DÖNEM:
24
CİLT:
15 YASAMA YILI:
2
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
72’nci
Birleşim
29 Şubat 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip
üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Konya Milletvekili
Mustafa Baloğlu’nun, yazar Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
İzzet Çetin’in, çalışanların sıkıntılarına ve idarenin sendikalar üzerindeki
baskılarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Adana Kozan’da baraj
kapağı patlaması olayına ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da yoğun kar yağışının hayatı felç ettiğine ve Ankara
Büyükşehir Belediyesinin tedbir almadığına ilişkin açıklaması
3.- Adıyaman Milletvekili
Salih Fırat’ın, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi ve Kürt
vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması
4.- Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Kozan Gökdere Barajı’nda baraj
kapaklarının patlaması nedeniyle kaybolan işçilere ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Haluk Eyidoğan’ın, çoğu barajımızda deprem sırasında
maruz kalacakları ivmeleri ölçen cihazların bulunmadığına ilişkin açıklaması
6.- Adıyaman Milletvekili
Mehmet Metiner’in, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı Alevi vatandaşların
evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması
7.- Manisa Milletvekili
Özgür Özel’in, Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan cinsel istismar
iddialarına ilişkin açıklaması
8.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, Hükûmet üyelerinin Genel Kurul salonunda bulunmadıklarına
ilişkin açıklaması
9.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, hiç kimsenin Meclis kürsüsünden millet egemenliğine ve tarihî
şahsiyetlerine hakaret etmesine izin vermeyeceklerine ilişkin açıklaması
10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Meclis kürsüsünde her konunun özgürce
konuşulması gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret
etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin açıklaması
12.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret
etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin tekraren açıklaması
13.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın söylediklerinin yanlış
olduğuna ve cumhuriyeti kuranlara saygısızlık yaptığına ilişkin açıklaması
14.- Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu’nun, Kurtuluş Savaşı tarihiyle ilgili bazı gerçeklere ilişkin
açıklaması
15.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin
Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem
yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
16.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın ifadelerinin Mustafa
Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük gereği işlem
yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, ülkemizdeki hâkim ve cumhuriyet
savcılarının, çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki özlük hakları
açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170)
2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, basın çalışanlarının çalışma şartlarının
iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Kastamonu’nun sorunlarının ve çözüm
yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
B) Duyurular
1.- Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan hakkında düzenlenen
iddianamenin, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru (3/780)
2.- Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde bulunan Türkmenistan
Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un,
29 Şubat 2012 Çarşamba günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma
isteğine ilişkin duyuru
VI.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Çevre Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)
2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Çorum Milletvekili
Tufan Köse’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal’ın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Ankara Milletvekili
Emine Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın partisine
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın
şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
IX.- DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.- Diyarbakır Milletvekili
Altan Tan’a, konuşması sırasında sarf ettiği sözlerinin İç Tüzük’ün
157’nci maddesine göre şahsiyatla uğraşma şeklinde algılanması nedeniyle uyarma
cezası verilmesi
X.- SÖYLEVLER
1.- Türkmenistan Devlet
Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un,
Genel Kurula hitaben
konuşması
XI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun 1 Mart
2012 Perşembe günkü birleşiminin saat 11.00’de başlamasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili
Erdal Aksünger’in, RTÜK Başkanı ve başkan vekilinin
oturdukları lojmanlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3304)
2.- İzmir Milletvekili
Erdal Aksünger’in, Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü için kiralanan hizmet binasına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/3305)
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu’nun, sağlık hizmetlerine yönelik yatırım ve
istihdam harcamalarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/3624)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, ülkemizdeki basın
özgürlüğüne ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/3650)
5.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, Türkiye İhracatçılar Meclisinin verilerine göre ithalata
dayalı ihracat miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3785)
6.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcan’ın, Bakanlığın işçi nakillerine ilişkin yayınladığı genelgeye
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın cevabı
(7/3805)
7.- Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba’nın, Başbakanlığa yöneltilen yazılı ve
sözlü soru önergelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/3890)
8.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Başbakanın eski Genelkurmay Başkanı
ile Dolmabahçe çalışma ofisinde yaptığı görüşmeye ilişkin Başbakandan sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/3912)
9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yapılan yurtdışı seyahatlerine ve bu
seyahatlerdeki toplam harcamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağ’ın cevabı (7/4307)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat
15.03’te açıldı.
Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, 23/2/2012 tarihli 70’inci Birleşimdeki bir
beyanını düzeltmek için bir konuşma yaptı.
Görüşmeleri izlemek üzere
Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Azerbaycan milletvekillerine Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denildi.
Ordu Milletvekili İhsan
Şener, kamuoyunda “postmodern darbe” olarak
adlandırılan 28 Şubatın 15’inci yıl dönümüne,
Erzincan Milletvekili
Muharrem Işık, Erzincan ilinin sorunlarına,
Iğdır Milletvekili Sinan
Oğan, Hocalı soykırımına,
İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Hocalı katliamının
20’nci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı açıklamada bulundu; CHP İstanbul
Milletvekili Ali Özgündüz, BDP Mersin
Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, MHP İstanbul
Milletvekili Atila Kaya, AK PARTİ Ankara Milletvekili Seyit Sertçelik
grupları adına, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel de grubu bulunmayan
milletvekilleri adına aynı konuda görüşlerini belirttiler.
Kayseri Milletvekili Yusuf
Halaçoğlu, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın
uluslararası mahkemelerde savaş suçlusu ve soykırımcı olarak yargılanması
gerektiğine,
Adana Milletvekili Ali Halaman, Adana Kozan’da Seyhan Irmağı Gökdere mevkisinde yapılmakta olan HES projelerinden birindeki
sızıntı ve kapak patlamasına,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, 28 Şubat postmodern
darbesine,
Isparta Milletvekili S.
Nevzat Korkmaz, kamu ihalelerinin Fransız firmalarına verilmesine,
İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanal, 700 emniyet mensubunun tayinlerinin neden durdurulduğuna,
Çorum Milletvekili Tufan
Köse, İskilipli Atıf Hoca’nın isminin İskilip Devlet Hastanesine verilmesine,
Adana Milletvekili Necdet
Ünüvar, Hocalı katliamına,
Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki Çıldır Aktaş Kapısı’nın açılmasının
önemine,
Tokat Milletvekili Reşat
Doğru, Hocalı katliamına ve 26 Şubat tarihinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir soykırım günü olarak kabul edilmesi gerektiğine,
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, 28 Şubat 1997 müdahalesine,
İlişkin birer açıklamada
bulundular.
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 20 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki maden arama ve işletme
çalışmaları ile ilgili gerçeklerin (10/167),
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının ve yapılacak yasal
düzenlemelerin (10/168),
Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 20 milletvekilinin, Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Yasası
kapsamında lisanslı depoculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının ve
üreticilerimiz tarafından ilgi görmemesinin nedenlerinin (10/169),
Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Ukrayna Meclis Başkanı
Volodimir Litvin'in vaki
davetlerine icabet etmek üzere Ukrayna'ya,
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki bir heyetin, Polonya Meclis Başkanı
Ewa Kopacz'ın vaki davetine
icabet etmek üzere Polonya'ya,
Resmî ziyarette
bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.
171 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2’nci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi; 1 Mart 2012 Perşembe günü,
98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların
sürdürülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, (2/68) esas numaralı Yoksul Ailelerin Çocukları ile İlköğretim Okulu
Öğrencilerine Süt Yardımının Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin "Sözlü
Sorular" kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/13),
27’nci ” ” (6/72),
42’nci ” ” (6/101),
112’nci ” ” (6/201),
151’inci ” ” (6/260),
164’üncü ” ” (6/286),
185’inci ” ” (6/318),
210’uncu ” ” (6/349),
236’ncı ” ” (6/383),
255’inci ” ” (6/410),
269’uncu ” ” (6/433),
275’inci ” ” (6/446)
289’uncu ” ” (6/467),
301’inci ” ” (6/480),
333’üncü ” ” (6/527),
340’ıncı ” ” (6/543),
355’inci ” ” (6/559),
365’inci sırasında bulunan (6/570),
368’inci ” ” (6/574),
384’üncü ” ” (6/601),
390’ıncı ” ” (6/613),
396’ncı ” ” (6/619),
397’nci ” ” (6/620),
398’inci ” ” (6/621),
526’ncı ” ” (6/772),
617’nci ” ” (6/870),
813’üncü ” ”
(6/1072),
Esas numaralı sözlü
sorulara, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün cevap verdi.
Soru sahiplerinden Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Adana Milletvekili Ali Halaman, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, cevaplara karşı
görüşlerini açıkladılar.
Manisa Milletvekili Hasan
Ören, organize sanayi bölgeleriyle ilgili sorulara cevap olarak Bilim, Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığının görüşünü bildirmesi gerektiğine ilişkin bir
açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının;
1’inci sırasında yer alan ve görüşmeleri yarım kalan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156),
2’nci sırasında yer alan,
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporlarının (1/566, 2/58, 2/137) (S. Sayısı: 171)
Görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Alınan karar gereğince, 29
Şubat 2012 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.07’de son
verildi.
|
|
Mehmet SAĞLAM |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Özlem YEMİŞÇİ |
|
Muhammet Rıza YALÇINKAYA |
|
|
Tekirdağ |
|
Bartın |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
II.-
GELEN KÂĞITLAR
No:
96
29
Şubat 2012 Çarşamba
Teklifler
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam'ın; 5174 Sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Borsalar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/380) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/02/2012)
2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in; Silikoz Hastalığına Yakalanan Vatandaşların
Sosyal Güvenlikleri Hakkında Kanun Teklifi (2/381) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/02/2012)
3.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 8 Milletvekilinin; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/382) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/02/2012)
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulu'nun; Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/383) (İçişleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/02/2012)
5.- Ankara Milletvekili Salih Kapusuz ve 12 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/384) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2012)
6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile 21 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/385) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/02/2012)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 19 Milletvekilinin, hakim ve savcıların özlük
haklarıyla ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi.
(10/170) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 21 Milletvekilinin, basın çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi
ve basın özgürlüğünün sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/171)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ve 19 Milletvekilinin, Kastamonu ilinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi. (10/172) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/10/2011)
29
Şubat 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, cevap süresi yirmi dakika olur İç Tüzük
59’a göre.
Gündem dışı ilk söz, yazar Tarık
Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili
Mustafa Baloğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu’nun, yazar Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; büyük Türk edebiyatçısı Tarık Buğra’nın vefatının
18’inci yılı sebebiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk edebiyatının önemli yazarlarından
birisi olan Tarık Buğra, 2 Eylül 1918 yılında Akşehir’de doğmuştur. İlk ve
ortaöğrenimini Akşehir’de tamamlamış, İstanbul Tıp Fakültesine kaydını
yaptırmış, iki yıl sonra hukuk fakültesine, oradan da edebiyat fakültesine
geçmiştir, mezuniyet tezini vermeden buradan da ayrılmıştır.
Gazeteciliğe 1947 yılında Akşehir’de
babası Nâzım Bey ile birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak başlamıştır.
1951’den sonra Milliyet, Vatan, Yenigün ve İstanbul gazetelerinde ve haftalık
Yol dergisinde yazmıştır. Bu gazete ve dergilerin yazı işleri müdürlüğünde
bulunmuştur. Tercüman gazetesinde köşe yazarlığı yapmış, devlet tiyatrolarında
Edebî Kurul Başkanlığı ve Edebî Kurul üyeliğinde bulunmuştur.
Tarık Buğra, daha lise yıllarında yazar
olmaya karar vermiş ve bu yolda çok sıkıntılar çekmiş, zorluklara göğüs
germiştir; bazen parklarda, bazen kahve köşelerinde sabahlamış, işsiz ve aç
kalmış ama kararından asla vazgeçmemiştir. Hayatını yazar olarak geçirmiş ve
kazanmış büyük bir insandır. Yazarlık sevdası yüzünden, girdiği üç fakülteyi de
bitirememiş ama “gerçek bir üniversite” diye adlandırdığı Küllük Kahvesi’nden
mezun olmuştur. İnandığı değerler ve ilkelerden taviz vermeden, yazarlık
mücadelesini sürdüren Tarık Buğra, peş peşe Türk toplumunun değişik dönemlerini
tahlil ettiği eserler vermiştir.
Ömrünün ilerleyen yıllarında eserleri
takdir görse de yeterince anlaşılamamış, hak ettiği ilgiyi görememiştir. Tarık
Buğra’nın yaşadığı dönemde edebiyat iktidarları ve siyasal iktidarlar
tarafından dışlanmasının arkasında halka olan bakışı yatmaktadır çünkü Tarık
Buğra, halka hiçbir zaman tepeden bakmamıştır.
Tarık Buğra, eserlerinde
karakterlerinin yaşadığı değişimi ve bu değişim sırasında yaşadığı sancıyı
okuyucularına çok iyi aktarmıştır. Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve “Yalnızların
Romanı” adlı eserini askerliği esnasında kaleme almış, 1940 yılında bitirdiği
bu roman 1948 yılında Çınaraltı dergisinde tefrika
edilmiştir ancak Tarık Buğra’nın ismi, bir iddia üzerine yazdığı “Oğlumuz” adlı
hikâyesinin 1948 yılında Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada 2’ncilik ödülü
almasıyla duyulmuştur.
1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı
“Oğlumuz”, 1952’de “Yarın Diye Bir Şey Yoktur”, 1954’te “İki Uyku Arasında”,
1964 yılında “Hikâyeler” ve kasaba yaşantısından orta sınıf insanların ev ve
aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde olay örgüsünden çok, iç
gerçekliğe ağırlık vermiştir. 1955’te çıkan “Siyah Kehribar” adlı eseriyle
romana geçmiştir. “Firavun İmanı”, “Dönemeçte”, “Gençliğim Eyvah”, “Yağmuru
Beklerken” isimli romanlarında da cumhuriyetin çeşitli evrelerini, demokrasiye
geçiş sürecindeki çalkantıları konu almıştır. Ortaoyuncusu
“Komik-i Şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı “İbiş’in Rüyası”yla 1970 yılında TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda
1’incilik ödülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarını anlattığı “Osmancık”la Millî Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı,
“Yağmuru Beklerken” adlı eseriyle Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü almıştır.
1991 yılında “devlet sanatçısı” unvanını almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı “Küçük Ağa”da yakın tarihe resmî tarih anlayışının dışına çıkan
bir yorum getirmiştir. Millî Mücadele’nin önem ve değerini sayfalar dolusu
okumalarla anlamak mümkün ama eğer bu okumaların yolu “Küçük Ağa”dan geçmemişse okumalar bilin ki eksik kalmış demektir
çünkü destana dönüştürülmemiş gerçeklerin, yüreklerde iz bırakması ve kalıcı
olması mümkün değildir. Görkemli adıyla “Küçük Ağa” Millî Mücadele denilen
yeniden doğuşumuzun emsalsiz bir destanıdır çünkü onu ilk ve değerli kılan
özgünlüğüdür. Kuşkusuz, Tarık Buğra bu özgünlüğe ulaşmak için Millî Mücadele
gerçeğini neredeyse kırk yıl bir sıtma gibi üzerinde taşımış ve âdeta haysiyet
meselesine dönüşen yazar olma mücadelesinin hedefinde bu sıtmadan kurtuluşu
vardır.
O gerek mizacı gerekse felsefesi
itibarıyla halis bir Anadolu çocuğudur. Anadolu’da verilen Millî Mücadele
gerçeğini özgün kılan bu yönüdür. Onda kafa bağımsızlığı, düşünceden ve
sanattan önce gelirdi. Bağımsızlığı soylu bir edebiyatçı olmanın ilk ve
bırakılmaz şartı olarak gören Tarık Buğra, “Sanatçı gerekirse her türlü
zorluğa, çileye göğüs germelidir.” derdi.
18’inci ölüm yıl dönümünde Tarık
Buğra’yı saygı ve şükranla anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Gündem dışı ikinci söz, idarenin
sendikalar üzerindeki baskıları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili İzzet
Çetin’e aittir.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.-
Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, çalışanların sıkıntılarına ve idarenin
sendikalar üzerindeki baskılarına ilişkin gündem dışı konuşması
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, ben,
ülkemizde giderek adı unutulmaya başlanan çalışanların sıkıntıları ve
sorunlarına ilişkin gündem dışı söz aldım.
Tabii ki bu konuda, özellikle de
idarenin baskıları üzerinde duracağım, çünkü ülkemizdeki örgütlülük oranı
hepiniz tarafından biliniyor. Bugün çalışanların, Çalışma Bakanlığı
istatistiklerine göre örgütlenme oranı sendikalarda yüzde 59 ama fiilî durum
bunun tam tersini gösteriyor, 5,9 oranında sendikalaşma oranı var. Ülkemiz buna
bile tahammül edecek durumda değil.
1980 yılında ülkemiz nüfusu 45 milyon
iken sendikalı işçi sayısı 2,5 milyon idi, bugün nüfus 75 milyon, sendikalı
işçi sayısı, toplu sözleşmeden yararlanan, 600 bin dolayında. Bu, resmî rakam
konumunda açıklanan rakamlar, Çalışma Bakanlığı da bunu doğruluyor.
Tabii,
örgütlenmek çok zor, çalışmak çok zor. Bugün,
biraz sonra belki gündeme getireceğim, kış ortasında Hey Tekstil işçileri de
sokağın ortasında yirmi günden bu yana, alacakları için, işleri için
direniyorlar, onlara da buradan selamlarımı iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi
Anadolu Ajansında Genel Müdür değişimi Ağustos ayında gerçekleştirildi, 3
Ağustosta yeni Genel Müdür göreve geldi. Yeni göreve geldi, baktı ki herhâlde
Genel Müdür, Türkiye'de basın ve medya kuruluşlarında, gazetelerde, basın
çalışanlarında hiçbir sendikalı yok, sendikalar sadece Anadolu Ajansında,
TGS’de örgütlenmişler. Hemen harekete geçti, birdenbire Anadolu Ajansında
çalışanları Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tek aracılığıyla tek tek çağırtıp,
büyük bir bölümünü emekliliğe zorlamaya başladı. Emekli olmayanlara tayin
tehdidi, yurt içinde başka illerde ya da yurt dışında görevlendirme tehdidiyle
baskılama sonucunda emekliliğe başvuranlar “İdarenin baskısıyla” demediler,
“İdarenin isteği üzerine emekli oluyorum.” dediler.
Bunun üzerine, idare buna tahammül
edemedi ve dedi ki: “Yaptığınız doğru değil, bu dilekçenizi değiştirin.”
Tabii, dilekçeyi değiştirme taleplerini
de idare, izinlerini onaylamamakla tehdit etti ve pek çoğundan istifa dilekçesi
aldı. Bunlardan -isimlendirmekten hiç çekinmiyorum; arkadaşlar da bu konuda
yetki verdiler- Veli Güney, yirmi üç yıllık çalışan, emekliliğe zorlanmak
amacıyla 11 Temmuzda parlamento muhabirliğinden Anadolu Ajansının Yurt
Haberleri Müdürlüğüne tayin ediliyor. 4 Ekim 2011’de emekli olması için baskı
yapılıyor. Kabul etmeyince, sınır ötesi harekâtı izlemek için Hakkâri’ye
görevlendiriliyor. Döner dönmez Van depremini izlemek için görevlendiriliyor.
Hiçbir haberi Van depreminde yayınlanmıyor. Oradan gelir gelmez, saat 16.00’da
bir tebligat, “Sen Uganda’ya görevlendirildin.” diyorlar ve arkasından da
tekrar Somali’ye görevlendirildi.
Yine Hediye Levent, 1/6/2008
tarihinden itibaren Şam muhabiri olarak sigortasız çalıştırılıyor ve 5 Ağustos
tarihinde hiçbir gerekçe gösterilmeden tazminatsız işten atılıyor.
İşin ilginç yönü, demin söylediğim Veli
Güney istifa ediyor baskılara dayanamayınca, SGK’ya
müracaat ediyor, iki gün sonra idare, tazminatsız işten çıkışını veriyor.
Süheyla Kaplan öyle, Mehmet Ekizoğlu
öyle, Sait Karaduman öyle; yani bunu çoğaltmak mümkün.
Genel Müdürlük bununla da kalmıyor.
Sendika yetkilileri görüşmeye çalışıyor, görüşmeleri kabul etmiyor idare ve
daha sonra, baskıları işçilere bir bildiriyle öğle saatinde duyuran İş Yeri
Sendika Temsilcisini, Ebubekir Şahin, Genel Müdür Yardımcısı, çağırıyor, sinkaflı bir şekilde -buradan söylemeye ben utanıyorum-
tehditle sendika temsilcisi İbrahim Koç’a küfrediyor.
Değerli arkadaşlar, Anadolu Ajansında
şimdi sorulması gereken pek çok soru var. Pek çok iş taşerona veriliyor. Taşeron
şirketlerde insanlar sigortasız çalıştırılıyor. Muhabirlerin yapması gereken
işler taşeron şirketler eliyle gördürülmeye başlandı. Pek çok çalışan
sigortasız çalıştırılıyor ve bütün çalışanlar baskı altında. İdare, en kötüsü,
sendikayı olağanüstü kongreye getirebilmek için istifaya zorluyor. Bütün
bunların…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum.
Bütün bunların idare tarafından tek
başına yapılması mümkün değil, herhâlde ilgili bakan bu konuda gerekli talimatı
veriyor; cevaplandırılmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, 24
Şubat 2012 tarihinde Adana Kozan’da baraj kapağı patlaması olayı hakkında söz
isteyen Adana Milletvekili Sayın Ali Halaman’a
aittir.
Buyurun Sayın Halaman.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.-
Adana Milletvekili Ali Halaman’ın, 24 Şubat 2012
tarihinde Adana Kozan’da baraj kapağı patlaması olayına ilişkin gündem dışı
konuşması
ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Adana ili Kozan ilçesi Ergenuşağı köyü Gökdere Barajı’nda hayatını kaybedenlere
Allah’tan rahmet, kederli ailelerine
başsağlığı dilerim.
Adana iline bağlı Kozan ilçesinin Ergenuşağı köyünde yapımı devam eden Enerjisa’ya
bağlı Gökdere Barajı’nda toplam 11 kişi hayatını kaybetmiştir. Geçtiğimiz
aylarda habersiz bırakılan baraj suyu yüzünden 2 kardeşimiz hayatını
kaybetmişti. Baraj yüzünden insanlar hayatını kaybediyor, doğa katlediliyor.
Çukurova bölgesinde yapımı devam eden HES’ler gerek proje gerekse çevreye etkileri konusunda
yeterli çalışma yapılmadan birbiri ardına yapılmakta; küresel sermaye,
taşeronlar, dozerlerle, kepçelerle, teknoloji ile takip etmekte, kısa zamanda
para kazanmanın keyfini çıkarmakta.
Adana ili ve ilçelerinde enerji
projeleri toplam 52 adet; bunların 12 tanesi işletme aşamasında, 8 tanesi
inşaat aşamasında, 32 tanesi ise fizibilite aşamasında. HES’lerin
yapımlarında insan ve çevre faktörünün göz ardı edildiği, yapım aşamasında bir
dizi ihmal ve denetimsizlik ve suistimallerin olduğu
ortada. Barajda çalışan işçilerden bazıları baraj kapağının altında çatlak
olduğunu bildikleri hâlde, dikkate alınmadan yeterli hassasiyet gösterilmemesi
sonucu 11 hemşehrimiz sular altında kaldı, Allah’ın
rahmetine kavuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adana, afet riski taşıyan bölge. Baraj kapağının patlaması sonucu önemli bir
erozyon tehlikesi ve toprak kaymasına zemin hazırlanmış olması bu sorumsuzluğun
ve denetimsizliğin bir boyutu olmuş, bu olayın ne kadar vahim olduğunu
göstermektedir. Gerek ihale aşamasında ve gerekse Gökdere Barajı’nın yapım
aşamasında çevre ve insan faktörünü göz önüne almayan, geliyorum diyen
felakete, hassasiyet göstermeyen firmaların insanlarımızın sağlığını tehlikeye
atan sorumluları hakkında en kısa zamanda gereken yapılmalı.
Enerji
ihtiyacı iyi bir iş. Sermayenin, siyasetçinin, dolayısıyla bürokrasinin
ilgisini çekmekte, çünkü enerjinin alıcısı devlet. Hükûmetin
HES politikaları sırf siyasi irade, bürokrasi ve iş adamlarına göre yapılırken,
yanında bilim adamlarının bilgi ve belgelerinden faydalanılması daha uygun
olur. HES projelerinin getireceği yarardan daha çok çevreye ve doğal yaşam
alanlarına zarar verdiğini, projelerin yatırımdan çok yıkıma dönüştüğünü ve bu
nedenle HES’lerin incelenmesinin gerekli olduğunu
düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölgemizde HES yapımına ilk başlandığında vatandaşlar bunu devletin yatırımı
olarak görüyorlardı. Halkımız, HES’lerin doğaya ve
kendilerine verdiği zararı şimdi yaşayarak görüyorlar. Vatandaşlarımız ne zaman
ki kilometrelerce tünellerin açıldığını, ağaçların kesilmeye başlandığını, ne
zaman ki tarihî ve kültürel yerlerimizin yok olduğunu, ne zaman ki köylerin
zarar gördüğünü, içme sularının kaybolmaya başladığını, derelerin etrafının
kuşatılmaya başlandığını, derelerdeki suyun kilometrelerce tünellerle
alınacağını gördü ve durumun ciddiyetini anladı. Bazı bölgelerde tepkiden
dolayı -Karadeniz ve Ege’nin bazı yerlerinde- HES’ler
kurulmadı. Öncelikle, su kaynakları genellikle ormanlık alanda bulunduğu için santral çevresinde
düzenlemeye gidileceği için ormanlar yok oluyor, ekosistem bozuluyor. Gelişen
dünyada artan enerji ihtiyacı, temiz enerji kaynağı HES’lerin
önemini bir hayli artırmışken “enerji kazanalım” derken elimizdeki
güzelliklerden ve insanlarımızdan oluyoruz. Türkiye’de hidroelektrik santrali…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaman.
ALİ HALAMAN (Devamla) – Ben teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, şimdi 4 arkadaşımız
sisteme girmiş…
Sayın Doğru…
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tarık Buğra’nın 18’inci ölüm yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
biz de büyük yazar olan Tarık Buğra’yı ölümünün 18’inci yılında minnet ve
şükranla anıyoruz.
Tarık Buğra, tıp ve hukuk
fakültelerinde bir süre okuduktan sonra edebiyat fakültesine girmiş ve orayı
bitirmiştir; kısa hayatında çok önemli eserler vermiştir. Kurtuluş Savaşı’na
merkezden değil, bir kasabadan baktığı “Küçük Ağa” romanında yakın tarihe resmî
tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirmiştir. Bu romanın arkasından
yazdığı “Küçük Ağa Ankara’da”, “Firavun İmanı” gibi çeşitli eserlerle de
cumhuriyetin çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları
konu edinmiştir.
Önemli tiyatro eserleri de bulunan bu
değerli şahsiyeti ölümünün 18’inci yılında rahmet ve şükranla anıyor ve
kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın Korkmaz…
2.-
Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da yoğun kar yağışının hayatı
felç ettiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin tedbir almadığına ilişkin
açıklaması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizin başkenti, Türkiye
Cumhuriyeti’nin vitrini Ankara’mızda yirmi dört saattir yağan kar günlük hayatı
felç etmiştir. Meteoroloji uzmanlarının günler öncesinden uyarmasına rağmen
Ankara Büyükşehir Belediyesi karla mücadelede en küçük bir tedbir ortaya
koyamamıştır. İnsanlar evlerinde, iş yerlerinde mahsur kalırken ortada ne bir
belediye görevlisi ne de bir belediye aracı vardır. Karda perişan olan yaşlı,
genç, çoluk çocuk tüm Ankaralılar kaderlerine ve kendi hâllerine terk edilmiş
durumdadır.
“Gözünün üstünde kaşın var” denilerek
tüm MHP’li belediyelere sanal suçlar uyduran AKP Hükûmeti, devletin
trilyonlarca liralık kaynağını gösteriş yatırımlarına heba eden, bırakın
sorumluluğundaki metro hizmetlerini tamamlamayı, mutat
belediye hizmetlerini bile yerine getirmeyen AKP’li belediye başkanını neden
görmemekte, neden uyarmamaktadır? Ankara’nın tüm billboardlarına
“Teşekkürler Başbakan” afişlerinin asılması mıdır bu hareketsizliğin, bu
aymazlığın nedeni; merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.
Sayın Fırat…
3.-
Adıyaman Milletvekili Salih Fırat’ın, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde bazı
Alevi ve Kürt vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Genel Kurula bir konuda bilgi vermek
istiyorum: Adıyaman’da, dün gece, Karapınar Mahallemizde özellikle Alevi ve
Kürt vatandaşlarımızdan yaklaşık 28 ailenin kapısına sprey boyayla işaret
konulmuş. Tabii, daha önce yaşadığımız örnekler olduğu için -özellikle
Kahramanmaraş katliamında da hatırladığınız üzere- Adıyaman’da da böyle bir
talihsiz olayın yaşanmaması için özellikle Hükûmetin ve İçişleri Bakanının bu
konuya el atması ve incelemesini istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Ünüvar…
4.-
Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, 24 Şubat 2012 tarihinde Kozan Gökdere
Barajı’nda baraj kapaklarının patlaması nedeniyle kaybolan işçilere ilişkin
açıklaması
NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi 24 Şubat 2012 tarihinde,
Kozan’ın Gökdere Barajı’nda, baraj kapaklarının patlaması sonucu hepimizi üzen
bir hadise vuku bulmuştur. 10 işçi kardeşimiz kaybolmuştu, 3’ü maalesef vefat
etmiş bir şekilde bulundu, onları defnettik; 7 işçimiz hâlâ kayıptır ama
devletimiz bütün imkânlarıyla seferber durumdadır. İstanbul, Sakarya,
Ankara’dan su altı arama yapabilecek kapasitede cihazlar MTA vasıtasıyla getirilmiş,
Elâzığ, Erzurum, Osmaniye’den ekskavatörler gelmiş, su pompası, jeneratörler
temin edilmiş ve şu anda yoğun bir şekilde arama faaliyetleri devam ediyor.
Umuyorum, en kısa zamanda bu işçilerimiz canlı olarak bulunur. Ölen
kardeşlerimize rahmet diliyorum, kaybolan kardeşlerimizin bir an evvel
bulunmasını yüce Allah’tan temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.
Sayın Eyidoğan…
5.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğan’ın, çoğu
barajımızda deprem sırasında maruz kalacakları ivmeleri ölçen cihazların
bulunmadığına ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Genel Kurul, 24 Şubat tarihinde
Adana’nın Kozan ilçesinde meydana gelen baraj kapağı faciasının hatırlattığı
bir konu var, onu ifade etmek istiyorum kısaca.
Türkiye’de büyük mühendislik yapıları
olan baraj ve göletlerin sayısı ortalama 500 küsurdur. Bu deprem ülkesi olan
ülkemizde bu barajlarımızın çoğunda “kuvvetli hareket sismografları” dediğimiz,
deprem sırasında barajların maruz kalacağı ivmeleri ölçen cihaz sayısı
inanılmaz derecede azdır. Şu anda bize gelen bilgiye göre, 500 küsur barajımız
ve göletimizden ancak 10’unda deprem sırasında
barajların nasıl davrandığını, ne tür hareketlere maruz kaldığını ancak
ölçebiliyoruz. Bunlar da yeterli değildir, bir kısmı da bu cihazların
çalışmamaktadır. Böyle bir zafiyetimiz vardır ülkede barajlarla ilgili.
Depremlerin etkilerinin mutlaka güncel
olarak ölçülmesi ve raporlanması gerekir. Bunu da bu vesileyle Genel Kurula
sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eyidoğan.
Sayın Metiner…
6.-
Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in, Adıyaman’ın Karapınar Mahallesi’nde
bazı Alevi vatandaşların evlerinin işaretlenmesine ilişkin açıklaması
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
CHP’li Adıyaman Milletvekili
arkadaşımızın da belirttiği üzere, Adıyaman merkezde Karapınar Mahallemizde
Alevi kardeşlerimizin evlerine çarpı işaretleri konulduğuna dair bir haber bize
de ulaştı. Haberi araştırıyoruz.
Adıyaman, huzurun, barışın kentidir.
Adıyaman’ın geçmişinde bir Kahramanmaraş, Sivas yoktur; hepimiz canız, bir ve
beraberiz. Alevi kardeşlerimizin tırnağına halel gelirse, hiç kimsenin kuşkusu
olmasın ki Adıyaman halkı, hepimiz, gök kubbeyi aşağıya indiririz. Hiç kimsenin
kuşkusu olmasın.
Provokasyonlara karşı hepimizin duyarlı
olması gerekiyor. Bu işin takipçisiyiz. Hiç kimsenin, Alevi kardeşlerimizin
endişe duymasını gerektirecek bir durum yok. Hep beraberiz. Onlara yapılan bize
yapılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu provokasyonu tertipleyenleri lanetliyorum, kınıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Metiner.
Sayın Özel…
7.-
Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan
cinsel istismar iddialarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta sonu basına yansıyan
Adana Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşanan cinsel istismar iddialarıyla ilgili
olarak partimizin -durumun ön araştırması için- 5 milletvekili olarak dün orada
araştırmalarda bulunduk. Sadece şu bir dakikalık sürede şunu söylemek isterim
ki iddialar çok vahimdir. Özellikle iddialar geçen sene temmuz ayında iletilmiş
olmasına rağmen Adalet Bakanlığı tarafından bir müfettiş görevlendirmesi
yapılmamış, o günden bugüne konunun üzerinde hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Basında yansımasıyla birlikte dünden itibaren bir müfettiş orada
görevlendirilmiştir. Türkiye’yi çok ciddi şekilde utandıracak birtakım
meselelerin orada olduğuyla ilgili bizde bir ön kanaat oluşmuştur.
Meclisin çeşitli denetim
mekanizmalarını ve araştırma komisyonu talebimiz olacaktır ama Genel Kurulun
bilgisine ve konuyu dikkatine sunmayı bir görev bildim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Altay…
8.-
Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Hükûmet üyelerinin Genel Kurul salonunda
bulunmadıklarına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çeşitli arkadaşlar
memleketin çeşitli yerlerinde yaşanan sıkıntıları, sorunları Parlamentoda
konuşuyor. Çok güzel ama bu sorunların çözüm mercisi
olan Hükûmet, ben baktım, gözlüğümü de taktım, baktım, yok. Yani, Kozan’dan
Adıyaman’a kadar memleketin çeşitli bölgelerinde sorunlar var.
Milletvekillerini dinlemek Hükûmetin en temel görevlerindendir. O sıralar oraya
süs için konulmamıştır. Şimdi, Hükûmetin şu esnada burada hiçbir üyesinin bulunmaması,
burada bulunan bütün milletvekillerine teker teker bir saygısızlıktır ve toptan
da Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine bir hakarettir; kınıyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
üç önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, ülkemizdeki hâkim ve
cumhuriyet savcılarının, çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki özlük
hakları açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/170)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Ülkemizdeki Hâkim ve Cumhuriyet
Savcılarının çalıştıkları dönem ile emeklilik dönemlerindeki Özlük hakları
açısından yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla, aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın
98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz.
Gerekçe
Türkiye'de hukuk düzeni; başta Anayasa
olmak üzere yasa, tüzük, yönetmelik, kararname gibi yürütmenin işlemleri ile
sağlanır. Hukuk düzeninin sağlanmasında yargının bağımsızlığı ilkesi özel bir
öneme sahiptir.
29 Kasım 1985 tarihli Birleşmiş
Milletler Yargı Bağımsızlığına Dair Temel Prensiplerinde Yargı Bağımsızlığı ile
ilgili başlığında; "Yargı bağımsızlığı Devlet tarafından güvence altına
alınır ve Anayasada veya iç hukukta yargı bağımsızlığına yer verilir. Yargı
bağımsızlığına saygı göstermek ve gözetmek bütün hükümet kuruluşlarının ve
diğer kurumların görevidir" demek suretiyle konunun önemine işaret
etmiştir.
Aynı belgenin Hizmet Şartları ve Görev
Süreleri başlığında "Yargıçların görev süresi, bağımsızlığı, güvenliği,
alacakları yeterli ücret, hizmet şartları, emekli aylıkları ve emeklilik yaşı
yasada yeterli biçimde güvence altına alınır" prensibine yer verilmiştir.
Esasen, Anayasamızın 139 ve 140'ıncı
maddelerinde de "Hâkimlik ve savcılık teminatı" ve "Hâkimlik ve
savcılık mesleği" ile ilgili hükümler, diğer kamu görevlileri ve devlet
memurlarından farklı olarak düzenlenmiştir.
