serter (İstanbul)
7) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
8) Recep Gürkan (Edirne)
9) Engin Özkoç (Sakarya)
10) Ali Haydar Öner (Isparta)
11) Erdal Aksünger (İzmir)
12) Ali Serindağ (Gaziantep)
13) Binnaz Toprak (İstanbul)
14) Ömer Süha Aldan (Muğla)
15) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
16) Rıza Türmen (İzmir)
17) Gürkut Acar (Antalya)
18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
19) Faik Öztrak (Tekirdağ)
20) Engin Altay (Sinop)
21) Hurşit Güneş (Kocaeli)
22) Süleyman Çelebi (İstanbul)
23) Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın
milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
A)
Tezkereler
(Devam)
2.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/798)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı milletvekillerinin belirtilen süre ve
nedenlerle izinli sayılmaları, Başkanlık Divanının 22/02/2012 tarihli
toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
"Artvin Milletvekili İsrafil Kışla, hastalığı nedeniyle
27/01/2012 tarihinden itibaren 31 gün,"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
"Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, hastalığı nedeniyle
07/02/2012 tarihinden itibaren 21 gün,"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
"Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan, hastalığı nedeniyle
07/02/2012 tarihinden itibaren 15 gün,"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
"Manisa Milletvekili Hasan Ören, hastalığı nedeniyle
08/02/2012 tarihinden itibaren 12 gün,"
BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
B)
Önergeler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, (2/209) esas numaralı Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/30)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/209 Esas numaralı kanun teklifimin İç Tüzük 37 Maddeye göre
doğrudan genel kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Sayın Sezgin Tanrıkulu, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, kanun teklifi her ne kadar “Türk Ceza Yasası’nda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” olarak geçiyor ise de bunun
Türkçesi: “Zaman aşımı kanunu.”
Bugünlerde çok konuşulan ve kamuoyunun gündemini uzun zamandır
meşgul eden bu teklifi aralık ayında arkadaşlarımızla beraber verdik. Kırk beş
günlük süresi geçti ve şimdi de tam da zamanında İç Tüzük’ün
37’nci maddesi uyarınca gündeme aldırmış bulunmaktayız.
Değerli arkadaşlar, faili meçhul cinayetler, işkence ve çocuklara
cinsel istismar suçları tüm dünyada ve Türkiye'de insanlığa karşı suç olarak
kabul edilmesi gereken suçlardır. Yakın tarihimiz de faili meçhul cinayetler,
kayıplar ve işkence ve çocuklara cinsel istismar suçları bakımından da çok
yoğun bir geçmişe sahiptir. Bu nedenle de bu yasa teklifini verme zaruretinde
bulunduk.
Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesindeki ceza zaman aşımı ve yine Ceza
Yasası’nın 68’inci maddesindeki dava zaman aşımı bakımından, bu suçlar yönünden
istisna getirilmesini amaçladık, bu şekilde teklifimizi verdik.
Bugün bu konuda üç şey söylemek istiyorum öncelikle:
Bugün Sayın Meclis Başkanı bu konuyla ilgili açıklama yaptı ve 20
Aralık 2011 tarihi itibarıyla teklifimizin komisyonlara havale edildiğini ifade
etti. Ben Sayın Meclis Başkanından bu şekilde bir ifade kullanmasını
beklemezdim. Evet bizim teklifimiz komisyonlara havale edildi ama çok tecrübeli
olan Meclis Başkanımız bilir ki bu teklifimiz eğer öncelik almazsa dönem sonuna
kadar da görüşülmez. Bu nedenle, Meclis Başkanından beklentimiz, bu
teklifimizle ilgili olarak Danışma Kurulunu toplaması, eğer bugün bu Genel
Kurul bir karar vermezse Danışma Kurulunun toplanması ve bunu bir Danışma
Kurulu önerisi olarak buraya getirmesidir. Aslında konuşması gerektiği biçim bu
şekilde olmalıdır.
İkinci konuşmayı Kültür Bakanımız yaptı. Kültür Bakanımız dün bu
konuda içeriği doğru bir açıklama yaptı, içeriği doğru ama sonuç alıcı bir
konuşma değildi. Bizim yasama organı olarak her şeyi yargıdan beklememiz mümkün
değil. Biz faili meçhul cinayetler bakımından zaman aşımı sürelerini yargının
vicdanına bırakamayız. Bu nedenle de bu düzenlemeyi bu Meclis yapmalıdır. O
nedenle, Sayın Kültür Bakanına çağrım benim buradan, bu tasarıyla ilgili olarak
Hükûmetin bir tutum almasını sağlamak olmalıdır.
Üçüncü ve vahim bir konuşmayı, bana göre, Devlet Bakanımız yaptı.
Devlet Bakanı dün konuşurken bu konuyla ilgili olarak şu cümleleri kullandı
Sivas davasına atıfta bulanarak, aynen şunu söyledi: “İki taraf bakımından da
bu davanın zaman aşımına uğraması doğru olmaz.” dedi, iki taraf bakımından da.
“İki taraf” ne demek bu davada? Sivas davasında “iki taraf” ne demek? Bu
davanın bir tarafı var, o da insanlığa karşı suç işlemiş olanlardır.
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bravo.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Onun dışında bu davanın bir
tarafı yoktur ve mağdurlar vardır. Dolayısıyla “iki taraf” diyerek insanlığa
karşı suç işlemiş olanları meşru gösterme eğilimini ben buradan kınıyorum,
buradan kınıyorum ve bugüne kadarki bu yaklaşım ve anlayış da bu suçların
faillerinin yargı önüne çıkarılmasını engellemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu nedenle, bu yaklaşım doğru değildir. Bu davanın, Sivas davasının iki tarafı
yoktur, Sivas davasının tek tarafı vardır, o da insanlığa karşı suç işlemiş
olanlardır. Eğer gerçekten de faili meçhul cinayetler bakımından, kayıplar
bakımından, işkence bakımından bir iradeniz varsa yasa teklifimiz burada. Bir
gecede geçirdiniz burada MİT yasasını. Hiç kimse bu yasaya “Hukuka aykırıdır.”
diyemez. Nasıl o düzenlemede “usul hükmü” dediniz ve yürürlük maddesi koydu
iseniz bugün burada bunda da yürürlük maddesi var, devam eden soruşturmalar
bakımından, açılmamış soruşturmalar bakımından da yürürlük maddesi var; geçmişe
de yürür, hiçbir şey de olmaz. O nedenle Genel Kuruldan ricam, biraz sonra
insanlığa karşı suç olan bu suçlar bakımından elinizi kaldırmayın, tarihe bu
şekilde geçmeyin. Zaman aşımı yönünden Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesine,
68’inci maddesine istisna koyalım ve Türkiye’yi bu ayıptan kurtaralım, hep
beraber kurtaralım. Topluma, 8 Martta annelere de ses verelim; sadece kadına
karşı şiddet yasasıyla değil, ağlayan, çocuklarının mezarını arayan anneler
bakımından da topluma bir mesaj verelim ve bu yasayı bugün Genel Kurulun
gündemine aldıralım ve Türkiye’yi büyük bir ayıptan kurtaralım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.
Ankara Milletvekili Sayın Emine Ülker Tarhan…
Buyurun Sayın Tarhan. (CHP sıralarından alkışlar)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Değerli milletvekilleri, öncelikle,
gündeme alınmayan Türk Ceza Yasası’nda değişiklik teklifimize ilişkin bir
hatırlatma yapmakta fayda görüyorum. Biz, işkence ve neticesi sebebiyle
ağırlaşmış işkence, vasıflı adam öldürme, kasten adam öldürme, çocukların
cinsel istismarı, uyuşturucu ticareti suçlarında zaman aşımı olmasın istiyoruz.
Türk Ceza Yasası’nın 66’ncı maddesinde millete ve devlete karşı
suçların yurt dışında işlenmesi hâlinde, 76’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında
soykırım, 77’nci maddesinde insanlığa karşı işlenen suçlarda ve 78’inci
maddesinin üçüncü fıkrasında soykırım ve insanlığa karşı suç işlemek için örgüt
kurma suçlarında zaman aşımı işlemez, bunu biliyorsunuz. Askerî Ceza Yasası’nda
da buna ilişkin bir hüküm var. Benzer hükümler Alman Ceza Yasası’nda soykırım
ve vasıflı adam öldürmeye ilişkin, İtalyan Ceza Yasası’nda, Avusturya’da, hatta
İngiliz müşterek hukukunda tüm suçlar için zaman aşımı kabul edilmemekte. Bunun
nedeni şu: Çünkü bazı suçlar vardır ki bireyler ve toplum üzerindeki etkisi
kuşaklar boyu sürebiliyor bunların. “Bunlarla yüzleşme” dediğiniz şey de, aslında,
aradan ne kadar zaman geçerse geçsin sorumluları yargılanabilir kılmak,
“yüzleşme” denilen şey bu.
Bakın, 12 Eylül 1980 sonrası yapılan işkencelerle ilgili açılan
bir davada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 12/2/2012 tarihli bir görevsizlik
kararı vermiş, burada “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları
ve bu kararların iç hukukumuzdaki yeri itibarıyla kamu görevlilerinin fail
olduğu yaşama hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele suçlarında hiçbir
surette zaman aşımı uygulanamaz ve af düzenlemesi yapılamaz.” kanısına varmış
ve yetkili mahkemelerin bu türden suçlamalarla ilgili sanıkları yargılarken
zaman aşımı kuralını işletmeyerek makul sürede yargılamayı sonlandırması
gerektiğine işaret etmiş.
Bizim önerimiz de Avrupa hukuku ve uygulamalarıyla uyumlu ama asıl
insanlık vicdanıyla uyumlu. Toplumda infial yaratan, toplum hafızasında yer
eden ve vicdanında onulmaz yaralar açan bazı suçlar vardır ki -Örneğin küçük
çocukların cinsel istismarı, özellikle de ensest- bu
suçlarla mağdurlar ancak yıllar sonra yüzleşebiliyorlar ve kurbanlar çocukken
korktuğu cellatlarıyla ancak yetişkin hâle geldiğinde mücadele gücü bulabiliyor
fakat heyhat, zaman aşımı dolmuş oluyor.
Tutun ki Pozantı Cezaevinde adli suçlularla aynı yere koyduğunuz
çocukları koğuşun karanlık köşelerinde nelerin beklediğini bilmiyordunuz,
diyelim ki bunu öngöremediniz. Peki, bu çocuklara yapılanların bir gün gelecek
bir zaman aşımı örtüsüyle örtülüp örtülmeyeceğinin bir garantisi var mı?
Aslında bunu tartışmamız gerekiyor.
Zaten bu çocuklar yedi aydır bu tür muamelelere maruz
kalıyorlardı, bunu biliyordu, Adalet Bakanı da biliyordu. Adalet Bakanı olayın
basına yansımasından ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olaya el
koyduktan sonra bir müfettiş görevlendirmiştir. Oysa, bakın, bu çocuklardan
birisine yönelik eylemler nedeniyle ağır cezada açılmış bir dava var, bu dava
görülüyor. Kaldı ki bu davaya rağmen o cezaevinin müdürü ve müdür yardımcısı
terfi ettirilmiş.
Ve duydum ki dün Sivas katliamına ilişkin olarak Kültür Bakanı
çıkmış, zaman aşımından şikâyet etmiş. Bakanlarınız “Geç kalmış adalet adalet değildir.” demeye başlamışlar. Yargının yavaş
işlediğinden şikâyet etmeye başlamışlar. Ben sayısını unuttum artık kaçıncı
yargı reformunu yapıyorsunuz. Bir yargı reformu olmadı, bir yargı reformu daha
yapıyorsunuz. Peki, madem zaman aşımından bu kadar yakınıyorsunuz, neden
kaldırmıyorsunuz? Peki, adalet cephesinde, on yıldır adaleti siz yönetmenize
rağmen neden değişen bir şey yok? Peki, neden parti devletine dönüşen
devletimiz kendini hoş gösterecek davalara şahin olabiliyor da kendisini
zorlayacak türden davalara birdenbire güvercin kesiliyor? Sivas’ta polisin,
savcının burnunun dibinde bir ömür süren davada doğal nedenlerle ömrünü
tüketmiş bir sanığın DNA’sı dünya kriminal tarihinde
görülmemiş bir devrim yapılarak karısı ile eşleştiriliyor arkadaşlar, karısının
DNA’sıyla. Düşünebiliyor musunuz?
Bakın, bu zaman aşımı yirmi yıl mı beyler, AKP’liler? Peki, bunun
yarısı sizin devri iktidarınızda geçmedi mi, bu zaman aşımının yarısı? Hizbullah
canileri bir hokus pokusla ortadan kaybedilirken siz
neredeydiniz? Sizler Hizbullah canilerini kaçırmayacağınıza dair şeref sözü
verenler değil miydiniz? Hani neredeler? Buldunuz mu onları?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Bulduysanız gösterin, görelim
arkadaşlar.
Zaman aşımının kaldırılması konusunda destek bekliyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
MUHARREM İNCE (Yalova) – Karar yeter sayısı var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN – İstemediğinize göre “Kabul edilmiştir.” demek zorundayım.
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.56
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN
(Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; gündemde yer alan
(10/136) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile aynı konudaki (10/176),
(10/177), (10/178), (10/179), (10/180) (10/181) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve 181 ile 180 sıra sayılı kanun
tasarılarının İçtüzüğün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
06/03/2012
Danışma Kurulunun 06/03/2012 Salı günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı |
Cemil
Çiçek |
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grup Başkan
Vekili Grup
Başkan Vekili |
Mustafa
Elitaş Muharrem
İnce |
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi |
Grup Başkan
Vekili Grup
Başkan Vekili |
Mehmet
Şandır Hasip Kaplan |
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 181 ve 180 sıra sayılı kanun tasarılarının
48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" Kısmının 2 ve 3 üncü sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
06 Mart 2012 Salı günkü birleşiminde; Gündemin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan 10/136 esas numaralı Başarılı ve Üstün Zekâlı Çocukların
Tespiti ve Eğitimi ile ilgili Meclis Araştırması Önergesi ile aynı konuda biraz
önce okunan 10/176, 10/177, 10/178, 10/179, 10/180 ve 10/181 esas nolu Meclis araştırması Önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek 06/03/2012 Salı günkü (bugünkü) Birleşiminde yapılması,
06/03/2012 Salı günkü Birleşiminde bu Meclis Araştırması
Önergelerinin görüşmelerinin tamamlanmasına,
08/03/2012 Perşembe günkü Birleşiminde ise 181 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi,
181 ve 180 Sıra sayılı kanun tasarılarının İçtüzüğün 91. maddesine
göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması; önerilmiştir.
181 Sıra Sayılı |
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun |
Tasarısı |
(1/572) |
Bölümler Bölüm maddeleri Bölümdeki madde sayısı |
1.
Bölüm 1 ila 13
üncü maddeler 13 |
2.
Bölüm 14 ila 25
inci maddeler |
(Geçici
madde 1 dâhil) 13 |
Toplam
madde sayısı 26 |
180 Sıra Sayılı |
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı |
(1/569) |
Bölümler Bölüm maddeleri Bölümdeki madde sayısı |
1.
Bölüm 1 ila 18
inci maddeler |
(14.
maddeye bağlı |
Ek
madde 5 ve |
Geçici
mad. 14 dâhil) 19 |
2.
Bölüm 19 ila 25
inci maddeler |
19.
maddenin (a, b, c, ç, d, e) |
bentleri
ayrı ayrı |
olmak
üzere |
(Geçici
madde 1-2 dâhil) 14 |
Toplam
madde sayısı 33 |
BAŞKAN – Öneri üzerinde söz isteyen?
Olmadığına göre, oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…
Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.
Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.
Sayın milletvekilleri “Sunuşlar” bölümünde belirttiğimiz, Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın birlikte
cevaplandırmak istediği sözlü soru önergelerini okutuyorum:
VIII.- SÖZLÜ SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Posof'ta yapılan HES inşaatının denetimine ilişkin Orman ve Su
İşleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Orman ve Su İşleri Bakanı tarafından sözlü
olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim. 14/7/2011
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Posof’ta yapılan HES’ler ciddi
anlamda doğaya zarar veriyor. Vatandaşlarımız tarafından şikâyetler
gelmektedir. HES’lerin yapımının kontrollerinin daha
sık ve caydırıcı cezalar içerecek şekilde yapılması gerekmektedir, moloz
yığınları öylece bırakılmıştır. Can suyu için bırakılan derenin önümüzdeki
yıllarda önce bataklığa sonra da tamamen kuramaya yol açacaktır.
1- Ardahan Posof’ta yapımına başlanan ve büyük bölümü tamamlanan
HES projelerinde yapılan çalışmalarda inşaatlarda kullanılan artık malzemeler
gelişigüzel bırakılmakta ve can suyu için bırakılan suyun yeterli olmadığı
bunun için de derelerin zaman içinde kuruyacağı bilinmektedir. Bu yerlerin
denetimlerinin daha sıkı ve caydırıcı cezalarla yapılması sağlanacak mı?
2.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt'ün, Gürcistan ve Ermenistan gümrük kapılarının açılmasına ilişkin
Gümrük ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/75) ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Gümrük ve Ticaret Bakanı Sayın Hayati Yazıcı
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 26/7/2011
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Posof ve Çıldır'da bulunan sınır kapılarının bir an evvel
tam yetkili kadrolarıyla hizmete açılması, kapıdan giriş çıkış yapmak
isteyenlerin gümrük işlemlerinin kapıdan yapılması, günübirlik ticaret yapmak
isteyenlerin belli oranda ticari eşya getirip götürmeleri sağlanmalı.
1- Ardahan'dan Gürcistan'a ve Ermenistan'a açılan iki Gümrük
kapısının bir an evvel açılması sağlanmalı, kapıların gümrük işlemleri kapıda
yapılmalı. Kapılar ne zaman açılacak?
2- Sınır kapılarından belli oranda mazot getirilmesi için izin
verilecek mi?
3.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Diyanet İşleri Başkanlığınca Somali
için toplanan yardım miktarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/205)
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 10.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
Somali'ye yardım için Diyanet İşleri Başkanlığı'nın
organizasyonunda toplanan yardımların miktarı nedir?
4.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Şile'de Cuma namazındaki bir
uygulamaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/328) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 07.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
26 Ağustos 2011 Cuma günü Cuma hutbesinde Şile ilçesinde bazı
camilerin din görevlileri tarafından "Sayın Başbakan'ın teşrif edeceği ve
tören alanına belediye otobüsleriyle taşıma yapılacağı" ilanı yapılmıştır.
Tören alanına giden cemaate Sayın Başbakan siyasi konuşmalar yapmış ve
muhalefet partileri aleyhine konuşmuştur.
Bu durum camilerin siyasete alet edilmesi değil mi?
Ayrıca aynı tarihte Cuma namazı için Şile merkez camisine giren
cemaatin üzeri güvenlik güçleri tarafından aranmıştır. Kaldı ki Sayın Başbakan
bu camide Cuma namazı kılmamıştır. Sayın Başbakan'ın Cuma namazı kıldığı veya
kılması muhtemel camilerde cami cemaatinin üzerlerinin aranarak rahatsız
edilmesi uygulaması devam edecek midir?
5.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, dövizdeki ve altındaki fiyat artışlarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/329) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 16.10.2011
Ali
Halaman
Adana
1) Son günlerde dolar, avro ve altın neden sürekli artmaktadır?
2) Bu artış karşısında Hükûmet olarak ne gibi önlemler
alacaksınız?
6.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık'ın, TRT yayınlarına ve personeline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/347) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
24.10.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda belirtilen sorularımın, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent
Arınç tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Son dönemde giderek siyasileşen TRT'nin özellikle son yıllarda
yaptığı yayınlarla vatandaşlarımızın gruplara ayrılmasına neden olduğu ve
izlenme oranlarının düştüğü iddialarıyla ilgili olarak;
1) Hâlen TRT Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan
toplam personel sayısı ne kadardır? Bu personelin ne kadarı AKP iktidarı
döneminde işe alınmıştır? Aynı dönemde ne kadar personel emekli olmuştur?
2) TRT'ye ait kanalların 2002-2011 dönemine ait ortalama izlenme
oranları nasıl değişmiştir? İzlenme oranlarının giderek düştüğü iddiaları doğru
mudur?
3) 2002-2011 döneminde siyasi partilere ayrılan toplam yayın
süresinin yıllara ve siyasi partilere göre dağılımı nasıldır?
7.- Eskişehir Milletvekili
Kazım Kurt'un, Eskişehir'in 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/395) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara
Aşağıdaki sorularımın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 96.
maddesine uygun olarak Başbakanlığa iletilmesi ve Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak yanıtlanması için gereğinin yapılmasını arz ederim. 20.10.2011
Kazım
Kurt
Eskişehir
Genel Seçimler öncesi Eskişehir'deki mitingde Eskişehir'in
"2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti" olacağını duyurmuştunuz.
Seçimlerin üstünden bunca süre geçmiş olmasına rağmen ciddi bir girişim
görülmemiştir. Bu çerçevede olmak üzere;
1) Gerçekten Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti olacaksa
yasal dayanağı ne olacaktır?
2) Konu ile ilgili bir yasa ya da yönetmelik çalışması var mıdır?
3) Eğer böyle bir karar alınacaksa ne zaman alınacaktır?
4) Yapılacak etkinlikler için Eskişehir'e herhangi bir yatırım
yapılacak mıdır?
5) Etkinlikler ya da yatırımlar için kentin temsilcisi olarak
seçilmiş Belediyeler ile herhangi bir ortaklık kurulacak mıdır?
6) Kentin seçilmiş temsilcilerinin görüşleri alınacak mıdır?
8.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
Kur'an kursları ve camilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/403) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde Kur'an Kursu ve cami gibi
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı yapılardan ölümlü-ölümsüz hasar gören
binaların adları ve adresleri nelerdir?
Buralarda ölenlerin ve yaralananların ad ve soyadları nedir?
9.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
bazı Kur'an kurslarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/404) ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Erciş depreminde Arvasi
Kur'an Kursu'nda kaç kişi ölmüştür ve yaralanmıştır?
Bu Kur'an Kursu'nun eğitim ve öğretime açılış tarihi nedir? Yatılı
Kur'an Kursu olarak mı açılmıştır?
Merkez Kırmızıtaş Kur'an Kursu'nda ölen
ve yaralı olan var mıdır? Varsa isimleri nedir? Bu Kursun açılış tarihi nedir?
Yatılı Kur'an Kursu mudur?
10.- İstanbul Milletvekili
İhsan Özkes'in, Van-Erciş'teki depremde hasar gören
Kur'an kurslarının ve camilerin yapım tarihlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/409) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 25.10.2011
İhsan
Özkes
İstanbul
23 Ekim 2011 Van-Eriş depreminde hasar gören Kur'an Kurslarının ve
Camilerin yapım tarihleri nelerdir?
Bu yapıların açılışlarında depreme dayanıklılık şartı aranmış
mıdır?
11.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru'nun, azınlıklara devredilen vakıflara ait gayrimenkullere ilişkin
sözlü soru önergesi (6/462) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
Soru: Vakıflar kanununda yapılan değişikliklerle azınlıklara
devredilen Vakıf Mülkleri nelerdir. Devir işlemleri devam eden başka
taşınmazlar var mıdır?
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, bankalardan döviz karşılığı kredi
kullananların mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/595)
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Kamuoyunda "dövizzede" olarak bilinen ve bankalardan
döviz karşılığı kredi kullanarak ev sahibi olmaya çalışan vatandaşlarımız,
yükselen döviz fiyatları karşısında borçlarını ödeyemez hale gelmişlerdir.
Bu bilgiler ışığında;
1. Yükselen döviz fiyatları karşısında kredi borçlarını ödeyemez
duruma gelen dövizzede vatandaşlarımıza yönelik bir çalışmanız var mıdır?
2. Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
13.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç'in, kamu kurumlarınca bazı gazetelere ödenen reklam ücreti miktarına
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/675) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Başbakan tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim.07.12.2011
Kamer
Genç
Tunceli
2007-2011 Yılları arasında Sabah-Atv
Grubu, Taraf Gazetesi, Akit, Yeni Şafak, Zaman ve Star Gazetelerine kamu
kurumları tarafından her yıl ne kadar reklam ücreti ödenmiştir? Her birinin
ayrı ayrı gösterilmesi.
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf ve kültür varlıklarının kiraya
verileceği iddialarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1104) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Hükümet, kaynak ayırarak yaptırmak yerine vakıf ve kültür varlıklarına
yönelik onarım ve restorasyon işlerinde yap-işlet ve devret modeline
gitmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1. Bu doğru mudur? Doğru ise bugüne kadar toplam kaç adet vakıf ve
kültür varlığı bu şekilde kiraya verilmiştir?
2. Bu varlıkların illere göre dağılımı hangi şekildedir? Bu
sistemin, vakıf ve kültür varlıklarına zarar vermesi söz konusu mudur?
3. Bu konudaki denetimler hangi kurum tarafından, hangi
aralıklarla yapılmaktadır?
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, vakıf eserlerinin korunmasına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1107) ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı vakıf eserlerinin korunması ve
gelecek nesillere güvenle taşınması tarihimiz açısından büyük önem
taşımaktadır.
Bu bilgiler ışığında;
1) Son yıllarda vakıf eserlerimizden çalınan bir parça var mıdır?
Var ise hangi ilimizden, hangi parçalar çalınmıştır?
2) Genel müdürlüğünüz bünyesindeki kaçakçılıkla mücadele bürosu
tarafından bu konuda hangi çalışmalar yapılmıştır?
16.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğünün öğrencilere
verdiği bursa ilişkin sözlü soru önergesi (6/1109) ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından maddi durumu yeterli olmayan
ilköğretim ve ortaöğretim okulu öğrencilerine devlet imkânlarıyla burs
verilmektedir.
Bu bilgiler ışığında;
1) Bu kapsamda, 2010 ve 2011 yılı içinde toplam kaç öğrencimize
burs verilmiştir?
2) Bu öğrencilerimizin illere göre dağılımı hangi şekilde gerçekleşmektedir?
3) Kahramanmaraş'ta toplam kaç öğrencimiz bu burslardan
yararlandırılmıştır?
17.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından muhtaç
aylığı bağlanan kişi sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1110) ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mesut
Dedeoğlu
Kahramanmaraş
Sosyal güvencesi olmayan muhtaç çocuklarımıza Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından muhtaç aylığı bağlanmaktadır.
Bu bilgiler ışığında;
1) Son üç yıl içinde toplam kaç kişiye, ne kadar muhtaç aylığı
bağlanmıştır? Bu kişilerin illerimize göre dağılımı hangi şekildedir?
2) Kahramanmaraş'tan toplam kaç kişi muhtaç aylığından
yararlandırılmıştır?
BAŞKAN – Sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sırasıyla sözlü soru önergelerine cevap vereceğim.
1’inci olarak Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’ün (6/15)
numaralı soru önergesine cevabımızdır: Soru önergesine konu olan hususlar 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve bu Kanun’a istinaden çıkarılan Elektrik
Piyasasında Üretim Faaliyetinde Bulunmak Üzere Su Kullanım Hakkı Anlaşması
İmzalanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik çerçevesinde
imzalanan anlaşma metninin ilgili maddelerinde bu konu teminat altına alınmış
olup ilgili şirket söz konusu derenin doğal hâle getirilmesi konusunda
uyarılmış ve olumsuzluklara müsaade edilmeyeceği bildirilmiştir.
Tabii hayat için gerekli olan su, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü
tarafından belirlenmektedir.
İl genelinde yapımı devam eden hidroelektrik santralleri kapsayan
izleme ve kontrol faaliyetleri, ilgili kurumlarca aylık olarak düzenli
yapılmakta ve olumsuz durumlarda gerekli cezai işlemler de uygulanmaktadır.
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’ün (6/75) sayılı soru
önergesine cevabımı takdim ediyorum: Ardahan’dan Gürcistan’a açılan kapılardan
Posof Türkgözü Kara Hudut Kapısı hâlihazırda faal
durumdadır.
