Yasemin KARADENİZ Normal 25669 2 2 2012-04-10T09:11:00Z 2012-04-10T09:11:00Z 73 40661 231773 1931 543 271891 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

 

DÖNEM: 24

 

 

                                                    CİLT: 15                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

72’nci Birleşim

29 Şubat 2012 Çarşamba

 

 

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, yazar Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, çalışanların sıkıntılarına ve idarenin sendikalar üzerindeki baskılarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Adana Kozan’da baraj kapağı patlaması olayına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da yoğun kar yağışının hayatı felç ettiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin tedbir almadığına ilişkin açıklaması

3.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi ve Kürt vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması

4.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Kozan Gökdere Barajı’nda baraj kapaklarının patlaması nedeniyle kaybolan işçilere ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, çoğu barajımızda deprem sırasında maruz kalacakları ivmeleri ölçen cihazların bulunmadığına ilişkin açıklaması

6.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan cinsel istismar iddialarına ilişkin açıklaması

8.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmet üyelerinin Genel Kurul salonunda bulunmadıklarına ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, hiç kimsenin Meclis kürsüsünden millet egemenliğine ve tarihî şahsiyetlerine hakaret etmesine izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Meclis kürsüsünde her konunun özgürce konuşulması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin açıklaması

12.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin tekraren açıklaması

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın söylediklerinin yanlış olduğuna ve cumhuriyeti kuranlara saygısızlık yaptığına ilişkin açıklaması

14.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kurtuluş Savaşı tarihiyle ilgili bazı gerçeklere ilişkin açıklaması

15.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, ülkemizdeki hâkim ve cumhuriyet savcılarının, çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki özlük hakları açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, basın çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Kastamonu’nun sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

B) Duyurular

1.- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında düzenlenen iddianamenin, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/780)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde bulunan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, 29 Şubat 2012 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru

 

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a, konuşması sırasında sarf ettiği sözlerinin İç Tüzük’ün 157’nci maddesine göre şahsiyatla uğraşma şeklinde algılanması nedeniyle uyarma cezası verilmesi

 

X.- SÖYLEVLER

1.- Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, Genel Kurula hitaben  konuşması

 

XI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun 1 Mart 2012 Perşembe günkü birleşiminin saat 11.00’de başlamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, RTÜK Başkanı ve başkan vekilinin oturdukları lojmanlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3304)

2.- İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’in, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü için kiralanan hizmet binasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3305)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sağlık hizmetlerine yönelik yatırım ve istihdam harcamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/3624)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, ülkemizdeki basın özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3650)

5.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türkiye İhracatçılar Meclisinin verilerine göre ithalata dayalı ihracat miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3785)

6.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Bakanlığın işçi nakillerine ilişkin yayınladığı genelgeye ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı (7/3805)

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Başbakanlığa yöneltilen yazılı ve sözlü soru önergelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/3890)

8.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Başbakanın eski Genelkurmay Başkanı ile Dolmabahçe çalışma ofisinde yaptığı görüşmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/3912)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/4307)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açıldı.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, 23/2/2012 tarihli 70’inci Birleşimdeki bir beyanını düzeltmek için bir konuşma yaptı.

 

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Azerbaycan milletvekillerine Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denildi.

 

Ordu Milletvekili İhsan Şener, kamuoyunda “postmodern darbe” olarak adlandırılan 28 Şubatın 15’inci yıl dönümüne,

Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Erzincan ilinin sorunlarına,

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, Hocalı soykırımına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Hocalı katliamının 20’nci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı açıklamada bulundu; CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz,  BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, MHP İstanbul Milletvekili Atila Kaya, AK PARTİ Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik grupları adına, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel de grubu bulunmayan milletvekilleri adına aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu ve soykırımcı olarak yargılanması gerektiğine,

Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana Kozan’da Seyhan Irmağı Gökdere mevkisinde yapılmakta olan HES projelerinden birindeki sızıntı ve kapak patlamasına,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, 28 Şubat postmodern darbesine,

Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, kamu ihalelerinin Fransız firmalarına verilmesine,

İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, 700 emniyet mensubunun tayinlerinin neden durdurulduğuna,

Çorum Milletvekili Tufan Köse, İskilipli Atıf Hoca’nın isminin İskilip Devlet Hastanesine verilmesine,

Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, Hocalı katliamına,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki Çıldır Aktaş Kapısı’nın açılmasının önemine,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Hocalı katliamına ve 26 Şubat tarihinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir soykırım günü olarak kabul edilmesi gerektiğine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, 28 Şubat 1997 müdahalesine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki maden arama ve işletme çalışmaları ile ilgili gerçeklerin (10/167),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının ve yapılacak yasal düzenlemelerin (10/168),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 20 milletvekilinin, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası kapsamında lisanslı depoculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının ve üreticilerimiz tarafından ilgi görmemesinin nedenlerinin (10/169),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Ukrayna Meclis Başkanı Volodimir Litvin'in vaki davetlerine icabet etmek üzere Ukrayna'ya,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Polonya Meclis Başkanı Ewa Kopacz'ın vaki davetine icabet etmek üzere Polonya'ya,

Resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2’nci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; 1 Mart 2012 Perşembe günü, 98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar  çalışmaların sürdürülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/68) esas numaralı Yoksul Ailelerin Çocukları ile İlköğretim Okulu Öğrencilerine Süt Yardımının Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının:

1’inci  sırasında bulunan  (6/13),

27’nci                            (6/72),

42’nci                           (6/101),

112’nci                         (6/201),

151’inci                        (6/260),

164’üncü                      (6/286),

185’inci                        (6/318),

210’uncu                      (6/349),

236’ncı                         (6/383),

255’inci                        (6/410),

269’uncu                      (6/433),

275’inci                        (6/446)

289’uncu                      (6/467),

301’inci                        (6/480),

333’üncü                      (6/527),

340’ıncı                        (6/543),

355’inci                        (6/559),

365’inci sırasında bulunan (6/570),

368’inci                            (6/574),

384’üncü                          (6/601),

390’ıncı                            (6/613),

396’ncı                             (6/619),

397’nci                             (6/620),

398’inci                            (6/621),

526’ncı                             (6/772),

617’nci                             (6/870),

813’üncü                        (6/1072),

Esas numaralı sözlü sorulara, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün cevap verdi.

 

Soru sahiplerinden Kütahya Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili Ali Halaman, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Manisa Milletvekili Hasan Ören, organize sanayi bölgeleriyle ilgili sorulara cevap olarak Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının görüşünü bildirmesi gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;

1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156),

2’nci sırasında yer alan,  Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171)

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Alınan karar gereğince, 29 Şubat 2012 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.07’de son verildi.

 

 

Mehmet SAĞLAM

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Özlem YEMİŞÇİ

 

Muhammet Rıza YALÇINKAYA

 

 

Tekirdağ

 

Bartın

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

No: 96

29 Şubat 2012 Çarşamba

 

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın; 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Borsalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/380) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji  Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/02/2012)

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in; Silikoz Hastalığına Yakalanan Vatandaşların Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/381) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/02/2012)

3.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 8 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/382) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/02/2012)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/383) (İçişleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/02/2012)

5.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 12 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/384) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2012)

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 21 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/385) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/02/2012)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, hakim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/170) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 Milletvekilinin, basın çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünün sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/171) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 Milletvekilinin, Kastamonu ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/172) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)

29 Şubat 2012 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, cevap süresi yirmi dakika olur İç Tüzük 59’a göre.

Gündem dışı ilk söz, yazar Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, yazar Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; büyük Türk edebiyatçısı Tarık Buğra’nın vefatının 18’inci yılı sebebiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk edebiyatının önemli yazarlarından birisi olan Tarık Buğra, 2 Eylül 1918 yılında Akşehir’de doğmuştur. İlk ve ortaöğrenimini Akşehir’de tamamlamış, İstanbul Tıp Fakültesine kaydını yaptırmış, iki yıl sonra hukuk fakültesine, oradan da edebiyat fakültesine geçmiştir, mezuniyet tezini vermeden buradan da ayrılmıştır.

Gazeteciliğe 1947 yılında Akşehir’de babası Nâzım Bey ile birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak başlamıştır. 1951’den sonra Milliyet, Vatan, Yenigün ve İstanbul gazetelerinde ve haftalık Yol dergisinde yazmıştır. Bu gazete ve dergilerin yazı işleri müdürlüğünde bulunmuştur. Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı yapmış, devlet tiyatrolarında Edebî Kurul Başkanlığı ve Edebî Kurul üyeliğinde bulunmuştur.

Tarık Buğra, daha lise yıllarında yazar olmaya karar vermiş ve bu yolda çok sıkıntılar çekmiş, zorluklara göğüs germiştir; bazen parklarda, bazen kahve köşelerinde sabahlamış, işsiz ve aç kalmış ama kararından asla vazgeçmemiştir. Hayatını yazar olarak geçirmiş ve kazanmış büyük bir insandır. Yazarlık sevdası yüzünden, girdiği üç fakülteyi de bitirememiş ama “gerçek bir üniversite” diye adlandırdığı Küllük Kahvesi’nden mezun olmuştur. İnandığı değerler ve ilkelerden taviz vermeden, yazarlık mücadelesini sürdüren Tarık Buğra, peş peşe Türk toplumunun değişik dönemlerini tahlil ettiği eserler vermiştir.

Ömrünün ilerleyen yıllarında eserleri takdir görse de yeterince anlaşılamamış, hak ettiği ilgiyi görememiştir. Tarık Buğra’nın yaşadığı dönemde edebiyat iktidarları ve siyasal iktidarlar tarafından dışlanmasının arkasında halka olan bakışı yatmaktadır çünkü Tarık Buğra, halka hiçbir zaman tepeden bakmamıştır.

Tarık Buğra, eserlerinde karakterlerinin yaşadığı değişimi ve bu değişim sırasında yaşadığı sancıyı okuyucularına çok iyi aktarmıştır. Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve “Yalnızların Romanı” adlı eserini askerliği esnasında kaleme almış, 1940 yılında bitirdiği bu roman 1948 yılında Çınaraltı dergisinde tefrika edilmiştir ancak Tarık Buğra’nın ismi, bir iddia üzerine yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada 2’ncilik ödülü almasıyla duyulmuştur.

1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı “Oğlumuz”, 1952’de “Yarın Diye Bir Şey Yoktur”, 1954’te “İki Uyku Arasında”, 1964 yılında “Hikâyeler” ve kasaba yaşantısından orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde olay örgüsünden çok, iç gerçekliğe ağırlık vermiştir. 1955’te çıkan “Siyah Kehribar” adlı eseriyle romana geçmiştir. “Firavun İmanı”, “Dönemeçte”, “Gençliğim Eyvah”, “Yağmuru Beklerken” isimli romanlarında da cumhuriyetin çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu almıştır. Ortaoyuncusu “Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı “İbiş’in Rüyası”yla 1970 yılında TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda 1’incilik ödülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı “Osmancık”la Millî Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı, “Yağmuru Beklerken” adlı eseriyle Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü almıştır. 1991 yılında “devlet sanatçısı” unvanını almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı “Küçük Ağa”da yakın tarihe resmî tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirmiştir. Millî Mücadele’nin önem ve değerini sayfalar dolusu okumalarla anlamak mümkün ama eğer bu okumaların yolu “Küçük Ağa”dan geçmemişse okumalar bilin ki eksik kalmış demektir çünkü destana dönüştürülmemiş gerçeklerin, yüreklerde iz bırakması ve kalıcı olması mümkün değildir. Görkemli adıyla “Küçük Ağa” Millî Mücadele denilen yeniden doğuşumuzun emsalsiz bir destanıdır çünkü onu ilk ve değerli kılan özgünlüğüdür. Kuşkusuz, Tarık Buğra bu özgünlüğe ulaşmak için Millî Mücadele gerçeğini neredeyse kırk yıl bir sıtma gibi üzerinde taşımış ve âdeta haysiyet meselesine dönüşen yazar olma mücadelesinin hedefinde bu sıtmadan kurtuluşu vardır.

O gerek mizacı gerekse felsefesi itibarıyla halis bir Anadolu çocuğudur. Anadolu’da verilen Millî Mücadele gerçeğini özgün kılan bu yönüdür. Onda kafa bağımsızlığı, düşünceden ve sanattan önce gelirdi. Bağımsızlığı soylu bir edebiyatçı olmanın ilk ve bırakılmaz şartı olarak gören Tarık Buğra, “Sanatçı gerekirse her türlü zorluğa, çileye göğüs germelidir.” derdi.

18’inci ölüm yıl dönümünde Tarık Buğra’yı saygı ve şükranla anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Gündem dışı ikinci söz, idarenin sendikalar üzerindeki baskıları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İzzet Çetin’e aittir.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, çalışanların sıkıntılarına ve idarenin sendikalar üzerindeki baskılarına ilişkin gündem dışı konuşması

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, ben, ülkemizde giderek adı unutulmaya başlanan çalışanların sıkıntıları ve sorunlarına ilişkin gündem dışı söz aldım.

Tabii ki bu konuda, özellikle de idarenin baskıları üzerinde duracağım, çünkü ülkemizdeki örgütlülük oranı hepiniz tarafından biliniyor. Bugün çalışanların, Çalışma Bakanlığı istatistiklerine göre örgütlenme oranı sendikalarda yüzde 59 ama fiilî durum bunun tam tersini gösteriyor, 5,9 oranında sendikalaşma oranı var. Ülkemiz buna bile tahammül edecek durumda değil.

1980 yılında ülkemiz nüfusu 45 milyon iken sendikalı işçi sayısı 2,5 milyon idi, bugün nüfus 75 milyon, sendikalı işçi sayısı, toplu sözleşmeden yararlanan, 600 bin dolayında. Bu, resmî rakam konumunda açıklanan rakamlar, Çalışma Bakanlığı da bunu doğruluyor.

Tabii, örgütlenmek çok zor, çalışmak çok zor. Bugün, biraz sonra belki gündeme getireceğim, kış ortasında Hey Tekstil işçileri de sokağın ortasında yirmi günden bu yana, alacakları için, işleri için direniyorlar, onlara da buradan selamlarımı iletiyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Anadolu Ajansında Genel Müdür değişimi Ağustos ayında gerçekleştirildi, 3 Ağustosta yeni Genel Müdür göreve geldi. Yeni göreve geldi, baktı ki herhâlde Genel Müdür, Türkiye'de basın ve medya kuruluşlarında, gazetelerde, basın çalışanlarında hiçbir sendikalı yok, sendikalar sadece Anadolu Ajansında, TGS’de örgütlenmişler. Hemen harekete geçti, birdenbire Anadolu Ajansında çalışanları Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tek aracılığıyla tek tek çağırtıp, büyük bir bölümünü emekliliğe zorlamaya başladı. Emekli olmayanlara tayin tehdidi, yurt içinde başka illerde ya da yurt dışında görevlendirme tehdidiyle baskılama sonucunda emekliliğe başvuranlar “İdarenin baskısıyla” demediler, “İdarenin isteği üzerine emekli oluyorum.” dediler.

Bunun üzerine, idare buna tahammül edemedi ve dedi ki: “Yaptığınız doğru değil, bu dilekçenizi değiştirin.”

Tabii, dilekçeyi değiştirme taleplerini de idare, izinlerini onaylamamakla tehdit etti ve pek çoğundan istifa dilekçesi aldı. Bunlardan -isimlendirmekten hiç çekinmiyorum; arkadaşlar da bu konuda yetki verdiler- Veli Güney, yirmi üç yıllık çalışan, emekliliğe zorlanmak amacıyla 11 Temmuzda parlamento muhabirliğinden Anadolu Ajansının Yurt Haberleri Müdürlüğüne tayin ediliyor. 4 Ekim 2011’de emekli olması için baskı yapılıyor. Kabul etmeyince, sınır ötesi harekâtı izlemek için Hakkâri’ye görevlendiriliyor. Döner dönmez Van depremini izlemek için görevlendiriliyor. Hiçbir haberi Van depreminde yayınlanmıyor. Oradan gelir gelmez, saat 16.00’da bir tebligat, “Sen Uganda’ya görevlendirildin.” diyorlar ve arkasından da tekrar Somali’ye görevlendirildi.

Yine Hediye Levent, 1/6/2008 tarihinden itibaren Şam muhabiri olarak sigortasız çalıştırılıyor ve 5 Ağustos tarihinde hiçbir gerekçe gösterilmeden tazminatsız işten atılıyor.

İşin ilginç yönü, demin söylediğim Veli Güney istifa ediyor baskılara dayanamayınca, SGK’ya müracaat ediyor, iki gün sonra idare, tazminatsız işten çıkışını veriyor.

Süheyla Kaplan öyle, Mehmet Ekizoğlu öyle, Sait Karaduman öyle; yani bunu çoğaltmak mümkün.

Genel Müdürlük bununla da kalmıyor. Sendika yetkilileri görüşmeye çalışıyor, görüşmeleri kabul etmiyor idare ve daha sonra, baskıları işçilere bir bildiriyle öğle saatinde duyuran İş Yeri Sendika Temsilcisini, Ebubekir Şahin, Genel Müdür Yardımcısı, çağırıyor, sinkaflı bir şekilde -buradan söylemeye ben utanıyorum- tehditle sendika temsilcisi İbrahim Koç’a küfrediyor.

Değerli arkadaşlar, Anadolu Ajansında şimdi sorulması gereken pek çok soru var. Pek çok iş taşerona veriliyor. Taşeron şirketlerde insanlar sigortasız çalıştırılıyor. Muhabirlerin yapması gereken işler taşeron şirketler eliyle gördürülmeye başlandı. Pek çok çalışan sigortasız çalıştırılıyor ve bütün çalışanlar baskı altında. İdare, en kötüsü, sendikayı olağanüstü kongreye getirebilmek için istifaya zorluyor. Bütün bunların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.

İZZET ÇETİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bütün bunların idare tarafından tek başına yapılması mümkün değil, herhâlde ilgili bakan bu konuda gerekli talimatı veriyor; cevaplandırılmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, 24 Şubat 2012 tarihinde Adana Kozan’da baraj kapağı patlaması olayı hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’a aittir.

Buyurun Sayın Halaman. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Adana Kozan’da baraj kapağı patlaması olayına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Adana ili Kozan ilçesi Ergenuşağı köyü Gökdere Barajı’nda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet,  kederli ailelerine başsağlığı dilerim.

Adana iline bağlı Kozan ilçesinin Ergenuşağı köyünde yapımı devam eden Enerjisa’ya bağlı Gökdere Barajı’nda toplam 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Geçtiğimiz aylarda habersiz bırakılan baraj suyu yüzünden 2 kardeşimiz hayatını kaybetmişti. Baraj yüzünden insanlar hayatını kaybediyor, doğa katlediliyor.

Çukurova bölgesinde yapımı devam eden HES’ler gerek proje gerekse çevreye etkileri konusunda yeterli çalışma yapılmadan birbiri ardına yapılmakta; küresel sermaye, taşeronlar, dozerlerle, kepçelerle, teknoloji ile takip etmekte, kısa zamanda para kazanmanın keyfini çıkarmakta.

Adana ili ve ilçelerinde enerji projeleri toplam 52 adet; bunların 12 tanesi işletme aşamasında, 8 tanesi inşaat aşamasında, 32 tanesi ise fizibilite aşamasında. HES’lerin yapımlarında insan ve çevre faktörünün göz ardı edildiği, yapım aşamasında bir dizi ihmal ve denetimsizlik ve suistimallerin olduğu ortada. Barajda çalışan işçilerden bazıları baraj kapağının altında çatlak olduğunu bildikleri hâlde, dikkate alınmadan yeterli hassasiyet gösterilmemesi sonucu 11 hemşehrimiz sular altında kaldı, Allah’ın rahmetine kavuştu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana, afet riski taşıyan bölge. Baraj kapağının patlaması sonucu önemli bir erozyon tehlikesi ve toprak kaymasına zemin hazırlanmış olması bu sorumsuzluğun ve denetimsizliğin bir boyutu olmuş, bu olayın ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Gerek ihale aşamasında ve gerekse Gökdere Barajı’nın yapım aşamasında çevre ve insan faktörünü göz önüne almayan, geliyorum diyen felakete, hassasiyet göstermeyen firmaların insanlarımızın sağlığını tehlikeye atan sorumluları hakkında en kısa zamanda gereken yapılmalı.

Enerji ihtiyacı iyi bir iş. Sermayenin, siyasetçinin, dolayısıyla bürokrasinin ilgisini çekmekte, çünkü enerjinin alıcısı devlet. Hükûmetin HES politikaları sırf siyasi irade, bürokrasi ve iş adamlarına göre yapılırken, yanında bilim adamlarının bilgi ve belgelerinden faydalanılması daha uygun olur. HES projelerinin getireceği yarardan daha çok çevreye ve doğal yaşam alanlarına zarar verdiğini, projelerin yatırımdan çok yıkıma dönüştüğünü ve bu nedenle HES’lerin incelenmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde HES yapımına ilk başlandığında vatandaşlar bunu devletin yatırımı olarak görüyorlardı. Halkımız, HES’lerin doğaya ve kendilerine verdiği zararı şimdi yaşayarak görüyorlar. Vatandaşlarımız ne zaman ki kilometrelerce tünellerin açıldığını, ağaçların kesilmeye başlandığını, ne zaman ki tarihî ve kültürel yerlerimizin yok olduğunu, ne zaman ki köylerin zarar gördüğünü, içme sularının kaybolmaya başladığını, derelerin etrafının kuşatılmaya başlandığını, derelerdeki suyun kilometrelerce tünellerle alınacağını gördü ve durumun ciddiyetini anladı. Bazı bölgelerde tepkiden dolayı -Karadeniz ve Ege’nin bazı yerlerinde- HES’ler kurulmadı. Öncelikle, su kaynakları genellikle ormanlık alanda  bulunduğu için santral çevresinde düzenlemeye gidileceği için ormanlar yok oluyor, ekosistem bozuluyor. Gelişen dünyada artan enerji ihtiyacı, temiz enerji kaynağı HES’lerin önemini bir hayli artırmışken “enerji kazanalım” derken elimizdeki güzelliklerden ve insanlarımızdan oluyoruz. Türkiye’de hidroelektrik santrali…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaman.

ALİ HALAMAN (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi 4 arkadaşımız sisteme girmiş…

Sayın Doğru…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de büyük yazar olan Tarık Buğra’yı ölümünün 18’inci yılında minnet ve şükranla anıyoruz.

Tarık Buğra, tıp ve hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra edebiyat fakültesine girmiş ve orayı bitirmiştir; kısa hayatında çok önemli eserler vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı “Küçük Ağa” romanında yakın tarihe resmî tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirmiştir. Bu romanın arkasından yazdığı “Küçük Ağa Ankara’da”, “Firavun İmanı” gibi çeşitli eserlerle de cumhuriyetin çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edinmiştir. 

Önemli tiyatro eserleri de bulunan bu değerli şahsiyeti ölümünün 18’inci yılında rahmet ve şükranla anıyor ve kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Korkmaz…

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da yoğun kar yağışının hayatı felç ettiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin tedbir almadığına ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ülkemizin başkenti, Türkiye Cumhuriyeti’nin vitrini Ankara’mızda yirmi dört saattir yağan kar günlük hayatı felç etmiştir. Meteoroloji uzmanlarının günler öncesinden uyarmasına rağmen Ankara Büyükşehir Belediyesi karla mücadelede en küçük bir tedbir ortaya koyamamıştır. İnsanlar evlerinde, iş yerlerinde mahsur kalırken ortada ne bir belediye görevlisi ne de bir belediye aracı vardır. Karda perişan olan yaşlı, genç, çoluk çocuk tüm Ankaralılar kaderlerine ve kendi hâllerine terk edilmiş durumdadır.

“Gözünün üstünde kaşın var” denilerek tüm MHP’li belediyelere sanal suçlar uyduran AKP Hükûmeti, devletin trilyonlarca liralık kaynağını gösteriş yatırımlarına heba eden, bırakın sorumluluğundaki metro hizmetlerini tamamlamayı, mutat belediye hizmetlerini bile yerine getirmeyen AKP’li belediye başkanını neden görmemekte, neden uyarmamaktadır? Ankara’nın tüm billboardlarına “Teşekkürler Başbakan” afişlerinin asılması mıdır bu hareketsizliğin, bu aymazlığın nedeni; merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.

Sayın Fırat…

3.- Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi ve Kürt vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması

SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurula bir konuda bilgi vermek istiyorum: Adıyaman’da, dün gece, Karapınar Mahallemizde özellikle Alevi ve Kürt vatandaşlarımızdan yaklaşık 28 ailenin kapısına sprey boyayla işaret konulmuş. Tabii, daha önce yaşadığımız örnekler olduğu için -özellikle Kahramanmaraş katliamında da hatırladığınız üzere- Adıyaman’da da böyle bir talihsiz olayın yaşanmaması için özellikle Hükûmetin ve İçişleri Bakanının bu konuya el atması ve incelemesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ünüvar…

4.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Kozan Gökdere Barajı’nda baraj kapaklarının patlaması nedeniyle kaybolan işçilere ilişkin açıklaması

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi 24 Şubat 2012 tarihinde, Kozan’ın Gökdere Barajı’nda, baraj kapaklarının patlaması sonucu hepimizi üzen bir hadise vuku bulmuştur. 10 işçi kardeşimiz kaybolmuştu, 3’ü maalesef vefat etmiş bir şekilde bulundu, onları defnettik; 7 işçimiz hâlâ kayıptır ama devletimiz bütün imkânlarıyla seferber durumdadır. İstanbul, Sakarya, Ankara’dan su altı arama yapabilecek kapasitede cihazlar MTA vasıtasıyla getirilmiş, Elâzığ, Erzurum, Osmaniye’den ekskavatörler gelmiş, su pompası, jeneratörler temin edilmiş ve şu anda yoğun bir şekilde arama faaliyetleri devam ediyor. Umuyorum, en kısa zamanda bu işçilerimiz canlı olarak bulunur. Ölen kardeşlerimize rahmet diliyorum, kaybolan kardeşlerimizin bir an evvel bulunmasını yüce Allah’tan temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.

Sayın Eyidoğan

5.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, çoğu barajımızda deprem sırasında maruz kalacakları ivmeleri ölçen cihazların bulunmadığına ilişkin açıklaması

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Genel Kurul, 24 Şubat tarihinde Adana’nın Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kapağı faciasının hatırlattığı bir konu var, onu ifade etmek istiyorum kısaca.

Türkiye’de büyük mühendislik yapıları olan baraj ve göletlerin sayısı ortalama 500 küsurdur. Bu deprem ülkesi olan ülkemizde bu barajlarımızın çoğunda “kuvvetli hareket sismografları” dediğimiz, deprem sırasında barajların maruz kalacağı ivmeleri ölçen cihaz sayısı inanılmaz derecede azdır. Şu anda bize gelen bilgiye göre, 500 küsur barajımız ve göletimizden ancak 10’unda deprem sırasında barajların nasıl davrandığını, ne tür hareketlere maruz kaldığını ancak ölçebiliyoruz. Bunlar da yeterli değildir, bir kısmı da bu cihazların çalışmamaktadır. Böyle bir zafiyetimiz vardır ülkede barajlarla ilgili.

Depremlerin etkilerinin mutlaka güncel olarak ölçülmesi ve raporlanması gerekir. Bunu da bu vesileyle Genel Kurula sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eyidoğan.

Sayın Metiner…

6.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

CHP’li Adıyaman Milletvekili arkadaşımızın da belirttiği üzere, Adıyaman merkezde Karapınar Mahallemizde Alevi kardeşlerimizin evlerine çarpı işaretleri konulduğuna dair bir haber bize de ulaştı. Haberi araştırıyoruz.

Adıyaman, huzurun, barışın kentidir. Adıyaman’ın geçmişinde bir Kahramanmaraş, Sivas yoktur; hepimiz canız, bir ve beraberiz. Alevi kardeşlerimizin tırnağına halel gelirse, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki Adıyaman halkı, hepimiz, gök kubbeyi aşağıya indiririz. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Provokasyonlara karşı hepimizin duyarlı olması gerekiyor. Bu işin takipçisiyiz. Hiç kimsenin, Alevi kardeşlerimizin endişe duymasını gerektirecek bir durum yok. Hep beraberiz. Onlara yapılan bize yapılmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu provokasyonu tertipleyenleri lanetliyorum, kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.

Sayın Özel…

7.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan cinsel istismar iddialarına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçtiğimiz hafta sonu basına yansıyan Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan cinsel istismar iddialarıyla ilgili olarak partimizin -durumun ön araştırması için- 5 milletvekili olarak dün orada araştırmalarda bulunduk. Sadece şu bir dakikalık sürede şunu söylemek isterim ki iddialar çok vahimdir. Özellikle iddialar geçen sene temmuz ayında iletilmiş olmasına rağmen Adalet Bakanlığı tarafından bir müfettiş görevlendirmesi yapılmamış, o günden bugüne konunun üzerinde hiçbir çalışma yapılmamıştır. Basında yansımasıyla birlikte dünden itibaren bir müfettiş orada görevlendirilmiştir. Türkiye’yi çok ciddi şekilde utandıracak birtakım meselelerin orada olduğuyla ilgili bizde bir ön kanaat oluşmuştur.

Meclisin çeşitli denetim mekanizmalarını ve araştırma komisyonu talebimiz olacaktır ama Genel Kurulun bilgisine ve konuyu dikkatine sunmayı bir görev bildim.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Altay…

8.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmet üyelerinin Genel Kurul salonunda bulunmadıklarına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çeşitli arkadaşlar memleketin çeşitli yerlerinde yaşanan sıkıntıları, sorunları Parlamentoda konuşuyor. Çok güzel ama bu sorunların çözüm mercisi olan Hükûmet, ben baktım, gözlüğümü de taktım, baktım, yok. Yani, Kozan’dan Adıyaman’a kadar memleketin çeşitli bölgelerinde sorunlar var. Milletvekillerini dinlemek Hükûmetin en temel görevlerindendir. O sıralar oraya süs için konulmamıştır. Şimdi, Hükûmetin şu esnada burada hiçbir üyesinin bulunmaması, burada bulunan bütün milletvekillerine teker teker bir saygısızlıktır ve toptan da Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine bir hakarettir; kınıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, ülkemizdeki hâkim ve cumhuriyet savcılarının, çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki özlük hakları açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Ülkemizdeki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki Özlük hakları açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe

Türkiye'de hukuk düzeni; başta Anayasa olmak üzere yasa, tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin işlemleri ile sağlanır. Hukuk düzeninin sağlanmasında yargının bağımsızlığı ilkesi özel bir öneme sahiptir.

29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensiplerinde Yargı Bağımsızlığı ile ilgili başlığında; "Yargı bağımsızlığı Devlet tarafından güvence altına alınır ve Anayasada veya iç hukukta yargı bağımsızlığına yer verilir. Yargı bağımsızlığına saygı göstermek ve gözetmek bütün hükümet kuruluşlarının ve diğer kurumların görevidir" demek suretiyle konunun önemine işaret etmiştir.

Aynı belgenin Hizmet Şartları ve Görev Süreleri başlığında "Yargıçların görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği, alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı yasada yeterli biçimde güvence altına alınır" prensibine yer verilmiştir.

Esasen, Anayasamızın 139 ve 140'ıncı maddelerinde de "Hâkimlik ve savcılık teminatı" ve "Hâkimlik ve savcılık mesleği" ile ilgili hükümler, diğer kamu görevlileri ve devlet memurlarından farklı olarak düzenlenmiştir.

Yargının gerçekten bağımsız olması, yargının mali ve idari bakımdan bağımsızlığına bağlıdır.

Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bir yılda bakması gereken iş yükü sayısı 200 iken, Türkiye'de bir Hâkim yılda ortalama 1078, Cumhuriyet Savcısı da 1864 dosyaya bakmaktadır. Avrupa Konseyi Etkin Yargı Komisyonu'nun verilerine göre, 100 bin kişiye düşen Hâkim sayısı; Türkiye'de 9, Almanya'da 24,5, İngiltere'de 16,6, Yunanistan'da 28,4'tür. Türkiye'deki mevcut 14 bin 694 Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı kadrosunun 3 bin 275'i boştur. Boş kadroların doldurulması halinde bile Türkiye'deki Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının iş yükünün AB ülkeleri seviyesine inmesi söz konusu olmayacaktır.

Yargının bağımsızlığını korumak açısından değişik sistemlerin hepsinin temelinde 1950'lerden sonra milletlerarası organizasyonların aldığı kararların gerçekleştirilmesi yatmaktadır.

Bu kararlara göre;

Hâkimler karar verirken sadece kanunlara bağlıdırlar, hiçbir yerden direktif almazlar ve azledilmezler, devlet, yargının görevini gerektiği gibi yerine getirmesi için gereken maddi olanakları sağlar, Hâkimlerin atanmaları ve meslekte ilerlemeleri hükümetin dışındaki merciler tarafından yapılır.

Bu kanalların gereği olarak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevleri dışında özlük haklarıyla ilgili kişisel bağımsızlığa da kavuşmalarını gerektirmektedir. Diğer yandan Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının görevdeyken teminat altına alınan özlük hakları ile ilgili kural ve ilkeler, emeklilik dönemlerinde de geçerli olmalıdır.

Şöyle ki, bir Hâkim veya Cumhuriyet Savcısının, emekliliğinde nasıl bir hayat sürdüreceğine dair kaygıya kapılmadan görevini yürütmesi, hiç şüphe yok ki, hukuk düzeninin sağlıklı yürümesi için de önemlidir.

Bu durum aynı zamanda emeklilik hakkını elde etmesine rağmen ilerleyen yaşlarında verimli çalışma içinde olamayacak Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının bizatihi hayat standardı kaygısı nedeniyle zorunlu yaş sınırına kadar kendilerini görevde kalmak zorunda hissetmelerini de ortadan kaldıracak, yargıda etkinlik ve verimliliği de artıracaktır.

Hayat standardı değişmeyeceğinden, kendilerini verimli hisseden kişiler, herhangi bir baskı veya zorlayıcı etki altında kalmadan, yargı etiği gereği ya mesleklerini zorunlu yaş sınırına kadar sürdürecekler ya da tamamen serbest iradeleriyle zorunlu yaş sınırından önce emekliye ayrılabileceklerdir.