Yargının gerçekten bağımsız olması,
yargının mali ve idari bakımdan bağımsızlığına bağlıdır.
Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bir
yılda bakması gereken iş yükü sayısı 200 iken, Türkiye'de bir Hâkim yılda
ortalama 1078, Cumhuriyet Savcısı da 1864 dosyaya bakmaktadır. Avrupa Konseyi
Etkin Yargı Komisyonu'nun verilerine göre, 100 bin kişiye düşen Hâkim sayısı;
Türkiye'de 9, Almanya'da 24,5, İngiltere'de 16,6, Yunanistan'da 28,4'tür. Türkiye'deki
mevcut 14 bin 694 Hâkim ve Cumhuriyet Savcısı kadrosunun 3 bin 275'i boştur.
Boş kadroların doldurulması halinde bile Türkiye'deki Hâkim ve Cumhuriyet
Savcılarının iş yükünün AB ülkeleri seviyesine inmesi söz konusu olmayacaktır.
Yargının bağımsızlığını korumak
açısından değişik sistemlerin hepsinin temelinde 1950'lerden sonra
milletlerarası organizasyonların aldığı kararların gerçekleştirilmesi
yatmaktadır.
Bu kararlara göre;
Hâkimler karar verirken sadece
kanunlara bağlıdırlar, hiçbir yerden direktif almazlar ve azledilmezler,
devlet, yargının görevini gerektiği gibi yerine getirmesi için gereken maddi
olanakları sağlar, Hâkimlerin atanmaları ve meslekte ilerlemeleri hükümetin
dışındaki merciler tarafından yapılır.
Bu kanalların gereği olarak Hâkim ve
Cumhuriyet Savcılarının görevleri dışında özlük haklarıyla ilgili kişisel
bağımsızlığa da kavuşmalarını gerektirmektedir. Diğer yandan Hâkim ve
Cumhuriyet Savcılarının görevdeyken teminat altına alınan özlük hakları ile
ilgili kural ve ilkeler, emeklilik dönemlerinde de geçerli olmalıdır.
Şöyle ki, bir Hâkim veya Cumhuriyet
Savcısının, emekliliğinde nasıl bir hayat sürdüreceğine dair kaygıya kapılmadan
görevini yürütmesi, hiç şüphe yok ki, hukuk düzeninin sağlıklı yürümesi için de
önemlidir.
Bu durum aynı zamanda emeklilik hakkını
elde etmesine rağmen ilerleyen yaşlarında verimli çalışma içinde olamayacak
Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının bizatihi hayat standardı kaygısı nedeniyle zorunlu
yaş sınırına kadar kendilerini görevde kalmak zorunda hissetmelerini de ortadan
kaldıracak, yargıda etkinlik ve verimliliği de artıracaktır.
Hayat standardı değişmeyeceğinden,
kendilerini verimli hisseden kişiler, herhangi bir baskı veya zorlayıcı etki
altında kalmadan, yargı etiği gereği ya mesleklerini zorunlu yaş sınırına kadar
sürdürecekler ya da tamamen serbest iradeleriyle zorunlu yaş sınırından önce
emekliye ayrılabileceklerdir.
Aksi durumda medyayı bir dönem oldukça
meşgul eden vicdan ile cüzdan arasına sıkışan hâkimler nedeniyle demokrasilerin
vazgeçilmez unsuru yargı bağımsızlığı üzerinde bu yönüyle bir baskının
hissedilmesi kaçınılmaz olacaktır.
Tüm bu sorunların sebepleri ve
sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elazığ)
5) Alim
Işık (Kütahya)
6) Ali Öz (Mersin)
7) Seyfettin Yılmaz (Adana)
8) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
9) Zühal Topcu (Ankara)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Mustafa Kalaycı (Konya)
12) Mehmet Günal (Antalya)
13) Oktay Öztürk (Erzurum)
14) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15) Celal Adan (İstanbul)
16) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
17) D. Ali Torlak (İstanbul)
18) Erkan Akçay (Manisa)
19) Atila Kaya (İstanbul)
20) Emin Çınar (Kastamonu)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, basın çalışanlarının
çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik
önlemlerin ve kararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca;
"Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini
sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya
yönelik önlemlerin ve kararların tespiti" için bir Meclis Araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinde ve Avrupa Birliği'nin temel kanunlarında, ifade özgürlüğü hakkı
koruma altına alınmıştır. Fikir özgürlüğü, sınırsızca bilgi alma ve verme
hakkı, basın kuruluşlarının özgürlüğü yine kanunlarla korunmaktadır. Türk basınının
özgürlüğü, her ne kadar kanunlarla hür ve sansür edilemez olarak garanti altına
alınmış olsa da, bu durum bazı kıstaslarla sınırlandırılmıştır.
Ülkemizde eskiden beri gelen, basın
üzerindeki baskılar Cumhuriyetin kabulünden sonra da devam etmiştir. 1950
yılında 5680 sayılı Basın Kanunu kabul edilmiş, bu kanunla Türk basını
üzerindeki baskı oldukça azalmıştır. 1954 yılında ise gazeteciler üzerindeki
baskı yeniden artmış, 1960 yılına kadar süren baskılar 212 sayılı Yasa ile
önlenmeye çalışılmış, 1971'de 12 Mart Muhtırası ile basının özgürlüğü yeniden
kısıtlanmış, 1980'deki askerî süreçte de kısıtlama devam etmiştir. 80’li
yıllardan itibaren Türk basınında, gazeteci kökenli olmayan iş adamlarının
hâkimiyeti geçerlilik kazanmış ve bu durum günümüzde de devam etmektedir.
Uluslararası Sınır Tanımayan
Gazeteciler (RSF) Örgütünün her yıl yayımladığı "Dünya Basın Özgürlüğü”
sıralamasında Türkiye, 2005'te ve 2006'da 98. sırada, 2007'de 101., 2008'de 102. ve 2009'da 122. sırada yer alarak, son 5
yılda basın özgürlüğünde sürekli gerilemiştir.
Ülkemizde basın özgürlüğünü tehdit eden
yasal ve yapısal pek çok engel bulunmaktadır. Uluslararası Yayıncılar
Birliğinin (IPA), son raporunda "Türkiye'nin birçok politik reformu
gerçekleştirmiş olmasına rağmen basın özgürlüğü ve gazetecilere uygulanan
kısıtlamalar anlamında Avrupa Birliğine katılmaya hazır olmadığı"
belirtilmiştir. İktidara karşı yayınlar yapan medya kuruluşları üzerinde,
Hükûmet tarafından çeşitli uygulamalarla basın özgürlüğü sınırlandırılmaya ve
kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Devlete bağlı olmayan basının giderek daha fazla
baskı altında oldukları, karalama kampanyaları nedeniyle şirketlerini kapatmak
zorunda kaldıkları görülmektedir.
Önce özelleşen, ardından da
tekelleşmeye başlayan medya kuruluşları, patronlarının istekleri ve çıkarları
doğrultusunda yayın yapmak zorunda kalmaktadırlar. Medya patronlarının yalnızca
ticaret kültürü olan iş adamları ve büyük bir tekelleşmenin söz konusu olması,
gazeteciliği, gazeteleri halkın bilgi kaynağı değil de iş adamlarının gazetelerini
ticarethane olarak görüp daha çok para kazanma politikası hâline getirmiştir.
Basın mensupları sadece fikirlerini
ifade ettikleri için özgürlükleri kısıtlanabilmekte, çok güç koşullar altında
görevlerini yerini getirmeye çalışmakta, bu uğurda cinayetlere kurban
gitmektedirler. Engellemelere yada baskılara yönelik
şikâyetlerini dile getiren basın mensupları azar, hakaret, baskı, şantaj,
dayatma ya da işinden alıkonulma şeklinde tepkilerle karşılaşmaktadırlar.
Diğer taraftan; basın tarafından yapılan
haklı veya haksız ithamlar, inançlar ve maneviyat üzerinden yapılan ağır
istismarlar, taraflı, çarpıtılmış haber ve yorumlar, kurum ve kişilere karşı
yıpratma politikaları, yazılı ve görsel medyadaki kirlenme büyük boyutlara
ulaşmıştır. Bu nedenlerle basın; kamuoyunda kendisine duyulan güveni
kaybetmekte, belli güç odaklarının elinde sadece tek sesliliğin yaşayabildiği
bir sistemin dayanağı olmaya doğru gitmektedir. Gerçekte, tüm bu tutum ve
uygulamalar demokrasimize kapanması zor yaralar açmaktadır.
Basın; kanunları ve basın meslek
ilkelerini gözeterek, her anlamda özgür olmalıdır. Basının özgür hareket
edemediği bir ülkede gerçek ve sağlıklı bir demokrasiden söz etmek mümkün
değildir. Kurum ve kişilerin kısıtlamaları olmadan, kendi özgür iradeleriyle,
halkın gerçekleri öğrenme hakkını da gözeterek, gerçekleri bulup bozmadan,
abartmadan kamuoyuna yansıtmak temel olgusundan uzaklaşmadan kararlılığını
vurgulayarak çalışmalarına devam etmelidir.
21. yüzyıla geldiğimizde hâlen
demokrasimizin tam anlamıyla işlemediğini görmek üzücüdür. Bunun bilincinde
hareket edilmesi ve bu bağlamda gerekli tedbirlerin vakit geçmeden alınması
gerekmektedir.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ali Uzunırmak (Aydın)
3) Mehmet Erdoğan (Muğla)
4) Enver Erdem (Elazığ)
5) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
6) Alim
Işık (Kütahya)
7) Erkan Akçay (Manisa)
8) Ali Öz (Mersin)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10) Zühal Topcu (Ankara)
11) Sümer Oral (Manisa)
12) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
13) Bülent Belen (Tekirdağ)
14) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
15) Necati Özensoy (Bursa)
16) Celal Adan (İstanbul)
17) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
18) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19) Oktay Öztürk (Erzurum)
20) D. Ali Torlak (İstanbul)
21) Atila Kaya (İstanbul)
22) Emin Çınar (Kastamonu)
3.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Kastamonu’nun
sorunlarının ve çözüm yollarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizde, başta tarım ve hayvancılıkta
yaşanan yüksek girdi fiyatları nedeniyle göç veren illerin başında gelen
Kastamonu, son yıllarda iktidarın izlediği yanlış ekonomik ve sosyal
politikalar sonucunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kastamonu'nun içinde
bulunduğu sorunların tespiti, çözüm yollarının araştırılması ve alınacak
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
Gerekçe:
Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik
kriz ve krizi inkâr edip yönetemeyen siyasi iktidarın yanlış ekonomi
politikaları sonucunda tarım ve hayvancılık ülkemizde bitme noktasına gelirken,
göçün artması ile işsizlik devasa boyutlara ulaşarak her yıl rekorlar
kırmaktadır.
Kastamonu da bu olumsuz durumdan en
fazla etkilenen illerin başında gelmektedir. Kırsalda en büyük geçim kaynağı
hayvancılık olan Kastamonu’da, girdilerdeki yüksek artışlar nedeniyle insanlar
geçim sıkıntısı yaşamakta ve göç etmektedirler. 1927 ilk nüfus sayımında
Türkiye'nin nüfusu 13 milyon iken bugün 72 milyona çıkmış ancak 1927'de nüfusu
335 bin, 1935 nüfus sayımında da nüfusu 361 bin 191 olan Kastamonu'nun bugün
itibariyle nüfusu 359 bine gerilemiştir.
Görülüyor ki, Kastamonu'nun şu an ki
nüfusu 75 yıl önceki nüfusunun altında kalmıştır ve bu düşüş devam etmektedir.
Ülkenin nüfus artış oranı dikkate alındığında genel nüfus 5 kat artmış, bu
artışa paralel olarak da bugün Kastamonu'nun nüfusunun 1 milyon 835 bin olması
gerekirken 359 bine gerilemesi Kastamonu'nun durumunu açıkça ortaya
koymaktadır. Bu rakamlar da gösteriyor ki, 1 milyon 476 bin Kastamonulu göç
etmiştir.
Sadece İstanbul'da yaşayan Kastamonulu
sayısı bir milyonun üzerinde iken, muhtelif illerde de çok sayıda Kastamonulu
yaşamaktadır. Kastamonu en çok göç veren 5 il içindedir. Nüfus sayısındaki bu
azalış milletvekili sayısını da düşürmüş, cumhuriyetin ilk yıllarında 12
milletvekili ile TBMM'de temsil edilen Kastamonu'nun sadece milletvekili
sayısındaki azalış bile Kastamonu'nun günden güne küçüldüğünü göstermektedir.
Şu an 4 milletvekili ile temsil edilen Kastamonu bir dahaki seçimlerde 3
milletvekili çıkaracaktır.
Türkiye'nin bir numaralı meselesi olan
üretim ve istihdamda yaşanan sorunlar bu göçün en büyük nedeni olurken, bölgesel
kalkınma konusunda da yapılan ayrımcılık ve yanlışlıklar da insanları
topraklarından büyük şehirlere göç ettirmektedir. Seka
ve Eti Bakır ile başlayıp günümüzde şeker fabrikaları ile süregelen
özelleştirmeler sonucunda istihdamdaki azalma bir yana, özellikle tarıma dayalı
sanayi kuruluşlarının özelleştirilmesi tarım ve hayvancılığı da büyük oranda
vurmuştur.
2002 yılında hayvancılık konusunda ilk
5 il arasında yer alan Kastamonu bugün 13. sıraya gerilemiş, son yıllarda
yaşanan yanlış hayvancılık politikaları, canlı ve kesik et ithali ile
girdilerdeki fahiş artışlar ülke çapında hayvan varlığımızı da yarı yarıya
düşürmüştür. Kastamonu kırsalında evinin damında 1-2 hayvan besleyen
insanlarımız bile bu hayvanlarını ya satmak ya da kesmek zorunda kalmışlardır.
Tarım ve sanayide büyük sıkıntı yaşayan
Kastamonu, sahip olduğu doğal güzellikleri, zengin tarihi ve kültürünü de
yeteri kadar tanıtamamıştır. Hükûmetlerin yanlış turizm teşvik politikaları
sonucu Kastamonu ile birlikte tüm Karadeniz, kalkınmaya önemli katkı sağlayan
turizmden yeterince yararlanamamıştır. Kurtuluş Savaşı'nda en çok şehit veren
üç ilin içindeki Kastamonu ve Kurtuluş Savaşı mücadelesinde başı çeken ve büyük
öneme sahip olan İnebolu ilçesi bile yeteri kadar tanıtılamamıştır. 170
kilometre sahil şeridine ve kumsallara sahip olan Kastamonu maalesef Ilgaz'ın
arkasında kalmıştır. Turizm ve sanayide yeterli hamleyi yapamayan Kastamonu,
son yıllarda tarımın çöküşüne bağlı olarak da her geçen gün biraz daha
küçülmeye devam etmektedir.
İşte tüm bu nedenlerle, Kastamonu'nun
içinde bulunduğu sorunlarının tespiti ve çözüm yollarının araştırılması,
alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif
ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
3) Ali Uzunırmak (Aydın)
4) Mehmet Erdoğan (Muğla)
5) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
6) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
7) Enver Erdem (Elâzığ)
8) Alim
Işık (Kütahya)
9) Ali Öz (Mersin)
10) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
11) Emin Çınar (Kastamonu)
12) Seyfettin Yılmaz (Adana)
13) Zühal Topcu (Ankara)
14) Mustafa Erdem (Ankara)
15) D. Ali Torlak (İstanbul)
16) Atila Kaya (İstanbul)
17) Celal Adan (İstanbul)
18) Sümer Oral (Manisa)
19) Oktay Öztürk (Erzurum)
20) Erkan Akçay (Manisa)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
B)
Duyurular
1.-
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan
hakkında düzenlenen iddianamenin, Anayasa’nın 83’üncü maddesinin ikinci fıkrası
gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
(3/780)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/01/2012
tarihli ve 2012/887-2 sayılı dosya numaralı yazısıyla Diyarbakır 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 18/01/2012 tarihli ve 2012/9 numaralı yazısıyla, Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğince Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan
hakkında düzenlenen 20/12/2011 tarih ve 2011/1611 sayılı iddianame Anayasa’nın
83’üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirilmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde
bulunan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, 29 Şubat 2012 Çarşamba günkü birleşimde
Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteğine ilişkin duyuru
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün davetlisi olarak ülkemizde bulunan
Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Gurbanguli Berdimuhammedov 29 Şubat 2012 Çarşamba günü (bugün) Genel
Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir. Bu hususu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz.
VI.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere
Seçim
1.-
Çevre Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Çevre Komisyonunda boş bulunan
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İstanbul Milletvekili
Gülay Dalyan aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı:
156)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul
Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81 Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81
Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S.
Sayısı: 171) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 171 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde görüşmelere
başlıyoruz.
Gruplar adına, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Sayın Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili.
Sayın Tan, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerindeki
görüşlerimi sizlere iletmeye çalışacağım.
Sevgili arkadaşlar, biliyorsunuz, 2000
yılı öncesi aylık hesaplama yönteminde dört ana başlık altında bu aylıklar
hesaplanıyordu. 1982 yılı öncesi emekliler ayrı, 1982-1987 yılları arasındaki
emekliler ayrı, 20/06/1987 tarih ve 3395 sayılı
Kanun’a göre süper emeklilerle ilgili hesaplamalar ayrı ve son olarak da
dördüncü fasıl olarak 1988 ve 2000 yılları arasındaki emeklilerle ilgili ayrı
düzenlemeler yapılıyordu. 2000 yılı sonrasında ise 1/1/2001
tarihi ile 1/10/2008 tarihi arasındaki emekliler için ayrı, 1/10/2008 ve
sonrasındaki emekliler için de ayrı bir düzenleme yapılıyordu.
Bugün, bütün bu düzenlemeleri daha
derli toplu bir başlık altında toparlama ve mağduriyetleri gidermek üzere bir
kanun tasarısı hazırlanmış bulunuyor ancak ne yazık ki yaptığımız incelemelere
göre, bu düzenlemeler bir intibak düzenlemesi değil, kısmi bir iyileştirmeden
öteye geçememiştir. Tabii ki kısmi bir iyileştirme de yine adı üzerinde
iyileştirmedir, buna itiraz etmemek gerekir diyebilirsiniz, doğrudur ancak
kanunun ruhu ve yapılmak istenen bu meseleyi eski tabirle kökünden hallüfasl edecek yani meseleyi doğru düzgün baştan sona
düzenleyecek bir intibak olması gerekirken maalesef bu seviyede kalmıştır.
İnşallah bu eksiklikler giderilir ve bu kanunun görüşülme sürecinde verilecek
önergelerle bu yanlışlıklar ve eksiklikler telafi edilir, giderilir.
Sevgili arkadaşlar, hâlen ülkemizde 17
milyon 300 bin çalışan bulunuyor yaklaşık olarak yani kayıt içine alınmış
bulunan 17 milyon 300 bin çalışana karşılık 9 milyon 928 bin civarında da bir
emekli sayımız var. Bu rakamları, siz de farkındasınız, civarında şeklinde
veriyorum çünkü bu rakamlar her gün değişiyor, yani bunlar en son elde
ettiğimiz yaklaşık rakamlardır ve bu oran 1,9 civarındadır. Daha genel bir
ifadeyle konuşursak çalışan her 2 kişiye karşılık 1 emekli bulunmaktadır ve bu
rakam da gittikçe sosyal güvenlik uygulamalarını, Sosyal Güvenlik Kurumunu
sıkıntıya sokacak seviyede artmaktadır ve makas kapanmaktadır.
Sevgili arkadaşlar, bizim bu
düzenlemelerle ilgili, bu adına “intibak yasası” verilen kısmi iyileştir-meyle
ilgili bazı muhalefet şerhlerimiz var, izniniz olursa bunları sırasıyla sizlere
iletmek istiyorum.
Birincisi, 2000 yılı öncesi emekliler 2
milyon 700 bin kişi civarında iken yani bu kapsama girmesi gerekenler maalesef
1 milyon 913 bin kişi bu düzenlemelerden yararlanacaktır yaklaşık 800 bin kişi
değişik gerekçelerle kapsam dışı kalmıştır. Gerekçesi ne olursa olsun madem
toplu bir düzenleme ise bu 800 bin kişinin de mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir
diye düşünmekteyiz.
Yine Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR
arasındaki eşitsizliklerden bu düzenlemede hiç bahsedilmemekte ve değişik
vesilelerle dile getirilen bu eşitsizlikler devam etmektedir. Gönül ister ki
Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR emeklileri arasındaki bütün eşitsizlikler doğru
düzgün bir düzenlemeyle halledilsin ve geriye dönüp baktığımızda, şikâyet
edeceğimiz bir unsur ve mevzu kalmasın, bırakılmasın.
Sevgili arkadaşlar, konuşmamın başında
da belirttiğim gibi, bu şekliyle bu kanun tasarısı bir intibaktan ziyade kısmi
bir iyileştirmedir ve bu kısmi iyileştirmede de yine bariz yanlışlıklar vardır.
Bunlardan birisi, emekliliği sonrasında çalışanların emeklilik aylıklarının
yüzde 15’i kesilmektedir. Şimdi sorarım sizlere arkadaşlar: Herhangi bir
şekilde emekli olmuş ve hayatının geri kalan kısmını rahat ve huzur içerisinde
geçirmek isteyen bir insan niye çalışır? Bunun en belirgin cevabı, maaşı
yetmediği içindir. Şimdi, maaşı yetmediği için ileriki yaşlarda kendini
sıkıntıya sokarak, zora girerek tekrar çalışmak zorunda kalan bir kişinin
maaşında niye kesinti yapılsın? Çünkü zaten bu maaş kendine yetse, ek bir iş
bulma, çalışma ve yorulma zahmetinde de bulunmaz; elli, elli beş, altmış,
altmış beş yaşında bu kişi tekrar çalışma ve gelir elde etme ihtiyacında
bulunmaz.
Yine, 2000 öncesi aylıkların
iyileştirilmelerindeki kat sayı yüzde 75’te tutulmuştur, hâlbuki 2000 sonrası
için yüzde 100 rakamı belirlenmiştir. Bunu da anlamak mümkün değildir yani daha
eski emeklileri bir noktada cezalandırma gibi bir durum söz konusudur. Hâlbuki
daha önceki yıllarda emekli olan şahısların mağduriyeti bu son dönemde emekli
olanlardan daha fazladır. Bunun da aynı şekilde yüzde 100 olarak düzeltilmesi
gerektiğine inanmaktayız.
Bu düzenlemelerde ve adına “intibak
yasası” denilen bu tasarıda, bizim yaptığımız bu eleştirilere benzer diğer
muhalefet partilerinin de kanuna getirdikleri eleştiriler vardır ve koydukları
şerhler vardır, muhalefet şerhleri vardır. Bunlara karşı Hükûmetin ve yasayı
hazırlayanların en önemli gerekçeleri şudur: “Ne yapalım, bütçe bu kadarına el
veriyor, imkânlarımız yetersiz.”
Sevgili arkadaşlar, tabii ki biz de bir
hayal içerisinde değiliz, yani bir kanun, bir düzenleme yapılırken eldeki
imkânlara göre, mevcut bütçeye göre ve elverdiği ölçüde bir düzenleme olur,
bunun bilincindeyiz. Ancak, bu intibak yasasına baktığımız vakit, bu
düzenlemeler ve intibaktan sonra emeklilerin maaşlarındaki artışlar 10 TL ile
250 TL arasında değişmektedir, yani zannedildiği gibi çok büyük bir fark ve
meblağ, en azından şu an elimizdeki metinlerde gözükmemektedir. Bunun aksi bir
durum söz konusu ise yine bilgilendirilmemizde ve bu ilgili maddelerin bizlere
açıklanmasında fayda vardır eğer bizim görmediğimiz ve atladığımız bir şey
varsa.
Yine, yapılan hesaplamalara göre bu
yeni düzenlemeler ve maaş artışları, farkları yaklaşık yüzde 2’lik bir fark
ortaya çıkarmaktadır ki bu da zannedildiği gibi, kamuoyuna sunulan rakamlar
gibi değil, yüksek bir rakam değil, çok cüzi bir rakamdır. Yani, Hükûmet, yine
bu bütçe düzenlemelerinde, mesela askerî harcamalara yaptığı harcamalar gibi
fahiş ve bizce günümüz dünyasında demokratik bir ülkede olması gerekenden çok
fazla miktarda olan harcamalardan kısarak bunu emeklilerimize ve yine aynı
şekilde vatandaşlarımıza aktarabilirdi diye düşünüyoruz.
Sevgili arkadaşlar, 2008 yılında süper
emeklilerle ilgili bir düzenlemede, biliyorsunuz, süper emekliler maaşlarının
yaklaşık olarak yarısını kaybettiler. Yine bu tasarıda, bu düzenlemede bununla
ilgili de bir yeni durum gözükmemektedir. Bize göre, asgari bir taban aylığı
düzenlemesi yapılmalıdır. Yani neticede, bu emekli vatandaşlarımız hangi
kurumdan ve ne şekilde emekli olurlarsa olsunlar, bunların hepsi Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıdır, kardeşimizdir, her birimizin ailesinde bunlardan
onlarcası vardır; amcamız, dayımız, teyzemiz, eniştemiz, yeğenimiz ve kendimiz
de dâhil olmak üzere -Parlamento görevini yapmadan evvel, milletvekili olmadan
evvel- her ailede onlarca kişi vardır. Dolayısıyla, mutlaka bugün, asgari
yaşanabilir şartlar seviyesinde bir asgari taban aylığı düzenlemesi yapılma
mecburiyeti vardır. Atlanılan bir diğer nokta da budur.
Ayrıca, bugünkü düzenlemeler yetersiz
olsa bile, bu kanun geleceğe yönelik eksiklikler taşımaktadır. Yani mutlaka bu
maaşların reel anlamda önümüzdeki dönemde korunabilmesi için ek maddeler
konulmalıdır. Bu konuda da bizim teklifimiz altı aylık düzenlemeler
yapılmasıdır. Yani her altı ayda bir… Yıllık düzenlemeler, bazen, enflasyonun
yüksek olduğu veya kriz yıllarında sorun çıkarmaktadır, emekliler mağdur olmaktadırlar,
altı aylık düzenlemeler yapıldığı zaman bu mağduriyetin de giderileceği
kanaatindeyiz.
Öncelikle, asıl korunması gerekenler de
tarımda çalışanlardır. Bugün, yine bu düzenlemeye baktığımız
zaman, tarımda çalışanların tamamen ihmal edildiklerini görmekteyiz çünkü
Türkiye'nin şu an önemli bir kısmı, kırsal kesimde bulunan köylü
vatandaşlarımızın önemli bir kısmı ve ayrıca tarım işletmelerinde çalışan
önemli bir kesim ciddi bir yekûndur ve bu tarımda çalışanlarla ilgili
düzenlemeler eksik bırakıldığı zaman bu mağduriyet yine devam edecektir,
şikâyetler devam edecektir, sıkıntı da yine çözülmüş olmayacaktır.
Sevgili arkadaşlar, bu kanunun
yürürlüğe giriş tarihi olarak da 2013 yılı belirlenmiştir. Bunu da anlamak
mümkün değildir. Yani madem biz 2012 yılının başında bu kanunu görüşüyoruz ve
öyle görünüyor ki iktidar partisi, her oylamada olduğu gibi, elinde
bulundurduğu çoğunluğu kullanarak neticede bu kanunu geçirecek, yani en azından
şu ana kadarki Meclis teamülleri bu yöndedir ve bu doğrultudadır. Madem bu
kanun geçecekse ve 2012’nin başında geçecekse bunu böyle bir yıl daha uzatmanın
ve vatandaşı mağdur etmenin bir anlamı yoktur. En azından 1/1/2012
tarihinden itibaren bu haklar müktesep hak çerçevesine alınır ve yapılan
düzenlemeyle -bu işin formaliteleri, düzenlemeleri zaman alabilir diye iddialar
var, zaman alsa bile- neticede bunlar, 1/1/2012 tarihinden itibaren, bu emekli
vatandaşlarımıza, düzenlemelerin yapılacağı tarih hangi tarihse o tarihte toplu
olarak ödenir. Bunu da anlamak mümkün değildir.
Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili
kanaatlerimizi toparlarsak, başta da söylediğimiz gibi, bu kanun tasarısı bir
intibak olarak, intibak düzenlemesi olarak takdim edilmiştir ama benim de
muhalefet şerhlerimden anlayabileceğiniz üzere, doğru düzgün, dört başı mamur
bir intibak değil, kısmi bir iyileştirmedir. Bu kısmi iyileştirmeyi de, tekrar,
yine konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, doğru buluyoruz -yani “Hiç
yoktan iyidir.” diye bir halk tabiri vardır- ancak doğru bir şekilde takdim
edilmeli, kısmi bir iyileştirmeyse kısmi iyileştirme adı koyulmalı ve yine
elden geldiğince, imkânlar el verdiğince bu eksiklikler tamamlanmalıdır. Çünkü
devletin imkânları, bütçesi: Özellikle bugün, işte, “Ekonomimiz çok iyi, bütçe
fazlalık veriyor.” diye ifadelerde bulunuyor bizim siyasilerimiz, bakanlarımız,
Hükûmet Başkanımız; madem devletimiz ve Hükûmetimiz bu durumdadır, imkânlar da
mevcuttur, elde daha fazla imkân varsa bunun daha fazlası da vatandaşa
aktarılmalıdır.
Yine, tekrar söylüyorum, tekrar tekrar
yinelemek mecburiyetini hissediyorum: Günümüz dünyasında, aklı başında -bunu
altını çizerek söylüyorum- demokratik hiçbir ülkede bizdeki kadar askerî
harcamalara para harcanmamaktadır. Bu paranın eğitime, sağlığa, emekliye, dula,
yetime, işçiye aktarılması hepimizin yararınadır.
Sevgili arkadaşlar, bu konuyla ilgili
kanaatlerimi belirttikten sonra, yine, izniniz olursa, sizlere, dün ve bugün
Genel Kuruldaki bazı konuşmalar ve gündemle ilgili görüşlerimi arz ederek bu
konuşmama son vermek istiyorum.
Dün 28 Şubatın yıl dönümüydü, bugün 29
Şubat. 28 Şubatın acısını bütün bir ülke olarak çektik ve maalesef, ülkemizin
on, on beş yılı heba edilmiş oldu, büyük mağduriyetler yaşandı. Bu 28 Şubatın
yıl dönümünde, buna sebep olan, herhangi bir şekilde sebep olan ve çanak tutan,
askerî çevrelerden tutun medyaya kadar, siyasilerden tutun kanaat önderlerine
kadar, kim varsa bu ülkede bu mağduriyetlere sebebiyet veren, bunların hepsini
kınıyorum. Ülkemize yazık olmuştur, yıllarımız telef edilmiştir, büyük
mağduriyetler doğmuştur ve bu işin bir yere varmayacağı da görülmüştür. Toplum
mühendisliğinin hiçbir zaman uzun vadeli bir yaşama şansı yoktur. Yaşama şansı
olsaydı, Millî Şef dönemi de, tek parti dönemi de ilanihaye devam ederdi,
etmemiştir.
Ancak
bugün geldiğimiz noktada, iktidardaki arkadaşlarımızın aynen 28 Şubattaki gibi
basın üzerinde bir hegemonya kurmaları, ayrıyeten önlerine geleni
tutuklamaları, tutuklatmaları, mağduriyetleri gidermemeleri de yine, çok değil
birkaç yıl sonra, aynen bugün bizim 28 Şubatı kınadığımız gibi kınanacaktır ve
büyük bir açıklıkla bugünkü bu acı tablo da yine eleştiri masasına
yatırılacaktır bütün insaf sahipleri tarafından.
Ben kendi başıma gelen bir iki şeyi
söyleyeyim size. Son bir ay içerisinde Türkiye'nin en büyük haber kanallarından
birkaç tanesinden program teklifi yapıldı, uçak biletleri ve otel
rezervasyonlarına kadar ayarlandı, son dakikada bu programlar iptal edildi.
İsim ve kanal belirtmiyorum, gerekirse bunları da belirtebilirim, zaten bu
iptal edilen rezervasyonların da belgeleri elimizde.
Sevgili arkadaşlar, bu yollar yol
değil. Yani dün 28 Şubatın kurduğu hegemonyayı bugün başka bir yönden kurmaya
çalışıyorsanız bu yanlış olur, bunu sadece hatırlatmak istedim.
Diğer bir konu Hocaali
katliamıyla ilgilidir. Hocaali katliamını yapanları
şiddetle, içimizden gelen bütün bir buğuzla
kınıyoruz. Hiçbir şekilde masum insanların öldürülmesinin, katledilmesinin bir
gerekçesi olamaz, meşruiyeti olamaz. Bu kadar kısa ve net; kınıyoruz. Ancak,
İstanbul’da meydana gelen olaylar bir başka açıdan lince
dönüşmüştür.
Sevgili arkadaşlar “Senin katliamın
kötü, benim katliamım iyi, güzel.” demenin hiçbir mantığı yoktur. 1915 olayları
da, Hocaali katliamı da, Saraybosna’daki katliamlar
da, bunların hepsini aynı vicdanla kınamamız lazım bizim ve hiçbir şekilde
ırkçılığın, milliyetçiliğin, faşizmin kuyusuna düşmememiz lazım, bataklığına
saplanmamamız lazım.
Son olarak da İskilipli Atıf Hoca’yla
ilgili bir iki cümle söyleyip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum.
Dün çok talihsiz bir konuşma oldu
burada. Bir arkadaşımız, rahmetli İskilipli Atıf Hoca’yı İngiliz ajanlığıyla ve
benzeri, vatan hainliği gibi suçlamalarla tanımlamaya kalktı. Bunu da esefle
kınıyorum. İskilipli Atıf Hoca mazlum ve mağdur bir Müslüman’dır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kemalist diktatörlüğün katlettiği on binlerce insandan
sadece biridir. Onun da anısı önünde rahmetle, bütün mazlumların anısı önünde
rahmetle eğildiğim gibi eğiliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum.
Sevgili arkadaşlar, Kemalist
diktatörlüğünün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve ondan sonra
da…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ayıp
ya! Ayıp be!
ALTAN TAN (Devamla) – Sana ayıp, sana!
Sana ayıp! Dinle!
BAŞKAN – Evet, lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – …ondan sonra da
“İngiliz ajanı” diyor.
GÜRKUT ACAR (Antalya) – Orada
konuşuyorsan, onun sayesinde konuşuyorsun.
ALTAN TAN (Devamla) – İngilizler İstanbul’u işgal ettiler, bir
kurşun atmadan İstanbul’dan çıktılar ve Ankara Hükûmetine İstanbul’u teslim
ettiler.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Ayıp,
ayıp! İstanbul işgal edilmedi mi? Türkiye işgal edilmedi mi?
ALTAN TAN (Devamla) – Siz bunları
anlatın, bunları. İngilizlerle ne yaptınız siz anlatın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kurtuluş
Savaşı’nı mı sorguluyorsun sen?
ALTAN TAN (Devamla) – Şeyh Sait için de bunları söylüyordunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Şuna bak! Şu
dile, uzattığı dile bak!
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…
ALTAN TAN (Devamla) – Bu memlekette
mağdur ve mazlumlar için hiçbir şekilde hakarete izin vermeyeceğiz; ne Şeyh
Sait hakkında ne İskilipli Atıf Hoca hakkında ne Erbilli Şeyh Esat Efendi
hakkında. “Öyle değildi.” diyorsanız, bir Meclis komisyonu kuralım.
OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz muhibbi!
ALTAN TAN (Devamla) – İstiklal Mahkemesi zabıtlarını inceleyelim,
ondan sonra burada karar verelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz muhibbi
gibi konuşuyorsun be!
ALTAN TAN (Devamla) – Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Alkış nerede?
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) –
Alkış nerede?
BAŞKAN – Sayın Tan, teşekkür ederim.
(BDP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey
olur mu ya!
TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, dün
o konuşmayı yapan benim. Sataşma var, cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Evet, bir dakika lütfen… Fazla
bir şeye de meydan vermeden…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu milletin Millî
Kurtuluş Savaşı’na dil uzatıyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Neye dil
uzattım Kurtuluş Savaşı’na, hangisine?
OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsine
uzatıyorsun.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Otur
yerine!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Ayıp, ayıp!
OKTAY VURAL (İzmir) - Haddini bil!
Haddini bil! Bu, milletin kürsüsü.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Ayıp, ayıp! Hangi diktatörlük ya? Ayıptır yaptığın!
BAŞKAN – Tamam… Lütfen… Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) - Tarihine,
geçmişine saygı duyacaksın. Saygı duyacaksın be! Saygı duyacaksın! Haddini bil!