Gürcistan’la aramızda 3’üncü geçiş kapısını teşkil edecek
Çıldır-Aktaş- Kars’taki Hudut Kapısının açılması konusu 1995 yılından bu yana
gündemde bulunmasını ve Türkiye tarafındaki yol ve gümrük tesislerinin inşaatı
tamamlanarak 1995 yılı itibarıyla kapı hizmete hazır hâle getirilmesine rağmen,
Gürcistan tarafındaki gümrük tesisleriyle 36 kilometrelik bağlantı yolunun inşa
çalışmalarının gecikmesi sebebiyle bugüne kadar mümkün olamamıştır.
Bununla birlikte, Gürcistan tarafı, Kars’taki Kara Hudut Kapısının
yapımına 2009 yılı içerisinde başlamış, 2011 yılı ortasında ise tesislerin
inşaatı tamamlanarak faaliyete hazır hâle getirilmiştir.
Ayrıca, daha önce problem teşkil eden bağlantı yolu ile mevcut
yola alternatif olarak inşa edilen yolun da tamamlandığı ve hizmete girdiği
bilgisi edinilmiştir.
Diğer taraftan, Çıldır-Aktaş Kara Hudut Kapısının yap-işlet-devret
modeliyle yeniden inşasına ilişkin çalışmalar Bakanlığımız bünyesinde devam
ettirilmektedir. Bu çerçevede diğer bazı kara hudut kapılarımızı
yap-işlet-devret modeliyle işletmekte olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketine teklifte bulunulmuş,
anılan şirket tarafından bu yönde çalışmalara başlanılmıştır.
Ayrıca, kullanılamaz hâle gelen mevcut gümrük sahasının
genişletilmesi için kamulaştırma çalışmaları tamamlanma aşamasına gelmiştir. Bu
çerçevede özel mülkiyete ait taşınmazlar kamulaştırılmış, bedelleri de Gümrük
ve Turizm İşletmeleri Ticaret Anonim Şirketi tarafından Ardahan Valiliğine
gönderilmiş ve hak sahiplerine dağıtılmıştır. Hazineye ait olan 2 adet parsel
için de Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğüne tahsis yazısı
yazılmıştır. Kamulaştırma çalışmalarının tamamlanmasını müteakip proje
çalışmaları başlayacaktır. İnşaat faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından 2012
yılı içerisinde hizmete açılması planlanmaktadır.
Öte yandan, Ardahan il sınırları içerisinde doğrudan Ermenistan’a
açılan bir kapımız bulunmamaktadır. Ayrıca anılan ülkeyle mevcut hudut
kapılarının faaliyete geçirilmesi hususundaki çalışma ve işlemler Dışişleri
Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir.
2009/15481 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ekinde 4458 sayılı Gümrük
Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Karar’ın 95’inci maddesinde
Türkiye gümrük bölgesine giren her türlü ulaşım araçları, motosikletler ve özel
konteynerlerin içindeki standart depolarda bulunan yakıtlara; 96’ncı maddesinde
de motorlu ticari araçların ve özel konteynerlerin standart depolarında mevcut
bulunan ve tır çekicilerinde 550 litreyi, istiap haddi 15 tona kadar olan -15
ton dâhil- kamyon ve tankerlerde 300 litreyi, istiap haddi 15 tonun üzerinde
olan kamyon ve tankerlerde ise 400 litreyi aşmayan yakıta muafiyet tanınacağı
hüküm altına alınmıştır. Bu limitleri aşan miktarda yakıt getirilmesi mümkün
olmamaktadır.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’in
(6/205) numaralı soru önergesine cevabımız: Somali’ye yardım için Diyanet
İşleri Başkanlığımız tarafından 5 Ağustos 2011 Cuma günü başlatılan “Afrika’ya
yardım” kampanyası sonucunda 126.957.784,38 Türk Lirası; 1.680.647,91 Amerikan
Doları ve 9.408.987,24 avro toplanmıştır.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’in
(6/328) numaralı soru önergesine cevabımızdır: Diyanet İşleri Başkanlığımızca
camilerde sunulan hizmetlerde cami ve müştemilatı sayılan yerlerde siyasi anlam
taşıyacak herhangi bir etkinliğe izin verilmemekte, seçim süreçlerinde bu
konuda ayrıca gerekli tedbirler alınmaktadır. Ayrıca, iddia edildiği gibi, 26
Ağustos 2011 tarihinde bir duyuru hiçbir camide hiçbir görevli tarafından
yapılmamıştır.
Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’ın
(6/329) numaralı soru önergesine cevabımızdır: Son dönemde, diğer gelişen ülke
para birimleriyle birlikte Türk lirası da bir miktar değer kaybetmiştir. Söz
konusu değer kaybının en önemli nedeni olarak Avrupa bölgesindeki bazı
ülkelerin ülke borçlarına ilişkin endişelerin artması ve büyüme
beklentilerindeki zayıflamayla gerileyen küresel risk iştahı gösterilmektedir.
Yunanistan’ın kamu borçlanmalarında yaşanan sorunlarla başlayan değer
kayıpları, Avrupa Birliğinden mali yardım alması sonrasında bir miktar azalmış
ancak Yunanistan’ın mali disiplin konusunda isteksiz olması ve siyasi
gelişmeler sonrasında tekrar artmıştır. Diğer taraftan, nominal borç stoku çok
daha yüksek olan İspanya ve İtalya’nın da önemli sorunlar yaşayabileceği
beklentileri piyasalardaki tedirginliği artırmıştır. Borçlanma maliyetlerinin
artması ile mali yardımlar ve alınacak tedbirlerin uygulanmasına ilişkin
özellikle Almanya ve Fransa’nın atılacak adımlar konusunda anlaşmazlık yaşaması
ve Avrupa Birliğinin ilgili karar organlarının beklentilerden oldukça yavaş
davranması nedeniyle söz konusu ülke borçlanma maliyetleri rekor seviyelere
yükselmiştir.
Diğer tarafta, mali yardımlara kaynak sağlayan ülkelerin bir süre
sonra mali güçlük çekmeye başlayabilecekleri ve kredi notlarının
indirilebileceği, bunun sonucunda bu ülkelerin de borçlanma maliyetlerinin
artabileceği beklentileri Amerika Birleşik Devletleri dolarına olan talebi daha
da artırmıştır.
Bu gelişmelerin bir yansıması olarak risk alma ve yatırım yapma
iştahındaki azalmanın sonucunda, neredeyse tüm para birimleri Amerikan doları
karşısında değişen oranlarda değer kayıplarına uğramıştır. Küresel piyasaların
önemli bir parçası olan Türk lirası da diğer tüm gelişmekte olan ülke para
birimleri gibi değer kaybederken, uğramış olduğu değer kaybı birçok ülke para
biriminden daha az olmuştur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, finansal istikrarın fiyat
istikrarının ön koşullarından biri olduğunun bilinciyle, ülkemiz döviz
piyasasının etkin bir şekilde çalışabilmesi için gerekli önlemleri almaktadır.
Bu doğrultuda, piyasalardaki aşırı oynaklığı önlemek ve döviz
piyasasındaki akışkanlığı sağlamak amacıyla, döviz piyasalarında arz ve talep
yönlü tedbirler almıştır.
Bu çerçevede, Merkez Bankası, döviz piyasalarına ilişkin aşağıdaki
tedbirleri almıştır:
25 Temmuz 2011 tarihinde döviz alım ihalelerini durdurmuştur.
5 Ağustos 2011 tarihinden itibaren günlük piyasa gelişmeleri
doğrultusunda döviz satım ihaleleri yoluyla döviz arzına başlamıştır.
9 Ağustos 2011 tarihinden geçerli olmak üzere Merkez Bankası,
taraflı borç verme faiz oranlarını Amerikan doları için yüzde 5,5’tan yüzde
4,5’a, avro için yüzde 6,5’tan yüzde 5,5’a düşürerek, yabancı para cinsinden
borçlanma maliyetlerini azaltmıştır.
5 Ekim 2011 tarihinden itibaren gerekli görülen günlerde yüksek
miktarda döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya daha fazla döviz likitidesi sağlamaya başlamıştır.
18 Ekim 2011 tarihinde, doğrudan döviz satım müdahalesi yoluyla
piyasaya Amerikan doları likiditesi sağlanmıştır. 10 Kasım 2011 tarihinden
itibaren, bankalar arası döviz piyasasında döviz likiditesinin akışkanlığının
artırılmasına katkıda bulunmak amacıyla döviz ve efektif piyasaları döviz depo
piyasasındaki aracılık faaliyetlerine yeniden başlamıştır.
Eskişehir Milletvekili Sayın Kazım Kurt’un (6/395) numaralı soru
önergesine cevabımız: Bilindiği üzere, 16 Eylül 2010 tarihinde İstanbul’da
düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10’uncu Zirve
Toplantısı’nda Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetiminin (TÜRKSOY) önerisiyle
2012 yılının “Astana Türk Kültür Başkenti” olarak ilan edilmesi kararlaştırılmıştır.
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 12 Haziran 2011 milletvekili genel
seçimi çalışmaları kapsamında, 28 Mayıs 2011 tarihinde Odunpazarı
semtinde Eskişehirlilere seslenmiş ve konuşmasında, Eskişehir’in 2013’te Türk
Dünyası Kültür Başkenti yapılacağı, kültür zenginliklerimizin bütün dünyaya
tanıtılacağı, bunun için ilgili bütün kuruluşların harekete geçirileceği ve
böylelikle Eskişehir’in bütün Türk dünyasından yüzlerce kültür programına ev
sahipliği yapacağı, bu sayede Türk dünyası halklarının Eskişehir’de
birbirleriyle kucaklaşacağı ifade edilmiştir. 20/21 Eylül 2011 tarihinde
Kazakistan’ın Başkenti Astana’da gerçekleştirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler
Kültür Bakanları 29’uncu Dönem Daimî Konsey Toplantısı’nda ise Türkiye'nin
Eskişehir kentinin 2013 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti ilan edilmesi için
Türk Konseyine teklifte bulunulması kararlaştırılmıştır. Bunun üzerine,
Kazakistan’ın Almatı kentinde 21 Ekim 2011 tarihinde düzenlenen Türk Dili
Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin 1’inci Zirve Toplantısı’nda, TÜRKSOY’un Eskişehir’i 2013 Türk Kültür Başkenti ilan etme
önerisinin desteklenmesine karar verilmiştir. Bu gelişmelere ve paralel olarak
Eskişehir’in 2013 Türk Kültür Başkenti olması konusunda çalışmalara yön vermek
üzere yasa tasarısı hazırlık çalışmaları da sürdürülmekte olup, yakın bir
tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesi planlanmaktadır.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’in
(6/403) numaralı soru önergesine cevabımızdır: Van’ın Erciş ilçesinde 23 Ekim
2011 tarihinde meydana gelen deprem felaketinde Diyanet İşleri Başkanlığına
bağlı yirmi dokuz adet cami hasar görmüştür.
Erciş depreminde hasar gören camilerin isimleri ve adresleri: Kara
Yusuf Paşa Camisi, Van Erciş ilçe merkezinde; Park Ulu Camisi, Salihiye Mahallesi’nde; Salihiye
Camisi, Salihiye Mahallesi’nde; Çataltepe Camisi,
Çataltepe köyünde; Örene Mahallesi Merkez Camisi, Örene Mahallesi’nde; Van Yolu
Camisi, Van Yolu Mahallesi’nde; Merkez Sanayi Camisi, Camiikebir
Mahallesi’nde; Sulu Camisi, Yeşilova Mahallesi’nde; Çelebibağı
Merkez Camisi, Çelebibağı kasabasında; Yukarı Çınarlı
Camisi, Yukarı Çınarlı Mahallesi’nde; Gölağzı Camisi,
Gölağzı Mahallesi’nde; Bahçelievler Camisi, Camiikebir Mahallesi’nde; Yukarı Işıklı Camisi, Yukarı
Işıklı köyünde; Kızılören Camisi, Kızılören köyünde; Seyit Muhammet Camisi,
Beyazıt Mahallesi’nde; Bağlar Camisi, Salihiye
Mahallesi’nde; Salihiye Yeni Camisi, Salihiye Mahallesi’nde; Fakirullah
Camisi, Beyazıt Mahallesi’nde; Arvasi Camisi, Beyazıt
Mahallesi’nde; Saadetler Camisi, Yeşilova Mahallesi’nde; Kışla Camisi, Kışla
Mahallesi’nde; Hıfzı Efendi Camisi, Kışla Mahallesi’nde; Aşağı Alkanat Camisi, Alkanat
Mahallesi’nde; Yukarı Alkanat Camisi, Alkanat Mahallesi’nde; Keklikova
Yukarı Camisi, Keklikova köyünde; Pay Köyü Camisi,
Pay köyünde; Tekevler Mahallesi Camisi, Tekevler Mahallesi’nde; Yukarı Latifiye
Camisi, Latifiye Mahallesi’nde; Çimen Köyü Camisi,
Çimen köyündedir.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’in
(6/404) numaralı soru önergesine cevaplarımızdır: 23 Ekim 2011 Van Erciş
depreminde Arvasi Kur’an kursunda 27 öğrenci
yaralanmış ve 15 öğrenci hayatını kaybetmiştir. Van Merkez Kırmızıtaş
Kur’an kursunda ise ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Bu vesileyle
ölenlerin tümüne Allah’tan rahmet diliyoruz.
İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes’in
(6/409) numaralı soru önergesine cevaplarımızdır: Van ili Erciş ilçesinde 23
Ekim 2011 tarihinde meydana gelen deprem felaketinde yirmi dokuz adet cami ve
sekiz adet Kur’an kursu hasar görmüştür. İl ve ilçelerdeki yapıların depreme
dayanıklılıkları konusu, 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uyarınca çevre ve
şehircilik il müdürlükleriyle il ve ilçe belediyelerinin denetim ve sorumluluğunda
olduğundan, Kur’an kursları ve camilerin yapı denetimleri de bu kuruluşlar
tarafından yapılmaktadır.
23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen deprem felaketinde hasar
gören cami ve Kur’an kurslarının yapım tarihleri şu şekildedir: Kara Yusuf Paşa
Camisi 1974, Park Ulu Camisi 95, Salihiye Camisi 98
-1998, onu kastediyorum- Çataltepe Camisi 1985, Örene Mahallesi Merkez Camisi
1955, Van Yolu Camisi 2004, Merkez Sanayi Camisi 1993, Sulu Camisi 1986, Çelebibağı Merkez Camisi 1950, Yukarı Çınarlı 1980, Gölağzı 2008, Bahçelievler 1979, Yukarı Işıklı 1980,
Kızılören Camisi 1998, Seyit Muhammet Camisi 1997, Bağlar Camisi 1994, Salihiye Yeni Camisi 1986, Fakirullah
Camisi 1995, Arvasi Camisi 1991, Saadetler Camisi
1993, Kışla Camisi 1978, Hıfzı Efendi 1998, Aşağı Alkanat
1965, Yukarı Alkanat 1990. Keklikova
Yukarı Camisi’nin yapım tarihi bilinmemektedir. Pay Köyü Camisi 86, Tekevler Mahallesi Camisi 74, Yukarı Latifiye
Camisi 77, Çimen Köyü Camisi 77.
Kur'an kursları ve yapılış tarihleri: Hazreti Osman Camisi Kur'an
Kursu 2010, Bayramlı Köyü Kur'an Kursu 2009, Park Kız Kur'an Kursu 95, Müftülük
Kur'an Kursu 97, Gölağzı Mahallesi Kur'an Kursu 2009,
Van Yolu Kur'an Kursu 2003, Haydarbey Mahallesi Yeni
Cami Kur'an Kursu 2008, Arvasi Erkek Kur'an Kursu
1997.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’nun (6/595)
numaralı soru önergesine cevabımızdır: Yükselen döviz fiyatları karşısında
kredi borçlarını ödeyemez duruma gelen vatandaşlara yönelik olarak Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumunca yürütülen herhangi bir çalışma
bulunmamaktadır.
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in Sayın Başbakanımıza
tevcih ettiği (6/675) esas numaralı soru önergesine cevabımızdır: Genel yönetim
kapsamında olan kamu kurumlarının muhasebe işlemlerini düzenleyen muhasebe yönetmeliklerine
göre, soruda geçen ifadesiyle “Reklam ücreti” başlıklı bir hesap kodu ya da
sınıflandırması mevcut değildir. Dolayısıyla, böyle bir ücretin kamu kurumları
veya hizmet sunucuları için ayrıştırılması mümkün gözükmemektedir ancak farklı
ödemeleri de içermekle birlikte, muhasebe hesaplarında reklam ücretlerinin de
bir ödeme çeşidi olarak değerlendirilebileceği 322.3.5.4.1 kodlu ilan giderleri
ve 322.3.6.2.1 kodlu tanıtma, ağırlama, tören, fuar, organizasyon giderleri
hesapları bulunmaktadır.
Bu hesaplara bakıldığında, merkezî yönetim kapsamındaki kurumlar
ve mahallî idareler için ilan giderleri olarak 2007 yılında 127 milyon 742 bin
454, 95 Türk lirası, 2008 yılında 136 milyon 062 bin 281,99 Türk lirası, 2009
yılında 124 milyon 644 bin 651,12 Türk lirası, 2010 yılında 148 milyon 945 bin
738,56 Türk lirası, 2011 yılında ise 141 milyon 899 bin 827,32 Türk lirası
ödeme yapıldığı görülmektedir.
Yine, tanıtma, ağırlama, tören, fuar, organizasyon giderleri için
2007 yılında 145 milyon 51 bin 005,23 lira, 2008 yılında 202 milyon 258 bin
123,86 Türk lirası, 2009 yılında 179 milyon 446 bin 848,28 Türk lirası, 2010
yılında 218 milyon 490 bin 892,50 Türk lirası, 2011 yılında 215 milyon 059 bin
373,03 Türk lirası ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın sözlü olarak sorduğu
(6/347) numaralı soru önergesine cevabımız: Bugün itibarıyla Türkiye
Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğümüzde memur statüsünde 6.211, sözleşmeli
statüde 835 olmak üzere toplam 7.046 personel istihdam edilmektedir. AK PARTİ
hükûmetleri döneminde Kamu Personel Seçme Sınavı sonucu, mahkeme kararı
uygulaması, şehit yakını ve benzeri olmak üzere toplam 1.333 personel ataması
yapılmış olup 2.836 kişi de emekli olmuştur.
TRT 1 kanalının tüm gün izlenme oranları 2008 yılından 2010 yılına
kadar sabit kalmış ancak başarı grafiği artan bir ivme kazanan TRT 1 kanalı
şubat ayında başarılı yapımlarla birlikte izlenme oranlarını özellikle A/B
sosyoekonomik statüsü daha yüksek kişiler grubunda 2011 yılı prime time
ortalamasına göre yüzde 50 artırmıştır. TRT 1 kanalı TRT’nin kendi kanalları
içerisinde en çok izlenen kanal olma özelliğini korumakta olup, TRT Müzik
kanalı da prime time zaman diliminde -yani saat 20.00 ile 23.00 arasında-
ülkemizde en çok izlenen müzik kanalı, TRT Haber kanalı tüm gün zaman diliminde
yine ülkemizde en çok izlenen haber kanalı, TRT Çocuk kanalıysa hem tüm gün hem
de prime time zaman diliminde ülkemizde açık ara en çok izlenen çocuk kanalı
olma başarısını sürdürmektedir.
Siyasi partilerin yayın süreleriyle ilgili olarak: Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki temsil oranları dikkate alınmakla birlikte haber değeri
taşıması kaydıyla tüm siyasi parti temsilcilerine ve Hükûmet üyelerine TRT
haber bülteni ve programlarında yer verilmektedir.
Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun (6/462) esas numaralı
soru önergesine cevabımız: 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun geçici 7’nci maddesi
kapsamında cemaat vakıflarınca 1.410 adet taşınmazın vakıflarına iadesi için
müracaat edilmiş olup, Vakıflar Meclisince sadece 181 adet taşınmazın vakıfları
adına tesciline karar verilmiştir.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’nun (6/1104)
numaralı soru önergesine cevaplarımızdır: Vakıf kültür varlıkları, tarihî ve
kültürel açıdan yadsınamayacak ölçüde önemi olan taşınmazlardandır. Bu
varlıkların en sağlıklı şekilde yaşatılarak geçmişten gelecek kuşaklara
taşınması Vakıflar Genel Müdürlüğünün asli görevleri arasında yer almaktadır.
Bu taşınmazların işlevsizlikten dolayı yok olmalarının önüne geçmek için en
kısa sürede müdahale ile aslına uygun onarımları ve fonksiyon verilerek
işletilmek suretiyle korunarak yaşatılmaları öncelik arz etmektedir. Bu
müdahale ve işletmelerin oldukça yüksek bir maliyet tutacağı aşikâr olup
sınırlı kaynaklarla tüm vakıf kültür varlığı taşınmazlarının restore edilmesi
mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, kamu kaynağı kullanılmadan vakıf kültür
varlıklarının korunarak yaşatılması ve aynı zamanda akar nitelikte olanlardan
gelir elde edilmesi konusunda bir yöntem olarak restorasyon veya onarım
karşılığı uzun süreli kiralama modeli kullanılmaktadır. Bu amaçla bu tür
taşınmazlar, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 77’nci maddesine istinaden
hazırlanan Vakıf Kültür Varlıklarının Restorasyon veya Onarım Karşılığı Kiraya
Verilmesi İşlemlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik kapsamında ihale
edilmek veya protokol yapılmak suretiyle doğrudan kiralanarak
değerlendirilmektedir.
Bu sistemde imzalanan sözleşme ya da protokollere göre yapılan
restorasyonlarda onarım süreci idari imkânlarla yapılan restorasyonlardakilerle
aynıdır. Gerek projenin idarece onaylanması ve kabulü gerek Kültür Varlıklarını
Koruma Kurulundaki onay aşamaları gerekse de restorasyon aşamasında şantiye
kontrollüğünün Vakıflar Genel Müdürlüğü teknik elemanları tarafından yapılması
bakımından süreçte bir farklılık yoktur. Dolayısıyla bu tür onarımlarda, idari
imkânlarla yapılanlara nazaran vakıf kültür varlıklarının zarar görmesine neden
olacak farklı bir durum söz konusu değildir. Restorasyon veya işletme
aşamasında söz konusu olabilecek zarar verici veya izinsiz müdahaleler sözleşme
ve protokollerde düzenlenmekte olup Vakfılar Genel Müdürlüğünün görevlendirdiği
kontrol görevlileri tarafından belirli dönemlerde denetlenmekte, esere zarar
veren müdahaleler tespit edildiğinde sözleşmenin veya protokolün feshine kadar
varan yaptırımlar uygulanmaktadır. Gerek restorasyon gerekse işletme
aşamasındaki denetimler Vakıflar Genel Müdürlüğünce yapılmaktadır. Bu kapsamda
2003 yılından bugüne kadar 181 adet vakıf kültür varlığı taşınmazın değerlendirilmesi
için Vakıflar Genel Müdürlüğünce karar alınmış olup bunlardan 115 adet vakıf
kültür varlığı bu model kapsamında kiralanmıştır.
Restorasyon karşılığı kiralanan 115 adet vakıf kültür varlığı
taşınmazın illere göre dağılımı şu şekildedir: Adana 2 adet gayrimenkul; Ankara
2, Antalya 2, Burdur 2, Balıkesir 2, Çanakkale 1, Bitlis 1, Bursa 2, Diyarbakır
1, Mardin 1, Edirne 1, Erzurum 1, Gaziantep 3, Hatay 4, İstanbul 55 adet
gayrimenkul -Avrupa Yakası’nda 34, Anadolu Yakası’nda 21- Kocaeli 1, İzmir 16,
Manisa 1, Kastamonu 2, Konya 5, Aksaray 4, Kütahya 1, Afyon 2, Eskişehir 1,
Sivas ve Trabzon 1’er adet taşınmaz; toplam 115.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’nun (6/1107)
sayılı soru önergesine cevabımızdır: Çalınan eserlerin duyurularının yapılması
ve takipleri amacıyla 2002 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil
Daire Başkanlığı bünyesinde bir Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu oluşturulmuştur.
Duyurular ve takipler daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığıyla
yapılmaktayken doğrudan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaya
başlanmıştır. Duyurular emniyet ve istihbarat birimleri, sahil güvenlik, INTERPOL,
gümrükler, müzeler, yurt dışı temsilciliklerimiz, valilikler, ilgili medya gibi
yerlere yapılmaktadır. Normal posta yazışmasının yanı sıra e-posta ile de
duyurulmakta, ayrıca Vakıflar Genel Müdürlüğünün İnternet sitesinde envanter fişleriyle
birlikte yayınlanmaktadır. Kaçakçılıkla Mücadele Bürosu tarafından yurt içi ve
yurt dışındaki müzayedeler İnternet
üzerinden sürekli takip edilmektedir. Satışa çıkarılmış bir eser tespit
edildiğinde duyurusu yapılmakta ve aranılan bir eserse derhâl müdahale edilip
INTERPOL aracılığıyla esere el konulmaktadır.
2002-2010 yılları arasında, çalınan eserlerden 667 adedi yurt içi
ve yurt dışında ele geçirilmiştir. 2011 yılında 27 hırsızlık olayı meydana
gelmiş ve çalınan 60 eserin hırsızlık duyuruları yapılmıştır.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’nun (6/1109)
numaralı soru önergesine cevaplarımızdır: Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce
2010-2011 öğretim yılında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğrenim
gören 10 bin ilköğretim ve ortaöğretim öğrencisine burs verilmiştir. Bu
çerçevede, Kahramanmaraş ilinde 2010-2011 öğretim yılında toplam 134 öğrenci bu
burs hizmetinden yararlanmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğümüzce burs verilen öğrencilerimizin illere
göre dağılımı şu şekildedir: Adana 250 -öğrenci kontenjanlarını okuyorum-
Mersin 160, Osmaniye 88, Ankara 500, Bolu 82, Düzce 82, Kırıkkale 82, Çankırı
82, Antalya 166, Isparta 66, Burdur 66, Aydın 116, Denizli 100, Muğla 86,
Balıkesir 150, Çanakkale 66; Bitlis, Siirt 100; Muş 100, Van 110, Hakkâri 86,
Şırnak 100, Bursa 200, Yalova 66, Sakarya 124, Bilecik 86, Diyarbakır 166,
Bingöl 100, Batman 86, Mardin 100; Edirne, Kırklareli 66; Erzurum 150, Erzincan
86; Bayburt, Iğdır, Ağrı 100’er; Kars 86, Ardahan 100, Gaziantep 160, Kilis 86,
Hatay ve Kahramanmaraş 134, İstanbul 910, Tekirdağ 86, Kocaeli 166, İzmir 238,
Manisa 160; Kastamonu, Bartın 86; Karabük, Zonguldak 100’er; Kayseri 166;
Kırşehir, Nevşehir, Niğde 86; Konya 200; Aksaray, Karaman, Kütahya, Afyon
86’şar; Uşak 66, Eskişehir 100, Malatya 150, Elâzığ 100, Tunceli 66, Samsun
160, Ordu 98, Sinop 86, Sivas 118, Yozgat 86, Şanlıurfa 132, Adıyaman 118,
Tokat 134, Amasya 66, Çorum 86 -iller karışık, çünkü bölgelere göre okuyorum-
Trabzon 134, Rize 66 -Gümüşhane, Artvin, Giresun illeridir- onu da arz
ediyorum.
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu’nun (6/1110)
numaralı soru önergesine cevaplarımızdır: Vakıflar Genel Müdürlüğünce son üç
yıl içerisinde 1.127 kişiye muhtaç aylığı bağlanmıştır. Bu çerçevede
Kahramanmaraş ilinde hâlen 37 kişi muhtaç aylığı hizmetinden faydalanmaktadır.
Sayın Dedeoğlu buradaysa iznini almak istiyorum; burada illerin
her birine göre muhtaç, âmâ, yetim, engelli toplam sayıları var; okumam belki
yarım saat sürer, izin verirseniz bunları okumayayım, sonra bilgi notu olarak
takdim edebilirim.
Sayın Başkanım, arz ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Değerli milletvekilleri, soru sahiplerinin istemeleri hâlinde çok
kısa bir ek açıklama yapabileceklerine dair İç Tüzük’ümüzde
bir hüküm var.