Aksi durumda medyayı bir dönem oldukça meşgul eden vicdan ile cüzdan arasına sıkışan hâkimler nedeniyle demokrasilerin vazgeçilmez unsuru yargı bağımsızlığı üzerinde bu yönüyle bir baskının hissedilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                            (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                            (Aydın)

3) Mehmet Erdoğan                         (Muğla)

4) Enver Erdem                               (Elazığ)

5) Alim Işık                                     (Kütahya)

6) Ali Öz                                         (Mersin)

7) Seyfettin Yılmaz                          (Adana)

8) Yusuf Halaçoğlu                         (Kayseri)

9) Zühal Topcu                                (Ankara)

10) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

11) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

12) Mehmet Günal                          (Antalya)

13) Oktay Öztürk                            (Erzurum)

14) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

15) Celal Adan                                (İstanbul)

16) Kemalettin Yılmaz                     (Afyonkarahisar)

17) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

18) Erkan Akçay                             (Manisa)

19) Atila Kaya                                 (İstanbul)

20) Emin Çınar                                (Kastamonu)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, basın çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca; "Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti" için bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Gerekçe: İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ve Avrupa Birliği'nin temel kanunlarında, ifade özgürlüğü hakkı koruma altına alınmıştır. Fikir özgürlüğü, sınırsızca bilgi alma ve verme hakkı, basın kuruluşlarının özgürlüğü yine kanunlarla korunmaktadır. Türk basınının özgürlüğü, her ne kadar kanunlarla hür ve sansür edilemez olarak garanti altına alınmış olsa da, bu durum bazı kıstaslarla sınırlandırılmıştır.

Ülkemizde eskiden beri gelen, basın üzerindeki baskılar Cumhuriyetin kabulünden sonra da devam etmiştir. 1950 yılında 5680 sayılı Basın Kanunu kabul edilmiş, bu kanunla Türk basını üzerindeki baskı oldukça azalmıştır. 1954 yılında ise gazeteciler üzerindeki baskı yeniden artmış, 1960 yılına kadar süren baskılar 212 sayılı Yasa ile önlenmeye çalışılmış, 1971'de 12 Mart Muhtırası ile basının özgürlüğü yeniden kısıtlanmış, 1980'deki askerî süreçte de kısıtlama devam etmiştir. 80’li yıllardan itibaren Türk basınında, gazeteci kökenli olmayan iş adamlarının hâkimiyeti geçerlilik kazanmış ve bu durum günümüzde de devam etmektedir.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütünün her yıl yayımladığı "Dünya Basın Özgürlüğü” sıralamasında Türkiye, 2005'te ve 2006'da 98. sırada, 2007'de 101., 2008'de 102. ve 2009'da 122. sırada yer alarak, son 5 yılda basın özgürlüğünde sürekli gerilemiştir.

Ülkemizde basın özgürlüğünü tehdit eden yasal ve yapısal pek çok engel bulunmaktadır. Uluslararası Yayıncılar Birliğinin (IPA), son raporunda "Türkiye'nin birçok politik reformu gerçekleştirmiş olmasına rağmen basın özgürlüğü ve gazetecilere uygulanan kısıtlamalar anlamında Avrupa Birliğine katılmaya hazır olmadığı" belirtilmiştir. İktidara karşı yayınlar yapan medya kuruluşları üzerinde, Hükûmet tarafından çeşitli uygulamalarla basın özgürlüğü sınırlandırılmaya ve kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Devlete bağlı olmayan basının giderek daha fazla baskı altında oldukları, karalama kampanyaları nedeniyle şirketlerini kapatmak zorunda kaldıkları görülmektedir.

Önce özelleşen, ardından da tekelleşmeye başlayan medya kuruluşları, patronlarının istekleri ve çıkarları doğrultusunda yayın yapmak zorunda kalmaktadırlar. Medya patronlarının yalnızca ticaret kültürü olan iş adamları ve büyük bir tekelleşmenin söz konusu olması, gazeteciliği, gazeteleri halkın bilgi kaynağı değil de iş adamlarının gazetelerini ticarethane olarak görüp daha çok para kazanma politikası hâline getirmiştir.

Basın mensupları sadece fikirlerini ifade ettikleri için özgürlükleri kısıtlanabilmekte, çok güç koşullar altında görevlerini yerini getirmeye çalışmakta, bu uğurda cinayetlere kurban gitmektedirler. Engellemelere yada baskılara yönelik şikâyetlerini dile getiren basın mensupları azar, hakaret, baskı, şantaj, dayatma ya da işinden alıkonulma şeklinde tepkilerle karşılaşmaktadırlar.

Diğer taraftan; basın tarafından yapılan haklı veya haksız ithamlar, inançlar ve maneviyat üzerinden yapılan ağır istismarlar, taraflı, çarpıtılmış haber ve yorumlar, kurum ve kişilere karşı yıpratma politikaları, yazılı ve görsel medyadaki kirlenme büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenlerle basın; kamuoyunda kendisine duyulan güveni kaybetmekte, belli güç odaklarının elinde sadece tek sesliliğin yaşayabildiği bir sistemin dayanağı olmaya doğru gitmektedir. Gerçekte, tüm bu tutum ve uygulamalar demokrasimize kapanması zor yaralar açmaktadır.

Basın; kanunları ve basın meslek ilkelerini gözeterek, her anlamda özgür olmalıdır. Basının özgür hareket edemediği bir ülkede gerçek ve sağlıklı bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Kurum ve kişilerin kısıtlamaları olmadan, kendi özgür iradeleriyle, halkın gerçekleri öğrenme hakkını da gözeterek, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan kamuoyuna yansıtmak temel olgusundan uzaklaşmadan kararlılığını vurgulayarak çalışmalarına devam etmelidir.

21. yüzyıla geldiğimizde hâlen demokrasimizin tam anlamıyla işlemediğini görmek üzücüdür. Bunun bilincinde hareket edilmesi ve bu bağlamda gerekli tedbirlerin vakit geçmeden alınması gerekmektedir.

1) Mehmet Şandır                            (Mersin)

2) Ali Uzunırmak                            (Aydın)

3) Mehmet Erdoğan                         (Muğla)

4) Enver Erdem                               (Elazığ)

5) Yusuf Halaçoğlu                         (Kayseri)

6) Alim Işık                                     (Kütahya)

7) Erkan Akçay                               (Manisa)

8) Ali Öz                                         (Mersin)

9) Seyfettin Yılmaz                          (Adana)

10) Zühal Topcu                              (Ankara)

11) Sümer Oral                                (Manisa)

12) Kemalettin Yılmaz                     (Afyonkarahisar)

13) Bülent Belen                              (Tekirdağ)

14) Ahmet Duran Bulut                   (Balıkesir)

15) Necati Özensoy                         (Bursa)

16) Celal Adan                                (İstanbul)

17) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

18) Mesut Dedeoğlu                        (Kahramanmaraş)

19) Oktay Öztürk                            (Erzurum)

20) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

21) Atila Kaya                                 (İstanbul)

22) Emin Çınar                                (Kastamonu)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Kastamonu’nun sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde, başta tarım ve hayvancılıkta yaşanan yüksek girdi fiyatları nedeniyle göç veren illerin başında gelen Kastamonu, son yıllarda iktidarın izlediği yanlış ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kastamonu'nun içinde bulunduğu sorunların tespiti, çözüm yollarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Gerekçe:

Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve krizi inkâr edip yönetemeyen siyasi iktidarın yanlış ekonomi politikaları sonucunda tarım ve hayvancılık ülkemizde bitme noktasına gelirken, göçün artması ile işsizlik devasa boyutlara ulaşarak her yıl rekorlar kırmaktadır.

Kastamonu da bu olumsuz durumdan en fazla etkilenen illerin başında gelmektedir. Kırsalda en büyük geçim kaynağı hayvancılık olan Kastamonu’da, girdilerdeki yüksek artışlar nedeniyle insanlar geçim sıkıntısı yaşamakta ve göç etmektedirler. 1927 ilk nüfus sayımında Türkiye'nin nüfusu 13 milyon iken bugün 72 milyona çıkmış ancak 1927'de nüfusu 335 bin, 1935 nüfus sayımında da nüfusu 361 bin 191 olan Kastamonu'nun bugün itibariyle nüfusu 359 bine gerilemiştir.

Görülüyor ki, Kastamonu'nun şu an ki nüfusu 75 yıl önceki nüfusunun altında kalmıştır ve bu düşüş devam etmektedir. Ülkenin nüfus artış oranı dikkate alındığında genel nüfus 5 kat artmış, bu artışa paralel olarak da bugün Kastamonu'nun nüfusunun 1 milyon 835 bin olması gerekirken 359 bine gerilemesi Kastamonu'nun durumunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu rakamlar da gösteriyor ki, 1 milyon 476 bin Kastamonulu göç etmiştir.

Sadece İstanbul'da yaşayan Kastamonulu sayısı bir milyonun üzerinde iken, muhtelif illerde de çok sayıda Kastamonulu yaşamaktadır. Kastamonu en çok göç veren 5 il içindedir. Nüfus sayısındaki bu azalış milletvekili sayısını da düşürmüş, cumhuriyetin ilk yıllarında 12 milletvekili ile TBMM'de temsil edilen Kastamonu'nun sadece milletvekili sayısındaki azalış bile Kastamonu'nun günden güne küçüldüğünü göstermektedir. Şu an 4 milletvekili ile temsil edilen Kastamonu bir dahaki seçimlerde 3 milletvekili çıkaracaktır.

Türkiye'nin bir numaralı meselesi olan üretim ve istihdamda yaşanan sorunlar bu göçün en büyük nedeni olurken, bölgesel kalkınma konusunda da yapılan ayrımcılık ve yanlışlıklar da insanları topraklarından büyük şehirlere göç ettirmektedir. Seka ve Eti Bakır ile başlayıp günümüzde şeker fabrikaları ile süregelen özelleştirmeler sonucunda istihdamdaki azalma bir yana, özellikle tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi tarım ve hayvancılığı da büyük oranda vurmuştur.

2002 yılında hayvancılık konusunda ilk 5 il arasında yer alan Kastamonu bugün 13. sıraya gerilemiş, son yıllarda yaşanan yanlış hayvancılık politikaları, canlı ve kesik et ithali ile girdilerdeki fahiş artışlar ülke çapında hayvan varlığımızı da yarı yarıya düşürmüştür. Kastamonu kırsalında evinin damında 1-2 hayvan besleyen insanlarımız bile bu hayvanlarını ya satmak ya da kesmek zorunda kalmışlardır.

Tarım ve sanayide büyük sıkıntı yaşayan Kastamonu, sahip olduğu doğal güzellikleri, zengin tarihi ve kültürünü de yeteri kadar tanıtamamıştır. Hükûmetlerin yanlış turizm teşvik politikaları sonucu Kastamonu ile birlikte tüm Karadeniz, kalkınmaya önemli katkı sağlayan turizmden yeterince yararlanamamıştır. Kurtuluş Savaşı'nda en çok şehit veren üç ilin içindeki Kastamonu ve Kurtuluş Savaşı mücadelesinde başı çeken ve büyük öneme sahip olan İnebolu ilçesi bile yeteri kadar tanıtılamamıştır. 170 kilometre sahil şeridine ve kumsallara sahip olan Kastamonu maalesef Ilgaz'ın arkasında kalmıştır. Turizm ve sanayide yeterli hamleyi yapamayan Kastamonu, son yıllarda tarımın çöküşüne bağlı olarak da her geçen gün biraz daha küçülmeye devam etmektedir.

İşte tüm bu nedenlerle, Kastamonu'nun içinde bulunduğu sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının araştırılması, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                            (Mersin)

2) Emin Haluk Ayhan                     (Denizli)

3) Ali Uzunırmak                            (Aydın)

4) Mehmet Erdoğan                         (Muğla)

5) Mesut Dedeoğlu                          (Kahramanmaraş)

6) Hasan Hüseyin Türkoğlu            (Osmaniye)

7) Enver Erdem                               (Elâzığ)

8) Alim Işık                                     (Kütahya)

9) Ali Öz                                         (Mersin)

10) Adnan Şefik Çirkin                   (Hatay)

11) Emin Çınar                                (Kastamonu)

12) Seyfettin Yılmaz                        (Adana)

13) Zühal Topcu                              (Ankara)

14) Mustafa Erdem                          (Ankara)

15) D. Ali Torlak                             (İstanbul)

16) Atila Kaya                                 (İstanbul)

17) Celal Adan                                (İstanbul)

18) Sümer Oral                                (Manisa)

19) Oktay Öztürk                            (Erzurum)

20) Erkan Akçay                             (Manisa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

B) Duyurular

1.- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında düzenlenen iddianamenin, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/780)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/01/2012 tarihli ve 2012/887-2 sayılı dosya numaralı yazısıyla Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/01/2012 tarihli ve 2012/9 numaralı yazısıyla, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğince Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında düzenlenen 20/12/2011 tarih ve 2011/1611 sayılı iddianame Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde bulunan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, 29 Şubat 2012 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde bulunan Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Gurbanguli Berdimuhammedov 29 Şubat 2012 Çarşamba günü (bugün) Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir. Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VI.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Çevre Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 171 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde görüşmelere başlıyoruz.

Gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.

Sayın Tan, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerindeki görüşlerimi sizlere iletmeye çalışacağım.

Sevgili arkadaşlar, biliyorsunuz, 2000 yılı öncesi aylık hesaplama yönteminde dört ana başlık altında bu aylıklar hesaplanıyordu. 1982 yılı öncesi emekliler ayrı, 1982-1987 yılları arasındaki emekliler ayrı, 20/06/1987 tarih ve 3395 sayılı Kanun’a göre süper emeklilerle ilgili hesaplamalar ayrı ve son olarak da dördüncü fasıl olarak 1988 ve 2000 yılları arasındaki emeklilerle ilgili ayrı düzenlemeler yapılıyordu. 2000 yılı sonrasında ise 1/1/2001 tarihi ile 1/10/2008 tarihi arasındaki emekliler için ayrı, 1/10/2008 ve sonrasındaki emekliler için de ayrı bir düzenleme yapılıyordu.

Bugün, bütün bu düzenlemeleri daha derli toplu bir başlık altında toparlama ve mağduriyetleri gidermek üzere bir kanun tasarısı hazırlanmış bulunuyor ancak ne yazık ki yaptığımız incelemelere göre, bu düzenlemeler bir intibak düzenlemesi değil, kısmi bir iyileştirmeden öteye geçememiştir. Tabii ki kısmi bir iyileştirme de yine adı üzerinde iyileştirmedir, buna itiraz etmemek gerekir diyebilirsiniz, doğrudur ancak kanunun ruhu ve yapılmak istenen bu meseleyi eski tabirle kökünden hallüfasl edecek yani meseleyi doğru düzgün baştan sona düzenleyecek bir intibak olması gerekirken maalesef bu seviyede kalmıştır. İnşallah bu eksiklikler giderilir ve bu kanunun görüşülme sürecinde verilecek önergelerle bu yanlışlıklar ve eksiklikler telafi edilir, giderilir.

Sevgili arkadaşlar, hâlen ülkemizde 17 milyon 300 bin çalışan bulunuyor yaklaşık olarak yani kayıt içine alınmış bulunan 17 milyon 300 bin çalışana karşılık 9 milyon 928 bin civarında da bir emekli sayımız var. Bu rakamları, siz de farkındasınız, civarında şeklinde veriyorum çünkü bu rakamlar her gün değişiyor, yani bunlar en son elde ettiğimiz yaklaşık rakamlardır ve bu oran 1,9 civarındadır. Daha genel bir ifadeyle konuşursak çalışan her 2 kişiye karşılık 1 emekli bulunmaktadır ve bu rakam da gittikçe sosyal güvenlik uygulamalarını, Sosyal Güvenlik Kurumunu sıkıntıya sokacak seviyede artmaktadır ve makas kapanmaktadır.

Sevgili arkadaşlar, bizim bu düzenlemelerle ilgili, bu adına “intibak yasası” verilen kısmi iyileştir-meyle ilgili bazı muhalefet şerhlerimiz var, izniniz olursa bunları sırasıyla sizlere iletmek istiyorum.

Birincisi, 2000 yılı öncesi emekliler 2 milyon 700 bin kişi civarında iken yani bu kapsama girmesi gerekenler maalesef 1 milyon 913 bin kişi bu düzenlemelerden yararlanacaktır yaklaşık 800 bin kişi değişik gerekçelerle kapsam dışı kalmıştır. Gerekçesi ne olursa olsun madem toplu bir düzenleme ise bu 800 bin kişinin de mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir diye düşünmekteyiz.

Yine Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR arasındaki eşitsizliklerden bu düzenlemede hiç bahsedilmemekte ve değişik vesilelerle dile getirilen bu eşitsizlikler devam etmektedir. Gönül ister ki Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri arasındaki bütün eşitsizlikler doğru düzgün bir düzenlemeyle halledilsin ve geriye dönüp baktığımızda, şikâyet edeceğimiz bir unsur ve mevzu kalmasın, bırakılmasın.

Sevgili arkadaşlar, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, bu şekliyle bu kanun tasarısı bir intibaktan ziyade kısmi bir iyileştirmedir ve bu kısmi iyileştirmede de yine bariz yanlışlıklar vardır. Bunlardan birisi, emekliliği sonrasında çalışanların emeklilik aylıklarının yüzde 15’i kesilmektedir. Şimdi sorarım sizlere arkadaşlar: Herhangi bir şekilde emekli olmuş ve hayatının geri kalan kısmını rahat ve huzur içerisinde geçirmek isteyen bir insan niye çalışır? Bunun en belirgin cevabı, maaşı yetmediği içindir. Şimdi, maaşı yetmediği için ileriki yaşlarda kendini sıkıntıya sokarak, zora girerek tekrar çalışmak zorunda kalan bir kişinin maaşında niye kesinti yapılsın? Çünkü zaten bu maaş kendine yetse, ek bir iş bulma, çalışma ve yorulma zahmetinde de bulunmaz; elli, elli beş, altmış, altmış beş yaşında bu kişi tekrar çalışma ve gelir elde etme ihtiyacında bulunmaz.

Yine, 2000 öncesi aylıkların iyileştirilmelerindeki kat sayı yüzde 75’te tutulmuştur, hâlbuki 2000 sonrası için yüzde 100 rakamı belirlenmiştir. Bunu da anlamak mümkün değildir yani daha eski emeklileri bir noktada cezalandırma gibi bir durum söz konusudur. Hâlbuki daha önceki yıllarda emekli olan şahısların mağduriyeti bu son dönemde emekli olanlardan daha fazladır. Bunun da aynı şekilde yüzde 100 olarak düzeltilmesi gerektiğine inanmaktayız.

Bu düzenlemelerde ve adına “intibak yasası” denilen bu tasarıda, bizim yaptığımız bu eleştirilere benzer diğer muhalefet partilerinin de kanuna getirdikleri eleştiriler vardır ve koydukları şerhler vardır, muhalefet şerhleri vardır. Bunlara karşı Hükûmetin ve yasayı hazırlayanların en önemli gerekçeleri şudur: “Ne yapalım, bütçe bu kadarına el veriyor, imkânlarımız yetersiz.”

Sevgili arkadaşlar, tabii ki biz de bir hayal içerisinde değiliz, yani bir kanun, bir düzenleme yapılırken eldeki imkânlara göre, mevcut bütçeye göre ve elverdiği ölçüde bir düzenleme olur, bunun bilincindeyiz. Ancak, bu intibak yasasına baktığımız vakit, bu düzenlemeler ve intibaktan sonra emeklilerin maaşlarındaki artışlar 10 TL ile 250 TL arasında değişmektedir, yani zannedildiği gibi çok büyük bir fark ve meblağ, en azından şu an elimizdeki metinlerde gözükmemektedir. Bunun aksi bir durum söz konusu ise yine bilgilendirilmemizde ve bu ilgili maddelerin bizlere açıklanmasında fayda vardır eğer bizim görmediğimiz ve atladığımız bir şey varsa.

Yine, yapılan hesaplamalara göre bu yeni düzenlemeler ve maaş artışları, farkları yaklaşık yüzde 2’lik bir fark ortaya çıkarmaktadır ki bu da zannedildiği gibi, kamuoyuna sunulan rakamlar gibi değil, yüksek bir rakam değil, çok cüzi bir rakamdır. Yani, Hükûmet, yine bu bütçe düzenlemelerinde, mesela askerî harcamalara yaptığı harcamalar gibi fahiş ve bizce günümüz dünyasında demokratik bir ülkede olması gerekenden çok fazla miktarda olan harcamalardan kısarak bunu emeklilerimize ve yine aynı şekilde vatandaşlarımıza aktarabilirdi diye düşünüyoruz.

Sevgili arkadaşlar, 2008 yılında süper emeklilerle ilgili bir düzenlemede, biliyorsunuz, süper emekliler maaşlarının yaklaşık olarak yarısını kaybettiler. Yine bu tasarıda, bu düzenlemede bununla ilgili de bir yeni durum gözükmemektedir. Bize göre, asgari bir taban aylığı düzenlemesi yapılmalıdır. Yani neticede, bu emekli vatandaşlarımız hangi kurumdan ve ne şekilde emekli olurlarsa olsunlar, bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, kardeşimizdir, her birimizin ailesinde bunlardan onlarcası vardır; amcamız, dayımız, teyzemiz, eniştemiz, yeğenimiz ve kendimiz de dâhil olmak üzere -Parlamento görevini yapmadan evvel, milletvekili olmadan evvel- her ailede onlarca kişi vardır. Dolayısıyla, mutlaka bugün, asgari yaşanabilir şartlar seviyesinde bir asgari taban aylığı düzenlemesi yapılma mecburiyeti vardır. Atlanılan bir diğer nokta da budur.

Ayrıca, bugünkü düzenlemeler yetersiz olsa bile, bu kanun geleceğe yönelik eksiklikler taşımaktadır. Yani mutlaka bu maaşların reel anlamda önümüzdeki dönemde korunabilmesi için ek maddeler konulmalıdır. Bu konuda da bizim teklifimiz altı aylık düzenlemeler yapılmasıdır. Yani her altı ayda bir… Yıllık düzenlemeler, bazen, enflasyonun yüksek olduğu veya kriz yıllarında sorun çıkarmaktadır, emekliler mağdur olmaktadırlar, altı aylık düzenlemeler yapıldığı zaman bu mağduriyetin de giderileceği kanaatindeyiz.

Öncelikle, asıl korunması gerekenler de tarımda çalışanlardır. Bugün, yine bu düzenlemeye baktığımız zaman, tarımda çalışanların tamamen ihmal edildiklerini görmekteyiz çünkü Türkiye'nin şu an önemli bir kısmı, kırsal kesimde bulunan köylü vatandaşlarımızın önemli bir kısmı ve ayrıca tarım işletmelerinde çalışan önemli bir kesim ciddi bir yekûndur ve bu tarımda çalışanlarla ilgili düzenlemeler eksik bırakıldığı zaman bu mağduriyet yine devam edecektir, şikâyetler devam edecektir, sıkıntı da yine çözülmüş olmayacaktır.

Sevgili arkadaşlar, bu kanunun yürürlüğe giriş tarihi olarak da 2013 yılı belirlenmiştir. Bunu da anlamak mümkün değildir. Yani madem biz 2012 yılının başında bu kanunu görüşüyoruz ve öyle görünüyor ki iktidar partisi, her oylamada olduğu gibi, elinde bulundurduğu çoğunluğu kullanarak neticede bu kanunu geçirecek, yani en azından şu ana kadarki Meclis teamülleri bu yöndedir ve bu doğrultudadır. Madem bu kanun geçecekse ve 2012’nin başında geçecekse bunu böyle bir yıl daha uzatmanın ve vatandaşı mağdur etmenin bir anlamı yoktur. En azından 1/1/2012 tarihinden itibaren bu haklar müktesep hak çerçevesine alınır ve yapılan düzenlemeyle -bu işin formaliteleri, düzenlemeleri zaman alabilir diye iddialar var, zaman alsa bile- neticede bunlar, 1/1/2012 tarihinden itibaren, bu emekli vatandaşlarımıza, düzenlemelerin yapılacağı tarih hangi tarihse o tarihte toplu olarak ödenir. Bunu da anlamak mümkün değildir.

Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanaatlerimizi toparlarsak, başta da söylediğimiz gibi, bu kanun tasarısı bir intibak olarak, intibak düzenlemesi olarak takdim edilmiştir ama benim de muhalefet şerhlerimden anlayabileceğiniz üzere, doğru düzgün, dört başı mamur bir intibak değil, kısmi bir iyileştirmedir. Bu kısmi iyileştirmeyi de, tekrar, yine konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, doğru buluyoruz -yani “Hiç yoktan iyidir.” diye bir halk tabiri vardır- ancak doğru bir şekilde takdim edilmeli, kısmi bir iyileştirmeyse kısmi iyileştirme adı koyulmalı ve yine elden geldiğince, imkânlar el verdiğince bu eksiklikler tamamlanmalıdır. Çünkü devletin imkânları, bütçesi: Özellikle bugün, işte, “Ekonomimiz çok iyi, bütçe fazlalık veriyor.” diye ifadelerde bulunuyor bizim siyasilerimiz, bakanlarımız, Hükûmet Başkanımız; madem devletimiz ve Hükûmetimiz bu durumdadır, imkânlar da mevcuttur, elde daha fazla imkân varsa bunun daha fazlası da vatandaşa aktarılmalıdır.

Yine, tekrar söylüyorum, tekrar tekrar yinelemek mecburiyetini hissediyorum: Günümüz dünyasında, aklı başında -bunu altını çizerek söylüyorum- demokratik hiçbir ülkede bizdeki kadar askerî harcamalara para harcanmamaktadır. Bu paranın eğitime, sağlığa, emekliye, dula, yetime, işçiye aktarılması hepimizin yararınadır.

Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanaatlerimi belirttikten sonra, yine, izniniz olursa, sizlere, dün ve bugün Genel Kuruldaki bazı konuşmalar ve gündemle ilgili görüşlerimi arz ederek bu konuşmama son vermek istiyorum.

Dün 28 Şubatın yıl dönümüydü, bugün 29 Şubat. 28 Şubatın acısını bütün bir ülke olarak çektik ve maalesef, ülkemizin on, on beş yılı heba edilmiş oldu, büyük mağduriyetler yaşandı. Bu 28 Şubatın yıl dönümünde, buna sebep olan, herhangi bir şekilde sebep olan ve çanak tutan, askerî çevrelerden tutun medyaya kadar, siyasilerden tutun kanaat önderlerine kadar, kim varsa bu ülkede bu mağduriyetlere sebebiyet veren, bunların hepsini kınıyorum. Ülkemize yazık olmuştur, yıllarımız telef edilmiştir, büyük mağduriyetler doğmuştur ve bu işin bir yere varmayacağı da görülmüştür. Toplum mühendisliğinin hiçbir zaman uzun vadeli bir yaşama şansı yoktur. Yaşama şansı olsaydı, Millî Şef dönemi de, tek parti dönemi de ilanihaye devam ederdi, etmemiştir.

Ancak bugün geldiğimiz noktada, iktidardaki arkadaşlarımızın aynen 28 Şubattaki gibi basın üzerinde bir hegemonya kurmaları, ayrıyeten önlerine geleni tutuklamaları, tutuklatmaları, mağduriyetleri gidermemeleri de yine, çok değil birkaç yıl sonra, aynen bugün bizim 28 Şubatı kınadığımız gibi kınanacaktır ve büyük bir açıklıkla bugünkü bu acı tablo da yine eleştiri masasına yatırılacaktır bütün insaf sahipleri tarafından.

Ben kendi başıma gelen bir iki şeyi söyleyeyim size. Son bir ay içerisinde Türkiye'nin en büyük haber kanallarından birkaç tanesinden program teklifi yapıldı, uçak biletleri ve otel rezervasyonlarına kadar ayarlandı, son dakikada bu programlar iptal edildi. İsim ve kanal belirtmiyorum, gerekirse bunları da belirtebilirim, zaten bu iptal edilen rezervasyonların da belgeleri elimizde.

Sevgili arkadaşlar, bu yollar yol değil. Yani dün 28 Şubatın kurduğu hegemonyayı bugün başka bir yönden kurmaya çalışıyorsanız bu yanlış olur, bunu sadece hatırlatmak istedim.

Diğer bir konu Hocaali katliamıyla ilgilidir. Hocaali katliamını yapanları şiddetle, içimizden gelen bütün bir buğuzla kınıyoruz. Hiçbir şekilde masum insanların öldürülmesinin, katledilmesinin bir gerekçesi olamaz, meşruiyeti olamaz. Bu kadar kısa ve net; kınıyoruz. Ancak, İstanbul’da meydana gelen olaylar bir başka açıdan lince dönüşmüştür.

Sevgili arkadaşlar “Senin katliamın kötü, benim katliamım iyi, güzel.” demenin hiçbir mantığı yoktur. 1915 olayları da, Hocaali katliamı da, Saraybosna’daki katliamlar da, bunların hepsini aynı vicdanla kınamamız lazım bizim ve hiçbir şekilde ırkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin kuyusuna düşmememiz lazım, bataklığına saplanmamamız lazım.

Son olarak da İskilipli Atıf Hoca’yla ilgili bir iki cümle söyleyip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.

Dün çok talihsiz bir konuşma oldu burada. Bir arkadaşımız, rahmetli İskilipli Atıf Hoca’yı İngiliz ajanlığıyla ve benzeri, vatan hainliği gibi suçlamalarla tanımlamaya kalktı. Bunu da esefle kınıyorum. İskilipli Atıf Hoca mazlum ve mağdur bir Müslüman’dır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan sadece biridir. Onun da anısı önünde rahmetle, bütün mazlumların anısı önünde rahmetle eğildiğim gibi eğiliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum.

Sevgili arkadaşlar, Kemalist diktatörlüğünün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve ondan sonra da…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ayıp ya! Ayıp be!

ALTAN TAN (Devamla) – Sana ayıp, sana! Sana ayıp! Dinle!

BAŞKAN – Evet, lütfen…

ALTAN TAN (Devamla) – …ondan sonra da “İngiliz ajanı” diyor.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Orada konuşuyorsan, onun sayesinde konuşuyorsun.

ALTAN TAN (Devamla) –  İngilizler İstanbul’u işgal ettiler, bir kurşun atmadan İstanbul’dan çıktılar ve Ankara Hükûmetine İstanbul’u teslim ettiler.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ayıp, ayıp! İstanbul işgal edilmedi mi? Türkiye işgal edilmedi mi?

ALTAN TAN (Devamla) – Siz bunları anlatın, bunları. İngilizlerle ne yaptınız siz anlatın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kurtuluş Savaşı’nı mı sorguluyorsun sen?

ALTAN TAN (Devamla) –  Şeyh Sait için de bunları söylüyordunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şuna bak! Şu dile, uzattığı dile bak!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

ALTAN TAN (Devamla) – Bu memlekette mağdur ve mazlumlar için hiçbir şekilde hakarete izin vermeyeceğiz; ne Şeyh Sait hakkında ne İskilipli Atıf Hoca hakkında ne Erbilli Şeyh Esat Efendi hakkında. “Öyle değildi.” diyorsanız, bir Meclis komisyonu kuralım.

OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz muhibbi!

ALTAN TAN (Devamla) –  İstiklal Mahkemesi zabıtlarını inceleyelim, ondan sonra burada karar verelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz muhibbi gibi konuşuyorsun be!

ALTAN TAN (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Alkış nerede?

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Alkış nerede?

BAŞKAN – Sayın Tan, teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya!

TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, dün o konuşmayı yapan benim. Sataşma var, cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, bir dakika lütfen… Fazla bir şeye de meydan vermeden…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu milletin Millî Kurtuluş Savaşı’na dil uzatıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Neye dil uzattım Kurtuluş Savaşı’na, hangisine?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsine uzatıyorsun.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Otur yerine!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp, ayıp!

OKTAY VURAL (İzmir) - Haddini bil! Haddini bil! Bu, milletin kürsüsü.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp, ayıp! Hangi diktatörlük ya? Ayıptır yaptığın!

BAŞKAN – Tamam… Lütfen… Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) - Tarihine, geçmişine saygı duyacaksın. Saygı duyacaksın be! Saygı duyacaksın! Haddini bil!

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Konuşabiliyorsan cumhuriyet sayesinde konuşuyorsun. Konuşabiliyorsan cumhuriyete borçlusun, Mustafa Kemal’e borçlusun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Elinizden geliyorsa araştırma komisyonu kurun, araştırın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yeter ya! Yeter artık ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Orada bile konuşturuyorsun Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu milletin tarihinden, geçmişinden ne istiyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, siz de susuyorsunuz. Ayıp ya!

BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Lütfen oturun, arkadaşınız konuşacak. Lütfen oturun.

İki dakika içinde lütfen ve fazla şeye meydan vermeden. Lütfen…

TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp ya, ayıptır! Bugün buradaysan onun yüzünden buradasın.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Namusun şerefin üzerine yemin ettin be!

TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkanım… Hep söylüyoruz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp ya, ayıp yaptığın!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen… Lütfen sakin olalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - “Kemalist diktatörlük” ne demek ya? Ne demek o? Ayıp yaptığın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yapmayın yani şimdi…

BAŞKAN – Lütfen, siz yerinize oturun da…

OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz muhiplerinin ne işi var bu Mecliste ya!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngiliz muhibbi yok.

BAŞKAN – Siz oturun yerinize.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İngilizlerle ne yaptınız, açıklayın! İstanbul’dan nasıl çıktılar?

BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen oturun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yaptınız derken kendini bil! Kendini bil! Otur yerine be!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, Atatürk’e küfrediyor, hakaret ediyor be! Nasıl Meclis Başkanısın orada?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ayıp! Yeter be!

(CHP İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun BDP sıralarına yürümesi ve BDP sıraları önünde toplanmalar)

BAŞKAN – Oturuma on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.14


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.46

BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam ediyorduk.

Değerli arkadaşlarımızdan birisine söz vermiştim.

Lütfen buyurun, iki dakika içerisinde toparlayın.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Mustafa Kemal’e ve ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza, bu savaşta mağlup olan emperyalistlerin, emperyalistlerin maşalarının ve onların iş birlikçilerinin kin ve düşmanlığını anlayabiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ama ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla yaşıt, ulusal Kurtuluş Savaşı’nı veren bu Meclisin bir üyesinin Mustafa Kemal düşmanlığını, ulusal Kurtuluş Savaşı düşmanlığını anlayabilmem ve kabul edebilmemiz mümkün değildir.

Yine bu arada, AKP ve BDP’nin ulusal değerlere saldırı söz konusu olduğunda nasıl derin bir iş birliği içerisinde olduklarını da üzülerek gözlemlediğimi belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, aziz yurdumuza saldıran emperyalist devletler ne kadar…

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – O tarafa dön, bu tarafa değil!