GÜRKUT ACAR (Antalya) –
Konuşabiliyorsan cumhuriyet sayesinde konuşuyorsun. Konuşabiliyorsan
cumhuriyete borçlusun, Mustafa Kemal’e borçlusun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Elinizden
geliyorsa araştırma komisyonu kurun, araştırın.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yeter ya! Yeter
artık ya!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan… Orada bile konuşturuyorsun Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bu milletin
tarihinden, geçmişinden ne istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) -
Sayın Başkan, siz de susuyorsunuz. Ayıp ya!
BAŞKAN – Efendim, bir saniye… Lütfen
oturun, arkadaşınız konuşacak. Lütfen oturun.
İki
dakika içinde lütfen ve fazla şeye meydan vermeden. Lütfen…
TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Ayıp ya, ayıptır! Bugün buradaysan onun yüzünden buradasın.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Namusun şerefin üzerine
yemin ettin be!
TUFAN KÖSE (Devamla) – Sayın Başkanım…
Hep söylüyoruz…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Ayıp ya, ayıp yaptığın!
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…
Lütfen sakin olalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) -
“Kemalist diktatörlük” ne demek ya? Ne demek o? Ayıp yaptığın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yapmayın yani
şimdi…
BAŞKAN – Lütfen, siz yerinize oturun
da…
OKTAY VURAL (İzmir) – İngiliz
muhiplerinin ne işi var bu Mecliste ya!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngiliz muhibbi
yok.
BAŞKAN – Siz oturun yerinize.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İngilizlerle
ne yaptınız, açıklayın! İstanbul’dan nasıl çıktılar?
BAŞKAN – Sayın Tan, lütfen oturun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yaptınız
derken kendini bil! Kendini bil! Otur yerine be!
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım,
Atatürk’e küfrediyor, hakaret ediyor be! Nasıl Meclis Başkanısın orada?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Ayıp! Yeter be!
(CHP İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun BDP sıralarına yürümesi ve BDP
sıraları önünde toplanmalar)
BAŞKAN – Oturuma on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.46
BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerindeki görüşmelere devam ediyorduk.
Değerli arkadaşlarımızdan birisine söz
vermiştim.
Lütfen buyurun, iki dakika içerisinde
toparlayın.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
TUFAN KÖSE (Çorum) – Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Mustafa Kemal’e ve ulusal Kurtuluş
Savaşı’mıza, bu savaşta mağlup olan emperyalistlerin, emperyalistlerin
maşalarının ve onların iş birlikçilerinin kin ve düşmanlığını anlayabiliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Ama ulusal Kurtuluş Savaşı’mızla yaşıt, ulusal
Kurtuluş Savaşı’nı veren bu Meclisin bir üyesinin Mustafa Kemal düşmanlığını,
ulusal Kurtuluş Savaşı düşmanlığını anlayabilmem ve kabul edebilmemiz mümkün
değildir.
Yine bu arada, AKP ve BDP’nin ulusal değerlere saldırı söz konusu olduğunda nasıl
derin bir iş birliği içerisinde olduklarını da üzülerek gözlemlediğimi
belirtmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, aziz yurdumuza
saldıran emperyalist devletler ne kadar…
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – O tarafa dön, bu
tarafa değil!
BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyelim
lütfen.
OSMAN ÇAKIR (Düzce) – Bu tarafa değil,
oraya dön!
TUFAN KÖSE (Devamla) – Nereye
döneceğimi ben bilirim.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
SIRRI SAKIK (Muş) – Bize dön, bize dön,
onlara konuşma!
TUFAN KÖSE (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, aziz yurdumuza saldıran emperyalist devletlerden İngiltere, onun
maşası Yunanistan ne kadar demokrat ise o günün koşullarında, Mustafa Kemal
onlardan çok daha demokrat idi, bunun da böyle bilinmesini istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, dünkü konuşmamda
şunu söylemiştim: İskilipli Atıf Hoca’nın ismi… İskilipli Atıf Hoca, sonuçta
bir mahkeme kararıyla vatan haini ilan edilen bir şahıs, şapka devrimine karşı
çıktığı için filan da idam edilmedi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Nasıl edilmedi!
Tarif ediyorsunuz, tarif ediyorsunuz!
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Nasıl edilmedi!
Zulüm mahkemeleri, zulüm!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İstiklal
mahkemelerini savunmayın!
TUFAN KÖSE (Devamla) - …cumhuriyet
düşmanlığını cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürdü. 1919’la 1922’nin
arasında da İngiliz ve Yunan askerlerini, padişahın emriyle hareket ediyor…
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını da “Asi” ve “Din düşmanı” adı altında
nitelendiren Teali İslam Cemiyetinin hem kurucusu hem de başkanlarından birisi.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hepsi yalan! İstiklal
mahkemelerini savunmayın.
TUFAN KÖSE (Devamla) – Yalan filan
değil, siz tarihe iyi bakın, yalan siz konuşuyorsunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) – İnsanları
kandırabilirsiniz ama bizi kandıramazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, zabıtlara geçti.
Çok teşekkür ediyorum.
Şimdi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye…
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkanım, Sayın Konuşmacı ifadesinde partimizi itham eden cümleler
kullanmıştır, iki dakika cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin
partisine sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki zaman zaman
bu kürsüde konuşmacıların hoş görmediğimiz, kabul etmediğimiz ifadeleri
olmaktadır ve biz grup başkan vekilleri olarak bunu onaylamadığımızı ve kendi
aramızda da yaptığımız görüşmelerde gerektiğinde konuşmacının maksadı aşan
ifadelerinden dolayı da bu kürsüde sözünü geri almasını sağladık ve bu konuda
da geçmişte birkaç olay yaşandı. Burada yaşanan olaydan yola çıkarak
bizim grubumuzun, İskilipli Atıf Hoca’yla ilgili, konuşmacının kullandığı
ifadeye dönük bir alkışlaması olmuştur ama bizim “Kemalist diktatörlük.”
ifadesine dönük herhangi bir tebrik ya da alkışlama iddiası, maalesef bu
sorunun büyütülmesi ve AK PARTİ Grubunu da bu sorunun içine çekmek maksadını
taşımaktadır. Öncelikle bunu kesinlikle kabul etmiyoruz.
Cumhuriyetle ilgili konuya gelince, şundan
artık vazgeçin: Bu cumhuriyeti Cumhuriyet Halk Partisi kurmadı, bu cumhuriyeti
bu millet kurdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve Halk Fırkası da 1923’ten
sonra bir siyasi fırka olarak kuruldu ve “Cumhuriyet Halk Partisi” dediğimiz
zaman hangi Cumhuriyet Halk Partisini kastediyoruz? Atatürk’ün Halk Partisi mi?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) – Seksen
yıllık…
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Recep Peker’in
Halk Partisi mi? İnönü’nün Halk Partisi mi? Bülent Ecevit’in Halk Partisi mi?
Deniz Baykal’ın Halk Partisi mi? Ve şimdi Kılıçdaroğlu’nun
Halk Partisi mi? Hangi Halk Partisi?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Celal
Bayar’ın Halk Partisi…
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ama bakın…(CHP
sıralarından gürültüler)
Bakın, burada… Burada… Burada…(CHP
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen, dinleyelim.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Burada, sayın
milletvekilleri, sorunun parçası mı olmak istiyoruz, çözümün bir parçası olmak
mı istiyoruz?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sorunu
çıkaran sizsiniz.
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Burada bir
milletvekili doğru bir ifade kullanmamışsa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHİR ÜNAL (Devamla) – …diyalogla
konuşuruz ve bunun gereğini yaparız ama bu, tepki bu olmamalı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Allah Allah!
MAHİR ÜNAL (Devamla) – Meclisin
tamamını itham altına almak doğru değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünal.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tarhan.
Lütfen,
iki dakika içinde.
3.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal’ın partisine sataşması nedeniyle konuşması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Değerli
milletvekilleri, aslında konumuzun ne olduğunu hepimiz biliyoruz yani Sayın
Grup Başkan Vekilinin konuyu bu derece saptırmasını da anlamlı bulmadığımı
söylemeliyim çünkü burada, bu ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e bir
hakarette bulunuldu. “Kemalist diktatörlük” söylemi, sadece o değerlere değil,
bu ülkeyi kurmuş, bu devleti kurmuş ve ölmüş birisinin anısına da açık bir
hakaret teşkil etmektedir. Bu düzlemde değerlendirme yapılması gerekirken işte
“Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi, kimin partisidir?” diye birtakım yanlış
değerlendirmeleri yakıştıramadığımı söylemek isterim.
Cumhuriyet Halk Partisi bir bütündür.
Evet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda ilk harcı koymuştur, bunu
hepimiz biliyoruz. Bu konuda gerek yok diye düşünüyorum yani siyasi
mülahazalarla ortamı daha fazla germeye, karşı karşıya hepimizin gelmesine, bu kürsüde,
bu camia altında hiç gerek yok diye düşünüyorum arkadaşlar. Öncelikle bu
uyarıyı yapmak istiyorum.
Kurucu değerlerimize ve Mustafa Kemal
Atatürk’e bir hakaretle karşı karşıyayız. Bütün partililerin, bütün parti
mensuplarının bunu görmesi gerekir. Madem, bu devleti Cumhuriyet Halk
Partisinin kurduğunu, Mustafa Kemal’in kurduğunu, emperyalizme karşı savaşı
onun verdiğini kabul ediyoruz, Türk halkıyla birlikte bu devrimi yaptığını
kabul ediyoruz -öyle anlıyorum AKP Grup Başkan Vekilinin söyleminden de- o
zaman, Mustafa Kemal’e hakareti hepimizin lanetlemesi gerekir.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sadece Türk halkı
yoktu, bütün halklar vardı; bütün halklar vardı Kurtuluş Savaşı’nda.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - Değerli
Milletvekili, beni dinleyin öncelikle.
Şimdi bakın, burada “Kemalist
diktatörlük” söylemi, korkunç bir söylemdir. Bu söylem, sadece bir talihsizlik
değil benim kanaatimce, kesinlikle bir talihsizlik değil, bir tahriktir. Bu
tahriki yapmayın, bunu yapmayın BDP’liler! Bunu
yapmayın, sizi uyarıyorum. Emperyalizmle mücadeleyi…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Köle mi
istiyorsunuz Mecliste?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) - …Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nın hazmedilememesini, bunu biliyoruz; bunu pusuda
bekleyenlerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – …hiç
hazmetmediğini de biliyoruz; “İngiliz muhipleri” benzetmesinden de niye
hassasiyet duyduğunuzu gayet iyi biliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Ya İngilizlerin
mağduru Kürtlerdir, ne İngilizleri?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngilizlerin
mağduru Kürtlerdir, İngilizlere karşı da direniş gösterdi…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Devamla) – Sizin “Kemalist diktatörlük”
dediğiniz şey bizim Türk aydınlanma devrimimizdir. Bunu yıkamayacaksınız; ne
kadar isterseniz isteyin bunu yıkamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Vural, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan,
siz o kürsüde niye oturuyorsunuz? Bu memleketin kürsüsünde hakaret ediliyor,
siz orada susuyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? O kürsüde niye oturuyorsun o
zaman? O kürsüde oturanlar devleti savunacak, cumhuriyeti savunacak,
cumhuriyetin kurucularını savunacak. Siz hepsine susuyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Genç, burada konuşulanlar
doğrudan doğruya konuşanları bağlar.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama siz hep…
BAŞKAN – Bir saniye…
Bir kere, şu sesinizi daha medeni
düzeyde tutun, bir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bağırman
gereken yerlere bağır!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Türkiye
Cumhuriyeti’nin değerlerini koruyacak değerleri dahi bilmiyorsunuz.
BAŞKAN – İki, burada konuşulanlar
sadece konuşanları bağlar. Arkadaşa cevap vermek üzere söz verdim, hadise
üzerine bıraktım.
Oturun lütfen yerinize… Lütfen,
yerinizi oturun…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kürsüde
oturmaya hakkınız yok!
BAŞKAN – Senin emrinle oturmuyorum ben
bu kürsüde.
Sayın Vural, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, hiç kimsenin Meclis kürsüsünden millet
egemenliğine ve tarihî şahsiyetlerine hakaret etmesine izin vermeyeceklerine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kürsü Türk milletinin egemenliğini kullanma
kürsüsüdür. Bu kürsüde bu millet bağımsızlık savaşı vermiş… Yedi düvele karşı
bağımsızlık savaşı vererek biz bu kürsüde egemenliğimizi kullanıyoruz. Bu
milletin egemenliğine, tarihî şahsiyetlerine hakaret etme yeri değildir bu. Böyle
bir hadsizliği aynen iade ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Bu
milletin ekmeğini, suyunu içenler, bu milletin egemenliğini burada kullananlar,
bu millet onların tarihine, şahsiyetlerine, kimliğine en aşağısından saygı
gösterilmesini ister.
O bakımdan, bugün geldiğimiz bu
noktada, maalesef, millî Kurtuluş Savaşı’mıza bile dil uzatılma cüretkârlığını
gördük. Siz kimsiniz yahu? Yedi düveli geldi, iş birlikçileri, mandacıları
geldi, İngiliz muhipleri geldi; doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle
hepsini tarihin karanlığına gömdük. Gerekirse yine de gömeriz. (MHP
sıralarından alkışlar) Herkes haddini bilsin! Bu kürsüye çıkıyorsanız bu
millete saygı göstereceksiniz, tarihine saygı göstereceksiniz. Elinize alıp
kara bir fırçayla bu milletin tarihî şahsiyetlerini kötülemek için bu kürsüyü
araç olarak kullanmanıza izin vermeyiz. O bakımdan, herkes haddini bilsin.
Bu safhada, Sayın Mahir Ünal’ın, AKP
Grup Başkan Vekilinin ortaya koyduğu birtakım hassasiyetleri dikkate almakla
birlikte bu lafları kullananları AKP Grubuna mensup milletvekillerinin gelip tebrikat sırasına girmesini de üzüntüyle müşahede ettiğimi
ifade etmek istiyorum. Gerçekten üzüldüm, gerçekten üzüldüm. (MHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir
şey!
OKTAY VURAL (Devamla) - O bakımdan,
Sayın Mahir Ünal’ın bu konuda ortaya koyduğu tepkinin AKP mensubu
milletvekilleri tarafından…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - …bir uyarı
olarak ele alınması gerektiğini bu çerçevede ifade etmek istiyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın
Başkan, bizim grubumuzdan herhangi bir milletvekilimizin tebrikatı
söz konusu değildir. Bu iddiayı reddediyorum efendim.
BAŞKAN – Zabıtlara geçti.
Sayın Kaplan, lütfen iki dakika içinde…
OKTAY VURAL (İzmir) – Burada ne işleri
vardı? AKP Grubuna mı katılacaklardı?
BAŞKAN – Hatibi dinleyelim lütfen.
10.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Meclis
kürsüsünde her konunun özgürce konuşulması gerektiğine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Şimdi, değerli
milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı sadece Türk halkı vermedi, Kürt halkı,
Çerkezler, Araplar, Lazlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Anadolu’da yaşayan her
vatandaş birlikte verdik. Gidin Çanakkale’ye, Afyon tepelerine bakın,
Kürtlerin, şehitlerin adları yazılıdır. Birlikte verdiler.
Şimdi, bakın, bu Meclisi de beraber
kurduk.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Aksini mi
söyledik?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Aksini mi söylüyoruz?
BAŞKAN – Lütfen…
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Meclisi de
beraber kurduk. Bu Meclis kurulduğunda parti yoktu. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yeter artık
ya! Konuşmayın! Haddinizi bilin!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Dinleyin…
Dinleyin… Madem bu kürsü halkın kürsüsüyse dinleyeceksiniz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yeter ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu kürsüden
Kurtuluş Savaşı’na dil uzattırmayız. Herkes haddini bilecek. İzin vermeyeceğiz.
BAŞKAN – Dinleyelim lütfen.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, bu
kürsüde herkes, Türkiye halkı çıkacak, millî iradesiyle burada konuşacak. (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Söylediğinin cevabını ver! Söylediğinin cevabını versenize!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Ama sakin
olun.
Şimdi
üç tane Ali, birisi Kel Ali, birisi Kılıç Ali, birisi Necip Ali.
OKTAY VURAL (İzmir) – Türkiye’yi
yöneten bir zihniyetin tebrikat sırasına girmesi…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Git onu Altan
Tan’a anlat! Git ona öğret!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Savcının üç
yılla yargıladığı bir şahsiyeti alıyor üç yıl ceza istiyor, bu İstiklal
Mahkemesi yargıçları ertesi güne savunma veriyor, 1926 Şubatında Samanpazarı’nda idam ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kurtuluş
Savaşı’na dil uzatıyorsunuz ya!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Şimdi biz bunu
sorgulamayacak mıyız? Dersim katliamını sorgulamayacak mıyız? Şeyh Sait’i
sorgulamayacak mıyız? Takrir-i Sükûn’u konuşmayacak
mıyız?
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi
sorguluyorsun sen?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Kemalist diktatörlükten niye bahsetmiyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Asimilasyonu
konuşmayacak mıyız? Değiştirilen köy isimlerini konuşmayacak mıyız? Yani kölesi
miyiz biz bu Meclisin? Bu Meclisin kölesi değiliz.
BAŞKAN – Estağfurullah…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ne
demek köleniz miyiz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu millete saygı
duyacaksınız!
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hakaret
mi edeceksiniz bu millete?
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu Meclisin
kölesi değiliz! Bu kürsü özgürdür. Bu kürsüde özgürlük konuşacak!
Kimse hakaret kastıyla konuşmadı burada.
Hiç kimse hakaret…
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Hakaret etmenize
izin vermemiz mümkün değil!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hakaret etmeye kimsenin hakkı yok!
OKTAY VURAL (İzmir) – O tutanaklar
yedirilir aynen!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın,
istiklal mahkemelerinin arkasına kimse sığınmasın. İstiklal mahkemeleri kimseyi
aklamaz. Geçmiş tarihi kimse aklamaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bırak onu, bırak!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bizim size
tavsiyemiz bu kürsüye saygılı olalım, milletin iradesine saygılı olalım…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yok, AKP’de tepki
yok ya!
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bir tane tepki
yok AKP sıralarından. Yazık ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Niye tek kelime konuşmadınız Kemalist diktatörlük hakkında? Niye tek kelime
konuşmadınız?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, bir saniye beni dinler misiniz…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yazık ya! Bu
millet size bunun için mi oy verdi? BDP’nin kuyruğuna
takılın diye mi oy verdi? BDP lokomotif, AKP vagon olsun…
BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir
saniye…
Sayın milletvekilleri, Sayın Altan
Tan’ın kullandığı tabiri bu Mecliste zabıtlardan çıkarmamız gerekiyor.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, özür dileyecek.
BAŞKAN – Bir saniye efendim…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Özür
dileyecek Sayın Başkan.
BAŞKAN – Müsaade edin…
Şimdi,
Altan Tan, lütfen, bu özellikle “Kemalist diktatörlük” sözünün bir açıklığa
kavuşturulması lazım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakaret kastı
yok Başkan.
BAŞKAN
– Lütfen, sözünüzü geri alır mısınız. Lütfen… Lütfen…
Buraya gelin… Buraya gelin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yerinden,
yerinden.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hayır, buradan açıklasın, buradan Sayın Başkan.
BAŞKAN – Fark etmez, oradan veya
oradan.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Oradan.
UMUT ORAN (İstanbul) – Özür dilesin.
Neyi açıklığa kavuşturacak!
BAŞKAN – Altan Bey, kürsüye gelin
lütfen. Fark etmez.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hayır, buradan açıklasın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam arkadaşlar, oturun.
Kürsüye gelsin.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Jimnastik
hareketi yapma! Jimnastik hareketi yapma! (CHP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu mudur Meclis
adabı ya! Ayıptır ya!
SIRRI SAKIK (Muş) – Ya ne oluyor? Ne
oluyor size? (CHP, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Beyler, lütfen…
Sayın Kaplan, siz de oturun.
11.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret
etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin açıklaması
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili
arkadaşlar, aklınızı başınıza alın, beni dinleyin biraz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sen aklını
başına al!
BAŞKAN – Arkadaşlar, oturun, oturun.
Lütfen oturun.
ALTAN TAN (Devamla) – Dinle! Dinle!
Dinle! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
UMUT ORAN (İstanbul) – Doğru konuş!
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – Dinle!
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bağırma! Bağırma
sen!
OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kim oluyorsun
da bağırıyorsun? Haddini bil! (CHP, MHP ve BDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Susarlarsa konuşacak efendim.
ALTAN TAN (Devamla) – Sayın Başkan,
bırakacaklar mı, konuşayım.
BAŞKAN – Arkadaşlar, susun ki
konuşmasını dinleyelim.
UMUT ORAN (İstanbul) – Hatibe haddini
bildir Sayın Başkan!
BAŞKAN – Sözünü geri alacak efendim,
oturun lütfen. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
UMUT ORAN (İstanbul) – Hatibe haddini
bildirin!
SIRRI SAKIK (Muş) – Sen de haddini bil
o zaman!
UMUT ORAN (İstanbul) – “Dinle!” diyemez.
“Dinle!” diyemez. “Dinle!” diyor. Kim bu?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Haddini aşan o.
BAŞKAN – Tamam efendim. Oturun. Sözünü
geri alacak, nasıl dinlemeyelim?
UMUT ORAN (İstanbul) – Haddini bildir.
BAŞKAN – Tamam efendim, tamam.
ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili
arkadaşlar… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen… Arkadaşlar, lütfen…
Lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – Şimdi
konuşabilecek miyim, oturayım mı?
BAŞKAN – Şimdi oturacaklar.
Buyurun efendim.
Lütfen arkadaşlar…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Altan Bey,
gerek yok, buyurun oturun. Tutanakları nasıl istiyorlarsa tanzim etsinler.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…
ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili
arkadaşlar, elli dört yaşındayım, kırk bir senedir bu siyasi faaliyetlerin
içindeyim, on üç-on dört yaşımdan beri ağzımdan çıkanı kulaklarım duyuyor, bir.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede olursan
ol! Ne yazar?
ALTAN TAN (Devamla) – Bir dakika dinle!
Dinle bir ya! İşte, bak, “dinle” dediğin zaman diyor ki: “Niye öyle diyorsun?”
Ne yapayım?
BAŞKAN – Efendim, siz bir an evvel…
ALTAN TAN (Devamla) – Sevgili
arkadaşlar, söylediğim lafın arkasındayım. Bu lafta hiç kimsenin şahsına bir
hakaret yok, hiçbir cumhurbaşkanının, hiçbir başbakanın şahsına bir hakaret
yok. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Dinleyin, bir
dakika dinleyin.
ALTAN TAN (Devamla) – O dönemle ilgili bir siyasi tespitte
bulundum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne siyasisi?
ALTAN TAN (Devamla) – Bu tespit bana
aittir, siyasi tespittir; katılabilirsiniz, katılamazsınız.
ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – O bir ihanetlik belgesi!
ALTAN TAN (Devamla) - Ama kastettiğiniz
şahıslarla ilgili hiç kimseye bir hakaretim yok, siyasi değerlendirmemin de
arkasındayım. Bu kadar. (CHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi bu kadar ya!
Sayın Başkan, İç Tüzük’ün
161’inci maddesine göre… Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun düzenine sövmüştür,
hakaret etmiştir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok, yok, sövme
yok, yapmayın, ayıptır ya! Ayıptır ya yapmayın!
OKTAY VURAL (İzmir) – Geçici çıkarma
cezasıyla cezalandırılmasını, 161/3’e göre uygulamanızı istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Her gün burada
Başbakana “diktatör” diyoruz, “faşist” demiyor musunuz? Yapmayın ya!
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, disiplin işlemini uygulayın.
BAŞKAN – Lütfen…Tamam
efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açık bir şekilde…
BAŞKAN – Zabıtlara geçti efendim,
oturun lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) – Zabıtlar değil,
İç Tüzük’ü uygulayın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O kürsü
özgürdür.
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir
dakika…
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) - Burası milletin
tarihine, devletine, cumhuriyetine küfür yeri değildir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hakaret kastı
olmadığını söyledi.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, disiplin işlemini uygulamanızı istiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Egemenliği
kullanın Sayın Başkan, bu milletin egemenliğini kullanın, Meclisten geçici
olarak çıkarma cezasını oylamaya koyun, oylamaya koyun. İç Tüzük’ü
uygulamanızı istirham ediyorum, İç Tüzük’ün amir
hükmü bunu gerektiriyor.
BAŞKAN – Efendim, talep ettiniz,
müsaade buyurun gerisini ben yapayım.
Buyurun Sayın Grup Başkan Vekili, siz
efendim, buyurun.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, disiplin işlemi uygulanmasını istiyoruz; Hatip hakkında disiplin
işlemi çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne hakaret edildi.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hakaret yok,
hakaret yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ü uygulayın efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Açık bir
hakaret var.
BAŞKAN – Müsaade ederseniz, bir dakika,
bir dakika…
Sayın Kaplan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan,
161/3’e göre şartlar oluşmuştur, bunun gereğini yapmak üzere, 161/3’e göre
lütfen Mecliste bunu oylamaya sevk ediniz, Meclisten geçici olarak çıkartılma
cezasını tatbik ediniz.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, grup
başkan vekillerini arkaya çağırıyorum, bir görüşelim lütfen tekrar.
MEHMET METİNER (Adıyaman) – İstiklal
mahkemelerine gönderin! Herkes özgürce konuşacak, burası sizin Meclisiniz
değil!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu kürsüde
kendi kanaatlerimizi anlatamayacaksak, söyleyemeye-ceksek
bu milletvekilliği… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.29
BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerindeki görüşmeler esnasında bir tartışma çıkmıştı.
Şimdi, Diyarbakır Milletvekili Sayın
Altan Tan bulunduğu yerden daha önceki söylediği sözlerle ilgili bir açıklama
yapacak, özür dileyecek.
Buyurun efendim.
12.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, ifadeleriyle hiç kimsenin şahsına hakaret
etmediğine, böyle bir maksadı da olmadığına ilişkin tekraren açıklaması
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; konuşmamda tekrarladığım gibi, hiçbir şahıs hakkında
herhangi bir hakaret söz konusu değildir, böyle bir maksadım da yoktur.
Konuşmama maksadı dışında bir anlam yükleyen değerlendirmelerin tarafı değilim.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
gürültüler)
UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan, aynı
şeyi söylüyor adam, bunun için mi söz verdiniz!
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri,
özellikle “Kemalist diktatörlük” sözcüğünün zabıtlardan düzeltilmesini şu anda
isteyeceğim. Arkadaşımızın bu sözlerini zabıtlardan düzeltiyoruz, çıkarıyoruz.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın İnce, buyurun, iki
dakikada toparlayın lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) – Üç dakika
verirseniz Sayın Başkan…
BAŞKAN – Üç olsun haydi.
13.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın
söylediklerinin yanlış olduğuna ve cumhuriyeti kuranlara saygısızlık yaptığına
ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Tabii, bu Mecliste Diyap
Ağalar da var, Altan Tanlar da var, bu olacak. Altan Tan’ın
sözlerine itibar etmemek lazım. Diyarbakır’da çıkan kemiklerle ilgili
Mecliste basın açıklaması yaptı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Yapmasın mı!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama şimdi
adli tıp raporuna göre yüz yıllık kemiklermiş bunlar ve yarısı hayvan
kemiğiymiş.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ne yaptım,
okudun mu?
MUHARREM İNCE (Devamla) – Şimdi, bakın,
bu ülkede Kemalist diktatörlük yoktu ama bir terörist diktatörlüğü var. PKK
kontenjanından milletvekili olacaksın, geleceksin Atatürk’ün Meclisinde hakaret
edeceksin. Haddini bileceksin! Haddini bileceksin! (CHP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
lütfen müdahale edin. Böyle konuşamazsın! Sayın İnce, böyle konuşamazsın, men
ediyorum!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Haddini
bileceksin!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu sözlerini
geri alacak.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Böyle bir şey
yok! Kimsin sen…
UMUT ORAN (İstanbul) – Haydi bakalım!
Haydi bakalım!
MUHARREM İNCE (Devamla) – …Atatürk’ün
Meclisinde bunu konuşacaksın?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın İnce,
doğru konuş! Böyle konuşamazsın!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Önce Tahran’a
bakacaksın, Bağdat’a bakacaksın, Şam’a bakacaksın…
UMUT ORAN (İstanbul) – Böyle konuşuyor,
haydi bakalım!
MUHARREM İNCE (Devamla) – …Kahire’ye
bakacaksın, ondan sonra Ankara’ya bakacaksın.
UMUT ORAN (İstanbul) – Haydi bakalım,
böyle konuşuyor!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İstediğimiz
gibi konuşuruz kürsüden, ne zannediyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Cumhuriyet
düşmanlarının iş birliği mi olacak burada? Burada…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Allah Allah, sizden mi öğreneceğiz burada nasıl konuşacağımızı?
UMUT ORAN (İstanbul) – Öğreneceksiniz!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Size öğretiriz,
çok iyi öğretiriz, merak etmeyin!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin
olalım.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Burada
cumhuriyet düşmanları iş birliği yapamaz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
grubumuza hakaret ediyor.
BAŞKAN – Lütfen, bitirsin, sonra size
söz vereceğim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şahsımla
ilgili de söz istiyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Herkes burada
haddini bilecek. Burada, Atatürk bu Meclisi kurmasaydı siz milletvekili mi
olurdunuz? İngilizlerin gölgesinde sığır çobanı olurduk hepimiz. (CHP
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)
Bir insan bunu nasıl yapabilir? Birinci
Meclisteki milletvekillerinin kemikleri sızlar.
Değerli AKP milletvekilleri, gerçekten
büyük bir sınavla karşı karşıyasınız siz de. Bu, siyasetin
ötesinde bir şey. Bu, kurucu iradeye, kurucu felsefeye, atalarımıza,
cumhuriyetin kurucularına çok büyük saygısızlık. Lafa bakın, lafa:
“Kemalist diktatörlüğün bir huyu var; öldürüyor, asıyor, işkence kuruyor ve
ondan sonra da… -devam ediyor- …‘İngiliz ajanı’ diyor.” Devam ediyor:
“İngilizler İstanbul’u işgal ettiler. Bir kurşun atmadan İstanbul’dan çıktılar
ve Ankara Hükûmetine İstanbul’u teslim ettiler.” diyor. Be vicdansız! Be
insafsız! Be tarih bilmez! Nerede okudun sen bunu! İngiliz kitaplarında mı
okudun sen bunu! (CHP sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Senin yazdığın
tarih kitabından okudum, senin yazdığın!
İZZET ÇETİN (Ankara) – İş birlikçi otur
yerine!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Nerede okudun
sen bunu! Bunu nerede okudun sen!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Fahrettin
Altay Paşa İngilizlerden devir teslim aldı, oradan okudum.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunu nerede
okudun sen!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sen benimle
tarih konuşacak adam değilsin!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Hangi ajanlar
verdi sana bunu! Sana bu kitabı hangi İngiliz verdi!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bağırıp
çağırarak da, şov yaparak da burayı susturamazsın! Burası istiklal mahkemeleri
değil, milletin Meclisi!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Sana bu
kitabı kim verdi!
BAŞKAN – Bir dakika… Bir dakika…
MUHARREM İNCE (Devamla) – Nerede yazıyor
bu! Sana bunu kim verdi! Yazıklar olsun!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sana yazıklar
olsun!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yazıklar olsun!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Eğer bu
Meclis bu lafı geri aldırmazsa bu Meclise de yazıklar olsun!
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sana yazıklar
olsun sana! Sen tarihi konuşacak adam mısın benimle!
BAŞKAN – Sağ olun, çok teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sonra size vereceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grubumuza da
direkt hitaben… Lütfen…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şahsımı da
alarak… Şahsımla ilgili olarak da söz talep ediyorum.
BAŞKAN
– Tamam, sonra.
Sayın Vural, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım,
bu kürsüde Atatürk’e, cumhuriyete, Millî Kurtuluş Savaşı’na hakaret edilmesine
izin vermemiz mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu
yöneten zatıaliniz olmak üzere bu konularla ilgili
Meclis İçtüzüğü gereğince işlem yapılmasını istedik. Bu işlemin yapılmamış
olmasını da yadırgadığımı belirtmek istiyorum ama tekraren ifade ediyorum ki bu
Meclisin kürsüsünde milletimizin geçmişine, tarihine, Millî Kurtuluş Savaşı’na
hakaret ettirmeyeceğiz. Ettikleri her lafı da kendilerine yedireceğimizi de
herkesin bilmesini istiyorum! (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Zabıtlara
geçti.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Grup Başkan
Vekili…
TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan, bir
şey söylemek istiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, biz dilekçe gönderdik, dilekçe. İşleme koyar
mısınız.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, özür dilenmemiştir, gereğini yapın. Biz 161’e göre disiplin cezası
verilmesini talep ettik sizden, gereğini yapın.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
disiplin cezasını uygulayın, atınız, ama biz hepimiz tek tek söz istiyoruz.
DEMİR ÇELİK (Muş) – Atın hepimizi!
SIRRI SAKIK (Muş) – Hiç bize böyle
hakaret etme hakkınız yok. Siz ne kadar iradeyseniz biz de iradeyiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun, üç dakika içinde.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Mustafa Kemal’e
hakaret ederek iradeye ortak olunamaz!
BAŞKAN – Bir dakika… Lütfen…
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tartışmaları burada dinlerken, sosyal demokrat
geçinen, Sosyalist Enternasyonal üyesi olan bir partinin…
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – “Sosyal
demokrat geçinen…” değil “Sosyal demokrat” diyeceksin! Ona sen karar
veremezsin.
HASİP KAPLAN (Devamla) – …faili meçhul
ölüm kuyularından çıkan kemikleri, bir gün, 17 bin faili meçhul cinayetin
işlendiği ülkemizde, o kemikler üzerinden Barış ve Demokrasi Partisine eleştiri
yönelteceğini aklımın ucundan bile geçiremezdim. Yani aklınızı, suhuletinizi mi
kaybettiniz arkadaşlar?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Kaybeden orada
oturuyor! Kaybeden orada!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada
“Cumhuriyeti beraber kurduk.” diyoruz “Hayır, babamız kurdu.” diyorsunuz.
“Burada Türkler, Kürtler, Çerkezler vardı.” diyoruz “Hayır, yalnız Türkler
vardı.” diyorsunuz. (CHP sıralarından “Hayır, öyle bir şey yok.” sesleri)
“Anadolu, zengin tarihi.“diyoruz
“Kardeşlik” diyoruz “Eşitlik” diyoruz, “Hayır” diyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Diyen orada!
HASİP KAPLAN (Devamla) – “Demokrasi”
diyoruz “Hayır” diyorsunuz.
AYTUĞ
ATICI (Mersin) – Yok öyle bir şey.
HASİP KAPLAN (Devamla) – “Milletin
iradesi” diyoruz “Hayır” diyorsunuz. Sonra, geliyorsunuz diyorsunuz ki bize,
bir cumhuriyet, bir tarih döneminde bir yanlışlar yapıldığı zaman, o
yanlışlarla ilgili bu kürsüde bir düşünce açıklandığı zaman…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Düşünce mi bu?
Hakaret!
HASİP KAPLAN (Devamla) – …o grubun
görüşü olmasa bile, kişisel olsa bile tahammül etmek zorundasınız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, hakaret
edemez Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Düşünce
özgürlüğü denen kavram budur. Uygar, çağdaş demokrasilerde kürsüde fikirler
yarışır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır, fikir
değil bu.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Küfürler
yarışmaz, ayrımcılık yarışmaz, faşizm yarışmaz, diktatörlük yarışmaz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Terbiyesizlik de
yarışmaz!
HASİP KAPLAN (Devamla) – …susturmak yarışmaz,
“Haddini bildiririm.” demek yarışmaz. Sizin Kunta Kinteleriniz
yok bu Mecliste! Biz halkımızın evladıyız, oylarıyla geldik. Hiç kimse bizi
burada susturamaz ama deyin; “Gelin, bu ülkede birlikte bu ülkeyi
güzelleştirelim.” varız. “Gelin, demokrasiyi geliştirelim.” varız. “Gelin,
hukuku geliştirelim.” varız.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Biz de varız,
bunun arkasına saklanmayın.
UMUT ORAN (İstanbul) – Hakaret
edemezsin!
HASİP KAPLAN (Devamla) – “Gelin, insan
hakları.” varız.
Beyler, sınır, bayrak, cumhuriyet,
Meclis, tartışmıyoruz. Tartışsaydık burada olmazdık. Artık siz de biraz
haddinizi bilin. Milletin iradesi karşısında her ağzınıza geleni
söyleyemezsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
UMUT ORAN (İstanbul) – Hakaret
edemezsin! Hakaret edemezsin! Hakarete izin yok!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Her ağzınıza
gelen söylenmez. Biraz dikkatli olun.