Dolayısıyla, sisteme girenlerden Sayın Özkes…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Başbakan Yardımcımızı dinledim, ancak gerçekten çarpıttı ve inkâr etti.
26 Ağustos 2011’de Cuma günü, Şile merkez camilerinde ve köy
camilerinde cuma namazlarının hutbelerinde, Sayın Başbakanın Şile-TEM
bağlantısı açılışını yapacağı ilan edildi. Buna dair, gerek ilçe merkezinden
gerekse bazı köylerden bu ilanın yapıldığına dair vatandaşların tuttuğu
tutanaklar elimde. Ancak maalesef bunu inkâr ettiler ve yok saydılar. Ben
olmayan bir şeyi sormadım. Gerçek olan bir şeyi inkâr etmek ve yok gibi
göstermek bazı muhteremlerin en bariz vasıfları hâline geldi. Kindarlığın
yanına bir de şimdi inkârı eklediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Öğüt…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli Bakanım benim sorularıma cevap verdi ama ben bir şeyi
istirham edeceğim. Bölgemiz çok yoksul ve göç verdi. Özellikle Çıldır Aktaş
kapısı Gürcistan tarafından yapıldı, sağ olsun, Azerbaycan Cumhurbaşkanı
yaptırdı o yolu da. Azerbaycan’la Türkiye arasında -1,5 saate- kara yolu
bağlanmış oluyor Çıldır Aktaş kapısı açılırsa. Çıldır Aktaş kapısının
açılmasıyla ilgili ben Gümrük Bakanımıza istirham ettim, o da “Ben TOBB’la
görüşüyorum. TOBB kabul ederse, yaparsa kapı açılacak, yoksa zor.” dedi. Şimdi,
ben istirham ediyorum yani koca Türkiye Cumhuriyeti devleti Hükûmeti veya
devleti TOBB’a söz geçiremiyor mu? TOBB bu kapıyı yaparsa bizim Azerbaycan’la
kara yolumuz olacak, Türk cumhuriyetleri birbirine kavuşacak. Bu, çok önemli,
stratejik bir yoldur.
Bu Çıldır Aktaş kapısının açılmasına hassasiyetinizi bekliyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.
Sayın Dedeoğlu…
MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç Bey’e sorularıma vermiş
olduğu cevaplardan dolayı teşekkür ediyorum.
Atalarımızdan bize intikal eden birçok vakıf eserlerimiz var hem
dünyada, Türkiye’de ve aynı zamanda Kahramanmaraş’ta. Bu vakıf eserlerimizi tam
koruma altına almak, onları gelecek nesillere taşımak amacıyla bu zamana kadar
gördüğümüz kadarıyla onları koruma adı altında pek fazla bir hazırlık
yapılmadı, pek bir restorasyon ve dekorasyon çalışmaları yapılmadı. Bundan
sonraki dönemde bu düşünülüyor mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben de Sayın Başbakan Yardımcısına özellikle TRT’deki personel
sayısı ve izlenme oranlarıyla ilgili bilgiler için teşekkür ediyorum ancak
siyasi partilere göre TRT’de ayrılan zamanların açıklanmasıyla ilgili bölümün
çok doyurucu olmadığını ifade etmek istiyorum. Söylenenlerin gerçeği
yansıtmadığı düşüncesindeyim. Özellikle son dönemde siyasi partilerin
Meclisteki temsil oranlarına göre TRT’den pay aldıkları konusu maalesef
bizlerin inandırıcı bulduğu bir açıklama olmaktan uzaktır. Özellikle TRT’nin,
TRT-1’deki haber saatlerinde doğrudan iktidar partisinin haberlerini verdiğini
tüm kamuoyu bilmektedir. Bu konuda elinizde bir istatistik var da açıklarsanız
memnun olacağımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) – Sayın Özkes bugün en çok sorusunu cevaplandırdığımız
arkadaşımızdır. Şile’de bir camiden din görevlileri tarafından ilan yapıldığını
iddia ederek sormuştu, ben de resmî cevabımızı ifade ettim. Yani doğrusu çok
rencide edici bir şekilde bunun yalan veya çarpıtma olduğunu ifade ediyor. Ben
sadece bir şey soracağım: Siz kendiniz Şile’de o gün hazır bulundunuz mu? Eğer
bizzat bunu duyduysanız ben bir milletvekilimin sözüne itibar ederim. Benim
verdiğim cevabı alıp çöp kutusuna atabilirsiniz. Ama siz birilerinden duyarak
bunu bu şekilde bize sormuşsanız o zaman size düşen de bir Başbakan
Yardımcısının verdiği cevabı doğru kabul etmektir.
Ben diğer sorularınıza da ayrıntılı bir şekilde cevap verdim ama
Parlamentoya girdiğinizden günden bu yana, konuşmalarınızın, sözlerinizin daha
özenli olması gerektiğini şahsen düşünüyorum. Ben de bunu bir eleştiri olarak
size takdim edeyim. Eğer Şile’de o gün cuma namazında hazır bulunmuş ve böyle
bir ilanı da kulaklarınızla duymuşsanız -tutanak istemiyorum sizden, ben sizin
şahsınıza soruyorum- o zaman sizin söylediğinize itibar edeceğim. Gelmenize
gerek yok, diğer arkadaşlarıma da cevap vereceğim.
Sayın Ensar Öğüt, her konuşmasında, burada -bölgenin milletvekili
olarak, haklı olarak- Çıldır Aktaş kapısının açılmasının bölgeye sağlayacağı
ekonomik getiriden bahsediyor, ben de buna katılıyorum. Bugün çok ayrıntılı bir
cevap verdim. Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızdan aldığımız cevapta, özellikle
2011 yılında bütün çalışmaların bittiği ve belki bugünlerde, önümüzdeki
günlerde bu açılışın yapılabileceği şeklinde ama bu konuyu ayrıca takip etmemiz
ve sonuçlandırmamız gerekiyor. Ben kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Dedeoğlu Arkadaşıma da teşekkür ederim. Bildiğimiz kadarıyla
cevaplarımızı vermiştik. Elbette vakıf eserlerine sahip çıkmamız gerekir, bu
bizim için bir emanettir. 2002’den bu yana kadar 3.500’e yakın tarihî
varlığımızı, yani vakıf eserlerimizi restore etmek, onarmak veya tadilata maruz
kılmak şekliyle güzel bir çalışmamız oldu. Yalnız şuna dikkatinizi çekmek
istiyorum: Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi bir özel bütçedir, genel bütçeye
dâhil değildir. Gelirlerimiz kadar gider bütçesi yapmak zorundayız. Bu,
takriben 400 milyon civarındadır. Burada da 200 milyondan fazlası daha çok
yatırıma ayrılmaktadır. Türkiye’deki envanterlere baktığımızda, restore
edilecek vakıf eserlerinin sayısının giderek azaldığını biliyorum, bu konuda
talepler olursa onları da öncelikli olarak karşılamak imkânımız olur ancak 5737
sayılı Kanun’a sonradan eklendiği şekliyle sorunuza da bu konuda cevap
vermiştim. Yani “Restore et ve uzun süreli kullan.” veya “Yap-işlet uzun süreli
kullan.” yöntemleriyle de pek çok yeri değerlendirmiş olduk. Bunların illere
göre dağılımını da size takdim ettim. Bundan sonra da restorasyona devam
edeceğiz. Esaslı tamirat, tadilatlara devam edeceğiz. Bu bizim asli
görevimizdir.
Sayın Alim Işık TRT’yle ilgili sorduğu soruda bir konuyu eksik
bulduğunu ifade ediyorlar. Yazılı soru önergelerinde de en çok bu konu gündeme
geliyor. Yani bütün muhalefet partilerimiz tarafından siyasi partilere
haberlerde veya haber dışındaki haber niteliği taşıyan olaylara ilişkin ayrılan
sürenin yeterli olmadığı, belki de bir ayrımcılık yapıldığı, bu konuda
iktidarın kayrıldığına yönelik iddialar oluyor. Bu bir eleştiridir. Biz, zaman
içerisinde, yazılı soru önergelerinde spesifik olarak şu gün ne kadarlık bir
haber verildi veya şu süreler içerisinde partilere ayrılan haber saatindeki
süre ne kadardır, bunlara cevap verdiğimizi hatırlıyorum. Eğer siz de belli bir
süreyi içerisine alan bir periyot koyarsanız memnuniyetle bunun cevabını da
vereceğim. Biz kamu yayıncılığı yapıyoruz. Kamu yayıncılığı yapan bir kuruluşun
da mutlaka tarafsız olması ve adaletli olması gerekir. Sadece bir genel
başkanın konuşmasından ibaret değildir haberlerimiz. Haber niteliği taşıyan
herhangi bir olay gördüğümüzde bunu mutlaka duyurmak, bildirmek ve haber
içerisine almak istiyoruz. Lütfen, belli periyotları dikkate alarak bir yazılı
soru önergesi verirseniz memnuniyetle cevaplandıracağım.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkanım, rica ediyorum…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sataşma var, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sataşma mı?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Evet efendim.
BAŞKAN – Nasıl sataşma efendim?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Duymadınız mı efendim?
BAŞKAN – Bir saniye… Sayın Başbakan Yardımcısı şöyle dedi
biliyorsunuz: “Eğer siz şahit olduysanız sözünüze itibar ediyorum, cevaplarımı
çöpe atın.” dedi, değilse ben…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Siz normal sözleri duyuyor, diğerlerini
duymuyor musunuz efendim?
BAŞKAN – Efendim…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne olmuş efendim? Gerekçesini
açıklamak zorunda sataşmanın.
BAŞKAN – Sataşmanın ne olduğunu öğrenmek istiyorum Sayın Özkes.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Bana yakıştıramadığı, incitici sözler
söylediğime dair…
BAŞKAN – Evet…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – …ismimi söyleyerek konuştular. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu güzel bir şey.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ya, çıkma her şeyden be!
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye…
Sayın Başkan, Sayın Başkan…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ne biçim, hangi hakla konuşuyorsun
sen bunu bana?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Konuşmayayım mı ben, benim konuşma hakkım
yok mu?
BAŞKAN – Sayın Özkes, rica ediyorum…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bu el hareketini neye dayanarak
yapıyorsun?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Benim konuşma hakkım yok mu ya! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Özkes, rica ediyorum…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir üslup mu olur?
BAŞKAN – Böyle bir şey yok.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Nasıl olur ya? 50 kişi birden laf atıyor
ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle üslup olmaz! Milletvekili gibi
davranacaksınız.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Konuşma hakkımız yok mu ya! Esir miyiz
be, esir miyiz!
BAŞKAN – Oturuma ara veriyorum beş dakika.
Kapanma saati: 17.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.07
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN
(Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Rica ediyorum, sataşma var, söz
istiyorum.
BAŞKAN – Şimdi oturum kapandı ama tutanaklara bakacağım, ona göre
zatıalinize söz vereceğim.
Şimdi, müsaade ederseniz, alınan karar…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Hayır efendim, rica ediyorum.
BAŞKAN – Ben de rica ediyorum. Usul budur, tutanaklara
baktıracağım, varsa söz vereceğim efendim. Lütfen…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Kulaklarınız yok mu efendim? Kulaklarınız
duydu.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, rica ediyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi ki size?
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Taraflı davranamazsınız. Burası Büyük
Millet Meclisi!
BAŞKAN – Hayır, taraflıyla alakası yok. Bakınız, şimdi, madde 1…
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Burası Büyük Millet Meclisi efendim,
burası sizin çiftliğiniz değil!
BAŞKAN – Bir dakika efendim… Bir dakika efendim, bir dakika…
İlk önce, sizi daha sakin olmaya davet ediyorum. Sesinizi
yükseltmeyin.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ben sakinim, çok sakinim.
BAŞKAN – Müsaade buyurun.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ne dediğimi biliyorum, sakinim.
BAŞKAN – İkincisi: İkinci Oturuma geçtik. Zabıtları getirteceğim.
Eğer zatıalinize bir sataşma söz konusu olduysa ona göre size söz vereceğim.
Şimdi, müsaade ederseniz, devam edelim efendim.
İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Yanlış yapıyorsunuz, taraflı
davranıyorsunuz.
BAŞKAN – Alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına
geçiyoruz.
Bu kısmın 136’ncı sırasında yer alan, İstanbul Milletvekili Halide
İncekara ve 27 milletvekilinin (10/136) ve bugün
okunarak bilgiye sunulan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin
(10/176), Ankara Milletvekili Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin (10/177),
Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin
(10/178), Yalova Milletvekili Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin (10/179),
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına verdiği (10/180) ve Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 22 milletvekilinin (10/181) esas numaralı üstün yetenekli çocukların
keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı
sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
Ön Görüşmeler
1.- İstanbul Milletvekili
Halide İncekara ve 27 milletvekilinin (10/136), Konya
Milletvekili Kerim Özkul ve 25 milletvekilinin (10/176), Ankara Milletvekili
Tülay Selamoğlu ve 21 milletvekilinin (10/177), Adana Milletvekili Ali Halaman ve 20 milletvekilinin (10/178), Yalova Milletvekili
Temel Coşkun ve 23 milletvekilinin (10/179), BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın (10/180), Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 22 milletvekilinin (10/181) esas numaralı, üstün
yetenekli çocukların keşfi, eğitimleriyle ilgili sorunların tespiti ve
ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırma önergeleri daha önce Genel Kurulda okunduğundan
tekrar okutmayacağım.
İç Tüzük’ümüze göre, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve
önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge
sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyacağım.
Hükûmet adına Sayın Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer; gruplar
adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Zühal Topcu, Ankara Milletvekili; AK PARTİ Grubu adına Zeynep
Armağan Uslu, Şanlıurfa Milletvekili.
Önerge sahipleri: Halide İncekara,
İstanbul; Kerim Özkul, Konya; Tülay Selamoğlu, Ankara; Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş; Temel Coşkun, Yalova; Sebahat Tuncel, İstanbul; Recep Gürkan,
Edirne.
Şimdi ilk söz Sayın Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlar, bugün ülkemiz için gerçekten önemli olan
bir konuyu hep birlikte görüşeceğiz. Hakikaten bu zamana kadar konuyla alakalı
pek çok çalışma yapılmış olmasına rağmen, bugünden sonra da yine hâlâ birçok
çalışmayı yapmaya ihtiyacımız olduğu, bu çalışmaları başardığımız takdirde de
katma değerinin çok yüksek olacağı bir konuyu birlikte tartışıyoruz.
Çok değerli arkadaşlar, siz de biliyorsunuz, aslında Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde Özel Eğitim Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Özel Eğitim
Genel Müdürlüğü, daha önceki dönemler içerisinde ağırlıklı olarak engelli
öğrencilerimizin eğitimi ve geliştirilmesiyle ilgili konular üzerinde
odaklaşmışken, zaman zaman yahut da belirli oranlarda da özel yetenekli
çocuklarımızın eğitimi ve gelişimi üzerine programlar yürütmekteydi. Bundan
birkaç ay önce 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle Millî Eğitim Bakanlığında
yaptığımız yeniden yapılandırma süreci içerisinde, özel yeteneklere sahip
çocuklarımızın eğitimiyle ilgili özel bir birim kurduk. Özel Yetenekler Grup
Başkanlığı ismini verdiğimiz bu grupta, biz, aslında, bugün üzerinde
konuşacağımız konunun farkında olarak bu alanda gelişme sağlamak üzere
çalışmalar yapacağımız bir ekibi de oluşturmuş bulunuyoruz. Bu açıdan
bakıldığında, Millî Eğitim Bakanlığının yeniden yapılanma süreciyle Türkiye
Büyük Millet Meclisinin konuya verdiği önem ve araştırma komisyonuyla alakalı
uygulamanın eş zamanlı, birbirini takip edecek şekilde düzenlenmiş olması da
bizim için, doğrusu, önemli bir katkı olacak gibi görünüyor.
Normalde tüm dünya ülkelerinde üstün yetenekli çocuklar ve üstün
zekâlı çocuklarla ilgili genel bir tespiti yapmak ve de teşhisi koymak zor
olmakla birlikte genel kabul görmüş olan bir oran var. Toplam nüfusun yüzde 2’sinin üstün yetenekli olduğu
genellikle kabul edilen bir durumdur. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında, biz
de ülkemizde üstün yetenekli çocuklar için yüzde 2’lik bir oranı eğitim ve
geliştirmede stratejik bir zemin, bir baz olarak alıyor ve bunun üzerine
değerlendirme yapıyoruz.
Özel yeteneklerin geliştirilmesiyle ilgili grup başkanlığı,
temelde işte bu yüzde 2’lik öğrenci grubunun tespiti ve teşhisinin yapılması,
onların eğitimlerinin yaygınlaştırılması ve eğitimlerinin, eğitime erişimin
kolaylaştırılması, bu alanda görev alacak öğretmenlerin özel olarak
yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, yine bu alanda çalışacak personelin de özel,
bu alanla ilgili uzmanlıklarının ortaya konulmasıyla ilgili programları ve
çabaları yürütecek. Tabii özellikle bu çocukların hem tanınması, tanımlanması,
teşhis edilmesi hem de eğitim programlarının ortaya konulmasıyla ilgili,
dünyada çok değişik modeller uygulanıyor. Bu modellerin başında, Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Japonya ve Kore Cumhuriyeti gibi
ülkelerde özel yetenekli bireyler için özel okul uygulaması yapılıyor. Bu
çocuklar seçiliyor, teşhis ve tanısı yapıldıktan sonra onlar özel okullarda eğitime
tabi tutuluyorlar. İngiltere, Macaristan, Slovenya, Avusturya, Rusya, Polonya
gibi ülkelerde ise özel okulların en dikkat çekici yanı daha çok güzel sanatlar
alanına ağırlık vermeleri şeklinde ortaya çıkıyor. Ağırlıklı olarak müzik,
tiyatro, resim ve benzeri alanlarda üstün zekâlı çocuklardan daha çok, aslında
özel yeteneğe sahip olan çocukların eğitimine önem veren bir eğilim olduğunu
görüyoruz.
Yine, Kanada, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Belçika, Hollanda,
İspanya ve İtalya’da ise örgün öğretim sistemi içerisinde bireyselleştirilmiş
eğitim politikaları izleniyor. Yani başka bir ifadeyle, normalde var olan örgün
öğretim programı içerisinde üstün zekâlı olduğu veya üstün yetenekli olduğu
tespit edilen, teşhis edilen çocuklar için özel programlar yapılıyor aynı okul
bünyesinde ve o özel programlar sayesinde çocukların kabiliyetleri ortaya
konulmaya çalışılıyor.
Tabii bizim ülkemizde de aslında buna benzer bir modeli
uyguladığımızı ifade etmem lazım. Türkiye’de daha çok bireyselleştirilmiş
eğitim programları ağırlıklı olarak ama zaman zaman da diğer modellerin de
işlendiği bir yapı kurulmuş vaziyette. Ülkemizde kullandığımız çalışmayı biz
daha çok hızlandırılmış ve zenginleştirilmiş üstün yetenekli çocuklar eğitim
programı olarak kullanıyoruz ve bunu yaparken de daha çok bilim sanat
merkezleri, kısmen -belki bir seçme süreciyle birlikte- fen liseleri, sosyal
bilimler liseleri, güzel sanatlar ve spor liseleri gibi okullarımızda üstün
yetenekli çocuklar için özel programlar uyguluyoruz.
Bilim sanat merkezleri daha çok bireysel yeteneklerin farkına
varılması amacıyla, eğer herhangi bir çocuğumuzun üstün yetenekli olduğu veya
üstün zekâlı olduğu düşünülüyorsa orada birtakım testlere ve teşhis
yöntemlerine tabi tutularak çocukların durumu tespit ediliyor ve bundan sonra
da yetenek türlerine uygun eğitim almaları için kendilerine özel programlar
yürütülüyor.
Bizim bilim sanat merkezlerimiz toplam şu ana kadar Türkiye’de 57
ilimizde 63’e ulaşmış vaziyette. Hemen hemen bütün illerimizde biz bilim sanat
merkezlerini kurmaya çalışıyoruz ama itiraf etmeliyiz ki bilim sanat
merkezlerinin özellikle teşhis ve tanıyla ilgili uygulamalarında ve bireye
yönelik eğitim programlarının geliştirilmesinde yeteri kadar uzmanımızın
olmaması sebebiyle sorunlar yaşadığımız açıkça var.
Türkiye’de şu ana kadar toplam 10.960 öğrenciye kendi yetenekleri
doğrultusunda bireyselleştirilmiş eğitim uyguluyoruz ve 154 öğrenci ayrıca
müzik ve 422 öğrenci de resim yeteneği alanında eğitim alıyor.
O açıdan bakıldığında, yukarıda da ifade ettiğim gibi, ağırlıklı
olarak bireyselleştirilmiş eğitim programı uyguladığımız okullardan yine, az
önce ifade ettiğim gibi, fen liseleri: Türkiye’de yaklaşık 138 tane fen lisemiz
bulunuyor. Sosyal bilimler liseleri: 31 sosyal bilim lisemiz bulunuyor. Anadolu
güzel sanatlar ve spor liseleri: Yaklaşık 90 civarında da bu liselerimiz var ve
bu liselerimizde de yine, eğer üstün zekâlı veya üstün yetenekli olduğu
tanılanmış öğrencilerimiz varsa onlar için kendi okullarında programlar
yürütebiliyoruz.
Yine, bütün bunların dışında, müzik ve bale ilköğretim okulları
olarak da tarif ettiğimiz bu alandaki üstün yeteneği olan çocuklarımız için
özel olarak açılmış 10 tane de okulumuz bulunuyor.
Ülkemizde özel yetenekli bireylerin eğitimde yer alan
hızlandırılma modeli uygulamalarıyla ilgili eğitime yönelik sınıf yükseltme
uygulamaları ayrıca var biliyorsunuz. Özellikle ilköğretime yeni başlamış
çocukların 1’inci sınıfta üstün yetenekleri olduğu veya üstün zekâsı olduğu
fark ediliyorsa onları üst sınıflarda eğitime başlatmak gibi bir uygulamayı da
yine burada uyguladığımızı ifade etmek isterim.
Tabii, bütün bunlar için, özellikle sınıf ve şubelerindeki rehber
öğretmenlerin, sınıf öğretmenlerinin durumu tespit etmeleri, bizim yapacağımız
testlerde teşhis ve tanıların konulmuş olması ve nihayet ailenin de bunu
istemiş olması lazım.
Ama bütün bu çabalar, özellikle 2009 yılına kadar daha çok Millî
Eğitim Bakanlığının ve biraz da birey üzerinde odaklanarak yürüttüğü
uygulamalar olarak yer aldılar. Ulusal düzeyde konuyla ilgili bir strateji
çalışması yapılmamıştı. 2009 yılında, 17 Haziran 2009 yılında Bilim ve
Teknoloji Yüksek Kurulu -biliyorsunuz, TÜBİTAK’ın sekretaryasını yaptığı, Millî
Eğitim Bakanlığının da üyesi olduğu ama Başbakanlık düzeyinde götürülen bir
yüksek kuruldur- üstün yetenekli çocukların eğitimine yönelik ulusal düzeyde
bir strateji geliştirme çalışması için bir hazırlık ve proje başlattı. Millî
Eğitim Bakanlığı olarak bizler bu strateji hazırlama görevini üstlendik. 2009
yılından bu zamana kadar da üstün yetenekli çocukların eğitimiyle ilgili ulusal
stratejinin belirlenmesi konusunda çalışmalarımız önemli oranda yürütüldü ve
uygulamaya konuldu.
Başka bir ifadeyle şunu söylemek lazım: Ulusal üstün yetenekli
çocukların eğitim stratejisiyle alakalı taslak çalışmalarımız tamamlandı ancak
önümüzdeki Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda görüşülebileceğini veya gündeme
alınabileceğini varsaydığımız bu taslak metin henüz karara bağlanmadığı için
kamuoyuyla paylaşma imkânımız olmadı. Ama bu stratejinin hazırlık çalışmaları
sürecinde biz kamuoyuyla ilgili ne kadar sivil toplum örgütü ve uzman varsa
onlarla birlikte çalıştık.
Öncelikle 23-25 Eylül 2004 tarihinde İstanbul’da 1’inci Türkiye
Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi tertip edildi. Arkasından yine 2009 yılında
Üstün Yetenekliler ve Üstün Zekâlılar Çalıştayı
yürütüldü. Bunları yaparken normal şartlarda, Marmara Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Özel Eğitim Bölümü Çocuk Vakfı ve Üstün Yetenekliler Araştırma Eğitim
ve Uygulama Merkezi, TÜBİTAK, TÜSSİDE gibi değişik kurumlar çalışmalarda yer
aldılar.
2009 yılında yine, Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel
Eğitim Bölümü Üstün Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanlığı ve Üstün
Yetenekliler Eğitim Programı (ÜYEP) tarafından 2’nci Ulusal Üstün Yetenekliler
Kongresi tertip edildi ve bu kongreyle ilgili çalışmalar da bizim taslağımızda
göz önüne alındı.
Millî Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK iş birliğiyle Üstün Yetenekli
Bireylerin Eğitim Stratejisi ve Uygulama Planı 2009-2013 hazırlık toplantısı 22
Aralık 2009 tarihinde gerçekleştirildi.
Millî Eğitim Bakanlığı, Koç Üniversitesi ve Türk Eğitim Vakfı
(TEV) iş birliğiyle İstanbul’da Koç Üniversitesinde “Tanılama ve izleme”,
“Eğitim modelleri”, “İnsan kaynakları ve sürdürülebilirlik” konu başlıklı
1’inci Ulusal Üstün Yetenekliler Eğitim Sempozyumu 2010 yılında tertip edildi.
Millî Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK ve TÜSSİDE iş birliğiyle
düzenlenen “Strateji ve yöntem belirleme” toplantısı 14 Haziran-20 Aralık 2010
tarihleri arasında yürütüldü.
Üstün Yetenekli Bireyler Strateji ve Uygulama Planı için Millî
Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK, TÜSSİDE, üniversite ve STK iş birlikleriyle 20-22
Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen çalışmanın sonunda hazırlanan
Strateji Taslağı Değerlendirme Toplantısı yapıldı ve Üstün Yetenekli Bireyler
Strateji ve Uygulama Planı 2012-2016 Birinci Taslağı, konuyla ilgili danışmanların
da katkısıyla Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerinin ortak çalışmaları sonucunda
gözden geçirilerek Haziran 2011 tarihinde alanındaki uzmanların görüşüne
sunuldu ve nihayet, özel yeteneklerin tanılama, eğitim modellerinin
belirlenmesi, kaynakların ve sürdürülebilirliğin sağlanması konusunda dört ana
başlık hâlinde bu çalışmaların yürütülmesiyle ilgili bir karar verildi.
Çok değerli arkadaşlar, çok kısaca bu dört ana başlık ve temel
stratejiler hakkında da bilgi arz etmek istiyorum sizlere.
Bir kere, her şeyden önce üstün yetenekli çocuklarımızın teşhis
edilmesiyle alakalı amaç ve hedefler temel stratejiler olarak ortaya
konuldular. Onlardan birincisi, her şeyden önce çoklu tanılama modelleri
kullanmak, hedef olarak. Şu anda bu modellerle alakalı çalışmalarımızın
yetersiz olduğunun farkındayız. Bununla ilgili olarak çoklu tanılama modelleri
geliştirmek üzere bir hazırlık yürütülüyor. İkincisi, farklı ölçme ve
değerlendirme ve standardizasyon oluşturma için çalışma yürütülüyor ve nihayet,
bütün bu yapılan çalışmaların izleme ve değerlendirmesiyle ilgili sistemlerin
nasıl olabileceği üzerine tartışmalar yapıyoruz.
İkinci alan, eğitim modelleriyle ilgili amaç ve hedeflerin
oluşturulması. Acaba bizim mevcut eğitim modelimiz, yani daha çok Bireysel
Eğitim Geliştirme Modeli’nin yeterliliği üzerine
yürüttüğümüz bir tartışma. Hizmetlerin çeşitliliğini ve niteliğini artırmak,
test edilmiş eğitim modelleri geliştirmek ve var olanları iyileştirmek ve
nihayet, eğitimde mentorluk uygulamalarını
geliştirerek, buradaki öğretmenlerimizin sadece teorik eğitimleri için değil,
aynı zamanda pratik eğitimlerini alabilecekleri bir fırsat oluşturmak konusunda
ayrıca çalışma yürütüyoruz.