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim lütfen.

OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bu tarafa değil, oraya dön!

TUFAN KÖSE (Devamla) – Nereye döneceğimi ben bilirim.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

SIRRI SAKIK (Muş) – Bize dön, bize dön, onlara konuşma!

TUFAN KÖSE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, aziz yurdumuza saldıran emperyalist devletlerden İngiltere, onun maşası Yunanistan ne kadar demokrat ise o günün koşullarında, Mustafa Kemal onlardan çok daha demokrat idi, bunun da böyle bilinmesini istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünkü konuşmamda şunu söylemiştim: İskilipli Atıf Hoca’nın ismi… İskilipli Atıf Hoca, sonuçta bir mahkeme kararıyla vatan haini ilan edilen bir şahıs, şapka devrimine karşı çıktığı için filan da idam edilmedi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nasıl edilmedi! Tarif ediyorsunuz, tarif ediyorsunuz!

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Nasıl edilmedi! Zulüm mahkemeleri, zulüm!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İstiklal mahkemelerini savunmayın!

TUFAN KÖSE (Devamla) - …cumhuriyet düşmanlığını cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürdü. 1919’la 1922’nin arasında da İngiliz ve Yunan askerlerini, padişahın emriyle hareket ediyor… Mustafa Kemal ve arkadaşlarını da “Asi” ve “Din düşmanı” adı altında nitelendiren Teali İslam Cemiyetinin hem kurucusu hem de başkanlarından birisi.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hepsi  yalan! İstiklal mahkemelerini savunmayın.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Yalan filan değil, siz tarihe iyi bakın, yalan siz konuşuyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUFAN KÖSE (Devamla) – İnsanları kandırabilirsiniz ama bizi kandıramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, zabıtlara geçti.

Çok teşekkür ediyorum.

Şimdi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı ifadesinde partimizi itham eden cümleler kullanmıştır, iki dakika cevap hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin partisine sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki zaman zaman bu kürsüde konuşmacıların hoş görmediğimiz, kabul etmediğimiz ifadeleri olmaktadır ve biz grup başkan vekilleri olarak bunu onaylamadığımızı ve kendi aramızda da yaptığımız görüşmelerde gerektiğinde konuşmacının maksadı aşan ifadelerinden dolayı da bu kürsüde sözünü geri almasını sağladık ve bu konuda da geçmişte birkaç olay yaşandı. Burada yaşanan olaydan yola çıkarak bizim grubumuzun, İskilipli Atıf Hoca’yla ilgili, konuşmacının kullandığı ifadeye dönük bir alkışlaması olmuştur ama bizim “Kemalist diktatörlük.” ifadesine dönük herhangi bir tebrik ya da alkışlama iddiası, maalesef bu sorunun büyütülmesi ve AK PARTİ Grubunu da bu sorunun içine çekmek maksadını taşımaktadır. Öncelikle bunu kesinlikle kabul etmiyoruz.

Cumhuriyetle ilgili konuya gelince, şundan artık vazgeçin: Bu cumhuriyeti Cumhuriyet Halk Partisi kurmadı, bu cumhuriyeti bu millet kurdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve Halk Fırkası da 1923’ten sonra bir siyasi fırka olarak kuruldu ve “Cumhuriyet Halk Partisi” dediğimiz zaman hangi Cumhuriyet Halk Partisini kastediyoruz? Atatürk’ün Halk Partisi mi?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Seksen yıllık…

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Recep Peker’in Halk Partisi mi? İnönü’nün Halk Partisi mi? Bülent Ecevit’in Halk Partisi mi? Deniz Baykal’ın Halk Partisi mi? Ve şimdi Kılıçdaroğlu’nun Halk Partisi mi? Hangi Halk Partisi?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Celal Bayar’ın Halk Partisi…

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ama bakın…(CHP sıralarından gürültüler)

Bakın, burada… Burada… Burada…(CHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen, dinleyelim.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Burada, sayın milletvekilleri, sorunun parçası mı olmak istiyoruz, çözümün bir parçası olmak mı istiyoruz?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sorunu çıkaran sizsiniz.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Burada bir milletvekili doğru bir ifade kullanmamışsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …diyalogla konuşuruz ve bunun gereğini yaparız ama bu, tepki bu olmamalı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Allah Allah!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Meclisin tamamını itham altına almak doğru değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünal.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan.

Lütfen, iki dakika içinde.

3.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Değerli milletvekilleri, aslında konumuzun ne olduğunu hepimiz biliyoruz yani Sayın Grup Başkan Vekilinin konuyu bu derece saptırmasını da anlamlı bulmadığımı söylemeliyim çünkü burada, bu ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e bir hakarette bulunuldu. “Kemalist diktatörlük” söylemi, sadece o değerlere değil, bu ülkeyi kurmuş, bu devleti kurmuş ve ölmüş birisinin anısına da açık bir hakaret teşkil etmektedir. Bu düzlemde değerlendirme yapılması gerekirken işte “Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi, kimin partisidir?” diye birtakım yanlış değerlendirmeleri yakıştıramadığımı söylemek isterim.

Cumhuriyet Halk Partisi bir bütündür. Evet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda ilk harcı koymuştur, bunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda gerek yok diye düşünüyorum yani siyasi mülahazalarla ortamı daha fazla germeye, karşı karşıya hepimizin gelmesine, bu kürsüde, bu camia altında hiç gerek yok diye düşünüyorum arkadaşlar. Öncelikle bu uyarıyı yapmak istiyorum.

Kurucu değerlerimize ve Mustafa Kemal Atatürk’e bir hakaretle karşı karşıyayız. Bütün partililerin, bütün parti mensuplarının bunu görmesi gerekir. Madem, bu devleti Cumhuriyet Halk Partisinin kurduğunu, Mustafa Kemal’in kurduğunu, emperyalizme karşı savaşı onun verdiğini kabul ediyoruz, Türk halkıyla birlikte bu devrimi yaptığını kabul ediyoruz -öyle anlıyorum AKP Grup Başkan Vekilinin söyleminden de- o zaman, Mustafa Kemal’e hakareti hepimizin lanetlemesi gerekir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece Türk halkı yoktu, bütün halklar vardı; bütün halklar vardı Kurtuluş Savaşı’nda.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - Değerli Milletvekili, beni dinleyin öncelikle.

Şimdi bakın, burada “Kemalist diktatörlük” söylemi, korkunç bir söylemdir. Bu söylem, sadece bir talihsizlik değil benim kanaatimce, kesinlikle bir talihsizlik değil, bir tahriktir. Bu tahriki yapmayın, bunu yapmayın BDP’liler! Bunu yapmayın, sizi uyarıyorum. Emperyalizmle mücadeleyi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Köle mi istiyorsunuz Mecliste?

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - …Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın hazmedilememesini, bunu biliyoruz; bunu pusuda bekleyenlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – …hiç hazmetmediğini de biliyoruz; “İngiliz muhipleri” benzetmesinden de niye hassasiyet duyduğunuzu gayet iyi biliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ya İngilizlerin mağduru Kürtlerdir, ne İngilizleri?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngilizlerin mağduru Kürtlerdir, İngilizlere karşı da direniş gösterdi…

EMİNE ÜLKER TARHAN  (Devamla) – Sizin “Kemalist diktatörlük” dediğiniz şey bizim Türk aydınlanma devrimimizdir. Bunu yıkamayacaksınız; ne kadar isterseniz isteyin bunu yıkamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, siz o kürsüde niye oturuyorsunuz? Bu memleketin kürsüsünde hakaret ediliyor, siz orada susuyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? O kürsüde niye oturuyorsun o zaman? O kürsüde oturanlar devleti savunacak, cumhuriyeti savunacak, cumhuriyetin kurucularını savunacak. Siz hepsine susuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada konuşulanlar doğrudan doğruya konuşanları bağlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama siz hep…

BAŞKAN – Bir saniye…

Bir kere, şu sesinizi daha medeni düzeyde tutun, bir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bağırman gereken yerlere bağır!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerini koruyacak değerleri dahi bilmiyorsunuz.

BAŞKAN – İki, burada konuşulanlar sadece konuşanları bağlar. Arkadaşa cevap vermek üzere söz verdim, hadise üzerine bıraktım.

Oturun lütfen yerinize… Lütfen, yerinizi oturun…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kürsüde oturmaya hakkınız yok!

BAŞKAN – Senin emrinle oturmuyorum ben bu kürsüde.

Sayın Vural, buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, hiç kimsenin Meclis kürsüsünden millet egemenliğine ve tarihî şahsiyetlerine hakaret etmesine izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsü Türk milletinin egemenliğini kullanma kürsüsüdür. Bu kürsüde bu millet bağımsızlık savaşı vermiş… Yedi düvele karşı bağımsızlık savaşı vererek biz bu kürsüde egemenliğimizi kullanıyoruz. Bu milletin egemenliğine, tarihî şahsiyetlerine hakaret etme yeri değildir bu. Böyle bir hadsizliği aynen iade ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu milletin ekmeğini, suyunu içenler, bu milletin egemenliğini burada kullananlar, bu millet onların tarihine, şahsiyetlerine, kimliğine en aşağısından saygı gösterilmesini ister.

O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada, maalesef, millî Kurtuluş Savaşı’mıza bile dil uzatılma cüretkârlığını gördük. Siz kimsiniz yahu? Yedi düveli geldi, iş birlikçileri, mandacıları geldi, İngiliz muhipleri geldi; doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle hepsini tarihin karanlığına gömdük. Gerekirse yine de gömeriz. (MHP sıralarından alkışlar) Herkes haddini bilsin! Bu kürsüye çıkıyorsanız bu millete saygı göstereceksiniz, tarihine saygı göstereceksiniz. Elinize alıp kara bir fırçayla bu milletin tarihî şahsiyetlerini kötülemek için bu kürsüyü araç olarak kullanmanıza izin vermeyiz. O bakımdan, herkes haddini bilsin.

Bu safhada, Sayın Mahir Ünal’ın, AKP Grup Başkan Vekilinin ortaya koyduğu birtakım hassasiyetleri dikkate almakla birlikte bu lafları kullananları AKP Grubuna mensup milletvekillerinin gelip tebrikat sırasına girmesini de üzüntüyle müşahede ettiğimi ifade etmek istiyorum. Gerçekten üzüldüm, gerçekten üzüldüm. (MHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir şey!

OKTAY VURAL (Devamla) - O bakımdan, Sayın Mahir Ünal’ın bu konuda ortaya koyduğu tepkinin AKP mensubu milletvekilleri tarafından…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - …bir uyarı olarak ele alınması gerektiğini bu çerçevede ifade etmek istiyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bizim grubumuzdan herhangi bir milletvekilimizin tebrikatı söz konusu değildir. Bu iddiayı reddediyorum efendim.

BAŞKAN – Zabıtlara geçti.

Sayın Kaplan, lütfen iki dakika içinde…

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada ne işleri vardı? AKP Grubuna mı katılacaklardı?

BAŞKAN – Hatibi dinleyelim lütfen.

10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Meclis kürsüsünde her konunun özgürce konuşulması gerektiğine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı sadece Türk halkı vermedi, Kürt halkı, Çerkezler, Araplar, Lazlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Anadolu’da yaşayan her vatandaş birlikte verdik. Gidin Çanakkale’ye, Afyon tepelerine bakın, Kürtlerin, şehitlerin adları yazılıdır. Birlikte verdiler.

Şimdi, bakın, bu Meclisi de beraber kurduk.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Aksini mi söyledik?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Aksini mi söylüyoruz?

BAŞKAN – Lütfen…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Meclisi de beraber kurduk. Bu Meclis kurulduğunda parti yoktu. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yeter artık ya! Konuşmayın! Haddinizi bilin!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Dinleyin… Dinleyin… Madem bu kürsü halkın kürsüsüyse dinleyeceksiniz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yeter ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kürsüden Kurtuluş Savaşı’na dil uzattırmayız. Herkes haddini bilecek. İzin vermeyeceğiz.

BAŞKAN – Dinleyelim lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, bu kürsüde herkes, Türkiye halkı çıkacak, millî iradesiyle burada konuşacak. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Söylediğinin cevabını ver! Söylediğinin cevabını versenize!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ama sakin olun.

Şimdi üç tane Ali, birisi Kel Ali, birisi Kılıç Ali, birisi Necip Ali.

OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye’yi yöneten bir zihniyetin tebrikat sırasına girmesi…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Git onu Altan Tan’a anlat! Git ona öğret!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Savcının üç yılla yargıladığı bir şahsiyeti alıyor üç yıl ceza istiyor, bu İstiklal Mahkemesi yargıçları ertesi güne savunma veriyor, 1926 Şubatında Samanpazarı’nda idam ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kurtuluş Savaşı’na dil uzatıyorsunuz ya!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi biz bunu sorgulamayacak mıyız? Dersim katliamını sorgulamayacak mıyız? Şeyh Sait’i sorgulamayacak mıyız? Takrir-i Sükûn’u konuşmayacak mıyız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi sorguluyorsun sen?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Kemalist diktatörlükten niye bahsetmiyorsunuz?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Asimilasyonu konuşmayacak mıyız? Değiştirilen köy isimlerini konuşmayacak mıyız? Yani kölesi miyiz biz bu Meclisin? Bu Meclisin kölesi değiliz.

BAŞKAN – Estağfurullah…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne demek köleniz miyiz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu millete saygı duyacaksınız!

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hakaret mi edeceksiniz bu millete?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Meclisin kölesi değiliz! Bu kürsü özgürdür. Bu kürsüde özgürlük konuşacak!

Kimse hakaret kastıyla konuşmadı burada. Hiç kimse hakaret…

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hakaret etmenize izin vermemiz mümkün değil!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hakaret etmeye kimsenin hakkı yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – O tutanaklar yedirilir aynen!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, istiklal mahkemelerinin arkasına kimse sığınmasın. İstiklal mahkemeleri kimseyi aklamaz. Geçmiş tarihi kimse aklamaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bırak onu, bırak!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bizim size tavsiyemiz bu kürsüye saygılı olalım, milletin iradesine saygılı olalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, AKP’de tepki yok ya!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir tane tepki yok AKP sıralarından. Yazık ya!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Niye tek kelime konuşmadınız Kemalist diktatörlük hakkında? Niye tek kelime konuşmadınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye beni dinler misiniz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazık ya! Bu millet size bunun için mi oy verdi? BDP’nin kuyruğuna takılın diye mi oy verdi? BDP lokomotif, AKP vagon olsun…

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye…

Sayın milletvekilleri, Sayın Altan Tan’ın kullandığı tabiri bu Mecliste zabıtlardan çıkarmamız gerekiyor.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, özür dileyecek.

BAŞKAN – Bir saniye efendim…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Özür dileyecek Sayın Başkan.

BAŞKAN – Müsaade edin…

Şimdi, Altan Tan, lütfen, bu özellikle “Kemalist diktatörlük” sözünün bir açıklığa kavuşturulması lazım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakaret kastı yok Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü geri alır mısınız. Lütfen… Lütfen…

Buraya gelin… Buraya gelin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yerinden, yerinden.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, buradan açıklasın, buradan Sayın Başkan.

BAŞKAN – Fark etmez, oradan veya oradan.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oradan.

UMUT ORAN (İstanbul) – Özür dilesin. Neyi açıklığa kavuşturacak!

BAŞKAN – Altan Bey, kürsüye gelin lütfen. Fark etmez.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır, buradan açıklasın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam arkadaşlar, oturun. Kürsüye gelsin.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Jimnastik hareketi yapma! Jimnastik hareketi yapma! (CHP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu mudur Meclis adabı ya! Ayıptır ya!

SIRRI SAKIK (Muş) – Ya ne oluyor? Ne oluyor size? (CHP, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Beyler, lütfen…

Sayın Kaplan, siz de oturun.

11.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin açıklaması

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili arkadaşlar, aklınızı başınıza alın, beni dinleyin biraz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen aklını başına al!

BAŞKAN – Arkadaşlar, oturun, oturun. Lütfen oturun.

ALTAN TAN (Devamla) – Dinle! Dinle! Dinle! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

UMUT ORAN (İstanbul) – Doğru konuş!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…

ALTAN TAN (Devamla) – Dinle!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bağırma! Bağırma sen!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim oluyorsun da bağırıyorsun? Haddini bil! (CHP, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Susarlarsa konuşacak efendim.

ALTAN TAN (Devamla) – Sayın Başkan, bırakacaklar mı, konuşayım.

BAŞKAN – Arkadaşlar, susun ki konuşmasını dinleyelim.

UMUT ORAN (İstanbul) – Hatibe haddini bildir Sayın Başkan!

BAŞKAN – Sözünü geri alacak efendim, oturun lütfen. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

UMUT ORAN (İstanbul) – Hatibe haddini bildirin!

SIRRI SAKIK (Muş) – Sen de haddini bil o zaman!

UMUT ORAN (İstanbul) – “Dinle!” diyemez. “Dinle!” diyemez. “Dinle!” diyor. Kim bu?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Haddini aşan o.

BAŞKAN – Tamam efendim. Oturun. Sözünü geri alacak, nasıl dinlemeyelim?

UMUT ORAN (İstanbul) – Haddini bildir.

BAŞKAN – Tamam efendim, tamam.

ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen… Arkadaşlar, lütfen… Lütfen…

ALTAN TAN (Devamla) – Şimdi konuşabilecek miyim, oturayım mı?

BAŞKAN – Şimdi oturacaklar.

Buyurun efendim.

Lütfen arkadaşlar…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Altan Bey, gerek yok, buyurun oturun. Tutanakları nasıl istiyorlarsa tanzim etsinler.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, elli dört yaşındayım, kırk bir senedir bu siyasi faaliyetlerin içindeyim, on üç-on dört yaşımdan beri ağzımdan çıkanı kulaklarım duyuyor, bir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede olursan ol! Ne yazar?

ALTAN TAN (Devamla) – Bir dakika dinle! Dinle bir ya! İşte, bak, “dinle” dediğin zaman diyor ki: “Niye öyle diyorsun?” Ne yapayım?

BAŞKAN – Efendim, siz bir an evvel…

ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, söylediğim lafın arkasındayım. Bu lafta hiç kimsenin şahsına bir hakaret yok, hiçbir cumhurbaşkanının, hiçbir başbakanın şahsına bir hakaret yok. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Dinleyin, bir dakika dinleyin.

ALTAN TAN (Devamla) – O dönemle ilgili bir  siyasi tespitte bulundum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne siyasisi?

ALTAN TAN (Devamla) – Bu tespit bana aittir, siyasi tespittir; katılabilirsiniz, katılamazsınız.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – O bir ihanetlik belgesi!

ALTAN TAN (Devamla) - Ama kastettiğiniz şahıslarla ilgili hiç kimseye bir hakaretim yok, siyasi değerlendirmemin de arkasındayım. Bu kadar. (CHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi bu kadar ya!

Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 161’inci maddesine göre… Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun düzenine sövmüştür, hakaret etmiştir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok, yok, sövme yok, yapmayın, ayıptır ya! Ayıptır ya yapmayın!

OKTAY VURAL (İzmir) – Geçici çıkarma cezasıyla cezalandırılmasını, 161/3’e göre uygulamanızı istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her gün burada Başbakana “diktatör” diyoruz, “faşist” demiyor musunuz? Yapmayın ya!

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, disiplin işlemini uygulayın.

BAŞKAN – Lütfen…Tamam efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açık bir şekilde…

BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim, oturun lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zabıtlar değil, İç Tüzük’ü uygulayın.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O kürsü özgürdür.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) - Burası milletin tarihine, devletine, cumhuriyetine küfür yeri değildir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakaret kastı olmadığını söyledi.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, disiplin işlemini uygulamanızı istiyoruz. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Egemenliği kullanın Sayın Başkan, bu milletin egemenliğini kullanın, Meclisten geçici olarak çıkarma cezasını oylamaya koyun, oylamaya koyun. İç Tüzük’ü uygulamanızı istirham ediyorum, İç Tüzük’ün amir hükmü bunu gerektiriyor.

BAŞKAN – Efendim, talep ettiniz, müsaade buyurun gerisini ben yapayım.

Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili, siz efendim, buyurun.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkanım, disiplin işlemi uygulanmasını istiyoruz; Hatip hakkında disiplin işlemi çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaret edildi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hakaret yok, hakaret yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ü uygulayın efendim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Açık bir hakaret var.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz, bir dakika, bir dakika…

Sayın Kaplan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 161/3’e göre şartlar oluşmuştur, bunun gereğini yapmak üzere, 161/3’e göre lütfen Mecliste bunu oylamaya sevk ediniz, Meclisten geçici olarak çıkartılma cezasını tatbik ediniz.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, grup başkan vekillerini arkaya çağırıyorum, bir görüşelim lütfen tekrar.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – İstiklal mahkemelerine gönderin! Herkes özgürce konuşacak, burası sizin Meclisiniz değil! 

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu kürsüde kendi kanaatlerimizi anlatamayacaksak, söyleyemeye-ceksek bu milletvekilliği… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.29

BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmeler esnasında bir tartışma çıkmıştı.

Şimdi, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan bulunduğu yerden daha önceki söylediği sözlerle ilgili bir açıklama yapacak, özür dileyecek.

Buyurun efendim.

12.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin tekraren açıklaması

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmamda tekrarladığım gibi, hiçbir şahıs hakkında herhangi bir hakaret söz konusu değildir, böyle bir maksadım da yoktur. Konuşmama maksadı dışında bir anlam yükleyen değerlendirmelerin tarafı değilim.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından gürültüler)

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, aynı şeyi söylüyor adam, bunun için mi söz verdiniz!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, özellikle “Kemalist diktatörlük” sözcüğünün zabıtlardan düzeltilmesini şu anda isteyeceğim. Arkadaşımızın bu sözlerini zabıtlardan düzeltiyoruz, çıkarıyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun, iki dakikada toparlayın lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Üç dakika verirseniz Sayın Başkan…

BAŞKAN – Üç olsun haydi.

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın söylediklerinin yanlış olduğuna ve cumhuriyeti kuranlara saygısızlık yaptığına ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bu Mecliste Diyap Ağalar da var, Altan Tanlar da var, bu olacak. Altan Tan’ın sözlerine itibar etmemek lazım. Diyarbakır’da çıkan kemiklerle ilgili Mecliste basın açıklaması yaptı.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yapmasın mı!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama şimdi adli tıp raporuna göre yüz yıllık kemiklermiş bunlar ve yarısı hayvan kemiğiymiş.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ne yaptım, okudun mu?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, bakın, bu ülkede Kemalist diktatörlük yoktu ama bir terörist diktatörlüğü var. PKK kontenjanından milletvekili olacaksın, geleceksin Atatürk’ün Meclisinde hakaret edeceksin. Haddini bileceksin! Haddini bileceksin! (CHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, lütfen müdahale edin. Böyle konuşamazsın! Sayın İnce, böyle konuşamazsın, men ediyorum!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Haddini bileceksin!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu sözlerini geri alacak.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Böyle bir şey yok! Kimsin sen…

UMUT ORAN (İstanbul) – Haydi bakalım! Haydi bakalım!

MUHARREM İNCE (Devamla) – …Atatürk’ün Meclisinde bunu konuşacaksın?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın İnce, doğru konuş! Böyle konuşamazsın!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Önce Tahran’a bakacaksın, Bağdat’a bakacaksın, Şam’a bakacaksın…

UMUT ORAN (İstanbul) – Böyle konuşuyor, haydi bakalım!

MUHARREM İNCE (Devamla) – …Kahire’ye bakacaksın, ondan sonra Ankara’ya bakacaksın.

UMUT ORAN (İstanbul) – Haydi bakalım, böyle konuşuyor!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İstediğimiz gibi konuşuruz kürsüden, ne zannediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Cumhuriyet düşmanlarının iş birliği mi olacak burada? Burada…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Allah Allah, sizden mi öğreneceğiz burada nasıl konuşacağımızı?

UMUT ORAN (İstanbul) – Öğreneceksiniz!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Size öğretiriz, çok iyi öğretiriz, merak etmeyin!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olalım.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Burada cumhuriyet düşmanları iş birliği yapamaz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, grubumuza hakaret ediyor.

BAŞKAN – Lütfen, bitirsin, sonra size söz vereceğim.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şahsımla ilgili de söz istiyorum.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Herkes burada haddini bilecek. Burada, Atatürk bu Meclisi kurmasaydı siz milletvekili mi olurdunuz? İngilizlerin gölgesinde sığır çobanı olurduk hepimiz. (CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

Bir insan bunu nasıl yapabilir? Birinci Meclisteki milletvekillerinin kemikleri sızlar.

Değerli AKP milletvekilleri, gerçekten büyük bir sınavla karşı karşıyasınız siz de. Bu, siyasetin ötesinde bir şey. Bu, kurucu iradeye, kurucu felsefeye, atalarımıza, cumhuriyetin kurucularına çok büyük saygısızlık. Lafa bakın, lafa: “Kemalist diktatörlüğün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve ondan sonra da… -devam ediyor- …‘İngiliz ajanı’ diyor.” Devam ediyor: “İngilizler İstanbul’u işgal ettiler. Bir kurşun atmadan İstanbul’dan çıktılar ve Ankara Hükûmetine İstanbul’u teslim ettiler.” diyor. Be vicdansız! Be insafsız! Be tarih bilmez! Nerede okudun sen bunu! İngiliz kitaplarında mı okudun sen bunu! (CHP sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Senin yazdığın tarih kitabından okudum, senin yazdığın!

İZZET ÇETİN (Ankara) – İş birlikçi otur yerine!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Nerede okudun sen bunu! Bunu nerede okudun sen!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Fahrettin Altay Paşa İngilizlerden devir teslim aldı, oradan okudum.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunu nerede okudun sen!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sen benimle tarih konuşacak adam değilsin!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hangi ajanlar verdi sana bunu! Sana bu kitabı hangi İngiliz verdi!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bağırıp çağırarak da, şov yaparak da burayı susturamazsın! Burası istiklal mahkemeleri değil, milletin Meclisi!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sana bu kitabı kim verdi!

BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Nerede yazıyor bu! Sana bunu kim verdi! Yazıklar olsun!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sana yazıklar olsun!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yazıklar olsun!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Eğer bu Meclis bu lafı geri aldırmazsa bu Meclise de yazıklar olsun!

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sana yazıklar olsun sana! Sen tarihi konuşacak adam mısın benimle!

BAŞKAN – Sağ olun, çok teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sonra size vereceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grubumuza da direkt hitaben… Lütfen…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şahsımı da alarak… Şahsımla ilgili olarak da söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, sonra.

Sayın Vural, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu kürsüde Atatürk’e, cumhuriyete, Millî Kurtuluş Savaşı’na hakaret edilmesine izin vermemiz mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu yöneten zatıaliniz olmak üzere bu konularla ilgili Meclis İçtüzüğü gereğince işlem yapılmasını istedik. Bu işlemin yapılmamış olmasını da yadırgadığımı belirtmek istiyorum ama tekraren ifade ediyorum ki bu Meclisin kürsüsünde milletimizin geçmişine, tarihine, Millî Kurtuluş Savaşı’na hakaret ettirmeyeceğiz. Ettikleri her lafı da kendilerine yedireceğimizi de herkesin bilmesini istiyorum! (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Zabıtlara geçti.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan Vekili…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, biz dilekçe gönderdik, dilekçe. İşleme koyar mısınız.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, özür dilenmemiştir, gereğini yapın. Biz 161’e göre disiplin cezası verilmesini talep ettik sizden, gereğini yapın.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, disiplin cezasını uygulayın, atınız, ama biz hepimiz tek tek söz istiyoruz.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Atın hepimizi!

SIRRI SAKIK (Muş) – Hiç bize böyle hakaret etme hakkınız yok. Siz ne kadar iradeyseniz biz de iradeyiz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, üç dakika içinde.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Mustafa Kemal’e hakaret ederek iradeye ortak olunamaz!

BAŞKAN – Bir dakika… Lütfen…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tartışmaları burada dinlerken, sosyal demokrat geçinen, Sosyalist Enternasyonal üyesi olan bir partinin…

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Sosyal demokrat geçinen…” değil “Sosyal demokrat” diyeceksin! Ona sen karar veremezsin.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …faili meçhul ölüm kuyularından çıkan kemikleri, bir gün, 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği ülkemizde, o kemikler üzerinden Barış ve Demokrasi Partisine eleştiri yönelteceğini aklımın ucundan bile geçiremezdim. Yani aklınızı, suhuletinizi mi kaybettiniz arkadaşlar?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Kaybeden orada oturuyor! Kaybeden orada!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada “Cumhuriyeti beraber kurduk.” diyoruz “Hayır, babamız kurdu.” diyorsunuz. “Burada Türkler, Kürtler, Çerkezler vardı.” diyoruz “Hayır, yalnız Türkler vardı.” diyorsunuz. (CHP sıralarından “Hayır, öyle bir şey yok.” sesleri)

 “Anadolu, zengin tarihi.“diyoruz “Kardeşlik” diyoruz “Eşitlik” diyoruz, “Hayır” diyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Diyen orada!

HASİP KAPLAN (Devamla) – “Demokrasi” diyoruz “Hayır” diyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yok öyle bir şey.

HASİP KAPLAN (Devamla) – “Milletin iradesi” diyoruz “Hayır” diyorsunuz. Sonra, geliyorsunuz diyorsunuz ki bize, bir cumhuriyet, bir tarih döneminde bir yanlışlar yapıldığı zaman, o yanlışlarla ilgili bu kürsüde bir düşünce açıklandığı zaman…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Düşünce mi bu? Hakaret!

HASİP KAPLAN (Devamla) – …o grubun görüşü olmasa bile, kişisel olsa bile tahammül etmek zorundasınız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, hakaret edemez Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Düşünce özgürlüğü denen kavram budur. Uygar, çağdaş demokrasilerde kürsüde fikirler yarışır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, fikir değil bu.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Küfürler yarışmaz, ayrımcılık yarışmaz, faşizm yarışmaz, diktatörlük yarışmaz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Terbiyesizlik de yarışmaz!

HASİP KAPLAN (Devamla) – …susturmak yarışmaz, “Haddini bildiririm.” demek yarışmaz. Sizin Kunta Kinteleriniz yok bu Mecliste! Biz halkımızın evladıyız, oylarıyla geldik. Hiç kimse bizi burada susturamaz ama deyin; “Gelin, bu ülkede birlikte bu ülkeyi güzelleştirelim.” varız. “Gelin, demokrasiyi geliştirelim.” varız. “Gelin, hukuku geliştirelim.” varız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Biz de varız, bunun arkasına saklanmayın.

UMUT ORAN (İstanbul) – Hakaret edemezsin!

HASİP KAPLAN (Devamla) – “Gelin, insan hakları.” varız.

Beyler, sınır, bayrak, cumhuriyet, Meclis, tartışmıyoruz. Tartışsaydık burada olmazdık. Artık siz de biraz haddinizi bilin. Milletin iradesi karşısında her ağzınıza geleni söyleyemezsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

UMUT ORAN (İstanbul) – Hakaret edemezsin! Hakaret edemezsin! Hakarete izin yok!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Her ağzınıza gelen söylenmez. Biraz dikkatli olun.

UMUT ORAN (İstanbul) – Hakarete izin yok! Yazıyor orada…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kastı olmadığını söyledi, maksadının bu olmadığını söyledi. Hâlâ, hâlâ siz, çıkıyorsunuz farklı noktalara çekiyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne söylediği tutanaklarda var Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, kimse bizi sopayla terbiye etmeye kalkmasın, cumhuriyet tarihi boyunca bunu yüz yıldır gördük, yüz yıldır Dersim’de gördük. Dersimli milletvekilleriniz var, içinize oturuyor. Katliamları da gördük, sorgulamayalım mı, konuşmayalım mı? İskilipli Hoca’yı üç günde nasıl astıklarını konuşmayalım mı? Yapmayın, İngilizlere karşı bir tek Kürt halkı direndi. İngilizler Kürt halkının direnmesi karşısında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Uçakları karşısında direnen tek halktır. Doğu, Güneydoğu’da siz yoktunuz, Kürdistan’da siz yoktunuz. Orada halk direndi.

UMUT ORAN (İstanbul) – Her yerde siz varsınız!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Öyle, öyle konuşulur.

Bu kadar da değil.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

UMUT ORAN (İstanbul) – İhanet edenleri konuşmayalım, ihanetçileri konuşmayalım!

BAŞKAN - Sayın Tan, özür dilediğinizi açıkça söyleyin lütfen, bitirelim şu işi lütfen.

UMUT ORAN (İstanbul) – Ya, bunu niye konuşturuyorsunuz? Yine pekiştirecek lafını.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yüz bin defa da özür dilense bunların maksadı başka.

BAŞKAN - Tamam efendim.

5.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili arkadaşlar, Başbakan “13.500 kişi Dersim’de katledildi

-Başbakanlık arşiviyle açıklıyor, kıyamet koparılıyor- Sason’da 353…”

HASAN ÖREN (Manisa) – Mustafa Kemal mi yapmış?

GÜRKUT ACAR (Antalya) – “Açmasın” mı diyorsun?

ALTAN TAN (Devamla) – Bir dakika, bak, sakin sakin konuşuyoruz, sakin sakin. Kızmayın, kızmak var, belli etmek yok, sakin sakin.

“353 kişi Sason’da öldürüldü.” diyor. Bunları konuşmayalım, neyi konuşalım arkadaşlar? Lay lay lom yapmaya mı geldik? İstiklal mahkemelerini de konuşacağız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, özür mü dileyecek, konuşmaya mı geldi?

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İhanet belgelerini de konuşacaksın.

ALTAN TAN (Devamla) – Meclis Başkanı bunları şu an tercüme ettiriyor günümüz Latin harflerine ve Türkçeye. Bunlar tek tek açılacak, bunların hepsi konuşulacak, bugünkü tutuklamalar da konuşulacak.

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Açılacak tabii. Emperyalistlerle iş birliği yapanların belgelerini de konuşacağız.

ALTAN TAN (Devamla) – Dünden bugüne ne varsa, doğru düzgün bir gelecek inşa etmek istiyorsak bunların hepsini konuşacağız.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Özür dile.

ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili olan tartışmalara gelince, arkadaşlar, hepimizin bütün cemâziyel evveli devletin ve milletin arşivlerinde. Tarih konuşmak istiyorsanız sakin sakin tarih konuşalım, hepsini konuşalım. Birinci Büyük Millet Meclisi, önünde hürmetle eğiliyoruz, kurucu irade, bizim Meclisimiz. Peki, 1 Nisan 1923’te Mehmet Âkif dâhil 63 tanesini niye Meclis dışına attınız o zaman? Söyleyin bakalım, hangi iradeyle?

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hangi irade?

ALTAN TAN (Devamla) – Bunları konuşmayacaksak… 1 Nisan 1923’teki darbe hâla devam ediyor.

OSMAN AYDIN (Aydın) – Hangi iradenin döneminde bu kadar Mehmetçik…

ALTAN TAN (Devamla) – 1923’te Mehmet Âkif’i, İstiklal Marşı’nı yazan milletvekilini Meclis dışına itti, bunları konuşacağız. (CHP sıralarından gürültüler)

Kızmayın, kızmayın, bakın, çok sakin.

BAŞKAN – Sayın Tan…

UMUT ORAN (İstanbul) – Dilekçe verdik, dilekçeyi işleme alalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, dilekçe…

ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili değerlendirmelere geliyorsanız, şahsi bir hesabınız varsa şahsi görürsünüz ama bu kürsüde görecekseniz, buyurun, tarih konuşalım, coğrafya konuşalım, yurttaşlık bilgisi konuşalım. Biz bu Meclise evcilik oynamaya gelmedik.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Senden mi öğrenecek bu millet yurttaşlık bilgisini?

ALTAN TAN (Devamla) – Yahu benden öğrenecekse, sen de bildiğini gel söyle, ben de bildiğimi söyleyeyim; millet hakem olsun.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Hakaret etmeden söyle! Kurucu iradeye niye hakaret ediyorsun?

ALTAN TAN (Devamla) – Hakem olsun, hakem.

BAŞKAN – Sayın Tan…

ALTAN TAN (Devamla) – Sen de elindeki belgeleri açıkla, ben de elimdeki belgeleri açıklayayım; millet hakem olsun.

BAŞKAN – Sayın Tan…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Nereden buldun o belgeleri, iş birlikçi! İngilizlerden mi aldın?

ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili hakaretleri aynen iade ediyorum. Bunun ötesinde de arkadaşlar, gayet sakin, böyle kuru gürültüye pabuç bırakacak kimse yok burada. Bunların hepsini konuşacağız, tartışacağız; doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceğiz ama kimseye hakaret etmeyeceğiz.

Tekrar söylüyorum Sayın Başkan: Kimseye hakaret etmedim, hiç kimseye hakaret kastı yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – “Atatürk” de, ağzından çıksın bir kere! Bir kere “Atatürk’e hakaret etmedim.” de!

ALTAN TAN (Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk… Tatmin oldunuz mu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – “Atatürk’e hakaret etmedim.” de!

ALTAN TAN (Devamla) – İsmet İnönü, Celal Bayar, istiyorsanız sayayım, Cemal Gürsel, sayayım.

UMUT ORAN (İstanbul) – Süresi bitti Sayın Başkan. Bir daha bunu konuşturmayın ya!

ALTAN TAN (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu’na vereyim, sonra size.

Sayın Halaçoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dilekçe gönderdik size.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Başkanlık makamı ne diyor buna? AKP İktidar Grubu ne diyor buna?

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kurtuluş Savaşı tarihiyle ilgili bazı gerçeklere ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi burada herhâlde tarih konuşuluyor, önce benim konuşmam gerekiyor.

Şimdi, her şeyden önce, Atatürk Samsun’a nasıl çıkmıştır? Orada neler yapmıştır? Samsun’a ilk çıktığı tarih -hepinizin bildiği gibi- 19 Mayıs saat altıdır, sabah altıdır. Çıktığı günün ertesi günü İngilizler tarafından Padişaha “Bu adamı buraya gönderdiniz.” diye tekrardan geri alınması için yazı yazılmıştır. Atatürk buna karşılık -hepinizin bildiği gibi yine- bir hafta sonra askerlik rütbelerini terk ederek, sivil bir kişi olarak millî mücadeleye devam etmiştir. Atatürk’e gönderdiği telgraf 8 Temmuz 1919’dur, saat on ikide yazdığı telgraftır. Bunların hepsi Osmanlı arşivlerinde mevcuttur.

Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz taraftarı olması gibi bir iddia tamamen saçmadır çünkü Atatürk’ün en çok mücadele ettiği devlet İngilizlerdir.

Musul’da da mücadele edilmiştir Birinci Dünya Savaşı sonrasında.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Musul’da Kürtler etti.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Karadeniz’de de edilmiştir. Arkasından…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Musul’da Kürtler etti.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bir dakika…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kürtlerden başka kimse yoktu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dinleyin, dinlemesini öğrenin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizim yanlışımız, bin yıldır beraber yaşamak herhâlde!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Otoriteyi dinlemek lazım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Atatürk’le ilgili sizin söylediklerinizin hepsi külliyen yanlıştır.

İkincisi, siz, önce, Kürtlerin, Ruslarla kimlerin iş birliği yaptığına önce bir bakın. Hangi aşiret iş birliği yaptı Ruslarla Birinci Dünya Savaşında? (MHP sıralarından alkışlar) Onu bir söyleyin bakalım bana, bana bir söyleyin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Osmanlıdan başlayıp şeye  kadar... Çok kişi yaptı. 

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kim yaptı?

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kim yaptı Ruslarla iş birliği?

Birinci Dünya Savaşı sonrasında millî mücadele döneminde kimler kimlerle iş birliği yaptı, açıklayın bakalım. İstiklal Mahkemesinde kimler yargılandı? Daha orada duruyor arşiv, gidin görün.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Açın arşivi, açın, açın…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde duruyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Daha Meclis Başkanı açmadı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Arşivler açık, açık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arşivler orada…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – İstiklal mahkemelerindeki…

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Dilekçeyi işleme koyun… Dilekçe, dilekçe…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Size sonra söz vereyim.

Grup Başkan Vekili, buyurun efendim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu Meclisi basiretsiz yönetiyorsun.

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Grup Başkan Vekilinizi dinliyorum, lütfen oturun.

Evet, buyurun efendim. 

15.- Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, Meclis kürsüsünden Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere ve Türkiye Cumhuriyeti’ne dolayısıyla hakaret edilmiştir. Olay bu kadar basit, sade ve nettir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hakaret söz konusu değil diyoruz beş seferdir. Hanımefendi hâlâ…

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) –  Susar mısınız…

BAŞKAN – Tamam, lütfen… Lütfen dinleyelim.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, susturacak mısınız…

BAŞKAN – Sustu.

Buyurun.

EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Tamam.

Şimdi, Sayın Başkan, bir hakaret söz konusudur ve bunun gereğini yapmanızı defalarca talep ettik. Önünüze şu anda grubumuz olarak bir dilekçe sunduk. Bir hukukçu olarak bunun gereğinin yapılmasını talep ediyorum. Burada tekrar tekrar konuşmalar yapılması sizin yönetimde zafiyet yaşadığınızı gösteriyor Sayın Başkan. Üzgünüm ancak gereğini yapınız lütfen.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Dilekçeyi işleme koyun efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Dilekçeyi niye işleme koymuyorsunuz?

BAŞKAN – Elini cebinden çıkar ve otur.

Şimdi koyacağım.

Buyurun.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Dilekçeyi işleme koymaktan niye çekiniyorsunuz?

BAŞKAN - Bir dakika içinde Sayın Sakık, ne olur…

SIRRI SAKIK (Muş) – Ne demek?

BAŞKAN – Grup başkan vekillerine fazla verdim, öbürlerine bilemem.

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, herkese sataşma oldu. Adil bir şekilde üç dakika verdiniz.

BAŞKAN – Tamam. Size sataşma oldu mu? Yok.

SIRRI SAKIK (Muş) - Ben de Grubumuza nasıl seçildiğimizi…

BAŞKAN - Grup Başkanı cevap verdi Sayın Sakık.

İki dakika içinde lütfen…. Lütfen…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; herkes şunu iyi bilsin: Bu cumhuriyet kurulurken bu cumhuriyeti bu halklar ortak kurdular, cumhuriyet sizin, burada biz köle değiliz. Kurtuluş Savaşı’nda da bütün halklar eşit şartlarda gitti, yaşamını feda etti ama bugün burada tartışılan ve konuşulan konu şu: Cumhuriyet sonrası Mustafa Kemal kürsüde cumhuriyet oluşurken Kürt milletvekillerine “Kürdistan milletvekili” diyordu, Türk milletvekillerine “Türk milletvekili” olarak hitap ediyordu ama 1924’ten sonra o İstiklal Mahkemeleri dediğimiz mahkemelerde sadece Atıf Hoca’ya değil, Kürtler yargılanmadan mahkûm oldu yani Sason’da bir hâkim geldi, içeri girdi, oturan gruba: “Birden on beşe kadar asın, on beşten doksana kadar on beşer yıl, doksandan sonra beraat.” dedi. (CHP sıralarından gürültüler) Şimdi o dönemde bunu yapanlar, bakın… İstiklal Mahkemeleri bu. O dönem iktidar olanlar bunun hesabını verecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SAKIK (Devamla) – Benim babam Cumhurbaşkanı değil, Başbakan değil, o dönemin mağdurlarıyız ve burada kürsüde bunu konuşmalıyız ve İnce’ye şunu söylüyorum: Dönüp Grubumuza “Atamayla geldiniz…” Hepimiz ön seçimle geldik. Sizin bütün hilelerinize rağmen bölgede nasıl seçildiğimizi dost da bilir, düşman da bilir ve bize burada… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Sakık, süreniz tamam.

Sayın Sakık, çok teşekkür ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım, gruba sataştığı için söz istiyorum.

BAŞKAN - Siz grup başkanı değilsiniz, arkanızda grup başkanı söz istiyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Grup Başkanından izin alarak istiyorum…

BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce. Siz grup başkanı olarak söz istiyorsunuz.

ALİ UZUNIRMAK  (Aydın) - Sayın Atatürk’ün ve o dönemdeki bazı tabirlerde “Kürdistan” tanımlaması bir coğrafi bölgedir, bir siyasi tanımlama değildir. Her şeyden önce bunların istismar edilmemesi gerekir. “Kürdistan bölgesi” olarak tanımlama bir coğrafi bölgedir, bir siyasi tanımlama bölgesi değildir. Meclis zabıtlarından çıkarılmasını istiyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kabul ettik, sağ olasınız!

BAŞKAN – Teşekkürler, zabıtlara geçti.

Sayın İnce, buyurun.

Lütfen, iki dakika içinde Sayın İnce.

7.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim.

Önce Altan Tan… Bakın, size bir şey okuyorum Sayın Tan, Mehmet Akif 1936’da bir arkadaşına mektup yazıyor: “Mısır’da on bir yıl kaldım, on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana halisane duygumu söylemeliyim: İnsanlık da Türkiye’de, Müslümanlık da Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin.” (CHP sıralarından alkışlar) Bunu Mehmet Akif söylüyor, arkadaşına yazdığı bir mektup bu.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – On sene gezmeye gitti Mısır’a!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir ikincisi, çok iyi biliyoruz ki dışarıda birbirimize takıldık. Bana dediniz ki geçen dönem -orada kim olduğu, orada duruyor milletvekili- “Sizde ön seçim yok. Deniz Baykal seni 2 seferdir listeye koydu, liste başı da milletvekili oldun.” “Vallahi doğru.” dedim. “Seni de Abdullah Öcalan koydu.” dedim; güldünüz, orada kabul ettiniz. Burada niye inkâr ediyorsunuz, ön seçim diyorsunuz? (BDP sıralarından gürültüler) Herkes biliyor ki siz İmralı’nın talimatıyla liste başına geldiniz, biz de genel başkanların talimatıyla. Ben Deniz Baykal’ın talimatıyla 2 kere geldim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun onayıyla 1 kere geldim, hiç de utanmıyorum, başım dik olarak da geziyorum.

Faili meçhul cinayetleri biz mi engelledik Sayın Kaplan? Haksızlık edersiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır! Ayıptır! Bula bula onu mu buldun Sayın İnce? Bula bula onu mu buldun? Ayıp ettin!

MUHARREM İNCE (Devamla) - 7 kez Meclis gündemine getirdik faili meçhulleri, reddettiler, ne yapalım? Biz bunlar yapılsın dedik.

Burada söylenenler bir düşünce değil. “Doğu’da siz yoktunuz, Kürdistan’da siz yoktunuz.” diyorsunuz, çok ayıp, çok ayıp!

SIRRI SARIK (Muş) – Kim dedi?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani sizin dediğiniz, Hakkâri’de, Siirt’te, burada büyük savaşlar oldu da Yalovalılar, Balıkesirliler gelmedi mi buraya?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngilizlerle savaşta yoktunuz tabii. İngilizlerle savaşta Süleymaniye’de yoktunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama Çanakkale’de hepimiz vardık, Afyon’da hepimiz vardık, Dumlupınar’da hepimiz vardık, hepimiz vardık, bu memleketin bütün evlatları çarpıştı. Ne demek o?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakın, Süleymaniye’de biz yalnızdık.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Tutanakları alın da bir bakın!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Afyon’da, Çanakkale’de beraberdik, doğru.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Tutanakları alın da bir bakın!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunlar size yakışıyor mu? Bunların üzerinden siyaset yapmayınız. Dünle bugünü kavga ettirenler yarını kaybederler.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim kullanmadığımız şeyleri çıkıp kürsüde…

BAŞKAN – Neyse zabıtlara geçti efendim.

SIRRI SAKIK (Muş) – “Siz Kürdistan’da yoksunuz…” Böyle bir yalan olur mu?

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Altan Tan bir ibare kullandı ve bulunduğu yerden sözlerinin kastını aştığını ileri sürdü. Herhâlde bundan sonra arkadaşımızın bu sözleri zabıtlarda düzeltilecek. Kendisi de Büyük Atatürk başta olmak üzere kimseye hakaret kastı olmadığını açıkça Meclisimizde söyledi. (CHP sıralarından gürültüler)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Söylemedi, söylemedi…

BAŞKAN – Söyledi, bulunduğu yerde…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Söyledim, iki defa söyledim.

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye efendim…

Sayın Altan Tan, lütfen… Sayın Tan, buyurun.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sözlerimde hiç kimseye bir hakaret unsuru olmadığını üç sefer söyledim, dördüncü sefer de söylüyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hiç kimseye değil, Atatürk’e…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama, bu bazı arkadaşları tatmin etmiyorsa onlar da bildiklerini yapsınlar. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İç Tüzük’ü uygulayın.

UMUT ORAN (İstanbul) – Dilekçeyi işleme koyun.

BAŞKAN – Efendim, ne söylediğini anlamadım ki.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Şimdi, Sayın Altan Tan’ın ifadesinde eğer gerçekten bir masumiyet varsa, gerçekten “Bu sözü kasten söylemedim.” diyorsa bunu açıkça ifade etmesi gerekir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Mecbur değil sizin istediğiniz gibi konuşmaya.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Mecbur değilim senin istediğini...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yeter, yeter bu kadar tartışma, yeter! Her şeyin bir haddi hududu vardır!

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yeter, burası mahkeme midir ya?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burada istiklal mahkemesi mi kuruyorsunuz, Üç Alileri mi getireceksiniz?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, bunların asıl amacı Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edip, “Ettiğimiz hakaretin arkasında duruyoruz.” diyorlar. Buna lütfen izin vermeyin.

BAŞKAN – Tamam, tamam anladım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım, Meclis burası, Meclis, istiklal mahkemesi değil! İstiklal mahkemesiyle Meclisi karıştıran var!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, şeye söz verdiniz, bir dakika söz verebilir misiniz?

BAŞKAN – Şimdi, oturun lütfen.

Sayın Kaplan, siz de oturun lütfen.

Sayın Tan, ben sizden rica ediyorum, “Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret kastım yoktur.” diye lütfen bunu bize söyleyin. Lütfen, lütfen efendim, lütfen.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin terör estirmesine her seferinde boyun eğeceksek yazıklar olsun bize.

“Kimseye hakaret etmedim.” dedim. (CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Ankara) – “Kimse.” diyemezsin.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onları tatmin ediyorsa ediyor, etmiyorsa etmiyor. Bildiklerini yapsınlar, bu kadar. (CHP sıralarından gürültüler)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani istiklal mahkemesi kurulamaz burada.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – İç Tüzük’ü uygulayın.

BAŞKAN – Şimdi...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, izin verirseniz usule dair bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Efendim, usul burada var, ben biliyorum usulü de fakat...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu iş fazlasıyla uzadı. Sayın Hatip 4 kez “Hakaret kastım yok.” demesine rağmen….

İZZET ÇETİN (Ankara) – Kimse değil Atatürk.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – …ısrarla bazı milletvekilleri istiklal mahkemesine çevirmek istiyor Meclisi, ısrarla istiklal mahkemesine çevirip “Üç Aliler Divanı”nı kurmak istiyor. Bu Meclis milletin iradesidir, yasama yeridir. Yargı...

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bu Meclis Atatürk’e hakaret etme yeri değildir Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu Meclis istiklal mahkemesinin görevini yapamaz.

Buyurun gereğini yapın, İç Tüzük ne emrediyorsa gereğini yapın. Bu Genel Kurulun iradesini görün.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Dilekçeyi işleme alın Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buyurun Sayın Başkan, uzatmaya gerek yok. Beş saattir bu tartışmayı yapıyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burası istiklal mahkemesi değil, “Üç Aliler” mahkemesi değil. Kimse bunu kuramaz. Yeter ya! (CHP sıralarından gürültüler) Buyurun gereğini yapın Başkan.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Burası istiklal mahkemesi değilse burası da senin kendi alanın değil. Sen burada istediğin gibi kabadayılık yapamazsın. Kabadayılık yaparak bir şeyi sürdüremezsin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Otur oturduğun yerde, otur bakayım.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen ancak kendi gücünü orada gösterirsin. (CHP ve BDP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati: 15.54


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelerde kalmıştık.

IX.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ

1.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a, konuşması sırasında sarf ettiği sözlerinin İç Tüzük’ün 157’nci maddesine göre şahsiyatla uğraşma şeklinde algılanması nedeniyle uyarma cezası verilmesi

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan yaptığı konuşma sırasında cumhuriyetimizin kuruluş dönemine ilişkin sarf ettiği sözlerden dolayı açıklamalarda bulunmuş, sözlerinde hakaret kastı olmadığını beyan etmiştir. Ancak sözleri İç Tüzük’ün 157’nci maddesine göre şahsiyatla uğraşma şeklinde algılandığından kendisine İç Tüzük’ün 158’inci maddesine göre uyarma cezası veriyorum.

Şimdi, kendileri isterse savunma yapabileceklerdir. Oturumun sonunda kendisine savunma için de imkân vereceğiz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım, Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu tartışmalar içinde CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce kürsüye gelerek, Grubumuza 160’ıncı madde kapsamında kaba ve yaralayıcı sözler sarf etti. Ya sözlerini geri alsın ya da hakkında disiplin işlemi başlatmanızı talep ediyorum. Tutanaklar önünüzde…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani milletin iradesiyle…

BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim, baktıracağım…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bütün Grubumuza hitaben aynen bu ifadeyi kullanmıştır.

BAŞKAN – Tutanaklara baktıracağım, müsaade ederseniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya sözlerini geri alsın ya da hakkında disiplin cezası verilmesini 160’ıncı maddeye göre talep ediyorum.

BAŞKAN – Hayhay. İlk önce tutanaklara baktıracağım, ondan sonra.

ADİL KURT (Hakkâri) – Kanuna geçmeden tutanaklar elimizde, tutanaklara bakın.

BAŞKAN – Şimdi, 171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 171 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, tabii, üç saati aşkın zamandan bu yana, bir bakıma emeklilerin, çalışanların, ülkenin kalkınması için alın teri dökenlerin sorunlarını tartışmak, onlarla ilgili bir kanun tasarısını görüşmek yerine, emperyalizme verilen mücadelede önderlik etmiş Mustafa Kemal ve arkadaşlarına ve o döneme ilişkin, varlığını o dönemde verilen kurtuluş mücadelesine borçlu olanların, Atatürk’e borçlu olanların, bugün, burada onu bir diktatörlük olarak suçlaması kabul edilebilir bir davranış değil. Gerçekten zamanı boşa harcadığı için, ben, arkadaşı sadece uyarma değil, buradan tüm emekliler adına, tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları adına kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, emeklilerimizin pek çok sorunu var. Yani 10 milyon emekli, ülkemizde, her seçim döneminde emeklilerimizin sırtı sıvazlanır, ülkemizin kalkınmasında, fabrikaların kurulmasında,  tarlaların sürülmesinde, şehirlerin temizlenmesinden imarına, ülkenin aydınlanmasında, kısaca bugün ülkemizde gördüğümüz her türlü güzelliği gerçekleştiren emekliler bizim emeklilerimiz. Hepsini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, buradan emeklilerimize seslenmek istiyorum, hem de yüksek perdeden seslenmek istiyorum: Yattığınız gaflet uykusundan uyanın diyorum. Çalışırken sömürüldüler, emekli oldular, yeniden çalışmak zorunda kaldılar, tabii iş bulabilirlerse. Emekli maaşlarındaki 10 lira ila 300 liralık bir artış olacak -ki, o da bir yıl sonra gerçekleşecek- diye bugün hepsi televizyonlarının karşısında “Acaba Hükûmet bize ne verecek? AKP ne verecek?” diye bakıyorlar. Hiç meraklanmayın emekliler, AKP Hükûmeti size bugüne kadar ne verdiyse bu tasarıyla da onu verecek. Siz de AKP’ye oy vermeye devam edin! Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak beklediğiniz intibakla AKP’nin ne verdiğini, hem de sizi gaflet uykusundan uyandırmak için Cumhuriyet Halk Partisinin emekliler konusunda yapmak istediklerini anlatacağım.

Konunun özüne girmeden önce, emeklilerimizin beklentileri var. Biliyorsunuz, uzun zamandan bu yana çalışanlar, milletvekillerinin hemen hemen hepsi, hepimiz ücretlerimizi bankalardan alırız, bankalar promosyon verir, daha doğrusu büyük bir bölümünü kurumlar, idareciler, yöneticiler alır ama bize de, çalışanlara da bir şeyler düşer ama promosyonda emeklilerle ilgili konu gündeme geldiğinde bankaların insafına terk edilirler. Bundan önceki dönemde, o dönemin Çalışma Bakanı Dinçer emeklilerle ilgili, promosyonla ilgili bir çalışma başlattığını söylemişti. Yeni dönemde “Bankalar, bankacılar bu işi kabul etmiyor.” diyerek emeklilerin beklentileri boşa çıkarıldı. Tabii, burada, bankaların insafına terk edilmiş olmaları kabul edilemez bir davranış.

Yine konumuz emekliler olduğu için, biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kanun çıkardı 1999’da. Kademeli emeklilik, kademeli geçiş diye yaşlara göre, şimdi Türkiye’de sayıları yüz binleri aşan miktarda insanımızı emekli ettik, işçiyi, memuru. Memurlar emekli ikramiyesini almadı ama ne maaşa erişebildi ne sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyor. İşçi emeklileri kıdem tazminatlarını aldı, çoluğunu çocuğunu okutabilmek için kıdem tazminatı paralarını da yedi; bugün yiyecek ekmeğe muhtaç konumdalar.

Yine, geçtiğimiz günlerde burada bir kanun yaptık. Emekli Sandığında geçen hizmet sürelerine ilişkin emeklilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla elde ettikleri hakkını kanun denen bir metinle ellerinden geri aldık, Emekli Sandığına tabi hizmetlerine ilişkin emekli ikramiyelerini vermedik.

Yine, emeklilerimiz, hangi kurumdan emekli olursa olsun, yeniden çalışarak yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar, kendilerinden sosyal destek primi alıyoruz. Dün, buraya gelirken bir taksici “620 lira maaş alıyorum. 120 lirasını da sosyal destek primi olarak ödüyorum.” diyerek, geçimde ne kadar zorlandığını anlatmaya çalışıyordu.

Yine değerli arkadaşlar, emeklilerimizin 2002 yılı Temmuz’undan yılbaşına kadar geçen süre içerisindeki TÜFE farkları emeklilere unutturuldu.

Emekliler, yine bugünlerde… Yani yaşamları boyu, devletin çıkarttığı -çalışma yaşamları boyunca- kanunla kendilerinden istenen primleri, sosyal destek primlerini, sosyal güvenlik primlerini tam olarak ödediler ama biz âdeta onlardan “Yanlış yapmışız, yanlış kanun çıkartmışız. Sen emekli olunca da prim vereceksin.” dercesine muayenede ve ilaçta katkı payı almaya başladık. Özellikle bu, AKP döneminde daha da gelişti. Yetmedi, yine geçtiğimiz haftalarda çıkarttığımız bir kanunla, emeklilerden reçete parası 3 lira almaya başladık. 3 kalemden fazla eğer reçetede ilaç varsa, her kalem için de 1 lira daha alacağız.

Değerli arkadaşlar, tabii, emeklilerin sıkıntıları çok. Esas konumuza gelecek olursak, kamuoyu ve emekliler uzun yıllardan bu yana  “intibak” adı altında bir düzenleme bekliyor. Baktığımız zaman bu “intibak” diye önümüze getirilen 171 sayılı Kanun Tasarısı’nın içine, Hükûmetin sunduğu tasarıya ya da Plan ve Bütçe Komisyonundan Meclise gelen metine -tüm milletvekillerinin bakmasını rica ediyorum- bir tek “intibak” kelimesi bulabilir misiniz?

Şimdi, bu bir intibak yasası değil, bunun altını çizmek gerekir; bir.

İkincisi, bu basit bir düzenleme. Yani bir kanuna “İntibak Kanunu” diyebilmek için her şeyden önce intibakın ne olduğunu bilmek gerekir. Basit birkaç matematiksel işlem sonunda tespit edilen ve yasayla düzenlenen yeni bir aylık hesaplama sistemine göre belli bir tarihten sonra emekli olacakların aylıklarının bu yönteme göre belirlenmesi, eski emeklilerin aylıklarının da bu sisteme uyarlanmasına intibak denir. Bununla, bir yandan emeklilerin aylıklarında periyodik artışlar dışında iyileşme sağlanarak günün ekonomik şartlarına uyarlanması, diğer yandan eski ve yeni emeklilerle, eski emeklilerin kendileri arasındaki farklılıkların giderilerek adil bir sistem kurulması amaçlanır.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısına, emeklilerimizden 1 milyon 743 bin işçi emeklisi, 12 milyon 186 bin BAĞ-KUR emeklisi kısmen de olsa bir hak alacak diye biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vereceğiz ama bu desteğimiz kanun tasarının sağlam olduğundan değil, emekliler hiç olmazsa 3 kuruş alabilsinler diye. Tabii, bunu desteklerken bunun bir intibak yasası olmadığının -basit bir düzenleme ama kendi içinde yine adaletsizlikler yaratan- özellikle 2008 sonrası emekli maaşı bağlananlarla 2000-2008 arasında emekli maaşı bağlananlar arasında yeniden yeni farklılıklar oluşturulacağının da hatırlatılmasını bir borç biliyoruz. İntibak kapsamına devlet memuru statüsünde emekli olanlar hiç dâhil edilmemiş.

Değerli arkadaşlar, 5510 sayılı Yasa yürürlüğe girinceye kadar emekliler, emekli memurlar almış oldukları maaşlarının yüzde 75’ini emekli maaşı olarak alırlardı. Özellikle son üç yıldan bu yana memurlar, örneğin bir mühendis çalışırken 3 bin lira maaş alıyorsa devlet dairesinde, kamuda, emekli olduğunda, özellikle tazminatlar ve ek ödemeler dikkate alınmadığı için maaş bağlama oranı neredeyse yüzde 50’ye kadar geriler oldu. İşçi emeklileri için de… Tabii biliyorsunuz, memurlar ve memur emeklileri aynı gösterge tablosu üzerinden maaş almakta idiler. O nedenle, eğer son yıllardaki hak kayıpları olmasa bir intibaktan söz etmek onlar için mümkün değildi.

BAĞ-KUR’lular açısından da 2008 yılına kadar basamak sistemi var olduğu için kendi içinde bir adalet kurulmuştu, ama BAĞ-KUR’lularda da 2008 yılından itibaren basamak sistemi kaldırıldığı için adaletsizlikler derinleşmeye başladı. Sadece 12.186 BAĞ-KUR emeklisine üç aylık bir dönem için yapılan bir yanlışlığın düzeltilmesinden başka bir intibaktan söz etmek mümkün değil.

İşçiler yönünden bakıldığı zaman da biliyorsunuz, esasında intibak yapabilmek için, intibaktan söz edebilmek için, bir gösterge tablosuna dayalı, tüm işçi emeklilerinin o gösterge tablosunda prim ödeme gün sayılarına ve kıdem yıllarına bağlı olarak, yerleştirilerek hiç kimsenin hak kaybına uğramayacağı bir sistemin yaratılmış olması gerekirdi. Tabii bu yapılamadı ve emekliler arasındaki farklılıklar giderilemedi. Tabii konu matematiksel olarak izah edildiği zaman, ne emeklimizin ne de herhangi bir yurttaşımızın anlayabilmesine olanak yok. O nedenle, neden işçi emeklileri “intibak” diye tutturdular? Ona kısaca değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, emekli aylıkları, 506 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten 1969 yılına kadar, son on yılın en  iyi yedi yılı baz alınarak emekli maaşı bağlanırdı işçilere. 1/3/1969 ile 31/3/1981 tarihleri arasında beş yılın üç ayı alınmaya başlandı, 1 Nisan 1981-31 Aralık 1981 arasında beş yılın en iyi dört yılı baz alındı, 1982-1993 yılları arasında beş yılın ortalaması alınarak maaş bağlandı, 1994 yılı içerisinde altı yıl ortalaması alındı, giderek yedi, sekiz, dokuz, on yıl baz alınarak maaşlar bağlandı. Ayrıca yine 3395 sayılı Yasa dediğimiz bir yasayla 1987 yılında da “Süper emekli” diye, emekli olacaklardan çok yüklü miktarda para alınarak süper emekli edildiler ve bugün onlar en sefil konuma geldiler.

Şimdi, esas intibaktan söz edebilmek için bu farklı tarihlerde, farklı zamanlarda emekli olan herkes aynı prim gün sayısını ödemiş olsa, aynı hizmet yılında hizmet etmiş olsa bile farklı farklı emekli maaşı almaya devam ediyorlar. Şimdi burada yapılması gereken, 2000 yılında yürürlükte olan fakat farklı aralıklarla artan gösterge ve üst gösterge tablolarının aynı aralıklarla artan bir tek tabloda birleştirilerek emekli aylıklarının hesabına esas göstergelerin yükseltilmesini sağlamaktı, ancak bu şekilde intibak kapsamındaki aylıkların gerçek intibakından söz edilebilir idi, böyle yapılmadı. Ne yapıldı? Bir matematiksel hesapla 2000 yılından önce emekli olanların farklı emekli maaşı almalarına bakılmaksızın, farklılıkların giderilmesine bakılmaksızın onlara uygulanan bir formülle emeklilikleri 2008 yılına taşınmak istendi. Tabii bu yeterli değil. Taşınırken de gayrisafi millî hasıla ve gelişme hızının 2000-2008 yılları arasında yüzde 100’ü dikkate alınırken, 2000’den önce emekli olanlarda gelişme hızının yüzde 75’i baz alınarak bir formül yaratıldı ve o formüle göre emekli maaşı bağlanacak. Tabii, Sayın Bakan da biraz sonra belki “2008’e taşıdık.” diyecek ama 2008’e taşındığında durumlarında bir iyileştirme, evet, 10 lirayla 320 lira arasında, 1 milyon 743 bin işçi emeklisinin maaşında artış olacak ama 800 bin işçi emeklisi bundan hiç yararlanamayacak. Ayrıca, 2000-2008 arası ile 2008 sonrası emekli olanlar arasında farklılıklar da giderilemeyecek. 2008’den sonra emekli maaş bağlama oranı yüzde 50’ye indiğinden ve de hesaplamalarda 2008 yılında değişiklik yapıldığından, şu anda, 2008 sonrası emekli olanlar, aynı prim ödeyen 2000-2008 arasında emekli olanlardan daha düşük maaş alır oldular.

Değerli arkadaşlarım, şimdi burada pek çok şeyi söylemek mümkün. Tabii, bu kanun tasarısı BAĞ-KUR’lular için de dikkate alındığında -kısa- 12.186 kişiye küçük artışlar getiriyor. Biliyorsunuz, onlar da 1987 yılı ile 2003 yıllarında basamak satın alarak üst basamaklara çıktılar ama emekli maaşları bağlanırken satın aldıkları basamaklar hiç dikkate alınmadı. O nedenle, bir de bunlarda -demin değindim- 2008 yılından itibaren basamak sistemi kaldırıldığı için giderek maaşları daha da düşmeye başladı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı içerisinde, dediğim gibi, hiç intibak kelimesi geçmiyor. İntibak olmadığına Sayın Bakan da inanıyor, bundan önceki Bakan Ömer Dinçer de inanıyordu. Sayın Bakanımız 2007 yılında da Çalışma Bakanı idi ve o dönemde de seçimlere giderken emeklilere intibak sözü vermişti. Seçimden sonra emekliler kendisinden bu intibakı istediklerinde “6-7 katrilyon tutuyor, karşılayamayız.” dedi ve geçiştirildi. Daha sonra Ömer Dinçer Bakan olduğunda inceleme yaptırttık. Dedi ki: “7-8 katrilyon. -aynen söylediği, 6/1/2010’da- O işin içinden teknik olarak çıkmak mümkün değil, maliyeti de 8-9 milyar; altından kalkamayız.” Şimdi maliyet 2-2,5 milyar. Demek ki bu bir intibak değil, bir avutma, bir göz boyama. Onun için diyorum işçi emeklilerine: “Uyanın gaflet uykusundan, yine kandırılıyorsunuz, yine aldatılıyorsunuz.”

Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçim bildirgemizde ve meydanlarda, işçi emeklilerine yönelik olarak “İntibaklarınızı mutlak bir yıl içerisinde gerçekleştireceğiz.” dedik, söz verdik. Diğer taraftan, “Emeklilerin, esnaf emeklilerinin destek primi ödeyerek çalışmalarına son vereceğiz.” dedik, “İlaçta katkı payını almayacağız.” dedik.