UMUT ORAN (İstanbul) – Hakarete izin
yok! Yazıyor orada…
HASİP KAPLAN (Devamla) – Kastı
olmadığını söyledi, maksadının bu olmadığını söyledi. Hâlâ, hâlâ siz, çıkıyorsunuz
farklı noktalara çekiyorsunuz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ne söylediği
tutanaklarda var Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, kimse
bizi sopayla terbiye etmeye kalkmasın, cumhuriyet tarihi boyunca bunu yüz
yıldır gördük, yüz yıldır Dersim’de gördük. Dersimli milletvekilleriniz var,
içinize oturuyor. Katliamları da gördük, sorgulamayalım mı, konuşmayalım mı?
İskilipli Hoca’yı üç günde nasıl astıklarını konuşmayalım mı? Yapmayın,
İngilizlere karşı bir tek Kürt halkı direndi. İngilizler Kürt halkının
direnmesi karşısında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – Uçakları
karşısında direnen tek halktır. Doğu, Güneydoğu’da siz yoktunuz, Kürdistan’da
siz yoktunuz. Orada halk direndi.
UMUT ORAN (İstanbul) – Her yerde siz
varsınız!
HASİP KAPLAN (Devamla) – Öyle, öyle
konuşulur.
Bu kadar da değil.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.
UMUT ORAN (İstanbul) – İhanet edenleri
konuşmayalım, ihanetçileri konuşmayalım!
BAŞKAN - Sayın Tan, özür dilediğinizi
açıkça söyleyin lütfen, bitirelim şu işi lütfen.
UMUT ORAN (İstanbul) – Ya, bunu niye
konuşturuyorsunuz? Yine pekiştirecek lafını.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yüz bin defa da
özür dilense bunların maksadı başka.
BAŞKAN - Tamam efendim.
5.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sevgili
arkadaşlar, Başbakan “13.500 kişi Dersim’de katledildi
-Başbakanlık arşiviyle açıklıyor,
kıyamet koparılıyor- Sason’da 353…”
HASAN ÖREN (Manisa) – Mustafa Kemal mi
yapmış?
GÜRKUT ACAR (Antalya) – “Açmasın” mı
diyorsun?
ALTAN TAN (Devamla) – Bir dakika, bak,
sakin sakin konuşuyoruz, sakin sakin. Kızmayın, kızmak var, belli etmek yok,
sakin sakin.
“353 kişi Sason’da öldürüldü.” diyor.
Bunları konuşmayalım, neyi konuşalım arkadaşlar? Lay lay lom yapmaya mı geldik?
İstiklal mahkemelerini de konuşacağız.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan,
özür mü dileyecek, konuşmaya mı geldi?
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – İhanet
belgelerini de konuşacaksın.
ALTAN TAN (Devamla) – Meclis Başkanı
bunları şu an tercüme ettiriyor günümüz Latin harflerine ve Türkçeye. Bunlar
tek tek açılacak, bunların hepsi konuşulacak, bugünkü tutuklamalar da
konuşulacak.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) –
Açılacak tabii. Emperyalistlerle iş birliği yapanların belgelerini de
konuşacağız.
ALTAN TAN (Devamla) – Dünden bugüne ne
varsa, doğru düzgün bir gelecek inşa etmek istiyorsak bunların hepsini
konuşacağız.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Özür
dile.
ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili
olan tartışmalara gelince, arkadaşlar, hepimizin bütün cemâziyel
evveli devletin ve milletin arşivlerinde. Tarih konuşmak istiyorsanız sakin
sakin tarih konuşalım, hepsini konuşalım. Birinci Büyük Millet Meclisi, önünde
hürmetle eğiliyoruz, kurucu irade, bizim Meclisimiz. Peki, 1 Nisan 1923’te
Mehmet Âkif dâhil 63 tanesini niye Meclis dışına
attınız o zaman? Söyleyin bakalım, hangi iradeyle?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hangi irade?
ALTAN TAN (Devamla) – Bunları
konuşmayacaksak… 1 Nisan 1923’teki darbe hâla devam
ediyor.
OSMAN AYDIN (Aydın) – Hangi iradenin
döneminde bu kadar Mehmetçik…
ALTAN TAN (Devamla) – 1923’te Mehmet Âkif’i, İstiklal Marşı’nı yazan milletvekilini Meclis
dışına itti, bunları konuşacağız. (CHP sıralarından gürültüler)
Kızmayın, kızmayın, bakın, çok sakin.
BAŞKAN – Sayın Tan…
UMUT ORAN (İstanbul) – Dilekçe verdik,
dilekçeyi işleme alalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan…
UMUT ORAN (İstanbul) – Sayın Başkan,
dilekçe…
ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili
değerlendirmelere geliyorsanız, şahsi bir hesabınız varsa şahsi görürsünüz ama
bu kürsüde görecekseniz, buyurun, tarih konuşalım, coğrafya konuşalım,
yurttaşlık bilgisi konuşalım. Biz bu Meclise evcilik oynamaya gelmedik.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Senden mi
öğrenecek bu millet yurttaşlık bilgisini?
ALTAN TAN (Devamla) – Yahu benden
öğrenecekse, sen de bildiğini gel söyle, ben de bildiğimi söyleyeyim; millet
hakem olsun.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Hakaret etmeden
söyle! Kurucu iradeye niye hakaret ediyorsun?
ALTAN TAN (Devamla) – Hakem olsun,
hakem.
BAŞKAN – Sayın Tan…
ALTAN TAN (Devamla) – Sen de elindeki
belgeleri açıkla, ben de elimdeki belgeleri açıklayayım; millet hakem olsun.
BAŞKAN – Sayın Tan…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Nereden buldun o
belgeleri, iş birlikçi! İngilizlerden mi aldın?
ALTAN TAN (Devamla) – Şahsımla ilgili
hakaretleri aynen iade ediyorum. Bunun ötesinde de arkadaşlar, gayet sakin,
böyle kuru gürültüye pabuç bırakacak kimse yok burada. Bunların hepsini
konuşacağız, tartışacağız; doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceğiz ama kimseye
hakaret etmeyeceğiz.
Tekrar söylüyorum Sayın Başkan: Kimseye
hakaret etmedim, hiç kimseye hakaret kastı yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
“Atatürk” de, ağzından çıksın bir kere! Bir kere “Atatürk’e hakaret etmedim.”
de!
ALTAN TAN (Devamla) – Mustafa Kemal
Atatürk… Tatmin oldunuz mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
“Atatürk’e hakaret etmedim.” de!
ALTAN TAN (Devamla) – İsmet İnönü,
Celal Bayar, istiyorsanız sayayım, Cemal Gürsel, sayayım.
UMUT ORAN (İstanbul) – Süresi bitti
Sayın Başkan. Bir daha bunu konuşturmayın ya!
ALTAN TAN (Devamla) – Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan,
Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu’na vereyim,
sonra size.
Sayın Halaçoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, bir dilekçe gönderdik size.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Başkanlık
makamı ne diyor buna? AKP İktidar Grubu ne diyor buna?
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
14.-
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Kurtuluş Savaşı tarihiyle ilgili bazı
gerçeklere ilişkin açıklaması
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; şimdi burada herhâlde tarih konuşuluyor, önce
benim konuşmam gerekiyor.
Şimdi, her şeyden önce, Atatürk
Samsun’a nasıl çıkmıştır? Orada neler yapmıştır? Samsun’a ilk çıktığı tarih
-hepinizin bildiği gibi- 19 Mayıs saat altıdır, sabah altıdır. Çıktığı günün
ertesi günü İngilizler tarafından Padişaha “Bu adamı buraya gönderdiniz.” diye
tekrardan geri alınması için yazı yazılmıştır. Atatürk buna karşılık -hepinizin
bildiği gibi yine- bir hafta sonra askerlik rütbelerini terk ederek, sivil bir
kişi olarak millî mücadeleye devam etmiştir. Atatürk’e gönderdiği telgraf 8
Temmuz 1919’dur, saat on ikide yazdığı telgraftır. Bunların hepsi Osmanlı
arşivlerinde mevcuttur.
Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz
taraftarı olması gibi bir iddia tamamen saçmadır çünkü Atatürk’ün en çok
mücadele ettiği devlet İngilizlerdir.
Musul’da da mücadele edilmiştir Birinci
Dünya Savaşı sonrasında.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Musul’da
Kürtler etti.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) –
Karadeniz’de de edilmiştir. Arkasından…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Musul’da
Kürtler etti.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Bir dakika…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kürtlerden
başka kimse yoktu.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Dinleyin,
dinlemesini öğrenin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bizim
yanlışımız, bin yıldır beraber yaşamak herhâlde!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Otoriteyi
dinlemek lazım.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Atatürk’le
ilgili sizin söylediklerinizin hepsi külliyen yanlıştır.
İkincisi, siz, önce, Kürtlerin,
Ruslarla kimlerin iş birliği yaptığına önce bir bakın. Hangi aşiret iş birliği
yaptı Ruslarla Birinci Dünya Savaşında? (MHP sıralarından alkışlar) Onu bir
söyleyin bakalım bana, bana bir söyleyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Osmanlıdan
başlayıp şeye kadar...
Çok kişi yaptı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kim yaptı?
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kim yaptı
Ruslarla iş birliği?
Birinci Dünya Savaşı sonrasında millî
mücadele döneminde kimler kimlerle iş birliği yaptı, açıklayın bakalım.
İstiklal Mahkemesinde kimler yargılandı? Daha orada duruyor arşiv, gidin görün.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Açın arşivi,
açın, açın…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Türkiye
Büyük Millet Meclisinde duruyor.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Daha Meclis
Başkanı açmadı.
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Arşivler
açık, açık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arşivler
orada…
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – İstiklal
mahkemelerindeki…
BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, teşekkür
ederim.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Dilekçeyi işleme
koyun… Dilekçe, dilekçe…
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Size sonra söz vereyim.
Grup Başkan Vekili, buyurun efendim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, Meclis kürsüsünden…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu
Meclisi basiretsiz yönetiyorsun.
BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… Grup Başkan
Vekilinizi dinliyorum, lütfen oturun.
Evet, buyurun efendim.
15.-
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın
ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük
gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın
Başkan, Meclis kürsüsünden Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere ve Türkiye
Cumhuriyeti’ne dolayısıyla hakaret edilmiştir. Olay bu kadar basit, sade ve
nettir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hakaret söz
konusu değil diyoruz beş seferdir. Hanımefendi hâlâ…
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Susar mısınız…
BAŞKAN – Tamam, lütfen… Lütfen
dinleyelim.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Sayın Başkan, susturacak mısınız…
BAŞKAN – Sustu.
Buyurun.
EMİNE
ÜLKER TARHAN (Ankara) – Tamam.
Şimdi, Sayın Başkan, bir hakaret söz
konusudur ve bunun gereğini yapmanızı defalarca talep ettik. Önünüze şu anda
grubumuz olarak bir dilekçe sunduk. Bir hukukçu olarak bunun gereğinin
yapılmasını talep ediyorum. Burada tekrar tekrar konuşmalar yapılması sizin
yönetimde zafiyet yaşadığınızı gösteriyor Sayın Başkan. Üzgünüm ancak gereğini
yapınız lütfen.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Dilekçeyi
işleme koyun efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Dilekçeyi
niye işleme koymuyorsunuz?
BAŞKAN – Elini cebinden çıkar ve otur.
Şimdi koyacağım.
Buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Dilekçeyi
işleme koymaktan niye çekiniyorsunuz?
BAŞKAN - Bir dakika içinde Sayın Sakık, ne olur…
SIRRI SAKIK (Muş) – Ne demek?
BAŞKAN – Grup başkan vekillerine fazla
verdim, öbürlerine bilemem.
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, herkese
sataşma oldu. Adil bir şekilde üç dakika verdiniz.
BAŞKAN – Tamam. Size sataşma oldu mu?
Yok.
SIRRI SAKIK (Muş) - Ben de Grubumuza
nasıl seçildiğimizi…
BAŞKAN - Grup Başkanı cevap verdi Sayın
Sakık.
İki dakika içinde lütfen…. Lütfen…
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; herkes şunu iyi bilsin: Bu cumhuriyet kurulurken bu cumhuriyeti
bu halklar ortak kurdular, cumhuriyet sizin, burada biz köle değiliz. Kurtuluş Savaşı’nda da bütün halklar eşit şartlarda gitti, yaşamını
feda etti ama bugün burada tartışılan ve konuşulan konu şu: Cumhuriyet sonrası
Mustafa Kemal kürsüde cumhuriyet oluşurken Kürt milletvekillerine “Kürdistan
milletvekili” diyordu, Türk milletvekillerine “Türk milletvekili” olarak hitap
ediyordu ama 1924’ten sonra o İstiklal Mahkemeleri dediğimiz mahkemelerde
sadece Atıf Hoca’ya değil, Kürtler yargılanmadan mahkûm oldu yani Sason’da bir
hâkim geldi, içeri girdi, oturan gruba: “Birden on beşe kadar asın, on beşten
doksana kadar on beşer yıl, doksandan sonra beraat.” dedi. (CHP
sıralarından gürültüler) Şimdi o dönemde bunu yapanlar, bakın… İstiklal Mahkemeleri bu. O dönem iktidar olanlar bunun
hesabını verecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) – Benim babam
Cumhurbaşkanı değil, Başbakan değil, o dönemin mağdurlarıyız ve burada kürsüde
bunu konuşmalıyız ve İnce’ye şunu söylüyorum: Dönüp Grubumuza “Atamayla
geldiniz…” Hepimiz ön seçimle geldik. Sizin bütün hilelerinize rağmen bölgede
nasıl seçildiğimizi dost da bilir, düşman da bilir ve bize burada… (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Sakık,
süreniz tamam.
Sayın Sakık,
çok teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan…
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkanım,
gruba sataştığı için söz istiyorum.
BAŞKAN - Siz grup başkanı değilsiniz,
arkanızda grup başkanı söz istiyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Grup
Başkanından izin alarak istiyorum…
BAŞKAN - Buyurun Sayın İnce. Siz grup
başkanı olarak söz istiyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Atatürk’ün ve o dönemdeki
bazı tabirlerde “Kürdistan” tanımlaması bir coğrafi bölgedir, bir siyasi
tanımlama değildir. Her şeyden önce bunların istismar edilmemesi gerekir.
“Kürdistan bölgesi” olarak tanımlama bir coğrafi bölgedir, bir siyasi tanımlama
bölgesi değildir. Meclis zabıtlarından çıkarılmasını istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kabul ettik,
sağ olasınız!
BAŞKAN – Teşekkürler, zabıtlara geçti.
Sayın İnce, buyurun.
Lütfen, iki dakika içinde Sayın İnce.
7.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür
ederim.
Önce Altan Tan… Bakın, size bir şey
okuyorum Sayın Tan, Mehmet Akif 1936’da bir arkadaşına mektup yazıyor:
“Mısır’da on bir yıl kaldım, on bir saat daha kalsaydım artık çıldırırdım. Sana
halisane duygumu söylemeliyim: İnsanlık da Türkiye’de, Müslümanlık da
Türkiye’de, milliyetçilik de Türkiye’de. Eğer varsa, Allah benim ömrümden alıp
Mustafa Kemal’e versin.” (CHP sıralarından alkışlar) Bunu Mehmet Akif söylüyor,
arkadaşına yazdığı bir mektup bu.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – On sene
gezmeye gitti Mısır’a!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bir ikincisi,
çok iyi biliyoruz ki dışarıda birbirimize takıldık. Bana dediniz ki geçen dönem
-orada kim olduğu, orada duruyor milletvekili- “Sizde ön seçim yok. Deniz
Baykal seni 2 seferdir listeye koydu, liste başı da milletvekili oldun.”
“Vallahi doğru.” dedim. “Seni de Abdullah Öcalan koydu.” dedim; güldünüz, orada
kabul ettiniz. Burada niye inkâr ediyorsunuz, ön seçim diyorsunuz? (BDP
sıralarından gürültüler) Herkes biliyor ki siz İmralı’nın talimatıyla liste
başına geldiniz, biz de genel başkanların talimatıyla. Ben Deniz Baykal’ın
talimatıyla 2 kere geldim, Kemal Kılıçdaroğlu’nun
onayıyla 1 kere geldim, hiç de utanmıyorum, başım dik olarak da geziyorum.
Faili meçhul cinayetleri biz mi
engelledik Sayın Kaplan? Haksızlık edersiniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıptır!
Ayıptır! Bula bula onu mu buldun Sayın İnce? Bula bula onu mu buldun? Ayıp
ettin!
MUHARREM İNCE (Devamla) - 7 kez Meclis
gündemine getirdik faili meçhulleri, reddettiler, ne yapalım? Biz bunlar
yapılsın dedik.
Burada söylenenler bir düşünce değil.
“Doğu’da siz yoktunuz, Kürdistan’da siz yoktunuz.” diyorsunuz, çok ayıp, çok
ayıp!
SIRRI SARIK (Muş) – Kim dedi?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yani sizin
dediğiniz, Hakkâri’de, Siirt’te, burada büyük savaşlar oldu da Yalovalılar,
Balıkesirliler gelmedi mi buraya?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – İngilizlerle
savaşta yoktunuz tabii. İngilizlerle savaşta Süleymaniye’de yoktunuz.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Ama
Çanakkale’de hepimiz vardık, Afyon’da hepimiz vardık, Dumlupınar’da hepimiz
vardık, hepimiz vardık, bu memleketin bütün evlatları çarpıştı. Ne demek o?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bakın,
Süleymaniye’de biz yalnızdık.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Tutanakları
alın da bir bakın!
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Afyon’da,
Çanakkale’de beraberdik, doğru.
MUHARREM İNCE (Devamla) – Tutanakları
alın da bir bakın!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla) – Bunlar size
yakışıyor mu? Bunların üzerinden siyaset yapmayınız. Dünle bugünü kavga
ettirenler yarını kaybederler.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnce.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, bizim
kullanmadığımız şeyleri çıkıp kürsüde…
BAŞKAN – Neyse zabıtlara geçti efendim.
SIRRI SAKIK (Muş) – “Siz Kürdistan’da
yoksunuz…” Böyle bir yalan olur mu?
BAŞKAN – Çok teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Altan
Tan bir ibare kullandı ve bulunduğu yerden sözlerinin kastını aştığını ileri
sürdü. Herhâlde bundan sonra arkadaşımızın bu sözleri zabıtlarda düzeltilecek.
Kendisi de Büyük Atatürk başta olmak üzere kimseye hakaret kastı olmadığını
açıkça Meclisimizde söyledi. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Söylemedi, söylemedi…
BAŞKAN – Söyledi, bulunduğu yerde…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Söyledim, iki
defa söyledim.
BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye
efendim…
Sayın Altan Tan, lütfen… Sayın Tan,
buyurun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
sözlerimde hiç kimseye bir hakaret unsuru olmadığını üç sefer söyledim,
dördüncü sefer de söylüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Hiç
kimseye değil, Atatürk’e…
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama, bu bazı arkadaşları tatmin etmiyorsa onlar da
bildiklerini yapsınlar. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İç Tüzük’ü uygulayın.
UMUT ORAN (İstanbul) – Dilekçeyi işleme
koyun.
BAŞKAN – Efendim, ne söylediğini
anlamadım ki.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Şimdi, Sayın
Altan Tan’ın ifadesinde eğer gerçekten bir masumiyet varsa, gerçekten “Bu sözü
kasten söylemedim.” diyorsa bunu açıkça ifade etmesi gerekir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Mecbur değil
sizin istediğiniz gibi konuşmaya.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Mecbur değilim
senin istediğini...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yeter, yeter bu
kadar tartışma, yeter! Her şeyin bir haddi hududu vardır!
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yeter, burası
mahkeme midir ya?
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burada istiklal
mahkemesi mi kuruyorsunuz, Üç Alileri mi getireceksiniz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
bunların asıl amacı Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret edip, “Ettiğimiz hakaretin
arkasında duruyoruz.” diyorlar. Buna lütfen izin vermeyin.
BAŞKAN – Tamam, tamam anladım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Başkanım,
Meclis burası, Meclis, istiklal mahkemesi değil! İstiklal mahkemesiyle Meclisi
karıştıran var!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan,
şeye söz verdiniz, bir dakika söz verebilir misiniz?
BAŞKAN – Şimdi, oturun lütfen.
Sayın Kaplan, siz de oturun lütfen.
Sayın Tan, ben sizden rica ediyorum,
“Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret kastım yoktur.” diye lütfen bunu bize
söyleyin. Lütfen, lütfen efendim, lütfen.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisinin terör estirmesine her seferinde boyun eğeceksek
yazıklar olsun bize.
“Kimseye hakaret etmedim.” dedim. (CHP
sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Ankara) – “Kimse.” diyemezsin.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Onları tatmin
ediyorsa ediyor, etmiyorsa etmiyor. Bildiklerini yapsınlar, bu kadar. (CHP
sıralarından gürültüler)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani istiklal
mahkemesi kurulamaz burada.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – İç Tüzük’ü uygulayın.
BAŞKAN – Şimdi...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
izin verirseniz usule dair bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Efendim, usul burada var, ben
biliyorum usulü de fakat...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu iş
fazlasıyla uzadı. Sayın Hatip 4 kez “Hakaret kastım yok.” demesine rağmen….
İZZET ÇETİN (Ankara) – Kimse değil
Atatürk.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – …ısrarla bazı
milletvekilleri istiklal mahkemesine çevirmek istiyor Meclisi, ısrarla istiklal
mahkemesine çevirip “Üç Aliler Divanı”nı kurmak
istiyor. Bu Meclis milletin iradesidir, yasama yeridir. Yargı...
İZZET ÇETİN (Ankara) – Bu Meclis
Atatürk’e hakaret etme yeri değildir Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu Meclis
istiklal mahkemesinin görevini yapamaz.
Buyurun gereğini yapın, İç Tüzük ne
emrediyorsa gereğini yapın. Bu Genel Kurulun iradesini görün.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Dilekçeyi
işleme alın Sayın Başkan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Buyurun Sayın
Başkan, uzatmaya gerek yok. Beş saattir bu tartışmayı yapıyoruz. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Burası istiklal
mahkemesi değil, “Üç Aliler” mahkemesi değil. Kimse bunu kuramaz. Yeter ya!
(CHP sıralarından gürültüler) Buyurun gereğini yapın Başkan.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Burası istiklal
mahkemesi değilse burası da senin kendi alanın değil. Sen burada istediğin gibi
kabadayılık yapamazsın. Kabadayılık yaparak bir şeyi sürdüremezsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Otur oturduğun
yerde, otur bakayım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sen ancak kendi
gücünü orada gösterirsin. (CHP ve BDP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)
BAŞKAN – On dakika ara veriyorum
efendim.
Kapanma
Saati: 15.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerindeki görüşmelerde kalmıştık.
IX.-
DİSİPLİN CEZASI İŞLEMLERİ
1.-
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’a, konuşması sırasında sarf ettiği sözlerinin
İç Tüzük’ün 157’nci maddesine göre şahsiyatla uğraşma
şeklinde algılanması nedeniyle uyarma cezası verilmesi
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri,
Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan yaptığı konuşma sırasında
cumhuriyetimizin kuruluş dönemine ilişkin sarf ettiği sözlerden dolayı
açıklamalarda bulunmuş, sözlerinde hakaret kastı olmadığını beyan etmiştir.
Ancak sözleri İç Tüzük’ün 157’nci maddesine göre
şahsiyatla uğraşma şeklinde algılandığından kendisine İç Tüzük’ün
158’inci maddesine göre uyarma cezası veriyorum.
Şimdi, kendileri isterse savunma
yapabileceklerdir. Oturumun sonunda kendisine savunma için de imkân vereceğiz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkanım,
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu tartışmalar
içinde CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce kürsüye gelerek, Grubumuza 160’ıncı
madde kapsamında kaba ve yaralayıcı sözler sarf etti. Ya sözlerini geri alsın
ya da hakkında disiplin işlemi başlatmanızı talep ediyorum. Tutanaklar
önünüzde…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani milletin
iradesiyle…
BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim,
baktıracağım…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bütün Grubumuza
hitaben aynen bu ifadeyi kullanmıştır.
BAŞKAN – Tutanaklara baktıracağım,
müsaade ederseniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ya sözlerini
geri alsın ya da hakkında disiplin cezası verilmesini 160’ıncı maddeye göre
talep ediyorum.
BAŞKAN – Hayhay. İlk önce tutanaklara
baktıracağım, ondan sonra.
ADİL KURT (Hakkâri) – Kanuna geçmeden
tutanaklar elimizde, tutanaklara bakın.
BAŞKAN – Şimdi, 171 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81
Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S.
Sayısı: 171) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sayın İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 171 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, tabii, üç saati aşkın zamandan bu yana, bir bakıma emeklilerin,
çalışanların, ülkenin kalkınması için alın teri dökenlerin sorunlarını
tartışmak, onlarla ilgili bir kanun tasarısını görüşmek yerine, emperyalizme
verilen mücadelede önderlik etmiş Mustafa Kemal ve arkadaşlarına ve o döneme
ilişkin, varlığını o dönemde verilen kurtuluş mücadelesine borçlu olanların,
Atatürk’e borçlu olanların, bugün, burada onu bir diktatörlük olarak suçlaması
kabul edilebilir bir davranış değil. Gerçekten zamanı boşa harcadığı için,
ben, arkadaşı sadece uyarma değil, buradan tüm emekliler adına, tüm Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşları adına kınıyorum.
Değerli arkadaşlar, emeklilerimizin pek
çok sorunu var. Yani 10 milyon emekli, ülkemizde, her seçim döneminde
emeklilerimizin sırtı sıvazlanır, ülkemizin kalkınmasında, fabrikaların
kurulmasında, tarlaların sürülmesinde,
şehirlerin temizlenmesinden imarına, ülkenin aydınlanmasında, kısaca bugün
ülkemizde gördüğümüz her türlü güzelliği gerçekleştiren emekliler bizim
emeklilerimiz. Hepsini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, buradan
emeklilerimize seslenmek istiyorum, hem de yüksek perdeden seslenmek istiyorum:
Yattığınız gaflet uykusundan uyanın diyorum. Çalışırken sömürüldüler, emekli
oldular, yeniden çalışmak zorunda kaldılar, tabii iş bulabilirlerse. Emekli
maaşlarındaki 10 lira ila 300 liralık bir artış olacak -ki, o da bir yıl sonra
gerçekleşecek- diye bugün hepsi televizyonlarının karşısında “Acaba Hükûmet
bize ne verecek? AKP ne verecek?” diye bakıyorlar. Hiç meraklanmayın emekliler,
AKP Hükûmeti size bugüne kadar ne verdiyse bu tasarıyla da onu verecek. Siz de
AKP’ye oy vermeye devam edin! Ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
beklediğiniz intibakla AKP’nin ne verdiğini, hem de sizi gaflet uykusundan
uyandırmak için Cumhuriyet Halk Partisinin emekliler konusunda yapmak
istediklerini anlatacağım.
Konunun özüne girmeden önce,
emeklilerimizin beklentileri var. Biliyorsunuz, uzun zamandan bu yana
çalışanlar, milletvekillerinin hemen hemen hepsi, hepimiz ücretlerimizi
bankalardan alırız, bankalar promosyon verir, daha
doğrusu büyük bir bölümünü kurumlar, idareciler, yöneticiler alır ama bize de,
çalışanlara da bir şeyler düşer ama promosyonda emeklilerle ilgili konu gündeme
geldiğinde bankaların insafına terk edilirler. Bundan önceki dönemde, o dönemin
Çalışma Bakanı Dinçer emeklilerle ilgili, promosyonla
ilgili bir çalışma başlattığını söylemişti. Yeni dönemde “Bankalar, bankacılar
bu işi kabul etmiyor.” diyerek emeklilerin beklentileri boşa çıkarıldı. Tabii,
burada, bankaların insafına terk edilmiş olmaları kabul edilemez bir davranış.
Yine konumuz emekliler olduğu için,
biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kanun çıkardı 1999’da. Kademeli
emeklilik, kademeli geçiş diye yaşlara göre, şimdi Türkiye’de sayıları yüz
binleri aşan miktarda insanımızı emekli ettik, işçiyi, memuru. Memurlar emekli
ikramiyesini almadı ama ne maaşa erişebildi ne sağlık hizmetlerinden
yararlanabiliyor. İşçi emeklileri kıdem tazminatlarını aldı, çoluğunu çocuğunu
okutabilmek için kıdem tazminatı paralarını da yedi; bugün yiyecek ekmeğe
muhtaç konumdalar.
Yine, geçtiğimiz günlerde burada bir
kanun yaptık. Emekli Sandığında geçen hizmet sürelerine ilişkin emeklilerin
Anayasa Mahkemesi kararıyla elde ettikleri hakkını kanun denen bir metinle
ellerinden geri aldık, Emekli Sandığına tabi hizmetlerine ilişkin emekli
ikramiyelerini vermedik.
Yine, emeklilerimiz, hangi kurumdan
emekli olursa olsun, yeniden çalışarak yaşamlarını sürdürmek zorunda
kalıyorlar, kendilerinden sosyal destek primi alıyoruz. Dün, buraya gelirken
bir taksici “620 lira maaş alıyorum. 120 lirasını da sosyal destek primi olarak
ödüyorum.” diyerek, geçimde ne kadar zorlandığını anlatmaya çalışıyordu.
Yine değerli arkadaşlar,
emeklilerimizin 2002 yılı Temmuz’undan yılbaşına kadar geçen süre içerisindeki
TÜFE farkları emeklilere unutturuldu.
Emekliler, yine bugünlerde… Yani yaşamları
boyu, devletin çıkarttığı -çalışma yaşamları boyunca- kanunla kendilerinden
istenen primleri, sosyal destek primlerini, sosyal güvenlik primlerini tam
olarak ödediler ama biz âdeta onlardan “Yanlış yapmışız, yanlış kanun
çıkartmışız. Sen emekli olunca da prim vereceksin.” dercesine muayenede ve
ilaçta katkı payı almaya başladık. Özellikle bu, AKP döneminde daha da gelişti.
Yetmedi, yine geçtiğimiz haftalarda çıkarttığımız bir kanunla, emeklilerden
reçete parası 3 lira almaya başladık. 3 kalemden fazla eğer reçetede ilaç
varsa, her kalem için de 1 lira daha alacağız.
Değerli arkadaşlar, tabii, emeklilerin
sıkıntıları çok. Esas konumuza gelecek olursak, kamuoyu ve emekliler uzun
yıllardan bu yana “intibak” adı altında
bir düzenleme bekliyor. Baktığımız zaman bu “intibak” diye önümüze getirilen
171 sayılı Kanun Tasarısı’nın içine, Hükûmetin sunduğu tasarıya ya da Plan ve
Bütçe Komisyonundan Meclise gelen metine -tüm milletvekillerinin bakmasını rica
ediyorum- bir tek “intibak” kelimesi bulabilir misiniz?
Şimdi, bu bir intibak yasası değil,
bunun altını çizmek gerekir; bir.
İkincisi, bu basit bir düzenleme. Yani
bir kanuna “İntibak Kanunu” diyebilmek için her şeyden önce intibakın ne
olduğunu bilmek gerekir. Basit birkaç matematiksel işlem sonunda tespit edilen
ve yasayla düzenlenen yeni bir aylık hesaplama sistemine göre belli bir
tarihten sonra emekli olacakların aylıklarının bu yönteme göre belirlenmesi,
eski emeklilerin aylıklarının da bu sisteme uyarlanmasına intibak denir.
Bununla, bir yandan emeklilerin aylıklarında periyodik artışlar dışında
iyileşme sağlanarak günün ekonomik şartlarına uyarlanması, diğer yandan eski ve
yeni emeklilerle, eski emeklilerin kendileri arasındaki farklılıkların
giderilerek adil bir sistem kurulması amaçlanır.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun
tasarısına, emeklilerimizden 1 milyon 743 bin işçi emeklisi, 12 milyon 186 bin
BAĞ-KUR emeklisi kısmen de olsa bir hak alacak diye biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak destek vereceğiz ama bu desteğimiz kanun tasarının sağlam olduğundan
değil, emekliler hiç olmazsa 3 kuruş alabilsinler diye. Tabii, bunu
desteklerken bunun bir intibak yasası olmadığının -basit bir düzenleme ama
kendi içinde yine adaletsizlikler yaratan- özellikle 2008 sonrası emekli maaşı
bağlananlarla 2000-2008 arasında emekli maaşı bağlananlar arasında yeniden yeni
farklılıklar oluşturulacağının da hatırlatılmasını bir borç biliyoruz. İntibak
kapsamına devlet memuru statüsünde emekli olanlar hiç dâhil edilmemiş.
Değerli arkadaşlar, 5510 sayılı Yasa
yürürlüğe girinceye kadar emekliler, emekli memurlar almış oldukları
maaşlarının yüzde 75’ini emekli maaşı olarak alırlardı. Özellikle son üç yıldan
bu yana memurlar, örneğin bir mühendis çalışırken 3 bin lira maaş alıyorsa
devlet dairesinde, kamuda, emekli olduğunda, özellikle tazminatlar ve ek
ödemeler dikkate alınmadığı için maaş bağlama oranı neredeyse yüzde 50’ye kadar
geriler oldu. İşçi emeklileri için de… Tabii biliyorsunuz, memurlar ve memur
emeklileri aynı gösterge tablosu üzerinden maaş almakta idiler. O nedenle, eğer
son yıllardaki hak kayıpları olmasa bir intibaktan söz etmek onlar için mümkün
değildi.
BAĞ-KUR’lular
açısından da 2008 yılına kadar basamak sistemi var olduğu için kendi içinde bir
adalet kurulmuştu, ama BAĞ-KUR’lularda da 2008
yılından itibaren basamak sistemi kaldırıldığı için adaletsizlikler
derinleşmeye başladı. Sadece 12.186 BAĞ-KUR emeklisine üç aylık bir dönem için
yapılan bir yanlışlığın düzeltilmesinden başka bir intibaktan söz etmek mümkün
değil.
İşçiler yönünden bakıldığı zaman da
biliyorsunuz, esasında intibak yapabilmek için, intibaktan söz edebilmek için,
bir gösterge tablosuna dayalı, tüm işçi emeklilerinin o gösterge tablosunda
prim ödeme gün sayılarına ve kıdem yıllarına bağlı olarak, yerleştirilerek hiç
kimsenin hak kaybına uğramayacağı bir sistemin yaratılmış olması gerekirdi.
Tabii bu yapılamadı ve emekliler arasındaki farklılıklar giderilemedi. Tabii
konu matematiksel olarak izah edildiği zaman, ne emeklimizin ne de herhangi bir
yurttaşımızın anlayabilmesine olanak yok. O nedenle, neden işçi emeklileri
“intibak” diye tutturdular? Ona kısaca değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi,
emekli aylıkları, 506 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten 1969 yılına
kadar, son on yılın en
iyi yedi yılı baz alınarak emekli maaşı bağlanırdı işçilere.
1/3/1969 ile 31/3/1981 tarihleri arasında beş yılın üç ayı alınmaya başlandı, 1
Nisan 1981-31 Aralık 1981 arasında beş yılın en iyi dört yılı baz alındı, 1982-1993 yılları arasında beş yılın ortalaması
alınarak maaş bağlandı, 1994 yılı içerisinde altı yıl ortalaması alındı,
giderek yedi, sekiz, dokuz, on yıl baz alınarak maaşlar bağlandı. Ayrıca yine
3395 sayılı Yasa dediğimiz bir yasayla 1987 yılında da “Süper emekli” diye,
emekli olacaklardan çok yüklü miktarda para alınarak süper emekli edildiler ve
bugün onlar en sefil konuma geldiler.