Üçüncü alan da, insan kaynaklarıyla ilgili olarak, yani üstün
yetenekli, kurumlardaki çalıştırdığımız personelin de yine o çocukları
anlayabilecek ve yönlendirebilecek, yönetebilecek nitelikte olmaları için
personelin yeterliliklerinin geliştirilmesi ve niteliklerinin artırılması,
personel ihtiyacının tam olarak ortaya konulup planlanması ve çalışacak
personelin ve çalışmakta olan personelin eğitim programlarının oluşturulmasıyla
ilgili çalışmalar yürütülüyor ve nihayet dördüncü bileşen olarak da bu alanda
yapılan çalışmaların, eğitim ve geliştirme faaliyetlerinin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasıyla ilgili hizmetlerin sürekliliğinin
sağlanması, kurumsal yapının bu maksatla güçlendirilmesi, bilgi iletişim
teknolojisiyle ilgili altyapının tamamlanması ve toplumsal kültür ve
farkındalığın oluşturulmasıyla ilgili ayrı bir bileşen üzerinde de çalışmalar yürütüyoruz.
Sonuç olarak şunu kısaca ifade etmek istiyorum ki, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu konuda yapacağı çalışma ve ortaya koyacağı araştırmalar
aslında hem bizim çalışmalarımız için rehber niteliği taşıyacak hem de
yaptığımız çalışmalar için bir destek mahiyeti oluşturacak. O açıdan biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı bu çalışmanın bize güç vereceği
kanaatini taşıyoruz.
Ben bu vesileyle, bu çalışmada ve önergede emeği olan
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Burada yapılacak çalışmaların nazarıdikkate alınacağını ve Türk eğitim sistemine,
özellikle de üstün yetenekli çocuklarımızın gelişmesine katkı sağlayacağına
inanarak, teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.
Gruplar adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı.
Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde üstün zekâlı veya
üstün yetenekli bireylerin tespit edilmesi, eğitimleri hakkında yaşanan
sorunların saptanması ve çözüm yollarının bulunması konusunda bir Meclis
araştırması açılmasıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yurdumuzun bulunduğu coğrafyanın
zenginliği, Anadolu’yu, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca, çeşitli
kavimlerin gelip geçtiği bir yer hâline getirmiştir. Bu durum Anadolu’muza
genetik bir zenginlik de kazandırmış ve tarihsel süreç içinde insanlık
tarihinin en önemli buluşları ve ilerlemeleri burada yani bizim topraklarımızda
gerçekleşmiştir. Bunlara örnek verecek olursam, tekerlek, yazı, tarım, hukuk,
matematik, geometri sayılabilir.
Değerli milletvekilleri, insanlık tarihine iz bırakanlar toplumun
yaklaşık olarak yüzde 2 ila 3’ünü oluştururlar. Bunlar toplumun en yetenekli ve
en zeki kesimidir. Bu oran, aslında, bütün toplumlar için kabaca aynıdır
denebilir fakat coğrafyamızın özelliğinden ve genetik zenginliğinden dolayı bu
oranın Anadolu’da biraz daha yukarıda olduğu kabul edilebilir, kaldı ki bunu
destekleyen çeşitli bilimsel çalışmalar da vardır. Yani, elimizde bir hazine
olduğunun farkına varmalıyız ve bu hazineyi iyi işlemeliyiz ülkemizin yararı
için.
Dünyada refah seviyesini artırmış toplumların eğitim sistemleri
incelendiğinde, toplumun yüzde 2 ila 3’ünü oluşturan üstün zekâlı veya
yetenekli kesimin korunduğu, bunların ayrıcalıklı olduğu çok net bir şekilde
görülür. Peki, ülkemizdeki durum nedir? Cumhuriyet öncesi Anadolu’da okuryazar
oranı ancak yüzde 5 ila 6’ydı. Bu topraklarda üstün zekâlı ve üstün yetenekli
Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya çıkması, bu coğrafyanın talihini ve tarihini
değiştirmiştir. Onun kurduğu cumhuriyetle birlikte, yeni harflerin kabulü,
Eğitim Birliği Yasası ve hızlı eğitim seferberliği çağdaş eğitim düzeyine doğru
yol almamızı sağlamıştır. Eğitimin Anadolu’nun her tarafına yayılması, ülkenin
her yerinden yetenekli bireylerin çıkmasına ve toplumu yönlendirmesine de zemin
hazırlamıştır.
Değerli milletvekilleri, son yetmiş yılda dünyada eğitim
bilimlerinde görülen değişimler ve insan zekâsı üzerindeki çalışmalar toplumun
üstün yetenekli kısmının daha farklı bir şekilde eğitilmesi gerektiğini ortaya
koymuştur. Üstün yetenekli veya zekâlı bireylerin saptanması, eğitimleri ve
yaşamları ile ilgili sorunların tespit edilmesi, hatta bu bireylerin verimli bir
şekilde istihdamı için öncelikle “üstün yetenekli” veya “üstün zekâlı”
tabirinden ne anladığımıza bakmak gerekir. Üstün yetenekli veya üstün zekâlının
tanımını yapacak olursak, genetik donanımları ve çevresel uyaranlar -bakın “çevresel”in altını çiziyorum- arasındaki etkileşim
sonucunda zekâ veya yetenek gelişimleri akranlarına oranla daha fazla artmış
olanlar ve bu artış sonucunda ileri beyin işlevine sahip olanlar “üstün
yetenekli” veya “üstün zekâlı” olarak tanımlanırlar. Bütün bireyler kendilerine
özgü kalıtımsal yapıyı miras olarak anne ve babalarından alırlar. Yetenek ve
zekânın da kalıtımsal yönü olduğu hiçbir şekilde inkâr edilemez. Son
yirmi-yirmi beş yıl içinde zekânın da dinamik bir özellik gösterdiği kabul
edilmiştir. Çevrenin sağladığı imkânlarla zekâ veya yetenek gelişiminin
artırılması veya olumsuz çevresel etmenlerle zekâ veya yetenek gelişiminin
engellenmesi mümkündür. İşte, tam da bu noktada eğitim önem kazanmaktadır. Yani
üstün yetenekli olarak doğan, anasından üstün yetenekli veya zeki, üstün zekâlı
olarak doğan bireyler çevrenin ciddi şekilde etkisinde olmaktadır. Yani çevre
etkisiyle bu bireyler daha iyi olabilmekte veya kötü çevre koşulları nedeniyle
daha kötü olabilmektedir. İşte, kurulacak olan bu araştırma komisyonu
bireylerin genetik yapısına müdahale edemeyeceğine göre çevresel konularda
iyileştirici girişimler yapmanın yollarını aramalıdır. Tabii, bunun bir
istisnası var, Erzurum’da suç potansiyeli olabilecek çocukları kromozomlarından
tespit edip henüz yürümeden yok etmeyi düşünen okul müdürü ve eğer varsa onu
destekleyen zihniyet bu kapsama girmiyor.
Değerli milletvekilleri, çevresel etmenlerden kastımız nedir? Hani
bir komisyon kuracağız, bu komisyon üstün yetenekli, üstün zekâlı çocuklarımıza
yardımcı olacak, onların sorunlarını inceleyecek, “Daha çok nasıl
yararlanabiliriz, nasıl toplumun hizmetine sunarız?” ona bakacak ya, evet.
Peki, bu komisyon bu çocukların genetik yapılarına bir katkı yapacak mı? Hayır.
O hâlde çevresel etmenler üzerine ciddi bir şekilde etki edebilir.
Nedir kastım çevresel etmenlerden? Çevresel etmenleri çok geniş
bir yelpazede inceleyebiliriz. Bebeğin daha annesinin karnındayken geçirdiği
süreden başlayarak anne sütü almasının
sağlanması, daha ileri yaşlardaki beslenme, aile ortamı, toplumun etkileri ve
eğitimi saymak mümkündür. Kurulacak olan komisyonun temel olarak yaratması
gereken algı, ülkemizde doğacak her bebeğin, ama her bebeğin, üstün zekâlı veya
yetenekli olabileceği olmalıdır. Neden? Çünkü bir bebek doğduğunda, doğar
doğmaz, biz, bu bebeğin üstün zekâlı mı, üstün yetenekli mi olduğunu bilemeyiz.
Demin Sayın Bakan da söyledi, ilkokul 1’inci sınıfa geldiğinde veya okul öncesi
dönemde biz bunu anlayabiliriz ama artık çok geç olabilir çünkü o geçirdiği ilk
beş-altı sene biz bu çocuğun yeteneklerini görmemiş, fark etmemiş ve bu konuda
bir çalışma yapmamış olabiliriz. Yapabilir miyiz? Yapamayız. O hâlde
toplumumuzda doğan her birey sanki üstün zekâlıymış, sanki üstün yetenekliymiş
gibi davranarak bizim daha sonraki aşamalarda üstün yetenek veya üstün zekâ
gösteren bu bireyleri seçme şansımız vardır. Yani ilkokul 1’inci sınıfa
geldiğinde “Ya bu çocuk akıllı, bu çocuk çok iyi.” gibi gördüğümüzde aslında
belki çok üstün zekâlı bir çocuğu kaybetmiş olabiliriz yani bu çocuk eğer iyi
bakılsaydı, anne sütü alsaydı veyahut da daha az enfeksiyon geçirseydi veya
ailesinin refah seviyesi daha yüksek olsaydı belki de şu anda mevcut olduğu,
bulunduğu yerden çok daha yukarıda olabilirdi diyebiliriz. O yüzden bizlerin
görevi, her şeye rağmen üstün zekâlı olmuş bireylerle birlikte, çok küçük
girişimlerle, üstün zekâlı veya üstün yetenekli olabilecek bireyleri çok erken
dönemde saptamak, hatta ve de hatta, dediğim gibi bütün bireyleri bu kapsamda
değerlendirmek, daha sonra da bunların üstün zekâlı ya da yetenekli olduğu saptandıktan
sonra özel olarak ilgilenmek vazifemizdir, görevimizdir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, zekâ statik bir şey değildir; zekâ
dinamiktir ve bu dinamik özelliğinden dolayı, çevre koşullarının da sürekli
etkisinde kalmasından dolayı, doğumdan ölüme kadar ciddi değişiklikler
gösterebilir, aynı kalmaz. Bu nedenle, bu bireyler sürekli olarak
desteklenmelidir. Yani siz bir bireyi tespit ettiniz, bir çocuğu tespit
ettiniz, yedi yaşında, sekiz yaşında “üstün yetenekli” dediniz, biraz
ilgilendiniz ama on sekiz yaşında bıraktınız; bu durumda, on sekiz yaşında
bıraktığınız bu çocuk eğer üstün yetenekliyse, üstün zekâlıysa bu zekâsını
pekâlâ kötü işlerde kullanabilir çünkü bu bireyler zekâlarının
yönlendirilmesini beklerler. Üstün zekâlı ve yetenekli bireyler, zihinsel
gelişimlerini devam ettirebilmeleri için kendi düzeylerine uygun şekilde
eğitilmelidirler.
Üstün yetenekli öğrenciler kabaca beş ana kategoride
incelenebilir: Genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı veya
üretici düşünce yeteneği, liderlik yeteneği ve psikomotor
yetenek yani bunun içerisine görsel sanatları da koyabiliriz. Allah aşkına
hangi birine ihtiyacımız yok? Ülkemizin bu değerli varlıklarını bir bir bulup, lider özelliklerini, akademik yeteneklerini,
genel zihinsel yeteneği olanları ve görsel, sanatsal yeteneği olanları tek tek
bulup çıkarmak ve bunları desteklemek bizim asli görevimizdir.
Uzun yıllar boyunca -hep halk arasında da görülür, bilinir- “IQ”
denilen klasik ölçütlerle değerlendirmeler yapılmıştır ama bu değerlendirme,
zekâ ve üstün yetenek konusunda aslında çok da kapsamlı, çok da yararlı
değildir. O yüzden, değişik yetenekler ve beceriler de dikkate alındığında,
zekâ kavramıyla yetenek kavramının da birbirinden farklı olduğunu görebiliriz.
Bu alanda bilim insanları ne diyor? Bu alandaki son yaklaşım
şöyle: Üstün yetenekli çocukların “yetenek gelişimi” adı altında, diğer
öğrencileri de kapsayarak yani onların çocuk olduklarını ve paylaşmayı
sevdiklerini de unutmadan, herkese hitap eden bir program dâhilinde
eğitilmeleridir.
Üstün yetenekli öğrencilerin eğitimiyle ilgilenen bilim
çevrelerinin ana mesajı, onların eğitiminin bir ayrıcalık değil, bir ihtiyaç
olduğu yönündedir. “Hani, bunlar üstün yetenekli; alıyorsunuz bunları, özel
merkezlerde eğitiyorsunuz, özel ilgileniyorsunuz…” Sanki toplumda “Ya, o
çocuklarla niye daha çok ilgileniliyor?” gibi bir algı oluşabilir. Nasıl ki
yeteneği kısıtlı, zekâsı kısıtlı olan çocuklarla özel olarak ilgileniliyorsa
üstün olan çocuklarla da özel olarak ilgilenilmelidir, bu da bir ihtiyaçtır
çünkü araştırmaların verdiği sonuçlar, üstün yetenekli çocukların, en az,
başarısız ve öğrenme yetersizliği taşıyan öğrenciler kadar özel eğitime ihtiyaç
duydukları yönündedir.
Şu algıdan -birazdan da bahsedeceğim- kesinlikle uzaklaşmalıyız:
“Bu çocuk üstün zekâlı, bu çocuk üstün yetenekli, bırakalım kendi hâline, kendi
kendini toparlasın.” zihniyeti kesinlikle yanlıştır. Birazdan, bu çocukların ne
gibi sorunlara maruz kaldığını sizlere anlatmaya başlayacağım.
Araştırmalar, bu öğrencilerin her alanda başarılı olmalarının söz
konusu olmadığını göstermiştir; okul derslerinde başarısız olabildiklerini,
ayrıca akademik, sosyal ve duygusal ihtiyaçları tatmin edilmediğinde büyük
çapta sorunlar yaşayabildiklerini ve sınıf ortamını da olumsuz
etkileyebildiklerini göstermiştir. Yani bu çocukların özel olarak
eğitilmelerinin, bu çocuklarla özel olarak ilgilenmenin ne kadar önemli
olduğunu tekrar görmüş olduk.
İstatistiklere göre çocuk nüfusunun yüzde 10 ila 15’i akıllı ve
çalışkan çocuklar. Bunların çok büyük özellikleri yok; işte sizler, bizler
gibi, akıllı, çalışkan, gelmişler bir yerlere ama yüzde 2 ila 5’i ise üstün
yetenekli veya üstün zekâlı. İşte, bu üstün yetenekli ve üstün zekâlı
çocuklarımızı bizim âdeta cımbızla çekip üzerlerine titrememiz gerekiyor.
Peki, nasıl anlayacağız yetenekli çocukları? Yetenekli çocuklar
vaktinden önce gelişirler. Bu çocukların öğrenme ve bir konuyu kavrama
yetenekleri, ortalama yetenekleri olan çocuklara göre çok daha hızlıdır, hemen
kendilerini fark ettirirler yeter ki bir göz onları incelesin.
Yetenekli çocuklar bağımsız olmayı çok severler, kendi başlarına
keşif yapmaya meraklıdırlar, her şeyi kurcalarlar.
Yetenekli çocuklar ilgili oldukları konularda sınır tanımazlar;
meraklı oldukları konuya yoğun bir şekilde odaklanırlar ve dış dünyayla
bağlarını kesebilirler. İşte, bunlar da, bu gibi durumlar da sanki bu
çocukların anormal çocuklarmış gibi olmaları algısını yaratabilir.
Peki, buraya kadar her şey iyi, üstün zekâlı çocuklarımız iyi.
Bunların sorunları var mı? Elbette var. İşte, o yüzden bu çocuklar özel olarak
yetiştirilmeli. Genel kanının tersine üstün yetenekli çocukların her zaman takdirle
karşılandığı söylenemez. Pek çoğunun yanlış anlaşılma, yeterince ilgi görmeme
ve alay konusu olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Üstün
yeteneklere sahip olmak pek çoklarının gözünde bir şans olabilir. Ne var ki
gerçek aslında sanıldığı gibi değil. Eğitim düzeyi düşük toplumlarda, sorunlu
olarak yaftalanan, yani, işte, “Bu sorunlu bir çocuk,
problemli bir çocuk.” diye yaftalanan, farklı
oldukları için alay konusu olan bu çocuklar çoğunlukla da kıskanıldıkları için
de toplum dışına da itilirler. Okulda öğretmenler yaşıtlarından çok farklı bir
yapı sergileyen bu çocukları nasıl eğiteceğini bilemeyebilirler. Bu da çok
tehlikeli bir yaklaşım. Anne-baba da bilemeyebilir, bu da çok tehlikeli bir
yaklaşım. Hatta bir kısım öğretmenler, daha da kötüsü, bu çocukların farkına
bile varamayabilirler. Daha da vahimi bu çocuklara kolayca ve yanlış olarak
dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromu tanısı
konabilmektedir ve bu sebeple de çeşitli ilaçlar verilebilmektedir. Yani zeki
çocuğun doğasından gelen davranış biçimleri bir hastalık olarak bile zaman
zaman algılanabilmektedir. Bu arada, çocuklardan başarılı bir entelektüel, bir
sanatçı olmalarını bekleyen ve yaratıcı bir eser bekleyen toplum beklentileri
gerçekleşmeyince çocuklara başarısız damgasını vurmaktan çekinmemektedirler.
İşte, kuracağımız bu komisyon bu detayları da göz önüne alarak çalışmalar
yapmak zorundadır.
Genellikle normal dışı davranışlarla ilgilenme eğiliminde olan
psikologlar yetenekli çocuklardan ziyade zekâsı daha geri olanlarla ilgilenmeyi
bugüne kadar tercih etmişlerdir. Ancak son zamanlarda yapılan araştırmalar bu
çocuklar üzerine yoğunlaşmış ve bu çocuklara da öncelik verilmeye başlanmıştır.
Günümüzde araştırmacılar üstün yetenekli çocukların yüzde 25’inde, bakın her
üstün yetenekli çocuğun 4 tanesinden 1’inde sosyal ve duygusal sorunlar
olduğunu belirtiyor. Normal oranların 2 katı oranında bu sorunları yaşıyor bu
çocuklar ve yetenekleri, zekâları normale doğru indikçe bu sorunlar azalıyor.
Yalnız burada bir uyarı yapmak istiyorum: Sakın ha, bunun tersinin
de doğru olduğunu düşünmeyin. Yani sorunlu olan insanlar “Ben üstün zekâlıyım,
ben üstün yetenekliyim.” diye kendilerini tanımlamasınlar.
Çocukluk döneminin sonlarına doğru üstün yetenekli bu çocuklar
yavaş yavaş artık toplumdan dışlanma riskini de görerek kendilerini gizlemeye
başlıyorlar. Böylece, diğer çocuklardan farklı değilmiş gibi bir görüntü
vermeye çalışıyorlar. Vaktinden önce gelişen yetenekleri, içe kapanık hâlleri
ve yalnızlık duygusu gibi sorunlarla da baş etmeye çalışıyorlar. Tek tip eğitim
vermek zorunda olan öğretmenler yetenekli çocukları da nasıl eğiteceğini
bilmiyorlar. Daha da kötüsü, bir alanda diğer çocuklardan ileri fakat aynı
çocuk başka alanlarda da diğer çocuklardan geriyse işte yetenekleri eşit
dağıtılmamış bu çocuklarla öğretmenler nasıl baş edeceklerini çok da iyi
bilmiyorlar. Bazı konularda yetenekli, bazı konularda da normal ve yeteneksiz
çocukların eğitimleri işte bu nedenle pek çok soruna gebedir. İşte,
komisyonumuz, bu çalışmalarla bu sorunları da masaya yatırıp çözüm önerileri
bulma çabasını gösterecektir.
Müzik, artistik ve atletik yeteneği olan çocuklar bu testlerde
yani IQ testlerinde fazla bir başarı gösteremezler. Onun için “IQ’su şudur.” deyip de çocuğun yetenekli olduğunu
düşünmeyin veya “Çok yetenekli bir çocuğun IQ’su
nasıl bu kadar düşük olabilir?” diye de düşünmeyin, mümkündür. Toplumları ileri
götürmede itici güç olmuş olan üstün yetenekli çocukların öncelikle kendi
mutluluklarını ve ruh sağlıklarını gerçekleştirebilen bireyler olarak
yetiştirilmeleri çok önemsenmelidir. Bu çocuklar eğer bu şekilde
yetiştirilmezlerse toplumun başına bela olabilirler ve siz, çok zeki, çok
yetenekli bir insanla baş etmek zorunda kalabilirsiniz.
Peki, bu kadar önemli bir kaynağımız var, acaba ülkemizde üstün
zekâlı veya yetenekli çocuklarımıza yeterince kaynak ayırabiliyor muyuz?
Bakın, çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Millî Eğitim Bakanlığının
iç denetim raporunu inceledim. Millî Eğitim Bakanlığı iç denetim raporu diyor
ki: “Alt zekâ gruplarına 2009 yılında genel bütçe ödeneklerinden ayrılan
paranın ancak binde 1’i üstün zekâlılara harcanmıştır.” Yani elbette ki alt
zekâ gruplarına para harcamayalım demiyorum, mutlaka harcayalım, elbette ki
harcayalım, son derece önemlidir. Bir çocuk hekimi olarak da bunun altını üç
kere çiziyorum. Bu çok önemlidir. Mutlaka oraya bir ödenek, yeteri kadar bir
ödenek ayrılmalıdır ama bu, üstün zekâlıların ihmal edileceği anlamına gelmez.
Peki, bu kadar fark niye? Bu bir siyasi tercih midir? Bilemem ama
AKP hükûmetlerinin bu harcamaları bilinçsiz bir şekilde yaptığını da söylemek
hiçbir şekilde mümkün değil.
Özel eğitime muhtaç çocuklarla ilgili yönetmelikte üstün zekâlı,
üstün yetenekli çocuklar için özel eğitim okullarının da açılabileceği
öngörülmüş ama hepimizin bildiği gibi, alt zekâ grupları için açılan okullar
dışında günümüzde herhangi bir okul açılmamış ama dikkati çeken bir nokta var:
Buradaki nokta, alt zekâ gruplarına yapılan harcamaların yüzde 99’u özel sektör
aracılığıyla yapılırken üst zekâ gruplarına yapılan harcamaların tamamı devlet
eliyle yapılmaktadır. Yani alt zekâ gruplarına harcanan para, bu rant büyük
oranda özel sektöre devredilmiştir.
Değerli milletvekilleri, peki, üstün zekâlıların yeteneklerinin
peşinden gidecek, onların eserlerini inceleyecek olan normal zekâlı, normal
bireylerin eğitimi de önemli değil mi? En az bu kadar önemli. AKP’nin on yıllık
iktidarında millî eğitimi âdeta yapboz tahtasına çevirdiğini hepimiz biliyoruz.
On yıldır 4 tane Millî Eğitim Bakanı değiştiği hâlde millî eğitim bir türlü
yoluna sokulamamıştır. Yıllar içerisinde bilerek veya bilmeyerek AKP’nin bir
eğitim boşluğu yarattığını, bunun da dershaneler tarafından doldurulduğunu
biliyoruz. Şimdi, aynı AKP “4+4+4” denen ve topladığınızda hiçbir şeklide 12
etmeyen bir kanun teklifiyle karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu kanun teklifi
tekâmül etmiş gibi görünmekle beraber on gün içerisinde büyük oranda
değişmiştir.
Şimdi, kısa sürede bu kadar değişiklik yapılmasının anlamı nedir?
Tekâmül etmemiştir. Konu yeterince tartışılmamıştır. Şimdi, ben, bu teklifi
veren ve eğitimle ilgisi olmayan milletvekillerine soruyorum: Tekâmül
ettirdiğiniz bir teklif on gün içerisinde bu kadar değiştiğinde acaba ne
hissediyorsunuz? Kesintisiz temel eğitimimize ne oluyor? Tabii ki hayale
dönüyor. Hiçbir şekilde, istediğimiz, beklediğimiz, özlediğimiz bir noktaya bu
yasayla gelemeyeceğimizi biliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.
Şimdi, söz sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da.
Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Mecliste zaman zaman tartışmalar oluyor: “Birlikte hareket
edemiyoruz, muhalefet yapıcı davranmıyor, muhalefet ortaklaşmıyor, muhalefet iş
yapmıyor, bizi engelliyor, onun için de sözlerini keselim, İç Tüzük getirelim,
Meclis yayınlarını getirelim, canlı yayını keselim.” gibi yaklaşımlar oluyor.
Bugüne kadar Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AK PARTİ hangi araştırma
önergesini getirdi de biz reddettik? Buradan samimiyetle sormak istiyorum.
“İnternet” dediniz, bizim zaten önergemiz vardı daha önce.
“Doğrudur.” dedik, onay verdik. Bugün dört parti grubunun getirdiği üstün
zekâlı, yetenekli çocuklarla ilgili bir araştırma önergesi. Bunu getirdiniz,
güzel. Karşı mı çıktık? Bunca hatanıza, yöntem yanlışınıza… Yukarıda komisyon
çalışıyor arkadaşlar, 4+4+4 tartışılıyor. Eğitim Komisyonu çalışıyor yukarıda
ama biz burada araştırma önergesi, dört parti grubu birleştirerek yine
ortaklaşıyoruz, yani üç muhalefet partisi “Yeter ki Meclis ortaklaşsın,
birlikte çalışsın.” diye, “Doğrudur.” diye buna onay veriyor, biz de veriyoruz.
Şimdi, burada çok teorik konuşmanın fazla bir anlamı yok. Yukarıda
Eğitim Komisyonundan ne çıkacak bilmiyoruz, Genel Kurulda önergelerle ne olacak
bilmiyoruz. Peki, arkadaşlar, 4+4+4’ü düşünen Hükûmet bu hususu o torba kanunda
düşünememiş mi? Yani, o torba kanunun içine bakıyorsunuz, her şey girmiş,
üniversite adları girmiş, FATİH Projesi de girmiş, denetim standartları girmiş,
Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu girmiş; e, peki, bu niye girmemiş
kardeşim, yani bunu sormak lazım! Böyle mi çalışılır?
AK PARTİ Hükûmetlerinin yaptığı en büyük hata bu grubunun
üyelerini çalıştırmamasıdır. Bürokratları çalıştırıyor. Bürokratları çalıştıran
bir Meclis çoğunluğu iktidarı var. Bürokratlar çalışıyor; üniversiteleri
dinlemiyor, sivil toplumu dinlemiyor, sendikaları dinlemiyor, muhalefet
partilerini dinlemiyor, hiçbir tarafta tartışmıyor, konuşmuyor; getiriyor
buraya, ondan sonra da mecbur kalıyorsunuz, sizler de sizin teklifiniz diye
sahip çıkıyorsunuz; yanlış yapılıyor.
Eğitim sadece sizin sorununuz mu arkadaşlar? Gelin, eğitimi doğru
dürüst tartışalım. “Bana harp akademilerindeki eğitimi getirin tartıştırın
burada.” derim. Sizin bu teklifte niye yok? Harp akademilerinde nasıl bir
ideolojik eğitim verildiğini biliyor musunuz? Oraya alınanların, genelgelerle
ve yönetmeliklerle… 12 Eylülde fişlenen 2 milyon insanın torunlarının dahi harp
okullarına alınmadığını biliyor musunuz? Farkında mısınız? 4 Nisanda Kenan
Evren göstermelik yargılanacak. 78’liler Vakfı Girişimi, Federasyonu, dernekler
gelip bütün grupları, bizleri ziyaret ediyor. Siz, orduda, silahlı güçlerdeki
eğitimdeki resmî ideolojiyi, tabuları, yasakları, standartları, tornaları,
ideolojileri, ırkçılığı, ayrımcılığı ayıklamadıktan sonra, Polis akademilerinde
bunu yapamadıktan sonra, istediğiniz kadar 4x4, 4+4, 4+12 yapın. Bir bütündür
eğitim. Bakın, anaokulu, ilköğretimden önceki hazırlık bunun bir parçası değil
mi?