O günlerde Sayın Bakan da Başbakan da bize “Kaynak nerede?” dediler. Tabii, kaynak nerede sorusuna da cevap verdik. Arkasından, bugün AKP sıralarında oturan milletvekillerinden -o zaman aday olan arkadaşlarımızdan- bu olayın önemini kavrayanlar Başbakanı da bakanları da uyardılar ve AKP’nin gündemine intibak öyle girdi.

Bir işlem yapılırken inanırsanız yapabilirsiniz, inanmazsanız o işlemi yarım yamalak yapamazsınız.

Şimdi, sormak gerekir: Bu tasarı gerçekten bir İntibak Tasarısı mı? Bunun maliyeti ne, 8-9 milyar mı, 15-20 milyar mı? Neden bütün işçilerin, işçi emeklilerinin adaletsizliğini giderecek şekilde bir düzenleme içermiyor, neden bütün emeklileri kapsamıyor?

Değerli arkadaşlarım, açıkça söylenmelidir ki yani sadece ağırlıklı olarak işçi emeklilerini ilgilendiren bu düzenleme tatmin edici değil.

Değerli arkadaşlar, diğer taraftan yasanın bütününe bakacak olursak, yine bu tasarı Meclis komisyonlarında görüşülürken gerek alt komisyonlarda gerek tali komisyonlarda gerek Bütçe Plan Komisyonunda bir tek maddesi değiştirilemedi. Sadece değişiklik, farklı konulara, Bütçe Plan Komisyonuna gelen 5510 sayılı Yasa’daki bazı değişikliklere ilişkin. Orada da ilginçlikler var, oralarda da bu işin iyi hazırlanmadığı açıkça gözüküyor. Orada deniliyor ki: “Protez ve ortez gibi ayakta tedavilerde kuruma verilen yüzde 10-20 nispetinde katkı payı almak yüzde 1 ila 20 nispetine indiriliyor.” Değişen bir şey yok. Yapılmak istenen, şimdiye kadar alınamayan bazı tedavilerde ve ilaçlarda da katkı payını alabilmek için getirilen bir tuzaktır. O nedenle, oraya, tüm milletvekili arkadaşlarımızın ve tüm yurttaşlarımızın dikkatini çekmek istiyorum. Bu tasarı bir intibak tasarısı değildir, bir göz boyama tasarısıdır; AKP’nin emeklileri avutma, uyutma, kandırma tasarısıdır.

Tabii, diyebilir ki Bakan: “Sayın Çetin, sen oradan konuşuyorsun ama emekliler bize oy vermeye devam edecek.” O emeklilerin sorunu. Biraz da doğru bir söylem.

Ben, sözlerimin sonunda tüm emeklileri saygıyla selamlarken uyanmalarını rica ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 171 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizin kalkınmasına değerli hizmetler yapan, alın teri döken emeklilerimize en iyi hayat şartlarını sağlamak sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. Bilge kişilikleri ve tecrübeleri ile geleceğe ışık tutan, toplumumuzda huzur ve dengeyi sağlayan emeklilerimiz, milletimiz için büyük bir güç kaynağıdır. Atatürk’ün şu veciz sözü bu konunun önemini daha iyi açıklamaktadır:

“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.”

Bugün açlık sınırının altında bir aylıkla geçimini sağlamaya çalışan emeklilerimiz bir taraftan aylıklarının iyileştirilmesini isterken diğer taraftan emekli aylıkları arasındaki eşitsizliklerin bir an önce giderilmesini beklemektedir.

Emekli aylığı bağlanması ve artırılmasına ilişkin parametrelerin geçmiş yıllarda birçok kez değiştirilmesi sebebiyle emeklilik sisteminde eşitlik ve adalet ilkeleri tümüyle yok edilmiştir. Emeklilerimizden en fazla aldığımız şikâyetlerin başında emekli aylığının emsallerine göre neden daha az olduğu gelmektedir. Gerçekten, aynı primi ödemiş aynı prim gün sayısına sahip sigortalılara farklı aylık bağlanmış ve bağlanmaya devam edilmektedir. Hatta daha fazla ve daha uzun süre prim ödediği hâlde daha düşük aylık bağlananlarla da sıkça karşılaşılmaktadır. Emeklilerimiz de haklı olarak sormaktadır. Aynı primi ödediğimiz hâlde filanca niye benden daha fazla aylık alıyor, benimki niye az ya da ben daha çok prim ödediğim hâlde falanca neden benden daha yüksek aylık alıyor gibi soruların ardı arkası kesilmemektedir. Bugün hangi emekli kahvesine giderseniz gidin, hangi emeklimizle görüşürseniz görüşün tüm emekliler bu durumdan dert yanmaktadır.

AKP, emekli aylıkları arasındaki bu eşitsizlikleri giderme sözünü vermiş, onuncu yılına giren iktidar dönemi boyunca da emeklileri hep beklenti içine sokmuştur. İntibak düzenlemesiyle ilgili umutlar 2009 yılında doruğa çıkmıştır. Çalışma Bakanının açıklamalarına ve Bakanlık kaynaklarına dayandırılan ve neredeyse tüm basın ve yayın kuruluşlarımızda yer alan bazı haberler, kimi zaman en düşük emekli aylığının 850-900 lira olacağı, kimi zaman emekli aylıklarının en az 300 lira artacağı, hatta 500 lira artacağı “Emeklilere müjde” manşetleriyle kamuoyuna duyurulmuştur.

Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 15 Ekim 2009 günü TRT’de, emekli aylıklarında intibak çalışması yapıldığını açık bir şekilde ifade etmiştir.

Yine aynı gün, Çalışma Bakanına konuk olan çalışma hayatı yazarlarının gazetelerinde yazdığı görüşme notlarında, 25 çeşide yakın emekli statüsünün intibak ettirilmesi gerektiği; BAĞ-KUR’dan çeşitli defalar basamak satın alarak, emekli olduklarında hayal kırıklığı yaşayan ve satın aldıkları basamaklarının emekliliklerinde pek işe yaramadığını görenler için de bir düzenleme çalışmasının yakında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edileceği; bir önceki Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in de intibak konusunda bir çalışma başlattığı ve eski emeklilere sadece 59 lira zam verilmesinin 3,5 milyar liradan fazla maliyeti olduğu görülünce vazgeçildiği ifade edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 17 Kasım 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, sadece işçi emeklileriyle ilgili en az beş ayrı sistemin olduğunu, sorunun burada bitmediğini, çünkü işçi emeklileriyle BAĞ-KUR emeklileri arasında da ciddi farklılıklar göründüğünü, kendi içinde esnafla tarım BAĞ-KUR’luları arasında da ciddi adaletsizlikler olduğunu, Emekli Sandığını da buna ilave ettiğiniz zaman karmaşık bir sistemle karşı karşıya olunduğunu ve bunlarla ilgili intibak çalışmasını başlattıklarını açıklamıştır.

Bu gelişmeler, kamuoyunda büyük bir beklenti oluşturmuş, emeklilerimizi aylarca heyecanlan-dırmış ve umutlandırmıştır.

Ancak bir önceki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının, 6 Ocak 2010 tarihli basında yer alan açıklamasında “İntibak Yasasını geçiremiyoruz. İşin içinden teknik olarak çıkmak mümkün değil. Bir de müthiş bir maliyet. 8-9 milyar lira gibi bir maliyet çıkıyor. Altından kalkamayız dedik.” diyerek intibak düzenlemesinin rafa kalktığını belirtmiştir.

Aylardır intibak yapılarak aylıklar arasında eşitsizliklerin giderileceği beklentileri boşa çıkan emekli, dul ve yetimlerimiz hüsrana uğramış, umutları ve hayalleri yıkılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi 2011 Haziran seçimleri öncesinde seçim beyannamesini milletimizle paylaşan ilk parti olup emeklilerimizin emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidereceği sözünü vermiştir. Sayın Başbakan da seçimlere kısa bir süre kala “İntibak yasasını seçimden sonra çıkaracağız.” sözünü vermiş ve bu açıklama basında 6,5 milyon emekliyi kapsayacağı haberi ile birlikte verilmiştir. 61’inci Hükûmet Programı’nda da “Emeklilerimiz için adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata geçireceğiz.” denilmiştir. AKP Hükûmeti şimdi de hazırladığı bu tasarıyı “intibak düzenlemesi” olarak takdim etmektedir.

Tasarının 1 milyon 905 bin SSK emeklisi, 12 bin BAĞ-KUR emeklisini kapsadığı, maliyetinin de 2,7 milyar lira olduğu açıklanmıştır. Oysa biraz önce de belirttiğim gibi AKP Hükûmetinin bir önceki Çalışma Bakanı intibak düzenlemesinin 8-9 milyar lira maliyetli olduğunu, altından kalkamadıklarını söylemişti. Peki, bu iş böyle yüzde 70-80 daha ucuza nasıl bağlanabilmiştir? 2,7 milyar lira maliyet ile nasıl altından kalkılabilmektedir? Hani adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata geçirecektiniz?

Emeklileri saf, kendilerinizi akıllı yerine koymayın. Emeklileri elma şekeri ile kandırılacak çocuk da sanmayın. Emeklilerin maaşlarını çok yüksek gören bir Maliye Bakanına sahip olan AKP Hükûmetinin yaptığı düzenleme de ancak bu kadar olabilir. AKP Hükûmeti samimi değildir ve hiç samimi olmamıştır. Zaten emeklilik şartlarını ağırlaştıran, aylık bağlama oranlarını ve refah payını düşüren, 2008 yılından sonraki hizmetler için bugünkü aylıkların yarısı kadar emekli aylığı bağlanmasını öngören kanunu çıkaran AKP Hükûmetidir. Bu kanundan dolayı gelecek yıllarda eski ve yeni emeklilerin aylıkları arasında uçurum oluşacağı açıktır. Bu itibarla, emekli aylıklarındaki eşitsizliğin daniskasını AKP Hükûmeti gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, emekli aylıklarına öldürücü darbeyi vuran AKP Hükümetinin, geçmişe yönelik intibak düzenlemesini yapma girişimi de  ne kadar ilkesiz ve tutarsız olduğunu ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarı, bugün itibarıyla sayıları 10 milyonu bulan emekli dul ve yetimlerin, sadece 2000 yılından önce SSK’dan aylık bağlanan 1 milyon 905 binini kapsamaktadır. 1 milyon 905 bin SSK’lı emekli, dul ve yetimin, 1999 Aralık ayı gösterge rakamı ile memur aylık kat sayısı üzerinden aylıkları yeniden hesaplanmakta ve 2000 yılı Ocak ayından itibaren her yılın yıl sonu TÜFE artış oranı ve yıllık gelişme hızı esas alınarak güncellenmek suretiyle 2008 yılı Ocak ayına taşınmakta, 2008 yılından bugüne kadar da her yılın cari aylık artışları ile artırılması öngörülmektedir.

Ancak, bu hesaplamada aylık bağlama oranları düşük tutulmakta, gelişme hızının da yüzde 75’i esas alınmaktadır. Hiç olmazsa, 2000 öncesi SSK emeklilerinin aylıkları arasında intibak yapıldığı söylenilebilmesi için taban aylık bağlama oranlarında eşitlik sağlanmalı ve gelişme hızının tamamı dikkate alınmalıdır.

Esnaf BAĞ-KUR’lularla ilgili 2002 Nisan-Haziran döneminde yürürlükte bulunan gelir basamaklarına dair tespit edilen bir yanlışlık düzeltilmektedir. Bu düzeltme 12 bin esnaf BAĞ-KUR’lunun aylığında bir artış getirmektedir.

Tasarı, 2000 yılından itibaren emekli olan SSK’lıları kapsamamaktadır. Acaba, 2000 sonrası emekli olanların maaşları çok mu uyumludur? Olmadığını bir önceki Çalışma Bakanı söylemiştir. Neden 2000 yılı öncesi bağlanan BAĞ-KUR emekli aylıkları ile ilgili benzer bir hesaplama yapılmamıştır? Ne 2000 öncesi ne de 2000 sonrası BAĞ-KUR emekli aylıklarında intibak öngörülmemektedir.

Gerek SSK emeklileriyle BAĞ-KUR emeklileri arasında gerekse esnaf ve tarım BAĞ-KUR’lularının kendi arasında da aylık bağlama sistemi ve bağlanan aylıklar itibarıyla ciddi farklılıklar ve adaletsizlikler bulunmaktadır. Tasarıda bunlar hiç dikkate alınmamıştır.

“Süper emekli” olarak bilinen ve evini barkını satıp, banka kredisi kullanıp yüksek prim ödeyerek hizmet satın alan SSK emeklilerinin mağduriyeti de giderilmemektedir.

Yine, BAĞ-KUR’dan çeşitli defalar basamak satın alarak emekli olduklarında hayal kırıklığı yaşayanlar görmezden gelinmektedir.

Emekli Sandığı emeklileri ile SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıkları arasındaki eşitsizliklerden hiç bahsedilmemekte, yanına bile yaklaşılmamaktadır.

Hele ki 2008 Ekim ayından sonraki hizmetler için bağlanan emekli aylıklarının yüksek oranda düşecek olması konusu tamamen göz ardı edilmektedir.

Dolayısıyla, tasarıda yer alan düzenleme emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidermemektedir. Bu, gerçek anlamda bir intibak düzenlemesi değildir. Nasrettin Hoca’nın deyimiyle, olsa olsa intibakın suyunun suyudur.

AKP Hükûmeti, ya yine bu işin altından kalkamadığını, o nedenle sadece bazı emeklilerin aylığında kısmi bir iyileştirme yaptığını açıklamalı ya da emeklilere verdikleri sözü tutarak gerçek anlamda bir intibak düzenlemesi getirmelidir.

İntibak, bir lütuf değildir, emekli aylıklarına zam talebi değildir. İntibak, emeklinin hakkıdır. Bu hakkın verilmesinde de çok gecikilmiştir. Bu itibarla, emekli aylıkları arasında oluşan eşitsizlikleri giderecek düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının tek olumlu tarafı, 2000 yılı öncesine dair 1 milyon 900 bin civarında emekli dul ve yetimin aylıklarında kısmi bir iyileştirme getirilmesidir. Milliyetçi Hareket Partisi, açlık sınırının altında bulunan emekli aylıklarında kapsamlı bir şekilde iyileştirme yapılmasını öngörmekte ve istemektedir.

Bu tasarıya göre hesaplanan aylık tutarının, sigortalı veya hak sahiplerine 2013 yılı Ocak ayından itibaren ödenmesinin de haklı bir gerekçesi yoktur. Geriye dönük ödeme öngörmemenin yanında, AKP Hükûmeti bir yıl daha emeklinin parasına el koymaktadır. Seneye kim öle kim kala! AKP Hükûmeti “Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir!” diyor.

Dokuz yıldır söz verip gereğini yapmayacaksın, geriye dönük bir ödeme de söz konusu olmayacak, kanunu çıkaracaksın ama emeklinin hakkını bir yıl daha gasp edeceksin, böyle bir anlayış olabilir mi?

Her şeyden önce, Cenabıallah kul hakkını sorar, kul hakkı yiyenleri de asla affetmez. Cenabıallah AKP Hükûmetine vicdan versin, emeklilerimize de ecir, sabır versin diyorum.

AKP Hükûmetinin bütçe imkânlarının yetersizliğini bahane göstermeye hakkı yoktur, dokuz yıl dört aydır ülkeyi tek başına yöneten AKP Hükûmetidir. AKP Hükûmeti 2013 yılında uygulanacak bir düzenlemeyi sanki her gün yeni bir şey yapıyormuş gibi anlatıp duruyor, “Emeklinin gözü aydın olsun!”, “Onları güldüreceğiz!” diyor. Siz ne zaman emeklinin yüzünü güldürdünüz de bugün güldüreceksiniz?

61’inci Hükûmet Programı’nda da “Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin zenginleşen Türkiye’nin yeni imkânlarından, millî gelirden daha fazla pay almalarını sağlamaya devam edeceğiz”. diyor.

Bu nasıl anlayış? AKP Hükûmeti çalışanlara ve emeklilere ne zaman millî gelirden daha fazla pay vermiştir? Daha fazla pay şöyle dursun, emeklilerin millî gelirden aldığı payı yüzde 100’den yüzde 30’a düşüren AKP Hükûmeti değil midir? 2008 yılında emeklinin refah payını düşüren kanunu çıkaran siz değil misiniz?

Asgari ücretle çalışanlar ile emekli, dul ve yetimlerin tamamına yakını açlık sınırının altında aylık almaktadır. Hükûmetin bırakın refah artışından pay vermeyi, vergi artışları ve zamlarla vatandaşın mevcut refahından bile pay aldığı görülmektedir.

Son aylarda elektrikten doğal gaza, benzinden mazota, telefondan otomobile kadar birçok mal ve hizmetin vergileri artırılarak yüksek zamlar yapılmıştır. Fakir vatandaşın evinde kullandığı mutfak tüpü 65-70 liraya kadar çıkmış, bulgurdan pirince, şekerden yağa kadar her şeye zam gelmiştir. Yılbaşından itibaren de vergiler güncellenmiş, onlarca harç ve damga vergisi yüzde 15 oranında zamlanmıştır. Sağlık sigortası primini ödeyen sigortalı ve emeklilerden kullandığı ilaçlar ile ortez, protez ve tıbbi malzeme bedelinin yüzde 10 ila yüzde 20’si arasında katılım payı alınmakta iken, muayene ücretlerinde 15 liraya varan katılım payı alınması uygulamaya konulmuş, son olarak da reçetede yer alan üç kutuya kadar ilaç için 3 lira, sonraki ilave her bir kutu ilaç için 1 lira katılım payı ödenmesini öngören yasal düzenleme yapılmıştır.

AKP Hükûmeti tarihî rekorlar kırdığı cari açığın da, tasarruf açığının da, sağlık harcamalarındaki yüksek artışın da faturasını sigortalılar ile emekli, dul ve yetimlerine çıkarmaktadır. Bu zamlar ve uygulamalar nedeniyle emekliler ile dul ve yetimleri, aylıklarında yapılan artıştan çok daha fazlasını ödemekle karşı karşıya bırakılmıştır. Sıcak para tacirlerinin, küresel patronların, tefecilerin yüksek kiralar elde ettiği, paradan para kazanmanın revaçta olduğu ülkemizde asgari ücretlilerle emeklilerin büyük çoğunluğu kıt kanaat geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Aylık geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. 2002 yılında 6 milyar lira olan kredi kartları ve tüketici kredisi borçları dokuz yılda tam 36 kat artarak 217 milyar lirayı aşmış durumdadır. Ailelerin borçlarının harcanabilir gelirlerine oranı 2002 yılında yüzde 4,7 iken bu oran dokuz yılda yüzde 44,7 seviyesine yükselmiştir. Sayın Başbakan “İmkânı olmadığı hâlde borçlanmak suretiyle sıkıntıya girip ondan sonra da ‘Kredi kartı mağduru oldum.’ diye bağıranlar ortaya çıkıyor. Cebindeki para kadar harca kardeşim.” diyor. Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan da herkesin ayağını yorganına göre uzatması gerektiğini söylüyor. AKP Hükûmetinin yaptığı bu açıklamalar, vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan haberleri olmadığını göstermektedir. Ayrıca, bu açıklamalar dokuz yılı aşan AKP İktidarı döneminde vatandaşın refahının artırılmadığının kabulü anlamına da gelmektedir. Refah artışı bir yana, vatandaşın borçlarının artırıldığı ortadadır. Başbakan ve bakan olduklarını unutup vatandaşa “Cebindeki para kadar harca, ayağını yorganına göre uzat.” diye akıl verenlere sesleniyorum: Sizin de cebinize konulacak 700 lira aylıkla ay sonunun nasıl getirileceğinin formülünü verin de vatandaş bundan yararlansın. 700 lira emekli aylığıyla ve asgari ücretle bir ay geçinmeye çalışın da dünyanın kaç bucak olduğunu bir görün. AKP döneminde fakirlik meslek hâline gelmiştir. AKP Hükûmeti sadece rantiyecileri, tefecileri, vurguncuları, fırsatçıları sevindirmiştir. Ücret politikaları ile çalışan ve emekli kesim üzerinde baskıcı ve sindirici bir yönetim biçimini benimseyen Hükûmet, milyoner yaratma konusundaysa oldukça cömert davranmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, prim gün sayısı ve hizmet yılı şartını tamamlayıp yaşı bekleyen milyonlarca vatandaşımız umutla Meclisten çıkacak yasal düzenlemeyi beklemektedir. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun görüşmelerinde önergemiz olacaktır. İşe girdiği tarih itibarıyla geçerli mevzuata göre gerekli şartları taşıyanların bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren kendilerine -başvurmaları hâlinde- yaşlılık aylığı bağlanmasını öngörüyoruz, desteklerinizi bekliyoruz.

Tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Tasarının tümü üzerindeki dördüncü konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Abdulkerim Gök, Şanlıurfa Milletvekili.

Sayın Gök, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sizlere aylardır kamuoyunda “intibak yasası” olarak tanımlanan emekli aylıklarındaki eşitsizlikleri gidermeye yönelik yapılan altı aylık yoğun bir çalışmanın ürünü olan kanun teklifi hakkında bilgi vereceğim. Bu vesileyle yüce milletimizi ve aziz Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

İntibak, farklı kavramlar ve tanımlamalar dile getirildi, kısacası intibak “uyum” demektir, bir şeyin ölçülerinin birbirine uyması anlamını taşımaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki intibak genel bir zam değildir, kamuoyunda böyle bir beklenti oluşturulması da doğru değildir. İntibak, haksızlıkları giderici, adaleti sağlayıcı bir düzenlemedir.

Biz burada 2000 yılı öncesini düzenliyoruz. Geçmişe dönük KEY ödemeleri gibi birçok düzenleme yaptık. Bizim kendi dönemimizde emekli olanlarda aslına bakılırsa çok da sıkıntı yoktur, bunu çok net görüyoruz. Gerek alt Komisyonda ve gerekse üst Komisyonda muhalefet milletvekilleri tarafından bu konuya ilişkin çok da bir eleştiri gelmemişti.

Emeklilerimiz yıllardır intibak taleplerini dile getiriyor. Emeklilerimiz bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, vergilerini vermiş, vefakâr ve cefakâr insanlardır. Bir emekli çocuğu olarak bunu çok iyi biliyor, yakından hissetmiş biriyim. Emekliler yirmi yılı aşkındır bu düzenlemeyi beklemekteydiler ancak birçok düzenlemede olduğu gibi bu düzenleme de AK PARTİ hükûmetlerine nasip olmuştur. Biz, emeklilerimize lütuf değil, haklarını veriyoruz. Biz diyoruz ki: “Bu haklar emeklilerimize ana sütü gibi helaldir.”

Tasarı, aynı gün, aynı primi ödemesine rağmen, değişik tarihlerde emekli olanların maaşlarındaki farklılıkları gidermeye dönük bir intibak düzenlemesidir. Yaptığımız düzenleme 2000 öncesi emeklileri 2008 Ocak ayına taşımaktır. En adil düzenlemeye, en doğruya yakını bu olduğu için, bu sistemi, yaptığımız düzenleme ile huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.

Sosyal güvenlik sistemimizde statülerine göre emekli aylıklarına bakıldığında, memur emeklilerinin aylıklarının hesaplanmasında uygulanan ek gösterge ve kat sayı sisteminden dolayı, aylıklarında herhangi bir farklılaşma oluşmamaktadır. BAĞ-KUR’da gerek 2008’e kadar basamak sisteminin devam etmesi gerekse 2003 tarihinden sonra bağlanan bütün aylıkların 2003 tarihinde yürürlükte bulunan gelir tablosuna göre hesaplanması nedeniyle, aylıklar arasında -arada kalan kısa bir dönem hariç- önemli bir farklılaşma oluşmadığı anlaşılmıştır.

Bu kapsamda yer alan 12.186 kişinin aylıkları aynı gelir basamakları üzerinden yüzde 8,9 oranında artış yapılarak yeniden hesaplanacaktır. Yapılan intibak hesaplamaları sonucunda Nisan-Haziran 2002 döneminde aylık bağlanmış olan 12.186 kişinin aylıklarında, bulundukları basamaklara göre 27 TL ile 118 TL arasında artış gerçekleşecek ve yaklaşık maliyet 8 milyon 100 bin TL olacaktır.

SSK emekli aylıkları günümüze kadar altı ayrı sisteme göre hesaplanmış olup, her bir sistem aylık bağlama kurallarında değişiklik meydana getirdiği gibi ayrı emekli gruplarını oluşturmuştur. SSK emeklileri yönünden aylık hesaplama yöntemlerindeki değişikliklere göre emekliler genel olarak 1982 öncesi emekliler, 82 ve 87 yılları arası emekliler, 1987 kamuoyunda aynı zamanda “süper emekli” olarak da tanımlanan emekliler ve 1988-1999 arası emekliler, 2000-2008 arası emekliler, 2008 sonrası emekliler olmak üzere toplamda teknik olarak Bakanlık tarafından altı farklı grup içerisinde oluşturulmaktadır.

Emekli aylığı hesaplama yöntemlerinde yıllar içinde yapılan değişiklikler, değişik tarihlerde bağlanan SSK emekli aylıklarının farklılaşmasına neden olmuştur. SSK emekli aylıkları arasındaki farklılaşmaya, 2000 sonrası emeklilere 2008 yılına kadar büyümeden yüzde 100 pay verildiği hâlde 2000 öncesi emeklilere büyümeden pay verilmemesi ve ödenen prim miktarına ve çalışma günlerine bakılmaksızın belli bir miktarın altında aylık bağlanmamasını sağlamak üzere getirilmiş olan alt sınır aylık uygulaması bu haksız yapılanmaya neden olmuştur.

Sosyal devlet ilkesinden hareketle yüksek olarak belirlenmiş olan alt sınır aylık miktarı, yüksek prim ödediği ve uzun süre sistemde kaldığı hâlde 3.600 gün prim ödeyen sigortalı ile 7.600 gün prim ödeyen sigortalıya aynı aylığın bağlanması sonucunu doğurmuştur. İntibak düzenlemesi çerçevesinde 2000 yılı öncesinde bağlanmış olan aylıklar, mevcut göstergelerine göre yüzde 60 aylık bağlama baz oranı dikkate alınarak bu oran 5 bin günden sonraki her 240 gün için ve elli-elli beş yaştan sonraki her tam yaş için 1 puan artırılarak, 5 bin günden eksik her 240 gün için 1 puan eksilterek 1999 Aralık ayı itibarıyla alt sınır uygulanmasının yeniden hesaplanması gündeme alınmıştır. Hesaplanan aylıklar 2008 Ocak ayına kadar her yılın TÜFE’sinin tamamı ve gelişme hızının yüzde 75’i kullanılarak güncellenecek, 2008 Ekim ayına taşınan aylıklar 2013 Ocak ayına kadar aylık artışlarıyla göstergeler düzenlenecektir.

Görüldüğü gibi, bu yöntem sonucunda, yeni hesaplanan aylık ödenmekte olan aylıktan düşük ise mevcut aylığın ödenmesine devam edilecek olup hiç kimsenin aylığında bir düşüş olmayacaktır. İntibak sonucu meydana gelecek artışlar, prim ödeme gün sayısı ve ödenen primlerin miktarlarına göre değişkenlik gösterecek olup göstergesi yüksek olanlar ve daha uzun süre prim ödeyenlerde daha fazla artış olacaktır. Bu şekilde 2000 öncesi emeklilerin de ülkenin kalkınmasından pay alması sağlanacak ve 2000 öncesi emeklilerin aylık miktarları, 2000 sonrası emeklilerin aylık seviyesine yaklaştırılmış olacaktır. Yapılacak intibak sonucunda 2000 öncesi emekli 2 milyon 743 bin 371 kişiden 1 milyon 943 bin 442 kişinin yani yüzde 70’inin aylıklarında artış meydana gelecek, en yüksek artış 2012 Ocak ayı itibarıyla 322 TL’ye kadar çıkmış olacaktır. Maliyet ise ek ödeme dâhil 2011 yılı itibarıyla 2 milyar 538 milyon TL olacaktır. İntibak yasasından dolayı 365 bin 146 kişinin aylığında 50 ilâ 100 TL, 525 bin 613 kişinin aylığında 100 ilâ 150 TL, 283 bin 762 kişinin aylığında 150 ilâ 200 TL, 197 bin 978 kişinin aylığında 200 TL artış sağlanmış olacaktır.

İntibakla ilgili çalışmalar süratle devam etmekte olup 2,7 milyon dosya taranarak intibak yöntemi için gerekli olan bilgiler bilgisayar ortamına atılacaktır. Bu, titizlikle yürütülmesi gereken zahmetli bir çalışmadır. Ayrıca bilgisayar programlarının da buna uygun olarak yeniden yazılması gerekmektedir. Ancak bütün bunlara rağmen çalışmalar yıl sonuna kadar tamamlanacak ve intibak farkları 2013 yılı Ocak ayında kademe uygulanmadan tek seferde ödenecektir.

Böylece 2002 yılında “kazanan Türkiye olacak” anlayışıyla iktidara gelen AK PARTİ toplumumuzun geniş bir kesimini ilgilendiren yaralardan birisine daha merhem olmuştur. Bu çalışmayla 2050’ler için düzenleme yaptık, altmış beş yaşı getirdik. Bizler o zaman siyasette olmayacağız. Kırk yıl sonrasına göre yapılan bir düzenlemeyi bugünden bozmaya çalışmak, onun ana parametreleriyle oynamak doğru değildir. Türkiye’nin gelecek yıllara dönük sosyal güvenlik açıklarının uzun yıllar sağlam şekilde sürdürülmesi için reform yaptık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere, iktisatta genel bir kural olan, vatandaşa yönelik politikalar geliştirilirken toplumun bir tarafını düzeltip diğer tarafını kötüleştirmemek ilkesinden hareketle, vatandaşın bir cebinden alıp diğer cebine koymadığımızı ispatlayan, toplumun bütün kesimlerine yönelik çalışmalar yaptığımızı gösteren bilgiler sunmaya çalışacağım.

2002 yılında 376 TL olan en düşük emekli maaşını 2011 yılında 872 TL’ye yükselttik. 148 TL olan en düşük BAĞ-KUR’lu maaşını 554 TL’ye, 257 TL olan en düşük Emekli Sandığı maaşını ise 632 TL’ye çıkardık. 2002 yılında 392 TL olan en düşük memur maaşını 2011’de 1.460 TL’ye yükselttik yani tam 3,5 kat artırdık.

İktidara geldiğimiz 2002 yılında 230 milyar dolar olan millî gelirimizle dünyanın 26’ncı büyük ekonomisiydik. Bugün millî gelirimiz tam 780 milyar dolar, 2002’dekinin 3 katından fazla, bugün dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz. 2002’de 3.500 dolar olan kişi başı millî geliri de 3 kat artırıp 10 bin dolara çıkardık.

2002 yılında yüzde 65’lerde olan enflasyon, AK PARTİ dönemlerinde tek haneye kadar geriledi. 2011 yılının son verilerine göre de yıllık enflasyon yüzde 6,31’lere kadar düştü. Böylece, 1969’dan sonra ilk kez bu kadar düşük enflasyon oranıyla bu ülke karşı karşıya kalmış oldu.

Kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı, 2002 yılında yüzde 61,4 iken iktidarımız 2010 yılında yüzde 28,7’ye bunu çekmiştir. Kamu net borç stoku da hazine tarihinde ilk defa AK PARTİ iktidarları döneminde gerilemeye başlamıştır.

2002 yılında eğitim, sağlık, sosyal, koruma gibi kamu harcamalarının toplamı 47,5 milyar TL iken 2011 yılında 210 milyar TL bütçeyi millete hizmet için ayırdık.

Çalışma gün sayısı otuzdan aşağı olan vatandaşlarımızın sigortalı sayılmamalarını ortadan kaldırdık, artık on yedi ve üstü çalışma günü olan her vatandaşımız sigortalı sayılıyor, böylece geçimini bir iş yerine bağlı olarak elde etmeyen vatandaşımız, prim ödeyerek genel sağlık sigortası kapsamındaki tüm hizmetlerden faydalanmaktadır.

On sekiz yaşından küçük bütün çocuklarımızı, anne veya babası sigortalı olsun olmasın, prim borcu olsun olmasın sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanma imkânına kavuşturduk. Anne ve babasından sağlık hizmeti alamayacak durumda olan çocukların genel sağlık sigortası primlerini de devletin ödemesi kapsamı altına aldık.

Tarım sigortası emeklilerinin sahip olduğu sağlık imkânlarından anne ve babalarının da yararlanabilmelerini sağladık.

Genel sağlık sigortasını hayata geçirdik. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, yeşil kart uygulamasından yararlanamayan yaklaşık 3 milyon vatandaşımızı -yine önceki açıklamalarımda olduğu gibi- burada da devletin güvencesi altına aldık.

2002 yılında 36 milyar dolar olan ihracatı tam 4 kat artırdık ve 2011 yılında 129 milyar 628 milyona yükselttik. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında hedefimiz ihracatımızı 500 milyar dolara çıkarmak, yani Türkiye’yi daha da zenginleştirmek.

1993-2002 yılları arasında ortalama sadece yüzde 3 büyüyen Türkiye ekonomisini 2003-2010 yılları arasında ortalama yüzde 6,1 büyüttük. 2011 yılının ilk çeyreğine gelindiğinde Türkiye, ekonomide yüzde 11,5’lik büyümeyle dünyanın en hızlı büyüyen 1’inci ülkesi, ikinci çeyrekte yüzde 8,8’lik büyümeyle dünyanın 2’nci ülkesi olmuştur.

Cumhuriyetin ilanından 2002’ye kadar yapılan bölünmüş yol miktarı 6 bin kilometreyken, AK PARTİ olarak, 2002’den 2011’e kadar 13.500 kilometre bölünmüş yol yaptık, seksen yılda yapılan yolun 2,5 kat fazlasını, tam dokuz yılda gerçekleştirdik.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Emeklilikle ne alakası var bunun?

ABDULKERİM GÖK (Devamla) - 2002’ye kadar bölünmüş yolla birbirine bağlanan yalnızca 6 şehir varken bu sayıyı 74’e çıkardık.

Burada benden önceki konuşmacılar ekonomiyle ilgili ve intibakın dışındaki birçok konuya değindi ancak ben öyle zannediyorum ki tamamen şu anda intibakla ilgilidir. “Neden?” derseniz: Biz popülist politikalar uygulamadık, biz seçim ekonomisi uygulamadık. Vatandaşımıza, toplumun her noktasında sıkıntısı olana, bütçemiz dâhilinde, imkânlarımız dâhilinde, politikalarımız dâhilinde, toplumun her kesimine, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olması ilkesi gereği ulaşmaya çalıştık. Konuşmalarım bu çerçevede arkadaşlar.