Şimdi, esas intibaktan söz edebilmek
için bu farklı tarihlerde, farklı zamanlarda emekli olan herkes aynı prim gün
sayısını ödemiş olsa, aynı hizmet yılında hizmet etmiş olsa bile farklı farklı
emekli maaşı almaya devam ediyorlar. Şimdi burada yapılması gereken, 2000
yılında yürürlükte olan fakat farklı aralıklarla artan gösterge ve üst gösterge
tablolarının aynı aralıklarla artan bir tek tabloda birleştirilerek emekli
aylıklarının hesabına esas göstergelerin yükseltilmesini sağlamaktı, ancak bu
şekilde intibak kapsamındaki aylıkların gerçek intibakından söz edilebilir idi,
böyle yapılmadı. Ne yapıldı? Bir matematiksel hesapla 2000 yılından önce emekli
olanların farklı emekli maaşı almalarına bakılmaksızın, farklılıkların
giderilmesine bakılmaksızın onlara uygulanan bir formülle emeklilikleri 2008
yılına taşınmak istendi. Tabii bu yeterli değil. Taşınırken de gayrisafi millî
hasıla ve gelişme hızının 2000-2008 yılları arasında yüzde 100’ü dikkate alınırken,
2000’den önce emekli olanlarda gelişme hızının yüzde 75’i baz
alınarak bir formül yaratıldı ve o formüle göre emekli maaşı bağlanacak. Tabii,
Sayın Bakan da biraz sonra belki “2008’e taşıdık.” diyecek ama 2008’e
taşındığında durumlarında bir iyileştirme, evet, 10 lirayla 320 lira arasında,
1 milyon 743 bin işçi emeklisinin maaşında artış olacak ama 800 bin işçi
emeklisi bundan hiç yararlanamayacak. Ayrıca, 2000-2008 arası ile 2008 sonrası
emekli olanlar arasında farklılıklar da giderilemeyecek. 2008’den sonra emekli
maaş bağlama oranı yüzde 50’ye indiğinden ve de hesaplamalarda 2008 yılında
değişiklik yapıldığından, şu anda, 2008 sonrası emekli olanlar, aynı prim
ödeyen 2000-2008 arasında emekli olanlardan daha düşük maaş alır oldular.
Değerli arkadaşlarım, şimdi burada pek
çok şeyi söylemek mümkün. Tabii, bu kanun tasarısı BAĞ-KUR’lular
için de dikkate alındığında -kısa- 12.186 kişiye küçük artışlar getiriyor.
Biliyorsunuz, onlar da 1987 yılı ile 2003 yıllarında basamak satın alarak üst
basamaklara çıktılar ama emekli maaşları bağlanırken satın aldıkları basamaklar
hiç dikkate alınmadı. O nedenle, bir de bunlarda -demin değindim- 2008 yılından
itibaren basamak sistemi kaldırıldığı için giderek maaşları daha da düşmeye
başladı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu kanun
tasarısı içerisinde, dediğim gibi, hiç intibak kelimesi geçmiyor. İntibak
olmadığına Sayın Bakan da inanıyor, bundan önceki Bakan Ömer Dinçer de
inanıyordu. Sayın Bakanımız 2007 yılında da Çalışma Bakanı idi ve o dönemde de
seçimlere giderken emeklilere intibak sözü vermişti. Seçimden sonra emekliler
kendisinden bu intibakı istediklerinde “6-7 katrilyon tutuyor, karşılayamayız.”
dedi ve geçiştirildi. Daha sonra Ömer Dinçer Bakan olduğunda inceleme
yaptırttık. Dedi ki: “7-8 katrilyon. -aynen söylediği, 6/1/2010’da-
O işin içinden teknik olarak çıkmak mümkün değil, maliyeti de 8-9 milyar;
altından kalkamayız.” Şimdi maliyet 2-2,5 milyar. Demek ki bu bir intibak
değil, bir avutma, bir göz boyama. Onun için diyorum işçi emeklilerine: “Uyanın
gaflet uykusundan, yine kandırılıyorsunuz, yine aldatılıyorsunuz.”
Değerli arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak seçim bildirgemizde ve meydanlarda, işçi emeklilerine yönelik
olarak “İntibaklarınızı mutlak bir yıl içerisinde gerçekleştireceğiz.” dedik, söz
verdik. Diğer taraftan, “Emeklilerin, esnaf emeklilerinin destek primi ödeyerek
çalışmalarına son vereceğiz.” dedik, “İlaçta katkı payını almayacağız.” dedik.
O günlerde Sayın Bakan da Başbakan da
bize “Kaynak nerede?” dediler. Tabii, kaynak nerede sorusuna da cevap verdik.
Arkasından, bugün AKP sıralarında oturan milletvekillerinden -o zaman aday olan
arkadaşlarımızdan- bu olayın önemini kavrayanlar Başbakanı da bakanları da
uyardılar ve AKP’nin gündemine intibak öyle girdi.
Bir işlem yapılırken inanırsanız
yapabilirsiniz, inanmazsanız o işlemi yarım yamalak yapamazsınız.
Şimdi, sormak gerekir: Bu tasarı
gerçekten bir İntibak Tasarısı mı? Bunun maliyeti ne, 8-9 milyar mı, 15-20
milyar mı? Neden bütün işçilerin, işçi emeklilerinin adaletsizliğini giderecek
şekilde bir düzenleme içermiyor, neden bütün emeklileri kapsamıyor?
Değerli arkadaşlarım, açıkça
söylenmelidir ki yani sadece ağırlıklı olarak işçi emeklilerini ilgilendiren bu
düzenleme tatmin edici değil.
Değerli arkadaşlar, diğer taraftan
yasanın bütününe bakacak olursak, yine bu tasarı Meclis komisyonlarında
görüşülürken gerek alt komisyonlarda gerek tali komisyonlarda gerek Bütçe Plan
Komisyonunda bir tek maddesi değiştirilemedi. Sadece değişiklik, farklı
konulara, Bütçe Plan Komisyonuna gelen 5510 sayılı Yasa’daki bazı
değişikliklere ilişkin. Orada da ilginçlikler var, oralarda da bu işin iyi
hazırlanmadığı açıkça gözüküyor. Orada deniliyor ki: “Protez ve ortez gibi ayakta tedavilerde kuruma verilen yüzde 10-20
nispetinde katkı payı almak yüzde 1 ila 20 nispetine indiriliyor.” Değişen bir
şey yok. Yapılmak istenen, şimdiye kadar alınamayan bazı tedavilerde ve
ilaçlarda da katkı payını alabilmek için getirilen bir tuzaktır. O nedenle,
oraya, tüm milletvekili arkadaşlarımızın ve tüm yurttaşlarımızın dikkatini
çekmek istiyorum. Bu tasarı bir intibak tasarısı değildir, bir göz boyama
tasarısıdır; AKP’nin emeklileri avutma, uyutma, kandırma tasarısıdır.
Tabii, diyebilir ki Bakan: “Sayın
Çetin, sen oradan konuşuyorsun ama emekliler bize oy vermeye devam edecek.” O
emeklilerin sorunu. Biraz da doğru bir söylem.
Ben, sözlerimin sonunda tüm emeklileri
saygıyla selamlarken uyanmalarını rica ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 171 sıra sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizin kalkınmasına değerli
hizmetler yapan, alın teri döken emeklilerimize en iyi hayat şartlarını
sağlamak sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. Bilge kişilikleri ve
tecrübeleri ile geleceğe ışık tutan, toplumumuzda huzur ve dengeyi sağlayan
emeklilerimiz, milletimiz için büyük bir güç kaynağıdır. Atatürk’ün şu veciz
sözü bu konunun önemini daha iyi açıklamaktadır:
“Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve
emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır.
Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi
duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.”
Bugün açlık sınırının altında bir
aylıkla geçimini sağlamaya çalışan emeklilerimiz bir taraftan aylıklarının
iyileştirilmesini isterken diğer taraftan emekli aylıkları arasındaki eşitsizliklerin
bir an önce giderilmesini beklemektedir.
Emekli aylığı bağlanması ve
artırılmasına ilişkin parametrelerin geçmiş yıllarda birçok kez değiştirilmesi
sebebiyle emeklilik sisteminde eşitlik ve adalet ilkeleri tümüyle yok
edilmiştir. Emeklilerimizden en fazla aldığımız şikâyetlerin başında emekli
aylığının emsallerine göre neden daha az olduğu gelmektedir. Gerçekten, aynı
primi ödemiş aynı prim gün sayısına sahip sigortalılara farklı aylık bağlanmış
ve bağlanmaya devam edilmektedir. Hatta daha fazla ve daha uzun süre prim
ödediği hâlde daha düşük aylık bağlananlarla da sıkça karşılaşılmaktadır.
Emeklilerimiz de haklı olarak sormaktadır. Aynı primi ödediğimiz hâlde filanca
niye benden daha fazla aylık alıyor, benimki niye az ya da ben daha çok prim ödediğim
hâlde falanca neden benden daha yüksek aylık alıyor gibi soruların ardı arkası
kesilmemektedir. Bugün hangi emekli kahvesine giderseniz gidin, hangi
emeklimizle görüşürseniz görüşün tüm emekliler bu durumdan dert yanmaktadır.
AKP, emekli aylıkları arasındaki bu
eşitsizlikleri giderme sözünü vermiş, onuncu yılına giren iktidar dönemi
boyunca da emeklileri hep beklenti içine sokmuştur. İntibak düzenlemesiyle
ilgili umutlar 2009 yılında doruğa çıkmıştır. Çalışma Bakanının açıklamalarına
ve Bakanlık kaynaklarına dayandırılan ve neredeyse tüm basın ve yayın
kuruluşlarımızda yer alan bazı haberler, kimi zaman en düşük emekli aylığının
850-900 lira olacağı, kimi zaman emekli aylıklarının en az 300 lira artacağı,
hatta 500 lira artacağı “Emeklilere müjde” manşetleriyle kamuoyuna
duyurulmuştur.
Dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı, 15 Ekim 2009 günü TRT’de, emekli aylıklarında intibak çalışması
yapıldığını açık bir şekilde ifade etmiştir.
Yine
aynı gün, Çalışma Bakanına konuk olan çalışma hayatı yazarlarının gazetelerinde
yazdığı görüşme notlarında, 25 çeşide yakın emekli statüsünün intibak
ettirilmesi gerektiği; BAĞ-KUR’dan çeşitli defalar basamak satın alarak, emekli
olduklarında hayal kırıklığı yaşayan ve satın aldıkları basamaklarının
emekliliklerinde pek işe yaramadığını görenler için de bir düzenleme
çalışmasının yakında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edileceği; bir önceki
Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in de intibak konusunda bir çalışma başlattığı ve
eski emeklilere sadece 59 lira zam verilmesinin 3,5 milyar liradan fazla
maliyeti olduğu görülünce vazgeçildiği ifade edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 17 Kasım 2009 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, sadece işçi emeklileriyle ilgili en az beş ayrı sistemin
olduğunu, sorunun burada bitmediğini, çünkü işçi emeklileriyle BAĞ-KUR
emeklileri arasında da ciddi farklılıklar göründüğünü, kendi içinde esnafla
tarım BAĞ-KUR’luları arasında da ciddi
adaletsizlikler olduğunu, Emekli Sandığını da buna ilave ettiğiniz zaman
karmaşık bir sistemle karşı karşıya olunduğunu ve bunlarla ilgili intibak
çalışmasını başlattıklarını açıklamıştır.
Bu gelişmeler, kamuoyunda büyük bir
beklenti oluşturmuş, emeklilerimizi aylarca heyecanlan-dırmış ve umutlandırmıştır.
Ancak bir önceki Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanının, 6 Ocak 2010 tarihli basında yer alan açıklamasında “İntibak
Yasasını geçiremiyoruz. İşin içinden teknik olarak çıkmak mümkün değil. Bir de
müthiş bir maliyet. 8-9 milyar lira gibi bir maliyet çıkıyor. Altından
kalkamayız dedik.” diyerek intibak düzenlemesinin rafa kalktığını belirtmiştir.
Aylardır intibak yapılarak aylıklar
arasında eşitsizliklerin giderileceği beklentileri boşa çıkan emekli, dul ve
yetimlerimiz hüsrana uğramış, umutları ve hayalleri yıkılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi 2011 Haziran
seçimleri öncesinde seçim beyannamesini milletimizle paylaşan ilk parti olup
emeklilerimizin emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidereceği sözünü
vermiştir. Sayın Başbakan da seçimlere kısa bir süre kala “İntibak yasasını seçimden
sonra çıkaracağız.” sözünü vermiş ve bu açıklama basında 6,5 milyon emekliyi
kapsayacağı haberi ile birlikte verilmiştir. 61’inci Hükûmet Programı’nda da
“Emeklilerimiz için adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata
geçireceğiz.” denilmiştir. AKP Hükûmeti şimdi de hazırladığı bu tasarıyı
“intibak düzenlemesi” olarak takdim etmektedir.
Tasarının 1 milyon 905 bin SSK
emeklisi, 12 bin BAĞ-KUR emeklisini kapsadığı, maliyetinin de 2,7 milyar lira
olduğu açıklanmıştır. Oysa biraz önce de belirttiğim gibi AKP Hükûmetinin bir
önceki Çalışma Bakanı intibak düzenlemesinin 8-9 milyar lira maliyetli
olduğunu, altından kalkamadıklarını söylemişti. Peki, bu iş böyle yüzde 70-80
daha ucuza nasıl bağlanabilmiştir? 2,7 milyar lira maliyet ile nasıl altından kalkılabilmektedir?
Hani adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata geçirecektiniz?
Emeklileri saf, kendilerinizi akıllı
yerine koymayın. Emeklileri elma şekeri ile kandırılacak çocuk da sanmayın.
Emeklilerin maaşlarını çok yüksek gören bir Maliye Bakanına sahip olan AKP
Hükûmetinin yaptığı düzenleme de ancak bu kadar olabilir. AKP Hükûmeti samimi
değildir ve hiç samimi olmamıştır. Zaten emeklilik şartlarını ağırlaştıran,
aylık bağlama oranlarını ve refah payını düşüren, 2008 yılından sonraki
hizmetler için bugünkü aylıkların yarısı kadar emekli aylığı bağlanmasını
öngören kanunu çıkaran AKP Hükûmetidir. Bu kanundan dolayı gelecek yıllarda
eski ve yeni emeklilerin aylıkları arasında uçurum oluşacağı açıktır. Bu
itibarla, emekli aylıklarındaki eşitsizliğin daniskasını AKP Hükûmeti
gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, emekli aylıklarına öldürücü darbeyi vuran AKP
Hükümetinin, geçmişe yönelik intibak düzenlemesini yapma girişimi de ne kadar ilkesiz
ve tutarsız olduğunu ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarı, bugün
itibarıyla sayıları 10 milyonu bulan emekli dul ve yetimlerin, sadece 2000
yılından önce SSK’dan aylık bağlanan 1 milyon 905 binini kapsamaktadır. 1
milyon 905 bin SSK’lı emekli, dul ve yetimin, 1999 Aralık ayı gösterge rakamı
ile memur aylık kat sayısı üzerinden aylıkları yeniden hesaplanmakta ve 2000
yılı Ocak ayından itibaren her yılın yıl sonu TÜFE
artış oranı ve yıllık gelişme hızı esas alınarak güncellenmek suretiyle 2008
yılı Ocak ayına taşınmakta, 2008 yılından bugüne kadar da her yılın cari aylık
artışları ile artırılması öngörülmektedir.
Ancak, bu hesaplamada aylık bağlama
oranları düşük tutulmakta, gelişme hızının da yüzde 75’i esas alınmaktadır. Hiç
olmazsa, 2000 öncesi SSK emeklilerinin aylıkları arasında intibak yapıldığı
söylenilebilmesi için taban aylık bağlama oranlarında eşitlik sağlanmalı ve
gelişme hızının tamamı dikkate alınmalıdır.
Esnaf BAĞ-KUR’lularla
ilgili 2002 Nisan-Haziran döneminde yürürlükte bulunan gelir basamaklarına dair
tespit edilen bir yanlışlık düzeltilmektedir. Bu düzeltme 12 bin esnaf BAĞ-KUR’lunun aylığında bir artış getirmektedir.
Tasarı, 2000 yılından itibaren emekli
olan SSK’lıları kapsamamaktadır. Acaba, 2000 sonrası emekli olanların maaşları
çok mu uyumludur? Olmadığını bir önceki Çalışma Bakanı söylemiştir. Neden 2000
yılı öncesi bağlanan BAĞ-KUR emekli aylıkları ile ilgili benzer bir hesaplama
yapılmamıştır? Ne 2000 öncesi ne de 2000 sonrası BAĞ-KUR emekli aylıklarında
intibak öngörülmemektedir.
Gerek SSK emeklileriyle BAĞ-KUR
emeklileri arasında gerekse esnaf ve tarım BAĞ-KUR’lularının
kendi arasında da aylık bağlama sistemi ve bağlanan aylıklar itibarıyla ciddi
farklılıklar ve adaletsizlikler bulunmaktadır. Tasarıda bunlar hiç dikkate
alınmamıştır.
“Süper emekli” olarak bilinen ve evini
barkını satıp, banka kredisi kullanıp yüksek prim ödeyerek hizmet satın alan
SSK emeklilerinin mağduriyeti de giderilmemektedir.
Yine, BAĞ-KUR’dan çeşitli defalar
basamak satın alarak emekli olduklarında hayal kırıklığı yaşayanlar görmezden
gelinmektedir.
Emekli Sandığı emeklileri ile SSK ve
BAĞ-KUR emekli aylıkları arasındaki eşitsizliklerden hiç bahsedilmemekte,
yanına bile yaklaşılmamaktadır.
Hele ki 2008 Ekim ayından sonraki
hizmetler için bağlanan emekli aylıklarının yüksek oranda düşecek olması konusu
tamamen göz ardı edilmektedir.
Dolayısıyla, tasarıda yer alan
düzenleme emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri gidermemektedir. Bu,
gerçek anlamda bir intibak düzenlemesi değildir. Nasrettin Hoca’nın deyimiyle,
olsa olsa intibakın suyunun suyudur.
AKP Hükûmeti, ya yine bu işin altından
kalkamadığını, o nedenle sadece bazı emeklilerin aylığında kısmi bir
iyileştirme yaptığını açıklamalı ya da emeklilere verdikleri sözü tutarak
gerçek anlamda bir intibak düzenlemesi getirmelidir.
İntibak, bir lütuf değildir, emekli
aylıklarına zam talebi değildir. İntibak, emeklinin hakkıdır. Bu hakkın
verilmesinde de çok gecikilmiştir. Bu itibarla, emekli aylıkları arasında
oluşan eşitsizlikleri giderecek düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarının tek
olumlu tarafı, 2000 yılı öncesine dair 1 milyon 900 bin civarında emekli dul ve
yetimin aylıklarında kısmi bir iyileştirme getirilmesidir. Milliyetçi Hareket
Partisi, açlık sınırının altında bulunan emekli aylıklarında kapsamlı bir
şekilde iyileştirme yapılmasını öngörmekte ve istemektedir.
Bu tasarıya göre hesaplanan aylık
tutarının, sigortalı veya hak sahiplerine 2013 yılı Ocak ayından itibaren
ödenmesinin de haklı bir gerekçesi yoktur. Geriye dönük ödeme öngörmemenin
yanında, AKP Hükûmeti bir yıl daha emeklinin parasına el koymaktadır. Seneye
kim öle kim kala! AKP Hükûmeti “Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir!” diyor.
Dokuz yıldır söz verip gereğini
yapmayacaksın, geriye dönük bir ödeme de söz konusu olmayacak, kanunu
çıkaracaksın ama emeklinin hakkını bir yıl daha gasp edeceksin, böyle bir
anlayış olabilir mi?
Her şeyden önce, Cenabıallah
kul hakkını sorar, kul hakkı yiyenleri de asla affetmez. Cenabıallah
AKP Hükûmetine vicdan versin, emeklilerimize de ecir, sabır versin diyorum.
AKP Hükûmetinin bütçe imkânlarının
yetersizliğini bahane göstermeye hakkı yoktur, dokuz yıl dört aydır ülkeyi tek
başına yöneten AKP Hükûmetidir. AKP Hükûmeti 2013 yılında uygulanacak bir
düzenlemeyi sanki her gün yeni bir şey yapıyormuş gibi anlatıp duruyor,
“Emeklinin gözü aydın olsun!”, “Onları güldüreceğiz!” diyor. Siz ne zaman
emeklinin yüzünü güldürdünüz de bugün güldüreceksiniz?
61’inci Hükûmet Programı’nda da
“Çalışanlarımızın ve emeklilerimizin zenginleşen Türkiye’nin yeni
imkânlarından, millî gelirden daha fazla pay almalarını sağlamaya devam
edeceğiz”. diyor.
Bu nasıl anlayış? AKP Hükûmeti
çalışanlara ve emeklilere ne zaman millî gelirden daha fazla pay vermiştir?
Daha fazla pay şöyle dursun, emeklilerin millî gelirden aldığı payı yüzde
100’den yüzde 30’a düşüren AKP Hükûmeti değil midir? 2008 yılında emeklinin
refah payını düşüren kanunu çıkaran siz değil misiniz?
Asgari ücretle çalışanlar ile emekli,
dul ve yetimlerin tamamına yakını açlık sınırının altında aylık almaktadır.
Hükûmetin bırakın refah artışından pay vermeyi, vergi artışları ve zamlarla
vatandaşın mevcut refahından bile pay aldığı görülmektedir.
Son aylarda elektrikten doğal gaza,
benzinden mazota, telefondan otomobile kadar birçok mal ve hizmetin vergileri
artırılarak yüksek zamlar yapılmıştır. Fakir vatandaşın evinde kullandığı
mutfak tüpü 65-70 liraya kadar çıkmış, bulgurdan pirince, şekerden yağa kadar
her şeye zam gelmiştir. Yılbaşından itibaren de vergiler güncellenmiş, onlarca
harç ve damga vergisi yüzde 15 oranında zamlanmıştır. Sağlık sigortası primini
ödeyen sigortalı ve emeklilerden kullandığı ilaçlar ile ortez,
protez ve tıbbi malzeme bedelinin yüzde 10 ila yüzde
20’si arasında katılım payı alınmakta iken, muayene ücretlerinde 15 liraya
varan katılım payı alınması uygulamaya konulmuş, son olarak da reçetede yer
alan üç kutuya kadar ilaç için 3 lira, sonraki ilave her bir kutu ilaç için 1
lira katılım payı ödenmesini öngören yasal düzenleme yapılmıştır.
AKP Hükûmeti tarihî rekorlar kırdığı
cari açığın da, tasarruf açığının da, sağlık harcamalarındaki yüksek artışın da
faturasını sigortalılar ile emekli, dul ve yetimlerine çıkarmaktadır. Bu zamlar
ve uygulamalar nedeniyle emekliler ile dul ve yetimleri, aylıklarında yapılan
artıştan çok daha fazlasını ödemekle karşı karşıya bırakılmıştır. Sıcak para
tacirlerinin, küresel patronların, tefecilerin yüksek kiralar elde ettiği,
paradan para kazanmanın revaçta olduğu ülkemizde asgari ücretlilerle
emeklilerin büyük çoğunluğu kıt kanaat geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Aylık
geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. 2002
yılında 6 milyar lira olan kredi kartları ve tüketici kredisi borçları dokuz
yılda tam 36 kat artarak 217 milyar lirayı aşmış durumdadır. Ailelerin
borçlarının harcanabilir gelirlerine oranı 2002 yılında yüzde 4,7 iken bu oran
dokuz yılda yüzde 44,7 seviyesine yükselmiştir. Sayın Başbakan “İmkânı olmadığı
hâlde borçlanmak suretiyle sıkıntıya girip ondan sonra da ‘Kredi kartı mağduru
oldum.’ diye bağıranlar ortaya çıkıyor. Cebindeki para kadar harca kardeşim.” diyor.
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan da herkesin ayağını yorganına göre
uzatması gerektiğini söylüyor. AKP Hükûmetinin yaptığı bu açıklamalar,
vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan haberleri olmadığını
göstermektedir. Ayrıca, bu açıklamalar dokuz yılı aşan AKP İktidarı döneminde
vatandaşın refahının artırılmadığının kabulü anlamına da gelmektedir. Refah
artışı bir yana, vatandaşın borçlarının artırıldığı ortadadır. Başbakan ve
bakan olduklarını unutup vatandaşa “Cebindeki para kadar harca, ayağını
yorganına göre uzat.” diye akıl verenlere sesleniyorum: Sizin de cebinize
konulacak 700 lira aylıkla ay sonunun nasıl getirileceğinin formülünü verin de
vatandaş bundan yararlansın. 700 lira emekli aylığıyla ve asgari ücretle bir ay
geçinmeye çalışın da dünyanın kaç bucak olduğunu bir görün. AKP döneminde
fakirlik meslek hâline gelmiştir. AKP Hükûmeti sadece rantiyecileri,
tefecileri, vurguncuları, fırsatçıları sevindirmiştir. Ücret politikaları ile
çalışan ve emekli kesim üzerinde baskıcı ve sindirici bir yönetim biçimini
benimseyen Hükûmet, milyoner yaratma konusundaysa oldukça cömert davranmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
tabii, prim gün sayısı ve hizmet yılı şartını tamamlayıp yaşı bekleyen
milyonlarca vatandaşımız umutla Meclisten çıkacak yasal düzenlemeyi
beklemektedir. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun görüşmelerinde
önergemiz olacaktır. İşe girdiği tarih itibarıyla geçerli mevzuata göre gerekli
şartları taşıyanların bu kanunun yürürlük tarihinden itibaren kendilerine
-başvurmaları hâlinde- yaşlılık aylığı bağlanmasını öngörüyoruz, desteklerinizi
bekliyoruz.
Tasarının hayırlara vesile olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Tasarının tümü üzerindeki dördüncü
konuşmacı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Abdulkerim
Gök, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Gök, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün sizlere aylardır
kamuoyunda “intibak yasası” olarak tanımlanan emekli aylıklarındaki
eşitsizlikleri gidermeye yönelik yapılan altı aylık yoğun bir çalışmanın ürünü
olan kanun teklifi hakkında bilgi vereceğim. Bu vesileyle yüce milletimizi ve
aziz Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
İntibak, farklı kavramlar ve
tanımlamalar dile getirildi, kısacası intibak “uyum” demektir, bir şeyin
ölçülerinin birbirine uyması anlamını taşımaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir
ki intibak genel bir zam değildir, kamuoyunda böyle bir beklenti oluşturulması
da doğru değildir. İntibak, haksızlıkları giderici, adaleti sağlayıcı bir
düzenlemedir.
Biz burada 2000 yılı öncesini
düzenliyoruz. Geçmişe dönük KEY ödemeleri gibi birçok düzenleme yaptık. Bizim
kendi dönemimizde emekli olanlarda aslına bakılırsa çok da sıkıntı yoktur, bunu
çok net görüyoruz. Gerek alt Komisyonda ve gerekse üst Komisyonda muhalefet
milletvekilleri tarafından bu konuya ilişkin çok da bir eleştiri gelmemişti.
Emeklilerimiz yıllardır intibak
taleplerini dile getiriyor. Emeklilerimiz bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş,
vergilerini vermiş, vefakâr ve cefakâr insanlardır. Bir emekli çocuğu olarak
bunu çok iyi biliyor, yakından hissetmiş biriyim. Emekliler yirmi yılı aşkındır
bu düzenlemeyi beklemekteydiler ancak birçok düzenlemede olduğu gibi bu
düzenleme de AK PARTİ hükûmetlerine nasip olmuştur. Biz, emeklilerimize lütuf
değil, haklarını veriyoruz. Biz diyoruz ki: “Bu haklar emeklilerimize ana sütü
gibi helaldir.”
Tasarı, aynı gün, aynı primi ödemesine
rağmen, değişik tarihlerde emekli olanların maaşlarındaki farklılıkları
gidermeye dönük bir intibak düzenlemesidir. Yaptığımız düzenleme 2000 öncesi
emeklileri 2008 Ocak ayına taşımaktır. En adil düzenlemeye, en doğruya yakını
bu olduğu için, bu sistemi, yaptığımız düzenleme ile huzurunuza getirmiş
bulunuyoruz.
Sosyal güvenlik sistemimizde
statülerine göre emekli aylıklarına bakıldığında, memur emeklilerinin
aylıklarının hesaplanmasında uygulanan ek gösterge ve kat sayı sisteminden
dolayı, aylıklarında herhangi bir farklılaşma oluşmamaktadır. BAĞ-KUR’da gerek
2008’e kadar basamak sisteminin devam etmesi gerekse 2003 tarihinden sonra
bağlanan bütün aylıkların 2003 tarihinde yürürlükte bulunan gelir tablosuna
göre hesaplanması nedeniyle, aylıklar arasında -arada kalan kısa bir dönem
hariç- önemli bir farklılaşma oluşmadığı anlaşılmıştır.
Bu kapsamda yer alan 12.186 kişinin
aylıkları aynı gelir basamakları üzerinden yüzde 8,9 oranında artış yapılarak
yeniden hesaplanacaktır. Yapılan intibak hesaplamaları sonucunda Nisan-Haziran
2002 döneminde aylık bağlanmış olan 12.186 kişinin aylıklarında, bulundukları
basamaklara göre 27 TL ile 118 TL arasında artış gerçekleşecek ve yaklaşık
maliyet 8 milyon 100 bin TL olacaktır.
SSK emekli aylıkları günümüze kadar
altı ayrı sisteme göre hesaplanmış olup, her bir sistem aylık bağlama
kurallarında değişiklik meydana getirdiği gibi ayrı emekli gruplarını
oluşturmuştur. SSK emeklileri yönünden aylık hesaplama
yöntemlerindeki değişikliklere göre emekliler genel olarak 1982 öncesi
emekliler, 82 ve 87 yılları arası emekliler, 1987 kamuoyunda aynı zamanda
“süper emekli” olarak da tanımlanan emekliler ve 1988-1999 arası emekliler,
2000-2008 arası emekliler, 2008 sonrası emekliler olmak üzere toplamda teknik
olarak Bakanlık tarafından altı farklı grup içerisinde oluşturulmaktadır.
Emekli aylığı hesaplama yöntemlerinde
yıllar içinde yapılan değişiklikler, değişik tarihlerde bağlanan SSK emekli
aylıklarının farklılaşmasına neden olmuştur. SSK emekli
aylıkları arasındaki farklılaşmaya, 2000 sonrası emeklilere 2008 yılına kadar
büyümeden yüzde 100 pay verildiği hâlde 2000 öncesi emeklilere büyümeden pay
verilmemesi ve ödenen prim miktarına ve çalışma günlerine bakılmaksızın belli
bir miktarın altında aylık bağlanmamasını sağlamak üzere getirilmiş olan alt sınır
aylık uygulaması bu haksız yapılanmaya neden olmuştur.
Sosyal devlet ilkesinden hareketle
yüksek olarak belirlenmiş olan alt sınır aylık miktarı, yüksek prim ödediği ve
uzun süre sistemde kaldığı hâlde 3.600 gün prim ödeyen sigortalı ile 7.600 gün
prim ödeyen sigortalıya aynı aylığın bağlanması sonucunu doğurmuştur. İntibak
düzenlemesi çerçevesinde 2000 yılı öncesinde bağlanmış olan aylıklar, mevcut
göstergelerine göre yüzde 60 aylık bağlama baz oranı
dikkate alınarak bu oran 5 bin günden sonraki her 240 gün için ve elli-elli beş
yaştan sonraki her tam yaş için 1 puan artırılarak, 5 bin günden eksik her 240
gün için 1 puan eksilterek 1999 Aralık ayı itibarıyla alt sınır uygulanmasının
yeniden hesaplanması gündeme alınmıştır. Hesaplanan aylıklar 2008 Ocak ayına
kadar her yılın TÜFE’sinin tamamı ve gelişme hızının yüzde 75’i kullanılarak
güncellenecek, 2008 Ekim ayına taşınan aylıklar 2013 Ocak ayına kadar aylık
artışlarıyla göstergeler düzenlenecektir.
Görüldüğü gibi, bu yöntem sonucunda,
yeni hesaplanan aylık ödenmekte olan aylıktan düşük ise mevcut aylığın
ödenmesine devam edilecek olup hiç kimsenin aylığında bir düşüş olmayacaktır.
İntibak sonucu meydana gelecek artışlar, prim ödeme gün sayısı ve ödenen
primlerin miktarlarına göre değişkenlik gösterecek olup göstergesi yüksek
olanlar ve daha uzun süre prim ödeyenlerde daha fazla artış olacaktır. Bu
şekilde 2000 öncesi emeklilerin de ülkenin kalkınmasından pay alması sağlanacak
ve 2000 öncesi emeklilerin aylık miktarları, 2000 sonrası emeklilerin aylık seviyesine
yaklaştırılmış olacaktır. Yapılacak intibak sonucunda 2000 öncesi emekli 2
milyon 743 bin 371 kişiden 1 milyon 943 bin 442 kişinin yani yüzde 70’inin
aylıklarında artış meydana gelecek, en yüksek artış 2012 Ocak ayı itibarıyla
322 TL’ye kadar çıkmış olacaktır. Maliyet ise ek ödeme dâhil 2011 yılı
itibarıyla 2 milyar 538 milyon TL olacaktır. İntibak yasasından dolayı 365 bin
146 kişinin aylığında 50 ilâ 100 TL, 525 bin 613 kişinin aylığında 100 ilâ 150
TL, 283 bin 762 kişinin aylığında 150 ilâ 200 TL, 197 bin 978 kişinin aylığında
200 TL artış sağlanmış olacaktır.
İntibakla ilgili çalışmalar süratle
devam etmekte olup 2,7 milyon dosya taranarak intibak yöntemi için gerekli olan
bilgiler bilgisayar ortamına atılacaktır. Bu, titizlikle yürütülmesi gereken
zahmetli bir çalışmadır. Ayrıca bilgisayar programlarının da buna uygun olarak
yeniden yazılması gerekmektedir. Ancak bütün bunlara rağmen çalışmalar yıl sonuna kadar tamamlanacak ve intibak farkları 2013 yılı
Ocak ayında kademe uygulanmadan tek seferde ödenecektir.
Böylece 2002 yılında “kazanan Türkiye
olacak” anlayışıyla iktidara gelen AK PARTİ toplumumuzun geniş bir kesimini
ilgilendiren yaralardan birisine daha merhem olmuştur. Bu çalışmayla 2050’ler
için düzenleme yaptık, altmış beş yaşı getirdik. Bizler o zaman siyasette
olmayacağız. Kırk yıl sonrasına göre yapılan bir düzenlemeyi bugünden bozmaya
çalışmak, onun ana parametreleriyle oynamak doğru değildir. Türkiye’nin gelecek
yıllara dönük sosyal güvenlik açıklarının uzun yıllar sağlam şekilde sürdürülmesi
için reform yaptık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi sizlere, iktisatta genel bir kural olan, vatandaşa yönelik politikalar
geliştirilirken toplumun bir tarafını düzeltip diğer tarafını kötüleştirmemek
ilkesinden hareketle, vatandaşın bir cebinden alıp diğer cebine koymadığımızı
ispatlayan, toplumun bütün kesimlerine yönelik çalışmalar yaptığımızı gösteren
bilgiler sunmaya çalışacağım.
2002 yılında 376 TL olan en düşük
emekli maaşını 2011 yılında 872 TL’ye yükselttik. 148 TL olan en düşük BAĞ-KUR’lu maaşını 554 TL’ye, 257 TL olan en düşük Emekli
Sandığı maaşını ise 632 TL’ye çıkardık. 2002 yılında 392 TL olan en düşük memur
maaşını 2011’de 1.460 TL’ye yükselttik yani tam 3,5 kat artırdık.
İktidara geldiğimiz 2002 yılında 230
milyar dolar olan millî gelirimizle dünyanın 26’ncı büyük ekonomisiydik. Bugün
millî gelirimiz tam 780 milyar dolar, 2002’dekinin 3 katından fazla, bugün
dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiyiz. 2002’de 3.500 dolar olan kişi başı millî
geliri de 3 kat artırıp 10 bin dolara çıkardık.
2002 yılında yüzde 65’lerde olan
enflasyon, AK PARTİ dönemlerinde tek haneye kadar geriledi. 2011 yılının son
verilerine göre de yıllık enflasyon yüzde 6,31’lere kadar düştü. Böylece,
1969’dan sonra ilk kez bu kadar düşük enflasyon oranıyla bu ülke karşı karşıya
kalmış oldu.
Kamu net borç stokunun gayrisafi millî
hasılaya oranı, 2002 yılında yüzde 61,4 iken iktidarımız 2010 yılında yüzde
28,7’ye bunu çekmiştir. Kamu net borç stoku da hazine tarihinde ilk defa AK
PARTİ iktidarları döneminde gerilemeye başlamıştır.
2002 yılında eğitim, sağlık, sosyal,
koruma gibi kamu harcamalarının toplamı 47,5 milyar TL iken 2011 yılında 210
milyar TL bütçeyi millete hizmet için ayırdık.
Çalışma gün sayısı otuzdan aşağı olan
vatandaşlarımızın sigortalı sayılmamalarını ortadan kaldırdık, artık on yedi ve
üstü çalışma günü olan her vatandaşımız sigortalı sayılıyor, böylece geçimini
bir iş yerine bağlı olarak elde etmeyen vatandaşımız, prim ödeyerek genel
sağlık sigortası kapsamındaki tüm hizmetlerden faydalanmaktadır.
On sekiz yaşından küçük bütün
çocuklarımızı, anne veya babası sigortalı olsun olmasın, prim borcu olsun
olmasın sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanma imkânına kavuşturduk. Anne ve
babasından sağlık hizmeti alamayacak durumda olan çocukların genel sağlık
sigortası primlerini de devletin ödemesi kapsamı altına aldık.