Şimdi, saat 19.00’da canlı yayın kesilecek, benim konuşma yarıda
kalacak.
Roboski’de kaçağa giden ilkokul
öğrencisini gözlerinizin önüne getirin. Onun yeteneklerini, onun zekâ durumunu,
50 lira mazot kaçakçılığı için giderken paramparça olan vücudunu, onun anasının
yüreğini getirin gözlerinizin önüne. Siz, bu sistemle, bu eğitim sistemiyle, o
çocuklara sahip çıkamamışsınız, nasıl çözeceksiniz eğitimi?
Bugün, Başbakanımızın eşi Roboski’deydi.
Ortasu’da 28 sayıyla ferdini kaybeden Encü Ailesiyle beraberdi, 14 tanesi ilköğretim
öğrencisiydi. Yani, bu, 4+4+4 sistemi dâhilinde görüştüğünüz o okullarda okuyan
çocuklardı: Bir defter için, bir kalem için, bir kurs için paramparça olan
hayatlardı. Bugün gördük, Roboski’de ağırladılar
-Başbakanımızın eşi oradan, oralı, Siirtli, yabancı değil. Sayın Atalay’da
eşiyle gitmişti, diğer milletvekilleri de vardı- karşıladılar ama onurluca da
isteklerini de söylediler, net konuştular. Hem ağırladılar hem sitem ettiler
hem net konuştular ve adaleti istediler, adaletle beraber eğitim de istenmişti.
O istekleri bugün akşam haberlerinde göreceksiniz, ana dilinde eğitim de vardı,
ibadet de vardı.
Bir gerçekliğimiz var, 75 milyon insan yaşıyor ülkemizde, 75
milyon insanımızın yaşadığı ülkede, Lozan’la belirlenmiş bir azınlıklar hukuku
çerçevesinde bunu sadece, gayrimüslim hukuku çerçevesinde, kendi özel okulları…
Tevhidi Tedrisat Kanunu’yla, 625 sayılı Yasa’yla sınırlandırılarak, Ermeni
okullarında Ermenice ve Türkçe yayın yapılır, eğitim yapılır veya Rum
okullarında öyle veya Yahudi okullarında öyle. Ama Süryaniler yok. Niye? Onlar
hiç talepte bulunmamışlar, azınlık değil, onların yasak. Peki, aynı Yasa’nın
39-45’inci maddeleri arasında, farklı dillerde olan diğer eğitim konuları yok
mu? Var. Kürtçe de var, Çerkezce de var, Lazca da var, diğer dillerin hepsi
için var ama Lozan’ı bile hayata geçirememiş bir Meclis bu eğitim sorununu
nasıl çözecek? Söyler misiniz, insanlar sadece bir dilde mi güzel müzik
yapabiliyorlar? Söyler misiniz, bir dilde mi güzel şiirler yazabiliyorlar? Bir dilde
mi güzel edebiyat yapılır? Bir dilde mi güzel şarkılar söylenir? Sadece bir
dilde mi rüya görülür? Sadece bir dilde mi bakılır dünyaya? Sadece bir dilde mi
insanlar hayat ve eser üretirler, hayata bakış açıları olur? Zenginlikler, çok
kültürlülük, çok dillilik, artık evrensel dünyanın çağdaş bir mihenk taşı olmuş
durumdadır. Eğer eğitim sistemlerinde yasaklarla girilirse, hiçbir üstün zekâlı
çocuk ve yetenekli çocuk kendi ana dili dışındaki bir eğitimle yetişemez.
Bütün dil bilimcilerinin yaptığı bir tespit var, kendi ana dili
dışında farklı bir dili öğrenen, farklı bir dilde, örneğin Türk olup Türkçe ana
dili dışında, gidip Fransa’ya Fransızcayı öğrenmiş birisi, daha sonra ne kadar
kendini geliştirirse geliştirsin, mutlaka ve mutlaka ana dilinden dolayı yüzde
10 ila 15 arası bir değer kaybı yaşıyormuş yeteneklerini kullanmada, zekâsını
geliştirmede, eserlerine dökmede, üretmede, yaratmada, hayatı yakalamada ve
kucaklamada.
Şimdi, biz burada teoriyi, kuracağız araştırma komisyonunu,
gelecek uzmanlar, hepsi konuşacaklar, TÜBİTAK’ı da konuşacağız. Allah var,
partimin, grubumun eli yakasındadır TÜBİTAK’ın. Niye TÜBİTAK’ın boynundadır?
Nasıl bilim kurulu ki şu Meclise doğru dürüst bir rapor bile verememiş bugüne
kadar. 8.800 civarında bu kategoriye giren öğrenci olduğu söyleniyor. Ee, zaten dünyadaki standardı yüzde 2 ila 3 arasıdır. Bunu
çıkardığınız zaman, 75 milyona oranladığınız zaman bu rakam çıkıyor. Şimdi,
kalkıp bilim adına bu kadar ARGE parası nereye gidiyor diye sorgulamak lazım.
Arkadaşlar, bu Meclisin bu araştırma komisyonunda eğitimin nasıl
ticarileştirildiği, nasıl metalaştırıldığı ve temel bir hak olmaktan çıkarılıp
piyasanın denetimine nasıl sunulduğu çok iyi araştırılması gereken bir konudur.
Bu kategoriyle ilgili programımız olmadığı için üstün zekâlı, yetenekli
çocuklar problemimizdir, bir ülkenin problemi öyle olur.
Bakın -ilköğretim, orta, lise- özel okullar var, özel okulların
hepsinde yarışmalar var, kayıtlar var bu grup için. Yok mu? Ben İstanbul’da
size on tane okul sayabilirim, var, çalışmalar var ama temel teklif yasada yok.
Temel teklif yasanın 2’nci maddesinden tartışılmaya başlandı. CHP’liler on iki
saatle başlattılar muhalefeti. Hadi on iki saat, 7 kişiden, 6 üyeden, haftaya
gelir Meclise. Geldi diyelim, çocuklarımızın istikbalini sağlam bir eğitim
sistemine bağlamış olacak mıyız? Geleceğimizi, istikbalimizi, 21’inci yüzyılın
evrensel değerlerine, etik değerlerine, insani değerlerine, çevre değerlerine,
yurt değerlerine, insanlık değerlerine, adalet değerlerine, vicdan değerlerine,
ahlak değerlerine göre bir nesil yetiştirecek miyiz? Toplumda şiddetin alıp
başını gittiği, çıkarın, menfaatin, vergi kaçırmanın aflarla korunduğu bir
sistemin içinden gelen bu çocuklara hangi ahlakın, hangi dürüstlüğün
ideallerini eğitim sistemiyle vereceğiz?
Çok ciddi bir noktadan geçiyoruz, çok ciddi bir eğitim
sorgulamasından geçiyoruz. Bu sorgulamanın içinde elbette ki inkârın, imhanın,
ayrımcılığın, yasaklamanın, şovenizmin, militarizmin, bütün bu hastalıkların,
bütün bu mikropların, bütün bu virüslerin eğitim sisteminden ayıklanması
gerekiyor.
Eğer sistemini sağlıklı bir temele oturtursanız şu ahlaki
değerleri aşılarsınız: Bazı ülkelerde bahçelerin yanına bir terazi koyarlar.
Sahibi orada değildir, istediğin kadar elma alırsın. Elmanın fiyatı yazılıdır,
alırsın, paranı koyar gidersin. Ahlaki yükümlülüğü onu ona zorlar, eğitimini
öyle almıştır. Ama biri daha gelir, “Vallahi, burada sahibi nasılsa yok, para
koyduğumu bilmez.” der, alır istediğini götürür. Bu da bir ahlaki değer
yozlaşmasıdır.
Şimdi, bu, eğitimden başlar. Eğitim bütün bu değerleri bir bütün
olarak masaya yatırmadığı sürece yine sakat bir eğitim sistemiyle yola devam
edeceğiz.
Dağ başındaki bir mezrada ve İstanbul metropolünde, Boğaz sularına
bakan, Boğaz’daki bir ilkokulda aynı sistemi uygulayacaksınız! Karlıova’ya 4
metre kar yağmış, haberiniz var mı? Taşımalı eğitim sistemi. Nasıl gidecek?
Kızak mı götüreceksiniz oraya? Hele, Dersim Ovacık’ta ulaşıma açılmayan yollar
var. Yani bu ülkenin coğrafyası, özellikleri, haritası, dilleri, kültürleri bir
bütün olarak yatırılamıyorsa… Antalya’da turizmden gelirsiniz… Televizyonda da
bir program var, “Yetenek Sizsiniz” diye bir program. Öyle bir programa
dönüştürürseniz burayı, bu sistemi, bu araştırmayı, bu yasayı, “Gel de içinden
çık.” durumuna düşersiniz. Öyle değil. Bu işler ciddi işler arkadaşlar, aceleye
gelmez. Bu eğitim işi, gerekirse bir sene, iki sene çalışılır üzerinde, enine
boyuna tartışılır, hatta bu yeni anayasa sürecinin akabine
bırakılır bir sene, hiçbir kaybınız olmaz. Yok “Bunu ille yapacağım.” derseniz…
Biz öyle dar bakmıyoruz olaya yani şöyle düşünmüyoruz -dinci bir gençlik
geliştireceksiniz- veya dar bir anlamda, bir eleştiri düzeyinde bakmıyoruz.
Aslında, neoliberal sistemde “Ucuz iş gücü nasıl
sağlanır? Çıraklık yaşı nasıl indirilir? Kız çocukları dört yıldan sonra evde
nasıl bırakılır, yaşamdan nasıl koparılır?” Yani bütün bunlar bir boyutuyla
oturulur, sorgulanır.
Şimdi, bu eğitim sistemiyle bir çocuk çok güzel müzik yapabilir
-dâhidir, çok güzel sesi vardır, yeteneklidir- ama Türkçe değil, farz edin ki
Lazca. Yani Kazım Koyuncu’nun diyarından çok güzel
bir çocuk yetenekli çıktı. Ne yapacaksınız onu bu ülkede? “Türkçe olmadığı için
yasak, otur hemşehrim.” mi diyeceksiniz? “Seni
tanımıyorum.” mu diyeceksiniz? “Sen bu ülkenin evladı değil misin?” mi
diyeceksiniz? Oysaki müzik evrenseldir. O müziğin kelimeleri, tınısı beş yüz
dile, bin dile çevrilebilir ve bir şarkı, bakarsınız, o dilden binlerce dile
çevrilir ve bütün televizyonlarda, İnternet’te, sosyal ağlarda bir günde bütün
dünyaya mal olabilir. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Artık eskisi gibi mektupla
yazılmıyor her şey.
Böyle bir eğitim sisteminin içinden geçerken biz, bu araştırma
komisyonuna iyi niyetle… Bu araştırmayı zararlı görmediğimiz için -mutlaka
faydası vardır ama- muhalefet olarak, gruplar olarak daha iyi bir araştırmanın
bu alanda kesinlikle katkı sunacağına da inanıyoruz ama bu eğitim, yasa
teklifiyle beraber düşündüğümüz zaman, bu ülkenin 75 milyon insanının bunu hak
etmediğini düşünüyoruz. Bu emrivakileri hak etmiyoruz, bu hazırlıksız
yaklaşımı, bu plansız yaklaşımı, bu programsız yaklaşımı, bu araştırmasız yaklaşımı, bu ortaklaşmayan yaklaşımı, bu
halka sorulmayan yaklaşımı, üniversitesine sormayan yaklaşımı, dünya
örneklerini incelemeyen yaklaşımı ve ben bilirim, benmerkezci yaklaşımı biz
kabul etmiyoruz, anlamıyoruz, anlamakta zorluk çekiyoruz çünkü bunu demokrasi
olarak görmüyoruz. Demokrasi bu değil arkadaşlar. Demokrasi, bürokrasi olursa,
bürokrasiye de ne derseniz onu yapar. Bürokrasiye dersiniz ki: “Şöyle bir şey
yapın.” 28 Şubattan önce 12 Eylüle bakın. 12 Eylülde generaller darbe yaptı,
sonra önlerine dediler ki: “Bir darbe hukuku yap.” Anayasasından temel
yasalarına kadar bütün yasalarını yaptırttılar. E, şimdi 28 Şubatı
eleştiriyorsunuz, 28 Şubatın yaptıklarının bir başka versiyonunu bir başka
biçimde getiriyorsunuz buraya. Bu doğru değil, bu yaklaşım tarzı kaybettirir.
Kime kaybettirir? İnanın, AK PARTİ’ye kaybettirmesi
veya bir başka partiye kaybettirmesi hiç umurumda değil; Türkiye’ye
kaybettirir, 75 milyona kaybettirir. Her geçen gün, her bir ay, her bir
e-müfredat, her bir program, her bir kırtasiye, her bir programla beraber
gelecek yeni eğitim dersleri, yeni kurslar, yeni anlayışlar, yeni sınıflar,
yeni atamalar, yeni öğretmenler, bütün bunlar devasa bir karmaşanın,
karambolün, içinden çıkılmaz bir yumağın habercisi gibi.
Biz Mecliste sorun üretmek için gelmedik. Hani, siyaset yönetme
sanatıydı? Çözmek için geldik en temel sorunlarımızı. Sağlık sorununda, SGK’da tartışamadık, her gün her gün, yasa değişiyor. En
temel sorun eğitimde tartışamıyoruz, yine bundan sonra her gün, her gün, iki
ayda bir yasa teklifleri gelecek, yanlış düzeltmeye çalışacağız. Bu Meclisin bu
şekilde zaman kaybetmesi doğru bir yaklaşım değildir.
Bu araştırma önergesinin faydalı olmasını umuyorum, hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şimdi yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.34
BAŞKAN: Başkan Vekili
Mehmet SAĞLAM
KÂTİP ÜYELER: Tanju ÖZCAN
(Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
74’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Üstün yetenekli çocukların keşfi, eğitimleri ve ilgili sorunların
tespiti ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak etkin istihdamlarının sağlanması
amacı ile bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte
yapılan görüşmelerine devam ediyoruz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Zühal Topcu’nun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Topcu.
Süreniz yirmi dakika.
MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Bir iki haftadan beri görüşülmekte olan, eğitimin on iki yıla
çıkarılmasına yönelik olarak görüşülen tasarının içerisinde bütüncül bir
perspektiften bakılmasında, özellikle üstün yetenekli çocukların keşfi,
yetiştirilmesi ve istihdamlarına yönelik bu çalışmanın, özellikle eğitimle
bütünleştirilmesinde fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü sürekli olarak yapılan
parça parça çalışmalar hiçbir zaman birbirini desteklemiyor ve bu da daha sonra
problemlere de yol açıyor.
Şimdi, genel olarak baktığımızda, üstün yetenekli ve üstün zekâlı
çocuklar açısından baktığımızda, bir ülke için bunların çok önemli kıymetler
veya değerler olduğunu biliyoruz. İnsan kolay yetişmiyor. Aslında genel olarak
insanların yetiştirilme sistemlerinin çok önem arz ettiğini biliyoruz ama işte,
eğitim sistemlerinin bütün gençliği veya bütün çocukları yetiştirmeye yönelik
olarak yeniden dizayn edilmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Her bir çocuğun
doğuş fıtratı üzerine baktığımızda, hepsinin sahip olduğu kendine ait bir
yetenekler zinciri olduğunu biliyoruz. Önemli olan, bu yeteneklerin
geliştirilmesi çünkü doğarken zaten en az üç tane yetenek alanının baskın
olarak getirdiğini artık bilimsel çalışmalar ortaya koymuş durumda. Böyle bir
durumda diğer alanlarda da buralara uyaran göndererek –uyaran dediğimiz şey,
aslında eğitim vererek- bu alanları ne yapıyoruz? Geliştirebiliyoruz.
Şimdi, böyle bakıldığında, özellikle diyoruz ki artık bütün
gençliğimizin, bütün çocuklarımızın yetiştirilmesi gerekir ama özellikle üstün
yetenekli çocuklarımızın da ayrıyeten bu yetenek alanlarının daha fazla dumura
uğratılmaması ve daha fazla geliştirilmesi için de ayrı çalışmaların yapılması
gerektiğine inanıyoruz.
Şimdi, neden bu çocuklar önemli? Ona baktığımızda, insan yeteneği,
insan zekâsı kıt kaynaklar arasında alındığı için bunları gerçekten bir sosyal
sermaye, bir entelektüel sermaye olarak algıladığımızda bunlara özel ihtimam
gösterilmesi gerektiğini biliyoruz ve özellikle küreselleşen dünyada yoğun bir
rekabet var. Bu rekabet artık her bir bireyin ayrı ayrı yetenek alanları
çerçevesinde yetiştirilmesi gerektiğini vurguluyor ve mutlaka her bir bireyin
kendi özel alanına ilişkin bir katma değer üretmesine yönelik olarak
çalışmaların yapılması lazım.
İşte diyoruz ki bu alanda mutlaka yeni bir açılımın yapılması
gerekiyor. Bu çocuklar bizim için önemli. Geleceği oluşturacak, geleceği
yapılandıracak bu çocukların mutlaka eğitim sistemi içerisinde bir yerinin
olması ve buna uygun da planlı ve programlı bir geçişin yapılması
gerekmektedir. Bu çocukların kendilerini gerçekleştirmelerine yönelik olarak,
işte demin ifade edildiği gibi, yeni programların, planların yapılması lazım.
Genel olarak baktığımızda, nüfusun yüzde 2’sini üstün yetenekli ve
üstün zekâlı çocuklar oluşturmakta ve bunların da diğer genel nüfus içerisinde
kaybolmalarını önlemek için böyle bir eğitim sistemi gerçekten önem arz
etmektedir.
Üstün yetenekli çocukların genel olarak diğer çocuklardan
farklılığına baktığımızda, birçok alanlarda bunların farklılık gösterdiğini
görmekteyiz. Bir öğrenme alanında farklılıklar gösterdiğini biliyoruz. Hafıza,
bilginin depolanması ve karşıdaki insanı veya olayları veya objeleri algılamada
diğerlerinden çok daha farklı olduğunu görebiliyoruz. Problem çözme
becerilerinin bu çocuklarda çok daha farklı yollardan, daha kısa sürede
olduğunu biliyoruz ve muhakeme yeteneklerinin, olaylar arasında iletişim kurma
yeteneklerinin de veya çözümler üretmede de çok farklı yeteneklerinin olduğunu
biliyoruz.
Şimdi detaylara girmeden önce özellikle şu anda gerçekten önem arz
eden bu konu için öğretmen yetiştirmeye baktığımızda, şu anda iki üniversitede
yalnızca üstün yetenek veya üstün zekâlılar öğretmenliği bölümünün olduğunu
biliyoruz. Bu kadar önemli bir konuda yalnızca iki üniversitenin üstün
zekâlılar öğretmenliği bölümünün olması gerçekten üzüntü veriyor, diğer
üniversitelerde de bu alanda çalışmaların yapılması gerekir diye düşünüyoruz.
Bu alanda aslında birçok okulların da açıldığını biliyoruz. Birtakım münferit
çalışmalar var ama bunların yeterli olmadıklarını görüyoruz.
Bu çocukların özelliklerine baktığımızda genel olarak bu çocukların
fiziksel enerjilerinin yüksek olduğu, güçlü bir merak duygularına sahip
olduklarını görüyoruz. Sıra dışı bir hafızaya sahip bu çocuklar. Aynı
problemlere birçok farklı çözüm yolları bulabiliyorlar, üretebiliyorlar ve
espri anlayışları, özellikle son zamanlarda yapılan çalışmalar, üstün yetenekli
ve üstün zekâlı çocukların espri anlayışlarının ve espriyi yakalama, kavrama ve
yapma yeteneklerinin diğerlerinden çok daha farklı olduğunu bize
göstermektedir. Yaşıtlarından daha erken okumayı öğreniyor bu çocuklar ve çok
geniş kelime dağarcıklarına sahipler, çabuk ve kolay öğreniyorlar, çok iyi
neden-sonuç ilişkisi kurabiliyorlar bunlar ve dikkat süreleri, eğer ilgilerini
çekerse dikkatlerini uzun soluklu olarak odaklayabiliyorlar bunlar.
Kendilerinden yaşça büyük kişilerle arkadaşlık kurma gibi bir özellikleri var
bunların. Hassas ve aynı zamanda duygusal bir yapıya da sahipler. İlişkilerinde
“dürüstlük ve adalet” kavramı gelişmiş durumda bunlarda. Doğaldır, içlerinden
geldiği gibi davranırlar ve yapmacıklıkları yoktur bu çocukların. Rekabeti
severler. Özellikle hani yeni bir şeyler keşfetme, kendini gösterebilme
duyguları ön plandadır. Sorumluluk duygularına sahiptirler ve üzerlerine düşen
görevleri yapma eğilimindedirler. Kişisel farkındalıkları yüksektir ve kendilerini
kontrol edebilirler ve mükemmeliyetçi bir yapıya sahiptirler.
Şimdi, burada -tabii ki bunlar çok genel özellikler- bu
özelliklerden birçoğunu bu üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocuklarda
görebilmemiz mümkün. Şimdi, bu üstün yetenekli ve üstün zekâlı çocukların
tanınmasına yönelik olarak çok kesin şeyler yok ama birçok testler var
baktığımızda. İşte bunlar, “grup zekâ testleri” diye biliyoruz, “grup başarı
testleri” var, “bireysel zekâ testleri”, “yaratıcılık testleri”, “kritik
düşünme testleri”, resim, müzik gibi alanlarda yapılan birtakım çalışmalar var,
bunlarla görebiliyoruz.
Tabii, burada özellikle vurgulamamız gereken bir nokta var: Bu
testler genel olarak Batı dünyasında keşfedildiği için özellikle bizim
kültürümüze, bizim dokumuza uygun olarak yeni testlerin geliştirilmesi veya
eklemlenmesi, bu testlere yönelik olarak yeni eklemlemelerin yapılması önem arz
ediyor. Yoksa birçok çocuğumuzu ne yapabiliyoruz? O Batılı veya herhangi bir
ülkenin kriterlerine veya değerlerine uygun olarak geliştirilen bir teste tabi
tuttuğumuzda veya bu teste muhatap ettiğimizde bu çocuğu, bazı değerleri, bazı
alanları göremiyoruz. Bu çocuklar kendilerini de tam olarak ifade edemiyorlar.
Şimdi, bu çocukları -bu testler var ama- birçok tanıma alanları da
var, bu çocukları birçok alanlar var tanıyabileceğimiz. Özellikle diyoruz ki,
bu çocuklar için mutlaka bir dosyanın hazırlanması lazım veya -buna bir “portfolyo” deniyor- bu çocuklar doğumundan itibaren mutlaka
takip edilmesi lazım. Aslında bütün çocukların takip edilmesi lazım. Daha önce
de ifade edildiği gibi, kendi yetenek alanlarına uygun olarak bu çocukların
yönlendirilmesinin yapılabilmesi için mutlaka bütün çocukların takibi
gerekiyor. Zaten üstün yetenekli ve üstün zekâya sahip çocuklar da bu takip
sayesinde ortaya çıkacak ve bunlara yönelik olarak da bu eğitimler veya bu
çalışmalar uygulanabilecektir.
Şimdi, buna baktığımızda nelere dikkate edilmesi gerekiyor?
Özellikle, burada aile görüşmeleri çok önemli. Ailenin burada çocukları farklı
bakış tarzlarıyla gözlemlemesi gerekiyor. Öğretmenlerin tanıları önemli,
öğretmenlerin saptamaları önemli ama demin de ifade ettiğimiz gibi,
öğretmenlerin bu konularda eğitimli olması bu farkındalığı, bu çocukları
tanımayı artıracaktır. Burada öğretmen faktörü çok önemli diyoruz. Aile de
önemli ama her aile biraz duygusal davranabilir, biraz belki kayırmacı davranabilir,
çocuğunun yeteneklerini sanki diğer çocuklardan çok daha farklı ve abartılı bir
biçimde sunabilir; önemli ama yeterli değil. Bu da olması gereken, portfolyoda, dosyamızda olması gereken verilerden bir
tanesi.
Çocuğun yaşıtları ile yaptığı iletişimde, görüşmelerde
yaşıtlarıyla ilişkileri, onlara sunduğu alternatifler, onları idare
yöntemlerinin de etkili olduğunu görüyoruz ve çocukla yapılan -işte, bu,
öğretmendir, gerçekten uzman kişidir- bu görüşmenin de önemli veriler
sunacağını düşünüyoruz veya çocuğa yönelik, herhangi bir olayda veya bir yerde
yaptığı davranışın anekdot irdelemesi veya anekdot kayıtları da önem arz
ediyor. Çocuğun ürettiği, yaptığı malzemeler, işte bu el işleridir ta ana
sınıfından itibaren yaptığı çalışmalardır, yaptığı resimlerdir, bunların
değerlendirilmesi gerekiyor.
Uzman görüşleri olabilir ve çocuğun gittiği herhangi bir sosyal
aktivitede veya çocuğun çalışma gruplarındaki çalışmaları, o çalışmalara
yaptığı katkılar da burada veri olarak kullanılabilir.
Bütün bunların hepsi uzun soluklu olarak takip edildiğinde çocuk
hakkında bir veri alanı oluşturacak ve bu çocuğa yönelik olarak bir karar
vermede veya yönlendirme de yapmada önemli olmaktadır.
Şimdi, üstün yetenekli çocukların bu toplamalardan sonra… Bu elde
etmeler tabii ki devam edecektir ama bunların eğitimine gelindiğinde bütün
dünyada benimsenen birçok yöntem var. Aslında bunları, demin sayın konuşmacı
arkadaşlarımız ve Sayın Millî Eğitim Bakanımız da ifade etti. Birçok yöntem
var; bunlardan en çok bilineni üç başlık altında toplanmıştır bu çocuklara
yönelik olarak. Bunlardan bir tanesi gruplama yöntemidir; bu çocukları bir
arada toplama, gruplama, sınıflarda toplama şeklindedir bunlar.
Bunların tabii ki sakıncaları olabildiği gibi faydaları da var.
Her bir uygulamanın kendi içerisinde sakıncaları ve olumlu yönleri, olumsuz
yönleri bulunmaktadır.
Birbirlerini tetiklerken aynı zamanda bu çocukları beraber, bir
arada tutmanın dezavantajları da var. Bu çocuklar diğer çocuklarla aralarına
mesafe koyuyor ve kendilerini algılamaları çok daha farklı; hani, onlardan
farklıymış gibi algılamaları daha ileriki hayatlarında problem yaratabiliyor.
Bunlara dikkat edilmesi gerekiyor.
Bir diğerine “hızlandırma” diyoruz. Hızlandırma olayında… Belki
sizin de çocuklarınıza veya size de böyle teklifler gelmiştir; okula
kaydettirmeye götürdüğünüzde “Bu çocuk okumayı biliyor, sınıf atlatalım.”
şeklinde veya işte, “Erken başlatalım.” şeklinde birtakım tekliflerle
karşılaşmışsınızdır. Çocuk için olumlu olabilir aslında bu. İşte, “Çocuk sıkılmaz.”
diye böyle yorumlar yapılıyor ama her çocuğun olgunluk yaşı var, çocuğun bir
sosyal çevresi var. Bu sosyal çevreye uyum yapabilmesi için bunlar da sakınca
doğuruyor. Çocuğun kendi akranlarıyla, kaç yaş grubundaysa o akranlarla beraber
hareket etmesi önemli, oynaması, duygu alışverişinde bulunması önemli. Bunun
için de sakıncaları var diyoruz.
Son olarak, genel olarak “zenginleştirme metodu” diyoruz ki bu en
çok tutulan metot, şu anda bütün dünyada da kullanılan metotlardan bir tanesi.