2002 yılında çiftçilerimize 1,8 milyar TL olan destek verilirken bu rakamı 3 kat artırdık ve 2011 yılında 6 milyar TL’ye çıkardık. 70 milyon insanımızın ve 30 milyon turistimizin gıda ihtiyacını karşılayan tarım sektörümüz ile bugün, yüz yetmiş yedi ülkeye 1.530 çeşit tarım ürünü ihraç ediyoruz.

İktidara geldiğimiz günden bugüne kadar Toplu Konut İdaresi aracılığıyla 81 il, 800 ilçe ve 1.825 şantiyede 100 bin nüfuslu 18 adet şehrin sıfırdan inşası anlamına gelen 490 bin konut ürettik. Vatandaşlarımız ucuz ve kaliteli konut sahibi olmaya devam ediyorlar.

İktidarımızda ilk kez, hiç geliri olmayan yoksul gruplara yönelik konut üretimi başlattık. Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ile iş birliği içinde, geliri ve sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımıza peşinatsız yirmi yıl vadeli, 100 TL’den başlayan taksitlerle büyüklüğü 45, 50, 60 metrekare olan toplam 28 bin konutun inşasını başlattık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılında 494 milyon TL olan YURTKUR bütçesini 2011’de yaklaşık 3,5 milyar TL’ye çıkardık. 2002 yılında 188 bin olan ranzalı yurt yatak sayısını 263 bine çıkardık. Bir yıl içinde 39.800 yeni yatak kapasitesinin de ilave edilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir.

Yıllardır zarar açıklayarak milletimize yük olan devlet bankalarını kâra geçirdik.

Bütün bunları kısaca bir kelimeyle özetleyecek olursak, bu ülke -Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln’ün bahsettiği gibi “Kalkınmamış ülkeler yoktur, iyi yönetilmeyen ülkeler vardır.”- çok şükür ki AK PARTİ iktidarlarıyla iyi yönetilmeye başlamıştır ve siyasal istikrarla, AK PARTİ iktidarlarıyla bu ülke bu rakamları yakalamıştır, buna benzer rakamları da yakalamaya devam edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekilimiz.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum.

Zamanlama açısından oldukça anlamlı ve önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Zamanlama açısından neden anlamlı? Bildiğiniz gibi, 2009 yılı küresel krizinin hâlen dünyada etkileri devam ediyor. Yine, dünyada ekonomi, finans ve diğer alanlarda belirsizlikler de devam ediyor. Tüketici ve yatırımcı açısından ise beklentiler tüm dünyada hâlen olumsuz bir düzeyde. Yine, dünyada sosyal güvenlik ve emeklilik açısından baktığımızda hemen hemen tüm ülkelerin sosyal güvenliğe ve emekli aylıklarına yönelik olarak çok ciddi tedbirler aldıklarını ve bütçelerine olan yükü önemli ölçüde azalttıklarını görüyoruz.

Sadece size birkaç ülkeden örnek vermek istiyorum: Örneğin Almanya’da aile ve kira yardımı dâhil olmak üzere sosyal güvenlik ve işsizlik ödemeleri azaltılmıştır. İtalya’da aile vergi yardımlarının ve yüksek gelirli emekli maaşlarının kesilmesi yoluna gidilmiştir. İrlanda’da yine sosyal yardımlarda önemli bir kesinti söz konusu olmuştur. Yunanistan’a baktığımızda, Yunanistan’da çok ciddi tedbirlerin alındığını görüyoruz. Nedir bunlar? Özellikle bin avronun üzerinde emekli maaşı olanların emekli maaşlarının aşağı yukarı yüzde 40 oranında kesilmesi dahi bu kapsamda düşünülebilir. Buna ilave olarak emekli maaşlarının kesilmesi, emeklilik yaşlarının artırılması vesaire bunları anlatabiliriz. Portekiz’de sosyal harcamaların önemli ölçüde düşürüldüğünü görüyoruz. Avusturya’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Estonya’da, Letonya’da, Hollanda’da, Litvanya’da -ben bunları teker teker sıralamak istemiyorum- Macaristan’da, Polonya’da emeklilik yaşlarını artıran ve sosyal güvenlik ve emekliliğe yönelik çok ciddi tedbirler alınan hususların olduğunu hepimiz biliyoruz.

Böyle bir ortamda, kamuoyunda “intibak” olarak bilinen ve ciddi bir mali yükü olan bir tasarıyı bugün görüşüyoruz. Bu açıdan anlamlı bir gün, zamanlama oldukça anlamlı diye düşünüyorum. Tüm dünyanın bütçelerini kestiği, kıstığı, sosyal güvenlik harcamalarını önemli ölçüde azalttığı bir dönemde, biz, bütçemize yük getirecek olan intibak yasasını, 2,7 milyar TL civarında yük getirecek olan intibak yasasını  bugün burada görüşüyoruz.

Elbette çok değişik görüşler ifade edildi burada. Nedir bu görüşler? Aşağı yukarı 8-10 milyar liradan başlayan 40-50 milyar TL’ye kadar çıkan bir bütçe yükü öngören teklifler bunlar. Önümüzde orta vadeli bir program var, yıllık bütçemiz var. Hükûmetin mutlaka ve mutlaka Orta Vadeli Program’a uyması gerekiyor, bütçe disiplinine uyması gerekiyor.

Bakınız değerli arkadaşlar, 2003-2011 döneminde yani dokuz yıllık dönemde, sadece bir yıl hariç, sekiz yıl bütçe hedefleri tutturulmuştur. 2009 yılı hariç yani dünyada küresel krizin oluştuğu o yıl hariç sekiz yıl bütçe hedefi tutturulmuş, bilakis, harcamalar hedeflenenin çok daha altında gerçekleşmiştir.

1994-2002 yılına baktığımızda -yine dokuz yıllık periyot- bu dokuz yıllık dönemde tam altı yıl bütçe hedefi tutturulamamış ve hedeflenenin tam 2 katı bütçeye bir yük gelmiştir değerli arkadaşlar.

Onun için, bizlerin önümüzü görmemiz orta ve uzun vadeli bir bakış açısı içerisinde bu tür planlarımızı ve programlarımızı yapmamız gerekiyor. Günübirlik politikalarla, tüm emeklileri kapsayan ama yarın, bir yıl sonra, iki yıl sonra emeklilerimizin ne tür bir durumla karşı karşıya kalacağını bilemeyeceğimiz bir durumla karşılaşmamız demek, Türkiye’deki güven ve istikrarın son bulması demektir. Onun için, her attığımız adımı mutlaka ve mutlaka bütçe disiplini içerisinde yapmak zorundayız değerli arkadaşlar.

Şimdi, Türkiye’deki resme baktığımızda, 2011 yılında aşağı yukarı yüzde 8’in üzerinde bir büyüme söz konusu. Güven ve istikrar hâlen devam ediyor. İş gücüne katılım oranında 5 puanlık bir artış söz konusu oldu. Bu, son derece anlamlı çünkü tüm gelişmiş ülkelerde beklentilerin olumsuz seyretmesi nedeniyle iş gücüne katılım oranlarında ciddi düşüşler söz konusu değerli arkadaşlar. Ama Türkiye’de, iş gücüne katılım oranında aşağı yukarı 5 puanlık bir artış söz konusu ve buna rağmen işsizlikte hâlen bir düşüş söz konusu. O nedenle, bu mevcut güven ve istikrarı koruyan bir yapının mutlaka sürdürülmesi gerekir diye düşünüyorum.

Bütçenin kompozisyonuna baktığımızda da -bu da çok önemli- bütçenin kompozisyonunda da ciddi bir değişimin son sekiz, on yılda söz konusu olduğunu görüyoruz. Nedir bu değişim; bütçenin kompozisyonundaki değişim? Aşağı yukarı 2002 yılında yüzde 10-11 seviyesinde olan sağlık ve sosyal harcamalarımız, özellikle sosyal harcamalarımız 2011 yılı itibarıyla yüzde 24’e yükselmiştir. Bunun anlamı şudur: Bütçenin dörtte 1’i sağlık ve sosyal harcamalara gidiyor demektir. Bu, son derece önemli bir gelişme. Neden önemli bir gelişme? Tüm dünyada sosyal harcamaların kısıldığı bir dönemde Türkiye’de sosyal harcamaların artması, sosyal adaletin tesisi açısından son derece önemli.

İkinci önemli husus; personel harcamaları. 2002 yılında bütçemizin içerisindeki personel harcamasının oranı yüzde 18 değerli arkadaşlar. Bu oran yüzde 27,7’ye yükseldi 2011 yılı itibarıyla. Bunun anlamı şu: Aşağı yukarı bütçemizin dörtte 1’ini sosyal ve sağlık harcamalarına ayırıyoruz, üçte 1’ini ise personel harcamalarına ayırıyoruz. Bugün hiçbir kesimde, emeklilerimiz dâhil, devlet memurlarımız dâhil hiçbir kesimin reel olarak ücretlerinde bir kayıp söz konusu değildir. SSK işçilerimizde, SSK işçi emeklilerimizde aşağı yukarı yüzde 50’ye yakın -enflasyondan arındırıldıktan sonra- reel bir ücret artışı olduğunu görüyoruz, BAĞ-KUR’lularda bu oran çok daha yüksek. Yüzde 100’ün üzerinde, yüzde 107’lik bir reel artış söz konusu, BAĞ-KUR emeklileri için söylüyorum.

Yine diğer taraftan, emeklilere ödenen aylıklara baktığımızda, 2002 yılında 16 milyar TL’lik bir emekli aylığı ödemesinin söz konusu olduğunu görüyoruz, 16 milyar TL, 2012 yılı için öngörülen rakam 105 milyar TL; aşağı yukarı 6,5 katlık bir artış söz konusu. Yani bugün emeklilerimiz hiçbir şekilde enflasyona ezilmemiştir, enflasyonun altında kalmamıştır, reel olarak ücretlerinde ciddi bir artış söz konusu olmuştur.

O nedenle, ben şunu tekrar etmek istiyorum: Atacağımız her adımı geleceğimize bakarak, geleceğimizi düşünerek, gelecekteki ekonomimizi düşünerek atmalıyız ve ben şunu söylüyorum: Elbette, emeklilerimizin tamamını kapsayan, 2008 sonrası, 2000-2008 arasını da kapsayan bir intibak yasası çıkarılabilirdi ama bunun yükü vatandaşımıza gelecekti. Bir yıl sonra, iki yıl sonra vatandaşlarımız bugünkü aldığı parayı belki alamayacak bir duruma geleceklerdi. O nedenle, biz diyoruz ki: “Mutlaka ve mutlaka bütçe disiplinine riayet edelim, bugüne kadar oldukça başarılı bir bütçe performansı sergilenmiştir, bundan sonra da bu başarılı bütçe performansı sergilenmeye devam etsin.

Elbette, bunu yaparken de, tüm dünyada sosyal güvenliğe, emekliliğe yönelik ciddi tedbirler alınırken Türkiye’de yine mali yük getiren, ama haksızlığı da önemli ölçüde ortadan kaldıran bir düzenlemeyi yapalım. Buna hepimiz varız, ama hepimiz, hep birlikte geleceğimizi düşünmek zorundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanımızın temasına bir cümleyle, ayakta, burada katkıda bulunmak istiyorum; Çok değerli bir konuşma Avrupa çerçevesinde, Orta Vadeli Program’da, bütçe çerçevesinde; ama küresel kriz bölgesel değil, “küresel” ismi üstünde. O zaman Brezilya’da Lula ve Dilma sosyal devlet uygulamasında 30 milyon kişiyi açlık sınırının üstüne nasıl çıkardı, Hindistan ve Uzak Doğu’da Çin yüzde 9’lara nasıl yükseldi? Biraz geniş bir ufukla tartışıp emekçilerin, emeklilerin durumunu koymak gerekir diye düşünüyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, zabıtlara geçti Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu.

Sayın Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, SSK emekli aylıkları geçmişten günümüze kadar altı ayrı sisteme göre hesaplanmıştır ve bu sistemlerden her biri, aylık bağlama kurallarında bir değişiklik meydana getirmiş ve ayrı emeklilik grupları oluşmasına sebep olmuştur. Bu altı grup, sırasıyla; 1 Ocak 1982 öncesi emekliler, 1 Ocak 1982 ile 31 Aralık 1987 arasındaki emekliler ve 1987 yılındaki süper emekliler, 1 Ocak 1988 ve 31 Aralık 1999 yılı arasındaki emekliler, 2000-2008 yılları arasındaki emekliler ve 2008 sonrası emekliler olarak adlandırılmaktadır. Emekli aylığı hesaplama yöntemlerinde yıllar içerisinde yapılan değişiklikler SSK emekli aylıkları arasında farklılaşmaya sebep olmuştur. Bu farklılaşmanın iki önemli sebebi vardır. Bunlardan bir tanesi, 2000 yılı sonrası emeklilere 2008 yılına kadar büyümeden yüzde 100 pay verildiği hâlde 2000 öncesi emeklilere büyümeden pay verilmemiştir. Diğer sebep ise, ödenen prim miktarına ve çalışma günlerine bakılmaksızın belli bir miktarın altında aylık bağlanmamasını sağlamak üzere getirilmiş olan alt sınır aylık uygulamasıdır. Sosyal devlet ilkesinden hareketle yüksek olarak belirlenmiş olan alt sınır aylık miktarı, yüksek prim ödediği ve uzun süre sistemde kaldığı hâlde 3.600 gün prim ödeyen sigortalı ile 7.600 gün  prim ödeyen sigortalıya aynı aylığın bağlanması sonucunu doğurmuştur.

Değerli milletvekilleri, intibak düzenlemesi, oluşan bu olumsuzluğun giderilmesini amaçlamıştır. İntibak “uyum” demektir. 2000 yılından önce emekli olan 2 milyon 700 bin SSK emeklisiyle sınırlı tutulan intibak çalışmasının kapsamı bu yeni düzenlemeyle birlikte genişletilmiştir. Yeni düzenlemeye göre, 2000 yılı öncesinde bağlanan aylık miktarlarına refah payının yansıtılmasıyla birlikte alt sınır uygulaması yapılmaksızın sigortalıların sistemde kaldıkları süreyle orantılı bir şekilde bu uygulamadan hak ettikleri gerçek kazançları almaları amaçlanmıştır. Bunun yanında bu kazançtan gün sayıları üzerinden yararlandırılmaları sağlanmaya çalışılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yeni intibak düzenlemesinin sonucunda intibak kapsamında olanların yüzde 70’inin aylıklarında artış meydana gelecektir. 2012 Ocak ayı itibarıyla en yüksek artış 322 TL ve yıllık maliyet toplam 2,5 milyar TL olarak gerçekleşecektir. Bu maliyet her yıl katlanarak artacaktır.

Yaşlılık aylığı alanların artışlarına gelince, yaşlılık aylığı alan 484 bin kişinin aylığı 100 ile 150 TL arasında, 279 bin kişinin aylığı 150 ile 200 TL arasında, 9.500 kişinin aylığı ise 250 TL ve üzerinde olacaktır. Bunun yanında BAĞ-KUR’dan aylık alanlarla intibak ihtiyacı olup olmadığı konusunda da inceleme yapılmış, aylıklar arasında, arada kalan kısa bir dönem hariç, önemli bir farklılaşma olmadığı anlaşılmıştır fakat yapılan inceleme sonucunda, 1 Nisan 2002 gelir tablosundan emekli olan yaklaşık 12 bin kişi yönünden bir dengesizlik olduğu görülmüş, bu yüzden intibak çalışması kapsamına bu gelir tablosundan 1 Nisan 2002 ile 30 Haziran 2002 arasında emekli olanlar da dâhil edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kapsamda hesaplanmış olan 12 bin kişinin aylıkları, aynı gelir basamakları üzerinden yüzde 8,9 oranında artış yapılarak yeniden hesaplanacaktır ve bu vesileyle de oluşan olumsuzluk giderilmiş olacaktır. Bu artış, kişilerin aylıklarında, bulundukları basamaklara göre 27 TL ile 118 TL arasında artış getirecektir.

Hükûmetimizin programında yer alan ve Sayın Başbakanımızın talimatıyla üzerinde çalışılan yasa, emekliler arasında yıllar zarfında oluşan maaş farkını gidermeyi amaçlamaktadır. Sayın Başbakanımız, Hükûmetimizin programını açıklarken şu cümleyi sarf etmiştir: “Emeklilerimiz için adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata geçireceğiz.” İşte bu yasa, Başbakanımızın söz verdiği gibi, yıllardan beri mağdur durumda olan ve maaş adaletsizliğine uğrayan emeklilerimiz için hazırlanmıştır.

Biz AK PARTİ Hükûmeti olarak, geçmiş dönemlerde yaptığımız reformlarla nüfusumuzun yüzde 83’ünü sosyal güvenlik kapsamına almış bulunuyoruz. Bunun yanında, tüm imkânlarımızı zorlayarak emeklilerimizin maaşlarında ciddi artışlar sağladık. 2002-2011 Ocak dönemlerinde en düşük emekli maaşlarını, çiftçi emeklilerimiz için yüzde 619 oranında, esnaf emeklilerimiz için yüzde 326 oranında, işçi emeklilerimiz için yüzde 204 oranında, memur emeklilerimiz için yüzde 149 oranında artırmış bulunmaktayız.

AK PARTİ Hükûmeti ile zenginleşen, büyüyen ve gelişen Türkiye'nin yeni imkânlarından ve millî gelirden emeklilerimizin ve tüm çalışanların daha fazla pay almalarını sağlamaya devam edeceğiz; intibak yasası da seçmenlerimize verdiğimiz bu sözün ilk adımlarıdır.

Sosyal güvenlik alanında temel hedefimiz, tüm vatandaşlarımızın yeni dönemde sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası kapsamına alınmasıdır. Hükûmetimizin sağlık harcamaları da her yıl artarak devam etmiştir. 2002 yılında 10 milyar TL olan sağlık harcamalarımız 2011 yılı sonu itibarıyla 45 milyar TL’ye ulaşmıştır yani sağlık harcamalarımız 4 kat artmıştır.

Türkiye’de orta sınıfın konuta kavuşması için oluşturulan KEY hesabı, geçmişten AK PARTİ İktidarına kadar uzun ve sancılı bir süreçti. 1996 yılından beri hükûmetlerin ödemeye yanaşmadığı Konut Edindirme Yardımı paraları, Sayın Başbakanımızın devreye girerek talimat vermesi üzerine hak sahiplerine ödendi.

Partimiz 2002 yılında tek başına iktidara geldiğinde Sayın Başbakanımız “Halkımızın devletle hiçbir probleme meydan verecek pürüzlü bir şeyi kalmasın, ödemesi gerekenler varsa ödensin, vatandaşımızın hakkı zail olmasın.” talimatını vermişti ve sonucunda KEY ödemeleri ortaya çıktı. Nitekim, 2007 yılında çıkan bir kanunla da gerekli çalışma yapıldı. Sonuç olarak, 2011 yılı Ekim ayı itibarıyla 7,8 milyon hak sahibine Konut Edindirme Yardımı kapsamında 3,4 milyar TL ödeme yapıldı.

Takdir edersiniz ki 1987 yılında başlamış ve 1995 yılında sonlandırılmış bir fonun evraklarının arşivlerden çıkarılıp tek tek hak sahiplerinin bulunması ve onların nema hesaplarının tespitinin yapılmasının ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz.

Nitekim, o tarihlerde çoğu kurumlarda bilgisayar ile işlem yapılmıyordu fakat Başbakanımızın bu konu üzerindeki hassasiyeti sayesinde, fedakârca ve titizce yapılan çalışmalar sonucunda KEY ödemeleri hak sahiplerini buldu.

Peki, bunları biz neden yapıyoruz? Çünkü biz millete hizmetkâr olmak için iktidardayız ve buradayız. Biz milletin hizmetkârıyız. Her zaman söylediğimiz gibi, hiçbir zaman buyurgan bir Hükûmet olmadık, biz hizmetkâr bir iktidarız.

Geçmiş hükûmetler döneminde bütçe açıklarını kapatmak için kurulan bir başka fon da Zorunlu Tasarruf Fonu’ydu. Bu paralar zamanında insanlardan toplanmış fakat AK PARTİ iktidara geldiğinde kasada hiçbir miktarda para yoktu. Bu paralar da ne hazinede ne de bankalarda mevcut değildi. Biz dürüst bir iktidar olarak, suçluyu gösterip bu işten sıyrılmak yerine, halka, bu parayı ödeme sözü verdik. AK PARTİ zoru başardı ve doğru bir iktidarın yapması gerekeni yaparak zorunlu tasarruf konusunda hak sahiplerine 13,5 milyar TL ödeme yaptı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, verdiği sözlerin daima arkasında olan bir Hükûmet anlayışını benimsedik ve bu anlayışla ilerleyeme de devam edeceğiz. Sizlerin de bildiği gibi, hastaneleri tek çatı altında topladık. Vatandaşlarımızın, sağlık sigortalarıyla bütün sağlık kuruluşlarından hizmet almasını sağladık. Sağlık hizmetlerinde vatandaşımızın memnuniyet oranını yüzde 39’lardan yüzde 75’lere çıkardık. Yeşil kartlı vatandaşlarımız dâhil sağlık hizmetlerinden yararlanan nüfusumuzun oranını yüzde 96’lara ulaştırdık.

Biz, bu gelişmeleri halkımıza sunmanın kıvancı içindeyiz. İntibak yasası da mağdur durumda olan emeklilerin yüzünü güldürmek, mağduriyetlerini gidermek için hazırlanmıştır.

Ve bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen tüm çalışanları kutluyorum; kanunun hayırlı uğurlu olmasını dileyip hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.

Şahısları adına ikinci konuşmacı Sayın Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 171 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce ifade etmek istediğim bir şey var. Biraz önce bir vatandaştan telefon aldım, Osman Karakuzu, bizim Serinhisar’dan. Dedi ki: “O, biraz önce konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Komisyon Başkanı Meclisin Komisyon Başkanı mı, Hükûmetin Komisyon Başkanı mı? Almanya’daki adam kaç para alıyordu, kaç euro alıyordu? Onunkinden ne kadar kestiler? Buradakiler kaç para alıyor? Neyini keseceksin?” Şimdi, bir vatandaşımızın söylediği bir şeyi eğer vatandaş çok iyi bir şekilde idrak ediyorsa buradaki Sayın Komisyon Başkanımızın bu hadisenin farkında olması lazımdı.

Orta Vadeli Program’dan bahsettiniz. Orta Vadeli Program’ı bu Hükûmet beş ay getirmedi Komisyona, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmedi. O zaman niye müdahale etmediniz? “Niye bu gelmiyor?” demediniz. Niye bunu ifade etmediniz?

Şimdi, kanun hükmünde kararnamenin bir tanesinin arasına koyacaksın, Sayın Bakanın bile zorla arayıp bulacağı bir şekilde gelecek ve böylelikle eylül ayında görüşmüş olacaksınız. Bunları burada tartışmamız lazımdı.

Orta Vadeli Program’ı Hükûmet ne zaman çıkarırsa çıkarsın, canı istediği zaman çıkarırsa çıkarsın babındaki kanun teklifimi ben buraya verdim. Gelin onları tartışalım. Yetmiyorsanız, yetişemiyorsanız, onu anlatamıyorsanız burada yardımcı olalım dedik. Defalarca gündeme getirdim. Ama Sayın Komisyon Başkanına -geçmişte mesai arkadaşlığı da yapmış olmamdan dolayı- biraz önce dışarı çıkarken ifade ettim, “Biraz sonra görüş söyleyeceğim, sizinle ilgili konuşacağım.” dedim.

Gerçekten bu önemli bir hadisedir. Madem bütçe fevkalade iyi, gelin şu bütün emeklilerin meselesini, intibakını çözüverelim canım! 2 milyonunu değil 2 milyon 800 binini halledelim. Öbür tarafta 10 milyona yaklaşan emekli var. Gelin bunları çözelim dedik. Madem bütçe iyi, madem bütçe fazla veriyor, bunları çözmemiz lazım dedik.

Şimdi bunu niye getiriyoruz, intibak yasasını? Emeklilerin durumu fevkalade iyi, herkes güle oynaya geziyor, ben istediğimi alabiliyorum, istediğimi harcayabiliyorum dediği için mi siz 300 lirayla 30 lira arasındaki parayı vermeye çalışıyorsunuz? O da herkese değil. BAĞ-KUR’dan 12 bin kişiye, 15 bin kişiye, öbür tarafta da 10 milyon emekliden 1 milyon 900 binine veriyorsunuz. Dolayısıyla söylerken, ifade ederken bir şeyi bütün boyutlarıyla dikkate almak lazım.

Bakın, Sayın Başbakan ne yaptı? Seçimlere kısa bir süre kala “İntibak yasasını seçimden sonra çıkaracağız.” sözünü vermiş. Bu açıklama basında yer aldı. Bakanlar Kurulunda bu hadise görüşüldü. Bakanlar Kurulundan fırlayan herkes, bilen bilmeyen herkes fırladı dışarıda “Emeklilerin arasındaki bütün farklılıkları gideriyoruz.” dedi. Benim ilimde de bakan hanımefendi vardı, hızını alamadı, İzmir’de söyledi. Bunun zor olacağını, halledilemeyeceğini sizden, Sayın Bakandan önceki Bakan söyledi. Bürokrasiyi dinleyen, önüne hesap kitabı koyan, önüne hesap kitabı getiren insan ne yapar? Bir bakar, ne yapıp ne yapamayacağını bilir, nereye kadar gidip gidemeyeceğini de bilir. Dolayısıyla, bu işleri söylerken, sadece bu işleri AKP biliyormuş ve bütün hadiseyi çözmüş gibi topluma lanse etmenin bir anlamı yok. Bağırıyor emekli “Ben bekliyorum, günümü doldurdum, vesairemi doldurdum.” diyor. Beni bekliyor, şu anda konuşmamı. Telefon ediyor. “Bana bir çözüm, sağlık sigortasından istifade edemiyorum. Bu tür işlerimi çözemiyorum, sıkıntı içindeyim.” diyor. Gelin, onların meselelerini çözelim, onların meselelerini konuşalım. Sanki burada, Türkiye’de hiçbir problem yokmuş gibi hadiseyi topluma lanse etmeye çalışmak gerçekten zor. Bakın, Sayın Bakan ihtiyatlı konuşuyor. Önüne hesap kitap koydular. Daha önceki Bakanın -Bakanlar Kurulunda konuşuldu ama çıkınca- “Biz bu işi zor yaparız.” dediğini, bizim arkadaşlarımız, onun beyanlarından hangi tarihte söylediğini ne yaptılar? Çok rahat ifade ettiler.

Şimdi, mutlaka sorunların tamamının bir anda çözülmesi gibi bir hadiseyi ifade etmek mümkün değil. İmkânlarla, kaynaklarla ihtiyaçları dengeleyeceksiniz.

(Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Genel Kurulu teşrifi nedeniyle AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)

Dolayısıyla bu hadiseyi ne yapmamız lazım? Çok iyi değerlendirmemiz lazım. Burada zaten Komisyon Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyon Başkanı gibi davranması önemli. Diğer komisyonlarda da aynı şekilde.

Bakın sistem farklılaşabiliyor. Her bir sistemde aylığın miktarını belirleyen farklı unsurlar var. Bunlar sigortalının prime esas kazanç tutarları, prim ödeme gün sayısı. Bunları, değişiklikleri dikkate aldığımızda dört grupta emekliliği sınıflandırıyoruz: 82 öncesi emekli olanlar, 82-87 arasında emekli olanlar, süper emekliler, 88 ve 2000 yılında emekli olanlar. Bu hususu fazla uzatmayacağım ama şimdi, bunun neyi çözüp çözmediğini konuşmak lazım. Sadece emeklilerin bir kısmını kapsıyor, herkesi kapsamıyor. Emeklilere insanca yaşayacak bir ortamı da sağlamıyor. Amacı da karşılamıyor. Emekliler açısından eşitsizliği giderdiğini de söylemek mümkün değil. Bazı aylıkların düşebileceği de ifade ediliyor. Şimdi, baktığınız zaman, bu tür çalışmalar daha önceki yıllarda esasen başladı.

“Çok farklı, adaletsiz bir sistem var, bunu düzelteceğim.” diye millete söz verdiniz mi? Verdiniz. Bunu kanundan sorumlu bakan çok rahat izah edebilirdi. Demek ki izah etmekte bir sıkıntısı var. Komisyon başkanları da hafif omuz ve destek atma yarışına giriyorlar. Sorumlu bakanlar işin zorluğunu bildikleri için biraz daha ihtiyatlı konuşma gibi bir durum söz konusu çünkü önlerine konulan nedir? Hesap kitaptır.

Birkaç seçim atlatılmasına rağmen bu işte fazla konuşulduğu için altından kalkamadınız, şimdi alelacele bir şey getirmek zorunda kaldınız. Bu da çözmüyor. Sayın Bakanım, sizin meseleye ilginizin olduğunu biliyorum ama fazla bir terakki yok, yani meselenin tamamını çözmeye yönelik bir hadiseyi gerçekleştirmiyorsunuz.

Şimdi hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin sizin yönettiğiniz sosyal güvenlik sistemi üzerinde konuşmuyor muyuz? Evet, konuşuyoruz. Sosyal güvenlik açığı 2009’da 53 milyar –bütçe transferi- 2010’da 55 milyar, 2011’de 55. Bakın, 2012’de “İyi.” diyeceğiniz, “İyi olacak.” diyeceğiniz 2012’de programa koyduğunuz rakam ne kadar? 69 milyar TL. Hedef, hedeflediğiniz bütçeden transfer millî gelirin yüzde 5’i düzeyinde. Şimdi, bunun neresi iyi Allah aşkına? Giderlerin millî gelire oranı ise yüzde 7’ye ulaşıyor.

Peki, sistem bu kadar açık verirse buna “iyi işleyen bir sistem” demek mümkün müdür Sayın Bakan? Emekliler bu tasarı çıktığında problemleri çözüldü diye düşünecekler mi? Hükûmet memnun olsa bu tasarıyı niye getirsin? Mevcut durumdan siz de memnun değilsiniz, kamuoyu da memnun değil, 10 milyon emekli de memnun değil. Emekli, canı yanmış bağırıyor. Siz “Bunun 2-3 milyonunu düzelteceğim.” diye problemi çözmüyorsunuz. Eşitsizlikler de giderek artacak.

Şimdi, emeklilerin kalanı gerçekten sizden ümidini kesti. Diyor ki: “Emekli Sandığındakilere de bir şey var mı?” soruyor, “BAĞ-KUR’lulara da bir şey var mı?” Onu da soruyor. Burada oralara bir şey yok Sayın Bakanım, onlara düzeltecek bir şey de yok.

Bir de bunu, bu tasarı yarın yasalaştığı takdirde yarın çıkacakmış, ödenecekmiş gibi ne yapıyorsunuz? Topluma lanse etmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir şey yok, orada “2013’de ödenecek.” diye ne yaptınız? İfade ettiniz, burada hüküm var. Dolayısıyla, ne yapıyorsunuz? Buradan bütün emeklilere sesleniyorum… Gelin, bunun yürürlüğünü erkene alalım, şimdiye alalım. Ama, siz, bırakın, memurların maaş artışlarını bile daha ayarlamadınız 2012 yılı için. Ne zaman yapacağınızı siz de bilmiyorsunuz, sendikalar, vatandaşlar da bunu merak ediyorlar.

Ekonomi sakat, her yıl 100 milyar dolar dış ticaret açığı Türkiye vermeye başladı. AKP geldiğinden beri toplam 500 milyar dolar dış ticaret açığı var. Bu ülkeyi üttürdünüz, kaybetti. Sadece geçen yıl 77 milyar dolar cari işlemler açığı var. İhracat yüzde 18 artıyor, ithalat yüzde 30 artıyor. Millete kızıyorsunuz ithalatta “Cep telefonu ithal ediyor.” diye. Benim babamın ne günahı var, doksan bir yaşında, elinde bir telefon, kaç senedir onu kullanıyor? Bunları, konuşurken dikkate almak lazım, ona göre konuşmak lazım.

Bir de, mesela, yasaları karıştırıyorsunuz, eğitim yasasının içine BDDK’yla, başka konularla ilgili atamaları koyuyorsunuz. Orada da bakanlarla grup yönetimi arasındaki tenakusun nerelere vardığını ne yapıyoruz? Açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu, AKP’nin, gerçekten, tutarsızlığını göstermesi açısından -çok da göstermesi açısından- önemlidir.

“Benden, açtılar, defalarca özür dilediler.” demek, o bile koordinasyonun olmadığını çok net ve açık bir şekilde ne yapar? Gösterir.

Şimdi, komisyondan geçen tasarıların, geldiği zaman, o komisyon davet yazısının usulüne uygun olup olmadığını bile test edebilecek durumda maalesef milletvekilleri olmuyor. Bu yetki yasasının, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye cevaz veren yetki yasasının nasıl çıktığını Sayın Başbakanın, sayın bakanların detaylı olarak ne yapmaları lazım? İncelemeleri lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Daha sonraki konuşmalarımda tekrar söz alacağım.

Teşekkür ediyorum, yüce heyete saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov şu anda Meclisimizi teşrif etmek üzeredirler. Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.

Alınan karar gereğince, Sayın Berdimuhammedov’un konuşmasını yapmak üzere kürsüye davetini arz ediyorum.

Buyurun Sayın Başkan. (Alkışlar)

X.- SÖYLEVLER

1.- Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, Genel Kurula hitaben  konuşması

TÜRKMENİSTAN DEVLET BAŞKANI GURBANGULİ BERDİMUHAMMEDOV - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı Sayın Çiçek, çok değerli milletvekilleri, sayın bakanlar; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkmenistan ile Türkiye kardeşlerimizin arasında böyle bir ziyarette bulunmaktan çok mutluluk duyuyorum. Türkmenistan’ın iktisadi gelişmesine ve Türkmenistan’ın bağımsızlıktan sonraki gelişmesine Türkiye çok zamandan beri destek vermiştir ve vermektedir.