Tarım sigortası emeklilerinin sahip
olduğu sağlık imkânlarından anne ve babalarının da yararlanabilmelerini
sağladık.
Genel sağlık sigortasını hayata
geçirdik. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, yeşil kart uygulamasından
yararlanamayan yaklaşık 3 milyon vatandaşımızı -yine önceki açıklamalarımda
olduğu gibi- burada da devletin güvencesi altına aldık.
2002 yılında 36 milyar dolar olan
ihracatı tam 4 kat artırdık ve 2011 yılında 129 milyar 628 milyona yükselttik.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında hedefimiz ihracatımızı 500 milyar dolara
çıkarmak, yani Türkiye’yi daha da zenginleştirmek.
1993-2002 yılları arasında ortalama
sadece yüzde 3 büyüyen Türkiye ekonomisini 2003-2010 yılları arasında ortalama
yüzde 6,1 büyüttük. 2011 yılının ilk çeyreğine gelindiğinde Türkiye, ekonomide
yüzde 11,5’lik büyümeyle dünyanın en hızlı büyüyen 1’inci ülkesi, ikinci
çeyrekte yüzde 8,8’lik büyümeyle dünyanın 2’nci ülkesi olmuştur.
Cumhuriyetin ilanından 2002’ye kadar
yapılan bölünmüş yol miktarı 6 bin kilometreyken, AK PARTİ olarak, 2002’den
2011’e kadar 13.500 kilometre bölünmüş yol yaptık, seksen yılda yapılan yolun
2,5 kat fazlasını, tam dokuz yılda gerçekleştirdik.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Emeklilikle ne
alakası var bunun?
ABDULKERİM GÖK (Devamla) - 2002’ye
kadar bölünmüş yolla birbirine bağlanan yalnızca 6 şehir varken bu sayıyı 74’e
çıkardık.
Burada benden önceki konuşmacılar
ekonomiyle ilgili ve intibakın dışındaki birçok konuya değindi ancak ben öyle
zannediyorum ki tamamen şu anda intibakla ilgilidir. “Neden?” derseniz: Biz
popülist politikalar uygulamadık, biz seçim ekonomisi uygulamadık.
Vatandaşımıza, toplumun her noktasında sıkıntısı olana, bütçemiz dâhilinde,
imkânlarımız dâhilinde, politikalarımız dâhilinde, toplumun her kesimine,
Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olması ilkesi
gereği ulaşmaya çalıştık. Konuşmalarım bu çerçevede arkadaşlar.
2002 yılında çiftçilerimize 1,8 milyar
TL olan destek verilirken bu rakamı 3 kat artırdık ve 2011 yılında 6 milyar
TL’ye çıkardık. 70 milyon insanımızın ve 30 milyon turistimizin gıda ihtiyacını
karşılayan tarım sektörümüz ile bugün, yüz yetmiş yedi ülkeye 1.530 çeşit tarım
ürünü ihraç ediyoruz.
İktidara geldiğimiz günden bugüne kadar
Toplu Konut İdaresi aracılığıyla 81 il, 800 ilçe ve 1.825 şantiyede 100 bin
nüfuslu 18 adet şehrin sıfırdan inşası anlamına gelen 490 bin konut ürettik.
Vatandaşlarımız ucuz ve kaliteli konut sahibi olmaya devam ediyorlar.
İktidarımızda ilk kez, hiç geliri
olmayan yoksul gruplara yönelik konut üretimi başlattık. Başbakanlık Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ile iş birliği içinde, geliri ve
sosyal güvencesi olmayan vatandaşlarımıza peşinatsız yirmi yıl vadeli, 100
TL’den başlayan taksitlerle büyüklüğü 45, 50, 60 metrekare olan toplam 28 bin
konutun inşasını başlattık.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002 yılında 494 milyon TL olan YURTKUR bütçesini 2011’de yaklaşık 3,5 milyar
TL’ye çıkardık. 2002 yılında 188 bin olan ranzalı yurt yatak sayısını 263 bine
çıkardık. Bir yıl içinde 39.800 yeni yatak kapasitesinin de ilave edilmesi için
çalışmalar sürdürülmektedir.
Yıllardır zarar açıklayarak milletimize
yük olan devlet bankalarını kâra geçirdik.
Bütün bunları kısaca bir kelimeyle
özetleyecek olursak, bu ülke -Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln’ün bahsettiği gibi “Kalkınmamış ülkeler yoktur, iyi
yönetilmeyen ülkeler vardır.”- çok şükür ki AK PARTİ iktidarlarıyla iyi
yönetilmeye başlamıştır ve siyasal istikrarla, AK PARTİ iktidarlarıyla bu ülke
bu rakamları yakalamıştır, buna benzer rakamları da yakalamaya devam edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.
Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı
Sayın Lütfi Elvan, Karaman Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum.
Zamanlama açısından oldukça anlamlı ve
önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Zamanlama açısından neden anlamlı?
Bildiğiniz gibi, 2009 yılı küresel krizinin hâlen dünyada etkileri devam
ediyor. Yine, dünyada ekonomi, finans ve diğer alanlarda belirsizlikler de
devam ediyor. Tüketici ve yatırımcı açısından ise beklentiler tüm dünyada hâlen
olumsuz bir düzeyde. Yine, dünyada sosyal güvenlik ve emeklilik açısından
baktığımızda hemen hemen tüm ülkelerin sosyal güvenliğe ve emekli aylıklarına
yönelik olarak çok ciddi tedbirler aldıklarını ve bütçelerine olan yükü önemli
ölçüde azalttıklarını görüyoruz.
Sadece size birkaç ülkeden örnek vermek
istiyorum: Örneğin Almanya’da aile ve kira yardımı dâhil olmak üzere sosyal
güvenlik ve işsizlik ödemeleri azaltılmıştır. İtalya’da aile vergi
yardımlarının ve yüksek gelirli emekli maaşlarının kesilmesi yoluna
gidilmiştir. İrlanda’da yine sosyal yardımlarda önemli bir kesinti söz konusu
olmuştur. Yunanistan’a baktığımızda, Yunanistan’da çok ciddi tedbirlerin
alındığını görüyoruz. Nedir bunlar? Özellikle bin avronun üzerinde emekli maaşı
olanların emekli maaşlarının aşağı yukarı yüzde 40 oranında kesilmesi dahi bu
kapsamda düşünülebilir. Buna ilave olarak emekli maaşlarının kesilmesi,
emeklilik yaşlarının artırılması vesaire bunları anlatabiliriz. Portekiz’de
sosyal harcamaların önemli ölçüde düşürüldüğünü görüyoruz. Avusturya’da, Çek
Cumhuriyeti’nde, Estonya’da, Letonya’da, Hollanda’da, Litvanya’da -ben bunları
teker teker sıralamak istemiyorum- Macaristan’da, Polonya’da emeklilik
yaşlarını artıran ve sosyal güvenlik ve emekliliğe yönelik çok ciddi tedbirler
alınan hususların olduğunu hepimiz biliyoruz.
Böyle bir ortamda, kamuoyunda “intibak”
olarak bilinen ve ciddi bir mali yükü olan bir tasarıyı bugün görüşüyoruz. Bu
açıdan anlamlı bir gün, zamanlama oldukça anlamlı diye düşünüyorum. Tüm
dünyanın bütçelerini kestiği, kıstığı, sosyal güvenlik harcamalarını önemli
ölçüde azalttığı bir dönemde, biz, bütçemize yük getirecek olan intibak
yasasını, 2,7 milyar TL civarında yük getirecek olan intibak yasasını bugün burada görüşüyoruz.
Elbette çok değişik görüşler ifade
edildi burada. Nedir bu görüşler? Aşağı yukarı 8-10 milyar liradan başlayan
40-50 milyar TL’ye kadar çıkan bir bütçe yükü öngören teklifler bunlar.
Önümüzde orta vadeli bir program var, yıllık bütçemiz var. Hükûmetin mutlaka ve
mutlaka Orta Vadeli Program’a uyması gerekiyor, bütçe disiplinine uyması
gerekiyor.
Bakınız değerli arkadaşlar, 2003-2011
döneminde yani dokuz yıllık dönemde, sadece bir yıl hariç, sekiz yıl bütçe
hedefleri tutturulmuştur. 2009 yılı hariç yani dünyada küresel krizin oluştuğu
o yıl hariç sekiz yıl bütçe hedefi tutturulmuş, bilakis, harcamalar
hedeflenenin çok daha altında gerçekleşmiştir.
1994-2002 yılına baktığımızda -yine
dokuz yıllık periyot- bu dokuz yıllık dönemde tam altı
yıl bütçe hedefi tutturulamamış ve hedeflenenin tam 2 katı bütçeye bir yük
gelmiştir değerli arkadaşlar.
Onun için, bizlerin önümüzü görmemiz
orta ve uzun vadeli bir bakış açısı içerisinde bu tür planlarımızı ve programlarımızı
yapmamız gerekiyor. Günübirlik politikalarla, tüm emeklileri kapsayan ama
yarın, bir yıl sonra, iki yıl sonra emeklilerimizin ne tür bir durumla karşı
karşıya kalacağını bilemeyeceğimiz bir durumla karşılaşmamız demek,
Türkiye’deki güven ve istikrarın son bulması demektir. Onun için, her attığımız
adımı mutlaka ve mutlaka bütçe disiplini içerisinde yapmak zorundayız değerli
arkadaşlar.
Şimdi, Türkiye’deki resme baktığımızda,
2011 yılında aşağı yukarı yüzde 8’in üzerinde bir büyüme söz konusu. Güven ve
istikrar hâlen devam ediyor. İş gücüne katılım oranında 5 puanlık bir artış söz
konusu oldu. Bu, son derece anlamlı çünkü tüm gelişmiş ülkelerde beklentilerin
olumsuz seyretmesi nedeniyle iş gücüne katılım oranlarında ciddi düşüşler söz
konusu değerli arkadaşlar. Ama Türkiye’de, iş gücüne katılım oranında aşağı
yukarı 5 puanlık bir artış söz konusu ve buna rağmen işsizlikte hâlen bir düşüş
söz konusu. O nedenle, bu mevcut güven ve istikrarı koruyan bir yapının mutlaka
sürdürülmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bütçenin kompozisyonuna baktığımızda da
-bu da çok önemli- bütçenin kompozisyonunda da ciddi bir değişimin son sekiz,
on yılda söz konusu olduğunu görüyoruz. Nedir bu değişim; bütçenin
kompozisyonundaki değişim? Aşağı yukarı 2002 yılında yüzde 10-11 seviyesinde
olan sağlık ve sosyal harcamalarımız, özellikle sosyal harcamalarımız 2011 yılı
itibarıyla yüzde 24’e yükselmiştir. Bunun anlamı şudur: Bütçenin dörtte 1’i
sağlık ve sosyal harcamalara gidiyor demektir. Bu, son derece önemli bir
gelişme. Neden önemli bir gelişme? Tüm dünyada sosyal
harcamaların kısıldığı bir dönemde Türkiye’de sosyal harcamaların artması,
sosyal adaletin tesisi açısından son derece önemli.
İkinci
önemli husus; personel harcamaları. 2002 yılında bütçemizin içerisindeki
personel harcamasının oranı yüzde 18 değerli arkadaşlar. Bu oran yüzde 27,7’ye
yükseldi 2011 yılı itibarıyla. Bunun anlamı şu: Aşağı yukarı bütçemizin dörtte
1’ini sosyal ve sağlık harcamalarına ayırıyoruz, üçte 1’ini ise personel
harcamalarına ayırıyoruz. Bugün hiçbir kesimde, emeklilerimiz dâhil, devlet
memurlarımız dâhil hiçbir kesimin reel olarak ücretlerinde bir kayıp söz konusu
değildir. SSK işçilerimizde, SSK işçi emeklilerimizde aşağı yukarı yüzde 50’ye
yakın -enflasyondan arındırıldıktan sonra- reel bir ücret artışı olduğunu
görüyoruz, BAĞ-KUR’lularda bu oran çok daha yüksek.
Yüzde 100’ün üzerinde, yüzde 107’lik bir reel artış söz konusu, BAĞ-KUR emeklileri
için söylüyorum.
Yine diğer taraftan, emeklilere ödenen
aylıklara baktığımızda, 2002 yılında 16 milyar TL’lik bir emekli aylığı
ödemesinin söz konusu olduğunu görüyoruz, 16 milyar TL, 2012 yılı için
öngörülen rakam 105 milyar TL; aşağı yukarı 6,5 katlık bir artış söz konusu.
Yani bugün emeklilerimiz hiçbir şekilde enflasyona ezilmemiştir, enflasyonun
altında kalmamıştır, reel olarak ücretlerinde ciddi bir artış söz konusu
olmuştur.
O nedenle, ben şunu tekrar etmek
istiyorum: Atacağımız her adımı geleceğimize bakarak, geleceğimizi düşünerek,
gelecekteki ekonomimizi düşünerek atmalıyız ve ben şunu söylüyorum: Elbette,
emeklilerimizin tamamını kapsayan, 2008 sonrası, 2000-2008 arasını da kapsayan
bir intibak yasası çıkarılabilirdi ama bunun yükü vatandaşımıza gelecekti. Bir yıl
sonra, iki yıl sonra vatandaşlarımız bugünkü aldığı parayı belki alamayacak bir
duruma geleceklerdi. O nedenle, biz diyoruz ki: “Mutlaka ve mutlaka bütçe
disiplinine riayet edelim, bugüne kadar oldukça başarılı bir bütçe performansı
sergilenmiştir, bundan sonra da bu başarılı bütçe performansı sergilenmeye
devam etsin.
Elbette, bunu yaparken de, tüm dünyada
sosyal güvenliğe, emekliliğe yönelik ciddi tedbirler alınırken Türkiye’de yine
mali yük getiren, ama haksızlığı da önemli ölçüde ortadan kaldıran bir
düzenlemeyi yapalım. Buna hepimiz varız, ama hepimiz, hep birlikte geleceğimizi
düşünmek zorundayız.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun,
var olun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
Sayın Komisyon Başkanımızın temasına bir cümleyle, ayakta, burada katkıda
bulunmak istiyorum; Çok değerli bir konuşma Avrupa çerçevesinde, Orta Vadeli
Program’da, bütçe çerçevesinde; ama küresel kriz bölgesel değil, “küresel” ismi
üstünde. O zaman Brezilya’da Lula ve Dilma sosyal devlet uygulamasında 30 milyon kişiyi açlık
sınırının üstüne nasıl çıkardı, Hindistan ve Uzak Doğu’da Çin yüzde 9’lara
nasıl yükseldi? Biraz geniş bir ufukla tartışıp emekçilerin, emeklilerin
durumunu koymak gerekir diye düşünüyoruz.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederim, zabıtlara
geçti Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına
tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahısları adına Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Baloğlu.
Sayın Baloğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, SSK emekli
aylıkları geçmişten günümüze kadar altı ayrı sisteme göre hesaplanmıştır ve bu
sistemlerden her biri, aylık bağlama kurallarında bir değişiklik meydana
getirmiş ve ayrı emeklilik grupları oluşmasına sebep olmuştur. Bu altı grup,
sırasıyla; 1 Ocak 1982 öncesi emekliler, 1 Ocak 1982 ile 31 Aralık 1987
arasındaki emekliler ve 1987 yılındaki süper emekliler, 1 Ocak 1988 ve 31
Aralık 1999 yılı arasındaki emekliler, 2000-2008 yılları arasındaki emekliler
ve 2008 sonrası emekliler olarak adlandırılmaktadır. Emekli aylığı hesaplama
yöntemlerinde yıllar içerisinde yapılan değişiklikler SSK emekli aylıkları
arasında farklılaşmaya sebep olmuştur. Bu farklılaşmanın iki önemli sebebi
vardır. Bunlardan bir tanesi, 2000 yılı sonrası emeklilere 2008 yılına kadar
büyümeden yüzde 100 pay verildiği hâlde 2000 öncesi emeklilere büyümeden pay
verilmemiştir. Diğer sebep ise, ödenen prim miktarına ve çalışma günlerine
bakılmaksızın belli bir miktarın altında aylık bağlanmamasını sağlamak üzere
getirilmiş olan alt sınır aylık uygulamasıdır. Sosyal devlet ilkesinden
hareketle yüksek olarak belirlenmiş olan alt sınır aylık miktarı, yüksek prim
ödediği ve uzun süre sistemde kaldığı hâlde 3.600 gün prim ödeyen sigortalı ile
7.600 gün prim
ödeyen sigortalıya aynı aylığın bağlanması sonucunu doğurmuştur.
Değerli milletvekilleri, intibak
düzenlemesi, oluşan bu olumsuzluğun giderilmesini amaçlamıştır. İntibak “uyum”
demektir. 2000 yılından önce emekli olan 2 milyon 700 bin SSK emeklisiyle
sınırlı tutulan intibak çalışmasının kapsamı bu yeni düzenlemeyle birlikte
genişletilmiştir. Yeni düzenlemeye göre, 2000 yılı öncesinde bağlanan aylık
miktarlarına refah payının yansıtılmasıyla birlikte alt sınır uygulaması
yapılmaksızın sigortalıların sistemde kaldıkları süreyle orantılı bir şekilde
bu uygulamadan hak ettikleri gerçek kazançları almaları amaçlanmıştır. Bunun
yanında bu kazançtan gün sayıları üzerinden yararlandırılmaları sağlanmaya
çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu yeni intibak düzenlemesinin sonucunda intibak kapsamında olanların yüzde
70’inin aylıklarında artış meydana gelecektir. 2012 Ocak ayı itibarıyla en
yüksek artış 322 TL ve yıllık maliyet toplam 2,5 milyar TL olarak
gerçekleşecektir. Bu maliyet her yıl katlanarak artacaktır.
Yaşlılık aylığı alanların artışlarına
gelince, yaşlılık aylığı alan 484 bin kişinin aylığı 100 ile 150 TL arasında,
279 bin kişinin aylığı 150 ile 200 TL arasında, 9.500 kişinin aylığı ise 250 TL
ve üzerinde olacaktır. Bunun yanında BAĞ-KUR’dan aylık alanlarla
intibak ihtiyacı olup olmadığı konusunda da inceleme yapılmış, aylıklar
arasında, arada kalan kısa bir dönem hariç, önemli bir farklılaşma olmadığı anlaşılmıştır
fakat yapılan inceleme sonucunda, 1 Nisan 2002 gelir tablosundan emekli olan
yaklaşık 12 bin kişi yönünden bir dengesizlik olduğu görülmüş, bu yüzden
intibak çalışması kapsamına bu gelir tablosundan 1 Nisan 2002 ile 30 Haziran
2002 arasında emekli olanlar da dâhil edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kapsamda hesaplanmış olan 12 bin kişinin aylıkları, aynı gelir basamakları
üzerinden yüzde 8,9 oranında artış yapılarak yeniden hesaplanacaktır ve bu
vesileyle de oluşan olumsuzluk giderilmiş olacaktır. Bu artış, kişilerin
aylıklarında, bulundukları basamaklara göre 27 TL ile 118 TL arasında artış
getirecektir.
Hükûmetimizin programında yer alan ve
Sayın Başbakanımızın talimatıyla üzerinde çalışılan yasa, emekliler arasında
yıllar zarfında oluşan maaş farkını gidermeyi amaçlamaktadır. Sayın
Başbakanımız, Hükûmetimizin programını açıklarken şu cümleyi sarf etmiştir:
“Emeklilerimiz için adil bir intibak sistemini kademeli olarak hayata
geçireceğiz.” İşte bu yasa, Başbakanımızın söz verdiği gibi, yıllardan beri
mağdur durumda olan ve maaş adaletsizliğine uğrayan emeklilerimiz için hazırlanmıştır.
Biz AK PARTİ Hükûmeti olarak, geçmiş
dönemlerde yaptığımız reformlarla nüfusumuzun yüzde 83’ünü sosyal güvenlik
kapsamına almış bulunuyoruz. Bunun yanında, tüm imkânlarımızı zorlayarak
emeklilerimizin maaşlarında ciddi artışlar sağladık. 2002-2011 Ocak
dönemlerinde en düşük emekli maaşlarını, çiftçi emeklilerimiz için yüzde 619
oranında, esnaf emeklilerimiz için yüzde 326 oranında, işçi emeklilerimiz için
yüzde 204 oranında, memur emeklilerimiz için yüzde 149 oranında artırmış
bulunmaktayız.
AK PARTİ Hükûmeti ile zenginleşen,
büyüyen ve gelişen Türkiye'nin yeni imkânlarından ve millî gelirden
emeklilerimizin ve tüm çalışanların daha fazla pay almalarını sağlamaya devam
edeceğiz; intibak yasası da seçmenlerimize verdiğimiz bu sözün ilk adımlarıdır.
Sosyal güvenlik alanında temel
hedefimiz, tüm vatandaşlarımızın yeni dönemde sosyal güvenlik ve genel sağlık
sigortası kapsamına alınmasıdır. Hükûmetimizin sağlık harcamaları da her yıl
artarak devam etmiştir. 2002 yılında 10 milyar TL olan sağlık harcamalarımız
2011 yılı sonu itibarıyla 45 milyar TL’ye ulaşmıştır yani sağlık harcamalarımız
4 kat artmıştır.
Türkiye’de orta sınıfın konuta
kavuşması için oluşturulan KEY hesabı, geçmişten AK PARTİ İktidarına kadar uzun
ve sancılı bir süreçti. 1996 yılından beri hükûmetlerin ödemeye yanaşmadığı
Konut Edindirme Yardımı paraları, Sayın Başbakanımızın devreye girerek talimat
vermesi üzerine hak sahiplerine ödendi.
Partimiz 2002 yılında tek başına
iktidara geldiğinde Sayın Başbakanımız “Halkımızın devletle hiçbir probleme
meydan verecek pürüzlü bir şeyi kalmasın, ödemesi gerekenler varsa ödensin,
vatandaşımızın hakkı zail olmasın.” talimatını vermişti ve sonucunda KEY
ödemeleri ortaya çıktı. Nitekim, 2007 yılında çıkan
bir kanunla da gerekli çalışma yapıldı. Sonuç olarak, 2011 yılı Ekim ayı
itibarıyla 7,8 milyon hak sahibine Konut Edindirme Yardımı kapsamında 3,4
milyar TL ödeme yapıldı.
Takdir edersiniz ki 1987 yılında
başlamış ve 1995 yılında sonlandırılmış bir fonun evraklarının arşivlerden
çıkarılıp tek tek hak sahiplerinin bulunması ve onların nema hesaplarının
tespitinin yapılmasının ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz.
Nitekim,
o tarihlerde çoğu kurumlarda bilgisayar ile işlem yapılmıyordu fakat
Başbakanımızın bu konu üzerindeki hassasiyeti sayesinde, fedakârca ve titizce
yapılan çalışmalar sonucunda KEY ödemeleri hak sahiplerini buldu.
Peki, bunları biz neden yapıyoruz?
Çünkü biz millete hizmetkâr olmak için iktidardayız ve buradayız. Biz milletin
hizmetkârıyız. Her zaman söylediğimiz gibi, hiçbir zaman buyurgan bir Hükûmet
olmadık, biz hizmetkâr bir iktidarız.
Geçmiş hükûmetler döneminde bütçe
açıklarını kapatmak için kurulan bir başka fon da Zorunlu Tasarruf Fonu’ydu. Bu
paralar zamanında insanlardan toplanmış fakat AK PARTİ iktidara geldiğinde
kasada hiçbir miktarda para yoktu. Bu paralar da ne hazinede ne de bankalarda
mevcut değildi. Biz dürüst bir iktidar olarak, suçluyu gösterip bu işten
sıyrılmak yerine, halka, bu parayı ödeme sözü verdik. AK PARTİ zoru başardı ve
doğru bir iktidarın yapması gerekeni yaparak zorunlu tasarruf konusunda hak
sahiplerine 13,5 milyar TL ödeme yaptı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, verdiği sözlerin daima arkasında olan bir Hükûmet anlayışını benimsedik ve
bu anlayışla ilerleyeme de devam edeceğiz. Sizlerin de bildiği gibi,
hastaneleri tek çatı altında topladık. Vatandaşlarımızın, sağlık sigortalarıyla
bütün sağlık kuruluşlarından hizmet almasını sağladık. Sağlık hizmetlerinde
vatandaşımızın memnuniyet oranını yüzde 39’lardan yüzde 75’lere çıkardık. Yeşil
kartlı vatandaşlarımız dâhil sağlık hizmetlerinden yararlanan nüfusumuzun
oranını yüzde 96’lara ulaştırdık.
Biz, bu gelişmeleri halkımıza sunmanın
kıvancı içindeyiz. İntibak yasası da mağdur durumda olan emeklilerin yüzünü
güldürmek, mağduriyetlerini gidermek için hazırlanmıştır.
Ve bu kanunun hazırlanmasında emeği
geçen tüm çalışanları kutluyorum; kanunun hayırlı uğurlu olmasını dileyip
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Şahısları adına ikinci konuşmacı Sayın
Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.
Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 171 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce ifade etmek
istediğim bir şey var. Biraz önce bir vatandaştan telefon aldım, Osman Karakuzu, bizim Serinhisar’dan. Dedi ki: “O, biraz önce
konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Komisyon Başkanı Meclisin Komisyon
Başkanı mı, Hükûmetin Komisyon Başkanı mı? Almanya’daki adam kaç para alıyordu,
kaç euro alıyordu? Onunkinden ne kadar kestiler?
Buradakiler kaç para alıyor? Neyini keseceksin?” Şimdi, bir vatandaşımızın
söylediği bir şeyi eğer vatandaş çok iyi bir şekilde idrak ediyorsa buradaki
Sayın Komisyon Başkanımızın bu hadisenin farkında olması lazımdı.
Orta Vadeli Program’dan bahsettiniz.
Orta Vadeli Program’ı bu Hükûmet beş ay getirmedi Komisyona, Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirmedi. O zaman niye müdahale etmediniz? “Niye bu
gelmiyor?” demediniz. Niye bunu ifade etmediniz?
Şimdi, kanun hükmünde kararnamenin bir
tanesinin arasına koyacaksın, Sayın Bakanın bile zorla arayıp bulacağı bir
şekilde gelecek ve böylelikle eylül ayında görüşmüş olacaksınız. Bunları burada
tartışmamız lazımdı.
Orta Vadeli Program’ı Hükûmet ne zaman
çıkarırsa çıkarsın, canı istediği zaman çıkarırsa çıkarsın babındaki kanun
teklifimi ben buraya verdim. Gelin onları tartışalım. Yetmiyorsanız,
yetişemiyorsanız, onu anlatamıyorsanız burada yardımcı olalım dedik. Defalarca
gündeme getirdim. Ama Sayın Komisyon Başkanına -geçmişte mesai arkadaşlığı da
yapmış olmamdan dolayı- biraz önce dışarı çıkarken ifade ettim, “Biraz sonra
görüş söyleyeceğim, sizinle ilgili konuşacağım.” dedim.
Gerçekten bu önemli bir hadisedir.
Madem bütçe fevkalade iyi, gelin şu bütün emeklilerin meselesini, intibakını
çözüverelim canım! 2 milyonunu değil 2 milyon 800 binini halledelim. Öbür
tarafta 10 milyona yaklaşan emekli var. Gelin bunları çözelim dedik. Madem
bütçe iyi, madem bütçe fazla veriyor, bunları çözmemiz lazım dedik.
Şimdi bunu niye getiriyoruz, intibak
yasasını? Emeklilerin durumu fevkalade iyi, herkes güle oynaya geziyor, ben
istediğimi alabiliyorum, istediğimi harcayabiliyorum dediği için mi siz 300
lirayla 30 lira arasındaki parayı vermeye çalışıyorsunuz? O da herkese değil.
BAĞ-KUR’dan 12 bin kişiye, 15 bin kişiye, öbür tarafta da 10 milyon emekliden 1
milyon 900 binine veriyorsunuz. Dolayısıyla söylerken, ifade
ederken bir şeyi bütün boyutlarıyla dikkate almak lazım.
Bakın, Sayın Başbakan ne yaptı?
Seçimlere kısa bir süre kala “İntibak yasasını seçimden sonra çıkaracağız.”
sözünü vermiş. Bu açıklama basında yer aldı. Bakanlar Kurulunda bu hadise
görüşüldü. Bakanlar Kurulundan fırlayan herkes, bilen bilmeyen herkes fırladı
dışarıda “Emeklilerin arasındaki bütün farklılıkları gideriyoruz.” dedi. Benim
ilimde de bakan hanımefendi vardı, hızını alamadı, İzmir’de söyledi. Bunun zor
olacağını, halledilemeyeceğini sizden, Sayın Bakandan önceki Bakan söyledi.
Bürokrasiyi dinleyen, önüne hesap kitabı koyan, önüne hesap kitabı getiren
insan ne yapar? Bir bakar, ne yapıp ne yapamayacağını bilir, nereye kadar gidip
gidemeyeceğini de bilir. Dolayısıyla, bu işleri söylerken, sadece bu işleri AKP
biliyormuş ve bütün hadiseyi çözmüş gibi topluma lanse etmenin bir anlamı yok.
Bağırıyor emekli “Ben bekliyorum, günümü doldurdum, vesairemi doldurdum.”
diyor. Beni bekliyor, şu anda konuşmamı. Telefon ediyor. “Bana bir çözüm,
sağlık sigortasından istifade edemiyorum. Bu tür işlerimi çözemiyorum, sıkıntı
içindeyim.” diyor. Gelin, onların meselelerini çözelim, onların meselelerini
konuşalım. Sanki burada, Türkiye’de hiçbir problem yokmuş gibi hadiseyi topluma
lanse etmeye çalışmak gerçekten zor. Bakın, Sayın Bakan ihtiyatlı konuşuyor. Önüne
hesap kitap koydular. Daha önceki Bakanın -Bakanlar Kurulunda konuşuldu ama
çıkınca- “Biz bu işi zor yaparız.” dediğini, bizim arkadaşlarımız, onun
beyanlarından hangi tarihte söylediğini ne yaptılar? Çok rahat ifade ettiler.
Şimdi, mutlaka sorunların tamamının bir
anda çözülmesi gibi bir hadiseyi ifade etmek mümkün değil. İmkânlarla,
kaynaklarla ihtiyaçları dengeleyeceksiniz.
(Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Genel
Kurulu teşrifi nedeniyle AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
Dolayısıyla bu hadiseyi ne yapmamız
lazım? Çok iyi değerlendirmemiz lazım. Burada zaten Komisyon Başkanının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyon Başkanı gibi davranması önemli. Diğer komisyonlarda da aynı şekilde.
Bakın sistem farklılaşabiliyor. Her bir
sistemde aylığın miktarını belirleyen farklı unsurlar var. Bunlar sigortalının
prime esas kazanç tutarları, prim ödeme gün sayısı. Bunları, değişiklikleri
dikkate aldığımızda dört grupta emekliliği sınıflandırıyoruz: 82 öncesi emekli
olanlar, 82-87 arasında emekli olanlar, süper emekliler, 88 ve 2000 yılında
emekli olanlar. Bu hususu fazla uzatmayacağım ama şimdi, bunun neyi çözüp
çözmediğini konuşmak lazım. Sadece emeklilerin bir kısmını kapsıyor, herkesi
kapsamıyor. Emeklilere insanca yaşayacak bir ortamı da sağlamıyor. Amacı da
karşılamıyor. Emekliler açısından eşitsizliği giderdiğini de söylemek mümkün
değil. Bazı aylıkların düşebileceği de ifade ediliyor. Şimdi, baktığınız zaman,
bu tür çalışmalar daha önceki yıllarda esasen başladı.
“Çok farklı, adaletsiz bir sistem var,
bunu düzelteceğim.” diye millete söz verdiniz mi? Verdiniz. Bunu kanundan
sorumlu bakan çok rahat izah edebilirdi. Demek ki izah etmekte bir sıkıntısı
var. Komisyon başkanları da hafif omuz ve destek atma yarışına giriyorlar. Sorumlu
bakanlar işin zorluğunu bildikleri için biraz daha ihtiyatlı konuşma gibi bir
durum söz konusu çünkü önlerine konulan nedir? Hesap kitaptır.
Birkaç seçim atlatılmasına rağmen bu
işte fazla konuşulduğu için altından kalkamadınız, şimdi alelacele bir şey getirmek
zorunda kaldınız. Bu da çözmüyor. Sayın Bakanım, sizin meseleye ilginizin
olduğunu biliyorum ama fazla bir terakki yok, yani meselenin tamamını çözmeye
yönelik bir hadiseyi gerçekleştirmiyorsunuz.
Şimdi hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin
sizin yönettiğiniz sosyal güvenlik sistemi üzerinde konuşmuyor muyuz? Evet,
konuşuyoruz. Sosyal güvenlik açığı 2009’da 53 milyar –bütçe transferi- 2010’da
55 milyar, 2011’de 55. Bakın, 2012’de “İyi.” diyeceğiniz, “İyi olacak.”
diyeceğiniz 2012’de programa koyduğunuz rakam ne kadar? 69 milyar TL. Hedef,
hedeflediğiniz bütçeden transfer millî gelirin yüzde 5’i düzeyinde. Şimdi,
bunun neresi iyi Allah aşkına? Giderlerin millî gelire oranı ise yüzde 7’ye
ulaşıyor.
Peki, sistem bu kadar açık verirse buna
“iyi işleyen bir sistem” demek mümkün müdür Sayın Bakan? Emekliler bu tasarı
çıktığında problemleri çözüldü diye düşünecekler mi? Hükûmet memnun olsa bu
tasarıyı niye getirsin? Mevcut durumdan siz de memnun değilsiniz, kamuoyu da
memnun değil, 10 milyon emekli de memnun değil. Emekli, canı yanmış bağırıyor.
Siz “Bunun 2-3 milyonunu düzelteceğim.” diye problemi çözmüyorsunuz.
Eşitsizlikler de giderek artacak.
Şimdi, emeklilerin kalanı gerçekten
sizden ümidini kesti. Diyor ki: “Emekli Sandığındakilere de bir şey var mı?”
soruyor, “BAĞ-KUR’lulara da bir şey var mı?” Onu da
soruyor. Burada oralara bir şey yok Sayın Bakanım, onlara düzeltecek bir şey de
yok.
Bir de bunu, bu tasarı yarın
yasalaştığı takdirde yarın çıkacakmış, ödenecekmiş gibi ne yapıyorsunuz?
Topluma lanse etmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir şey yok, orada “2013’de
ödenecek.” diye ne yaptınız? İfade ettiniz, burada hüküm var. Dolayısıyla, ne
yapıyorsunuz? Buradan bütün emeklilere sesleniyorum… Gelin, bunun yürürlüğünü
erkene alalım, şimdiye alalım. Ama, siz, bırakın, memurların
maaş artışlarını bile daha ayarlamadınız 2012 yılı için. Ne zaman yapacağınızı
siz de bilmiyorsunuz, sendikalar, vatandaşlar da bunu merak ediyorlar.
Ekonomi sakat, her yıl 100 milyar dolar
dış ticaret açığı Türkiye vermeye başladı. AKP geldiğinden beri toplam 500
milyar dolar dış ticaret açığı var. Bu ülkeyi üttürdünüz, kaybetti. Sadece
geçen yıl 77 milyar dolar cari işlemler açığı var. İhracat yüzde 18 artıyor,
ithalat yüzde 30 artıyor. Millete kızıyorsunuz ithalatta “Cep telefonu ithal
ediyor.” diye. Benim babamın ne günahı var, doksan bir yaşında, elinde bir
telefon, kaç senedir onu kullanıyor? Bunları, konuşurken dikkate almak lazım,
ona göre konuşmak lazım.
Bir de, mesela, yasaları
karıştırıyorsunuz, eğitim yasasının içine BDDK’yla, başka konularla ilgili
atamaları koyuyorsunuz. Orada da bakanlarla grup yönetimi arasındaki tenakusun
nerelere vardığını ne yapıyoruz? Açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu,
AKP’nin, gerçekten, tutarsızlığını göstermesi açısından -çok da göstermesi
açısından- önemlidir.
“Benden, açtılar, defalarca özür
dilediler.” demek, o bile koordinasyonun olmadığını çok net ve açık bir şekilde
ne yapar? Gösterir.
Şimdi, komisyondan geçen tasarıların,
geldiği zaman, o komisyon davet yazısının usulüne uygun olup olmadığını bile
test edebilecek durumda maalesef milletvekilleri olmuyor. Bu yetki yasasının,
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye cevaz veren yetki yasasının nasıl
çıktığını Sayın Başbakanın, sayın bakanların detaylı olarak ne yapmaları lazım?
İncelemeleri lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Daha
sonraki konuşmalarımda tekrar söz alacağım.