Çocuklar kendi akran grupları içerisinde tutuluyor zenginleştirmede ama bir
sürü aktivitelerle bu çocuk ne yapılıyor? Meşgul ediliyor diyelim. Burada kendi
akranlarıyla beraber bazı dersleri alırken ödevlerle, kendi bireyselleştirilmiş
veya 2-3 kişinin beraber bir araya geldiği farklı desteklenen yapılarla, işte,
diyelim ki hangi alanda yeteneği varsa o alanda yoğunlaşmış kurslarla ama
hiçbir zaman kendi akran grubundan kopartılmadan yapılan çalışmalar, bunların
da mutlaka… Bunlar bağımsız çalışma ve araştırma saatleri olabiliyor. Öğrenme
merkezleri… Bu çocuklar, işte, merakları vardır, bu meraklarının
giderilebilmesi için alan gezileri yaptırılabilir, mekân gezileri. Yaratıcı
sorun çözme programları olabilir, teknolojinin kullanılması veya bu çocuklara
yönelik olarak bireysel danışman verilir, normal sınıflarına ek olarak bu
çocuklar bu bire bir danışmanla veya uzmanla çalışarak hem sosyal ve psikolojik
gelişmeleri desteklenir hem de kendi uzmanlık veya yetenek alanlarına göre
gelişmeleri sağlanmış olabilir.
Demin de belirttiğimiz gibi, bu çocukların gelişimlerinde öğretmen
en önemli faktörlerden bir tanesi. Bunun için öğretmen yetiştirmeye çok daha
fazla önem verilmesi gerekiyor. Bir yerde keşfedilir bu çocuk, tanısı konabilir
-demin arkadaşımızın belirttiği gibi- ama daha sonra sistematik olarak bu
çocuğun gelişimi desteklenmezse veya yoğunlaştırılmış bir eğitim alanı veya
çalışma alanı sunulmazsa bu çocuğa, ne yapıyor? Bu alanda çok fazla gelişmediği
görülebiliyor.
Diyoruz ki: Bu çocuklara diğer çocuklardan çok daha farklı
öğretmenler ne yapabilir? Diğer çocuklardan çok daha farklı ödevler verebilir
bu çocuklara, daha fazla alıştırmalar verebilir, daha farklı materyaller veya
teknikler kullanabilir bu çocuklara bu zenginleştirmelerde, tartışma, proje
veya dramatizasyonu kullanabilir bu çocuklar için,
analiz, sentez ve değerlendirme basamağında çalışmalar yaptırabilir. Diğer
çocuklara bilgi ve kavrama aşamasında çalışmalar yaptırırken bu çocuklara bir
aşama daha fazla veya birkaç aşama daha ileriye giderek analiz, sentez ve değerlendirme
aşamasında ödevler verebilir ve aktif tutabilir. Ayrıyeten, geniş gözlem ve
deneyler bu çocukların öğrenmelerinde önemli olmaktadır.
Okul dışı etkinlikler önemli yine bu çocukların öğrenmesinde ve
başarıları mutlaka bir başka çocukla mukayese edilmemeli, kendi yetenek alanı
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çocuklara mutlaka uygun
ortamlar ve fırsatların sunulması da gerekmektedir.
Şimdi, demin belirttiğimiz gibi, Sayın Bakanın belirttiği gibi,
2009’dan itibaren yeni bir çalışma başlatılmış. Tam olarak detayını bilmiyorum
ama şu anda uygulanan bilim ve sanat merkezlerinin gerçekten bu alana hitap
etmediğini belirtmek istiyoruz. Burada istihdam edilen öğretmenlerin de çok
fazla bu çocukları desteklemede, bu çocukların alanlarını zenginleştirmede,
yetenek alanlarına çok daha fazla bir şeyler katmada çok daha etkili
olduklarını veya verimli olduklarını da söyleyebilmemiz mümkün değildir.
Buraların aynı zamanda aktif olarak kullanılamadığı, cumartesi, pazar
özellikle, millî eğitim müdürlüklerinin açılması için izin vermediği ancak
valiliklerden izin alarak bu alanların, bilim sanat merkezlerinin
açılabildiğini görebiliyoruz. Bu da problem yaratıyor ve bu çocukların… İşte,
öğretmenlere ödenen ücretlerin sorunlar yarattığı özellikle belirtildi. Çünkü
bu bilim ve sanat merkezleri çocukların normal örgün eğitimin dışında takip
ettikleri veya geldikleri, bulundukları yerler olarak çok daha devamlı bir
surette planlı programlı bir yapı oluşturulmadığı için problem arz ediyor.
Gönül ister ki, üstün zekâlı öğrencilere yönelik kurulan eğitim
fakültelerindeki öğretmenlik bölümlerinin çok daha fazla sayıya ulaşması,
bunların, hatta daha detaylı olarak bölümlere ayrılması, bu çocukların her
birine hitap edilmesi ve kendi ülkemizin şartlarına yönelik olarak yeni
testlerin geliştirilmesi önem arz ediyor. Bunun da tekrar bütüncül bir
perspektiften olayın incelenmesiyle çok daha güzel ve somut çalışmaları ortaya
çıkartacağını görebilmekteyiz. Bunun için de yine tekrar ediyoruz: Eğitimin, şu
anda olduğu gibi, aklımıza geldiği gibi bir yasa çıkarma yerine, gerçekten
çözüm üretmeye yönelik bütünsel perspektiften bakıp sorunları çözmemiz
gerekiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.
Gruplar adına son konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zeynep Armağan Uslu.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üstün yetenekli bireylerin ülkemizin
gelişimine yönelik katkılarının daha etkin bir biçimde sağlanması çalışmalarını
güçlendirmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair görüşmelerde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bugün en gelişmiş 16’ncı büyük ekonomi olarak ve genç
nüfusuyla kendi geleceğini yeniden kurgulayan ve pek çok uluslararası gelecek
öngörüsüne baktığımızda da dünyanın parlayan yıldız ülkesi olarak
konumlandırılan bir ülke. Ve ülkemizin 2023 hedeflerine ulaşması, dünyanın en
gelişmiş 10 büyük ülkesi arasında hak ettiği yeri alması için de hassasiyetle
değerlendirmemiz gereken en önemli kaynak şüphesiz ki insan kaynağı ve bu
çerçevede insan kaynağının iyi değerlendirilmesindeki elzem unsurlardan biri de
üstün yetenekli bireylerin tespiti ve yönlendirilmesi ve bu hedefe ulaşıldığı
ölçüde hem üstün yetenekliler yetenekleri doğrultusunda parlak bir kariyere
ulaşabilecekler hem de ülkenin kendi evlatlarından elde edebileceği katma değer
en üst seviyelere erişebilecek. Ancak, elbette böyle bir bakışın bir ayrımcılık
olmadığı da belirtilmelidir. Yani evet, elbette herkes yasalar önünde eşit hak
ve özgürlüklere sahip fakat aynı zamanda bireyler psikolojik ve biyolojik
olarak da birbirinden çok farklı niteliklere sahiplerdir ve eğitim ve toplumsal
kalkınma açısından değerlendirdiğimizde bu farklılıklar bir zenginliktir de. Ve
farklılıklar, aslında hayatın her alanında olduğu gibi ortadan kaldırılacak bir
durum değil, yok sayılacak, üstüne basılacak bir durum değil, tersine,
geliştirilmesi gereken, sahip çıkılması gereken bir potansiyel ve bu yüzden
bireylerin farklı özelliklerinin tanımlanması ve gelişmelerine zemin
hazırlanması, yönetimlerin halklarına karşı da açık bir sorumluluğu. Ve
toplumların, küreselleşmenin getirdiği yenilikleri izleyebilen ve bu
yenilikleri analiz ederek gelişmişlik düzeyine katkıda bulunabilecek bireylere
ihtiyacı var. Bu bireylerin yetişmesi ise ancak bireysel farklılıkları dikkate
alan, liderlik, üstün motivasyon, yaratıcılık, analitik düşünebilme gibi
yetenekleri geliştiren eğitim sistemleriyle mümkün.
Ve bu noktada üstün yeteneklilerin eğitimini dünya üzerindeki
çeşitli devletlerin ele alışıyla değerlendirdiğimizde, bizim kültürümüzde yer
alan enderun sisteminin de bütün bu üstün yetenekli
eğitimine kaynaklık eden önemli bir zenginlik olduğunu ve bu çerçevede de
geçmişimizde böylesi bir birikime sahip olmamızın öneminin de altı çizilmeli.
Tabii, üstün yeteneklilerin kazanılması anlamında elbette cumhuriyetin de belli
katkıları oldu ve çeşitli yasal düzenlemeler gerçekleştirildi. Fakat diğer
taraftan şunu da ifade etmek gerekir ki açık yüreklilikle: Yıllar boyunca, hem
de uzun yıllar boyunca eğitim politikalarında sistematik bir yaklaşım, özel ve
toplumsal katma değeri yüksek bu seçkin grubu hedefleyen, devamlılık arz eden
yapı ve yaklaşımlar sergilenememiştir. Ve gelişmesi hızlandırılmış tüm diğer
ülkelere baktığımızda ise en büyük yatırımın üstün yetenekli bireylere
yapıldığını görüyoruz. Yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda her türlü
araştırma geliştirme imkânının sağlandığı, bunun bir devlet politikası olarak
şekillendirildiği görülmektedir ve bu anlamda üstün yeteneklilerin eğitimine
yapılacak yatırımın ülkenin kaynaklarının geliştirilmesindeki en kısa, aynı
zamanda en etkin ve en verimli yol olduğu da rahatlıkla ifade edilebilir ve
tabii, Türkiye'nin son yıllara kadar bu konuda yeterince ilerleme
sağlayamayışının arkasında ise eğitimde fırsat eşitliğinin, aslında yoksunlukta
eşitlik olarak algılanmasının önemli bir katkısı vardır.
Tarihsel ve kültürel mirasın bireyi değil topluluğu öne çıkarması,
dolayısıyla bazı bireylerin bazı açılardan farklı olabileceğinin -yani
birilerinin ötekilerden daha üstün olabileceğinin, farklı olabileceğinin-
kabulüne yönelik bir sistemik direnç de söz konusudur. Üstün yeteneklilerin
eğitiminde uzmanlık eksikliği, genel olarak eğitim hedefleri üzerinde
tarafların anlaşamaması, uzlaşamaması, toplumun geleceğini yönlendirmeye
yönelik senaryoların aslında olmayışı ve bunların açıkça tartışılıp uzlaşma
sağlanmış senaryolar hâlinde bir konsensüs olarak ortaya konulamayışı da
sebepler arasında yer almaktadır. Ancak, artık bu anlayış tamamıyla terk
edilmiş ve üstün yetenekli bireylerin eğitiminde yeni ve köklü adımlar atılmaya
başlanmıştır. Bilgisizlik sarmalının bütün yetenek gruplarını kuşattığı bir
anlayıştan vazgeçilmiş, uygun eğitim ortamlarının hazırlanması, “farklılığın
bedeli” döngüsünün sona erdirilmesi adına aktif bir inisiyatif sergilenmeye
başlanmıştır.
Bu çerçevede yapılan çalışmalara da kısaca değinecek olursak
-özellikle biraz önce Sayın Bakanımız da zikretti- “BİLSEM” diye adlandırılan
bilim sanat merkezleri, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarına devam eden üstün
yetenekli öğrencilerin örgün eğitim kurumlarındaki eğitimlerinin yanı sıra buna
paralel süreçler geliştirilmek suretiyle kendi yetenek türlerine uygun destek
eğitim almalarını sağlayan önemli bir yapıdır ve “nereden nereye geldik” diye baktığımızda,
şu anda 55 ilde 61 kurum mevcuttur ve 2013 perspektifini de ortaya koyacak
olursak, seksen bir ilin tamamında bu eğitim kurumlarına yer verilmesi, bilim
sanat merkezlerinin açılması öngörülmektedir. 2002-2012 perspektifine bakacak
olursak da yüzde 270 oranında bir gelişimin bu kısa süre zarfında BİLSEM’ler örneğinde ortaya konulduğunu, böyle bir
performansın varlığını da belirtmemiz gerekir.
Yine, üstün yetenekli çocuklara yönelik eğitimciler yetiştirmek de
önemli bir meseledir. Çeşitli arkadaşlarımız, değerli milletvekillerimiz
zikrettiler, evet bunun nirengi noktalarından biri eğitimci yetiştirmek. Bu
çerçevede de yapılan ve yine son yıllarda yapılmış olan çalışmalar da var.
İstanbul Üniversitesinin Hasan Âli Yücel Eğitim Fakültesinin Özel Eğitim
Bölümünde, Türkiye’de ilk kez, Üstün Zekâlıların Eğitimi Ana Bilim Dalı
kurulmuştur ve burası 2002 yılından beri hem lisans hem yüksek lisans hem de
doktora düzeyinde eğitim programları vermekte ve Türkiye’nin bu anlamdaki insan
kaynağına katkı sağlamaktadır.
Bir diğer husus: Yine 2002-2003 eğitim öğretim yılından itibaren,
cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak, yine Millî Eğitim Bakanlığı ve İstanbul
Üniversitesi işbirliğiyle Türkiye’nin ilk, üstün zekâlı öğrencilere eğitim
veren ilköğretim okulu da faaliyete başlamıştır. Ama neyi görüyoruz? Bunların
hepsinin yeni çalışmalar, yeni faaliyetler olduğunu ve dolayısıyla meyvelerini
de yeni vermeye başlayacaklarını görüyoruz.
Bir diğer husus da, Anadolu Üniversitesi ve TÜBİTAK desteğiyle
Anadolu Üniversitesi Üstün Zekâlılar Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanlığı
tarafından üstün yetenekli öğrencilerin eğitimlerine yönelik üniversite tabanlı
bir programın uygulamaya geçirilmiş olmasıdır. Bu program da 2007-2008 öğretim
yılında başlamış ve hâlihazırda 6’ncı sınıftan 9’uncu sınıfa kadar, yani
ilköğretimin ikinci basamağında eğitim veren bir yapı olarak karşımızdadır. Bu
bağlamda, Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında çalışan
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda, Üstün Zekâlı ve Yetenekli Bireyler Strateji
ve Uygulama Planı 2012-2016’nın hazırlanması kararı da alınmıştır ve bu
Strateji Planı şu anda tamamlanmak üzere olup, Bakanlık tarafından Yüksek Bilim
ve Teknoloji Kurulunun 2012 yılı ilk toplantısında da sunulacaktır. Ve şu da
gerçektir ki cumhuriyet tarihi açısından bu da bir ilktir yani ilk kez bu ülke
üstün yetenekli çocukları için bir strateji planı ortaya koymuştur ve ilgili
Plan Türkiye’de üstün yetenekli bireylere yönelik eğitim modelleri, tanılama ve
izleme, insan kaynakları ve sürdürülebilirlik ana başlıkları üzerinden kendini
konumlamış ve bu stratejik plan neticesinde ülkemizdeki üstün nitelikli
bireylerin eğitimi konusunda da yeni düzenlemeler kısa sürede hayata
geçirilecektir.
Ancak konu sadece tek bir bakanlığın konusu da değildir yani
sadece Millî Eğitim Bakanlığını burada bir odak noktası olarak göremeyiz.
Elbette ki eğitimden sorumlu bakanlık olduğu için koordinasyon bu Bakanlıkta
olacaktır ama aynı zamanda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Gençlik ve Spor Bakanlığı, TÜBİTAK, YÖK, Sağlık Bakanlığı, Türk Patent
Enstitüsü, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları gibi çoklu partnerlerin, pek
çok kurum ve kuruluşun katkısıyla başarı gelecektir. Hedeflenen amaca
ulaşabilmek kurumlar arası sinerjinin yaratacağı güce bağlıdır ve yine insan
kaynağımızın değerlendirilmesinden en yüksek katma değeri elde edecek olan
şüphesiz ki iş dünyasıdır ve bu çerçevede iş dünyasının, her türlü üretim ve
ticaret kuruluşlarının mesleki teknik eğitimin yanı sıra üstün yetenekliler
eğitimine de yatırım yapmaları, destek vermeleri önemli bir husustur. Problem
çözme, analitik düşünebilme, yenilik yapabilme, farklı bakış açılarıyla sorunu
çözebilme gibi beceriler bu kuruluşların işlerini daha büyük bir performansla,
daha büyük bir başarıyla yapmalarını sağlayacak ve bu çerçevede de bu beceriler
aynı zamanda üstün yeteneklilere ait becerilerdir. Ve böyle baktığımızda -sorunların
yarattığı ihtiyaçlara- öğrenme ve geliştirme ihtiyacı bir araya getirilirse
sonuçtan şüphesiz her iki taraf ve en geniş ölçekte de bu ülkenin tamamı
kazançlı çıkacaktır. Dolayısıyla, üstün yeteneklilerin eğitimi konusu bilim,
sanat, iş dünyası ve üniversitelerin topluma hizmet boyutunda rahatlıkla iş
birliği yapabileceği, disiplinler arası çalışmaya elverişli bir konudur ve
bunun gereğinin yapılması için de tarafları buradan katkı sağlamaya davet
ediyoruz.
Türkiye’de biz ne durumdayız diye baktığımızda yani bu üstün
zekâlılardan bahsedip duruyoruz da yani nasıl bir büyüklükten bahsediyoruz,
nedir bu ülkenin pozisyonu diye baktığımızda, 0-24 yaş aralığında Türkiye’de 25
milyon küsur birey var ve bunların yüzde 2’sinin üstün yetenekli yani 627.480 üstün
yeteneklinin olduğu tahmin edildiğinde -yani bazı küçük Avrupa ülkelerinin
neredeyse toplam nüfusundan daha fazla sayıda üstün yeteneklinin olduğu bir
Türkiye’den bahsediyoruz- bugünlerin ve yarınların kurgulanması adına konunun
ne kadar önemli olduğunu anlamak için sadece bu veriye bakmak dahi tek başına
yeterli.
Eğer beşerî sermayeyi doğru değerlendirirsek 21’inci yüzyılın
bilgi ve yaratıcılığa dayalı rekabet dünyasında her bir üstün yeteneklinin
kendi alanında, doğdukları ülkelere ve insanlığa etkin ve farklı katkılar
sağlamasına da imkân sağlayabiliriz. Oysa, kendi hâline bırakıldığında,
yönlendirilmediği ve kendini gerçekleştirme fırsatı yaratılmadığında üstün
yeteneklilerin aynı zamanda yıkıcı, kendisine ve çevresine zarar verici duruma
gelebildiğini yani en büyük zenginliğimizi kendi ellerimizle heba
edebildiğimizi de unutmamalıyız.
Üstün yetenekli bireylerin eğitimi kadar bu çocukların izlenmesi
ve istihdamının da bu çalışmalar kapsamında projelendirilmesi gerekmektedir.
Ancak bu konudaki temel yaklaşım, üstün yetenekli bireylerin yaş, cinsiyet,
sosyoekonomik statü, bütün bu düzeylerden bağımsız bir biçimde desteklenmeleri
ve yeteneklerinin geliştirilmesinde eğitimin nesnesi değil, öznesi olarak
konumlanmaları gereği de ortadadır. Ve ülkelerin üstün yeteneklileri eğitmek
yönündeki uygulamalarına da baktığımızda aslında homojen bir yapı görmüyoruz,
farklı uygulamalar var. Yani çizginin bir ucuna baktığımızda üstün
yeteneklileri dâhil -işte Amerikan modelini burada öngörebiliriz- bütün
öğrencilerine farklılaşmış ve bireyselleştirilmiş eğitimi olağan örgün eğitim
içerisinde sunan ülkeler, diğer ucundaysa kitlesel eğitimin dışında, seçilmiş
öğrencilere özgü okullar açan ülkeler vardır ve ülkelerin üstün yetenekliler
konusuna yaklaşımı, felsefesi, nüfus ve gayrisafi millî hasılalarıyla, bundan
eğitime ayırdıkları payla, gelişmişlik düzeyleriyle ve hepsinden daha önemlisi
“eğitimde fırsat eşitliği” kavramından aslında ne anladıklarıyla bağlantılıdır
ve hayatın her alanında “fırsat eşitliği” kavramını sonuna kadar sahiplenen,
tüm uygulamalarıyla bu yaklaşıma hayatiyet kazandıran Hükûmetimizin bu alandaki
çalışmalarının da aynı bakışın iz düşümü olacağı açıktır.
Günümüzde ülkelerin ekonomik büyümesi sadece sermayeye bağlı
değildir. Artık, üstün beyin gücünün ve yaratıcılığın maddi sermayenin üstünde
olduğu, “pozitif dışsallık” kavramının öne çıktığı, bilim, teknoloji ve diğer
alanlarda yaratıcı düşünce gücü kullanılarak ortaya konan çıktıların ekonomik
büyümeyi tetiklediği bir dünyada yaşıyoruz ve diğer bir ifadeyle, biz aslında
üstün yeteneklilerin iktisadi öneminden de bahsedebiliriz. Ekonomik kalkınmada
ülkeler, tarih ve kültür gibi değerlerinin yanı sıra çok boyutlu bir yaklaşım
doğrultusunda altın anahtar olarak yenilik ve teknolojiyi kullanıyorlar. Yaratıcı
beyin gücüne sahip bireyler özgün çıktılar oluşturarak ülkeleri için markalar
yaratıyorlar ama bu hedefleri başarabilmek, bilim ve teknoloji alanında öncü ve
yaratıcı ürünler koymanın yanı sıra marka oluşturmak için, ülkelerin
üniversitelerinde, fabrikalarında, laboratuvarlarında çalışacak yaratıcı
bireylerin eğitiminin desteklenmesi şarttır ve bu destek, uygun araştırma ve
eğitim ortamlarının sunulmasıyla sağlanır ve malumunuz olduğu üzere, bir ülke
için stratejik açıdan önemi olan coğrafi konum, yer altı ve yer üstü
zenginlikleri gibi kaynaklarla değiştirilemez, bunlar sabittir ama diğer önemli
stratejik güç, insan kaynağı, bu değiştirilebilir ve geliştirilebilir ve üstün
yeteneklilerin tespiti, eğitimi, istihdamı, keza beyin göçünün engellenmesi, bu
yönüyle stratejik önemi de haiz. Dolayısıyla, üstün yetenekli gençlerimizin
kendi öğrenme güçlerini ortaya çıkarmaya olanak sağlayan bir sistemin
yaygınlaştırılması, ülkemiz açısından tam da bir toplumsal sıçrama hamlesi
olacaktır ve dünya çapında marka ürünler çıkarmak istiyorsak, işte, prestijli
ödüller dediğimiz Nobel, Pulitzer, Oscar, bütün bunların yaygınlaştırılması,
bunların bu ülke adına elde edilmesi bakımından da başarılar elde edilen bir
ülke profiline ulaşmak bakımından da bu yatırımı ülke olarak üstün yetenekli
gençlerimize yapmak kaçınılmaz bir gereklilik ve eğitimde fırsat eşitliğinin
sağlanması bakımından da her bireye kendi gelişim ve öğrenme özelliklerine
uygun, çeşitlendirilmiş, zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış eğitim
ortamlarının sunulması temel bir hak, temel bir ihtiyaç ve bu özellikli gruba
karşı da aslında bir yönetsel sorumluluk.
Tüm bu gereklilikler ve gerekçelerin ışığında, dünyada 1980’lerden
sonra gündeme gelen üstün yetenekliler eğitiminde birikmiş olan tecrübe ve
birikimi de değerlendirerek gezegenin beyin göçü değil beyin dolaşımı evresine
girdiği bu dönemde konuya yönelik etkin stratejilere acilen hayatiyet
kazandırılmalıdır. Bu bağlamda, üstün yetenekli bireylerin eğitiminde dünya
genelinde uygulanan iyi örnekler incelenerek, ülkemizin toplumsal yapısına
uygun eğitim modelleri ve bu modellere yönelik zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış
eğitim programları oluşturulmalıdır.
Fırsat eşitliği temelinde üstün yetenekli bireylerin geleceğe
taşınacağı, bireyin kendini gerçekleştirebileceği, insanlık yararını esas alan
bir eğitim sistemini kurgulamak açık bir gereklilik olarak karşımızdadır ve bu
anlamda nihai hedefimiz sadece ulusal ölçekle sınırlı olmayıp, ülkemizi bütün
üstün yeteneklilerin değerlendirildiği bir cazibe merkezi hâline getirmek,
üstün yeteneklileri ulusal ve evrensel değerlerle geleceğe yön verecek bireyler
olarak yetiştiren modern ve lider bir ülke olarak konumlamak da bir diğer
hedefimizdir ve tüm bu sorumlulukların gereğini yerine getirmek üzere eğitim
sistemimiz açısından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.
Süreniz tamam efendim.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Devamla) – Bu önergenin yararlı olduğunu
belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önerge sahipleri adına birinci konuşmacı Sayın Sebahat
Tuncel, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuncel.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
önerge üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, keşke bu ortak çalışma birçok konuda da olsa. Bu
araştırma önergesinde ortaya koyduğumuz bu ortak tavır -iktidar muhalefet-
Türkiye'nin temel sorunlarında da benzer bir durumu geliştirse belki
Türkiye'nin demokrasisi açısından daha önemli olacak diye düşünüyorum. Burada
bütün milletvekili arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, aslında üstün
yetenekli, üstün zekâlı çocukların topluma yararlarını en üst düzeye çıkarmak
amacıyla, yaşıtlarından daha farklı öğrenme düzeyine sahip çocukların erken
yaşlarda tespiti ve öğrenme özelliklerine uygun bir eğitim alabilmeleri için neler
yapılması gerektiğinin tespiti ortak bir tavır. Tabii, bu vesileyle biz birkaç
şey ifade etmek istiyoruz. Üstün yetenekli çocukların tespit edilmesi, erken
olarak tespit edilmesi önemli bir durum ancak bu tespitin şöyle bir durumu da
var: Yani hangi konuda yetenekli, matematik mi, işte kültür mü, sanat mı,
sinema mı, tiyatro mu ya da fen bilimleri mi? Dolayısıyla, bu alanlardaki
tespitin alanına göre yapılması önemli bir konu.
Diğer bir nokta, aslında üstün yetenekli çocukların eğitim
meselesinde nerede eğitim alacakları meselesi de önemli. Daha çok mesela
İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropol kentlerde, büyük kentlerde okullar
açılıyor. Bu araştırma önergesinden sonra belki yani bu tespitler yapıldıktan
sonra, umuyorum, Millî Eğitim Bakanlığı, bunu sadece böyle metropol kentlerde
değil, başka alanlarda, örneğin Diyarbakır’da, Erzurum’da, Malatya’da, başka
alanlarda da açılmasını öngörür çünkü bu önemli bir konu yani çocukların
buradan faydalanması önemli bir nokta.
Bir de, bu üstün yetenekli çocuklar çoğu zaman kendi ailesinden,
çevresinden kopartılıyor, başka bir mekâna gönderiliyor. Burada hem kültürel
olarak hem sosyal olarak başka zorluk yaşama durumu ortaya çıkıyor. Bu açıdan
da bu olayı düşünmek önemli diye düşünüyorum.
Sayın milletvekilleri, tabii ki çocuklarımızın geleceğini
düşünmek, çocuklarımızı birey olarak yetiştirmek ve toplumda daha etkin bir
düzeye nasıl getirebilirizi tartışmak iyi bir nokta.
Dolayısıyla, hem engelli çocuklarımız için yapılacak sorun, diyelim ki öğrenim
zorluğu çeken çocukların geleceğine dair işler yapmak, bunun için eğitim
kurumlarını düzenlemek hem de üstün yetenekli çocuklarımıza ilişkin
düzenlemeler yapmak temel görevlerimizden biri. Bunu yapmak bu Parlamentonun
görevi ancak bunu yaparken nasıl bir perspektiften, hangi açıdan baktığımız da
önemli.