Türkiye stratejik ortak olarak da büyük artan iş birliğine dayanmaktadır. Gelişmiş olan görüşlerimiz birbirimizle örtüşmektedir. Bu açıdan Türkmen-Türk kardeşlerimiz arasında çok önemli ilişkiler bulunmaktadır. Bu açıdan Türkmenistan ve Türkiye beraber olarak, bir etkisi olarak ve birlikte hareket etmektedir. Türkmenistan ve Türkiye genellikle büyük milletler, kurum, kuruluşlarıyla birlikte destekli olarak hareket etmektedirler. Türkmenistan’ın siyasi politika ve enerji açısından hareketlerinin her zaman Türkiye’yle beraber olarak olduğunu ayrıca belirtmek isterim. Bizim devletimizin, genellikle de teklik açıdan şeylerine destek etmektedir.

Muhterem dostlar, biz, değerli kardeşim Cumhurbaşkanı Sayın Gül’le de Türkmen-Türk ilişkilerinin bugünü ve geleceği, iş birliğinin karşılıklı yararları ve verimliliği yönleri konusunda bu alanda mevcut olan tüm imkânları seferber etme konusunda geniş fikir teatisinde bulunduk. İlk sırada, önceki görüşmelerimizde varmış olduğumuz anlaşmaların uygulanma durumunu ve gelecekteki yönlerini, ikili iş birliğinin manasını daha da zenginleştirmenin yollarını görüştük. Bu açıdan baktığımızda, devletler arası ilişkilerimizin uluslararası hukuk temelini daha da pekiştirmenin yararlı olacağını belirtmek istiyorum. Bugün imzalayacağımız ikili anlaşmalar, karşılıklı yarara dayalı iş birliğinin bundan sonra da ilerlemesi için lüzumlu koşulların sınırlarını genişletecektir.

Değerli dostlar, iki ülke arasında yakın münasebetlerin meyvelerini her şeyden önce ticari, ekonomik iş birliğinin gelişmesinde müşahede etmektedir. Türkmenistan’ın çeşitli sanayi dallarında, özellikle de tekstil kompleksinde, inşaat sektöründe, yeniden işleme ve diğer önlemli alanlarda Türk şirketleriyle iş adamlarının büyük katkısı bulunmaktadır. Onların hepsine, iş birliği ve bizimle el ele, omuz omuza beraber çalıştıkları için şükranlarımı belirtmek istiyorum ve bugün itibarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi 3 milyar 650 milyon dolara ulaşmıştır: 2010 yılı ile karşılaştırdığımızda yüzde 25 büyüktür, artmıştır ve gelecekte de ticari ilişkilerimizin gelişeceğine çok inanıyoruz. Bugün, ülkemizde 600’den fazla Türk şirketi çalışıyor. Bu şirketler esasen sanayi, inşaat, ticari ve hizmet sektörü, tekstil sektörü, yeniden işleme sektörü, ulaştırma alanı ve diğer önemli alanlarda iş yapıyorlar. 2012 Ocak ayı itibarıyla ülkelerinde, Türkmenistan’da, Türk şirketlerinin iştirakiyle 16 milyar 100 milyon ABD dolarına, 2 milyar 600 milyon avroya, 19 milyar 152 milyon Japon yenine ait olan, ayrıca millî manatımız, paramızla yapılan 1.299 taslama tescil olmuştur. Türkmenistan ile Türkiye arasındaki dostane ilişkilerin geleceğinin büyüklüğüne kültürel alandaki ilişkilerimiz de şahitlik etmektedir. Bunun böyle olduğunu, bu ziyaretimiz çerçevesinde de çok açık görmek mümkündür.

Bugün, Ankara’nın en güzel yerlerinden biri olan Türkmenistan Parkı’nın ve bu güzel seyilgâhta, parkta büyük düşünürümüz, dünya edebiyatında uygun yerini almış olan Mahtumkulu Firakı’nın hatırasının, heykelinin görkemli bir törenle açılması bizim için çok gurur kaynağıdır. Ekonomi, kültürel alandaki, eğitim ve bilim alanlarındaki ilişkilerimiz aramızdaki bağların daha da genişlemesine ve manevi açıdan çok zenginleşmesine yardım edecektir ve buna esas teşkil edecektir. Türkmen talebelerinin binlercesi Türkiye'nin yükseköğretim kurumlarında lisan, eğitim görüyorlar ve meslek sahibi oluyorlar. Onlar, burada eğitim gördükten sonra bizim ülkemizde çeşitli alanlarda çalışıyorlar. Aramızdaki ilişkilerimizin eğitim alanındaki iş birliğini daha da genişletmek için ve bu konuda Türk kardeşlerimize yardımlarından dolayı çok teşekkür etmek istiyorum. Türkmenistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki iyi komşuluk ve karşılıklı yararlı ilişkilerin bundan sonra da gelişeceğine, parlamentolar arasındaki iş birliğinin de  büyük sırayı teşkil ettiğini belirtmek istiyorum.

Biz, Türkmenistan’da Türk kardeşlerimizin bu alanda yaptığı işlerine ve mevzuat alanındaki yaptığınız çalışmalara ilgiyle bakıyoruz ve Türkiye Meclisinin bu güzel gelişme yolunda toplumda hukukun üstünlüğünü tanımak alanında sizde örnek alınacak işler yapılıyor. Dolayısıyla, ulusal ilkelerin bütün insanlık için yararlı kurullarla bağdaştırılması önemli bir husustur ve ilişkilerimizin uluslararası boyutta da geliştirilmesi çok önem arz etmektedir. Bu konuda da biz sizin tecrübelerinize çok dikkat etmeyi yararlı görüyoruz. Ülkelerimizin parlamentoları arasındaki iş birliği geleneksel ilişkilerimizin, ikili ilişkilerimizin gelişmesine ivme kazandıracaktır ve bu ilişkilerimizin daha da gelişmesine yardım edecektir.

Bu dönemde Türkmenistan millî mevzuatımızı geliştirme konusunda büyük işler yapılıyor. Türkmenistan mevzuatı halkımızın eski geleneklerine, göreneklerine uygun ve bugünün insanlık değerlerini göz önünde bulunduruyor. Ülkemizin mevzuatı, devlet politikasını yasalar açısından desteklemek için ulusal ekonominin çeşitlendirilmesine yardım etmektedir ve ülkemizin genel olarak her taraflı gelişmiş bir ülke olarak gelişmiş ülkeler arasında sırasını teşkil etmesine yardım vermekle yönlendirilmiştir. Birkaç sene içerisinde Türkmenistan’da önemli yasaların birçoğu kabul edilmiştir. Bu kanunlar, devlet ve yürütme işlerini insan hak ve özgürlüklerini temin etme; aile, çalışma ve eğitim alanındaki ilişkileri, toplumda hukuk düzenini sağlama konularına; suçları önleme ve onlarla mücadele etme; doğayı, çevreyi koruma ve doğa kaynaklarını rasyonel kullanma alanlarına aittir.

Ben Türkmenistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin bundan sonra da daha da geliştirilmesine iki ülkenin Parlamento üyelerini davet ediyorum ve onların iyi bir katkı sağlayacaklarına çok inanıyorum.

Hepinize sağlık, afiyet ve çok sorumluluk gerektiren çalışmalarınızda büyük başarılar temenni ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (Ayakta alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berdimuhammedov.

Sayın milletvekilleri, Sayın Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ve beraberindeki heyet Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in refakatinde Genel Kuruldan ayrılmaktadırlar.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.29


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.43

BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde görüşmeler devam etmektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konuyu tutanaklara girmesi açısından ifade etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, bu kürsüde Millî Kurtuluş Savaşı’mıza ve kuruluş dönemimize yönelik kabul edilemez ifadeler ve töhmetlerde bulunulmuştur. Bu çerçevede, bu konuda Meclis İçtüzüğü’nün gereğinin yapılması ve bu konuyla ilgili 161 ve 162’nci maddelerin uygulanmasıyla ilgili talebimiz olmuştu fakat zatialinizin bu konuyla ilgili şahsiyatla uğraşma kapsamında bir uyarma cezasıyla yetinmenizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kâfi görmediğimizi, İç Tüzük’ün bununla ilgili diğer  maddelerinin uygulanması gerektiğine ilişkin görüşümüzü paylaşmak istedim. Bu yaklaşımınız bu tip konularla, şahsiyatla uğraşma kapsamında değerlendirilemeyecek kadar ağırdır ve müsaadenizle, bu Meclis, Kurtuluş Savaşı’na ve kuruluş dönemine ilişkin bu ifadeleri kullananlara karşılık gerekli cevabı vermesini temin etmeliydi. Bu hususun tutanaklara girmesi açısından söz aldım.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171) (Devam)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik söz istemiştir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilerin yıllardır beklediği intibakla ilgili düzenlemeyi, yasa tasarısını Meclise getirmiş bulunuyoruz. Hükûmet olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak memnuniyetimizi öyle tahmin ediyorum ki sizler de tahmin ediyorsunuz. Gerçekten, uzunca yıllardır tartışılan bu konunun bugün, bu hafta çözüme kavuşuyor olması son derece önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Ayrıca, bu önemli düzenlemeyle ilgili gerek alt komisyonda gerek ana komisyonda gerekse bugün Genel Kurulda katkı sunan bütün arkadaşlara, siyasi partilere de teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, uzunca yıllar tartışılan sosyal güvenlik sistemimizle ilgili sürdürülebilir bir sosyal güvenlik reformunu, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemini AK PARTİ İktidarı olarak dönemimizde oluşturduk. 1 Ocak 2012 itibarıyla da genel sağlık sigortasına geçtik ve 74-75 milyon vatandaşımız genel sağlık sigortası kapsamına alınmış bulunmaktadır.

Bugün inşallah Meclisten geçeceğini umduğumuz bu düzenlemenin, bu yasa tasarısının yanında yani intibak yasasının yanında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak Kamu Görevlileri Sendika Yasası, Toplu İş İlişkileri Yasası ve İş Sağlığı Güvenliği Yasası gibi son derece önemli düzenlemeler de şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarında görüşülmeye devam edilmektedir. Kısa zaman içerisinde bunlar da Genel Kurulun gündemine gelecek ve endüstriyel ilişkilerimizde beklenen bu açılımlar, bu düzenlemeler hayata geçmiş olacak.

Ayrıca “Ulusal İstihdam Stratejisi” hazırlamış bulunmaktayız ve kısa süre içerisinde bunu yayınlayacağız.

Bunun yanında yine toplumda büyük bir beklenti oluşturan, “taşeronluk” diye ifade edilen alt işverenlerle ilgili bir düzenleme ve kıdem tazminatıyla ilgili şu anda Bakanlığın masasında çalışmakta olduğumuz düzenlemeleri de sosyal taraflarla birlikte görüşüp hızlı bir şekilde yüce heyetinize, huzurlarınıza taşımayı hedefliyoruz. Umarım, kısa süre içerisinde gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde gerekse Bakanlığımızın gündeminde olan konuları yasalaştırma imkânını buluruz.

Bu çalışmaları gerçekleştirirken diyalog merkezli, diyalog esaslı çalışmalarımızı sürdürüyoruz yani sosyal tarafları dikkate almayan bir çalışma anlayışını benimsemedik. Bakanlığımızın aslında yapması gereken de bu, siyasetin gereği de bu. Sosyal taraflarla görüşerek, değerlendirmeler yaparak mümkün mertebe maksimum düzeyde bir uzlaşı sağlayarak yasaların Parlamentoya gelmesini gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Emeklilerle ilgili yaptığımız bu intibak düzenlemesi de yine bu çerçevede, emekli dernekleriyle birkaç kez bir araya gelip yaptığımız değerlendirmeler neticesinde uzlaşılan bir metin olarak huzurlarınıza gelmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada arkadaşlarımızın bazı ifadeleri oldu ama onlara geçmeden önce, emeklileri enflasyona ezdirmediğimizi açık bir şekilde, bakınız, bu kürsüden arkadaşlarımız da ifade ettiler, biz de ifade ediyoruz. Tüm sabit gelirliler, gerekse emeklilerimiz enflasyona ezdirilmemiştir. Rakamlar burada verildiği için, kümülatif olarak enflasyonun bu son dokuz yılda yüzde 136 olduğunu ama emeklilerin nominal olarak yüzde 238’lerde, 374’lerde maaşlarında bir iyileştirme ve artış sağlandığını burada ifade ettik.

Şöyle bir değerlendirmeye sağlıklı bakabiliriz: Yani “Efendim, emeklilerin maaşlarında bu iyileştirmeleri yaptınız, enflasyona ezdirmediniz ama bu yeterli mi?” diye bir soru sorulursa, tabii, bunun yeterli olmadığını, ben de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, Hükûmet olarak da ifade ediyoruz. Daha çok olmasını kim istemez ki? Emeklilerimizin refah düzeyinin daha da yükselmesini hepimiz istemekteyiz ama unutmayalım ki: Bakınız, elimizde rakamlar var, burada yaptığımız değerlendirmelere baktığınız zaman, 2002 yılında maaşların ne olduğunu hepimiz biliyoruz. 2002’den bugün gelinen noktada -zaman almamak için rakamları vermiyorum- maaşlarda ciddi iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir. Ekonomimizdeki bu dinamizm devam ettikçe, Türkiye büyüdükçe, Türkiye geliştikçe buradan, büyümeden emekçilerin de, büyümeden çalışanların da refah payının artırılacağını geçmişteki uygulamalarımız gösterdiği gibi, bundan sonraki çalışmalarımıza da geçmiş ciddi bir ışık tutmaktadır. Bizim tüm çalışanlarımızı, emeklilerimizi, ülkenin bundan sonraki kazanımlarından da yararlandıra-cağımızı açıkça burada ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu alanın, yani sosyal güvenlik alanının, değerli milletvekilleri, politikanın yapılmaması gereken bir alan olarak değerlendirilmesinin doğru olacağı inancı içerisindeyim çünkü bu alanda atılacak olan eksik adımlar, yanlış adımlar, yalnız bizi değil, hem çocuklarımızı hem torunlarımızı hem de ülkenin geleceğini dolayısıyla, ciddi bir şekilde ilgilendirmektedir, etkilemektedir.

Bakınız, 90’lı yıllarda atılan bir yanlış adımın faturasını az önce burada muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız rakamları verirlerken ortaya koyuyorlar. İşte “Bütçe açıkları böyle, sosyal güvenlik açıkları şu boyutta.” diye ifade etmelerinin altında 90’lı yıllarda atılan yanlış adım... Yani 91 yılına kadar sosyal güvenlik açıkları konuşulmazken 91 yılından sonra artarak bunun konuşulmasının altında, nedenleri araştırdığınız zaman, bu alanda yapılan popülist yaklaşımların yattığını net bir şekilde görürüz.

Örnek olsun diye söylüyorum, Avrupa Birliği ortalamasında emeklilik yaşı 61 iken, biz 38-40 yaşında insanımızı emekli ettik. Bugün, hâlen 48-50 yaşında emeklilik devam etmektedir. Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde olmayan bu düzenlemeleri biz “Ülke insanımızın yararına.” diye sanki yaptık ama mevsimlik oldu bu, seçimlik oldu, geçici oldu; geçici bir memnuniyet oluşturduk. Adamı sevindirirken, insanımızı sevindirirken, çocuğumuzu üzmek, çocuğunu üzmek, torununu üzmek gibi bir tablo oluşturuldu. Bu, sağlıklı bir yönetimin yürümesi gereken bir yol değil. Yapması gereken işlerin bu olmadığını hepimiz defalarca ifade ettik, burada bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılı öncesi bizim sosyal güvenlik sistemine bakışımız sosyal devlet anlayışını ön planda tutan bir yaklaşım içeriyor idi. Dolayısıyla alt sınır aylıkları, emekli maaşlarında özellikle alt sınır aylıkları yüksek tutulmuş ve belli dönemlerde de seyyanen zamlar yapılarak, bu şekilde, bir sosyal devlet mantığı çerçevesinde, sigortacılığı çok da esas almayan sosyal devlet mantığı çerçevesinde bir süreci yaşamışız. Bu ise sistemle oynamayı, sistemin ciddi şekilde farklılaşmasını karşımıza çıkardı.

2000 sonrasında ise gerek 4447 -99’un sonunda, 2000’de yürürlüğe giren yasa- gerekse 2008 yılında 5510 sayılı yasalarla sigortacılık mantığını ön planda tutan bir sisteme geçildi. Doğrusu buydu. Neden doğrusu bu? Ne kadar prim ödüyorsanız, sisteme ne kadar katkınız varsa o kadar emekli maaşı, aylığı alma hakkına sahipsiniz. Sisteme katkı sunmadan siz sistemden ödediğinizden ve katkınızdan çok daha fazla eğer maaş almaya kalkarsanız dengeler bozulacaktır.

İşte, bugün, bir tarafta 17 milyon 400 bin çalışanımız, diğer tarafta 9 milyon 928 bin emeklimiz. Aktif-pasif mukayesesinde 1,9; yani 2 çalışana 1 emekli dahi düşmemekte şu andaki sistemimiz gereği. Oysa gelişmiş ülkelerde, sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı yürüdüğü ülkelerde 4 çalışana 1 emekli olması gerekirken bugünkü sistemimizin durumu ortadadır. İşte, bundan dolayı biz sosyal güvenlik reformunu yaptık ve bu reformun dört tane ana parametresi var. Bunlardan biri, yaş. Neydi? İşte, Milliyetçi Hareket Partisinin de iktidarda olduğu dönemde…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar ortağı olduğu dönemde.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …ortak olduğu dönemde altmış yaş uygulaması geldi. Buradan ifade ediyorum, doğru bir düzenlemeydi çünkü sigortacılık mantığıyla bir yaklaşım söz konusu idi. Bizim dönemimizde bu önümüzdeki yüzyılı ele alacak şekilde bir düzenlemeye dönüştürdük bunu. Sosyal güvenlik sistemiyle çokça oynanmasın diye daha bir uzak projeksiyon, bu nesilleri, gelecek nesilleri belki ilgilendirecek, torunlarımıza dönük bir düzenlemeyi bu Parlamentodan geçirdik ve altmış beş yaş uygulamasını, 2028’de işe başlayacak olanlar ve 2048 yılında emekli olacak olanlar için böyle bir düzenlemeyi bu reform çerçevesinde getirmiş olduk. Bunlar değişmemesi gereken düzenlemelerdir, oynanmaması gereken düzenlemelerdir.

Bunun üzerinde politika yapmak çok kolay, bunun üzerinde rastgele değerlendirmeler yapmak kolay. İşte, “Emeklilere buradan acaba bir şey söyleyebilir miyim.”, “Emekliler, bakınız, bu yasa gelmişken, intibak yasası gelmişken size buradan bir mesaj verivereyim.” Politik bir mesaj. Yani saygı duyarız böyle bir görüşe, böyle bir bakış açısına ama sosyal güvenlik sisteminin parametreleriyle kesinlikle oynanmaması gerekir.

Neredeyse büyük ekseriyetine hep beraber katıldığımız bir reformu birlikte gerçekleştirdik. Bunlardan birisi yaş, diğeri prim ödeme gün sayısı. Eğer 4/A’lı iseniz yani eski SSK’lı iseniz 7.200, eğer BAĞ-KUR’lu iseniz 9 bin prim günü, Emekli Sandığı mensubuysanız 9 bin gün prim gününüz olacak. Ee, bu prim gününde de oynanmaması gerekiyor. Aylık bağlama oranları ve güncelleme kat sayısı gibi son derece önemli kriterleri ve parametreleri var sosyal güvenlik sisteminin ve bunlar Parlamento tarafından büyük bir çoğunlukla… Mutlaka reform üzerinde siyasi partilerin uzlaşamadığımız noktaları vardır, onu saygıyla o zaman da ifade etmiştik ama genel ilkeleri konusunda bir uzlaşmazlığın kesinlikle söz konusu olmadığını burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, burada değerli arkadaşlarımız bazı konulara temas ettiler. İşte, bugüne kadar AK PARTİ’nin emeklilere verdiği… İzzet Bey özellikle konuya temas etti, “Siz AK PARTİ’ye oy vermeye devam edin.” veya “Gaflet uykusundan uyanın ey emekliler!” gibi bir ifade kullandı. Bunu umarım ki emekliler çok yanlış anlamamışlardır. Emekliler ülkeye çok alın teri akıttılar, ülkeye çok şeyler kattılar. Biz onun bilincinde olan bir iktidarız. Hiçbir zaman gaflet içerisinde olmadı emekliler, her zaman uyanıktırlar ve emekli olsalar da ülke ekonomisine katkı sağlama konusunda aynı bilinci, aynı dirayeti sergilemeye devam etmektedirler. Bir kere, emeklilere bir haksızlık yapmayalım diye burada ifade ediyorum.

İkincisi…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Emeklilerin gönlünü öyle alamazsınız, düzgün bir intibakla alabilirsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani üzerimize düşeni de yapmakta olduğumuzu onlar çok iyi biliyorlar. Onun için, zaten -bakınız, bunu iyi tespit etmeniz gerekiyor- emekliler sizin bu siteminize rağmen, niye AK PARTİ’ye oy veriyor? Demek ki, bu iletişim kurulmuş.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Niye verdiğini sen de biliyorsun ben de biliyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ülke kaynaklarını, biz emeklilerimize, şu yasayla ilgili toplantılarda da ortaya koyduk. Dedik ki emeklilere: “Tablo bu. Haksızlık yapılan dönemler   -bunu birazdan anlatacağım- sorun alanları belli, çözüm alanları belli, ülke ekonomisi belli.”

“Efendim, siz yalnız konuyu bir mali boyut olarak ele aldınız ve o şekilde bir çözüm getirdiniz bugün intibak çerçevesinde.” Bu, kesinlikle doğru değil. Tabii ki, mali boyut çok önemli. Neden önemli?

İZZET ÇETİN (Ankara) – Size çiçek getirirlerse emekliler, çok mutlu olduklarını göreceğiz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın Çetin, ben dinledim, müsaade ederseniz…

Neden mali boyut önemli? Yani Türkiye’de hesapsız kitapsız ülke yönetilir mi? Hangi ülkede böyle bir şey var? Hesapsız kitapsız gidenlerin bugün emekli maaşlarını nasıl aşağı çektiklerini, nasıl işçileri ve memurları kadrolardan çıkardıklarını, işsiz bıraktıklarını hep beraber izliyoruz. O hâlde, bizim iktidarımız döneminde böyle bir şeyin olması kesinlikle söz konusu değildir. Onun için, tabloyu emeklilerimizle paylaştık. Mali boyutu dikkate alınmadan olmaz ama konu intibak olduğu için, nerede bir yanlışlık var, nerede bir haksızlık var, nerede bir adaletsizlik varsa da oraya da parmağı basarak oranın iyileştirilmesini gerçekleştirdik.

İşte, yaptığımız bu düzenleme nedir? Bu düzenleme, 2000 yılı öncesi ve 2000 yılı sonrası Emekli Sandığı mensuplarıyla ilgili bir sorunun olmadığını bizim önümüze koyuyor yani 1990 yılında emekli olan bir memur ile 2008 yılında emekli olan bir memurun haklar itibarıyla aralarında hiçbir fark olmadığını net bir şekilde gördük.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Şimdi fark var Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “2008’e kadar.” diyorum bakınız, bir şey söylüyorum.

Bu düzenlemeleri anlatırken 5510 sayılı Yasa’yı onun için öne aldım, onun için anlattım. Dedim ki: “Bu reform, ne kadar prim ödüyorsanız o kadar aylık almanızı sağlayan bir reformdur.”

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne kadar ekmek, o kadar köfte!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Evet, bu önemli. Burada onun için “Popülizm yapılmamalı” dedim. Ama siz diyorsanız ki, mesela Cumhuriyet Halk Partisi olarak şöyle bir görüşünüz varsa “Siz ne prim öderseniz ödeyin, ödemezseniz de olur; biz sizi emekli ederiz.” falan diyorsanız, onu da emekliler, onun için kabul etmiyorlar, onun için belki de oy vermiyorlardır yani! Belki sorun oradan kaynaklanıyor. Gerçekçi olmak gerekiyor. Bu konuda hesabı kitabı kenara koyamayız, mali boyutunu kenara koyamayız ama aksaklıkların nerede olduğunu da görmemiz gerekiyor.

Şimdi, ben net bir şekilde ifade ediyorum: Sistemle, 2000 yılı öncesi emeklilerle ilgili ve 2000 sonrası emeklilerle ilgili Emekli Sandığında bir problem yok. BAĞ-KUR’da, yalnız 2002’nin Nisan ve Temmuz aylarında, o günün Hükûmeti 2002 yılında prim gelirleri, prim ödemeleri yüksek olduğu için, bu prim ödemelerinin düşürülmesi talebi esnaflar tarafından, bu talebi karşısında geçici olarak yüzde 50’lik bir prim indiriminden kaynaklanan üç aylık bir farklılaşma var. O üç aylık farklılaşmadan da 12.186 BAĞ-KUR’lu bir -eğer mağduriyetse, bir haksızlıksa- eşitsizlikle karşı karşıya; orasını düzeltiyoruz bu yasayla. Ama SSK’larla ilgili olarak, 2000 yılından önce sistemle çok oynandığı için, gösterge sistemiyle oynandığı için ve üst gösterge, süper emekliler ve düşük düzeyde prim ödemeler şeklinde çeşitlilik arz eden 2 milyon 743 bin emekliye dönük sistemdeki farklılıklardan kaynaklanan, aynı gün prim ödemesine rağmen, aynı şartlarda olmasına rağmen farklı zamanlarda emekli oldukları için maaşlarında farklılık olan emekliler arasındaki uyumu gerçekleştirmeye dönük bir düzenlemedir; zaten bunun adı onun için intibaktır.

Şimdi, burada arkadaşlarımız bazı değerlendirmeler yapıyorlar. Ya bu zam değil. Eğer siz diyorsanız ki, bu gelişme hızının yüzde 100’ünü yansıtalım. Yani yansıtalım ama bu intibak değil ki o zaman…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yine intibak değil!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bütün emeklilerle zam yapalım demektir. Bu, emeklilerle tartıştığımız, sizin seçimlerde konuştuğunuz, bizim seçimlerde konuştuğumuz, emeklilerimizin bugüne kadar konuştuğu olay intibak meselesidir. Yanlışlık ve haksızlık, sistemde oynamanın getirdiği haksızlık BAĞ-KUR’lularla ilgili 12.186 kişi, SSK’lılarla ilgili ise 1 milyon 905 bin kişiyle ilgilidir ve düzenleme de bu çerçevede yapılmaktadır ve asgari -rakamlar önümde var, vakit olmadığı için ifade edemiyorum- 10 TL’den başlayan ama azami 2013’ün 1’inci ayında 339 TL’ye çıkacak olan maaşlarda bir farklılaşma, maaşlarda bir artış olacak. Kim? 1 milyon 905 bin emeklimizle ilgili olarak; bunu açıkça burada ifade ediyorum.

Konuşulması gereken aslında çok konular var. Bu, çok derin, karmaşık bir konu.

Sayın Başkan, bir dakikamız var mı?

BAŞKAN – Buyurun efendim, toparlayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, buradan başka birçok şey söylendi ve şunu söyleyerek ben de konuşmama son vereyim: “Sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı artarak devam ediyor.” diye bir ifade kullanıldı. Doğru değil. 2009 yılında sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 3,01’dir, 2012’de ise yüzde 1,79’dur. Her yıl sistemi daha da iyiye dönüştürecek ve çok daha sağlıklı bir noktaya geçeceğimizi burada ifade etmek istiyorum.

Zaman kısıtlılığından dolayı diğer rakamları veremediğim için özür diliyorum ve tasarının hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize en içten saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza sırası ile söz vereceğim.

Birinci sırada Sayın Ekşi.

Buyurun, efendim.

OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sizinle ve diğer milletvekilleriyle bir tespitimi paylaşmak için söz aldım. Baştan belirteyim, kimseyi hedef alma kastım yok.

Kemalist Türkiye dönemini diktatörlük olarak nitelemek, o dönemi anlamamak ve bu cumhuriyete iftira etmektir. Bu, cumhuriyete ihanettir ve şahsi kanaatime göre en hafif deyimle nankörlüktür.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekşi.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, birkaç konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum.

Birincisi: Emekli olup da iş yerinde çalışan ya da iş yeri açanlardan yapılan sosyal güvenlik destek primleri kesintisinin kaldırılması düşünülmekte midir? Bu düzenleme kapsamında buna yer verebilir misiniz?

İki: Asgari prim ödeme süresini tamamladığı hâlde yaş nedeniyle emekli olmayı bekleyenler için kademeli bir düzenleme yapmayı düşünmekte misiniz? Çünkü ciddi anlamda mağduriyet yaşanmaktadır bu konuda.

Üçüncüsü de; emekli olduktan sonra herhangi bir yüksekokul veya fakülteyi bitirip de öğrenim durumu iyileşenlerin emekli maaşlarına yansıyacak şekilde bir düzenleme yapılması sağlanabilir mi? Özellikle bu konuda da taleplerin yoğunluğunu belirtiyorum. Cevap verirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Türkoğlu…

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarı ile 1982’den bu yana emekli olan sigorta iştirakçilerinin farklı mevzuattan kaynaklanan altı civarında farklı emekli ücreti rejimine, sistemine tabi olduklarını, bu farklılıkların aynı zamanda adaletsizliğe, eşitsizliğe sebep olduğunu ifade etmektesiniz. İktidar partisi temsilcileri de kendilerinden önceki iktidarları eleştirdiler. Belki 1982’ye kadar gitmek, bu adaletsizliği düzeltmek mümkün değil ancak adalet adına, 2002’den bu yana iktidarda olduğunuza göre, bunu 2002’ye kadar geriye götürmek mümkün değil mi? Bunu yapmak yerine, bırakın on yıl geriye gitmeyi tasarı içerisinde geçmişe dönük ödeme yapılamayacağı hükmü de dercedilmiştir. Bu adil midir? Yürürlük tarihi 2013 olarak düzenlenmiştir. Peki, bu adil midir? Bu adaletsizliği düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, iş yerini kapatan veya iflas eden BAĞ-KUR’lu bir esnafımıza süreli bir işsizlik sigortası veya sağlık hizmeti kolaylığı uygulamayı düşünüyor musunuz?

Önceki yıllarda 7 katrilyona mal olacağı hesaplanan bu intibak yasasının 2,5 katrilyonluk bir bütçe yüküyle giderileceğini ifade ediyorsunuz. Bu durum önceden bir hesap hatası mı, yoksa bu intibak yasası üçte 1’lik bir intibak mı? İntibak yasasıyla 10-30 TL artış yapılacak emekli sayısı toplam intibak yasasından faydalanacakların yüzde kaçıdır?

Bir diğer sorum da, SSK’lı ve çok az BAĞ-KUR’lu vatandaşı ilgilendiren bu yasayla Emekli Sandığı emeklilerinin arasındaki maaş farkını gidermek için bir çabanız olacak mı? Bunlar için de ayrı bir yasa yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Sayın Belen…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın Bakanım, İşsizlik Fonu’ndan herhangi bir başka bakanlığa aktarma yaptınız mı?

TÜİK verilerine göre kayıt dışı istihdam yüzde 43,3. Bu konuda ne gibi bir önlem almayı düşünüyorsunuz?

İş güvenliği ve iş sağlığıyla ilgili yasayı ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz?

İşverenlerin kayıt dışı istihdama yönelmelerini önlemek için uygulamaya koyduğunuz teşvikleri artırmayı düşünüyor musunuz?

Bölgesel asgari ücret uygulamasıyla ilgili bir çalışmanız var mı? Ücretler üzerindeki, bilhassa asgari ücretten vergi kesintisini azaltmayı veya asgari ücreti tamamen vergi dışı bırakmayı düşünüyor musunuz?

Nüfusumuzun yüzde 12’sini teşkil eden engelli vatandaşlarımız çalışma hayatında sıkıntılar yaşamaktadır, iş bulamıyorlar. Bu konuda cezai yaptırımları artırmayı düşünüyor musunuz?

2011 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu özel hastanelere ne kadar para ödemiştir?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Belen.

Sayın Aslanoğlu… Yok.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tarım sektörü zaten bir sıkıntı içerisinde, çiftçilerimiz bir sıkıntı içerisinde. Onlar sağlık hizmetinden faydalanabilmek, emeklilikten faydalanabilmek için tarım BAĞ-KUR’u yatırıyorlar. Tarım BAĞ-KUR’unun primleri biraz yüksek, çiftçilerimiz bundan şikâyet ediyorlar. Tarım BAĞ-KUR’unun ödeme şartlarını biraz iyileştirebilir misiniz? Bu yasayla tarım sektöründe çalışıp da tarım BAĞ-KUR’undan emekli olan çiftçilerimizi de faydalandıracak mısınız? Ne kadar insanımız bu yasadan faydalanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler…

Sayın Değirmendereli…

KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben de Değerli Milletvekilinin sorusundan devam etmek istiyorum: SSK tarım emeklisi ve BAĞ-KUR tarım emeklisi yaklaşık 600 bine yakın vatandaşımız söz konusudur. Bu vatandaşlarımız zaten ekonomik yaşamları, çiftçiliğin yaşadığı sıkıntılardan ötürü olağanüstü sıkıntı içerisindedirler. Bu tasarıda bu tarım BAĞ-KUR’lu ve SSK tarım emeklileriyle ilgili bir düzenleme niye göz önüne alınmamıştır?

Diğer önemli bir konu: Emekliliği hak etmiş olmalarına rağmen yaş haddinden emekli olamayıp sağlık hizmetlerinden yararlanamayan vatandaşların bu eksikliğinin giderilmesini düşünüyor musunuz?

Bir de sizden önceki bakanın söz ettiği teknik olarak karmaşık bir yapı olduğundan bu işin altından kalkmamız teknik olarak mümkün değildir.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Yapılan bu düzenleme ile BAĞ-KUR, SSK ve Emekli Sandığından emekli olanların maaşlarında en fazla ne kadar bir artış beklenmektedir? Bu düzenlemeden yararlanacak olanlar bu artışlara en erken ne zaman sahip olacaklardır?

Yine bir diğer sorum: BAĞ-KUR’luların emekli aylıklarını belirleyen basamak gelir tutarları 2000 yılı ve sonrasında hem gelişme hızı hem de TÜFE oranı kadar artırılmamıştır dolayısıyla BAĞ-KUR emeklileri almaları gereken aylığı alamamaktadır. Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bir kez daha sesleniyorum: Yaşa takılanlar, çözüm bulmak bizim görevimiz, bu Meclisin görevi. İnsanlar perişan, aç, sefil; çocuklarına ekmek bulamıyorlar, kimse iş vermiyor bu insanlara. Yaşa takılanlara asla sosyal güvenlik kurumlarının bir bütünlüğünü bozmadan, geçici bir şekilde mutlaka bunlara bir çözüm getirmemiz lazım, bu hepimizin görevi. Allah kimseyi çoluk çocuğuna mahcup etmesin. Aç insanlar, sefil insanlar.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kurt, buyurun.

KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Bakanım, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde sözleşmeli olarak çalışan danışmanlarımızın Ocak 2012’den itibaren maaş alamaması söz konusu. 29 Şubat 2012’de sözleşme yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi bunlara bir davet çıkardı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak bu olayla ilgili ciddi bir girişimde bulunmanızı istiyorum çünkü 15 Ocaktan önce işinden ayrılıp gelenler 15 Ocakta da maaş alamadı, 15 Şubatta da maaş alamadı, 15 Martta alacaklar. O nedenle, bu konuya dikkatinizi çekmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çetin…

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakanım, zaman yetişirse ben iki konuda soru soracağım. Birisi, Hey Tekstil çalışanları. Biliyorsunuz, Hey Tekstlin sahipleri “Kadın istihdamı yaratacağım.” diye teşviklerden yararlanarak Anadolu’da ve İstanbul’da yatırımlar yaptılar, binlerce işçi istihdam eder gibi gözüktüler ama en son, son iki yılda işçi sayıları 500’e kadar inmişti, şimdi de, yirmi gün önce 420 işçiyi kapının önüne koydular. Başka yerde fason üretim yaptırdıkları biliniyor, idari personelleri olduğu gibi çalışıyor ama yirmi günden bu yana, bu kış koşullarında 420 işçi direnişte. Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin muvazaa olup olmadığını tespit etmek herhâlde görevidir. Adresleri de: Mahmut Bey Mahallesi, Halkalı Caddesi, Atlas Sokak, No:4, Bağcılar-İstanbul.

İkinci sorum: Sayın Bakan, biliyorsunuz, 506 sayılı Yasa’nın geçici 20’nci maddesine göre kurulan banka, sigorta ve reasürans şirketlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Küresel krizden etkilenen bazı ülkeler çalışanların ücretlerini 2 kat artırdılar, emekli maaşlarını artırdılar. Bırakın onu, bize hep kriz geçiren ülkeler örnek veriliyor, Yunanistan’ı. Peki, Brezilya’da nasıl oluyor da, sosyal devlet uygulamasıyla 30 milyon kişi açlık sınırının üstüne çıkabiliyor; orta sınıfa, üstüne 20 milyon kişi çıkabiliyor? Hindistan’da ve Çin’de bu krize rağmen, çalışanların durumunda daha iyi düzenlemeler oluyor. Bu noktadan Bakanlığın neden bir değerlendirmesi olmadı ve neden primlerindeki ödemelerinde muafiyetler getirilmiyor ve sağlık harcamalarında, katkı paylarında niye bağışıklık getirilmiyor?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.

“Sosyal güvenlik destek primini kaldırmayı düşünüyor musunuz?” Sosyal güvenlik destek primi bizim iktidarımız döneminde getirilen bir prim değil. Biz, Türkiye’de -az önce kürsüden anlattığım- eğer sosyal güvenlikte denge kurulur ise veya ona yakın bir noktaya taşındığımızda tabii ki bu destek priminin kalkması gerekiyor. Bu bir ihtiyacın ürünü. Bir taraftan vatandaşlarımızı genç yaşta emekli ediyoruz, diğer taraftan bu vatandaşlarımızın yetişkin çocuklarına iş bulmaya çalışıyorsunuz. Yani emekliye iş bulacaksınız, emekliye emekli aylığı vereceksiniz, bir de genç yaştaki bu emeklinin delikanlısına, kızına iş bulacaksınız. Sistem böyle bir açmazla karşı karşıya bırakılmıştır popülist yaklaşımlardan dolayı. Bundan dolayı, bu süreç belli bir süre daha, Türkiye'nin belli bir zaman dilimine daha ihtiyacı olduğunu belirtmek istiyorum.

Yaşa takılanlar, yani prim gün sayısı dolmasına rağmen yaştan dolayı, yaşı tamamlayamadığı için emekli olamayanlar iki sorunla karşı karşıya: Bir, emekli olamadıkları için bir ücret alamamakta; ikincisi, sağlıktan yararlanma konusunda bir sorun yaşamaktadırlar. Eğer bu “yaşa takılan” diye ifade ettiğiniz arkadaşların emekliliğini sağlayacak olursak “Eskiye dönelim.” diyorsunuz. Yani eski anlayışa dönelim, yine kırk beş yaşında, kırk sekiz yaşı beklemesi gereken… Az önce kürsüden dedim ki: “Emeklilik Avrupa’da yaş ortalaması altmış bir, bizde şu anda kırk dokuz-elli.” Şimdi, biz “Üç yıl beklemesin, iki yıl beklemesin kırk beş yaşında olan vatandaşımızı daha da erken bu şekilde emekli edelim.” gibi bir yaklaşım, sosyal güvenliğe sosyal güvenlik penceresi açısından bir bakış değil, popülist bir yaklaşımdır; doğru değildir. O zaman, yıllarca konuştuğumuz şeyleri muhalefetiyle iktidarıyla niye konuştuk? Hükûmet programlarınızı veya parti programlarınızı, seçim beyannamelerinizi hazırlarken sosyal güvenlikle ilgili o gerçekçi cümleleriniz ile uygulamalarınız arasında çelişki meydana gelmektedir ki doğru bulmadığımızı ifade ediyorum.

Sağlıkla ilgili sorun önemlidir. Sağlıkla ilgili, 1 Ocak itibarıyla gelir testi uygulamasına geçtik. Yani bu vatandaşlarımız bir şekilde bu sağlık sistemi içerisinde yer alabilirler. Ya primleri kamu tarafından karşılanır veya kendileri gelir durumlarına göre cüzi bir -35 TL gibi- prim ödeyerek sağlıktan yararlanabilirler veya gelir düzeyleri daha yüksek ise ona göre prim imkânları söz konusudur. Reform, sosyal güvenlik reformu tüm bu durumları dikkate alan, tüm vatandaşları kucaklayacak ve kuşatıcı bir yaklaşım içerisindedir.

Şimdi, bu intibak düzenlemesini 2002’ye kadar… ”Niye? Oradan başlatsaydınız.” Aslında biz 2000 öncesi emekli maaşlarını 2008 yılına taşıyoruz bu düzenlemeyle. “2002’den başlasaydı…” Neden başlatmadık? Çünkü 2000 öncesi emeklilerde gelişme hızından pay almama durumu vardı. 2000 yılında yürürlüğe giren yasa emekli maaşlarına gelişme hızından payın yansıtılmasını sağladı. Bu kriteri esas aldığımız için kesişen nokta 2000 yılı oldu. Sorunuz çerçevesinde şunu ifade edeyim: Burada, tabii, 2000, 2001 ve 2002 yılı emeklileri için bir dezavantajlı durum söz konusudur. Çünkü Türkiye 2001, 2002 yıllarında büyümedi, gelişme hızından da pay almadı. O süreç öyle bir süreçti. Onu da bir anekdot olarak aktarmayı uygun buluyorum.

Bir diğer konu: “Neden bu yasa tasarısını 2013 yılında yürürlüğe koyuyorsunuz?” diye ifade edildi, kürsüden de ifade edildi. Değerli arkadaşlar, 2 milyon 743 bin dosya tek tek incelenecek, Kurumumuzdaki değerli uzman arkadaşlarımız bu sekiz ay boyunca hem cumartesi hem pazar da mesai yapacaklar ve bu dosyaları tek tek elden geçirip buradaki net tabloyu bu şekilde ortaya çıkarmış olacaklar. Bu süre, bir.

İkincisi, biz iktidar olarak, kademeli olarak bu ödemeyi yapacağımızı ifade etmiştik yani 2012, 2013, 2014, 2015 yıllarına yayarak bunun yapılacağını ifade etmiştik. Tam aksi bir durumla şimdi karşı karşıyayız yani emeklilerimizin lehine bir düzenleme yapıyoruz. Sayın Başbakanımızın talimatıyla, defaten bunun 2013’ün Ocak ayında ödenmesi kararını aldık ve yasa da o çerçevede huzurlarınıza gelmiş bulunuyor.

Diğer sorulara gelince “İntibak 7 katrilyon diyordunuz, niye 2,8’e, 2,7’ye geldi?” gibi… Az önce de söylediğim gibi, intibakla ilgili yaptığımız düzenleme, nerede eşitsizlik varsa oraya dönüktür. O eşitsizlik alanları eşitlenince de karşımıza çıkan rakam 2,7 milyar civarındadır.

Efendim, Emekli Sandığı ve diğer BAĞ-KUR’lular bundan yararlanmayacaklar çünkü Emekli Sandığı mensuplarında intibakı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.

“Özel hastanelere 2011 yılında ne kadar bir ücret ödendi?” diye ifade ediliyor. 6 milyar 411 milyon liralık bir ödeme yapılmıştır özel hastanelere.

Bölgesel asgari ücretin bizim gündemimizde kesinlikle olmadığını ben bu soru vesilesiyle ifade ediyorum.

Ayrıca, kayıt dışı istihdam yüzde 43’lerde değil arkadaşlar, yüzde 51’lerde aldığımız kayıt dışı istihdam şu anda yüzde 40,7’dir yani burada 10 puanlık bir düşüş gerçekleştirilmiştir. Daha bu konuda almamız gereken mesafeler var. Aldığımız kararlar son derece önemli kararlardır. Bunun hızlı bir düşüşünü inşallah önümüzdeki süre içerisinde göreceğiz.

Tarım BAĞ-KUR’la ilgili: Tarım BAĞ-KUR’da intibakı gerektirecek bir durumun olmadığını belirtmek istiyorum.

Milletvekillerinin yanında çalışan personelle ilgili Meclis Başkanımız umuyorum duyuyordur, iletilmiştir. Ben de sorunuz çerçevesinde kendileriyle görüşeceğim. Bakanlık olarak bizim yapmamız gereken bir şey varsa onunla ilgileneceğimi ifade etmek istiyorum.

Hey Tekstil diye bir firma isminden bahsedildi. Bu tablo bize bütün açıklığıyla ifade edilirse tarafınızdan, müfettiş görevlendireceğimizi de belirtmek istiyorum.

“Küresel krizden etkilenen ülkeler…” Küresel krizden dünya etkilendi, zaten krizin adı küresel kriz fakat her ülkenin bu krizden çıkışı farklıdır. Siz eğer Türkiye’deki sosyal hayat ile Türkiye’deki ekonomik hayat ile Türkiye’deki insan haklarıyla, demokrasi çıtasıyla Çin’i ve Hindistan’ı mukayese ediyorsanız orada söyleyecek bir şeyim yok ama eğer bunların arasında bir fark söz konusuysa, bu farkı tespit edebiliyor iseniz bir taraftan ücretlerin artışını sağlayacaksınız bir taraftan sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getireceksiniz diğer taraftan da oralardan taviz vermeden ülke ekonomisini rayında yürüteceksiniz. Bunun son derece ince ayar bir başarı olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Bunu Türkiye başarmıştır ve Türkiye bugün dünya ülkeleri içerisinde istihdama dayalı büyümeyi gerçekleştiren bir numaralı ülkedir. Bütün uluslararası toplantılarda bu bizim yüzümüze ifade edilmektedir değerli arkadaşlarım.

Bu çerçevede geneli itibarıyla cevaplamış oluyorum. En yüksek artış BAĞ-KUR yirmi dördüncü basamağa bu düzenlemede 118 TL, SSK’lılara ise 2013 Ocak itibarıyla 339 TL’dir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla -21 üye- katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 171 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına aşağıdaki 1 inci maddenin eklenmesini ve takip eden madde numaralarının buna göre değiştirilmesini arz ve talep ederiz.28. 02.2012

      Ferit Mevlüt Aslanoğlu              Süleyman Çelebi                        Aydın Ayaydın

                  İstanbul                                 İstanbul                                     İstanbul

                İzzet Çetin                             Musa Çam                               Hasan Ören

                   Ankara                                    İzmir                                       Manisa

            Bülent Kuşoğlu                        Müslim Sarı                              Kazım Kurt

                   Ankara                                  İstanbul                                    Eskişehir        

                                                      Kadir Gökmen Öğüt

                                                                İstanbul

MADDE 1- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklar, her yılın Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan bir önceki yılın altı aylık döneme göre en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı ile gayrisafi yurt içi hasıla sabit fiyatlarla gelişme hızı kadar ayrı ayrı ve Temmuz ödeme döneminden itibaren ise bir önceki altı aylık döneme göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı kadar artırılarak belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Komisyon salt çoğunluğu olmadığı için katılamıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama bir çağırın oraya, Komisyona, belki geleceğiz oraya.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Usulen çağrılır ya.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir kere çağırın yani.

Sayın Başkanım, bir kere çağırsın, yok demekle olur mu?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öyle bir usul var mı ya?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usulü öyledir.

BAŞKAN – Şimdi, böyle bir şey yok yani.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Nerede var?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var tabii ya... Ben gitmek istiyorum oraya. Katkı vermek istiyorum, gelip katkı vermek istiyorum.

BAŞKAN – Komisyon çoğunluğu burada olmadığına göre…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, niye çağırmıyor? Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Çağırsın efendim, tamam…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Biz katkı vermek istiyoruz.

Komisyonu çağırmadan, davet etmeden “Çoğunluğumuz yok.” demek var mı Başkan? Böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, bildiğiniz gibi Komisyonun çoğunluğu burada yoksa Komisyon adına Sözcünün de yapacağı bir şey yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Önce davet etsin Komisyonu.

BAŞKAN – Yok efendim, yok, çoğunluk yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Nereden biliyor, oraya davet etti mi?

BAŞKAN – Orada olmadıklarına göre yok Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Komisyona davet eder “Gelen arkadaşım var mı?” der.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Komisyonun salt çoğunluğu olmadığından katılmadığı, Hükûmetin de katılmadığı önergeyi işlemden kaldırıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, etik olarak Komisyon Sözcüsünün “Komisyon çoğunluğumuz yok.” deme hakkı yoktur.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya ne diyecek, yok işte!

BAŞKAN – Başka yapacak bir şey yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Önce davet edecek. Arkadaşlarımız belki oraya gidecek, çağırsa ben gideceğim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, şimdiye kadarki uygulamamızda yapılacak bir şey yok, kusura bakmayın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hayır Sayın Başkanım, asla…

BAŞKAN – Şimdi, 1’inci maddeyi okutuyorum.

SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 67 nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “nüfus cüzdanı” ibaresinden önce gelmek üzere “biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya” ifadesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

Süreniz on dakika.

HASİP KAPLAN (Şırnak) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 171 sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şunu açıklıkla ifade etmekte yarar görüyoruz: Bugün 9 milyonun üzerinde emeklinin -farklı iş, farklı kollarda emekli olan SSK, BAĞ-KUR ve diğer alanlarda- gözü Meclisin üzerinde, bu yasanın üzerinde. Bir intibak yasası bekliyordu ama böyle bir yasa beklemiyordu.

Burada, Hükûmet sözcüleri, Komisyon, İktidar şöyle bir gerekçeye sığınıyor, diyor ki: Küresel kriz yaşandı. Orta vadeli bir programımız var üç yıllık, buna uymak zorundayız. Bütçe disiplini var, buna uymak zorundayız. Bunun için, bu intibakları, işte yıllara göre yapacağız ama yürürlük tarihini de ileriye alacağız, bir kısmını 2013’e ve bu şekilde bugüne kadar tartışmalı olarak kalan 82 yılı öncesi emekliler, 82-87 arası emekliler, yine 87 tarihli 3395 sayılı Kanun’a göre borçlanma primi ödeyenler, 88-2000 yılları arası emekliler ve bununla beraber 2000 yılı sonrası, 2000-2008 arası emekliler, 1 Ekim 2000 sonrası emekliler. Şimdi, size kaç kategori okudum? Bu kategorilerin hepsinde SSK’lı, BAĞ-KUR’lu değişik iş kollarından emekli olan insanlar, hepsine ayrı bir emeklilik hukuku uygulanıyor. Böyle bir dağınıklık, böylesine bir haksızlık, böylesine bir adaletsizlik hiçbir sosyal devlette yok. Ha, hukuk devleti değildir, demokrasi yoktur, sosyal devlet değildir ve özellikle ekonomisi bozuktur, anlarız. Ama kalkıp dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olarak çıkacaksınız diyeceksiniz ki: “G20 ülkeleri içinde yıldızı parlayan bir ülkeyiz. Küresel kriz teğet geçti.” ama işçi ile işverenin ikisi söz konusu olduğunda işverene bonkör davranacaksınız, yüzde 5 primini ödeyeceksiniz, devlet hazineden ödeyecek ve 5,7 milyar lira borç yükleyeceksiniz.

Öbür tarafta ise 700-800 liradan başlayan emekli maaşlarıyla bu kara kışta, bu kar yağışında başkentte, Ankara’da emekli maaşı sadece ve sadece doğal gaza yetmiyor yani şu an aldığı emekli maaşı doğal gaza yetmiyor, doğal gaz… Bir evin normal, dört haneli, dört nüfuslu bir evin ısınması için bu emekli maaşı tek başına yetmiyor. Şimdi biz hangi sosyal devletten, hukuktan, adaletten bahsedeceğiz? Bunlar zamanında çalışmışlar, farklı emeklilik, sosyal güvenlik statüleri vardı ama bir gerçek var, daha sonra bunların hepsi toplulaştırıldı. Türkiye’de SGK’nın geldiği süreçte “Türkiye genç bir ülkedir, genç nüfustur ama altmış beş yaşında emekli olsunlar, bilmem kaç bin iş günü prim ödesinler, ondan sonra emekli olsunlar.” denildikten sonra her gün buraya bir torba kanun, bir temel kanun, farklı farklı, karmaşa içinde kanunlar geliyor, sağlıkta katkı payı, bilmem nerede prim, böylesine bir adaletsizlik, hepsi de bu emekli olanların üzerinde uygulanıyor.

9 milyon emekli demek, Türkiye nüfusuna vurduğunuz zaman 30 milyon demektir. Şimdi, 30 milyon emekliye, 2006’da 40+40 TL, 2007’de 20+20 TL, 2008’de 103 TL, en yüksek 385 TL ek ödemeler yapılmış arkadaşlar.

Şimdi vicdanımızı biraz yoklayalım, vicdanen konuşalım. Yani hazineden emekliye verilen para açlık sınırının altında mıdır, değil midir? Ee, TÜİK’in verileri var. TÜİK’in verilerine bakıyoruz, 4 kişilik hane üzerinden yapılan rakamlandırmalara, emeklilerimizin hepsi açlık sınırının altında kalıyor. 9 milyon emeklisi açlık sınırının altında olan bir ülkede, 20 milyonu yoksulluk sınırının altında olan bir ülkede, siz toplumsal barışı, sosyal adaleti, sosyal eşitliği, sosyal hakkaniyeti nasıl sağlarsınız? Bütün mesele bu.

Eğer bütçe politikalarımızda bir yanlış varsa, Parlamento olarak oturup konuşalım. Nereye harcıyoruz parayı, nereye vermiyoruz? Emekliler ne yapsınlar da bu hak ettikleri intibak yasaları doğru çıksın? Ne yapsınlar da istedikleri hakları ellerine verilsin?

Bunun bir yöntemini konuşmak istediğimiz zaman, bizim karşımıza çıkan klasik tanım bütçe, disiplin, Orta Vadeli Program, geçmişte IMF, şimdi de aynı durum. Küresel krizde, G20 ülkeleri içinde yer alan, dünyanın 8’inci ekonomisi olan Brezilya -sosyal devleti, hukukunu uygulayarak Lula, ondan sonra Devlet Başkanı Dilma zamanında- sosyal devlet politikalarıyla, bu devasa ülke, nasıl oldu da bu kadar insanı, 30 milyon insanını açlık sınırından yoksulluk sınırının üstüne, orta tabakaya katabildi? Nasıl oluyor da oradaki ücretler artıyor? Hindistan’da nasıl oluyor artıyor? Çin’de nasıl oluyor artıyor? Uzak Doğu ülkelerinde kalkınma, büyüme oranları yüzde 9, 8, 7.

Şimdi, buradan, şöyle bir kıyaslama yaparsak yanlışa düşeriz: Yok, Avrupa’da kriz var, Avrupa borç batağında… Peki, benim emekli işçi veya memur veya Bağ-Kurlunun aldığı para 800 lira, kaç euro yapar? 300 euro yapar. Tam hesabını değil, ortalama bir rakam söylüyorum. Hangi Avrupa ülkesinde, Avrupa Birliği ülkesinde, OECD ülkesinde hangi emekli işçi 300 euro alıyor bana söyler misiniz? Emeklisi 300 euro alan bana bir tane Avrupa Birliği ülkesi sayabilir misiniz? O ülkelerde emekli olanların sağlık sorunu yok, eğitim sorunu yok, konut sorunu yok, tatile gidiyor, tiyatroya gidiyor, sinemaya gidiyor, kültürel yaşamını yaşıyor ailesiyle, çocuklarıyla, hepsini karşılayabiliyor. Siz böyle bir kıyaslama yaptığınız zaman şaşıyorum doğrusu. Böyle bir kıyaslamayla emekli olanlara haklarının teslim edilmemesini nasıl sağlarsınız?

Gelin, bu ülkede bunu sağlamanın yol ve yöntemleri vardır, yeter ki doğruya kafayı çalıştıralım. Meclis, beş saat, demin boşu boşuna oyalandı, gitti. Burada savaş bütçesine giden paraları konuşalım. Sekiz aydır bombalanıyor uçaktan. Kaç tane milyar lira harcandı oraya? O milyar liraları emeklilere versek olmaz mı? Gelin savaşı durduralım, silahı gömelim. Bunun mücadelesini versin Meclis. Kardeşlik hukuku böyle gelişir. Demokrasi de bunun üzerinde gelişir. Gelin bunu sağlayalım. Buradan ayıracağımız payı emekli işçilere, BAĞ-KUR’lulara, çalışanlara verelim; bu kadar basit.

Burada bakış açısı önemli. Emekten yana mı bakıyorsun, sermayeden yana mı bakıyorsun? Bugüne kadar bakış açısı şaşı, at gözlüğü gibi sermayenin çıkarlarını gözetmiş, emeklileri süründürüyor. Bu yasa yine süründürecek maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Devamla) -  Teşekkür ederim Sayın Başkan. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının çerçeve 1’inci maddesi uyarınca 5510 sayılı Kanun’un 67’nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik yapılmasıyla ilgili konu hakkında konuşacağım ve bu değişiklik, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması konusunda.

Ben sizlere değişikliğin gerekçesini okumak istiyorum: Gerekçede, genel sağlık sigortalısı olanların bakmakla yükümlü oldukları da kapsam dâhilinde olmak üzere kurum tarafından yapılan incelemelerde -ki, buradaki kurum, sanıyorum Sosyal Güvenlik Kurumu olsa gerek- inceleme ve denetimlerde kişilerin sağlık hizmet sunucularına tedavi olmak üzere başvurmadıkları hâlde sağlık hizmeti sunulmuş gibi gösterildiği ve böylelikle kurumda usulsüz ve yersiz ödemeler yapılması gerekçe gösterilmiş.

Ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Efendim, bu usulsüz ve yersiz ödemeler hangi kurumlarda yapılmıştır? Bunların illere göre dağılımları nedir acaba? Bu usulsüz ve yersiz ödenen faturalardan verdiğimiz vergiler ve bu tüyü bitmedik yetimlerin vergileri, paraları tabii ki, kimlere ödenmiştir? Bu paraların geri tahsili için bir işlem yapılmış mıdır; yapıldıysa ne netice alınmıştır? Onları herhâlde bütün Türk milleti duymak isteyecektir, şahsen ben ve partim duymak istiyoruz bunları. Fakat tabiatıyla kabul edilmesi gereken bir şey var ki denetleyemediğiniz hiçbir şeyi yönetiyor sayılmazsınız. Buradaki bence tam da bir denetim yetersizliği. O sebeple, getirdiğiniz yöntem ne olursa olsun, teknoloji de sonuçta kul yapımı, Allah yapımı değil, hepsinin bir hatası, bir kusuru olacaktır. Dolayısıyla denetleyemediğiniz bir şeyi yönetiyor olamayacağınızdan, ben, umuyorum bundan sonra vergilerimizin karşılığı olan bu hizmetlerin iyi denetleneceğini düşünüyorum ve birkaç soru daha yöneltmek istiyorum size.

Bu biyometrik taramayla ilgili basından bilgi sahibiyiz, “Avuç içi okunacak.” diye. İster retina okunsun ister avuç içi… Bir kere hangi yöntem kullanılacak o konuda net değiliz ama bu bir yerli teknoloji midir, ithal bir teknoloji midir? Hangi ülkelerde kullanılmaktadır? İhale hangi kurum tarafından yapılacaktır? Çünkü malum FATİH Projesi Millî Eğitim Bakanlığından ihale edilmedi, sanıyorum bu da “teknoloji kaynaklı” diye başka bir bakanlık bütçesinden veya oradaki havuzdan ihale ediliyor olabilir. Sonuçta saydamlık, şeffaflık kamuda istenen bir şeydir. İhale sürecinin takibi adına bu ihalenin hangi bakanlığımız çerçevesinde, şemsiyesi altında yapılacağını bilmek istiyoruz. Yapıldıysa bu ihalede yeterlilik koşulları neydi ve hangi firma almıştır? Bunları sanıyorum yüce Meclisteki arkadaşlarımız, milletin vekilleri olmaları itibarıyla öğrenmek isteyecekleridir.

Ancak, tabii, yine bu gerekçede -bu gerekçeler sizin partinizdeki bir arkadaşınızın imzasıyla verilmiş- elektronik ortamda güvenilir altyapının sebebi olarak “vatandaş odaklı ve kaliteli hizmet” demiş. Sağlıkta hizmetin temeli sürdürülebilir, erişilebilir ve eşit olmasıdır. Hekim olmam itibarıyla bunları çok net biliyorum. Kalite çok göreceli bir şeydir sağlıkta. Kalitenin her hizmet kolundaki tanımı müşteri memnuniyetidir. Müşteri bildiği kadarından memnun olur. Siz herhangi bir kalemden memnunsunuzdur, kimi Montblanc kullanmak ister, kimi Big kullanır, kimi Scrikss. Yani müşteri memnuniyeti çok rölatif, çok görecelidir. Burada vatandaşın memnuniyeti değil, vatandaşın hakkı teslim edilmelidir ve sağlık hizmetindeki hak, eşit, sürdürülebilir ve erişilebilirliktir.

Dolayısıyla, burada bir eşitlik olmamasına rağmen, gün boyunca yapılan konuşmalarda genel sağlık sigortasına ve emeklilik haklarıyla ilgili yapılan “intibak” adı altındaki düzenlemeye atıf yapıldı. Ben, bir eşitliksiz uygulamayı da genel sağlık sigortası kapsamında dile getirmek istiyorum: Kadınlar aleyhine bir eşitliksizliği. Erkekler sigortalılık öncesi askerliklerini borçlanabilmelerine rağmen, biz kadınlar sigortalılık öncesi doğumlarımızı borçlanamıyoruz. Oysa 2010 yılında yapılan referandumda “Hanım kardeşlerimize ve engellilerimize hak getiriyoruz.” cümlesi neredeyse partinizin sloganı hâlindeydi. Biz hanım kardeşler bu hakkı istiyoruz efendim. Eğer Bakan olarak bu konuda bir güç kullanırsanız Bakanlar Kurulunda, hanımların sigortalılık öncesi doğum haklarının sigortalılık kapsamına alınması için, bütün hanım kardeşleriniz memnun olacak.

Ama sosyal güvenlik sistemiyle ilgili çok büyük bir eksiklik olmuş bu ülkede. e-SGK sitesine girdiğinizde “En çok sorulan sorular” diye bir kısım var, elliye yakın soru. Oradaki cevaplarda mesela “Eğer on sekiz yaşından önce evlenirseniz kim sizin sosyal güvencenizi karşılayacak?”a kadar detaylı konular var. Hani çocuk gelinler, çocuk damatlar olmasın diyoruz ama bu konuda yol göstericilik var. Fakat bir konuda yol göstericilik atlanmış, orada diyor ki: “Yirmi yaşına kadar lisede okuyan birisi ailesinin sosyal güvenlik kapsamındadır, eğer üniversite okuyorsa da yirmi beş yaşına kadar.” Yirmi yaşına kadar lise okumuş bir delikanlı, bir genç kız velev ki tıp fakültesi okumak istedi, hazırlık dâhil yedi yıl okur en az, sene kaybı olmazsa. Oysa Sağlık Bakanımız sürekli bize ne diyor? “Türkiye’de doktor yok.” Ama sanıyorum ki Sağlık Güvenlik Kurulu buna inanmıyor, inanıyor olsalar hekimlerin bundan sonra daha fazla bulunabilmesi, bu ülkede gençlerin tıp fakültesi okuyabilmeleri adına, üniversite okuyan gençler için, madem yirmi yaşına kadar lise okuyor, yirmi yedi yaşına kadar üniversite okuyanları güvenlik kapsamına almayı düşünürlerdi. Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili bürokratları Bakanı tekzip edercesine, üniversiteli gençleri yirmi beş yaşında güvence kapsamından çıkarıyorsa kimse tıp fakültesi okumak istemez, dolayısıyla Türkiye’deki doktor açığı -Bakan Bey doğru söylüyorsa- büyür. Ha, bu, eğer, “Yurt dışından doktor getireceğiz nasılsa, buradakiler okumasın.” adınaysa bunu da ifade etmekte fayda vardır sanıyorum.

Tabii, biz hanım kardeşlerin haksızlıkları bitmiyor. Mesela, kısa süreli çalışanlar ve ev hizmetlerinde çalışanlarla ilgili bir haksızlık var. Bunu niye “Bizler için.” diyorum çünkü bu, daha çok kadınlarla ilgili bir çalışma kolu ve bu kolda da genel sağlık sigortası kapsamında otuz günün altındaki primlerini kendileri ödemek zorunda bırakılıyor insanlar.

Oysa, biliyorsunuz, Dünya Bankasına göre her ülkede nüfusta yüzde 6 yoksulluk kabul edilebilir bir rakamdır. Türkiye’de 9,5 milyon yeşil kartlı üzerinden bile düşünürsek yüzde 13 yoksulumuz var.

Yoksulluk en çok kadınları etkiler biliyorsunuz, dolayısıyla bu kadar yoksulluk çizgisinde yaşanan bir ülkede kısmi süreli ve ev hizmetlerinde çalışanların da çoğunluğunun kadın olduğunu düşünürsek Sayın Bakan, bu konuda da bir düzenleme yapmayı düşünür müsünüz? Tekrar etmeyeyim kayıtlarda var nasılsa, yine biz hanım kardeşlerle ilgili bir düzenleme ricasıydı efendim, kısa süreli ve ev hizmetlerinde çalışanlar için.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir önergeyle bunu düzeltelim mesela Sayın Bakan, çok ciddi jest olur.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Ben bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Burada sürekli konuşulurken altı çizilen bir konu var, “Dünyada büyümede 1’inciyiz.” diye. Bir konuda dünyada 1’inci olmak her zaman cazip değil yani bu konuda 1’inci olmuş olabiliriz. İstihdamda ne yapmışız? Kadın haklarında ne yapmışız? Kalkınmada hâlâ 85’inciyiz. Sayın Babacan geçen gün söyledi zaten, “Eğitim sorununu çözmeden bu konuyu hâlledemeyiz.” diye ama Türkiye’de bu birincilik vurgusu o kadar çok yapılıyor ki bazı konularda, “Şunun birincisiyiz, bunun birincisiyiz, şuna ilk imzayı biz attık…”

Benim meslektaşlarım maalesef ki bir konuda birinci olmak için kötü bir işe imza attılar. Elbette ki sağlıkta, tedavide hatalar olacaktır, yanlışlıklar olacaktır, “komplikasyon” lafları vardır ama göz göre göre kazaya gitmeye ne “komplikasyon” denilebilir ne başka bir ifade bulunabilir. Sayın Şevket Çavdar’ın, rahmetli Çavdar’ın vefatı, sanıyorum bazen ilk olmaya çabalamanın ne kadar kötü sonuçlar vereceği adına hepimize ders verecektir. Önemli olan temkinli olmak, önemli olan güvende olmak, önemli olan insanların canı, sağlığı ve eğitimine hizmet vermek. Yoksa büyümede 1’inci olmuşuz -kayıt dışı istihdamla ilgili Sayın Bakan az önce “yüzde 40” dedi- 16’ncı, 17’nci ekonomi olmuşuz, bence bunların hepsi anlamsız kalıyor bu yüzde 40’ın karşısında ve kalkınmada 85’inciysek.

Dolayısıyla bir şeyi daha ifade ettikten sonra bitireceğim. “Emeklilerin durumu çok iyi.” denildi burada hep. TÜFE’ye göre en son yüzde 6,79 zam aldılar biliyorsunuz Emekli Sandığı haricindekiler, SSK ve BAĞ-KUR -yaklaşık 45-50 lira yapıyor- ama vergiler bildiğiniz gibi yüzde 15 arttı. Ben emeklilerin durumunun hiç iyi olmadığını, intibakın intibak anlamında kullanılmadığını, kısmi bir iyileştirme olduğunu partim adına ifade ederken, bu biyometrik incelemeyle ilgili sorduğumuz sorulara Sayın Bakanın en kısa sürede cevap vereceğine olan inancımı koruyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

 

XI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun 1 Mart 2012 Perşembe günkü birleşiminin saat 11.00’de başlamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

                                                                                                                                        29/2/2012

Danışma Kurulu Önerisi

Genel Kurulun 1 Mart 2012 Perşembe günkü Birleşiminin saat 11.00’de başlaması önerilmiştir.

                                                                                                                  Cemil Çiçek

                                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                    Başkanı

             Mahir Ünal                           Emine Ülker Tarhan                     Mehmet Şandır

Adalet ve Kalkınma Partisi            Cumhuriyet Halk Partisi         Milliyetçi Hareket Partisi 

     Grubu Başkan Vekili                  Grubu Başkan Vekili               Grubu Başkan Vekili

                                                               Hasip Kaplan

                                                     Barış ve Demokrasi Partisi

                                                         Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geliyoruz.

Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 1 Mart 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.55