Teşekkür ediyorum, yüce heyete saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.
Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret
etmekte olan Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov şu anda Meclisimizi teşrif etmek
üzeredirler. Kendilerine Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.
Alınan karar gereğince, Sayın Berdimuhammedov’un konuşmasını yapmak üzere kürsüye
davetini arz ediyorum.
Buyurun Sayın Başkan. (Alkışlar)
X.-
SÖYLEVLER
1.-
Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov’un, Genel Kurula hitaben konuşması
TÜRKMENİSTAN DEVLET BAŞKANI GURBANGULİ
BERDİMUHAMMEDOV - Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı Sayın Çiçek, çok
değerli milletvekilleri, sayın bakanlar; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkmenistan ile Türkiye
kardeşlerimizin arasında böyle bir ziyarette bulunmaktan çok mutluluk
duyuyorum. Türkmenistan’ın iktisadi gelişmesine ve Türkmenistan’ın
bağımsızlıktan sonraki gelişmesine Türkiye çok zamandan beri destek vermiştir
ve vermektedir.
Türkiye stratejik ortak olarak da büyük
artan iş birliğine dayanmaktadır. Gelişmiş olan görüşlerimiz birbirimizle
örtüşmektedir. Bu açıdan Türkmen-Türk kardeşlerimiz arasında çok önemli
ilişkiler bulunmaktadır. Bu açıdan Türkmenistan ve Türkiye beraber olarak, bir
etkisi olarak ve birlikte hareket etmektedir. Türkmenistan ve Türkiye
genellikle büyük milletler, kurum, kuruluşlarıyla birlikte destekli olarak
hareket etmektedirler. Türkmenistan’ın siyasi politika ve enerji açısından
hareketlerinin her zaman Türkiye’yle beraber olarak olduğunu ayrıca belirtmek
isterim. Bizim devletimizin, genellikle de teklik açıdan şeylerine destek
etmektedir.
Muhterem dostlar, biz, değerli kardeşim
Cumhurbaşkanı Sayın Gül’le de Türkmen-Türk ilişkilerinin bugünü ve geleceği, iş
birliğinin karşılıklı yararları ve verimliliği yönleri konusunda bu alanda
mevcut olan tüm imkânları seferber etme konusunda geniş fikir teatisinde
bulunduk. İlk sırada, önceki görüşmelerimizde varmış olduğumuz anlaşmaların
uygulanma durumunu ve gelecekteki yönlerini, ikili iş birliğinin manasını daha
da zenginleştirmenin yollarını görüştük. Bu açıdan baktığımızda, devletler arası ilişkilerimizin uluslararası hukuk temelini
daha da pekiştirmenin yararlı olacağını belirtmek istiyorum. Bugün
imzalayacağımız ikili anlaşmalar, karşılıklı yarara dayalı iş birliğinin bundan
sonra da ilerlemesi için lüzumlu koşulların sınırlarını genişletecektir.
Değerli dostlar, iki ülke arasında
yakın münasebetlerin meyvelerini her şeyden önce ticari, ekonomik iş birliğinin
gelişmesinde müşahede etmektedir. Türkmenistan’ın çeşitli sanayi dallarında,
özellikle de tekstil kompleksinde, inşaat sektöründe,
yeniden işleme ve diğer önlemli alanlarda Türk şirketleriyle iş adamlarının
büyük katkısı bulunmaktadır. Onların hepsine, iş birliği ve bizimle el ele,
omuz omuza beraber çalıştıkları için şükranlarımı belirtmek istiyorum ve bugün
itibarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi 3 milyar 650 milyon dolara
ulaşmıştır: 2010 yılı ile karşılaştırdığımızda yüzde 25 büyüktür, artmıştır ve
gelecekte de ticari ilişkilerimizin gelişeceğine çok inanıyoruz. Bugün,
ülkemizde 600’den fazla Türk şirketi çalışıyor. Bu şirketler esasen sanayi,
inşaat, ticari ve hizmet sektörü, tekstil sektörü, yeniden işleme sektörü,
ulaştırma alanı ve diğer önemli alanlarda iş yapıyorlar. 2012 Ocak ayı
itibarıyla ülkelerinde, Türkmenistan’da, Türk şirketlerinin iştirakiyle 16
milyar 100 milyon ABD dolarına, 2 milyar 600 milyon avroya, 19 milyar 152
milyon Japon yenine ait olan, ayrıca millî manatımız, paramızla yapılan 1.299
taslama tescil olmuştur. Türkmenistan ile Türkiye arasındaki dostane
ilişkilerin geleceğinin büyüklüğüne kültürel alandaki ilişkilerimiz de şahitlik
etmektedir. Bunun böyle olduğunu, bu ziyaretimiz çerçevesinde de çok açık
görmek mümkündür.
Bugün, Ankara’nın en güzel yerlerinden
biri olan Türkmenistan Parkı’nın ve bu güzel seyilgâhta,
parkta büyük düşünürümüz, dünya edebiyatında uygun yerini almış olan Mahtumkulu Firakı’nın
hatırasının, heykelinin görkemli bir törenle açılması bizim için çok gurur
kaynağıdır. Ekonomi, kültürel alandaki, eğitim ve bilim alanlarındaki
ilişkilerimiz aramızdaki bağların daha da genişlemesine ve manevi açıdan çok
zenginleşmesine yardım edecektir ve buna esas teşkil edecektir. Türkmen
talebelerinin binlercesi Türkiye'nin yükseköğretim kurumlarında lisan, eğitim
görüyorlar ve meslek sahibi oluyorlar. Onlar, burada eğitim gördükten sonra
bizim ülkemizde çeşitli alanlarda çalışıyorlar. Aramızdaki ilişkilerimizin
eğitim alanındaki iş birliğini daha da genişletmek için ve bu konuda Türk
kardeşlerimize yardımlarından dolayı çok teşekkür etmek istiyorum. Türkmenistan
ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki iyi komşuluk ve karşılıklı yararlı
ilişkilerin bundan sonra da gelişeceğine, parlamentolar arasındaki iş
birliğinin de büyük
sırayı teşkil ettiğini belirtmek istiyorum.
Biz, Türkmenistan’da Türk
kardeşlerimizin bu alanda yaptığı işlerine ve mevzuat alanındaki yaptığınız
çalışmalara ilgiyle bakıyoruz ve Türkiye Meclisinin bu güzel gelişme yolunda
toplumda hukukun üstünlüğünü tanımak alanında sizde örnek alınacak işler
yapılıyor. Dolayısıyla, ulusal ilkelerin bütün insanlık için yararlı kurullarla
bağdaştırılması önemli bir husustur ve ilişkilerimizin uluslararası boyutta da
geliştirilmesi çok önem arz etmektedir. Bu konuda da biz sizin tecrübelerinize
çok dikkat etmeyi yararlı görüyoruz. Ülkelerimizin parlamentoları arasındaki iş
birliği geleneksel ilişkilerimizin, ikili ilişkilerimizin gelişmesine ivme
kazandıracaktır ve bu ilişkilerimizin daha da gelişmesine yardım edecektir.
Bu dönemde Türkmenistan millî
mevzuatımızı geliştirme konusunda büyük işler yapılıyor. Türkmenistan mevzuatı
halkımızın eski geleneklerine, göreneklerine uygun ve bugünün insanlık
değerlerini göz önünde bulunduruyor. Ülkemizin mevzuatı, devlet politikasını
yasalar açısından desteklemek için ulusal ekonominin çeşitlendirilmesine yardım
etmektedir ve ülkemizin genel olarak her taraflı gelişmiş bir ülke olarak
gelişmiş ülkeler arasında sırasını teşkil etmesine yardım vermekle
yönlendirilmiştir. Birkaç sene içerisinde Türkmenistan’da önemli yasaların
birçoğu kabul edilmiştir. Bu kanunlar, devlet ve yürütme işlerini insan hak ve
özgürlüklerini temin etme; aile, çalışma ve eğitim alanındaki ilişkileri,
toplumda hukuk düzenini sağlama konularına; suçları önleme ve onlarla mücadele
etme; doğayı, çevreyi koruma ve doğa kaynaklarını rasyonel kullanma alanlarına
aittir.
Ben Türkmenistan ile Türkiye
Cumhuriyeti arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin bundan sonra da daha
da geliştirilmesine iki ülkenin Parlamento üyelerini davet ediyorum ve onların
iyi bir katkı sağlayacaklarına çok inanıyorum.
Hepinize sağlık, afiyet ve çok
sorumluluk gerektiren çalışmalarınızda büyük başarılar temenni ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (Ayakta
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berdimuhammedov.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ve beraberindeki heyet Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in refakatinde Genel Kuruldan
ayrılmaktadırlar.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.29
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 18.43
BAŞKAN : Başkan Vekili Mehmet SAĞLAM
KÂTİP
ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
171 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81
Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S.
Sayısı: 171) (Devam)
BAŞKAN
– Komisyon yerinde.
Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde görüşmeler
devam etmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
16.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın
ifadelerinin Mustafa Kemal’e ve kurucu değerlere hakaret olduğuna ve İç Tüzük
gereği işlem yapılmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir
konuyu tutanaklara girmesi açısından ifade etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, bu kürsüde Millî Kurtuluş
Savaşı’mıza ve kuruluş dönemimize yönelik kabul edilemez ifadeler ve
töhmetlerde bulunulmuştur. Bu çerçevede, bu konuda Meclis İçtüzüğü’nün
gereğinin yapılması ve bu konuyla ilgili 161 ve 162’nci maddelerin
uygulanmasıyla ilgili talebimiz olmuştu fakat zatialinizin
bu konuyla ilgili şahsiyatla uğraşma kapsamında bir uyarma cezasıyla
yetinmenizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak kâfi görmediğimizi, İç Tüzük’ün bununla ilgili diğer maddelerinin uygulanması gerektiğine
ilişkin görüşümüzü paylaşmak istedim. Bu yaklaşımınız bu tip konularla,
şahsiyatla uğraşma kapsamında değerlendirilemeyecek kadar ağırdır ve
müsaadenizle, bu Meclis, Kurtuluş Savaşı’na ve kuruluş dönemine ilişkin bu
ifadeleri kullananlara karşılık gerekli cevabı vermesini temin etmeliydi. Bu
hususun tutanaklara girmesi açısından söz aldım.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün; 31.05.2006 Tarihli ve 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ve İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile 81
Milletvekilinin; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/566, 2/58, 2/137) (S.
Sayısı: 171) (Devam)
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde
Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Emeklilerin yıllardır beklediği
intibakla ilgili düzenlemeyi, yasa tasarısını Meclise getirmiş bulunuyoruz.
Hükûmet olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak memnuniyetimizi
öyle tahmin ediyorum ki sizler de tahmin ediyorsunuz. Gerçekten, uzunca
yıllardır tartışılan bu konunun bugün, bu hafta çözüme kavuşuyor olması son
derece önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Ayrıca, bu önemli düzenlemeyle
ilgili gerek alt komisyonda gerek ana komisyonda gerekse bugün Genel Kurulda
katkı sunan bütün arkadaşlara, siyasi partilere de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz
gibi, uzunca yıllar tartışılan sosyal güvenlik sistemimizle ilgili
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik reformunu, sürdürülebilir bir sosyal
güvenlik sistemini AK PARTİ İktidarı olarak dönemimizde oluşturduk. 1 Ocak 2012
itibarıyla da genel sağlık sigortasına geçtik ve 74-75 milyon vatandaşımız
genel sağlık sigortası kapsamına alınmış bulunmaktadır.
Bugün
inşallah Meclisten geçeceğini umduğumuz bu düzenlemenin, bu yasa tasarısının
yanında yani intibak yasasının yanında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
olarak Kamu Görevlileri Sendika Yasası, Toplu İş İlişkileri Yasası ve İş
Sağlığı Güvenliği Yasası gibi son derece önemli düzenlemeler de şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisi komisyonlarında görüşülmeye devam edilmektedir. Kısa
zaman içerisinde bunlar da Genel Kurulun gündemine gelecek ve endüstriyel
ilişkilerimizde beklenen bu açılımlar, bu düzenlemeler hayata geçmiş olacak.
Ayrıca “Ulusal İstihdam Stratejisi”
hazırlamış bulunmaktayız ve kısa süre içerisinde bunu yayınlayacağız.
Bunun yanında yine toplumda büyük bir
beklenti oluşturan, “taşeronluk” diye ifade edilen alt işverenlerle ilgili bir
düzenleme ve kıdem tazminatıyla ilgili şu anda Bakanlığın masasında çalışmakta
olduğumuz düzenlemeleri de sosyal taraflarla birlikte görüşüp hızlı bir şekilde
yüce heyetinize, huzurlarınıza taşımayı hedefliyoruz. Umarım, kısa süre
içerisinde gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde gerekse Bakanlığımızın
gündeminde olan konuları yasalaştırma imkânını buluruz.
Bu çalışmaları gerçekleştirirken
diyalog merkezli, diyalog esaslı çalışmalarımızı sürdürüyoruz yani sosyal
tarafları dikkate almayan bir çalışma anlayışını benimsemedik. Bakanlığımızın
aslında yapması gereken de bu, siyasetin gereği de bu. Sosyal taraflarla
görüşerek, değerlendirmeler yaparak mümkün mertebe maksimum düzeyde bir uzlaşı
sağlayarak yasaların Parlamentoya gelmesini gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Emeklilerle ilgili yaptığımız bu
intibak düzenlemesi de yine bu çerçevede, emekli dernekleriyle birkaç kez bir
araya gelip yaptığımız değerlendirmeler neticesinde uzlaşılan bir metin olarak
huzurlarınıza gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
burada arkadaşlarımızın bazı ifadeleri oldu ama onlara geçmeden önce,
emeklileri enflasyona ezdirmediğimizi açık bir şekilde, bakınız, bu kürsüden
arkadaşlarımız da ifade ettiler, biz de ifade ediyoruz. Tüm sabit gelirliler,
gerekse emeklilerimiz enflasyona ezdirilmemiştir. Rakamlar burada verildiği
için, kümülatif olarak enflasyonun bu son dokuz yılda
yüzde 136 olduğunu ama emeklilerin nominal olarak yüzde 238’lerde, 374’lerde
maaşlarında bir iyileştirme ve artış sağlandığını burada ifade ettik.
Şöyle bir değerlendirmeye sağlıklı
bakabiliriz: Yani “Efendim, emeklilerin maaşlarında bu iyileştirmeleri
yaptınız, enflasyona ezdirmediniz ama bu yeterli mi?” diye bir soru sorulursa,
tabii, bunun yeterli olmadığını, ben de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
olarak, Hükûmet olarak da ifade ediyoruz. Daha çok olmasını kim istemez ki?
Emeklilerimizin refah düzeyinin daha da yükselmesini hepimiz istemekteyiz ama
unutmayalım ki: Bakınız, elimizde rakamlar var, burada yaptığımız
değerlendirmelere baktığınız zaman, 2002 yılında maaşların ne olduğunu hepimiz
biliyoruz. 2002’den bugün gelinen noktada -zaman almamak için rakamları
vermiyorum- maaşlarda ciddi iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir. Ekonomimizdeki
bu dinamizm devam ettikçe, Türkiye büyüdükçe, Türkiye geliştikçe buradan,
büyümeden emekçilerin de, büyümeden çalışanların da refah payının
artırılacağını geçmişteki uygulamalarımız gösterdiği gibi, bundan sonraki
çalışmalarımıza da geçmiş ciddi bir ışık tutmaktadır. Bizim tüm
çalışanlarımızı, emeklilerimizi, ülkenin bundan sonraki kazanımlarından da
yararlandıra-cağımızı açıkça burada ifade etmek istiyorum.
Şimdi, bu alanın, yani sosyal güvenlik
alanının, değerli milletvekilleri, politikanın yapılmaması gereken bir alan
olarak değerlendirilmesinin doğru olacağı inancı içerisindeyim çünkü bu alanda
atılacak olan eksik adımlar, yanlış adımlar, yalnız bizi değil, hem
çocuklarımızı hem torunlarımızı hem de ülkenin geleceğini dolayısıyla, ciddi
bir şekilde ilgilendirmektedir, etkilemektedir.
Bakınız, 90’lı yıllarda atılan bir
yanlış adımın faturasını az önce burada muhalefete mensup milletvekili
arkadaşlarımız rakamları verirlerken ortaya koyuyorlar. İşte “Bütçe açıkları
böyle, sosyal güvenlik açıkları şu boyutta.” diye ifade etmelerinin altında
90’lı yıllarda atılan yanlış adım... Yani 91 yılına kadar sosyal güvenlik
açıkları konuşulmazken 91 yılından sonra artarak bunun konuşulmasının altında,
nedenleri araştırdığınız zaman, bu alanda yapılan popülist yaklaşımların
yattığını net bir şekilde görürüz.
Örnek olsun diye söylüyorum, Avrupa
Birliği ortalamasında emeklilik yaşı 61 iken, biz 38-40 yaşında insanımızı
emekli ettik. Bugün, hâlen 48-50 yaşında emeklilik devam etmektedir. Dünyanın
gelişmiş hiçbir ülkesinde olmayan bu düzenlemeleri biz “Ülke insanımızın
yararına.” diye sanki yaptık ama mevsimlik oldu bu, seçimlik oldu, geçici oldu;
geçici bir memnuniyet oluşturduk. Adamı sevindirirken, insanımızı
sevindirirken, çocuğumuzu üzmek, çocuğunu üzmek, torununu üzmek gibi bir tablo
oluşturuldu. Bu, sağlıklı bir yönetimin yürümesi gereken bir yol değil. Yapması
gereken işlerin bu olmadığını hepimiz defalarca ifade ettik, burada bir kez
daha ifade ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2000 yılı öncesi bizim sosyal güvenlik sistemine bakışımız
sosyal devlet anlayışını ön planda tutan bir yaklaşım içeriyor idi. Dolayısıyla
alt sınır aylıkları, emekli maaşlarında özellikle alt sınır aylıkları yüksek
tutulmuş ve belli dönemlerde de seyyanen zamlar yapılarak, bu şekilde, bir
sosyal devlet mantığı çerçevesinde, sigortacılığı çok da esas almayan sosyal
devlet mantığı çerçevesinde bir süreci yaşamışız. Bu
ise sistemle oynamayı, sistemin ciddi şekilde farklılaşmasını karşımıza
çıkardı.
2000 sonrasında ise gerek 4447 -99’un
sonunda, 2000’de yürürlüğe giren yasa- gerekse 2008 yılında 5510 sayılı
yasalarla sigortacılık mantığını ön planda tutan bir sisteme geçildi. Doğrusu
buydu. Neden doğrusu bu? Ne kadar prim ödüyorsanız, sisteme ne kadar katkınız
varsa o kadar emekli maaşı, aylığı alma hakkına sahipsiniz. Sisteme katkı sunmadan
siz sistemden ödediğinizden ve katkınızdan çok daha fazla eğer maaş almaya
kalkarsanız dengeler bozulacaktır.
İşte, bugün, bir tarafta 17 milyon 400
bin çalışanımız, diğer tarafta 9 milyon 928 bin emeklimiz. Aktif-pasif
mukayesesinde 1,9; yani 2 çalışana 1 emekli dahi düşmemekte şu andaki
sistemimiz gereği. Oysa gelişmiş ülkelerde, sosyal güvenlik sisteminin sağlıklı
yürüdüğü ülkelerde 4 çalışana 1 emekli olması gerekirken bugünkü sistemimizin
durumu ortadadır. İşte, bundan dolayı biz sosyal güvenlik reformunu yaptık ve
bu reformun dört tane ana parametresi var. Bunlardan biri, yaş. Neydi? İşte,
Milliyetçi Hareket Partisinin de iktidarda olduğu dönemde…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar ortağı
olduğu dönemde.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – …ortak olduğu dönemde altmış yaş uygulaması geldi. Buradan
ifade ediyorum, doğru bir düzenlemeydi çünkü sigortacılık mantığıyla bir
yaklaşım söz konusu idi. Bizim dönemimizde bu önümüzdeki yüzyılı ele alacak
şekilde bir düzenlemeye dönüştürdük bunu. Sosyal güvenlik sistemiyle çokça
oynanmasın diye daha bir uzak projeksiyon, bu
nesilleri, gelecek nesilleri belki ilgilendirecek, torunlarımıza dönük bir
düzenlemeyi bu Parlamentodan geçirdik ve altmış beş yaş uygulamasını, 2028’de
işe başlayacak olanlar ve 2048 yılında emekli olacak olanlar için böyle bir
düzenlemeyi bu reform çerçevesinde getirmiş olduk. Bunlar değişmemesi gereken
düzenlemelerdir, oynanmaması gereken düzenlemelerdir.
Bunun üzerinde politika yapmak çok
kolay, bunun üzerinde rastgele değerlendirmeler yapmak kolay. İşte, “Emeklilere
buradan acaba bir şey söyleyebilir miyim.”, “Emekliler, bakınız, bu yasa
gelmişken, intibak yasası gelmişken size buradan bir mesaj verivereyim.” Politik bir mesaj. Yani saygı duyarız böyle bir görüşe, böyle
bir bakış açısına ama sosyal güvenlik sisteminin parametreleriyle kesinlikle
oynanmaması gerekir.
Neredeyse büyük ekseriyetine hep
beraber katıldığımız bir reformu birlikte gerçekleştirdik. Bunlardan birisi
yaş, diğeri prim ödeme gün sayısı. Eğer 4/A’lı iseniz
yani eski SSK’lı iseniz 7.200, eğer BAĞ-KUR’lu iseniz
9 bin prim günü, Emekli Sandığı mensubuysanız 9 bin gün prim gününüz olacak. Ee, bu prim gününde de oynanmaması gerekiyor. Aylık bağlama
oranları ve güncelleme kat sayısı gibi son derece önemli kriterleri
ve parametreleri var sosyal güvenlik sisteminin ve bunlar Parlamento tarafından
büyük bir çoğunlukla… Mutlaka reform üzerinde siyasi partilerin uzlaşamadığımız
noktaları vardır, onu saygıyla o zaman da ifade etmiştik ama genel ilkeleri
konusunda bir uzlaşmazlığın kesinlikle söz konusu olmadığını burada bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, burada değerli
arkadaşlarımız bazı konulara temas ettiler. İşte, bugüne kadar AK PARTİ’nin emeklilere verdiği… İzzet Bey özellikle konuya
temas etti, “Siz AK PARTİ’ye oy vermeye devam edin.”
veya “Gaflet uykusundan uyanın ey emekliler!” gibi bir ifade kullandı. Bunu
umarım ki emekliler çok yanlış anlamamışlardır. Emekliler ülkeye çok alın teri
akıttılar, ülkeye çok şeyler kattılar. Biz onun bilincinde olan bir iktidarız.
Hiçbir zaman gaflet içerisinde olmadı emekliler, her zaman uyanıktırlar ve
emekli olsalar da ülke ekonomisine katkı sağlama konusunda aynı bilinci, aynı
dirayeti sergilemeye devam etmektedirler. Bir kere, emeklilere bir haksızlık
yapmayalım diye burada ifade ediyorum.
İkincisi…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Emeklilerin
gönlünü öyle alamazsınız, düzgün bir intibakla alabilirsiniz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Yani üzerimize düşeni de yapmakta olduğumuzu onlar çok iyi
biliyorlar. Onun için, zaten -bakınız, bunu iyi tespit etmeniz gerekiyor-
emekliler sizin bu siteminize rağmen, niye AK PARTİ’ye
oy veriyor? Demek ki, bu iletişim kurulmuş.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Niye verdiğini
sen de biliyorsun ben de biliyorum.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Ülke kaynaklarını, biz emeklilerimize, şu yasayla ilgili
toplantılarda da ortaya koyduk. Dedik ki emeklilere: “Tablo bu. Haksızlık
yapılan dönemler -bunu birazdan
anlatacağım- sorun alanları belli, çözüm alanları belli, ülke ekonomisi belli.”
“Efendim, siz yalnız konuyu bir mali
boyut olarak ele aldınız ve o şekilde bir çözüm getirdiniz bugün intibak
çerçevesinde.” Bu, kesinlikle doğru değil. Tabii ki, mali
boyut çok önemli. Neden önemli?
İZZET ÇETİN (Ankara) – Size çiçek
getirirlerse emekliler, çok mutlu olduklarını göreceğiz.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Sayın Çetin, ben dinledim, müsaade ederseniz…
Neden mali boyut önemli? Yani
Türkiye’de hesapsız kitapsız ülke yönetilir mi? Hangi ülkede böyle bir şey var?
Hesapsız kitapsız gidenlerin bugün emekli maaşlarını nasıl aşağı çektiklerini,
nasıl işçileri ve memurları kadrolardan çıkardıklarını, işsiz bıraktıklarını
hep beraber izliyoruz. O hâlde, bizim iktidarımız döneminde böyle bir şeyin
olması kesinlikle söz konusu değildir. Onun için, tabloyu emeklilerimizle
paylaştık. Mali boyutu dikkate alınmadan olmaz ama konu intibak olduğu için,
nerede bir yanlışlık var, nerede bir haksızlık var, nerede bir adaletsizlik
varsa da oraya da parmağı basarak oranın iyileştirilmesini gerçekleştirdik.
İşte, yaptığımız bu düzenleme nedir? Bu
düzenleme, 2000 yılı öncesi ve 2000 yılı sonrası Emekli Sandığı mensuplarıyla
ilgili bir sorunun olmadığını bizim önümüze koyuyor yani 1990 yılında emekli
olan bir memur ile 2008 yılında emekli olan bir memurun haklar itibarıyla
aralarında hiçbir fark olmadığını net bir şekilde gördük.
İZZET ÇETİN (Ankara) – Şimdi fark var
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – “2008’e kadar.” diyorum bakınız, bir şey söylüyorum.
Bu düzenlemeleri anlatırken 5510 sayılı
Yasa’yı onun için öne aldım, onun için anlattım. Dedim ki: “Bu reform, ne kadar
prim ödüyorsanız o kadar aylık almanızı sağlayan bir reformdur.”
İZZET ÇETİN (Ankara) – Ne kadar ekmek,
o kadar köfte!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Evet, bu önemli. Burada onun için “Popülizm yapılmamalı”
dedim. Ama siz diyorsanız ki, mesela Cumhuriyet Halk Partisi olarak şöyle bir
görüşünüz varsa “Siz ne prim öderseniz ödeyin, ödemezseniz de olur; biz sizi
emekli ederiz.” falan diyorsanız, onu da emekliler, onun için kabul etmiyorlar,
onun için belki de oy vermiyorlardır yani! Belki sorun oradan kaynaklanıyor.
Gerçekçi olmak gerekiyor. Bu konuda hesabı kitabı kenara koyamayız, mali
boyutunu kenara koyamayız ama aksaklıkların nerede olduğunu da görmemiz
gerekiyor.
Şimdi, ben net bir şekilde ifade
ediyorum: Sistemle, 2000 yılı öncesi emeklilerle ilgili ve 2000 sonrası
emeklilerle ilgili Emekli Sandığında bir problem yok. BAĞ-KUR’da, yalnız
2002’nin Nisan ve Temmuz aylarında, o günün Hükûmeti 2002 yılında prim
gelirleri, prim ödemeleri yüksek olduğu için, bu prim ödemelerinin düşürülmesi
talebi esnaflar tarafından, bu talebi karşısında geçici olarak yüzde 50’lik bir
prim indiriminden kaynaklanan üç aylık bir farklılaşma var. O üç aylık
farklılaşmadan da 12.186 BAĞ-KUR’lu bir -eğer
mağduriyetse, bir haksızlıksa- eşitsizlikle karşı karşıya; orasını düzeltiyoruz
bu yasayla. Ama SSK’larla ilgili olarak, 2000 yılından önce
sistemle çok oynandığı için, gösterge sistemiyle oynandığı için ve üst
gösterge, süper emekliler ve düşük düzeyde prim ödemeler şeklinde çeşitlilik
arz eden 2 milyon 743 bin emekliye dönük sistemdeki farklılıklardan
kaynaklanan, aynı gün prim ödemesine rağmen, aynı şartlarda olmasına rağmen
farklı zamanlarda emekli oldukları için maaşlarında farklılık olan emekliler
arasındaki uyumu gerçekleştirmeye dönük bir düzenlemedir; zaten bunun adı onun
için intibaktır.
Şimdi, burada arkadaşlarımız bazı
değerlendirmeler yapıyorlar. Ya bu zam değil. Eğer siz diyorsanız ki, bu
gelişme hızının yüzde 100’ünü yansıtalım. Yani yansıtalım ama bu intibak değil
ki o zaman…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Yine intibak
değil!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Bütün emeklilerle zam yapalım demektir. Bu, emeklilerle
tartıştığımız, sizin seçimlerde konuştuğunuz, bizim seçimlerde konuştuğumuz,
emeklilerimizin bugüne kadar konuştuğu olay intibak meselesidir. Yanlışlık ve haksızlık, sistemde oynamanın getirdiği haksızlık BAĞ-KUR’lularla ilgili 12.186 kişi, SSK’lılarla ilgili ise 1
milyon 905 bin kişiyle ilgilidir ve düzenleme de bu çerçevede yapılmaktadır ve
asgari -rakamlar önümde var, vakit olmadığı için ifade edemiyorum- 10 TL’den
başlayan ama azami 2013’ün 1’inci ayında 339 TL’ye çıkacak olan maaşlarda bir
farklılaşma, maaşlarda bir artış olacak. Kim? 1 milyon 905 bin
emeklimizle ilgili olarak; bunu açıkça burada ifade ediyorum.
Konuşulması gereken aslında çok konular
var. Bu, çok derin, karmaşık bir konu.
Sayın Başkan, bir dakikamız var mı?
BAŞKAN – Buyurun efendim, toparlayın.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla) – Şimdi, buradan başka birçok şey söylendi ve şunu söyleyerek
ben de konuşmama son vereyim: “Sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî
hasılaya oranı artarak devam ediyor.” diye bir ifade kullanıldı. Doğru değil.
2009 yılında sosyal güvenlik açıklarının gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde
3,01’dir, 2012’de ise yüzde 1,79’dur. Her yıl sistemi daha da iyiye
dönüştürecek ve çok daha sağlıklı bir noktaya geçeceğimizi burada ifade etmek
istiyorum.
Zaman kısıtlılığından dolayı diğer
rakamları veremediğim için özür diliyorum ve tasarının hayırlı uğurlu olması
temennisiyle hepinize en içten saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız.
Sisteme girmiş olan arkadaşlarımıza
sırası ile söz vereceğim.
Birinci sırada Sayın Ekşi.
Buyurun, efendim.
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sizinle ve diğer
milletvekilleriyle bir tespitimi paylaşmak için söz aldım. Baştan belirteyim,
kimseyi hedef alma kastım yok.
Kemalist Türkiye dönemini diktatörlük
olarak nitelemek, o dönemi anlamamak ve bu cumhuriyete iftira etmektir. Bu,
cumhuriyete ihanettir ve şahsi kanaatime göre en hafif deyimle nankörlüktür.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekşi.
Sayın Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, birkaç konuyu
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Birincisi: Emekli olup da iş yerinde
çalışan ya da iş yeri açanlardan yapılan sosyal güvenlik destek primleri
kesintisinin kaldırılması düşünülmekte midir? Bu düzenleme kapsamında buna yer
verebilir misiniz?
İki: Asgari prim ödeme süresini
tamamladığı hâlde yaş nedeniyle emekli olmayı bekleyenler için kademeli bir
düzenleme yapmayı düşünmekte misiniz? Çünkü ciddi anlamda mağduriyet
yaşanmaktadır bu konuda.
Üçüncüsü de; emekli olduktan sonra
herhangi bir yüksekokul veya fakülteyi bitirip de öğrenim durumu iyileşenlerin
emekli maaşlarına yansıyacak şekilde bir düzenleme yapılması sağlanabilir mi?
Özellikle bu konuda da taleplerin yoğunluğunu belirtiyorum. Cevap verirseniz
sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Türkoğlu…
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarı ile 1982’den bu
yana emekli olan sigorta iştirakçilerinin farklı mevzuattan kaynaklanan altı
civarında farklı emekli ücreti rejimine, sistemine tabi olduklarını, bu
farklılıkların aynı zamanda adaletsizliğe, eşitsizliğe sebep olduğunu ifade
etmektesiniz. İktidar partisi temsilcileri de kendilerinden önceki iktidarları
eleştirdiler. Belki 1982’ye kadar gitmek, bu adaletsizliği düzeltmek mümkün
değil ancak adalet adına, 2002’den bu yana iktidarda olduğunuza göre, bunu
2002’ye kadar geriye götürmek mümkün değil mi? Bunu yapmak yerine, bırakın on
yıl geriye gitmeyi tasarı içerisinde geçmişe dönük ödeme yapılamayacağı hükmü
de dercedilmiştir. Bu adil midir? Yürürlük tarihi
2013 olarak düzenlenmiştir. Peki, bu adil midir? Bu adaletsizliği düzeltmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkoğlu.
Sayın Öz…
ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, iş yerini kapatan veya
iflas eden BAĞ-KUR’lu bir esnafımıza süreli bir
işsizlik sigortası veya sağlık hizmeti kolaylığı uygulamayı düşünüyor musunuz?
Önceki yıllarda 7 katrilyona mal
olacağı hesaplanan bu intibak yasasının 2,5 katrilyonluk bir bütçe yüküyle
giderileceğini ifade ediyorsunuz. Bu durum önceden bir hesap hatası mı, yoksa
bu intibak yasası üçte 1’lik bir intibak mı? İntibak yasasıyla 10-30 TL artış
yapılacak emekli sayısı toplam intibak yasasından faydalanacakların yüzde
kaçıdır?
Bir diğer sorum da, SSK’lı ve çok az
BAĞ-KUR’lu vatandaşı ilgilendiren bu yasayla Emekli
Sandığı emeklilerinin arasındaki maaş farkını gidermek için bir çabanız olacak
mı? Bunlar için de ayrı bir yasa yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın Belen…
BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın
Bakanım, İşsizlik Fonu’ndan herhangi bir başka bakanlığa aktarma yaptınız mı?
TÜİK verilerine göre kayıt dışı
istihdam yüzde 43,3. Bu konuda ne gibi bir önlem almayı düşünüyorsunuz?
İş güvenliği ve iş sağlığıyla ilgili
yasayı ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz?
İşverenlerin kayıt dışı istihdama
yönelmelerini önlemek için uygulamaya koyduğunuz teşvikleri artırmayı düşünüyor
musunuz?
Bölgesel asgari ücret uygulamasıyla
ilgili bir çalışmanız var mı? Ücretler üzerindeki, bilhassa asgari ücretten
vergi kesintisini azaltmayı veya asgari ücreti tamamen vergi dışı bırakmayı
düşünüyor musunuz?
Nüfusumuzun yüzde 12’sini teşkil eden
engelli vatandaşlarımız çalışma hayatında sıkıntılar yaşamaktadır, iş
bulamıyorlar. Bu konuda cezai yaptırımları artırmayı düşünüyor musunuz?
2011 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu
özel hastanelere ne kadar para ödemiştir?
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Belen.
Sayın Aslanoğlu… Yok.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tarım sektörü zaten bir
sıkıntı içerisinde, çiftçilerimiz bir sıkıntı içerisinde. Onlar sağlık
hizmetinden faydalanabilmek, emeklilikten faydalanabilmek için tarım BAĞ-KUR’u
yatırıyorlar. Tarım BAĞ-KUR’unun primleri biraz yüksek, çiftçilerimiz bundan
şikâyet ediyorlar. Tarım BAĞ-KUR’unun ödeme şartlarını biraz iyileştirebilir
misiniz? Bu yasayla tarım sektöründe çalışıp da tarım BAĞ-KUR’undan emekli olan
çiftçilerimizi de faydalandıracak mısınız? Ne kadar insanımız bu yasadan
faydalanacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkürler…
Sayın Değirmendereli…
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben de Değerli
Milletvekilinin sorusundan devam etmek istiyorum: SSK tarım emeklisi ve BAĞ-KUR
tarım emeklisi yaklaşık 600 bine yakın vatandaşımız söz konusudur. Bu
vatandaşlarımız zaten ekonomik yaşamları, çiftçiliğin yaşadığı sıkıntılardan
ötürü olağanüstü sıkıntı içerisindedirler. Bu tasarıda bu tarım BAĞ-KUR’lu ve SSK tarım emeklileriyle ilgili bir düzenleme niye
göz önüne alınmamıştır?
Diğer önemli bir konu: Emekliliği hak
etmiş olmalarına rağmen yaş haddinden emekli olamayıp sağlık hizmetlerinden
yararlanamayan vatandaşların bu eksikliğinin giderilmesini düşünüyor musunuz?