Özellikle eğitim sistemi tartışması, Türkiye'nin temel
gündemlerinden birisi. Şimdi komisyonda 4+4+4 tartışılıyor. Buradaki yaklaşımda
da yani bu zorunlu eğitim meselesini 3’e bölüp bunun üzerinden yeni bir sistem
yaratma tartışması Türkiye’de ciddi tartışmalara neden oldu. Bu yasa tasarısı bize göre geri çekilmelidir. Bunun
geri çekilme nedeni içerikten ziyade, bu kanun tasarısının bu çevrelerle,
diyelim ki eğitim kesimleriyle, akademisyenleriyle, yazarlarıyla, yine eğitimin
bu hâle dönüştürülmesi, 4+4+4’e dönüştürülmesi konusunda etkilenecek kesimlerle
tartışılmaması, sadece İktidarın kendi gücüne dayanarak “Benim nasıl olsa
elimde iktidar gücü var, yeteri sayıda milletvekili var, el kaldırım, bu işi
geliştiririm.” tartışmasının, içeriğe girmeden kendisi bile bu önergenin geri
çekilmesini gerektiren bir noktadır.
Diğer boyutlarına geldiğinde, zaten içeriğine girdiğimizde bu çok
daha vahim bir durumu gösteriyor. Türkiye’de aslında AKP İktidarıyla
öğrendiğimiz bir şey var: Demokrasi kendisine yöneliktir. “Eğer biz varsak
demokrasi var, diğer, muhalefetin görüşü, önerisi bizim açımızdan önemli
değildir; sadece muhalefetin değil, sosyal yapıların, eğitim kurumlarının görüş
ve önerileri de önemli değildir.” tartışması bu açıdan… Gerçekten önümüzdeki
dönem hem gençleri ilgilendirecek, çocukları ilgilendirecek, ailelerini
ilgilendirecek bu eğitim sisteminin, bu kanun tasarısının gözden geçirilmesi
önemli bir konu diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, Sayın Eğitim Bakanımızın aslında
bu meseleyi, biraz önce söylediğim gibi, eğitim kurumlarıyla, diyelim ki bunun
sosyal çevreleriyle, etkilenecek kesimlerle, ailelerle tartışmadan önce zaten
Millî Güvenlik Kurulunda tartışması da ayrı bir nokta. Yıllarca Türkiye bu
zihniyetten çekti, 12 Eylül zihniyetinden çekti, askerî diktanın ne demek
olduğunu biliyor ama yine de biz millî eğitim politikalarını belirlemek için
önce bu işin uzmanlarıyla ya da Parlamentoda değil, yine Millî Güvenlik
Kurulunda tartışmaya açıyoruz. Bu, durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor.
Yine, diğer bir konu: “Eğitimde fırsat eşitliği” diye söyledi
Sayın Milletvekili, AKP Grubundan konuşan. Bu çok önemli bir konu. Evet,
eğitimde herkes, toplumun tüm kesimleri fırsatlardan eşit faydalanmalı ama
fırsatlardan eşit faydalanma koşulları da devlet tarafından güvence altına
alınmalı. Böyle bir durum yok, zaten eğitimde ciddi bir eşitsizlik var. Bunun
çeşitli nedenleri var yani diyelim ki eğitim sistemimizin kendisi problemli,
diyelim ki bu ülkede hâlâ ana dilde eğitim talebi problemli bir alan. Ana dilde
eğitim talebi karşılanmıyor, ana dilde eğitim talep edenler bu ülkede
dışlanıyor, terörize ediliyor; bu ciddi bir durum.
Yine, diyelim ki bu üstün yetenekli çocukların belirlenmesi
meselesinde de bu önemli bir ayrım çünkü birçok çocuk diyelim ki ana dilini iyi
kullandığı hâlde, bu konuda yeteneklerini açığa çıkarabildiği hâlde, Türkçeyi
bilmediği için çoğu zaman bu çocuklar “geri zekâlı” diye ya da işte “öğrenim
güçlüğü çekiyor” diye topluma lanse ediliyor. Bunun bile kendisi bir problem
yani aslında bu konuda bile Türkiye'de ana dillerini iyi bilen ve bu konuda
belki yetenekli olan çocuklar, Türkiye eğitim sistemi nedeniyle bu sistemin
dışında kalıyor, öğrenim bozukluğu görüyor ya da “cahildir” ya da birçok mesela
bu rehabilitasyon merkezlerine dikkat edin, çocuklar “öğrenim güçlüğü çekiyor”
diye gönderiliyor. Bütün bunların nedenlerinden birisi bu. Bu zaten problemli
bir alan.
Bir de eğitimde fırsat eşitliğine bu kadar vurgu yapıp bu
fırsatlardan eşit faydalanmayan ancak kendi olanaklarıyla diyelim ki eğitim
görmek isteyen kesimlere yönelik de büyük bir saldırı var. Özellikle Barış ve
Demokrasi Partisinin iktidarda olduğu yerellerde, belediyelerimizin bünyesinde
geliştirilen eğitim destek evlerinin kapatılması tam da bu noktaya geliyor.
Çünkü AKP İktidarı, kendisinden başkasına, gençlere, çocuklara bir destek
verilmesini istemiyor galiba ya da bundan faydalanmasını istemiyor.
Bugün diyelim ki BDP’li belediyelerden
beş ilde, Batman, Mardin, Siirt, Ağrı, Erzurum ve Dersim’de beş tane eğitim
destek evi kapatıldı, Orhan Doğan Eğitim Destek Evi. İsimden dolayı mı
bilemiyorum, bu ilginç. Orhan Doğan bir dönem bu Parlamentoda milletvekilliği
yapmış biri. 2 Mart darbesiyle yaka paça bu Parlamentonun dışına itildiler.
Türkiye hâlâ bu ayıplı durumuyla… Yani aslında demokrasi açısından ayıplı bir
durum galiba ismine tahammül edemiyor ki Orhan Doğan’ın ismini verdiği eğitim
destek evleri de kapatılıyor ve binlerce çocuk, sınava az bir zaman kalmışken
bu eğitimden mahrum bıraktırılıyor.
Şimdi, burada, gelip eğitim sorunlarını konuşuyoruz, işte yüksek,
üstün zekâlı çocukların durumlarını konuşuyoruz. Oysa bu durumun kendisi vahim
bir durum. Yani bunu AKP Hükûmeti ne kadar dikkate alacak, bilemiyoruz.
Gerçekten, uyduruk gerekçelerle eğitim destek evlerimiz kapatıldı. Bu,
sorunlardan birisi.
Tabii burada buna herkesin karşı çıkması gerekiyor. Eğer
çocuklardan yana, gençlerden yana bir düzenleme yapmak istiyorsak, o zaman,
gençlerin olanakları doğrultusunda bu sisteme dâhil olmaları, bu “fırsat
eşitliği” denilen aslında eşitsizlik sistemi içerisinde yarışa dâhil olmaları
konusunda ailelerinin, işte belediyelerin ortaya çıkarttığı bu olanakları bile heba
eden yaklaşım, kabul edilebilir bir nokta değil.
Diğer bir konu sayın milletvekilleri, aslında bu ülkede zar zor
sınavla üniversiteye girenlerin, bu eşitsizlik yarışını bin bir emekle, çabayla
geçen öğrencilerin, üniversiteye gidenlerin birçoğu şimdi tutuklu. 500 tane
tutuklu öğrenci var, hatta bunun sayısı çok daha fazla. Hâlâ üniversitelerde
-Sayın Bakan biliyor mu- öğrenciler protesto ettiler diye, basın açıklaması
yaptılar diye, daha savcılık soruşturma başlatmadan okul yönetimleri soruşturma
başlatıyor ve öğrenciler okuldan uzaklaştırılıyor, disiplin cezası veriliyor.
Şimdi buradan biz gelip gerçekten bir eğitim sistemi tartışıyoruz.
Nasıl bir ülkedeyiz? Yani üniversitelerde insanlar, gençler kendi taleplerini
dile getiremeyecek durumdaysa, taleplerini dile getirdiği için soruşturmadan
geçiyor ve tutuklanıyorsa ya da okuldan atılıyorsa, eğitim hakkı elinden
alınıyorsa burada fırsat eşitliğinden falan bahsetmek mümkün değildir. AKP
İktidarının yaptığı gibi “Ya bendensin ya düşman; ya benim gibi davranacaksın
ya da sana yaşam hakkı tanımam, eğitim hakkı tanımam.” anlayışına bir an önce
son vermesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tuncel.
İkincisi konuşmacı Sayın Recep Gürkan, Edirne Milletvekili.
Sayın Gürkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP GÜRKAN (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konfüçyüs’ün bir sözüyle başlamak istiyorum. Konfüçyüs diyor ki:
“Bir neslin kaderini bir önceki nesil belirler.” Tıpkı bugünlerde bizim yapmaya
çalıştığımız gibi. Şu anda biz de bir taraftan burada, Genel Kurulda; bir
taraftan yukarıda, Millî Eğitim Komisyonunda bizden sonraki neslin kaderini
belirlemeye çalışıyoruz.
Aslında iki tezat bir arada yaşanıyor. Aynı Meclisin çatısı
altında, yüce Meclisin çatısı altında, bir, çok olumlu bir örneği birlikte
yaşıyoruz, bir de çok olumsuz bir örneği birlikte yaşıyoruz. Genel Kurulda
bütün grupların uzlaşmasıyla, ortak önerileriyle, destekleri, içlerine
sindirerek, katkılarıyla ülkenin en değerli varlığı, en büyük hazinesi olan
çocuklarımızın, üstün yetenekli, üstün zekâlı çocuklarımızın gelecekte ülkemizi
daha iyi yarınlara, daha büyük ufuklara taşımaları için elimizden ne geliyorsa
hepimiz bir katkı sunarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ama diğer
taraftan, toplam içerisindeki orana, yüzde 2’ye denk gelen, yüzde 2’yle 3
arasında denk gelen bir orandaki üstün yetenekli çocuklarımız için bu olanağı
yaratmaya çalışırken, bir taraftan da 12-13 milyon çocuğumuzu ilgilendiren bir
eğitim yasasını -hiç kimse kusura bakmasın, amacım siyaset yapmak da değil,
muhalefet yapmak da değil ama doğruları konuşacağız- hiç kimseye danışmadan
âdeta bir oldubittiyle, dayatarak çıkarmaya çalışıyoruz.
Şimdi, bunların hangisi doğru, hangisine inanacağız? Parlamentoyu,
milletvekillerini örnek alan o gençlere, o çocuklara, o yurttaşlara hangisini
doğru model olarak sunacağız? Dün akşam, bildiğiniz gibi, Millî Eğitim
Komisyonu sabah dörde kadar çalıştı, bu akşam yine çalışacak, yarın akşam yine
çalışacak. Ha, sonuç itibarıyla Parlamento çoğunluğuna dayanılarak bu yasa
Adalet ve Kalkınma Partisinin istediği biçimde çıkabilir. Çıkarsa ne olacak?
Yani bu ülke, bu ülkenin çocukları, bu ülkenin evlatları bundan ne kazanç elde
edecek, ne kazanım elde edecek bu ülke?
21’inci yüzyılı bilgi toplumu çağı olarak nitelendiriyoruz.
21’inci yüzyılı insanlığın bütün keşiflerinin neredeyse son yirmi otuz yıla
sığdığı çağ olarak nitelendiriyoruz. Ama eğitim gibi bir nesli ve bir ülkenin
kaderini belirleyecek bir konuda dört siyasi parti bir araya gelmeyi
başaramıyoruz. İktidar “Nasılsa çoğunluk benim, ben istediğimi bu Parlamentodan
çıkarırım.” mantığıyla bir türlü uzlaşmaya yanaşmıyor. Oysa, kaderi üzerinde
bugünlerde oynadığımız çocukların bu olayda hiç kabahati yok, hiç günahı yok ve
gerek çocuklara gerek ailelerine, velilere, annelere, babalara gerekse de bu
işin uzmanı olan… Az önce Sayın Bakan çok güzel ifade etti, üstün yetenekli
çocuklarla ilgili çalışmaları anlatırken dedi ki: “2007-2008’den bu yana şu
kadar kurultay yaptık, bu kadar çalıştay yaptık, bu
kadar bu işle ilgili uzmanla, akademisyenle görüştük, raporlar hazırladık.”
Fevkalade bir şey, ben gurur duydum bir eğitimci olarak ama aynısını ülkemizin
tüm çocuklarını ilgilendiren bir yasada beceremedik. Şimdi, burada suç
muhalefetinse bu muhalefete ait olan suçu biz üzerimize almaya hazırız ama siz
sormadan, kimseye sormadan, 5 grup başkan vekilinin imzasıyla bir teklifi
tasarı olarak dahi getiremeyip bir teklifi getirir dayatırsanız bunu kimsenin
kabul etmesi mümkün değil değerli arkadaşlar, kimsenin kabul etmesi mümkün
değil. Getirilen teklif 4, 4, 4;12 yapmıyor, 12 yapmıyor. Mızrak çuvala
sığmıyor, sığmayacak.
Bakınız, o kadar yanlış, o kadar acele, o kadar hazırlıksız bir
teklif getirildi ki Parlamentoya. Baştan “2’nci 4’ten itibaren açık öğretime
yönlendireceğiz kız çocukları.” denildi, “Erkek çocukları da sanayiye,
tamirhaneye.” Sonra bakıldı ki: “Ya, hakikaten biz çok vahim hatalar
yapıyoruz.” Geri çekildi. Şimdi 3’üncü 4’e öteledik. Ama ötelediğimiz açık
öğretim değil. Teklif maddesinde aynen şu yazıyor: “Ortaöğretimde eğitim, örgün
eğitim veya yaygın eğitim olarak verilir.” Bakıyorsunuz millî eğitim mevzuatına
ve dünyadaki genel uygulamaya “yaygın eğitim” deyince halk eğitim merkezleri,
burasını işaret ediyor. Yani şimdi zorunlu hâle getirmeye çalıştığımız
ortaöğretime, liseye gitmeyen çocuk, halk eğitimdeki saz kursuna, biçki dikiş
kursuna, nakış kursuna, kanaviçe kursuna gidip o sertifikayı getirdiğinde, bana
diploma verin derse ne yapacağız biz? Yaygın eğitimin tanımı mevzuatta belli,
1739’da belli. 1739’un 26’ncı maddesini değiştirmeye çalışıyor Hükûmet, belli.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, çok dikkatli dinliyor sizi!
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Sayın Bakan dün akşamdan yorgun biraz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Merak etmeyin, ben
iki tarafı da dinliyorum.
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Sağ olun, sağ olun Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) – İki işi bir arada yapabiliyor demek ki!
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla bu kadar geniş bir
kitleyi ilgilendiren bir kanun yaparken -Allah aşkına size soruyorum, herkes
kendi çocuğunu düşünsün, kendi çocuğunu yüreğine koysun düşünsün- bu işin
uzmanlarına sorulmaz mı? Yani ekonomiyle ilgili bir kanun çıkarırken eğitim
bilimcilere, eğitim bilimiyle ilgili bir kanun çıkarırken ekonomistlere mi
soracağız biz?
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman Sayın Bakan vekili dinlemiyor,
Recep Bey’i dinliyor!
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakanı dün akşam komisyonda
biraz fazla gerdik. Onun için burada da çok üstüne gitmeyelim diyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Yüzüm gülüyor, siz
rahat olun. Ben dinliyorum sizi.
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Yok Sayın Bakanım, ben rahatım zaten.
MUHARREM İNCE (Yalova) – O zaman hanımefendiyi dinlemiyorsunuz.
İkisini birden mi dinliyorsunuz?
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Sayın Bakanın -dün akşam komisyonda bir
vekilimiz öyle dedi- beyninin her iki lobu da çalıştığı için hem onu hem beni
dinleyebilir, doğaldır.
Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; sizden bir kez daha şunu
istiyoruz. Lütfen, şu getirdiğiniz ve dünyada bir benzeri olmayan, hazırlanış
biçimiyle, getiriliş biçimiyle bir benzeri olmayan 4, 4, 4 teklifini geri
çekin. Sendikaları çağıralım. Sizi de çağıralım, siz de buyurun Sayın Vekilim,
siz de katkı verin. Eğer çocuklarınız varsa -ki vardır- siz de katkı
verebilirsiniz. Bu 4,4,4 herkesi ilgilendiriyor, Ahmet’i, Mehmet’i, Hüseyin’i
değil, herkesi ilgilendiriyor.
Bakın, beş yaşında çocukları hiçbir pedagojik ilkeye uymadan,
hiçbir eğitim bilim ilkesine uymadan, hiçbir fiziksel gelişmesine bakmadan
birinci sınıfa alacağız. 80’lerde bu yöntem denendi. Hatırlayanlar bilirler,
Vehbi Dinçerler’in döneminde altı yaş uygulaması
pilot olarak uygulandı bu ülkede dört yıl ve o çocukların hepsi bir sürü
psikolojik travmayla okul yaşamlarında başarısız oldular. Şimdi, önümüzdeki yıl
biz 1 milyon 200-1 milyon 300 bin çocuğu altmış, yetmiş iki ve yetmiş iki ayın
üzerindeki yaklaşık 2 buçuk milyon çocuğu aynı sınıflara, birinci sınıfı
okuması için koyacağız. Bu çocukların hepsi yarın öbür gün bize lanet
okuyacaklar, bize kahredecekler ve biz bu ülkenin en değerli varlığı olan
çocuklarımızı, sırf birileri kendi kafalarına göre, kendi ideolojilerine göre
birtakım şablonlara sokmak istiyor diye bu çocuklarımızı kaybedeceğiz. Buna
hakkımız yok, buna yetkimiz yok.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Onların o yaşta çocuğu yok
Sayın Vekilim.
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Başbakan “3 çocuk yapın.” dedi ya.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Ama onların yok demek ki o
yaşta çocukları.
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Yoksa da yaparlar yani Başbakanı
dinleyecekler.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir anne-baba olarak razı olacaklar mı
bakalım çocuklarının bu şekilde istismar edilmesine?
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, eğitim yasası, 4,4,4
Parlamentoya geldiğinde umuyorum ki aklıselim galip gelir, parmaklar çalışmaz,
vicdanlar çalışır, kanaatler çalışır, yürekler çalışır.
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Boşuna bekliyorsun Sayın
Vekilim.
YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sizin yüreğinizi…
RECEP GÜRKAN (Devamla) – Biz de sizin yüreklerinizi biliyoruz
Arkadaşım, biz de sizinkileri biliyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürkan.
Üçüncü konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Dedeoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin daha müreffeh bir geleceğe sahip olması
açısından gerekli olduğuna inandığımız üstün zekâ ve yetenekli çocukların
ileride önemli roller oynayacak yetişkinler hâline gelmesi ve ülkemizin
gelişimine katkı sağlamak amacıyla vermiş olduğunuz Meclis araştırması üzerinde
söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yapılan bir araştırma sonucuna göre üstün
zekâlı olarak doğan bir bebeğin normallere göre işitsel ve görsel uyarılara
daha çok tepki verdiği, daha az uyku ihtiyacı duyduğu ve daha büyük yaştaki
çocuklarda görülen yüz ifadelerini sergilediği belirtilmiştir. Bu kişiler,
kendi yaşıtlarından rastgele seçilmiş bir grubun yüzde 98’inden daha üstündür
yani toplumu oluşturan bireylerin yüzde 2’lik bir kısmı bu özelliğe sahiptir.
Bu nedenle, üstün zekâlı çocukların erken yaşta fark edilmesi ve yeteneklerine
uygun bir çerçevede yetiştirilmesi son derece önemlidir.
Üstün veya özel yetenekli çocuklar, zekâ, yaratıcılık, sanat,
liderlik kapasitesi veya akademik alanlarda özel yetenekleri… Çabuk ve kolay
öğrenilir fikir ve hipotezleri test etmeye yönelik deneyler yaparlar, fen ve
teknik açıları kullanabilir ve bunlara vakıf olurlar; yanlış ve doğruyu seçme
güçleri fazla olup, kavrama ve akılda tutma süreleri yüksek olup ders
başarıları da yüksektir. Bu çocuklarımızın tespiti, eğitimi ve izlenmesi
sistemi politikası açık bir şekilde tanımlanarak kurumsal ve devamlılık arz
eden bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Üstün zekâlı çocukların istek ve ihtiyaçlarıyla sorunlarını şu
şekilde sıralayabiliriz: Her çocuk gibi üstün zekâlı çocuklar da fiziksel
aktivitelerle ilgilenmeye ihtiyaç duyarlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üstün zekâlı çocuklara da
diğer çocuklara sağlandığı gibi koşmak, zıplamak, atlamak, tırmanmak gibi basit
eylemlerde bulunma, salıncakta sallanmak, top oynamak, futbol, basketbol,
voleybol, yüzme gibi sportif faaliyetlere kadar pek çok fiziksel etkinliklerle
diğer çocuklarla birlikteyken ilgilenebilme imkânı sağlanmalıdır.
Üstün zekâlı çocukların yetenekleri geliştirebilmelerine yönelik
verilecek eğitimin yanı sıra, kendilerine uygun imkânların sağlanmasına da
ihtiyaç vardır. Örneğin, okul öncesi çağdaki üstün zekâlı bir çocuğun
yeteneklerini geliştirebilmesine ortam ve imkân sağlamanın yolu onun anaokuluna
gitmesiyle başlayacaktır. Çocuk anaokulunda yeteneklerini gösterebileceği ve
fiziksel gücünü ortaya koyabileceği çeşitli etkinlikler ve imkânlarla
karşılaşır.
Üstün zekâlı çocuklar, farklı yaş gruplarından ve farklı sınıflara
devam eden, kendileriyle benzer özelliklere ve yeteneklere sahip çocuklarla
iletişim kurmaya ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle, onlara, okuldaki sınıf ve kulüp
çalışmalarına katılma imkânı sağlanmalıdır.
Üstün zekâlı çocuklar direktif almaktan hoşlanmazlar. Kendilerine
verilen direktifler doğrultusunda hareket etmeleri beklenirse tepkilerini
çeşitli şekilde dile getirirler. Direktiflere karşı gösterdikleri bu olumsuz
yaklaşımın altında yatan nedenlerden biri de potansiyel olarak sahip oldukları
liderlik yeteneğidir. Bu özellikteki çocuklar, bu konuda rehberliğe de ihtiyaç
duymalarında başvurabilecekleri ve danışabilecekleri kişi veya kurumlara
ihtiyaç duyarlar.
Üstün zekâlı çocuklar, daha fazla bilgiye ulaşabilmek için okul
kütüphanesindeki kaynak çeşitliliğine ihtiyaç duyarlar.
Üstün zekâlı çocuklar okuldaki derslerini fazla çaba harcamaksızın
takip edebildikleri için, öğrenim hayatları boyunca uzun süreli, düzenli ve
planlı ders çalışma alışkanlığı kazanamazlar. Bu nedenle, onların, eğitim
yaşantılarının başından itibaren uzun süreli, düzenli rehberliğe ihtiyaçları
vardır.
Üstün zekâlı çocuklar, kendilerini yetiştirebilecekleri,
yeteneklerini sergileyebilecekleri, görüşlerine önem veren, çabalarını dikkate
alan, düşüncelerini uygulama fırsatı bulabilecekleri fiziksel ortam ve koşullara
sahip bir okulda eğitim alma ihtiyacı duyarlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üstün zekâlı çocukların bu
ihtiyaçlarını karşılamak için Millî Eğitim Bakanlığınca açılmış olan bilim ve
sanat merkezlerinde yaşanan bazı sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Bilim sanat merkezlerinin birinci sıkıntısı yönetmeliğinin
olmaması ve hâlen yönerge ile yönetiliyor olmasıdır. Bu yüzden bilim sanat
merkezi yöneticileri zaman zaman sıkıntılar yaşamaktadırlar.
İlk olarak, BİLSEM'lere öğrenci
başvurusu çok yoğun olduğu ve burada uygulanacak testler uzmanlık istediği için
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı diğer okullardan testlerle ilgili sertifika
sahibi diğer öğretmenler görevlendirilmektedir ama bilim sanat merkezleri Millî
Eğitim Bakanlığını ilgilendiren hiçbir yönetmelikte geçmediğinden bu
öğretmenlere yapmış oldukları sınav değerlendirme çalışmaları için hiçbir
şekilde ücret ödemesi yapılmamaktadır. Bu durum sınavların sağlıklı bir şekilde
yürütülmesini engellemektedir. Taşradaki birçok bilim ve sanat merkezi bu
sınavlarla ilgili ücret onayını valiliklerden almakta ve ücret ödemektedir ama
ilgili ilin millî eğitim müdürlüğü Bakanlığa bu konu hakkında görüş sorduğunda
Bakanlık maalesef olumsuz cevap vermekte ve birçok mağduriyet oluşmaktadır. Bu
durumda BİLSEM yöneticileri sınav uygulayarak öğrenci seçmek durumunda
olduklarından bu ücretleri ödemek durumunda kalmaktadırlar.
Bilim sanat merkezleriyle ilgili bir diğer sıkıntı, öğrencilerin
kayıtlı oldukları ilköğretim okulu ve liselerde eğitimlerini gördükten sonra
kalan zamanlarda haftada iki veya üç gün BİLSEM'lere
devam etmeleridir. Şöyle ki: Okulunda sabahçı olan öğrenci öğleden sonra,
öğleden sonra olan öğrenci sabah, tam gün olan öğrenci ise akşam devam
edebilmektedir. Bu noktada özellikle okulu tam gün olan öğrencilerin hafta
içi akşam grubuna devam etmeleri ulaşım güçlüğünden
dolayı mümkün olmamaktadır.
Birçok ildeki bilim ve sanat merkezlerinde hafta sonu eğitim Millî
Eğitim Bakanlığı izin vermemesine rağmen yine ildeki yöneticilerin
valiliklerden olur alması ile yapılmaktadır. Bu noktada, hafta sonu eğitimi
için Millî Eğitim Bakanlığına resmi yazı ile başvuran bilim sanat merkezleri
olumsuz cevap almaktadırlar.
Bu durum hem bilim sanat merkezi yöneticilerini zor durumda
bırakmakta hem de geleceğin bilim insanları, yöneticileri, sanatçıları olacak
üstün zekâlı, özel yetenekli öğrencilerin yetenekli oldukları alanda özel
eğitim alma hakkını zora sokmaktadır.
Ayrıca, birçok ilde sadece bir tane bilim sanat merkezinin olması
ve bilim sanat merkezlerinin ulaşımı zor yerlerde açılması dolayısıyla bu durum
öğrencilerin bu kurumlara servis ile taşınması zorunluluğunu getirmektedir
fakat öğrencilerin taşındığı güzergâhlar diğer ilköğretim okulları ve liseler
gibi olmadığı için öğrenci velilerinden servis ücreti olarak fahiş fiyatlar
istenmektedir. Bazı öğrenci velileri bu fiyatları karşılayamadıkları için
çocuklarını gönderememektedirler.
Bilim sanat merkezlerine ulaşım zorluğu, ders programlarından
dolayı öğrencinin BİLSEM'e sağlıklı devam edememesi,
birçok merkezin gerek fiziki imkânlarının gerekse fizik, kimya, biyoloji,
bilgisayar ve buna benzer özelliklerinin ve laboratuvarlarının yetersiz durumda
olduğu ortadadır.
Bütün bu olumsuzluklar göz önünde bulundurulduğunda kurumlardan
geleceğin liderlerini ve bilim adamlarını yetiştirmek, maalesef, Bakanlığımızın
ilgisizliği sebebiyle sadece idealist öğretmenlerin omuzlarına yüklenmiş
bulunmaktadır. En kısa sürede hem öğrencilerimizin hem de öğretmenlerimizin
içinde bulunduğu sıkıntılar çözüme kavuşturulmalıdır.
Araştırma önergemizin hayırlara vesile olması ve bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dedeoğlu.
Dördüncü konuşmacı Sayın Halide İncekara,
İstanbul Milletvekili.
Sayın İncekara, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün ciddi bir konuyu konuşuyoruz. Ben 2006 yılında hem kendi
partimdeki arkadaşlarla hem muhalefetteki arkadaşlarla üstün yetenekleri
çocukları konuştuğum zaman pastanın kaymağından ya da kremasından bahsediyorum
gibi algılandı. “Ya, o kadar derdimiz varken şimdi bunun da sırası mı? Zaten
Allah onlara vermiş bir nimet, akıllılar, zekiler –sanki- kendi problemlerini
de çözebilirler.” gibi ve 2006’dan beri dilim döndüğünce her yerde anlatmaya
çalışıyorum. Tabii, bu arada sivil toplum örgütleri, üniversiteler de aynı
gayret içindeler. Evet, öncelikli problemlerimiz vardı ama bunun da öncelikli
problemlerimizden biri olduğunu maalesef ihmal ettik. Geçen dönemde verilmiş
araştırma komisyonu önergelerimiz vardı ama dönem kapanınca, yeni dönemde kadük
oldu ve sizlerle birlikte, sanıyorum dört partinin de önergeleriyle inşallah
bugün bu araştırma komisyonu kurulmuş olacak.