Bir de sizden önceki bakanın söz ettiği
teknik olarak karmaşık bir yapı olduğundan bu işin altından kalkmamız teknik
olarak mümkün değildir.
BAŞKAN – Sayın Yılmaz…
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Yapılan
bu düzenleme ile BAĞ-KUR, SSK ve Emekli Sandığından emekli olanların
maaşlarında en fazla ne kadar bir artış beklenmektedir? Bu düzenlemeden
yararlanacak olanlar bu artışlara en erken ne zaman sahip olacaklardır?
Yine bir diğer sorum: BAĞ-KUR’luların emekli aylıklarını belirleyen basamak gelir
tutarları 2000 yılı ve sonrasında hem gelişme hızı hem de TÜFE oranı kadar
artırılmamıştır dolayısıyla BAĞ-KUR emeklileri almaları gereken aylığı
alamamaktadır. Bunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Bakan, bir kez daha sesleniyorum: Yaşa takılanlar, çözüm bulmak bizim
görevimiz, bu Meclisin görevi. İnsanlar perişan, aç, sefil; çocuklarına ekmek
bulamıyorlar, kimse iş vermiyor bu insanlara. Yaşa takılanlara asla sosyal
güvenlik kurumlarının bir bütünlüğünü bozmadan, geçici bir şekilde mutlaka
bunlara bir çözüm getirmemiz lazım, bu hepimizin görevi. Allah kimseyi çoluk
çocuğuna mahcup etmesin. Aç insanlar, sefil insanlar.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Kurt, buyurun.
KAZIM KURT (Eskişehir) – Sayın Bakanım,
şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde sözleşmeli olarak çalışan
danışmanlarımızın Ocak 2012’den itibaren maaş alamaması söz konusu. 29 Şubat
2012’de sözleşme yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi bunlara bir davet
çıkardı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak bu olayla ilgili ciddi bir
girişimde bulunmanızı istiyorum çünkü 15 Ocaktan önce işinden ayrılıp gelenler
15 Ocakta da maaş alamadı, 15 Şubatta da maaş alamadı, 15 Martta alacaklar. O
nedenle, bu konuya dikkatinizi çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çetin…
İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Bakanım,
zaman yetişirse ben iki konuda soru soracağım. Birisi, Hey
Tekstil çalışanları. Biliyorsunuz, Hey Tekstlin sahipleri “Kadın
istihdamı yaratacağım.” diye teşviklerden yararlanarak Anadolu’da ve
İstanbul’da yatırımlar yaptılar, binlerce işçi istihdam eder gibi gözüktüler
ama en son, son iki yılda işçi sayıları 500’e kadar inmişti, şimdi de, yirmi
gün önce 420 işçiyi kapının önüne koydular. Başka yerde fason üretim
yaptırdıkları biliniyor, idari personelleri olduğu gibi çalışıyor ama yirmi
günden bu yana, bu kış koşullarında 420 işçi direnişte. Çalışma Bakanlığı
müfettişlerinin muvazaa olup olmadığını tespit etmek herhâlde görevidir.
Adresleri de: Mahmut Bey Mahallesi, Halkalı Caddesi, Atlas Sokak, No:4,
Bağcılar-İstanbul.
İkinci sorum: Sayın Bakan,
biliyorsunuz, 506 sayılı Yasa’nın geçici 20’nci maddesine göre kurulan banka,
sigorta ve reasürans şirketlerinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Küresel krizden etkilenen bazı ülkeler
çalışanların ücretlerini 2 kat artırdılar, emekli maaşlarını artırdılar.
Bırakın onu, bize hep kriz geçiren ülkeler örnek veriliyor, Yunanistan’ı. Peki,
Brezilya’da nasıl oluyor da, sosyal devlet uygulamasıyla 30 milyon kişi açlık
sınırının üstüne çıkabiliyor; orta sınıfa, üstüne 20 milyon kişi çıkabiliyor?
Hindistan’da ve Çin’de bu krize rağmen, çalışanların durumunda daha iyi
düzenlemeler oluyor. Bu noktadan Bakanlığın neden bir değerlendirmesi olmadı ve
neden primlerindeki ödemelerinde muafiyetler getirilmiyor ve sağlık
harcamalarında, katkı paylarında niye bağışıklık getirilmiyor?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Sayın Bakanım, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK
(Şanlıurfa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, milletvekili
arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.
“Sosyal güvenlik destek primini
kaldırmayı düşünüyor musunuz?” Sosyal güvenlik destek primi bizim iktidarımız
döneminde getirilen bir prim değil. Biz, Türkiye’de -az önce kürsüden
anlattığım- eğer sosyal güvenlikte denge kurulur ise veya ona yakın bir noktaya
taşındığımızda tabii ki bu destek priminin kalkması gerekiyor. Bu bir ihtiyacın ürünü. Bir taraftan vatandaşlarımızı genç
yaşta emekli ediyoruz, diğer taraftan bu vatandaşlarımızın yetişkin çocuklarına
iş bulmaya çalışıyorsunuz. Yani emekliye iş bulacaksınız, emekliye emekli
aylığı vereceksiniz, bir de genç yaştaki bu emeklinin delikanlısına, kızına iş
bulacaksınız. Sistem böyle bir açmazla karşı karşıya bırakılmıştır popülist
yaklaşımlardan dolayı. Bundan dolayı, bu süreç belli bir süre daha, Türkiye'nin
belli bir zaman dilimine daha ihtiyacı olduğunu belirtmek istiyorum.
Yaşa takılanlar, yani prim gün sayısı
dolmasına rağmen yaştan dolayı, yaşı tamamlayamadığı için emekli olamayanlar
iki sorunla karşı karşıya: Bir, emekli olamadıkları için bir ücret alamamakta;
ikincisi, sağlıktan yararlanma konusunda bir sorun yaşamaktadırlar. Eğer bu
“yaşa takılan” diye ifade ettiğiniz arkadaşların emekliliğini sağlayacak
olursak “Eskiye dönelim.” diyorsunuz. Yani eski anlayışa dönelim, yine kırk beş
yaşında, kırk sekiz yaşı beklemesi gereken… Az önce kürsüden dedim ki:
“Emeklilik Avrupa’da yaş ortalaması altmış bir, bizde şu anda kırk dokuz-elli.”
Şimdi, biz “Üç yıl beklemesin, iki yıl beklemesin kırk beş yaşında olan
vatandaşımızı daha da erken bu şekilde emekli edelim.” gibi bir yaklaşım,
sosyal güvenliğe sosyal güvenlik penceresi açısından bir bakış değil, popülist
bir yaklaşımdır; doğru değildir. O zaman, yıllarca konuştuğumuz şeyleri
muhalefetiyle iktidarıyla niye konuştuk? Hükûmet programlarınızı veya parti
programlarınızı, seçim beyannamelerinizi hazırlarken sosyal güvenlikle ilgili o
gerçekçi cümleleriniz ile uygulamalarınız arasında çelişki meydana gelmektedir
ki doğru bulmadığımızı ifade ediyorum.
Sağlıkla ilgili sorun önemlidir.
Sağlıkla ilgili, 1 Ocak itibarıyla gelir testi uygulamasına geçtik. Yani bu
vatandaşlarımız bir şekilde bu sağlık sistemi içerisinde yer alabilirler. Ya
primleri kamu tarafından karşılanır veya kendileri gelir durumlarına göre cüzi
bir -35 TL gibi- prim ödeyerek sağlıktan yararlanabilirler veya gelir düzeyleri
daha yüksek ise ona göre prim imkânları söz konusudur. Reform, sosyal güvenlik
reformu tüm bu durumları dikkate alan, tüm vatandaşları kucaklayacak ve
kuşatıcı bir yaklaşım içerisindedir.
Şimdi, bu intibak düzenlemesini 2002’ye
kadar… ”Niye? Oradan başlatsaydınız.” Aslında biz 2000 öncesi emekli maaşlarını
2008 yılına taşıyoruz bu düzenlemeyle. “2002’den başlasaydı…” Neden
başlatmadık? Çünkü 2000 öncesi emeklilerde gelişme hızından pay almama durumu
vardı. 2000 yılında yürürlüğe giren yasa emekli maaşlarına gelişme hızından
payın yansıtılmasını sağladı. Bu kriteri esas
aldığımız için kesişen nokta 2000 yılı oldu. Sorunuz çerçevesinde şunu ifade
edeyim: Burada, tabii, 2000, 2001 ve 2002 yılı emeklileri için bir dezavantajlı
durum söz konusudur. Çünkü Türkiye 2001, 2002 yıllarında büyümedi, gelişme
hızından da pay almadı. O süreç öyle bir süreçti. Onu da bir anekdot
olarak aktarmayı uygun buluyorum.
Bir diğer konu: “Neden bu yasa
tasarısını 2013 yılında yürürlüğe koyuyorsunuz?” diye ifade edildi, kürsüden de
ifade edildi. Değerli arkadaşlar, 2 milyon 743 bin dosya tek tek incelenecek,
Kurumumuzdaki değerli uzman arkadaşlarımız bu sekiz ay boyunca hem cumartesi
hem pazar da mesai yapacaklar ve bu dosyaları tek tek elden geçirip buradaki
net tabloyu bu şekilde ortaya çıkarmış olacaklar. Bu süre, bir.
İkincisi, biz iktidar olarak, kademeli
olarak bu ödemeyi yapacağımızı ifade etmiştik yani 2012, 2013, 2014, 2015
yıllarına yayarak bunun yapılacağını ifade etmiştik. Tam aksi bir durumla şimdi
karşı karşıyayız yani emeklilerimizin lehine bir düzenleme yapıyoruz. Sayın
Başbakanımızın talimatıyla, defaten bunun 2013’ün Ocak ayında ödenmesi kararını
aldık ve yasa da o çerçevede huzurlarınıza gelmiş bulunuyor.
Diğer sorulara gelince “İntibak 7
katrilyon diyordunuz, niye 2,8’e, 2,7’ye geldi?” gibi… Az önce de söylediğim
gibi, intibakla ilgili yaptığımız düzenleme, nerede eşitsizlik varsa oraya
dönüktür. O eşitsizlik alanları eşitlenince de karşımıza çıkan rakam 2,7 milyar
civarındadır.
Efendim, Emekli Sandığı ve diğer BAĞ-KUR’lular bundan yararlanmayacaklar çünkü Emekli Sandığı
mensuplarında intibakı gerektirecek bir durum söz konusu değildir.
“Özel hastanelere 2011 yılında ne kadar
bir ücret ödendi?” diye ifade ediliyor. 6 milyar 411 milyon liralık bir ödeme
yapılmıştır özel hastanelere.
Bölgesel asgari ücretin bizim
gündemimizde kesinlikle olmadığını ben bu soru vesilesiyle ifade ediyorum.
Ayrıca, kayıt dışı istihdam yüzde
43’lerde değil arkadaşlar, yüzde 51’lerde aldığımız kayıt dışı istihdam şu anda
yüzde 40,7’dir yani burada 10 puanlık bir düşüş gerçekleştirilmiştir. Daha bu
konuda almamız gereken mesafeler var. Aldığımız kararlar son derece önemli
kararlardır. Bunun hızlı bir düşüşünü inşallah önümüzdeki süre içerisinde
göreceğiz.
Tarım BAĞ-KUR’la ilgili: Tarım
BAĞ-KUR’da intibakı gerektirecek bir durumun olmadığını belirtmek istiyorum.
Milletvekillerinin yanında çalışan personelle
ilgili Meclis Başkanımız umuyorum duyuyordur, iletilmiştir. Ben de sorunuz
çerçevesinde kendileriyle görüşeceğim. Bakanlık olarak bizim yapmamız gereken
bir şey varsa onunla ilgileneceğimi ifade etmek istiyorum.
Hey Tekstil diye bir firma isminden
bahsedildi. Bu tablo bize bütün açıklığıyla ifade edilirse tarafınızdan,
müfettiş görevlendireceğimizi de belirtmek istiyorum.
“Küresel krizden etkilenen ülkeler…”
Küresel krizden dünya etkilendi, zaten krizin adı küresel kriz fakat her
ülkenin bu krizden çıkışı farklıdır. Siz eğer Türkiye’deki
sosyal hayat ile Türkiye’deki ekonomik hayat ile Türkiye’deki insan haklarıyla,
demokrasi çıtasıyla Çin’i ve Hindistan’ı mukayese ediyorsanız orada söyleyecek
bir şeyim yok ama eğer bunların arasında bir fark söz konusuysa, bu farkı
tespit edebiliyor iseniz bir taraftan ücretlerin artışını sağlayacaksınız bir
taraftan sosyal devlet olmanın gereklerini yerine getireceksiniz diğer taraftan
da oralardan taviz vermeden ülke ekonomisini rayında yürüteceksiniz. Bunun
son derece ince ayar bir başarı olduğunu burada ifade etmek istiyorum. Bunu
Türkiye başarmıştır ve Türkiye bugün dünya ülkeleri içerisinde istihdama dayalı
büyümeyi gerçekleştiren bir numaralı ülkedir. Bütün uluslararası toplantılarda
bu bizim yüzümüze ifade edilmektedir değerli arkadaşlarım.
Bu çerçevede geneli itibarıyla
cevaplamış oluyorum. En yüksek artış BAĞ-KUR yirmi dördüncü basamağa bu
düzenlemede 118 TL, SSK’lılara ise 2013 Ocak itibarıyla 339 TL’dir.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın
Bakan.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarının maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni madde
ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte
olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı
veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci
maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona
soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla -21 üye- katılırsa önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 171 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısına aşağıdaki 1 inci maddenin eklenmesini ve takip eden madde
numaralarının buna göre değiştirilmesini arz ve talep ederiz.28. 02.2012
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Süleyman Çelebi Aydın Ayaydın
İstanbul İstanbul İstanbul
İzzet Çetin Musa Çam Hasan Ören
Ankara İzmir Manisa
Bülent Kuşoğlu Müslim Sarı Kazım Kurt
Ankara İstanbul Eskişehir
Kadir
Gökmen Öğüt
İstanbul
MADDE 1- 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55
inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“Bu Kanuna göre bağlanan gelir ve
aylıklar, her yılın Ocak ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere Türkiye
İstatistik Kurumu tarafından açıklanan bir önceki yılın altı aylık döneme göre
en son temel yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı ile
gayrisafi yurt içi hasıla sabit fiyatlarla gelişme
hızı kadar ayrı ayrı ve Temmuz ödeme döneminden itibaren ise bir önceki altı
aylık döneme göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel
yıllı tüketici fiyatları genel indeksindeki değişim oranı kadar artırılarak
belirlenir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET
BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) – Komisyon salt çoğunluğu olmadığı için katılamıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Ama
bir çağırın oraya, Komisyona, belki geleceğiz oraya.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Usulen çağrılır
ya.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Bir
kere çağırın yani.
Sayın Başkanım, bir kere çağırsın, yok
demekle olur mu?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öyle bir usul
var mı ya?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usulü öyledir.
BAŞKAN – Şimdi, böyle bir şey yok yani.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Nerede var?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Var
tabii ya... Ben gitmek istiyorum oraya. Katkı vermek istiyorum, gelip katkı
vermek istiyorum.
BAŞKAN – Komisyon çoğunluğu burada
olmadığına göre…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, niye çağırmıyor? Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Çağırsın efendim, tamam…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) – Biz
katkı vermek istiyoruz.
Komisyonu çağırmadan, davet etmeden
“Çoğunluğumuz yok.” demek var mı Başkan? Böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, bildiğiniz
gibi Komisyonun çoğunluğu burada yoksa Komisyon adına Sözcünün de yapacağı bir
şey yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Önce davet etsin Komisyonu.
BAŞKAN – Yok efendim, yok, çoğunluk
yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Nereden biliyor, oraya davet etti mi?
BAŞKAN – Orada olmadıklarına göre yok
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Komisyona davet eder “Gelen arkadaşım var mı?” der.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Komisyonun salt çoğunluğu
olmadığından katılmadığı, Hükûmetin de katılmadığı önergeyi işlemden
kaldırıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Sayın Başkan, etik olarak Komisyon Sözcüsünün “Komisyon çoğunluğumuz yok.” deme
hakkı yoktur.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Ya ne diyecek,
yok işte!
BAŞKAN – Başka yapacak bir şey yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Önce davet edecek. Arkadaşlarımız belki oraya gidecek, çağırsa ben gideceğim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, şimdiye
kadarki uygulamamızda yapılacak bir şey yok, kusura bakmayın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) –
Hayır Sayın Başkanım, asla…
BAŞKAN – Şimdi, 1’inci maddeyi okutuyorum.
SOSYAL
SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 67
nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “nüfus
cüzdanı” ibaresinden önce gelmek üzere “biyometrik
yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya” ifadesi eklenmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci
madde üzerinde ilk söz Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sayın Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz on dakika.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 171
sıra sayılı Yasa Teklifi üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şunu açıklıkla ifade etmekte yarar
görüyoruz: Bugün 9 milyonun üzerinde emeklinin -farklı iş, farklı kollarda
emekli olan SSK, BAĞ-KUR ve diğer alanlarda- gözü Meclisin üzerinde, bu yasanın
üzerinde. Bir intibak yasası bekliyordu ama böyle bir yasa beklemiyordu.
Burada, Hükûmet sözcüleri, Komisyon,
İktidar şöyle bir gerekçeye sığınıyor, diyor ki: Küresel kriz yaşandı. Orta
vadeli bir programımız var üç yıllık, buna uymak zorundayız. Bütçe disiplini
var, buna uymak zorundayız. Bunun için, bu intibakları, işte
yıllara göre yapacağız ama yürürlük tarihini de ileriye alacağız, bir kısmını
2013’e ve bu şekilde bugüne kadar tartışmalı olarak kalan 82 yılı öncesi
emekliler, 82-87 arası emekliler, yine 87 tarihli 3395 sayılı Kanun’a göre
borçlanma primi ödeyenler, 88-2000 yılları arası emekliler ve bununla beraber
2000 yılı sonrası, 2000-2008 arası emekliler, 1 Ekim 2000 sonrası emekliler. Şimdi,
size kaç kategori okudum? Bu kategorilerin hepsinde SSK’lı, BAĞ-KUR’lu değişik iş kollarından emekli olan insanlar, hepsine
ayrı bir emeklilik hukuku uygulanıyor. Böyle bir dağınıklık, böylesine bir
haksızlık, böylesine bir adaletsizlik hiçbir sosyal devlette yok. Ha, hukuk
devleti değildir, demokrasi yoktur, sosyal devlet değildir ve özellikle
ekonomisi bozuktur, anlarız. Ama kalkıp dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olarak
çıkacaksınız diyeceksiniz ki: “G20 ülkeleri içinde yıldızı parlayan bir
ülkeyiz. Küresel kriz teğet geçti.” ama işçi ile işverenin ikisi söz konusu
olduğunda işverene bonkör davranacaksınız, yüzde 5 primini ödeyeceksiniz,
devlet hazineden ödeyecek ve 5,7 milyar lira borç yükleyeceksiniz.
Öbür tarafta ise 700-800 liradan
başlayan emekli maaşlarıyla bu kara kışta, bu kar yağışında başkentte,
Ankara’da emekli maaşı sadece ve sadece doğal gaza yetmiyor yani şu an aldığı
emekli maaşı doğal gaza yetmiyor, doğal gaz… Bir evin normal, dört haneli, dört
nüfuslu bir evin ısınması için bu emekli maaşı tek başına yetmiyor. Şimdi biz
hangi sosyal devletten, hukuktan, adaletten bahsedeceğiz? Bunlar zamanında
çalışmışlar, farklı emeklilik, sosyal güvenlik statüleri vardı ama bir gerçek
var, daha sonra bunların hepsi toplulaştırıldı. Türkiye’de SGK’nın geldiği süreçte “Türkiye genç bir ülkedir, genç
nüfustur ama altmış beş yaşında emekli olsunlar, bilmem kaç bin iş günü prim
ödesinler, ondan sonra emekli olsunlar.” denildikten sonra her gün buraya bir
torba kanun, bir temel kanun, farklı farklı, karmaşa içinde kanunlar geliyor,
sağlıkta katkı payı, bilmem nerede prim, böylesine bir adaletsizlik, hepsi de
bu emekli olanların üzerinde uygulanıyor.
9 milyon emekli demek, Türkiye nüfusuna
vurduğunuz zaman 30 milyon demektir. Şimdi, 30 milyon emekliye, 2006’da 40+40
TL, 2007’de 20+20 TL, 2008’de 103 TL, en yüksek 385 TL ek ödemeler yapılmış
arkadaşlar.
Şimdi vicdanımızı biraz yoklayalım,
vicdanen konuşalım. Yani hazineden emekliye verilen para açlık sınırının altında
mıdır, değil midir? Ee, TÜİK’in
verileri var. TÜİK’in verilerine bakıyoruz, 4 kişilik
hane üzerinden yapılan rakamlandırmalara,
emeklilerimizin hepsi açlık sınırının altında kalıyor. 9 milyon emeklisi açlık
sınırının altında olan bir ülkede, 20 milyonu yoksulluk sınırının altında olan
bir ülkede, siz toplumsal barışı, sosyal adaleti, sosyal eşitliği, sosyal
hakkaniyeti nasıl sağlarsınız? Bütün mesele bu.
Eğer bütçe politikalarımızda bir yanlış
varsa, Parlamento olarak oturup konuşalım. Nereye harcıyoruz parayı, nereye
vermiyoruz? Emekliler ne yapsınlar da bu hak ettikleri intibak yasaları doğru
çıksın? Ne yapsınlar da istedikleri hakları ellerine verilsin?
Bunun bir yöntemini konuşmak
istediğimiz zaman, bizim karşımıza çıkan klasik tanım bütçe, disiplin, Orta
Vadeli Program, geçmişte IMF, şimdi de aynı durum. Küresel krizde, G20 ülkeleri
içinde yer alan, dünyanın 8’inci ekonomisi olan Brezilya -sosyal devleti,
hukukunu uygulayarak Lula, ondan sonra Devlet Başkanı
Dilma zamanında- sosyal devlet politikalarıyla, bu
devasa ülke, nasıl oldu da bu kadar insanı, 30 milyon insanını açlık sınırından
yoksulluk sınırının üstüne, orta tabakaya katabildi? Nasıl oluyor da oradaki
ücretler artıyor? Hindistan’da nasıl oluyor artıyor? Çin’de nasıl oluyor
artıyor? Uzak Doğu ülkelerinde kalkınma, büyüme oranları yüzde 9, 8, 7.
Şimdi, buradan, şöyle bir kıyaslama
yaparsak yanlışa düşeriz: Yok, Avrupa’da kriz var, Avrupa borç batağında… Peki,
benim emekli işçi veya memur veya Bağ-Kurlunun aldığı para 800 lira, kaç euro yapar? 300 euro yapar. Tam
hesabını değil, ortalama bir rakam söylüyorum. Hangi Avrupa ülkesinde, Avrupa
Birliği ülkesinde, OECD ülkesinde hangi emekli işçi 300 euro
alıyor bana söyler misiniz? Emeklisi 300 euro alan
bana bir tane Avrupa Birliği ülkesi sayabilir misiniz? O ülkelerde emekli
olanların sağlık sorunu yok, eğitim sorunu yok, konut sorunu yok, tatile
gidiyor, tiyatroya gidiyor, sinemaya gidiyor, kültürel yaşamını yaşıyor
ailesiyle, çocuklarıyla, hepsini karşılayabiliyor. Siz böyle bir kıyaslama
yaptığınız zaman şaşıyorum doğrusu. Böyle bir kıyaslamayla emekli olanlara
haklarının teslim edilmemesini nasıl sağlarsınız?
Gelin, bu ülkede bunu sağlamanın yol ve
yöntemleri vardır, yeter ki doğruya kafayı çalıştıralım. Meclis, beş saat,
demin boşu boşuna oyalandı, gitti. Burada savaş bütçesine giden paraları
konuşalım. Sekiz aydır bombalanıyor uçaktan. Kaç tane milyar lira harcandı
oraya? O milyar liraları emeklilere versek olmaz mı? Gelin savaşı durduralım,
silahı gömelim. Bunun mücadelesini versin Meclis. Kardeşlik hukuku böyle
gelişir. Demokrasi de bunun üzerinde gelişir. Gelin bunu sağlayalım. Buradan
ayıracağımız payı emekli işçilere, BAĞ-KUR’lulara,
çalışanlara verelim; bu kadar basit.
Burada bakış açısı önemli. Emekten yana
mı bakıyorsun, sermayeden yana mı bakıyorsun? Bugüne kadar bakış açısı şaşı, at
gözlüğü gibi sermayenin çıkarlarını gözetmiş, emeklileri süründürüyor. Bu yasa
yine süründürecek maalesef.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür
ediyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Ruhsar Demirel.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarının çerçeve 1’inci maddesi
uyarınca 5510 sayılı Kanun’un 67’nci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik
yapılmasıyla ilgili konu hakkında konuşacağım ve bu değişiklik, biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması
konusunda.
Ben
sizlere değişikliğin gerekçesini okumak istiyorum: Gerekçede, genel sağlık
sigortalısı olanların bakmakla yükümlü oldukları da kapsam dâhilinde olmak üzere
kurum tarafından yapılan incelemelerde -ki, buradaki kurum, sanıyorum Sosyal
Güvenlik Kurumu olsa gerek- inceleme ve denetimlerde kişilerin sağlık hizmet
sunucularına tedavi olmak üzere başvurmadıkları hâlde sağlık hizmeti sunulmuş
gibi gösterildiği ve böylelikle kurumda usulsüz ve yersiz ödemeler yapılması
gerekçe gösterilmiş.
Ben buradan Sayın Bakana sormak
istiyorum: Efendim, bu usulsüz ve yersiz ödemeler hangi kurumlarda yapılmıştır?
Bunların illere göre dağılımları nedir acaba? Bu usulsüz ve yersiz ödenen
faturalardan verdiğimiz vergiler ve bu tüyü bitmedik yetimlerin vergileri,
paraları tabii ki, kimlere ödenmiştir? Bu paraların geri tahsili için bir işlem
yapılmış mıdır; yapıldıysa ne netice alınmıştır? Onları herhâlde bütün Türk
milleti duymak isteyecektir, şahsen ben ve partim duymak istiyoruz bunları.
Fakat tabiatıyla kabul edilmesi gereken bir şey var ki denetleyemediğiniz
hiçbir şeyi yönetiyor sayılmazsınız. Buradaki bence tam da bir denetim
yetersizliği. O sebeple, getirdiğiniz yöntem ne olursa olsun, teknoloji de
sonuçta kul yapımı, Allah yapımı değil, hepsinin bir hatası, bir kusuru
olacaktır. Dolayısıyla denetleyemediğiniz bir şeyi yönetiyor olamayacağınızdan,
ben, umuyorum bundan sonra vergilerimizin karşılığı olan bu hizmetlerin iyi denetleneceğini
düşünüyorum ve birkaç soru daha yöneltmek istiyorum size.
Bu biyometrik
taramayla ilgili basından bilgi sahibiyiz, “Avuç içi okunacak.” diye. İster
retina okunsun ister avuç içi… Bir kere hangi yöntem kullanılacak o konuda net
değiliz ama bu bir yerli teknoloji midir, ithal bir teknoloji midir? Hangi
ülkelerde kullanılmaktadır? İhale hangi kurum tarafından yapılacaktır? Çünkü
malum FATİH Projesi Millî Eğitim Bakanlığından ihale edilmedi, sanıyorum bu da
“teknoloji kaynaklı” diye başka bir bakanlık bütçesinden veya oradaki havuzdan
ihale ediliyor olabilir. Sonuçta saydamlık, şeffaflık kamuda istenen bir
şeydir. İhale sürecinin takibi adına bu ihalenin hangi bakanlığımız
çerçevesinde, şemsiyesi altında yapılacağını bilmek istiyoruz. Yapıldıysa bu
ihalede yeterlilik koşulları neydi ve hangi firma almıştır? Bunları sanıyorum
yüce Meclisteki arkadaşlarımız, milletin vekilleri olmaları itibarıyla öğrenmek
isteyecekleridir.
Ancak, tabii, yine bu gerekçede -bu
gerekçeler sizin partinizdeki bir arkadaşınızın imzasıyla verilmiş- elektronik
ortamda güvenilir altyapının sebebi olarak “vatandaş odaklı ve kaliteli hizmet”
demiş. Sağlıkta hizmetin temeli sürdürülebilir, erişilebilir ve eşit olmasıdır.
Hekim olmam itibarıyla bunları çok net biliyorum. Kalite çok göreceli bir
şeydir sağlıkta. Kalitenin her hizmet kolundaki tanımı müşteri memnuniyetidir.
Müşteri bildiği kadarından memnun olur. Siz herhangi bir kalemden
memnunsunuzdur, kimi Montblanc kullanmak ister, kimi Big kullanır, kimi Scrikss. Yani
müşteri memnuniyeti çok rölatif, çok görecelidir. Burada vatandaşın memnuniyeti
değil, vatandaşın hakkı teslim edilmelidir ve sağlık hizmetindeki hak, eşit,
sürdürülebilir ve erişilebilirliktir.
Dolayısıyla, burada bir eşitlik
olmamasına rağmen, gün boyunca yapılan konuşmalarda genel sağlık sigortasına ve
emeklilik haklarıyla ilgili yapılan “intibak” adı altındaki düzenlemeye atıf
yapıldı. Ben, bir eşitliksiz uygulamayı da genel sağlık sigortası kapsamında
dile getirmek istiyorum: Kadınlar aleyhine bir eşitliksizliği. Erkekler
sigortalılık öncesi askerliklerini borçlanabilmelerine rağmen, biz kadınlar
sigortalılık öncesi doğumlarımızı borçlanamıyoruz. Oysa 2010 yılında yapılan
referandumda “Hanım kardeşlerimize ve engellilerimize hak getiriyoruz.” cümlesi
neredeyse partinizin sloganı hâlindeydi. Biz hanım kardeşler bu hakkı istiyoruz
efendim. Eğer Bakan olarak bu konuda bir güç kullanırsanız Bakanlar Kurulunda,
hanımların sigortalılık öncesi doğum haklarının sigortalılık kapsamına alınması
için, bütün hanım kardeşleriniz memnun olacak.
Ama sosyal güvenlik sistemiyle ilgili
çok büyük bir eksiklik olmuş bu ülkede. e-SGK sitesine
girdiğinizde “En çok sorulan sorular” diye bir kısım var, elliye yakın soru.
Oradaki cevaplarda mesela “Eğer on sekiz yaşından önce evlenirseniz kim sizin
sosyal güvencenizi karşılayacak?”a kadar detaylı
konular var. Hani çocuk gelinler, çocuk damatlar olmasın diyoruz ama bu konuda
yol göstericilik var. Fakat bir konuda yol göstericilik atlanmış, orada diyor
ki: “Yirmi yaşına kadar lisede okuyan birisi ailesinin sosyal güvenlik
kapsamındadır, eğer üniversite okuyorsa da yirmi beş yaşına kadar.” Yirmi
yaşına kadar lise okumuş bir delikanlı, bir genç kız velev ki tıp fakültesi okumak
istedi, hazırlık dâhil yedi yıl okur en az, sene kaybı olmazsa. Oysa Sağlık
Bakanımız sürekli bize ne diyor? “Türkiye’de doktor yok.” Ama sanıyorum ki
Sağlık Güvenlik Kurulu buna inanmıyor, inanıyor olsalar hekimlerin bundan sonra
daha fazla bulunabilmesi, bu ülkede gençlerin tıp fakültesi okuyabilmeleri
adına, üniversite okuyan gençler için, madem yirmi yaşına kadar lise okuyor,
yirmi yedi yaşına kadar üniversite okuyanları güvenlik kapsamına almayı
düşünürlerdi. Sosyal Güvenlik Kurumunun ilgili bürokratları Bakanı tekzip
edercesine, üniversiteli gençleri yirmi beş yaşında güvence kapsamından
çıkarıyorsa kimse tıp fakültesi okumak istemez, dolayısıyla Türkiye’deki doktor
açığı -Bakan Bey doğru söylüyorsa- büyür. Ha, bu, eğer, “Yurt dışından doktor
getireceğiz nasılsa, buradakiler okumasın.” adınaysa bunu da ifade etmekte
fayda vardır sanıyorum.
Tabii, biz hanım kardeşlerin
haksızlıkları bitmiyor. Mesela, kısa süreli çalışanlar ve ev hizmetlerinde
çalışanlarla ilgili bir haksızlık var. Bunu niye “Bizler için.” diyorum çünkü
bu, daha çok kadınlarla ilgili bir çalışma kolu ve bu kolda da genel sağlık
sigortası kapsamında otuz günün altındaki primlerini kendileri ödemek zorunda
bırakılıyor insanlar.
Oysa,
biliyorsunuz, Dünya Bankasına göre her ülkede nüfusta yüzde 6 yoksulluk kabul
edilebilir bir rakamdır. Türkiye’de 9,5 milyon yeşil kartlı üzerinden bile
düşünürsek yüzde 13 yoksulumuz var.
Yoksulluk en çok kadınları etkiler
biliyorsunuz, dolayısıyla bu kadar yoksulluk çizgisinde yaşanan bir ülkede
kısmi süreli ve ev hizmetlerinde çalışanların da çoğunluğunun kadın olduğunu
düşünürsek Sayın Bakan, bu konuda da bir düzenleme yapmayı düşünür müsünüz?
Tekrar etmeyeyim kayıtlarda var nasılsa, yine biz hanım kardeşlerle ilgili bir
düzenleme ricasıydı efendim, kısa süreli ve ev hizmetlerinde çalışanlar için.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir önergeyle
bunu düzeltelim mesela Sayın Bakan, çok ciddi jest olur.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Ben bir şeyi
daha hatırlatmak istiyorum: Burada sürekli konuşulurken altı çizilen bir konu
var, “Dünyada büyümede 1’inciyiz.” diye. Bir konuda dünyada 1’inci olmak her
zaman cazip değil yani bu konuda 1’inci olmuş olabiliriz. İstihdamda ne
yapmışız? Kadın haklarında ne yapmışız? Kalkınmada hâlâ 85’inciyiz. Sayın
Babacan geçen gün söyledi zaten, “Eğitim sorununu çözmeden bu konuyu hâlledemeyiz.” diye ama Türkiye’de bu birincilik vurgusu o
kadar çok yapılıyor ki bazı konularda, “Şunun birincisiyiz, bunun birincisiyiz,
şuna ilk imzayı biz attık…”
Benim meslektaşlarım maalesef ki bir
konuda birinci olmak için kötü bir işe imza attılar. Elbette ki sağlıkta,
tedavide hatalar olacaktır, yanlışlıklar olacaktır, “komplikasyon”
lafları vardır ama göz göre göre kazaya gitmeye ne “komplikasyon” denilebilir
ne başka bir ifade bulunabilir. Sayın Şevket Çavdar’ın, rahmetli Çavdar’ın
vefatı, sanıyorum bazen ilk olmaya çabalamanın ne kadar kötü sonuçlar vereceği
adına hepimize ders verecektir. Önemli olan temkinli olmak,
önemli olan güvende olmak, önemli olan insanların canı, sağlığı ve eğitimine
hizmet vermek. Yoksa büyümede 1’inci olmuşuz -kayıt dışı istihdamla
ilgili Sayın Bakan az önce “yüzde 40” dedi- 16’ncı, 17’nci ekonomi olmuşuz,
bence bunların hepsi anlamsız kalıyor bu yüzde 40’ın karşısında ve kalkınmada
85’inciysek.
Dolayısıyla bir şeyi daha ifade ettikten
sonra bitireceğim. “Emeklilerin durumu çok iyi.” denildi burada hep. TÜFE’ye
göre en son yüzde 6,79 zam aldılar biliyorsunuz Emekli Sandığı haricindekiler,
SSK ve BAĞ-KUR -yaklaşık 45-50 lira yapıyor- ama vergiler bildiğiniz gibi yüzde
15 arttı. Ben emeklilerin durumunun hiç iyi olmadığını, intibakın intibak
anlamında kullanılmadığını, kısmi bir iyileştirme olduğunu partim adına ifade
ederken, bu biyometrik incelemeyle ilgili sorduğumuz
sorulara Sayın Bakanın en kısa sürede cevap vereceğine olan inancımı koruyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
XI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Genel Kurulun 1 Mart 2012 Perşembe günkü birleşiminin saat 11.00’de başlamasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
29/2/2012
Danışma Kurulu Önerisi
Genel Kurulun 1 Mart 2012 Perşembe
günkü Birleşiminin saat 11.00’de başlaması önerilmiştir.
Cemil Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mahir Ünal Emine Ülker Tarhan Mehmet Şandır
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Hasip Kaplan
Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremizin sonuna geliyoruz.
Kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere, 1 Mart 2012 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.