Niçin “üstün yetenekli” ya da “zekâlı” dediğimiz çocukları
konuşuyoruz? Konuşmazsak hayatımızda neler eksilir? Benim idrakim, 2006-2007
döneminde çocuklarda artan şiddet eğilimini çalışırken önüme gelen,
cezaevlerinde ziyaret ettiğim suça itilmiş çocuklarla muhabbetlerimde
gördüklerim, daha sonra, 2’nci dönemde, 23’üncü Dönemde de kayıp çocuklarla
ilgili ve çocukların mağduriyetini gidermekle ilgili komisyon çalışmaları
sırasında bir şeyi fark ettik ki, evet, “üstün yetenekli ve zekâlı” dediğimiz
çocuklar büyük mağduriyet yaşıyorlar. “Nasıl yani?” diyebilirsiniz. “Sınıfta
herkes anlatırken onlar çabuk anlıyorlar, matematik problemlerini çabuk
çözebiliyorlar. Olur mu be Halide Hanım?” çok duydum bu sözleri ama emin olun,
sekiz yaşındaki bir çocuğu, on iki yaşındaki bir çocuğu -altı aylık bir çocuğu-
bebek mamasıyla beslemek gibi. Erken yaşta zekâsını tespit edemediğiniz,
göremediğiniz, zihinsel ve ruhsal ihtiyacını karşılayamadığınız çocuk, toplumda
yapayalnız, arkadaşsız, dostsuz, iletişimsiz, sınıfında yabancı, karşıdakilerin
onun için düşündükleri farklı, ya horluyorlar, öteliyorlar yahut da fazlaca
iltifat gösteriyorlar. Peki, evdeki anneler, babalar? Emin olun, depresyon
tedavisi gören çok üstün yetenekli çocuk annesi babası tanıyorum çünkü
çocuğunuzun sorularına cevap veremediğinizde, iletişim dilinizi kuramadığınız
zaman, evinizde maalesef kötü bir ilişkiler halkası oluşuyor.
Bu çocuklar çok merhametli ve adalet duyguları gelişmiş oluyor.
Erken algıladıkları, önsezileri kuvvetli olduğu için, öğrenmeleri erken olduğu
için, daha büyük yaştakilerle çabuk arkadaşlık kuruyorlar. İşte, maazallah, o
sırada siz, eğitim kuvvetiyle çocukla bütünleşemezseniz onlar sokakta suçla
bütünleşir hâle geliyorlar. Liderlik davranışları, ön sezgileri, herkesten daha
hızla düşünebilmeleri, onları, belki çoğumuzun aklına gelmeyen suçlara
itebiliyor. Biz bunları hiç arzu etmiyoruz.
Peki, daha da acı olan bir şey var. Ben, çocukların nüfuslarını ve
sayılarını gördüğümde çok üzüldüm çünkü benim ülkemde üstün yetenekli ya da
zekâlı diyen sayılar kadar bütün nüfusu olan ülkelerden ben teknoloji satın
alıyorum, düşünebiliyor musunuz? Sizin üstün yetenekli ve zekâlı dediğiniz
çocuklarınızın nüfusu kadar o ülkelerin tüm yaş nüfusu var ve biz gidip
onlardan insansız uçaklar satın alıyoruz, biz gidip onlardan teknoloji satın
alıyoruz, adama gülerler. İşte, eğer bir toplumun sorunlarını çözmek
istiyorsanız sorunları çözerken sorunların sebeplerini ortadan hızlı
kaldıracak, yetenek sahibi, çözüm kabiliyeti belki bizlerden çok daha fazla
olan bu insanlara, bu çocuklara daha öncelik tanımamız gerekiyor.
Biz bu araştırma komisyonunu kurduğumuzda, inşallah, bu çocukları
tanımlayan, bu eğitimi kolaylaştıran yasaları çıkardığımızda onlara iyilik
yapmış olmayacağız, biz, 70 milyon bu topluma iyilik yapmış olacağız. Demin
Hocam, birisi söyledi, özellikle Anadolu’da çocuk oranları daha fazla çünkü
problemle daha çok mücadele ederken problem çözme kabiliyetleri gençlerimizin
daha hızlı gelişiyor. Mesela, bir örnek vereyim: İsmini vermeyeyim, dokuz
aylıkken konuşmaya başladı, iki yaşında bir televizyon kanalını izleyerek
İngilizceyi öğrendi, altı yaşında ileri derecede keman çalmaya başladı ve
astronomiyle ilgileniyor. Kendisini “Zekiyim, saygılıyım, sevgi doluyum.” diye
tanımlıyor. Görseniz, bunlar bıcır bıcır, şu kadar
çocuklar ama değerseniz altın çocuk oluyorlar, ilgilenirseniz altın çocuk
oluyorlar; ilgilenmezseniz cezaevlerinin hücrelerinde, maalesef, başka
dünyalara dalıp gidiyorlar. Evet, bunun için üstün yetenekli ve zekâlı
çocuklarımızın eğitimiyle ilgilenmek bizim boynumuzun borcu diye düşünüyorum.
Peki, “Madem Allah akıllı çocuklar vermiş bu ailelere, e,
okutuversinler çocuklarını.” dediğinizde, maalesef, bu çocukların eğitimleri o
kadar ucuz değil, eğitim araç gereçleri de bu kadar kolay ulaşılabilir değil.
İstanbul’da veya Anadolu’nun birkaç yerinde kurulmuş özel vakıf ve dernek
okulları var fakat şuna dikkatinizi çekerim: Burada, kürsüde birtakım şeyleri
söyleyemiyorum. Üstün yetenekli ve zekâlı çocuklarımızın bir kısmının,
maalesef, art niyetli amaçlar için de kullanılma şansı olabiliyor. Kimlerin bu çocuklarımızı
nelere hizmet edebilir duruma getirdiğini düşünmek bile istemiyorum. Evlatlık
alınıp götürülenler… “Kimdir?” diye sormayın bana, “Nasıl?” diye de sormayın.
Alınıp aileden, okutmak üzere başka yere götürülenler… Çünkü gerçekten bunlar
bir hazine gibi. İşlendiği zaman hepsi bir pırlanta, bir mücevhere dönüşüyor
ama farklı yolda işlendiği zaman çok iyi hırsız, çok iyi yankesici ya da çok
iyi bilgisayar suçlusu hâline gelebiliyorlar.
Evet, arkadaşlarımın çoğu üstün yetenekli ve zekâlı çocukların tanımlarını
yaptılar. Bunlar çok kelime hazinesine sahip, mükemmel bir hafızaları,
merakları, yaşlarına göre olgunlukları, adalet ve merhamet duyguları gelişmiş…
Bakın, son yıllarda hep şu konuşulur ya siyasette: “Siyasetin
lider problemi var.”, “Siyasetin kadro problemi var.”, “Bürokrasinin lider
problemi, kadro problemi var.” İşte, bu çocuklarımızı, bu nesilleri ele
alamadığımız için… Bunları ele aldığımız zaman, bunları iyi yetiştirdiğimiz
zaman ben bunların içinden çok Recep Tayyip Erdoğanlar çıkacağını düşünüyorum.
(MHP sıralarından “Yaa!” sesleri)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Ortalık yanık yağ kokusu oldu!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) – Yaa! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
Evet, ben bu saatten sonra fazla meşgul etmeyeyim. Arkadaşlarımla
da demin iddiaya girdim, şu kadar dakikayı doldurmayayım…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalnız bir kişiyi tespit edebilmeniz çok
enteresan ya!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - “Sen erken bitir o zaman.”
dediler.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok gayret sarf ettiniz herhâlde 75
milyonun içinden…
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Ben, bu arada, sadece sorumluluğun
Millî Eğitim Bakanlığına ait olduğunu düşünmüyorum. Millî Eğitim Bakanlığı
nihayetinde bizlere taşeron eğitim veren bir Bakanlık. Çocukların hukuk ve
hakkının esas sahibi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız. Bence bütün çıkan
yani o komisyonlarda görüşülen eleştirdiğiniz tekliflerin de bir tarafında
durması gerekenin Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olduğunu düşünüyorum
çünkü çocuğun hukukundan ve hakkından sorumlu olan Bakanlık orası. Bu konuda da
YÖK’ün, DPT’nin, Millî Eğitim Bakanlığının ve TÜBİTAK’ın iş birliği içinde
çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Peki, niçin araştırma komisyonu kuruyoruz? Millî Eğitim
Bakanlığının aklı yetmiyor mu? Bir araya geliverseler, düşünüverseler, bunları
yapıverseler diye. Yok, maalesef bazen akılları yetmiyor, bazen güçleri
yetmiyor, bazen iş birliği yapmak kamu kurumlarının içinde çok zor oluyor ama
araştırma komisyonu şöyle bir şey sağlıyor: Bir kere, bütün partilerin üyeleri
orada olduğu zaman birlikte tartışma, istişare etme, yerinde ziyaret etme,
akademisyenleri çağırma, bakanlıktan görevli arkadaşları… Bir ortak akıl
oluşuyor ve oradan çıkan sonuçlar… Ki bunu iki araştırma komisyonu başkanlığı
yaptığımda gördüm, bütün muhalefet partileri özellikle çocuk ve eğitim söz
konusu olduğunda gerçekten çok iyi bir uzlaşma gösteriyorlar ve o araştırma
komisyonu sonuçlarını bugün bakanlıklar hayata geçirdiği için çok iyi sonuçlar
alabiliyoruz. Tabii hepsinden memnun olmayabilirsiniz, saygım var ama
çoğunlukta mutabakat içinde olarak yaptıklarımızdan iyi sonuçlar aldığımızı
düşünüyorum. Onun için bu araştırma komisyonunun belki de 2002’den bu yana
yaptığımız icraatların içinde en önemli, en etkili,
en faydalı ve tarihe nakşedecek faaliyetlerden biri olacağını düşünüyorum.
Çok teşekkür ediyorum, hayırlı uğurlu olsun diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başkanım, yanık kokusu var, itfaiyeyi
çağıralım!
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Vaktim var yedi saniye…
MUHARREM İNCE (Yalova) – “Yanık yağ kokusu var.” dedi.
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Ne var?
MUHARREM İNCE (Yalova) – Yanık yağ kokusu…
HALİDE İNCEKARA (Devamla) - Ha, yağ kokusu… Olabilir, hiç gocunmam
vallahi. Benim gibi lidere sahip olun, siz de yağ çekin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın İncekara, teşekkür
ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yirmi sene önce başkası için söylüyordunuz
Halide Hanım bu sözleri. Onları da biz biliyoruz yani.
BAŞKAN – Bir sonraki konuşmacı Sayın Kerim Özkul, Konya
Milletvekili.
Sayın Özkul, buyurun.
Sayın Özkul yok mu efendim?
Sayın Tülay Selamoğlu, Ankara Milletvekili.
Sayın Selamoğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ adına söz almış bulunuyorum.
Şu an gelinen noktada üstün zekâlılarla ilgili, özel yetenekli
çocuklarımızla ilgili tüm tanımlar, sıfatlar anlatıldı ama Eflatun’un deyimiyle
bu çocuklar “altın çocuklar.” Altın çocuklar öyle bir şey ki onlarla yaşamak
gerçekten çok zor. Böyle bir deneyim yaşamış biri olarak konuşuyorum, doymak
bilmeyen merakları yüzünden ilk başta aileleri çok ciddi sıkıntılar çekiyor.
0-2 yaş arasında kelimelerin gücünü görüyorsunuz onda, eş sesliler, anlamdaş
kelimeler ama bu “Neden?” sorusunu getiriyor. Niye aynı şey ayrı iki kelimeyle
anlatılıyor ya da iki aynı kelime niye ayrı eşyalar üzerinde ya da sıfatlar
üzerinde kullanılıyor?
Şimdi, bunlardan sonra üç-beş yaş arası inanın korkunç bir dönem
aileler için. Üç-beş yaş arasında aklınıza gelebilecek her türlü soru
soruluyor. Bu sorular sorulurken de aileler şunu düşünüyorlar: “İnşallah
bildiğim yerden çıkar, inşallah bu konuda cevap verebilirim, inşallah çabuk
öğrenebilirim.” Bu deneyimi yaşadığım dönemde İnternet daha yoktu, İnternet
inanın çok büyük bir destek oldu bu ailelere çünkü konunun nereden çıkacağını
bilmiyorsunuz. Üç yaşındaki bir çocuğa nükleer füzyonu anlatmak için tekrar
çalışmanız gerekiyor ve ona anlatabilmeniz gerekiyor. Bu çocukların o kadar
meraklı olmasını anlayamıyorsunuz ama meraklarını tatmin etmek zorundasınız,
etmediğiniz zaman onun yaşadığı sıkıntı çok büyük oluyor. Meraklarını tatmin
ettiğiniz zaman da bu sefer sosyal hayatta, okulda sorunlar yaşamaya
başlıyorlar. Bu sefer o çevrenin ona uyum sağlaması ya da onun o çevreye uyum
sağlaması için kendisini zorlaması gerekiyor; gerçekten çok zor. Ama özellikle
üstün yetenekli potansiyelinin değerlendirilmesinde tarihsel tek nokta var:
Enderun. Dünyada ilk uygulama enderun mektepleri ve enderun mekteplerinin yapısına baktığımızda, Osmanlı, o
dönemde tüm yetenekli özel çocukları buralara almış ve bu çocukları devlet
yönetiminde ve bilimde, sanatta kullanmış. Ama özellikle üstün zekâlı
çocukların mevcut potansiyelini arttırmak için sizin bir şey yapmanız
gerekmiyor; onun merakları ve arayışları onu yükseltiyor ama kilitlendiği nokta
en kötü nokta.
Eğer çocuk, özellikle matematik zekâsı ya da fen zekâsı yüksek bir
çocuk kafasındaki soruya cevap bulamazsa uyku sorunu yaşamaya başlayabiliyor,
ilaçlar kullanmanız gerekebiliyor ama bunlar gerçekten aileyi çok yıpratıyor.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili Dünya Üstün Yetenekli Çocuklar
Konseyi Başkanı Doktor Wu-Tien Wu’nun
bir sözü var, diyor ki: “Üstün zekâlı çocuk yaşıtlarından farklıdır. O
büyüyünce ya Einstein gibi dünyaya faydalı bir bilim adamı ya da Hitler gibi
bir diktatör olur.” Wu’ya göre üstün zekâ ve
yetenekteki çocuğun eğitimi çok önemli; doğru eğitimle bu çocuklar insanlık
tarihine geçecek işler yapabilirler, yanlış eğitim ise onları dünyanın başına
bela edebilir.
Üstat Cemil Meriç, deli ile dâhi arasındaki farkı “İncecik bir
çizgi.” olarak tarif ediyor.
Biz şunu biliyoruz; İbni Sina bugüne
kadar yaşamış o altın çocuklardan en önemlilerinden çünkü on yaşında tıp âlimi
unvanını alıyor ama bu altın çocuk olarak İbni Sina
iyi bir müzisyen değil. Picasso çok üstün yetenekli bir insan kabul ediliyor
resim alanında ama o da matematikten hiç anlamıyor. Mozart da müziğin dâhi
çocuğu olarak kabul ediliyor ama o da resim yapamıyor, matematik ya da fizik ya
da tıp, herhangi bir şeyden anlamıyor.
Bu yetenekler bireye özel gelişiyor. Önemli olan, bu çocukların,
altın çocukların özelliklerini bulup onları tatmin edebilmek, hem ülkeye hem
dünyaya faydalı hâle getirebilmek.
Cumhuriyet döneminde çıkan Harika Çocuklar Yasası’yla biz özel
yetenekli, sanatta yetenekli çocukları eğitime yurt dışına göndermeye başladık
ama bunun ülkemize, sanatın gelişmesine çok fazla etkisi olmadı, geri dönüşler
olmadı çünkü. Şimdi, BİLSEM’ler var; yirmi dokuz tane
BİLSEM var biliyorsunuz. Yirmi dokuz BİLSEM tabii ki yeterli değil ama ilk
çabalar, inanın, bu dönemlerde gerçekleşiyor.
Şimdi, Amerika üstün yetenekli çocuklara önem verip eyaletlerde
üstün yetenekli çocukların tespit edilmesi için çalışmalar yaparken, Almanya,
Rusya, İsrail bu konuda ciddi programlar yaparken bizim bu programlarda geç
kalmamız bizi gerçekten üzüyor. Özel programların uygulanması için, inşallah,
elimizden geleni yapacağız; bu yetenekli, nadir bulunan çocuklarımızın
geleceğin liderleri, bilim ve fikir insanları, sanatçıları olmaları için
elimizden geleni yapacağız. Bu komisyonun kurulmasıyla başlayacak bunlar ama bu
serveti, bu millî serveti heba etmeyeceğiz.
Öyle ilginç sorular gelebiliyor ki bir tane anımı anlatmak
istiyorum. Televizyon izlerken, ateş için oksijen gerektiğini fark ediyor benim
deneyimimde. Oksijenin nerede olduğunu sordu bana. Atmosferi anlatmak zorunda
kaldık, dünyayı anlattık, yer çekimini, merkezkaç kuvvetini bildiğimiz
kadarıyla, bulabildiğimiz her türlü bilgiyi anlattık. “Peki, uzayda oksijen
serbest dolaşıyor mu?” dedi, “Hayır.” dedik. “Yani bir yerde sınırlanması lazım
ve ateş için oksijen gerekiyor.” “Peki, o zaman güneş nasıl yanıyor güneşte
atmosfer yoksa?” dedi.
O nükleer füzyon olayını o zaman birinden öğrenip, bir bilim
adamını, bir bilim insanını bulup bu konuda onun anlatmasını sağlamamız
gerekiyordu çünkü o, onu rahatsız etmeye başlıyor çünkü güneşe bakıyor ve
sadece bu soruyu soruyor: “Nasıl yanıyor?” Hep soru bu. Gece uyurken bununla ve
sabah uyanıp gözünü açtığında “Güneş nasıl yanıyor?” Gerçekten çok zor, çok
değerli çocuklarımız var. Bu altın çocuklarımızı, inşallah, çok daha gelişmiş
bir bilim ortamı içerisinde, sanat ortamı içerisinde yetiştireceğiz. Ama bizim
çocuklarımız, inanıyoruz ki bu ortamda yetişen çocuklarımız hem ülkemizin
geleceğini sağlayacaklar hem dünyanın geleceğini onlar belirleyecekler.
Çok teşekkür ediyorum. Bu komisyonun kurulmasına gerçekten çok
büyük ihtiyaç olduğuna inanıyorum ve bu çalışmalar için desteklerinizi
bekliyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Selamoğlu.
Önerge sahipleri adına son konuşmacı Yalova Milletvekili Sayın
Temel Coşkun.
Sayın Coşkun, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TEMEL COŞKUN (Yalova) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; üstün zekâlı çocukların değerlendirilmesi ve istihdamı
konusunda vermiş olduğum araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum, yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu hafta gerçekten eğitimin ağırlıkta olduğu bir haftayı
yaşıyoruz. Millî Eğitim Komisyonumuzda görüşülen kanun teklifiyle ve Genel
Kurulda çok önemli bir konu olan üstün zekâlı çocuklarımızın
değerlendirilmesiyle alakalı olumlu ve hayırlı neticelerin çıkacağını ümit
ediyorum ve bu konuda yüce Meclisimizin önemli bir katkı sağlayacağını da
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, gelecek vadeden çocukların tespiti
üzerinde ülkemizdeki en ciddi çalışma bilim ve sanat merkezleri tarafından
yapılmıştır. Bilim ve sanat merkezleri sınıf seviyesinin belirlenmesinde
bölgesel şartları da dikkate alarak ilköğretime devam eden öğrencileri sınıf
öğretmenlerinin önerileriyle tanımlamaya ve bu tanımlama sürecini kısaca aday
gösterme, grup taraması ve mülakat olarak özetlemek gibi çalışmalarla devam
etmiştir. Öğrencilerin yalnızca değerlendirme sınavlarıyla alındığı bu
merkezlerde yeteneğe yönelik bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu durum, sanatsal
ve el becerilerine yönelik yetenekli öğrencilerin bu merkezden yararlanmasına
neden olmuştur.
Türkiye’de toplam 62 bilim ve sanat merkezinde yaklaşık 10 bin
öğrenci eğitim görmektedir. Bu sayı yaklaşık 11 milyon ilköğretim öğrencisi
dikkate alındığında hedef kitlenin yarısı durumunda bile değildir. Diğer
taraftan, bilimsel çalışmalar gelişmiş ülkelerin üstün zekâlı, yetenekli birey
oranlarını en az yüzde 5 olarak vermektedir. Kore’de bu oranın yüzde 10 ile 15
arasında olduğu tespit edilirse, Kore, bu öğrencilerin büyük bölümüne özel
eğitim sağlayan ülkelerin en başında gelmektedir. Kore’nin bu öğrencilere
yüksek oranda ulaşması eğitim sistemine koyduğu bir kanun ile gerçekleşmiştir.
Türkiye’de ise tanımlanan öğrencilere özel eğitim sağlama oranı yaklaşık yüzde
40 civarındadır. Ancak sağlanan bu eğitim tam değil, kısmi zamanlı olarak bilim
ve sanat merkezlerinde verilmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de üstün zekâlı, yetenekli
öğrencilere özel eğitim veren tek kurum Özel Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş
Özel Lisesidir. Tam zamanlı ve oldukça başarılı uygulamaların yürütüldüğü
kurumda gelecek vadeden öğrencilerin iyi bir eğitim almaları sağlanmaktadır.
Türkiye’nin bu tür eğitim kurumlarını kısa sürede artırması önemli bir dönüm
noktası olacaktır.
Bilimsel araştırmalar çocuğun kendi kendine çevresiyle etkileşerek
geliştirebileceği, bilimsel kapasitenin dışında çevresindeki yetişkinlerle ve
diğer çocuklarla etkileşerek geliştirebileceği bir gelişmeye açık alandan
bahsetmektedir. Bu yüzden, başarılı, gelecek vadeden üstün zekâlı çocukların
tespitinde ve eğitiminde sosyal ve çevre faktörleri çok büyük önem arz
etmektedir. Toplumu oluşturan bireyler farklı zekâ seviyelerine sahiptir.
Bunların yaklaşık yüzde 95’i normal zekâ seviyesindeki bireylerden
oluşmaktadır. Geriye kalan yüzde 5’lik bölümün yüzde 2’lik kısmı üstün zekâlı
bireylerden, yüzde 3’lük kısmı ise alt zekâ grubuna mensup bireylerden oluştuğu
tahmin edilmektedir. Ortalama bir insan beyin kapasitesinin ancak yüzde 1,5’unu
kullanabilmektedir.
Değerli milletvekilleri, 20’nci yüzyılın eğitim anlayışına önemli
katkı sunan eğitim bilimci Benjamin Bloom, insan
yaşamının ilk dört yılının zihinsel gelişmenin en kritik dönemi olup ilk dört
yıl içinde eğitimsel uyarıların çok önemli olduğunu ve zekâyı artırdığını,
çocukların on sekiz yaşına kadar gösterdikleri okul başarısının yüzde 33’ünün
sıfırla altı yaş arasındaki kazanımlarla açıklanabildiğini ileri sürmektedir.
Eğitimde en gelişmiş ülkeler deyince akla gelen Finlandiya’da
başarılı gelecek vadeden üstün zekâlı öğrencilerin tespiti henüz çocuklar üç
yaşına geldiğinde yapılmaktadır. Böylece daha o yaşlarda tespit edilen yetenekleri
ve eğilimleri doğrultusunda bir eğitim öğretim sürecine tabi tutulması mümkün
olabilmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, 2012 bütçesinde de yine en büyük payı
eğitime ayıran iktidarımız ve hepimize düşen sorumluluk, eğitimde kaliteyi
gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarmak için bu kaynağın en verimli, en rasyonel
şekilde kullanılması olmalıdır. Bu hususta eğitimin tüm paydaşlarıyla daha
etkili bir iş birliği ve koordineli çalışma içinde olmak gerekir. Hep birlikte,
eğitimi sorunlarımızın değil, çözümlerimizin adresi yapmalıyız.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak, aynı zamanda fırsatlarını
değerlendirecek çalışmaları yeni dönemde de milletimizin hizmetine sunacağız.
Ülkemizde genç nüfus 11 milyon 500 binden fazladır. Avrupa’da genç
nüfus hızla azalırken, iş ve iş gücü ciddi manada düşerken bizim gençlik
gücümüz âdeta bölgesel fırsat hâline gelmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, özel eğitim okulu ve sınıf programları
ile engelleri bulunan öğrenciler, eğitimlerini normal okullarda akranlarıyla
birlikte sürdürecek yeterliliklere ulaştırmayı amaçlayan bir yaklaşımla
hazırlanır. Vermiş olduğumuz araştırma önergesiyle nasıl ki yeterlilik
kazandırmak için ayrıca bir yöntem geliştirilebildiyse, fırsat eşitliği
kapsamında maddi destekler sağlanıyorsa, yeteneklerin değerlendirilmesi için de
bir yöntem geliştirilmesi şart olmuştur. İlköğretimde net okullaşma oranları
yüzde 90,98 iken 2010-2011 eğitim ve öğretim yılında yüzde 98,41’lere
yükselmiştir. Bu eğitim ve öğretim yılında yüzde 99’lar hedeflenmektedir. Stratejik
Plan’da ise 2014 yılında yüzde 100’ü bütünüyle gerçekleştirmek hedeflenmiştir.
Ortaöğretimde net okullaşma oranları, 2002 yılında yüzde 50,57 iken 2010-2011
eğitim öğretim yılında yüzde 69,33’lere ulaşmıştır.
İktidarımız ve Bakanlığımız başarılı çalışmalarla eğitim ve
öğretime olan ilgiyi arttırarak devam ettirmiş ve vaat edilen, çocukların,
üstün zekâlı çocukların ve normal çocuklarımızın önünü açmıştır. İlköğretimi
bilim ve sanat merkezleri yardımıyla tanımlayan bu öğrencilerin genellikle fen
liselerine yerleştikleri görülmektedir. Ortaöğretimi fen liselerinde tamamlayan
üstün zekâlı bireylere yönelik yetersiz rehberlik ve yönlendirmelerle bu
öğrenciler başarılı olacakları alanlardan çok popüler meslek alanlarına
yönlenmektedirler. Doğru eğitim sistemi uygulamasının yanında doğru rehberliğin
yapılmasıyla bu öğrenciler ülkemizin gelişmişliğine önemli katkı
sağlayacaklardır. Üstün zekâlı çocuklarımızın sadece millî eğitim kurumuna
sağlayacağı katkısı düşünülmemelidir. Gelecek vadeden bu çocuklarımızın iş gücü
sahaları ve istihdam alanlarına yeni istihdam alanları açılmalıdır. Hatta yeni
bir sektöre ışık tutacak yeteneklerin keşfedilmesi lazımdır. Onun için Millî
Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığımız,
Kalkınma, Gençlik ve Spor Bakanlığımız, Bilim ve Teknoloji Bakanlığımız gibi
bakanlıklarımızın ortak çalışması bu konuda önemli mesafelerin alınmasına sebep
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, inanıyoruz ki araştırma sonucunda ortaya
konulacak yürürlükte hem çağına hem de kendisinden sonraki çağa ışık tutacak
gençlerimizi ve çocuklarımızı keşfetmiş olacağız. Sadece doktorluk ve belli
mesleklerin dışında onların her sahada yetişmesini ve koşmasını sağlayacağız.
Bu duygular içerisinde, araştırma önergesine vereceğiniz desteğe
şimdiden teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Meclis araştırma önergeleri üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 17 üyeden kurulmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin Başkan, Başkan Vekili, Sözcü ve Kâtip
Üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 7
Mart Çarşamba saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Teşekkür ederim.